45

Hatalı Doğanlar

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Tek Doğan Serisi’nin ilk kitabı olan Hatalı Doğanlar; genç bir kızın başından geçen olağanüstü maceraların ilk ayağını oluşturuyor.

Citation preview

Page 1: Hatalı Doğanlar
Page 2: Hatalı Doğanlar

TEK DOĞAN SERİSİ

---- BirinBirinBirinBirincicicici CCCCililililTTTT----

HATALI DOĞANLAR

Page 3: Hatalı Doğanlar

YAZAR

Hakan Tunç

EDĐTÖR

Onur Selamet

KAPAK TASARIMI

Arif Kubaş

DĐZGĐ

Ozancan Demirışık

YAYIN TARĐHĐ

Ekim 2010

Bu e-kitap, Buzul Dünya Yayınları tarafından

www.buzuldunya.com adresinde yayınlanmıştır.

Tanıtıcı kısa yazılar dışında izin alınmadan kopyalanamaz,

çoğaltılamaz ve paylaşılamaz.

Page 4: Hatalı Doğanlar

ÖNSÖZ

Bu hikâyenin ortaya çıkışı sanırım mayıs ayının sonlarına dayanıyor.

LOST adlı dizinin final bölümüne iki-üç gün kala, Duygu adlı bir arkadaşımla

diziyle ilgili olan bir konuda iddiaya girişmiştik...

Dizideki Juliet isimli karakteri canlandıran Elizabeth Mitchell'in V

(Visitors) adlı bir dizide oynaması nedeniyle -ki son sezonda kendisini hiç

görmediğimizden de aldığım rahatlıkla- finalde görebileceğimizi

sanmıyordum. Fakat Duygu, “Bence görünecek hem de ..... -bu kısmı es

geçmek zorundayım çünkü izlemeyenler için büyük spoiler unsuru

oluşturabilir-,” dedi.

Juliet son bölümde gözükse bile arkadaşımın dediğinin olması çok

saçma ve olanaksızdı. Yani en azından benim için. Böylece kendisiyle bir

iddiaya giriştik. Ben kazanırsam istediğim bir şeyi yapacaktı. Eğer o kazanırsa

ne yapacağımıza daha doğrusu benim ne yapacağıma bir türlü karar

veremedik. Neyse efendim velhasıl-ı kelam o anda aklıma ilk geleni

söyleyerek bu hikâyenin temelini atmış bulundum: “Tamam, eğer ben

kazanırsam senin için bir öykü yazarım.” dedim. Kendisine de bu fikir cazip

geldi. Yazacağım bu öykünün ona ait olması için başkarakteri, özelliklerini ve

gözlemlediğim yanlarını pek tabii hikâyede görmemiz gerekecekti ki O'na

yazmamın bir özelliği olsun. Ve işte böylece şu an okumaya başlayacağınız

kitabın fikri ortaya çıkmış oldu...

Page 5: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

5

Tabii başlarda, yani arkadaşımın iddiayı kazandığı zamanı izleyen

günlerde şu an oluşan kurgudan zerre eser yoktu. Çok ama çok farklı bir

şeyler düşünüyordum. Hatta üç-dört sayfa kısa bir şeyler yazar, iddiayı

kaybetmenin verdiği sinirle karakteri kötü bir şekilde öldürür ve öyküyü

nihayete kavuştururum diyordum. Ama gel gör ki kendimle çelişerek 'evdeki

hesap çarşıya uymadı' cinsinden bir şey yaşamış oldum.

Başkarakterim belli olduğundan, aslında her şey kendi kendine gelişti.

Bununla birlikte başlangıcını attığım hikâyeyi sonlandırırken şansım yaver gitti

ve birçok olay birden bire vuku buldu. Her cümleyi yazışımda aklıma farklı

farklı fikirler geliyor ve her paragrafı bitirişimde sonla ilgili türlü türlü olaylar

düşünüyordum.

Tek Doğan'ın ilk cildine son noktayı koyduğumda, tahmin ettiğimin

kat be kat fazlasını yazmıştım ve kurgunun burada bitmeyeceği de

kesinleşmişti. Bununla birlikte gerçekten sevdiğim bir karakter ve dünya

ortaya çıkmış oldu. Basit ama sürükleyici oluşu ile tatmin oldum diyebilirim.

Umarım sizler de okurken benim gibi düşünecek ve zevk alacağınız bir

kurgunun içine dalmış olacaksınız.

Buradan öykünün oluşumunu sağlayan Duygu’ya, fikirleri ve

yardımları için Onur’a, nezaketi için Ozancan’a ve son olarak okuyacağınız için

sizlere teşekkürler.

Hepinize keyifli okumalar!

Hakan Tunç

Page 6: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

6

GELİŞME

Adımlarını hızlı bir şekilde önündeki karartıya uydurmaya çalıştı. Etraf

zaten karanlıktı, fakat bu adamda -ya da artık her neyse- o karartıdan çok

daha fazlası vardı. O hızlandıkça hızlanıyor, yavaşladıkça adımlarını ona göre

uyarlıyordu. Bağlanmamıştı, adam bir kez bile dönüp kendisine bakmamıştı

veya herhangi bir farklı kimseyle karşılaşmamıştı. Tüm bunlara rağmen bir

türlü dönüp kaçamıyordu. Birçok defa denemişti fakat engellenemez bir güç,

özgür iradesine müdahale ediyordu. Bedeni; kendisinin istemediği fakat bir o

kadar da garip şekilde, benliğinin komutuyla yönlendiriliyormuş gibiydi.

Önündeki herif her ne yaptıysa bedenine değil duygularına müdahale

ediyordu.

Fakat sorun bu değildi, sorun bu herifi şu anda neden izliyor

oluşuydu. Buraya nasıl gelmişti, ne şekilde bu adamın peşine takılmıştı zerre

kadar hatırlamıyordu. En son hatırladığı kısım odasında arkadaşlarıyla

yazışıyor olduğu ve birden garip olaylar silsilesi yaşadığı o garip zamandı.

Sonrası karanlıktı. Duygu bu durumdan rahatsızlık duyuyordu, hem şaşkındı

hem de sinirliydi. Beyninin kendisine oyunlar oynamasından nefret ediyordu.

Belki de hâlâ daha odasındaydı. Uyuyordu. Şu anda içinde küçücük bir korku

kırıntısının olmama sebebi bu olabilirdi. Ya da olmayabilirdi, bilmiyordu. Yol

da bitmiyordu. Tekrar düşünmeye başladı; bu sonu gelmez yürüyüşe

önündeki karartıyla birlikte nasıl başlamıştı, tekrar hatırlamaya çalıştı.

Olmuyordu, olmuyordu... Bir türlü aklına gelmiyordu!..

Page 7: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

7

Bu sırada önünde giden karartı içerisindeki şekil tüm bu

düşündüklerini sanki yüksek sesle kendisine bağırıyormuş gibi anlıyor ve akıl

almaz siması ile Duygu’nun duyamayacağı sessizlikte belirli zamanlarda bir

cümle kuruyordu: “Boşuna düşünme küçük kız, ne kadar uğraşırsan uğraş

sana söylenmeden aklın almayacak. Bu, sana verilen zekânın ötesinde...”

Page 8: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

8

BAŞLANGIÇ

ALTI SAAT ÖNCE

Dışarıda hafif bir şekilde yağmur çiseliyordu. Duygu sessizce

pencerenin önünde durmuş, yağmurun yağışını izliyordu. Bulutların arasından

güneş de kendisini gösteriyor, gökkuşağının o eşsiz güzelliği uzaklardan

kendisini sergiliyordu. O sakinlik veren görüntüye kendisini kaptırmış, aklında

herhangi bir düşünce olmadan bakıyordu sadece. Ya da çok fazla düşünce iç

içe girmiş anlamsız bir duygu silsilesi yaratmıştı. Đsmi gibi...

Neden sonra dizüstü bilgisayarından gelen MSN ileti sesini duydu.

Birden daldığı o düzlemden çıkıp gerçek dünyaya geri döndü. Ve kimin ne

yazdığını merak ederek bilgisayarı yanına çekti...

***

Üniversite son sınıfta olan Duygu, artık bıkmış olduğu bu hayattan bir

an önce kurtulmak ve yaz okuluna kalmamak için var gücüyle çalışıyordu.

Mezun olacağı Đngilizce Đşletme bölümünden sonra KPSS sınavlarına girip

“devlete kapak atmak” deyimine dâhil olma düşünceleri içerisindeydi. Tabii

fazla ileri gitmeden, öncelikle şu sınavları vermenin daha akıllıca olduğunu

biliyor, buna göre davranıyordu. Evinden uzakta, yurtta kalmanın verdiği

sıkıntılarla didişir, oda arkadaşları ile arada sırada tartışma yaşarken bir de

Page 9: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

9

üstüne bu düşünceler eklenince aklını oynatmadığına şükrediyordu. Neyse ki

mütevazı ve kendine hâkim bir kızdı. Birçok kişinin sinirden köpüreceği

cümlelere ya gülerek geçiyor ya da hiç aldırış etmiyordu. Annesinden aldığı

en önemli özelliklerinden birisiydi ve bununla gurur duyuyordu.

Arkadaşları ile konuşmaya devam ederken birden ekranın hemen sol

üst köşesinde yeni birisinin kendisini eklediğini gösteren o uyarı penceresi

geldi. Adresinin çok fazla kişide olmaması ve hiçbir arkadaşının kendisine

sormadan mailini başkalarına söylemeyeceğini bildiğinden dolayı bu kişinin

onu nereden bulduğunu merak etti. [email protected] adlı mail adresini

hiç duymamıştı. Kabul etmeden önce bir sözlüğe bakayım belki oradan

birileridir, diye düşündü. Ekşi ve itü’de ismi arattı lâkin gilanor adında bir isim

ile karşılaşmadı. Tam reddedecekken facebook aklına geldi ve oradan da

arkadaş arama kısmına girip mail adresi istenilen bölüme yazdı. Yine herhangi

bir sonuç çıkmadı. Belli ki tanımadığı biri yine kız MSN’i avına girmişti. Bir

önceki MSN adresinde bu tiplerle çok uğraşmıştı fakat yeni adrese geçeli

bayağı olmuştu. Bu nedenle, uzun süredir birilerini “yoksay”mıyordu. Ve

sonunda o gün gelmişti…

Tam reddediyordu ki şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Hayır, yanlış

görüyorum herhalde, dedi içinden. Az önce gilanor olan adres şimdi öyle

değildi. Artık kendisini ekleyen kişi [email protected] olarak gözüküyordu.

