52

GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Embed Size (px)

DESCRIPTION

mario jardel, oktay mahmuti, galatasaray, ünal aysal

Citation preview

Page 1: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 2: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

2 / GSCIMBOM FANZIN 2011

GSCİMBOM GÜNDEMİ

Oldukça uzun bir aranın ardından, yeni bir fanzin sayısı ile karşınızda olmaktan mutluyuz. Sezonun son fanzininde, Teknik Direktörümüz Fatih Terim ve yeni transferlerimiz Elmander & Selçuk irdelenmişti. O günden bu güne, gündem gerçekten çok hızlı değişti. Önce TFF ‘nin yeni başkanını, M.Aydınlar ‘ı tanıdık, sonrasında geçen sezon tarlaların yeşillenmesine mesai harcayan ezeli rakibimizi, şike soruşturmasını, tutuklamaları, Fenerbahçe ‘nin Şampiyonlar Ligi ‘nden ihraç edilmesini peşi sıra izledik. Transferlerle tam bomba gibi takım olduk derken Arda ‘nın Atletico ‘ya zamansız transferi ile sarsıldık. Galatasaray ‘ın geçtiğimiz sezonun yaralarını sarmaya çalışarak başladığı sezonda ilk maçta yenilsek de sonraki 5 maçta iyi sonuçlar alarak bu sezon iddialı olduğumuzu dosta düşmana göstermiş olduk. GSCimbom ise, transfer sezonunda 15.000 tekil hit ortalaması yakalayarak ve sadece transfer alt forumuna atılan 500binden fazla mesaj ile bu dönemin en fazla takip edilen forumlarından biri oldu. Bu sebeple üyelerimize teşekkür ederiz. Artık teknik kesinti yaşamadığımızı sizler de farkediyorsunuz. (10 dk dan uzun son erişim kısıtımız bundan tam 5 ay önceydi) Bu önemli sorunu çözdükten sonra daha büyük hedeflere yürümek için önümüzde hiçbir engel kalmadı. İşte bu kapsamda, transfer sezonunun son günlerinde Portal ‘ımız (www2.GSCimbom.com) devreye girdi. Portalımız GSC kaynaklı analiz, haber ve yorumlara imkan sağladığından, portalımız bizim için gerçek bir dönüm noktası olma özelliği taşıyor. Bu yüzden portalımızın biz ve üyelerimizin gündemindeki yerinin her geçen gün daha da artacağını düşünüyoruz. Portalımız, şu an faaliyetlerini sürdürmekle birlikte, yapılanmasına da halen devam edilmekte, yeni transfer sezonundan itibaren en çok beğenilen, takip edilen Galatasaray Portallarından biri olmak üzere büyük mesai harcıyoruz. Çok büyük yatırımlar içerdiğinden bu yoldan geri dönmek de söz konusu değildir ve olmayacaktır. Bunun haricinde her dinamik ortam gibi, sürekli değişim ve gelişim bilinci içerisinde faaliyetlerimizi sürdüyoruz. Ancak okul, iş yada diğer zorunlu gerekçeler sebebiyle aramızdan ayrılan bazı arkadaşların yerlerini doldurmakta zorlanacağımızı söylemeye gerek yok. Bu sebeple, şu an okuduğunuz ve GSCimbom ‘u GSCimbom yapan önemli etkenlerden biri olan fanzinimiz bile, bir süre çıkamama tehdidiyle karşı karşıya. Fanzinimiz çok daha güçlü şekilde çıkıncaya dek, Forum ve Portalımızda görüşmek üzere...

Abdullah TAŞANGSCimbom Yöneticisi

Page 3: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 4: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

İÇİNDEKİLER

Takım nereden nereye gidiyor? Başarı veya başarısızlık mali tabloda neyi değiştirecek?

22

Kısa süreli bir fırtınaydı, golcü veda etti

26

OKTAY MAHMUTIKararlı bir adamın hikayesi: Oktay Mahmuti

8

4 / GSCIMBOM FANZIN

GALATASARAY

MARIO JARDEL

Page 5: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

TT ARENAArena gözlerde parıldırıyor. Peki taraftar ve performans?

> 16

Nitelikli Galatasaray içinilk hamleler

> 28

Premier Lig’de büyük bir çıkış yakalayan Newcastle tepelerde uzun süre kalabilir mi?

> 36

NBA’deki lokavt üzerine

> 48

GSCimbom’a özel istatistik verileri

> 32

5 / GSCIMBOM FANZIN

FATİH TERİM

NEWCASTLE UNITED

NBA

İSTATİSTİK

GSCimbom MEDYA KURULU

Muhammet GÜLHAN | GSCimbom Medya Kurulu

Koordinatörü | [email protected]

Sertaç Murat KILIÇ | GSCimbom Medya Kurulu Yardımcı

Koordinatörü

Cem KILIÇ | GSCimbom Medya Kurulu Grafikeri

Yayın

Issuu | http://www.issuu.com

Organizasyon: GSCimbom | http://www.gscimbom.com

Yapım / Görevler

Tasarım – Planlama | Muhammet GÜLHAN

Yazı Editörü | Sertaç Murat KILIÇ

Grafiker | Cem KILIÇ

Destek

Goal.com Türkiye Subesi | http://www.goal.com/tr

GSCimbom | http://www.gscimbom.com

Iletisim

E-Mail | [email protected]

Twitter | http://twitter.com/gscimbom_fanzin

Katkılarından dolayı tüm yazarlarımıza tesekkürler ederiz.

© Copyright GSCimbom Medya Kurulu 2011 | Tüm hakları

saklıdır. | All rights reserved.

GSCimbom ve GSCimbom Fanzin hakkında

GSCimbom.com 2006 yılında kurulmuş bir Galatasaray taraftar forumudur. Amaç, tüm Galatasaraylıların fikirlerini belirtebileceği, bir araya gelip organizasyonlar düzenleyebileceği mutlu bir aile ortamı oluşumudur. Forum, 2008 yılında el değiştirerek baştan kurulmuştur ve şimdilerde eski hüviyetini tekrar kazanmıştır. Bugün, 10 bine yakın üyesi ve ziyaretçileriyle, resmi Alexa değerlerine göre en çok takip edilen Galatasaray forumları arasındandır.

GSCimbom Fanzin, GSCimbom.com medya kurulu tarafından çıkarılan bir e-dergidir. Fanzin’in tarihçesinde bir fanzin hüviyeti ile devam edilmiş ve içerik foruma yönelik işlenmiştir. 2010 yılının ilk aylarında Medya Kurulu el değiştirerek GSCimbom Fanzin’e farklı bir kimlik kazandırmıştır. GSCimbom Fanzin’in vizyonu bu şekilde her taraftara hitap etmeye başlamış ve bir futbol dergisi haline gelmiştir. Amaç; fikirler yazmak, futbol tarihini irdelemek, günümüz futbol litaratürünü yakalamaktır.

GSCimbom Fanzin 46. ve son sayısıdır.

Page 6: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 7: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 8: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

OKTAY MAHMUTIKararlı bir adamın hikayesi

8 / GSCIMBOM FANZIN

Page 9: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

OKTAY MAHMUTIOktay Mahmuti 1968 yılında o

zaman Yugoslavya daha sonra Makedonya sınırlarında yer alan Üsküp’te dünyaya geldi. Mahmuti Eczacıbaşı genç takımı ile başlayan basketbol antrenörlüğü kariyerini kulübün kapanmasıyla Efes Pilsen’de devam ettirdi.

ASİSTANLIK DÖNEMİ (1992-2001)

1992 yılından itibaren Efes Pilsen bünyesinde çalışmaya başlayan Mahmuti 1993 yılında Aris ile Avrupa kupasında final oynayan Efes Pilsen teknik kadrosunda Aydın Örs’ün asistanlığını yapıyordu. Bu dönemde Ergin Ataman da diğer asistan rölündeydi. Mahmuti Türk basketbolu için efsanevi bir yer edinmiş Petar Naumoski’yi Türkiye’ye getiren kişi olarak da bilinir. Naumoski ilk geldiğinde hem tercümanlığını yapmış hem de onun oyuncu olarak zirveye çıkmasında katkıda bulunmuştur.

Bir yıl sonra şampiyon kulüpler kupasında grup lideri olarak final four yolunda son engel olarak Barcelona ile karşılaşıp elenmek ciddi bir yıkım olmuştu. Aynı yılın sonunda Naumoski takımdan ayrılırken takımda düşüş başlamıştı. Yitirilen lig şampiyonluğu sonrası bir yıllık aradan sonra Naumoski geri dönmüş artık hedef Koraç kupasını kazanarak kulüpler düzeyinde bir ilki başiarmak olmuştu.

Aydın Örs önderliğinde yardımcı antrenörler Ergin Ataman ve Oktay Mahmuti ile beraber son derece güçlü bir teknik kadro, tecrübeli bir oyuncu grubu ile spor tarihimizde bir ilki başaran Efes Pilsen çeyrek finalde

Fenerbahçe, yarı finalde Teamsystem Bologna finalde ise Stefanel Milano’yu yenerek kupayı kazanmıştı.

Sonraki sezonlar sürekli son ana kadara Final Four kovalanmış fakat bir türlü başarı gelmeyince Aydın Örs görevi bırakmıştı. 1999 yılında Ergin Ataman görevi devralınca yardımcılığı görevini Oktay Mahmuti devam ettirdi. Bu dönemde yıllardır özlemle beklenen Final Four hedefi yakalandı. 2000 yılındaki Final Four’da Panathinakos’a elenip 3. olduktan sonra Ergin Ataman ertesi yıl görevden ayrıldı ve dümene Oktay Mahmuti geçti.

BAŞ ANTRENÖRLÜK DÖNEMİ (2001- ? )

EFES PİLSEN (2001-2007)

Sezon ortasında görevi devraldığında elinde yetenekli fakat bir arada verim veremeyen bir oyuncu grubu vardı. Mahmuti bu süre içinde oyuncuları ortak hedefe yürütmeyi başardı ve takıma 2. kez Final Four oynatmayı başardı. Kerem Tunçeri, Ömer Onan, İbrahim Kutluay, Damir Mulaömeroviç, Kaya Peker, Mehmet Okur, Hüseyin Beşok, Predrag Drobnijak gibi oyuncularla gelinen noktada bir kez daha Panathinaikos engelinin aşılamamış olması garip bir tesadüf oldu.

