Upload
others
View
5
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
Murat Sula*
Özet: Bu makalede, Osmanlı dönemi Arap dili âlimlerinden ve
Ģairlerinden olup 17. yüzyılın sonları ile 18 yüzyılın ilk yarısında ya-
Ģamı olan Mîrzâzâde Mehmed Sâlim Efendi‟nin hayatı hakkında bilgi
vermek ve eserlerini tanıtmak amaçlanmıĢtır. Makale iki bölümden
oluĢmaktadır. Birinci bölümde müellifin hayatı etraflıca ele alınmıĢ ve
kinci bölümde de bilinen eserleri ile ilk defa tespit edilenler tanıtılmıĢ-
tır.
Anahtar Kelimeler: Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, Osmanlı bilginleri,
Arap dili, Tezkiretü‟Ģ-Ģu„arâ
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HIS LIFE AND WORKS)
Summary: The aim of this study is to provide information about the
life and works of Mîrzâzâde Mehmed Sâlim Efendi, an Ottoman
Arabic language scholar and poet who lived from the late 17th
century
through the early 18th century. This study consists of two sections. In
the first section we have given information about the life of Mîrzâzâde
Mehmed Sâlim Efendi in depth. And in the second section we ex-
amined his works, some of which are already known and some of
which are brought forward for the first time.
Keywords: Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, Ottoman scholars, Arabic lan-
guage, Tazkirat al-ġu‟ara
* Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Ġlâhiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Da-
lı. e-posta: [email protected] (Bu makale, “Mîrzâzâde Mehmed Sâlim Efendi
ve Selâmetu‟l-insân fî muhâfazâti‟l-lisân adlı eseri” (DEÜ Sosyal Bil. Ens. Ġzmir
2009) isimli doktora tezimden istifade edilerek hazırlanmıĢtır. Not: makalede kul-
lanılan Ks. ve TSM., EH., Ģeklindeki kısaltmalar Kasîde,ve Topkapı Sarayı Müzesi
Emanet Hazinesi ve S.D.: Sâlim Divanı anlamındadır.)
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
42
A-Hayatı
1-Adı, Mahlası, Lakabı ve Nisbeleri
Adı Mehmed, mahlası Sâlim olan müellifin adından sonra, konuy-
la ilgili bazı çalıĢmalar1 ile biyo-bibliyografik kaynaklarda
2 “Emîn”
adı zikredilmektedir. Müellifin bazı risalelerinde3 rastladığımız ancak
kendisine aidiyeti konusunda kesin bir sonuca varamadığımız notlar-
daki bu ilâve “Emin” isim, onun fikhu‟l-luğa konulu Selâmetu’l-
insân fî muhâfazati’l-lisân isimli eserinin tespit edilebilen her üç
nüshasının ne hutbetu‟l-kitâb kısımlarında ne de ferağ kayıtlarında
mevcuttur4. Buna göre müellifin bu isim farklılığını, Sâlim Efendi‟nin
baĢlangıçta söz konusu adı kullandığı ancak daha sonraları isminde kı-
saltma yaptığı seklinde açıklamak mümkündür. Sâlim Efendi, Farsça
iki kelimeden mürekkep bir unvan olup asiller ve diğer ileri gelenler
için kullanılan Mîrzâ [١غػا] lakabını5 babasının isminden ve “hüküm-
dar soyundan gelen” mânasındaki Mîr-zâde [١غػاػاص] veya Emîr-zâde
den‟[أ١غػاص]6 kısaltma olan Mîrzâzâde [١غػاػاص]‟yi de kendi isminden
önce7 kullanmaya özen gösterir. Böylece yazar, bu lakap ile kendisinin
ilmiye sınıfına mensup seçkin bir aileden8 olduğuna iĢaret eder.
Hayatına dair bilgi veren kaynaklar içinde sadece Hediyyetu‟l-
ârifîn‟de ona el-Batumî ve er-Rûmî nisbeleri izafe edilmektedir9 ki,
bu malûmat bize ailesinin menĢeine dâir önemli bir ipucu sunar. An-
ladığımız kadarıyla babası Mîrzâ Mustafa (ö. 1135/1722), Batum‟da
yaĢadığından el-Batûmî ve on bes-on altı yaslarında Ġstanbul‟a göç
edip yerleĢtiği10
için de er-Rûmî nisbesini almıĢtır.
Selâmetu‟l-insân fî muhâfazati‟l-lisân‟da müellif, Ģeceresinden
geriye doğru babası ġeyhülislâm Mîrzâ Mustafa Efendi‟yi, dedesi
Abdurraûf (ö. ?)‟u ve babasının dedesi Kenân (ö. ?)‟ı nisbesiz olarak
kaydeder11
. Buna göre onun Ģeceresini ve nisbelerini; Mîrzâzâde
Mehmed Sâlim b. ġeyhülislâm Mîrzâ Mustafa12
b. Abdurraûf13
b.
Kenân14
el-Batûmî er-Rûmî15
Ģeklinde vermek mümkündür.
2- Doğumu ve Ailesi
Mehmed Sâlim Efendi, babası seyhülislâm Mîrzâ Mustafa Efen-
di‟nin 1097/1686 yılında Kâbe‟ye kadı olarak atanıp16
1099/1688 yı-
lında geri dönüĢünden birkaç ay sonra aynı yılın Nisan (1099
Cemâziyelevvel) ayının ortalarında ailenin yedinci çocuğu olarak Ġs-
tanbul‟da doğmuĢtur17
. Kendisinin 1113/1721‟de kaleme aldığı ve bu
tarihe kadarki hayatını anlattığı Tezkiretü‟ş-şu„arâ‟sında verdiği bilgi-
lere göre kendisinden önceki kız ve erkek kardeĢleri, üç-dört yaĢların-
da vefat etmiĢtir18
.
Mehmed Sâlim, temel eğitim ve öğrenimini dört yaĢından itibaren
Yenibahçeli Mehmed Çelebî (ö. ?)‟den almaya baĢlamıĢtır19
. Osmanlı
eğitim sisteminde 4–14 yaĢ arası çocukların temel bilgilerini sıbyan
mekteplerinden aldıkları bilindiğine göre, hakkında malûmat bulama-
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 43
dığımız Mehmed Çelebi‟nin de bir sıbyan mektebi muallimi olma ih-
timali yüksektir.
Sâlim Efendi‟nin Tezkiretü‟ş-şu„arâ‟sı ve Dîvân‟ı ile ilgili aka-
demik çalıĢma yapan Adnan Ġnce, yazarın hayatını ilgili kaleme aldığı
bahiste, onun, bu temel eğitimden sonra özel hocalardan da ders aldı-
ğını belirtmektedir20
. Ancak baĢta müellifin Tezkiretü‟ş-şu„arâ‟sı ol-
mak üzere baĢvurduğumuz diğer biyografik kaynaklarda21
böyle bir
bilgiyi tespit edemedik.
Temel eğitimini bu Ģekilde tamamladığı anlaĢılan yazar, döne-
minde geçerli ve yaygın olan sarf, nahiv, mantık, hey‟et, hikmet-i
iĢrâk, hesap, fıkıh, tefsîr, hadîs ve edebiyat gibi ilimleri gerek Ġstan-
bul‟da, gerekse sürgün cezaları nedeniyle ailesiyle birlikte gittiği yer-
lerde babasından tahsîl etmiĢtir. Bu ilimlerden hadîse ayrı bir önem
ver(il)erek, Mehmed b. Selâmetu‟l-Ġskenderânî (ö. ?)‟den özel dersler
alıp bu hususta icâzet sâhibi olmuĢtur22
.
Mehmed Sâlim Efendi, XVIII. asırda geliĢme kaydeden güzel sa-
natlardan hüsn-i hat dalına ilgi göstermiĢ, sülüs ve nesih kalemlerini
Bahrî Mehmed PaĢa (ö. 1112/1701)‟dan meĢk ederek icâzet almıĢ ve
dönemin önemli hattatları arasına girmeyi baĢarmıĢtır23
. Bahrî
Mehmed PaĢa‟nın vefât tarihi dikkate alındığında, Sâlim Efendi‟nin
bu icâzeti, on üç-on dört yaĢlarından önce almıĢ olması gerekir.
Ġlmiye sınıfına mensup bir ailenin çocuğu olması sebebiyle
zâdegân sınıfının24
imtiyâzlarından yararlanarak, daha beĢ yaĢında
iken 1104/1693 tarihinde PaĢmakçızâde Seyyid Ali Efendi (ö.
1123/1712)‟nin mührüyle Ebû Sa„îdzâde Feyzullah Efendi (ö.
1109/1698)‟den mülâzım25
olmuĢtur26
. Müellif, babası Mîrzâ Mustafa
Efendi‟nin Temmuz 1699/Muharrem 1111- Kasım 1703/Recep 1115
tarihlerinde dört yıl kadar süren Sinop sürgün27
mahallinde de eğitimi-
ne devâm etmiĢtir28
.
3- Hocaları
a- Yenibahçeli Mehmed Çelebi (ö. ?).
Yenibahçeli Mehmed Çelebi, müellifin ilk eğitimini aldığı hocası-
dır29
. Ne kaynaklar, ne de Sâlim Efendi, hayatı hakkında bir malûmata
eriĢemediğimiz Yenibahçeli‟den hangi dersleri okuduğu konusunda
herhangi bir bilgi vermezler. Ancak bir sıbyan mektebi muallimi ol-
masını göz önünde bulundurarak, söz konusu hocadan adı geçen mek-
teplerin müfredatında yer alan Kur‟ân-ı Kerîm, tecvîd ve ilmihâl ders-
lerini okumuĢ ve âdâb-ı müâĢeret, hitâbet, kitâbet ve dört iĢlemi30
öğ-
renmiĢ olması gerekir.
b- Şeyhülislam Mîrzâ Mustafa Efendi
Sâlim Efendi‟nin ikinci hocası ve de babası olan Mîrzâ Mustafa
Efendi, müellifin eğitim sürecinde en fazla emeği geçen kiĢidir.
Mîrzâ Mustafa Efendi, 1040/1630 yılında Batum‟da doğdu. Baba-
sının adı Abdurra‟ûf‟tur. Enderun‟da yetiĢen üç ġeyhülislamdan biri
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
44
olan Mustafa Efendi, on altı yaĢında Ġstanbul‟a giderek Galata Sara-
yı‟na girdi. Burada IV. Mehmed (slt: 1648-1703)‟in hocalarından
Ġmam-ı Sultânî ġâmî Hüseyin Efendi (ö. ?), Kiçi Mehmed Efendi(ö. ?)
ve Mîrzâ Mehmed Efendi (ö. 1148/1735)‟den dersler aldı. Ardından
Minkarîzâde Yahya Efendi (ö. 1077/1666)‟nin derslerine devâm ede-
rek eğitimini sürdürdü31
. Aldığı görevlerde gösterdiği baĢarılardan do-
layı kısa zamanda Kilâr-ı Âmire‟ye32
baĢhalîfe oldu. Kâbiliyeti ve ça-
lıĢkanlığı IV. Mehmed‟in dikkatini çekince hatt-ı hümayunla
Minkarîzâde‟den müstakil olarak mülâzım oldu. Sarây-ı Hümayun‟da
on altı yıl görev yapan Mîrzâ Mustafa Efendi, 1072/1661 yılında ilmi-
ye mesleğini seçerek, 1083/1672 tarihine kadar muhtelif kademelerde
tedrîs görevlerinde bulundu. IV. Mehmed‟in Kamaniçe harekâtı sıra-
sında Musâhib33
Mustafa PaĢa‟nın yanında sefere katıldı. Sefer dönüĢü
Recep ayında Halep pâyesiyle Kamâniçe kadılığına atandı34
.
1099/1688 tarihinde Ġstanbul kadısı oldu ve Rebîulâhir 1100/ġubat
1689‟da da kadılık görevinden azledilerek Midilli‟ye sürgün edildi35
.
Ġstanbul‟a dönüĢünden sonra, II. Süleyman (slt: 1687-1691)‟ı hal‛ edip
IV. Mehmed‟i tekrar hükümdar yapmak isteyenler arasında olduğu ge-
rekçesiyle önce, ġaban 1102/Mayıs 1691 yılında Limni‟ye, oradan da
Kıbrıs‟a sürgüne gönderildi36
. ġâban 1103/Nisan 1692‟de Ġstanbul‟a
dönen Mustafa Efendi, Rebîülevvel 1105/Kasım 1693‟te Anadolu ka-
zaskeri, ardından sırayla ġâban 1106/Mart 1695 Rumeli kazaskeri37
ve
ġâban 1109/ġubat 1698‟de ikinci defa Rumeli kazaskeri38
oldu. Ancak
Zilhicce 1110/Haziran 1699‟da görevini kötüye kullanması sebebiyle
ailesiyle birlikte Sinop‟a sürgüne gönderildi39
. Zilkade 1120/ġubat
1709 tarihinde üçüncü defa Rumeli kazaskerliği‟ne getirildi40
.
Zilhicce 1126/Aralık 1714‟te ġeyhülislam olan41
Mîrzâ Mustafa
Efendi, kendisine hitaben mülâzemet konusuyla ilgili çıkarılan fermân
üzerine, bazı düzenlemeler yaptı42
. Ancak yine görevini sû-i istimal
edip, Anadolu ve Rumeli kazaskerlerinin aleyhlerine çevrilen entrika-
larda yer aldığının ortaya çıkması üzerine, Recep 1127/Temmuz
1175‟te Trabzon‟a sürgüne gönderildi43
. ġevval 1128/Eylül 1716‟da
Ġstanbul‟a dönen doksan yaĢlarındaki Mîrzâ Mustafa Efendi, II. Mus-
tafa (slt: 1695-1703)‟nın, Rumeli kazaskeri iken kendisine tahsis ettiği
Emîrgan‟daki Mîrgûnzâde yalısına44
çekilmiĢ vaziyette iken vefat et-
ti45
.
BaĢta oğlu Mehmed Sâlim olmak üzere birçok öğrencinin46
yetiĢ-
mesinde emeği geçen ve hadîs, meâni, kelâm ve tefsir alanlarına vâkıf
olan Mîrzâ Mustafa Efendi‟nin, kıyâmet alâmetleri üzerine bir risale
kaleme aldığı ve okuduğu kitaplara hâĢiyeler düĢtüğü belirtilmekteyse
de47
, biz, bunlardan sadece oğlu Mehmed Sâlim Efendi‟nin açıklama-
larını da ihtivâ eden mantık konulu Hâşiye-i Huseyniyye48
ile tefsir
konulu el-Fevâ‟idu‟l-Mekkiyye „alâ Hâşiyeti‟-„İsâmiyye‟yi49
isimli ça-
lıĢmalarını kütüphane kayıtlarında tespit edebildik.
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 45
c- Mehmed b. Selâmetu’l-İskenderânî (ö. ?)
Biyografisi hakkında herhangi bir malûmata eriĢemediğimiz el-
Ġskenderânî, müellifin belirttiğine göre, kendisinden hadis dersi ve
icâzeti aldığı hocasıdır50
.
d- Bahrî Mehmed Paşa (ö. 1112/1701).
Saraya girerek memur olma Ģansını yakalayan Bahrî Mehmed Pa-
Ģa, müellifin hüsn-i hat hocasıdır. Müstakîmzâde (ö. 1202/1787)‟ye
göre, Mehmed PaĢa, DerviĢ Ali‟den sülüs ve nesih kalemlerini meĢk
ederek icazet almıĢtır51
. Daha sonra yine aynı hocanın celî hattı yazım
teknikleri derslerine devam ederken, Sipâhî Ahmed Efendi‟den de ta-
lik yazısını meĢk ederek sahasında önemli hattatlardan biri olmuĢtur.
