15
550. YIL ULUSLARARASI BiZANS VE OSMANLI SEMPOZYUMU (XV. 30-31 2003 550th ANNIVERSARY OF THE ISTANBUL UNIVERS ITY INTERNATIONAL BYZANTINE AND OTTOMAN SYMPOSIUM (:XVth Century) 30-31 M ay 2003 ' ·s! b ·· Editör/Edited by '-- ----!l\ ümer Atasoy 2004

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ 550. YIL ULUSLARARASI BiZANS …isamveri.org/pdfdrg/D149478/2004/2004_AVCIC.pdf · banş ve fidye görüşmeleri için elçi olarak gitmiş olan Ebo Umeyr

  • Upload
    buicong

  • View
    224

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ 550. YIL

ULUSLARARASI BiZANS VE OSMANLI SEMPOZYUMU

(XV. Yüzyıl)

30-31 Mayıs 2003

550th ANNIVERSARY OF THE ISTANBUL UNIVERSITY

INTERNATIONAL BYZANTINE AND OTTOMAN SYMPOSIUM

(:XVth Century)

30-31 M ay 2003

' ·s! ırmaları Mı!flteei .;ıüphıınofil

J'tı.-97 b ·· ·ıs'T.'lı Editör/Edited by

'------!l\ümer Atasoy

İstanbul, 2004

Arap-islam Kaynaklannda istanbut

· Casim AVCI*

Bu çalışmada XV. Yüzyıl öncesine ait Arap-İslam kaynaklannda, Bizans başkenti İstanbul (Konstantinopolis) hakkındaki bilgi ve rivayerlerin genel bir tasviri amaçlanmaktadır.

Öncelikle şehrin adı üzerinde durmak faydalı görülmektedir:

Arap-İslam kaynaklannda şehrin adı el-Kustantfniyye, İstanbül veya Biz~ıntıyye olarak kaydedilmektedir. Bunlardan en çok kullanılanı el-Kııstantiniyye'dir (veya Kııstantiniyye) 1 • Şüphesiz bu isim, kurucusu Büyük Konstantinos'a (324-337) izafede şehre verilen Konstantinopolis adının Arapça'ya geçmiş şeklidir. Roma'nın devamı olduklannı kastederek kendilerine Romaio (Romalı) diyen Bizansidan er-Rüm, topraklarını da Biladü'r-Rüm diye isimlendiren Araplar, şehrin bu açlı için de Bizans'ın kullanımını dikkate almışlardır. Bunun yanın­da başkentin kuruluşundan önceki adı olan Byzantion da Bizantıyyeı veya Buzantıya3 şeklinde Arap kaynaklannda zikredilir. İstanbul adının ise daha X. Yüzyıldan itibaren Arap kaynaklannda yer almaya başladığı görülmektedir. Eserinde İstanbul adını zikreden en eski müellif olarak tespit ettiğimiz X. Yüzyıl'ın meşhur tarih ve coğrafyacısı Mes'üdi (ö. 345-6/956-7), et-Tenbih ve'l· işraf adlı kitabında Bizans başkentini Kııstantfniyye adıyla zikrettikten sonra BizansWann buraya biilin (polin) veya imparatorluk merkezi olarak azameti.ni vurgulamak üzere Konstantinopolis yerine İstenbülin dediklerini belirtir4.

• Dr. Casim Avcı, TDV İslam Ar.ışnrmalan Merkezi (!SAM) lsaınbul.

ı Bazen ei-Kıısıanıfne şeklinde de kaydedilir. Bk. ldrisi, Nıitheıii'l·mlişuik, Beyruı 1409/1989, ll, 763, 801· 802,894.

2 İbn Hurddzbih, ei·Mwllik ı'ı! 'l.merıuilik (nşr. M. j . De Goeje), leiden 1889, s. 104; Yal..ı:ıc el·Hamevi, Mic 'cemı<'l· biilddn (nşr. Ferid A. Cündi), Beyruı 1990, IV, 395.

3 Mes'Odi, eı·Tenbih ı'ı!'l·işrd{(nşr. M. j. De Goeje), Leiden 1894, s. 136, 138, 146, 159; Ebo'I·Fida, Takıimıi'l. baldan (nşr. M. Reinaud-M. G. De Slane), Paris 1840, s. 212.

4 Mes'üdi, eı·Tenbih, s. 138·139.

100 CasimAvet

Mu.'cemü'l-büldan adh çok değerli ve hacimli coğrafya ansiklopedisini ilim dün­yasına hediye etmiş olan YakUt el-Hamevi (ö.626/1229), İstanbul'un Haçlı istilası altında bulunduğu bir dönemde yazdığı eserinde Byzantion'u (Bizantıyye) şehir haline getiren İmparator Büyük Konstantinos'un buraya Kustantiniyye (Konstantinopolis) adını verdiğini belirttikten sonra şehrin adının Istanbül olduğunu açık bir şekilde ifade eder.5 Yine dikkat çekicidir ki, aynı müellif alfabetik olan bu eserinde Istanbul adıyla madde başlığı açarak bunun Kustantiniyye şehrinin adı olduğunu belirtmiş ve şehir hakkın­da ayrınnlı bilgiyi Ku.stantinine maddesine bırakmıştır.6

XIV. Yüzyıl kozmografya ve coğrafya alimi Şeyhürrabve ed-Dımaşki (ö.727/ 1327?) Nu.hbetü'd-dehr fi 'acii'ibi'l-berri ve'l-bahr adlı eserinde Kustannniyye'ye Bizansltiann İstanbul dediklerini belirtir ve Kustannniyye gibi İstanbul adını da birçok defa müstakil olarak kullanır.?

