72

GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Embed Size (px)

DESCRIPTION

üye yorumları, tt arena resimler, asy vedası ve daha fazlası

Citation preview

Page 1: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 2: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

GSCİMBOM GÜNDEMİ

2 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Fanzinimizin 41. sayısı ile karşınızdayız. İlk 39 sayıda varolmaya çalışan, üyelerimize farklı bir tat bırakma amacı güden fanzinimiz, son sayılarda geliştirdiği istatistiklerini 40. sayıda bir rekora dönüştürerek, 20 günde 5.000 ‘den fazla tekil hite ulaştı. Bu alanda 10.000 üzeri sayılara ulaşarak, elektronik olarak yayınlanan dergiler arasında ilk 10 ‘a girme hedefindeyiz. (Bu alanda liderlik ~50.000 ortalama ile arabam.com e-dergisindedir.) Mütevaziliği bir kenara bırakırsak, fanzinimizdeki görsellerimizi çok başarılı bulan ve fanzinimizden Galatasaray dergisi tadı aldığını belirten çok sayıdaki üyemiz adına, Medya kurulumuzu tebrik ediyor ve 41. sayı için, “41 kere maşallah” diyorum. Ocak ayı içerisinde Galatasaray ile ilgili farklı heyecanlar yaşadık. 15 Ocak ‘taki TTArena açılışına her ne kadar protestolar damga vursa da, büyük zaferler kazandığımız Ali Sami Yen stadının ardından, yeni başarılara yelken açacağımız, kulübümüz ve taraftarımıza sınıf atlatacak bu modern stadımızın açılışını gören bizler, tarihe tanıklık ettiğimizin farkındalığını doyasıya yaşadık. Stadımızla ilgili Ocak ayının diğer gündem maddeleri; - TTArena ‘da ilk resmi maçı yapmamız (Sivaspor maçı) ve GSCimbom olarak ilk kez organize olarak tribünde bulunmamız, - TTArena ‘yı Beşiktaş ‘ın kullanmak istemesi ile ilgili duyumlara verdiğimiz haklı tepkinin medyada kendine yer bulması, - TTArena ‘da ihtiyaç duyulan düzenlemeler ile ilgili açtığımız konu ve bu düzenlemeleri bizden 1 gün sonra kulübün de açarak toplamaya başlaması, Bunun haricinde futbol takımımızla ile ilgili yaşanan gelişmeler ve foruma etkileri ise; - Kazım, Culio, Yekta, Zapata ve Stancu transferleri, - Kötü gidişe devam etmemiz, Sivasspor galibiyetinden sonra Bursaspor deplasmanında 2-0 kaybetmemiz. - Kadro kalitesi(zliği) nin oyunumuz üzerindeki etkileri, - Elde son umut olarak ZTK kupasının kalması ve ZTK statüsündeki statü saçmalığı, - Ocak ayı içerisinde 350.000 tekil hit alan GSCimbom ‘un (günde ortalama 11.000 ‘in üzeri) forum rekorunu kırması, oldu. Önümüzdeki dönemde Galatasaray ile ilgili gelişmeleri, hepbirlikte, yine GSCimbom ‘da yorumlamaya devam edeceğiz. İyi forumlarAbdullah TAŞANGSCimbom Yöneticisi

Page 3: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

http://www.goal.com/tr

Page 4: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

METİN OKTAY’IN AĞLARI YIRTTIĞI GOL ..........6KOLAJ ................................................................................10BİR AÇILIŞIN ARDINDAN .............................................12BİR VEDANIN ARDINDAN ............................................22GALATASARAY HÜCUMU ..........................................26TAKIM ELBİSELİLER ......................................................30AYIN ANALİZLERİ ..........................................................32KALİTE VE ÖZGÜVEN ................................................38İSTATİSTİK ........................................................................40İKİLER, ÜÇLER, DÖRTLER .........................................42İLAHİ AT KUYRUĞU ......................................................461966: DOĞANLAR VE ÖLENLER .........................49BASK RÜYASI: ATLETİC BİLBAO ..........................52BASİTOYNA VE KLASİKFUTBOL KÖŞESİ ......54GSCİMBOM ORGANİZASYONLARI .......................60ÜYELERDEN İLGİNÇ YORUMLAR ...........................70

Page 5: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

METİN OKTAY’IN AĞLARI YIRTTIĞI GOL ..........6KOLAJ ................................................................................10BİR AÇILIŞIN ARDINDAN .............................................12BİR VEDANIN ARDINDAN ............................................22GALATASARAY HÜCUMU ..........................................26TAKIM ELBİSELİLER ......................................................30AYIN ANALİZLERİ ..........................................................32KALİTE VE ÖZGÜVEN ................................................38İSTATİSTİK ........................................................................40İKİLER, ÜÇLER, DÖRTLER .........................................42İLAHİ AT KUYRUĞU ......................................................461966: DOĞANLAR VE ÖLENLER .........................49BASK RÜYASI: ATLETİC BİLBAO ..........................52BASİTOYNA VE KLASİKFUTBOL KÖŞESİ ......54GSCİMBOM ORGANİZASYONLARI .......................60ÜYELERDEN İLGİNÇ YORUMLAR ...........................70

Page 6: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

METİN OKTAY’IN AĞLARI YIRTTIĞI GOL İSLAM ÇUPİ’NİN KALEMİNDEN....

İslam Çupi. Herkes onu kimselerin aklına gelmeyen benzetmeleriyle bilir. Hâlâ milat kabul edilen yazılarıyla bilir bir de. Fenerbahçeliliğiyle bilinir de, kimseler hatırlamaz onun da yolunun Galatasaray Lisesi’yle kesiştiğini.

Tıpkı Fenerbahçe’nin alamet-i fârikası “kanarya”nın mucidi Cihat Arman. Fenerbahçe’nin Mütarake Dönemi’nde halkın en sevdiği takım olmasının stratejisini kuran ve uygulayan Ali Naci Karacan. Fahri hamiliğini üstlenmesine karşın tarihin yeniden yazılması sonucunda bir anda Fenerbahçe başkanları arasında adı geçen şehzade Ömer Faruk. Ya da “bu son günlerde kanım biraz Fenerliler’e kaynıyor gibi” diye yazan Nazım Hikmet gibi… İslam Çupi’nin de ömrünün bir bölümü Galatasaray Lisesi’nde geçti.

Samimi ve kararlı bir Fenerbahçeli’ydi İslam Çupi, bu yüzden tuttuğu takımın dergisini daha rahat ortamlarda okumak için ayrıldı Mektep’ten. (Çünkü tuvaletlerde gizli gizli okuduğu için Fenerbahçe dergisini, idarede “komünist mi acaba” sorusu doğurmuştu 589 İslam.)

Sonra yolu eski adıyla Vefa Sultanisi’ne düştü Çupi’nin. Ardından da gazeteciliğe. Yani kurşun kaleme ve kağıda. Ya da mürekkebe ve sahaya. Metin Oktay’ın Galatasaray’a gelmesinden iki yıl sonra başladı gazeteciliğe İslam Çupi. Ve denilebilir ki Metin Oktay yaşadıkça o da yanında oldu hep. Beraber yaşadılar, beraber içtiler, beraber ağladılar.

Önce Kral göçtü bu dünyadan, ardında bugün bile hatırlanan goller bırakarak. 10 yıl sonra da Çupi, ardında binlerce yazı ve “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz” lafını Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın duvarına emanet ederek.

Ömrünün bir bölümünde, henüz sağ iken Metin Oktay, onun attığı bazı golleri için yazılar kaleme aldı İslam Çupi. İşte onlardan, yani gollerden sadece birisi, ama en çok hatırlananı. Metin Oktay’ın 10 Haziran 1959’da o günün Mithatpaşa, bu gününün İnönü Stadı’nın deniz tarafındaki Fenerbahçe kalesine attığı ağları yırtan golü ve İslam Çupi’nin kurşun kalemi. Yanyana ve başbaşa.

***

“Bu da meşin tarihine “ağların bile tutamadığı gol” olarak geçecek.Galatasaray’ın maçtan önceki klâsına favorilik etiketi iliştirilen Fenerbahçe’yi devirişi, bir büyük olayla düğümlenecekti. Bu büyük düellonun sonunda sarı-kırmızı taraftarların gözleri, deniz tarafındaki kalenin sol üst direğine dönmüştü. Orada kocaman bir delik vardı. Direğe çakılı çivilere gerilmiş ağlar paramparça olmuştu. Sanki Özcan’ın koruduğu Fenerbahçe kalesini, futbol topu değil de; yırtıcılığı aşırı, bir köpek balığı ziyaret etmişti. Ve bu deliğin şerefine kalkan sesler vardı Mithatpaşa’da. Onbinler bir dev ağızmış gibi bağırıyorlardı:

“Me-tiin, Me-tiin!” diye. KRAL, Fenerbahçe’nin yıkılıp gittiği mücadelede yine soldan topla yürümüştü. Naci bastırmıştı hemen. Metin bir çalımla ondan kaçırmıştı meşin yuvarlağı. Devrin en büyük santrhafı, markajından bir sabun gibi kayıp giden Metin’e artık sadece bakıyordu. Çok çaprazdan vurdu Metin! Topun şiddetinden Özcan’ın sadece saçının telleri kalkmış, Fenerbahçe’ye ise yırtık ağlar ve bıçak gibi kesen bir gole üzülmek kalmıştı.”

MELIH SABANOGLU, MILLIYET ARSIV

6 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 7: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

İlk amblem, öğrencilerinden 333 Şevki (Ege) Bey’in çizdiği kanatlarını germiş bir kartaldı. 1923’te öğrencilerinden 74 Ayetullah Emin’in çizdiği şekil kullanıldı. Galata ve Saray kelimelerinin ilk harflerinin eski Türkçe karşılığı olan “Gayın”ın içine oturtulmuş sarı “Sin” harfleri kabul görmüştü. Harf inkılabıyla birlikte aynı üslupla “GS” yaratıldı.

Page 8: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

YENİ BİR MABEDİN ÜZERİNDE SARI KIRMIZI CÜMBÜŞ BİR KARE, EVE MERHABA

Page 9: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

MERHABAYENİ BİR MABEDİN ÜZERİNDE SARI KIRMIZI CÜMBÜŞ BİR KARE, EVE MERHABA

Page 10: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

KOLAJKaptanlık, Diktatörlük ÇelişkisiGalatasaray adına son 2-3 haftadır en dikkat çekici konulardan birisi Ayhan Akman’ın tavırları. Kendisi mükemmel bir futbolcu ve harika bir lidermiş misali görevini yapmıyor görünen veya çok basit hatalar yapan futbolculara çıkışabiliyor. 2 haftadır Hakan Balta, son maçta da Pino bundan nasiplerini aldılar.

Aslında takım kaptanlığını biraz irdelemek lazım.

Eskiden bizim mahalle takımlarında takımın en iyi oynayanı takım kaptanı olurdu ve o ne derse biz onu yapardık. O da saha içerisinde Ayhan Akman gibi hareket ederdi, gol kaçırana bağırırdı, hatalı hareket edene kızardı ve bir nevi kaptanlıktan da öte teknik direktör gibiydi. Yaş tabii büyüdükçe liderlik kavramını daha iyi öğrendik ve akılın yaşta değil başta olduğunu da kavradık. En iyi oynayan ya da yaşı en büyükten öte liderlik vasfı en yüksek olan takımın kaptanı olmaya başladı.

Ayhan Akman’ın kaptanlığı ise ilginç. Kariyerine ve yaşına saygım var, geçmiş yıllarda Galatasaray için çok büyük hizmetleri oldu. Joker misali de takım içerisinde yer almadığı mevki kalmadı, bir kere de benim mevkim şudur ben burada oynamam tarzında söylemi yoktur. Mücadele anlamında da takıma kattığı çok şey olmuştu ama yaş ilerledikçe huysuz ihtiyarlar gibi hareket etmeye başladı. Futbolu yaşı itibariyle geriye gittikçe, bu durumdan sonra da taraftar ona sırt çevirmeye başladıkça Ayhan Akman işi iyice abartarak saha içerisinde bir diktatör konumuna geçti. Hakan Balta hatalı hareket eder ona bağırır ve maç içerisinde futbolcunun bütün moralini alt üst eder, Pino gol kaçırır ona bağırır. Oysa kimse ona senin de büyük hataların var demez. Attığı pasların yüzde 60’ının hatalı oluşundan, topu aldığında kendi ekseninde bir tur attığından, maçın bir bölümünden sonra yanında geçen rakibe bile karşı koyamadığından fazla bahsetmez, çünkü biraz da yaşa hürmet durumu. Ama her futbolu geriye giden, yaşı ilerleyen böyle olacaksa işimiz var. İşte bu yüzden de Arda bir an önce takıma dönsede şu kaptanlık olayını ele alsa diyorum. Kaptanlık pazubandını Ayhan Akman’da görmek benim için en az Servet Çetin’in, Mustafa Sarp’ın 11 başlaması kadar ağır bir durum olmaya başladı.

Kaybettikten Sonra Çıldıran CulioHagi, Dünya tarihinin en büyük futbolcularından biriydi, Galatasaray’ı falan da bir yana bıraktım. Herkes Hagi’yi takımında görmek ister, her teknik adam böylesine bir futbolcuyla beraber yücelmeyi hayal eder. Bu yüzden Hagi’si olanlar şanslıdır ama son zamanlarda da şu geyiği nedense sık duymaya başladım. ‘’Hagi eğer kendinin teknik direktörü olsa kendisini oynatmazdı.’’

Hepimiz Hagi’nin nasıl bir takım kurmak istediğini biliyoruz. Sahadaki 11 futbolcunun da savaşması, sürekli bir mücadele içinde olması, yenilgiye isyan etmesi, tabir-i caizse tekmeye kafa uzatması. Bazı teknik adamların da tarzı budur, savaşmayı severler. Futbol doğrularının en başında mücadele gelir ve kadrolarında da yine Hagi’nin tabiriyle 2-3 tane beş yıldızlı futbolcu bulundurur. Hagi’nin de beş yıldızlıları Arda ve Baros. Kewell bile onun mantığında savaşan, isyan eden futbolcudur. İyi futbol iyi futbolcularla oynandığı gibi başarı da mücadeleden geçer. Amaç da başarı olduğundan Hagi’nin şu aşamada aldığı her karar başımla beraber. Buna Misimovic de dahil, Culio transferi de dahil.

BURAK EREN

10 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 11: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Şunu da ekleyelim, Hagi’nin kendini takımında oynatmazdı geyiğinde temel alınan isimleri de akla getirmek lazım. Hakan Yakın, Misimovic falan. Hangisi Hagi’nin tırnağı acaba? Hagi’nin futbol oynadığı dönemi düşünün ve bir de bu ikiliyi. Sonuç ortaya çıkar.

Gelelim Culio’ya. Yazının da ana teması o zaten. ‘’Bu forma için kendimi öldürebilirim’’ sözünden doğru böyle bir yazı yazma isteği doğdu. Çünkü henüz bu futbolcuyu izlemeden, etmeden çıkan yorumları okuyorduk. Yeni Carrusca geldi, sol kanada adam aldık, şuydu buydu. Çok iyi bir futbolcu da olmayabilir, Romanya’dan gelen 27 yaşındaki Arjantinliyi küçük de görebilirsiniz ama biraz bekleyelim ya da yorum yapmadan önce az biraz futbolcuyu takip edelim.

Öncelikle sol kanat değil orta saha transferi gerçekleştirdik. Orta sahada oyunun iki yönünü oynayabilecek, mücadele dozajı Cana’nın seviyesinde dolanan bir isme ihtiyaç vardı. Hagi’nin vazgeçilmezinin neden Cana olduğunu defalarca yazdık. Bu takımda Arda’nın bile düşünülmediği anlar olur ama Hagi, Cana’dan asla vazgeçmez. Culio’nun da bu isimlerden biri olacağını tahmin ediyorum, o da en az Cana kadar gözü pek. Hırs ve mücadele onun için çocukluktan başlamış. Futbol bir bakıma hayat damarı olmuş, geçmişin mağlup izlerini futbolla kazanarak atmak isteyen bir isim.

Hadi ben çok hırslı biriyim ve böyle agresif konuşmalar yapan isimleri bir anda sahiplenebilirim ama çoğu arkadaşımın da benimle aynı görüşte olduğunu biliyorum. Culio’nun şu röportajıyla bile bir anda büyük bir sempati oluşmuş durumda. Bu da futbolcu açısından büyük şans, büyük bir destekle beraber geliyor. Cana için olduğu gibi, eğer buralarda tutunmayı da başarırsa çok farklı bir karaktere daha sahip olacağız.