23 yaşında adım attığı kulüpte 32 yaşında Baş Antrenör olmuştu sezon ortasında aldığı takım ile Final Four oynasa da lig finalinde Ülkerspor’a kaybedilince takımda revizyon şart olmuştu. Buna kısılan bütçe ve NBA’e giden oyuncular da eklenince genç antrenörü yeni bir sınav bekliyordu.

Sezona UNLV Üniversitesinden yeni mezun olan Letonyalı pivot Kaspars Kambala, efsanevi Litvanyalı oyuncu Soulis Stombergas ve Benetton Treviso’dan skorer ABD’li Marcus Brown takviyesi ile girilirken ayrılanlar Damir Mulaömeroviç, Hidayet Türkoğlu, Hüseyin Beşok, Predrag Drobnijak gibi oyunular olunca beklentiler çok yüksek değildi. Bütçede kesinti olması önemli oyuncuları yitirilmiş olmasına rağmen Mahmuti kendine has sistemi ile takıma kısa sürede kimlik kazandırmıştı.

► Muhsin Mordeniztwitter.com/muhsinmordeniz

Kararlı bir adamın hikayesi

9 / GSCIMBOM FANZIN

Page 10: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Oktay Mahmuti döneminde arka arkaya 4 lig şampiyonluğu kazanılırken her sene önemli oyuncular Efes Pilsen takımında ayrılmıştı Marcus Brown, Trajan Langdon, Antonio Granger burada başarılı olup Rusya’dan aldıkları cazip teklifleri değerlendirip takımdan ayrıldılar. Keza Kaspars Kambala’da benzer şekilde kulüpten ayrıldı. Sürekli kısılan bütçeler neticesinde Avrupa kupalarında çeyrek finalleri aşamadılar ama her defasında sahada mücadele eden mücadeleci kimliğini sahaya koyan bir ekip olmuşlardır.

2005 yılı Euroleague çeyrek finalinde Panathinaikos serisi ise Oktay hocanın Efes kariyerinin zirvesidir. Seri Willie Solomon ile Jaka Lakoviç düellosu şeklinde geçmiş olsa da hakem ve Uleb faktörü ile Panathinakos turu geçip daha sonra Final Four’da 3. olmuştu.

4 yıl üst üste şampiyonluk kazanılırken her sene bütçenin kesintiye uğraması ve Final Four hedefinin gerçekleşmemesi en büyük sıkıntı olarak devam ediyordu. Bunun neticesinde düşüş başlamıştı. Kaybedilen oyuncuların yeri dolmayıp eldeki kadro da yaşlanınca lig şampiyonluğu da kaybedildi. Üst üste iki yıl finalde kaybedilen lig hocanın istifasını getirmişti ve 2007 yılında 15 yıl önce 23 yaşındayken bir basketbol sevdalısı olarak girdiği Efes Pilsen kulübünden arkasında sayısız kupa ve başarı bırakarak ayrılıyordu.

BENETTON TREVİSO (2007-2009)

Oktay Mahmuti, Efes Pilsen sonrası önce adının sıkça anıldığı Tau Ceramice ile görüştü ancak sözleşme şartlarında anlaşma sağlayamayınca takım çalıştırmama kararı aldı. Bu plan kısa bir süre sonra rafa kalktı zira İtalya basketbolunun efsane takımlarından Benetton zor günler geçirmekteydi ve takım ligin dibine demir atmıştı. Çareyi ise Oktay Mahmuti’de bulmuşlardı.

Mahmuti kısa süre içinde takımı ayağa kaldırmış takımı ligin dibinden alıp Play-Off potasına sokmayı başarmıştı. Benetton eski günlerinden uzak oldukça mütevazi bir kadro ile mücadele etmekte olsa da Mahmuti varsa iddia olması kaçınılmazdı.

Takım sezonu 10. sırada tamamladı. Ertesi yıl Mahmuti takıma bazı takviyeler yaparak yola devam etti. Zirve geleneği olan kulüp maddi olarak zor durumda olduğundan eskisi gibi büyük yıldızlar alamasa da kaliteli bir takım yaratıldı. Sandro Niceviç, Gary Neal gibi tanıdık isimlerde kadrodaydı ve takım ligi 3. sırada tamamladı. İtalya kupası yarı finali ve play off yarı finalinde şampiyon olan Siena ile başa baş mücadele etse de mağlup olup sezonu tamamladı. Bu yıl Eurocup’ta çeyrek finale kadar yoluna devam eden Benetton takımında koç Oktay Mahmuti yılın koçu ödülünü kazanarak yaptığı işin karşılığında ödüllendirildi. Sezon bittiğinde hoca daha çok bütçe ve iddialı bir takım isterken kulüp bunlara cevap verecek durumda değildi. Hal böyle olunca koç sözleşmesini yenilememeyi tercih etti ve İtalya’dan ayrıldı.

Benetton Treviso sonrası hoca dinlenmeyi tercih etti. Türkiye ve Avrupa’da koç değişikliği yapan tüm takımlar için bir seçenek olarak gündeme gelse de sezon içinde bir takım almayı tercih etmedi. Doğru zaman, doğru takım, doğru koç su akar yolunu bulur misali 2010 yazı maceranın yeniden başladığı zaman olacaktı.

Oktay Mahmuti sakin ve soğukkanlı duruşunun aksine,

içinde fırtınalar koparan bir koç. Galatasaray’ın

başına geçtiğinde, herkes, takımın son topa

kadar savaşacağından, yenilgiyi kabul

etmeyeceğinden emindi.

“Futbol dünyanın en önemli aynı zamanda da en önemsiz şeyidir. Ne yaparsanız yapın futbola olan ilgi her zaman farklı ve fazla olacak. Bence Türk futbolunda yaşananlar sadece futbolun değil aynı zamanda Türk sporunun da gidişatını sarsmış durum-da. Umarım bu sorunlar çözülür ve eski dinamiklerimize kavuşuruz. Bas-ketbol sağlam yolda yürürse futbolun ne olduğu çok önemli değil. Basket-bolun kendi yolu var. Rakibi futbol değil. Basketbolun rakibi basketbol olmalı”

10 / GSCIMBOM FANZIN

Page 11: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Oktay Mahmuti sakin ve soğukkanlı duruşunun aksine,

içinde fırtınalar koparan bir koç. Galatasaray’ın

başına geçtiğinde, herkes, takımın son topa

kadar savaşacağından, yenilgiyi kabul

etmeyeceğinden emindi.

GALATASARAY (2010- ?)

01.06.2010 Galatasaray basketbol takımı için karanlık çağın bittiği aydınlanma çağının başladığı gündür. Oktay Mahmuti 3 yıllık sözleşme imzaladığında herkes takımın son topa kadar savaşacağını, yenilgiyi kabul etmeyeceğini sahada ne yaptığını bilen bir takım olacağından emindi. Oktay Mahmuti demek sistem demekti, Oktay Mahmuti demek disiplin demekti, Oktay Mahmuti demek çalışmak demekti. Elde muhteşem bir takım yoktu, yüksek bir bütçe de yoktu. Zaten amaç yıldızlar topluluğu yaratmak değil bir takım yaratmaktı. Bunun için en doğru hoca zaten gelmişti. Başarının formülü zaten hocada mevcuttu.

Sahada yerden yere atlayan, savunmada birbirinin eksiğini kapatan hücumda topu paylaşan bir takım görmek için çok beklenmeyecekti. Ligin başlamasıyla bu takım çok farklı dedirtecek oyun parkeye yansımıştı ki bu durum hocanın bile beklediğinden hızlı gerçekleşmişti. Sezon başında hedeflerin yüksek koyulmamış olması yönetimin özellikle Shumpert konusunda yavaş kalıp yerli statüsünü geç elde etmesi sezon ilerledikçe büyük bir pişmanlığa dönüştü zira hedefler yükseldikçe kadronun kapasitesinin üstünde verim vermesine rağmen eksikler göze çarpmaktaydı. Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker bütçe olarak 4-5 misli yukardayken parkede bunu kapatan gerçek bir takım yaratılmıştı ki bunun mimarı Oktay Mahmuti’den başkası değildi.

Türkiye kupasında yarı final, Avrupa kupasında 2. gruplar ve nihayetinde play off finali başarısından ziyade takımın sahada gösterdiği mücadele ve taraftarla bütünleşmesi ile rüya gibi geçen bir sezon. Artık bütçe ve beklentilerde artmış durumda kısa bir süre yaşanan CEO karmaşası sonrası belirsizlik bu projenin rafa kalkmasıyla yerini sezon planlamasına bırakırken koç görevinin başında ve yeni bir mücadeleye hazır görünüyor artık işler daha zor ve daha çok çalışmak gerekiyor.

11 / GSCIMBOM FANZIN

Page 12: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Oktay Mahmuti sistemi nedir bunu da anlamak lazım hocanın basketbol felsefesi çalıştırdığı tüm takımlarda benzerlik gösterir bu sene bu durum bazı istisnalar göstermiş olsa da kurulacak yeni takımda da bunları daha fazla göreceğimizi düşünüyorum.

Mahmuti takımlarının genel özellikleri savunma sertlikler ve yardımlaşmalarıdır. Hücumda ise topun mutlaka içeriye inmesi ve oradan top paylaşımı yapmaları esas prensiplerdir. Hücumda çok iyi alan paylaşması ve pas alışverişi sayesinde doğru hücum etmek kolaylaşır. Hoca kariyeri boyunca Hüseyin Beşok, Kaspars Kambala, Nikola Prkaçin, Sandro Niceviç gibi pivotlarla çalıştı ve bu oyuncular kariyerlerinin en verimli sezonlarını koç Mahmuti ile yaşadılar. Aynı şekilde Marcus Brown, Trajan Langdon, Antonio Granger, Gary Neal, Drew Nicholas hocanın çalıştığı skorerler olarak göze çarpıyor ki bunlardan da üst düzey verim almayı başarmıştır. Brown, Granger ve Langdon hoca ile çalıştıktan sonra kariyerlerinin en yüksek kontratlarıyla CSKA Moskova yolunu tutarken Neal NBA’de San Antonio ile başarılı maçlar çıkarmakta Nicholas ise Efes sonrası Panathinaikos ile şampiyonluklar kazanmıştır.

