78

GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Embed Size (px)

DESCRIPTION

gscimbom, nba, ozan darıcı röportaj, resim, elmander, selcuk inan, phil jackson

Citation preview

Page 1: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 2: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

2 / GSCIMBOM FANZIN 2011

GSCİMBOM GÜNDEMİ

Kulüplerin erken transferleri ve medyadaki spekülasyonlar neticesinde hareketlenen transfer borsasıyla birlikte GSCimbom Mayıs Ayı’ndan itibaren önemli çıkışlara imza attı.

Alexa sıralaması: Geçtiğimiz ay öngördüğümüz Türkiye’nin ilk 500 sitesinden biri olma hedefimize Mayıs Ayı içerisinde ulaştık. Haziran Ayı’nın ilk haftası baz alındığında GSCimbom Türkiye’nin 436. büyük sitesi konumundadır. Transfer dönemindeki yoğunlukta siz üyelerimizin ihtiyaçlarına cevap vermek için yoğun uğraşlar verirken bu kez biz sizlerden destek istiyoruz. Alexa’daki 3 aylık yükseliş hedefimize ulaşmak için Alexa Toolbar yüklemenizi rica ediyoruz.

GSCimbom tekil hit rekoru: Mayıs Ayı’nın son haftasında (21. Hafta) GSCimbom toplamda 116.597 tekil hite ulaşarak kendi rekorunu kırmış oldu.

10.000 GSCimbom üyesi: 23 Mayıs gecesi GSCimbom 10000. üyesine merhaba dedi.

Transfer nöbeti: 14 Mayıs’ta açılan efsane konu Transfer Nöbeti’ne 24 günde tam 130.000 mesaj yazıldı. Günde ortalama 5.400 mesajın yazıldığı bir konu olması itibariyle kendi alanında bu bir rekor.

Yenilikler:

GSCimbom Transfer Tv: Bir önceki ay söz verdiğimiz gibi Transfer TV projemiz Mayıs Ayı içerisinde yürürlüğe girdi. Transferi gündemde olan oyuncularla ilgili videoların bulunduğu bölümümüz deneme yayınıyla karşınızda. Önümüzdeki ay içerisinde geliştirilerek daha profesyonel ve aktif bir yapıya bürünecek. tv.gscimbom.com adresinden videolara ulaşabilirsiniz.

MYC değil “Konudan Atma”: Forumda üyelere artık daha az Mesaj Yazamama Cezası (MYC) veriyoruz. Konudan atma eklentisiyle birlikte olası provokatif yazıları engelliyoruz. Böylelikle daha fazla kişinin ceza almasını önlemiş oluyoruz.

GSCimbom’un Mayıs Ayı içerisindeki gelişmeleri böyleydi. Fanzin’in 45. sayısından keyif almanız dileğiyle...

Ertuğrul YılmazGSCimbom Koordinatörü

Page 3: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 4: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

İÇİNDEKİLER

OZAN DARICILucarelli Breitner blogun sahibi Ozan Darıcı ile Galatasaray üzerine

22

KENNY DALGLISHKenny Dalglish ve Liverpool’un çok özel hikâyesi

32

PHIL JACKSONNBA’e veda eden bir efsanenin hayatı

12

4 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 5: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

GALATASARAYStigmatik ruh halinden Galatasaray’a doğru

> 18

JOHAN ELMANDERYeni transferimiz Johan Elmander’e dikiz

> 26

SELÇUK İNANGalatasaray’ın orta sahsında bir omurga şekillendiricisi

> 28

AVRUPA’DAN FUTBOLKüme düşen devler ve transfer pazarı

> 38

İHTİMALLER DENİZİÜnal Aysal, Fatih Ter-im ve Galatasaray’ın başarısı üzerine

> 45

GARRY NEVILLEO bir kırmızı, Eski Trafford’un efsanesi

> 48

GALATASARAY CAFE CROWNYenilmez Armada’nın dönüşü, 21 yıl sonra Galatasaray finale

> 52

14 MAYIS 2006Bir direnişin hikayesi, GSCimbom Fanzin’in özel bölümünde

> 60

MİRKAN AYDINBundesliga’daki öne çıkan gurbetçilerimizden Mirkan Aydın’ın analizi

> 64

SEFA YILMAZBundesliga’da öne çıkan bir başka gurbetçilerden Sefa Yılmaz analizi

> 66

NBANBA ve yeni bir iş kapısı

> 72

CLAUDİO ANDRE TAFFARELİyi bir kaleci olmadan önce iyi bir insan ol-mak zorundasınız

> 41

5 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 6: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

GSCIMBOM FANZINçabamızın adı galatasaray

GSCimbom MEDYA KURULU

Muhammet GÜLHAN | GSCimbom Medya Kurulu Koordinatörü | [email protected]

Sertaç Murat KILIÇ | GSCimbom Medya Kurulu Yardımcı Koordinatörü

Cem KILIÇ | GSCimbom Medya Kurulu Grafikeri

Erkam EVLICE | GSCimbom Medya Kurulu Grafikeri

Burak EREN | GSCimbom Medya Kurulu Teknik Danısmanı

Yayın

Issuu | http://www.issuu.com

Organizasyon: GSCimbom | http://www.gscimbom.com

Yapım / Görevler

Tasarım – Planlama | Muhammet GÜLHAN

Yazı Editörü | Sertaç Murat KILIÇ

Grafiker | Cem KILIÇ, Erkam EVL

Destek

Goal.com Türkiye Subesi | http://www.goal.com/tr

GSCimbom | http://www.gscimbom.com

Iletisim

E-Mail | [email protected]

Twitter | http://twitter.com/gscimbom_fanzin

Katkılarından dolayı tüm yazarlarımıza tesekkürler ederiz.

© Copyright GSCimbom Medya Kurulu 2011 | Tüm hakları saklıdır. | All rights reserved.

GSCimbom ve GSCimbom Fanzin hakkında

GSCimbom.com 2006 yılında kurulmuş bir Galatasaray taraftar forumudur. Amaç, tüm Galatasaraylıların fikirlerini belirtebileceği, bir araya gelip organizasyonlar düzenleyebileceği mutlu bir aile ortamı oluşumudur. Forum, 2008 yılında el değiştirerek baştan kurulmuştur ve şimdilerde eski hüviyetini tekrar kazanmıştır. Bugün, 10 bine yakın üyesi ve ziyaretçileriyle, resmi Alexa değerlerine göre en çok takip edilen Galatasaray forumları arasındandır.

GSCimbom Fanzin, GSCimbom.com medya kurulu tarafından çıkarılan bir e-dergidir. Fanzin’in tarihçesinde bir fanzin hüviyeti ile devam edilmiş ve içerik foruma yönelik işlenmiştir. 2010 yılının ilk aylarında Medya Kurulu el değiştirerek GSCimbom Fanzin’e farklı bir kimlik kazandırmıştır. GSCimbom Fanzin’in vizyonu bu şekilde her taraftara hitap etmeye başlamış ve bir futbol dergisi haline gelmiştir. Amaç; fikirler yazmak, futbol tarihini irdelemek, günümüz futbol litaratürünü yakalamaktır.

BİLGİ

Page 7: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 8: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 9: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

BİR MEYDAN OKUYUŞ: 17 MAYIS 2000

Arsenal - Galatasaray

Page 10: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 11: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 12: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Michael Jordan basketbol sahasının gördüğü belki de görebileceği en büyük egolardan biriydi. Jordan kariyerinin başındaydı ve doğu konferansında Detroit ve Boston çok daha güçlü ve tecrübeli takımlardı. Coach Doug Collins önderliğinde Bullsı fena iş çıkarmasa da beklentilerin altında kalmışlardı.. 1989 yılında Collins görevinden ayrılınca yerine iki yıldır asistanlığını yapan Phil Jackson getirildi ve hanedan başlamış oldu. Bu dönemde Jackson’ın en büyük yardımcısı sonraki yıllarda çokça dillendirilecek olan triangle hücumun yaratıcısı tecrübeli asistanı Tex Winter olacaktı.

İlk yılında elinde çok genç ve aç bir takım vardı. Jordan ve Pippen takımın yıldızları olarak göze çarparken Horrace Grant, John Paxon,Bill Cartwright gibi iyi tamamlayıcılara sahipti. Sezonu konferans finalinde 7. maçta şampiyon Detroit’e elenerek noktalarken kaybederken

Philip Douglas Jackson yada bilinen adıyla Phil Jackson. Nam-ı değer Zen Master sezona veda eden Los Angeles Lakers ile beraber kariyerini sonlandırdı.

Jackson 1945’te Montana’ya bağlı Deer Lodge kasabasında dünyaya geldi. NBA kariyerinde vasat bir görev adamı olmaktan öteye gidemese de efsanevi Willis Reed ve Walt frazier önderliğindeki New York Knincks takımıyla iki Nba şampiyonluğu kazanmayı başardı. Bu kazanma alışkanlığı antrenörlük dönemimde artarak devam edecekti.

Jackson kariyeri boyunca iki takım çalıştırdı. Chicago Bulls ile 9 yıl, Los Angeles Lakers ile ilki 5 diğeri de 6 yıl olmak üzere iki dönemde toplam 11 yıl görev yaptı. Bu 20 yılın tamamında takımı play off oynarken 11 şampiyonluk ve 2 Nba finali başarısı yakaladı.

Koç Jackson’ı diğer meslektaşlarından ayıran en büyük özelliği ise büyük egoları yönetmesi ve yüksek verim alması oldu.

1.JORDAN DÖNEMİ (1989-1993)

EFSANEVEDA ETTİ

MUHSİN MORDENİZ►http://twitter.com/muhsinmordeniz

12 / GSCIMBOM FANZIN

Page 13: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

öğrenme sürecini tamamlamışlardı.Önceki sezon 55 galibiyet alan takım ertesi sezona daha tecrübeli ve ne yaptığını bilen bir şekilde hazırlanmıştı. Çaylak koç Jackson bir yıl boyunca tecrübe kazanmış

artık kazanmaya hazırdı. Takımda gözle görülen tek değişiklik B.J. Armstrong’un süresinin

artması oldu. Takımın koçu ve lideri kazanmaya hazırdı ve sezonu 61 galibiyet ile lig birincisi olarak tamamlayıp play off’lara girdiler. Konferans finalinde ezeli rakipleri kötü çocuklar lakaplı son iki yılın şampiyon takımı Detroit ile eşleştiler. Önceki yıl 7 maçta kaybeden Bulls bu kez rakibini süpürüp 4-0 ile ilk NBA finaline yükseldi. Finalde Magic Johnson önderliğindeki Los Angeles Lakers ile eşleşip ilk maçı kendi sahasında kaydetmelerine karşın sonraki 4 maçı peş peşe kazanıp seriyi 4-1 kazanarak ilk şampiyonluğunu kazandı.

Sonraki sezon takımın tecrübesi, güveni zirve yapmıştı ve 61 galibiyeti daha da geliştirip 67 galibiyet ile normal sezonu tamamladılar. Finalde Portland’ı 4-2 ile geçip 2. şampiyonluğu kazandılar.

Üst üste gelen 2 şampiyonluk takımda gevşeme yaratmıştı. Zirveye çıkarken takımı iten hırs ve başarıya açlık yerini rehavet ve şöhretin parıltısına bırakmıştı. Sezon çalkantılarla geçerken Takım sezonu 57 galibiyet ile tamamlamıştı. Play off zamanı geldiğinde işleri sıkı tutan Jackson ve ekibi ilk iki turda rakiplerini süpürürken konferans finalinde saha avantajına sahip New York eşleşmesi gelip çatmıştı. Seri Medison Square Garden’da başladı ve ilk iki maçta New York galip geliyordu. Bu durum Bulls efsanesinin sorgulanmasına sebep olurken akıllara acaba soruları geliyordu. Şampiyon olmak kolay değildi ve gerçek şampiyonlar asla pes etmezlerdi. Bulls coach2u ve oyuncuları ise gerçek şampiyonlar olduklarını bir kez daha ispatlayıp sonraki 4 maçı kazanarak finale kalmayı başardılar. Finalde ise sezonun en değerli oyuncusu seçilen Cahrles Barkley önderliğindeki Dan Majerle,Kevin Johnson gibi efsanelere sahip sezonun lig birincisi olarak tamamlamış Phoenix Suns ile eşleştiler. Bu seri Nba tarihinde eşine az rastlanır bir seri oldu. Seri boyunca 6 maçın 5 tanesini deplasman takımları kazanırken Bulls ilk iki deplasmanı kazanınca seriyi rahat bitirecek derken Sir Cahrles ve arkadaşları Chicago’da oynanan 3 maçtan 2 galibiyet çıkartmayı başarı saha avantajını geri almayı başardılar. Serinin 6. ve gerekirse 7. maçları Phoenix’te oynanacaktı fakat seri boyunca Phoenix evinde tek maç dahi kazanamayacaktı. 6. maçta Jordan yaptığı asistle John Paxson’a boş üçlüğü atttırıp maçı kazandırdı ve Chicago ilk üçlemesini tamamlamış oldu.

JORDAN SONRASI ARA DÖNEM (1993-1995)Kazanılan 3 şampiyonluk sonrası büyük şok takımın yıldızı Michael Jordan’ın basketbolu bıraktığını açıklaması oldu. Jordan motivasyonunu kaybettiği gerekçesiyle basketbolu bırakıp beysbol oynamaya karar verdi. Babasının ölümü, kumar borçları söylentileri daha sonra eşiyle sorunları gündeme gelirken Jackson önderliğindeki takım sezona hazırlanıyordu. Takıma yeni katılan Avrupa basketbolunun efsanelerinden Toni Kukoc, Steve Kerr, Luc Longley gibi oyuncular sonraki döneme damga vuracak oyunculardı. Joordan sonrası özellikle takımda kalan deneyimli yıldızlar için büyük bir karakter sınavı ile sezon başlıyordu. Sezonu 55 galibiyet gibi makul bir yerde kapattılar ve ilk turu rahat geçtikten sonra son 2 yıl eşleşip geçtikleri New York ile eşleştiler. Bu seri tam bir meydan okuma oldu ve şampiyon 7 maça kadar seriyi uzatmayı başardı ama Jordan olmadan başarı gelmesi zordu. Koç Jackson göreve geldiği 5. yılında 2. serisini kaybetti ve üstü üste kazanılan 13 seri sonrası mağlubiyet ile tanıştı.

Ertesi yıl daha karmaşık bir sezon oldu. Jordan sonrası takımın temel oyuncularından olan Horrace Grant takımdan ayrılıp Orlando Magic’in yolunu tutmuş kadro zafiyeti ön plana çıkmıştı. Jordan’ın yerini doldurmak için Ron Harper alınmış olsa da bahsettiğimiz oyuncu nihayetinde Michael Jordan. Bu çalkantılar içinde sezon çok iyi geçmedi ve Jackson için kariyerinin en düşük sayısı olan 47 galibiyetle kapatılan sezon Jackson için dip noktası oldu. Sezonun sonlarına doğru bütün basketbol kamuoyunu heyecanlandıran bir gelişme yaşandı. Efsane geri dönme kararı almıştı. Jordan geri dönme kararı verse de 23 numarayı değil 45 numarayı giyerek herkesi şaşırtmıştı. Hazır durumda olmaması 1,5 yıllık arada paslanmış olması ve takımın genel durumu diğer handikaplardı. İlk turu geçmelerine karşın Shaquille O’Neal önderliğindeki Orando’ya elenmekten kurtulamadılar.

2.JORDAN DÖNEMİ (1995-1998)İki yıllık duraklama sonrası yeni bir yapılanma ve daha hırslanmış bir takım kuruldu. Jackson ve Jordan birlikteliği yeni bir seri için takıma önemli hamleler yaptı. İlk üçlemede takımda yer alan Jordan dışında tek oyuncu Scottie Pippen olarak göze çarparken takıma efsanevi savunma ve rebound canavarı Denmnis Rodman eklenmişti. Son iki yıl takıma katılan Luc Longley, Steve Kerr, Ron Harper ile Toni Kukoc diğer önemli oyuncular olarak göze çarpıyordu.

Jordan tam anlamıyla formunu yakalamış takımın dişlileri koç Jackson’ın istediği şekilde işliyordu. Sezon tam anlamıyla efsanevi bir şekilde ilerledi ve sezon bittiğinde kazanılan 72 galibiyet nba rekoru olarak tarihe geçerken günümüze kadar buna yaklaşan olmadı. Bu başarı koç Jackson’ın ilk ve tek yılın koçu ödülünü kazanmasını sağlaması açısından da önem taşıyordu.

EFSANEVEDA ETTİ

13 / GSCIMBOM FANZIN

Page 14: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Harika geçen normal sezon sonrası play off’lar beklendiği gibi rahat geçti ve önceki yıl elendikleri Orlando serisini 4-0 geçerek finalde Seattle Supersonics ile eşleştiler. Seattle önceki iki yıl şampiyon olmuş Houston Rockets serisini geçerken takımın yıldızları Shawn Kemp ile Garry Payton önderliğinde Bulls’a ters gelebilecek atletik bir takıma sahipti ama Zen Master ve öğrencileri seriyi 4-2 ile kazanıp ikinci üçlemeesinin ilk ayağını kazanmış oldular.

Ertesi sezon takım daha da yaşlanmış olsa da takım uyumu üst noktadaydı şampiyon koç ve liderler kazanmaya hazırdı. Normal sezonda kazanılan 69 galibiyet gelecek şampiyonluğun habercisi oldu. Finale giderken sadece 2 maç kaybedildi ve seriler rahatça kazanıldı. Finale geldiğinde karşılarında uzun yıllardır bu anı bekleyen Jerry Sloan önderliğindeki Karl Malone ve John Stockton gibi iki efsanevi yıldıza sahip Utah Jazz oldu.

Serinin ilk maçında çekişme üst düzeyde olsa da maçın son saniyesinde Michael Jordan buzzer beater ile noktayı koydu. İkinci maçı kazandıktan sonra Utah deplasmanında ilk iki maç kaybedildi ve serinin üçüncü maçında kazanılan deplasman galibiyeti ile seri Chicago’da kazanılan maç ile 4-2 sona erdi.

Kazanılan iki şampiyonluk sonrası takımın yaşlanması ve Scottie Pippen’ın sakatlanması ile yavaşlanma normal karşılanan bir durum oldu. Pippen sezonun ilk yarısını kaçırırken Rodman, Harper ve Jordan bir yıl daha yaşlanmışlardı. Bütün bu handikaplarla geride kalan sezon bittiğinde kazanılan galibiyet sayısı 62 olmuştu. Bu rakamın anlamı ise olası bir Utah finalinde saha avantajının rakipte olmasıydı. Finale giderken ise yol biraz dikenliydi. Konferans finalinde rakip Larry Bird’ün çalıştırdığı İndiana Pacers oldukça dişli bir rakip oldu ve seri 7 maçta kazanıldı. Finale gelindiğinde ise rövanş için bilenmiş Jazz takımı karşılarında bekliyor olacaktı. İlk maç uzatmada kaybedilirken serinin ikinci maçında Jordan maça damga vurup galibiyeti getirdi ve seriyi Chicago’da bitirme şansını getirdi. Chicago’da oynanan ilk iki maç kazanılınca şampiyonluk için çıkılan 3. iç saha maçta Karl Malone efsanevi bir maç çıkarıp seriyi tekrar Utah’a taşıdı. Avantaj artık Utah’ta diye düşünenler 5 şampiyonluk kazanmış koç Jackson ve efsanevi Jordan’ı fazlasıyla hafife almışlardı ve bel sorunu yaşadığı için maçta kısa bir süre görev alan Pippen’a rağmen Jordan maça damga vurup galibiyet ve şampiyonluğu getirdi ve ikinci üçlemeyi tamamladı.

1.LOS ANGELES DÖNEMİ (1999-2004)Koç Jackson sezon bittiğinde Chicago’dan ayrılmış Jordan ise basketbolu bırakmıştı. Jackson bir yıl boyunca takım çalıştırmayıp dinlenmeyi tercih etmişti. Ertesi yaz ise kadrosunda yıldızları toplamış fakat bir türlü istediği

sonuçları alamamış tarihi başarılarla dolu Los Angeles Lakers Jackson’ın kapısını çalıyordu ve macera kaldığı yerden devam ediyordu.

Kadroda Shaquille O’Neal ve Glenn Rice gibi iki süper yıldız Kobe Bryant gibi yükselen bir yıldız vardı. Bütün bu yıldızların yanına Derek Fisher, Robert Horry, Derek Harper gibi görev adamları eklenmişti.