Asıl mesleği sır kâtipliği52
olan Mehmed PaĢa, 1696–97 arasında Kıb-
rıs valiliği de yapmıĢtır. Emekliliğinden sonra tevkî„î53
ve cizye
muhâsebe iĢleriyle hayâtını idâme ettirirken Ġstanbul‟da vefat etmiĢ-
tir54
.
4- Evliliği
Sâlim Efendi, döneminin önemli sîmalarından Râmî Mehmed Pa-
Ģa (ö. 1119/1707)‟nın kızıyla evlilik yapmıĢtır. O, Tezkiretü‟ş-
şu‟arâ‟sında, Râmî PaĢa‟nın hayatını mübalağalı bir dille anlatması-
nın, aralarındaki sıhriyyet bağı sebebiyle olmadığını belirtirken “hatn
[سز] ” kelimesini kullanmakta55
ve bu da adı geçen PaĢa‟nın damadı
olduğuna karîne teĢkîl etmektedir.
Ömer Faruk Akün ve Adnan Ġnce, Müstakîmzâde‟yi kaynak gös-
tererek müellifin, Feyzullah Efendi (ö. 1115/1703)‟nin kızıyla ikinci
bir evlilik daha yaptığını belirtirler56
. Ancak bu durum gerek
Müstakîmzâde‟nin Devhatu‟l-meşâyh57
ile Tuhfe-i hattâtîn58
isimli
eserinde, ilmiye sınıfından olup, XVIII. yüzyılda Mîrzâzâdeler diye
meĢhur olan aileye mensup ġeyh Mehmed Efendi‟yi Mîrzâ Mustafa
Efendi‟nin oğlu olarak tanıtmasından kaynaklanmaktadır.
Tezkiretü’ş-şu‘arâ‟da, evliliği haricinde aile hayatıyla ilgili baĢ-
ka bir bilgiye ulaĢamadığımız Mehmed Sâlim‟in, âilesinden uzakta bir
yerde yazdığı anlaĢılan59
Dîvân‟ındaki bir kasîdesinde kullandığı „iyâl
ü evlâd ifadesi60
, onun çocuk sahibi olduğuna ve yine aynı eserdeki
baĢka bir kasîdesinde geçen oğlum61
kelimesi de söz konusu evladın
bir erkek çocuk olduğuna iĢaret etmekteyse de, aynı kasîdenin farklı
beyitlerindeki yakınmalarından62
onun bir evlât hasretiyle yanıp tutuĢ-
tuğunu anlamak mümkündür. Müellifin, Tezkiretü‟ş-şu„arâ‟sında, bu
konu hakkında açık bir ifâde kullanmaması da, onun 1133/1721 tari-
hine kadar hayatta olan bir çocuğunun olmadığını gösterir.
5- Memuriyet Hayatı
Müellif, babası gibi önce müderrislikten baĢlamıĢ ve henüz beĢ
yaĢında mülâzım olmasına rağmen eğitim ve öğrenimine ekserisi ba-
basından olmak üzere on iki yıl daha devam etmiĢtir.
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
46
1116/1704 tarihinde, on sekiz yaĢlarında iken Pasmakçızâde
Seyyid Ali Efendi (ö. 1124/1712))‟nin ilk Ģeyhülislâmlığı döneminde
İbtidâ-i hâric63
rütbesiyle Sadrazam SiyâvuĢ PaĢa Medresesi‟nde fii-
len hocalığa baĢlamıĢtır64
. Aynı yıl Seyyid Feyzullah Efendi‟den Dâ-
hil65
, 1118/1706‟da, Mehmed Sâdık Efendi (ö. 1121/1709)‟nin 66
ikin-
ci kez Ģeyhülislamlığı sırasında Mûsıla-ı Sahn67
rütbelerini almıĢ ve
Muîd Ahmed Efendi (ö. 1056/1647) Medresesi‟ne atanmıĢtır68
.
1120/1708‟de yirmi bir yaĢında iken Ebezâde Abdullah Efendi‟den
Sahn rütbesini alarak aynı medresede on dört ay kadar görev yapmıĢ-
tır69
. Ardından 1121/1709‟da yine Ebezâde Abdullah Efendi (ö.
1126/1714)‟den İbtidâ-i altmışlı70
rütbesini kazanmıĢ ve Ebu‟l-Fazl
Mahmûd Efendi Medresesi‟ne atanmıĢtır71
. Recep 1122/Eylül 1710 ta-
rihinde, PaĢmakçızâde Seyyid Ali Efendi‟den Hareket-i altmışlı72
ile
Sinân PaĢa Medresesi‟ne, Aralık 1710 ġevvâl 1122)‟da Mûsıla-ı Sü-
leymaniye73
ile ġehzâde Medresesi‟ne tayin olmuĢtur. Temmuz
1711/Cemâziyelâhir 1123 tarihinde, yine PaĢmakçızâde Seyyid Ali
Efendi‟den Süleymaniye74
rütbesini kazanmıĢ ve ġubat
1713/Muharrem 1125‟te Ebezâde Abdullah Efendi tarafından Süley-
maniye Medresesi‟ne müderris olarak atanmıĢtır75
. Müellif, aynı yılın
Eylül/ġaban ayında da, yirmi altı-yirmi yedi yaĢlarında iken ilmiye sı-
nıfının en ileri seviyesi olan Süleymaniye Dârulhadîs Medresesi76
müderrisliğine yüksel(til)miĢtir77
.
Tedrîs görevi süresince müderrislik kadrolarını rahat ve hızlı
katettiği anlaĢılan Sâlim Efendi‟nin eğitim ve öğretim görevinde top-
lam on küsür sene kadar kalmıĢ olmasına rağmen, kaynaklara yansı-
yan bir talebesine rastlayamıyoruz.
Mehmed Sâlim Efendi, Süleymaniye Dârulhadîs Medresesi mü-
derrisliğinde iki ay78
bulunduktan sonra, kadılık mesleğini tercih etmiĢ
ve Ocak 1714/Zilhicce 112579
tarihinde, Seyhülislâm Ebu‟l-Fazl
Mahmud Efendi tarafından mahrec mevleviyetlerinden80
Selânik ka-
dılığına81
atanmıĢtır. Ancak Dîvân‟ındaki manzûm bir mektubunda,
gelirinin azlığı dolayısıyla, bu görevden memnun olmadığı belirtil-
mektedir82
. O, görevini kötüye kullanması ve eğlenceye düĢkünlüğü83
sebebiyle yapılan Ģikâyetler üzerine, görev süresini doldurmadan, altı
ay gibi kısa bir zaman sonra padiĢah fermanıyla görevinden azledilmiĢ
ve Haziran 1714/Cemâziyelâhir 1126‟da Siroz‟a84
, iki aylığına85
sür-
güne gönderilmiĢtir86
. Buradaki ceza süresinin dolması üzerine Ġstan-
bul‟a dönen müellif, babasının 15 Aralık 1714/8 Zilhicce 1126‟da
ġeyhülislâm oluĢundan87
sonra, yine mahreç mevleviyetlerinden Gala-
ta kadılığına88
getirilmiĢtir.
Bu arada, Mîrzâ Mustafa Efendi‟nin kendisine rakip saydığı Ru-
meli kazaskeri Dâmadzâde Ahmed Efendi (ö. 1154/1741) ile Anadolu
kazaskeri Hâmidzâde Abdullah Efendi (ö. ?) aleyhlerine verilen
manzûm bir arzuhalin, ġeyhülislâm‟ın adamları tarafından kaleme
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 47
alındığını PadiĢah öğrenince, bu sefer müellifin babasını, 6 ay 13 gün
süren ġeyhülislamlık görevinden89
azletmiĢtir. Yine bu esnada 27 Ha-
ziran 1715/24 Cemâziyelâhir 1127‟de90
, devlet büyüklerine karĢı uy-
gunsuz hareketleri sebebiyle yapılan Ģikâyetler neticesinde Mehmed
Sâlim Efendi de kadılık görevinden alınmıĢ91
ve PadiĢâh fermanıyla92
Temmuz 1715/Recep 1127 ortalarında, babasıyla birlikte Trabzon‟a,
deniz yoluyla93
sürgüne gönderilmiĢtir94
.
Sürgün cezasının infâzı için, ailesiyle birlikte95
Trabzon‟a götürü-
len Mîrzâ Mustafa ile oğlu Mehmed Sâlim, burada bir buçuk yıl kal-
dıktan sonra96
, 1129/1717 yılı baĢlarında Ġstanbul‟a dönme izni çıkın-
ca, önce Bolu‟da iki ay mecbûrî97
ikâmete tâbi tutulmuĢ, ancak bun-
dan sonra Ġstanbul‟a dönebilmiĢlerdir. 1109/1697 Ġstanbul yangınında
aile, kitaplarla98
birlikte evini kaybedince, dönemin padiĢahı II. Mus-
tafa tarafından Mîrzâ Mustafa Efendi‟ye hibe ve temlik edilen99
Emirgan sahilindeki Mîrgûnzâde yalısına yerleĢmiĢtir100
. Doksan kü-
sur yaĢlarında olan Mîrzâ Mustafa Efendi yeni bir göreve atanmaması
sebebiyle, oğlu Mehmed Sâlim de, 1134/1722 tarihine kadar, yedi yıl
gibi uzun bir süre aktif görevde bulunamamıĢtır.
Müellif, bu süre zarfında boĢ durmamıĢ, kendinden önce benzer
bir eser ortaya koyan Safâyî‟ye nazîre olması kabilinden Tezkiretü‟s-
su„arâ‟sını kaleme almıĢtır101
. Ağustos 1722/Zilkâde 1134‟te tamam-
ladığı102
bu eseri, dönemin sadrazamı NevĢehirli Dâmad Ġbrahim Pa-
Ģa‟ya sunmuĢ ve aynı tarihte103
bilfiil Ġstanbul kadısı olmuĢtur104
. Ha-
ziran 1723/Ramazan 1135 baĢlarında süresinin dolması üzerine de gö-
revinden azledilmiĢtir105
. Bu tarihten itibaren yine uzun bir müddet
resmi bir göreve getirilmeyen müellif, bu esnada bir taraftan tercüme
döneminde sistematik bir Ģekilde devlet eliyle tercüme faâliyetlerine
katılmak, diğer taraftan da telif eserler ortaya koymak suretiyle ilmî
çalıĢmalarını sürdürmüĢtür. 26 Kasım 1730/14 Cemâziyelevvel
1143‟ta getirildiği Anadolu kazaskerliği106
görevinden 1144/1731‟de
süresinin bitmesi üzerine azledilmiĢtir107
. Dört yıllık müddet-i
infisalden sonra 1148/1735„te Rumeli kazaskerliğine getirilen108
Mehmed Sâlim Efendi, 1149/1736 tarihinde süresinin dolması üzerine
bu görevinden de azledilmiĢtir109
.
Buraya kadar verdiğimiz bilgilerden hareketle, ilmiye sınıfı içinde
Ģeyhülislamlık makâmının eĢiği olan Rumeli kazaskerliğine kadar
yükselme imkânı bulan, ancak babasının görevde bulunduğu meĢîhat
makâmına gelemeyen110
Mîrzâzâde Mehmed Sâlim‟in, Selânik ve Ga-
lata kadılıklarında altıĢar, Ġstanbul kadılığında on bir, Anadolu ve
Rumeli kazaskerliklerinde ise on ikiĢer ay görevde kalarak toplam
kırk yedi ay kadılıkta bulunduğunu söyleyebiliriz.
6- Kendisine Tevcîh Edilen Pâyeler ve Verilen Arpalıklar
Osmanlı idaresi tarafından devlet memurlarına teĢvîk ve ödüllen-
dirme amacına matûf olarak verilen rütbe anlamındaki pâye uygula-
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
48
ması, önceden sadece siviller için geçerli iken sonraları hizmet karĢılı-
ğı olarak ilmiye sınıfı için de söz konusu olmuĢtur. Ġlmiye pâyelerinin
en küçüğü müderrislik, en büyüğü ise Rumeli kazaskerliği idi111
. Ġlmi-
ye sınıfından kabul edilen kadılık mesleğini yürüten Sâlim Efendi‟ye,
bu görevi esnasında farklı zamanlarda birden fazla pâye tevcîh edil-
miĢtir. Sâlim Efendi, 15 Aralık 1714/8 Zilhicce 1126‟da babasının
ġeyhülislâm olmasıyla birlikte Galata kadılığına getirildiğinde, kendi-
sine önce Ocak 1715/Muharrem 1127 tarihinde hatt-ı hümâyûn ile Ġs-
tanbul112
ile Mekke113
, ardından Ocak 1720/Rebîulevvel 1132 baĢla-
rında ikinci bir defa olarak Ġstanbul114
pâyeleri tevcîh edilmiĢtir.
Bunun yanında müellif, ilk arpalığını, babasıyla birlikte Trabzon‟a
sürgüne gönderildiğinde Üsküdar ve Mudanya, ardından baĢka yerle-
rin de ilavesi ile dokuz kaza115
kendine ve babasına ortak olarak veril-
diğinde almıĢtır. Sadece kendisine ait olan ikinci arpalığını sürgün dö-
nüĢü Ġstanbul‟a geldiğinde, 29 Mart 1717/15 Rebîulâhir 1129‟da
Mekke pâyesiyle birlikte almıĢtır116
.
Bunların haricinde Sâlim Efendi‟ye, aktif görev almadığı 1717–
1722 tarihlerinde, Edirne‟nin KeĢan ilçesi117
ve ardından da Balıke-
sir‟in Balya kazası da arpalık olarak verilmiĢtir118
.
7- Azil ve Sürgünleri
Osmanlı Devleti‟nde sürgün uygulaması, eĢkıyalık hareketlerinin
önlenmesi doğrultusunda iskân etme ve bireylere ve devlete karĢı iĢle-
nen suçlara ceza verme amaçlı olmak üzere iki farklı Ģekilde uygu-
lanmıĢtır. KuruluĢ ve geliĢme dönemlerinde, yeni fethedilen yerlerde
devletin askerî, mâlî, sosyal ve benzeri alanlarda güçlenmesini ve bü-
yümesini sağlamaya yönelik, iskân amaçlı rızaya dayalı “dıĢa dönük”
bir sürgün politikası güdülmüĢken, 1699 tarihindeki toprak kaybından
itibaren “içe dönük” olarak aĢiretlerin zor kullanılarak iskân edilmesi
politikası takip edilmiĢtir. Cezalandırmak amacıyla yapılan kitlesel
sürgünlerin yanında, bireylere uygulanan sürgünlerin de oldukça fazla
olduğu bilinmektedir. Sürgüne gönderilenlerin sağlık durumları dikka-
te alınarak bazen sürgün cezasının uygulanmasından vazgeçildiği, ba-
zen de infâz edilmekte olan cezanın affedildiği görülmektedir. Sürgün
cezalarının infâzı için tercih edilen yerlerin seçiminde deniz yoluyla
ulaĢımı kolay olan sahil Ģeridi illerin olmasına özellikle dikkat edil-
mekte idi. Ancak iç bölgelere de sürgünlerin yapıldığı bir vâkidir119
.
Osmanlı Devleti‟nde ilmiye sınıfına mensup kiĢiler, bazı istisnâlar
hâriç iĢledikleri suçlardan dolayı idamla cezalandırılmamıĢlar, bunun
yerine ya sürgün edilmiĢler ya da baĢka cezalara çarptırılmıĢlardır. Ġl-
miye sınıfına mensup olan müellif Mîrzâzâde Sâlim Efendi de, gerek
babası gerekse kendisi, görevi kötüye kullanmak sebebiyle birkaç sür-
gün cezasına çarptırılmıĢlardır.