Bu sezon hocanın mutlaka iç-dış dengesini sağlayacak bu tarz oyuncuları takıma kazandıracağını düşünüyorum ki kafasındaki sistemi tam olarak izleyebilelim. Bu takviyelerle sezona girebilirsek mutlaka Euroleague hedefine ulaşıp orada da başarılı olacağımızı düşünüyorum ki bu konuda koçumuz Oktay Mahmuti en büyük güvencemiz olacaktır.

GALATASARAY VE MERHABA EUROLEAGUE

Yeni sezon ve yeni başlangıçlar ile büyük beklentiler içinde sezonu açtık. İlk durak Vilnius ve Euroleague elemeleri oldu. Takım sahaya çıktığında ilk göze çarpan nokta 6 yeni oyuncu oldu. Bu 12 kişilik kadronun yarısı demekti ki kalan 6 oyuncunun 5 tanesi de 2. sezonunun başında olduğunu düşündüğümüzde katedilen mesafenin ne kadar fazla olduğu bir kez daha anlaşılıyordu. 2 sezon önce yaşanan talihsiz olaydan ötürü düşme korkusu yaşamış takım önce lig finali ardından Euroleague hedefine yaklaşmıştı emeği geçenleri kutlamak lazım.

Kadro geniş ve nitelikli durumda bazı sıkıntılar da var ancak bütçe ölçüsünde gayet yeterli gözüküyor yaşanan sponsor sıkıntısı >>>

13 / GSCIMBOM FANZIN

Page 13: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Yürekle, bilekle, Euroleague’e!

>>> belki de daha üst düzey oyunculara yönelmeyi engellemiş ama koç bundan şikayet etmek yerine takım olgusunu ve bir arada büyümeyi tercih ediyor.

Paok, Asvel ve son olarak Rytas engelleri aşıldı ve Euroleague bileti alındı. İlk etapta bakılınca grup gayet iyi görünüyor. Takım sezon içinde aşama göstermeye devam ederse ilk grubun rahatça geçilmesi beklenebilir. Sonrası için inanç, mücadele ve şansa ihtiyaç olacak.

Takımda bazı değişiklikler var; ilk göze çarpan nokta klasik Mahmuti pivot takımlarından guard takımı olma yoluna girilmiş. Bu durum hocanın kariyerinde gösterdiği gelişim ve sürekli kendini yenileyen öğrenmeye devam eden iş ahlakının göstergesidir. Geçtiğimiz sezon sadece Tutku ile bunu sahaya yanstırken bu sezon guard oynayabilen 4 oyuncu ile sürekli sahada 2 guard ile oynayarak hem oyunun kontrolünü sürekli elde tutup hem de akılcı hücumlar yapmak ana hedef olmuş durumda. Seçilen uzunların da ikili oyunlarda takıma uyacak oyuncular olduğu da göze çarpan başka bir nokta. Bu sezon sürekli ikili oynayan mümkün olduğu kadar az bire bir zorlayan bir takım izleyeceğiz. İşin savunma kısmında ise hücumda olduğu gibi bireysel savunmadan ziyade takım savunması ve sürekli yardımlaşma ilk göze çarpan nokta oluyor. Takımda Tutku, Lakoviç, Ender, Songaila gibi kariyerlerinde kötü savunmacı olarak nam salmış oyuncular varken bu kadar etkili bir savunma yapmak başka türlü mümkün değil. Ki bunu eleme maçlarında görmek sevindirici bir nokta. Takımın kısa sürede bu kadar aşama yapması ve özellikle final maçında ciddi bir deplasman ortamında bile sakin kalıp ana prensiplerine bağlı kalması sezonun geri kalanı için ümitlenmemize neden oldu.

12 / GSCIMBOM FANZIN

Page 14: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

nerede kalmistik?bundan iyisi şam’da kayısı!

Fatih Terim ve Oktay Mahmuti ile Galatasaray, parkede ve yeşil çimlerde kendi özgünlüğünü arıyor. Yeni sezonda tüm branşlarımıza başarılar dileriz.

Page 15: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

nerede kalmistik?Fatih Terim ve Oktay Mahmuti ile Galatasaray, parkede ve yeşil çimlerde kendi özgünlüğünü arıyor. Yeni sezonda tüm branşlarımıza başarılar dileriz.

Page 16: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

ASY TT Arena... Müthiş bir stat. Müthiş bir atmosfer. Müthiş tribünler. Sahaya yakınlık müthiş. Stadın dışarıdan görünüşü ile yol sorunu da halledilirse, tam anlamıyla dört dörtlük bir stat.Yalnız..

ASY TT Arena’da henüz etkili bir taraftar performansı - bazı maçların bazı kısımları dışında - göremedik. Eski Ali Sami Yen’e, İnönü’ye, hatta Saraçoğlu’na benzemiyor bu stat akustiğiyle. Çok farklı. Mesela, bu 3 statta da, - özellikle İnönü kapalısı - tribün ile çatı arasındaki mesafe çok kısa ve ses uçup gitmiyor, tok, canlı çıkıyor. 100 kişi de bağırsa inim inim inliyor o stat.

Fakat ASY TT Arena’da böyle değil..

ultrAslan bildiğimiz gibi Pegasus alt tribünde. Alt tribünler ile çatı arasındaki mesafe, ciddi anlamda çok fazla. Ses çıkmasına çıkıyor ama, öyle bir ses çıkıyor ki çoğu zaman ne diye

bağırıldığı anlaşılamayan bir uğultuya dönüşüyor o ses. Ses çok çabuk dağılıyor. Çoğu zaman tribündeyken kendi sesimi duyuyorum mesela ben. Sanki bir tek ben bağırıyormuşum gibi geliyor. Eski Açık’taki, tezahürattan kendi sesini duyamama olayı yok. Her ne kadar, istisnasız, “her tezahüratı güzel yapan onu söyleyiş biçimi” anlayışını savunsam da, bu konu sıkıntı yaratıyor. Yan grubun ne bağırdığını anlamak bile zaman alıyor bazen. Zaten herkes bağırmıyor... Deplasman tribünlerinden zaman zaman çok ses çıkmasının sebebi de bu çatıya yakınlık ve herkesin aynı anda bağırması olayı.

Bir de tribünlerde birlik yok. Kimisi Doğu Üst’te, kimisi Güney Alt’ta, kimisi başka bir tribünün başka bir kısmında. Kimileri, tribün ağzıyla; “çök çökçü” taraftar. Bu statta efsanevi bir atmosfer oluşturulacaksa, herkesin bir tribünde toplanması ilk şart. Altlı üstlü bağıran, baskılı bir tribün olması lazım o toplanılan tribünün de. Ki

► Berat Mahmuzlutwitter.com/beratmahmuzlu

Arena muazzam stat, TrİbüNler? Etkİsİz...

16 / GSCIMBOM FANZIN

Page 17: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Arena muazzam stat, TrİbüNler? Etkİsİz...

o kendiliğinden gelir zaten. O tribün bu liderlik vasfını üstlenince numaralıdaki adam, çekirdek çitleyen adam bırakır çekirdeği başlar tezahürata çoğu zaman. En güzel örnek için bkz; Dortmund kale arkası.

“Sen var ya Sen” tezahüratı. Çok eleştirilmiştir ama sevmişimdir ben hep bu tezahüratı. Hele hele D.Bükreş maçındaki söylenişi, Banvit basketbol maçında söylenişi.. Hep birlikte söylendiği zaman, çok etkili bir tezahürat. Şimdi bahsetmek istediğime geleyim, bu tezahürat nasıl söyleniyor futbol maçlarında? Bir Pegasus, bir Güney şeklinde. İşte bize bu tarz tezahüratlar lazım şu sıralar, mesela ne bileyim, “Kalplerde Yıldız Gönüllerde Ay” tezahüratı ilk aklıma gelen, bu şekilde söylenebilir. Karşılıklı. Bi’ o tribün, bi’ başka tribün. Veya Eskişehirspor taraftarlarının yaptığı gibi, “ Cimbombom’uuum sen çok yaşaa” tezahüratı da karşılıklı olarak sırayla söylenebilir. Bu tarz tezahüratlar üretilmeli ve söylenmeli.

Veya tüm tribünlerin eşlik edeceği tarzda, takımı ateşleyecek tezahüratlar lazım. Birlik ve beraberlik lazım. Yeni tezahüratlar lazım. Herkesin emeği lazım..

Türkiye’nin tartışmasız en iyi basket taraftarı Galatasaray’ın. İpekçi Arena’da inanılmaz bir atmosfer oluşuyor. Bu sene Euroleague maçlarında oluşacak atmosferi tahmin bile edemiyorum! ASY TT Arena’da da böyle tribün lazım. Evet, ortam çok fark ettiriyor, İpekçi çok daha olağan atmosfer için fakat ASY TT Arena’da da oluşturulabilir bu baskı. ASY TT Arena’da top rakipteyken oluşan baskı muazzam mesela. Fakat sadece bununla olmuyor. Çoğu zaman sus pus kalıyor tribünler.

Tribünlerde tekrar birliğin sağlanmasıyla eşsiz bir atmosfere kavuşur ASY TT Arena. Ama o gün ne zaman gelir, bilmiyorum açıkçası...

17 / GSCIMBOM FANZIN

Page 18: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Felipe Melo geldiği günden bu yana saha-

daki hırsı, futbolu ve amigoluğuyla Gala-

tasaray taraftarının yeni gözdesi olmayı

başardı. Sahada takımına futboluyla

öncülük ediyor, futbol zekasını yüksek

pas yüzdesi ve hareketleriyle gözler

önüne seriyor. Fatih Terim’in ona 4 numa-

ra yerine 10 numarayı alması gerektiğini

söylemesi hiç de boş görünmüyor...