Sezona hızlı girip sezonu 67 galibiyet ile tamamlayan Lakers takımı play off’lar geldiğinde özellikle ilk turda Sacramento ve konferans finalinde Portland serilerinde oldukça zorlandı. Son maça kadar giden serileri kazandıktan sonra finalde İndiana Pacer önünde nispeten daha rahatça galip gelip şampiyonluğu kazandılar. Koç Jackson aktif olarak çalıştığı son 4 sezonun tamamında şampiyonluk kazanırken Los Angeles Lakers 11 yıllık aradan sonra ilk kez şampiyonluk sevinci yaşadı.Lakers ertesi yıl biraz daha yavaşlamış normal sezonu rölantide götürmeyi tercih etmişti. Play off’lar geldiğinde ise Zen Master ve talebeleri kazanmaya hazırdı ve rakipleri silindir gibi ezip sadece finalde tek maç kaybedip 15-1’lik play off başarısı ile ikinci şampiyonluk geldi. Finalde tek mağlubiyet ise serinin ilk maçında kendi sahasında Allen Iverson önderliğinde kaybedilirken Iverson efsanevi bir maç çıkardı lakin sonraki dört maçı kazanan Lakers rahatça şampiyonluğu kazandı.

Ertesi yıl ise rölanti bir sezon daha yaşandı ve play off zamanı geldiğinde vites arttırılması beklendi. İlk tur rahatça geçilirken yarı finalde sadece bir maç yitirildi ve konferans finalinde Sacramento serisi tarihi klasiklerden biri oldu ve Robert Horry son saniye üçlüğü ile seriyi kaybetmek üzereyken geri getirdi ve 7. maçı deplasmanda kazanıp turu geçtiler. Bu seri muhtemelen tarihe geçip şampiyon olacak Sacramento takımının dağılma sürecini başlatırken finale gidip New Jersey’i süpüren Lakers ise üçlemeyi tamamlamıştı. Bu üçleme koç Jackson için aktif olarak çalıştığı son 6 yıldaki 6 şampiyonluk oluyordu.

14 / GSCIMBOM FANZIN

Page 15: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Ertesi yıl ise takım içinde Bryant ile O’Neal arasında yaşanan sorunlar ve doymuşluklar rakiplerin motivasyonu ile birleşince sezon pekte istenen düzeyde geçmiyordu ve play off’lar San Antonio karşısında 4-2 kaydedildi ve bu koç Jackson’ın üst üste 25 seri kazanma rekorunun noktalanması anlamına geliyordu.

Bir yıl sonra Karl Malone takviyesi ile sezona girildi ama takım içi sorunlar hala devam ediyordu ve iki süper yıldızın arası iyice açılmıştı. Bu durumda girilen play off’lar önceki yıla göre nispeten daha başarılı geçiyordu ve finallere kadar geliniyordu . Final ise beklediği şekilde

cereyan etmez ve Detroit önünde varlık gösteremeyen Jackson ve talebeleri

seriyi 4-1 kaybediyordu. Bu sonuç 5 yıllık Jackson döneminin sonu olurken Shaquille O’Neal yazın batı kısmından güneydoğu kıyısına doğru yol alıyordu.

2.LOS AGELES DÖNEMİ

(2005-2011)Lakers takımı yenilemektedir. Sezon

Rudy Tomjanoviç ile başladı fakat Rudy T yaşadığı sağlık sorunları

nedeniyle grevde fazla kalıcı olmayacaktır. Bu

dönemde inzivaya çekilmiş bir daha takım çalıştırmayacağı söylenen Phil Jackson bir yıllık aradan sonra gelen ısrarlı tekliflere kayıtsız kalamaz ve yeniden dümene geçmeye karar verecektir.

Phil Jackson Bulls’da ikinci yılında ilk Lakers döneminde ise ilk yılında mutlu sona ulaşırken 2. Lakers dönemide işler daha karmaşık

bir hal alıyordu. Shaquille O’Neal

takası sonrası kadro zafiyeti ortadaydı.

İlk sezon bu bağlamda tamamlandı ve ilk turun ötesine gidilemedi. Sonraki yıl gene

benzer şekilde geçerken bu aynı şekilde ilk turda sezon bitti.

Bu iki yıllık süre içinde Andrew Bynum’a ciddi yatırım yapılırken Kobe Bryant’ın yanında ikinci yıldızı bir türlü bulamadılar. 3.yıl ise beklenen yıldız hamlesi takasla Pau Gasol ile gerçekleşince takımın çehseri bir anda değişti. 42 ve 40 galibiyetle tamamlanan sezonların ardından bu kez 57 galibiyet ile sezon tamamlandı ve NBA finaline kadar çıkıldı. Final Boston Celtics’e karşı 4-2 kaybedilse de uzun süren sessizlik sona ermişti. Takım bir sezon sonra daha zinde ve oturmuş bir hal alırken sezon sonunda 57 galibiyetlik önceki yıl performası daha da ilerletilip 65 galibiyete geliştirldi. Bu performans aynı zamanda gelecek şampiyonluğun habercisiydi ve play off’lar geldiğinde Phil ve ekibi kazanmaya hazırdı. Final serisinde muhteşem bir play off oynayan Hidayet Türkoğlu önderliğindeki Orlando Magic’e şans tanımayıp seriyi 4-1 kazandılar ve Jackson 10. şampiyonluk yüzüğünü takıp el parmaklarını tamamlamış oldu.

Bir yıl sonra takım iyiden iyiye oturmuş iyice özgübenini yakalamıştı. Normal sezon biraz rölantide gitse de play off zamanı geldiğinde Kobe Bryant önderliğinde kazanmak için hazır halde bekliyor olacaklardı. Final serisi geldiğinde ise iki yıl önce açık lan bir hesap onları bekliyordu. Boston Celtics serisi sorn yıllarda görülmemiş bir çekişmeye sahne oldu her maç ayrı bir meydan okumaya dönüştü. Seri 7. maçın son dakikasına kadar ortadaydı ve son sözü Phil Jackson ve Kobe Bryant’lı Lakers söyledi. Bu şampiyonluk aynı zamanda Jackson için 11. ve son şampiyonluk olacaktı.

Sezon bittiğinde emeklilik kararı almayı düşünen coach Jackson yoğun ısrarlar sonucunda göreve döndü ama hiçbir zaman tam motivasyonu sağlayamadı. Sezon inişli çıkışlı geçse de play off zamanı işlerin değişeceği düşünülüyordu ama işler öngörüldüğü şekilde gerçekleşmedi. İlk turda New Orleans serisi beklenenin aksine zor geçti. 2. tur ise tam anlamıyla dibe vuruş oldu ve Dallas önünde hiçbir varlık gösteremeyen Lakers seriyi 4-0 kaydedip elendi. Bu eleniş aynı zamanda 20 yıllık servünenin sonu oluyordu.

Phil Jackson 20 yıllık süre içinde 11 Nba şampiyonluğu, 2 Nba finali, 1 kez yılın koçu, 4 All star koçu, Nba tarihinin en iyi 10 koçu gibi başarılar kazanırken esas ününü süper egoları yönetme ve onlardan verim almasıyla kazanan bir basketbol fenomeni olarak kazandı.

Herşey için teşekkürler. Seni çok özleyeceğiz koç.

15 / GSCIMBOM FANZIN

Page 16: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

“Bilirsiniz ki her insanın ayrı bir huyu, ayrı bir karakteri olduğu gibi, her futbol takımının da kendine

has bir karakteri vardır.Biz sizlere burada Galatasarayımız’ın huyunu suyunu açıkça ve iyice anlat-

abilirsek, onu adamakıllı tanıyıp, inşallah senelerce dost geçinirsiniz. Galatasaray bir his takımıdır.

Renklerine aşık birbirlerine seven futbolcuların takımıdır. Galatasaray feragat (vazgeçiş) ve

fedakârlıklarla çalışacak futbolcuların takımıdır. Galatasaray şımarıkları, kendini beğenmişleri, yalnız

kendini düşünenleri sevmez. Kısacası Galatasaray, bir halatı hep birlikte çekenlerin, hep birlikte

üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır.”

Page 17: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

“Bilirsiniz ki her insanın ayrı bir huyu, ayrı bir karakteri olduğu gibi, her futbol takımının da kendine

has bir karakteri vardır.Biz sizlere burada Galatasarayımız’ın huyunu suyunu açıkça ve iyice anlat-

abilirsek, onu adamakıllı tanıyıp, inşallah senelerce dost geçinirsiniz. Galatasaray bir his takımıdır.

Renklerine aşık birbirlerine seven futbolcuların takımıdır. Galatasaray feragat (vazgeçiş) ve

fedakârlıklarla çalışacak futbolcuların takımıdır. Galatasaray şımarıkları, kendini beğenmişleri, yalnız

kendini düşünenleri sevmez. Kısacası Galatasaray, bir halatı hep birlikte çekenlerin, hep birlikte

üzülüp, hep beraber sevinmesini bilenlerin takımıdır.”17 MAYIS 1980 - BABA GÜNDÜZ

SAYGIYLA ANIYORUZ

Page 18: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

z. İsa bazı yandaşları tarafından üç kuruşa satılıp kırbaç darbelerine maruz kaldığında, çarmıha gerildiğinde ve bedenine her türlü işkence uygulandığında, her şeye rağmen tüm acıya göğüs gerip kendisine zarar verenlerin affedilmesini istiyordu babasından. Bilekleri, ayakları çivilendi, mızrak darbelerine maruz kaldı, acımasız yaraları bedeninde taşıdı ve gözlerini hayata yumdu. Hz. İsa’nın yaşadığı acılar, bundan şikâyet

etmemesi ve hayata karşı verdiği sınav bedenine mal olmuşsa bile manevi anlamda içinde farklı anlamlar barındırmıştır. Onun ölümünden yüzyıllar sonra ilginç olaylar yaşandığı söylenmiş. Dinine çok bağlı olan Katoliklerin durup dururken el bileklerinde, ayaklarının üstünde, gözlerinde ve vücutlarının çeşitli yerlerinde yaralanmalar, kanamalar ortaya çıkmaya başladı. Bu tür olayların yaratıcıya en yakın olunduğu, onun peşinden koşulduğu, oruç tutulduğu ve acıya direnme gücünün en üst safhada olduğu anlarda gerçekleştiği söylenmiş. Papalık kurumu da bu tarz bir olayın en son 13. Yüzyılda gerçekleştiğini söyleyip ondan sonraki bu tür yaralanma başvurularını kabul etmemiştir. Bu olaya stigmata adı veriliyordu ve bu acıyı taşıyanlara verilen isim stigmatikti.

Geçtiğimiz sezon yaşananlar Galatasaraylılar açısından acı deneyimlerle örülmüş ilginç olaylar yumağıydı. Yönetim zihniyetinden taraftarların ruh haline, takımın kötü gidişinden oyuncuların uyumsuzluklarına kadar bin dereden su getiren ve en ağır taşları taşımak zorunda bırakılmış sarı kırmızılı renklere gönül verenlerin sınavıydı. Bu renge gönül veren taraftarların her birinin stigmatik günler yaşadıklarını söylemek abesle iştigal olmayacaktır. Eğer bir şeye çok içten bir şekilde bağlıysanız, o renklere sonuna kadar inanıyorsanız, her türlü zorluklara göğüs gerecek dirayeti kendinizde buluyorsanız ödülünüz size muhakkak geri dönecektir. Yaşanan hisler acıdan ve acı geçişlerden ibarettir ama bu deneyim geleceğinizi farklı bir yönde çizer. İçine düşülen karanlık dehlizlerin ardından güzel şeylerle karşılaştığınızda, zihniyet değişiminin farkına vardığınızda, karşınıza çıkan her olumlu haber ve güzellik sizi daha mutlu kılacaktır. Sürekli mutluluklarla kapsanmışların hayatına girecek yeni mutluluklar ekstra bir motivasyon ve sevinç kaynağı yaratmaz. Acıların ardından gelen büyük mutluluklar gibi hissettirmeyecektir. İşte bundandır bu aralar Galatasaraylıların daha mutlu olmalarının ve olumlu düşünmelerinin nedeni.

H

Stigmatik Ruh Halinden Yeni Galatasaray’a Doğru

ATİLLA ÇELİK►http://twitter.com/atillacelik

18 / GSCIMBOM FANZIN

Page 19: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Galatasaraylılar için bir şeylerin değişeceğini hissettiren ilk an, bir revir haline gelmiş, kendi bildiğinden başkasını okumayan, peş peşe alınan hatalı kararlar ardından ruh sağlığını yavaş yavaş kaybeden, kontrolü elinden kaçıran bir yönetimin ardından ne yapacağını çok iyi bilen bir yönetim anlayışının emarelerini göstermesidir. Daha düne kadar alınan ya da alınacak birçok karar üstü kapalı bir şekilde geçiştirilirken, üstü kapalı politik cevaplar vuku bulurken, arabesk söylemlerle taraftarın ruhunu okşamak söz konusuyken, bu arabesk ruh hali bir anda ne yaptığını bilen, mantıklı ve profesyonel söylemlere kavuştu. Sorulan sorulara üstü kapalı politik cevaplar verilmiyordu. ‘Biz şeffaf bir yönetim modelini benimseyeceğiz’ deyip kendi bildiğini okuyan eski yönetim gibi değildi yeni anlayış. Asıl şeffaflık ve kesinlik böyle olmalıydı. ‘Galatasaray’da transfer bitmez’ söylemi ne kadar taraftarı ve gerçekleri uyutmaya yatkın, arabesk bir söz öbeğiyse, ‘23’ü haftasında gerekli açıklamaları yapacağız’, ‘Galatasaray Avrupa’da yok diye çok kaliteli oyuncuları almaya gerek yok diye düşünmüyoruz. Bir an önce üst düzey isimleri dâhil edip hemen başarıya ulaşmak istiyoruz’ sözü de gerçekleri olduğu gibi yansıtan söylemlerdir. Yeni yönetim dâhilinde hiç kimsenin bildiğini okuyamayacağı ve tüm kararların ortak bir akılla alınacağı bir ortamda sırtınızı güvenle arkaya yaslayabilirsiniz.

Açıklanan Selçuk İnan transferinin bir kırılma noktasına tekabül ettiğini düşünüyorum. Son dönem yönetimlerinin eseri olması neticesinde unutulan, içinde var olan gücü fark edemeyen büyük bir çınarın silkinişinin habercisidir İnan. Olaya sadece futbol gerçekleri gözüyle bakılmaması gerekmektedir. ‘Biz istediğimizi alırız’, ‘Basarız parayı alırız’, ‘Ancak çay içmeye giderler’ gibi aşağılık ve arabeskçe dışavurumların gökyüzüne çıktığı bir ortamda, bir tarafın ağzından tek bir kelime çıkmadan, dürüstçe yıllık iki milyon gibi bir ücrete, ülkenin en önemli sporcularından birini kadrosuna katması çok manidardır. Bir tarafta kendisi dışındakileri kaale almayan, herkesi parayla satın alabileceğini düşünen, maneviyatın gücünü unutan ve dürüstlüğün, ahlaklı oynamanın ne demek olduğunu unutan söz sahipleri varken, diğer tarafta sadece parayı düşünmeyenlerin, kendisini maldan saymayanların ve daha farklı değerlerin peşinde koşanların olduğunu unutabiliyorlar. Çok zor zamanlar geçirmiş olabilirsiniz. Bir futbolcu için en büyük prestij olan Şampiyonlar Ligi trenine atlamayacak olabilirsiniz. Avrupa arenasında bir yıl boyunca görünmeyecek olabilirsiniz. Yıllık 3,5 – 4 milyon euro kazanma şansını da elinizin tersiyle itebilirsiniz. Ama kendinizi daha mutlu hissedebileceğiniz ve artık insanlara değer verileceği izlenimini yansıtan yeni ufuklara yelkeninizi açabilirsiniz.

Ülke birçok sorunla boğuşurken ve her geçen zaman toplumun içine düşmanlık tohumları ekilirken, kendisini en büyük olarak nitelendirenlerin söylemleri, tüm topluma ulaşabilen insanların neler söylediklerine dikkat etmeleri elzemdir. İlgili söylemler daha fazla nefret olarak kendilerine dönüşecek ve ‘biz ve ötekiler’ kavramının neden oluştuğunu bir türlü anlayamayacaklardır. Milyonlarca kişiye seslenenlerin söylemlerine dikkat etmemesi, ülkenin en büyük başarılarını getirmiş bir camiayı aşağılaması, bu büyük camiayı ‘ancak çay içerler’ diyerek aşağılamasının ardından kendi ağırlığına yakışacak şekilde, tek kelam etmeden işi bitirmek bir tarafın erdemi olsun. Normal şartlar altında Selçuk İnan’ın, takımının Fenerbahçe ile girdiği ve oldukça elektrikli geçen bir şampiyonluk mücadelesinin ardından, kendisine çok şey katan ve Fenerbahçe ile yaklaşık yirmi yıldır neredeyse kan davası tadında büyük

Stigmatik Ruh Halinden Yeni Galatasaray’a Doğru

19 / GSCIMBOM FANZIN

Page 20: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

sorunlar yaşayan Trabzonspor’dan ayrılıp kan davalı bir kulübe gitmesi beklenemezdi. Bunu dahi düşünemeyecek olan kişilerin her gün milyonlarca kişiye sözde futbol aklı ile seslenmesi adaletsiz ve haksız bir durumdur. Selçuk İnan’a yıllık 10 milyon teklif edilse dahi kabul etmezdi. Çünkü paradan daha önemli şeyler var. Daha farklı değerler söz konusu. Yıllık 10 milyon banka hesabınıza geçebilir ama içinizde bir yerde vicdanınız sizi esir alır. Size büyük emekler vermiş bir kulübün taraftarlarının bedduasını alabilirdiniz. Bu sizi hiç iyi hissettirmezdi.

Bu transfer aynı zamanda, son yıllarda ülke içinde kendisini kanıtlamış kaliteli yerlilerin yıllardır peşinden koşturmayan ve orta sahasına uzun zamandır doğru düzgün adam yerleştiremeyen bir spor aklının yeni yönetim anlayışı ve vizyonuyla gereğini yapması, yeni başlangıcın nasıl olacağına dair ufak bir dokumadır. İnan transferi bir camianın gücünün farkına varabilmesi anlamında aydınlatıcı bir yol çizecektir.

Şu ana kadar açıklanan iki isime baktığımızda öyle muazzam yıldızlar olmadıklarını, fakat kaliteli oyuncular olduklarını ve her şeyden önemlisi kaliteli olmaktan öte bir takım oyuncusu olduklarını göreceğiz. Elmander ve Selçuk İnan transferlerinin yıldız transferleri adı altında yapıldığını düşünmüyorum. Takıma katkı sağlayacak, ortak bir uyumla takımın önemli bir parçası olacak, takımın kimliğine savaşçılık ve yeteneği ekleyecek isimlerdir. ’Elmander 10 gol atsın, kellemizi keseriz’cileri dikkate almaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Elmander seçimi gollerin bitiricilik tarafından ziyade hazırlayıcılık ve yardımcılık tarafını temsil edecektir.

Burada asıl ilgi çekici olan noktalardan biri ise oldukça kaliteli olan iki isimin bonservis bedelsiz olarak alınmasıdır. Bu şu anlama geliyor. Kulübün kasasından hâlâ para çıkmadı. Hâlâ çok büyük olarak tabir edilen yıldızlar açıklanmadı. Onlara yönelik olarak bir harcamaya girilmedi bile. Eğer başlangıç bonservis bedelsiz olarak Elmander ve Selçuk İnan ise asıl büyük bombalar kimler olacaktır heyecanla beklemek lazım. Bu mavi fil de olabilir, sevinçten ‘inle’yip duran Galatasaraylılar da olabilir.

Fatih Terim’in yardımcılarının eski oyuncuların olacak olması ve taraftarlar arasında sözü çok geçen ‘yeniçerilik’ kavramının iyice hortlayacağından korkanlara gelince, bu yönetim ve vizyonla böyle bir şeyin

söz konusu dahi olmayacağını adım gibi biliyorum. Fatih Terim ve ekibi sadece yeşil sahadan sorumlu olacaklar. Takım içerisinde herhangi bir ayrımın söz konusu olacağına inanmıyorum. Çünkü yönetimin kontrolü hep buranın üzerinde olacak.

Florya’ya disiplini getirecek olan Fatih Terim’in elindeki sopa değil, yönetimin elindeki kontrol kılıcı ve hâkimiyet baltası olacaktır.