Bu bağlamda müellif, 1688/1099 tarihinde babasının, ġubat
1689/Rebîulâhir 1100)‟da kadılık görevinden azledilerek gönderildiği
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 49
Midilli sürgünü120
ile Mayıs 1691/ġaban 1102 yılında önce Limni‟ye,
oradan da gönderildiği bir yıllık Kıbrıs sürgün121
yerlerine müellifin
de babasıyla birlikte gitmiĢ olması ihtimâl dâhilinde iken, babasıyla
birlikte gittiğini kesin olarak bildiğimiz sürgün mahalli ise ailece dört
yıl geçirdikleri Sinop olmustur122
.
Bunun yanında Ocak 1714 (Zilhicce 1125122123
) tarihinden itiba-
ren yürüttüğü Selânik kadılığı görevini kötüye kullanması ve eğlence-
ye düĢkün olması sebebiyle yapılan Ģikâyetler neticesinde iki ay kadar
Siroz‟da mecbûri ikâmete tâbi tutulmuĢ bunun haricinde görevi esna-
sında aldığı en uzun süreli sürgün ise, babasıyla birlikte Temmuz
1715/Receb 1127 tarihinden itibaren Trabzon‟da geçirdikleri on sekiz
ve ardından Ġstanbul‟a dönüĢlerinde Bolu‟da kaldıkları iki, toplam
yirmi aylık sürgün dönemleridir.
8- İlmî Faâliyetleri Mîrzâzâde Mehmed Sâlim Efendi, kadılık mesleğini icrâ ederken
farklı sebeplerden dolayı uzunca bir müddet mazûl dönemleri iyi de-
ğerlendirmiĢ ve çeĢitli konularda bir kısmı günümüze gelmeyen irili
ufaklı bir hayli esere imza atmıĢtır. Bu eserlerden bazıları, onun mes-
lekî hayatında yeni imkânlar elde etmesine vesile olmuĢtur. Mesela
bunlarda biri, daha önce de belirtildiği gibi onun Ġstanbul kadılığına
gelmesine vesile olan Tezkiretü‟s-su„arâ‟sıdır. Diğer bir eseri ise 11
Mart 1730‟da tamamladığı Selâmetu‟l-insân fî muhâfazati‟l-lisân‟ı
olup bunu da Dâmad Ġbrahim PaĢa‟ya sunmuĢtur. Fakat bu çalıĢma,
bir önceki eser gibi kendisinin yeni bir göreve getirilmesini sağlama-
mıĢtır. Zira Sâlim Efendi, bu eserden sonra kaleme aldığı ve I.
Mahmud‟a ithaf ettiği Nemîkatun
ilâ Sultan Mahmûd [ ١مخ إ ؿطب
[ذص isimli eserinde, kendisinden eski Rumel i kazasker i olarak
bahseder124
. Ancak söz konusu dönemde gerçekleĢtirilen ilmî faaliyet-
lere Damad Ġbrahim PaĢa‟nin sağladığı maddî katkılar ile bolca ihsan-
ları dikkate alındığında, bu çalıĢmanın da karĢılıksız bırakılmıĢ olabi-
leceğini söylemek pek mümkün görünmemektedir.
Bunların haricinde, onun Mâhiyyetu‟l-„âşık [ب١خ اؼبشك] isminde
tasavvuf konulu dört ciltlik baĢka bir hacimli eseri daha olduğunu bi-
liyoruz. Ancak hâl-i hazırda bu eserin günümüze ulaĢtığına dair bir
bilgiye sahip değiliz. Yine onun Ģiirlerini bir araya getirdiği bir
Dîvân‟ı, nahiv konulu iki risalesi, fıkıh usûlü ve mantık konulu kitap-
lara yazmıĢ olduğu Ģerh ve haĢiyeleri olduğunu da biliyoruz. Onun,
döneminde oluĢturulan tercüme kurullarından birine katılarak ‛İkdu‟l-
cumân fî târîhi ‟ehli‟z-zamân [اىعقذ الجواى ف تارخ أهل الشم] isimli eserin
bir bölümünü tercüme ettiği de kayıtlarda görülmektedir.
9- Şahsiyeti ve İlmî Kişiliği Mehmed Sâlim Efendi, köken itibariyle Batumlu olmakla birlikte
dogma büyüme Ġstanbulludur. Hayatının önemli bir kısmını geçirdiği
Ġstanbul‟un sosyal ve kültürel dokusu ile ĢekillenmiĢ olan Sâlim Efen-
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
50
di için Ġstanbullu olmak bir ayrıcalıktır125
. Genellikle ferağ kayıtların-
da olmak üzere eserlerinin muhtelif yerlerinde müellifin, fakir ve yar-
dıma muhtaç anlamlarına gelen “el-„abdu‟l-fakîr [ -el“ ,”[اؼجض افم١غ
„abdu‟l-mustemnih [ ] ile “muharriru‟l-hurûf ”[اؼجض اـزخ ذغع
gibi ifadeleri kullanmasının ”[عال اذغف] ve “râkımu‟l-hurûf ”[اذغف
yanında hastalık, dert ve musibet gibi konuları anlatırken onlardan Al-
lah‟a sığınması, Dîvân‟ındaki bazı Ģiirlerinde bir taraftan kendisinden
bastan ayağa günaha batmıĢ bir kiĢi olarak söz ederken diğer taraftan
kendisine yol gösterenler karsısında basını eğecek kadar alçak gönüllü
olduğunu126
belirtmesinden onun alçak gönüllü ve mütevazı bir kiĢili-
ğe sahip olduğunu anlıyoruz.
Hakkında söylenenlere baktığımızda, genellikle Mehmed Sâlim
Efendi‟nin küçüklüğünden itibaren aldığı eğitim sayesinde basta Arap
diliyle ilgili ilimler olmak üzere edebiyatta ve farklı alanlarda emsalle-
rinden daha ileri seviyede bulunduğuna, âlim, fâzıl ve sâir olduğuna
ve elit tabakaya mensup bir aileden geldiğine vurgu yapıldığını gör-
mekteyiz127
.
Babası Ģeyhülislamlığa yükselmiĢ ve kayın babası Râmî Mehmed
PaĢa ise vezirlik yapmıĢ olan128
Sâlim Efendi, babasının ilmiye sını-
fından olması yönüyle çocukluluğundan itibaren önemli Ģahsiyetlerin
yer aldığı meclislerde bulunmuĢtur. Bu itibarla onun, devlet büyükle-
riyle, sâirlerle, bilginlerle ve yazarlarla özel dostluk ve arkadaĢlık iliĢ-
kileri kurduğu ve neticede geniĢ bir çevresinin bulunduğu sonucuna
varmamız mümkündür.
Sicill-i Osmânî129
, kaynak gösterilerek, müellifin 1720 tarihinde
Ġstanbul pâyesini aldıktan sonra Emir Buharî Tekkesi Ģeyhi Fazlullah
Efendi‟den inâbet aldığı belirtilmektedir130
. Fakat gösterilen yerde adı
geçen tekke Ģeyhlerinin ikisi de belirtilen tarihten önce vefat ettikleri
bilgileri kayıtlıdır131
. Bu durum, yazarın en azından belirtilen tarikata
mensubiyetinin olduğunu söylememizi güçleĢtirmektedir. Fakat aynı
zamanda tasavvuf içerikli olan Mâhiyyetu‟l-„âşık isimli dört ciltlik ha-
cimli bir eser kaleme alması sebebiyle, onun, en azından bilgi yönüyle
tasavvufla bağlantısı olduğunu söyleyebiliriz.
Ġnanç dünyasında Ġslâm akâidine muhâlif bir ifadenin bulunmadı-
ğını ve sağlam bir itikâda sâhip olduğunu söyleyebileceğimiz
Mîrzâzâde Mehmed Sâlim‟in hocasından ve daha çok babasından on
iki yıl gibi uzun bir müddet ders alarak iyi bir eğitim almıĢ olduğunu,
farklı konularda eser ortaya koymasından ve hakkında fikir beyan
edenlerin sözlerinden çıkarmak mümkündür. Bu kimselerin, onun
edebiyatçılığı ve Ģairliğinin yanında özellikle Arap dili ve edebiyatına
hâkim birisi olduğunu vurgulamaları dikkat çekicidir. Eserlerinin ko-
nuları tetkik edildiğinde de onun çok yönlü bir âlim olduğu görülür.
10- Vefâtı
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 51
Mehmed Sâlim Efendi hakkında bilgi veren Müstakîmzâde132
,
Râmiz133
ve Esad Efendi‟ye134
göre o, Rumeli kazaskerliğinden azl
edildikten sonra ġehzadebaĢı‟nda, Bozdağ civarındaki evinde günleri-
ni geçirirken 1156/1743 tarihinde vefat etmiĢ ve evinin yakınlarında
bulunan Kalenderhâne Mescidi bitiĢiğindeki aile kabristanına, babası-
nın yanına defnedilmistir135
.
B- Eserleri Devrinin mütebahhi r âlimlerinden olan Mîrzâzâde Mehmed
Sâlim Efendi, farklı alanlarda birçok eser ortaya koymuĢtur. Eserleri-
ni, Tezkiretü‟ş-şu„arâ‟sını kaleme aldığı 1134/1721 öncesi ve sonrası
olarak tarihlendirmek mümkündür. Çünkü Sâlim Efendi, söz konusu
tarihe kadar kaleme aldığı çalıĢmalarının adlarını adı geçen kitabında
vermektedir. Mehmed Sâlim Efendi‟nin eserlerinden bazıları hâlâ ka-
yıptır. Burada, önce mevcut olan eserlerini, daha sonra da kaynaklarda
adları zikredilen ancak günümüze ulaĢmayan eserlerinden bahsedece-
ğiz.
Mevcut Olanlar
a-Nahiv ile İlgili Eserler
1- Âletu’l-himâ fî kelimeti Lâsiyyemâ [ آلت الحوى ف كلوت ال
[سوا
Müellifin, Tezkiretü‟ş-şu„arâ‟da adını zikrettiği eserlerindendir.
Bazı âlimlerin isteği üzerine kaleme aldığını belirttiği bu risale, istisna
harflerinden Lâsiyyemâ [الؿ١ب] ‟nın kullanımı ile ilgilidir. Ġsminden tek
konulu olduğu anlaĢılıyor ise de, aslında iki kısımdan oluĢmaktadır.
Birinci kısımda söz konusu edât anlatılırken el-Cevherî (ö.
400/1009)‟nin es-Sıhâh‟ı, Ġbn Mâlik (ö. 762/1247)‟in et-Teshîl‟i ile
Şerhu‟t-Teshîl‟i ve el-Esterâbâzî er-Razî (ö. 686/1287)‟nin Şerhu‟l-
Kâfiye‟sinden istifade edilerek istisnâ edâtlerından Lâ-siyyemâ konusu
anlatılmıĢtır.
Ġkinci kısımda, el-Cevherî, Ġmru‟u‟l-Kays (ö. m. 530) lakabıyla
bilinen Ģâirler, el-AhfeĢ, Ġbn Mâlik, es-Sîrafî (ö. 368/979), el-Fârisî (ö.
377/987), Ebû Ali eĢ-ġelevbîn (ö. 645/1247), er-Râzî, Ġbnu‟l-Hâcib (ö.
646/1249), ez-ZerkeĢî (ö. 794/1391) ve Ebu‟l-Abbâs Sa„leb (ö.
291/904)‟in biyografileri ile eserlerinden bahsedilmektedir.
Müellif, risalesini görülebilecek hataların okuyucular tarafından
tashîh edilmesi ricasıyla bitirdiği bu eser, Süleymaniye Kütüphanesi,
ÂĢir Efendi Koleksiyonu‟nda bir mecmua dâhilinde 424/6 numarada
kayıtlıdır. Sayfalarındaki satır sayıları 19–23 arası değiĢmektedir. Me-
tin siyah mürekkeple yazılmıĢ olup, birinci bölümde “yekûlu [٠مي] ”
kelimesi, ikinci kısımda ise birkaç isim kırmızı mürekkeple yazılmıĢ-
tır. Metninde sade bir dilin kullanıldığı ve yer yer paragraf girintileri-
nin göze çarptığı risalenin kenarlarında herhangi bir not yer almamak-
tadır.
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
52
Fizikî yapısında her hangi bir tahribat olmamakla birlikte, hafif su
lekeleri görülen dokuz varaklık bu risalenin baĢı ve sonu Ģöyledir:
BA-
ġI:
اغد اغد١ ثـ هللا
ه اذض ٠ب أػط و شء سم ض، ص ػ أج١بئه
اىغا صح ر ر ال ؿ١ب ذض اظ أث شؽ اض،
! ثؼض . آ صذج ثضع اضج
فؤججز غ اػزغاف " ال ؿ١ب"فمض ؿؤ ثؼط اؼبء ػ وخ
ػزغاف ث١ض ثذغ اغا٠خ از ثبفزع رضاي األ٠ب اضع، ا
ؿ١ذ ثظ . )...( ض، فئ لبث ثبمجي فؼ اؤي ؼ اـؤي
[ ...ة/78]...، «آلت الحوى ف كلوت ال سوا» اغؿبخ ثـ
SO-
NU:
، وب هللا هحوذ سالن بي هزسا هصطفىظا ب ر١ـغ ؼجض افم١غ
أسطبئ ط ثبزصذ١خ ب غج اإلسا أ ٠صذذا
. هللا اغشض اصاة. اإلدـب، ب إ اإلـب غوت اـ١ب
[.أ/87]فؼ اغجغ اآة
2- Selâmetu’l-’insân fî muhâfazati’l-lisân [ سالهت اإلساى ف هحافظت
[اللساى doktora çalıĢmamızın konusunu teĢkîl eden bu eserin ayrıntılı
tanıtımı bu makâlenin hacmini aĢacağından ayrı bir çalıĢmada ele
alınması düĢünülmektedir.
b-Tefsir ile İlgili Eserler
1- Risale der tefsîr [رسالت در تفسز]
Telif sebebini belirtmediği bu eserinde müellif, el-Fâtiha, el-
Bakara ve ed-Dehr sûrlerinden seçtiği bazı ayetlerin tefsirlerini yap-
maktadır. Eserin 1a varağındaki iki ayrı not kayıtlıdır. Mehmed Sâlim
Efendi‟ye ait olduğu [وزج اؼجض افم١غ ذض ؿب، ػف ػ] cümlesinden an-
laĢılan birinci notta, risalenin muhtevasının el-Fâtiha sûresinin Arapça
ve el-Bakara sûresinin de Farsça olarak tefsirlerinden ibaret olduğu
belirtilmektedir. Ġkinci not, Recb 1153 tarihli olup, müderris
Kevâkibîzâde Veliyyuddin Efendi tarafından yazılmıĢtır.
Kevâkibîzâde, müellif‟in adını Mehmed Emin olarak vermektedir.
