Upload
others
View
1
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
.
. T.C.
EGE ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İKİ FARKLI YÜZEY ÖZELLİĞİNE SAHİP DENTAL İMPLANTLARIN
İMMEDİAT VE KONVANSİYONEL YÜKLEMELERİNDE ELDE
EDİLEN SONUÇLARIN KLİNİK VE RADYOLOJİK OLARAK
İNCELENMESİ
Doktora Tezi
Diş Hekimi Erdem KAYA
DANIŞMAN Prof. Dr. Tayfun GÜNBAY
İZMİR 2010
Önsöz ve Teşekkür
Hayatımın her döneminde her türlü zorluğu ve güzelliği paylaştığım
canım annem ve kardeşime, doktora eğitimim süresince her konuda
desteğini esirgemeyen, öğretileriyle meslek hayatıma ışık tutan, tezimin
hazırlanmasında daima desteğini hissettiğim danışmanım ve hocam Prof. Dr.
Tayfun Günbay’a, eğitimim süresince her türlü sıkıntımı, sevincimi
paylaşabildiğim saygıdeğer hocam Prof. Dr. Murat Gomel’e, araştırma
süresince bilimsel ve klinik desteklerini esirgemeyen bu çalışmada çok büyük
emeği olan başta Prof. Dr. Celal Artunç, Doç. Dr. Mine Dündar ve Dr. Erhan
Çömlekoğlu olmak üzere Doç. Dr. Bülent Gökçe ve Dr. Ahmet Yücel Parlar’a,
her zaman yanımda olduğunu bildiğim sevgili ağabeyim Doç. Dr.Cemal
Akay’a, anabilim dalı hocalarıma ve çalışma arkadaşlarıma,çalışmamın
yazım aşamasında çok büyük emek sarf eden dostum Dr. Emre Yıldırım’a ve
sevgili eşim Dt. Tülay Kaya’ya sonsuz teşekkürleri bir borç bilirim.
Dt. Erdem Kaya
İÇİNDEKİLER
Sayfa
RESİM DİZİNİ VII
TABLO DİZİNİ X
GRAFİK DİZİNİ XII
Bölüm 1 – Giriş ve Amaç 1
Bölüm 2 – Genel Bilgiler 1
2.1 Kemik 3
2.1.1 Kemik Hücreleri 3
2.1.1.1 Osteoprojenitör Hücreler 3
2.1.1.2 Osteoblastlar 4
2.1.1.3 Osteositler 4
2.1.1.4 Osteoklastlar 4
2.1.2 Kemik Metabolizması 5
2.1.3 Kemiğin Yapısı 5
2.1.4 Kemikte Gelişim ve Büyüme 7
2.1.5 Kemik Kalitesi / Kemik Yoğunluğu 8
2.2 Dental İmplantlar 11
2.2.1 Dental İmplantarın Osseointegrasyonu 11
2.2.1.1 Osseofilik Faz 11
2.2.1.2 Osseokondüktif Faz 12
2.2.1.3 Osseoadaptif Faz 12
2.2.2 Osseointegrasyonu Etkileyen Faktörler 12
2.2.2.1 Kemik Kalitesi / Kemik Yoğunluğu 13
2.2.2.2 Alveol Kretinin Yüksekliği ve Genişliği 13
2.2.2.3 İmplant Materyalleri 13
2.2.2.4 İmplant Yüzeyleri 14
2.2.2.4.1 Mekanik Özellikler 14
II
Sayfa
2.2.2.4.2 Topografik Özellikler 14
2.2.2.4.3 Fizikokimyasal Özellikler 15
2.2.2.5 İmplant Yüzeylerinde Yapılan
Modifikasyonlar 16
2.2.2.5.1 Fiziksel (Mekanik) Metodlar 16
2.2.2.5.1.1 Kesme ve Tornalama 16
2.2.2.5.1.2 Titanyum Plazma Sprey İle
Pürüzlendirme (TPS) 17
2.2.2.5.1.3 Kumlama İle Pürüzlendirme
(Sand Blasting) 18
2.2.2.5.2 Kimyasal Metodlar 18
2.2.2.5.2.1 Asitle Dağlayarak
(Acid Etching) Pürüzlendirme 18
2.2.2.5.2.1.1 Sandblasted Large Grid
Acid-Etched (SLA)
İmplantlar 19
2.2.2.5.2.1.2 SLActive Yüzey
İmplantlar 20
2.2.2.5.2.2 Dental İmplantların
Anodizasyon İle
Pürüzlendirilmesi 21
2.2.2.5.3 Biyokimyasal Metodlar 22
2.2.2.5.3.1 Dental İmplantlarda Flor
Modifikasyonu 22
2.2.2.5.3.2 Dental İmplantların Kalsiyum
Fosfat İle Kaplanmaları 22
2.2.2.5.3.3 Dental İmplantların
Hidroksiapatit İle Kaplanmaları 23
2.2.2.6 Cerrahi Teknik 23
2.2.2.7 Sistemik Hastalıklar ve Lokal Risk Faktörleri 24
2.2.2.8 Dental İmplantlarda Yükleme Protokolleri 26
2.2.2.8.1 İmmediat (Derhal) Yükleme Protokolü 28
III
Sayfa
2.2.2.8.2 Erken Yükleme Protokolü 31
2.2.2.8.3 Konvansiyonel Yükleme Protokolü 32
2.3 İmmediat Yükleme 33
2.3.1 İmmediat Yükleme Prensipleri 34
2.3.2 İmmediat Yükleme Protokolü İçin Değerlendirilmesi
Gereken Faktörler 35
2.3.2.1 Cerrahi Teknik 36
2.3.2.2 Primer İmplant Stabilitesi 37
2.3.2.3 Kemik Kalitesi ve Miktarı 39
2.3.2.4 Yara İyileşmesi 40
2.3.2.5 İmplant Dizaynı ve Konfigürasyonu 41
2.3.2.6 İmplantın Yüzey Özellikleri 42
2.3.2.7 İmplantın Boyutları 42
2.3.2.8 Kuvvetlerin Yönü ve Miktarı 43
2.3.2.9 Protetik Dizayn 43
2.3.2.10 Histolojik Değerlendirme 44
2.4 İmplant Stabilitesi 45
2.4.1 İmplant Stabilitesinin Belirlenmesinin Önemi 45
2.4.2 İmplant Stabilitesini Belirleme Yöntemleri 45
2.4.2.1 Klasik Yöntemler 46
2.4.2.1.1 Perküsyon 46
2.4.2.1.2 Mobilite 47
2.4.2.1.3 Tork Testi 47
2.4.2.1.4 Radyografik İncelemeler 48
2.4.2.2 Modern Yöntemler 49
2.4.2.2.1 Periotest 49
2.4.2.2.1.1 Klinik Kullanım 50
2.4.2.2.1.2 Güvenilirlik 50
2.4.2.2.2 Ostell 51
2.4.2.2.2.1 Klinik Kullanım 53
2.4.2.2.2.2 Çalışma Prensibi 54
2.4.2.2.2.3 Değer Aralığı 54
IV
Sayfa
2.4.2.2.2.4 Güvenilirlik 55
Bölüm 3 – Gereç ve Yöntem 57
3.1 Araştırmaya Dahil Olma Ölçütleri 58
3.2 Cerrahi Öncesi Hazırlıklar 60
3.3 Cerrahi Öncesi Radyolojik ve Protetik Planlama 60
3.4 Cerrahi Prosedür 62
3.5 İmplant Stabilitesi Ölçümü: Resonans Frekans Analizi 66
3.6 İmplantların Hemen Yüklenmesi 69
3.6.1 Hemen Yükleme Klinik Uygulamaları 70
3.7 Daimi Restorasyon Uygulamaları 72
3.8 Radyografik Değerlendirme 74
3.9 Yorumlanma, Raporlanma Yöntemleri 77
3.10 Değerlendirme Kriterleri 78
Bölüm 4 – Bulgular 79
4.1 Rezonans Frekans Analizi Yöntemi İle İmplant
Stabilitesinin Değerlendirilmesi 79
4.2 Yüklemenin İmplant Stabilitesine Etkisi 79
4.3 Farklı Yüzey Özelliklerinin İmplant Stabilitesine Etkisi 82
4.4 Farklı Kemik Tiplerinin İmplant Stabilitesine Etkisi 84
4.5 Kemik Ogmentasyonunun İmplant Stabilitesine Olan Etkisi 99
4.6 Dental İmplantların Çenelerin Farklı Bölgelerine
Yerleştirilmesinin İmplant Stabilitesine Etkisi 110
4.7 Yükleme Protokollerinin Marjinal Kemik Kaybına Olan
Etksinin Radyolojik Olarak Değerlendirmesi 118
Bölüm 5 – Tartışma 121
Bölüm 6 – Sonuç 152
V
Sayfa
Bölüm 7 – Kaynakça 154
Bölüm 8 – Özet 171
Bölüm 9 – Ekler ve Özgeçmiş 173
VI
Resim Dizini
Sayfa
Resim 2.1 Lekholm ve Zarb’ın alveoler kemik kalitesi
Sınıflaması 9
Resim 2.2 Misch alveoler kemik sınıflaması 10
Resim 2.3 Makinelenmiş implant yüzeyinin tarama
elektron mikrografı 16
Resim 2.4 TPS implant yüzeyinin tarama elektron mikrografı 17
Resim 2.5 SLA implant yüzeyinin tarama elektron mikrografı 20
Resim 2.6 SLActive yüzeyin tarama elektron mikrografı 21
Resim 2.7 SLA ve SLActive yüzeylerin osseointegrasyon hızı 21
Resim 2.8 SLA yüzey – Yüzey gerilimi 21
Resim 2.9 SLActive yüzey – Yüzey gerilimi 21
Resim 2.10 Anodizasyon ile pürüzlendirilmiş implant
yüzeyi tarama elektron mikrografı 22
Resim 2.11 Periotest Klasik 49
Resim 2.12 Periotest S (2006) 49
Resim 2.13 Ostell Mentor (2006) 52
Resim 3.1 Radyografik değerlendirme 61
Resim 3.2 Şeffaf stentin ağızda uygulaması 61
Resim 3.3 İnsizyon hattı 63
Resim 3.4 Flebin kaldırılması 63
Resim 3.5 İmplant uygulanacak bölgenin stent
yardımı ile belirlenmesi 63
Resim 3.6 Ront frezle implant yuvasının işaretlenmesi 64
Resim 3.7a İmplant yuvasının hazırlığı 64
Resim 3.7b İmplant yuvasının hazırlığı 64
Resim 3.7c İmplant yuvasının hazırlığı 64
Resim 3.8 İmplant yuvasının derinliğinin ölçülmesi 64
Resim 3.9a ITI SLActive yüzeyli implant 65
Resim 3.9b ITI SLActive yüzeyli implant 65
Resim 3.10 ITI SLA yüzeyli implant 65
VII
Resim 3.11 Yerleştirme tork değeri max. 56 Ncm 65
Sayfa
Resim 3.12 İmplantın yerleştirilmesi 65
Resim 3.13 İmplant yerleştirme torkunun raşet ile manuel
kontrolü 65
Resim 3.14 Yerleştirilen implantların görünümü 66
Resim 3.15 Yara yerinin kapanması 66
Resim 3.16 Yara yerinin kapatılması 66
Resim 3.17a Ostell Mentor cihazı ile stabilitenin ölçümü 68
Resim 3.17b Ostell Mentor cihazı ile stabilitenin ölçümü 68
Resim 3.17c Ostell Mentor cihazı ile stabilitenin ölçümü 68
Resim 3.17d Ostell Mentor cihazı ile stabilitenin ölçümü 68
Resim 3.17e Ostell Mentor cihazı ile stabilitenin ölçümü 69
Resim 3.17f Smart peg taşıyıcı parçası ve smart peg 69
Resim 3.18 Ölçü başlığının yerleştirilmesi 70
Resim 3.19 Analogların ölçüye yerleştirilmesi 70
Resim 3.20a Solid ve SynOcta® abutment uygulaması 71
Resim 3.20b Solid ve SynOcta® abutment uygulaması 71
Resim 3.21a Geçici sabit restorasyon 71
Resim 3.21b Geçici sabit restorasyon 71
Resim 3.22 Geçici protezler karşıt oklüzyonla temas halindedir 71
Resim 3.23a Daimi restorasyon ölçü işlemleri 72
Resim 3.23b Daimi restorasyon ölçü işlemleri 72
Resim 3.23c Daimi restorasyon ölçü işlemleri 73
Resim 3.23d Daimi restorasyon ölçü işlemleri 73
Resim 3.23e Daimi restorasyon ölçü işlemleri 73
Resim 3.24 Daimi restorasyon abutment prova 73
Resim 3.25 Daimi restorasyon 73
Resim 3.26 İmmediat yükleme sonrası marjinal
kemik değerlendirmesi 76
Resim 3.27 İmmediat yükleme sonrası 3 ay marjinal kemik
değerlendirmesi 76
VIII
Resim 3.28 Konvansiyonel yükleme ameliyat sonra radyografik
değerlendirme 77
Sayfa
Resim 3.29a Konvansiyonel yükleme 3. ay marjinal kemik
değerlendirmesi 77
Resim 3.29b Konvansiyonel yükleme 3. ay marjinal kemik
değerlendirmesi 77
IX
Tablo Dizini
Sayfa
Tablo 2.1 Dental implantların yüzey pürüzlülükleri 15
Tablo 3.1 Uygulanan implantların yükleme tipi ve yükleme
bölgelerine göre dağılımı 58
Tablo 3.2 Uygulanan implantların kemik tipi ve
ogmentasyon uygulamasına göre dağılımı 58
Tablo 4.1 Çalışmada kullanılan yükleme tiplerinin ISQ
artışlarının karşılaştırması 80
Tablo 4.2 Konvansiyonel yükleme uygulanan implantların
zamana bağlı RFA değerlerinin incelenmesi 81
Tablo 4.3 Farklı yüzey özelliklerine sahip implantların,
farklı yükleme koşullarında elde edilen ISQ değerleri 83
Tablo 4.4 Farklı yüzey tiplerindeki implantlarda ortalama RFA
değişiklikleri 83
Tablo 4.5 Konvansiyonel yüklenmiş farklı yüzey tiplerindeki
implantlarda ortalama ISQ değişiklikleri 86
Tablo 4.6 Konvansiyonel yüklenmiş SLActive yüzey tipli
implantlarda kemik tiplerine göre ortalama ISQ artışı farkı 88
Tablo 4.7 Immediat yüklenmiş farklı yüzey tiplerindeki implantlarda
iki farklı kemik tipine göre ortalama ISQ değişiklikleri 90
Tablo 4.8 Konvansiyonel yüklenmiş farklı yüzey tiplerindeki
implantlarda iki farklı kemik tipine göre ortalama
ISQ değişiklikleri 92
Tablo 4.9 İmmediat yüklenmiş farklı yüzey tiplerindeki implantlarda
iki farklı kemik tipine göre ortalama ISQ değişiklikleri 94
Tablo 4.10 İki farklı kemik tipine iki farklı yöntemle yüklenmiş
implantların yüzeylerine göre ISQ değişiklikleri 96
Tablo 4.11 Farklı kemik tiplerine iki farklı yöntemle yüklenmiş
implantların ISQ değişiklikleri 98
Tablo 4.12 Farklı yükleme tiplerinde ogmentasyonun ISQ değerleri
ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi 100
X
Sayfa
Tablo 4.13 Yükleme tiplerinden bağımsız olarak ogmentasyonun ve
implant yüzey tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ
artışları üzerine etkisi 102
Tablo 4.14 İmmediat yüklemede ogmentasyonun ve implant yüzey
tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi 104
Tablo 4.15 İmmediat yüklemede ogmentasyonun ve implant yüzey
tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi 106
Tablo 4.16 Konvasiyonel yüklemede ogmentasyonun ve implant
yüzey tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları
üzerine etkisi 108
Tablo 4.17 Konvansiyonel yükleme uygulanan dental
implantların ogmentasyon durumuna göre ISQ değerleri 109
Tablo 4.18 İmmediat yükleme uygulanan dental implantların
ogmentasyon durumuna göre ISQ değerleri 109
Tablo 4.19 İmmediat yüklemede kemik bölgesinin ve implant yüzey
tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi 111
Tablo 4.20 Konvansiyonel yüklemede bölgenin ve implant yüzey
tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi 113
Tablo 4.21 Yükleme yapılan anatomik bölge, yüzey materyali ve
yükleme tipine göre ISQ değer ve değişimleri 115
Tablo 4.22 Yükleme yapılan farklı anatomik bölgelerde, yüzey
materyali ve yükleme tipine göre karşılaştımalı ISQ değer
ve değişimleri 117
Tablo 4.23 Yükleme tipine bağlı olarak 6. Ve 12. Ayda değerlendirilen
marjinal kemik kayıpları. *Björn ve Holmberg skalası
0-4 aralığında 120
XI
XII
Grafik Dizini
Sayfa
Grafik 4.1 Farklı yükleme protokolleri ile 1. ve 3. ay sonundaki
ortalama ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışlarının
karşılaştırılması 82
Grafik 4.2 Konvansiyonel yükleme yapılan SLA ve SLActive
yüzey implantların 1. gün - 3 aylık dönem RFA değişim
grafiği 83
Grafik 4.3 Konvansiyonel yükleme yapılan implantların farklı
kemik tiplerinde ISQ değişim grafiği 87
Grafik 4.4 Tip 2 kemiğe yüklenmiş SLActive yüzeyli implantların
yükleme biçimine göre ISQ artışları 95
Grafik 4.5 Farklı yükleme protokollerinde ogmentasyonun ISQ artışı
üzerine etkisi 101
BÖLÜM 1 – GİRİŞ VE AMAÇ
Diş kayıpları, estetik açıdan oluşturdukları problemlerin yanı sıra
konuşma ve çiğneme fonksiyonlarında kayıp, fasiyal iskelette deformasyon,
yumuşak dokuların morfoloji ve fonksiyonunda da sorunlar yaratmaktadır.