Bilgisayar kafayı mı yemişti yoksa kendisi mi çok fazla dalıp ismi yanlış

okumuştu? Bir süre düşündü, fakat aklına mantıklı bir neden gelmediğinden

dolayı omuz silkti ve yine içinden Neyse, dalgınlığıma geldi herhalde, dedi. Az

önce ki isme uyguladığı ritüelleri aynı şekilde bu adrese de uyguladı ve

Page 10: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

10

tahmin ettiği üzere herhangi bir sonuca ulaşamadı. Ve yine reddetmek için

uyarı penceresine döndü. Döndü ama…

“Tanrım, kafayı yiyorum herhalde. N’oluyor burada?!”

Đşte bu sefer yüksek sesle söylemişti. Çünkü az önce gördüğü mail

adresi yine değişmiş ve [email protected] adresine dönüşmüştü. Artık bu

dalgınlık falan olamazdı, belli ki birisi virüslü bir şeyler göndermişti kendisine.

Daha da beklemeden “Hayır bu kişiyi çevrimiçi sayfama ekleme” seçeneğine

tıkladı. Kafasını iki yana sallayıp Geri zekâlılar… diye düşündü. Evet, çok fazla

sinirlenmiyordu ama birden böyle saçma bir oyunda piyon gibi olmak fena

halde canını sıkmıştı. Bilmem kaç milyarlık dünyada bula bula beni mi

buldular, diye de ekledi hemen.

O bunları düşünürken hemen alt tarafta turuncu ışıkla yanıp sönen bir

ileti penceresi artık titreşim yollamaya başlamıştı. Pek tabii Duygu MSN’i her

zaman “Meşgul” olarak kullandığından, titreşimlerin onun için faydası yoktu.

Yine de çok fazla zaman geçtiğini fark edip pencereyi açtı. Kendisi oldukça

sinirlenmişti ama belli ki yakın arkadaşı Merve zıvanadan çıkmanın

eşiğindeydi.

“Merve

DUYYGUUU! CEVAP VERSENE YA NOLUYOR ORDA BĐR ŞEY SÖYLE

ARAYACAĞIM BAK.

DUYGUUUUUU!”

Duygu

Tamam tamam geldim, kızma hemen.

Page 11: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

11

Merve

Nerdesin kızım ya, saat dört oldu. Valla inme inecekti biraz daha

yazmayaydın. Napıyordun bunca süredir? Erkek arkadaş mı buldun da sattın

beni noldu ya?!!

Duygu

Ahah ne erkek arkadaşı be. Sapığın teki virüs yollamış onla

uğraşıyordum.

Merve

Aaa sapıklar mı dadandı başına? Nasıl bulmuşlar msn ini ya? Zaten bu

tipler yüzünden o çok sevdiğin adresinden vazgeçmek zorunda kalmamış

mıydın sen?

Duygu

Off hiç hatırlatma o günleri! Denyoların beni nasıl bulduğunu

bilmiyorum. Neyse boşver, tadımızı kaçırmayalım. Hallettim zaten. Ee sen bir

şeyler anlatıyordun. Sonrası ne oldu?

Merve

Hah evet dur hemen yazayım canım.

Merve ileti yazıyor…”

Page 12: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

12

Duygu, Merve’nin ileti yazmasını beklerken bir yandan da diğer

sitelere göz atıyordu. Bir gazete haber sitesini açıp ilginç haber var mı diye

bakınmaya başladı. Her zaman ki o saçma sapan, sırf trafik artsın diye yapmış

oldukları “Ölmeden önce izlenmesi gereken 55 film” ya da “En güzel

oyuncuların en seksi fotoğrafları” gibi haberlerden nefret ederdi. En çok takip

ettiği haber sitesinde bunlar yoktu lâkin bir süre önce tasarımını değiştirmiş,

o site de bu tür saçmalıklara başlamıştı. Đşte sinir olmak için bir neden daha!..

Buna kafa yorarken Merve’nin yazmamış olduğunu fark etti. Pencereyi

açtı ve hâlâ daha Merve ileti yazıyor… uyarısını gördü. Đlginçti, Merve

genellikle mesajları art arda heyecanlı bir şekilde yazmayı seven tiplerdendi.

Ne oldu da böyle bekliyordu ki..?

“Duygu

Merve, kızım destan mı yazıyorsun ya? Hadi gönder ne

göndereceksen.”

Duygu biraz daha bekledi. Bu arada haber sayfasına geri dönmüştü.

Tam ilgisini çeken bir haber linkine tıklıyordu ki yeni ileti geldiğini gösteren o

turuncu şekilde yanıp sönen uyarı geldi. Hemen pencereyi açtı. Ve belki de

son günlerde yaşadığı en büyük şaşkınlığı tattı.

“Merve

[email protected] kişisi sizi eklemek istiyor.

Merve ileti yazıyor…”

Page 13: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

13

O da neyin nesiydi? Merve, MSN ve Facebook harici bilgisayar

kullanma özürlüsü bir kızdı. Böyle bir şakayı nasıl yapabilirdi?! Kendisiyle

dalga mı geçiyordu bu kız? Şaşkınlık kısa sürede yerini kızgınlığa bıraktı.

“Duygu

Merve, dalga mı geçiyorsun kızım sen? Ne yaptığını zannediyorsun?

Hem nasıl yaptın o şakayı?”

Bekledi. Bekledi ama bir cevap gelmedi. Merve ileti yazıyor… yazısı

uyarı olarak gözükmeye devam ediyordu. Artık sabırsızlanmıştı, hemen elini

masaya uzatıp cep telefonunu aldı ve rehberden Merve’nin numarasını bulup

arama tuşuna bastı.

Yine bekledi. Bekledi ve kendisini yine şaşırtan bir uyarı mesajı sesi

duydu.

“Böyle bir numara kayıtlarımızda bulunmamaktadır. Lütfen farklı bir

numara ile tekrar deneyiniz.”

Ve tam telefon kapanırken üçüncü bir şok dalgasıyla karşılaştı.

“Merve

[email protected] kişisi sizi eklemek istiyor.

Merve ileti yazıyor…”

Artık iyiden iyiye kızmaya başlıyor, bir yandan da daha tam olarak

çıkmadan zihninin derinliklerine göndermeye çalıştığı korku hissiyatı

artıyordu. Kızıyor çünkü bu tür şakaları sevmediğini en iyi bilen yakın arkadaşı

Page 14: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

14

hâlâ umursamazca yaptığı yanlışlığa devam ediyordu. Korku bedenini

sarmalamaya başlıyordu çünkü hem arkadaşının bu tür bir virüs programını

kullanmayı kesinlikle beceremeyeceğini biliyor hem de özellikle Merve’yi

aradığı zaman böyle bir numara yok uyarısını hatırlıyordu. Bir anda sanki

kaynar sular başından aşağı dökülmüş gibi olarak şunları düşündü. Yoksa,

yoksa biri Merve’ye bir şeyler yapıp onun yerine benimle mi oynuyor!

Tabii bu düşünceyi o ani gelen korkunun yavaş yavaş geçmesi

süreciyle kafasından attı. Hatta sessiz şekilde gülmeye başladı. “Gerçekten

deliriyor olmalıyım, neler diyorum ben..?!”

Fakat o bunları söylerken üçüncü ve son mesaj geldi.

“Merve

[email protected] kişisi sizi eklemek istiyor.”

Ve bunu yazdıktan sonra pencerenin üst kısmında küçük sarı bir şerit

içerisinde o tanıdık ileti belirdi. “Merve adlı kullanıcı şu anda çevrimdışı

gözüküyor. Yazdığınız mesajlar çevrimiçi olduktan sonra kendisine

iletilecektir…”

“Duygu

Merve, MERVE! Orda mısın?”

Fakat Merve gitmişti. Off lanet olsun, n’oluyor ya! demeden edemedi.

Sinirlendi, bilgisayarıma kesin virüs bulaştı, diye düşündü.

Page 15: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

15

Bu kafayla daha fazla ekrana bakamayacağını anlayıp içindeki öfke

duygusuyla bilgisayarı kapamaya hazırlandı. MSN’i kapatacakken yine ilginç

bir biçimde kimsenin çevrimiçi olmadığını gördü. Tüm memlekette internet mi

gitti yahu? dedi içinden. Hiç olmazsa yine de en az iki kişi çevrimiçi kalırdı.

Fakat giderek artan öfkesi ile ona dikkat etmeyerek hışımla kapadı.

Bilgisayar>Başlat>Bilgisayarı Kapat… Oh be...!

Eğer ‘Oh Bee’ kısmını sesli söylemiş olsaydı belki de o iki kelime

kursağında kalabilirdi. Çünkü kapat tuşuna tıkladığı anda MSN bir anda açıldı

ve yine ‘[email protected] kişisi sizi eklemek istiyor.’ uyarısını gördü. Artık

bu iş oyundan çıkmıştı, kontrol edemediği kadar adrenalini de hesaba katınca

korku, bir virüs gibi vücudunun her zerresine yayılmıştı.

Elini sanki bir böceğe dokunduruyormuşçasına ekranı kapatarak

kendisini odadan dışarı attı. Eğer biri kendisi ile oyun oynuyorduysa bunun

hesabını çok pis verecekti, hem de en pis şekilde!

***

Bir süre sessizliğin verdiği huzurla koridorlarda gezinmeye başladı.

Neler olduğunu merak ediyor, daha önce ne karşılaştığı ne de kimseden

duyduğu bir virüs ile uğraştığını düşünüyordu.

Düşünmenin verdiği his çok daha sıkıntılı bir ruh halini açığa

çıkartırken, Duygu bu güzel bahar gününü içeride geçirmenin yanlış

olduğuna kanaat getirip dışarı çıkmaya karar verdi. Hem biraz yağmur yemek

bedenine iyi gelebilirdi.