Arap-İslam kaynaklannda İstanbul hakkındaki bilgi ve rivayetlerin bir kısmı şehrin coğrafya ve topografyasına dairdir. Hemen belirtilmelidir ki, eserlerinde İsı:anbul'a yer veren Arap coğrafyacı ve seyyahlann bir kısmı bizzat şehri görmüş olmalan dolayısıyla ilk elden bilgi ve gözlemlerini akı:anrken, bir kısmı önceki müelliflerin eserlerinden veya İstanbul'a elçilik, ticaret ya da askeri seferler dolayısıyla gitmiş olan kimselerden yararlanmışlardır. Mesela İbn Rüste (ö. 300/913'ten sonra) İstanbul'un tasvirini Bizans'a esir düşen Harun b. Yahya'dan naklederken8, Mes'O.dt, İstanbul hakkındaki bazı bilgileri buraya banş ve fidye görüşmeleri için elçi olarak gitmiş olan Ebo Umeyr Adi b. Ahmed (Hatim) b. Abdülbakt el-Ezdt' den ve yine buraya gaza için gitmiş muhtelif kimselerden aldığını söyler.9 Ebü'l-Fida (ö. 732/1331) da İstanbul hakkında­ki bilgileri bu şehri ziyaret etmiş olan birinden aldığını ifade eder (ve hekii li ' ba'zıı men safere ileyha)lO_ Öte yandan Ortaçağın en ünlü gezginlerinden İbn BattOta (ö. 770/1368-69) şehri bizzat görüp eserinde anlatmıştır.

5 Y:il..'lit, IV, 395.

6 Y:il..'lit, I, 250. 7 Şcyhürr.ıbv~ <!<1-Dımaşki, Nulı!>eui'd.Jdır /i 'aal'ibi'l-!>erri uı'l-balır (nşr. M. A. F. Mehren), Saim-Perersbouıg

1866, s. 259-60, aYrıca bk. s. 21, 143, 227-28, 241. Aynca bk. Zekeriyy:i b. Muhammed ei-Kan'ini, kdnı'l-bllad ıoe alıbanc'l-'ıbad (nşr. Ferdinand Wüsrenfeld), Göttingcn 1848, s., s. 409; Ebü'I-Fida, s. 32. Fetihren önce gerek Türklerin gerekse kendi dillerine uygun degişikliklerle Baolı bazı seyyahlann şehrin adını İscınbul olarak kaydeaiklerine dair bkz. AJif Erren, "lscınbul Şehri!'in Kuruluşu ve isimleri", Belleıen, XVIII/69-72 (Ankara 1954), ss. 131-154, s. 146-153.

8 lbn Rüsre, el-A'laku'n-nefise (nşr. M. j. De Goeje), leiden 1892, s. 119-127.

9 Mes'üdi, Mıinlcıi'Nelıeb (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamid), Beyrut 1965, 1, 320.

1 O Ebo'I-Fida, s. 213.

Arap-islarrı Kaynaklarmda istanbul 101

İstanbul'un Bizans'ın başkenti ve en büyük şehri olduğunu bilen Arap kaynak­lan bu sebeple şehirden bazen el-Kusranriniyyetü'l-'ıızma (Büyük Konstantıniyye) şeklinde bahsennektedirler. 11 Ayrıca İslam coğrafya kaynaklarında Bizans şehirleri ranınitrken İstanbul dikkate alınır ve bu şehirlerin İstanbul'a uzak­lıkları belirtilir. Bu eserlerde İstanbul'un surları, Halicii'l-Kustantiniyye adıyla İstanbul boğazı, Ayasofya kilisesi (el-Kenfsetii'l-'ıızma) b~şra olmak üzere kilise ve manastırlar, imparatorluk sarayı, hipodrom, dikiliraşlar, çeşidi heykeller,

· bazı yerlerle ilgili efsaı\eler, müslümanlar için önemli sayılan hususlar, çeşidi tören ve yarışlar gibi noktalar üzerinde özellikle durulduğu görülmektedir.

Bizans başkentini görüp geniş bir şekilde anlatan Araplarıı;ı başında Harun b. Yahya dikkat çekmektedir. Harun b. Yahya muhtemelen IX. Yüzyılın sonu veya X. Yüzyılın başında esir alınarak Filistin'deki Askalan limanından gemi ile Antalya'ya, oradan da İsranbul'a getirilmiş ve bir süre burada kalmıştır. Onun Bizans başkenti ile ilgili anlatımları X. Yüzyılın ilk yarısında yaşayan astronomi ve coğrafya bilgini İbn Rüste'nin sadece yedinci cildi günümüze ulaşan el-A'lakıı'n-nefise adlı meşhur eserinde yer almaktadır:

Harun b. Yahya' nın tasvirine göre büyük bir şehir olan Konstantıniyye, doğudan denizle çevrili olup şehrin batısında boş bir ova uzanır. Etrafını çeviren surların Roma'ya giden yola açılan kapısı altındandır. Attınkapı diye isimlendirilen bu kapının özel görevlileri bulunmaktadır. Kapının üzerinde beş adet fil heykeli ile bu fillerin dizginlerini tutan ve ayakta duran bir insan heykeli bulunmaktadır. Kanadarı demirden olan ve Bigas denilen başka bir kapı 1 2 daha vardır ki, imparator gezintiye çıktığında bu kapıyı kullanır.

Harun bundan sonra şehrin ortasındaki kilise ile sarayın yakınındaki Hipod­romu anlatır. Hipodromda tunçtan yapılmış at, insan, arslan ve çeşidi vahşi hayvan heykellerine dikkat çektikten sonra burada düzenlenen araba yarışla­nndan bahseder; bu yanşlann imparator dahil devlet erkanı ve halk tarafın-dan ilgiyle izlendiğini belirtir. ·

imparatorluk sarayından da bahseden Harun b. Yahya "Büyük sarayın etrafı tamamen duvarla çevrili olup bir kenan kıyıdadır ve duvann demir_ kanadı üç kapısı vardır" dedikten sonra girişlerin adlarını verir. Dikkat çekicidir ki, girişlerde bekleyen silahlı muhafıziarın ~nemli bir kısmı Türk ve Hazarlardan seçilmiştir. Girişlerde biri müslümanlar için kullanılan dört zindanın yer aldığını söyleyen Harun, girişin yanındaki imparatorluk kilisesini de ayrıntılı

ll Mesela bkı. İbn Bamicı, Rihleıii İbn Baıııiuı (nşr. Alıdülhadi er-T:izi), Rabar 141 7/1997, ll, 248.

12 Bu kapının Pigis b po sı (Silivri b po sı) olduğu rnhmin edilmekred ir. Bkz. Semavi Eyice, " Bazı lsl:im Yazar· lanna Göre Fetih'den Önce İscınbul" , İsuınbııl Araşurmaları , IL (İsrnnbul 1997), ss.7-28, s. 9.