Diş kayıplarından sonra bu kayıpların diş köküne benzeyen, kemik
dokusu ile uyum sağlayabilecek maddelerle telafisi fikri, 70’li yıllara kadar
sürdürülen deneysel çalışmalardan sonra Brånemark’ın osseointegrasyon
kavramını tanımlamasıyla bilimsel bir zemine oturtulmuş ve günümüze kadar
hızla gelişmiştir. Uygun koşullar altında yapıldığında total dişsiz veya kısmi
dişsiz bireylerin beklentilerini büyük ölçüde karşılayan implant tedavileri, rutin
bir tedavi yöntemi haline gelmiştir.
Osseointegrasyon kavramının tanımlanmasından sonra geçen süre
içinde yapılan bilimsel çalışmalar ışığında, implantların topografik yapılarının
ve yüzey özelliklerinin geliştirilmesiyle temel biyomekanik prensipler
belirlenmiş gibi görünmektedir.
Dental implantolojide kabul edilmiş klinik uygulamalarda kullanılan
Brånemark ve arkadaşlarının tarif ettiği osseointegrasyon için gerekli olan alt
çenede 3-4, üst çenede 4-6 aylık süreler hastaların postoperatif hayat
konforunu olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle günümüzde dental
implantolojide çalışmalar bu sürenin kısaltılması yönünde, immediat ve erken
yükleme prosedürleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Yapılan histolojik çalışmalarda
erken, immediat ve konvansiyonel yükleme prosedürü uygulanmış
implantların osseointegrasyonları arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark
bulunamamıştır. Bu çalışmalarda immediat yükleme uygulanan implantlarda
1
mekanik stimülasyon sayesinde osteoblast aktivitesinin arttığı gözlenmiştir.
Ancak immediat yükleme ile ilgili yapılan çalışmalar yetersiz olup,
prosedürlerin klinik kullanılabilirliği tartışmalıdır. Pek çok çalışma, uygulama
koşullarının optimum olduğu hastalar veya deneyler üzerinde
gerçekleştirilmiştir (Branemark, Hansson ve ark. 1977; Albrektsson,
Branemark ve ark. 1981; Albrektsson, Zarb ve ark. 1986; Branemark,
Engstrand ve ark. 1999; Albrektsson ve Wennerberg 2004; Albrektsson ve
Wennerberg 2004).
Bu çalışmanın amacı; iki farklı yüzey özelliğine sahip (SLA-SLActive -
ITI) dental implantın, immediat yükleme ve konvansiyonel yükleme
prosedürlerinde ortaya çıkan farklılıklarını klinik ve radyolojik olarak
araştırmaktır. Ayrıca çalışmamızın alanımıza sunacağı bir diğer yenilik de
dental implantların primer stabilite varlığında ve rijit üst yapılarla splintlenmesi
halinde alt ve üst çenenin her bölümünde güvenli bir şekilde immediat
yükleme protokolünün uygulanabilirliğini göstermektir.
2
BÖLÜM 2 – GENEL BİLGİLER
2.1 Kemik
Kemik, osteoklastlar ve osteoblastlar tarafından yıkıma uğrayan ve
tekrar oluşan, vücutta yapısal destek ve kalsiyum metabolizması gibi önemli
görevleri olan özel bir dokudur (Misch, Misch ve ark. 1992; Misch ve Misch
1995; Misch, Dietsh-Misch ve ark. 1999; Molly 2006).
İnsanlarda kemik en fazla hacmine büyüme sürecini tamamladıktan
yaklaşık 10 sene sonra ulaşır. İnsanlarda kemik mineral yoğunluğu 30’lu
yaşlarda zirveye ulaşır. Hayatın 4’üncü dekadına kadar rezorbsiyon ve
apozisyon eşit devam eder. Bu süreden sonra remodelasyon süreci içersinde
devam eden bir kayıp etkisi oluşur. 80’li yaşlarda erkekler ve kadınlar
maksimum kemik hacmimin yarısını kaybetmiş olurlar (Esposito, Hirsch ve
ark. 1998).
2.1.1 Kemik Hücreleri
Osteoblastlar, osteoklastlar, osteositler ve bu hücrelerin öncü hücreleri
kemiğin esas hücresel yapısını oluştururlar (Aichelmann-Reidy ve Yukna
1998).
2.1.1.1 Osteoprojenitör Hücreler
Osteoprogenitör hücreler periosteum ve endosteumda bulunan
hücrelerdir Bu hücreler gerektiğinde diğer tip kemik hücrelerine dönüşebilirler
(McLean ve Urist 1968).
3
2.1.1.2 Osteoblastlar
Osteoblastlar, mezenkim dokusundan gelişen, kemik rezorpsiyonunda
ve kalsifikasyonunda görev alan, kalsiyum ve fosfatın hücre içine ve dışına
akışını düzenleyen kemik yapıcı hücrelerdir. Bölünme ve fonksiyon özellikleri
yoktur, sadece kemik yapımından sorumludurlar. Osteogenezis esnasında,
osteoblastlar büyüme faktörlerini salgılarlar. Bunlar kemik matriksinde
depolanan transfer edici büyüme faktörü (TGF-β), trombositten kökenli
büyüme faktörü (PDGF), insülin benzeri büyüme faktörü (IGF)’dür (Misch,
Dietsh-Misch ve ark. 1999, McLean ve Urist 1968).
2.1.1.3 Osteositler
Osteoblastlar, kemik matriksini oluşturduktan sonra bunun içersine
gömülürler ve osteositlere dönüşürler. Osteositler, doku sıvıları ve matriks
arasında madde alışverişi sağlayarak kemik matriksinin yapısal ve metabolik
bütünlüğünün devamına yardımcı olurlar. Osteosit miktarındaki artış kemik
oluşum hızıyla paralellik gösterir (Roberts ve ark. 1987a).
2.1.1.4 Osteoklastlar
Osteoklastlar çok çekirdekli, çapları 20-100 μm arasında değişen,
kaynağını kemik iliğindeki hematopoetik kök hücrelerinden alan ve kemik
rezorpsiyonundan sorumlu hücrelerdir. Kemik rezorpsiyonu durumunda
osteoklastlar artış gösterir. Lokal kemik rezorbsiyonu tamamlandıktan sonra
osteoklastlar dejenerasyon yoluyla kaybolurlar (Roberts ve ark. 1987a).
4
2.1.2 Kemik Metabolizması
Kemik vücüdun ana kalsiyum deposudur. Yenilenme kapasitesi,
vücudun metabolik ihtiyaçlarının ve serum kalsiyum seviyesinin korunmasını
sağlar (Roberts ve ark. 1987a).
Kemik yapısı ve kütlesi vücudun metabolik durumundan direkt olarak
etkilenir. Uygun olmayan kalsiyum durumları veya belirgin hastalık
durumlarında kemiğin yapısal bütünlüğü değişebilir (Peleg, Garg ve ark.
2004; 2007).
Metabolik ve hormonal etkileşimler, kemik yapısının sağlanmasında
çok önemli rol oynayabilir. En önemli rolleri, kemik morfogenetik protein
yoluyla kemik rezorbsiyonu ve apozisyonu döngüsünün sağlanmasına
yardımcı olmaktır (von Arx ve Kurt 1998).
İlerleyen yaşla birlikte ve metabolik hastalık durumlarında, normal
döngüde bir azalma olabilir. Bu kemiğin dayanıksız hale gelme riskini arttıran,
uygun olmayan kemik iyileşmesine sebep olur, neticede implant
osseointegrasyonunda başarısızlık ve implant kaybına sebep olabilir (August,
Chung ve ark. 2001).
2.1.3 Kemiğin Yapısı
Kemik; vücudun iskelet yapısını oluşturarak dokulara destek olan,
vücudun hareketliliğini sağlayan, vücutta kan yapıcı en önemli doku olan
kemik iliğini barındıran ve kalsiyum, fosfor, sodyum, magnezyum gibi
mineralleri depolayan sert bir dokudur. Kemik genel olarak %67 inorganik
yapı ve % 33 organik matriksten oluşur (Iyer, Weiss ve ark. 1997).
5
Kemiğin dış tabakası periost adı verilen fibröz bir kılıfla örtülüdür. Bu
tabaka kambiyum denilen dış fibröz tabaka ve iç fibröz tabaka olarak ikiye
bölünür.
Kemik dokusu mikroskopik olarak 4 gruba ayrılır:
1. Woven kemik
2. Kompozit kemik
3. Lamellar kemik
4. Bundle kemik
Woven kemik, çok çabuk oluşması nedeniyle iyileşmede önemli rol
oynar. Lameller yapı veya haversian sistem olmadan oluşur. Bu yüzden
yumuşaktır, biyomekanik dayanıklılığı azdır ve uzun süre dayanamaz.
Woven kemikle lameller kemik arasında geçiş olarak bahsedilen
kompozit kemik, woven kemik kafesinin lameller kemikle dolması ile oluşur.
Lameller kemik vücuttaki en olgun, yük taşıyabilen ve en güçlü
kemiktir. Bu kemik tipi çok yavaş oluşur. Lameller kemik tabakalardan oluşur.
Bundle kemik, ligamanlar ve eklemler çevresinde görülen kemiktir
(Roberts ve ark. 1987a).
Kemiğin moleküler yapısı ise organik matriks ve inorganik yapı olmak
üzere ikiye ayrılır.
Kemiğin en önemli inorganik bileşeni hidroksiapatittir. Kemiğin mineral
kısmı, çok miktarda kalsiyum ve fosfatın yanısıra sitrat, hidroksil, florür
anyonları da içerir (McLean ve Urist 1968; Roberts ve ark. 1987a).
Kemiğin organik matriksi, kollajen ve kollajen lifler arasında bulunan
esas maddeden oluşur. Organik matriks, kemiğin biyokimyasal, yapısal ve
mekanik özelliklerini belirler (McLean ve Urist 1968; Roberts ve ark. 1987a).
6
2.1.4 Kemikte Gelişim ve Büyüme
Kemik, oluşum yeri ve şekline göre intramembranöz ve endokondral
olmak üzere iki farklı şekilde gelişir (McLean ve Urist 1968; Roberts ve ark.
1987a). Kemiğin enine büyümesi ya da genişlemesi yüzeyindeki periost
tabakasından oluşan osteoblastlar sayesinde gerçekleşir. Kemiklerin
boylarının uzaması ise kıkırdak taslağın yeni kemik dokusuyla düzenli olarak
yer değiştirdiği endokondral kemikleşme sayesinde olur. Kemiğin büyüme ve
gelişmesinde 2 farklı süreç vardır (Roberts ve ark. 1987a): Modelling
(şekillendirme) ve remodelling (yeniden şekillendirme).
Şekillenme, kemiklerin ve eklemlerin büyüklüğünü şeklini, hacmini,
anatomi ve büyümesini kontrol eder (Misch, Dietsh-Misch ve ark. 1999).
Ayrıca kemik modelasyonu, kemik iyileşmesi, greftleme ve osseointegrasyon
ile birlikte büyüme faktörleri tarafından yönlendirilir (Rungcharassaeng,
Lozada ve ark. 2002).
Şekillenme yara iyileşmesi sırasında ve kemiğe yük geldiğinde bir
yanıt olarak meydana gelir.
Ağsı kemiğin ya da yaşla kalitesi azalan kemiğin önce rezorbe olması
daha sonra ilgili bölgede lamellar yapıda yeni kemik oluşması yeniden
şekillendirme olarak tanımlanır. Yaşam boyu devam eden yeniden şekillenme
ile, kemiğin yenilenmesi, kalsiyum metabolizmasının düzenlenmesi, kemikte
meydana gelen zararların onarımı sağlanır. Yeniden şekillendirme ile kemiğin
boyutu ve şekli değişmez. Şekillenmenin aksine yeniden şekillenme işlemi
hayat boyu devam eder (Misch, Dietsh-Misch ve ark. 1999).
Devamlı fiziksel baskı osteoblastik aktiviteyi ve kemiğin
kalsifikasyonunu stimüle eder. Bazı koşullarda kemiğe gelen baskı kemiğin
7
şeklini belli eder. Bunun sebebi; kemiğin baskı gelen yüzeyinde negatif
elektriksel potansiyel ve kemiğin herhangi bir yüzeyinde de pozitif elektriksel
yük oluşmasıdır. Bu da baskı gören tarafta kemik birikiminin artmasını
açıklayabilir (Shigino, Ochi ve ark. 2001; Siegenthaler, Jung ve ark. 2007).
2.1.5 Kemik Kalitesi / Kemik Yoğunluğu
Dental implantların osseointegrasyonunun başarılı olabilmesi kemiğin
kalitesi ile doğrudan ilişkilidir. Kemiğin kalitesi kemik yoğunluğu ile ölçülen bir
birimdir (Esposito, Hirsch ve ark. 1998; Esposito, Hirsch ve ark. 1998;
Esposito, Hirsch ve ark. 1999). Kemik yoğunluğu hem primer stabilitenin
sağlanmasında hem de dental implant tedavisinin neticesinin belirlenmesinde
çok önemlidir. Kemik kalitesi için yapılmış pek çok sınıflama mevcuttur. Fakat
geçmişten günümüze en sık kullanılan 2 sınıflama Lekholm ve Zarb’ın 1985
yılında, Misch’in 1988 yılında yaptıkları sınıflamalardır (Misch, Misch ve ark.
1992; Misch ve Misch 1995; Friberg, Sennerby ve ark. 1999; Friberg,
Sennerby ve ark. 1999).
Lekholm ve Zarb’ın yaptıkları sınıflama şu şekildedir: (Resim 2.1)
Tip 1: Homojen kompakt kemik.
Tip 2: Yoğun bir spongiyöz kemik çekirdeğini kaplayan kalın kompakt
kemik.
Tip 3: Yoğun bir spongiyöz kemik çekirdeğini kaplayan ince kompakt
kemik.
Tip 4: Az yoğun bir spongiyöz kemik çekirdeğini kaplayan ince
kompakt kemik.
8
Resim 2.1: Lekholm ve Zarb’ın alveoler kemik kalitesi sınıflaması
Misch (Misch, Misch ve ark. 1992; Misch ve Misch 1995), 1988 yılında
kemiğin çenelerdeki lokalizasyonuna göre değil, makroskobik kompakt veya
trabeküler karakteristiklerine göre bir sınıflama daha yapmıştır (Resim 2.2).