Bu yılın en sansasyonel transferl-

erinden biri Felipe Melo görünüyor.

Brezilyalı oyuncu takım arkadaşlarına

sahada önderlik ediyor, onların yol

göstericisi oluyor. Bunun yanında

hırslı hareketleri ve amigoluğu fut-

bolunu perçinliyor.

Page 19: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 20: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

“2008 seçimlerinin herkesçe fikir birliği Adnan Polat’tı ve camianın havası geride bırakılan altı senenin aksine oldukça iyimserdi. Polat Yönetimi ilk iş olarak düşüşe geçen takımı ayağa kaldırmak adına hamleler yaptı ve yeniden yapılanan(!) takım sezon sonunda şampiyonluğa ulaştı. Unutulmaz bir altı hafta. Problemler de o şampiyonluğun kazanıldığı umut dolu Mayıs akşamlarında başlamıştı aslında. Kim bilebilirdi işlerin bu noktaya geleceğini? Futbol saha içerisinde olduğu kadar, saha dışında da ilginç ve dikkat çeken bir oyun. Tamamen insana dayalı bir oyunun her aşamasında beklenmeyen sonuçlarla karşılaşmak sürprizden ziyade beklenen olmalı; yine de hitap edilen kitle genişledikçe hataların bedelleri de büyüyor. 2011’de Galatasaray’ın yaşadıkları son sekiz senede sürekli dile getirilen dibe vuruşun bir yenisiydi. Kongre oldu, Ünal Aysal rekor oyla seçildi, yeni bir umutla bir başka Mayıs’a girildi. Peki gerçekten umutlu olacak kadar sebebimiz var mı?

Hikayeyi değerlendirmek için bütüne bakmak gerek. Her şeyden önce Galatasaray bir spor kulübüdür; ancak uzun bir süredir futbolun popülaritesi ile büyük ölçüde futbol kulübü olmuştur.

Tribün dinamiklerini futbol taraftarları belirler. İşin normali bu; 2000’de kulübün dünya çapında bir marka olmasını sağlayan futbol takımının kazandığı UEFA kupasıdır, amatör branşların kazandığı herhangi bir başarı değil. TV yayınlarından reklamlara, ulaşılabilirliğe kadar her şey futbolun elinin altında şu anda. Çok büyük bir ekonomik pasta ve bu hale gelmesinde hedef kitlenin büyüklüğü önem taşıyor elbette.

Ancak şu an bulunulan noktada değerlendirme için futbol özelinden başlayıp resmin tamamına bakmamız şart; zira yarışılan rakip diğer branşlarda da çıtayı yukarıya çekmiş durumda.

Haftasonları maç izleyen adamlar için futbol dünyasında olup bitenler sıradan şeylerdir, pek de haberleri olmaz. Taraftarların amatör ruhu kaybetmemeleri adına doğru olsa da, kulüplerin gidebileceği kötü noktalara müdahil olma konusunda problem yaratıyor bu durum. Taraftar her zaman sahada iyi bir takım ister.

Yıldız oyuncular, iyi futbol, hücum futbol, bol gol ve iyi bir haftasonu ister. Değerlendirme kriterleri basittir; bunlar olmadığı zaman tepki göstereceklerdir. Bir yönetimin başarı/başarısızlık durumunun belki

GALATASARAY'A TÜMEL BİR YAKLAŞIM► M. Can Mutlutwitter.com/mcanmutlu

20 / GSCIMBOM FANZIN

Page 21: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

de en iyi belirleyicisidir kriz anlarında alınan kararlar. Taraftar söz sahibi olmayı hep ister ve normaldir; takımını sahiplenmesinden daha doğal bir şey olamaz. Peki ama taraftarı dinlemek her zaman doğru mudur? Türkiye’de oynanan oyuna ve Galatasaray’a çağ atlatan Jupp Derwall, takımın şampiyonluk yolunda aldığı kötü sonuç üzerine taraftarlarca tartaklanmıştı. Ve Derwall o gün İstanbul’dan ayrılmaya kararlıydı, belki de bazı şeyler hiç başlamayacaktı, olmayacaktı. Şampiyonluk üç sezon sonunda gelmişti ama bir şampiyonluktan fazlasının kazanıldığı ilerleyen yıllarda daha iyi anlaşılacaktı. Galatasaray’ın dünya çapında bir kulüp haline geleceği 15 yılın ilk Mayıs’ıydı Derwall-Denizli ikilisinin zaferi.

Ünal Aysal önce seçeceği ekiple herkesin güvenini toplamak istedi ki, hemen herkesin tanıdığı isimleri listesine alarak bu işi kısmen başarmış görünüyor. İlk günden itibaren futboldan anlamadığını ve profesyonel bir yapıyı benimseyeceğini söyledi. Adnan Öztürk bir önceki seçimde bununla ilgili vaatlerde bulunmuştu ve bu seçim öncesinde de Peter Kenyon, Esteve Calzada, Thomas Kurth gibi futbol dünyasının tanınmış isimlerinin adı geçti. Pek tabii profesyonel yönetim için bu insanların gelmeleri şart değil ama Galatasaray’ın mevcut düzeni vaat edilen mi gerçekten de? Birinci soru olarak not düşelim. Kulübün lokomotifi futbol. Bugün yaşanılan ekonomik krizin sebebi de futbol, çözüm yolu da. Başarısız bir takım, istenilen başarıyı karşılayamayacak bir oyuncu grubu ve geride bırakılan

sezonda 3 teknik direktör değiştirmiş bir futbol takımı. Dere geçerken at değiştirmeyen, gerekirse sezonu başarısız kapatan bir takımın 3 sezon içerisinde nasıl dibe vurduğunun resmi. Gemiyi yürütmek için önce rüzgarı arkaya almak gerek; Aysal ve yönetim kurulu bir başka stratejik hamle yaparak Fatih Terim’i takımın başına getirdi. Aysal’ın bu konudaki savunması da kayda değer: “Başarı ikimizin de tek şansı.” Terim’in teknik adamlık kariyerini aktif geçirmesi beklenen yıllarda Milli Takım’ı çalıştırması, son kulüp deneyiminin yine Galatasaray oluşu ve geriye gidilmeye başlanan kötü dönem. Terim’in motivasyonu ve yapabilecekleri yönetim için anahtar konumunda. Duygusal bakmayı bir kenara bırakalım ve ikinci soruyu soralım; Terim doğru seçim mi?

Transfer dönemi oldukça hareketli geçti. Kadroyu doldur boşalt yapan ve finansal gücü çok da iyi olmayan bir kulüp için fazlası da olabilirdi ama cüzdan yettiğince alışveriş yapıldı. Türkiye’de çok iyi yabancılar transfer eden ve başarısız olan takımların çözemediği denklem şu: 25 kişilik kadronun 16-17 oyuncusu hala yerli ve sizi başarıya taşıyacak oyuncular onlar. Yerli oyuncu kaliteniz sizin ligde nerede olacağınızı belirliyor. Baros, Alex gibi dominant yabancıların etkisi

pek tabii yadsınamaz ama, birinin de savunma yapması ya da topu onlara atması gerekiyor. Yerli piyasasının yüksekliği düşünülecek olursa Selçuk İnan, Ceyhun Gülselam, Engin Baytar ve Sercan Yıldırım’ın yorganın elverdikleri ve iyi iş. Elmander bonservis olmadan yapılan doğru ekleme, Muslera kendisini amorte

edebilecek çok iyi bir kaleci, Ujfalusi tecrübe, Eboue joker, Felipe Melo ise 2006 yılından beri orta sahaya beklenen oyuncu. Arda’nın gidişiyle planların bozulması ve son dakikada gelen Riera transferi ise biraz panik. Şu ana kadar izlediğimiz performanslardan sonra bazı oyuncular için “nokta atış” tabirini kullansak da bazıları için soru işaretleri sürüyor. Terim ise her seferinde devre arasında yapılacak 3-4 yamadan bahsediyor. Burada iki sorumuz var. İlki, bu kadar kritik bir sezonda 100 gün transfer çalışması yapan bir yönetimin, kadroyu tamamlayamaması nasıl açıklanabilir? İkincisi, oyunculara ödenen bonservis bedelleri ve yıllık ücretlerin, primlerin Galatasaray’a getirisi neler?

Şimdi haftasonu maç izleyen adamın pek de bilmediği UEFA’nın yeni uygulaması Financial Fair Play(FFP) hakkında birkaç kelam ederek soruları yanıtlamaya çalışalım. İlk olarak “koskoca iş adamından daha iyi bilecek değilsin” önyargısını bir kenara atalım. Dünyadaki birçok kulübün sahibi iş adamları ama kar eden kulüp sayısı bir elin parmaklarını gariptir ki geçmiyor. Futbol kar getiren bir iş değil ve kesin bir üretimi yok, makineler yok, işlenecek hammadde yok. Fizibilite ve beklenen çoğu

21 / GSCIMBOM FANZIN

Page 22: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

zaman tutmuyor. FFP basit şekilde şu; belli başlı ana gelir kalemlerinizin toplamı giderlerinizden fazla olacak. Amaç, futbol dünyasına akan sermayenin yarattığı haksız rekabetin önüne geçmek. Şu an için aksaklıkları var ve by-pass edilebileceği çok kişi tarafından dile getirilse de 2012’de uygulamaya başlanacak bu kuralların 3-4 sene içerisinde kesin hatlarıyla karşımızda olacağı artık belli.