Ancak bu bilgi, yukarıda kaydettiğimiz müellifin ketebe kaydıyla
uyuĢmamaktadır. Bu bilgi farklılığı, eserin 2a
varağında yer alan ve
müellif Mehmed Sâlim Efendi, bu risaleyi, pekçok kiĢi tarafından kıs-
kanılan babası ġeyhulislam Mîrzâ Mustafa Efendi‟nin notlarından,
ġabanzâde Mehmed Efendi (ö. 1120/1708)‟nin kendisine duyduğu kin
nedeniyle çok zorluklar neticesinde 1115/1703 yılında bir araya geti-
rebildiğini belirttiği bir notun sonundaki [ دغع افم١غ ذض أ١ ؿب، ػف
[ػ ifadesinde “Emin” ismi geçmektedir. Müellifin bu risalede yer
verdiği söz konusu ismi daha sonraki tarihlerde kaleme aldığı eserler-
de zikretmemesinin muhtemel sebebi, ismini kısaltarak vermeyi tercih
etmiĢ olmasından kaynaklanmalıdır. 1b‟de, eserin ayrıntılı konu fihristi
verilmektedir. Buna göre eserde, Fâtiha, Bakara ve Dehr sürelerinin
tefsirleri, iĢtikak konusu, el-kelime [اىخ] , el-kavl [امي] el-luğa [اغخ]
kelimelerinin açıklamalarının yanında el-lafz [افع] ve el-kavl [امي]
kelimeleri ile ilgili birer mesele, fikhî bir konu, Ģaz kıraatler ve istiâre
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 53
ile ilgili bahisler ele alınmaktadır. Eser üzerinde yaptığımız inceleme-
ler neticesinde 2b –3
b arasında mukaddime, 3
b - 23
a arasında Fâtiha,
23b – 48
b arasında Bakara ve 50
a – 69
b arasında da Dehr sürelerinden
seçilen bazı âyetlerin sarf, nahiv, meâni ve mantık açısından tefsirleri-
nin yapıldığı ana bölümden oluĢtuğunu tespit ettik.
Müellif, mukaddimede Bakara suresine müteallik ilimler-
den bahsedeceğini ifade eder ve konuya istiâzenin tefsiriyle
baĢlar. Daha sonra besmelenin tefsirine geçen müellif, konuyu
iki nev„ (tür) altında ele alır. Birinci nev„de Kur‟ân ve sünnette
Allah (cc)‟a ait birçok isim geçtiğini belirterek isim-müsemma
iliĢkisini açıklar. Ġkinci nev„de besmeledeki bâ [ة] harfinin
hangi manada kullanıldığı üzerinde durur1. Ardından el-Bakara
sûresinin tefsirine geçer ve ilk ayetten itibaren önemli gördüğü
kelime ve âyetleri yukarıda belirtilen ilimler açısından açıklar.
5b-6
a arasında iĢtikak konusuna değinen yazar, 6
a-6
b‟de el-
kelime [اىخ] ve el-kavl [امي] sözcüklerinin etimolojik tahlille-
ri üzerinde durur. 6b-7
a‟da el-luğa [اغخ] , el-lafz [افع] ve el-
„ibâre [اؼجبعح] kelimelerinin tahlillerine yer verir. 7a-9
b‟de keli-
me-kelâm iliĢkisini inceler, 9b-10
a‟da fıkhî bir meseleye deği-
nir, 10a‟da Ģaz kıraatle namaz kılmanın câiz olup olmadığına,
âlimlerin konuyla ilgili kanaatleri doğrultusunda değinir ve son
olarak sahih kıraatlerin mütevatirliği meselesini irdeleyerek
konuyu bitirir.
Yazarın, 10b-21
b arasında istiâzeden çıkarılabilecek aklî
konular üzerinde durduğu ve konuları farklı vecihlerden ince-
lediği risalenin 21b‟sinde eserin muhtelif mânialar sebebiyle
tamamlanamadığına dikkat çeken bir not bulunmaktadır.
22a‟da Bakara suresinin Farsça tefsine baĢlayacağına dâir
Mehmed Sâlim Efendi tarafından yazılan bir not kayıtlıdır. 22b-
48b arasında Bakara suresinin tefsiri bulunmaktadır. Müellif,
önbilgi mahiyetindeki birtakım malûmattan sonra söz konusu
surenin baĢındaki mukâta„a harfi Elif-lâm-mîm [اـ] ‟ın okunu-
Ģuna değinerek konuya baĢlar. Ele aldığı âyetleri birinci bö-
lümde olduğu gibi sarf nahiv, maânî ve beyân ilimleri bakı-
mından inceler ve ayrıca bazı kelimeleri filolojik açıdan ele
alır.
49b sayfası boĢ olan risalenin 50
a-69
b arasında Dehr suresi-
nin Arapça tefsiri bulunmaktadır. Müellif bu sürenin tefsirinde,
bir önceki bölümde takip ettiği metottan farklı bir yol izlediği
görülmektedir. Bakara suresinin tefsirinde olduğu gibi ayetlerin
sarf, nahiv ve belâgat yönlerine müstakil baĢlıklar altında değil,
tefsirleri esnasında yeri geldikçe değinmektedir.
1 Sâlim, Risale der tefsîr, vr. 3
a.
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
54
Kolay bir dille yazılmıĢ olan risalenin kenarlarında açıkla-
yıcı notlara da yer verilmiĢtir. Tamamında nestalik yazı kulla-
nılmıĢ olan bu risalenin birinci ve ikinci bölümlerinde âyetlerin
ve önemli kelimelerin üstleri kırmızı mürekkeple çizilmiĢ ve
daha çok ikinci kısımda olmak üzere bazı kelime ve âyetlerin
tamamı kırmızı mürekkeple; üçüncü bölümün tamamı ise siyah
mürekkeple yazılmıĢtır.
Tarafımızdan ilk defa tespit edilen ve Süleymaniye Kütüp-
hanesi Hacı Mahmud Koleksiyonu No: 296 numarada kayıtlı
olan bu risale sonradan elden geçirilmiĢ olup 12a, 12
b, 21
a, 21
b
sayfalardaki metinler muhtemelen bundan dolayı eksiktir.
YazılıĢ tarihi belli olmayan risalede üç sûreden bazı
âyetlerin iki farklı dilde tefsir edilmesi, müellifin iki dile de
hâkim olduğunu gösterir.
BA
ġI:
اغد١، عة ٠ـغ ٠ب وغ٠ثـ هللا اغح
اذض هلل اظ فمب ألصاء أفع اطبػبد، فمب ػ و١ف١خ اوزـبة
[ ...ة/3]اـؼبصاد، ضاب إ أ لب أػط ثبهلل اش١طب اغج١
SO
NU:
ب اـجت ف صف ٠ ام١خ ثؤ ٠ صم١؟ : اـؤاي اضب...
اشء اضم١ اظ ٠زؼت اؿزؼ١غ اضم١ شضر: اجاة [.ة/69]دب ذ صمذ ف اـاد األعض
c-Edebiyat ile İlgili Eserler
1- Sâlim Dîvân: [دواى سالن]136
Ömer Faruk Akün‟ün belirttiğine göre Mîrzâzâde Mehmed
Sâlim‟in ilk kez 1116/1704 tarihinde tertip ettiği Dîvân‟ı137
Adnan Ġn-
ce tarafından tenkitli metin olarak hazırlanan bu eser, Mîrzâ-zâde
Mehmed Sâlim Divânı adıyla Ankara‟da 1994 tarihinde yayımlanmıĢ-
tır.
2-Kasîde-i Sâlim Efendi [قصذء[سالن أفذي
Süleymaniye Kütüphanesi, Halet Efendi, No: 736‟da kayıtlı, dö-
nemin Ģairleri tarafından sadr-ı azam damad Ġbrahim PaĢa‟ya sunulan
kasideleri havi mecmuanın 260a-262
b varakları arasında yer alan ve
Hezec bahrinde (Mefâ„îlun - Mefâ„îlun - Mefâ„îlun - Mefâ„îlun) ka-
leme alınmıĢ 69 beyitlik Ģitâiyye türü bir kasidedir.
BA-
ġI:
ص١ضقءؿب أفض ث فز األب ١غػا أفض صع ؿزب٠ش دعغد
صضع أػظ دبر ش١ إثغا١ ثبشب، أ٠ض هللا رؼب
ب٠ب اض أدىب شزب غبع ػضض
غبعض آ٠ء ثبال وعض ع ص
ج ع جـغء ػعص علض صعد جغا
ــ ث ؿغس صضچصغعص صض غ ثغن
جبة دعغد هللا ا٠زـ صزه صائ
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 55
SO
NU:
ان اؿ أػظ پا٠ضة دغػ جص دفع
اػ ص ثبعن ثبع اـ ک اشا٠ک ص
ؤ٠ض أ طاره غ أغص عة أوغض
d-Biyografi ve Tabakat ile İlgili Eserler
Tezkiretü’ş-şu‘arâ [تذكزة الشعزاء]138
1099 – 1134/1687 – 1722 arasında yaĢayan ve vefat eden Osmanlı
Ģâirlerini konu alan biyo/bibligrafik türü bir eserdir. 423 kadar Ģâirin
hayatını ve Ģiirlerinden örnekleri ihtiva eden bu eser, Adnan Ġnce tara-
fından, Tezkiretü‟ş-şu„arâ Sâlim Efendi, adıyla yüksek lisans tezi ola-
rak çalıĢılmıĢ ve aynı isimle Ankara AKM yayınları arasında 2005 yı-
lında çıkmıĢtır.
e-Mantık ile İlgili Eserler
Şâh Huseyn’e Hâşiye/Hâşiye-i Huseyniyye: [دبش١ء
[دـ١١خ Risa-
lesi’nin Bir Bölümünün Şerh ve Hâşiyesi139
.
Müellifin, Tezkiretü‟ş-şu„arâ‟sından önce üzerinde çalıĢtığını an-
cak tamamlayamadığını ifade ettiği140
belirttiği ve Mehmed Tahir‟in
adından bahsettiği141
bu isimdeki bir risale kütüphane kayıtlarında tes-
pit edemedik. Ancak Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Veliyyuddin No:
2872 numarada Hâşiye-i Huseyniyye (rahimehullah) isminde baĢka bir
eser tespit edilmiĢ olup, müellifin adını zikrettigi Hâsiye-i Huseyniyye
[ دبش١ءدـ١١خ ] Risalesi‟nin Bir Bölümünün Şerh ve Hâşiyesi ile aynı
olmalıdır. Zira Mehmed Sâlim Efendi, bu eseri babası Mîrzâ Mustafa
Efendi‟nin ġah Huseyn b. Abdullah el-Antakî (ö. 1130/1718)‟nin
Risaletu‟l-Huseyniyye fî fenni‟l-âdâb adındaki eserine yazdığı notları
düzenleyerek meydana getirdiğini belirtmektedir142
.
Müellif ayrıca bu metni düzenlerken babasının ifadelerine do-
kunmadığını, sadece ġah Hüseyin‟in ifadelerini [ل] , babasının Ģerh-
lerini [ذش [لي ا veya [لبي اخ] ve kendisinin yaptığı ilaveleri de [ لبي
[اشبعح ‟ten sonra verdiğini aynı yerde belirtmektedir143
. Eser üzerinde
yaptığımız araĢtırmalar neticesinde müellifin açıklamalarının 24a ve
25b‟deki birkaç satırlık notlardan ibaret olduğunu tespit ettik. Ancak
ne bu açıklamaların ilave edildiği döneme ne de eserin düzenlenme ta-
rihine dair herhangi bir ipucu tespit edebildik.
Gayet güzel ve okunaklı bir nesihle yazılmıĢ olan eserde Sâlim
Efendi‟nin ilaveleri olan ifadeler kırmızı mürekkeple yazılmıĢ olup
açıklanan metinlerin üstleri de kırmızı mürekkeple çizilmiĢtir. Ancak
kenarlarda yer alan açıklayıcı notlar talik yazıyla yazılmıĢ olup yazı
Ģekil ve renk yönüyle ana metinden farklıdır. Her sayfasında 21 satır
bulunan eserin 1a, 7
a, 13
a, 19
a ve 32
a varaklarında “ لف ش١ز اإلؿال
1175اض٠ أفض اث اغد اذبط صطف آغب اث اغد اذبط دـ١ آغب، ؿ :
Merhum hacı Hüseyin Ağa oğlu merhum hacı Mustafa oğlu
Şeyhulislam Veliyyüddîn Efendi‟nin vakfıdır. Sene 1175” Ģeklinde iba-
reli vakfiye mührü basılıdır. Eserin baĢı ve sonu Ģöyledir:
ثـ هللا اغد اغد١
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
56
BAġI:
ذض وذ ػ١ب ثبزذغ٠غاد، ازذم١مبد، ع صضعب
ثاغ اىبد ازضل١مبد، اظ ٠ذى ث١ ػجبص ثال بلط
٠شبء ثال ؼبعض ٠ؼبعظ، ه اشىغ ٠ب هللا ػ ٠بلع، ٠ت
ب أؼذ ػ١ب جغ األغغاف ازغر١ت ب جؼز مزع اجبي
[ ... ة/1... ] ازغغ١ت
SONU:
٠بلش ف١ ٠ى صفغ ابلشخ ثؤ اجذش ب ػ : لبي اخ...
ف اؼ١خ رمض٠غ رـ١ صجد شي اال٠خ ف فـ، إب ازغصص
[.أ/32] . رضثغ. ػضب
f-Fıkıh ile İlgili Eserler
Neylu’r-reşâd fî ’emri’l-cihâd [١ اغشبص ف أغ اجبص]144
SavaĢa teĢviki konu alan fıkhî bir eserdir. Müellif bu eserini, geç-
miĢe kıyasla gerek asker gerekse toplumda cihada karĢı gösterilen
gevĢeklik üzerine cihadın gerekliliğini âyet, hadis ve fıkıh açısından
anlatmak maksadıyla 1145/1732 tarihinde I. Mahmûd adına145
Türkçe
olarak kaleme almıĢtır. Bu kitabın birinci baskısı Osmanlı-Rus (93
harbi) savaĢı yıllarında Vezirhan‟ı içindeki Ali Bey Matbaası‟nda
1294/1877 tarihinde basılmıĢtır146
17 fasıldan oluĢan bu eserde ele alı-
nan konu baĢlıkları Ģöyledir:
Hutbe147
Mukaddime148
1. Cihadın farz-ı kifâye olmasını beyan eder149
.
2. Cihadın farz-ı ayn olmasını beyan eder150
.
3. Esnâ-yı seferde salâtların ahvalini beyan eder151
.
4. Ġmdâd-ı seferiyye152
için alınan malını beyan eder153
.
5. ġuhedâ-yı kirâmın mertebelerini beyan eder154
.
6. Firar ani‟z-zahr edenlerin müstahakk-ı azâb olduğunu be-
yan eder155
.
7. A„dâ-yı dîn ile mukâtelenin keyfiyetini beyan eder156
.
8. A„dâ-yı din ile sulh ne vakit câiz olur, onu beyan eder157
.
9. Harbînin emâni ne vakitte câiz olur ve ne vakitte caiz ol-
maz, onu beyan eder158
.
10. Kısmet-i ganâim beyanındadır159
.
11. Mesârıf-ı cizye ve humus-i ganâim ve saire müteallik
ahvâli beyan eder160
.
12. Tenfil beyanındadır161
.
13. Ġstila-yı küffâr beyanındadır162
.
14. Dar-ı harb dar-ı Ġslâm‟a münkalib oldukta yahut aksi ha-
linde, onu beyan eder163
.
15. Harbînin istî‟mânî beyanındadır164
.
16. Cizyenin vaz„i câiz olanı ve olmayanı beyan eder165
.
17. Yahûd ve Nasâranın buye„ ve kenîseleri beyanındadır166
.
BA-
ؼضص، إ٠ى ػبض مصص اي دض ب ذضص صب ب
... ؼ ثبذك اال اجت اجص صعوب
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 57
ġI:
SO-
NU:
شصص اال ١ئزض صس ع اة دض ...