Futbol, Şut ve Gol OyunuysaKarakterini severim, sevmem bu ayrı konu ama Lincoln’ün {o gün kafa olarak maça teşrif ettiyse} futbolu bana büyük keyif veriyordu. Çünkü klasik 10 numaralardan değildi, her an maçın içerisinde ve her dakika farklı bir hareketle onu izleyebilirdik. Yaptığı çalımlarla, attığı şutlarla, sağa bakıp sola attığı paslarla falan büyük keyif veren bir futbolcuydu. Zaten Lincoln’ün bu yaptıkları, ayrılma şekli ve benim de sürekli onu kötülemem bu yüzdendir.

Misimovic bugün yarın ayrılır ve ayrıldığı günden iki gün sonra büyük ihtimal unuturum ama Lincoln kafamda bir yerde sürekli yer alacak.

Yukarıda da dediğim gibi beni Lincoln tarzında futbolcular heyecanlandırır. Hücum repertuarı geniş, hareketli oynayan, yaptığı bir çalımla veya attığı bir şutla kalpleri hop ettiren ama sürekli maçın içerisinde olmayı başaran futbolcular. Şu kötü zamanda da bu tarzda yakın bir futbolcumuz var aslında. Pino’dan bahsediyorum, yaşadığımız kötü sezonun içerisinde fazla konuşulmayan adamdan.

Dışarıdan birine Pino’yu sorsak fazla beğenmez, sürekli gol kaçırıyor falan der. Doğrudur, iyi bir bitirici olmayabilir, çok da golcü bir futbolcu olmayabilir. Üstelik takımdaki yegane görevi gol atmak olmasına rağmen. Yine de bu Pino’nun iyi bir futbolcu, büyük potansiyeli olan bir isim olduğu gerçeğini asla değiştirmez.

Pino’nun attığı şutlar eleştirilir, neden bu kadar fazla vuruyor diye. Oysa futbol şut ve gol oyunu. Ne kadar fazla şut atarsan bu senin o kadar lehine, mesafelerin pek bir önemi yok. İstersen ceza alanının içinden vur, istersen 50 metreden. Şut potansitelin varsa bunu kullanacaksın, gitsin de Mustafa Sarp her yerden vursun demiyorum. Zamanında Mehmet Topal’a demiştim ama o bu özelliğinin üzerine gitmedi, şimdi ise

Pino vuruyor diye onu eleştirmek çok manasız. Gaziantepspor’a attığı gol ortada, Hagi gibi bir üstadın elinde de zaten bu özelliği mutlaka gelişir. Belki 20 tane vurduğundan 2’si gol olur ama o 2 gol üzerine de aylarca konuşuruz.

Hagi’nin de benim gibi düşündüğine ve Pino’yu da vazgeçilmezlerinin arasına yazdığını eminim. Hagi, sever böyle futbolcuları. Teknik, güçlü ve takım savunması içerisinde de var olan isimleri. Pino’dan da vazgeçmemesinin sebeplerinden biri bu aslında. Onun bu hareketli yapısı, sürekli koşup efor sarfetmek isteyen havası takım savunmasında da yardımcı. Geriye kadar gelip top kovalıyor. Bir de şöyle düşünün. Uzun zamandan bu yana hangi forvetimiz takım savunması içinde yer almış ve kendi ceza sahasının derinliklerine kadar adam kovalayıp top almış?

Aslında sürekli dönüp dolaşıp şu gol mevzusuna geleceğiz. Pino’nun da ilerleyen dönemde bu gol vuruşunu düzelteceğine eminim, en azından uğruna büyük paralar dökülen Sercan Yıldırım’dan da çok büyük bir yetenek. Bunu da atlamayalım ama Pino’yu daha etkin kılmanın yollarını düşünelim. Mesela Baros ve Pino’yu 4-4-2 gibi bir sistem içerisinde çift forvet olarak düşünün. İkisi de olan performanslarının üzerine çıkmaz mı? Pino şu anda görüldüğünden daha büyük bir caka kazanmaz mı?

11 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 12: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Tarih: 15 Ocak 2011Yer: ALİ SAMİ YEN SPOR KOMPLEKSİ TÜRK TELEKOM ARENA STADIDavacı: Haklarını, Kulübünü Savunan GALATASARAY TaraftarıDavalı: Galatasaray Kulübü Başkanı ADNAN POLAT, TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, ultrAslan Taraftar Oluşumu Hâkim: Bütün RenklerKâtip: Galatasaray Taraftarı

Bir yer düşünün Hâkim Bey; temeline kazma ilk vurulduğundan, ışıkları açılana kadar süre boyunca aralıksız izlenen, dökülen her betona sarı kırmızı aşkını da harç yapan, işçilerle beraber uykusuz kalan, yeri geldiğinde işçilerin eli, ayağı olan, bu ev benim evim diye en güzel duygularını nakış nakış işleyen bir taraftar ve evini düşünün. Gün geldi ihaleler iptal oldu, gün geldi işçiler kazan kaldırdı, gün geldi bitmeyecek dendi ama hayallerimiz, umutlarımız hiç bitmedi. Yeni evimize geçerken yıllardır kahrımızı çeken, her metrekaresinde başarılarımız olan, duvarlarına söylediğimiz tezahüratlar sinen, dili olsa da konuşa dediğimiz ilk göz ağrımızın alış veriş merkezine dönüşecek olmasının burukluğu ile ayrıldık. Bu acı nasıl bir acıdır bilir misiniz Hâkim Bey? Siz hiç sevdiğinizi kaybettiniz mi? Nefes alamazsınız, boğazınız düğümlenir, ağlarsınız ama ne çare giden gitmiştir.

Dört gün önce ilk göz ağrımızla bir daha buluşmamak üzere ayrıldık yeni evimize giderken. Cumartesiyi bekledik sabırsızlıkla, açılışına saatler kala internette yayınlanan fotoğraflarla teselli ettik kendimizi. İşte kavuşma anı diye vurduk yine kendimizi sarı kırmızılı yollara. Keşke o gün kalkıp bütün İstanbul’u gezebilseydiniz. Sel olup akan sarı kırmızılıların gözlerinin içindeki ışığı, içlerindeki coşkuyu görseydiniz. Şaşardınız belki 7 yaşındaki torunla dedesinin gözlerindeki aynı ateşi, tutkuyu gördüğünüz de. Beni belki daha iyi anlayabilirdiniz. Hep gülelim, mutluluk yaşayalım diye kahkaha atarak girdim yeni evime. Bakmaya doyamadım, arkadaşlarım aradığında kelimeler bulamadım evimizi anlatmaya. Işıl ışıl bütün heybetiyle bana merhaba diyordu evim. Çok beklemiştik ama değmişti. Siz hiç mutluluktan ağladınız mı Hâkim Bey? Ben ağladım o akşam tıpkı diğer sarı kırmızılılar gibi. Dedim ya, kelimeler yardım etmiyordu içimdeki coşkuyu anlatmaya, gözyaşlarım söndürsün istedim. Ama nerden bilirdim ki o gözyaşları sonra çaresizlikten, biricik kutsalına laf söyleyenlere bir söz söylemediği için dökülecekti. Siz hiçbir anda gündüzle geceyi yaşadınız mı Hâkim Bey? Ben yaşadım. Benim kutsalıma, benim renklerime biri kalkıp laf söylerken yaşadım. Acizlikle, vefasızlıkla, fakirlikle, nankörlükle suçlanırken yaşadım. Ben suçlanırken başımdaki insandan tekmeler yiyip tehdit edildiğimde yaşadım. Beni anlar diye düşündüğüm taraftar oluşumundan hançer yediğimde yaşadım.

Siz hiç suçsuzken suçlu oldunuz mu Hâkim Bey? Ben oldum. Evimde bir Allah’ın Kuruşu emeğim olmadığı söyleyip bu ev senin evin değil diye feryat figan edilirken her ay maaşımdan kesilen kesintiler, 3 liralık telefon konuşmasına 5 liralık ödediğim vergiler görülmeğinde, ilk göz ağrımın manevi değeri dışında maddi değeri biçilemezken “ben yaptım, ben olmasam bir hiçtin“ denildiğinde yaşadım. Kutsalıma sahip çıkacak başkanım yoktu ben çıktım diye suçlu oldum. Yaptığım kabahatmiş gibi ayıplandım. Kalbimde sadece sarı kırmızı sevgi barındıran bana “provokatör” deyip “Galatasaraylı değilsin” diye suçlandım. Benim özlemle beklediğim evime sokmam diyerek tehdit edildim. Oysa unutulan bir şey vardı Hâkim Bey benim sarı kırmızım ister 

KALEMİM KIRILMADAN, BİRDE BENİ DİNLEYİNARZU KESKIN

12 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 13: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

kırda, çimde oynasın, ister fizanda, yer önemli değildi ki. Ben onu sevdiğim de ne gösterişli stadı ne de formalarında üç çizgileri vardı. Siz hiç karşılıksız sevdiniz mi Hâkim Bey? Sevdiyseniz anlarsınız beni… Bilet kuyruğunda bekledim ama hiç bedava biletim olmadı, mevsim dinlemeden düştüm yollara ama hiç şikâyet etmedim ben gidiyorum sen gitmiyorsun diye diğerlerine üstünlük sağlamadım, birileri dedi diye ne alkışladım ne de yuhaladım. Sevdamı hep beraber ama Galatasaraylı olarak yaşadım, hiçbir reise biat etmedim. Ama aynı renklere gönül verdiğim kişiler sırf onlar gibi davranmadım diye acizlikle suçladılar beni. Ne kadar acı değil mi Hâkim Bey? Benim yerime herkesten özür dilenirken benden kimse özür dilemedi. Ekmek parası uğruna ölen işçilerden, geride bıraktıklarından da, evimin temellerini atıp açılış gününde acizlikle suçlanıp mezarında kemikleri sızlayan Canaydın’dan da kimse özür dilemedi. Ama hepimizin yerine bize kuş beyinliler diye itham edenlerden, babamızın olmadığını söyleyenlerden bile özür dilendi hem de defalarca. Ben ne mi yaptım Hâkim Bey; Ben renklerime, ben sevdiğime, ben sevdama sahip çıktım söz ettirmedim sadece. Bunu yaparken de ne küfür ettim ne de yumruğumu konuşturdum. Sarı Kırmızı geleneklerin bana öğrettiğiyle yaptım. Hâkim Bey; Bugün bana sahip çıkın ki yarın da ben size çıkabileyim. Renginiz ne olursa olsun yapın bunu. Sakın bunu çıkar olarak yaptığınız iyiliğe karşı düşünmeyin. Eğer bugün benim kanadım kırılırsa yarın sizi ne savunacak halim ne de kelimem olur. Şimdi soruyorum Hâkim Bey? Ben suçlu muyum? Kırın kaleminizi de söyleyin. Son olarak Hâkim Bey, ben kim miyim?

“KİMSEDEN FAYDA UMMAM, DİLENMEM KOL KANAT KENDİ BOŞLUK VE GÖK KUBBEMDE UÇAR GİDERİM EĞİLMEK, ESARET ZİNCİRİNDEN AĞIRDIR BOYNUMA

FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR BİR GALATASARAYLIYIM.”

Resim: Galatasaray Sözlük’ün Sivasspor karşılaşmasında açtığı pankart

13 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 14: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

DAYANGALATASARAY

Page 15: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

BİR

GSC

İMB

OM

BİL

DİR

İSİ

MİSİMOVİC’İ GERİ İSTİYORUZ

Aslında bu kişisel bir yazı değil. Genel bir değerendirme. GSCimbom’un sesi olarak düşünün. Misimovin’in neden kadro dışı bırakıldığı hakkında tam bir fikrimiz olmasa da bunun doğru olmadığına inanıyoruz. Bu kadro yapısında Misimovic’in takıma fazla şey vereceği inancındayız. Bu yüzden onu geri istiyoruz. Neler yapabileceğini görmek istiyoruz. Galatasaraylılık adalet gerektirir.

15 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 16: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

GÜLE GÜLE AŞIĞIMGÜLE GÜLE ARKADAŞIMSEN TEKTİNSEN BENİM İÇİN TEKTİN

Page 17: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 18: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Çekim: Muhammet GÜLHAN, GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 19: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 20: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Çek

im: M

uham

met

LHA

N, G

SC

IMB

OM

FA

NZI

N 2

011

Page 21: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 22: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

BİR VEDANIN ARDINDAN: “YEN” DEDİN, YENDİK USTA

ramatik olanları anlatmak imkânsız. Yaşamak da çare değil. Çünkü bitmiyor yaşanınca. Eskimiyor, t ükenmiyor. Sadece orada,

ruhunun üstünde aziz bir hale gibi duruyor o veda zamanı, o tarih.

O yüzden o akşam anlatılamaz.

Yapılabilecek tek şey, Ali Sami Yen’in hikâyesini bilmek olabilir. O iyi başlamayan hikâyeyi.

Aslında öteki Ali Sami Yen’in öyküsü olabilecek en kötü bir doğumla başlamıştı 20 Aralık 1964’te. O gün orada Türkiye’yle Bulgaristan arasındaki ulusal maçı izlemeye gelen 30 binden fazla insanın bir bölümü çıkan izdiham nedeniyle yaralandı. Hatta içlerinden birisi de öldü.

Hani vardır ya askerlikte bir yemek kazanı düşer de yere, o kazanı düşürenler değil de kazan ceza alır bilmem kaç küsür sene; hizmetten men cezası. Öteki Ali Sami Yen’in de başına aynısı geldi. Hükümsüz bir ceza verildi ona. Kapılarını insanlara, sahasını üzerinde yıllar yıllar sonra nice devi diz çöktürtecek futbolculara açmama cezası.

Cezanın nedeni, çıkan izdiham nedeniyle tribünün bir kısmının çökmesi, mühendislik olarak güvenli bulunmamasıydı. Stadı hizmete sokma çabasındaki İstanbul yöneticileriyle yapının “çürük” olduğu yolunda rapor vermek için çırpınan mühendisler arasında bir o yana savruldu Ali sami Yen. Aylarca, hatta yıllarca.

Öksüz bir yapı olarak aylarca horlandı Ali Sami Yen. Hâkir görüldü. O günlerden kalma bir karikatür hatırlardadır hâlâ. Göklerden Ali Sami Yen Bey, adını taşıyan öteki Ali Sami Yen’e bakarak, “adımı çekiyorum bu stattan” der o karikatürde. İşte o ıssız geçen ayları boyunca öksüzlüğünü sadece çiminde antrenman yapan Galatasaraylı futbolcularla paylaşır Ali Sami Yen.

Belki de İstanbul’un tüm maç yükünü çeken Mithatpaşa’nın o çamur deryasından korkan İsviçre’nin FC Sion yöneticileri “oynarlarsa futbolcularımız tetanoz olur” diye başka stad arayışını başlatmasa, neredeyse hiç doğmadan ölmüş olacaktı ASY. 29 Eylül 1965’teki Galatasaray’la FC Sion arasındaki o Avrupa maçından (ilk gol, ilk avrupa zaferi) aylar sonra yine ıssızlığa terkedildi. Sonra da sadece birkaç lig maçı için tribünlerdeki seyirci sayısının 20 bini geçmemesi şartıyla futbola açıldı Ali Sami Yen.

Yani sözün kısası, Ali Sami Yen’le Galatasaray arasında neredeyse 1968-1969 sezonuna kadar fazladan duygusal bir bağ kurulmadı bu öksüz doğum nedeniyle. Galatasaraylılar için Mithatpaşa ne anlam ifade ediyorsa Ali Sami Yen de bundan çok da öte bir anlam etmemiş oldu o dönemde. Brian Birch’le gelen üç yıl peşpeşe şampiyonluğun ilk ikisinde devredeydi Ali Sami Yen. Ama önce tadilat ardından da başka sorunlar yüzünden kapanması nedeniyle üçüncü yılında Mithatpaşa’da taç giydi Galatasaray.

DMELIH SABANOGLU

22 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 23: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Sonrası zaten bir öksüzün hikâyesi. Stadsız ve şampiyonluksuz geçen bir dolu sene. 1980’in sonundaki Altay maçıyla yeniden kapıları açıldığında da Galatasaray’ın o sezonlarda ligdeki tatsız durumu nedeniyle bir yuvaya kavuşma etkisi yaratamamıştı Ali Sami Yen. Tâ ki 1982’ye kadar. O yıldan sonra her geçen sene futbolcuyla, teknik heyetle, yönetimle, taraftar ve stad arasındaki bağ daha da büyüdü. İşte o yıllar gerçek Ali Sami Yen efsanesinin doğmaya başladığı zamandır.

Ondan sonrası hikâyenin en bilinen bölümüdür. Aradaki birkaç kırık sezon hariç neredeyse 1987’den 2002’ye kadar altın yıllarını yaşadı Ali Sami Yen. Ardından her yaşayan şeyin çembersel kaderi nedeniyle (bakınız Yağmurdan Önce’nin o müthiş cümlesine; “hayat bir çemberdir ama çember yuvarlak değildir”) sönmeye yüz tuttu o efsane. Ve doğum sonrası yılların ıssızlığına gömüldü her geçen sezon. Bu sezon da yaşamsal döngüsü tamamladı Ali Sami Yen.