20 / GSCIMBOM FANZIN

Page 21: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 22: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Röportaj: Muhammet Gülhan GSCimbom Fanzin 2011

Galatasaray ile başlayalım. 2010/11 sezonunu geride bıraktık. Sizin için nasıl bir yıl oldu? Galatasaray tarihinin en kötü yılını gördüğümüz bu sezonda aklında neler kalacak?Hiçbir Galatasaraylı için iyi bir yıl olduğu söylenemez. Ancak benim açımdan sürpriz bir yıl olmadı. Yanılmıyorsam OFK maçıydı, o akşam maç dönüşü blogda da yazdım ‘Bu Galatasaray’dan bir bok olmaz’ diye. Olayın sadece saha içi boyutuna bakacak olursak, Galatasaray’ın çok ciddi sorunları vardı. Takıma transfer edilen isimler bu sorunların çözümü gibi gözükmüyordu ve ne yazık ki saha içinde de çok açık ve net biçimde belli ediyordu kendisini. Bütün bir sezondan benim aklımda kalanlar, Galatasaray’ın hiç de alışık olmadığı üzere bir sezon içinde 3 teknik adam değişikliğine gitmesi ve özellikle de Rijkaard’ın gönderilmesiydi. Bir yıl önce anlatılan planların ardından Rijkaard’a “67 maç tahammül edilebilmesi” aklımda kalan en önemli şey oldu. Diğer önemli bir konu da sezon sonuna denk gelen Servet-Cem Sultan olayıdır. Galatasaray’da kemikleşmiş en önemli sorunlardan birinin su yüzüne çıkması açısından…

Daha önce yaşça büyük bir futbolcunun kendisinden küçük birine böyle tavır aldığını gördünüz mü? Özellikle de Galatasaray gibi bir kulüpte… Cem Sultan’ın Twitter üzerinden verdiği yanıtlar sizce bu işi ne boyuta taşıdı? 28 yıldır Galatasaray’ı olabildiği kadar yakından takip etmeye çalışırım. Benim hafızamda yer etmiş böyle bir olay hiç yaşanmadı. Bunu sadece Galatasaray ve futbol üstünden değerlendirmek de yanlış bir nokta. Bunun insanlık boyutu, benim vicdanımda futboldan çok daha önemlidir. Servet’in daha önce de saha içinde buna yakın tavırlar sergilediğini gördüğüm için de çok da şaşırdığımı söyleyemem. Her ne kadar tartışılıyor olsa da, bu takımın kaptanına saha içinde sergilediği tavırla bu hareket üst üste konunca örtüşüyor. Cem Sultan’ın Twitter üstünden yaptığı hareketi yaşıyla ve tecrübesiyle değerlendirdiğimde affedilebilir olduğunu, hatta çok da yanlış bulmadığımı söyleyebilirim. Bu yaştaki insanların hata yapabilirlikleri, tabii ki çok daha fazla olacaktır. Ancak Servet gibi senelerdir futbol oynayan bir adamın, antrenman sahasında sergilediği tavır ve kendinden yaşça küçük bir gence tokat aşketmesi pek affedilir değil. Ama tabii bu noktada Galatasaray’da geriden gelen süreçte yaşananları masaya da yatırmak gerekir.

RÖPORTAJ: Ozan Darıcı

Kendi deyimiyle hayatı siyah ve beyaz olarak ayıran, koala uyuşukluğundaki bir adam. Lucarelli Breitner blogun sahibi ve medyanın içinden özgün bir gazeteci... 28 yıldır Galatasaray ile. Bir gazeteci adayı soruyor, bir gazeteci yanıtlıyor...

“Futbol ezilen halkların mutluluğudur...”http://lucarelli-breitner.blogspot.com/

George Weah

22 / GSCIMBOM FANZIN

Page 23: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Benim adına “Yeniçeriler” dediğim, bir askeriye düzeninde işleyen “Abiler” sorunu. Bu “Abiler” Galatasaray’da sayısı azımsanmayacak kadar çok yabancı futbolcuyu yedi, sayısı azımsanmayacak kadar çok futbolcunun takımdan uzaklaştırılmasını sağladı. Twitter konusuna döneyim, futbolcuların, siyasilerin ya da toplumda tanınmış simaların 140 karakterle dertlerini anlatmaya çabalaması, son derece mantıksız geliyor. Ama dedim ya, Cem Sultan genç bir adam ve hata yapacaktır.

Peki adını “Yeniçeriler” koyduğunuz bu oluşum sizce ne zamandan beri var? Fatih Terim’in gelişiyle bu grubun dengesi oynayabilir mi? Aslında bu Türkiye’de biraz genetik. Devrecilik denilen şey askerde bile vardır. Eskiler-Abiler, kendinden sonrakilere yol göstermek adına ukalalık yapar. Ama bu oluşumun güçlenmesi Galatasaray’da Fatih Terim’in ilk döneminden itibaren başlar. Başını Hakan Şükür’ün çektiği Arif-Hakan Ünsal-Emre Belözoğlu-Okan’ın da içinde yer aldığı bir gruptu. Herkes kendine yakın olanı bir biçimde buluyor ve kendi statüsünü korumak için bu grubun içine girdi. O dönemi hatırlayanlar, ne kadar çok yabancı forvetin gelip, kısa sürede yollandığını bilir. Bunlar Türkiye’deki profesyonelliğin oturmamasından ötürü kaynaklandı hep. Transfer görüşmelerinde rakamlar bile bu gruplar tarafından belirlendi. Sonra Lucescu döneminde azan bir noktaya geldi. Şampiyonluğun kaybedildiği Ankaragücü maçında Jardel’in soyunma odasında tartaklanması ve Serkan Aykut’un oynatılmasına kadar gitti. Ama bu Yeniçeri zihniyetine tamamen teslim oluş, Kalli’nin bu Yeniçerilerin isteğiyle takımdan gönderilmesidir. O dönemden bu yana gidenlerin yerine başkaları konumlandı ve bu sistem devam etti. Terim’in gelişiyle bu sistem dengelenir mi? Evet. Fatih Terim her ne kadar sevmesem de, aptal bir adam değil. Aralarında sessiz ve gizli bir anlaşma olacaktır mutlaka. Bir de artık bu arkadaşların hareket edecek yerleri kalmadı. Takım başarılıyken kimse bunlara ses çıkartmaz ama takım böylesine dibe vurmuş durumdayken, göreve yeni gelen bir teknik direktöre karşı ayaklanamazlar. Hele ki, bu adam Fatih Terim ise.

Fatih Terim geçtiğimiz günlerde evinde Hakan Şükür, Hasan Şaş, Bülent Korkmaz, Tugay Kerimoğlu ve Suat Kaya gibi oyuncularla bir araya gelerek fikir alışverişinde bulundu. Hatta bazılarıyla birlikte çalışmaya devam edecek. Bu Galatasaray’ın geleceğine nasıl yansıyacak? Aslına bakarsan ben Galatasaray’ın evlatları mantığına çok sıcak bakmıyorum. Hiçbirinin kendisini ispat etmiş olduğunu düşünmüyorum.

Aralarında sevdiğim ve de sevmediğim isimler var ama bugüne dek hiçbir biçimde antrenörlük yetisi olmayan adamların Galatasaray’a ne derece yararlı olacağından da şüphem var. 2002 Dünya Kupası’ndan sonra TFF’nin bir haftalık verdiği kursla bu diplomaya kavuştular. Pek benimsemesem ve kabullenemesem de futbol artık tamamen profesyonelleşti. Bu işi yapacaksan ve başarılı olacaksan profesyonel isimlerle çalışman şart. Başarıdan kastımız eğer Türkiye’de lig şampiyonluğu kazanmaksa bu isimlerle de başarılı olabilmen mümkün ama eğer bu takımın adı Galatasaray’sa, benim adıma lig sadece bir araç. Sorun bir noktadan sonra sadece isimlere de bağlı değil. Tamam “hepsi evladımız” diyelim ve yeni bir sayfaya ilk çizgiyi atalım bu isimlerle Kim bu isimlerle Galatasaray’ın 3-4 yıl çalışabileceğini düşünüyor? Ya da Terim 3 yıl kaldı ve gitti. 3 yılda 2 şampiyonluk geldi. Terim gittikten sonra bu isimlerden herhangi birine takım teslim edilir mi Türkiye’de? Eğer ciddi ve istikrarlı bir yapılanma ile hareket edilecekse ve şu biraz önce yazdıklarımın aksi yapılacaksa bu isimlere de tamam dersiniz ama herkes biliyor ki, tamamen günü kurtarmaya yönelik, biraz önce o “Yeniçeri” dediğim grubun ağaları olarak antrenman sahasında kalacak isimlerdir bunlar. Hadi biraz umutlu kelime edelim, Türkiye’de her isimle başarı gelir, yeter ki doğru hamleleri yap. Bakınız Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe ile şampiyonluğu. Aykut Kocaman ne kadar başarılı olduysa, bu isimler de o kadar başarılı olur. Ama o başarı benim kıstaslarımda başarı değil. Başta dediğim gibi önce başarıdan ne anlıyoruz onu ortaya koymak gerek.

“Başarıdan ne anladığımız” konusuna değinmişken 17 Mayıs’ı es geçemeyiz. Her takım için özel bir tarih vardır. Dünyanın en iyisinin, kupasında en çok müzesi olan bir takımın bile o tarih geldiğinde hatırlayacakları vardır. Ne mutlu ki bizim de var. Sizin hikayeniz neydi? Fenerbahçeli Naim diye bir arkadaşımın daha ilk Bologna maçından finale kadar her tur öncesi “Bu

23 / GSCIMBOM FANZIN

Page 24: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

kez fark yiyeceksiniz” cümlesini her duyduğumda biraz daha fazla inanır olmuştum kupayı alacağımıza. Üstelik buna körü körüne bir taraftarlık adına da inanmıyordum çünkü Kupa Galipleri Kupası’nda Werder Bremen’e elendiğimiz seneden bu yana “Galatasaray mutlaka Avrupa Kupası alacak” cümlesini kuruyordum. En sallanan hallerimizde bile Avrupa kupalarında sergilediğimiz futbola dayanarak söylüyordum. O akşam bir öğrenci evindeydim ve çoğunluğu Fenerbahçelilerden oluşuyordu. Biri hariç hepsi haliyle Galatasaray’ın yenilmesini, hatta fark yiyerek elenmesini bekliyordu. İnan bana maça dair hatırladıklarım o kadar az ki… Sadece maçın başında sigaramı yakmak için çakmak kullandım. Uç uca ekleyip söndürüyorum. Sahada oynadığımız futboldan ümit var ama içimde bir yandan da “Ulan Henry bir tane atacak şimdi” diye geçiriyorum. En son Taffarel’in kurtardığı pozisyondan sonra ‘tamam’ dedim. Popescu vurdu ve golü attı ‘Budur lan’ diye ayağa kalktım. Naim ‘Bu kadar ballı takım olmazsınız’ deyince “Siktir git Naim” diye bir cümle çıktı ağzımdan. Tepki veremiyorum ama doğru düzgün. Annem aradı 50 yıllık Fenerbahçelidir, “Oğlum ben artık Galatasaraylı oldum” deyince koyverdim kendimi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım ve “Seni seviyorum anne” dedim. Sonrası Galatasaraylı olmanın verdiği gururdu…

Galatasaray’ı uzun yıllardır takip eden biri olarak, bu kötü dönemde tarih daha fazla mı sizinle? Yoksa ‘yaşandı’ diyerek geleceğe mi bakıyorsunuz?Galatasaray-Beşiktaş-Fenerbahçe’nin her sene başarılı olmasını beklememizden kaynaklanıyor. Kulüpler de buna uyanamadılar. En uyanık olanı Fenerbahçe. Birkaç yıldan bu yana Anadolu kulüplerinin yukarıyı salladığını görmekte güçlük çektiler ve özellikle Galatasaray açısından “Biz nasıl bir kadro kurarsak kuralım başarılı oluruz” diye düşünmeye başladılar. O yüzden sadece Rijkaard’ın gelişiyle birlikte her şeyin olabileceğini düşündüler. Oysa Rijkaard çok net biçimde bu kadronun

“kalitesiz” olduğunu söylemişti. Galatasaray’ın bu yıl başına gelenler emin ol Beşiktaş ya da Fenerbahçe’nin de başına gelecek. Hatta küme düşme noktasını ciddi ciddi hissedecekleri sezonlar olacak. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim Galatasaray ve Beşiktaş berbat yönetiliyor.(du) Galatasaray’da yeni bir yönetim var ve o yüzden bir şey söyleyemiyorum bu noktada. Ve Anadolu kulüpleri de tam tersine daha düzgün yönetilmeye başlandı. Tabii ki her Türk kurumunda yaşanan sorunlar olmuyor değil ama Galatasaray açısından bakacak olursak, Gaziantep’in ya da Kayseri’nin Galatasaray’dan daha profesyonel yönetildiğini söylemek mümkün. Galatasaray’ın bütün başarısızlığını perdeleyen şey Cevat Güler’le gelen şampiyonluk olmuştur. Açıkça itiraf etmek gerekir, şans çok ciddi anlamda bizden yanaydı. Appiah’ın o kafa vuruşu direkten dönmese bugün bambaşka şeyleri konuşuyor olabilirdik. Hayatın gerçekleri içinde başarısız olmak da var. Sanırım içimize sinmeyen şey de bu. Galatasaray da, Beşiktaş da, Fenerbahçe de başarısız olabilir. Fakat insan kabullenmek istemiyor bu durumu. Bu biraz şuna benziyor, her sezon başında sofraya nefis ve leziz yemekler konulacağı vaat ediliyor. Sonra bir bakıyoruz sofrada levrek yerine yine mercimek var. Başka sofralarda mercimek yerine leziz yemekler konmaya başlandı ama biz hâlâ mercimek yiyoruz, onu anlayamadık pek çoğumuz. Bu sezon başarısız mı olduk? Evet. Ama hayat devam ediyor ve biz de bu hayatın bir parçasıyız. Bunlara alışmak gerektiğini düşünüyorum. Ve evet soru cümlesindeki gibi ‘yaşandı ve bitti.’

Blogunuz sizin için ne ifade ediyor? Futbolun yanında zaman zaman siyaset de yazıyorsunuz... Blogger benim için çok ilginç bir şey. Bir akşam evde otururken Galatasaray’ın mor formalarına yapılan eleştirileri okudukça küplere bindim ve yazmak gereği hissettim. Aslında blogdan önce de pek çok yerde yazı yazdım ama blog kadar kendimi

24 / GSCIMBOM FANZIN

Page 25: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

rahat hissetmedim. Başından beri sadece spor yazmayacağımı söylemiştim ve düşünüyordum. Benim için en çok hissettirdiği duygu isyan. Gündüz işyerinde bir haberi yazarken, o haberde yazamadıklarımı ya da yapamayacağım yorumları blog üstünden yapıyorum. Beni etkileyen pek çok meseleyi blog üstünden çözümlüyorum kendi içimde. Zaten o yüzden bu kadar küfür çıkıyor. Çünkü o an sinirleniyorum, bağırmak çağırmak

istiyorum ama yapamıyorum. İlk aklıma gelen şey bloğa yazmak oluyor ve içimden ne geçerse onu yazıyorum.

Farkındayım çok klasik bir cümle “İçimden geleni yazıyorum” ama inan

öyle yazıyorum. Kendimi tutmadan, engellemeden, başıma bir iş gelir mi gelmez mi diye

düşünmeden ve hiçbir biçimde

yazı tasarlamadan yazıyorum. “Biz

sadece spor yazarız” diyenlere de o yüzden

kızıyorum. Senin salt spor diye yazdığın şeyin

içinde de siyaset var, binbir türlü entrika var. Sen nasıl olur da işin siyasetine girmezsin. Ve bir kişi bile olsa aklına bir şey sokabilme

fikri hoşuma gidiyor. Onlara gördüklerinden farklı şeyler olduğunu

göstermek açısından.

Ben bu tip özgün blog yazarlarını çok severim bu arada.

Teşekkürler.

Blog başlığınız George Weah’ın efsane “Futbol ezilen halkların mutluluğudur” sözlerinden oluşuyor. Böyle düşünmenizi sağlayan nedir?Bunu bize düşündüren o kadar şey var ki... 1990 Dünya Kupası’nda ‘averaj takımı olur’ denilen Kamerun’un bir önceki kupanın şampiyonu Arjantin’e, Sovyetler Birliği’ne, Romanya’ya, İngiltere’ye kafa tutmasını düşünsene. Kamerun sence hangi alanda Sovyetler Birliği’ne ya da İngiltere’ye kafa tutabilirdi? Kamerun kazandıkça Tunus sevindi, Ruanda sevindi, Çad sevindi. Kendisini bir dev ülke karşısında var edebilmesi, yaşama, geleceğe umutla bakabilmesi için

önemliydi. Zaten bu yüzden Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğu Senegal’de, Nijerya’da, Güney Afrika’da kutlandı. Futbol bir başkaldırıdır, ezilenlerin ezenlere karşı başkaldırısı. Her zaman gerçekleşiyor mu? Hayır. Ama gerçekleştiği zaman biz de seviniyoruz. O yüzden “Futbol ezilen halkların mutluluğudur.”

Takip ettiğiniz, beğendiğiniz bloglar var mı? Spor içerikli değil elbette fakat pek çok blog takip ediyorum. Çekoslavak, Eren Loğoğlu, Kayıp Zamanın Peşinde, Cineshoot, Stalker-21, Yeni-harman. Şu an pek yazmasa da Chao Grey. Sportif olanlar arasında bunlar sayılabilir. Ama yemekten tut da, siyasi içerikli olanlara kadar geniş bir yelpazede blog takip ediyorum. Bazen fazlasıyla insanı yoruyor ama medya içinde bulunan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki alternatif yazılar yazan insanları okumayı seviyorum. Zaten o yüzden de bu blog ağları denen oluşumlardan hazzetmiyorum. Çünkü medyaya tepeden bakıp da birebir aynı işleri yapan insanlardan oluşuyor.

Mail ile bana dönerken ‘Galatasaray ile ilgili herşeyden haberim vardır’ dediniz. Forumlar ve sözlükler bunlara dahil mi? Aslında birkaç yıl öncesine kadar forumları yakından takip ediyordum fakat sonra bunu bırakmaya başladım. Şu an yeraltı örgütü şeklindeki bir forumdan başka takip ettiğim bir yer yok. Sözlüklere gelince inan bana hiç mi hiç takip etmiyorum. Bu sadece takip etmek istemememden kaynaklanmıyor, aynı zamanda vaktim kalmıyor. Hızlı bir tempo içinde bütün gün onbinlerce vuruş okuyup, bir yandan haber yazıp, bir yandan da blog yazınca, gözümü kapattığım andan itibaren yazılar ve harfler uçuşmaya başlıyor beynimin içinde. Bir de sözlüklerin içeriklerinin çok dolu olduğunu düşünmüyorum. O yüzden sözlükleri takip etmekten imtina ediyorum. Benim takip meselem ajanslar, muhabirler, bloglar ve kulüp içi bilgilerden oluşuyor.

Peki, GSCimbom Fanzin’i ziyaret etme şansı buldunuz mu? Elbette. İnan hatırlamıyorum ama bir yerde linkini gördüm, sanırım bir blog olabilir, o günden sonra takip etmeye başladım. Türkiye’de dergicilik ciddi anlamda zor zanaattır. Kapatılan dergileri uç uca eklesek sanırım dünyanın etrafından birkaç tur atmaya hazır. İnanmadığım hiçbir şeyi söylemem, bunu açık yüreklilikle söylüyorum.

Fikirlerinize sağlık. Sorular için ben teşekkür ederim.

25 / GSCIMBOM FANZIN

Page 26: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Nasıl ketçap en başta sıkılmaz, şişesinden hemen çıkmaz, sonra çıkınca da fazla akar ve durmak bilmeden dökülür, işte öyle bir forvet Elmander. 27 Mayıs 1981’de İsveç’in Alingsas şehrinde dünyaya geldi. Kariyerinde bir çok yolculuk yaptı, farklı mevkilerde oynadı ve son olarak Bolton’un formasını üç yıl boyunca terletti. Sözleşmesi bitti ve şimdi Galatasaray’ın yolunu tutuyor...

Fizik yapısı güçlü olsa da İskandinav-İngiltere Ligi mütevazı ekipleri ekolünden, uzun ve havadan oynayan bir takımdan çok yerden ayağa kısa pas oynayan takımlarda çok daha başarılı olur. Golcülüğü kadar asistçiliği ve pasörlüğü de gelişkin bir oyuncudur.