Buna göre:
D1: Yoğun kompakt kemik
D2: İç kısmında yoğun trabeküler kemik bulunan kalın yoğun-poröz
arası kompakt kemik
D3: İç kısmında ince trabeküler kemik bulunan ince poröz kompakt
kemik
D4: İnce trabeküler kemik
D5: Gelişmemiş, mineralize olmayan kemik
9
Resim 2.2: Misch alveoler kemik sınıflaması
Klinik olarak alveol kemiğin kalitesinin belirlenmesinde operasyon
öncesi bilgisayarlı tomografi görüntüleme yönteminden ve operasyon
esnasında subjektif olarak kemiğin gösterdiği dirençten yararlanılır
(Klokkevold, Nishimura ve ark. 1997; Friberg, Sennerby ve ark. 1999).
İmplant yuvası hazırlanması sırasında karşılaşılan direnç subjektif bir veri
olmasına rağmen kemik yoğunluğu hakkında bilgi vermektedir. Bu yoğunluk,
tork kontrollü implant motorlarının kullanımıyla daha objektif bir veri
durumuna gelebilmektedir. Friberg ve arkadaşları, implant yerleştirilmesi
sırasında karşılaşılan dirence göre kemiği düşük yoğunukta (30 N/cm’den
az), orta yoğunlukta (30-40 N/cm arasında) ve yüksek yoğunlukta (40
N/cm’den büyük) olmak üzere üç gruba ayırmışlardır. Lekholm ve Zarb’ın
klasifikasyonuna göre düşük yoğunluk Tip IV kemiğe, orta yoğunluk Tip II-III
kemiğe ve yüksek yoğunluk Tip I kemiğe karşılık gelmektedir (Friberg,
Sennerby ve ark. 1999).
10
2.2 Dental İmplantlar
Alveolar kemik içine veya yüzeyine cerrahi olarak yerleştirilen, üzerine
protetik üst yapının yapılacağı, alloplastik materyale dental implant denir
(2007). Günümüzde en çok kullanılan implant tipi, implant gövdesi ve protetik
üstyapıdan oluşan kök formlu implantlardır. Vida şekilli olan implantlar;
kemiğe vidalanarak yerleştirilirler ve yivleri sayesinde makro retansiyon
sağlarlar (Misch, Dietsh-Misch ve ark. 1999).
2.2.1 Dental İmplantların Osseointegrasyonu
Osseintegrasyon kavramı üzerinde çalışma yapan birçok araştırıcı
değişik tanımlamalar ortaya koyarak, osseointegrasyonun uzun dönem
implant başarısındaki en önemli faktör olduğunu belirtmişlerdir.
Brånemark’ın tanımına göre osseointegrasyon ışık mikroskobu altında
implant yüzeyi ile canlı kemik dokusu arasında direk temasın olmasıdır
(Branemark, Hansson ve ark. 1977). Bu tanımdan anlaşılacağı üzere
osseointegrasyon aslında histolojik bir tanımlamadır.
İmplantın çevresindeki iyileşme süreci, normal kemikteki iyileşmeye
benzer. İmplant çevresindeki kemik iyileşmesinde 3 aşama olduğu öne
sürülmüştür (Schenk ve Buser 1998; Garg 1999, Albrektsson, Branemark ve
ark. 1981).
2.2.1.1 Osseofilik Faz
3. gün iltihapsal faz aktifken, çevredeki vital dokulardan vasküler
gelişim başlar, implant yerleştirildikten sonraki 3 hafta içinde daha iyi bir
vasküler ağ gelişir. İlk hafta ossifikasyon başlar ve kemiğin endosteal
11
yüzeyinden osteoblast migrasyonu gözlenir. Osseofilik faz 1 ay sürer (Garg
1999).
2.2.1.2 Osseokondüktif Faz
Fibrokartilojenöz kallusun kemiğe dönüşümü daha fazla kemiğin
implant yüzeyine biriktiği 3. ayda meydana gelir. İmplant yerleştirildikten 4 ay
sonra implant yüzeyi maksimum kemikle kaplanır.
2.2.1.3 Osseoadaptif Faz
Final ya da osteoadaptif faz, implant yerleştirildikten sonraki 4. ayda
başlar ve implantlar yüklenene kadar devam eder. Bu fazda implant
yüklendiğinde, implantların çevresinde kemik kaybı ya da kazancı
gözlenmemektedir (Garg 1999).
2.2.2 Osseointegrasyonu Etkileyen Faktörler
A. Lokal faktörler
Kemik yoğunluğu
Alveol kretinin yüksekliği ve genişliği
İmplant materyali
İmplant yüzeyi ve özellikleri
Cerrahi teknik
B. Sistemik faktörler
Sistemik hastalıklar ve lokal risk faktörleri
12
2.2.2.1 Kemik Kalitesi / Kemik Yoğunluğu
Kemik yoğunluğu hem primer stabilitenin sağlanmasında hem de
dental implant tedavisinin neticesinin belirlenmesinde çok önemlidir (Molly
2006).
Genellikle yoğun kansellöz kemik içeren kortikal kemik ile çevrelenmiş
kemik tipinde implant başarısı, diğer kemik tiplerine oranla daha yüksektir
(Garg 1999).
2.2.2.2 Alveol Kretinin Yüksekliği ve Genişliği
Diş çekiminden sonraki ilk yılda, alveol kretinin vertikal kemik
seviyesinde önemli bir azalma olur ve daha sonraki yıllarda kemik
rezorpsiyonu azalarak devam eder (Roberts, Smith ve ark. 1984; Wilson
1989; Sennerby ve Meredith 1998).
2.2.2.3 İmplant Materyalleri
Dental implant materyalleri 2 farklı şekilde sınıflandırılmaktadır
(Sykaras, Iacopino ve ark. 2000).
A. Kimyasal yapıya göre:
Metaller
Seramikler
Polimerler
B. Biyolojik cevap ve doku ile ilişkisine göre:
Biyotolere
Biyoinert
Biyoaktif
13
2.2.2.4 İmplant Yüzeyleri
İmplant yüzeyini değiştirmek için plazma sprey kaplamaları, asitle
pürüzlendirme ve kumlama, hidroksiapatit kaplama gibi farklı teknikler
kullanılmıştır. Pürüzlü implant yüzeyleri, kemik implant bağlantısında anlamlı
bir artış sağlar (Buser, Schenk ve ark. 1991; Tonetti 1999; Trisi, Rao ve ark.
1999).
2.2.2.4.1 Mekanik Özellikler
İmplant yüzeyinin mekanik özellikleri korozyona ve materyalin
yıpranmasına sebep olabilecek potansiyel stres birikimine bağlıdır.
2.2.2.4.2 Topografik Özellikler
Dental implantların yüzey topografisi, yüzey pürüzlülük derecesine ve
yüzey pürüzlüğünün oryantasyonuna bağlıdır. Yüzeyleri sadece “düz” veya
“pürüzlü” olarak tanımlamak yeterli değildir (Wennerberg, Albrektsson ve ark.
1995). Albrektsson ve Wennerberg dental implantların yüzey pürüzlülüklerini
4 sınıfa ayırmışlardır (Tablo 2.1).
Pürüzlü yüzeye sahip implantların makaslama kuvvetlerine karşı
direncinin düzgün yüzeylilere oranla 5 kat fazla olduğu gösterilmiştir. Ayrıca
kemik iyileşmesinin daha hızlı olduğu belirtilmiştir (Buser, Schenk ve ark.
1991; Leimola-Virtanen, Peltola ve ark. 1995; van Steenberghe, De Mars ve
ark. 2000).
14
Yüzey Pürüzlülüğü Klinik Kullanım
0,0–0,4μm (düz yüzey) Abutmentlarda ve deney için kullanılan
implantlarda
0,5–1,0μm (minimal düzeyde pürüzlü) 1995’ten önce kullanılan düz implantlar.
AstraTech, MicrothreadTM, 3
1,0–2,0μm (ortalama düzeyde pürüzlü)
AstraTech TiOblastTM, OsseospeedTM, Nobel
Biocare TiUnite®, Straumann SLA, SLActive
ve Dentsply Cellplus
>2,0μm (pürüzlü) Plazma spreyli titanyum,hidroksiapatit kaplı
implantlar, Dentsply Frialit
Tablo 2.1: Dental implantların yüzey pürüzlülükleri
TPS ve cilalı yüzeyli implantlar ile karşılaştırıldığında, SLA yüzeye
sahip implantların daha kısa sürede osseoentegre olduğunu ve implantın
yerinden çıkarılması için daha fazla kuvvete ihtiyaç olduğunu belirtilmiştir
(Buser, Schenk ve ark. 1991). Asitlenmiş ve kumlanmış implantların makine
ile elde edilmiş yüzeyli implantlardan daha üstün kemik fiksasyonuna sahip
oldukları bilinmektedir (Wennerberg, Albrektsson ve ark. 1995).
2.2.2.4.3 Fizyokimyasal Özellikler
Yüksek enerjiye sahip bir implant yüzeyi, düşük enerjiye sahip bir
yüzeyden daha güçlü osseointegrasyon gösterir. Günümüzde, klinik implant
yüzey modifikasyonları daha çok yüzey kimyasının değiştirilmesi şeklinde
olmaktadır (Albrektsson ve Wennerberg 2004).
15
2.2.2.5 İmplant Yüzeylerinde Yapılan Modifikasyonlar
Dental implantların yüzey pürüzlülüklerini arttırmak ve
osseointegrasyonu geliştirmek amacıyla birçok metod geliştirilmiştir (Bagno
ve Di Bello 2004).
2.2.2.5.1 Fiziksel (Mekanik) Metodlar
Fiziksel uygulamalarla yüzeyin şekillendirildiği metodlardır. En fazla
kullanılan mekanik teknikler; tornalama (machining), kesme (cutting),
titanyum plazma sprey (TPS) kumlama (blasting) ve cilalamadır (polishing)
(Bagno ve Di Bello 2004).
2.2.2.5.1.1 Kesme ve Tornalama (Cutting and Machining)
Kesme işlemi, bir karbon separe ile metal yüzeyinin
pürüzlendirilmesidir. Fakat titanyum ve titanyum alaşımlarında mekanik
deformasyona sebep olduğu için dental implantlarda çok fazla kullanılan bir
metod değildir (Bagno ve Di Bello 2004).
Resim 2.3: Makinelenmiş implant yüzeyinin tarama elektron mikrografı
16
2.2.2.5.1.2 Titanyum Plazma Sprey İle Pürüzlendirme (TPS)
Titanyum Plasma Sprey (TPS) 1974'ten itibaren Schroeder ve ark.
tarafından implantların yüzey alanlarını, arttırmak için kullanılmaya
başlanılmıştır (Scacchi 2000). Bu metod, implant yüzeyine yüksek derecede
titanyum tozlarını püskürterek bunların yüzey ile birleşimini sağlayarak
yapılır. Böylece yüzeyde 30 μm kalınlığında bir film tabakası oluşur (Le
Guehennec, Soueidan ve ark. 2007).
Resim 2.4: TPS implant yüzeyinin tarama elektron mikrografı
17
2.2.2.5.1.3 Kumlama İle Pürüzlendirme (Sand Blasting)
Titanyum yüzeyinin pürüzlendirilmesi için uygulanan bir başka metod
da abrazif seramik partiküllerin bir sıvı aracılığıyla yüzeye uygulanması ile
yüzeyin kumlanmasıdır. Genelde kullanılan seramik parçacıkları alumina,
titanyum dioksit ve kalsiyum fosfattır (Bagno ve Di Bello 2004; Le
Guehennec, Soueidan ve ark. 2007, Rasmusson, Kahnberg ve ark. 2001).
Wennerberg ve arkadaşları (Wennerberg, Albrektsson ve ark. 1995)
asitlenmiş ve kumlanmış implantların makine ile elde edilmiş düz yüzeyli
implantlardan daha üstün kemik fiksasyonuna sahip olduklarını
belirtmişlerdir. Albrektsson ve Wennerberg (Albrektsson ve Wennerberg
2004; Albrektsson ve Wennerberg 2004), TiUnite®, Frialit-2, SLA, Osseosit
ve TiOblastTM implantlarla ilgili yapılmış retrospektif, prospektif ve
karşılaştırmalı çalışmaları incelemişler ve en başarılı ve uzun çalışmaların
TiOblastTM implantlar ile ilgili olduğunu belirtmişlerdir.
2.2.2.5.2 Kimyasal Metodlar
Kimyasal metodlar, titanyumun kimyasal yapısında özellikle de yüzey
tabakasında modifikasyonlar yapmak için uygulanırlar.
2.2.2.5.2.1 Asitle Dağlayarak (Acid Etching) Pürüzlendirme
HCl, H2SO4, HNO3 ve HF gibi güçlü asitlerle titanyum yüzeylerin
dağlanarak pürüzlendirilmesi yagın kullanılan diğer pürüzlendirme
metodlarıdır. Asitleme ile implant yüzeyinde 1,5-2 μm çapında çukurcuklar
oluştuğu bildirilmektedir (Massaro, Rotolo ve ark. 2002). Ayrıca asitlemenin
18
osseointegrasyonu ciddi bir biçimde hızlandırdığını bildiren çalışmalar da
mevcuttur (Klokkevold, Nishimura ve ark. 1997).
Deneysel çalışmalarda, asitleme ile pürüzlendirmenin, düz yüzeylere
veya TPS ile pürüzlendirilmiş yüzeylere oranla daha fazla kemik implant
teması sağladığı ve kemik rezorpsiyonunu azalttığı bildirilmektedir (Cochran,
Schenk ve ark. 1998; Cochran, Buser ve ark. 2002,Park ve Davies 2000;
Cho ve Park 2003; Le Guehennec, Soueidan ve ark. 2007).
2.2.2.5.2.1.1 Sandblasted Large Grid Acid-Etched (SLA) İmplantlar
SLA implant yüzeyleri, kumlanmış ve asitlenmiş titanyum yüzeyleri
olarak 1997’de Straumann tarafından piyasaya sürülmüştür. SLA yüzey,
kaplama bir yüzey değildir. Büyük kum tanelerinin implant üzerine
püskürtülmesi ile makro pürüzlülük oluşturulur. Asitin yüzeye uygulanması ile
2-4 μm çukurcuklar elde edilir. SLA implant yüzeyleri orta derece pürüzlü
yüzeylerdir. Pürüzlülük derecesi implant yüzeyi boyunca aynıdır. Buser ve
arkadaşları, farklı implant yüzeylerinde kemik-implant temasını histolojik
olarak incelemişler ve “electropolished”, Medium-grid kumlanmış-asitlenmiş,
TPS, Large-grid kumlanmış, HA kaplama, SLA yüzeyler kıyaslandığında, HA
kaplı yüzeylerden sonra en çok kemik-implant temasının SLA yüzeylerde
olduğunu bulmuşlardır.
19
Resim 2.5: SLA implant yüzeyinin tarama elektron mikrografı
2.2.2.5.2.1.2 SLActive Yüzey İmplantlar
SLA implant yüzeyine hidrofilik özellik kazandırılmıştır. Yerleştirilene
kadar salin solüsyonu içeren özel ambalajında saklanması gerekir. İmplant
yüzeyi, hidrofilik özelliği sayesinde, doku içerisine yerleştirilince, kanı
üzerindeki mikroporlara çeker. ITI SLActive implantları ile yapılan çalışmalar;
hidrofilik yüzeyin implant - kemik bağlantısını daha kısa sürede
gerçekleştirdiğini ortaya koymuştur. Hidrofilik yüzeyli implantlar hidrofobik
yüzeyli implantlarla karşılaştırıldığında ilk 4 haftada belirgin bir iyileşme
potansiyeli ve ortalama stabilite artışı farkı gözlenmiştir. İnvitro çalışmalar
SLActive yüzeye serum albuminlerinin SLA yüzeyli implantlara oranla daha
yoğun bir şekilde tutunduğunu göstermiştir (Bartee 2001).
20
Resim 2.6: SLActive yüzeyin tarama
elektron mikrografı
Resim 2.7: SLA ve SLActive
yüzeylerin osseointegrasyon hızı
Resim 2.8: SLA yüzey – Yüzey
gerilimi
Resim 2.9: SLActive yüzey – Yüzey
gerilimi
2.2.2.5.2.2 Dental İmplantların Anodizasyon İle Pürüzlendirilmesi
Titanyumun H2SO4, H3PO4, HNO3, HF gibi güçlü asitler içerisinde
yüksek yoğunlukta (200 A/m2) veya potansiyelde (100 V) potansiyostatik
veya galvanostatik anodizasyonu sonucu mikro veya nano poröz yüzeyler
elde edilebilmektedir. Yüzeyde mikro veya nano çukurcuklar elde
edilmektedir (Le Guehennec, Soueidan ve ark. 2007).