Çember tamamlanıyor ilk yarıdaO döngü Beypazarı Şekerspor maçının tam devre arasında tamamlandı aslında. İkinci yarıdan itibaren hem Ali Sami Yen, hem de Galatasaray yeni bir geleceğe ilk adımı attılar.

Nasıl oldu bu? Gheorghe Hagi’nin dünkü epik tutumu sayesinde oldu. İlk yarıda Galatasaraylılar’ı bu sezon tarifsiz üzen o eski takım ve o eski ruhsuzluk sahadaydı. Çünkü Hagi böyle olmasını istemişti. Çünkü aslında, “görün bakın nasıl bir miras aldım” demek istiyordu herkese ve bunu göstermek istiyordu çığlık çığlığa.

İkinci yarıda ise Kazım Kazım’ı santrfor pozisyonunda sahaya sürerek, yanlış yerlerde duran taşları gerçek yerlerine yerleştirdi Hagi. Böylece hem ona neyin miras kaldığını, yani geçmişi göstermiş oldu aynı maçta, hem de sadece iki oyuncuyla bile takımın nasıl gömlek değiştirdiğini, yani geleceği göstermiş oldu. Bunu yapmakla da, “durun bakalım, ne bu ümitsizlik, birkaç doğru takviyeyle bu takım nerelere gelecek daha” mesajı verdi Galatasaraylılar’a.

Maçın ardında kalanlarAslında ne gösterdi bu maç bize? Birkaç önemli şey.

Geçen yıl Ali Sami Yen’deki Fenerbahçe maçıyla boşalan Galatasaray kalesinin ivedilikle dolması gerektiğini mesela.

Önce sakatlık, ardından da ameliyat sonrasında Arda Turan’ın nasıl muazzam bir düşüş içine yuvarlandığını ve bu düşüşten kurtulmak için dünkü maçla birlikte bir çaba içine girdiğini mesela. Galatasaray’ın çok iyi bir kaptana, kaptanın da en kısa sürede ayağa kalkmak ve hep orada durmak için Galatasaray’a ihtiyaç duyduğunu mesela.

Hagi’nin son üç maçtır güvenmeye yüz tuttuğu Gökhan Zan’ın bundan sonra Galatasaray formasını giymesinin çok zor olduğunu mesela. Dünkü Gökhan Zan performansından sonra Hagi’nin stoper pozisyonuna acil bir takviye istemeyi düşünmüş olabileceğini mesela.

Servet Çetin’in futbolla fizik güç (düzenli kuvvet antrenmanları, düzgün bir yaşam, vb.) kapsamında feci profesyonel bir bağ kurmasına karşın, topla temeldeki ilişkisinin aslında inanılmaz duygusal olduğunu mesela.

Aydın Yılmaz ve Barış Özbek’in, bırakalım ilk 11’i, bir rotasyon oyuncusu olmak için bile neredeyse hiç şanslarının kalmadığını.

Galatasaray’ın akışkan bir futbol oynayabilmesi için sağ iç pozisyonuna sertlikten yılmayan, topla inanılmaz barışık, akıllı ve yürekli bir futbolcuya ihtiyaç duyduğunu mesela.

Maçı koparan en önemli hamlenin aslında 70’inci dakikada Emre Çolak’ın sahaya sürülmesinin ama bunda Emre Çolak’ın neredeyse hiçbir şey yapmasına bile gerek kalmamasının olduğunu mesela. Asıl dengeyi Emre Çolak’ın oyuna girmesinden sonra içerde oynamaya başlayan Arda Turan’ın bozduğunu mesela. Bu hamleyle neredeyse sekiz kişiyle kendi 18’ini savunan Beypazarı Şekerspor savunmasının Kazım Kazım’ın üzerindeki baskısını hafifletmek zorunda kaldığını ve üç golün de bu değişiklikten sonra geldiğini mesela.

Kazım Kazım’a yönelik öfkenin aslında bu gencin kendisinden çok daha öte yönetime olduğunu mesela. Kazım Kazım’ı yuhalamamasının yanısıra, dakikalar geçtikte onu sahadaki samimi çabası yüreklendiren Galatasaray seyircisinin aslında hiçbir futbolcusuna karşın önyargılı olmadığını mesela. Özellikle Yeni Açık seyircisinin, Aykut Erçetin özelinde, protestoyla linç arasındaki o keskin ayrımı henüz tam manasıyla idrak edemediğini mesela.

Kazım Kazım’ın Galatasaray’ın “Pascal Nouma”sı gibi bir efsane olmanın tam eşiğinde bulunduğunu, ama o eşiği aşması için futbolla ve Galatasaray’la samimi olması gerektiğini mesela.

23 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 24: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Juan Pablo Pino’nun Abdülkadir Keita’nın ötesine geçebilecek çok iyi bir takım oyuncusu olma potansiyelinin her geçen gün daha da gerçekleştiğini mesela.

Culio ve Pino transferlerinin Galatasaray’ın yıllar yılı “düşmüş melekler”e harcadığı milyonlarca liranın yazık bir para olduğunu kanıtladığını mesela. Bu iki transferin futbolda isimlere değil futbolcuların üstlendikleri ve yerine getirdikleri fonksiyonlara bakılması gerektiğini mesela.

Ve de en nihayetinde Emanuel Culio’nun Galatasaray’ın iyi zamanlarındaki Ergün Penbe’den bu yana aradığı ideal bir orta saha oyuncusu olduğunu mesela. (Culio için ne kadar yıldızlı olursa olsun bir cümle yetmez. Çünkü o bir yıldız değil, gerçek bir futbolcu. Sahaya 360 derece bakan, futbol zekâsı çok gelişmiş, yetenekleri bu zekâyı doğru yerde ve doğru zamanda kullanmasına imkân veren (bunu anlamak üçüncü golde Kazım Kazım’ın önüne indirdiği top bile yeter), sertlikten yılmayan, çok iyi bir sol ayağı olan, iyi şut atan, etkili ölü top kullanan, sürekli hareketli, oynanan futbola akışkanlık kazandıran bir futbolcu. Forvet oynamadığı yani üçüncü bölgeden kısmen uzakta olacak Culio. Bu nedenle de gol atamayacak fazla. Yıldız muamelesi de göremeyecek bu yüzden. Ama onun değerini eksiltmez bu hiçbir zaman. Başta yöneticiler olmak üzere onu bu maddi koşullarla Galatasaray’a kazandıran Hagi’ye büyük bir teşekkür borçlu Galatasaraylılar. Ayrıca daha bu hafta takıma katılan Culio’nun ne denli yürekli bir takım oyuncusu olduğunu görmek için gollerdeki sevinç yumaklarına bakmaları yeterlidir.)

Son söz. Sözün bittiği söz

Adaptandır. En iyi konuşanların üzerine söz söylenmez. O yüzdendir en akıllılar en son konuşurlar. En duygusallar da. Son söz, sözün bittiği sözü söyleyen Ali Kırca’nın o şiirsel dilinde. O güzel ve büyük Galatasaraylı’nın:

Daha doğduğunda “Ali Sami Yen” diye fısıldadı kulağına o ses adını.Bir babanın çocuğuna vasiyeti gibi, “Ali Sami Yen” dedi.“Sami Yen” dedi, “Yen” dedi.“Yen” dedi, yendin.Yendin bu alemde yenilecek ne varsa birer birer.Önce ümitsizliğimizi yendin.“Galatasaray’ın olduğu yerde umut hep vardır” diyerek yendin.Yendin işte.Takarken altı kez krallık tacını, gururu taç yaptın başlarımıza.Ve fakat kralların kibrini yendin o müthiş tevazunda.Yendin.Tıpkı, “Sevenleri üzmeyelim baba” dediğinde,renklerin paraya esaretini yendiğin gibi.Yendin bir kere daha. Çanakkale’deki kınalı kuzulardan mirastı başkaldırışın yedi düvele.Kurtuluş Savaşı’na taşınan mermilerin ışıltısıyla,yendin bu topraklarda karanlığı en umutsuz zamanda.Yendin.Milan’ı, Manchester’ı sildin devler liginden en mağrur anlarında.Barselona’yı, Real Madrid’i devirdin, yendin.Yendin.Açıldıysa ilk sen açtın bu ülkenin kapılarını Avrupa’ya.Sen getirdin tarihin en büyük şeref madalyasını bu coğrafyaya.Ülkemin yüzyıllık yalnızlığını yendin dünyada. Duyuldu adın Cezayir’den Çin’e, Kenya’dan Arjantin’e.Kimsesizliğimizi yendin bir anda.“Yen” dedi yendin.Yendin bu dünyada yenilecek ne varsa birer birer, yendin.Çünkü. Sen, Ali Sami Yen’din.Şimdi, gidiyoruz işte. Çığlıklarımızı,hasretimizi ve göz yaşlarımızı bırakıp çimlerine.Kahraman ruhunu ödünç alıp götürüyoruz gittiğimiz yere,adını yazmak için yepyeni zaferlere.

24 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 25: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Resim: Beypazarı Şekerspor galibiyetinin ardından Eski Açık’ı selamlayan futbolcular

Çekim: Muhammet GÜLHAN

Page 26: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Şunu kabul etmeliyiz, Galatasaray Skibbe döneminden beri istikrarlı bir hücum gerçekleştiremiyor. Skibbe döneminde mevcut hücum oyuncuları Arda, Kewell, Lincoln ve Baros’tu. Hepsi zeki futbolculardı, birbirlerini tamamlıyorlardı. Bu 4’lünün en büyük artısı Lincoln önderliğinde sağlam bir organizasyona sahip olması, en büyük eksiği ise topun arkasına geçememeleriydi. Bu yüzden bu takım en iyi döneminde gidip Kadıköy’de Fenerbahçe’den dört yemişti. Biraz daha inelim detaya, Galatasaray hücumuna…

Skibbe döneminde ilk reaksiyonlarda takımın sorunu hücum yapamamasıydı. Lincoln formsuz başladı ve Galatasaray hatalarının kurbanı olarak Şampiyonlar Ligi ön elemesinden geçemedi. Baros’un geç transfer edilmesinin sebebi önemli bir roldü bunda. Ardından taşlar yerine oturmaya başladı. Lincoln önderliğinde Galatasaray Arda, Kewell ve Baros ile hücum futbolu oynamaya başladı. Galatasaray ilk devrenin sonunda 38 golle ligin en fazla gol atan takımıydı. Kazandığı maçların hepsini handikaplı bitirmeyi başardı. 38 golün 4/1’inden fazlası Baros’a aitti. Arda, Kewell ve Lincoln 6-10 arası gol atmayı başardı ve Lincoln önemli asistler yaptı. Lincoln döneminde takımın en büyük artısı hücum yaparken topun etrafına doğru dizilmesiydi…Bu da sağlam bir organizasyondan geçerdi. Avrupa’da mükemmel bir futbol oynanıyordu. Galatasaray keyif

alıyordu oynadığından. En önemlisi buydu. Ardından saha dışı etmenlerin getirdikleri ve istenmeyen sonuçlar Galatasaray’ı aşağı indirdi. Galatasaray hücum yapamadı. Lincoln büyük bir sorundu. Galatasaray ilk devre attığı 38 golün bu kez tam tamına yarısına indi. 19 gol atabildi. Bu kez ilk yarının tam tersi oranla Galatasaray kazandığı hiçbir maçı handikaplı bitiremedi. (1-0, 2-1) Buradan sonra düşüş başlamıştı.

Ertesi sezon bir başka hücumcu Frank Rijkaard, Galatasaray’a Lincoln’den sonra hücum yaptırmanın yollarını denedi. Frank Rijkaard’ın takımının hücumda önemli kozu Keita’ydı, tıpkı bir önceki yılda Lincoln’ün olduğu gibi. Rijkaard Galatasaray’dan 10 numaralı oyun

GALATASARAY HÜCUMU

MUHAMMET GULHAN

26 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 27: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

yapısını sildi, takımına topu paslarla kanatlara getirerek gol atmanın, sağlam bir organizasyona sahip olmanın yollarını anlattı. İlk reaksiyonda başarılı oldu. Arda-Elano bunlara ayak uydurdu.Galatasaray bir önceki sezon devreyi 38 golle bitirmişti, Rijkaard döneminde ise 36 golle bitirdi. Üstelik geçtiğimiz yıl atılan 38 golün 4’te 1’inden fazlasına sahip Baros’un olmamasına rağmen. Bu, hücum futbolu adına önemli bir anekdot diyebiliriz. İkinci devrenin sonunda takım 25 gol atabildi. Yine belli periyotlarda sakat olan Baros ve Kewell’ın olmamasına rağmen. Geçtiğimiz yıla oranla daha başarılıydı, her ne kadar Skibbe sene sonunu göremese de...

Bir sonraki sezon Galatasaray’ın ne Lincoln’ü, ne Keita’sı vardı. Organize bir takıma sahip değildi. Arda kaptanlığının ikinci yılında saha dışı sorunlarla savaşarak yıpranmıştı. Kim hücum yaptıracaktı bu takıma? İşte bu düşünülmedi. 8 haftanın ardından Galatasaray 12 gol attı, 12 gol yedi. Organizasyon yoktu. Rijkaard gönderildi, Hagi getirildi. Devre arasına kadar Galatasaray Hagi ile 9 haftada 7 gol atabildi. 12 golün üzerine ekleyebildiği sadece 7 gol. Galatasaray’ın yine en büyük eksiği bu kez daha çok sakatlanan Arda, devrenin 4’te 3’ünü sakat geçiren Baros ve bir önceki yıl Baros’un yokluğunda takımı tek başına sırtlayan Kewell’ın yine belli periyotlarda sakat olmasıydı. Sorunun hücum oyuncularında olduğu barizken takviye yapılmadı. Başarısızlık gelmeye devam etti.

Hagi devre arasında kendi hücumu planını kurmaya çalıştı.. Sol iç bölgesine Culio’yu, sağ iç bölgeye ise Yekta’yı, bunlarla birlikte sağ, sol, forvet oynayabilen Kazım’ı transfer etti. 2 haftalık periyodun ardından tek gol atabildi. Galatasaray’ın Baros’u, Kewell’ı ve Arda’sı hala eksik. Galatasaray’ın hücum yapabilmesini yolları bu oyunculardan geçiyor, Hagi’nin kurduğu hücum hattından değil. Biraz daha detaya inelim…

Resim: Galasaray nasıl hücum yapar?

Mavi noktalı oyuncular Galatasaray’ı temsil ediyor, kırmızı nokta ise rakibi. Lincoln döneminde Galatasaray top ayağındayken rakip sahada topun etrafına doğru diziliyordu ve bu iyi bir organizasyona sahip olmasını sağlıyordu. Yaratıcı oyuncular ve defans arasında müthiş bir denge vardı. Aslantepe’nin Galatasaray’ında yeni oyuncularla birlikte bir hücum planı çıkardım. Hagi Misimovic’i silerek 4-3-3 dizilişinden vazgeçmedi. Burada sorun Hagi’nin oyunculardan ne istediği. Galasaray topun etrafına bu şekilde dizilebilir mi? Culio-İnsua bağlantısı, Arda’nın Beypazarı Şekerspor maçında attığı golde olduğu gibi bir uyum getirir mi? Stancu hızını ve tekniğini sağ forvet bölgesinde kullanarak hücumda kendisine pay çıkarabilir mi? Baros, Arda yıl sonuna kadar istikrarlı bir serüven yakayabilir mi? Kewell bunlara ayak uydurabilir mi? Sabri-Yekta bindirmeleri hücuma artı bir hız getirebilir mi? Cana orta sahayı kontrol edebilir mi? Dengeli ve hücum futbol şablonunu bu kadroyla en iyi bu şekilde uygulayabilirsiniz. Baskılı futbolu zeki orta saha oyuncularıyla aşabilirsiniz ve topu bir sonraki bloga kazandırabilirsiniz. Doğru noktadaki futbolcu en sonunda golü atmayı başarır. Galatasaray bu şekilde hücum yapar. İşte bu kadar basit...

27 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 28: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

- 26 Ağustos 1986’da İngiltere’nin başkenti Londra’da doğan Kazım, Kıbrıslı bir anne ile Antigualı bir babanın oğlu.

- Kariyerine dokuz yaşındayken Interwood’un altyapısında başlayan Kazım, ilk profesyonel sözleşmesini 2004 yılında Bury ile yaptı.

- Bury ile çıktığı 20 maçta dikkatleri üzerine çeken Kazım, 2006 yılında 19 yaşındayken 250,000 pound karşılığında Brighton’a transfer oldu. Burada da oldukça başarılı olan Kazım, 2006-07 sezonu öncesinde Pre-mier Lig’e yeni yükselen Sheffield United’ın yolunu tuttu.

- Çıktığı 27 maçta bir gol atan genç oyuncu, bu sezonun sonunda Türkiye U-21 Milli Takımı’nın formasıyla ilk maçına çıktı.