102 CasimAvCJ

bir şekilde tasvir etmektedir. Kilisede imparatora mahsus locadan bahseden Harun, kilisenin kapılan, sütunları, kubbe ve avluları ile süslemeleri hak­kında göz kamaştırıcı ifadeler kullanır.

Harun bundan sonra yeşil mermer döşeli, duvarları mozaiklerle bezenmiş; kenarlan 400 adım ölçüsünde büyük bir şeref avlusundan geçilerek girilen bir şölen salonundan da bahseder. 200 adım uzunluk ve elli adım genişliğin­deki bu salonda bulunan üç masadan ortadaki altından olup imparatora mahsustur. Yukarıda belirtildiği gibi kendisi de bir süre esaret hayatı yaşamış olan Harun, özellikle Noel' deh itibaren on iki günlük bayram süresince bu salonda imparatorun da katılımıyla müslüman esiriere ziyafet verildiğini, yemekterin müslümanlar için dini bakımdan sakıncalı olmamasına dikkat edildiğini, mesela yemeklerde domuz eti bulundumlmadığını açık bir şekilde belirtir. Org eşliğinde yenilen yemeklerden sonra imparator salondan ayrıl ır­ken her müslüman esire iki dinar ve üç dirhem verildiğini de ilave eder.

İmparatorun saraydan çıkıp törenle Ayasofya Kilisesi'ne (el-Kenfsetü'l-'Uzmti) gidişi Harun b. Yahya'nın zil-minde kalıcı izler bırakmıştır. Bu sebeple hatıra­larında bu görkemli töreni ayrıntılarıyla anlatır. Harun'un çeşitli kesimlerden törene katılanlarla ilgili verdiği rakamların toplamı 50.000'in üzerindedir. İmparatorun ve törene katılan devlet erkanı, din adamları ve diğer görevlile­rin merasim elbiseleri, süslü ifadelerle tasvir edilir. Yine dikkat çekicidir ki, tören alaylarında elleriı1de mızrak ve alttn yaldızlı kalkanlar bulunan çok sayıda Türk ve Hazar gençleri de yer almaktadır. İmparator altına hasır serilmiş ipek yolluklar üzerinde yürüyerek kiliseye girdikten sonra müslüman esirler de buraya getirilmekte ve kilisenin görkemi, imparatorun azameti karşısında müslüman esirler üç defa "imparatorun saltanatının uzun sürmesi" için dua etmektedirler. Ardından da kendilerine birtakım hediyeler verilmektedir. Dal1a sonra Ayasofya kilisesine iyi yetiştirilmiş, altın ve değerli taşlarla süslen­miş koşumları olan üç boz at sokulmaktadır. Harun'un anlatırnma göre adar duvarlara asılı olan dizgirıleri ağzına alınca Bizanslılar bunu müslümanlara karşı zafer·kazanacaklarına yorup sevinmekte, bazan da adar dizgine yaklaşıp koklamakta ve geri çekilmektedir. Kilisedeki ayinden sonra imparator saraya dönmektedir.

Harun Ayasofya' nın batı kapısı yanındaki horologiondan da bahseder. Horolo­gionda yirmidört kapı yer almakta ve bu kapıların her biri günün bir saatini karşılamaktadır. Sarayın kapısınn yanındaki at ve yılan heykelleri tılsım amaçlıdır.l3 ·

13 Sema\~ Eyice gerçekte bu ar heykellerinin dön: adet olduğunu, ev\'elce Hipodromda iken Ayaso~·a yanına mşındıklannı, daha sonra 1204 Haçlı işgali ve yağması sırasında Venedik'e göı:ürüldüklerini, bugün St Marco kilisesinin cephe saçlığında bulunduklannı belin:mel.:tedir. Bkz. E yi ce, s. 1 O.

Arap-islam Kaynaklarında istanbul 103

Harun İstanbul'a yirmi günlük mesafedeki Bulgaristan'dan getirilen suyun şehir içinde bir su kemerinden geçtikten sonra üç kola ayrıldığını, . bunlardan birinin saraya, diğerinin müslümanların bulunduğu zindana, üçüncüsünün de çeşitli harnarnlara ve halka su sağladığını söyler.

Konstantıniyye civarındaki manastırlardan da sözeden Harun, içerisinde 500, 1.000, hatta 3.000 rahibin yaşadı~ı manastırlardan bahseder. 14

Arapların gözüyle kayôa geçmiş en eski ve en geniş İstanbul tasviri olması dolayısıyla biraz ayrıntılı bir şekilde yer verdiğimiz bu anlatımlardan bazı kısımların sonraki coğrafyacı ve seyyahların eserlerine yansıdığını da hatırla-mak gerekir. '

XII. yüzyıl İslam coğrafyacısı ve botanik alimi Şerif el-İdrisi (ö. 560/1165) İstanbul'un üçgen biçiminde bir yarımada üzerinde kurulu olup iki tarafinda deniz bulunduğunu, başkentin uzunluğunun 9 mil olduğunu belirtir. Şehrin hem kara hem de deniz tarafindan güçlü bir rahkimat ile 21 arşın yüksekli­ğindeki surlada çevrildiğini, bu surların önünde de on arşın yüksekliğinde ikinci bir sur bulunduğunu ifade eder. İclrisi, "Bizans' ın en büyük şehri olan İstanbul'un 100 civarında kapısı vardır ve bunların en büyüğü Altınkapı denilen, kanatlan altın levhalarla kaplı demir kapıdır" dedikten sonra kısaca imparator sarayından bahseder: "Saray yüksekliği, yayıldığı alanın genişliği ve yapıların güzelliği bakımından oldukça ünlüdür. Saray yolu üzerinde bulunan hipodrom ise dünyanın en ilgi çekici yerlerinden biri olup oyun ve yarış alanıdır. Yolun kenarlarında en usta heykeltraşların, benzerini yapmak­tan acziyet hissedecekleri mükemrnellikte insan, at ve aslan heykelleri yer alır. Sarayın içinde son derece ilgi çekici pek çok sanat eseri bulunmaktadır." 15

İstanbul'un surlan coğrafya kaynaklannda bazan ayrıntılı bir şekilde tasvir edi­lir.16 İbn Hurdazbih'e göre büyük surların yüksekliği 21 arşın, küçük surla:ın yüksekliği 1 O arşın, deniz tarafinda olan küçük surların yüksekliği ise 5 arşin­dır. ı 7 Şehrin havasının değişken ve iki tarafindan deniz bulunduğu için rutubetli olduğunu belirteniS Mes'udi'ye göre şehrin batı tarafi birkaç kat surlar ve hisar ile korunmuştur. Ban surlannın en yüksek kısmı 30 arşın en alçak kısmı da 10 arşındır. Boğaz kıyılan boyunca ise çok sayıdahisar ve burç ihtiva eden tek kat sur uzanmaktadır. Şehrin gerek deniz gerek kara tarafinda

14 lbn Ruste, s. l 19-127.

l 5 İdrisi, ll, 801-802.