Page 16: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

16

Dışarıya adımını attı. Yağmur durmuş, bulutlar dağılmış, güneş tüm

ihtişamı ile yüzünü göstermeye başlamıştı… Fakat Duygu o an bunların hiç

birisini fark etmedi. Fark ettiği şey, o korku hissiyatının tekrar ortaya çıkmasını

sağladı. Fark ettiği şey, koca yurtta tek başına olduğuydu…

Yer yarılmış, herkes içine girmiş tabiri vardır ya, işte o anda Duygu

bunu düşündü. Ne daha önceden fark etmediği koridorlarda ne de dışarıda

tek bir insan bile gözükmüyordu. “Virüs beynime bulaştı herhalde, n’oluyor

yaa!” dedi bu sefer. Haklıydı da, o muhteşem bahar havasının altında bırakın

insanı, uçan bir kuş dahi gözükmüyordu. Sinirden ellerini saçlarının arasından

geçirdi. Tekrar içeri girip koşar adımlarla lavaboya gitti ve yüzüne su çırptı.

Aynada kendisine baktı. N’oluyor bana, diye düşündü yeniden. Az öncesine

kadar her şey normal seyrinde devam ederken şimdi çok saçma bir olay

yüzünden delirmek üzereydi. Bir yandan ‘Sadece salağın biri beni eklemeye

başladı, sonra Merve benimle oyun oynadı ve en sonunda da tüm okuldakiler

bana eşek şakası yapıyor.’ dedi ama bunun doğru olmadığını biliyordu. Bu

kadar tesadüf üst üste gelemezdi.

Tekrar yavaş bir şekilde odasına geri gitmeye başladı. Dönüş yolunda

tüm kapıları tıklatarak açtı. Ama kimseyi göremedi. Hatta odasına girmeden

bir üst kata da çıkıp araştırma yaptı. Sonunda bunun boşuna çabalayış

olduğunu anladı ve gerisin geri odasına gitti.

Kapıyı açarken biraz korkuyordu. Sanki dizüstü bilgisayarın kuduz bir

köpek gibi üstüne atlayacağı duygusuydu onu korkutan. Bunu düşününce

biraz rahatladı ve gülümsedi. Kesinlikle delirdim ya da rüyadayım…

Odasına girerken her şey aynı bıraktığı gibiydi. Yatağının bulunduğu

köşeye giderken duvar saati dikkatini çekti. Ve yine o gülümsemenin verdiği

Page 17: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

17

rahatlama uçup gitti. Saat 22.04’ü gösteriyordu. Galiba durmuş demek isterdi

fakat saniyeleri gösteren o numaralar yollarına aynı şekilde devam

ediyorlardı. Yine de bir umut hemen masasında duran kol saatine baktı.

Aynıydı. Dizüstü bilgisayarını yanına çekip ona da baktı. Aynıydı. Ve

pencereden dışarı baktı. Az önceki gibi güneşli ve aydınlıktı. ‘Aynıydı.’

Đşte şimdi korkmak için bir sebebi bulunuyordu. Telefonunu kaptığı

gibi babasının numarasını çevirdi. Ve bir şok edici durum ile daha karşılaştı.

“Böyle bir numara kayıtlarımızda bulunmamaktadır. Lütfen farklı bir

numara ile tekrar deneyiniz.”

Merve’yi aradığı gibi babasının da numarasına aynı tepkiyi vermişti.

“Ooff lanet olsun ya!” diyerek telefonu zemine fırlattı ve parçalara ayrılmasına

yol açtı. Bunu yaptıktan sonra bir inilti koyuverdi, çünkü geçen doğum

gününde uzun süredir istediği ve babasının ona sürpriz yaparak aldığı cep

telefonuydu…

Ama buna üzülecek zamanı yoktu. Bu sefer koşarak odasından fırladı

ve bir üst kata, normal telefonun bulunduğu odaya yöneldi. Beklediği gibi

orada da kimse yoktu. Hemen telefona sarılıp ev numaralarını tuşlamaya

başladı. O sessizlikle beklediği zaman içerisinde kalbi gümbür gümbür

atmaya başladı. Fakat yine olumsuz yanıt aldı.

“Yanlış ya da eksik bir numara çevirdiniz. Lütfen tekrar deneyiniz.”

“Allah’ım ne oluyor bana, nedir bu saçmalık!” Đyice korkmaya

başlamıştı. Tekrar odasına doğru yürümeye başladı. Bir anda altı saat birden

geçmişti! Telefonlar çalışmıyordu, ortalıkta tek bir insan kalmamıştı. Ve gece

olduğu halde hâlâ gün ışığı vardı. Neler oluyordu!

Page 18: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

18

Gün ışığını düşünürken etrafın kararmaya başladığını gördü. Gündüz

ışığıyla yıkanan koridor gittikçe mat bir renk almaya başladı. Zaten heyecanla

atan kalbi artık kulaklarının duyacağı şekilde gümbürdemeye başladı. Bu

kadar kısa zamanda bu kadar olayın başına gelmesine bakılacak olursa da

oldukça normaldi.

Odasına girip pencereden dışarıya bakarken, televizyon ekranından bir

belgesel filmi seyrediyormuş gibi hissetti. O kameraların hızlandırılmış hali ile

bir günün batışını saniyeler içinde görürüz ya hani, işte tam da o şekilde bir

görüntü seyretti Duygu. Ağzı açık şekilde bakmaktan ve kalbinin güm güm

atmasını dinlemekten başka hiçbir şey yapamadı…

Ama artık bir şeyler yapması gerekiyordu. Vakti varken kaçıp

kurtulmadığına lanetler yağdırıyor, bu karartıda dışarıya çıkmayı hiç mi hiç

istemiyordu. Hoş ortalıkta ne bir insan ne bir hayvan gözüküyordu. Yine de

içgüdülerine söz geçirip dışarıya çıkacak cesareti bulamıyordu.

Korktuğu halde dizüstü bilgisayarını yine kucağına aldı ve açtı.

Đnternetin olduğunu görünce biraz da olsa rahatladı. Bir internet sayfasına

girdi fakat sayfa açılmadı. Farklı bir tane denedi. Onda da aynı sonucu gördü.

Her zaman takıldığı sözlük sayfalarına girmeye çalıştı ama onlarda da aynı

sonuca ulaştı. Đnternette bir sorun olabilir miydi? Hayır, o sinyal alındığını belli

eden çubuk en üstteydi. Hemen MSN’i açtı. Açtı ve bir kez daha şok oldu.

MSN’i açılmıştı. Fakat listesinde sadece üç kişi vardı. Bu üç isim de

çevrimiçi gözüküyordu.

Ne bir isim ne bir kişisel ileti vardı.

Sadece çevrimiçi olduklarını belirten o yeşil küçük insan figürü ve de

MSN adresleri…

Page 19: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

19

[email protected]

[email protected]

[email protected]

Duygu o anda en yapılmayacak şeyi yaptı ve koluna çimdik attı.

Gümlemekten yorulan kalbi, zaten şokta olan beyni ile o anda düşünebildiği

tek şey, korkunç bir kâbusun içinde olduğu ve o televizyonlarda gördüğü

sahneyi gerçekleştirirse bir ihtimal uyanabileceğiydi. Kendini ‘Freddy’nin

Kâbusu’nda’ gibi hissediyordu. Hatta bir an gerçekten o gelecek mi diye

kapıya baktı. Fakat ne kimse geldi, ne de yaşam belirtisi gösterebilecek

herhangi bir ses duyuldu.

Hava iyice kararmıştı. Duygu lambaları açmayı düşündü ama sonra

vazgeçti. Eğer bu uğursuz kâbusta herhangi bir şey olacaksa lambayı açmanın

buna davetiye çıkaracağını düşündü. Sessiz bir şekilde yatağa geçip tekrar

dizüstü bilgisayarını yanına çekti. Artık kendisini korkutan o üç MSN

adresinden başka hayatla bağlantısını sağlayan hiçbir şey kalmamıştı…

Korkarak listede en başta bulunan adrese çift tıkladı. Biraz bekledi.

Avatarında herhangi bir resim çıkmasını bekledi. Fakat yoktu. Sonra korkarak

yazmaya başladı.

“Duygu

Şey, merhaba. Kimsiniz acaba? Beni eklemişsiniz.”

Page 20: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

20

Ve nasıl bir cevap geleceğini merakla beklemeye başladı. Yazışmanın

en güzel tarafı diye düşündü Duygu, ne korku ne utangaçlık ne heyecan ne

de kızgınlık gibi duyguların karşı tarafa yansımamasıydı. Ve şu anda ölesiye

korkuyordu. Yazarken bunun belli olmaması çok iyi bir şeydi.

Lâkin korkunun had safhalara çıkmasını sağlayan cevap geldi.

[email protected]

Korktuğunu hissediyorum küçük kız. O taze kalbinin heyecanla

ötüşünü, teninden usulca sızan terin kokusunu ve o narin bedeninin her

zerresinin korkuyla titrediğini hissedebiliyorum...”

Duygu dizüstü bilgisayarına da fırlatıp atmamak için büyük çaba sarf

etti. Daha önceden hiç yaşamadığı bir korkunun iliklerine kadar dolduğunu

hissedebiliyordu. Şimdi ne yapmalıydı, cevap mı vermeliydi? Ne yazabilirdi ki?

Yazan kişi her kimse korkusunu anlamıştı. Ya da güzel bir tahminde

bulunmuştu. Artık normal bir olay olmadığını, bunun oyun olma olasılığının

kalmadığının farkındaydı. Zaten kim bir anda günü saniyeler içinde karanlığa

gömebilirdi? Nasıl bir büyüydü şu anda maruz kaldığı?..

Tam bir şeyler yazmak için tuşlara dokunacaktı ki aynı anda iki yeni

pencere açıldı. Bunlar, geride kalan iki msn adresiydi ve ikisinde de aynı şey

yazıyordu.

“Her şey bittiğinde, öleceksin.”

“Öleceksin…” Duygu son kelimeyi hafif bir fısıltıyla söyledi. Ve sonra

bayıldı…

Page 21: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

21

GELİŞME

Uyandığında önündeki karartıya adımlarını uydurarak yürüdüğünü ve

belli ki bunu uzun zamandır yaptığını fark etti. Nerede olduğu hakkında

hiçbir fikri yoktu, tıpkı bayılmadan önce olanlar gibi… Fakat fark ettiği bir şey

daha vardı ki, o da artık hiçbir şekilde korkmuyor oluşuydu. Nerede olduğunu

bilmediği bir karanlıkta, önünde tanımadığı bir karartıyı kendi komutları

dışında takip ediyor, fakat bundan zerre kadar korku hissi duymuyordu.