- Kazım, Türkiye A Milli Takımı’yla ilk maçına 5 Temmuz 2007’de Brezilya ile oynanan hazırlık maçında çıktı. Bu maçtan 10 gün sonra Kazım’ın Fenerbahçe’ye transfer olduğu açıklandı.

- 2007-08 sezonunda Zico yönetiminde Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek finale çıkan kadronun elemanı olan Kazım, çeyrek final ilk maçında 2-1 kazandıkları Chelsea maçında takımının ilk golünü attı.

- Fatih Terim’in Euro 2008 için açıkladığı 23 kişilik kadroda kendine yer bulan Kazım, turnuva boyunca oynanan beş maçta da forma giymeyi başardı.

- 2008-09 sezonunda taraftarlarla ve teknik direktör Luis Aragones ile sorunlar yaşayan Kazım, bunlara rağmen Deivid’in sakatlığı nedeniyle çoğu maçta ilk onbirde forma giydi.

- 2009-10 sezonunda Beşiktaş ile oynanan maçta hakeme küfür ettiği gerekçesiyle kırmızı kart gören Kazım, adının karıştığı seks partisi skandalı ve yaptığı trafik kazası nedeniyle taraftarlarla yönetimin tepkisini topladı. Sezonun ikinci yarısında da Ligue 1 ekibi Toulouse’a kiralandı.

- Toulouse’da çıktığı 11 maçta iki gol atan Kazım, 2010-11 sezonunda Fenerbahçe’ye geri döndü. Ancak Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Young Boys maçında kırmızı kart gördüğü için kadro dışında kaldı.

-Üç yıldır Cluj’da forma giyen Juan Emmanuel Culio, 2007/08 sezonunda 32, 2008/09 sezonunda 29, 2009/10 sezonunda 28 lig maçında oynarken, bu sezonda maç kaçırmadı.

-En büyük handikapı gol yollarında etkin olmaması olarak gösterilen orta saha oyuncusu, daha çok asistleri ve pozisyon hazırlamasıyla öne çıkıyor.

-Üç yıldır Cluj’da forma giyen Culio, orta sahanın her bölgesinde oynayabiliyor.

-27 yaşındaki Emmanuel Culio, Şampiyonlar Ligi’nde boy gösterdiği 12 karşılaşmada 3 kez ağları havalandırarak üç sezonda yakaladığı lig golü sayısına ulaştı.

-Rumen basınına göre Romanya’nın en kaliteli ofansif orta saha oyuncusuydu.

-Top sürme becerisinin yanı sıra takımın en çok koşan oyuncularından birisi olan Culio, Şampiyonlar Ligi karşılaşmalarında 11 km’nin üzerinde mesafeler kat etti.

-176 cm boyundaki oyuncu, kullandığı başarılı kornerlerle dikkat çekiyor.

-İlginç bir şekilde Arjantin Ligi’nde tutunamadı. Independiente ve Racing Club dönemi kariyerinin en başarısız günleri olarak öne çıkıyor.

-16 Eylül 2008’de Şampiyonlar Ligi’nde Cluj’un Roma’yı 2-1 yendiği maçta iki gol birden atan Culio maçın adamı seçilmişti.

-Ligde bol sarı kart gören bir oyuncu. Çıktığı 89 lig maçında 20 kez sarı kart gördü.

COLİN KAZIM HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN 10 ŞEY

CULİO HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN 10 ŞEY

GOAL.COM DESTEĞİ İLE: http://www.goal.com/tr/teams/turkey/574/galatasaray

Page 29: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

- Yekta Kurtuluş, 11 Aralık 1985’te İzmir’de doğdu.

- Futbola İzmirspor’nun altyapısında başladı. 2004 senesinde İzmirspor’un A takımına geçti ve burada üç sezon boyunca düzenli olarak oynama firsati buldu.

- Orta sahada oyunun her iki yönünde etkili olması sayesinde takımın değişmez bir oyuncusu oldu.

- 2007-08 sezonunda Süper Lig’e yeni yükselmiş Kasımpaşa’ya transfer oldu. Kasımpaşa’daki ilk sezonunda 16 lig müsabakasinda görev aldı.

- Kariyeri boyunca hiçbir genç millî takımında görev almamasına rağmen 17 Kasım 2010 Hollanda ile oynanan hazırlık müsabakasi için Türkiye A Milli Takım’ına davet edildi. 1-0 kaybedilen bu müsabakada 83. dakikada oyundan çikan Hamit Altintop yerine oyuna girdi ve ilk kez millî takım formasını giydi.

- Süper Lig’de toplam 61 maçta oynadı ve 7 gol kaydetti.

- Bu sezonun ilk yarısında bütün maçlarda oynadı; 3 gol attı ve 3 adet sarı kart gördü.

- Kasımpaşa sözleşmesi 31 mayıs 2013’te bitecek olan oyuncu için 5 milyon avro değer biçti.

- 3 milyon 750 bin avro karşılığında Galatasaray’a satıldı ve 4,5 yıllık sözleşme imzaladı.

- Yekta Kurtuluş bu sezonun ikinci yarısında 250 bin avro, diğer 4 sezonda ise her sezon için 500 bin avro alacak. Maç başı ücret olarak ise kendisine bu sezon için ve gelecek sezon için 6 bin avro, 2012-13 sezonu için 7 bin avro, 2013-14 sezonu için 8 bin avro, 2014-15 sezonu için ise 9 bin avro ödenecek.

YEKTA HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN 10 ŞEY

- Robinson Zapata 30 Eylül 1978’de Florida, Kolombiya’da doğdu.

- Profesyonel kariyerine ülkesi takımlarından America de Cali’de başladı. Arjantin ve Şili gibi Güney Amerika ülkelerinde futbol oynadı. Arjantin’de Rosario Central, Independiente ve Belgrano, Şili’de ise La Serena formaları giydi

- Kariyerinde tek şampiyonluğu 2006 yılında ülkesinde Cúcuta Deportivo forması giyerken yaşadı.

-2007’de Steauz Bükreş’e transfer olan Kolombiyalı file bekçisi, kısa sürede takımın değişmez isimlerinden birisi oldu.

-2008 ve 2009’da Romanya’da yılı en iyi kalecisi ve ligin en iyi yabancı oyuncusu gibi bireysel ödüller aldı. Birçok yayın kuruluşu tarafından bireysel performansıyla ödüllendirildi.

- Victor Pitruca’nın göreve getirilmesinin ardından gözden düştü ve Steaua B Takımı’yla antrenmanlara başladı. Bu sezonun başında da sözleşmesi feshedilerek, serbest kaldı.

- Kolombiya Milli Takım formasını 3 kez giydi. Başarılarından ziyeda 5 Temmuz 2007’de Amerika’yla oynanan Copa America maçında gördüğü kırmızı kartla akıllarda kaldı.

- 32 yaşındaki tecrübeli file bekçisi için ‘Rufay’ lakabı kullanıyor.

- Zapata, Frayd Mondragon’dan sonra Galatasaray’da forma giyecek ikinci Kolombiyalı file bekçisi olacak.

- Tecrübeli oyuncuyla 1.5 yıllık sözleşme imzaladı.

ZAPATA HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKEN 10 ŞEY

Page 30: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

FUTBOLUN TAKIM ELBİSELERİHep futbol ile yatıp kalkmamdan olsa gerek, bugün birden bire futbolun mucizevi bir doğuşunun olması gerektiğini fark ettim. Birisi bir gün yuvarlak olanın yuvarlandığını ve gittiğini görmüş; peşinden koşmuş, ama yetişmiş ama yetişememiş. Muhtemelen o aynı biri, yuvarlağı tekrar aynı yerden aşağıya bırakmış ve yuvarlağa duyulan merak hep artmış, hep artmış. Mucize denilen şey içinde giz barındıramayacağından olsa gerek bir başkası o yuvarlağa, yuvarlak adını koymuş. Bir şeyin adını koymaya gör, hemen türevleri icat edilir.

Demem o ki; yuvarlağı bugün ben keşfetmiş olsam en azından üçüncü ya da dördüncü denememde sırf daha uzağa gittiğini görmek için, ayağımla vurmak isterim. Yani yuvarlak olanı keşfetmek, bana göre çok çocuksu ve naif bir şekilde olagelmiştir.

Sonraki serüveni tahmin etmek çokta zor değildir; kumaştan, ipten, kadifeden ve meşinden yola çıkılır ve futbol bugüne kadar gelir.

Peki, ‘bugünde’ ne var?

Belli ki saflık, paklık ve sahip çıkılmışlık yok!

Bugün futbolda olan tek şeyimiz; takım elbiselilerimiz!

Yani stada gittiğinde ayağına çamur bulaşmayanlar! Peki, ama kimdir bu arkadaşlar?

İzninizle ben biraz anlatayım: Onlar, stat önlerinde köfte yemeyenlerdir.Onlar, tribün boyutundaki bayrakların altından kafasını kaldırıp da, yeri göğü tuttukları takımın rengi ile göremeyenlerdir.

Onlar, “şimdi kale arkasında olmak vardı bir zamanlar orada ne eğlenirdim” diye hayal kuranlardır.

Onlar, eskort eşliğinde on beş dakika kala stada gelenlerdir.

Onlar, hep üst tribünlerde; rakımı bizlere göre yüksek olup parası yaverinin cebinde olanlardır.

Onlar, “dert değil bir telefon eder durumu düzelttiririz” diye düşünenlerdir ve son olarak onlar; empati yoksunu DEVŞİRMELERDİR. Nerden geldiğini bile bilmediğin; ya da çoğu zaman bilmek istemediklerindir onlar!

O zaman hangi stat olursa olsun birisinin eline mikrofon vereceksen önce paçasında kir var mı diye bir bakacaksın! Bunu yapmıyorsan; bırak diğer takım elbiselileri çık sokağa önüne gelen herkesten özü dile!

Siz takım elbiseliler bilmiyor olabilirsiniz ama futbol, üslubu olan şeydir! Desturu da vardır!

Bir de “Hatırla be oğul” diyerek başlanan cümlelerimiz vardır bizim. Buna karşılık sizin neyiniz var; takım elbiselerinizden başka(!)

O zaman hatırlatmak gerekir o rakımı bize göre yüksek olan büyüklerimize: “Sizin takım elbiseleriniz bizim tuttuğumuz takımlardan daha değerli değil. Sizin takımlarınız kirlenince kaldırıp atabilirsiniz ama bizim takımlarımız kirletilmeye çalışılırsa BİZ O’nu daha çok giyeriz!”

Bizim ‘mucize eserimizi’ anlamak istediğiniz gün; gidin yuvarlak olanı keşfedin, öyle gelin!

EMRE KARATAS

30 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 31: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 32: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

ANALİZ

İki farklı Galatasaray gördük sahada. Hagi ilk yarı eski oyuncularımızdan kurulu bir ortasaha düzeniyle maça başladı. Kafasındaki takımı görmek için açıkçası ikinci yarıyı bekledik. Hakan, Ayhan ve Barış’tan kurulu ortasaha mücadele anlamında iyiydi. Hatta şunu söyleyebilirim; Maçı izlemeyenler, Gaziantespor maçını akıllarına getirsin. Güzel mücadele, rakibe sahanın her alanında baskı ama pozisyon kısırlığı. Arda’nın bireysel yeteneklerine bakıyordu sahadaki takım. Arda’da 1 müthiş arapası, bir de dribling yeteneğiyle kazandırdığı penaltıyla iki gollük fırsat yaratarak kampın ona yaradığını gösterdi. Kilo vermiş Kaptan. Tatile çıkmayıp Florya’da ekstra idmanlar yaptığını biliyorduk. İşe de yaramışlar. Tabii ki müthiş değildi fiziksel olarak fakat Gaziantepspor maçından bugüne bu kadar hızlı değişmesi sadece istekli ve hırslı çalışmasının sonucudur. Kaptanı tebrik edelim. İlk yarıya tekrar bakarsak Hakan Balta’nın burada daha evvel de yazdığım gibi bizim tüm yerli iç oyuncularımızdan daha iyi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bir kere çok soğukkanlı. İkincisi ayağına hakim. Üçüncüsü ise futbolu biliyor bu adam. Bir çok hızlı hücumumuzda topu doğru yere, doğru zamanda attı. Hagi solbek olarak ıslıklanan Hakan Balta’dan, ortalama üstü bir ortasaha oyuncusu yaratmak üzere. Açıkçası solbek olarak hakikaten hiç sevmediğim, hiç beğenmediğim bir adamın ortasahada böylesine verimli oynamasına şaşırıyorum. Hagi futbol konusunda ne kadar bilgili, ne kadar geniş ufuklu olduğunu gösteriyor tekrar bizlere. Ayhan artık pili bitmiş bir adam. İkinci yarı oyuna giren ve takımın vitesini bir anda yükselten Culio’nun yedeği olur sadece. Culio’dan da bahsedeceğiz. Barış ise bana göre her daim kadroda durabilir. Agresif, sürekli rakip cezasahasına koşu yapabilen ve neredeyse yorulmayan bir adam. İlk 11 için kesinlikle yetersiz fakat eldeki diğer içler arasından sıyrılıyor bazı özellikleriyle. Yani Barış gideceğine Sarp veya Ayhan’ın gitmesini, hatta ikisinin birden takımdan gitmesini tercih ederim. Bu arada yeni bir isim vardı ilk 11’imizde; Bilal Özhan. Ortasaha olarak gösteriliyor Galatasaray’ın resmi sitesinde. Fakat Hagi onun hızını ve top tekniğini düşünerek forvete yerleştirmiş. Bu da Mehmet Batdal’ın tamamen gözden çıkarıldığını

Galatasaray 3-0 Hannover 96

32 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 33: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

gösteriyor. Dün zaten hiç oyuna girmedi Mehmet. Bilal ise oyunda kaldığı süre boyunca hem rakibe yaptığı baskı, hem de ortasahaya yaklaşarak arkadaşlarının pas alışverişine yardım etmesiyle öne çıktı bana göre. Daha çok çalışması gerekse de fiziksel olarak pek açığı olmaması iyi bir durum. Öte yandan neredeyse adını duymadığımız, hatta A2 takımının yedek ortasahalarından biri olan bu oyuncunun santraforda yeni bir kimlik kazanması çok çok iyi. Yine Hagi’nin güzel bir buluşu diyebiliriz. Bana göre Baros’un yokluğunda Pino, Kazım ve Anıl’dan sonra gönül rahatlığıyla sahaya sürülebilir bu oyuncu. Mehmet’i saymadım çünkü Mehmet çalışmak yerine yerinde saymayı tercih ettiğini gösterdi bizlere. Umarım takımdan ayrılır ve sürekli süre alabileceği bir yerde, kendini geliştirmek için çalışarak Türk futboluna katkıda bulunur. Maçın ikinci yarısına baktığımızda özellikle Culio oyuna girdikten sonra, Cana ortasahaya geldikten sonra Galatasaray’ın baskısını ve topla oynama arzusunu arttırdığını gördük. Tabii ki rakibin maçın büyük bölümünde 10 kişi kalması önemli bir ayrıntı ama bu hazırlık maçı ve bizim ne gibi hücum organizasyonları, ne gibi savunma organizasyonları yapacağımız çok çok önemliydi. Bunları görmek adına iyi bir maç oldu zaten. Şunu söyleyebilirim ki Galatasaray ligin ikinci yarısında sahayı enine kullanan, hızlı hücum organizasyonları yapan ve çok agresif oynayan bir takım olacaktır. Eğer iyi bir forvet kazandırabilirsek bu takıma ki ismi geçen Mutu harika olurdu, ben gönül rahatlığıyla 17 maçtan 10 galibiyet çıkarabilecek bir takım olabileceğimizi düşünüyorum. Zaten Hagi’de maç sonunda forvetin şart olduğunu söyledi. İkinci yarıda dikkat çeken isimlere dönersek; Emre Çolak fizik kuvvetini geliştirmek için antrenmanlar yaptığını söylemişti. Şunu diyebilirim ki bu konuda ciddi ciddi gelişiyor. Kuvvet olarak daha var ama bacakları müthiş hızlanmış. Rakipten olabildiğince çabuk sıyrılıyor. Bu da fiziksel dezavantajını ortadan kaldırıyor zaten. Bir diğer konu ise diğer maçların aksine daha çok paslı oynaması. Böyle oynadığı sürece hakikaten çok yararlı olur. Zaten olmadığı sürece Galatasaray’da da oynayamaz. Büyük bir yetenek. Hagi de çok üstüne düşüyor. Umuyorum ki çok iyi bir ortasaha kazanacağız. İkinci yarı özellikle Culio’nun oyuna girmesiyle performansını arttıran Insua’yı da yazmadan geçmeyelim. Bana göre geldiği ilk maç gibi hiçbir zaman oynamamıştı, ta ki düne kadar. Hem bindirmeleri, hem pas alışverişine katkısıyla çok iyiydi. Savunmada zaman zaman adamını kaçırsa da Hagi’nin de kendisinden hoşnut olduğunu söylemesi maç sonunda sıkışık solbek rotasyonu için iyi bir işaret. Çağlar’ın sakatlandığı göz önüne alındığında oraya gayet canlılık getirebilir. Yine de benim solbek için bir numaralı adayımın Çağlar olduğunu söyleyeyim. Aydın da hakikaten şaşılacak kadar iyi oynadı. Bu sene daha bir kıpırdandığını biliyoruz. Tabi hep umutlanıyoruz ama istikrar maalesef sıfır. Daha canlıydı bu maç. Özellikle savunma arkasına koşu yapmayı öğrendiğini görmek iyi bir durum. Bir kanattan diğerine çapraz paslarla hızlı hücumu çeşitlendirdiğimiz düşünüldüğünde Aydın ligin ikinci yarısı bir kaç gollük performans gösterebileceğini düşünebiliriz. Umuyorum ki şu maçtaki oyununu devam ettirir.