\6 E)~CC, s. 22.

17 İbn Hurd~zbih, s. 104.

18 Mes'udı, Mıınicı'i'<:·<:eheb, 1, 320.

104 Casim AvCI

pek çok kapılan vardır. Kapıların sayısının oruz olduğu veya irili ufaklı olarak toplam yüz kapı bı,ılunduğu söylenmektedir.19

Ayasofya'nın yakınında mermer bir kaide üzerinde yer alan ve kiliseyi yapu­ran imparatora ait olduğu belirtilen mezar ve heykel Arap coğrafyacılannın özel merakını çekmiştir. Harun b. Yahya'nın I. Iustinianos'a (527-565) ait olduğunu söylediği mezar ve heykel, birçok kaynakta Büyük Konstantinos' a ait olarak gösterilir ve heykelle ilgili bazı yorumlar nakledilir. imparatoru at . üzerinde resmeden tunçtan heykelde, başında inci ve yakutlada süslü alun taç bulunan imparatorun sağ eli havaya kalkık olup sol elinde bir küre tutmaktadır. Yorumlara göre imparator sağ eliyle insanlan İstanbul'a çağır­makta veya İslam topraklarını işaret etmektedir. Sol elindeki küre ise düşman­ların imparatorluk topraklanna saldınsına karşı bir tılsımdır. Bazılarına göre de küre üzerinde şöyle bir yazı yer almaktadır: "Ben dünyaya hakim oldum ve işte bu küre gibi onu avucumda tuttum. Fakat ne var ki, dünyadan aynl­dım ve beraberimde hiçbir şey götüremedim."20

XIV. yüzyılda Şeyhürrabve ed-Dımaşki İstanbul'dan bahsederken şunları söy­lemektedir: Konstanuniyye surlannın dışında Hz. Peygamber'in ashabından Ebu Eyyüb el-Ensari'nin mezarı vardır. Şehirde Mesleme b. Abdülmelik'in yaptırdığı cami bulunmaktadır. Burada Hz. Hüseyin'in soyundan gelen birinin mezarı yer alır. Şehrin içinde tunçtan ve mermerden heykeller, sütunlar, çeşidi nlsımlar, dikilitaşlar ve yeryüzünde benzeri bulunmayan eserler mev­cuttur. Buradaki büyük kilisenin adı Ayasofya' dır. Burayı özel bir meleğin beklediğine inanılmakta ve meleğin durduğu yer altın bir kafesin içine alınmış bulunmaktadır. Şehrin meşhur olduğundan daha büyük olduğunu söyleyen Dımaşkı sözlerini "Allah lütuf ve inayetiyle burayı İslam toprakları­na katsın" duasıyla tamamlar.ıı

Ortaçağın en büyük müslüman seyyal1ı olarak bilinen İbn Battüta'nın seyahat­namesi, İstanbul'u bizzat görmüş bir gezginin anlattmlanna sal1ip olmamız açısında~ önem taşımaktadır. XIV. Yüzyılda yaşamış olan İbn Battüta doğum yeri olan Fas'tan kalkıp Mısır, Suriye, Irak, Yemen ve Anadolu'yu dolaştıktan sonra Sinop limanmdan Kınm'a gitmiş ve burada Sultan Muham­med Özbek Han ile görüşmüştür. İbn BarrOta 732 (1332) yılında Özbek Han'ın hanımı ve Bizans imparatoru III. Andronikos Palaiologos'un (1328-1341)

19 Mes'odr, Municıi':ı:·zdıeb, l, 320. 20 Yal.:üt, IV, 396; K=ini, s. 407.

21 Dımaşki, s. 227.

Arap-islarrı Kaynaklarmda istanbul 105

kızı Beylun Harun'un kafilesine kanlarak İstanbul'a gelmiştir. Üç gün misa­firhanede ağıdanan seyyah, dördüncü günü saraya davet edilerek kapıda çok sıkı bir aramadan geçirildikten sonra adını muhtemelen unutruğu için "Tekftir b. Circis" olarak kaydettiği İmparator lll. Andronikosla görüşmüştür. İbn Batttita'dan Kudüs başta olmak üzere gezdiği yerle~ hakkında bilgi alan imparator seyyaha ikramlarda bulunarak değerli hediyeler vermiş, daha sonra bir at ve rehber tahsis ederek şehirde emniyet içerisinde gezebileceğini

· ifade euniştir. İbn Batttita bir dosduk ifadesi olarak özellikle Özbek Han'ın ülkesinden gelen Türklere bu şekilde davramldığını bir not olarak kaydetmek­tedir.

İstanbul'un çok büyük bir şehir olduğunu belirten İbn Batttita herhalde Haliç'i kastederek şehrin ortasından bir nehir geçtiğini, şehrin bir yakasına Estanbıi.l, diğer yakasına da Galata denildiğini söylemektedir. İbn Batttita İstanbul yakası hakkında şöyle der: "İmparator ve devlet erkanı ile Rum halkı burada yaşarlar. Çarşı ve sokakları geniş olup sağlam taşlarla döşelidir. Her meslek ve zenaat erbabının kendilerine mahsus mekanları vardır. Her çarşı­nın geceleri kapanlan kapılan bulunmaktadır. Çarşı esnafı ve zenaatkarlann çoğu kadınlardan oluşmaktadır. Şehrin bu bölümü denize doğru uzanan bir tepenin eteğindedir. Tepede küçük bir kale ve imparatoru n sarayı yer alır. Tepenin etrafı çok kuwedi surlada çevrili olup özellikle deniz tarafından kimsenin ormanması mümkün değildir. İç kısımda 13 kadar köy (mahalle) vardır. Ayasofya denilen Büyük kilise şehrin bu bölümünün ortasında yer almaktadır. "22