9 ay gol orucuna girdiği de olur ama o dönemde bile kolektif yapıya uyum sağlayan takım oyununu bozmayan, savunmaya da yardım eden disiplinli bir oyuncudur. Sonra bir bakarsınız 13 maçta 8 gol atmış, hem de Bolton’da... Bir Baros’taki doğal gol itkileri olmasa da hem hava toplarında hem de yerden ekmeğini taştan çıkartır. Brondby’deyken Micheal Laudrup Elmander’i santrforların arkasında oynatıyordu. Çok iyi verim aldı.İsveç’te bazen sağ açıkta da oynadı ve sırıtmadı.

Ama asıl santrfor olarak Toulouse’da muhteşemdi. Elmander gelmeden önce Toulouse küme düşme hattındaydı, Elmander formunun zirvesine çıktığında Toulouse’u Şampiyonlar Ligi’ne taşımayı başardı.

Bolton tarihinde bu satırların yazıldığı an itibariyle bonservisine en yüksek meblağ ödenerek transfer edilen oyuncudur. Bonservis bedeli olmadan transfer edilmesi yeni yönetimin iyi bir başlangıcı.. Sıkı bir İsveç milliyetçisidir, İsveç’in İskandinavya’daki ezeli rakibi Danimarka’ya sürekli gol atar. Euro 2008 elemelerinde İsveç İspanya’yı yendiğinde de sahanın yıldızıydı, İspanya basını yere göğe sığdıramamıştı. Ama mütevazı bir adam, lise aşkıyla evlendi, iki kardeşi var.

Yazı için sevgili Ali Ece’ye teşekkür ederiz.

26 / GSCIMBOM FANZIN

Page 27: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 28: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

SELÇUK İNAN: OMURGA ŞEKİLLENDİRİCİSİSelçuk forma numarası olarak 8’i tercih ediyor, atıf buraya değil, Barış Özbek yolcu anlamı da taşımıyor, yine Barça üzerinden. İspanya’nın 8 numarası Xavi, 6 numarası Iniesta, aralarındaki bağın tezahürü, asıl numaraları kulüplerinde ve çaprazlama 6 Xavi, 8 Iniesta. Türkiye’nin Xavi’si benzetmesi elbette forma numarasından bağımsız sahaya yansıttıklarıyla ilgili. Barça modelinin yarattığı hüsran ve bünyede bıraktığı hasar, onun aracılığıyla bir nebze aşılabilir. Aksi durumda lanet devam edecektir.

Takım iskeletini oluşturmak adına Selçuk / Hamit türevi bir orta saha transferi, üç sezondur kangren olmaya yüz tutan bölgeye dışardan yapılan atardamar takviyesi gibi. Bacak / kol kesmeye gerek kalmadan vücudu kurtarma operasyonun başlangıcı, omurga / iskelet şekillenmesinin merkezi.

Sonunda Galatasaray, taraftarının orta saha zafiyeti yoluyla oluşturduğu derin psikolojiyi de kırarak, Fenerbahçe oyuncularının bile son haftaya kadar şampiyonluğu kovalayıp kendilerini yerinden yurdundan edebilme olasılığına karşın Selçuk İnan’ı transfer etti. Türkiye’nin en iyi oyuncusu tanımlaması kayda değerdir, özellikle de futbol aklına güvenilen Alex’in.

Transferin tek psikolojik kırılma noktası Galatasaray tarafında değil suyun öte yakasında ve Maslak dolaylarında da ayrı bir şaşkınlık, ne yapacağını bilememe, yüksek ateş sonucu afallama, dengeyi kaybetme gibi semptomlar görülüyor.Türkiye’nin en iyi yerli oyuncusu Arda Turan, su götürmez bir gerçek, herhangi bir milli maçı seyretmek bunu anlamak için yeterli. Karşı yaka Arda’yı lacivert içinde görmek istiyor, özel futbol yeteneği ve Galatasaray’ı yüreğinde yaşatan bir çocuğun sevdasını yüreğinden söküp alma kudreti taşıyan bir mesajı kamuoyuna iletme ihtiyacından.

Gökhan Gönül ve Emre Belözoğlu çıktıkları bir programda Arda’nın yurtdışına gitmesinin hayırlı olacağı yönünde açıklamalar yapıyorlar, kendilerine ve takım arkadaşlarına bakmadan. Gökhan Gönül, Volkan Demirel, Mehmet Topuz gibi isimler Avrupa’da oynayabilir demeyi ihmal ve imtina ederek. Fenerbahçeliler Avrupa standartlarında oyuncu kalitesine sahip olsa da burada kalsınlar ama Galatasaray’ın veya bir başka ülke kulübünün takımında çıkan birisi hemen pasaport kontrolünden geçip sınırı aşmalı, kendi sağlığı ve ülke futboluna hizmet için. Hem ortamı yaratıyorlar, Arda’nın üzerine gidiyorlar, hem de büyüğü gibi yönlendirmeyi de gerçekleştiriyorlar, özellikle medya kanalıyla. Fenerbahçe’nin yerli omurgası bozulmasın, zaten çok fazla alınabilecek isim de olmadığından Galatasaray’ın çölleşmiş yerli oyuncu borsasında çökmesini istiyorlar.

Strateji temel olarak doğru çünkü 6 + 5 kuralı olduğu süreci en az 4 iyi, sürekliliği olan yerli bulundurmayan bir takımın zirveye oynama şansı yok, hastalığın farkında olup ilaç tedavisi önermiyorlar. Fenerbahçe’yi taşıyan omurga belli, Volkan, Gökhan, Emre, Mehmet Topuz, Lugano ve Alex, geri kalanlar destek timi.Böyle karanlık bir ortamda yapılan Selçuk transferi, ülkenin en iyi ikinci, bölgesinin en iyi yerlisi olarak çok önemli, omurga şekillendirme evrelerinin ilk adımını atma yönünden. Üstelik Fenerbahçe’ye kaptırılmamış olmasına da ayrı bir parantez açmak

A. EREN LOĞOĞLU►[email protected]

28 / GSCIMBOM FANZIN

Page 29: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

gerekir, omurgalarını sağlamlaştırma şansları ellerinden alındığı için.

Ayrıca Selçuk İnan nasıl olur da Galatasaray’ı tercih eder temalı ve dram içerikli dizi filmler de piyasaya sürüldü hemen. Onu isteyen Fenerbahçe ve takımı Trabzonspor Şampiyonlar Ligi’ne giderken, Avrupa’ya transfer olma şansı varken. Arda’yı göndermeye çabalarken Selçuk transferini anlamlandıracak beyin lobu bulunmuyor birçoğunda.Karalama yahut gölgeleme kampanyasına transferin ilk anından itibaren başladılar, bu da ayrı konu. Muhtelif televizyon kanalları -elbette tetikleyici Fenerbahçe resmi sitesi, Selçuk haberini bekleyip üzerine Emenike’yi kondurdular- Selçuk haberini arka plana alıp Emenike’ye yoğunlaştı. Ülkenin en iyi iki yerlisinden biri olduğuna dair ortak bir kanı oluşan oyuncunun Galatasaray’a gelmesi satır aralarına düştü. Üstüne bir de utanmadan sıkılmadan para hesabına girdiler ve yanıltıcı bilgilerle. Emenike’ye ödenen bonservis bedelini Selçuk’un alacağı ücretle değerlendirme gibi bir elma armut karşılaştırma gafletini gösterdiler. Bir şeylerin üzerini örtme, gündemi ve gözleri itinayla başka manzaralara çevirme telaşıydı ancak yakalandılar.

Medyanın psikolojik harbi sürdürüp Galatasaray’ın imaj düzeltme çabasına köstek koyacağını artık rahatlıkla söyleyebiliriz. Olayın diğer boyutları bunlardı, gelelim teknik meseleye;

Barça’dan yola çıkarsak yine yazının başlangıcına benzer, 8 Selçuk ve 6 Arda / Yekta türü bir kombinasyon orta sahanın iki yönlülüğünü sağlayabilir. Bu tür bir kombonun arkasında Gökhan İnler gibi işin savunma kısmına daha çok odaklanan bir oyuncu gerekir.

-------------G Inler--------------------Selçuk----------Arda----------

şeklinde bir yayılım, Arda yerine Yekta da olabilir. Onu yeni Ayhan olarak görüyorum ve futbol aklını kısa

Galatasaray macerasında beğendiğimi söyleyebilirim, farklı bölgelere adaptasyon sağlayacak bir tarzı var.

Selçuk, takım omurgasını şekillendirirken varyete konusunda da sınırsız bir portföy sunuyor. 4 - 3 - 3 ve 4 - 2 - 3 - 1 ağırlıklı bir kurguda, kritik iki pozisyonu sürükleyecek bir isim.

Takım omurgası demişken, hemen ona da değineyim. Yabancı Kaleci (Frey), Yabancı Stoper, Selçuk, Arda ve Yabancı Santrfor (Drogba) bunlara bir de orta sahada Gökhan İnler eklenebilir. Fenerbahçe’ye göz atarken 6 oyuncunun 4’ü yerliydi, Galatasaray ana omurgayı bunun üzerine kurmasa da yardımcı rolleri iyi dağıtma şansına sahip, Sabri, Servet, Yekta, Colin Kazım gibi isimlerle. En az 4 yerli koşulunu yerine getirmesi için de bu kısmın çok ciddiye alınması gerekiyor. Selçuk transferi bazı oyuncuların -Sabri, Servet, belki H Balta-

performansını artırıcı bir etki sunabileceğinden de omurganın genişlemesine katkı veriyor.

Pozisyonlama işine tekrar dönecek olursak, Selçuk’un Milli Takım ve Trabzonspor maçlarına göz atmak gerekecek.

Gönüllerin şampiyonu Trabzonspor’un omurgasına geçelim. Onur, Serkan, Egemen, Selçuk, Burak şeklinde en az 4

yerli koşulunu kolay sağlayan bir yapı. Bunun yanında Umut, Jaja, Colman gibi çok iyi

tamamlayıcılar var.Dikkat çekici nokta Serkan ve

Egemen. Gençlerbirliği ve Bursaspor dönemlerinde de

olumlu yaklaştığım bu iki oyuncunun Selçuk ile birlikte seviyesini artırması rastlantı değil. Galatasaray’da muadilleri Sabri ve Servet olacak gibi gözüküyor. Selçuk, top alan, topu saklayan, tutan, öne doğru rahat oynayan yapısından dolayı merkez savunmacıların hata riskini ortadan kaldırıyor

ve beklerin daha çok gidip gelmesini sağlıyor.

--------Selçuk------Colman----------

-Burak--------Jaja-------Alanzinho----------------Umut------------------

düzeni, bilindiği şekliyle. Colman’ın ofansif özellikleri olsa da, alanını savunan yapısı formasyonu

kullanışlı kılıyor. Özellikle Türkiye Ligi açısından, iç saha maçlarında çok etki bırakabilecek bir tercih. Burak, Umut, Jaja gibi sprinter oyuncularla da dış saha maçlarında başarı kolaylaşıyor. Zorluk derecesi yüksek bazı maçlardaysa Ceyhun opsiyonu düşünülebiliyor, üçlünün bir isminden feragat edilerek.Selçuk & Colman uyumu ve birbirini tamamlamaları önemli, öndeki hücum üçlüsünün doğru yer ve zamanda topla buluşmalarını sağlama hususunda.

Selçuk, takım hücum bölgesine yerleştiğinde geride kalmayıp öne çıkarak ve bu sayede dönen topları kazanarak kendisine şut olanağı da yaratıyor. Ayrıca üçüncü bölgeye çıkışları, otomatik olarak savunma dörtlüsünün onunla öne doğru kayması, mesafelerin kısalması, takımın rakip yarı sahaya yerleşmesi ve baskı kurmasının da altyapısını oturtuyor aynı zamanda. Selçuk’un oyun görüşünün yüksek oluşu, pas dağıtımı ve tehlikeli ara pasları şeklinde de bir geri dönüşüm sağlıyor. Kenarlardan atılan duran topları kavisli kullanması en çarpıcı bireysel özelliklerinden biri. Kafayı vuracak Alex, Ivanovic’in bulunması kaydıyla.

Santrfor transferi olmazsa Baros, üçüncü bir santrfor olarak alternatif bir yerli oyuncu da hesaba katılabilir.

Yaklaşık 22 - 24 aralığında bir kadro ve zor anlarda A2 takviyesiyle bu sezon hedeflenen kupa ve lig şampiyonluğuna ulaşılabilir. Garip olan kadro mühendisliği yoluyla sağlam bir omurga oluşturup zirveye oynamanın en az 2 yıl sürebileceğine inanmışken Selçuk İnan’ın tüm bu düşünceleri al aşağı etmesidir. Bu denli başarılı bir transferdir. Bir başka vurgulanması gereken de yeni yönetimle birlikte “Galatasaray kendisini isteyeni ve istediğini alır” mesajını dosta düşmana göstermesidir.

29 / GSCIMBOM FANZIN

Page 30: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 31: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 32: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

AnfieldRoad’akışerkengelmişti.HaziranbaşındanitibarenalevlenenvekulübüneldeğiştirdiğiEkimayınakadarsürensavaştanyorgunçıkmışbirtakımvardısahada.Taraftarlarkulübükurtarmaklaokadarmeşguldülerki,sahayabirtürlüsıragelmemişti.Ekonomikkrizinboyutlarınıeldekilerleidareedecekbirteknikadamlaörtmeyeçalışankulübüneskipatronlarınınellerindefazlaseçenekyoktu.FulhamileAvrupaLigi’ndefinaleyürüyenRoyHodgson,kulübünsaygınisimlerininortakkararıoldu.Aslındalisteninbaşınakendiadınıyazanvebusorumluluğuüstlenmeyeçalışanheyecanlıbiradamdahavardı.Onupekfazlaciddiyealanolmadınedense...

Aralıkayıgeldiğindeişleriyigitmiyordu.SularıbirazolsundurultanChelseagalibiyetininüzerineWolverhampton’a27yılsonraAnfiledRoad’dakaybedilinceHodgson’ınkoltuğusallanmayabaşlamıştı.ZorlakazanılanBoltonmaçıtansiyonupekdüşürmedi.Kulüpson56yıldabundandahaazpuantoplamamıştı.ZatenbirkaçgüniçindeBlackburn’edekaybedenLiverpool’daHodgson’abirincisınıfuçakbiletindenbaşkaverecekbirşeykalmamıştı.

BirkaçgünlükbirgörüşmeninsonundakarşılıklıanlaşmasonucuRoyHodgsonbavullarınıalıpgitti.Liverpool’unbaşındasadece31maçkalarakkulübüenkısasüreçalıştıranteknik

Kenny DalglishM. CAN MUTLU►

Kralın dönüşü:

Liverpool’un temel taşları yerine kondu!

http://twitter.com/mcanmutlu

32 / GSCIMBOM FANZIN

Page 33: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

adamolmuştu.119yıldasadece19teknikadamlaçalışanbirkulüptesadece5aykalmakfazlasıylacanınısıkmışolmalıki,mikrofonlardanpekuzakduramadı.Şehri,oyuncuları,yöneticilerivetaraftarlarıbombardımanatuttuğuaçıklamalarınınençarpıcıkısmışuydu:“Açık konuşmak gerekirse, kulübe çok büyük bir para girişi olmayacaksa, devre arasında takımın tüm çehresini değiştirecek transferler yapılmayacaksa bu takımı kimin çalıştırdığının pek önemi yok. Yerimi her kim alacaksa benim yaptığımın bir benzerini yapacaktır. Kalitesi belli olan bu oyuncularla daha fazlasını yapmanız mümkün değil.” Buradabırakmadıveçarpıcı(komik)biriddiadabulunmaktandageridurmadı:“Liverpool düşme hattının en önemli adaylarından biri.”

SezonbaşındaLiverpool’unyeniteknikadamınıbelirlemesiiçingörevlendirilenve5ayöncelisteninenbaşınakendiisminiyazanadamtakımıntekseçeneğiydiartık.HaftasonuoynanacakFederasyonKupasıüçüncüturmaçındatakımınbaşındayerinialacaktı“King”KennyDalglish.

15yaşındadenemeantrenmanlarıiçingeldiğiAnfieldRoad’uneviolabileceğinibilebilirmiydioyıllarda?Birsürüyırtıkçocuğunyanında,elindebirkalemvekâğıtparçasıilesoyunmaodasınınkapısındaidolüBillyStevenson’danimzaalmakiçinbekleyenvebunuutanasıkılaricaedenliseöğrencisi,birgünimzaalmakiçinbeklediğioyuncularınisimlerisadece“özelgünvehaftalarda”anılırken,kendiadınındillerdendüşmeyenşarkıların,tezahuratlarıniçindegeçeceğini,hermaçonaselamgönderileceğini,hiçunutulmayacağınıdüşünürmüydü?

Celtic’deyeniparlamayabaşladığı70’lerinhemenbaşındaadınınilkanıldığıtakımCrystalPalace’dı.Celticefsanesi,takımınodönemkiteknikdirektörüJockStein(BigJock)’ınkapısınıçaldığındaaklındagitmefikripekolmayanmeraklıbirgençtisadece.Zatenkonuşmadabirkaçsaniyesürmüştü.TransfersöylentilerindenhaberiolanBigJockkapısındabelirenKennyDalglish’igörürgörmez“Kaybol. Hiçbir yere gitmiyorsun ve kendini buna alıştırsan iyi olur.”cevabınıyapıştırmıştıdahaDalglishağzınıaçmadan.Ancak1975yılıgeldiğindeİskoçya’dakazanabileceğiherşeyikazananDalglish’eGlasgowdargelmeyebaşlamıştı.2yılüstüstegitmekiçinizinistemesinerağmengeriçevrilenDalglish77

yazındaCelticilearasındakiköprüyüattı.KulübünSingapurveAvustralya’dayapacağıyenisezonhazırlıklarınakatılmayıkabuletmeyenDalglish’inayrılacağıartıkkesinleşmişti.

10AğustosgeldiğindeDalglishhalabiryeretransferolamamıştıveherhangibirteklifyoktu.Ancak10AğustosgünübuhikâyeninyazılmasındabaşroloynayanikikişiDalglish’inilk11başladığıDunfermlinemaçınıseyrediyordu;LiverpoolmenajeriBobPaisleyvekulüpbaşkanJohnSmith.BirkaçgüniçerisindebitirilentransferdeDalglishiçinCeltic’eödenenücret440.000pound’du.Dönemiçinpahalısayılabilecekbutransferinilginçnoktalarındanbirideşu;Dalglish,osezon500.000pound’aHamburg’asatılanKevinKeegan’ınyerine,7numaranınyenisahibiolarakalınmıştı.HernekadarBobPaisley,KeegangitmesedeDalglish’ialacağınısöylesedeişinbukısmıbirazmuamma.Dalglishotobiyografisindebudurumiçin“Toshack-Dalglish-Keegan hücum üçlüsü ilginç

olabilirdi”yorumunuyapıyor.BuaradaDalglish’iPaisley’eönerenkişi,herfırsattagitmemesiiçinuğraşanJockStein’danbaşkasıdeğil.

GüneyedoğruyenibiryolculuğabaşlayanDalglish’intransferkonusundabukadarısrarcıolmasındaelbettekikendinikanıtlamak,kupalarkazanmakvar.AncakDalglishbunlarınyanına

Glasgow’undurumunueklemedengeçmiyor:“Artık şampiyon olduğumda bunu kutlamaktan çekinmeyeceğim, bu mutluluğu bütün bir şehirle paylaşabileceğim bir takıma gitmek istiyordum.

Glasgow bu duyguları yaşamak için uygun bir yer olmadı hiçbir zaman.”Güneymacerasıdagariptirkibusöylediklerineuyacakbirşekildebaşladı.KevinKeegan’ıntransferolduğuHamburgileSüperKupafinalindekarşılaşanLiverpoolilkmaçta1-1beraberekaldığırakibiniikincimaçta6-0’lıkskorlageçerkenkapanışgolünüDalglishatıyordu.(Meraklısınabirnot;bumaçlardaHamburg’ubirTürk,ÖzcanArkoççalıştırıyordu.)İlksezonundaligdeBrianClough-PeterTaylorikilisininNottinghamForest’ınageçilenLiverpoolŞampiyonKulüplerKupasıfinalindeBelçikatemsilcisiClubBrugge’üDalglish’ingolüylegeçerkenüstüsteikincikezAvrupa’nınenbüyüğüoluyordu.