Son olarak yeni transfer Culio’dan bahsedelim; Yıllardır oraya yapmadığımız türden bir transfer. Zaten hemen kendini belli etti. Topla hücuma çıkan, pasını verdikten sonra boşluklara hareketlenen ve oyun zekası hakikaten beklediğimden iyi çıkan bir adam Culio. Üstelik agresif de bir oyuncu. Yani alıştığımız yumuşak iç oyuncularından da değil. Sonunda iki yönlü bir oyuncumuz olduğu için sevinmeliyiz. Umarım bu maçtaki oyununu devam ettirir. Hakikaten yıllardır ileri pas atma becerisine sahip olmayan oyunculardan sonra ilaç gibi geldi Culio. Yazıyı bitirirken bir de Kazım’dan bahsedelim. Gol dışında ahım şahım katkı yapmadı. Fakat gol esnasında hem savunmadan kurtuluşu ve boş bölgeye attığı depar, hem de gol vuruşu birinci sınıf işler. Zaten yeteneğinden kimsenin şüphesi yoktu. Sorun istikrarı, sorun sahadışı hareketleri. Umuyoruz ki sadece futboluna bakacaktır. Sonuç olarak fena olmayan, güzel ışıklar veren bir maç izledik. Culio’ya ve Kazım’a hoşgeldiniz dedik. Bilal Özhan’ı not aldık. Aydın’dan umutlandık. Insua’nın performansıyla yüzümüz güldü. Sabri’nin golüyle ise yerimizden zıpladık. İnanılmaz bir goldü. Hem hazırlanış, hem bitirişiyle hakikaten müthişti. Tebrikler Aslanlar, tebrikler Hagi.

Anıl TATAR

33 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 34: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

ANALİZAntalyaspor 0-0 Galatasaray

Galatasaray’daki sorunun kaynağı bu aslında. Mücadele gücü artmış, Culio ile beraber orta sahası kalite anlamında bir adım yukarı çıkmış bir takımdan bahsediyoruz. Ama santraforsuz hiçbir şey olmayacak, bu yapı sadece mücadelesiyle ayakta kalacak ama kısır maçlar bizi beklemeye devam edecek. Baros’un beş yıldızlı olduğunu düşünürsek, sizce bu takımın şu an ihtiyaç duyduğu santrafor kaç yıldızlı olmalıdır?

Bu santraforsuzluk Rijkaard’dan kalma bir miras. Hatta bugünlerde aynı sorunu Real Madrid’in de yaşadığını söyleyebiliriz. Takımın bir numaralı santraforunun uzun süreli yokluğunda arkada kalan rotasyon yetersizliğinin acısı büyük oluyor. Galatasaray bunu geçen sene de yaşadı, bu sezon da yaşamaya devam ediyor. Hagi’nin de her röportajında santraforsuz olmaz demesi de hala beklenen transferi gerçekleştirmiş değil. Kewell’ın yaşından da dolaylı santrafor alternatifi olamayacağı ortada {geçen sene iyi iş çıkarmasına rağmen}. Kazım ise ancak maçın ilerleyen bölümlerinde bu mevkide denenebilir, yoksa ısrar edildiğinde onun da yetersiz kaldığı zamanları görüyoruz. Üstelik Antalyaspor’un ağır savunması karşısında. Oysa bu savunma Kazım gibi hareketli bir futbolcu gibi nimet olmalıydı.

Antalyaspor bu ligin mücadele gücü en yüksek takımlarından. Teknik kapasitelerini çok yüksek bulmasam da mücadele güçlerinin altını çizmek gerekiyor. Hücumda Necati onların sihirli ayağı, onun dışında kalan isimler {hücumcular dâhil} mücadeleyle ayakta kalan, sert oynuyorlar. Bu da fizik açıdan yetersiz, sadece tekniğe dayalı takımlar karşısında büyük avantaj. Mesela Hagi’den önceki Galatasaray bugün Antalyaspor karşısında çok daha zorlanırdı ama Hagi’nin de takıma getirdiği artılardan birisi burada. Yüksek mücadele ve 90 dakika boyunca da fizik olarak sağlıklı kalmak. En büyük sorunlarımızdan birisi 60. dakikadan sonra fizik gücün düşmesi ve sağlanan skor avantajının korunamamasıydı. Bugün ise 10 kişi kalınmasına rağmen skor avantajı korundu, üstelik rakibin de oyun içerisinde baskı kurduğu dakikalar oldukça azdı.

İhtiyaç duyulan ise yakalanan bu mücadelenin üzerine hücum kalitesi katmak, bu mücadeleyi verimli hale getirmek. Bunun için öncelikli şey santrafor transferidir ve mutlaka orta sahaya bir kaliteli ayak daha kazandırılmasıdır. Ayrıca Arda’nın da giderek güçleneceğini düşündüğümüzde hücumlar daha derinlik kazanabilir. Bugünün en önemli noktalarından birisi sol tarafta Arda ve Culio’nun gösterdiği uyum oldu. Hatta bu uyum Hakan Balta’nın sıfır hücum katkısını bile görmezden getirdi. Bir de Insua’yı sol tarafta düşünün. Arda, Culio ve Insua’nın sol taraftaki uyumu.

Burak EREN

34 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 35: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

ANALİZBursaspor 2-0 Galatasaray

Bursaspor, Galatasaray’a karşı son 2 senede kurduğu üstünlüğü bu yıl da tekrarladı. Yine bir hüsran yaşadık.

Aslında maç öncesinde olumlu düşünceler içerisindeydik. Ancak bu düşüncelerimiz gerçekleşmedi. İstikrarsızlığımız yine baş gösterdi.

Peki şimdi ne olacak?105 yıllık bir kulübün tek hedefinin Türkiye Kupası olması, ki onun da garantisi yok, çok düşündürücü. Böyle olması bizi gerçekten üzüyor. Ama akıllı bir şekilde düşünüp bu durumdan nasıl kurtulacağımızı bulmalıyız. Transferler yeterli görünse de orta sahanın savunma kısmı gerçekten yetersiz kalıyor. Bu, defansı da olumsuz etkiliyor. Defanstaki eksiklerimiz de cabası. Servet’in üzerinde bu yüzden büyük bir baskı oluşuyor. Tüm defansın tek bir adamın üstünde olması diğer oyuncuların takım defansını tam anlamıyla yerine getirememesinden de kaynaklanıyor.

Ön liberodaki yetersizlik transfer süresi bitmeden acilen giderilmeli. Zaman az kaldı.Birkaç gün içerisinde mutlaka bu bölgeye bir takviye şart. Yoksa istikrarsızlığımız en azından sezon sonuna kadar devam edecektir.

Aslında maçın ilk 30 dakikasında oyunu rakip alana sıkıştırdık. Bursa’nın top yapmasını engelledik. Önde baskı yaptık. Kazandığımız toplarla birkaç pozisyon da bulduk. Ama değerlendiremedik.

Bir de Ufuk konusu var. Kaybedecek bir şeyimizin kalmadığı bu sezonda Ufuk sezon sonuna kadar oynatılmalı ve tecrübe kazanmalı. Tek hatayla bir oyuncuyu yerle bir etmeyi çok severiz. Ama artık bu huylarımızdan vazgeçmeliyiz. Ufuk’u kazanmalıyız. Önümüzde Volkan gibi bir örnek var. Fenerbahçe’de ilk yıllarında yaptığı hatalarla konuşulan Volkan artık Türkiye’nin en iyi kalecisi konumunda. Bunda kulübünün ve teknik heyetinin Volkan’ın üstünde durması ona güvenmeleri yatıyor. Aynı şeyi Ufuk’a biz de göstermeliyiz. Sabır gösterdiğimiz takdirde uzun yıllar takımda kalemizi koruyacaktır.

Mustafa BEŞTEPE

35 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 36: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

ANALİZGaziantepspor 3-2 Galatasaray

Bu gece Gaziantep’te oldukça ilginç bir maç izledi tribünde ya da televizyon başında olanlar. “Skor” yazarları kim bilir kaç kez “delete” tuşuna bastılar gazetelerinin kendilerine armağan etti laptoplarının. Ev sahibi Gaziantepspor’un ilk atağında Galatasaray’ın gol yemesinin ardından “Galatasaray’da değişen bir şey yok” temalı yazılar yazmayı planlarken, Kazım’ın beraberlik golü ve devreye girerken “bizim çocukların” oyun hakimiyetini ele geçirmesi sonrası “eh işte” ye dönen yazı ana fikri, Stancu’nun golü sonrası, gönülsüzce “Galatasaray, Stancu’yla güzel” şekline “eğilip bükülürken” , ardından ev sahibinin gelen golleriyle rahat bir nefes alıp yine Hagi’ye yöneliverdi eleştiri okları sevgili “skor yazarlarının”...

Gaziantepspor, Tolunay Kafkas’ın takıma gelmesi sonrası yeniden bir oluşum sürecine girdi ve ligin başlarında galibiyete hasret kalmalarına rağmen, her geçen hafta takım olma yolunda aşama kaydettiler ve kendilerini üst sıralara getiren puanları da “cebe” indirdiler. Devre arasında yapılan transferlerle de güçlenen Antep, ligin ortalarında yerini garantilemişken, Galatasaray gibi Avrupa’ya gitmenin yolu olarak Türkiye Kupasını seçen takımlardandı ve iç sahada oynayacakları karşılaşma onlar için oldukça önemliydi, maça da bu bilinçle çıktılar. Bursaspor mağlubiyeti sonrası lig yolundan ilerleyip Avrupa’ya ulaşmanın çetrefilli olduğu Galatasaray için de kupa tek hedefti artık. Şampiyonluk yolunda yarışanlar Türkiye Kupasını “eziyet” olarak görürken, bu hedeften sapanlara “can simidi” gibi gelen “haftaiçi maçına” Hagi, kalede Zapata’yı görevlendirerek başlamıştı. Yeni gelen bir kaleci, hele de yabancı olup, dil sorunu yaşıyorsa, takıma uyum sürecinde bir müddet kenarda olmasından yanayım, Hagi de bekletti Kolombiyalı’yı Bursa’da ama Ufuk’un Vederson’dan “kötü” bir gol yiyip, “sağolsun medya!” genç kaleciye o golü unutturmayınca, Zapata, Galatasaray için kritik olan mücadelede devraldı eldivenleri. Üç gol yemesine rağmen, kötü bir oyun da çıkarmadı

36 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 37: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

yeni file bekçisi, Romanya’da yaptığı gibi oynadıkça daha da iyi olacağı mesajı aldım kendi adıma. Mondragon’un referansını da unutmamakta fayda var...

Yenilerden bahsetmeye başlamışken, Stancu’yla da devam edelim. Sivasspor ve Bursaspor maçlarında sonra oyuna girmesine rağmen, ayağına topu yakıştıran genç Rumen, bu gece transferine “dudak” bükenlere attığı golle futbol dersi verdi desek yeridir. Maç içinde bir kanattan çapraza attığı pasların, takım arkadaşlarına alıştığında “asist” olacağı mesajını verirken, Galatasaray’ın ikinci golünde topu kontrol edişi, kafasını kaldırıp kaleye bakması ve ayak içiyle sert bir kesme vuruş sonrası

kaleciyi ceza sahası dışından avlaması kalitesini ispatlıyordu Stancu’nun. Buna benzer goller Romanya kariyerinde bol miktarda yer almakta Stancu’nun, bu gece de bize tattırdı, alıştırdı, devamını bekleriz artık... Biz kendi çapımızda, elimizden geldiğince internetin nimetlerinden yararlanıp, “nacizane” futbol tecrübemizle Rumen oyuncunun kumaşının kaliteli olduğunu saptamışken, medyada boy gösteren “futbol hocaları” nedense veto etmişlerdi Stancu’yu, “Olmaz!, Yakışmaz!, Kimdir?, Romanya Ligi nedir?” laflarını ağızlarından salyalar saçarak sarf ederken, eleştirinin de “içine etmişlerdi.”

Bu eleştirme hastalığı öyle bir illet ki, sinsice insanın içine girdi mi, sevinçte de üzüntü de, kıskançlıkta da, nispette de kendini sürekli gösterip, insana “dayanılmaz bir haz veriyor” anlaşılan. Maç sonrası NTV Spor televizyonu adına canlı yayına bağlanan Irmak Kazuk, Gaziantepspor’un iki golünü atan Cenk Tosun’u överken “Sene başında Hagi’nin yönetime verdiği raporda istemediği Cenk” diye cümleye başlayabiliyor. Bir taşla iki kuş! Haber yaparken, Hagi’ye de vermek lazım ayarı! Televizyon başındakiler daha kendi kendilerine “Nasıl yani, istememiş mi bu çocuğu Hagi?” sorusunu sorarken, ikinci bağlantıda başka bir bomba patlıyor:”Belki de Hagi’nin istemdiği Cenk” e dönüşüyor saptama. Belki! Az önce rapordu, sonra belki...

Eleştiriler “bel altını” hedeflemeden de yapılabilir pek tabii ki, gazetecilik ahlakı bunu gerektirmez mi? Hagi, neden Neill’i ön liberoda oynatıp, Cana’yı stoperde kullandı yergisi mantıklı gözükebilir, lakin futbolcularla idman yapan ve takımın sorumlusu Hagi’dir ve onun da insiyatif kullanma şansı vardır. Öte yandan, Kewell’ın Asya Kupasında oynadığı onca maçtan sonra dinlenmeden çıkıp da Antep’te de elinden geleni yapıp, oyunun son çeyreğinde fiziksel olarak düşmesi görülmeyip” Kewell’ın yerine Aydın girer mi?” eleştirisi de ne kadar masum sizce?

Zamanın tek çare olacağı Galatasaray için, bir ay sonra iç sahada yapılacak rövanş maçı öncesi deplasmanda alınan 3-2lik mağlubiyet her ne kadar yine kanatsa da kalpleri, “karalar bağlayacak” kadar da kötü olmadığı bir gerçek. “Ortalığı bulandırmaktan” nemalananların oyununa gelmeyip, taraftar gibi takımın arkasında bulunalım yeter... İyi günler yakın...