Acaba öldüm mü? diye geçirdi içinden. Öldüm de yaptığımın cezalarını mı

çekiyorum, diye düşünmeye devam etti. Aklına bir sürü şey geldi. Fakat her

biri diğerinden mantıksızdı. Hoş, şu ana kadar yaşadığı olayların hangisinde

mantık vardı ki?.. Her şey mantık dışıydı, bu kâbustan bir türlü uyanamıyordu!

Bayıldığı zaman yanında kimse yoktu, sadece MSN üzerinden

konuştuğu üç kişi vardı. Nasıl oldu da buraya gelmiş bu adamı herhangi bir

fiziki müdahale gözükmeksizin takip etmeye başlamıştı? Amacı neydi, yolun

sonu nereye varacaktı?..

Bayılmadan önce alingor ve nalirog adlı Hotmail adreslerinin

kendisine aynı anda gönderdikleri iletiyi düşündü. “Her şey bittiğinde,

öleceksin.” Her şey derken neyi kast etmişlerdi acaba? Hiç anlamadığı

olaylara birden dâhil olması ne amaçlaydı? Sorular… Sonu gelmeyen cevapsız

sorular…

Önündeki karartı ile uzunca bir süre daha -Duygu’ya bir asır gibi gelen

süre- yürümeye devam ettiler. Duygu düşünmeye, önündeki karartı da onun

Page 22: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

22

fark etmediği şekilde düşüncelerini okumaya ve arada sırada aynı cümleyi

kurmaya devam etti.

Ve sonra Duygu durdu. Durduğunu yavaş yavaş etrafın aydınlanmaya

başlaması ile fark etti. Her taraf aydınlanıyor, fakat önündeki karartı aynı

şekilde karanlıklar içerisinde kalmaya devam ediyordu. Duygu buna herhangi

bir şaşkınlık belirtisi göstermedi, sanki her gün yaşadığı bir olaymış gibi beyni

görüntüyü önemsiz olarak algıladı.

Etraf aydınlandıkça, geldikleri yerin göz kamaştırıcı görüntüsünün

insanı büyüleyecek cinsten olduğu ortaya çıkıyordu. Duygu tüm duyularının

kendisinden sökülüp alındığını zannediyordu fakat manzara ile karşılaşınca

ister istemez içini bir ferahlık, bir mutluluk kapladı. Adeta mest oldu. O

kasvetli hava birden huzur bulmuş gibiydi. Hayatında hiçbir zaman, hatta

belgesellerde, resimlerde bile göremeyeceği bir güzellik uzanıyordu

karşısında. Ağaçlar, güneşin o muhteşem rengi, masmavi gökyüzü ve

alabildiğince yeşillikle dolu bir doğa manzarası... Her şey o kadar mükemmel

ve o kadar yerindeydi ki ağaçlardan eğilen dallar bile ortaya olağanüstü

derecede sanat eseri katıyordu.

Fakat bu güzelliği önünde duran karartı baltalıyordu. Şu anda

önündeki şey kendisine dönmüş müydü yoksa hâlâ sırtına mı bakmaktaydı

bilmiyordu. O güllük gülistanlık günde nasıl olur da karartı bu şeyin önünde

durabilirdi anlamıyordu. Artık adam da demiyordu çünkü normal bir insan

değildi bu. Anca “Şey” denirdi buna. Ne istiyordu, neden onun peşindeydi

gibi sorular tekrar zihnini doldurmaya başladı. Normal bir günde böyle bir yer

görmek için yapmayacağı şey yoktu fakat şu anda imkânı olsa arkasına

bakmadan kaçabilirdi…

Page 23: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

23

Ve o Şey konuşmaya başladı. Konuşmaya başladığı andan itibaren

uzun süredir bedenini terk etmiş olan korku, batıcı bir soğukluk ile geri

dönmüştü.

“Küçük kız, aklının almayacağı hayalleri ve cevapları düşündün buraya

kadar. Haklısın da. Hiçbir sebep yokken böyle olaylar yaşaman. Tarihin

bilinmeyen, unutulmaya yüz tutmuş taraflarına bakman. Boşuna değil bu

gördüklerin, bu yaşadıkların. Aklın almayacak bunları, anlayacaksın ama,

göreceksin. Hissedeceksin…”

Duygu ensesindeki tüylerin diken diken olduğunu hissetti. Duyduğu

ses sanki tek kişiye ait değilmiş, bir koro tarafından söyleniyormuş gibiydi.

Şimdi cevap mı vermesi gerekiyordu bu şeye? Hem ne diyebilirdi ki?

Konuşabileceğine bile emin olamıyordu. Bu yüzden sessiz şekilde durmaya ve

o şeyin tepki vermesini beklemeye devam etti. Ve beklediği tepki çok

geçmeden geldi.

Önündeki karartı bir anda yok oldu. Nereye gitti bu diye düşünmesine

kalmadan sırtında sanki tüm buzulların soğukluğu varmışçasına bir ürperme

yaşadı. Kafasını hafifçe yana çevirince arkasını sonsuz bir karanlığın –o şeyin

sardığını anladı. Ve yine o korosal sesiyle konuşmaya başladı.

“Ne o küçük kız? Hâlâ anlayamadın mı? Düşüncelerini çığlık

atıyormuşçasına duyabiliyorum. Hatta senin düşünmediğini sandığın, anlam

veremediğin olayları bile net bir şekilde sezinleyebiliyorum. Ve şu anda

benim ne olduğumu da merak ettiğini biliyorum. Neden burada olduğunu,

bu olaylara nasıl karıştığını, bayılmadan önce neler olduğunu düşündüğünü

de anlayabiliyorum…”

Page 24: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

24

Duygu sırtına buz kütleleri fırlatılmış gibi hissediyor, bir yandan da bu

yakıcı sözleri dinliyordu. Soğuğun o yakıcı tadını hissetmiş olan Duygu’nun

ağzından o an titreyen iki kelime çıktı.

“Se-sen k-kimsin?”

Şey gülmeye başladı. O koro halindeki sinsi gülüş sesi, kesinlikle

izlediği sit-komlardaki gibi komik değil, insanın ödünü patlatacak cinstendi.

“Ben kim miyim küçük kız? Neden anlayamayacağın,

hazmedemeyeceğin soruları soruyorsun? Neden, ‘Neden buradayım?’ gibi

sorular sormuyorsun? Neden bu tarafa dönmüyorsun?”

Şey bunları söyledikten sonra Duygu’nun ayakları kontrolü dışında

geriye dönmeye başladı. Bu sırada Şey’in soğukluğunu arkasında

hissedebiliyordu. Dönmesine rağmen o ürperti arkasında eksilmiyor, o

döndükçe sonsuz karanlık tüm benliğini ele geçiriyordu. Nihayetinde

dönüşünü bir ömür süren zamanda tamamladı ve yine o muhteşem

görüntünün içerisinden mutlak bir karanlığa bakar oldu. Ne bir sima, ne insan

olduğunu belli eden herhangi bir görüntü. Sadece karanlık…

Đşte o anda, önünden tüm hayatını etkileyecek anlamsız görüntüler

geçmeye başladı. Mutlak karanlıkta, korosal ses konuşuyor ve önünde

ölümüne kadar aklından çıkmayacak görüntüler sesle beraber değişmeye,

beynine kazınmaya devam ediyordu…

“Đnsanlık tarihinin iki bin yıl öncesine dayanıyor benim başlangıcım.

Her şey başladığında sizin türünüzün ne hükmü ne de adı vardı. Melekler ve

bizler vardık. O’nun yarattığı; düşünebilen, tek başına karar verebilen ve hatta

mutlak kötülük ‘Sürülmüş’ün yolunu izleyebilen. Tüm boyutlar, tüm topraklar

tüm evren ve sonsuzluk… Hepsi benim, hepsi bizimdi! Fakat sonra o geldi,

Page 25: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

25

Adem adında balçıktan yaratılmış ilk insan geldi ve sonra melekler bu yeni

yaratılmışın önünde eğildi!

“Türdeşimin ilk anda yapılan hatanın farkına varması ve buna karşı

gelmesi ile kötülendi, aşağılandı ve hiçbirimizin ulaşamadığı o muhteşem

kattan sonsuza dek kovulmasına yol açtı. Ve o da hırsla kendisine kol açanın

yanına ‘Sürülmüş’ün saflarına karıştı. Đşte küçük kız, sizlerin şeytan dediği,

taşladığı, bütün inançlarınızda kötülendiği türdeşimin ve artık aramızda

‘Kovulmuş’ olarak seslendiğimizin tek suçu yapılan hatanın önüne geçmek

istemesiydi. Böylece 'Kovulmuş'un, mutlak kötülük olan 'Sürülmüş'ün tarafına

gitmesine neden oldunuz. Tek yaratıcı için ne büyük bir kayıp...

“Đşte ben o üç harfli dediğiniz varlığım. Ben senin türünün ‘cin’ olarak

tanımladığı şeyim.”

Duygu garip bir şekilde görüntülerden hiçbir şey anlamamasına

rağmen, hayatının en önemli olaylarından birine vakıf olduğunu biliyordu. Ve

yine gariptir ki korosal sesin söylediği şeylerle bayılmanın eşiğine gelmesi

gerekirken rahatlıyordu. Karşısında duran şey bir cin olduğunu söylüyordu.

Cinlerin karanlıktan değil de, saf ateşten oluştuğunu sanırdı. O bunları

aklından geçirirken Şey’in gülmeye benzer homurdanma sesini işitti. Ve cin

olduğunu söyleyen Şey yine konuşmaya başladı.

“Değil mi küçük kız? Saf ateşten yaratılması gereken bir cinin bu

şekilde bir görüntüde olması ne gariptir? Şimdi işin can alıcı kısmına

geliyoruz…

“Siz insanların en önemli hatalarından birisi, beyninizin tıpkı kısa

ömürleriniz gibi çok az olaya vakıf olabilmesi… Kendinizi övmeyi, biz en

iyisiyiz demesini, küçücük olayları tüm insanlığı zıplatacak derecede

Page 26: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

26

büyütmenizi ve iğrenç hislerinizle her şeyi yanlış yapmanızı… Dünya dediğiniz

toprak parçasında kendinize o kadar çok fazla bakmaya başladınız ki,

sonunda tüm sonsuzlukta bir tek kendiniz varsınız diye sanmaya başladınız.