. مضاعغج دغوذ ا٠ز غصع
FE
RA
Ğ
KA
YD
I:
لض لغ اشزب ثؼ هللا اه اؼال ػ ر١ك ظ اـشخ
ذض اـب اـخ اجشغح، اج١خ امخ سػ سػ ؤف
ص١ب ػ ج١ ذض آ أصذبث اىغا اجغعح، ػ ٠ض أظؼف
. اىزت اىخ اغح دـ١ ث دـ اذصبع اغد
رؼض هللا رؼب ثفغغ اغفغح ظغ ف١ب ثذـ اظغ
. اإلؼب إ ٠ اذشغ اشغح
اـذغ ف ١خ اش١ؾ ف لض لغ افغاؽ ازذغ٠غ ثلذ
. ا١ اضب شغ جبط األ ـخ إدض بئز١ أف
g-Tarih ile İlgili Tercüme Ettiği Eser
Tercemetu ‘İkdu’l-cumân fî târîhi ehli’z-zamân: رغجخ ػمض ]
[اجب ف ربع٠ز أ اؼب167
.
Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, döneminde yürütülen tercüme faaliyet-
lerinden sadece Aynî Tarihi‟nin tercümesiyle ilgili oluĢturulan heyette
yer almıĢtır. Bursalı Mehmet Tâhir, Sâlim‟in tercüme ettiği miktarı on
bir cilt olarak belirtir168
. Ancak bizzat Mîrzâzâde adı geçen esere yaz-
dığı önsözde, on b ir cüz‟ünü tercüme ettiğini söyler169
. Ancak mü-
ellif, Selâmetu‟l-‟insân fî muhâfazati‟l-lisân‟da170
ise tercüme ettiği
miktarın, eser in baş ından i t ibaren on beş cüz kadar olduğunu
yazar. Bu iki bilgi arasındaki çeliĢki, söz konusu eserlerin kaleme
alındığı tarihler arasındaki zaman farkından kaynaklanan bir yanılma-
nın sonucu olmalıdır. Zira İkdu‟l-cumân tercümesinin mukaddimesin-
de verdiği bilginin doğru olma ihtimali, diğerinden daha güçlüdür.
Çünkü bu eserde mütercim, tercüme ettiği miktarın “on bir”den ibaret
olduğunu vurgulamak üzere Kur‟ân‟dan ﴿ ﴾ وجب إ عأ٠ذ أدض ػشغ و : Ben
(rüyamda) on bir yıldızla … gördüm.” 171
âyetini iktibas etmiĢtir172
. I.
Mahmud‟a ithâf edilen mezkûr eserin Hz. Âdem‟den Hz. Sâlih‟e ka-
darki kısmı tercüme eden Mîrzâzâde, tercüme sebebini eserin önsö-
zünde “tercümesi bahânesiyle in‛âm ve ihsana bir vesile olsun içun
ehl-i ma‛âriften …. nefer dâ„iyanına emr u tercüme ferman buyruldu-
ğunu”173
sözleriyle belirtir. Ancak tercüme heyetinin kaç kiĢiden mü-
teĢekkil olduğuna ıĢık tutacak olan kısmı boĢ bırakarak tartıĢmalı olan
konunun aydınlatılmasında ilk kaynaklardan birisi olma özelliğini ge-
çersiz kılar.
Adı geçen esere bir de mukaddime yazan Mîrzâzâde, burada mü-
ellif ve eseri hakkında bilgi verdiğini, el-Aynî‟nin hey‟et konusu hak-
kındaki hatalarını kenarlarda düzelttiğini ve eserin orijinalinde olma-
yan 44 burç resmini ilave ettiğini ifade eder174
. Mehmed Sâlim‟in ter-
cüme ettiği bölümün, Süleymaniye Kütüphanesi‟nde Lala Ġsmail Ko-
leksiyonu No: 318‟deki nüshanın 4b-166
b arası olduğu, nüshanın 166
b
sayfasının kenarındaki “Bu mahalle dek saadetli Sâlim Efendi‟nin ter-
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
58
cümesidir” Ģeklindeki bir nottan anlaĢılmaktadır. Bu numaradaki ese-
rin baĢında “el-Cildu‟l-evvel min tercemeti Târih-i „Aynî li-Mehmed
Sâlim Mîrzâzâde. Târih-i telif: 1138” kaydı bulunmaktadır. Ancak
Mehmed Sâlim, Selâmetu‟ l - ‟ insân f î muhâfazat i ‟ l - l i sân ‟da
adı geçen kitabın tercümesine 1139 tarihinde baĢladığına ve/ya bu ta-
rihte de bitirdiğine iĢaret edebilecek; "عقذ الجواى ف » ربع٠ز اؼ١ اـ ثـ
ألدض اؼ١، ازف ف ؿخ سؾ سـ١ صب بئخ، فص «ارخ أهل الشهاى ث
ح أ ذ سـخ ػشغ جؼءاجضا، لض رغجز ثبزغو١خ غب ثزغجز غ ػض ، د١ أ
"رـغ صض١ بئخ أفػبء اضخ اؼضب١خ ؿخ bir kayıt mevcuttur. Burada
belirtilen tarih iki farklı Ģekilde yorumlanabilir. Paragraftaki " لض رغجز
ح ػبء اضخ غب ثزغجز غ ػض ثبزغو١خ أ ذ سـخ ػشغ جؼءا، د١ أ
"رـغ صض١ بئخ أفاؼضب١خ ؿخ cümleyi, altı çizili iki kelime arasına
virgül koymadan okursak, adı geçen eserin tercüme edilmesinin isten-
diği, yani ilgili komisyonun oluĢturulduğu tarihi; virgül koyarak okur-
sak, tercümeye baĢlama ve/ya bitirme tarihini gösterir. Bu durum,
mezkûr nüshada tarihle ilgili kayıtlı bilginin sıhhatini tartıĢılır bir hâle
sokmaktadır.
Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi TY. 5953 numa-
rada kayıtlı nüshada, Mehmed Sâlim‟in de ifade ettiği gibi, renkli burç
resimleri yer almakta175
, ancak bu nüshada mukaddime bulunmamak-
tadır. Ayrıca müellife ait tercümenin sonunda bir de manzume yer al-
maktadır. Müellifin tercüme ettiği söz konusu eserin baĢı ve sonu Ģöy-
ledir:
BA-
ġI:
دض بذضص أي صبغ دى١ و ثضا٠غ اثضاػ فغصا١ز شبض
ؿـء [ ...ة/1]رغر١ت ظب صالذ ا٠ضعو گ أبـ
SO-
NU:
ص٠غو ثذض صف . هللا أػ ثذم١مخ اذبي صضق امبي...
ؿ ؿه ؿز ( ؟)هللا رؼب وزبثه جض أي ؿىؼ٠ػ ٠ىغ شت
عجب ... فع وغض . ذغؿ ص رب أض.... ذغ دغض
. [ة/268] ا٠ضع
h-Takrîzler176
Mîrzâzâde Mehmed Sâlim‟in günümüze ulaĢan eserlerinden bir diğeri
ise bazı çalıĢmalara yazdığı takrizleridir. Yaptığımız araĢtırmalar neticesin-
de onun iki esere takriz yazdığını tespit edebildik. Birincisi, Galata kadılı-
ğından mazûl iken Mustafa Safayî Efendi‟nin Tezkire‟sine Osmanlı Türk-
çesi ile yazdığı takriz olup metnin baĢı ve sonu Ģöyledir:
BA
ġI:
Sebt edip pâkize-gûy-ı „asr olan Ģâ„irleri
Oldu hoĢ kilk-i Safâyî bâ-i hay-ı du„â
SO
NU:
Oldu takrîzine sad-hacler ile âmâde
Pâ-Ģikeste kalem-i Sâlim-i Mîrzâ-zâde177
Ġkincisi ise ilk Osmanlı matbaasında 1729‟da iki cilt hâlinde bası-
lan Arapça-Türkçe Vankulu lügati‟ne, Rumeli kazaskerliğinden mazûl
iken yazdığı Arapça takrizdir. Kısa olmasından dolayı tamamını al-
mayı uygun gördüğümüz metin Ģöyledir:
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 59
رمغ٠ط ؿب أفض لبظء اؿزبجي ؿبثمب
ثبؿ ؿجذب رؼب شؤ، ؿجذب رفغص ف إثضاع صب٠غ ثجضا٠ؼ، أظغ ف١ب
–ص هللا ػ١ –مشب ٠ذبع اؼمالء ف ػجبئت صب٠ؼ، أص ػ اج األ ذض
ثؼض، . ػ آ صذج ؿ
فئ رف١ك ظع اصبغ ف ظع ظا األغ اظ أػجت اصب٠غ ف
ػصغ اـطب اج١ اؼبعف اذ١ ثؼغفب ج١غ اؼاعف اؼبعف إال اـطب
األفش ظ هللا ؿطب اجغ٠ اجذغ٠ سبص اذغ١ اشغ٠ف١ األػظ ؼزب األج
اـطب اث اـطب اـطب اغبػ أدض سب الػاي اضغ فزشغا ثجص ب ثغدذ
اؼجبص زؼ١ ثطف جص، جؼ هللا جص اشغ٠ف صائب ف لب٠ز دفع أصبع طار
رضغ٠ ف ػ ػب٠ز فك صغ األفش ػ٠ األػظ ف رظ١ أع ى ألجبص ؾ
م اؼجض . رف١غ إغبػز ثجب أعؿ عدخ ألب ػ١ ػ آ ازذ١خ اـال
اـزخ ؼ اضخ اؼ١خ ذض ؿب ث ش١ز اإلؿال ١غػا صطف امبظ ف
، ػف ػب غفغ -د١ذ ػ ا٢فبح اج١خ –ح اذ١خ ابظ ثضاع اـطخ لـطط
ب178
.
i-Diğerleri
1- Nemîkatun
ilâ Sultan Mahmûd [١مخ إ ؿطب ذص]
Kesin tarihi bilinmemekle birlikte 1730‟dan sonra yazdığı anlaĢı-
lan ve tarafımızdan tespit edilen mektup anlamındaki bu eserinde mü-
ellif, özel bir konu üzerinde durulmamaktadır. Eserin baĢındaki bir
mısrada geçen “el-„îd [اؼ١ض] : Bayram” kelimesi ile risalenin birkaç ye-
rinde görülen Cum„a sûresi âyetleri, bu eserin bayrama denk gelen bir
Cuma günü kaleme alınmıĢ bir tanıtım mektubu olma ihtimalini akla
getirmektedir.
Secili bir dil kullanan müellif, risalesine Ģiirle baĢlar. Allah‟a
hamd, Resûlüne salât ve selâmdan sonra Arap ve acem diyarlarının
padiĢahı sultan I. Mahmûd için övgülerini sıralayan müellif, kendisi-
nin Devlet-i aliyye-i Osmaniyye‟ye pek çok hizmetlerde bulunduğunu
belirtir ve böyle bir eseri kaleme almakla akranlarından önde olduğu-
na iĢaret eden cümleleriyle konuyu bitirir.
Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya Koleksiyonu, 369 numarada
kayıtlı bu risalede noktalama iĢareti olarak durak sembolleri kullanıl-
mıĢ ve muhtelif yerlerde satır aralarına yaprak motifleri nakĢedilmiĢ-
tir. Eser talik yazıyla yazılmıĢ olup kenarlarda herhangi açıklayıcı bir
bilgi yer almamaktadır. Eserin baĢı ve sonu Ģöyledir:
BA-
ġI:
جؼ اي ػ١ض أػ١بصا ػ لضعح اإل ؿجذب
ص١غ صخ صالح اؼ١ض فىغح ىفبعح ج١غ ب رمض
ذجبء ب رؤسغ ثبضاخ ػ بوب ػ١ ثبجىبء ظغ ا
عة ٠ـغ ال رؼـغ عة ر ثبش١غ، إعاصح اذك جبء ف امضع، لض ثضا
خ، ف اذ... أغ اـطب ف١ افزشبع ف١ ػ خ ا [ ة/2... ]ص ا
...
SO
NU:
فبق ثؤلغا ثبزـبة اىزبة ره ا١مخ اشغ٠فخ، ػجض اعس ...
ثبؼجص٠خ امض٠خ ػج١ض ج١ض افزشغ ثو١خ اـزض٠خ، ػجض اث ػجض
اضاػ ضز اؼ١خ، ذض ؿب امبظ ف ابظ ثؼـبوغ اصعح
[.أ/6]إ٠، ػف ػ ثال٠خ ع
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
60
2- Takdîme I: [ 1تقذوت]
Rumeli kazaskerliğinden mazûl iken yadığı ve bir önceki eseri gi-
bi muayyen bir konu üzerinde durmadığı, ancak tasavvufî bir muhte-
vaya sahip olduğu anlaĢılan bu risale, Süleymaniye Kütüphanesi Aya-
sofya Koleksiyonu 370 numarada kayıtlı olup 3 varaktır. Dili Farsça
olan bu risale talikle yazılmıĢ olup her sayfasında 13 satır bulunmak-
tadır. Noktalama iĢareti olarak durak sembolü kullanılan ve satır arala-
rına tezyinat amaçlı yaprak motifleri çizilmiĢ olan bu risale tarafımız-
dan tespit edilmiĢtir. Müellifin Ģiirle baĢladığı risalenin baĢı ve sonu
Ģöyledir:
BAġI:
لف و١ضصع عة وغ٠ ثبؿ هللا اغدب اغد١
ج١ض، ثآع عػ ف١غػ، پش صذغآ گ ب رد١ض عة
سطبة، دعغد أعثبة دبالد وض١غح اجغوبد آعص ساب وبع ش١غ٠
وفا أدض ٠ى ٠ض ٠ض اصفبد ﴿ اظ اظاد، ادض أدض
[...ة/1... ]﴾
SO-
NU:
دغع افم١غ ذض ؿب ث ش١ز اإلؿال ١غػا صطف امبظ ف
[. ة/4. ]ػف ػب. ابظ ثؼـبوغ اصعح ثال٠خ ع إ٠
3- Takdîme II: [2 تقذوت]
Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya Koleksiyonu 371 numarada
kayıtlı olan bu risale 8 varak olup Farsça olarak yazılmıĢtır. Talik yazı
ile kaleme alınan risalenin muhtelif yerlerinde kurt yenikleri göze
çarpmaktadır. Noktalama iĢareti olarak durak sembolü kullanılmıĢ ve
satır aralarına tezyinat amaçlı yaprak motifleri çizilmiĢtir. Tarafımız-
dan tespit edilen bu risalede âyetler ile mahlası olan Sâlim kelimesi
kırmızı mürekkeple yazılmıĢ, bazı kelimelerin üstleri kırmızı mürek-
keple çizilen bu eserin yazılıĢ tarihi belli değildir. Ancak önceki eser-
lerinde IV. Mehmed döneminden bahsetmesi, bu eseri III. Ahmed‟in
saltanatı döneminde kaleme almıĢ olma ihtimalini akla getirmektedir.
Eserin baĢı ve sonu Ģöyledir:
BAġI:
ـبن عا ؿغ ج پإ٠ صػبء ---اش١غ عة ٠ـغ الرؼـغ عة ر ة
ػب فزمغ
دك رؼب صع وزبثش ثغ ءشىغب ؼزش ثآ٢ء ---ـغص گرؼ١
زمصغ ....