Sabri SOFUOĞLU

37 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 38: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Gaziantepspor Maçının Ardından: Kalite ve Özgüven

İlk olarak Frank Rijkaard vurgu yapmıştı Galatasaray’daki kalite eksikliğine. Bu söylem,o dönemde büyük tepki çekmişti. Böyle büyük bir futbol adamı,nasıl olurda böyle bir açıklama yapardı? Frank Rijkaard Galatasaray’ı çalıştırdığı için,insanlar bu açıklamaya duygusal olarak yaklaşmıştı. Galatasaray onların göz bebeğiydi ve bu tarz bir açıklama canlarını acıtmıştı. Fakat gerçekleri dile getiriyordu ünlü teknik adam. Frank Rijkaard yanlış anlaşılmıştı. Elano,Keita,Dos Santos,Jo,Neill,Kewell gibi isimler varken,bu takımda nasıl olurda kalitesiz diye itham edilirdi? İnsanlar Rijkaard’ın açıklamasını bu yüzden eleştiriyordu. Fakat dedik ya,Rijkaard yanlış anlaşıldı. Hollandalı’nın vurgu yaptığı eksiklik yabancı oyunculardan kaynaklanmıyordu,aksine yerli oyuncuları kastetmişti. Bu açıklamanın üzerinden neredeyse yarım sezon geçti. Rijkaard’ın bu açıklamasını eleştirenlerin bir çoğu,Hollandalı teknik adama hak vermeye başladı. Çünkü söyledikleri doğruydu. Ufuk-Sabri-Hakan B.-Servet-İnsua/Ayhan-Barış(Sarp)-Culio/Yekta-Kazım-Emre Çolak Robinson Zapata/Sabri-Cana-Servet-Hakan B./Neill-Culio-Yekta/Kazım-Kewell-Stancu İlk yazılan kadro Bursaspor karşısında Galatasaray’ın ilk 11’i. İkinci kadro ise Galatasaray’ın Gaziantepspor maçına çıktığı kadro. Kalın bir şekilde yazdığım isimler ilk maçtan farklı olarak Hagi’nin sahaya sürdüğü isimler(Yekta ile Kazım o maçta oynadılar fakat gerçek mevkilerinde değil). Hagi’ye karşı yapmış olduğumuz temel eleştiri;Galatasaray’ın kalitesini bir nebze de olsa yukarı çekecek oyuncuları yedek bırakmasına yönelikti. Kewell ile Neill’ı çıkarırsak;Zapata,Stancu’yu ilk 11’e koyup;Kazım ile Yekta’yı da kendi mevkilerinde oynatabilirdi,yapmadı. Galatasaray’ın kalitesiz diye eleştirilen yerli oyuncularından bazılarını kurtarıcı diye Bursaspor maçında oynattı. Nitekim Galatasaray yenildi ve bizde

Oguzcan AKGOL

38 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 39: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

‘’Bursaspor maçı özelinde’’ Hagi’ye eleştirilerimizi yönelttik. Gelelim Gaziantepspor maçına. Kupa,Galatasaray’ın varolduğu tek kulvar. Ne yapıp edip,kupayı kazanması gerekiyor. Rakibin kim olduğuna bakmaksızın teker teker turları geçmesi lazım. O yüzden ‘’Neden Gaziantepspor? ‘’diye hayıflanmaya gerek yok Bu maçta çıkan ilk 11;mevcut kadro içerisinden çıkabilecek en iyi 11 di. Bursaspor maçında nasıl ki Hagi’yi eleştirdiysek;bu çıkardığı kadrodan ötürü de teşekkürü yollamamız lazım. Doğru olanı geç olmadan gördü çünkü. Eleştirilebilecek tek nokta, Cana ile Neill’ın farklı mevkilerde oynaması olabilirdi fakat ben bu tercihi yadırgamıyorum. Zira Lorik Cana,ön libero olarak Hagi’nin isteklerini karşılayamıyordu. Oyuna topu sokma konusunda çok başarılı olduğunu söylemek zor aynı zamanda golcü bir orta saha oyuncusu da değil. Mücadele etme isteği falan üst düzeyde,taraftarlarda bu özelliklere sahip oyuncu görmediğinden Lorik Cana konusunda duygusal davranıyorlar. Tüm bunların ışığında,Hagi hazırlık maçlarında Lorik Cana’yı stoper olarak oynattı ve orta sahadaki etkisiz oyununa nazaran;bu mevkide çok başarılı oldu Arnavut oyuncu. Aynı Lorik Cana Sivasspor maçında da stoperde etkili olunca;Gaziantepspor maçında stoperde oynaması kaçınılmazdı. İlk 11 ne kadar arzulanan bir 11 ise,yedeklerde o derece yetersizdi Galatasaray’da. Taraftarı heyecanlandıran ve maçı çevirir diyebileceğimiz tek adam Milan Baros’tu. Fakat o da sakatlıktan yeni çıkmıştı ve hazır değildi. Hagi macera aramamalıydı. Ekstrem bir durum olmadığı müddetçe oyuncu değiştirmesine gerek yoktu. Zira çıkaracağı oyuncunun yerine alacağı isim,çıkan oyuncudan daha fazla yarar sağlayamazdı. Gaziantepspor ile oynayan takımların iyi futbol oynama şansı çok fazla değil. Çok sıkıcı bir futbol oynuyor Gaziantepspor. Hücumdan ziyade savunmayi ön planda tutuyorlar. Birkaç oyuncunun ekstra çabaları ile hücumda var oluyorlar. Böyle bir ortamda Galatasaray’da bu silik oyuna ayak uydurdu. Fakat Neill ve Kewell’ın katılımı ile artan kalite,bir adım öne geçirmişti Galatasaray’ı. Oyunun son yarım saatine kadar herşey güzeldi,ondan sonrası ise yine felaket. Zira oyuncu değişiklikleri sonucu,kenardan gelen oyuncular maça dahil olmuştu ve Galatasaray’ın kadrosu alternatifli bir kadro değildi. Kısacası ipler son 20 dakika boyunca Gaziantepspor’un elindeydi. Aydın’ı oyuna alıp,maça şekil vermesini beklemek büyük hayalcilik. Hagi bu hatayı yaptı işte. Kewell’ı çıkarıp Aydın’ı alarak. Halbuki çıkan oyuncu doğru,giren oyuncu yanlıştı. Madem ki bir hamle düşüncesi içerisindeydi;alacağı adam Milan Baros olmalıydı. Böylece Milan Baros,Kewell’ın yerine pivot santrafor konumuna geçerdi,Stancu ise yine 2.forvet gibi oynardı.(Bu taktik yabancı gelmiyor biz Galatasaraylılara. 2005-2006 sezonunda da,Hakan Şükür pivot santrafor,Necati Ateş onun arkasında ikinci forvet gibi oynuyordu) Bir diğer değişiklik olan Mustafa’nın, yerine girdiği Yekta kadar bile etkili olamaması,orta saha üstünlüğünü Gaziantepspor’a verdi. Bu dakikadan sonra,stoperde oynadığı 2 maçta da iyi oynayan Lorik Cana’nın,hata yapmaya başlaması Gaziantepspor’u çok tehlikeli hale getirmişti. Savunmadan birilerinin top çıkarması gerekiyordu fakat bunu Lorik Cana yapamıyordu. Bu yüzden ilk topu defalarca Servet aldı Zapata’dan. Çoğunlukla uzun oynayarak topu kaybetmemize sebep oldu. Hoş orta sahada oynayan Mustafa Sarp’a aktarsa dahi,top duvara çarpıp geri döner gibi kendisine geliyordu! Skor olarak üstünlüğü kaybetmesi,dibe vurmuş olan olumsuz özgüveni ile yüzleşmek zorunda bıraktı Galatasaray’ı. Bu sezon boyunca özgüven kazanması çok zor takımın. Kendine güvensizlik,bu sezon bitene dek Galatasaraylı futbolcuların yakasına yapışacak. Cenk Tosun’un sergilediği üst düzey performans;iyi biteceğini düşündüğümüz bir gecede bizleri hayal kırıklığına uğrattı. Hagi’nin dikkat etmesi gereken tek şey oyuncu değişiklikleri. İlk 11 olarak mevcut şartlarda çıkabilecek en iyi kadro Gaziantepspor maçında çıkan kadroydu. Bu kadroyu bozmaması gerekiyor. En azından Arda takıma dönüp,Milan Baros’ta eski formunu yakalayana kadar.

39 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 40: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

GSCİMBOM İSTATİSTİK

Page 41: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 42: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Son 10 yılda futbol dünyasında birçok ultra-güçlü hücum hattı var oldu. Bunlar hep, taraftarı heyecanlandıran ikili, üçlü veya dörtlülerdi ama hepsi de başarılı olmadı elbet. Hatta bazıları açıkça fiyas-koydu. Mesela şunlar:

02-03 Inter ( Vieri, Crespo, Kallon, Recoba, Batistuta...)

Ronaldo, son maçta kaybedilen şampiyonluk sonrası Madrid el-lerine gidiyordu ve doğal olarak Inter hücumu kan kaybediyordu. Yıllar sonra Ronaldosuz bir Inter forvetine alışmak zor olacaktı. Sezon başında Lazio’nun deli kadrosundan Crespo alındı. Devre arasında da Roma’dan Batistuta. Elde çok iyi for-vetler olmasına rağmen, bırakın başarıyı, bazen hiçbiri kadroda bile olmuyordu. O sezon bir Şampiyonlar Ligi’nde hücumda Emre Belözoğlu ve Morfeo’nun yer aldığını çok net hatırlıyorum. Gerisini siz düşünün. Inter’in de zaten başarı için birkaç sezona daha ihtiyacı vardı. Destekli olsa bile.

04-05 Real Madrid (Zidane, Figo, Raul, Ronaldo, Beckham, Owen ve daha birçoğu) :

Figo’nun 00-01 sezonu başında (gayet gürültülü bir şekilde) takıma dâhil edilmesinin ardından, zaten güçlü ve son Şampiyonlar Ligi sahibi olan Beyazlar, bir üst seviyeye geçiş yapmıştı. Figo transfer-inin devamı, 01-02’de Zidane 02-03’te Ronaldo, 03-04’te Beckham, 04-05’te de Owen ile geldi. Roberto Carlos, Raul ve Morientes zaten eldeydi. Ve Perez, belki de futbol tarihinin en görkemli kadrosunu meydana getirdi. İlk Galacticos hazırdı. Bazı maçlarda bu oyuncuların neredeyse hepsi sahada oluyordu. Takım dönemin yıldızlarının yarısından fazlasını kendi bünyesinde toplamış gibiydi. “Geride ne kaldı ki?” diyor-dunuz. Fakat gerek bu büyük isimlerin bir araya gelince yeterli verimi sağlayamaması, gerek Barcelona’nın çıkışa geçmesi, gerek takımda “askerden çok general olması”, tarihin en büyük 2-3 hücum gücünden birine sahip olan bu takımın başarılı olamamasına sebep oluyordu. Belki de bütün olanların müseb-bibi Makelele’dir?

07-08 Barcelona (Henry, Eto’o, Ronaldinho, Messi ve diğerleri):

Son 3 sezonun ikisinde La Liga kazanılmış, son sezonda ise son maçta kaybedilmişti. Hala işleri yoluna koyma imkânı vardı ve bu konuda yardımcı olmak için de zamanın en iyi forvetlerinden biri kadroya dâhil ediliyordu. Her yerde “Fantastic Four”a rastlıyordunuz. Öyle ki, Fifa 08’de bile Barcelona’nın ilk 11’inde dizilişi 4-2-4 idi. Peki bu 4 mükemmel hücum silahı bir arada oynayabilir miydi? Ortalığı birbirine katabilirler miydi? İlaveten de Gudjohnsen, Deco, Iniesta, Xavi gibileri. Dördü sanırım hiç bir arada oynamadı -ki nasıl olsundu-, üçü ise nadiren oynadı. Sakatlıklar (sırf Messi birkaç ay yoktu), kötü gidiş, çıkıştaki ve şans verilmesi gereken gençler derken Fantastic Four, amiyane tabirle “yalan oldu”. Sezon sonunda da takımda “ufak çaplı” bir temizlik yapıldı, sonra da neler olduğunu hepimiz biliyoruz zaten.

İKİLER, ÜÇLER, DÖRTLERCEM DOGAN

42 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 43: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

08-09 Milan (Kaka, Inzaghi, Shevchenko, Pato, Ronald-inho...) Borriello?

Bir süre önce Ronaldo’nun gelişi heyecan yaratmıştı doğal olarak, fakat yine sakatlık oyunbozanlık yapmıştı. Böylece muhtemel bir Ronaldinho-Kaka-Ronaldo ortaklığını ıskalamıştık. Yine de Ronaldinho-Kaka ikilisi gayet heyecan vericiydi. Ek olarak da Pato ve Inzaghi. Inter bir yandan “yardırırken” bir şeyler yapmak zorundaydılar. Ve Brezilyalı tayfası bu konuda itekleyici güç olabilirdi. Devre arasında da Chelsea’de tam olarak “hiçbir varlık gösteremeyen” Sheva geliyordu, ama o da ne yapa-bilirdi ki? Olmadı. Milan yine Şampiyonlar Ligi vizesiyle yetinmek zorunda kalırken, Kaka sezon sonunda gidiyordu.

07-08 Chelsea (Drogba, Anelka, Shevchenko):

Shevchenko’nun 05-06 sezo-nunda hangi seviyede olduğunu en iyi Fenerbahçe taraftarı bilir belki de. O dönemde kendisi en iyi forvetti dersek eğer, az kişi itiraz edecektir. Malum birtakım sebeplerle Chelsea’ye gitmesinin ardından, Drogba-Sheva ortaklığından beklenti büyüktü. Robben desteğiyle. Ama beklenen olmadı. O se-zon 3. üstüste şampiyonluğu kaçırıp seriyi bozan Chelsea’de Sheva, umulan görüntüyü ser-gileyemiyordu. Ertesi sezon, Mourinho ayrılıyor, Grant başa geliyordu. Devre arasında da Anelka Bolton Wanderers’tan transfer ediliyor ve kağıt üstünde çok güçlü bir forvet hattı elde ediliyordu. Lakin bu üçlü, yetenekleri ölçüsünde başarı gösteremedi. 2000’li yılların 3 büyük forvetinin bir araya gelişi kötü sonuçlanmıştı. Sheva’nın Chelsea macerasının notu verildi. Grant gitti. United şampiyonluklara devam etti.

43 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 44: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

FUTBOL HAYATTIR: Laurent Koscielny

Page 45: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 46: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

BLOG KÖŞESİ: ROBERTO BAGGIO

Roberto Baggio 700 maçlık kariyerinde 318 gol attı. 205 golle Serie A’nın gelmiş geçmiş en golcü 5. futbolcusu. Üstelik bunu Serie A’nın Dünya’da zirve noktası olduğu ve futbolun en sert, acımasız, defansif oynandığı 90’lı yıllarda başardı. O, başkalarının inanamayacağı şeyleri yaratabildiği için Leonardo da Vinci’ye hayrandı. Biz de yeşil sahada topla yaratabildiği imkansızlardan ötürü

Baggio’ya. Firenzeli bir reggae şarkıcısı olan Ludus Pinski’nin şarkısında söylediği gibi o bir serap değildi, Baggio idi. Artemio Franchi tribünleri gırtlakları patlarcasına “Baggio, Baggio, non e un miraggio” diye boşuna bağırmıyorlardı. Gece yarısında 25 milyar liret karşılığında Juventus’a satıldığında Firenze savaş alanına döndü. Kulübü protesto eden taraftarlardan 50 kişi yaralandı. İnmedik cam, çerçeve kalmadı. Fiorentina’nın başkanı Renzo Righetti koltuğundan oldu ve kulüp o sezonun sonunda Cecchi Gori ailesine satıldı.

İlahi at kuyruk sadece futbolculuğuyla değil karakteriyle de bu oyuna bahşedilmiş en özel insanlardan biri. Juventus’a imza attığı gün uzatılan siyah beyaz kaşkolu almamıştı. Fiorentina’ya karşı oynadığı ilk maçında ise önce penaltıyı atmayı istemedi, sonra da dışarı attı. Trapattoni tarafından oyundan alındıktan sonra ise soyunma odasına yürürken kendisine fırlatılan Fiorentina atkısını seve seve alıp öpüyordu. Juventus taraftarlarına hain gözükmek Baggio Fiorentina kaşkolunu alırken.

http://lambuja.blogspot.com/2011/01/roberto-baggio.html

46 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 47: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

pahasına, Firenze’ye yapamadığı vedayı yapıyordu o an. Sadakatsiz yakıştırmaları daha sonra Inter ve Milan formaları giymesinden ötürü de yapıldı ama Torino merkezli Tuttosport gazetesinde, bir dönem Juventus sayfalarını hazırlamakta olan Vittorio Oreggia’nun söylediği gibi “Baggio’yu anlamak zorunda değilsiniz ama sevmelisiniz. Baggio şiirsel ve şiiri anlamaya çalışmazsınız, takdir

edersiniz”. Baggio yetenekleriyle sadece kendisini değil birçok futbolcuya bu oyunda rol ve ün biçti. Yazmakla bitmez ama bir tanesi özel. Schilaci bugün Dünya Kupası tarihinin gol krallarından biriyse bunu Baggio’ya borçlu. İtalya 90’da İngiltere ile oynanan 3. lük maçında, maç 1-1 berabereyken 86. dakikada kazanılan penaltıyı pekala kendisi atabilirdi, çünkü takımın penaltıcısıydı. Futbolu sadece 4 senede 1, Dünya Kupası ile takip edenler için kötü bir penaltıcı izlenimi yaratabilir, oysa kariyeri boyunca kullandığı 100’ün üstünde penaltı vuruşlarında yakaladığı gol oranı % 86 ve bu bir Serie A rekoru.

Pek çok futbolcunun aksine, attığı gollerden sonra çıldırıp tribünlere koşmaktansa golü takım arkadaşlarıyla kutlaması ve ortasahaya yönelmesi, bileklerine inen konçları, topa karşı ipek yumuşaklığındaki sertliği, akıcılığı ve elbette Budist oluşuyla bambaşka bir figürdü. Futbolun dışında kalan sosyal yaşamındaki hayırseverliği ve insanlara verdiği değer ile birçok ödüle de layık görüldü. Goller, kazanılan maçlar, kupalar, madalyalar, ödüller ve sıradışı karakteriyle gıpta edilecek bir hikayeye sahip Roberto Baggio. Bu hikayenin gelişimi ve sonu olduğu kadar bir de başlangıcı ve kırılma noktası var. Roberto Baggio, 5 Mayıs 1985 yılında Serie C takımı Vicenze formasını giyerken, o zamanlar çaylak bir teknik direktör olan Arrigo Sacchi’nin takımı Rimini’ye karşı oynuyordu. Sezonun bitimine kısa bir süre kalmıştı ve iki takımın da şampiyonluk şansı sürüyordu. Roberto Baggio o güne kadar gösterdiği performansla çoktan Fiorentina’ya satıldığı halde maça çıktı. Vicenza maçı kazandı ama bu şampiyon olmaya yetmedi. Brescia ligi lider bitirip Serie C şampiyonu olurken, Vicenza 2. oldu. Roberto Baggio ise sağlığından. Sağ dizinden sakatlandı ve uzun süre futbol oynayamayacağı açıklandı. Fiorentina transferden vazgeçebileceği halde yapmadı.