SonrakiikisezonuligşampiyonluğuilegeçirenLiverpool’da2,5sezonboyuncamaçkaçırmadanoynayanDalglish78-79sezonunda21golataraktakımdakiengolcüsezonunugeçiriyordu.80-81sezonuligibeşincibitirmelerinerağmenbirkezdahaAvrupa’nınenbüyüğüolmayıbaşaranLiverpool’unen►

33 / GSCIMBOM FANZIN

Page 34: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

önemliparçalarındanbiriydiartıkDalglish.IanRushileilerideharikabirortaklıkkurmuştu.81-82sezonundaligitekrarşampiyonbitirenLiverpoolsonraki2sezondadabubaşarıyıtekrarladı.1984yılındaLigKupası,ligşampiyonluğuveŞampiyonKulüplerKupasışampiyonluğusevinciniaynıandayaşayanDalglishhiçşüphesizkariyerininenparlaksezonunugeçirmişti.KOPtribünleriilearasındamüthişbirbağvardı.OartıkbirLiverpoolefsanesiydi,yoluAnfieldRoad’dangeçenherkestenfarklıydı.Ancakbugünbileşarkısöylemekiçintaraftarlastüdyoyagiden,birköşedeelindekikâğıttanşarkınınsözleriniokuyan,adıbinlerceinsantarafındanhaykırıldığındayüzükızaranbuadamisminiLiverpooltarihinedahaderinkazımaktakararlıydı.

1985yılındamenajerJoeFagan’ınHeyselFaciası’nıgerekçegöstererekemekliyeayrılmasıylatakımınbaşınaoyuncu-menajerolarakgelenDalglish,enson1974’deBillShankly’ninkazandığıFederasyonKupası’nıtekrarAnfieldRoad’agetirirken,ligidekazanarakdubleyapıyordu.1990yılıMayısayındasonkezLiverpoolformasıilesahayaçıkarkentakımonunyönetimindeüçüncükezşampiyonoluyordu.1977’denfutbolubıraktığı1990yılınakadargeçen13senedeoyuncuvemenajerolarak8ligşampiyonluğu,2FederasyonKupası,4LigKupası,3ŞampiyonKulüplerKupasıve1AvrupaSüperKupasıkazananbiradamınLiverpool’unbayrakadamıolmasışaşırtıcımı?KennyDalglishyukarıdadabelirttiğimizüzerebukadarbaşarılıbirkariyerinyanındabirfutbolcudandahafazlasıydı.

HeyselveHillsboroughfacialarıDalglish’inLiverpool’dakienkötüanıları.NottinghamForestileoynananFederasyonKupasıyarıfinalmaçındayaşananolaylaronunLiverpoolkariyerinihemçoketkiledi,hemdeonuntaraftarlabağınıbaşkabirboyutataşıdı.SheffieldWednesday’eevsahipliğiyapanHillsboroughStadyumu’ndayaşananve96kişininölümüylesonuçlananolaylarınardındantakımınoyuncularıilebirliktecenazetörenlerininbüyükbirbölümündebulunduvebutrajikolaydayakınlarınıkaybedenailelerleilgilenmeyiihmaletmedi.BufacianınetkilediğiailelerdenbiridetakımınşuankaptanlığınıyapanStevenGerrard’dı.Gerrard’ın10yaşındakikuzeniJon-PaulGilhooleyhayatınıkaybeden96kişidenbiriydi.

1990-91sezonundadatakımıçalıştırmayıdevamedenDalglishHillsborough’dayaşananlarındayanetkisiyleşokbirkararlaŞubat1991’degörevindenistifaetti.14yılgeçirdiğiAnfieldRoad’danbeklenmedikbirşekildeayrılanDalglish1991yılındaikinciligdekiBlackburnRovers’ınbaşınageçti.İlksezonundaligialtıncısıradabitirerektakımıplayoffpotasınaatanDalglish,burayıdabaşarıylageçerektakımıbirincilige,osenedeğişenadıylaPremierLig’etaşımayıbaşardı.PremierLig’inilksezonunda(1992-1993)ligidördüncübitirmeyibaşaranRovers,sonrakisezonuManchesterUnited’ınhemenarkasındabitirdi.ÇelikPatronuJackWalker’ınbüyükkaynaklarsunduğuDalglish’inenbilinentransferiAlanSheareroldu.Birçokönemliismitakımagetirmekiçinuğraşmasınarağmenkulübünismininyarattığısıkıntılarnedeniyleoyuncularıiknaetmektezorlanıyordu.DahaöncebirebirgörüşüpanlaştığıRoyKeanesonandaFerguson’undevreyegirmesiileManchesterUnitedyolunututarken,olayaçoksinirlenenDalglishKeane’idavaetmekletehditediyordu.

1994-1995sezonundaBlackburnRoversveManchesterUnitedarasındakiçekişmesonhaftayakadardevametti.FergusonveDalglishmücadelesindeikiteknikadamdafinalmaçlarınıdeplasmandaoynayacaktı.RoversküçükbirfarklaöndeydiveManchesterUnitedWestHamdeplasmanındakazanıprakibininpuankaybetmesini

34 / GSCIMBOM FANZIN

Page 35: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

bekleyecekti.Ancakbirsorunvardı.BlackburnsonmaçınıAnfieldRoad’daoynuyorduveDalglishbustattahiçkaybetmemişti!90dakikanınsonundaLiverpoolBlackburn’ü2-1yenmesinerağmenUnitedBoleynGround’daistediğisonucueldeedemediğiiçinşampiyonlukkupasıbirkezdahaDalglish’inelindeyükseliyordu.

Blackburn’üzirvedebırakanDalglishNewcastleveCelticmaceralarındansonrakanserolaneşiileilgilenmekiçinfutbolaaraverdiamaLiverpool’danhiçayrılmadı.Buikilisahadapekanlaşılırbirşekildeayrılmamıştıvebirşekildebirarayagelecekleribelliydi.

Liverpoolmenajeriolarakilkmaçına,OldTrafford’dayakındostuAlexFerguson’akarşıçıkanDalglishbumaçı1-0kaybetti.LigdeoynadığıBlackpoolmaçınıdakaybedenLiverpoolburadansonramüthişbirçıkışageçti.ChelseagünlerindeJoseMourinho’nunyardımcılığınıyapanSteveClarke’ıyanınaalaraksoyunmaodasındakikötühavayıtersineçevirenDalglish’inLiverpool’uliginbitmesine2haftakalaikinciyarıpuancetvelindeChelsea’ninhemenarkasındaikincisıradaydı.BudönemdetakımasadeceAndyCarrollveLuisSuarezeklenirkenFernandoTorresChelsea’yesatılıyordu.TakımınkaptanıStevenGerrardsezonukaparken,takımınbirçokkilitoyuncususüreklisakatlıkproblemleriyaşadı.BudönemialtyapıdanoyuncularıtakımaekleyerekatlatanLiverpoolşampiyonlukadaylarıChelsea,ManchesterCityveManchesterUnited’ıyenerken,Emirates’deArsenalileberaberkaldı.GösterdiğiperformansüzerinesezonsonunakadargeçiciolarakoturduğuLiverpoolkoltuğunun3yıllıkyenisahibiolmasıyakındantakipedenleriçinpeksürprizdeğil.

Liverpool-Dalglishbirlikteliğibirçokolaydakarşılaştırmakriteriolarakkullanılsadabuikiliarasındakibağbaşkabiryerdegörülmesipekmümküngörülmeyenbirbağ.İşinteknik,taktikboyutubiryana,yenidenyapılanmayabaşlayanvetransferborsasındaadısürekli18-24yaşoyuncularlageçenLiverpool’daAnfieldkültürünüonlaraanlatacak,butakımıeskigünlerinedöndürecek,gereklimotivasyonusağlayacakbirbaşkaisimyok.BizimgibielimizdekideğerlerüzerinesığtartışmalaryapmakyerinearkasınabütünbirLiverpoolahalisinindesteğinialanvebugüvenleyürüyenbiradamDalglish.Geridebıraktığımız5aydayaptıklarıilegeleceğedairverdiğisinyallersondereceolumlu.

Liverpoolİngiltere’desonkezşampiyonolurken,Dalglishhemsahada,hemdekulübedeydi.Merseysidesakinlerininumutetmekiçinçokfazlanedenivar...

Page 36: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 37: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Futbol bizlere her zaman tatlı yüzünü göstermez.

Bazen çocukların yüzleri buruşur, gözleri dolar.

Ama hayatın içinde olduğu gibi, futbol her zaman

kazanmak değildir...

Resim: Küme düşen Blackpool taraftarı, Old Traffarord

FUTBOL HAYATTIR

Page 38: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Tüm Avrupa’da ligler sona erdi ve şampiyonlar kimseyi şaşırtmadı. Fransa’da Lille sürprizi dışında. En dikkat çekici olan ise küme düşen takımlardı. Bir zamanlar sadece yerel olarak değil uluslararsı anlamda da başarılar elde etmiş güzide kulüpler teker teker küme düştüler. Bu takımların küme düşmeleri, doğru yapılanma olmadığı zaman büyük takımların bile ne hale gelebileceğini gösterdi.

SAMPDORIA:Her şey ellerindeydi. Kendi sahalarında oynadıkları son iki maçta, küme düşmüş Brescia ve iddiası kalmayan Palermo’yu yenebilselerdi kümede kalma şansları çok yüksekti. Sampdoria bu iki maçtan sadece 1 puan alabildi. Kendi sahalarında oynadıkları son 7 maçta 6 yenilgi 1 beraberlik alabilen Sampdoria’nın küme düşmesi kaçınılmaz oldu. Tarihinde; 1 lig şampiyonluğu(90-91 sezonu), 7 İtalya Kupası finali(4’ünde mutlu sona ulaştılar), 1 İtalya Süper Kupası, 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu(91-92 sezonu) ve 2 Uefa Kupası finali(1’inde kupayı almayı başardılar) olan bir takımın gözünün yaşına bakmadı hiç kimse. Sampdoria 98-99 sezonunda da küme düşmüştü. Yani efsanevi sezonlardan sadece 7 sene geçmişken. Serie A’ya yükselmek için 02-03 sezonuna kadar beklemek durumunda kaldılar. O sene Serie B’yi lider olarak tamamlayıp, Serie A’ya yükselebilmişlerdi. Zaman kimseye acımıyor. Galatasaray’ın halini de böyle değerlendirebiliriz. Sonuna kadar hakkıdır. Ama herkes farkında ki, o başarılardan sonra bir türlü model oluşturamayan Galatasaray’ın geçtiğimiz sezon düşme tehlikesi atlatması, eksi averajla ligi bitirmesi, mağlubiyet sayısının rekor seviyede ve galibiyet sayısından fazla olması, Avrupa’da görülmedik durumlar değil. Gelelim batan geminin mallarına. Sampdoria, devre arasında Pazzini’yi Inter’e, Cassano’yu Milan’a vererek düşüş yaşayacağının sinyallerini vermişti. Takımda kalan oyunculardan en değerlileri arasında yer alan Reto Ziegler de Juventus’a transfer oldu. Kalan oyunculardan dikkat çekenler ise Palombo, Koman ve Tissone. Tecrübeli başka isimler de var ama yaşları itibariyle pazarlarının yüksek olacağını tahmin etmiyorum. Palombo 29 yaşında ve çok ideal bir defansif orta saha. Her takımda oynayabilecek kapasitede. Maliyeti biraz fazla olacaktır. Milli takımın da kadrosunda yer alıyor. Serie A’dan bir takım kendisine kapılarını açacaktır diye tahmin ediyorum. Hatta Juventus için yine yerli yerinde bir transfer olur. Koman ise geçtiğimiz gençler Dünya Kupası’nda parmak ısırtmıştı. Çok başarılı bir sezon geçirmese de önemli yeteneklere sahip. İki kanatta da oynayabiliyor Macar oyuncu. O da ilk aşamada orta sınıf bir Serie A takımında kendisine yer bulabilir. Geleceğinin daha parlak olduğunu düşünüyorum. Tissone ise tekniği yüksek ve oyun bilgisi üst düzeyde olan bir orta saha oyuncusu. Arjantinli’nin de Serie B’de oynamaya devam edeceğini düşünmüyorum.

VE TRANSFER PAZARIKÜME DÜŞEN DEVLER

TANSU GÜRSEL►http://twitter.com/futbolsandigi

38 / GSCIMBOM FANZIN

Page 39: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

AS. MONACO:Son hafta kendi sahalarında Lyon’u geçebilselerdi, kümede kalacaklardı. Dün gece Lyon 2-0 yenince Monaco’yu, kırmızı beyazlılar küme düştüler. En son onları 03-04 sezonu CL finalinden hatırlıyoruz. Giuly, Morientes, Evra, Rothen, Cisse, Nonda, Adebayor vesaire... Hemen hepsi bu finalden sonra büyük transferler yaparak takımdan ayrılmışlardı. Monaco da o günden bugüne belini doğrultamadı. 7 lig şampiyonluğu, 10 kupa finali ve 5 kupası, 2 lig kupası finali, CL finali, 92’ Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğu bulunuyor bu kulübün. Şimdi Ligue 2’de devam edecekler... 24 yaşındaki kaleci Ruffier, bu takımda kalmayacaktır. Galatasaray ile adı anılıyor. Türkiye olmasa bile Ligue 1’den bir takımla kariyerini sürdürecektir. Yetenekli bir kaleci, gelişime açık... Devre arasında takıma katılan M. Diarra da pazarı her zaman bulunan bir oyuncu. O da kendisine Ligue 1’de bir takımda yer bulacaktır. 2-3 sene önceki maliyeti de olmayacaktır. Kim alırsa alsın iyi bir transfer olacaktır. Ya derinlik yaratır ya da tecrübesiyle önemli katkı sağlar. Koreli Park, sezona çok iyi başlamıştı. Sonra devamı gelmedi. Ama onun da golcülük meziyetleri, kendisine bir kulüp bulma yolunda avantaj sağlayacaktır. Henüz 25 yaşında. Yatırım yapılabilir yani. Bu takımlardan ve Galatasaray örneğinden de gördüğüm üzere, büyük kulüp olmak yetmiyor; doğru yapılanma şart. Zaman geçtikçe makas daralıyor. Dikkat etmekte fayda var...

DEPORTIVO LA CORUNA:Küme düşen bir büyük takım da İspanya’dan. 2000’li yılların başında oynadıkları futbol ile damga vurmuşlardı. Makaay, Mauro Silva, Donato, Djalminha, Valeron ve Molina ilk aklıma gelen isimler. İnanılmaz bir takımdı Deportivo. Top göstermiyorlardı. Valeron’un bir Galatasaray maçında %100 pas isabeti yakaladığını dahi hatırlarım. Bu takım 10 sene sonra küme düştü. Zaman acımıyor demiştik işte. 1 La Liga şampiyonluğu, 2 Kral Kupası ve 1 de Intertoto Kupası var mazisinde. Yazık oldu. Açıkçası bu seneki kadroları oldukça zayıftı ve küme düşmeleri sürpriz olmadı benim açımdan. Buradan iyi bir transfer yaparak kariyerinde atlama yaşayabilecek bir oyuncu olacak mı çok emin değilim. İlk aday tabii ki Meksikalı Guardado. Sol kanatta daha çok hücumcu olarak oynayan bir oyuncu. Üst düzey bir ligde oynamaya devam edecektir. Sol kanadında sıkıntısı olacak Türk takımları için de ideal olabilir. Örneğin, Arda bir başka takıma gidecekse, Galatasaray’ın sol kanadı için şeker gibi bir transfer olur. Maliyetinin çok çok çok yüksek olacağını düşünmediğim için, sorunlu Engin, istikrarsız Alanzinho’dansa Guardado diyebilirim Trabzonspor’un sol kanadı için. Pablo ve Valeron yaşlarından dolayı kalacaklardır Riazor’da. Ben ikinci bir isim göremiyorum iyi transfer yapabilecek. 30 yaşındaki Riki aslında yetenekli ama bu sezon diplerdeydi. 24 yaşındaki savunma oyuncusu Aythami, La Liga’da kendisine yer bulabilir...

VE TRANSFER PAZARI

39 / GSCIMBOM FANZIN

Page 40: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

FUTBOLKÜLTÜRÜ

Page 41: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

işiliğin kökeninde insanları birbirinden ayıran duygu, düşünce ve davranışlar vardır. Kişilik, bir insanı diğer insanlardan ayıran ve özgün kılan tüm ruhsal bütünlüktür. Futbol sadece futboldur deriz fakat sahip olunan kişilikler, saha içindeki ve dışındaki tutumlar, yaşadığınız ülke hakkında yapılan en ufak olumlu bir yorum bile sizin kişiliğinize karşı gösterilmiş bir değer olarak döner. Bunun sadece bir iş olduğunu

söylemek kafalarda makineleşmiş bir düşünce yapısı yaratır. Benim de bundan pek hoşlandığım söylenemez. Onu belki de bu yüzden severiz. Bir direnişin kahramanı. Ona baktığınızda hiçte büyük bir iş başarmış gibi durmaz. Gerektiğinden fazla göz alıcılığı sevmeyen bir adamın hikayesi bu…

Claudio Andre Taffarel Brezilya futbolunun gelmiş geçmiş en iyi kalecilerinden biri. (Milli Takımı ile toplam 101 karşılaşmaya çıktı) Onu gelmiş geçmiş en iyi kalecilerden biri yapan sadece yeteneği değil. Taffarel için başarıdan söz ediyorsak onun karakterinden bahsetmeden yazımıza noktayı koyamayız. Başarılarla dolu kariyerinde en önemli zirve Brezilya Milli Takımı ile kazandığı Dünya Kupası ve Galatasaray ile Avrupa’yı domine etmesiydi. Taffarel aynı zamanda İtalya’da da çok iyi kariyer elde etti. Futbolu bıraktıktan sonra hoca olmak için gerekli sabrı olmadığını açıklayan Taffarel’e bir oyuncu ajansı oluşturmak için Atletico Mineiro’dan eski takım arkadaşı Paulo Roberto’dan teklif geldi. 2004 yılında Hagi’nin teklifiyle Galatasaray’da kaleci antrenörlüğü yapan Taffarel daha sonra kulüpten ayrıldı. Paulo Roberto ona yeni bir fikirle geldiğinde Taffarel bu ajansın İtalya ya da Brezilya’da kurulması gerektiğini düşündü. 2005 Nisan’ından sonra Taffarel seçimini yaparak bu fırsatı yerine getirmeye karar verdi. 3 yılın ardından Taffarel ve Roberto iyi bir yapı hazırladı. İlk meyvesi Libertadores ve FIFA Dünya Kulüpler Kupası’nda önemli işlere imza atan Fernandao oldu. Taffarel’in genç oyuncular üzerinde durduğu en önemli iki konu iyi bir insan olmak ve oyunu güzel algılamak. Onun başarısındaki anahtar kelime ise dürüstlük…

Paulo Roberto onu “İş adamı Taffarel, kaleci Taffarel ile benzer. Gerektiğinden fazla göz alıcılığı her zaman arka plana atmayı deniyor ve sadece dürüstlük ve açıklık ile işini yapmaya çalışıyor.” sözleriyle anlatıyor. Biz o görüntüyü Henry’in uzatmalardaki kafa vuruşunu çıkarmasının ardından Taffarel’n verdiği görüntüde gördük. Tüm ülke “Gözlerinden öpüyorum Taffarel” diye ağlarken o çoktan bir sonraki pozisyon için soğukkanlılığını korumuştu. Finalin ardından Kopenhag’ı Türk bayrağıyla turlayan bu harika adamın ayrı bir sempati duyduğumuz söylenebilir. Şimdilerde eski hocası Fatih Terim ile çalışmak için bir kez daha Florya’da. Bu defa bize kendisini kaleci olarak değil, nasıl iyi kaleci olunur sorusunu ispatlamak için çalışacak. Kalecilik farklı bir pozisyon. Yediğiniz hatalı bir golde arkadan gelen seslere kulaklarınızı tıkamalısınız. Bunu çıkarabilmelisiniz. Taffarel bu tecrübeyi en iyi aşılayacak kalecilerden biri. Son yıllarda kaleci yönünden şansız denemeler olsa da Taffarel Galatasaray’a hayat vermek yeniden Florya’da. Hoş geldin gerçek efsane!

Gerçek bir efsanenin dönüşü: Claudio Andre

Taffarel

K

MUHAMMET GÜLHAN►[email protected]

41 / GSCIMBOM FANZIN

Page 42: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

HARRY KEWELL BİZE NE VERDİ?

2008 yılından beri üzerine geçirdiği

parçalıyla profesyonellik duruşu

Çocuklarımıza anlatabileceğimiz bir

Bordeaux golü

Frank Rijkaard’ın gönderilmesinin

ardından “Biz onun istediklerini yerine

getiremedik” açıklamasıyle çözüm

dersi

Page 43: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

HARRY KEWELL BİZE NE VERDİ?