21
Resim 2.10: Anodizasyon ile pürüzlendirilmiş implant yüzeyi tarama
elektron mikrografı
2.2.2.5.3 Biyokimyasal Metodlar
2.2.2.5.3.1 Dental İmplantlarda Flor Modifikasyonu
Flor ve fosfor iyonlarının bağlanmasını sağlayarak implant yüzeyinde
CaP birikimine yardımcı olduğu bildirilmektedir (Cooper, Zhou ve ark. 2006).
2.2.2.5.3.2 Dental İmplantların Kalsiyum Fosfat İle Kaplanmaları
Dental implant yüzeylerinde yaygın olarak uygulanan bir başka
modifikasyon da yüzeyin genel olarak hidroksilapatitten oluşan kalsiyum
fosfat ile kaplanmasıdır (Masuda, Yliheikkila ve ark. 1998; Cooper, Scurria ve
ark. 1999; Cooper, Zhou ve ark. 2006).
CaP kaplamanın kemik iyileşmesini 3 sebepten dolayı geliştirdiği
belirtilmektedir (Cooper, Zhou ve ark. 2006):
a. Proteinlerin ve büyüme faktörlerinin absorbsiyonunda artış
22
b. Osseokondüksiyonu hızlandırması
c. Doğal kemik benzeri iyileşme göstermesi
2.2.2.5.3.3 Dental İmplantların Hidroksiapatit İle Kaplanmaları
Plazma sprey metodu ile hidroksiapatit (HA) seramik partikülleri
yüksek sıcaklıkta titanyum yüzeyine püskürtülür. Daha sonra titanyumla HA
birleşerek 1-2 μm–1-2 mm kalınlığında film tabakası oluştururlar. HA
kaplamanın dental implantolojide kullanılıp kullanılamayacağı halen tartışmalı
olsa da, piyasada kullanılan ve yüzeyi HA kaplı implantlar mevcuttur (Le
Guehennec, Soueidan ve ark. 2007).
2.2.2.6 Cerrahi Teknik
Osseointegrasyonun sağlanmasında, cerrahi planlama ve tekniğin
öneminin, implant yüzeyinin kimyasal ve topografik yapısından daha etkili
olduğu belirtilmektedir (Iyer, Weiss ve ark. 1997).
Operasyonu yapan cerrahın dikkat etmesi gerekenler şu şekilde
sıralanmaktadır (Palmer, Palmer ve ark. 1999, Bahat 2000,Handelsman
2006):
Kret morfolojisi
Kemik yoğunluğu
Kemikteki deformiteler
Cerrahi öncesi planlama
Yüksek oklüzal yüklere maruz kalan bölgelerde yeterli sayıda
implant yerleştirilmesi
Mümkün olduğunca geniş çaplı implantlar kullanılması
23
2.2.2.7 Sistemik Hastalıklar ve Lokal Risk Faktörleri
Osseointegrasyonu olumsuz yönde etkileyebilecek, implant cerrahisi
için risk oluşturan durumlar şu şekilde belirtilmektedir (Sugerman ve Barber
2002):
A. Ağız ve çevre doku patolojisi
a. Yumuşak doku patolojisi
b. Temporomandibular rahatsızlıklar
c. Tükürük bezlerinde patoloji
d. Sinüs patolojisi
e. Kontrol altına alınmamış periodontitis
f. Trigeminal nevralji, orofasiyel distazi, orofasiyel diskinezi
g. Eklem patolojisi
B. Sistemik hastalıklar
a. Şiddetli bronşit
b. Şiddetli anemi
c. Kontrol altına alınmamış diyabet
d. Kontrol altına alınmamış hipertansiyon
e. Anormal karaciğer fonksiyonu, siroz
f. Kronik idrar yolu enfeksiyonları, nefrit
g. Şiddetli psikiyatrik hastalıklar
h. Malign hastalıklar
C. Sistemik medikasyonlar
a. Sitotoksik kemoterapi
b. Kalsiyum kanal blokerleri (nifedipin, felodipin, verapamil)
c. Anti-epileptikler (fenitoin, sodyum valporat)
24
d. Antikoagülanlar (aspirin dahil)
e. Kortikosteroidler
f. Siklosporin
D. Diğer durumlar
a. Anoreksi
b. Cücelik, gigantizm, akromegali
c. Hamilelik
d. Epilepsi
e. Büyüme çagındaki hastalar
E. Anafilaksi riski
a. Titanyum alerjisi
b. Lokal anesteziklere karşı alerji
F. Şiddetli Hemoraji Riski
a. Antikoagülanlar
b. Hemofili
c. Trombositopeni
d. Lösemi
e. Karaciğer Hastalığı
G. Endokardit riski
a. Endokardit geçmişi
b. Romatoid ateş
c. Kalp kapakçığında protez
d. Mitral kapak prolapsusu
e. Kalp düzensizlikleri
25
H. Osteoradyonekroz riski
a. Kafa ve boyun bölgesinden radyoterapi gören veya görmüş
hastalar
I. Peri implantit riski
a. Sigara
b. Diyabet
c. Bağışıklık sistemini etkileyen hastalıklar
d. AIDS
İ. Oral kanser riski
a. Tütün (çiğnemek veya sigara içmek)
b. Alkol
c. Ultraviyole B radyasyonu
d. Kronik Candida albicans enfeksiyonları
e. Ağız içinde lezyonlar
f. Daha önce ağız içinde tümör varlığı
g. Ailede kanser varlığı
Tüm bu risklerin değişken olabileceği ve hastaların daha detaylı
incelenip gerekli tedavilerinin yapıldıktan sonra implant cerrahisi
yapılabileceği de belirtilmektedir (Sugerman ve Barber 2002).
2.2.2.8 Dental İmplantlarda Yükleme Protokolleri
İmplantlar üzerine statik ya da dinamik olarak uygulanan kuvvete
yükleme denir. Cerrahi sonrası aşırı yükleme sonucu oluşabilecek mikro
hareketin, ara yüzde osseointegrasyon yerine fibroz doku oluşumuna yol
açabildiği ileri sürülmüştür (Gomez-Roman ve Lukas 2001).
26
Klinik çalışmalar, implant çevresindeki kemik kaybının yükleme ile
bağlantılı olabileceğini göstermiştir (Esposito, Hirsch ve ark. 1998; Esposito,
Hirsch ve ark. 1998). Kemiğin yüklemeye karşı verdiği cevabı araştıran
çalışmalarda, yükleme ile ilgili belirli değişkenler belirtilmiştir:
Yükleme tipi (dinamik veya statik)
Yükleme yönü
Yükleme miktarı
Yükleme süresi
İmplant (Materyal, Şekil, Yüzey Özellikleri)
Kemik yoğunluğu ve kalitesi
Mukoza (Mukozit, Peri-implantitis) (Esposito, Hirsch ve ark. 1998;
Esposito, Hirsch ve ark. 1998).
Günümüzdeki görüş, 50 μm’ ye kadar olan mikro hareketin, iyileşme
sürecinde osseointegrasyonun oluşmasını engellemediğidir (Gatti, Haefliger
ve ark. 2000).
Erken başarısızlık olarak tanımlanabilecek durumlar:
Primer stabilizasyonun olmaması
Devam eden ağrı ve enfeksiyon
İyileşme doneminde radyografide implant çevresinde saptanan
radyolusensi
İmplant uzunluğunun yarısından fazla destek kemik kaybı
Kontrol edilemeyen eksudasyon
Uygun olmayan açılama ve yerleştirme
Yükleme protokollerini, yerleştirme protokollerinden ayırarak
incelemekte yarar vardır. Çünkü dişlerin kaybı sonrası yerleştirme zamanına
27
göre farklılık gösterebilen implantların yüklemesi temel olarak 4 şekilde
sınıflandırılmaktadır:
a. İmmediat (Derhal) Yükleme Protokolü
b. Erken Yükleme Protokolü
c. Konvansiyonel (Geleneksel) Yükleme Protokolü
d. Gecikmiş Yükleme Protokolü
Klasik bilgiler yüklemenin cerrahiyi takiben 3-6 ay içinde olmasını
savunur. ‘Konvansiyonel Yükleme Protokolü’ olarak adlandırılan bu
uygulama, geçmişte başarının sağlanmasında ‘olmazsa olmaz’ bir ön şart
olarak sunulmaktaydı (Gomez-Roman ve Lukas 2001; Grunder 2001;
Schultes ve Gaggl 2001).
2.2.2.8.1 İmmediat (Derhal) Yükleme Protokolü
Hemen yüklemenin yapıldığı zaman aralıklarıyla ilgili farklı yıllarda
farklı konsensus kararlarına rastlanılmaktadır. 2003 yılında İsviçrede
düzenlenen 3. ITI konsensus konferansında belirlenen kriterlere göre
(Cochran, Buser ve ark. 2002) immediat yükleme; ilk 48 saatte yapılan
oklüzyonun sağlandığı yükleme olarak tanımlanmıştır. Son olarak 2008
yılında toplanan 4. ITI konsesundan çıkan kararlara göre (Cochran, Buser ve
ark. 2002; Esposito, Grusovin ve ark. 2009); fikir birliğine varan grup 2003
yılında alınan konsensus kararlarını modifiye etmiş ve immediat yüklemeyi
cerrahiyi takiben 1 hafta içinde fonksiyonel olarak implantların yüklenmesi
olarak tanımlamıştır.
İmmediat yüklemeye yönelik ilk çalışmada Ledermann (Ledermann,
Schenk ve ark. 1998), mandibuler overdenture’ları stabilize etmek amacıyla
28
TPS yüzeyli vida şeklindeki implantları immediat olarak yüklemiştir. Çalışma
sonunda yüksek başarı elde edilmiştir. Ledermann’ı takip eden birçok
araştırıcı mandibuler overdenture’ları immediat yüklemiştir (Chiapasco, Gatti
ve ark. 1997; Ganeles, Rosenberg ve ark. 2001; Babbush 2006).
Çalışmaların çoğu anterior mandibulada yapılmış ve tüm implantların klinik
olarak stabil olması göz önünde bulundurulmuştur. Benzer şekilde, maksiller
overdenture’ların da belirli şartlar altında başarılı bir şekilde immediat olarak
yüklenebileceği sonucuna varılmıştır (Mericske-Stern, Venetz ve ark. 2000,
Gallucci, Bernard ve ark. 2004). İmplant üstü köprülerin immediat yükleme
prensiplerinin ilk olarak Schnitman ve arkadaşları tarafından
açıklanmasından sonra, günümüze kadar konuyla ilgili birçok çalışma
yapılmıştır (Schnitman, Wohrle ve ark. 1990).
Günümüzde özellikle tek diş restorasyonlarında immediat yüklemenin
başarılı bir prosedür olabileceği desteklenmekte, hatta çekim soketine
yerleştirilen implantların immediat yüklemesinin başarısından bile söz
edilmektedir (Chaushu, Chaushu ve ark. 2001). Alışılmış iki aşamalı teknik ile
karşılaştırıldığında, tek basamaklı immediat uygulamaların avantajları
sayılacak olursa:
İmmediat fonksiyon ve estetik sağlaması
Geçici protez yapımına gerek kalmaması
İkinci basamak cerrahi işleme ihtiyaç olmaması
Estetik sonuca katkıda bulunacak olan komşu papilin korunması
Hasta-hekim iletişimini olumlu yönde etkilemesi
Tedavi süresinin kısalması (Chaushu, Chaushu ve ark. 2001)
29
Buna karşın, immediat yüklemenin fibroz iyileşmeye neden
olabileceğini gösteren çalışmalar da vardır (Corso, Sirota ve ark. 1999).
Schnitman (Schnitman, Wohrle ve ark. 1997), tüm ark protezleri için
Brånemark implantları kullanarak yapmış olduğu immediat yükleme
uygulamalarında 10 yıl içinde % 90’ ın altında bir başarı oranı ile
karşılaşmıştır. Bu hastalardaki başarısızlıkların çoğu posterior bölgede
gerçekleşmiştir. Balshi ve Wolfinger (1997) ise, immediat yüklenen
Brånemark implantlarında başarının % 80 civarında olduğunu bildirmişlerdir
(Balshi ve Wolfinger 1997).
Birçok çalışmada yapılan klinik gözlemlerin ve araştırmaların
doğrultusunda immediat yüklemenin kuralları şu şekilde standardize
edilmeye çalışılmıştır:
İmmediat yükleme için, mandibulada en az 5, maksillada ise 8
implant en iyi şekilde dağıtılıp çift taraflı splintleme etkisi yaratacak
şekilde planlanmalıdır.
İmmediat yüklenecek implantların uzunluğu en az 10 mm olmalıdır.
Yerleştirme torku 40 N/cm’den fazla ve primer stabilitesi yüksek
olan implantlar yüklenmelidir.
Uzunluğu ve yerleştirme torku istenen değerleri vermeyen
implantlar yüklenmemelidir.
Vida tutuculu, rijit metal dökümlü pasif geçici protezler daha
başarılı olacaktır.
Geçici protezlerde kanat uzantılarından kaçınılmalıdır.
Geçici protezler iyileşme döneminde çıkarılmamalıdır (Horiuchi,
Uchida ve ark. 2000).
30
Osstell cihazı ile yapılan RFA ölçümünde 54 ve üzeri ISQ değeri
veren implantlar immediat olarak yüklenebilir (Nedir, Bischof ve
ark. 2004).
Bu koşullar altında gerçekleştirilen ve immediat yüklemenin
uygulandığı 140 implantın 136’sının (%97) 8 - 24 aylık takip periyodunda
osseointegre olduğu bulunmuştur (Horiuchi, Uchida ve ark. 2000). Ayrıca
immediat yüklemede risk yaratabilecek şu durumlara dikkat edilmesi gerektiği
bildirilmiştir:
Yoğunluğu (dansite) az kemik yapı
Hasar görmüş çekim soketi
Oklüzal yüklemenin miktarı ve tipi
Sigara
Bruksizm (Horiuchi, Uchida ve ark. 2000)
2.2.2.8.2 Erken Yükleme Protokolü
Literatürde immediat ve geç yükleme arasındaki zaman aralığına
rastlayan dönem için ayrı bir adlandırma yapılmaktadır. ‘Erken yükleme’
olarak adlandırılan bu kavramın ayrı bir başlık altında değerlendirilmesinde
yarar vardır. Erken yükleme temel olarak, cerrahiden sonraki 1.hafta ile 3
aylık dönem arasında yüklenmeyi esas almaktadır. Literatüre giren bu yeni
sınıflamaya göre; implant cerrahisini takiben yapılan yüklemelerin hepsi
erken dönemde olmakla beraber, değişik isimler alırlar. Bunlar;
a. Erken Progresif Yükleme: Bu protokol, implantların yerleştirmesini
takiben overdenture tarzı hazırlanan protezlerin 1-2 hafta süresince hastalara
kullandırılmamasını veya kullandırılsalar bile, implantlar üzerine hiçbir kuvvet
31
gelmeyecek tarzda içlerinin boşaltılmasını önerir. Erken progresif yükleme
protokolünde, kalıcı protezlerin yapımı 3-4. ayda gerçekleşir (Attard ve Zarb
2005).
b. Erken Fonksiyonel Yükleme: Bu protokol, ilk 2 haftalık dönem için
erken progresif yükleme ile benzerlik göstermektedir. Erken fonksiyonel
yüklemenin farkı ise; implant dayanaklarının ve tutucu parçaların 3. haftada
yerleştirilmesidir (Attard ve Zarb 2005).
2.2.2.8.3 Konvansiyonel Yükleme Protokolü
Uzun yıllardır uygulanan konvansiyonel yükleme protokolünün kabul
görmüş ön şartlarından birisi, implantların yerleştirildikten 3-6 ay sonra
yüklenmesidir (Corso, Sirota ve ark. 1999).