Galatasaray’ın mali tablosu hiç de iç açıcı değil. An itibariyle özkaynalar eksi durumda ve ödenmesi gereken toplam borç 426 milyon Lira. Bir yıl içerisinde ödenmesi gereken borç ise 297 milyon Lira. Borcun 3/4’lük kısmı neredeyse. Bu borçların 130 milyonluk kısmını banka borçları oluşturuyor. Aysal kendisini “parayı bulması gereken kişi” olarak tanımlamıştı. İki durum şu an yönetimi engelliyor; ana gelir kalemlerini oluşturan birincil sponsorlar(forma sponsoru, forma reklamı

sponsoru, stat isim hakkı, vs) ile uzun süreli anlaşmalar hali hazırda yapılmış durumda. Loca ve kombine satışları Ocak ayından bu tarafa yapıldığı için yeni bir ekstra gelir yaratmaları mümkün değil. Takım Avrupa’da yok ve buradan da yayın geliri elde edemiyor. Merchandising ise ortalama bir çizgiye sahip ve ekstra katkı olması mümkün gözükmüyor. Kısacası şu an için elinde iki seçenek var; Riva’nın satışı ve Galatasaray A.Ş hisselerinin bir kısmının halka arzı.

Bu resimde yönetim küçülmeyi ve yeniden yapılanmayı, ya da borçlanarak büyümeyi tercih edecekti ki, ikincisini seçti. Ancak barındırdığı risk dikkate almaya değer. Pozitif hava ne olursa olsun, statüsü değişen ligde Şampiyonlar Ligi eskisinden daha pahalı. Olası başarısızlığın sonuçlarının ne olacağını ise kestirmek zor. Bu çerçevede geçen yıla oranla maaş yükünde, ortalama galibiyet sayısı

üzerinden primleri de ekleyecek olursanız, 10 milyon € üzeri bir yük binmiş durumda. Melo ülke futbolunun üzerinde bir futbolcu ama aldığı para şartların üstünde. Muslera’ya ödenen bonservis bedeli ise muamma; 7-8 milyon €’nun altında olmadığı aşikar. Şimdilik joker konumunda olan Eboue’nin bonservisi, Riera’ya verilen yıllık ücretler oldukça düşündürücü. Ve bu tabloya aşağı yukarı 5-6 milyonluk bir ekleme de devre arasında olacak gibi görünüyor.

Son sorunun cevabını bulduk. Gelelim diğerlerine. 100 gün transfer peşinde koşan bir takımın son gün hala kadrosunu tamamlayamamış olması, Albert Riera’ya kalması ve

Ünal Aysal ve yeni transferler

22 / GSCIMBOM FANZIN

Page 23: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

oyuncuya ödenen yüksek paranın tanımı açıktır: Yönetici başarısızlığı. Ne yazık ki, Real Madrid maçı öncesi Ali Dürüst son 20 yıldır aşina olduğumuz, duymaktan bıktığımız “bizde transfer bitmez” klişesini söylemeyi ihmal etmedi. Özellikle 2009-2010’da eksik ve geri kalmanın Galatasaray’a cezası ağır olmuştu; aradan geçen 8 senede de birçok örnek bulunabilir. Bu durum genellikle Aysal’ın “yeni” oluşuyla savunulsa da Abdurrahim Albayrak, Ali Dürüst, Adnan Öztürk, Refik Arkan, Celal Gürsoy, Bülent Tulun gibi isimler hiç de yeni değil. Galatasaray profesyonel yönetime geçmedi kısacası ve her şey eskiden nasılsa öyle yürüyor şu ana kadar. Burada bu eksikleri örten ismin Terim olduğunu söylememiz gerek. Taraftarın beklediği havayı ve kendine güveni tekrar getirme konusunda kararlı ve bu durum yönetimin şu ana kadarki defolarını da örtüyor. Yönetimin gitmeyi seçtiği yolu düşünecek olursak, Terim ismi doğru oluyor.

Taraftarın Aysal’a güveninin artmasında etkin rol oynayan şike soruşturması beklendiği gibi liglerin başlamasıyla raflardaki yerini aldı. Federasyonun aciz tavırları, Aysal’ın işaret ettiği noktaya bir şekilde gelmiş olmaları kimilerince Aysal’ı oportunist yapsa da, olması gerekendi aynı zamanda. Ancak statü değişikliği ile ilgili CAS üyesi Kısmet Erkiner’in açıklamalarını resmi sitede yayınlayarak aba altından sopa gösterdikten birkaç gün sonra yeni lig talimatnamesini imzalamak, teşvik primi ile ilgili yeniden düzenlenen tüzüğe onay vermek fiyaskodan ibarettir. Takım Bursaspor maçında geri döndüğü için böyle şeyler kimsenin umurunda değil ne yazık ki. İş burada maalesef kulübün maddi durumuna geliyor. Ekonominiz bu kadar rezil durumdayken karşısında duramıyorsunuz bu tip olayların.

Polat döneminde Hakan Üstünberk ve Oktay Mahmuti ile başlayan basketbol hamlesinin sürdürülmesi, voleybola yatırıma başlanması, Euroleague, Engelsiz Aslanlar’ın bıraktıkları yerden devam etmeleri ve Aysal’ın yeni amatör branşlara yatırım yapılacağını söylemesi, art arda gelen yeni sponsorluk anlaşmaları “spor kulübü” etiketinin işlerliği, ileriye gidişi adına önemli hamleler. Her alanda başı çekmek Galatasaray’ın görevi olmalıdır, ödevi değil.

Toplayacak olursak Galatasaray’da çok ciddi radikal değişikliklerin olmadığını göreceğiz; bunun ana sebebi de yukarıda bahsettiğimiz gibi ekonomik. Polat’ın da çıkış olarak gördüğü Riva Projesi şu an için Galatasaray için hayati önem teşkil ediyor. Bir başka önemli nokta ise futbol takımının saha içinde yapacakları. Şu an için beklenti şampiyonluk olsa da, geçirilen travmatik sezonların üstüne asıl hedeflenmesi gereken Şampiyonlar Ligi’ne katılmak olmalı. Bu, takımın üzerindeki baskıyı azaltacağı gibi, uzun süreli bir yapılanmanın da önünü açar. Mutlak suretle gelir-gider dengesinde yukarı çıkılması gerekiyor. Aksi takdirde mevcut maaş yükü başa bela olacağı gibi, takımı uluslararası müsabakaların da dışında bırakabilir. Aysal yönetiminin karşısında sabrı taşmış bir taraftar topluluğu, ekonomik enkaz ve hala eksik bir futbol takımı var. Bu sezon sonunda olacaklar büyük ölçüde gelecekleri hakkında fikir sahibi yapacaktır. Şampiyonluk zor ama imkansız değil. Kulüpte köklü değişiklikler yapmak adınaysa en önemli anahtar.”

Page 24: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 25: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

“Süper Mario” lakaplı gol makinesi Jardel Galatasaray’da 2000-2001 yılları arasında forma gi-ydi. 40 maçta 48 gol atmayı başardı. Galatasa-ray taraftarında derin bir iz bıraktı. Jardel, 38 yaşında kariyerine 19 takım sığdırarak futbola noktayı koydu...

Page 26: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

EFA Kupası kazanılmış, takımda inceden bir yaprak döküntüsü başlamıştı. Teknik direktör Fatih

Terim’in ardından ilk olarak, sadece bir yılın değil, komple 90’ların gol kralı Hakan Şükür sarı kırmızı renklere veda edip soluğu İtalya’da almıştı.

Fatih Terim’in dört senede oturttuğu sistem ve oyuncuların taktik disiplini kalıcı olabilir ve takımı bir süre daha idare edebilirdi belki ama Hakan Şükür’ün gidişiyle doğan boşluğu vakit kaybetmeden doldurmak gerekiyordu. Dönemin Galatasaray yönetimi bir dünya yıldızı getirmenin peşindeydi. Bunda da son derece haklılardı. UEFA Kupası sadece iki ay önce kazanılmıştı ve camia takımdan önemli isimlerin ayrılmış

olmasına rağmen başarıda devamlılık bekliyordu. Başarıda devamlılığı sağlayacak o dünya yıldızı, taraftarın deyimiyle “Süper” Mario Jardel’di…Portekiz’de müthiş işler başarıyordu Jardel. Porto formasıyla golleri hiç zorlanmadan sıralıyor, insanüstü bir istatistik tutturup; menajerlik oyunlarının gözdesi Maxim Tsigalko’nun gerçek hayattaki yansıması oluyordu bir bakıma. Brezilya’da Vasco da Gama ve Gremio formaları altında dikkat çektikten sonra, transfer olduğu Porto’da dört sezonda 125 lig maçına çıkıp 130 gol atma başarısı gösteriyordu. Hatta Brezilya Milli Takımı için de alternatifler arasına girmiş ve Seleçao’daki yerini almıştı. Kariyerinde bir çıkış sürecinde olan ve birçok futbolcu için zirve denebilecek rakamlara ulaşan

Jardel’in Türkiye’ye transferi o dönemde bir rüya gibiydi. Genelde 30 yaş üstü eski yıldızları hayata döndürme merkezi gibi bir işlevi olan Türkiye ligi, o dönemde henüz 27 yaşında olan müthiş bir Brezilyalıya ev sahipliği yapacaktı. Galatasaray, o günlerde aldığı rivayet edilen bir sponsor desteği sayesinde Mario Jardel’in bonservisi için Porto’ya tam 16 milyon dolar ödedi. Jardel’in alacağı ücretlerle birlikte transferin toplam maliyeti 20 milyon doların üzerindeydi.

Jardel’in, takıma katılır katılmaz etkisini gösterdiğini söyleyebiliriz. Abartmak gibi olmasın ama daha üzerini değiştirir değiştirmez Real Madrid filelerine bıraktığı iki golle Galatasaray’a UEFA Süper Kupa sevincini yaşatıyordu. Ancak ne var

U► Tansu Gürseltwitter.com/futbolsandigi

Mario Jardel Galatasaray’da oynadığı dönemde Uefa Süper Kupası zaferi yaşamıştır

26 / GSCIMBOM FANZIN

‘SÜPER’ MARİO JARDEL

GOL ATAN ADAM:

Page 27: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

ki daha o günlerde başlamıştı eleştirilmeye. Ülkemiz basınının her şeyi çok bilen futbol ulemaları Jardel’in çok koşmadığını ve asla bir Hakan Şükür olamayacağını anlatıyorlardı büyük bir bilgiçlikle… Zaten her geleni, gidenle kıyaslamak en önemli huylarımızdan biri değil midir? Jardel’den bir Hakan Şükür olmasını beklemelerinden, adamı daha önce hiç izlemedikleri besbelli ortada olan eleştirmenler, onun hemen hemen her maçta topu ağlarla buluşturmasına da saldıracak bir bahane bulmuşlardı elbet: “Gol atmaktan başka işe yaramıyor”

Bir forvet oyuncusu için yapılabilecek en komik eleştiri Jardel’e yapılıyordu. Asli görevi gol atmak olan bir oyuncu, gol atmaktan başka işe yaramamakla eleştiriliyordu. İşin enteresanı, ondan ne beklendiği de net bir şekilde açıklanmıyordu. Kalede Taffarel gayet başarılıyken, savunmada Bülent-Popescu eski çizgilerindeyken, orta sahada Hagi takımı büyük bir ahenkle yönetmeye devam ediyorken Jardel de pek tabii golünü atmaya bakacaktı.