ـبو١ؼپـبؽ، شىغ پدض ؿـءوبع ساض و .... ـبؽ، ثغ
ػب أػ ثضا٠ذ وبئبد رب ثغ امعبء جء
جصاد، و
ثغ ... ثغ رغث١ذ رغر١ت سصعا ؿبسز اعاؿز أش١ب و١ذ فع غ
مزعب اعاصد اػ١ء
... إ أػ لبف وبف١ء ػب٠زش رب ثا اف١
[ ...ة/1]
SO
NU:
هحوذ سالن بي الحاج هزسا دغع اؼجض اعس ؼزجخ اؼ١خ اشبلب١خ
ا اث ازشغف ثشضخ اؼ١خ اإلفزبء ف ػ صخ اـطب ؼض ر هصطفى
[. ة/8]ػف ػ و اؼبف . اـطب ذض سب اث اـطب إثغا١ سب
II- Mevcut Olmayanlar
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 61
a-Nahiv ile Ġlgili Eserler
1- Nahve Dair Bir Metin ve ġerh179
2- Mâ„ya [ب] ‟ya Dâir Bir Risale180
b-Tefsir ile Ġlgili Eserler
Ve men ‟evfâ bimâ „âhede „aleyhullâh ﴾ ب ػبض ػ١ هللا ف ث أ ﴿
Âyet-i Kerîmesine Dâir Risale181
c-Kelâm ile Ġlgili Eserler
Tahâvî Akaidi‟nin Tercümesi182
d-Fıkıh ile Ġlgili Eserler
Pezdevî Üzerine Notlar183
e-Mantık ile Ġlgili Eserler
1- Mantıka Dâir Metin, ġerh ve HâĢiye184
2- ġerhu Hikemti‟l-„ayn [شغح دىخ اؼ١] Üzerine Notlar185
f-Lügat ile Ġlgili Eserler
1- Lügat-ı Vassâf Tercümesi 186
2-Türkçe-Arapça-Farsça Lügat187
g-Tasavvuf ile Ġlgili Eserler
Mâhiyyetu‟l-„âĢık [ب ١خ اؼبشك]188
h-Belağat ile Ġlgili Eserler
el-Miftâh [افزبح] ‟a hâĢiye189
ı-Diğerleri
1- Allahumme salli ‘alâ Muhammed bi‘adedi külli dâ’in ve
devâ’in [ لل داصءد ص دص اصءد دب كه ذد ببعصذص ول حص لصى هه لل عص [أللل هنل ص Salavât-ı Şerîfesine Dâir
Şerh190
2- Hamse-i manzûme191
Ali Rıza Akbulut tarafından hazırlanan İstanbul ve Anadolu Kü-
tüphanelerinde Mevcut El Yazma Eserler Ansiklopedisi isimli çalıĢ-
masında, Topkapı Sarayı, Emanet Hazinesi, No: 1605‟da kayıtlı
Şeyhulislâm Feyzullah Efendi Kasîdesi Şerhi isimli eserin müellifimiz
Mîrzâzâde Mehmed Sâlim Efendi‟ye ait olduğunu belirtmektedir192
.
Ġncelemeler neticesine söz kasidenin Feyzullah b. Muhammed (ö.
1115/1703)‟ye ait olduğu193
, ancak Ģerhini müellifimiz değil, Mu-
hammed/Mehmed Selîm el-Kâtib adında bir zatın yaptığı194
tespit
edilmiĢtir.
Netice itibariyle bu makalede, basta Mîrzâzâde Mehmed Sâlim
Efendi‟nin Dîvân‟ı ile diğer eserleri olmak üzere kendisi hakkında fi-
kir beyan edenlerin sözlerinden de istifade ederek müellifin kiĢiliğini
ve ilmî Ģahsiyetini tahlil etmek suretiyle gerek kaynaklarda ve gerekse
bazı çalıĢmalarda kendisiyle ilgili hatalı ve/ya yanlıĢ olarak verilen ve
aktarılan malûmatı tashih etmek ve derli toplu bir Ģekilde ortaya koy-
ma imkânı bulduk. Bu vesileyle, müellifin yaĢadığı iniĢli çıkıĢlı me-
muriyet hayatının kiĢiliği üzerinde de derin etkileri olduğunu gördük.
Gerek kaynaklarda gerekse çalıĢmalarda daha çok tezkireciliği ve
Ģairliği ile ön plana çıkarılan Mîrzâzâde Mehmed Sâlim Efendi‟nin,
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
62
belirtilen özelliğinin yanında, baĢta Arap dili olmak üzere muhtelif
konularda büyük-küçük birçok eser kaleme almıĢtır. Bu eserlerinden
hareketle onun iyi bir Arap dili âlimi sayılması gerektiğini, ilim dili
olan Arapça ile günlük hayatta kullanıla gelen Farsça ve Türkçe‟ye
olan hâkimiyetinin ise her üç dilde eserler kaleme alacak ve dönemin-
deki tercüme faaliyetlerine katılacak kadar ileri düzeyde olduğunu
söyleyebiliriz.
Sonuç olarak Sâlim Efendi‟nin, dîvan oluĢturacak kadar Ģiir inĢâd
etmesi, dönemindeki önemli sâirlerin biyografilerini içeren bir tezkire
vücûda getirmesi, tasavvuf içerikli dört ciltlik hacimli bir eser yazma-
sı, farklı mevzûlara dâir irili ufaklı risaleler ortaya koyması ve Osman-
lı hâkimiyeti süresince yaygın bir âdet olduğu düĢünülen Ģerh, hâĢiye
ve ta„lîk türü eser yazma geleneğini takip etmeyerek zamanına kadar
kaleme alınanları metot itibariyle birleĢtiren Arap dili konulu fıkhu‟l-
luğa türünden Selâmetu‟l-insân fî muhâfazati‟l-lisân isimli yeni bir
eseri telif etmesi, onun iyi bir eğitim aldığı konusundaki kanaatimizi
teyit etmektedir.
1 Ömer Faruk Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 130;
J. Stewart-Robinson, “Sâlim”, The Encyclopedia of Islam (New Edition), IX, 990. 2 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, Ġstanbul 1996, III, 3; Bursalı Mehmed Tahir,
Osmanlı Müellifleri, Ġstanbul 1333/1914, II, 235; Robinson, “Sâlim”, EI2, IX,
990; Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 130. 3 Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, Risale der tefsîr, vr. 1a ve Hâşiye-i Huseyniyye,
Beyâzıt Devlet Kütüphanesi, No: 2872, vr.11a.
4 Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, Selâmetu‟l-insân fî muhafazati‟l-lisân, vr. 2
b;
a.g.mlf., Âletu‟l-himâ fî kelimeti Lâ-siyyemâ, vr. 91a ve a.g.mlf., Takdîme, vr. 4
b.
5 R. Levy, “Mîrzâ”, MEB İslâm Ansiklopedisi, VIII. 361-362; Halil Ġnalcık, Şâir
ve Patron, Ankara 2005, s. 11. 6 R. Levy, “Mîrzâ”, MEB İslâm Ansiklopedisi, VIII. 361-362; Ġnalcık, Şâir ve
Patron, s. 11. 7 Bu kullanımlar için için bkz. Selâmetu‟l-insân fî muhafazati‟l-lisân, vr. 2
b;
Âletu‟l-himâ fî kelimeti Lâ-siyyemâ, vr. 91a Takdîme, vr. 4
b. Sadece el-Fevâ‟idu‟l-
Mekkiyye „ala‟l-hâşiyeti‟l-„isâmiyye, vr. 69b‟de isimden sonra kullanıldığı görül-
mektedir. 8 Ġlmiye sınıfından diğer Mîrzâzadeler ailesini konu alan 18. Yüzyılın Meşhur Ai-
lelerinden Mirzâ-zâdeler, (Kayseri 2001), adıyla özel çalıĢma yapan Atabey Kı-
lıç, müellifimizin ailesini örnek göstererek, “bu ünvanın aynı zamanda Osmanlı
döneminde doğu vilayetlerinden gelenlere verildiğini” belirtmektedir. Bkz.,
a.g.e., s. 9. Ancak söz konusu unvanın, doğudan gelen birçok aile olmasına rağ-
men sadece bu ikisiyle sınırlı kalmasının tutarlı olmadığı düĢünülmektedir. Müel-
lifin babasının bu unvan ile anılması doğudan gelen bir aile olmasından ziyade,
ailenin ilmiye sınıfındaki konumu itibariyle verilmiĢ olabileceği gerçeğe daha
uygun olmalıdır. Zira Osmanlı döneminde birçok ailenin doğudan geldiği bilinen
bir vakıâdır. 9 Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetu‟l-„ârifîn, Ġstanbul 1951, II, 324.
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 63
10
Mehmet ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 167. 11
Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, Selâmetu‟l-‟insân fî muhafazati‟l-lisân, vr. 2b.
12 Mustafa Safayı Efendi, Safayı Tezkiresi, (hzr., Pervin Çapan), Ankara 2005, s.
297; Ġsmail Belîğ, Nuhbetü‟l-âsâr, (hzr., Abdulkerim Abdulkadiroğlu), Ankara
1999, s. 141; Mehmed Sâlim Efendi, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, (hzr., Adnan Ġnce) An-
kara 2005, s. 387; Davud Fatin Efendi, Tezkire-i hâtimetu‟l-eş„âr, Ġstanbul 1870,
s. 177; Hüseyin Râmız, Râmız ve Âdâb-ı Zurafası (hzr., Sadık Erdem), Ankara
1994, s. 152; ġemseddin Sâmî, Kâmûsu‟l-a„lâm, Ġstanbul 1898, IV, 2494; Esad
Mehmed Efendi, Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ Ednûz‟u, (hzr., Rıza
OğraĢ), Emirdağ Ofset Tesisleri 2001, s. 182; Sicill-i Osmânî, III, 3; Hediyyetu‟l-
„ârifîn, II, 323; Robinson “Sâlim”, EI2, IX, 990.
13 Müstakîmzâde, Devhatu‟l-meşâyıh, Ġstanbul 1928, s. 83.
14 Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, Selâmetu‟l-‟insân fî muhafazati‟l-lisân, vr. 2
b.
15 Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetu‟l-„ârifîn, Ġstanbul 1951, II, 324.
16 ġemseddîn Samî, Kâmûsu‟l-a„lâm, VI, 4510.
17 Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 387.
18 Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 387.
19 Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 387.
20 Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 1.
21 Safâyı Tezkiresi, s. 297; Ġsmail Beliğ, Nuhbetü‟l-âsâr, s. 141; Sâlim,
Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 387; Davud Fatin Efendi, Tezkire-i hâtimetu‟l-eş„âr, s. 177;
Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 152; ġemseddîn Sâmî, Kâmûsu‟l-a„lâm, IV, 2494;
Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ Ednûz‟u, s. 182; Mehmed Süreyya, Sicill-i
Osmânî, III, 3; Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetu‟l-ârifîn, II, 323; Robinson, “Sa-
lim”, EI2, IX, 990.
22 Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 387-388.
23 Müstakîmzâde, Tuhfe-i hattâtîn, Ġstanbul 1928, s. 454.
24 Osmanlıdaki Zâdegân ayrıcalıgı hakkında bkz., Ġsmail Hakkı Uzunçarsılı, Os-
manlı Tarihi, Ankara 1982, IV/I, 123-124. 25
Mülâzemet hakkında bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve
Terimleri Sözlüğü, Ġstanbul 1998, II, 611; Ġsmail Hakkı UzunçarĢılı, Osmanlı
Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1984, s. 45-47, 48, 74. 26
Sâlim, Tezkiretü‟Ģ-şu„arâ, s. 388; Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm
Ansiklopedisi, X, 130; Robinson, “Salim”, EI2, IX, 991.
27 Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, Hâşiye-i Huseyniyye, Beyazıt Devlet Kütüphanesi,
Veliyyüddin, No: 2872, vr. 1b; Akün, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, MEB Ġslâm Ansik-
lopedisi, XXX, 167; Mustafa ġentop, Osmanlı Yargı Sistemi ve Kazaskerlik, Ġs-
tanbul 2005, s. 80. 28
Sâlim, Hâşiye-i Huseyniyye, vr. 1b
29 Sâlim, Tezkiretü‟Ģ-şu„arâ, s. 387.
30 Akgündüz, Osmanlı Medrese Sistemi (1689–1785), Ġstanbul 1997, s. 206.
31 ġemseddîn Sâmi, Kâmûsu‟l-a„lâm, VI, 4510.
32 Kilâr-ı Âmire: BaĢta padiĢah olmak üzere saray takımının yiyip içmesi için
alınan eĢyanın tüketilinceye kadar muhafaza edildiği yer demektir. Kilâr-ı âmire,
halifeliğin kaldırılmsına kadar devam etmiĢse de 1908 Temmuz Ġnkılabı ve daha
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
64
sonra saltanatın ilğasıyla önemini kaybetmiĢtir. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri
ve Terimleri Sözlüğü, II, 281. 33
Musâhib: PadiĢahların, genellikle eğlendirmek için, gerek saraydaki ağalardan,
gerekse vezir ve beylerbeylerinden sözünden ve sohbetinden istifade etmek üzere
malûmât sahibi kiĢilerden hizmetlerinde bulundurdukları hakkında kullanılan
Arapça menĢeli bir saray tabiridir. Çoğulu musâhibân olarak kullanılmaktaydı.
Bu kurum 1250/1834 yılında lağvedilerek o zamanki musahiblere kapıcıbaĢılık
verilmiĢtir. Bkz. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü II, 583. 34
UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, IV/II, 462; http://tr.wikipedia.org/wiki/ Kamani%
C3%A7e (12/02/2009). 35
ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 167. 36
ġemseddîn Sâmî, Kâmûsu‟l-‟a„lâm, VI, 4510. 37
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 159. 38
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 236. 39
Sâlim, Hâşiye-i Huseyniyye, vr. 1b.
40 UzunçaĢılı, Osmanlı Tarihi, IV/II, 462.
41 Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 432.
42 ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 168.
43 Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389.
44 Mîrgûnzâde yalısı: (ġerifler Yalısı): Ġstanbul Sarıyer ilçesi, Emirgan‟da bulu-
nan bu yalı, Bizanslıların Selvili Orman (Kyparades) ismini verdiği yörede bu-
lunmaktadır. XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar Miriye ait olan Emirgan‟ı Sultan
III. Mehmet (1593–1603) NiĢancı Feridun PaĢa (ö. 991/1583)‟ya vermiĢti. Bun-
dan böyle Emirgan, NiĢancı Feridun Bey Bahçesi olarak anılmıĢtır.