Kemik içi dental implantların doku - implant ara yüzeyindeki etkileriyle
ilgili yapılan çalışmaların sonuçlarına göre; yükleme öncesi minimum
bekleme süresi mandibula için 3-4 ay, maksilla için 4-6 ay olarak bildirilmiştir
(Brunski 1992). Yapılan klinik ve invitro çalışmalar, primer stabilite ile kemik
yoğunluğu arasında doğru ilişki olduğunu göstermiştir (Friberg, Sennerby ve
ark. 1999; Friberg, Sennerby ve ark. 1999; Friberg, Sennerby ve ark. 1999,
Friberg, Sennerby ve ark. 1999, Sennerby, Carlsson ve ark. 1988).
Klasik yükleme uygulanacak implantlar üzerinde kullanılan geçici
protezlerin primer oklüzal kontaklarının giderilmesi önerilmektedir (Misch,
Dietsh-Misch ve ark. 1999). Ayrıca geçici olarak kullandırılan hareketli protez
kaidesine 2-3 haftada bir yumuşak astar maddeleriyle besleme yapılması da
önerilmektedir (Jaffin, Kumar ve ark. 2000).
32
2.3 İmmediat Yükleme
Son yıllarda yapılan çalışmalar sonucu gerek implant şekillerinin,
gerekse implantın yüzey özelliklerinin gelişimiyle implantasyon sonrası
iyileşme ve osseointegrasyon periyodu kısalmaya başlamıştır. Bu
gelişmelere ilaveten, tamamen göreceli bir kavram olarak gelişen primer
stabilizasyonun rezonans frekansla ölçümü için kullanılan “Ostell” gibi
aletlerle sayısal değerler olarak tanımlanabilmesi (Meredith, Book ve ark.
1997) ve gerekli standardizasyonun sağlanabilmesiyle immediat yükleme fikri
hayata geçirilebilir hale gelmiştir. Yapılan araştırmalarda genel olarak
immediat yükleme için iki farklı yaklaşım uygulanmıştır (Misch ve Misch
1995). Bunlardan ilki, alışılmış tedavi ve iyileşme protokolüne göre birkaç
adet fazla implantın yerleştirilmesi, bu implantlardan seçilen en az üç veya
daha fazla implantın üzerine geçici bir protez yapılması ve tüm yüklenen
implantlar kaybedilse de nihai protezin yapılabilmesi için yeterli sayıda
implantın mukoza ile kapatılarak konvansiyonel iyileşme protokolüne göre
iyileşmeye bırakılmasını öngörmektedir. İmmediat yüklenen implantlardan
osseointegre olanlar ise iyileşmeye bırakılan implantlarla birlikte kalıcı
protezin yapımında kullanılacaktır. Bu protokol ilk olarak Schitman ve
arkadaşları tarafından 1990 yılında yayımlanmıştır (Schnitman, Wohrle ve
ark. 1990). Araştırmacılar, 10 hastada alt çenede sabit geçici protezleri
desteklemek için 28 implant kullanmışlardır. Bu implantlardan üçü ilk 6 ay
içinde, 1 tanesi ise ilk cerrahi işlemden 18 ay sonra kaybedilmiştir. Dokuz yıl
sonunda başarı oranı immediat yüklenen implantlar için %84, konvansiyonel
protokole göre iyileşmeye bırakılan implantlar için %100 olarak rapor
edilmiştir. Yine 1997 yılında Tarnow ve arkadaşları çalışmalarında, 10 tam
33
dişsiz hastada 6 mandibulaya ve 4 maksillaya 107 implant yerleştirmişler ve
bu implantlardan immediat yüklenen 69 tanesinden 66’sının osseointegre
olduğunu rapor etmişlerdir (Tarnow, Emtiaz ve ark. 1997).
İmmediat yükleme için kullanılan diğer protokol ise yerleştirilen tüm
implantların yüklenmesini öngörmektedir. Bu protokolde iyileşme döneminde
implant ile kemik arasında oluşan stresleri azaltmak, stabiliteyi arttırmak ve
geçici protezlerin retansiyonu ve dayanıklılığını arttırmak için implantlar geçici
protezler ile birbirlerine splintlenmektedir. Yine bu protokolde de kullanılan
implant sayısı konvansiyonel yönteme göre daha fazladır (Horiuchi, Uchida
ve ark. 2000; Ganeles, Rosenberg ve ark. 2001). Bununla birlikte implantların
birbirine splintlenmesi daha iyi bir biyomekanik yük dağılımı ve gelen
kuvvetleri karşılayan daha fazla yüzey alanı sağladığı için, aşırı yükleme
riskini de azaltmaktadır (Misch, Dietsh-Misch ve ark. 1999). Yazarlar son
zamanlarda tam dişsiz hastalarda immediat yükleme protokolüyle ile %95 -
%100 arasında başarı oranları elde edildiğini rapor etmiştir (May, Edge ve
ark. 1997; Schultes ve Gaggl 2001; Testori, Szmukler-Moncler ve ark. 2001;
Degidi ve Piattelli 2003; Degidi M; Scarano A 2005 b,Testori, Del Fabbro ve
ark. 2003).
2.3.1 İmmediat Yükleme Prensipleri
İmmediat yükleme protokolü öncelikle büyük deneyim ile birlikte
implant diş hekimliği hakkında yüksek bilgi gerektirmektedir. İmmediat
yükleme protokolünde cerrahi açıdan dikkat edilmesi gereken en önemli
nokta ise primer stabilitenin elde edilmesidir. Primer stabilite bu protokolde
osseointegrasyonun gerçekleşebilmesi için çok önemlidir. İmmediat yükleme
34
için bir başka gereklilikse iyi kemik kalitesidir. İmplantın en az 32 N/cm’lik tork
değeriyle yerleştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca en az 10 mm uzunluğunda
implantın yerleştirilebilmesi için yeterli miktarda kemik olmalıdır (Tarnow,
Emtiaz ve ark. 1997). Göz önünde bulundurulması gereken bir başka faktör
implantın çapıdır (Ivanoff, Grondahl ve ark. 2000). İmmediat yükleme
protokolünde 3.75 – 4 mm çapında implantların kullanımı primer stabilitenin
elde edilmesi koşuluyla önerilmektedir (Tarnow, Emtiaz ve ark. 1997).
Günümüzde immediat yükleme protokolü daha çok sabit mandibular
protezler, mandibular overdenturelar, ön bölgelerdeki tek diş eksiklikleri,
maksillada ve mandibulada ön bölgedeki sabit parsiyel protezler için tercih
edilmektedir. Bazı yazarlara göre immediat yükleme uygulamaları tam
maksiler rehabilitasyonlarda ve arka bölgelerde yer alan sabit parsiyel
protezlerde kötü prognoz ve %5 ila %25 arası olan başarısızlık oranından
dolayı iyi düşünülmelidir. Bu yüksek başarısızlık oranının sebebi maksillanın
süngerimsi kemik yapısında olması ve trabeküler kemik miktarının
mandibulaya nazaran oldukça fazla olmasıdır. Bu da primer stabilitenin elde
edilmesini oldukça zorlaştırmaktadır. Diğer yandan mandibula az trabeküler
kemikle birlikte yoğun kortikal kemiğe sahiptir. Mandibuladaki immediat
yükleme uygulamalarında implantın yerleştirilmesi için optimal alan yüksek
yoğunluktaki kemik kalitesinden dolayı mental foramenler arasında kalan
bölgedir (Tarnow, Emtiaz ve ark. 1997).
2.3.2 Immediat Yükleme Protokolü İçin Değerlendirilmesi Gereken
Faktörler
35
Literatürde immediat yükleme protokolünü etkileyebilecek faktörler şu
şekilde özetlenmektedir (Gapski, Wang ve ark. 2003);
Cerrahi teknik
Primer implant stabilitesi
Hastaya bağlı faktörler;
Kemik kalitesi ve miktarı
Yara iyileşmesi (sistemik hastalıklar, sigara alışkanlığı)
İmplanttın makro ve mikro özellikleri;
İmplant dizaynı
İmplantın yüzey özellikleri
İmplantın boyutları
Oklüzyon bağlantılı faktörler;
Oklüzal kuvvetin yönü ve miktarı (parafonksiyonel alışkanlıklar)
Protezin dizaynı (implant sayısı ve pozisyonu)
2.3.2.1 Cerrahi Teknik
Atravmatik cerrahi teknik, uygulanan protokolden bağımsız olarak
implantın başarısı için anahtar faktörlerden biridir (Gapski, Wang ve ark.
2003, Albrektsson, Branemark ve ark. 1981; Eriksson ve Albrektsson 1983;
Albrektsson, Zarb ve ark. 1986; Ericsson, Nilson ve ark. 2000; Ericsson,
Randow ve ark. 2000; Albrektsson ve Wennerberg 2004; Albrektsson ve
Wennerberg 2004, Buchs, Levine ve ark. 2001, Yacker ve Klein 1996,
Brisman 1996, Misch ve Dietsh 1993).
Uygun cerrahi ve prostetik teknik kullanıldığında immediat yüklenen
implantlar etrafındaki krestal kemik kaybı miktarı, konvansiyonel protokol ile
36
karşılaştırıldığında benzer oranlardadır (Eriksson ve Albrektsson 1983;
Brisman 1996; Ericsson, Nilson ve ark. 2000).
Krestal kemik kaybı 6 ila 18 ay sonunda immediat yüklenen
implantlarda 0,14 mm bulunurken geç yüklenen implantlarda 0,07 mm olarak
bulunmuştur (Ericsson, Nilson ve ark. 2000). Cooper ve arkadaşları yaptıkları
çalışmada erken yüklenen tek diş implantlarında 12 ay sonunda 0,4 mm
marjinal kemik seviyesi degisimi rapor etmişlerdir (Cooper, Scurria ve ark.
1999). Cho ve arkadaşları immediat yüklenen implantlarda yaptıkları
prospektif bir çalışmada 30 ay sonunda 0,6 mm marjinal kemik kaybı rapor
etmişlerdir (Cho ve Park 2003). Önemle belirtilmelidir ki cerrahi operatörün
becerisi ve tecrübesi de implant diş hekimliğinde tedavinin sonuçlarını
indirekt olarak etkilemektedir.
2.3.2.2 Primer İmplant Stabilitesi
Literatürde primer implant stabilitesi implantın kemik içine yerleştirildiği
andaki stabilizasyonu yada primer kemik teması olarak tanımlanırken,
sekonder stabilite implantın kemik içine yerleştirildikten sonraki iyileşme
periyodu ve kemiğin remodelingi sonucu sağlanan stabilizasyon olarak
tanımlanmaktadır. (Gapski, Wang ve ark. 2003).
Tüm faktörler içinde primer stabilite, immediat yüklemeyi etkileyen en
önemli faktör olarak görünmektedir (Gapski, Wang ve ark. 2003).
Brunski ve arkadaşları 1993’te implantaki 100 mikrondan daha fazla
mikro hareketin direk kemik implant kontağını tehlikeye atacagını söylemiştir
(Brunski 1992). Bu gözlem aynı zamanda Szmuckler-Moncler ve arkadaşları
tarafından rapor edilmiştir (Szmukler-Moncler, Piattelli ve ark. 2000).
37
Szmuckler-Moncler ve arkadaşları, araştırmaları sonucunda kemik implant
ara yüzündeki 150 mikrondan daha fazla hareketliliğin osseointegrasyon
yerine fibröz enkapsülasyonla sonuçlanacağını belirtmişlerdir.
Özet olarak primer stabilite elde edildiğinde ve doğru prostetik tedavi
planı takip edildiğinde immediat fonksiyonel yükleme protokolü uygulanabilir
bir protokoldür (Schnitman, Wohrle ve ark. 1990; Chiapasco, Gatti ve ark.
1997; Schnitman, Wohrle ve ark. 1997).
Literatürlerde adı geçen primer stabilizasyon ölçme yöntemleri
şunlardır (Glauser, Lundgren ve ark. 2003):
Perküsyon testi
X-ray değerlendirmesi
Periotest
Turn out test
Kesme direnci testi (Yerleştirme Torku)
Rezonans frekansı analizi (Ostell-RFA)
Bu testler arasında rezonans frekansı analizi (Meredith, Book ve ark.
1997);
Objektif olmasından
Tekrarlanabilir olmasından
İnvaziv olmamasından
dolayı son yıllarda öne çıkmıştır, aletin ölçtüğü 60–70 ISQ (Implant Stability
Quotient) arası değerin immediat yükleme için yeterli olduğu belirtilmiştir.
38
2.3.2.3 Kemik Kalitesi ve Miktarı
Klinik olarak hastanın kemik yoğunluğu immediat yükleme
protokolünün uygulanabilirliğini ve başarısını belirlemede önemli rol
oynamaktadır (Piattelli, Ruggeri ve ark. 1993; Piattelli, Corigliano ve ark.
1997; Piattelli, Corigliano ve ark. 1998; Romanos, Toh ve ark. 2001). Jaffin
ve Berman yaptıkları retrospektif çalışmada farklı yoğunluklardaki kemiğe
yerleştirdikleri 1054 implantın başarı oranlarını karşılaştırmışlardır. Tip 1-3
arası kemiğe yerleştirilen implantlarda %3 oranında kayıp görülürken,
implantların %10’ nunun yerleştirildiği düşük trabeküler kemik yoğunluğuna
sahip tip 4 kemiğe yerleştirilen implantlarda %35 oranında kayıp görülmüştür
(Jaffin ve Berman 1991). Bu nedenle elverişli mekanik özelliklerinden dolayı
immediat ve erken yüklemeyle ilgili çalışmaların birçoğu yoğun kemiğin
çoğunlukla bulunduğu mandibular ön bölgede gerçekleştirilmiştir (Piattelli,
Paolantonio ve ark. 1997; Piattelli, Corigliano ve ark. 1998; Ganeles,
Rosenberg ve ark. 2001). İlginç olarak yapılan birkaç çalışmada anatomik
lokasyondan bağımsız olarak benzer başarı oranları elde edilmiştir (Tarnow,
Emtiaz ve ark. 1997; Horiuchi, Uchida ve ark. 2000). Horiuchi ve arkadaşları
immediat yüklenen implantların başarı oranlarında arklar arasında fark
olmadığını rapor etmiştir (Horiuchi, Uchida ve ark. 2000). Maksillada %95,5
başarı oranı mandibulada ise %97,9 başarı oranı rapor edilmiştir. Yine Buchs
ve arkadaşları 93 hastaya 142 implant yerleştirildiği ve tek diş protezleri ve
parsiyel sabit protezlerin uygulandığı çok merkezli prospektif çalışmada,
maksilla ve mandibulada elde edilen başarı oranları arasında fark olmadığını
rapor etmişlerdir (Buchs, Levine ve ark. 2001, Sullivan, Sherwood ve ark.
1996; Trisi, Rao ve ark. 1999).
39
2.3.2.4 Yara İyileşmesi
Osteoporoz, osteopeni, hiperparatiroidizm gibi kemik metabolizmasını
etkileyen metabolik hastalıklar implant protokolünde yara iyileşmesini önemli
oranda etkileyebilmektedir (Gapski, Wang ve ark. 2003, Mori, Manabe ve ark.
1997; Hara, Hayashi ve ark. 1999; Lugero, de Falco Caparbo ve ark. 2000,
Becker ve Becker 1990; Becker, Hujoel ve ark. 2000; Friberg, Ekestubbe ve
ark. 2001). Optimal koşullarda (atravmatik cerrahi) yerleştirilen implant
üzerinde veya çevresinde sadece 6 hafta sonra lameller kemiğin oluştuğu
gözlenmiştir (Roberts, Smith ve ark. 1984).
İlginç olarak immediat yüklenen implantlarda hayvan deneylerine
dayanan histolojik veriler immediat yüklemenin implant etrafındaki
osseointegrasyon sürecine ve kemik oluşumuna dair zıt bir etki
göstermediğini işaret etmektedir (Piattelli, Ruggeri ve ark. 1993; Henry, Tan
ve ark. 1997; Piattelli, Paolantonio ve ark. 1997; Piattelli, Corigliano ve ark.
1998; Romanos, Toh ve ark. 2001). Aslında bazı veriler erken yüklemenin
kemik implant kontağını arttırdığını ve erken yüklenmeyen implantlarla
karşılaştırıldığında daha hızlı bir remodeling oluşumuna izin verdiğini
göstermektedir (Piattelli, Corigliano ve ark. 1997; Piattelli, Paolantonio ve ark.