Şehrin Galata yakasından da bahseden İbn Batttita burası ile ilgili şu bilgi­leri verir: "Galata'da Hıristiyan Franklar yaşamaktadır. Bunlar Cenevizliler, Venedikliler ile Roma ve Fransa'dan gelenlerden oluşur. Hükümranlık hakkı Konstannniyye imparatoruna ait olup komes adı verilen ve imparator tarafın­dan kendi rızalan doğrultusunda aralarından tayin edilen bir görevliilin idaresinde yaşarlar. İmparatora da yıllık vergi verirler. Bazan imparatorla ara­lan açılır ve isyan ederler, ancak papa devreye girerek her iki taraf arasında barışı temin eder. Hepsi ticarede ~ğraşan Galatalılann limanı düny11nın en büyük limanlanndandır. Burada yüz civarında kalyon ve büyük gemi gördüm. Küçük çaplı gemiler ise sayılamayacak kadar çoktur." İbn Battti ta, Galata çarşılarının mükemmel olduğunu belirtir, ancak çarştların ve buradaki kilise­lerin temiz olmadığından şikayet eder.23

22 İbn Baaütıı, ll, 251.

23 İbn Baaütıı, ll, 251 , 254.

.106 CasimAvet

el-Kenisecii'l-uzmii (Büyük Kilise) başlığı alunda Ayasofya'yı anlatan İbn BattCı· ta kilisenin sadec~ avlusu ve dış görünüŞünden bahsetmekle yetinir. Bunun sebebini "çünkü iç kısmını görmedim" diyerek açıklar. Seyyaha göre Bizans'ın . en büyük kiliselerinden biri olan Ayasofya'nın etrafı 13 kapılı bir duvarla ç~v­rilidir. Kilisenin büyük bir girişi olan herkese açık bir avlusu bulunmaktadır. Avlunun dışında hakimler ve katipiere malısus ahşap binalar ile balıaratçılar çarşısı (sCıku'l.' atta ri n) yer almaktadır. 24 İbn BattCıta kendisine söylendiğine göre kilisede binlerce rahip ve din adamı bulunduğunu belirtir. Bundari sonra kadın ve erkeklere maJısus manasorlardan sözeden seyyah, rehber eşli· ğinde gezdiği bazı manasarlada ilgili gözlemlerini aktanrken bunların mermer sütunlan ve mozayiklerine dikkat çeker. Bu arada görme özüdülere ve yaşlıla­ra malısus manasorlardan da bahseden İbn BattCıta bunların giyecek, yiyecek vs. masraflarının belirli vakıflar tarafından karşılandığını da eklemektedir.

İbn BattCıta bir ay ve altı günlük bir süre Bizans başkentinde kaldıktan sonra oradan ayrılmıştır. 25

Arap-İslam kaynaklarında yer alan İstanbul ile ilgili rivayetlerden bir kısmı Bizans başkentinin müslümanlar tarafından fetlıedüeceğine dairdir. Hadis kaynaklarında yer alan rivayetlere göre Hz. Peygamber, "İstanbul muhakkak fetlıedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir"26 buyurarak fethi müjdelemiştir. Yine Hz. Peygamber "ilk deniz savaşına kanlacak askerlerin ve Kayser'in şehrini fetherrnek üzere sefere çıkan ilk orduların bağışlanacağını"27 haber vermiştir. Dikkat çekicidir ki, bu ikinci rivayet Hz. Osman zamanında (644-656) katıldığı Kıbrıs seferin· de şehit düşen ve bugün l.amaka şehri dışındaki Hala Sultan Türbesi'nde · yatmakta olan Hz. Peygamber'in süt halası Ümmü Haram bint Milhan

.24 ibn B:mücı, ll, 254 {yedisii bihti kııdtiııchı<m t>! kıcır4bıc dmMnihim).

25 ibn B~nücı, ll, 258 . . 26 Ahmed b. Hanbel, Mıisned, IV, 335. Diğer lxııı rivaredere göre Hz. Peygamber Konscınnniyye ve

Roma'nın feıhedileceğini belimniş, hangisinin daha önce olacağına dair bir soru\'3 da "önce Kayserin şeh­ri feıhedilecekdr" cevabını vermiştir. Bk. Ahmed b. Hanbel, Miisned, ll, ı 76; D~ rimi, "Mukaddime", 43. Hadis kaynaklanndaki bu rivayet diğer kaynaklarn da yansımışnr. Mesela günümüze ulaşan en eski coğraf. ya kimplanndan lbnü' l-Fakih'in (ö. 289/902) Mulııasanı Kiıtibi'l-biildiin adlı eserinde Kusı:ınoniyye'den sonra maslı'lmanlann her birinde 1.000 kişinin bulunduğu 1.000 çarşısı olan RümiYI•e (Roma) şehrinide feıhedecekleri belirtilmektedir İbnü'I-Fakih, Mulııasanı Kiuibi'l-blilddn (nşr. M. J. De Goeje), leiden ı967, s. ı49. lbna'I·Fakih, iscınbul'da Haliç're müslüman gemilerinin içeri girmesini engelleyen bir zincir bulunduğunu kaydeder. İbnü'l-Fakih, s. ı 46. ·

27 Buh:iri, "Cih~d", 93; Ahmed b. Hanbel, Mı"isned, VI, 36ı . Öre )'andan İscınbul'un fethi, gelecekte orı:ı)'a çıkacak sosyal kargaşa, iç savaş gibi önemli obı•lar ve kıyamet alamederine ilişkin ri\'llyeder için kullanılan "firen ve mel:\him" haberleri arasında değerlendirilmiştir. Ebü Da,<üd, "Mel:ihim", 3, 4;Tinnizl, "Firen", 58; Ahmed b. Hanbel, Mıüned, V, 232, 234, 245.

Arap-islam Kaynaklarında istanbul 107

(ö. 27/647) tarafindan nakledilmektedir. Aym rivayete göre Ümmü Haram'ın sorusu üzerine Hz. Peygamber, kendisine, ilk deniz seferine kanlacağı m, ancak İstanbul seferinde bulunamayacağını ifade euniştir.