Sultan IV. Murat (1623–1640) tarafından Emîrgûneoğlu Tahmasb Kuli Han‟a,
onun idamından sonra sadrazam KemankeĢ Mustafa PaĢa‟ya verilen ve sürekli el
değiĢtiren Emirgan‟daki bu yalı Sultan II. Mustafa‟nın (1695–1703) emri ile önce
devrin ilmiye ricalinden Mirza Mustafa Efendi‟ye, onun 1722 yılında yalıda ölü-
münden sonra oğlu müellifimiz Mîrzâzâde Mehmed Sâlim Efendi‟ye, tahsis
edilmiĢtir. En son 1828–1829 yıllarında Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye Se-
raskeri Vidinli A. Hüseyin PaĢa‟ya satılmıĢtır. Bundan sonra yalıyı Mekke Emiri
ġerif Abdullah PaĢa bu yalıyı satın almıĢ, onun ölümü ile de Sait Çiftçi‟ye satıl-
mıĢtır. Emirgan Yalısı harem ve selamlık olmak üzere ahĢap ve iki ayrı bölümden
meydana gelmiĢtir. Ancak Emirgan Yalısı‟nın selamlık bölümü Kültür Bakanlığı
tarafından 1968 yılında kamulaĢtırıldığından günümüze gelememiĢtir. Harem bö-
lümünde ise Sait Çiftçiler‟e ait bir köĢk bulunmaktadır. Selamlık kısmı ĢahniĢinli,
yonca planlı olup, ana salonunun üç cephesinde sıralanmıĢ pencereler ile denize
açılmıĢ bir divanhane görünümündedir. Amcazade Hüseyin PaĢa Yalısı‟nın yaz-
lık divanhanesini hatırlatan bu salonun ortasına fıskiyeli bir de havuz yerleĢtiril-
miĢtir. Yalının tüm odalarının duvarları, tavanları yağlı boya resimlerle bezen-
miĢtir. Aynı zamanda yaldızlı nakıĢlar, çiçek bezemeli motifler de onları tamam-
lamıĢtır. Bu bezemeler barok üslupta olup, Topkapı Sarayı harem dairesi ile ben-
zerlikler göstermektedir. Bu bezemeler Çanakkale Bayramiç ilçesindeki 1789 ta-
rihli Hadimoğlu Konağı ile de benzerlik göstermektedir. Yalı bahçesinde XX.
yüzyılın ilk yarısında yapılmıĢ üç katlı müĢtemilat bulunmaktadır. Bu bölüm Kül-
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 65
tür Bakanlığı‟nın misafirhanesi olarak kullanılmıĢtır. Emirgan Yalısı 1980 yılın-
dan sonra Kültür Bakanlığı, Türk ve Ġslâm Eserleri Müzesi‟nin yönetimine geç-
miĢ, restorasyonu ve iç bezemeleri yapılmıĢtır. Günümüzde Topkapı Sarayı Mü-
zesi‟nin yönetimindedir. Bkz. http://www.denizce.com/serifler.asp (25.04.2009);
http://www.okuyucu.org/ f313/ istanbul-yalilari-2-a-35388/ (25.04.2009). 45
UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, IV/II, 463; ġemseddîn Sâmî, Kâmûsu‟l-a„lâm,
VI, 4510. ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 168. 46
Öğrencileri için bkz., Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 354, 519, 574, 586, 686. 47
UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, IV/II, 464; Ġsmail hami DaniĢmend, İzahlı Os-
manlı Tarihi Kronolojisi, Ġstanbul 1972, V, 136; Abdülkadir Altunsu, Osmanlı
Şeyhülislamları, Ankara 1972, s. 113–114; ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV
İslâm Ansiklopedisi, XXX, s. 167-168. 48
Beyazıt Devlet Kütüphanesi, Veliyyuddîn Kısmı, No: 2872. 49
Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, No: 1192; Giresun Yazmaları, No:
144, ve No: 3620. 50
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„ara, s. 388. 51
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„ara s. 236. 52
Sır Kâtibi: Bâb-ı „âlî‟den saraya gönderilen telhislerin (özet) padiĢah huzurun-
da mühürlerini açarak takdîm etmek, padiĢah tarafından hatt-ı hümâyûn yazıldık-
tan sonra destimâle (mendil, yağlık) sarılıp üzerleri mühr-i hümâyûn ile mühürle-
nerek telhîsçi ile Bâb-ı „âliy‟e göndermek vazîfesi ile mükellef kiĢiler için kulla-
nılan bir saray tabiridir. Bu ünvan daha sonra Mâbeyn kâtibi olarak değiĢtirilmiĢ
olup saltanatın ilgâsına kadar bir kurum olarak devam etmiĢtir. Bkz., Pakalın,
Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, 266. 53
Tevkî‘î: Arapça bir kelime olup sultanın emirlerine çekilen alâmet, niĢan ma-
nasında kullanılan idârî bir terimdir. Osmanlı Devleti idaresinde yüksek
vazîfelerden olan NiĢancılara verilen addır. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve
Terimleri Sözlüğü, III, 484. 54
Müstakîmzâde, Tuhfe-i hattâtîn, s. 482-483. 55
“Müterceme-i kerem mevsûfun bu fakîr-ı râkımu‟l-hurûf hatni olup karâbet-i
sıhriyyemiz hasebi ile âdeta mübalağa olunup tahrîr olunmamıştır.” Sâlim,
Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 314. 56
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 4; Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm An-
siklopedisi, X, 131. 57
Müstakîmzâde, Devhatu‟l-meşâyih, s. 88. 58
Müstakîmzâde,Tuhfe-i hattâtîn, s. 545. 59
Sâlim Dîvanı, Ks. 8.71. 60
Sâlim Dîvanı, Ks. 8. 67. 61
Sâlim Dîvanı, Ks. 30.42. 62
Sâlim Dîvanı, Ks. 8. 68-70. 63
Ġbtidâ-i hâric konusunda bkz. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, II, 15; 67. 64
Mîrzâzâde Mehmed Sâlim, Tezkiretü‟Ģ-Ģu„arâ, s. 128, 388; Râmiz ve Âdâb-ı
Zurafâ‟sı, s. 152; Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X,
130. 65
Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlügü, I, 388.
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
66
66
Altunsu, Osmanlı ġeyhülislamları, s. 103. 67
Mûsıla-ı sahn hakkında bkz ., Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, III, 535. 68
Sâlim, Tezkiretü‟Ģ-şu„ara, s. 388. 69
Sâlim, Tezkiretü‟Ģ-şu„ara, s. 388. 70
İbtidâ-i altmışlı konusunda bkz., Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terim-
leri Sözlüğü, I, 14. 71
Sâlim, Tezkiretü‟Ģ-şu„ara, s. 388. 72
Hareket-i altmışlı hakkında bkz., UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teş-
kilâtı, s. 58 73
Mûsıla-ı Süleymaniye konusunda bkz., Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve
Terimleri Sözlüğü, II, 535. 74
Süleymaniye rütbesi hakkında bkz., UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye
Teşkilâtı, s. 58; Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, 770. 75
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389; Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm
Ansiklopedisi, X, 131. 76
Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, 770. 77
Sâlim, Tezkiretü‟Ģ-Ģu„arâ, s. 389; Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 152; Akün,
“Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 131. 78
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389. 79
Mecdî Mehmed Efendi, Nev‟îzâde Atâî ve Fındıklılı Ġsmet Efendi, ġakâik-ı
Numâniye ve Zeyilleri, (hzr., Abdulkadir Özcan), Ġstanbul 1409/1989, IV, 447. 80
Mahreç mevleviyetleri hakkında bkz., Uzunçarsılı, Osmanlı Devletinin İlmiye
Teşkilâtı, s. 58, 94, 100-101. 81
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389; Safâyı Tezkiresi, s. 297 (tarih verilmemekte-
dir); Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 152; Davud Fatin Efendi, Tezkire-i hâtimetu‟l-
‟es„âr, s. 178; Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 131. 82
Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 131. 83
Müellifin Selânik kadılığı esnasında Ģikâyetini mûcib konular hakkında bkz.
Ahmed Refik, Onikinci Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı, s. 47–50. 84
Hüseyin Râmiz, müellifin Selânik kadılığından YeniĢehir Fenârâ‟ya gönderili-
sini, sürgün cezası olduğunu imâ etmeyen bir ifadeyle“…Selânik mevleviyyetleri
ile makzıyyulmeram olmuşlar iken adem-i tevfika binaen iltimaslarıyla Yenişehir
Fenara nakl tahvil ile ikram …” dile getirir. Yazarın belirttiği YeniĢehir Fenârâ,
Yunanistan sınırları dâhilinde olup Osmanlı Devleti‟nin Bilâd-ı Hamse
mevleviyetlerindendi. Bkz., Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 152; Uzunçarsılı, Os-
manlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 101 ile bu sayfada 2 numaralı dipnot. 85
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389. 86
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389; Ahmed Refik, Onikinci Asr-ı Hicride İstan-
bul Hayatı, s. 49. 87
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389; Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 152; Altunsu,
Osmanlı Şeyhülislamları, s. 113; ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm An-
siklopedisi, XXX, 168. Hüseyin Râmiz, Âdâb-ı Zurafâ‟sında bu tarihi H. 1127
olarak verir.
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 67
88
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389; Davud Fatin Efendi, Tezkire-i hâtimetu‟l-
‟eş„âr, 178; Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 152; Mecdî Mehmed Efendi, Şakâik-ı
Numâniye ve zeyilleri, IV, 447; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, III, 3. Hüseyin
Râmiz, “bilâd-ı selâse rütbesiyle” bu göreve atandığını belirtir. Bkz., Râmiz ve
Âdâb-ı Zurafa‟sı, s. 152. 89
Mehmed ġem„î, İlaveli esmârü‟t-tevârih, Ġstanbul 1295/1878, s. 48. 90
ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 168. 91
Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 131. 92
ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 168. 93
UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, IV/II, 463‟da 2 numaralı dipnot. 94
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389; Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 153; Altunsu,
Osmanlı Şeyhülislamları, s. 114. 95
Daha önce de sürgün cezası için gönderildiği Sinop‟a, ailesiyle birlikte gitmiĢti.
Bkz. ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 167. 96
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389, Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm
Ansiklopedisi, X, 131; ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi,
XXX, 168. Robinson, sürgünde birkaç yıl kaldığını belirtirken, sürgün sebebin-
den bahsetmez. “Salim”, EI2, IX, 990.
97 Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389.
98 Müellif, yanan kitapları için, “ … elli kîselik mikdar-i kütüb-i nefîse…” ifadesi-
ni kullanır. Bkz. Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 160. 99
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 160. 100
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s.389; Altunsu, Osmanlı ġeyhülislamları, s. 114. 101
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 6. 102
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 153. 103
Davud Fatin Efendi, tarihi 1135 olarak belirtir. Tezkire-i hâtimetu‟l-‟eş „âr, s.
178. 104
Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 135; Safâyî Tezkiresi, (tarih zikredilmemektedir)
s. 297; Mecdî Mehmed Efendi, ġakâik-ı Numâniye ve zeyilleri, IV, 720; Mehmed
Sem„î, İlaveli esmâru‟t-tevârih, s. 199; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, III, 3;
Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ Ednûz‟u, s. 182. 105
Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 135; Mustafa Safâyî Efendi tarih vermemekte-
dir, Safâyı Tezkiresi, s. 297; Mecdî Mehmed Efendi, Şakâik-ı Numâniye ve zeyil-
leri, IV, 720; Mehmed ġem„î, İlaveli esmâru‟t-tevârih, s. 199; Mehmed Süreyya,
Sicill-i Osmânî, III, 3. 106
Mustafa Safâyı, Safâyî Tezkiresi, s. 297; Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 153;
Davud Fatin Efendi, Tezkire-i hâtimetu‟l-‟eĢ„âr, s. 178; Mehmed Süreyya, Sicill-i
Osmânî, III, 2; Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ Ednûz‟u, s. 182. 107
Mehmed ġem„î, İlaveli esmâru‟t-tevârih, s. 185. 108
Râmiz ve Âdâb-ı Zurafası, s. 153; Davud Fatin Efendi, Tezkire-i Hâtimeti‟l-
eş„âr, s. 178. Ayvansarayı Hadîkatü‟l-cevâmi„‟de Sâlim Efendi‟nin, Rebîulâhir
1146/ Eylül 1733 tarihinde Rumeli pâyesini aldığını belirtir. II, 136. 109
Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 153; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, III, 3;
Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ Ednûz‟u, s. 182.
Ali Sâtı„‟a göre, Sâlim Efendi, 1735 (1148)‟te arpalığı olan Sakız‟a sürülmüs,
orada bir yıl kaldıktan sonra Mekke kadılığına tayin edilmistir. Burada süresinin
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
68
dolması üzerine kendisine arpalık olarak verilen Trablussam‟da mecbûrî ikâmete
tâbi tutulmuĢtur109. Ancak baĢvurduğumuz kaynaklarda onun Rumeli kazasker-
liğinden sonar herhangi bir görevde bulunduğuna dâir bir bilgi tespit edemedik..
Müellifin, 1148‟de Rumeli kazaskeri olduğu birden fazla kaynak tarafından ifâde
edildiğine göre, Ali Satı‟nın ve ondan nakille Mehmed Süreyya‟nin Sicill-i
Osmânî (III/3)‟de verdiği bu bilgilere ihtiyatla yaklaĢılmasının daha doğru olaca-
ğı kanaatindeyiz. 110
Robinson, “Salim”, EI2, IX, 991.
111 Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, 764.
112 Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safâ Ednûz‟u, s. 182; Râmiz ve Âdâb-ı
Zurafâ‟sı, s. 152. 113
Mustafa Safâyî‟nın, “… Mekke-i mükerreme kazası pâyesi itibarıyla Galata
kadısı olmustur…” ifadelerinden müellife önce Mekke pâyesinin verildiği daha
sonra onun Galata kadılığına getirildiği anlaĢılmaktadır. Safâyı‟nın verdiği bu
bilgi müellifinkiyle uyuĢmamaktadır. Bkz. Tezkire-i Safâyı, s. 297; Sâlim,
Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389; Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 152; Davud Fatin Efen-
di, Tezkire-i hâtimetu‟l-‟eş„âr, s. 178. 114
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389; Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm
Ansiklopedisi, s. 131. 115
ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 167–169. 116
Mecdî Mehmed Efendi, ġakâik-ı Numâniye ve zeyilleri, IV, 580. 117
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389. 118
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389.
119 Kemal DaĢçıoğlu, İskân, Suç ve Ceza: Osmanlı‟da Sürgün, Ġstanbul 2007, s.
49, 64, 176, 202. 120
ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 167. 121
ġemseddîn Sâmî, Kâmûsu‟l-a„lâm, VI, 4510. 122
Sâlim, Hâşiyetu‟l-Huseyniyye, vr. 1b; ĠpĢirli, “Mîrzâ Mustafa Efendi”, TDV İs-
lâm Ansiklopedisi, XXX, 167; Sentop, Osmanlı Yargı Sistemi ve Kazaskerlik, s.
80. 123
Mecdî Mehmed Efendi, ġakâik-ı Numâniye ve zeyilleri, IV, 447. 124
Sâlim, Nemîkatun
ilâ Sultan Mahmûd, vr. 6a.
125 Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 11.
126 S.D. Fh. .Ms. 36.5.
127 Mesela Davud Fatin Efendi: “… muĢârun ileyh bir fazıl-ı müstecmi„i‟l-
fezâildir…” (Tezkire-i hâtimetu‟l-eş„âr, s.
178); Esad Mehmed Efendi: “… „ulum-i „Arabiyyeye ve dekâyık-ı edebiyyeye
vâkıf câmi'u'l-maarif ve‟l-letâif …”, (Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i Safa
Enduz‟u, s. 182); Mehmed Süreyya: “Fuzalâ-yı Ģu„arâdan ve sadrdan olup…”,
(Sicill-i Osmânî, II, 235); Ġsmail Beliğ: “Mîrzâ Mustafa Efendi‟nin mahdûm-i
„âli„l-kadri. Mevâlî zümresinden...”, (Nuhbetu‟l-âsâr, s. 141); Mustafa Safâyî
Efendi:“Sinn-i sığarda tahsîl-i ma„arifete iĢtiğâl edip hâl-i Ģebâbda kesb-i ma„arif-
i bî hesâb eden Ģâir-i pâkize-gû bir mahdûm-i melek-hûdur.”, (Tezkire-i Safâyî,
s.297) ve Hüseyin Râmiz Efendi de: “Merhûm-i mûma ileyh „ulûm-i „Arabiyyede
fâik ve yegâne-i emsâl ve fenn-i edebiyatta nâil-i mertebe-i kemâl be tahsis si„r u
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 69
insâda ateĢ pâre tabiat ve zihn-i tâbnâkleri be gayet„ âlü'l-„âl bir Ģâir-i mahir-i
sihr-i me‟asirdir ki …” (Râmiz ve Âdâb-i Zurafâ‟sı, s. 153) gibi değerlendirme-
lerde bulunurlar. 128
Bekir Sıtkı Baykal, “Râmî Mehmed PaĢa”, MEB İslâm Ansiklopedisi, IX, 623-
624. 129
Mecdî Mehmed Efendi, Şakâik-ı Numâniye ve zeyilleri, IV, 22. 130
Akün, “Sâlim Mehmed Emin”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 131 ve Sâlim,
Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 2. 131
Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, IV, 22. 132
Müstakîmzâde, Mecelletu‟n-nisâb fi‟n-nesebi ve‟l-künâ ve‟l-elkâb, Ankara
2000, s. 247. 133
Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ‟sı, s. 153. 134
Esad Mehmed Efendi ve Bağçe-i safa endûz‟u, s. 182. 135
Ali Sâtı„‟in bildirdiğine göre, 1151/1739 tarihinde hac emîri Hasan PaĢa‟ya
gönderilen bir fermanda, Mehmed Sâlim Efendi‟nin ġam‟a gelmesi emredilmekte
idi. Bu emir üzerine yola çıkan müellif de, Muharrem 1152/Nisan-Mayıs 1739 ta-
rihinde ġam yolunda iken Mufrik‟ta vefat etmiĢtir (Hadîkatu‟l-cevâmi„, II, 136);
Bursalı Mehmed Tâhir de, vefat tarihi ve yeri hususunda Ali Sâtı„ ile aynı fikirle-
ri paylaĢır (Osmanlı Müellifleri, II, 236). Fakat o, Menâkıb-ı harb (Ġstanbul 1333,
s. 21) isimli bir baĢka eserinde ise müellifin vefat tarihini 1156 olarak verir.