Mor Menekşe’ler 29 Ocak 1986 tarihinde, İtalya Kupası maçında Artemio Franchi’de Udinese karşısına çıktılar. Maçı ve turu 3-1 ile aldılar ama, İtalya’da o gün futbol tarihi değişiyordu. Roberto Baggio sakatlandıktan tam 9 ay 24 gün sonra ilk kez Fiorentina formasını giymişti. Baggio o gün ne gol attı, ne de inanılmaz bir oyun oynadı ama çok kişinin bir daha futbol oynaması zor dediği bir anda sahaya çıktı ve futbola dönüş yaptı. O gün sahaya çıkamasaydı, aynı diz sakatlığını 2. kez yaşayıp, Serie A’da forma giyebilmek için beklemesi gereken 9 aylık süreyi geçirmesi o kadar da kolay olmayabilirdi. 10 Mayıs 1987’de Napoli efsane Maradona’lı kadrosuyla San Paolo’da şampiyonluk kutlarken, Serie A’daki ilk golünü atacak gücü bulamayabilirdi. Biografisinde de belirttiği üzere; o dönemde inandığı Buda’ya hiç inanmayabilir ve Lucio Dalla belki Baggio Baggio şarkısını hiçbir zaman yazamayabilirdi.

İlahi at kuyruk efsanesinin gerçek anlamda doğuşu 29 Ocak’tır. İyi ki doğdun Roberto Baggio.

Baggio penaltıdan sonra Schilaci’yi kutlarken

Baggio ve Maradona

47 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 48: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Gary Alexander Neville (d. 18 Şubat 1975, Bury, İngiltere) eski İngiliz fut-bolcu. 1992’den sonra Manchester United’da forma giyen oyuncu, bu takımın kaptanlığını da yürütmüştür. Manchester United’daki kariyer-ine bir stoper olarak başlamıştır, ancak daha sonra boyunun bir stopere göre kısa olması nedeni-yle bek olarak görev yapmıştır. 1995’ten itibaren İngiltere Millî Futbol Takımında da sağ bek olarak görev yapan oyuncu, 85 kez A Milli formayı giymiş ve milli takımın değişmezleri arasında yer almıştır. Neville 2 Şubat 2011 tarihinde fut-bolu bırakmaya karar verdiğini açıklamıştır.

Page 49: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Cantona’nın doğduğu yıl olan 1966’yı ele alırken, aynı yıl doğan veya ölen ve dünyada iyi, kötü bir iz bırakmış insanları anmasak büyük bir eksiklik olurdu. 1966 yılında doğan veya ölen binlerce insan var ama hepsini bir yazıya sığdırmak çok zor, bu sebeple sadece en iyilerini ve Türkiye’de en tanınmışlarını seçtim.

Doğanlar

Gianfranco ZolaMadem çıkış noktamız Cantona, Cantona’dan sonra İngiltere’yi sarsan bir diğer yabancı olan Gianfranco Zola’dan başlamak doğru olacaktır. Gianfranco Zola, 5 Temmuz 1966 günü İtalya’nın Sardunya adasında doğdu. Futbola İtalya’nın alt küme takımlarından Nuorese Calcio’da başlayan Zola’yı geç keşfedilen yeteneklerden biri saymak yanlış olmaz.

1984-1987 yıllarında 31 maçta oynayan Zola 10 gol attı. 1987’de 21 yaşındayken Sassari Torres 1903 kulübüne transfer olan Zola, bu kulüpte ise 2 sezonda oynadığı 88 maçta 21 gol attı. Zola’nın parlaması ise 1989 yılında Napoli takımına transfer olmasıyla oldu. O dönemin Napoli’si Maradona ile 1989 yılında UEFA Kupası’nı kazanmıştı. Böyle bir takımda 1989-1993 yılları arası 105 maçta oynayan Zola 32 gol atarak 3.lig takımından transfer edilmiş bir oyuncu için beklenmeyen bir performans sergilemiş, adını o dönemin yıldızlarından biri olarak duyurmuştu.

27 yaşında Parma’ya transfer olan yıldız futbolcu, 3 sezonda 102 maçta 49 gol attı ve takımının 1995 ‘te kazandığı UEFA Kupası’nda gösterdiği performans ile Avrupa’da adını duyurdu. İtalyan yıldız 1996 yılında,

30 yaşındayken futbolunun zirvesini yaşayacağı Chelsea’ye transfer oldu. 229 maçta 59 gol atan Zola ile birlikte Chelsea, 1998’de Kupa Galipleri Kupası ve Süper Kupa’yı kaldırdı. Cagliari’de 2 yıl daha futbol oynadıktan sonra 2005’te futbolu bırakan Zola, İtalyan futbolunun gelmiş geçmiş en iyi futbolcuları arasında anılır.2003 yılında Chelsea tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu seçilen Zola’nın, Chelsea’de giydiği 25 numaralı forma ve Cagliari’de oynadığı 10 numaralı forma emekli edilmiştir.Bu özelliğiyle dünya futbol tarihinde özel bir yeri vardır.

Claudio TaffarelTürk futbol tarihinin en büyük kulüp başarısı olan UEFA Kupası Şampiyonluğu’nda Galatasaray kalesini koruyan Brezilyalı kaleci. Tam ismi Claudio Andre Mergen Taffarel olan Taffarel, 8 Mayıs 1966’da Brezilya’nın Santa Rosa kentinde doğdu.

Profesyonel kariyerine 1985 yılında 19 yaşında iken İnternacional takımında başladı. 5 yıl formasını giydiği Internacional takımında 50 maçta oynayan Brezilyalı kaleci başarılı performansı sayesinde 1987’den itibaren Brezilya milli takımının kalesini korumaya başladı.

1990 Dünya Kupası’nda Brezilya milli takımında oynayan Taffarel, turnuvanın ardından İtalya’nın Parma takımına transfer oldu. 1990-1993 arası Parma’da, 1993-1994 sezonunda ise Reggina’da oynayan Taffarel, 1994 yılında 28 yaşında iken ülkesi Brezilya’ya geri dönerek Atletico Minerio’ya transfer oldu.

4 sezon Minerio forması giyen Taffarel,1998 yılında Galatasaray’a transfer oldu. Hafiften dökülmüş sarı saçlarıyla tanınan kaleci, Galatasaray’da geçirdiği 3 sezonda toplam 89 maçta forma giydi. 101 maçla Brezilya milli takımının kalesini en fazla koruyan kaleci olan Taffarel, 2001-2003 yılları arasında Parma formasını giydikten sonra futbolu bırakmıştır.

Mehmet ÖzdilekTürk futbol tarihinin en çok gol atan orta saha oyuncusu Mehmet Özdilek,nam-ı diğer ‘Şifo Mehmet’, kendisine benzetildiği Enzo

1966: DOĞANLAR VE ÖLENLER

CUNEYT KURT

49 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 50: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Scifo’dan sadece 40 gün sonra 1 Nisan 1966’da Samsun’da doğdu. Şifo Mehmet futbola 15 yaşında Samsun Ladik Spor’da oynayarak başladı. Sergilediği iyi performans sayesinde 18 yaşında Kahramanmaraşspor kulübüne transfer oldu.

Kahramanmaraşspor’da 109 maçta 29 gol atan ve takımının 2.ligden 1.lige yükselmesinde büyük katkısı olan Mehmet Özdilek, 1988 yılında efsane olacağı Beşiktaş’a transfer oldu ve Beşiktaş’ta 13 sene forma giydi. Forma giydiği 387 maçta 130 gol atan Mehmet Özdilek, A Milli takım formasıyla ise 31 maçta oynadı.

Enzo ScifoBelçika’nın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından biri olan Vincenzo Enzo Scifo, 19 Şubat 1966 günü Belçika’nın La Louviere kentinde İtalyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Profesyonel futbola 1983 yılında daha 17 yaşındayken Anderlecht takımında başladı ve genç yaşında rağmen 1984 yılında Belçika Milli takımıyla birlikte Avrupa Futbol Şampiyonası’nda milli formayı giydi.

1986 yılında Belçika milli takımıyla Dünya Kupası’na katılan Scifo; 1985,1986 ve 1987’de Belçika Ligi’ni kazanan Anderlecht’deki etkili futbolu ile İnter’in dikkatini çekti. 1987’de bu kulübe transfer oldu ama orada 28 maçta 4 gola atmasına rağmen yeterince beğenilmedi. Bu yüzden 1988’de Girondins Bordeaux’ya transfer oldu, orada da 24 maçta 7 gol

attı ama oradan da bir sezonun ardından ayrıldı.1989’da Auxerre’a transfer oldu ve bu takımda kendisini gösterdi. Auxerre formasıyla 67 maçta 25 gol atan Scifo, 1991’de yeniden İtalya’ya dönerek Torino’ya transfer oldu. Oradan da AS Monaco’ya geçen Scifo 1997’de eski kulübü Anderlecht’e transfer oldu.

2000 yılında sağlık problemleri nedeniyle futbolu bırakan Belçikalı yıldız; 1986,1990,1994 ve 1998 Dünya kupalarında forma giydi ve 4 Dünya Kupası’nda oynamış 14 futbolcudan biri oldu.

Ölenler

Guillermo StabileDünya futbolunun ilk efsanesi diyebiliriz kendisine. 17 Ocak 1905 günü Arjantin’in Buenos Aires kentinde doğdu. Futbola 1920 yılında Sporting Metan isimli yerel bir kulüpte başlayan Arjantinli futbolcu, 1923’te Huracan kulübüne transfer olarak profesyonel

oldu.1930 yılına kadar Huracan’da oynayan futbolcu, 25 yaşında ilk Dünya Kupası’na katılan Arjantin takımında milli oldu.Kariyeri boyunca sadece 1930 Dünya Kupası maçlarında milli formayı giyen efsane futbolcu, bu kupa boyunca oynadığı 4 maçta 8 gol ile Dünya Kupaları tarihinin ilk gol kralı olarak tarihe geçmiştir. Ayrıca Dünya Kupası’nda oynadığı ilk maç olan ve 6-3 biten Arjantin-Meksika maçında 3 gol atarak Dünya Kupası’nda hat-trick yapan ilk futbolcu oldu. Dünya kupasının ardından İtalya’nın Genoa kulübüne transfer olan Stabile 1930-1939 yılları arasında Genoa,Napoli ve Red Star Paris takımlarının formasını giydi ve 1939’da futbolu bıraktı.

Antrenörlüğe 1930 yılında transfer olduğu Genoa’da hem oyuncu, hem yardımcı menejerlik yaparak başladı.Futbolu bıraktıktan sonra 1939-1960 yılları arası Arjantin Milli takımını çalıştıran Stabile, teknik direktör olarak 6 Güney Amerika Şampiyonluğu, 1 Pan-Amerikan Şampiyonası ve Milli takımı yönetirken aynı sırada yönettiği 3 farklı takımla 3 Arjantin Ligi Şampiyonluğu kazandı.

1966 yılında ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin 4. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel,ünlü çizgi film yapımcısı Walt Disney,Sabancı ailesinden Sakıp Sabancı’nın babası Hacı Ömer Sabancı ve ülkemizin ilk sinemacılarından İpek Film’in kurucusu İhsan İpekçi de hayatını kaybetmiştir.

50 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 51: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

FERNANDO TORRES İÇİN DÜZENLENEN BASIN TOPLANTISI

LİVERPOOL’UN YENİ İMZALARI: LUİS SUAREZ VE ANDY CARROLL

Page 52: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Bask Rüyası : Athletic BilbaoAvrupa’nın en nevi şahsına münhasır takımlardan birisi Athletic Bilbao . Bunun nedeni tahmin

ederseniz ki kuruluşundan itibaren bir kez olsun dahi yabancı futbolcu oynatmaması. Takım tamamıyla Bask bölgesinde doğup büyümüş futbolculardan oluşmakta ve sonsuza dek bu kuralın işlemesi öngörülüyor . Her ne kadar yıllar sonra tarihinde ilk kez forma reklamı alarak küreselleşen futbol dünyasının getirilerine karşı açık verse de Bilbao’nun futbolcuları kıyamete kadar Basklı olacak düsturu ile şekil buluyor. Bu durum bazı eleştirileri yanında getirse de saygı duyulması gereken onurlu , başı dik bir kulüp gerçeğini değiştirmiyor.

Athletic Bilbao İspanya’nın en köklü ve en başarılı kulüplerinden bir tanesi . 1928 yılında kurulan Bilbao , Recreativo de Huelva’dan sonra İspanya’nın en eski 2. futbol takımı . Şu ana kadar 8 şampiyonluğu ve 23 Kral Kupası var. Real ve Madrid ve Barcelona’dan sonra ikinci lige düşmeyen tek takım . Yabancı sınırlamasının kalkmasıyla diğer İspanyol kulüpleri karşısında rekabette ciddi sorunlar yaşayan takımın en son lig Şampiyonluğu 84 yılında gelmesine rağmen kimse bunu dert etmiyor çünkü olaya saf futbol başarısı penceresinden bakarsanız önemli bir gerçeği kaçırabilirsiniz . El Mundo tarafından yapılan bir ankete göre taraftarların %76’sı geleneksel kulüp felsefesi olan La Cantera zihniyetini terketmektense takımlarını 2.ligde oynamalarını tercih edeceklerini belirtiyor.

Athletic Bilbao Bask milliyetçiliğinin adeta bir simgesi . Bask halkı için takım bir din gibi . Stadları San-Mames haliyle bir Katedral kıvamına geliyor . Kulübün siyasi kimliği kesinlikle ikinci plana atılmıyor ve maçlarda Anti-İspanya sloganlarının yanısıra Bask ayrılıkçı güçlerini destekleyen sloganlar atılıyor. Bir gerçek var ki bu sloganları atanlar her geçen yıl azınlık durumuna düşüyor çünkü insanlar daha doğrusu yeni nesil maçlara daha konsantre olarak çılgın bir atmosfer yaratıyor.

“Mes que un club” yani bir bir kulüpten daha fazlası lafı Barcelona’ya ait biliyorsunuz . Aslında aynı ifade Athletic Bilbao için de cuk oturuyor. Barça ve Athletic arasında göze çarpan benzerlikler var . İki takım da bağımsızlık arayışındaki Katalan ve Bask bölgelerinin en büyük takımları .Her iki takımın da ideolojilerini futbolla birleştiren sadık bir taraftar kitlesi var . İki takım da yerel futbolcularının daha çok oynatılması gerektiğine inanıyor . Tabi Barcelona devasa bütçesiyle yabancı transferine harcadığı paralarla bu kurala uymamış görünüyor. İşte bu yüzden bir kulüpten ötesi klişesini Bilbao ekibi hakediyor . Modern futbol dünyası Athletic Bilbao’yu her geçen sene zirveden uzaklaştırsa bile kulüp yerli malı Bask’ın malı prensibinden zerre kadar ayrılmıyor.

52 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 53: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Athletic’i yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkla suçlayan çevrelerde var . Fakat bu tam anlamıyla doğru sayılmaz . İronik olan durum Athletic Bilbao’nun İngilizler tarafından kurulmuş olması . Ve çoğu kez takım yabancı antrenörlerle çalışmış ve genç takımı eğitmesi için farklı ülkelerin spor adamlarına başvurulmuş . “Sıfır yabancı” değil sadece Bask evladı futbolcu kuralı ön planda tutuluyor . Biraz önce de belirttiğimiz gibi bu siyasi duruşundan ötürü futbol başarısı sekteye uğramış gibi görünse de Athletic felsefesi Basklıların ciğerine işlemiş ve bu durumdan da şikayetçi değiller . Modern futbol dünyasına göre bu anlayış tam bir delilik . Fakat Bilbao’lular kendilerini romantik futbolun özü olarak değerlendiriyor. Onlara göre yeter ki Bask insanlarını temsil eden kırmızı beyaz çubuklu - siyah şortlu Bask evlatları yeşil sahada olsunlar ve yemişim modern futbolu ...

http://twitter.com/gscimbom_fanzin

53 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 54: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Keltoş derdim ona, ama saygımdan. Kelliğin yakıştığı ender adamlardan birisidir Bogdan Stelea, heybetli duruşu vardı. 1,88’lik boyuyla (ama öyle bir fizik yapısı vardı ki bize 1,95 gibi görünürdü) ligimizi sadece bir sezon şereflendiren bu kaleci, 90’lı yılların “kova Türk kalecileri” akımına kontra olarak gelişen “90’lı yılların iyi yabancı kalecileri” akımına dahil edebileceğimiz bir isim.