İslci.ID tarih .kaynaklannda Bizans'a yönelik seferler arasında İstanbul kuşat­malan ayrı bir yer tutar. Bilindiği gibi Hz. Muhammed' in vefaondan sonra müslüman Araplar, izah edilmesi güç bir hızla gerçekleştirdikleri fetih hare-

. kan neticesinde Bizanş'm uzun yıliar Sasaniler'e karşı korumak için mücadele verdiği Suriye, Filistin, Mısır ve Kuzey Afrika'yı almayı başardılar. Bu arada başkent Medain'i fethedip Sasani İmparatorluğu'nun varlığına da son veren müslümanlar gözlerini Bizans'ın elinde kalan Anadolu'ya ve hatta imparator­luk merkezi İstanbul'a çevirdiler. Özellikle Emeviler döneminde gerçekleşti­rilen İstanbul kuşaonaları ile hemen her yıl Anadolu'ya düzenlenen ve saife (çoğul u savaifZB) adı verilen seferler İslam' ın daha ilk as n nda Bizans başken­tinin doğrudan hedef haline geldiğini göstermektedir. Oldukça dikkat çekici­dir ki, özellikle VII. ve VIII. Yüzyıllar için Bizans tarihinin başlıca kaynağı olan Theophanes, 34 (655) yılında Finike açıklarında Bizans donanmasının ağır mağlubiyetiyle sonuçlanan ve ilk büyük Bizans-Arap deniz savaşı olarak bilinen latüssavari savaşında29 müslümanların asıl hedefinin İstanbul oldu­ğunu söyler. 30 Esasen hadis kaynaklarındaki rivayerlere bakılırsa müslüman­lar daha Hz. Peygamber'in sağlığında Bizans ve Sasani topraklarının fethedi­leceğine inanmakta idiler. Çünkü Hz. Peygamber Bizans ve Sasani impara­torlanm kastederek "Kisra ve Kayser'in hazinelerinin müslümanların eline geçeceğini ve Allah yolunda sarfedileceğini" haber vermekteydi.31

Burada kaynaklardan hareketle İstanbul seferlerinden kısaca balısetrnek faydalı görülmektedir. Emevi hükümdan Muaviye b. Ebü Süfyan (661-680) döneminde 49/669 yılında kara ve deniz yoluyla İstanbul'a ulaşan müslüman Araplar Bizans başkentini ilk ~efa olmak üzere kuşaunışlar, ancak başarı sağlay~a­dan geri çekilmişlerdi. Ileri yaşlarda olmasına rağmen bu sefere takviye bii-lik­leri arasında katılan meşhur sahabi Ebü Eyyüb el-Ensari kuşaona sırasında hastalanarak vefat euniş ve sudann çi ışında bir yerde defnedilmişti. İslam tarih ve coğrafya kaynaklarında Ebü Eyyüb el-Ensari'nin mezarından özellikle bah­sedilir. Kaynaklara göre bazen Bizanslılar müslümanlan bu mezan yıkınakla

28 Biladü'r-Rünı ol~rnk bilinen An~dolu'y~ yaz ve kış aylannda düzenlenen seferlere saı•tlif ve 1cı·dıi denilmek· teydi.

29 Bk. Taberi, Tdrihu'r·nuıil ı•e'l-miilıik (nşr. Ebu'I·Fazllbrahim), Kahire 19i2, IV, 288, 330; lbnü'l·Esir, el-Kamil fi't·«<rih, Beyrut 1979, lll, 117, 147.

30 Theoph:ıncs, The Chronicl~o[Theophanes (çev. HerryTurtledo,•e), Philadelphia 1982, s. 45.

31 Buhari, "Cihdd", 157, "Humus" 8, "Menakıb" 25.

. 108 Casim~vcı

tehdit ettiklerinde müslümanlar böyle bir durumda kendilerinin de ülkelerin­deki hıristiyan m~zarlanm ve kiliseleri tahrib ı;deceklerini söyleyerek Bizansh­Iara gözdağı vermekte idiler. III. Yüzyılda İbn Kuteybe (ö. 276/889) XIII. · Yüzyılda Kazvinl (ö. 682/1283) Bizans'ın elinde bulunan Ebu EyyCıb el-Ensari türbesinin birçok kişi tarafindan ziyaret edildiğini, ayrıca kıtlık ve kuraklık mevsiminde yağmur duası için buraya gelindiğini ve olumlu sonuçlar alın­dığını ifade etmektedirler. 32

Birinci kuşatmadan sonra Kapıdağ yanmadasını ele geçirerek33 İstanbul sefer­leri için emniyetli bir üs halihe getiren Araplar 674 yılının ilkbaharında ikinci kez İstanbul surlan önüne geldiler ve başkenti dört yıl süreyle kuşatma altın­da rumılar. Çarpışmalar ilkbaharda başlayıp yaz mevsimi boyunca devam etmekte ve Arap ordulan kışın Kapıdağ yarımadasına çekilmekteydi. İslam donanınası suda yanabilen Grek ateşine sahip Bizans kuvvetleri karşısında ağır kayıplar verdikten sonra geri çekilmek zorunda kaldı.

Başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen Emevi halifeleri İstanbul'u alma niyet­lerinden vazgeçmediler. Döneminde büyük fetihler gerçekleştiren Velid b. Abdülmelik (705-715) Bizans başkenti İstanbul' u da almak için sefer hazırlık­larına başladıysa da ömrü yetmedi. Yerine geçen Süleyman b. Abdülmelik (715-717) aynı idealı sürdürerek kardeşi Mesleme'yi İstanbul seferi ile görev­lendirdi. Taberi'ye göre halife Mesleme'ye şehri fethetmeden dönmemesi emrini vermişti.34 Meslerne b. Abdülrnelik kumandasında İstanbul önlerine gelen İslam kuwetleri şehri kuşamlar. Ancak bir yıl süren bu kuşatma da başarısızlıkla sonuçlanmış, önemli kayıplar veren İslam ordusu Süleyman'ın yerine geçen Ömer b. Abdülaziz'in (717-720) emriyle geri çekilmiştir (98-99/717-718).35 Arap-İslam kaynaklannda Mesleme'nin bu kuşatma sırasında İstanbul'da bir cami yaptırdığı kaydedilir. İbnü'l-Fakih (289/902) ve Şeyhür­rabve ed-Dımaşki gibi müellitler bu camiden bahsederler.36 Dikkat çekicidir ki, .İmparator Konstantinos Porphyrogenirus'un (913-959) yazdığı/yazdırdığı De Administrando lmperio adlı eserde de bu husus teyid edilmekte ve Mesleme'nin

32 Kazvini, s. 207-208. Aynca bk. İbn Kuteybe, ~1-Ma'drl/ (nşr. Server Uk.kaşe), Kahire ı 969, s. 274-275; ibnil'l·Esir, lll, 459.