Oysa bizler hep buradaydık, aranızdaydık, binlerce yıl sonra bile

göremeyeceğiniz ve sadece hayal edebileceğiniz yerlerdeydik. Zaman

geçtikçe gelişiyor, sizlerin on binlerce sene sonra fark edeceğiniz teknolojiyi

kullanıyorduk. Hatalı yapınız ile bizleri göremiyor, boyutlarımıza göz

atamıyordunuz. Sadece birkaç eğlence arayan türdeşlerimiz sizlere karışıyor,

o çok övündüğünüz benliğinize musallat oluyordu. Yazık ki böyle küçük bir

karışmada bile savunmasız yapılarınız ile size verilen yetinin sonsuzluğa geri

karışmasına engel olamıyordunuz.

“Fakat olay bu değil küçük kız. Evet, bizler saf ateşten muhteşem bir

şekilde yaratıldık. Uzun yıllar yaşayabiliyor, sizlerin ve istediğimiz her şeyin

şeklini alabiliyor, boyutlar arası yolculuklar yapabiliyor ve yine şu anki

teknolojimizle hayal dâhi edemediğiniz olayları düzenleyebiliyoruz.

“Lâkin küçük kız, her şeye rağmen sizin bizlerden çok ama çok daha

şanslı bir yanınız var. Türdeşlerimizce biz bunu bir şans olarak değil bir hata

olarak görüyoruz. Sizler kısa hayatınızdan sonra ölüyorsunuz evet, fakat

hiçliğe karışmıyorsunuz. Kendinizin sonsuza dek yaşayacağı, işte bu sefer

bizlerin hayal edebildiği ve yine sadece türdeşimiz olan ‘Kovulmuş’un sözleri

ile görüntüsünü zihnimizde oluşturabildiğimiz cennete kavuşuyorsunuz.

Girmeden önce cehennem kapılarından geçiyorsunuz belki, nihayetinde

arınmış olarak o olağanüstü güzellikte ‘sonsuz’ bir şekilde yaşıyorsunuz…

“Ve hata burada oluşuyor, böyle bir şansın kesinlikle sizlerden çok

daha önce doğmuş ve çok daha özel olan bizlere verilmesi gerekiyordu!

Page 27: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

27

Bizler öldükten sonra hiçliğe karışıyor, uzun yaşamımızdan sonra hiç var

olmamışçasına göçüyoruz buradaki sonsuzluktan. Böyle bir şeyin olmasını

kesinlikle kabul edilemez bir hatadan başka bir şey olarak görmüyoruz!

“Ve işte ben, Gilanor olarak bilinen, Alingor ve Nalirog olarak ayrılan,

bundan güneş zamanıyla iki bin yıl önce, Đsa’nın doğuşuyla beraber gerekli

olanı fark ettim! Babasız doğan Đsa’nın gelişiyle ve yaptıklarıyla beraber,

olmayacak olanı fark ettim. Hatalı olarak doğanlardan nefret etmekle

kalmayacak, onlar sayesinde, SENĐN sayende hem sonsuzluğa hem de

cennete kavuşacağım!”

Duygu bir anda bu kadar bilginin benliğine yüklenmesiyle ister

istemez irkildi. Her cümleden sonra rahatlamasıyla beraber, duydukları

karşısında git gide ağzı açık kalan Duygu, artık bir rüyada olmadığına

tamamen emindi. Çünkü biliyordu ki, rüyasında bile bu kadar çok şeyin

olabileceğini aklına getiremezdi. Hem her şey bir yana bu şeyin hâlâ

kendisiyle ne ilgisi olduğunu söylememişti. Đsa Peygamber’e kadar gitmesini

hiç anlamamıştı. Ne demek istiyordu ki?

“Demek istediğim açık değil mi küçük kız? Neden siz insanlar her

zaman sorgulamak yerine verilen yetiyi zorlamayı denemezsiniz? Özellikle

senin gibi özel, güçleri olduğunun farkında olmayan, benden parça taşıyan…

“Şimdi o çok merak ettiğin kısma geliyoruz işte. Saf ateşten normal cin

formunda dolaşırken bizim boyutumuzda, insanlık âlemine Tek Yaratıcı

tarafından yeni bir elçi bahşedildiğini ve bu elçinin babasız bir şekilde

dünyaya geldiğini öğrendim. Tek yaratıcı, hiçbir zaman kuralların dışına

çıkmaz, belirlemiş olduğu şekilde insanlar üzerinde elçi dahi olsalar farklılık

yaratmazdı. Fakat Đsa, babasız olarak dünyaya gelmiş ve insanlığa elçi olarak

Page 28: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

28

gönderildiği söylenmişti. Đşte doğumdan sonra, yapılan hataların

döngüsünün kırılabileceğine, kurallarda oynama yapabileceğimize,

tabulaştırılmış olan bilgileri araştırıp hatayı lehimize çevirebileceğimi fark

ettim. Evet, belki de bunun açığa çıkması ya da bir şekilde ters gitmesi ile ne

bu tarafta ne de diğer tarafta kimselerin yaşayamayacağı derecede korkunç

şeylere maruz kalabilirdim ama hiçliğe karışmaktansa bunlara razıydım…

Sonunda çok zor şartlar ile ‘Sürülmüş’e ulaştım ve ona tasarladığım planımı

anlattım. Bu açıklanamaz fikrimi duyunca oldukça beğendi ve güldüğünü

hiçbir zaman duymadığım o şey kahkaha atmaya başladı. O günü hiç

unutamıyorum küçük kız, bulunduğum düzlemin tamamen sarsılmasının

onun kahkahaları nedeniyle olması küçük bir ayrıntıydı. Ve bana gerekli olanı,

ne yapmam gerektiğini söyledi. Acıya dayanmamı fakat sabredersem

kimsenin erişemeyeceği mükâfatı alacağımı belirtti! Bana olacakları anlattı…

“O gün elçinin doğumundan sonra türümüzün üstün yeteneklerini ve

‘Sürülmüş’ün bana verdiklerini kullanarak Gilanor olan benim ateşim söndü.

Benliğim, üç parçaya ayrıldı. Diğer iki parçam benimle beraber olmasına,

düşüncelerimiz aynı işlemesine rağmen bedenen hiçbir zaman bana

gözükmeyecek şekilde farklı boyutlara gittiler. Đşte bende gördüğün

karartının nedeni bu küçük kız. Ben, aslında hiçliğe kavuşmuş, Tek Yaratıcı'nın

gözünde iki bin güneş yılı öncesinde ölmüş bir cinim… Fakat gördüğün bu

karartının, küçük bir benliği de ‘Sürülmüş’ün verdiği bilgiyle bir insana

aktarıldı. O insan, o zamanki birisi değil, yine kuralın verdiği ölçüyle o anda

erişemediğimiz bir yere, gelecekteki bir insana aktarıldı. Ve işte, benliğimin o

küçük kısmının gittiği insan şu anda tam karşımda duruyor…”

Page 29: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

29

Duygu o anda içinden tek bir kelime geçiriyordu. Kelime ise Oha idi.

Nasıl olur da böyle bir şeyi kendisine mal edebilirdi, yirmi iki yıllık hayatında

tek bir olağanüstü durum dâhi görmemişti. Fakat sorusunun cevabını

gecikmeden aldı.

“Nuh zamanında, tufandan sonraki yıllar boyunca yine güneş zamanı

ile her gün içerisinde birçok çocuk doğdu. ‘Sürülmüş’ten aldığım bilgiye göre,

benim benliğim tek bir bedene girebilirdi. O beden ise tüm dünya üzerinde

bir gün içerisinde sadece tek bir bebeğin doğacağı güne denk geliyordu. Đşte

o bebek sensin… Doğduğun zaman, dünya üzerinde başka kimsenin gün

boyunca çocuğu olmadı… Ne sakat şekilde, ne ölü şekilde… Hatta tam bilgiye

vakıf olmamakla birlikte, farklı türden de hiçbir canlının doğduğu bilgisi de

duyulmadı…”

Đşte şimdi Duygu’nun bu olaylara neden karıştığına dair mantıklı bir

açıklaması vardı. Evet, her şey daha saçma ve akıl dışı gelmekle birlikte, bu

cinin anlattığı doğrultuda eğer doğduğu gün başka kimse dünyaya

gelmemişse kendisinin bilmem kaç milyarlık evrende neden seçildiğini

anlamak zor olmasa gerekti. Fakat içinde artan tedirginlik hissi farklı bir şey

düşünüyordu. Şimdi asıl soru, bundan sonrasının ne olacağıydı…

“Anlaşmaya başladık demek… Maalesef küçük kız, yapacağım şeyden

sonra senin sağ kalma olasılığın yok. Daha da kötüsü, diğer tarafa gidip

cennete giriş imkânını da yakalayamayacaksın… En azından sana bunları

anlatmakta borçlu olduğumu hissediyorum, en azından siz hatalı doğanlar

kadar bencil bir şekilde davranmıyorum. Bu yaptığım gerçekleşirse, ruhunun

hiçliğe gitmemesini sağlayan o özellik tamamen benim bedenime geçecek ve

bu sefer olması gerektiği gibi, seni hiçliğe beniyse cennete kavuşturacak…

Page 30: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

30

Binlerce yıldır hayal ettiğim şeyi nihayet gerçekleştirecek ve türdeşlerime -ki

ilk olarak ‘Kovulmuş’a- bu bilgiyi vererek olması gerekeni tümüyle doğru

şekline çevireceğim!”

Duygu bu dinlediği son kısımdan sonra geçen görüntülerde ilk defa

bir şeyin ne olduğunu anladı. Saf ateş. Bu cin denen artık ne olduğu belirsiz

yaratık onu tamamen alacak ve hiç dünyaya gelmemişçesine, hiç

yaşamamışçasına yok edecekti. Uzun süre sonra başını eğip dizlerine baktı.

Titriyorlardı.

“Ve son bir şey küçük kız. Bu yapacağımı uzun süredir bekliyor,

doğumundan beri her gün seni izliyorum. Đz bırakmadan, olduğumu belli

etmeden. Neden başta değil de şimdi yaptığımı, neden bu kadar anıyı

yaşadıktan sonra böyle bir zamanda karşına çıktığını söyleyeyim. Bunun iki

nedeni vardı. Đlki belirli bir döneme kadar hayatta kalamayan ruhların cennete

gitmesine rağmen benliğinden habersiz olarak o muhteşem bahçelerde

uçarak dolaşmasıydı. Bir kuş gibi cennet bahçelerinde kendimden habersiz

uçmaya niyetim yoktu. Diğer neden ise: Böyle bir şeyi yapabiliyor olabilirim,

fakat bizler duygusuz bencil yaratıklar değiliz. Binlerce yıl bekledim, güneş

yılına göre birkaç yıl daha beklemem benim için günlerden farksızdı. En

azından hiçbir şey olmamış gibi senin yok olmanı görmek istemedim.