Ligde ilk yarının sonlarına geldikçe, Jardel’in gösterdiği Tsigalko etkisi de kendisini iyiden iyiye hissettirir olmuştu. Normalde bir golcünün tüm sezonda atıp gol krallığına ulaşabileceği kadar golü, tek devrede atmıştı Süper Mario. Ancak eleştirilerin ardı arkası kesilmiyordu. Bu eleştirilere Jardel’in özel hayatındaki çalkantılar da eklenince, Türkiye’den ayrılma fikri yerleşmeye başladı kafasına. Ligin ikinci yarısı biraz daha verimsiz geçiyordu. Ne var ki Şampiyonlar Ligi’nde goller devam ediyordu. Takım çeyrek finale yükselmişti ve çeyrek final ilk maçında Ali Sami Yen’de Real Madrid’le oynayacaktı. Maçın ilk yarısı İspanyolların 2-0 üstünlüğüyle geçmiş ve umutlar yavaş yavaş solmaya başlamıştı. Ancak Galatasaray dillere destan bir ikinci yarı oynuyordu. 90 dakika bittiğinde kazanan taraf 3-2’lik skorla sarı kırmızılılar olurken, Süper Mario da attığı golle galibiyetin mimarlarından biri haline geliyordu. Oysaki maçın devre arasında Mircea Lucescu ile tartışmış ve formasını çıkarıp ikinci yarıda oynamamaya bile karar vermişti ancak Hagi ve Bülent Korkmaz’ın da çabalarıyla bu kararından geri dönmüştü. Kim bilir, belki de Lucescu’nun söyledikleri onu daha çok bileylemişti. Dile kolay, Jardel aynı sezon içerisinde Real Madrid gibi bir takıma üç gol birden atmayı başarmıştı. Tabii Jardel’in bu başarısıyla birlikte Galatasaray da Real Madrid’i aynı sezonda iki kez dize getiren takım olarak tarihe geçiyordu.

Ne olduysa ondan sonra oldu. Jardel’in huzuru iyiden iyiye kaçmıştı ve ayrılık isteğini daha somut bir şekilde dillendiriyordu. Sezon sonu geldiğinde Portekiz kulüpleriyle ciddi pazarlıklar yapılmaktaydı. Eski kulübü Porto ve Sporting Lizbon, Brezilyalının en ciddi talipleriydi. Yeni sezonun başlamasına az bir zaman kala Sporting’e 5,8 milyon dolar para ile birlikte Pavel Horvath, Mbo Mpenza ve Robert Spehar karşılığında

gönderildi Jardel. Bu transferden şüphesiz ki en karlı çıkan taraf Portekiz kulübü Sporting’di. Bir önceki sezon Galatasaray formasıyla 43 maçta 34 gol atan Mario Jardel, Sporting’deki ilk sezonunu 30 maçta 42 golle tamamladı. 2001-02 sezonunun sonunda Portekiz’de yılın futbolcusu ödülünü kazandı. Bu ödüle Lisandro Lopez’in dışında sahip olabilen tek yabancı futbolcudur halen daha. 2001-02, aynı zamanda Jardel’in kariyerindeki son verimli futbol dönemiydi.

Sporting’deki ikinci sezonunda Jardel’in özel hayatı iyiden iyiye karışmaya başlamıştı. Sonun başlangıcı, 2002-03 sezonuyla birlikte Jardel’in kariyerindeki etkisini gösteriyordu. Özellikle alkol problemi onu iyiden iyiye zorluyordu. Sezonun büyük bölümünü sakat geçirdiği için istikrar sağlayamadı. Şubat 2003’te Portekiz vatandaşlığına hak kazandı ve hemen ardından Premier Lig kulübü Bolton Wanderers’e transfer oldu. Mario Jardel’in Bolton ve sonrasındaki kariyerine yokuş aşağı giden, freni patlamış bir kamyon benzetmesi yapılabilir. Ancona, Newell’s Old Boys, Alaves, Goias, Beira-Mar, Anorthosis derken 2007 yılında yolu Avustralya’ya kadar düştü ve Newcastle United Jets takımıyla sözleşme imzaladı. Avustralya’da da sürekli yedek kalan Jardel, sonrasında Brezilya’nın alt ligleri ve Avrupa’nın vasat altı takımlarında boy göstermeye devam etti. Bir ara Ankaragücü’yle sözleşme imzalamak için Türkiye’ye gelse de bu transfer son anda gerçekleşmedi. Sırasıyla Criciuma, Ferroviario, America, EC Flamengo ve Cherno More gibi takımlarda oynadıktan sonra bir gün haber bültenlerine bir pikap tepesinde Brezilya’nın amatör takımlarından Rio Negro’nun taraftarlarına tanıtılırken çekilmiş görüntüleri yansıdı. Alkol, uyuşturucu ve fazla kiloları nedeniyle heba olmuş, harcanmış bir yeteneğin görüntüleriydi bunlar belki de. İtfaiyeye ait pikapın kasasında taraftarı selamlarken gülümsüyordu belki ancak içinden geçenleri tahmin etmek hiç de zor değildi.

Derken 2011 yazında bir transfer haberi daha aldık Jardel’den. Suudi Arabistan takımlarından Al Taawon’a transfer olduğu açıklanmıştı. Kariyerindeki 19. takım olmuştu. Derdi kendisini ispat etmek miydi yoksa para kazanmak mıydı bilinmez ama o da çok uzun sürmedi ve geçtiğimiz haftalarda futbolu bıraktığını açıkladı. Müthiş bir performans, harika istatistikler, Brezilya Milli Takımı ve Avrupa futbolunda parlayan bir yıldızken bir anda serbest düşüşe geçen bir kariyerle birlikte ortadan bıçakla ikiye bölünmüş bir futbol hayatına sahip oldu Jardel. İyi günlerin geçtiği kısımda Galatasaray’ın da isminin olması sevindirici. Bundan sonraki hedefi antrenörlük yapmak. Bakalım bu hedefi ne ölçüde tutturabilecek. Futbol kariyerinin ilk yarısında gösterdiği etkiyi antrenörlük kariyerinde de göstermesi dileğiyle…

27 / GSCIMBOM FANZIN

Page 28: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Dünyanın en doğal fikirleriyle sokaklara ikili taşlardan kaleler kuran ve futbol oynayan çocuklar bilirler ki, futbol duygusal bir oyundur. Futbolumuzda destekçisi olduğumuz takıma karşı bağlılığımızı artıran, bizi biz gibi gösteren karakterler filizlenir. Yanlış da yapsalar, aslında onlar sahip olduğumuz en güzel şeylerdir. Fatih Terim Galatasaray’ın başına geçişinin üçüncüsünün düzenlendiği törende önünde birkaç cümle yazan mukavelenin altına düşünmeden imzasını atarak ekliyor: “Şu bilinsin ki, ben Galatasaray’a imzamı 1974 yılında attım.”

Eninde sonunda hakkında herkesin bir fikrinin olduğunu isimlerden birisi o; tam da bunu isteyen birisi. Sert davranır “o” beğenir. Gaz verir “şu” beğenir. Ama “bu”, onun taktik bilgisi olmadığı inancındadır. Ancak ne yapsa Fatih Terim’dir o. Futbol oynadığı dönemde kupa kısırlığı yaşayan, bunun için aynı takımda teknik direktörlüğü bekleyerek müzesine en fazla kupayı koyan adamdır o!

Fatih Terim’in kulüpte geçirdiği yıllara naziren değil, bu kulübe ait olduğunu hissetmesiyle ilgilidir hakkındaki iyi niyetli fikirlerim. Kulübü bilmiş, değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi sözüne paralel olarak kendisini yinelediğini göstermiştir.

Bildiğiniz gibi Galatasaray’da son yıllarda bazı kötü bir alışkanlıklar belirlemeye başlamış, takım kendi içinde patlamadan rahatlık vermemişti. Lincoln’ün

► Muhammet Gülhantwitter.com/basitoynaTERİM’İN NİTELİKLİ

GALATASARAY’I

28 / GSCIMBOM FANZIN

Page 29: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

gönderilişinin ardından takıma Rijkaard’ın getirilmesiyle yapılan “Galatasaray’da bundan sonra iç kaos olacağını düşünmüyorum” yorumu gelmeli akıllara. Kaldı ki Florya kan gördü, kocaman bir futbolcu küçük kardeşine dayak çekti.

Aslında söylendiği gibi, Galatasaray’ın tek düşmanı kendisiydi. Eğer kendi içinde problem yoksa, diğer her şey bastırılabilirdi.

İlk haftada ortaya konan takım performansı geçtiğimiz yıldan hatıralar anımsatarak “nerede kalmıştık” dedirtse de Fatih Terim bunu toparlamasını bildi. Takım iç sahada rahat oynayarak kazanmaya başladı. Fatih Terim takımın iyi gidişatının değişen numaralara değil, takımın iyi bir vizyona sahip olmasına bağlanması görüşünde. Bu gelecek adına iyi bir gelişme. Takımın tıpkı bir ağacın ekilen tohumu gibi ekilmesi ve bunun meyvelerini yavaş yavaş vermesi, bu işin sabırla yapılacağı inancı işleri düzene koydu. Zaten ilk döneminde de böyle değil miydi, kim bilebilirdi o asi Adanalı’nın hepimizin fikirlerini değiştirerek “biz de yapabiliriz” dedirteceğini...