Futbola karşı bir vuruş dersi

“Formam için savaşacağım” sözleriyle

Galatasaray’ı benimseyişi

Fotoğraf: Muhammet Gülhan

Page 44: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

HEP ÖYLE KAL...

GALATASARAYLI KEWELL”“BENİM ADIM KEWELL,

Page 45: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Bir süredir Galatasaray taraftarı olmak zor iş. Bunun ne sahada alınan sonuçlarla bir ilgisi var ne de futbolda yaşanan başarısızlıkla. Yaşadığımız kâbuslarla dolu sezonun bence en kötü tarafı önümüzü görememekti. Rijkaard’ın kalıp kalmayacağını, futbolculuğu ile gönüllere taht kuran Hagi’nin sezonu bitirip bitiremeyeceği, eski başkan Adnan Polat’ın geleceğinin ne olacağı gibi soruların cevaplanmasını bekledik. Ortaya çıkan tabloda yine yeniden yapılanacağımız bir sezon bizi bekliyor. Yeni bir başkan, yeni(!) bir teknik direktör ve yeni futbolcular.

Aysal melek mi şeytan mı?Taraftar olarak başkanlar hakkında genel olarak yorum yapmayı seven birisi değilim ama son yıllarda öyle bir hale geldi ki takım, Adnan Polat’ı ve hatalarını saha içinde olandan bitenden çok konuşur olduk. Hal böyle iken Ünal Aysal hakkında da birkaç cümle kurmak kaçınılmaz oldu. Kendisi ile ilgili hala net bir fikrim oluşamadı. Kâğıt üzerinde çok disiplinli ve modern duran bir adamın niçin yönetiminde Abdurrahim Albayrak ve Bülent Tulun olur çözemiyorum. Ama diğer yandan daha Haziran gelmeden bazı transferler yapılıyor ve biz son yıllarda 31 Ağustos’ta transfer görmeye alışan bir neslin evlatları olarak ister istemez umutlanıyoruz. Ünal Aysal’ın iyi şeyler yapabileceğini düşünüyorum ama yapacakları, kurduğu ekip yüzünden benim içime siner mi bilmiyorum.

Yepyeni bir hoca Futbol takımının geleceğini en yakından etkileyecek kararlardan birisiydi teknik direktörümüzün kim olacağı. Ben geçmişte Galatasaray’da çalışmamış bir ismin olmasını istiyordum. Ünal Aysal ise Fatih Terim ile anlaştığını açıkladı. Adı geçen eski teknik direktörler arasından en istemediğim adaydı çünkü ben gergin bir Galatasaray seyretmek istemiyorum. Terim yaptığı bir açıklamada geçmişte yaptığı hatalardan dersler çıkardığı yönünde söylemleri oldu ki “Ben ders almam ders veririm” diyen birisi için umut verici bir gelişme olsa da ligde rekabet kızıştığındaki tavrını görmek lazım. Sonuç ne olursa olsun, ben Terim ile şampiyon olmaktansa daha sempatik bulduğum daha insancıl bir hoca ile başarısız olmayı tercih ederim (tek şartım güzel futbol).

Kimler gelecek, kimler kalacak?Bütün bu yapılanma içinde gelecek sezon için oluşturulacak kadro ise en önemlisi. Çünkü geçmişte yapılan salakça tercihler hala bugün etkisini gösteriyor. Şimdiye kadar yapılan hamlelere bakınca insan hem umutlanıyor hem de keyfi kaçıyor. Selçuk İnan ve Elmander hamleleri gelecek sezon sahada daha yetenekli bir takım olacağı yönünde insanın yüreğine su serpiyor. Zapata’nın yollanması kalemizde artık bir kaleci olacağının işaretini veriyor. Ama takımda seneye özelikle Hakan Balta ve Servet’in kalacağını bilmek, Florya’da yerlilerin yabancılardan daha değerli olacağını hissetmek beni kederlendiriyor. “Abi” düzeninin bu sefer de yardımcı hocalarla hüküm süreceğini hissetmek (Tafo hariç) gibi memlekete özgü unsurların gelecek sezonda hayatımızın bir parçası olacağını bilmek şimdiden yorucu.

Önümüzde yeni bir sezon olacak, kâğıt üzerinde tablo genel olarak pek kötü değil gibi ama yine de bütün bu oluşumda içime sinmeyen isimler var. Her ne kadar endüstriyel futbol gerçekleri canımızı yaksa da hala futbol bir oyun ve önemli olan kazanmak değil güzel oynamak. Kenardaki teknik direktörü ve saha içindeki bazı futbolcuları sevmediğim çok kesin. Ama hepsinin adının üzerinde Galatasaray yani sevdamızın sebebi yazıyor. El mahkûm sinirden delirecek, üzüntüden ağlayacak gibi olsak da takımı ve maçları izleyeceğiz. Ama yıllardır süren bu çok ihtimalli durumlar taraftarı yıpratıyor. Umarım bu sezon yeniden yapılandığımız son sezon olur. Ve artık bir şeyleri üst üste koymaya başlarız.

ÜnalAysal,Galatasaray’ıyenidenayağakaldırabilecekmi?

İHTİMALLER

DENİZİ

EFE YILMAZ►http://twitter.com/maradonaefe

45 / GSCIMBOM FANZIN

Page 46: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 47: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Manchester United: 92 sınıfı

Page 48: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

lass of 92 olarak tarihe geçmişti onlar. Gary Neville, Phil Neville, David Beckham, Ryan Giggs, Nicky Butt ve tabii ki Paul Scholes. 1950’lerde Busby Babes olarak adlandırılan ve geçirdikleri uçak kazası olmasaydı, yüzyılın futbol kaderi değişirdi denilen jenerasyondan sonra United’ın gördüğü “rüya takım” olmuştu 92 Sınıfı. Geride Neville kardeşler, ortada Beckham, Giggs, Scholes

üçlüsü çok iyi işler yaptılar. Kardeş Neville Phil ve Beckham’ın yolları başka yerlere sapsa da, kalan sağlar hep United’ın oldu. Ve çok güzel işlere imza attılar.

92 Sınıfı’nın kaptanı, taa alt yapıdan günümüze, Gary Neville, bayrak futbolcu tanımının son temsilcilerinden birisi. Gerçi artık birisiydi dememiz gerekiyor. Çünkü geçtiğimiz hafta içi, tam da kariyerine yakışan müthiş bir jübile ile, zaten sonlandırdığı futbol hayatına noktayı koydu. Hafta sonu Barcelona ile Şampiyonlar Ligi finaline çıkacak olan Manchester United, Juventus ile maç yaptı Neville’ın jübilesi için. Ama ne maç! Giggs sahadaydı, Butt sahadaydı, kardeşi Phil sahadaydı ve tabii ki en yakın dostlarından birisi, Beckham sahadaydı. Tüm jübile olayını bir yana bırakırsak, Beckham’ı yeniden 7 numaralı kırmızı formasıyla, Old Trafford’da izlemenin tadı paha biçilemezdi. Beckham ve 7 demişken, sahada enteresan da bir olay yaşandı salı gecesi. Malum, Manchester United’ın 7 numaralı forması efsanedir, formayı en son Cristiano Ronaldo taşımış ve Real Madrid’e gitmişti. Ronaldo’nun ardından 7 numarayı Owen’a vermişti United. Neville’in jübilesinde Owen da sahaya ilk 11’de çıktı ve evet, sırtında 7 numaralı forması vardı. Yani sahada iki tane 7 numaralı formayı giyen futbolcu vardı hem de aynı takımda!

O akşam önemli olan ne skor, ne kimin gol atacağı -peki! Beckham gol atsaydı iyi olurdu-, ne de maçın maddi herhangi bir yönüydü. Bir duygu gecesiydi, keyif gecesiydi, futbolun hayat olduğunu ispatlayan bir geceydi. Fakat illa ki sayısal kısmını gözden geçirmemiz gerekirse, Juventus maçı 2-1 kazandı. United’ın golü Rooney’den gelirken, Juventus’un golleri Pepe ve Giandonato’dan geldi. Giandonato’nun golü, müthiş bir frikik golüydü. Beckham da bir frikik kullandı ama, olmayınca olmuyor. Neville maçın 87. dakikasında Ferguson tarafından kenara alındı. Neville kenara alınırken, Old Trafford’da hayat durmuştu adeta. Neville adım adım saha kenarına gelirken duyulan tek ses; kaptanlarını ayakta uğurlayan taraftarların alkışlarıydı. Maç bittikten sonra Gary Neville saha içine davet edildi. Eline mikrofonu aldı. Önce ailesine, sonra tek tek takım arkadaşlarına ve en son da taraftara teşekkür etti duygusal sözlerle. Takım arkadaşlarına teşekkür ederken Beckham ve Ferguson’un gözlerinin dolması şüphesiz ki gecenin en duygusal anıydı.

Gary Neville 2 numaralı formasıyla, çeyrek asırdır Manchester United futbolcusuydu. Kazanmadık kupa, altına imza atılmadık başarı bırakmayan bir futbolcunun vedası da ancak böyle olabilirdi işte. Keyifle, bir parça duygusal, eski dostlarla ve arkasında müthiş bir kariyer bırakarak tabii. Gecenin en doğru mesajını ise Manchester United taraftarı verdi; “Neville is a red (Neville kırmızıdır)” İngiltere’de ve Manchester United’da bir dönem de böylece kapandı. O dönemin adı ise; Gary Neville’dı.

GARRY NEVILLE IS A REDC

SERAP BAHAR►http://twitter.com/Serap_Bahar

48 / GSCIMBOM FANZIN

Page 49: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 50: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

GSC

İMBO

M F

ANZİ

N K

APAK

ARŞİ

VLE

Page 51: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 52: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Geçen sezon yaşanan ‘Tufan Görünümlü Cemal Nalga Skandalı’nın ardından o zor günlerde ateşten gömleği giymek için bir saniye bile düşünmeyen Cem Akdağ – Cihansever Yeşildağ ikilisi ile ‘bu takım küme düşer’ denilen anların devamında sezon 9. sırada tamamlanarak muazzam bir başarı elde edilmişti. Kadrosundaki isimlerden en fazla verimi alma konusunda rüştünü defalarca ispatlamış Sevgili Cem Akdağ’ın bu başarısı parke üzerinde etkili olduğu kadar tribünlerde de bir hareketlenme yarattı. Biraz zorunluluktan, biraz hissiyattan, bu takım da bizim takımımız ve ciddi bir mücadele veriyor duygularıyla her hafta daha da doldu salon. Öyle ki, yolun sonunda, sezonun son maçı olan Bornova karşılaşmasında, maç sonunda gözyaşlarını tutamayan oyuncular vardı parkede. İlk kıvılcım burada çakıldı. Sarayın Sultanları’nın elde ettiği Eurocup şampiyonluğunda çok büyük bir emeği olmasına rağmen zaferin ardından pek ismi anılmayan Cem Akdağ, bir kez daha görevini en iyi şekilde yapmış olmanın verdiği huzurla ayrıldı Florya’dan.-Kimileri adını anmamaya devam etsin, bir kez daha teşekkürler Cem Akdağ.- Onun yaktığı bu ateş ise bu şubenin, bu takımın artık küçük düşünmeyeceğine bir yol gösterici oldu ve 1 Haziran 2010 tarihinde kulüp resmi sitesinden Oktay Mahmuti ile anlaşıldığı duyuruldu. Yeni bir yolun başlangıcıydı bu ve bakın bu yola çıkmadan önce 1 Haziran 2010 tarihinde neler söylemiş Oktay Mahmuti:

Cem Akdağ ve ekibi takıma iyi basketbol oynattı –ki o dönemki durumun pozitif olmadığını hepimiz biliyorduk. Ancak bir takım kenetlenmesiyle iyi yerlere gelindi. Bir yapılanma sürecindeyiz. Şu an net olarak hedef söylememiz mümkün değil. Ancak hoş basketbol oynayan ve sürekli mücadele eden bir takım olmak istiyoruz. Ana hedefimiz günü kurtarmak değil. Uygun bir program elde etmek ve Galatasaray Cafe Crown’u kimlik, gelenek sahibi bir takım hâline getirmek. Sahaya çıkan her oyuncu, Galatasaray formasını taşıyacak. Ve Galatasaray’ı temsil edecek. Biz de bu bilince sahip oyuncularla beraber olacağız. Resmi sözleşmeye imza atmasından sadece saatler sonra koçun ilk olarak söyledikleri bunlar. Cem Akdağ’a teşekkür ederek klâsını gösteren Mahmuti’nin bunları söylediği sırada elinde geçen yılki kadrodan kalan oyuncu sayısının sadece 2 olduğunu hatırlamak lazım bu noktada. Yıllar sonra Florya’da arka arkaya iki yıl geçiren ilk yabancı ünvanıyla Radoslav Rancik ve Caner Topaloğlu. – Daha sonra Evren Büker de kısa süren Trabzon macerasının ardından takıma katıldı-. Yeni bir yola başlıyorsunuz, geçen yıldan elinizde kalan oyuncu sayısı 2. Basketbol takımı tarihinin en büyük travmalarından birini yaşayarak sezonu noktalıyor ve ilk geldiğiniz gün yaptığınız açıklama bu.

“Yenilmez Armada”nın DönüşüÇAĞLAR TORUN►

http://twitter.com/caglartorun

52 / GSCIMBOM FANZIN

Page 53: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Takvimimizi çok hızlı şekilde ileri alıyoruz, 1 Haziran 2011. Play-Off Yarı Final serisinin 4. maçında ligi 2.bitiren rakibi Banvit karşısında soyunma odasına 53-19 gibi bu seviyede mantıkdışı bir farkla önde giriyor Oktay Mahmuti’nin takımı. Final artık garanti, taraftar son bir güçle ‘ Re re re ra ra ra ‘ ile içeri yolluyor takımı. Kalan 20 dakikada tribün takıma teşekkürlerini sunuyor, herkes tek tek onore ediliyor. Son söz elbette koça: ‘Oktay Mahmuti, Şampiyon Yap Bizi!’ Bu galibiyetin anlamı çok büyük, 21 yıl sonra gelen final, tam 26 yıl sonra Galatasaray – Fenerbahçe finali demek bu galibiyet. 3 yıl vadeli planla yola başlarken, 1 Haziran 2010 tarihinde kimlik ve gelenek sahibi bir takımı işaret etmişti koç Mahmuti. Galatasaray adına bu kimlik beklenildiği gibi savunma üzerinden şekillendi, buraya gelene kadar bazı sekanslarda ‘karşı konulamayacak bir savunma yapıldı’ takım halinde. Her oyuncu Galatasaray’ı temsil edebilecek demişti koç. Yarı final serisinin 3. ve 4. maçlarına 1991 doğumlu Göksenin Köksal ile başlanıldı. Rakibin en önemli silahını savunma görevi verilen Göksenin, oyunun en can alıcı anlarında parkede yer alırken yaptığı savunma ve 4. maçtaki çöpçülüğü ile serinin X faktörü oldu. Hoş basketbol ve mücadele eden bir takım işaret edilmişti 2010’un Haziran’ında. Bugün Abdi İpekçi’ye gelen herkes bu takımın 12 bireyinin de formasını tek bir noktası bile kuru kalmayacak şekilde ıslatacağını biliyor. Vurgu yapılan bir diğer nokta, gelenek sahibi olmaktı. Kısa sürede ‘Yenilmez Armada’ t-shirt’leri ile bench arkasını mesken tutan, oyuna her daim etki eden ve gün geçtikçe büyüyen bir taraftar kitlesi var artık.

Gelenek sahibi olmak on yıllarla ölçülen bir kavram elbette, ama bu yola girildiğini söylemek yanlış olmaz herhalde. Göreve geldiği ilk gün takımda yer alacak isimlerden sadece iki tanesini bilmesine karşın bu sözleri söylemişti koç. Bugün gelinen noktada elde edilen başarı ve bu söylenenlerin 12 aylık vadede birer birer gerçekleşmesi çok ama çok değerli. Belki bu yıl finali hedef koymamıştı takım kendisine ama sezon içerisindeki 22-8’lik performansı ve play-off oyunu ile finali hak ettiğini taraflı tarafsız herkese kabul ettirdi. 9 ve 11 Haziran tarihlerinde Abdi İpekçi’de oynanacak iki maça ait 24 bin bilet sadece 24 saat içerisinde tüketildi. Sadece bu bilgi bile Florya’da muazzam işlere imza atan bir ekibin varlığını işaret ediyor zaten. 4 galibiyete ulaşan takımın şampiyonluk kupasını kaldıracağı final serisinin bir kazananı, bir kaybedeni olacak elbette. Kazanan tebrik, kaybeden de teselli edilecek ama bu sezon sonunda Galatasaray isminin karşısına kaybeden ifadesi yazmak mümkün değil. Teşekkürler Oktay Mahmuti’ye, teşekkürler tüm takıma. Yenilmez Armada’nın dönüş adımlarının atıldığı bu sezon final serisinde gösterilecek performanstan çok daha önce unutulmazlar arasına girdi bile.

“Yenilmez Armada”nın Dönüşü

53 / GSCIMBOM FANZIN

Page 54: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Çok uzun süre sonra Galatasaray alt yapısından gelerek taraftarı heyecanlandıran ilk isim Göksenin Köksal. Takvimleri geriye doğru alırsak biraz bu kategorideki son isim Kerem Tunçeri olmalı, 96-97 sezonundan. Alt yapıdan gelerek A takımda süre alan, iyi işler yapan ve gelecek vaat eden bir oyuncuya en az şampiyonluk kadar hasret yani Galatasaray taraftarı. Bu hasreti sonlandırabilmek adına Murat Özyer döneminden başlamak üzere hummalı bir çalışma vardı aşağıda. Sinan Ömeroğlu, Hasan Serbest, Muray Alkaş gibi isimlerin yönetiminde. Bu çalışmaların toplamında dünkü yarı final serisinin 4. maçına ilk beş başladı 1991 doğumlu Göksenin Köksal. Uzun kollarıyla Banvit’in beyni Barış Ermiş’i tüm sahada baskılı savunmayla karşıladı, dünkü muazzam savunmanın en önünde yer aldı ve taraftarla birlikte savunmayı başlatan ilk isim oldu. Sezon içerisinde Oktay Mahmuti’nin rotasyonuna savunmasıyla girmeyi başarmıştı zaten, çok istikrarlı şekilde olmasa da.

Fakat dünkü performansını değerli kılan nokta savunmadaki bu üstün gayretinin yanı sıra 18 dakikaya hücumda sığdırdığı 6 sayı – 8 ribaund (7′si hücum) – 2 asist oldu. İlk periyotta rakip pota altında inanılmaz bir çöpçülük yaptı, potadan seken topların tamamına el soktu. Ki altyapıdan gelen oyuncuların genelinin aksine sağlam bir vücut ve kas yapısı var Göksenin’in. Bu da fizik mücadelelerinde önemli bir avantaj yaratıyor ona. Öyle ki, G.Saray’ın 16/26 isabetle 42 sayı üreterek kapıyı kapattığı ilk devrenin son bölümünde potadan seken 10 topun 5′ini geri almayı başardı Göksenin. İki tanesinde de Banvit uzunlarıyla kıyasıya bir mücadele verdi. Tanımayanlar için, 1.95 boyunda ve 1-2 numaraları oynayan bir oyuncudan bahsettiğimizi hatırlatayım.

Önde yaptığı sert baskı, Barış Ermiş’i kontrolden çıkarması ve hücumda da bu tarz pis işleri yapması Sinan Güler’i izliyorum hissi yarattı dün bir ara bende. Altyapılardaki skorer oyununu da biliyoruz Göksenin’in ama o bu takımda yer alabilmek için işin savunma kısmında çok büyük emek vermesi gerektiğinin farkına vardı sezon boyunca. Bugün A takımın finale yürüdüğü yolda, en kritik maçta, en kritik bölümde parkede kalıp fark yaratmasının altında yatan temel faktör de bu zaten. Yolun ve şansın açık olsun kardeşim.