Benliğimin sende olan kısmı sayesinde her düşündüğünü hissedebildim.

Kıskançlıklarını, nefretlerini, acı çekişlerini… Fakat artık göreceğini gördün,

dünyanın kötülükleriyle, hatalı doğanların bencillikleriyle karşılatın. Daha da

fazla üzülmeden yokluğa karışmak senin için en iyisi olacak…”

Duygu artık tam anlamıyla titriyor, hatta görüntüdeki saf ateşten

yayılan ısıyı bile hissedebiliyordu. Ölecekti, evet doğru yazmışlardı. Öleceksin

Page 31: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

31

demişlerdi… Sadece o gün başka kimse doğmadı diye, hiçbir suçu yokken

ölecekti… Ölecekti ve daha da kötüsü, hiçliğe karışacaktı.

Her şeyden beteri, yapabileceği hiçbir şey yoktu…

“Şimdi, yapacağın tek şey gördüğün ateşin içine doğru gelmen.

Böylece ateş içerisinde bedenin eriyecek, benimkisi ile bir olmuş benliğin

diğer iki yanımı da bilinmeyen yerlerden alıp bana getirecek. Ve tekrardan bir

olacağım. Üstelik yok olmayacak, cennete girme şansına erişecek şekilde…”

Duygu yine ilk başta olduğu gibi ayaklarının kendi komutu harici adım

atmasını, önündeki karartıya doğru gitmesini izledi. Belli ki, bu cinin içinde

bulunan parçası sayesinde kontrol edilebiliyordu. Ama hayır, böyle bir şey

olamazdı. Korkuyordu, titriyordu belki fakat kendi hayatının bu şekilde, bir cin

tarafından - bir Şey tarafından alınmasına izin vermeyecekti. Her zaman her

koşulda güçlü olmuştu ve burada da bunu kanıtlayacaktı!

Adımlarına baktı, içten içe dur komutunu verdi. Devam ediyorlardı,

belini kontrol edebiliyor mu diye denedi ve orasının hâlâ daha kendisine ait

olduğunu anladı. Gücünü hemen arkaya doğru verdi ve ayaklarının havaya

doğru kalkarak sırt üstü düşmesine yol açtı. Canı acımıştı ama en azından o

korkunç karanlık ve ortasındaki saf ateşe doğru, -hemen o anda zihninde

beliriveren fırına doğru- yürümeyi bırakmıştı. Elleri ile kendisini yavaş yavaş

uzağa çekmeye başladı. Ve o korosal sesin tüm çıplaklığı kulaklarında çınladı.

“N’apıyorsun küçük kız! Buraya kadar geldikten ve her şeyi usul usul

dinledikten sonra kaçabileceğini mi zannediyorsun… Kendine gel! Hemen

ayağa kalk ve bana doğru yürümeye devam et. Sana dokunamam ama

komutlarıma uyup bana doğru gelmek zorundasın, işi daha da zorlaştırma!”

Page 32: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

32

Elleri yine kendi dışında hareket edip ayağı kalkmasına yardımcı oldu.

Dur diyordu içinden inatla, dur ve geriye dön, fakat bedeni onun komutlarını

umursamamaya devam ediyordu. Daha fazla dayanamadı, tüm sinirleri

boşalmış bir şekilde haykırdı: “DUR DĐYORUM SANA, DUR!”

Ve o anda inanılması zor bir şey oldu. Vücudu durdu. Verdiği komuta

uydu. Tüm bedeninde görünmez ipler varmış hissi bir anda kayboldu,

parçalandı. Đşte Duygu o anda anlamıştı. Sesi… Vücudu sesine tepki veriyordu.

Düşünmeden tekrar bağırdı: HEMEN GERĐYE DÖN VE ŞU ŞEY’DEN

OLABĐLDĐĞĐNCE UZAKLAŞ!”

Ve geriye doğru daha önceden hiç hissetmediği bir hızla koşmaya

başladı. Karartı azalıyor, o muhteşem doğa harikası görüntü tekrar alanı

kaplamaya başlıyordu. Đçini tekrar bir mutluluk, bir heyecan kaplamaya

başladı. Hemen önünde, uzaklarda duran güneşin o olağanüstü güzelliğine

doğru daha da şevkle koşmaya ve karartıdan kaçmaya devam etti. Ama şu

anda olanlar, hikâyelerde okuduğu gibi mutlu sonla biten tiplerden değildi…

Önündeki güneş çatırdamaya başladı. Evet, Duygu’nun ifade

edebileceği en güzel şekliyle çatırdıyordu. Fakat sadece güneş değil, tüm

manzara… Ağaçlar, yapraklar, gökyüzü ve hatta göremediği hava bile… Birer

cam parçası gibi kırılmaya, düşmeye başladılar. Düştüler, tuzla buz oldular,

kayboldular ve geride sonsuz bir karanlık bıraktılar. Sonsuz karanlıkla birlikte

korosal sesin tüm hiddeti Duygu'nun kulaklarında çınladı…

“Seni bencil hatalı doğan. Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun?! Son

anlarında, ‘Kovulmuş’un bana verdiği bilgilerle sana cennetin kopyasını

oluşturdum. Hiçliğe kavuşmadan önce bir kez de olsa orayı görebilmen,

mutlu olabilmen için fırsat tanıdım. Fakat sen, sen…”

Page 33: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

33

Sen kelimesinin çınlamaları kulağından gitmemişken, o karartının

yoktan var olmuş bir şekilde önünde belirmesiyle geriye doğru adım attı.

Galiba bu sefer sesi de kendisini kurtaramayacaktı.

Böyle bir anda bile, aklına alakasız bir şey geldi. Hangi kitaptaydı o;

birisi sonu olmayan karanlığın içine düşüyor ve kurtulma yolunun olmadığını

görüp kaderine boyun eğer şekilde umutsuzca yürümeye başlıyordu.

Kaderine boyun eğmiş olmasına rağmen belki de bir yerlerde kapı vardır diye

karanlıkta adımlarını atmaya, çaresizce ama küçücük bir umutla yürümeye

devam ediyordu. Sonunda çok çok uzaklarda beyaz bir ışık görüyor, kalan

son gücüyle ona doğru koşuyor ve o dairesel beyazlığın büyümeye

başladığını görüyordu. Ve beyazlığa adım attığı anda da evinde, o her zaman

uyuduğu yatağında buluyordu kendisini. Çok uzun bir rüyadan uyanmış

şekilde…

Ama ne yazık ki Duygu’nun şu anda yaşadıkları bir rüya değildi. Ve

karanlıkta umutsuzca yürüyebileceği bir zamanda yoktu. Önündeki cin artık

sabredemez bir şekilde kendisine bakıyordu. Konuşmaya başladı.

“Ağzını kapalı tut ve tüm uzuvlarınla birlikte bana doğru, saf ateşin

içine doğru yürümeye başla.”

Ve yine görünmez ipler hissi veren o baştan beridir üzerinde olan

kontrol duygusu yine atağa geçmişti. Artık ağzını da açamıyor, cine karşı

durdurulamaz şekilde yürüyordu. Ateşin sıcaklığı yüzüne yansıdı tekrar. Her

şeyin bitişine az kalmıştı.

Son gelmeden önce insanın hayatı bir film gibi önünden geçermiş.

Duygu da böyle düşündü. Yapabileceği hiçbir şey kalmadığında insanın,

gerçeklikten uzak belki de film olsa güleceği tarzda bir olayın içinde kısılı

Page 34: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

34

kalmışken, ilk önce annesi geldi gözlerinin önüne. En son iki hafta önce mi

konuşmuştu? Geçenlerde aramıştı annesi, fakat sonra ararım diye açmamıştı

telefonu. Ve dünya hali ya, çıkmıştı aklından. Hiçliğe kavuşurken böyle bir şeyi

hatırlamanın ne kadar kötü olduğunu düşündü. Ve bir de onun açısından

bakmaya başladı. Başladı ve iyice duygulandı. Bir annenin kızını kaybetmesi,

hiçbir zaman bilmeyeceği bir şekilde… Sonra babası geldi aklına, kavgalı

ayrılmış olduğu kardeşi geldi. Keşke gönlünü alsaydı, öyle çıksaydı evden.

Ama suçlu hissedemiyordu kendisini, böyle bir saçmalıkta öleceğini nereden

bilebilirdi? Ve sonra arkadaşları, yapmadıkları, yapacakları geldi aklına.

Sınavlar geldi. Öyle bir anda bile, sınav düşüncesi güldürdü kendisini. Galiba

hiçliğe gidişin iki avantajı olacaktı. Biri; artık gelecek kaygısı kalmamıştı. Diğeri

de öbür taraf içindi, cehennem korkusu, azap ve bilumum acı verici şeyi

yaşamayacak oluşuydu…

Ve Duygu tüm bunları sadece bir adımını diğerinin önüne attığı

zaman dilimi içerisinde düşündü. Artık son gelmişti. Ne için olduğunu hâlâ

daha tam olarak anlayamadığı, suçsuz olduğu olaylar arasında o hiç

sevmediği piyon olarak kullanılma tabirine denk düşmüştü. Her şey bir yana,

keşke ailesine son bir kez veda edebilseydi. O duygusuz olmadığını söyleyen

yaratık bunu düşünebilseydi. Keşke… Đster istemez gözlerinden küçük bir

damla yaş yanaklarına, oradan da yere doğru -karanlığa doğru düşmeye

başladı. Đşte kendisini bayılmanın eşiğine getirecek tiz çığlığı o anda duydu.

Önündeki saf ateş hemen altına, bedenini tamamen içine alacak

şekilde hızlıca geldi. Alevler her tarafını sarmış, ısı anında baş göstermişti.