Galatasaray’ın Eskişehirspor’a karşı oynadığı ve 2-0 galip geldiği karşılaşmada aldığım hazzı en son Frank Rijkaard döneminde iç saha maçında Trabzonspor’u 4-3 mağlup eden Galatasaray’da aldığımı hissettim. Fatih Terim’in yalnızca kazanmaya odaklanmadığını ve taraftarlara rahat, keyifli bir oyun izletme amacında olduğunu ayrıca biliyoruz. Bu onun biraz daha el üstünde olmasını sağlıyor. Bilindiği gibi bu monarşik yönetim anlayışı Galatasaray’da Derwall ile başlamış, Fatih Terim’in ortalığı silip süpüren harika takımının Avrupa’nın tepesine bayrağı dikmesiyle doruk noktasına ulaşmıştı.

Fatih Terim’in Baros hakkında yanılgıya düştüğünü hissediyorum ve bunu yazmakta sanırım ısrarcı olacağım. Baros’un statik bir forvet olmadığını, takım arkadaşlarının yaptığı koşularla rahatladığını ve gol yollarında bu sayede en iyi pozisyon alanın Baros olduğunu bir çok yolla kanıtlayabiliriz. Terim’in çalıştığı forvet tiplerine göz attığımızda bu his hiç de mübalağa görünmüyor. Milan Baros paslı oyunu seven, zeki koşularla iyi bir yol göstericiye ihtiyaç duyan hareketli bir forvet. Onun aldığı süre boyunca sürekli stoperlerin arasına sıkışarak güçsüz kalmasının nedeninin takımın farklı oyun anlayışından kaynaklandığını düşünüyorum. Fatih Terim’in top rakipteyken takımdaki her bireyin topun arkasına geçmesini istediğini ve presin ön alanda yapılmasını istediğini biliyoruz. Buna karşılık sahanın dinamosu Elmander’in ondan daha fazla forma şansı bulabileceği ihtimali daha fazla belirgin bir hal alıyor. Bunu Kazım’ın son haftalardaki savunmasına ya da Selçuk İnan’ın ön alanda yaptığı prese nazaran söyleyebiliriz. Bu nedenle Baros’un yalancı koşularını perdeleyecek içe dönük forvetlere ihtiyacı var. Diğer türlü fazlasını beklemek Kant kurallarında hayalcilik gibi görünüyor. Baros’un formsuz olmasıyla ilgili çok rahat bir beyin fırtınası ortaya atılabilir, keza ölüsünün bu takıma zamanında ne kadar yettiğini gördük. Geçen yılın son döneminde Galatasaray’ın başında bulunan Bülent Ünder onun için “Bu takımın en karakterli ismi Baros’tur” açıklamasını yaptı. Bu nedenle formsuzluğun, zamanın çözümüne bırakılmış derin bir hesap değil, alınacak doğru kararlarla yola sokulacağı inancındayım.

Fatih Terim & Milan Baros

29 / GSCIMBOM FANZIN

Page 30: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

“Artık bir Galatasaray taraftarıyım”

30 / GSCIMBOM FANZIN

Page 31: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Kobe Bryant Türk Telekom Arena’daydı

Dünyaca ünlü basketbol yıldızı Kobe Bryant, Galatasaray Profesyonel Futbol A Takımı’nın Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena’da yaptığı antrenmanı ziyaret etti.

Nike’ın davetlisi olarak İstanbul’da bulunan Kobe Bryant, takımımızın Eskişehirspor maçı öncesindeki son idmanını izledi. Antrenmanın ardından teknik direktörümüz Fatih Terim ile görüşen Bryant, Terim’i İtalya’daki dönemin-den tanıdığını anlattı.

Fatih Terim’in ardından teknik heyet ve oyuncularla tek tek tanışan Kobe Bryant, 24 numaralı Galatasaray formasıyla toplu fotoğrafa katıldı.

Süper yıldız, daha sonra kalecimiz Ufuk Ceylan’a karşı üç defa penaltı vuruşu kullandı. İlk iki denemesinde başarı sağlayamayan Kobe, üçüncüde hedefi buldu.

Galatasaray TV’nin canlı yayınına da katılan efsanevi oyuncu, Galatasaray’ın sıkı bir taraf-tar kazandığını ve Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena’nın atmosferinden çok etkilendiğini sözlerine ekledi.

Uruguaylı kalecimiz Fernando Muslera, an-trenman sonrasında kaleci eldivenlerini Kobe Bryant’a imzalattı. Bryant, Milan Baros’un kendisine ait olan Galatasaray şapkasını da imzaladı. Felipe Melo, Kazım Kazım ve Johan Elmander, soyunma odasından geri dönerek Kobe Bryant ile birer fotoğraf daha çektirdiler.

Ziyaretin sonunda Galatasa-ray Spor Kulübü Yönetim Ku-rulu Üyesi Sedat Doğan, Kobe Bryant’a günün anısına bir şilt verdi. Sedat Doğan, kulübün de sponsorlarından Nike’a teşekkür etti. Nike ile olan ilişkilerini her zaman bir ortaklık olarak gördüklerini anlatan Doğan, “Nike dünyanın en büyük bas-ketbol yıldızını Arena’ya getirdi. Bizim için kendileriyle yapmış olduğumuz ortaklık çok önemli.

Kobe’ye de ‘hoşgeldin’ diyorum. Kobe’yi bura-da görmek çok büyük bir mutluluk” ifadelerini kullandı.

Basın karşısına 24 numaralı formayla çıkan Kobe Bryant’a ayrıca 81 numaralı Galatasaray forması hediye edildi.

* Ocak 2005’teki Los Angeles Lakers - Toronto Raptors maçında 81 sayı atarak NBA tarihinin bir maçta en çok skor üreten ikinci oyuncusu olmuştu.

Page 32: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

32 / GSCIMBOM FANZIN

Page 33: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

33 / GSCIMBOM FANZIN

Page 34: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

34 / GSCIMBOM FANZIN

Page 35: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

35 / GSCIMBOM FANZIN

Page 36: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

remier Lig’in yedinci haftası geride kalırken, puan cetveline bakanlar dördüncü sırada sürpriz bir ekip görüyor. Dört galibiyet ve üç beraberlikle 15 puan toplayan Newcastle United ligin yenilgisiz takımlarından.

Peki siyah-beyazlıların bu durumu harika bir sezonun habercisi mi yoksa yalancı bir bahar mı?

Geçen sezonun ortasından beri kimlik değiştiren bir Newcastle United var. Bu dönüşümün temel sebebi ise Chris Hughton’ın yerine Alan Pardew’in gelmesi. Bu görev değişikliğine geçen sezon takımın temelini oluşturan Andy Carroll, Kevin Nolan ve Joey Barton’ın gidişi de eklenince saha içinde bambaşka bir görüntü oluştu. Topu uzun forvete atıp, onun indirdiklerini toplamaya çalışan bir takımdan, ayağa pas yapmayı öncelikli hale getiren bir ekibe dönüştü Saksağanlar.

Öte yandan Hughton’ın takımı daha yumuşak ama göze daha hoş gelen bir futbol oynamaya çalışırken, Pardew göreve geldiği günden beri kalesini savunmayı öncelik haline getirdi. Vasatın çok az üzerindeki savunma oyuncuları ile takım ilk altı haftada sadece üç gol yiyen takım Premier Lig tarihine geçti. 1990’ların ortasında Kevin Keegan ile altın çağını yaşayan siyah beyazlılar bile savunma anlamında bu kadar başarılı değildi. O takım tam tersine maçlarını bir fazlasını atarak kazanan bir anlayışa sahipti.

Bir artı bir bazen üç eder

Takımın kalesini gole kapatmasında en büyük pay sahipleri Hollandalı kaleci Tim Krul, sağ bek Danny Simpson, stoperler Steven Taylor ile Fabricio Coloccini ve sağ bekten devşirilmiş sol bek oyuncu Ryan Taylor. Bu beşlinin birlikte oynadığı yedi lig maçında takım sadece dört gol yerken, ekibin bozulduğu iki Lig Kupası sınavında ise rakipler dört gol buluyor.

KUSURSUZ FIRTINA MI, YALANCI BAHAR MI? ► Efe Yılmaz

twitter.com/maradonaefe

P

Page 37: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Aslında teker teker baktığımız zaman Krul ve Coloccini hariç bu oyuncuların hiçbiri ligin üst sıralarına oynayacak bir takımın ilgisini çekmez. Ama Pardew hem savunmayı fazla ileri çıkarmayan anlayışı hem de yarattığı uyum ile bu beşliden iyi bir savunma hattı oluşturdu. Pek tabii orta sahada rakibe ilk seti çeken Tiote ve Cabaye’nin de hakkını vermek lazım.

Takımın bu formundaki bir diğer önemli nokta ise genellikle ilk 11’in değişmemesi. Forvet tercihleri dışında, Joey Barton dışında bir taraftar rahatlıkla takımın dokuz oyuncusunu maçtan önce bilebilir. Ameobi, Demba Ba ve Best arasından kimlerin o maçta oynayacağı ise sadece İngiliz teknik adamın bildiği bir sır. Sevindirici olan ise özelikle Best ve Demba Ba’nın son haftalardaki formu. Yine de ara transfer

bittiğinde taraftarı memnun edecek olan yönetimin resmi siteden

Page 38: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

yaptığı “Forvet alamadığımız için özür dileriz” açıklaması yerine sahada umut veren bir golcü görmek olacaktır.

Kanatlar ise şimdilik Jonas ile Obertan’a emanet. Arjantinli kendine has oyun tarzı ise rakip savunmalara zor anlar yaşatmaya devam etse de Manchester United’da Sir Alex Ferguson’un tedrisatından geçmiş Obertan’ın daha birkaç fırın ekmek yemesi lazım.