Yıllar Sonra Altyapıdan Gelen Bir Isim: GÖKSENIN KOKSAL

ÇAĞLAR TORUN►http://twitter.com/caglartorun

54 / GSCIMBOM FANZIN

Page 55: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

o kadar çok şey yazılıp söylendi ki hakkında. birisi mourinho dedi, kenardaki karizmasına bakarak. birisi fatih terim dedi 4-5 yıl kalıp ,eurolig şampiyonu olacağamıza inanarak. söylenecek belki çok şey var ama bence daha oktay hoca’yla yolculuğun çok başındayız.

uzun yıllar sonra “galatasaray’ın asla pes etmeyen yapısı, sonuna kadar direnen savunması, ve taraf-tarla bütünleşen basket takımı” ef-sanesinin hikayesini anlatacağımız için şimdiden tarihe not düşmeli.

oktay hoca gergin bir adam. maçı 100-0 kazanmadığı sürece tatmin olmayan, hücumda top paylaşımı ve yardımlaşma ve sert savunmaya çok önem veren bir adam. bir basketbol fikri ve ideali var. bunu en çok ikili oyun savunmasında görüyoruz. guardlara gelen ikili sıkıştırmalardan sonra attığımız fast breaklerin sayısını unuttum. her maçta en az 2-3 tane böyle top çalıp potaya gidiyoruz.

basketbol futbolun aksine, iyi savunmanın göze çok hoş geldiği, defansın hücumu beslediği, taraftarı coşturduğu, atmosferi katladığı bir oyun. herkesin en sevdiği hareketlerde smaçlar kadar bloklarında yer tutması zaten bu yüzdendir.işte galatasaray o karak-tere sahip. skorer iki numara olarak alınan josh shipp in her maç 1 blok yaptığını görünce, insan bunu daha iyi görebiliyor.

ama bence hikayenin en güzel detayları,molalarda saklı. takım mola aldığında tribünlerin herkesin susup pür dikkat hocayı dinlem-esi, arkadan gelen “ evren uyuma çocuğum hocanı dinle sesleri” bunlar hep camianın sahip olduğu muhteşem sinerjinin izleri. sanki tribündeki herkes oyuncuların velisi ,o oyuncular hoca ya emanet edilmiş “ eti senin kemiği benim demişçesine!”

bu sene ya da seneye, şampiyon oluruz olmayız çok da önemli değil. kişisel olarak umrumda da değil, kimlik,gelenek sahibi, sevgiyle yoğrulmuş bir basket takımı var. hem biraz ermal’ın hırçınlığı, hem caner’in toyluğu,hem de tutku’nun uçukluğu var.

galatasaray erkek basketbol takımı, gerçekten bir bütün olmuş du-rumda.öyle bir bütün ki, bütün parçalarından izler taşıyor tek tek.uzun vadede başarılı olması kaçınılmaz bir proje bu.içinde olmamız,saygı göstermemiz ve sonuna kadar desteklememiz gereken

barfly, galatasaray sözlük

Page 56: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Mourinho denildiğinde benim aklıma başarı garantisi gelir. Aynı şey Ibrahimoviç için de geçerli aslında. Ibrahimoviç’in oynadığı her takımda aralıksız lig şampiyonluğu görüyor. Mourinho da aynı şekilde. Bu konuda Ibrahimoviç gibi istikrarlı olmasa da onu göreve getiren takımın hedeflerini 1-2 yıl içerisinde mutlaka gerçekleştiriyor. Chelsea’nin yıllar sonra kazandığı Premier Lig şampiyonlukları gibi, Inter’in hayallerini süsleyen Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu gibi. Ya da Porto döneminde gerçekleştirdiği Uefa Kupası ve Şampiyonlar Ligi doublesi gibi.

Real Madrid’in geninde de bu var. Her yıl başarılı olmak istiyorlar, kısa vadede hedefler çiziyorlar. Çünkü para var. O dönemin en iyileri kimse, alabilecekleri en iyileri kadrolarına katabilirler. Ama bir süredir gelen istikrarlı başarısızlık zincirinin içerisindeler. Barcelona trenine çarpmaları bunun sebebi. Cruyff zamanında tohumları atılmış bu sistemin meyvelerini Guardiola topluyor. Hem de eskiye oranla daha büyük bir başarıyla. Karşısınızda da böyle kudretli bir sistem varken, o sistemle baş edebilecek bir tane teknik adam tanıyoruz.

O da Mourinho. Inter zamanında yaptığı gibi, Real Madrid’le de bunu başarabilirdi.

Peki başarabildi mi sorusunu sorarsak ilk sezon için hayır cevabını veririz. Önce Real Madrid’in egolarını sindirdi ve ilk El Classico’da fark yedi. Sonrasında kendi egolarını ön plana çıkardı ve Barcelona’yı yavaşlatmasını bildi. Hep diyorum, Barcelona’yı Barcelona gibi oynayarak durdurmak çok zor. Mecburen ona uygun bir önlem almak zorundasınız, bu da Pepe’yi orta sahada oynatma yolu da olabilir. Aslında Mourinho’nun bu tılsımı Kral Kupası’nı da getirdi ama Şampiyonlar Ligi’nde Pepe kalesinin düşmesi de asıl hedef olan Şampiyonlar Ligi’nin kaçmasına yol açtı.

Yine de bir süredir Lyon’a elenen Real Madrid’in yarı final görmesi güzel. Mourinho’nun basın toplantısında Higuain’e ‘’sen hiç Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final gördün mü’’ sorusu da herşeyi açıklayan cinsten.

Genel anlamda sezon başarısız geçti. Real Madrid’in tek hedefi var, o da Barcelona’yı geçmek. Bunu da başaramadığınız sürece başarısızsınız. Ama bir önceki sezonları da göz önüne alınca bazı farklar görülüyor.

Mesela transfer politikası. Bir futbolcuya yine 60-70 milyon avro verebilirler ama daha akılcı işler yaptıklarını gördük. Mesut Özil’i 15 milyon avro’ya almak gibi. Ya da Khedira, Di Maria gibi genç isimleri doğru ücretlere transfer etmek gibi. Günü kurtarırken gelecek adına da adımlar atmak önemli. Bu Mourinho’nun felsefesidir ve Mourinho gibi bir teknik adamı da takımın başına getiriyorsanız {bu takım Real Madrid bile olsa} ipleri onun eline vermek zorundasınız.

Mourinho sürekli Premier Lig’e birgün geri dönmek istediğini söyler. Çünkü en mutlu ve rahat günlerini orada yaşadı. Oradaki menejerlik sistemi tam ona uygun. İstediğini al, sat, takımı sen belirle ve kimse işine karışmasın, arkanda bir sportif direktör olmasın, iki başlılık olmasın gibi kavramlar arasında Mourinho’nun Premier Lig günleri güzeldi. Ama bu ortamı Avrupa’nın başka bir ülkesinde yaratmak zor. Ancak çapı biraz daha küçük takımlarda ‘’al baba takım da senin, dilediğini yap’’ mantığıyla bu işler olur. Hadi biraz daha büyütüp çapı Inter’de de bunu yapardın. Seni deli gibi tutmak isteyen bir Moratti vardı orada. Ama böyle bir sistemin Real Madrid’de kurulabileceğini biri bana söylese sadece gülerdim.

Büyük konuşmamak lazımmış, bu da oldu. Mourinho egoları artık Real Madrid egolarının tamamen önüne geçti ve genel direktör Valdano’nun görevine son verildi. Yani Mourinho, İngiltere’de olduğu gibi menejerlik sisteminde çalışacak.

İşte bunun adı asıl devrimdir. Mourinho’nun ne kadar vazgeçilmez bir isim olduğuna örnektir. Geçtiğimiz sezon başında Mourinho isminin Real Madrid’in önüne geçeceğini söylediğimde bazı arkadaşlarım benimle alay etmişti. Ama durum bu, Mourinho artık tek kral. Bu da Mourinho farkı tabii. Başka hiçbir teknik adam bunu başaramazdı. Şu da var, artık Mourinho’nun işi çok daha zor. Bu sezon ya başarılı olacak ya da başarılı olacak. Başka bir şansı kalmadı. Çünkü bu oynanan son koz. Ya Şampiyonlar Ligi’ni alacaksın ya da La Liga’yı. Eğer ikisini birden alırsan zaten hanedanlığını kurmuş olursun.

İşin bir güzel yanı da şu. Valdano’nun yerine Zidane’nin geleceği söyleniyor, yani çok büyük bir futbol aklı da iş başında olacak. Mourinho’nun egoları falan vardır eyvallah ama Mourinho’nun en sevdiğim yanlarından biri de bazı isimlere büyük saygı duyar. Herkes tek başına çalışacağını söyler ama o saygı duyduğu isimle çalışmak onun adına en

büyük mutluluk kaynağıdır. Zidane de böyle bir isim. Harika bir hamle olacak bu ama iplerin de tamamen Mourinho’nun elinde olduğunu tekrar belirtelim.

Mourinho’nun izleri bu transfer döneminde de kendini belli ediyor. Kime çok büyük paralara {Real Madrid için bile büyük paralara} sansasyon isimler alınmıyor. Bunun aksine genç, gelecek vaad eden ya da rotasyonu güçlendirmek anlamında hamleler geliyor. Bunun ilk adımları da Nuri Şahin ve Hamit Altıntop.

Bu da bizim adımıza bir devrim aslında. Neydi yıkılmaz tabu, Türk Milli Takımını seçen hiçbir Almanya kökenli futbolcu elit takımlara transfer olamazdı. En Büyük dayanak ise Mesut Özil oldu. Ama görüyorsunuz, Türk Milli Takımı tercihi de önemli değil. İyi futbolcuysan mutlaka seni o elit takım dediklerimiz transfer ediyor.

Şunu da söyleyelim ama. Milli Takım performansının aksine Dortmund’da yaptıkları Nuri Şahin’i Real Madrid’e taşıdı. Bu da yıkılması gereken bir tabuydu aslında ve Hamit Altıntop’un da açıklanması bahsettiğim tabuyu yerle bir etti. Bayern Münih formasıyla neredeyse kayıp bir yılgeçirdi ve Türkiye planları yaparken Real Madrid’e geldi Hamit Altıntop. Bunun da sebebi Milli Takım performansı oldu.

Ne yaparlar sorusuna gelirsek, Nuri Şahin’in yerinin banko olduğunu düşünüyorum. Khedira’nın yerine kendisini izleme ihtimalimiz çok yüksek. Mourinho orta sahadaki teknik ayak sayısını arttırmak istiyor ama bununla da beraber mücadele gücünü düşürmek istemez. Nuri Şahin de tam böyle bir futbolcu. Xabi Alonso’yla beraber harika bir ikili olurlar ve bir teknik ayağın daha orta sahaya katılması Real Madrid’in yararına. Hamit Altıntop ise tam bir alternatif transfer. Birçok mevkinin futbolcusu olması en büyük şansı. Orta sahanın ortasında da oynar, sağ kanat, sol kanat, sağ bek gibi mevkilerde oynayabiliyor. Ayrıca mücadele gücü ve hırsı da cabası. Mourinho sever böyle futbolcuları, bu yüzden de Hamit Altıntop’u transfer etmesi benim adıma sürpriz değil. Ama çoğu futbolsever için çok büyük sürpriz.

İşin özü, Mourinho için olmazsa olmaz bir sezon. Mutlaka başarıyı getirmek zorunda, arkasında da sınırsız imkân var. Ben başarılı olacağına inanıyorum. Çünkü o gelmiş geçmiş, belki de gelecek en büyük teknik direktör. Ben bunu tartışmam...

Saltanat Devrildi, Mourinho Kral

BURAK EREN►http://twitter.com/sportifcumleler

56 / GSCIMBOM FANZIN

Page 57: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

büyük mutluluk kaynağıdır. Zidane de böyle bir isim. Harika bir hamle olacak bu ama iplerin de tamamen Mourinho’nun elinde olduğunu tekrar belirtelim.

Mourinho’nun izleri bu transfer döneminde de kendini belli ediyor. Kime çok büyük paralara {Real Madrid için bile büyük paralara} sansasyon isimler alınmıyor. Bunun aksine genç, gelecek vaad eden ya da rotasyonu güçlendirmek anlamında hamleler geliyor. Bunun ilk adımları da Nuri Şahin ve Hamit Altıntop.

Bu da bizim adımıza bir devrim aslında. Neydi yıkılmaz tabu, Türk Milli Takımını seçen hiçbir Almanya kökenli futbolcu elit takımlara transfer olamazdı. En Büyük dayanak ise Mesut Özil oldu. Ama görüyorsunuz, Türk Milli Takımı tercihi de önemli değil. İyi futbolcuysan mutlaka seni o elit takım dediklerimiz transfer ediyor.

Şunu da söyleyelim ama. Milli Takım performansının aksine Dortmund’da yaptıkları Nuri Şahin’i Real Madrid’e taşıdı. Bu da yıkılması gereken bir tabuydu aslında ve Hamit Altıntop’un da açıklanması bahsettiğim tabuyu yerle bir etti. Bayern Münih formasıyla neredeyse kayıp bir yılgeçirdi ve Türkiye planları yaparken Real Madrid’e geldi Hamit Altıntop. Bunun da sebebi Milli Takım performansı oldu.

Ne yaparlar sorusuna gelirsek, Nuri Şahin’in yerinin banko olduğunu düşünüyorum. Khedira’nın yerine kendisini izleme ihtimalimiz çok yüksek. Mourinho orta sahadaki teknik ayak sayısını arttırmak istiyor ama bununla da beraber mücadele gücünü düşürmek istemez. Nuri Şahin de tam böyle bir futbolcu. Xabi Alonso’yla beraber harika bir ikili olurlar ve bir teknik ayağın daha orta sahaya katılması Real Madrid’in yararına. Hamit Altıntop ise tam bir alternatif transfer. Birçok mevkinin futbolcusu olması en büyük şansı. Orta sahanın ortasında da oynar, sağ kanat, sol kanat, sağ bek gibi mevkilerde oynayabiliyor. Ayrıca mücadele gücü ve hırsı da cabası. Mourinho sever böyle futbolcuları, bu yüzden de Hamit Altıntop’u transfer etmesi benim adıma sürpriz değil. Ama çoğu futbolsever için çok büyük sürpriz.

İşin özü, Mourinho için olmazsa olmaz bir sezon. Mutlaka başarıyı getirmek zorunda, arkasında da sınırsız imkân var. Ben başarılı olacağına inanıyorum. Çünkü o gelmiş geçmiş, belki de gelecek en büyük teknik direktör. Ben bunu tartışmam...

57 / GSCIMBOM FANZIN

Page 58: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

BİR DİRENİŞ: 14 MAYIS 2006

Galatasaray - Kayserispor

Page 59: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 60: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 61: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Aylardan yine Mayıs’tı Hava güneşliydi ama bir duman vardı Ne olduğunu bilmediğimiz bir dumandı sadece Yok olması gerekiyordu Bir mucizeye ihtiyacımız vardı Sıcaklığını hissettiğimiz bir mucizeye Biz görevimizi yapmıştık Dumanlar yine oradaydı Kaybolması için 16 dakikaya ihtiyacımız vardı 16 yıl gibiydi Cehennemde geçecek bir günün bir yılı gibiydi adeta Ucunda zafer vardı Zaferler ruhunda vardı Tam belirli bir anda Top Necati’nin ayaklarına dolanmıştı Hasan çıldırarak seviniyor, Mondragon ağlıyordu Başka bir staddan gelen habere seviniliyordu Gözyaşları dualar gibiydi Hayatın tam ortasıydı Ali Sami Yen Derken çığlıklar duyuldu oradan 14 Mayıs 2006 günü Galatasaray hayata büyük bir çalım attı Nasıl ki bir milletin tacıydı yıldızla ay Yükseldi taa arşa Şanlı Galatasaray!

Page 62: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Kadıköy’deki 4-0’lık maçtan sonra umudumu kaybetmiştim. Aldanmışım, unutmuşum Galatasaray’ın olduğu yerde umudun bitmediğini! Beşiktaş 1-0 öne geçtiğinde o zaman kırık ve dargın olan kalbim iyice sitem etmeye başlamıştı. Gaflete düşüp unutmuşum tek ihtimali olanların bizler olduğunu! Son dakika golüyle 2-1 çevirdiğimizde bütün stadın kendi kendilerine sövdüğünü duyunca ben utanmıştım. Çünkü Galatasaray adı varsa bir yerde o oran yüzde 1 ise 99’dan büyük olduğunu o zaman tekrar hatırlamıştım. Çok uzaktan değil, yanı başımdan bir ses “ya bak oğlum! Ben sana demiştim.Bu da ispatı” diye seslendi bana, “Haklısın baba” dedim, “Haklısın...”

14 Mayıs 2006 Günü o unutulmaz, muhteşem, İlahi adaletin tecelli ettiği gün heyecandan evde her şeyi kapattım. TV, PC, radyo, utanmasam dolabın fişini falan çekecektim. Bir tek kardeşim kuytu bir köşede benden habersiz dinliyormuş maçı. Ben abdest alıp namaz kılmaya başladım, başka türlü engel olamıyordum, kendime zarar verecektim. Ben dua ederken secdede yan odadan bir ses “Abi abi, gol oldu gol! Denizli 1-0 önde” Gözyaşlarıma engel olamadım, hıçkıra hıçkıra, ben hayatımda böyle ağladığımı hatırlamıyorum desem yalan olacak bir de Kopenhag vardı. Ağlayarak namaz kılıyorum, sonra bir ses daha, hay ben senin!! Gol oldu be abi 1-1 şerefsizler 16 dakika da uzatmışlar!! Tabii, ne abdest kaldı, ne namaz. Çıt çıkmıyor evden, kapattırdım radyoyu kardeşime. İşin kötü tarafı şu ki heyecan var ama kötü bir heyecan, kötü haberi bekliyorum çünkü. Biz bu arada 5. katta oturuyorduk o zaman. 7.kattada çok samimi olduğumuz komsularımız vardı. Arslan amca, hatta adamın isim soy isim Arslan Arslan. Onun çığlık ve küfürleriyle duydum şampiyon olduğumuzu, kendimden geçtim ve her zamanki gibi konvoya çıktık, ne günlerdi be…

Murat Kılıç GSCimbom.com

62 / GSCIMBOM FANZIN

Page 63: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Rakibimiz yine bir şekilde bu maçı da bağlar demiştim. Maç öncesinde inançsızca, maçı her zaman izlediğim koltuğuma oturdum ve sâkin sâkin izliyorum. İlk yarı bitti, aklıma 2001’deki Samsunspor- Fenerbahçe maçı geldi, o gün de bir kumpasa getirip almışlardı; “umutlanmama gerek yok” dedim. Neyse, artık bizim maçın sonlarına doğru Melih Gümüşbıçak “Cihan Cihan ve Denizli’den gol haberi geliyor” dediği an gözlerim doldu yere diz çöküp kalmıştım. Hasan bir yerde ağlıyor, Mondragon bir yerde ağlıyor, spikerin bile sesi titriyor, tribünleri gösteriyor, herkes sarmaş dolaş ağlıyor, Adnan Polat’ı gösteriyor, o kadar rahat ki, “ben demiştim” der gibi bakıyor. Allah’ım, Bülent Tulun’un çocuklar gibi dudaklarını bükerek ağlaması beni benden almıştı ama bizim maç bitmiş, Denizli’deki maç bir türlü bitmemişti. Kanal değiştirip 16 dakikayı görünce bitmeyecek böyle demiştim. Denizli de golü yiyince son dakikalara yüreğim dayanmamıştı. Gittim arka odaya yere kapaklandım çıldırıyorum, bitmiyor diğer maç, bir türlü bitmiyor, bitmiyor ya bitmiyor. Alnımdaki damarlar fırlayacak gibi olmuştu, hissediyordum artık bunu. Yalvarıyorum Allah’a, “bizim hakkımızdı sen de biliyorsun hak edene vereceğine inanıyorum n’olursun” diye dualar ediyordum ki babam “şampiyon” diye bağırmaya başlayınca kapıları tekme tokat aça aça salona gitmiştim. Babamla sarılmışım, hayatımda ilk kez garip bir şey hissederek ağlıyorum hem de babamın yanında. Bunun içinde sevinç gözyaşları vardı, bunun içinde elle kolla atılan gollerin hıncı vardı, bunun içinde ceza sahası dışında faul bile olmayan pozisyonda çalınan penaltı düdüklerinin acısı vardı, bunun içinde o bahsi geçen hindinin sahibine binmesi vardı. Bambaşka bir psikoloji, bambaşka akan gözyaşları vardı. Sonrasını gerçekten hayal meyal hatırlıyorum ama o kafayla beni kutlamalara, evdekiler, şehir merkezine yollamamaya kalkıştılar, kapıları kilitlediler çünkü gerçekten aklımı kaybetmiş gibiydim, ne yapacağım hiç belli olmazdı -ki bunda ne kadar haklı olduklarını balkondan atlayarak gitmemle kanıtladım. (Allah’tan o dönem 2. katta oturuyorduk…)

Osman Uzdu GSCimbom.com

63 / GSCIMBOM FANZIN

Page 64: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Bundesliga 2’de sezonun bir diğer dikkat çeken gurbetçi futbolcusu ise Mirkan Aydın’dı. Vfl Bochum takımında forma giyen Mirkan, biraz geç de olsa hak ettiği yere gelmeye başladı.