Ama cinin yapmaya çalıştığı şey her neyse, gözyaşı damlasının yere

düşmesini engelleyemedi. Böylece, asıl fırtına başladı…

Page 35: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

35

Öncelikle, uzaklardan gelen davula benzer gümbürdeme sesleri

duyuldu. Bu ses ilk önce Duygu’nun arkasından, biraz sonra hem ön taraftan

hem de yan taraflardan gelmeye başladı. Đçinde bulunduğu ateş hâlâ orada

olmasına rağmen kendisine bir zarar vermiyordu. Daha da bir şevkle yanıyor

gibi gözükmesine rağmen bedeni üzerinde hiçbir etki gösteremiyordu. Davul

sesleri git gide yaklaştı, artık kulak zarı her gümleyişte titriyordu. Sonra

hemen üstünde bulunan kısımda hale şeklinde altın sarısı renkte ışık

huzmeleri doluşmaya başladı. Etraf yine aydınlanıyor, bu sefer karanlık yeni

renkteki ışık huzmeleri içinde gücünü kaybediyordu. Yine de altında bulunan

karartı aynı şekilde kalmaya devam etti.

Sonra Duygu o huzur veren, içini titreten melodiyle kalbinin tekrar

umutla dolduğunu hissetti. Işık huzmelerinin ilk olarak çıktığı yere bakınca, üç

adet parlaklığıyla göz bozabilecek derecede beyaz küresel ışık demetleri

yanlarına doğru geliyordu. Aşağı doğru inerken bu demetler şekil

değiştirmeye, küresel biçimden insan formuna dönüşmeye başladılar.

Değişim tamamlandığında, Duygu’nun ömrü boyunca göremeyeceği

güzellikteki beyazlar içerisinde iki kadın ve bir erkek duruyordu. Fakat bu

kadar muhteşem olamazdı kimse, bunlar… Bunlar ancak melek olabilirdi…

Duygu bunu düşünürken ortada olan kadın ona gülümsedi. Bu

gülümseyişte saf bir güzellik yakaladı. Evet, artık bunların insan olmadığına

inanmıştı. Neden sonra içerisinde bulunduğu durumu fark etti tekrar.

Bedenini yakmayan ateş yanmaya, karartı ise altında durmaya devam

ediyordu.

Sonra o muhteşem ezgisel sesiyle kendisine gülümseyen kadın melek

konuşmaya başladı.

Page 36: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

36

“Yargılanman ve yaptığın günahların cezasını çekmen için seni almaya

geldik Cin Gilanor. Büyük günahının cezasını çekmen için yargı katına

çıkarılacaksın.”

Duygu bu şarkı gibi söylenen cümleyi dinleyince altındaki ateşin

söndüğünü ve karartının havaya doğru yükseldiğini fark etti. Erkek şeklindeki

melek tek elini ona yönlendirmişti. Diğer kadın melek ise ellerini havaya

doğru kaldırıp gözlerini cine dikti. Ve diğer kadın meleğin sesine benzer bir

melodilikle, “Birleş…” dedi. O anda daha önceden de duymuş olduğu tiz çığlık

tekrar çalındı kulağına. Ama bu sefer üç taneydi. Diğer iki karartı da yoktan

var olmuşçasına ortaya çıkıp havada asılı duran karartıya karıştılar. Son kez,

tiz bir ses çıktı. Karanlık küre biçimini aldı ve patladı. Đçinden çıkan şey, saf

ateşten oluşan bedeni insan vücudunu andıran bir şeydi. Galiba, sonunda

gerçek bir “cin” görmüştü…

Erkek olan melek ile karartının birleşmesini sağlayan kadın melek,

cinle birlikte tekrar küresel ışık huzmesi şekillerini almaya başladılar. O iki

beyaz parlaklığın yanına şimdi bir de turuncu renkteki küre eklenmişti. Ve

geldikleri yönden yukarı doğru çıkmaya başladılar.

Şu ana kadar nasıl oldu da bayılmadım, diye düşünen Duygu, kadın

melek ile baş başa altın ışık huzmelerinin içerisinde kalmışlardı. Melek, zarif

bir şekilde kendisine doğru gelmeye başladı. Yüzü tekrar gülümser halini

almıştı ve o muhteşem görüntü tam karşısında durdu. Elini duygunun

yanağına dokundurdu.

Duygu, bu güne kadar birçok şey hissetmişti. Korkudan mutluluğa

kadar insanlığa bahşedilmiş birçok hissiyatı tatmıştı. Sevmediği tarafları son

birkaç saattir, -ya da gündür- içinde dolanıyordu. Ama bu elin yanaklarına

Page 37: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

37

dokunması ile, o tüm hisleri unuttu. Aklında, benliğinde sadece o elin

dokunuşunun verdiği inanılmaz his kaldı. Hayatı boyunca unutamayacağı,

kalbini heyecanın ötesinde bir sevgiyle dolduran his…

“Üzülme tek doğan, korkma sakın. Geçti tüm kötülükler, tüm

ızdıraplar.” Kafasını hafifçe yana eğip konuşmasına devam etti. “Habis,

kötülüğe bulaşmış, ‘Sürülmüş’ ile anlaşmış ve yapacaklarının cezasını o çok

istediği kata giderek çekecek olan cinin miladı doldu. Artık serbestin,

huzurlusun. Üzülme tek doğan. Uyuduğun zamana dön, bir rüya san

gördüklerini…”

Ve meleğin eli yanağından saçlarına geçti. Son bir kez daha sağ

tarafta bulunan saçını okşadı. Üzerine çöken uyku durdurulamaz bir şekilde

sardı bedenini. Daha meleğe soracağı birçok soru varken ve de kendisine

neden tek doğan dediğini merak ederken yine kapattı gözlerini, ama bu sefer

gördüğü karanlık değildi, huzur dolu altın sarısı huzmelerdi…

***

Duygu MSN’in o deli edici sesiyle gözlerini açtı. Şaşkınlıkla etrafına

baktı. Odasında, yatağının üzerinde uykuya dalmıştı… Yaşadıkları aklına yavaş

yavaş gelmeye başlayınca, tekrar bayılacak gibi oldu? Hâlâ rüyada mıydı?

Olamazdı, bu kadar gerçekçi bir rüya olamazdı… Hemen pencereye koştu ve

yurdun dışına, bahçeye göz attı. Birçok kişi bu güzel günde, dışarıda

eğleniyor gülüyor konuşuyordu… Tanrım, hepsi rüya olamaz, diye düşündü.

Fakat MSN'den gelen o deli edici uyarı sesi düşünmesine mani oluyordu.

Meşgule almamış mıydı bunu?!

Page 38: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

38

Hemen gitti ve turuncu ışıkla yanıp sönen uyarıya baktı. Her zamanki

gibi, Merve’ydi. Fakat gördüğü ileti ile çığlık atmamak için kendini zor tuttu…

“Merve

DUYYGUUU! CEVAP VERSENE YA NOLUYOR ORDA BĐR ŞEY SÖYLE

ARAYACAĞIM BAK.

DUYGUUUUUU!”

Olamaz, aynı ileti yazıyordu. Rüyasında görmüştü ama bu gerçek

olamazdı. Hayır… Buna cevap vermeyecekti… Veremezdi… O olayları baştan

yaşayamazdı… Fakat tam kısır döngüye bağlandığını düşünürken telefonu

çaldı. Hiçbir zaman telefonuna bu kadar şevkle uzandığını hatırlamıyordu.

Arayan Merve’ydi.

“Efendim.”

“Kızım nerdesin sen ya? Đki saattir yazıyorum insan bir cevap verir bir

tınlar değil mi?! Korktum yeminlen?”

Merve’nin o bildik sesini duyunca rahatladı Duygu. Tesadüf eseri

yazdığı şeyi rüyasında görmüş olma olasılığını düşündü. Neyse, daha da

kurcalamaya gerek yoktu. Konuşmaya başladı.

“Yok be Merve, içim geçmiş dalmışım öyle. Zaten az önce uyandım,

tam da senin MSN iletine cevap verecekken aradın.”

“Alla alla, nasıl bir iç geçmedir bu tatlım ya? Sesinde bir parça bile yeni

kalkmış hissini alamıyorum. Bak doğru söyle, erkek arkadaş mı buldun da

sattın beni n’oldu?” Sinsi sinsi gülüşünü duydu telefonun diğer ucundan.

Duygu rüyasındaki MSN yazışmasında tıpkı böyle bir soru da

yönelttiğini hatırladı Merve’nin. Yine mi oluyor hissi yavaş yavaş geri gelmeye

Page 39: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

39

başladı… Ama hayır, yeniden olsa farklı olurdu, dedi içinden. Evet, tekrar

aynısı olurdu… Merve onun en yakın arkadaşıydı ve büyük ihtimalle bilinçaltı

Merve’nin ne tip sorular soracağını önceden kestirebilmişti… Đçindeki bu

korkuyu atlatabilmek için birilerine açılmalıydı ve en yakın arkadaşı Merve,

telefonun diğer ucundaydı.

“Yok be kızım ne erkeği sen de, saçma sapan konuşma.” Güldü ve

devam etti. “Çok kötü bir rüya gördüm canım ve bunu birine anlatmazsam

kafayı yiyebilirim…”

“Aa ne oldu ki? Anlat tatlım dinliyorum seni, merak ettim hayırdır

inşallah?”

Ve Duygu, MSN yazışmasından başlayıp mail adreslerine, okuldaki

garipliklere, cinin onu farklı bir boyuta götürüp inanılmaz şeyler anlatmasına,

meleklerin gelip kendisini kurtarmasına kadar her şeyi bir bir anlattı. Ayrıca

olayı bu şekilde anlatırken, ne kadar saçma olduğunu bir kez daha fark etmiş

oldu. Merve’den gelen cevap da onu destekler biçimdeydi.

“Oha yaa! Kızım seni acilen bir hastaneye falan kapatmalıyız! O nasıl

bir hayal gücüdür öyle. Sana dedim o kitaplara fazla takılma diye. Demek

melek geldi sana ve tek doğan dedi ha? Ama cidden tebrik ederim. Bence bu

olayı hemen yazmaya başla. Đyi satar, ilk imzalı kitabı da ben isterim tamam

mı?” Kahkaha atmaya başladı.

“Dalga geçmesene bee! Çimdik bile atmıştım rüyanın içinde, bu kadar

gerçekçi olamazdı. Hâlâ rüya olmasına şaşırıyorum…”

“Bence şaşırmamalısın, delilik işaretleri bunlar. Böyle başlar hep, sonra

yavaştan gerçek dünyayla ilişiğini keser iyice deliye dönersin.” Merve artık

kahkaha da atmıyor, anlamsız sesler çıkarıyordu.

Page 40: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

40

“Görürsün sen, bu yaptığını çok pis ödeteceğim! Hadi görüşüz!”