1997; Piattelli, Corigliano ve ark. 1998). İmplant etrafındaki kemiğin mekanik
stimülasyonu konsepti Rubin ve Mcleod tarafından da değerlendirilmiş ve
doğrulanmıştır. Yaptıkları hayvan deneyinden elde edilen veriler düşük
şiddetteki mekanik gerilimlerin implantların biyolojik fiksasyonunu arttırdığını
göstermektedir (Rubin ve McLeod 1994). Sonuç olarak dental implantların
immediat olarak yüklenmesi kemik oluşumunu hızlandırabilse de bu sürecin
40
meydana gelebilmesi için primer stabilitenin en önemli etken olduğunu ifade
etmek gereklidir (Gapski, Wang ve ark. 2003).
2.3.2.5 İmplant Dizaynı ve Konfigürasyonu
İmplant gövde dizaynı özellikle immediat yükleme protokolünde çok
daha belirleyici bir etkendir. Çünkü bu protokolde kemiğin, okluzal kuvvetler
uygulanmaya başlamadan önce implant dizaynındaki girintilere ve
andırkatlara penetre olması veya yüzey üzerine bağlanması için yeterli
zamanı yoktur (Misch ve Misch 1995). Yivli implant dizaynlarında implant
yerleştirildiği günden itibaren yivler arasında kemik bulunmaktadır. Bu
nedenle immediat yükleme protokolü için fonksiyonel yüzey alanı daha
fazladır. Bunun yanında implant yivlerinin dizaynı fonksiyonel yükleme
sırasında implant çevresindeki remodeling miktarını etkileyebilmektedir
(Steigenga, Al-Shammari ve ark. 2004). V şeklindeki yivlerin kare şekilli
yivlerle karşılaştırıldığında kemiğe 10 kat daha fazla makaslama kuvveti
uyguladığı görülmüştür. Kemik baskı şeklindeki kuvvetlere karşı daha güçlü
ve dirençliyken makaslama kuvvetlerine karşı daha dirençsizdir (Reilly ve
Burstein 1975). Bu nedenle yiv şekli ve implant dizaynı cerrahi travmadan
kaynaklanan kemik onarımı sırasında immediat yüklemenin erken dönem
risklerini azaltabilmektedir. İmplanttın dizaynı fonksiyonel yüzey alanını
implantın uzunluğu ve çapından daha fazla etkilemektedir. İmplant
konfigürasyonu uzun zamandır implantın başarısı için temel şartlardan biri
olarak göz önünde tutulmaktadır (Wolfe ve Hobkirk 1989; Lefkove ve Beals
1990).
41
2.3.2.6 İmplantın Yüzey Özellikleri
İmplant yüzey özellikleri kemik kontağı oranını, lameller kemik
oluşumunu ve kemik kontağı yüzdesini etkileyebilmektedir. Yeni kemik
formasyonuna en yüksek oranda, daha fazla kemik implant kontağıyla,
yüksek mineralizasyon oranıyla ve en hızlı lameller kemik formunda izin
veren yüzey özellikleri immediat yükleme protokolü için faydalı olacaktır
(Lum, Beirne ve ark. 1991). Yapılan araştırmalar pürüzlü implant yüzeylerinin
belirgin olarak daha fazla kemik implant kontağı sağladığını göstermektedir
(Buser, Schenk ve ark. 1991; Wennerberg, Albrektsson ve ark. 1995; Trisi,
Rao ve ark. 1999). Yine yapılan çalışmalarda pürüzlü yüzeyli implantların
makaslama kuvvetlerine karşı direncinin, pürüzsüz (düzgün) yüzeyli
implantlardan 5 kat fazla olduğu görülmüştür (Li, Liu ve ark. 1999).
2.3.2.7 İmplantın Boyutları
İmplanttın uzunluğundaki her 3mm’lik artış implantın fonksiyonel yüzey
alanını %20’ den fazla arttıracaktır (Misch ve Dietsh 1993), fakat implant
uzunluğu artışının krestal kemik seviyesindeki kemik temasına etkisi yoktur.
Uzunluk artışı daha çok implantın başlangıç stabilitesi üzerinde etkilidir.
İmplantın uzunluğu immediat yüklemenin sonuçlarını etkileyebilmektedir.
Yapılan bir çalışmada 10 mm den daha kısa implantların kullanıldığı
immediat yükleme uygulamasında %50 başarısızlık oranı ortaya çıkmıştır
(Schnitman, Wohrle ve ark. 1990). Yapılan birçok çalışma immediat yükleme
protokolünde yüksek başarı oranı elde etmek için implant uzunluğunun en az
10 mm veya daha uzun olması gerektiğini söylemektedir (Lefkove ve Beals
1990; May, Edge ve ark. 1997; Horiuchi, Uchida ve ark. 2000).
42
2.3.2.8 Kuvvetlerin Yönü ve Miktarı
İmmediat yükleme protokolünde başarıyı elde etmenin bileşenlerinden
biri de fonksiyonel kuvvetlerin kontrollü olmasıdır. İmplant üzerine gelen
oklüzal kuvvetlerin yönü remodeling oranını etkileyebilmektedir.
Araştırmalarda implant üzerine gelen aksiyal kuvvetlerin horizontal kuvvetlere
nazaran daha fazla lameller kemik oluşumu ve daha düşük remodeling oranı
sağladığı görülmüştür. İmmediat yükleme protokolünde implant üzerine gelen
kuvvetlerin yıkıcı etkilerini arttırdıkları için geçici protezlerde kantilever
uzantılarından kaçınılması önerilmektedir. Bruksizm ve diş sıkma gibi
parafonksiyonel alışkanlıklar çok önemli kuvvet faktörleridir. Bu tür
parafonksiyonlarda kuvvetin büyüklüğü ile birlikte kuvvetin süreside artmakta
ayrıca kuvvetin yönüde dikeyden çok yataya kaymaktadır (Misch ve Dietsh
1993, Jaffin ve Berman 1991; Balshi ve Wolfinger 1997; Jaffin, Kumar ve ark.
2000; Colomina 2001; Jaffin, Kolesar ve ark. 2007, Grunder 2001).
Ganeles ve arkadaşları, yaptıkları çalışmada 161 immediat olarak
yüklenen implantan sadece birinin bruksizme bağlı olarak kaybedildiğini rapor
etmiştir (Ganeles, Rosenberg ve ark. 2001). Literatürlerde genellikle
bruksizm gibi parafonksiyonel alışkanlıkları olan hastalarda immediat
yükleme protokolünün riskli olabileceği ve kullanılmaması gerektiği
önerilmektedir (Gapski, Wang ve ark. 2003).
2.3.2.9 Protetik Dizayn
Tarnow ve arkadaşları yaptıkları çalışmada immediat yüklenen
implantlarda optimal stabiliteyi sağlamak ve başarı oranını arttırmak için
döküm metal iskelet destekli geçici protezler kullandıklarını belirtmişlerdir.
43
Yazarlar geçici protezlerin mikro hareketleri önlemek için yerleştirildikten
sonra iyileşme periyodu sürecinde çıkarılmaması gerektiğini söylemişlerdir
(Tarnow, Emtiaz ve ark. 1997). Literatürlerde bazı yazarlar interforaminal
bölgeye yerleştirilen 2–4 implantın at nalı şeklinde bir barla birleştirilmesini
de; implant üzerine gelen oblik ve horizontal kuvvetleri ve implantın mikro
hareketini azaltacağından dolayı, önermektedirler (Tarnow, Emtiaz ve ark.
1997). İmmediat yükleme düşünüldüğünde parafonksiyonel alışkanlıkların ve
oklüzal desteğin tüm dişler üzerine dağılımının dikkatli bir oklüzal analizle
değerlendirilmesi önerilmektedir (Gapski, Wang ve ark. 2003). Literatürde az
sayıda implantın kullanıldığı vakalarda düşük başarı oranı görülmektedir
(Schnitman, Wohrle ve ark. 1990; Balshi ve Wolfinger 1997; Schnitman,
Wohrle ve ark. 1997). İmplantların pozisyonu da, implant sayısı kadar
önemlidir. İmplantların splintlenmesi implant üzerine gelen stresleri azaltmak
için etkili bir yöntemdir bu yüzden tam dişsiz ağızlarda implantların birbirine
splintlenecek şekilde pozisyonlandırılması immediat yüklenen geçici protezler
için avantaj olacaktır (Misch ve Misch 1995).
2.3.2.10 Histolojik Değerlendirme
Genel görüş implant kemik ara yüzünde oluşan aşırı streslerin
implantın aşırı yüklenmesine ve kaybına yol açacağı şeklindedir. Bununla
birlikte implantlarda immediat yüklemenin ara yüzde aşırı streslere sebep
olacağı kesin değildir (Misch, Dietsh-Misch ve ark. 1999). Romanos ve
arkadaşları, immediat ve geç yüklenen implantlarda istatistiksel bir fark
olmadığını gözlemlemişlerdir (Romanos, Toh ve ark. 2001). Testori ve
arkadaşları çalışmalarına insanda immediat yüklemeden 4 ay sonra çıkarılan
44
iki implantın ara yüzünü histolojik olarak değerlendirmiş ve kemik implant
kontağının %78 ila %85 oranında olduğunu ve epitelyal migrasyonun
görülmediğini rapor etmiştir (Testori, Del Fabbro ve ark. 2003). Randow ve
arkadaşları insanda immediat yükleme protokolünde implant kemik ara
yüzünü değerlendirmiş ve 18 ay sonunda direk kemik teması
gözlemlediklerini rapor etmişlerdir (Randow, Ericsson ve ark. 1999).
Lederman ve arkadaşları 95 yaşında olan ve 12 yıldır immediat yüklenen bar
bağlantılı overdenture kullanan bir hastada bu sonuçları doğrulamıştır
(Ledermann, Schenk ve ark. 1998). Bu sonuçlar immediat yükleme
protokolünde uzun sureli kemik implant kontağının mümkün olabileceğini
göstermektedir (Misch, Dietsh-Misch ve ark. 1999, Piattelli, Ruggeri ve ark.
1993; Piattelli, Trisi ve ark. 1993).
2.4 İmplant Stabilitesi
2.4.1 İmplant Stabilitesinin Belirlenmesinin Önemi
İmplantların stabilitelerinin belirlenmesi, iyileşme doneminde
osseointegrasyon için gerekli olduğu kanıtlanmış implant stabilite boyutunun
belirlenmesinde ve implantların yükleme zamanlarının belirlenmesinde
önemlidir.
2.4.2 İmplant Stabilitesi Belirleme Yöntemleri
Kemik içindeki implant stabilitesini değerlendirmek için birçok deneysel
ve klinik yöntem geliştirilmiştir (Huang, Pan ve ark. 2000; Winkler, Morris ve
45
ark. 2001). Günümüzde ise dental implantların klinik stabilitelerinin
belirlenmesinde kullanılan yöntemler şu şekilde sınıflanabilir:
A. Klasik Yöntemler
Perküsyon
Mobilite
Tork Testi
Radyografi
B. Modern Yöntemler
Periotest Cihazının Kullanımı
Rezonans frekans analiz yöntemi (Ostell Mentor)
2.4.2.1 Klasik Yöntemler
Rutinde kullanılan klasik stabilite yöntemleri olan mobilite, perküsyon
ve radyografi gerekli hassasiyeti gösteremediğinden genel olarak kabul
görmemiştir (May, Edge ve ark. 1997).
2.4.2.1.1 Perküsyon
Perküsyon, subjektif bir değerlendirme yöntemi olarak kabul
edilmektedir. Yine yöntemin stabilite belirlemede standart kriterleri olmadığı
şeklinde yorumlar yapılmıştır. Birçok çalışmada, perküsyonun güvenilir kabul
edilememesinin nedenleri şu şekilde sıralanmıştır:
İnsan kulağının rezonans frekansını ve oluşan tonun genişliğini
belirlemede yeterince hassas olmadığı
Ayna sapının implanta yeterli enerjiyi iletemediği
46
Uygulama kuvvetinin, klinisyenden klinisyene değişiklik
gösterdiğidir (Wilson 1989; Meredith, Book ve ark. 1997; Meredith,
Shagaldi ve ark. 1997; Meredith, Friberg ve ark. 1998).
2.4.2.1.2 Mobilite
Genel olarak bakıldığında mobilitenin şu açılardan önemli olduğu ileri
sürülmüştür:
Oluşan osseointegrasyonun miktarını belirlemesi
Enflamasyonun varlığını göstermesi
Fonksiyonel aşırı yüklemeleri işaret etmesi
İmplantı çevreleyen ilk bağlantı dokusunun miktarını yansıtması
(Wilson 1989, Hatano, Shimizu ve ark. 2004).
2.4.2.1.3 Tork Testi
Johansson ve Albrektsson, tavşan kemiğinde deneysel implantların
stabilite ve fiksasyonunu, geliştirdikleri tersine hareketli tork testi ile
değerlendirmişlerdir. Bu testin temelini, implantı gevşetecek yönde implant
kemik bağlantısı kopana kadar tork kuvveti uygulamak olarak açıklamışlardır
(Albrektsson, Zarb ve ark. 1986; Johansson ve Albrektsson 1987; Hatano,
Shimizu ve ark. 2004; Johansson, Back ve ark. 2004). Ancak in vivo
kullanımının zor olması ve insan calışmalarında etik nedenlerle
kulanılamaması yöntemin en büyük dezavantajları olarak belirtilmektedir
(Sennerby, Carlsson ve ark. 1988; Sennerby ve Meredith 1998).
47
2.4.2.1.4 Radyografik İncelemeler
Birinci basamak cerrahiden sonra, implant-kemik arasında translusent
alanlar gözlenebileceği ve bu nedenle alınan radyografilerle bölgedeki kemik
yoğunluğunun ve marjinal kemik kaybının takip edilmesinin gerekliliği
bilinmektedir. Çalışmalarda longitudinal başarıyı ve stabiliteyi ölçmek için en
güvenilir yöntemin, radyografik muayene ve mobilite testi olduğu iddia
edilmiştir (Cranin, DeGrado ve ark. 1998; Meredith, Friberg ve ark. 1998).
Ayrıca implant doku ara yüzeyindeki kemik kalitesinin klinik olarak
belirlenmesinde non-invaziv metod olan radyografik incelemeler, ister
panoramik ister periapikal olsun standardize edilme güçlüklerinden dolayı
eleştirilmektedirler (Meredith, Friberg ve ark. 1998). Çalışmalarda özellikle
periapikal radyografilerin implant çevresindeki kemiği 2 boyutlu olarak
yansıtacağı icin, bu radyografiler üzerinde yapılacak milimetrik ölçümlerin
yeterli olmayacağı belirtilmektedir.
Çoğu çalışmada kullanılan periapikal filmlerin standardizasyonunu
sağlamak icin Rinn Film tutucusu (Rinn Corp. Elgin 3) adlı özel bir aperey
kullanılmış ve bu apareyin ısırma plağı üzerine polivinil siloksan ölçü
materyalinden yapılan ısırma bloğu eklenmiştir. Standart çekim parametreleri
ve geliştirme prosedürleri ile elde edilen radyografik bulguların yüksek
kalitede olması ve bilgisayarda kemik seviyesindeki değişiklikler açısından
incelenip analiz edilmesi gerektiği vurgulanmıştır (Corso, Sirota ve ark.
1999).
48
2.4.2.2 Modern Yöntemler
Daha hassas mobilite ölçümleri çeşitli implant-bağlantı tipleri için
zaman/integrasyon eğiminin belirlenmesine izin verir. Son yıllarda, implant
mobilite miktarının belirlenmesinde belli bir kriterin geliştirilmesi için cok
sayıda çalışma yapılmıştır (Schnitman ve Shulman 1979, McGinnis, Larsen
ve ark. 1998, Albrektsson, Zarb ve ark. 1986). Birçok araştırıcı implantlardaki
mobiliteyi belirlemek icin değişik metodlar geliştirmeye çalışmışlardır. Ancak
geliştirilen metodların birçoğu rutin klinik uygulamalarda kullanılacak kadar
pratik değildir ve genellikle araştırmalarda kullanılmaktadır (Wilson 1989).