Mirkan Aydın, 8 Temmuz 1987 doğumlu bir santrfor. 2004 yılına kadar Wattenscheid takımının alt yapısında forma giymiş. Henüz 17 yaşındayken TSG Sprockhövel takımına gitmiş ve 2007’de de şu anda formasını giydiği Bochum’a transfer olmuş. Bochum’un rezerv takımında oynadığı 73 maçta 20 golü var. Aslında bu rakamlara bakınca asıl patlamasını bir türlü yapamamış bir oyuncu görüntüsünde. Zaten enteresan olan da 23 yaşındayken gelişim gösterip çıkış yakalaması.

2009-2010 sezonunda, Bochum’un rezerv takımında 30 maçta attığı 14 gol, aslında bir işaret olarak değerlendirilebilir. A takımda bir kez, Hoffenheim’a karşı forma giyebilmiş. Ardından ağır bir sakatlık yaşamış ve geride bıraktığımız sezonun ikinci yarısına kadar hiç oynama şansı bulamamış. Ligin 18. haftasından sonra forma bulduğu 15 maçta ise ortaya sekiz gol üç asistlik bir performans koymuş. Takımda bir anda bu kadar baskın bir yer edinmesi, muhtemelen kendisini de şaşırtmıştır.

Mirkan’ın özelliklerinden biraz bahsedecek olursak, öncelikle bir santrfor için neredeyse kusursuz bir fiziğe sahip olduğunu belirtmemiz gerek. Boyu 1.88 ve bu boya rağmen ayaklarına çok hakim ve kıvrak bir oyuncu. Müthiş bir soğukkanlılığı var. Topu ayağına aldığında nerede olursa olsun sakinliğini koruyabiliyor. Adam eksiltme özelliği var. Panik yapmayan bir yapıya sahip olduğu için dar alanda da rakiplerini geçebiliyor. Öyle ahım şahım bir hızı da yok oysaki. Bileklerine hakim olduğu için kolay adam

geçebiliyor. Önünde boş alan bulduğunda yakalanması çok zor… Oyun görüşü standardın üzerinde. En önemli artısı, hem atmayı hem de attırmayı sevmesi. Ceza sahası içinde kendisini rahatlıkla unutturabiliyor. Gol vuruşlarının çok net olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İki ayağını da aynı beceriyle kullanabiliyor. Çakılı oynamadan, sağa sola deplase olmayı sevmesi ve topsuz oyundaki mahareti de rakip savunmalar için ayrı bir tehdit unsuru. Kaleciyle karşı karşıya kaldığında topu üzerinden rahatça aşırabilmesi bile birçok şeyi belli ediyor aslında.

Bunca artısına rağmen bu yaşa kadar böylesine bir çıkış yapamamış olması düşündürücü. Burada bir özgüven sorunundan bahsedebiliriz. Tabii bu sadece bir tahmin… Eğer ortada gerçekten de bir özgüven sorunu varsa, eminim ki bu sezonki performansının ardından ortadan kalkmıştır.

Mirkan Aydın’ın olumlu özellikleri bu şekilde. Biraz da olumsuz yönlerinden bahsedelim. Uzun boylu bir oyuncu olarak hava toplarında etkili olması bekleniyor kendisinden. Ancak Mirkan yerden daha etkili. Boyunun avantajını daha çok kullanmalı. Kaldı ki bu sezon attığı sekiz golün sadece birini kafayla atması da bu tezimizi doğruluyor. Bu özelliğinin üzerine gittiği takdirde, çok daha üst seviyede mücadele etmesi mümkün görünüyor. Tabii ki sakatlık yaşamadan, bu sezon yakaladığı çizgiyi de devam ettirmesi şart.

Henüz hiçbir milli takımı tercih etmemiş olması da ayrıca dikkat çekici. Sonuç olarak, hem Galatasaray’da hem de milli takımda uzun yıllar değerlendirilebilecek bir oyuncuyla karşı karşıyayız. Umarım ki bu çıkışını sürdürür ve yolu bir gün Florya’ya da düşer.

TANSU GÜRSEL►

Aranan Santrfor:MİRKAN AYDIN

Mirkan Aydın (d. 8 Temmuz 1987, Hattingen) Türk asıllı Alman Futbolcu.

http://twitter.com/futbolsandigi

64 / GSCIMBOM FANZIN

Page 65: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Resim: Türk Telekom Arena

Page 66: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Duisburg’da bu sezon iki gurbetçi ön plana çıktı. Bunlardan biri, iki sayı önce tanıttığımız ve çeşitli Süper Lig takımlarını peşinden koşturduktan sonra Bundesliga kulüplerinden Kaiserslautern’e transfer olan Olcay Şahan, diğeri de bu yazıda tanıtmaya çalışacağımız Sefa Yılmaz.

Öncelikle Sefa hakkındaki yargımı en baştan söyleyeyim: Sefa Yılmaz, kesinlikle Olcay Şahan’dan daha potansiyelli bir oyuncu. Eğer kapasitesi oranında gelişim gösterirse çok önemli bir yıldız adayıyla karşı karşıyayız. Tabii ki yeteneğinin yanında melekelerinin de olgunlaşması şart.

Sefa Yılmaz, 1.83 boyunda, 1990 doğumlu ve hücuma dönük bir sağ kanat oyuncusu. Futbola Eintracht Südring Berlin’de başlamış, ardından Tennis Borussia Berlin’de oynamış ve 2005 yılında da Wolfsburg’a transfer olmuş. Wolfsburg’da rezerv takımda ve çeşitli yaş kategorilerinde oynadıktan sonra, geride bıraktığımız sezonun başında Bundesliga 2 kulüplerinden Duisburg’a transfer olmuş. 19 Yaş Altı kategorisinde Türkiye forması giyerken, 20 Yaş Altı kategorisinde Almanya için mücadele etmiş. Ardından Türkiye Ümit Milli Takımı’nın son aday kadrosunda kendisine yer bulmuş.

Sonuca giden yol kanattan geçer:SEFA YILMAZ

TANSU GÜRSEL►http://twitter.com/futbolsandigi

66/ GSCIMBOM FANZIN

Page 67: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Mevkisi itibariyle skora doğrudan ya da dolaylı olarak katkıda bulunabilen bir oyuncu Sefa Yılmaz. Bu sezon Duisburg formasıyla 31 maça çıkmış ve burada da 6 gol 3 asistlik bir performans ortaya koymuş. Bundesliga 2’de ilk sezonunu yaşayan bir genç oyuncu için iyi bir istatistik diyebiliriz. Özellikle 31 maçta görev alması, istikrar açısından yeterince fikir veriyor. Sefa, bu 31 lig maçında yalnızca bir kez sarı kart görmüş.

Sefa’nın üzerinde durulması gereken birçok olumlu özelliği var. Öncelikle müthiş bir top tekniğine sahip… Bir kanat oyuncusunda bulunması gereken en önemli şeylerden birisi olan adam eksiltme özelliği Sefa’da da var. Dar alanda bu özelliğini kullanmayı fazla sevmiyor. Bu konuya biraz daha ağırlık verip elindeki avantajı daha etkin şekilde kullanabilmeli. Ancak geniş alanda, özellikle de kontra atağa çıkarken çok etkili oluyor ve durdurulması neredeyse imkansız bir oyuncu halini alıyor. Çok çabuk süratlenebilmesi ve süratine rağmen top kontrolünde hiçbir sıkıntı yaşamaması da en önemli meziyetlerinden birisi… Kanatta topla çizgiye inmek gibi güzel alışkanlıkları var. Ve daha da güzeli, topla çizgiye indiğinde tipik Türk futbolcusu hastalığına tutulup kafasını yere gömerek bakmadan orta yapmıyor. Ceza sahası içinde uygun arkadaşını görüp, ona pas vermeyi tercih ediyor. Bu haliyle daha fazla asist yapmış olması gerekirdi aslında, ancak Duisburg’da bu tarz pozisyonlarda çok da etkili olabilecek bir forvet oyuncusu yoktu.

Sefa Yılmaz, son vuruşlarda da etkili bir oyuncu. Mesafe fark etmeksizin, net vuruşları var. Ayrıca kafa toplarında da fena sayılmaz. Bu sezon skora yaptığı katkı gerçekten ciddiye alınmalı. Hatta şöyle bir öngörüde bulunabiliriz. Önümüzdeki sezon, Sefa Yılmaz eğer takımında kalırsa, bu sene yakaladığı gol ve asist istatistiğini ikiye katlayabilir. Çünkü genelde ligin ikinci yarısında üretken olmuş geçtiğimiz sezon. Bu demektir ki lige daha da ısınıyor ve seneye daha verimli olacak.

Genç gurbetçinin olumsuz özelliklerinden bahsetmek gerekirse, ilk planda savunma konusunda bir zaafı olduğunu söyleyebiliriz. Takım savunmasına biraz daha katkıda bulunması lazım. Kaldı ki istediği anlarda savunmaya katkı sağladığı da olmuyor değil. Zaman zaman oyunda kaybolduğu da oluyor ayrıca. Maç içinde devamlılığını arttırması gerek. Daha fazla sorumluluk almalı. Çünkü onda o yetenek var. Takımının sürükleyici unsurlarından birisi olabilecek kapasiteye sahip. Liderlik vasıflarını geliştirirse neden olmasın. Bir diğer dezavantajı da kilo almaya müsait yapısı… Sürekli olarak kendine çok iyi bakması ve bu fiziğini koruması gerek. Aksi takdirde uzun süren bir sakatlık yaşaması halinde, tekrar fit duruma gelip form tutması zaman alabilir.

Sonuç olarak, adından çokça bahsettirecek bir gurbetçi oyuncu Sefa Yılmaz. Umarım ki doğru ellerde doğru yönlendirmelerle gelebileceği en üst seviyeye gelir. Kariyer adımlarından biri Galatasaray olursa ayrıca mutlu oluruz. Mevki itibariyle Galatasaray’a katkı sağlayabileceği bir pozisyonda oynuyor ve taraftarın da seveceği tipte bir oyuncu.

Sefa Yılmaz (d. 14 Şubat 1990, Berlin) Gurbetçi Türk futbolcu.

67 / GSCIMBOM FANZIN

Page 68: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Fotoğraf: 2010/11 Sezonu Avrupa Şampiyonu FC Barcelonauefa.com

Page 69: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 70: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

Gary Payton: Aslında bu duruma düşecek en son oyunculardan biriydi Payton, fakat o ve takımının –Sonics- en iyi zamanlarına Jordan ve tayfası denk gelince, diğer bazı efsaneler gibi, o da kariyerinin sonunda yüzük için büyük takımlarda oynamayı seçti. Hak vermemek mümkün değil. 13 yıllık müthiş Seattle kariyerinin ardından Ray Allen takasıyla Bucks’a geçen Payton, orada çok durmadı ve 2003 yazında Los Angeles’a geldi. 4 All-Star’ın bir araya geldiği o sezon hemen herkes yüzüğe ulaşmalarına kesin gözüyle bakıyordu, fakat olmadı. Karışık geçen 1.5 sezonun (bir sürü takas, takım değişimi vs) ardından Payton bu kez de Doğu sahillerine gelir, ve genç Wade’in sürüklediği, kendisi gibi kariyerlerinin son demlerinde yüzük peşinde olan Shaq, Mourning ve Walker’a sahip olan Heat ile yola çıkar. Akıllardan çıkmayacak o geri dönüşle birlikte Payton da, diğer veteranlarla birlikte yüzüğe ulaşır. Tam 16. Sezonunda. Bu rahatlamanın ardından bir sezon daha Heat’te oynar Payton, ve emekli olur.

P.J Brown: 90’ların ve 2000’lerin ilk yıllarının hatırı sayılır uzunlarından olan P.J Brown, drafttan sonra bir yıl Panionios’ta oynamış, ardından da Nets, Heat, Hornet ve Bulls formalarıyla NBA’de yer almıştı. Düzgün karakteriyle ligin “beyefendi”leri arasında yer alan Brown, Heat ile Doğu Konferansı Finali görmüş, fakat daha ilerisine gidememişti. Bir sezonluk Bulls macerasının ardından, tam da emeklilik planları yapmaya başladığı anda, 2008 All-Star Haftasonu’nda Ray Allen ve Paul Pierce tarafından tuvalette sıkıştırılınca, ısrarlara dayanamayıp Boston’a katılmaya ikna oldu. Ve bu ikna çabalarının ne kadar önemli olduğu da Playofflar sırasında ortaya çıktı. Boston’ın sezonu şampiyon olarak bitirmesinde büyük pay sahibi olan Brown, “bana bu kadarı kafi” diyerek sezon sonu kariyerine noktayı koydu. Birkaç kez sportmenlik ödülüne de layık görülen Brown, bu ligin gördüğü en örnek alınası oyunculardan biriydi.

Karl Malone: Karl Malone, ligin, hatta bu oyunun gördüğü en iyi skorerlerden, en iyi 4 numaralardan biriydi. Fakat Stockton ile kurduğu ortaklık bir türlü yüzüğe ulaşamadı. En yaklaştığı anlarda –Payton gibi- Jordan onlara engel oldu. Yüzük olmadan da gayet ihtişamlı bir kariyer ve itibara sahip Malone, ama yine de büyükçe bir boşluk duruyor orada. O da bu boşluğu doldurmak için 40 yaşında, ilk kez Utah’tan başka bir takıma transfer oldu. Kağıt üstünde şampiyonluk “kesin” gibiydi. Sonuçta 4 Hall Of Famer bir arada oynayacaktı. Ama olmadı ve, Payton’ın aksine, o sezon sonu Malone bıraktı. Daha da uğraşmadı yüzük için. 14 kez All-Star, 11 kez All-NBA 1. Takım, 2 kez normal sezon Mvp, NBA tarihinin en iyi 50 oyuncusundan biri, NBA tarihinin en skorer 2. Oyuncusu, ama yüzük yok.

2000’li yıllar ile birlikte NBA’de yeni bir “iş kapısı” açıldı. Şampiyonluk için mücadele eden, ya da az da olsa şampiyonluk şansı bulunan, ama yüzüğü zorlamak için biraz tecrübe katkısına ihtiyacı olan takımlar, play-off tecrübesine sahip, görmüş-geçirmiş, belli yaşın üstündeki oyuncularla sözleşme imzalamaya başladılar. Kimisi bu hamlelerden karlı çıkarken, kimi de bu akımdan pek faydalanamadı. Biz de bir bakalım dedik, bu yola giren oyunculardan hangisi, ne yapmış? Yüzüğe ulaşabilmiş mi, yarı yolda mı kalmış, nasıl bir kariyer geçirmiş?

NBA

NBA’DE YENİ BİR İŞ KAPISI

http://twitter.com/lappappaCEM DOĞAN►

70 / GSCIMBOM FANZIN

Page 71: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

James Posey: Posey, bu yazıdaki diğer oyuncuların aksine, daha genç yaşta bu role büründü. Ama bu roldeki başarısı, bizi ister istemez onu bu gruba sokmaya itiyor. Başarısı, ve sonradan içine girdiği kalıp. Posey Miami’ye 2005-2006 sezonu başında 5 takım-13 oyunculu, NBA tarihinin en büyük takasıyla, Memphis’ten gelmişti. Sezon boyu ilk 5 başlayan Posey, Playofflar’da benchten gelmeye başladı ve verimi arttı. Şampiyonluk yolunda kritik oyunculardandı. Posey de Payton gibi şampiyonluğun ardından bir sezon daha kaldı ve Bulls bozgununu yaşadı. Gerçi o şampiyonluğun üstüne süpürülmek bile çok koymamıştır bu adamlara ya, neyse. Posey’nin takım üzerinde yapabileceği etkiyi tahmin eden Boston yönetimi, elini çabuk tuttu. Büyük üçlü’nün yanına Posey ve P.J Brown’u da ekleyen Celtics, bu yeni takımın ilk sezonunda yüzüğe ulaştı. Posey de “Yeni Horry” ünvanını aldı. Bu gazla Hornets de “biz de yolumuzu bulalım” diyerek, Posey’yi almak istedi. Ve 4 yıl-25 milyon dolarlık kontratı dayadı. Ama bu kez olmadı… Ne Posey önceki iki macerada olduğu gibi büyük katkı verdi, ne de takımın dermanı vardı. Şu anda da Pacers’ta “takılıyor” kendisi…

Kurt Thomas:Bizim neslin NBAseverleri Kurt Thomas’ı çokça New York Knicks’ten hatırlayacaktır. Sprewell’li, Houston’lı, Camby’li kadrodan. Öncesinde de çok uzun olmayan Heat ve Mavs dönemleri var. Sonra da 2 sezon Suns ve yarım sezon Sonics. Bu “şampiyonluğa yardımcı olacak veteran” rolüne girişi ise muhtemelen Suns ile başlıyor. Hızlı oynayan Suns’ta potaaltına kalınlık getirecek ve saha içinde tecrübesiyle yardımcı olacak bir veteran. Ardından 08-09’da 1.5 sezonluk Spurs macerası. Spurs’le yüzüğe ulaşamadı ve aslnda yine tecrübe açığı bulunan Bucks’a geçti takasla. Bu sezon başında da uzunların sakatlığı sebebiyle Bulls tarafından kadroya dahil edildi. Çokça da fırsat buldu. Tabii bizim açımızdan pek iyi gözle bakılmıor bu dönem, Ömer’in önünü kestiği için belki. Ama ikisi farklı konumlarda şu anda. Bu sezon yüzüğü az farkla kaçırdı. Belki seneye. Ayrıca Shaq’ın bırakmasıyla, kendisi şu anda en yaşlı faal NBA oyuncusu.

Joe Smith: Joe Smith, diğerlerinden biraz daha farklı konumda olan bir oyuncu. Diğer oyuncuların hepsi, belli seviyenin üstünde oyuncular. Fakat Smith, en tepede başlayıp, sonra aşağılara doğru inenlerden. Joe Smith, 1995 NBA draftı’nda Golden State tarafından ilk sırada seçildi. Fakat 1 numara seçimi olmanın getirdiği beklentileri hiçbir zaman karşılayamadı. Kariyerinde hiçbir sezon 20 sayı ortalamasına ulaşamadı misal. Ve takım takım dolaştı. Tam 12 takımda oynadı. Onun dışında yalnızca 3 oyuncu daha bu rakamı gördü. Son olarak da Lakers’da durdu. Diğer oyuncular kadar büyük kariyeri yok belki ama, hala şampiyonluk adayı takımlar tarafından kadroda tutulmak istenen bir oyuncu. Bakalım belki kariyerine son vermeden o da yüzüğe ulaşır…

71 / GSCIMBOM FANZIN

Page 72: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL

Maçtan önce... Hernandez: “Allahım,Xavi-İniesta-Messi arasındaki pas trafiğini keselim,amin.”

Rooney: Ben sana ol-mayacak duaya amin deme, demiştim değil mi?

Hernandez: Beni biraz yalnız bırakır mısın?

KOMEDİ FUTBOL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KO

ME

Dİ F

UTB

OL

KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL Dİ F

UTB

OL

http://iyiortagololur.blogspot.com/2011/05/cl-finalinden-geriye-kalanlar-2.html

72 / GSCIMBOM FANZIN

Page 73: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL

KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL KOMEDİ FUTBOL

http://petitinyeri.blogspot.com/2011/05/dikkat-de-jong-ckabilir.html

Dikkat! De Jong çıkabilir....K

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LK

OM

ED

İ FU

TBO

LD

İ FU

TBO

L

73 / GSCIMBOM FANZIN

Page 74: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 75: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI
Page 76: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

76 / GSCIMBOM FANZIN

Page 77: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI

GSCimbom Bursa’daGSCimbom ailesi 5 haziran Pazar günü Bursa’da toplandı. İstanbul’dan 3 kişilik bir grup ile birlikte yolculuk yaparak Bursa’ya varan GSCimbom ekibini Bursalı üyelerimiz ağırladı. Sohbet ve kahvaltı eşliğinde güne başlayan üyelerimiz daha sonra halı saha maçının oynanacağı sahaya hareket etti. Yoğun sıcak altında oynanan ve sık sık ara verilen maçı Bursa ekibi 10-8 kazanmayı başardı.

77 / GSCIMBOM FANZIN

Page 78: GSCIMBOM FANZIN 45.SAYI