“Tamam bebeğim –ay pardon tek doğan. Görüşürüz. Yalnız istersen

psikologun olabilirim. Đlk seansım bedava, diğerlerini kredi kartı ile taksite

bağlarım. Ahaha.” Ve sonra telefon kesildi.

Merve’ye böyle bir koz verdiğine inanamıyordu. Keşke daha az

tanıdığı birisine anlatsaydı. Şimdi her dakika deli diye dalga geçecekti

kendisiyle. Neyse, elbet o da onun açığını yakalayacak ve her zaman dediği

gibi intikamını en pis şekilde alacaktı. Bunları düşünürken oda

arkadaşlarından Gizem içeri girdi ve sadece alışkanlıktan, Duygu’ya bile

bakmadan, “Selam,” diyip kendi yatağına doğru yollandı. Duygu da,

“Selam”ına aynı şekilde karşılık verdi.

Biraz hava almak bana gerçekten iyi gelecek, diye düşünen Duygu tam

dışarı çıkmaya hazırlanıyordu ki, oda arkadaşının şaşkın bakışlarla kendisini

süzdüğünü fark etti. Ve Gizem bir ıslık çalarak konuşmaya başladı.

“OO- HAAA! O nasıl manyak bir stildir, ne ara yaptırdın lan?

Çağırsaydın ya beni de süper olmuş!”

Duygu şaşkınlıkla Gizem’e baktı. “Ne diyorsun sen ya? Ne stili, delirdin

mi?”

“Dalga geçme lan, saçın klas olmuş. Hemen hangi kuaföre gittiysen

beni de oraya götürüyorsun. Hadi kalk.” Tam dönüp toparlanacaktı ki tekrar

Duygu’ya baktı. “Hem sen nasıl bu kadar çabuk gidip geldin yahu? Odadan

çıkalı taş çatlasa iki saat olmuştur. Sen iki saate kuaföre varamazsın be?!”

“Off dalga geçmeyi kes ama, bugün bile bile mi sataşıyorsunuz bana

ya!” diyen Duygu yine de saçına bir şey mi oldu merakıyla yataktan kalkıp

makyaj masasına oturdu. Oturduğu an aynaya bakmasıyla zıplaması bir oldu.

Page 41: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

41

Gözlerine inanamadı. Parmaklarıyla gözlerini ovup tekrar baktım. Gizem az

bile tepki vermişti besbelli. “Oha” bunun yanında “ayy” gibi bir şey

kalıyordu…

Duyguyu şaşırtan şey ise saçının sağ bölgesinde tamamen

beyazlardan oluşan bir tutam bulunmasıydı. Fakat bu beyazlık öyle yaşlılık

belirtisi ya da o şekilde doğanların beyazlığı gibi değil, sanki etrafa ışık

yayıyormuşçasına, göz alıcı parlaklığıyla herkesi imrendirecek şekilde olan bir

beyazlıktı… Ki ilk imrenmeyi Gizem yaşamıştı. Ve çok geçmeden gerçek, bir

tokat gibi beynine çalındı. Orası, orası kadın meleğin dokunduğu bölgeydi.

Önce yanağına sonra da saçına dokunmuştu… Ve dokunduğu yer, meleğin

parlaklığı gibi beyaz renge bürünmüştü… Rüya olmadığını biliyordu,

biliyordu!

“Ee, neden öyle sanki başkasına bakıyormuş gibi tavırlar sergiliyorsun?

Hadi bana bu gizli sırrını açıklamayacak mısın?”

Gizem heyecanlı bir şekilde kendisine bakıyordu. Beyaz bir tutam

insanı bu kadar mı değiştirebilirdi gerçekten? Mümkün değildi… Ama

mümkün olmayan birçok şey belki de bir saat öncesine kadar

gerçekleşmişti… Şimdi Gizem’e durumu nasıl açıklayacaktı? Ne diyebilirdi ki?

Merve aklına geldi.

“Ya benim arkadaşım Merve var ya hani, işte o bana bi yarım kutu

boya göndermişti. Yurt dışından babası özel olarak onun için getirmiş.

Kendisinden kalan yarım kutuyu da bana gönderdi. Ama tüm saçıma

yetmeyeceğinden bende böyle bir şey düşündüm siz yokken. Cidden güzel

olmuş değil mi? Valla ben de beklemiyordum bu kadarını.” Duygu gerçekten

de bir anda böyle bir yalanı uydurabilmeyi beklemiyordu…

Page 42: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

42

“Off, alacağın olsun lan! O Merve’ye söylüyorsun tez zamanda bana

da yolluyor bir-iki kutu. Gitsin söylesin babasına nereden getirdiyse biraz

daha alsın. Anlaştık mı?”

“Anlaştık tabii Gizem’ciğim. Söz sana özellikle yollamasını

söyleyeceğim.”

Böylece Gizem faktörünü de ortadan kaldırmış oluyordu. Ama şimdi

bunu açıklaması gereken bir dolu insan vardı. Herkes bu tutamı soracaktı.

Özellikle babasına ne yalan atacağını çok merak ediyordu. Gerçeği kimseyle

paylaşmak istemiyordu. En azından o an için. En yakın arkadaşı bile böyle bir

tepki verdiyse, kim bilir diğerleri ne derdi. Arkasından “zırdeli” ya da “kaçık”

kelimelerinin söylenmesi hiç hoş olmazdı…

Neyse ki tüm yurda Merve’den aldım yalanını söyleyebilirdi. Eve

gitmeden de boyatır, olur biterdi…

Yaşamış olduğu olaylar tekrar aklına geldi… Tek doğan… Cidden o

tarihte bir tek kendisi mi doğmuştu. Kısa sürede Face’de bunu araştırmayı

aklının bir kenarına not etti. Ayrıca tek damla yaş ile nasıl meleklerin

geldiğine de anlam veremedi. Ki artık şeytanın asıl kişi olmadığı, asıl

kötülüğün ‘Sürülmüş’ dedikleri varlık olduğunu fark etti. Cine artık nasıl bir

yardımda bulunduysa, belasını kısa sürede bulur umarım, diye de

düşünmeden edemedi.

Ve böylece hayatı boyunca unutamayacağı bir zaman diliminden

çıkan Duygu, aklında bin bir soruyla, yurt bahçesinin yolunu tuttu…

***

Page 43: Hatalı Doğanlar

Hakan Tunç

43

‘Kovulmuş’ olarak adlandırılan şeytan, seri adımlarla ve saf ateşin

bedeninden etrafa saçılmasına aldırış etmeden yürüyordu. Yüzünde ismi gibi

şeytani bir gülümseme vardı. Kapıya benzer bir kemeri geçti ve biraz daha

yürüdükten sonra karşısında olanın önünde eğildi.

“Pek değerli ‘Sürülmüş Kişi’. Size beklediğiniz anın nihayet geldiğini

haber vermekten şeref duyuyorum. Seçtiğiniz cin, bilmeden de olsa görevini

yerine getirdi. Artık tüm gücü, tek doğanda… Kâinat üzerinde, yaratılmamış

ve yaratılmayacak olan tek doğanın içinde hayata bürünmüş oldu. Đsteğiniz

gerçekleşti…”

‘Sürülmüş’ bulunduğu yerden ayağa kalktı. Görüntüsü, tarif

edilemezdi…

“Sonunda bu olacaktı ‘Kovulmuş’. Nihayet beklediğimiz gün geldi,

artık yükselme devrimiz başlayacak!”

Şeytan bir adım geriye çekilip, ‘Sürülmüş’ten yayılan gücün hiç bu

kadar büyük olabileceğini tahmin etmemişti. O güne kadar… Sormaya

korkuyordu fakat meraklı benliği sorunun ağzından çıkmasına mâni olamadı.

“Peki, ‘Sürülmüş Kişi’, bu gücü nasıl ve ne şekilde elde etmeyi

planlıyorsunuz? Dilediğiniz takdirde, hemen gerekli düzenlemelere

başlayabilirim.”

“Hayır, ‘Kovulmuş’, hayır… Buraya kadar gelmişken, yükselme

devrimize bu kadar yaklaşmışken kimsenin hata yapmasına göz yumamam.

Bu nedenle, yapılacak olanı ben halledeceğim.”

Ve kendi etrafında dönmeye başlayan tarif edilemez görüntü, bir

hortum şeklini almaya başladı. Karanlık toz bulutunun içerisinde, kızıl renkte

Page 44: Hatalı Doğanlar

Hatalı Doğanlar

44

şimşekler çaktı ve yer titredi. Hortumun oluşmaya başladığı kısım deyim

yerindeyse eriyordu. Sıcaklık şeytan için bile fazlaydı.

Sonra hortumun içerisinden yine tarif edilemez yakışıklılıkta, yirmili

yaşlarında gözüken bir erkek insan bedeni çıktı. ‘Kovulmuş’a döndü.

Muhteşem derecedeki etkili sesiyle, şu cümleyi kurdu.

“Sanırım tek doğanın erkek arkadaş edinme vakti geldi…”

SON

(Şimdilik...)

28.07.2010

Page 45: Hatalı Doğanlar

YAZAR HAKKINDAYAZAR HAKKINDAYAZAR HAKKINDAYAZAR HAKKINDA

Hakan Tunç, 31 Ekim 1988'de

Kocaeli'nde doğdu. Doğum gününün Cadılar

Bayramı'na denk gelmesi ve yine o gün hastanede

karışıklık olup farklı aileye verilmesiyle daha gözlerini

dünyaya açar açmaz anlayamadığımı olaylar silsilesinin

içerisine birinci sıradan giriş yapmış bulundu. On beş

yaşına kadar masal kitapları okudu.

Sonradan benimsediği fantastik edebiyat

türüne, okul için almış olduğu bilim kurgu kitapların

kısaltılmış haliyle girizgâhda bulunmuş ve en

nihayetinde bu merakını ileriye taşımıştır.

Şu anda Kayıp Rıhtım sitesinin kuruculuğunu ve genel yayın editörlüğünü

yapmakta olan Hakan Tunç, aynı zamanda birçok sitenin web tasarımını da üstlenmiştir.

Yazarlık işine tamamen okuduğu kitaplardan aldığı haz nedeniyle girişti. Ve

amatör olarak öyküler yazmaya başladı. Yayınlamış olduğu ve hâlâ devam etmekte

olan birkaç kısa serisi ve hikâyeleri bulunmakta.

Bu sıralar kurucusu olduğu sitede fantastik edebiyatın doyumsuz tadına

bakmakta ve her gün yeni bir şeyler öğrenip, mutlu olmaktadır.