Kariyerine Dinamo Bükreş’te başlayan Stelea 1986 ile 1991 yılları arasında kulübün kalesini korumuş. İlk iki sezon az maç yaptıktan sonra, üçüncü sezon gösterdiği performansla ilk kez milli takım kalesini de korumuştu. 1990’da Dünya Kupası’na gitmiş ama yedek kalmış, 1991’de gösterdiği performans nedeniyle Mallorca’ya transfer olmuştu. Bunun ardından 3 maçlık kısa bir Standart Liege macerası, Romanya’ya dönüş derken, 1994 yılında Dünya Kupası’nda as olarak başlayıp dört gol yediği maçtan sonra kalesini ligimize uğrayan bir diğer Romen kaleci Prunea’yı kaptırmış, ama Samsunspor’lu yönetici ve teknik heyetin dikkatini çekmişti. Romanya da kupada yarı final görmüştü.

O zamanlar bomba gibi takımı olan Samsunspor’un başarılı isimlerinden birisi olmuştu Stelea. Yine bir Romen Gigi Multescu’nun hocalığını yaptığı kadroda kimler yoktu ki.. Büyüklerin peşinde olduğu Celil-Cenk-Serkan, geride tecrübeli isimler Ercan ve Vural (evet, Metin Diyadin’in ayağını kıran) ve de İsmet, İmdat gibi görev adamları. Bir de bir başka Romen; Timofte. Kadro gayet iyiydi anlayacağınız. Stelea da bu iyi kadronun kalesinde yer alıyordu. Yüksekten gelen topların hemen hemen hepsini topluyordu. Sezon boyu çok iyi maçlar çıkardı. Özellikle uzun boyu ve güçlü fiziğine rağmen yaptığı uçuşlar aklımdadır. (Bir diğeri de Stingaciu’dur o modelin ve tesadüfen o da Romendir) Özellikle Beşiktaş’a karşı oynadığı maç hâlâ akıllardadır. Samsun’un kendi kalesine gol attığı maç 1-0 ile sonuçlanmıştı ve Samsun 9 kişi kalmıştı. Ama Stelea farka engel olmuştu. Daum maç sonunda “Stelea’yı geçemedik” diyordu. 2-1 yenildikleri Fenerbahçe maçında da yine basından övgüler almıştı. Samsun ile 31 maça çıktı Bogdan Stelea. Tam gidiş nedenini bilmesem de araştırmalarımda Gigi Multescu ile arasında sorunları olduğu söyleniyordu. Hatta bir antrenmanda Multescu’ya kızıp elindeki topu stattan dışarı attığı ve antrenmanı terk ettiği söyleniyor. Samsun o sezon Türkiye kupası’nda yarı final oynamış, ligi ise ancak sekizinci sırada tamamlayabilmişti.

Samsun macerasının ardından Steaua Bükreş ile şampiyonluklar yaşadı. Bu sırada Romen milli takımının banko kalecisiydi. Salamanca’da en uzun dönemini yaşadı. 1997-2004 arası bu takımın formasını giydi. 1998 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Kupası’nda Romanya’nın as kalecisiydi. Bu aşamadan sonra ilerleyen yaşı yüzünden kariyeri düşüşe geçti. Akreitos, Otelul Galati, Unirea ve Braşov derken 2009 yılında 42 yaşındayken futbolu bıraktı. Tüm bunların arasında Üç Dünya Kupası, iki de Avrupa Kupası yaşadığını hatırlatalım. Şu anda da Romen milli takımının asistan antrenörü. Keşke Samsun’da daha uzun süre kalsaydı.

Bir de Galatasaray tam 32 yaşındayken onu almayıp Mondragon’u almıştı. Mondragon müthiş bir kaleci olarak hayırlı olmuştu tabi. Ama şu anki koşullarda Stelea 32 yaşında olsa, al direk koy dört büyüklerden herhangi birisinin kalesine. O kadar güvenilir bir performansı vardı...

KLASİK FUTBOL KÖŞESİ: KAAN KAVUSAN

SAÇSIZ DEV BOGDAN STELEA

54 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 55: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

1998 yılında Xavi Hernandez Creus 18 yaşına geldiğinde Luis Van Gaal ona İspanya Süper Kupası’nda Real Mallorca’ya karşı şans verdi. Fakat bu maç Xavi’nin soyunma odasında kahramanlarıyla buluşacağı ilk maç değildi. Xavi Hernandez 17 yaşında hayranı olduğu futbolcularla yani A takım ile zaten yolculuk yapmıştı. Xavi Hernandez şöyle diyordu:

“Bunun bana büyük bir etkisi oldu çünkü sadece 17 yaşında genç takımlardan bir oyuncuydum. Guardiola, Amor, Stoickov, Xavi Ferre, Sergi, Luis Enrique. Onlar beni çok iyi motive etti. Kendi kanatları altına aldılar. Garip bir duyguydu çünkü bir gün televizyonda izlediğiniz futbolcuların soyunma odasındaydınız. Onlarla antrenman yaptım, onlarla paslaştım. İtiraf etmeliyim ki çok korkulu başladım ama kahramanlarım bunu aşmama yardım etti.” Çocukların Basit Hayalleri“Van Gaal benimle konuştuğunda düşündüm, stadda oynuyor olacaktım ve maça 11’de başlayacaktım. Bacaklarımı durduramıyordum ve titremeye başladı. Bunun olacağını söylediğimde rüyalarımda oluyordum. Vücudumun üzerinde kaz şişkinlikleri vardı ve tüm sinirlerim çıngırdıyordu. Fakat sorun olmadı, Salamanca’ya karşı oynadım ve kazanamadığımıza rağmen iyi bir oyun çıkarmıştım. Sonuca rağmen özel duygular hissettim. Bu eşsiz benzersiz birşeydi. “ Uzun zaman önce, Xavi’nin artık kulüp için oynarken kalbinde bir sinir kalmadı. Bir çarşamba günü, o kulüp tarihinde en fazla forma giyen oyuncu oldu, 550 maç ile. Yani herhangi biri Camp Nou’da oynamaya alışabilseydi bu Xavi olurdu. Barcelona’dan Ayrılma Fikri, Yeni Guardiola Düşüncelerinin BaskısıXavi hernandez için Barca’da kalma fikri kolay olmayabilirdi. Xavi kendisini Camp Nou’a kabul ettirdikten sonra medya ve taraftarlar onun yeni Guardiola olabileceğinden bahsediyordu. Xavi tamamen Guardiola gibi olamayacağını kanıtladığında onlar hayal kırıklığına uğradı. İnsanların Xavi’nin Xavi olduğunu anlaması uzun yıllar aldı. Bunlar kendisinde asla gerçekten kuvvetli bir güvene sahip olmayan Xavi’nin zor zam an geçirdiği yıllardı. Xavi kendisinin Guardiola gibi olmasını isteyen destekçilerini kazanamayacağını hissetti. Xavi herkesin kendisine karşı olduğunu hissetmeye başladı ve bunu asla başaramayacak olduğunu... Konuşmalar ve gelişmeler devam etti, ardından Pep kulübü terk ederek İtalya’ya gitti. Xavi gerçekten Milan’a transfer olma şansı ile İtalya’ya yapabileceği hamleye yakın olduğunu itiraf etti. Babası ve kardeşi gitmesi gerektiğini düşünüyordu çünkü bu onun kariyeri ve güvenliği açısından daha iyi bir seçim olabilirdi. Xavi’nin kararı için belki de en önemlisi annesinin fikri olacaktı. Annesi ona şöyle dedi: “Kalbinin neyi istiyorsa onu yap” O aynen öyle yaptı ve başarılarla dolu gelecek o yıllar için Barcelona’da kaldı...

Bir Orta Sahanın Dilini, Bir Orta Saha Oyuncusu AnlarHerşey yeniden başlıyordu. Xavi’nin kalma kararının ardından yepyeni bir efsane başlatacak olan Frank Rijkaard kulübün kapısından içeri girdi. Xavi için herşey değişti. (Türk medyası bunu yine yanlış lansman ederek Xavi Frank Rijkaard döneminde ayrılmak istedi diye yazdı.) Frank Rijkaard onun yeteneklerini keşfetti ve ona yeni bir pozisyon verdi. Bunu neden yaptı? Çünkü Xavi’nin daha sık şut atması gerektiğine inandı. Başlarda Xavi zorlandı. Bunun nedeni ise daha önce bitirici bir mevkide oynamasıydı... Bu geçici dönemden sonra Xavi, Rijkaard’ın neden bahsettiğini anlamaya başladı. Taşlar yerine oturdu ve Xavi her maçta oyununundan keyif almaya başladı... Bununla birlikte başarı geldi. Xavi daha önce genç yaşlarda A takım ile şans bulduğu dönemlerde zaten bir kupa kazanmıştı. İkinci başarısı ise Rijkaard dönemi ile gerçekleşti. Xavi takımın en iyi oyuncularından biri olmaya başladı. 2 lig kupası ve ardından bir de şampiyonlar ligi kaldırmayı başardı. Xavi takımın en önemli oyuncularından biri olmasına rağmen sakatlık yüzünden Şampiyonlar Ligi finalinde oynayamadı. Yaklaşık 6 ay sakatlık geçirmişti. 2006’da Almanya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda da oynamayadı. Luis Aragones Xavi için o dönem şöyle demişti: “İnsanlar Xavi’nin kadroda olabileceğini kumar olarak yorumladı. Ben ise Xavi’nin evde olmasını bir kumar olarak gördüm.” 2006’da yaşanan sakatlıktan sonra Xavi Hernandez daha büyük bir sakatlık geçirmedi. Kulüp ve Milli Takımlar ile birlikte kupalar kazanan ender oyunculardan biri olmayı başardı. Her hafta rekorlar kırdı ve kırmaya devam ediyor. Basitçe şöyle özetleyelim: İspanya ve Barcelona takımlarının Dünya’yı domine etmesinin arkasında en önemli futbolcu olarak Xavi Hernandez Creus efsanesi var...

BASİTOYNA KÖŞESİ: MUHAMMET GULHAN

XAVI HERNANDEZ CREUSEFSANESI

55 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 56: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Hayatınızın bir köşesinde Galatasaray. Dolabınızın gözünde. Yatağınızın başucunda. Peki sizin için ne anlam ifade ediyor hiç düşündünüz mü? Galatasaray hayatınızın neresinde? 

Eğer yazmaya hevesliyseniz bize yazın. Galatasaray’ı. Kendinizi. Konu sınırımız yok. Müthiş değerlere ulaşan ve her geçen gün büyüyen GSCimbom Fanzin ekranında yazılarınız yayınlansın! 

Bize ulaşabileceğiniz mail adresleri:

[email protected]@gscimbom.com

Page 57: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 58: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 59: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Her güzel şeye benzeyebilirken oHiçbir şey benzemezken 10’aİyiki doğdun Taçsız Kral Metin Oktay

2 Şubat 1936

Page 60: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

23 Ocak 2011 Pazar günü forumda sözleşildi. GSCimbom Ocak ayında dopdolu bir organizasyonla bir araya geldi. İlk plan Bostancı sahilde soğuk bir Pazar günü halı saha zirvesiydi. Takımlar kuruldu. İstanbul, Bursa’ya karşıydı. Kameraman ise Okan Çelik’ti.

Bursa: Tamer Kaptan, Semih Yüksel, Halit Deliormanlı, Namık Zengin, T.Cem Maral, Semih Akpınar, Ahmet Gülen, Abdullah Taşan, Kadir Can şen, Cem Filiz, Ertuğrul Yılmaz

İstanbul: Doğancan Mercan, Mustafa Gürpınar, Murat Durgun, Mesut Çelik, Çetin Kaya, Volkan Cengen, Tuğberk Apaydın, İnan Yılmaz, Muhammet Gülhan, Efehan Yıldız, Çağlar İpekli

Soyunma odası havasıyla, şakalarıyla maç öncesi geçildi. Isınmalar başladı. İstanbul takımı maça hızlı başladı. Uzun süre İstanbul takımının üstünlüğü ile devam etti. Saha enlem ve boylam olarak büyük olduğundan çok fazla efor sarfeden İstanbul takımı oyundan düştü. Bursa takımı 8-3 geriden gelerek maçı 8-10 kazanmayı başardı. Ardından fotoğraflar çekildi...

HALI SAHA ORGANIZASYONU

Page 61: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Kare alındıktan sonra Sivasspor maçı için Türk Telekom Arena’nın yolu tutuldu. Kadro ise şu şekildeydi:

- Abdullah Taşan- Halit Deliormanlı- Muhammet Gülhan- Ertuğrul Yılmaz- İnan Yılmaz- Murat Durgun- Tamer İpekgül- T. Cem Maral

Daha sonra mideleri doldurmak için İsitnye Parka geçildi. Yemekler yenildi. Arabalar ulaşım sorunu sebebiyle İstinye Park’ta bırakıldı. Metro ile stada geçildi. Biletler ve kombineler sebebiyle maç farklı iki grup tarafınca izlendi. Fotoğraflar çekildi. Galasa-ray kazandı. GSCimbom ailesi, bir kez daha bir aile olduğunu kanıtladı. Gelen tüm üyelerimize tekrar teşekkürlerimizi sunarız.

TTARENA ORGANIZASYONU

Page 62: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 63: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 64: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 65: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 66: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Çek

im: C

em K

ILIÇ

, GS

CIM

BO

M F

AN

ZIN

201

1

Page 67: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 68: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Çek

im: C

em K

ILIÇ

, GS

CIM

BO

M F

AN

ZIN

201

1

Page 69: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI
Page 70: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Scolari ‘den e-mail

Kürşad Yalçın isimli üyenin mesajından alıntı Kimden:[email protected] Kime:[email protected] Konu:Teknik Direktörlük Sayın Faruk Süren, takımınızın teknik direktörlük pozisyonunda çalışmak istiyorum.Özgeçmişim ektedir.En kısa zamanda mesajınızı bekliyorum.İlginiz için şimdiden teşekkürler.

Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksiniz...

Abdullah TAŞAN isimli üyenin mesajından alıntı

Peki, köprüyü geçinceye kadar kendisine dayı diyelim. (Ama onu bile haketmiyor)

Tamer İpekgül isimli üyenin mesajından alıntı

Köprü’den sonra Meriç’e verin

Gülsek mi ağlasak mı?

Sinan Arslan isimli üyenin mesajından alıntı Artık Florya’nın salonuna ‘’Tobias Linderoth’’ Salonu adı verilir adamı duvarlar bile tanıyor artık

Nonda ve transferi gündemde olan Moussa hakkında

hakan keskin isimli üyenin mesajından alıntı abi bunları nondayla defansa koyuyorsun cetvelleri ortada birleştiriyorsun hiç bir gemi geçemiyor oradan ....

Caner Erkin’nin fiziki AÇILIMI

fatih çağlar isimli üyenin mesajından alıntı bu adam tip olarak ayhan+okan koç+uğur uçar karışımı bişey

“NOSTALJİ”ÜYELERDEN

İLGİNÇ YORUMLAR

70 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 71: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI

Sercan vs Serkan Çalık

Mert Erak isimli üyenin mesajından alıntı Sercan sadece bir balondur.Serkan Çalık tamamen iyileşse Sercan’ı 2’ye böler 6’yle çarpar 7 çıkarır 10 toplar ve karekökünü alır..

Hayri Cund isimli üyenin mesajından alıntı Sercan’a 10 numara topcu diyelim… 2’ye bol 6’yla carp: 30 7 cikar 10 topla: 33 Karekokunu al: 5.74 Sercan: 10 Serkan: 5.74 ?

Mantıklı transfer önerirken araştıran üyeye;

Hayri Cund isimli üyenin mesajından alıntı At bakar gibi. Stockholm’e gidip dislerini falan kontrol ediyormus, baldirlarindaki kas oranina bakiyormus. Sonra havuc verip bursssst oglum burssssssst diyomus. .

Matematik dersi

Müberra Tülü isimli üyenin mesajından alıntı 43-17 , 16 sayı farkla ilk yarıyı önde kapadık.

Doğancan Mercan isimli üyenin mesajından alıntı 27 olmasın o.

M.Akif Dede isimli üyenin mesajından alıntı 26 olmasın.

Numan Yilmaz isimli üyenin mesajından alıntı 29 degilmi

Murat Durgun isimli üyenin mesajından alıntı Forum ahalisinin matematik dersine genelde bedenci girmiş sanırım.

İlgiye bak, alakaya çay demle...

Konu: Herkesin Aklı UEFA’da Peki | Süper Kupa| Başlatan: Mehmet Oğuzhan Tüylü

Mehmet Oğuzhan Tüylü isimli üyenin mesajından alıntı Süper kupayı almassak ayıp olur.

71 / GSCIMBOM FANZIN 2011

Page 72: GSCIMBOM FANZIN 41. SAYI