10 Aralık 2011’de görüşelim

Bardağın boş tarafı ise bazı sıkıntılar barındırıyor içinde. İlk yedi haftada oynanan rakipler içinde en kuvvetlisi formsuz Arsenal idi ve takım ligin açılış maçında sahadan bir puan ayrıldı. Geri kalan rakiplerin (Sunderland, Fulham, QPR, Aston Villa, Blackburn ve Wolwes) ligin kalburüstü takımları olmayışı biraz düşündürücü. Çünkü milli takım arasından sonra kuzey doğu İngiltere’ye misafir olarak gelecek ilk takım Tottenham. Takım Ekim biterken Stoke City’ye konuk olacak. Kasım’da Manchester’ın iki devi ile kapışacak siyah-beyazlıların Aralık’ın başındaki rakibi ise Chelsea. 10 Aralıkta Norwich maçı öncesinde takımın topladığı puanı göreceğiz.

Bu süreçte Alen Pardew kuşkusuz zorlu rakiplere karşı, daha da defansif bir anlayış belirleyip, eldeki kadroyu en verimli şekilde kullanmaya çalışacaktır ama belki de ilk yedi haftada avantaj gibi gözüken değişmeyen ilk 11 bu zorlu süreçti takım için bir dezavantaja dönüşecektir.

Saksağanlar bu zorlu süreçten ne kadar az kayıpla çıkarsa, sezon sonu Avrupa bileti almaları o kadar kolay olur. Norwich City deplasmanına kadar kağıt üzerinde duran 21 puanın şimdilik sadece altısının favorisi olarak Newcastle United olarak gözükse de, takım bu sene taraftarlarını şaşırtmayı prensip haline getirdi. Bakalım Pardew’in takımı gülümsemeye devam edebilecek mi?

Premier Lig’de bu yıl büyük bir çıkışa geçen Newcastle yenilmezliğini sürdürüyor

38 / GSCIMBOM FANZIN

Page 39: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Premier Lig’de bu yıl büyük bir çıkışa geçen Newcastle yenilmezliğini sürdürüyor Liverpool efsanesi John

Barnes ve Blissett soğuk bir

poz veriyor

Page 40: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Manchester derbisi önce-

si United taraftarı Old

Trafford’un yolunu tutuyor.

Kim onlara maçın sonunda

dünyanın en önemli derbile-

rinden birinde rakibinden 6 gol

yiyeceğini söyleyebilir ki?

Page 41: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 42: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Falcao formalı

minik bir Atletico

taraftarı

Page 43: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 44: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

4 Kasım 1986’da,

Manchester United

yeni menajerini

tanıtıyor

Page 45: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 46: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Barcelona tarihinin

iki mit adamı, Kubala

ve Messi aynı pozu

verirken

Page 47: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Barcelona tarihinin

iki mit adamı, Kubala

ve Messi aynı pozu

verirken

Page 48: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

Temmuz’dan önce de ufaktan dillendiriliyordu, fakat deprem olgusu gibi, başına gelmeden insan anlamıyor. İzlediğimiz maç esnasında Kaan Kural söylüyordu. Ya da ecnebi yazarların makalelerinde filan görüyorduk. Sezon devam ederken,

hele play-off’larda, hele hele de finallerde insanın hiç umrunda olmuyor.

1 Temmuz tarihinden bu yana, NBAsever bünyeler çok saçma günler geçiriyor. Öncelikle, ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Çoğu kişi, “abi lokavt ne demek oluyor ki şimdi?” gibi cümlelerle, olayın aslı hakkında fikir sahibi olmaya çalışıyor. Bilinçli olanlar takip ediyor. Azıcık yabancı dil (yani İngilizce) bilenler daha şanslı tabii. Bazı haber siteleri ya da bloglar bir şeyler karalıyor konu hakkında. Özellikle son dönemde sık sık toplantılar gerçekleşiyor. Basketbolseverler ümitle bekliyor. Ama sonuç çıkmıyor. Dedikodular tabii bir yandan… Can sıkan dedikodular. “Sezon toptan iptal edilecek” vs. Mikrofonların arkasındaki Derek Fisher, ve fonda görülen, fonda oldukça canları sıkkın şekilde görülen koca NBA yıldızları. Belki de bu süreçten en akılda kalan kareler olacak. Hep hırslı, heyecanlı, hararetli, mutlu görmeye alıştığımız oyuncular, şimdi her toplantı sonrası son derece çaresiz, ne yapacaklarını bilmez, dalgın ve ne olacağını merakla bekler halde görünüyor.

Önce preseason, sonra da sezonun iki haftası iptal edildi. Oyuncular sendikası’nın istediği pay azaldı. Anlaşmaya daha yakın olduğu söyleniyor. Bakarsınız yakında lig de başlar. Sıkıntılı dönem unutulur gider. Ama bu kadar değil. Kritik noktalar var.

Bu lokavt süreci boyunca gördük ki, bizim çok sevdiğimiz, kimimizin hayatındaki en önemli şeylerden biri olan, geceleri manyak gibi oturup takip ettiği, ciddi emek verip, konsantre olup takip ettiği bu lig, bizim ilgilenme sebeplerimizden çok farklı şeyler yüzünden sekteye uğrayabiliyor. Bizle hiç de alakalı olmayan şeyler, bu çok sevdiğimiz lige ara verilmesine

NBA’DA LOKAVT“O büyük yıldızlar, parıltılı atmosfer, büyük organizasyon, gösterişli smaçlar, dansçı kızlar, şamatacı maskotlar, kenarda görülen meşhur oyuncular, heyecanlı maçlar, kadim rekabetler; aralıksız değilmiş!”

1► Cem Doğantwitter.com/lappappa

48 / GSCIMBOM FANZIN

Page 49: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

sebep olabiliyor. Ve de elimizden hiçbir şey gelmiyor. Gelemez de. Sadece haberleri takip edebiliriz, iyi niyetler, merak, falan filan. Hani futbol tartışmalarında sık kullanılır ya, “endüstriyel futbol” terimi. İşte bu da “endüstriyel basketbol”. Belki de bir açıdan “basketbolun ta kendisi”. Görüyoruz, bazı mali meseleler sebebiyle, lige ara veriliyor. Koca bir sezonun oynanmama ihtimali belirebiliyor. Ortada bir “sektör”ün olduğunu kabul etmek zorunda kalıyoruz. Salt “basketbol” yok. Olamıyor. Ve işte bu gelinen noktada, anlaşılması gereken şu: koskoca NBA’e bazı nedenlerden ara verilebiliyorsa, hatta genel olarak, bu oyunun en üst seviye oynandığı yerlerde, işler para ya da daha karmaşık mevzulara bağlıysa, bu sporu seven kişiler, aslolanın oyunun kendisi olduğunu, önemli olanın bu olduğunu, kimi alakasız şeyler işleyişi bozsa bile, oyunun baki kalacağını özümsemeli. Diğer

türlü, oyuna bağlılık açısından büyük sorunlar ortaya çıkar. O yüzden, kendi ülkemizdeki ligin, hatta kendi arkadaşlarımızla, mahallede oynadığımız basketbolun öneminin biraz daha farkına varmak gerek sanki. O maç çok kaliteli olmayabilir, maçın içinde smaç vuran kimse olmayabilir. Ama siz orada herhangi bir şey için oynamıyorsunuz. Sevdiğiniz için oradasınız. Belki sahada ışıklandırma bile yok, ve siz çemberi göremeden maça devam ediyorsunuz. Burada para yok. Pay yok. Toplantı yok. Gerginlik yok. Bu maçı normalde

önemsemezsiniz. Ama örnek aldığınız efsane oyuncuların yer aldığı heybetli organizasyon sekteye uğrayabiliyorken, senin maçların için öyle bir engel yok. Ancak doğa. O da belki.

O büyük yıldızlar, parıltılı atmosfer, büyük organizasyon, gösterişli smaçlar, dansçı kızlar, şamatacı maskotlar, kenarda görülen meşhur oyuncular, heyecanlı maçlar, kadim

rekabetler; aralıksız değilmiş demek ki. Bir boşluk olabiliyormuş. Belki de buna alışmamızdır kötü olan. Ama normal değil mi, içindeyken,

devam ederken bunu düşünmeyiz, yazının başında da dediğim gibi. Borazanla “LOKAVT OLACAK” deseler bile umrumuzda olmaz.

Çünkü o anda devam ediyor hala. Dünya Kupası gibi bir şey de değil meret. Her yıl, Kasım ayında bizimle. Şimdi yok.

Başka etkiler de var. Misal, 9-10 yaşlarında bir çocuk. Yeni yeni basketbol sevgisi filizleniyor. Ki İnternet çağı’nda artık

daha da kolay bu işler. Tam da NBA’e merak salacakken, bir bakıyor, yok, gitmiş. Ve öyle olunca basketbolla ilişkisi giderek kopuyor, yok oluyor. Bunun sorumlusu kim olur? Kim umursar ki? Bir açıdan kimse, bir açıdan aslında çok da basketbolla alakası olmayan, maddi odaklı çevreler.

Ya da uzun zamandır doğru düzgün basketbol oynayamayan Enes Kanter’in draft edildikten sonraki sezonda lokavta “toslaması”? İsyan edilesi. Hem

de kendisinden çok şey beklenen bir oyuncu olarak bu sürece şahit olmak. Can sıkıcı. Veya yine benzer

şekilde, 1 numaradan draft edilip, sonra sakatlık sebebiyle bir sezon oynayamayan, geri döndükten sonra yine bir sezonluk bir ara verme ihtimaliyle yüz yüze olan Blake Griffin? Acaba içinden ne küfürler ediyordur düşünüp

düşünüp. Peki Kevin Durant? Gümbür gümbür giderken, son 2 sezonun sayı kralıyken, kariyeri son sürat ilerlerken, takımı

şampiyonluk adayları arasına girmişken…

NBA bazen bizimle olmayabiliyor. Bunu öğrendik. Önemli olan “basketbol”u hep bizimle tutabilmek. O daha kolay ve masrafsız

gibi. Daha basit.

/ GSCIMBOM FANZIN

Page 50: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI

FUTBOLHAYATTIR

Page 51: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI
Page 52: GSCIMBOM FANZIN 46. SAYI