2.4.2.2.1 Periotest
Geliştirilme amacı doğal dişi cevreleyen periodontal dokulardaki
destek azalmasını sayılabilir verilerle ölçmek ve mobilite açısından
değerlendirmektir (Meredith, Book ve ark. 1997; Meredith, Shagaldi ve ark.
1997). Günümüzde Periotest Klasik (Resim 1.11) ve ölçülen verilerin
saklanmasına olanak sağlayan Periotest S (Resim 1.12) olmak üzere 2 ayrı
tipi bulunmaktadır.
Resim 2.11 : Periotest Klasik
Resim 2.12 : Periotest S (2006)
49
2.4.2.2.1.1 Klinik Kullanım
Periotest, implant stabilitesinin belirlenmesinde doğru ve
tekrarlanabilen bir cihaz olarak sunulmuştur. Cihazın diş kronuna ya da
implant dayanağına uygulanan dokunuşların adeta geri tepmesini ölçtüğü ve
implant ile dayanak ara yüzeyindeki stabiliteyi ölçmede de kullanılabileceği
ileri sürülmüştür (May, Edge ve ark. 1997; Cranin, DeGrado ve ark. 1998;
Winkler, Morris ve ark. 2001, Morris, Winkler ve ark. 2000; Morris, Ochi ve
ark. 2003; Seong, Holte ve ark. 2008, Gomez-Roman ve Lukas 2001;
Winkler, Morris ve ark. 2001, Tricio, Laohapand ve ark. 1995; Tricio, van
Steenberghe ve ark. 1995 ).
PTV değerlerinin;
Ölçüm noktası
Vuruş yüksekliği
Piyasemenin açılandırılması
Kontakt zamanı
Dayanak uzunluğu
parametrelerinden etkilenebileceği belirtilmiştir.
2.4.2.2.1.2 Güvenilirlik
Literatürden elde edilen bulgulara göre periotest, implant stabilitesinin
teşhisinde güvenilir bir alettir. Yine de cihazın, implantın stabil olduğu ancak
horizontal kemik kaybı olan bazı durumlarda güvenilir ölçümler yapamadığı
ve kemik kaybı derecesi cok fazla olmadıkça da bunu belirleyemediği
belirtilmektedir (Cranin, DeGrado ve ark. 1998; Morris, Winkler ve ark. 2000).
50
2.4.2.2.2 Osstell
Tekrarlanabilen objektif ve non-invaziv bir yöntem olan RFA
(Rezonans Sıklığı Analizi) ile implantların stabilitesi sayısal biçimde
değerlendirilebilmektedir. Bu teknikte, cihaz implanta 4- 6 N/cm ile vidalanan
küçük bir aktarıcı olan Smartpeg ara parçası ile rezonans sıklığını belli bir
aralıkta (4500 – 8500 Hz) ölçer. ‘Hertz’ olarak ölçülen rezonans
sıklığı/frekansı değeri Osstell cihazına doğrudan transfer edilir ve bir ‘ ISQ ’
(İmplant Stabilite Katsayısı) değeri olarak gösterilir. Bu değer 1-100 arası
derecelendirilir; ISQ değeri ne kadar yüksekse implant o kadar stabildir.
Kemiğin homojen olmadığı durumlarda smartpeg en düşük ve en yüksek
stabilite değeri verecek manyetik dalgaları geri yansıtır. Bu yansıma 3 ISQ
biriminden fazla olduğunda Ostell® Mentor ekranında her iki değerde görülür.
Ostell® Mentor probu Smatpeg ile olan açı farkı 90o olacak şekilde
konumlandırılarak, birbirini takip eden 2 ayrı ölçüm alınması tavsiye
edilmektedir (Simunek, Vokurkova ve ark. 2002).
Konvansiyonel tekniklerin çoğu zaman yetersiz kalması ve tasarım
değişikliklerine uğrayan implant markalarının klinik başarılarını ortaya
koyabilecek invaziv olmayan yöntemlere ihtiyaç olması böyle bir cihazın
gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu fikirler doğrultusunda implant stabilitesinin
objektif ve non-invaziv bir şekilde ölçülmesi icin geliştirilen cihaza OsstellTM
(Integration Diagnostics AB, Göteborg, İsveç) adı verilmiştir. Daha sonraları
Osstell adıyla geliştirilen bu cihaz üzerinde bazı değişiklikler yapılmış ve
Osstell MentorTM (Integration Diagnostics AB, Göteborg, İsveç) adı altında
piyasaya sürülmüştür.
51
Resim 2.13: Ostell Mentor (2006)
Araştırmalar cihazın avantajlarını şöyle sıralamaktadır:
a. Yükleme zamanını bildirir: Osstell, hekimin yerleştirilen
implantın stabilitesini ve kemik kalitesini ölçmesini sağlar. Ayrıca
implantın yükleme zamanı hakkında bilgi verir.
b. Hatalardan kaçınmayı sağlar: Osstell diş hekiminin implant
çevresindeki iyileşmeyi ve değişiklikleri ölçmesini sağlar. Bu şekilde
güvenli bir restorasyon icin uygun zaman belirlenebilir. Ayrıca olası
hatalar önceden belirlenip gerekli önlemler alınabilir. Bu özellik direkt
olarak klinik başarısızlıkların sayısını da azaltır.
c. İmplant performansını değerlendirir: Osstell implantın klinik
performansının ölçülmesini sağlar ve böylece implant sistemleri
arasında seçim yapılabilir.
d. Hasta takibini kolaylaştırır: Osstell diş hekiminin hasta kayıtları
ile beraber tutabileceği ölçümler elde etmesini sağlar. Bu, hasta
takibinde ve yasal uygulamalarda yararlı olacaktır (Meredith, Book ve
52
ark. 1997; Meredith, Shagaldi ve ark. 1997; Friberg, Sennerby ve ark.
1999; Simunek, Vokurkova ve ark. 2002).
2.4.2.2.2.1 Klinik Kullanım
Cihaz ile ilgili yapılan birçok calışmada ve cihazın üreticileri tarafından
belirtilen kullanım amaçları sayılacak olursa:
a. Cerrahi sırasında elde edilen primer implant stabilitesinin
ölçülmesini sağlar.
b. Yerleştirme sırasında risk grubuna giren hastaların
belirlenmesini sağlar.
c. Cerrahi sonrası düzenli yapılan ölçümler ile osseointegrasyonun
gelişiminin takip edilmesine yardımcı olan bir yöntemdir.
d. Zamanla dayanıklılıkta oluşan değişimleri gözlemler.
e. Performans ve ISQ değerlerinin kesin diagnostik kayıtlarını
sağlar.
f. Cihazın kullanılması, her bir ölçüm icin yaklaşık iki dakikalık
zaman harcanmasını gerektirir.
g. Hastalara yeterli osseointegrasyonu sağlanamayan
implantların, bulundukları yerden neden çıkartılmaları gerektiğini
açıklamaya yardımcı olur.
h. Klinik olarak başarılı ve başarısız olan implantların ayırt
edilmesini ve de elde edilen verilerin sağlıklı bir şekilde monitorize
edilmesini sağlar (Meredith, Shagaldi ve ark. 1997; Rasmusson,
Meredith ve ark. 1998; Friberg, Sennerby ve ark. 1999).
53
2.4.2.2.2.2 Çalışma Prensibi
Yeni geliştirilen Osstell Mentor cihazı, ostell ile benzer prensiplerle
calışır ve aynı şekilde implant ya da dayanaklar uzerinden ölçüm yapabilir.
Rezonans Frekans Test metodu; transdüktörün veya smartpeg’in
vibrasyonuna dayanan, implanta ise minimum hareketin olmasını esas alan
bir yöntem olarak açıklanabilir (Meredith, Shagaldi ve ark. 1997).
2.4.2.2.2.3 Değer Aralığı
Rezonans frekans değerleri ISQ denilen bir indeksden meydana gelir
ve sklada 0'dan 100'e kadardır.
Rezonans frekans değerinin;
İmplant Özellikleri,
Kemik seviyesi,
Kemik kalitesi,
Basit / bikortikal ankraj ile
İmplant kemik ara yuzeyindeki dayanıklılıktan etkilendiği
belirtilmiştir.
Cihazın üreticileri tarafından yapılan yorumlara göre ISQ değerleri,
zaman içinde implantı çevreleyen marjinal kemik seviyeleri değiştikçe
çeşitlilik gösterecektir. Eğer kemik seviyesinde bir azalma varsa buna bağlı
olarak ISQ değerinde de bir azalma görülecektir.
Periyodik ölçümler arası değerlerde farklılık görülmediği zaman,
implantın etrafındaki marjinal kemik yüksekliğinin bir denge konumuna
ulaştığının kabul edilebileceği öne sürülmektedir (Meredith, Shagaldi ve ark.
1997).
54
2.4.2.2.2.4 Güvenilirlik
Rezonans frekans analizi metodu yaklaşık 10 yıldır geliştirilmekte ve
metodla pekçok yayın bulunmaktadır. Ayrıca cihaz birçok ülkede klinik
çalışmalar yapılmadan önce, laboratuvar ve hayvan deneyleri ile de kontrol
edilmiştir.
Meredith ve arkadaşları, farklı uzunluktaki implantları aluminyum
bloklar içine gömerek, rezonans frekans ölçümleri gerçekleştirmişlerdir. Non-
parametrik analizlerde; alüminyum bloğun üzerinde aynı seviyede açıkta
olan, farklı uzunluktaki implantlar icin rezonans frekans değerlerinde belirgin
bir farklılık olmadığı tespit edilmiştir. Yine alüminyum bloğun üzerinde farklı
seviyede açıkta olan aynı uzunluktaki implantlar için ise rezonans frekans
değerlerinde belirgin bir farklılık görülmüştür. Yani implant uzunluğunun değil,
desteksiz kalan implant uzunluğunun önemli olduğu sonucuna varılmıştır.
Böylece rezonans frekans ölçümlerinin, implantın stabilitesindeki değişiklikleri
ve de açığa çıkmış implant yüksekliğini belirlemede başarıyla
kullanılabileceği bulunmuştur (Meredith, Shagaldi ve ark. 1997).
Aynı şekilde Meredith ve arkadaşları, 9 ayrı hastada toplam 56
implantı yine 9 ayrı hastada toplam 52 implantı içeren 2 gruptan oluşan
çalışmalarında, rezonans frekansının implant uzunluğu ile olan etkileşimini
incelemişlerdir. Sonuç olarak rezonans frekans ölçümlerinin kemik
seviyesinin uzerindeki implantın etkili uzunluğu ile ilişkide olduğu
bulunmuştur. Elde edilen bulgular implant stabilitesinin tayininde rezonans
frekans yönteminin uygun bir metod olduğunu göstermiştir (Meredith, Book
ve ark. 1997).
55
Rasmusson ve arkadaşları, tavşan denekleri üzerinde serbest kemik
greftlerinde titanyum implantların iyileşmesini ve stabilitelerini incelemişlerdir.
Çalışmada Osstell cihazı ile başlangıç ve takip eden 4. , 8. , 16. ve 24.
haftalarda ölçümler yapılmıştır. Sonuçta geciktirilmiş implantlarda 4 kat daha
fazla kemik-implant kontağı tespit edilmiştir. Buna göre implant stabilitesinin
geciktirilmiş implantlarda daha fazla olduğu sonucuna varılmıştır
(Rasmusson, Meredith ve ark. 1999).
Frieberg ve arkadaşları ise, yaptıkları calışmada 3 farklı tip implant
tasarımının stabilitelerindeki değişiklikleri rezonans frekans analizi ile
incelemişlerdir. Yapılan çalışma sonucunda, Osstell cihazının implant
stabilitesindeki değişiklikleri ortaya çıkarmada konvansiyonel klinik ve
radyografik tekniklerden daha hassas olduğu ortaya konmuştur (Friberg,
Sennerby ve ark. 1999).
56
BÖLÜM 3 - GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışmada iki farklı yüzey özelliğine sahip (SLA-SLActive) ITI
(Straumann, İsviçre) dental implantların, immediat yükleme ve konvansiyonel
yükleme protokollerinde ortaya çıkan klinik ve radyolojik farklılıkları incelendi.
Klinik incelemede Rezonans frekans analizi (RFA) için OSTELL Mentor
(OsstellTM device, Integration Diagnostics AB, Savedalen, İsveç) kullanıldı ve
veriler kaydedildi. Radyolojik değerlendirmede 0. ,3, 6. ve 12. aylarda
panaromik radyografi ile implantların çevresindeki kemikte meydana gelen
değişiklikler incelendi. Çalışmada iki farklı grup oluşturulmuştur. Bunlar;
a. İmmediat yükleme yapılan grup: 35 adet SLA ve 34 adet
SLActive yüzeyli ITI implant cerrahi yerleştirmeyi takiben 48 saat
içinde yüklendi (hemen yükleme protokolü).
b. Konvansiyonel yükleme yapılan grup: 16 adet SLA ve 20 adet
SLActive yüzeyli ITI implant yerleştirilmesinden alt çenede 3 üst
çenede 4-6 ay sonrasında yükleme yapıldı (geleneksel yükleme
protokolü).
Çalışmaya, cerrahi işlem ve implant uygulaması için sistemik ya da
lokal kontrendikasyonu bulunmayan yaşları 41 – 64 arası 8’i erkek, 10’u
kadın toplam 18 hasta dahil edildi.
57
Toplam İmmediat KonvansiyonelMax.
Ant.
Max.
Post.
Mand.
Ant. Mand. Post.
SLA 51 35 16 11 14 10 16
SLActive 54 34 20 10 17 9 18
Tablo 3.1: Uygulanan implantların yükleme tipi ve yükleme bölgelerine göre
dağılımı
Yüzey Tipi Yükleme Tip1 Tip2 Tip3 Tip4 Ogm. (+) Ogm. (-)
İmmediat 0 21 14 0 13 22 SLA
Konvansiyonel 0 2 10 4 7 9
İmmediat 0 19 15 0 17 17 SLActive
Konvansiyonel 0 5 10 2 10 10
Tablo 3.2: Uygulanan implantların kemik tipi ve ogmentasyon uygulamasına
göre dağılımı
3.1 Araştırmaya Dahil Olma Ölçütleri
Bu çalışmada yer almak isteyen uygun şartlara sahip hastalar, kendi
istekleri ile çalışmaya katıldıklarına dair hasta bilgilendirme formunu (Ek 1)
imzaladılar. Çalışma detayları ve süreç hastalara açıklandı ve çalışma için
gerekli etik kurul izni alındı (Ek 2). Bu çalışmadaki hasta grupları aşağıdaki
genel kriterler göz önüne alınarak seçildi:
a. Parsiyel veya total dişsizliğe sahip olan hastalar
b. Oral hijyen seviyesi yüksek olan hastalar
58
c. Çene kemiğinde klinik veya radyografik olarak gözlenen patolojik
bir durumu olamayan hastalar
d. Sistemik olarak cerrahi operasyon riski olmayan hastalar (kontrol
edilemeyen diyabet, bakteriyel endokardit v.s.)
e. Alkol veya ilaç bağımlılığı gibi alışkanlıkları olmayan hastalar
f. Sigara içme alışkanlığı bulunmayan veya sigarayı bırakmayı kabul
eden hastalar
g. Radyoterapi görmemiş hastalar
h. Aşırı bruksizm ve diş sıkma alışkanlığı olmayan hastalar
i. 18 yaşından büyük olan hastalar
Herhangi bir cerrahi girişim kontrendikasyonu, çalışmamız dahilinde
bulunan hastalar içinde geçerli görüldü. Bunlar kanama problemi olanlar
başta olmak üzere, kontrol altında olmayan tüm sistemik hastalıkları
içermektedir. Sistemik rahatsızlığı kontrol atında olduğu sürece, hastalar
çalışmaya dahil edilebildi. Bunların dışında belli özel kriterler göz önüne
alındı.
Çalışmaya en az iki dental implant yapılacak olan hastalar seçildi. Tüm
çalışmada her bir hastaya uygulanacak dental implantların yarısı SLA (Sand-
blasted, Large grit, acid etched) yüzeye sahip dental implant iken diğer yarısı
SLActive (Sand-blasted, Large grid, acid etched active) yüzeye sahip ITI
dental implant seçildi. Uygulanan cerrahinin hemen ardından Smartpeg (tip
4) ara parçası implantın üzerine yerleştirilerek rezonans frekans analizi (RFA)
için kullandığımız OSTELL Mentor (OsstellTM device, Integration Diagnostics
AB, Savedalen, İsveç) ölçüm aracıyla implantan alınan ISQ değeri kaydedildi.