Mehmed Süreyya, müellifin vefat tarihi ve yeri hususunda Müstakîmzâde‟nin
verdiği bilgilere ilave olarak babasının mezarının yanına Sâlim Mehmed Efendi
adına bir Ģâhide dikildiği bilgisini (Sicill-i Osmânî, III, 3) veriyorsa da, aslında
onun iĢaret ettiği kiĢi diğer Mîrzâzâde‟lerden Seyh Mehmed Efendi‟dir (ĠpĢirli,
“ġeyh Mehmed Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXX, 170). Bu karıĢıklık,
Müstakîmzâde, Devhatu‟l-meşâyih, (s. 88); İlmiye Salnâmesi, (Ġstanbul 1334, s.
510); Danismend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, (V, 138) gibi bazı kaynak-
larda adı geçen ġeyh Mehmed Efendi‟nin, Mîrzâ Mustafa Efendi‟nin oğlu olarak
gösterilmesinden kaynaklandığını tekrar belirtmek gerekir. 136
Mustafa Safayı, Tezkire-i Safâyî, s. 297; Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetu‟l-
„ârifîn, II, 324; Akün, “Sâlim Mehmed Emîn”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 132. 137
Akün, “Sâlim Mehmed Emîn”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 132. 138
Râmız ve Âdâb-ı zurafâs‟ı, s. 153; Tezkire-i Safâyî, s. 297; Tezkire-i hâtimeti‟l-
eş„âr, s. 178; Kâmûsu‟l-a„lâm, IV, 2494; Sicill-i Osmânî, III, 3; Hediyyetu‟l-
„ârifîn, II, 324; Osmanlı Müellifleri, II, 235; Robinson, “Sâlim”, EI2 IX, 991;
Akün, “Sâlim Mehmed Emîn”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 132. 139
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388; Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, II,
235. 140
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388. 141
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388; Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, II,
235. 142
Sâlim, Hâşiye-i Huseyniyye, vr. 2a.
143 Sâlim, Hâşiye-i Huseyniyye, vr. 2
a.
144 Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetu‟l-„ârifîn, II, 324; Mehmed Tahir, Osmanlı
Müellifleri, II, 235; Akün, “Sâlim Mehmed Emîn”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X,
132.
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
70
145
Sâlim, Neyl, s. 7. 146
Sâlim, Neyl, s. 158. 147
Sâlim, Neyl, s. 2-9. 148
Sâlim, Neyl, s. 9-10. 149
Sâlim, Neyl, s. 10-18. 150
Sâlim, Neyl, s. 18-53. 151
Sâlim, Neyl, s. 53-73. 152
İmdâdiyye-i seferiyye: Muhârebe masraflarına karĢılık olmak üzere halktan
alınan örfî verginin adıdır. Tahsîl olunan bu vergiler, çoğu kere orduda görev ya-
pan serdarlara, bazen de direk hazîneye verilirdi. Pakalın, Osmanlı Tarih Deyim-
leri ve Terimleri Sözlüğü, II, 63. 153
Sâlim, Neyl, s. 73-79. 154
Sâlim, Neyl, s. 79-100. 155
Sâlim, Neyl, s. 100-110. 156
Sâlim, Neyl, s. 110-119. 157
Sâlim, Neyl, s. 119-125. 158
Sâlim, Neyl, s. 125-127. 159
Sâlim, Neyl, s. 127-137. 160
Sâlim, Neyl, s. 137-144. 161
Sâlim, Neyl, s. 144-146. 162
Sâlim, Neyl, s. 146-149. 163
Sâlim, Neyl, s. 149-150. 164
Sâlim, Neyl, s. 150-152. 165
Sâlim, Neyl, s. 152-156. 166
Sâlim, Neyl, s. 156-158. 167
Bağdatlı Ġsmail PaĢa, Hediyyetu‟l-„ârifîn, II, 324; Mehmed Tahir, Osmanlı
Müellifleri, II, 236; Akün, “Sâlim Mehmed Emîn”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X,
132. 168
Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, II, 236. 169
Sâlim, Terceme-i Târih-i ‛Aynî, Lala Ġsmail, 318, vr. 3a.
170 Murat Sula, Mîrzâzâde Mehmed Sâlim Efendi ve Selâmetu‟l-insân fî
muhâfazati‟l-lisân adlı eseri, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Ġzmir 2009, Üçün-
cü Bölüm, s. 517. 171
Yusuf, 12/4. 172
Sâlim, Terceme-i Târih-i ‛Aynî, vr. 3a.
173 Sâlim, Terceme-i Târih-i ‛Aynî, vr. 3
a.
174 Sâlim, Terceme-i Târih-i ‛Aynî, vr. 3
b.
175 Sâlim, Terceme-i Târih-i ‛Aynî, vr., 22
b-33
b.
176 Takrîz [رمغ٠ط] : Bir eseri mensûr veya manzûm bir yazı ile medhetmek anla-
mındadır. Takrîz, genellikle eserin baĢında yer almasının yanında az da olsa so-
nunda da bulunabilir. Doğuda yazılan takrîzler, ilgili eseri ve onun müellifini
överken Batıdaki takrîzler aynı zamanda ilgili eserin eksik yönlerini de içerir. Bu
yönüyle ikisi arasında fark bulunmaktadır. Yalnız Recaizade Mahmud Ekrem (ö.
1913) takrîzlerinde sadece Doğu usûlü ile yetinmemiĢ, aynı zamanda Batı türü-
nün özelliklerine takîzlerinde yer vererek iki türü kaynaĢtırmaya çalıĢmıĢtır. Bkz.,
NÜSHA, YIL: 9, SAYI: 28, 2009/I 71
Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, 385–386; Ġskender
Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Ġstanbul 2003, s. 450. 177
Tezkire-i Safâyî, s. 39-40 178
Süheyl Sapan, İbrahim Müteferrika ve cuhûduhû fî inşâi‟l-matba„ati‟l-
„Arabiyyeti ve matbû„âtih, Riyad 1416/1995, s. 62. 179
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388; Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, II,
235. 180
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388. 181
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388. 182
Ebû Ca„fer Ahmed b. Muhammed b. Selâme b. Abdilmelik el-Ezdî et-Tahâvî
(ö. 935/1529) tarafından kaleme alınan, daha çok „Akâidu ‟ehli‟s-sünne ve‟l-
cemâ„a adıyla bilinen ve sünnî inanıĢın hukûkî bir dille anlatıldığı küçük hacimli
risalenin Ģerhidir. Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388; Mehmed Tahir, Osmanlı Mü-
ellifleri, II, 235; F. Krenkow, “Tahâvî”, MEB İslâm Ansiklopedisi, XI, 629. 183
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388. Ebu‟l-Hasan Fahrulislam Ali b. Muhammed
b. Huseyn el-Hanefî el-Pezdevî (ö. 482/1090)‟nin fıkıh usûlüne dâir kaleme aldı-
ğı Kenzu‟l-vusûl ‟ilâ ma„rifeti‟l-‟usûl [وؼ اصي إ ؼغفخ األصي] isimli eserinin
muhtelif yerlerine düĢtüğü notlardan ibaret olmalıdır. 184
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388; Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, II,
235. 185
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388. Necmuddin Ebu‟l-Hasan Ali b. Muhammed
el-Kazvînî (ö. 675/1277)‟nin mantık konulu eserinin Ģerhine yaptığı ilave notla-
rından ibaret olmalıdır. 186
Ömer Faruk Akün‟ün belirttiğine göre bu eser, ġihâbuddîn Hâce Abdullah b.
Fazlillâh eĢ-ġîrâzî (ö. 719/1277)‟nin kaleme aldığı Vassâf Tarihi‟ndeki anlaĢıl-
ması güç kelimeleri açıklamak maksadıyla Nazmîzâde Huseyn Murtazâ b. Seyyid
Ali el-Bağdâdî (ö. 1134/1721)‟in yazdığı lügatin Türkçe bakımından yeniden
gözden geçirilmiĢ ve düzenlenmiĢ Ģeklidir. Bkz., Mehmed Tahir, Osmanlı Müel-
lifleri, II, 235; Akün, “Sâlim Mehmed Emîn”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 132. 187
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388; Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, II,
235. 188
Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388; Davud Fatin Efendi, Tezkire-i hâtimeti‟l-
eş„âr, s. 178; ġemseddîn Sâmi, Kâmûsu‟l-a„lâm, IV, 2494; Akün, “Sâlim
Mehmed Emîn”, MEB İslâm Ansiklopedisi, X, 132.
Bazı kaynaklarda farklı adlarla zikredilen bu eser, müellifin ifadesine göre tasav-
vuf, siyer ve tabakat konulu dört ciltlik hacimli bir çalıĢmadır. Bu eserini NakĢi-
bendî tarikatının bir kolu olan Emîr Buhârî Tekkesi Ģeyhinden aldığı inâbetten
önce mi veya sonra mı kaleme aldığı konusunda kesin bir bilgimiz yoktur. Ancak
Tezkiretü‟ş-şu„arâ‟sını bir yıl çalıĢma sonucunda 1722‟de tamamlaması ve bura-
da söz konusu çalıĢmasından bahsetmesi, onun, Mâhiyyetu‟l-„âşık‟a zikredilen ta-
rihten bir süre önce baĢlamıĢ olabileceğini akla getirmektedir. Bu arada mezkür
eserin adını Mehmed Süreyyâ, Mâhiyetu’l-‘âşıkîn (Sicill-i Osmânî, III, 3); Bağ-
dalı Ġsmail PaĢa, Mâhiyyetu’l-‘âşıkîn (Hediyyetu‟l-„ârifîn, II, 325); Bursalı
Mehmed Tahir Mâhiyetu’l-‘uşşâk (Osmanlı Müellifleri, II, 235) olarak vermiĢ-
lerdir.
MÎRZÂZÂDE MEHMED SÂLİM EFENDİ
(HAYATI VE ESERLERİ)
72
189
Mîrzâzâde Mehmed Sâlim‟in, Risale der tefsîr ( vr. 29b)
‟inden tespit ettiğimiz
bu çalıĢma, Osmanlı medreselerinde belâgat derslerinde okutulan eserlerden es-
Sekkâkî (ö. 626/1228)‟nin meĢhur el-Miftâh [افزبح] isimli kitabının üçüncü kıs-
mına yazdığı hâĢiyesi olmalıdır. Bu bağlamda, Osmanlı medreselerin tesisinden
itibaren müellifin yaĢadığı devre kadar bu müesseselerdeki geleneği devamlılığını
ve gücünü ortaya koyması açısından, belâgat konusunda okutulan eserlerden kı-
saca bahsetmek fayadalı olacaktır.
es-Sekkâkî tarafından Arap grameri ve belâğatına dair kaleme aldığı Miftâhu‟l-
„ulûm [ .u, Ebu‟l-Me„âlî Celâluddîn el-Hatîb Muhammed b‟[هفتاح العلوم
Abdirrahmân b. Ömer b. Ahmed el-Kazvînî (ö. 739/1338) tarafından es-
Sekkâkî‟ye ait adı geçen eserin üçüncü kısmına yapılan Telhîsu‟l-Miftâh / et-
Telhîs fî „ulûmi‟l-belâğa [ التلخص ف علوم البالغت/ تلخص الوفتاح] isimli muhtasarı,
el-Hatîb el-Kazvînî‟nin et-Telhîs [التلخص] isimli eserine Sadeddîn et-Taftâzânî
(ö. 793/1390)‟nin 748/1347‟de tamamladığı ve el- Mutavvel [الوطول] adındaki
Ģerhi, adı geçen bu eserini ihtisar etmesi yönündeki talepler üzerine 756/1355‟te
bitirdiği ve Muhtasaru‟l-me„ânî [هختصز الوعا] diye tanınan Muhtasaru şerhi
Telhîsi‟l-Miftâh [هختصز شزح تلخص الوفتاح] isimli kitabı ile bu iki eserine Seyyid
ġerîf el-Curcânî (ö. 816/1413), ġemseddin el-Fenârî (ö. 834/1431)‟nin oğlu Ha-
san Çelebi (ö. 886/1481) ve Ferâmûz Molla Husrev (ö. 885/1480) tarafından ya-
zılan Ģerhler (bu Ģerhler için sırasıyla bkz. Süleymaniye Kütüphanesi, Yazma Ba-
ğıĢlar, no: 55, Tırnovalı, no: 1654 ve Mahmud PaĢa, no: 329), Telhîsu‟l-
Miftâh‟ın Ģerhi mahiyetinde olmakla birlikte et-Telhîs‟in müellifi el-Kazvînî tara-
fından kaleme alınan Îzâh-u‟lma„ânî [إضاح الوعا] . Bkz. Ahmed Matlûb, el-
Balâğa „inde‟s-Sekkâkî, Bağdat 1964, s. 67, 165–167; ġevkî Zayf, el-Belâğa,
Tetavvurun ve târîh, Mısır 1965, s. 287; Abdulazîz „Atîk, Fî Târîhi‟l-belâğati‟l-
„Arabiyye, Beyrut 1970, 302-303; UzunçarĢılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşki-
lâtı, s. 21, 25-26; Cevat Ġzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, Ġstanbul 1997, I, 70-
71; Ġsmail DurmuĢ, “Kazvînî, Hatîb”, TDV İslâm Ansiklopedisi, XXV, 20-21. 190
Mîrzâzâde Mehmed Sâlim‟in verdiği bilgilere göre bu eser beĢ cüz kadar ha-
cimli bir çalıĢmadır. Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 388. 191
Müellifin, hayat hikâyesini manzum olarak anlattığı risale hacminde bir çalıĢ-
masıdır. Sâlim, Tezkiretü‟ş-şu„arâ, s. 389. 192
Ali Rıza Akbulut, İstanbul ve Anadolu Kütüphanelerinde Mevcut El Yazma
Eserler Ansiklopedisi, yy. trs., III, 1437. 193
Mehmed Selîm el-Kâtibî, Şeyhulislâm Feyzullah Efendi Kasîdesi Şerhi, TSM,
EH., 1605, vr., 2b.
194 el-Kâtibî, Şeyhulislâm Feyzullah Efendi Kasîdesi Şerhi, vr., 1
b.