33 Bel:lzilri, Fuııihu'l-lıiilddn (nşr. Alıdullah E. Er-Tabba'·Omer E. Et-Tabba'), Beyn.n ı407/ı987, s. 330; Taberi, V, 293; Aynca bk. G. Osrrogorsl)', Biıans Det4eıi Tarihi (Çev, Fikrerlşılran), Ankara ı 991, s. 115-ı ı6.

34 Taberi, VI, 530. 35 Taberi, VI, 530.531, 553; İbnü'l·Esir, V, 27-28, 43. 36 lbnil'l-Fakih, s. 145; Oimaşki, s. 227.

Arap-islam Kaynaklarmda istanbul 109

isteği üzerine İstanbul'da bir cami yaptınldığı belirtilmektedir.37 Öre yandan X. Yüzyıl coğrafyactlanndan Makdisi (ö. 380/990?) .Ahsenii'c-tekasim adlı ese­rinde müslümaniann elçilik, ticaret ve gaza gibi sebeplerle İstanbul hakkında bilgilere ihtiyaç duyduklannı belirterek şehirden bahsederken Mesleme'nin İstanbul kuşatmasına da değinir. Makd.isi'ye (ö. 380/990?) göre Mesleme'nin isteği üzerine imparator, kendi sarayının karşısında tnüslüman esirler için _Daru'l-baldt diye bilinen bir konak yaptırmıştır.J8

Kaynaklarda yer veriİen diğer bir İstanbul seferi Abbasiler döneminde ger­çekleşmiştir. Abbas i Halifes i Mehdi-Billah (77 5-785) 165 (781 -782) yılında oğlu l:'larun'u büyük bir ordunun başında İstanbul seferi il_e görevlendimüş, Harun Anadolu üzerinden ilerleyerek Üsküdar'a kadar gelmiştir. O sırada henüz on yaşındaki VI. Konstantinos (780-797) adına devlet işlerini yürüt­mekte olan lrene'nin barış isteği üzerine bir anlaşma yapılmış ve Harun Bağdat'a dönmüştür.39

İstanbul gerek Ortaçağın en önemli şehirlerinden biri olması, gerekse Müslü­man Araplann şehre yönelik seferleri ve kuşatmalan sebebiyle Arap edebiyanna da yansımış, bazı destan, hikaye ve masallardaki sahnelerde İstanbul'a yer verilmiştir. Arap kahramanlık hikayelerinin en güzel örneldennden biri kabul edilen Antere kıssasında İstanbul önemli bir yer tutar. Sevgilisi Able ile evlenebilmek uğruna birçok kahramanlıklar gösterdiği için şöhreti İstanbul'a ulaşan Antere, özellikle bir süre üsdendiği Suriye hükümdarlıt:ı sırasında Bizans'a verdiği destek sebebiyle İstanbul'a davet edilerek imparator tarafindan görkemli törenlerle karşılanır ve ağırlanır. İmparatorun oğlu Herakleios' la birlikte çıktığı seferde Frank krallığını Bizans' a bağlayan, Avrupa ve Kuzey Afrika' da elde ettiği başanlarla şöhreti dilden dile dolaşan Antere, fetihleri n ardından muzaffer bir kumandan olarak İstanbul'a döner. Burada görkemli törenlerle karşılanır ve kendisini, şanına layık bir şekilde atını mahmuzlamış haliyle gösteren büyük bir heykeli dikilir.40

Binbir Gece masallannın en uzun bölümünü teşkil eden Ömer en-Nu'man (Ömer b. Nu'man) destanının temel konusu bir İstanbul seferidir. Bizans

37 Consmntine Porphyrogenirus, De Administrando lmperlo (ed. Oy. Moravcsik; çev. R. J. H. Jenkins), Washington, D.C., 1967, s. 93.

38 Makdisi, Ahsenıi'Helui!im (nşr. M. J. De Goeje), leiden 1877, s. 147.

39 Taberi VIII, 152; lbnü'I-Esir, VI, 66-67.

40 B. Heller, "Sira[ 'Amar", The Encyclodaedia of Islam (new edidon) (EIZ), L.eiden 1954, 1, 518-521; Cemal Muhmr, • Antere Kıssası", TDV ilitim AmiklopediJi (DlA), lll, 237-238; Casim Avcı, lsl:im-Bı~ans ilışkıleri, İsmnbul 2003, s. 243-246.

. 110 Casim Avcı

imparatoru Efridun ile Kayseri kralı Hardub'un tertip ettikleri bir entrika neticesinde Bağdat (veya Dımaşk) hükümdan Ömer en-Nu'man, Rum asıllı Zatüddevahi (felaketler anası) tarafından zehirtenerek öldürülür. Bunun üze- · rine Ömer'in oğulları Şarkan ve Dav'ülmekan babalarının intikamını almak için ordularıyla İstanbul seferine çıkarlar. İstanbul' u dört yıl süreyle kuşatan Arap orduları, şehri almaya muvaffak olamazsa da Bizans'a büyük kayıplar

verdirerek geri döner.41

Kısaca Zülhimme veya Zatülhimme diye bilinen Siretü'l-Emire Ziitii'l-Himme destanında ise müslüman ·Arapların şehrin fetl1iyle ilgili rüyası nihayet gerçekleşmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, gerçekte yüzlerce kilometre yol katede­rek binbir güçlükle İstanbul surları önüne gelen, ancak burada büyük kayıp ve hayal kırıklıklarıyla geri dönmek zorunda kalan Araplar, halk muhayyile­sinin ürünü olan bu destancia surlan aşmayı başarmışlardır. Destan temelde Emeviler döneminden itibaren Abbasi Halifesi Vasık-Billah döneminin (842-847) sonuna kadar Arap-Bizans savaşları ve bu arada Kays kabilesinin iki önemli kolu olan Beni Kilab ile Beni Süleym arasında öteden beri sürüp giden mücadeleler etrafında şekillenmiştir. Destancia Zatülhimme gibi hayali kahramanların yanısıra Bizans mücadelesinin ünlü isimlerinden Mesleme b. Abdülmelik (ö. 120/738) ve Türkler arasında Batral Gazi diye bilinen Abdullah el-Battal (ö. 1 22/740?) gibi gerçek şahsiyerlerin acilanna de yer verilmektedir. Oldukça uzun olan destancia müslüman Arapların bazen İstan­bul'a giderek buradaki ayaklanmalan bastırmak veya dışandan gelen saldırıla­n püskürtrnek suretiyle Bizans imparatorlanna yardımcı oldukları da görül­mektedir. Öte yandan İstanbul kuşatmasına çıkan Halife Me'mun'un (813-833) Franklardan yardım alan Bizanslılar tarafından esir alındığı haberleri üzerine Beni Kilab kabilesi mensuplan İstanbul önlerine gelip şehri kuşatırlar. Bizans imparatoru yakalanıp esir alınırken Me'mün da esaretten kurtanlır. Arap kuwetlerinin kumandasını ele alan müstakbel halife Mu'tasım (833-

·842), Barral'ın ricası üzerine imparatoru vergi karşılığında serbest bırakır ve Bağdat'a. döner. Hikayenin son kısmında Mu' tasım-Billah döneminde Bizans­lılar tarafından kurulan hain bir pusu neticesinde Arap askerleri büyük zayiat verir. Pusudan sadece halife, Battal, Zatülhimme ve oğlu Abdülvehhab ile birkaç yüz asker kurtulur. Bir müddet sonra vefat eden Mu'tasımın yerine Abbasitahtına çıkan Vasık-Billah olayın intikamını almak için İstanbul sefe­rine çıkar. Arap ve Bizans askerleri arasındaki çatışmalar sırasında Bizans

41 Elfilleyle ıoe lC)·le, Beyrur ı405/1985,1, 227,232,318-319 (Türkçesi: Binbir Gece Masalları [çev. Alim Şerif Onarıın), İsranbul 1992, IV, 97-98; V. Christides, "An Arnbo-Byz,,ntine Novel 'Umar b. Al-Nu'man Compared \\~th Digenes Akrims", By~anıion, XXXII (1962), ss. 549-604, s. 596-597; Nebile İ brahim, Eı· kalıi'ı-ra'bir fi'l-edebi'ş-şa'bi, Kahire, rs, s. 123; Casim Avcı, s. 238-243.

Arap-isli!m Kaynaklarında isranbul 111

imparatoru yakalanıp esir alınır. O güne kadar imparatorların canları vergi karşılığında bağışlandığı halde bu defa imparator öldürülür. Böylece İstanbul müslümanların eline geçer ve şehrin yönetimi Abdulvehhab' ın oğluna bıra­kılır.42

Tarih, coğrafya ve edebiyat gibi alanlara ait Arap-İslam kaynaklarındaı'l aktar­maya çalıştığımız bu bilgi ve rivayetlerden açıkça anlaşılmaktadır ki, Ortaça­·ğın bellibaşlı şehirleçinden biri olan İstanbul'un önemi müslüman Araplar tarafından öteden beri bilinmekteydi. İslamiyet'in doğuşundan kısa bir süre sonra gerçekleşen fetihlerle birlikte Bizans başkenti de müslümanların başlıca hedefi haline gelmiş, bu amaçla İsranbul'a seferler düzenlenmiştir. Arap­İslam kaynaklarında bazen mübalağa ve efsane unsurlarıy1a kanşık olmakla birlikte İstanbul kuşatmalarına, şehrin beşeri ve fiziki coğrafyasına dair bilgi ve rivayerlere yer verilmiştir. Müslüman Arap toplumlannda ortaya çıkan destan, hikaye ve masal gibi edebiyat ürünlerinde de İstanbul ile ilgili sahne­ler önemli yer tutmaktadır. Şüphesiz burada genel tasvirini yapmaya çalıştığı­mız bu rivayetlerin bilimsel kritiğinin yapılması, Bizans kaynakları ve hatta Latin, Süryani, Ermeni vs. çağdaş kaynaklada mukayeseli olarak incelenmesi, ayrıca tarih, coğrafya, sanat tarihi ve edebiyat gibi ilgili bütün ilim dallarından uzmanların kanlacağı ortak çalışmalara konu edilmesi zarureti, yaptlmış bazı değerli çalışmalara rağmen halen devam etmektedir.

42 Ziıülhimme deseını için bk. Nebile İbrahim, Sirlııi'I-Emire Zdui'l-himme, dirlise mııkiır~ne, Beyrur, ıs., Marius Canard, "Dhu'l-Himma", E/2 (İng.), Il, 233-239; Casim Avcı, s. 229-238; Müslüman Ar:ıplann lsı:ınbul seferleri ve edebiyaı:ı yansıması konusunda aync:ı bk. Marius Canard, "Tarih ve EfsanC)·e Gore Ar:ıplann İsı:ınbul Seferleri" (Çe-~ren: İsmail Hami Danişmend), isuınbııl Ensciuisıi D<rgisl, Il (1956), 2 13-259.

Su m mary

Constantinople in Arabic Sources

l11is paper aims to give a general discription of Constantinople, the capital city of Byzantium, depending upon the Arabic sources written before the )(Vth century, i.e. before the Onoman Conquest.

The name of the city in these sources is generally mentioned as al-Qııstan· tfniyya. Beside Bizantıyya it is very clear that Istanbul also has been used before XVth century. TI1e histerical sources mainly mention d1e campaigns of the muslim Arabs to siege and to attemp to caprure Constantinople during the early Islamic cenruries. On the other hand the geographical sources give the topographic and physical discription of the city: The walls, TI1e Bosphorus, St. Sofia and other churches and monastries the imperial palaces, the Hippodrome, obelisks and statues and also some aspects of the social life. A remarkable attention was given to d1e Byzantine capital city in some stori~s and legends like Srrat al-Antar, Sfrat al-Amira Dhat al-Himma (Dhıı'L-Himma, Delhemma) and d1e story of' Umar al-Nıı 'man which is the longest part of the One Thoıısand anel One Night.