Alınan bu değer rehberliğinde ve hastanın kabul etmesi durumunda
59
implantların İmmediat veya konvansiyonel yüklenmesine karar verildi. ISQ
değerinin 65 ve üstü olduğu durumlarda yeterli primer stabilizasyon olduğu
düşünülerek hastaların onayı ile immediat yükleme protokolü uygulandı;
değerin 65’in altında olduğu durumlarda hasta 2 haftada bir ölçüm için
çağırılarak 8 haftalık kayıtları tamamlanan hastalar son olarak 3. ay RFA için
çağırıldı ve bu hastalar konvansiyonel yükleme protokolü uygulanan hasta
grubu içinde değerlendirildi. İmmediat yükleme ve konvansiyonel yükleme
uygulanan her iki hasta grubunun son ISQ değerleri ameliyattan 3 ay sonra
kaydedildi.
3.2. Cerrahi Öncesi Hazırlıklar
Bütün hastalar için, cerrahi işlem öncesi Ege Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı’nda yapılan protetik planlamayı
takiben; şeffaf akrilkten üretilen hastaya özel cerrahi stentleri hazırlandı.
Hastalara ameliyattan bir gün önce profilaktik amaçlı amoksisilin klavulonik
asit (1 gr) 12 saatte bir olmak koşuluyla başlandı. Hastanın penisilin alerjisi
var ise klindamisin 150 mg 6 saatte bir başlandı.
3.3 Cerrahi Öncesi Radyografik ve Protetik Planlama
İmplantlar cerrahi olarak yerleştirilmeden önce protetik ve radyografik
olarak incelemeler yapıldı.
Hastalardan radyografik değerlendirme için panoramik röntgen
kayıtları alındı. Alınan radyografilerde anatomik bölgeler ve dişsiz boşluklar
işaretlenerek gerekli olan implant sayısı tespit edildi (Resim 3.1).
60
Teşhis modelleri elde edildi. Bu modeller üzerinde çeneler arası
mesafe ve implantların bukko-lingual pozisyonları değerlendirildikten sonra
implantların yerleştirilmesi istenen bölgelere çapı 5 mm olan metal bilyeler
yerleştirilerek laboratuarda radyografik şeffaf bir stent hazırlandı (Resim 3.2).
Bu stent yardımıyla hastadan alınan panaromik radyografilerde implantın
yerleştirileceği bölgelerdeki mevcut kemiğin yüksekliği ile radyografide opak
olarak görülen metal bilyelerin çapı ile orantı kurularak mevcut kemiğin
gerçek yüksekliği ve yerleştirilecek implantın uzunluğu tespit edildi.
İmplantların planlanan pozisyonda yerleştirilebilmesi için ayrıca şeffaf
akrilikten cerrahi bir stent daha hazırlandı.
Resim 3.1: Radyografik değerlendirme
61
Resim 3.2: Şeffaf stentin ağızda uygulaması
Ameliyat günü hastalar cerrahi plağı ve tüm radyolojik tetkikleri
yapılmış olarak operasyona alındı.
3.4 Cerrahi Prosedür
Tüm cerrahi işlemler, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş
Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı ameliyathanesinde uygulandı ve
tüm implantlar tek cerrah tarafından yapıldı.
Hastalara ameliyattan bir gün önce profilaktik amaçlı amoksisilin
klavulo nik asit (1 gr) günlük doz 2 gr olmak koşuluyla reçete edildi. Penisilin
alerjisi olan hastalarda klindamisin 150 mg günlük doz 600 mg olmak
koşuluyla reçete edildi. Operasyonlar lokal anestezi altında (lidokain veya
mepivakain) yapıldı. Midkrestal insizyon yapıldıktıktan sonra mukoperiostal
lambo kaldırıldı daha önceden protez konsültasyonu ile belirlenen implant
lokalizasyonlarının rehberliğini yapan cerrahi plak yardımıyla implant yuvaları
işaretlenip driller yardımı ile implant yuvaları açıldı. Açılan implant yuvalarına
primer stabilizasyonu ve standardizasyonu sağlamak amaçlı implantlar
mikromotor-anguldruva aracılığı ile yuvaya yerleştirildi. Tüm implantlar son
tork değeri 56 N/cm tork olacak şekilde yerleştirildi. Her bir implantın
62
yerleştirme sırasındaki tork değeri kaydedildi yerleştirilen bölgenin kemik
kalitesi de Leckhom ve Zarb’ın tarif ettiği sınıflamaya göre belirlenip kayda
geçirildi (Misch, Misch ve ark. 1992; Misch ve Misch 1995; Friberg, Sennerby
ve ark. 1999; Friberg, Sennerby ve ark. 1999). İmplantlar yerleştirildekten
sonra iyileşme başlıkları takılıp yara yerleri implantların üzeri açık kalacak
şekilde süture edildi. Tek cerrahili implant cerrahisi uygulandı. Hastalar
uygulanacak yükleme protokolüne göre işlem sonrası takibe alındı.
Resim 3.3: İnsizyon hattı
Resim 3.4: Flebin kaldırılması
63
Resim 3.5: İmplant uygulanacak bölgenin stent yardımı ile belirlenmesi
Resim 3.6: Ront frezle implant yuvasının işaretlenmesi
Resim 3.7a: İmplant yuvasının
hazırlığı
Resim 3.7b: İmplant yuvasının
hazırlığı
64
Resim 3.7c: İmplant yuvasının
hazırlığı
Resim 3.8: İmplant yuvasının
derinliğinin ölçülmesi
Resim 3.9a: ITI SLActive yüzeyli
implant
Resim 3.9b: ITI SLActive yüzeyli
implant
Resim 3.10: ITI SLA yüzeyli implant Resim 3.11: Yerleştirme tork değeri
max. 56 N/cm
65
Resim 3.12: İmplantın yerleştirilmesi Resim 3.13: İmplant yerleştirme
torkunun raşet ile manuel kontrolü
Resim 3.14: Yerleştirilen implantların
görünümü
Resim 3.15: Yara yerinin
kapanması
Resim 3.16: Yara yerinin kapatılması
66
3.5 İmplant Stabilitesi Ölçümü: Rezonans Frekans Analizi
İmplantların yerleştirilmesinin hemen ardından Smartpeg (tip 4) ara
parçası implantın üzerine yerleştirilerek Rezonans frekans analizi (RFA) için
kullandığımız OSTELL® Mentor (OsstellTM device, Integration Diagnostics
AB, Savedalen, İsveç) ile implantan alınan ISQ (Implant Stability Quotient)
değeri kaydedildi. Alınan bu değer rehberliğinde ve hastanın kabul etmesi
durumunda implantların İmmediat veya konvansiyonel yüklenmesine karar
verildi. ISQ değerinin 65 ve üstü olduğu durumlarda yeterli primer
stabilizasyon olduğu düşünülerek hastaların onayı ile immediat yükleme
protokolü uygulandı, ISQ değerinin 65’in altında olduğu durumlarda hasta 2
haftada bir ölçüm için çağırılarak 8 haftalık kayıtları tamamlanan hastalar son
olarak 3. ay RFA için çağırıldı ve bu hastalar konvansiyonel yükleme
protokolu uygulanan hasta grubu içinde değerlendirildi. Çalışmada uygulanan
sadece 5 implantın ISQ değeri 50-65 arası değer vermesine karşın implant
destek sayısı yeterli olduğu düşünülerek ve implantların birbirlerine
splintlenmesi koşulu ile immediat yüklendi. İmmediat yükleme ve
konvansiyonel yükleme uygulanan her iki hasta grubunun son ISQ değerleri
ameliyattan 3 ay sonra kaydedildi.
Çalışmada randomizasyon SLA ve SLActive implantların seçiminde
uygulandı. Her hastaya eşit sayıda SLA ve SLActive implant yerleştirildi.
Uygulanacakları bölgeye uygun çap ve boyda seçilen implantların yüzey
özelliklerine bakılmaksızın rastegele seçildi ve yerleştirildi.
Gönüllüler yükleme protokolüne göre iki ana gruba ayrıldı geleneksel
yükleme yapılan hastalar istenilen zamanlarda RFA ölçümleri için
çağırılırken. İmmediat yükleme yapılan hasta grubunun RFA değerleri
67
sadece operasyon sırasında ve 3. ayda kaydedildi. Smartpeg 4- 6 N/cm
torkla plastik anahtarı kullanılarak implante adapte edildi. Ostell Mentor ile
Rezonans frekans ölçümü yapılırken Smartpeg’in mümkün olduğunca kuru
kalması, tükrükten ve diğer iletkenlerden ve manyetik eşyalardan izole
edilmesi sağlandı. Alınan tekrarlı ölçümlerle yapılan ölçümlerin doğruluğu
sağlandı. Ayrıca implant etrafındaki kemik her durumda homojen
olmadığından 90olik farklı açılardan ölçüm alındı. Her implantan 3 ölçüm
alınarak 3 değerin ortalaması referans alındı. Her iki grupta da ölçümler
cerrahi safhada, konvansiyonel yükleme yapılan grupta cerrahiden sonraki 2,
4, 6, ve 8. haftalarda ve 3. ayda yapıldı. Hemen yüklenen gruptaki ölçümler
implantların yerleştirildiği sırada ve 3. ayda geçici protezleri söküldükten
sonra daimi proteze geçmeden önce yapıldı. Ölçülen stabilite değerleri (ISQ)
Osstell® cihazına ait yazılım yardımı ile bilgisayar ortamına aktarılarak veriler
kaydedildi.
Resim 3.17a: Ostell Mentor
cihazı ile stabilitenin ölçümü
Resim 3.17b: Ostell Mentor cihazı ile
stabilitenin ölçümü
68
Resim 3.17c: Ostell Mentor
cihazı ile stabilitenin ölçümü
Resim 3.17d: Ostell Mentor cihazı ile
stabilitenin ölçümü
Resim 3.17e: Ostell Mentor
cihazı ile stabilitenin ölçümü
Resim 3.17f: Smart peg taşıyıcı parçası ve
smart peg
Elde edilen veriler olgu rapor formuna işlendi ve istatistiksel
değerlendirme için kaydedildi.
3.6 İmplantların Hemen Yüklenmesi
RFA sonucunda 65 ISQ değeri ve üzerinde ISQ değeri veren
implantların kemiğe yerleştirilmesinden hemen sonra sabit geçici protez
işlemlerine geçildi. Geçici protezin yapılması işleminde kullanılan ölçü
69
yöntemi, daimi protezin ölçü yöntemi ile benzer idi. İmplantların kapatma
vidası ITI sistemine ait olan anahtar yardımı ile çıkarıldı. ITI® (Straumann,
İsviçre) sistemindeki özel ölçü parçalarından biri olan plastik beyaz ölçü
başlığı implanta yerleştirildi. Daha sonra kırmızı ve gri plastik pozisyon
silindirin yerleştirilmesini takiben silikon ölçü maddesi ile kapalı kaşık tekniği
kullanılarak implantların ölçüsü alındı.
Resim 3.18: Ölçü başlığının
yerleştirilmesi
Resim 3.19: Analogların ölçüye
yerleştirilmesi
3.6.1 Hemen Yükleme Klinik Uygulamaları
Çalışmamızda, en az iki implant destekli-üç üyeli, üç veya daha fazla
implant destekli çok üniteli sabit protetik restorasyonlar yapıldı. Sabit geçici
restorasyonlarda oklüzalden vidalı ve solid restorasyon tipi kullanıldı. Hemen
yükleme yapılan hasta grubunda abutmentlar tork aleti kullanılmadan el ile
sıkıştırıldı. Ayrıca oklüzalden vidalı abutment kullandığımız hastalarda da
geçici protez implantlara vidalanırken tork aleti kullanılmaksızın el ile
sıkıştırıldı. Vidalama öncesi artikülasyon kağıdı (Hanel, Reoko, Almanya) ile
oklüzyon kontrolü yapıldı. Sentrik oklüzyonda oklüzal temaslar tek noktada
(merkezde) korunurken lateral hareketlerde tüm temaslar kaldırıldı. Böylelikle
70
operasyondan 48 saat sonra hemen yüklenen implantlarda fonksiyonel
yükleme protokolü uygulandı. Vidalanan geçici restorasyonun okluzalindeki
vida giriş boşluğu pamuk pelet yardımı ile vidalar izole edildikten sonra,
kompozit materyali ile kapatıldı.
Resim 3.20a: Solid ve SynOcta®
abutment uygulaması
Resim 3.20b: Solid ve SynOcta®
abutment uygulaması
Resim 3.21a: Geçici sabit restorasyon Resim 3.21b: Geçici sabit
restorasyon
71
Resim 3.22: Geçici protezler oklüzyona getirilmiştir.
72
3.7 Daimi Restorasyon Uygulamaları
Her iki grupta da cerrahiden 12 hafta sonra daimi protetik işlemlere
geçildi.
Ölçü işleminde ITI dental implant sisteminin synOcta® ve Solid®
(Straumann, İsviçre) sistemleri için hazırlanmış özel ölçü parçaları kullanıldı.
Abutment ile aynı renk kodlu plastik pozisyonlandırma silindiri ve beyaz ölçü
başlığı abutment üzerine yerleştirildi ve kapalı kaşık ölçü tekniği kullanılarak
silikon ölçü materyali ile abutment seviyesinde ölçü alındı. Ölçü başlığı ve
pozisyonlandırma silindiri alınan ölçü içinde kalmaktadır. Yine aynı renk kodlu
analog ölçü başlığına oturacak şekilde ölçüye yerleştirildi. Kapalı veya açık
ölçü başlıkları kullanılarak her iki ölçü tekniğide çalışmada kullanılmıştır.
Laboratuvar işlemlerini ardından, SynOcta® abutment kullanılan protezlerde
implantlar üzerindeki iyileşme başlıkları çıkarılarak abutmentlar yerleştirildi ve
ITI implant sistemine ait özel bir tork aleti kullanılmak suretiyle 35 N/cm
kuvvet ile sıkıştırıldı. Solid® abutment kullanılan hastalarda protezler ağıza
yerleştirilmeden önce solid abutmentlar ağza yerleştirilip tork uygulamasını
takiben simante edildi. Daimi sabit protetik restorasyonların polikarboksilat
siman (Poly-F® Dentsply) ile daimi simantasyonu yapıldı.
Resim 3.23a: Daimi restorasyon ölçü
işlemleri
Resim 3.23b: Daimi restorasyon ölçü
işlemleri
73
Resim 3.23c: Daimi restorasyon ölçü
işlemleri
Resim 3.23d: Daimi restorasyon ölçü
işlemleri
Resim 3.23e: Daimi restorasyon ölçü
işlemleri
Resim 3.24: Daimi restorasyon
abutment prova
Resim 3.25: Daimi restorasyon
74
3.8 Radyografik Değerlendirme
İki farklı cihazla ve farklı teknisyenler yardımıyla alınan tüm panoromik
filmlerden elde edilen radyografik veriler; Björn ve Holmberg’in oransal
değerlendirme yöntemi ile standardize edilmiştir. İmplant-alveolar kemik
seviyesi ölçümlerinde Björn ve Holmberg'in (Bjorn ve Holmberg 1966)
optimal kemik yüksekliğinin toplam diş boyunun %65'i kadar olduğu
düşüncesinden yola çıkarak büyük çalışma grupları için modifiye ettikleri
yöntem kullanıldı. İmplant kemik ilişkisinin optimal şartlarda implant – boyun
bölgesinde sonlanmasının sağlıklı bir implant kemik ilşkisini tarif ettiği kabul
edilmiştir. Kullanılan 105 implantın 6. ay ve 12. ay radyografik incelemeleri
yapılmıştır. Çalışmamızda kullanılan 10-12-14 mm uzunluğundaki ITI
standart plus dental implantların 1,8 mm uzunluğundaki boyun bölgesi de
total implant boyuna katıldığında implantın kemik içinde kalan kısmı, 10 mm
implantlarda total implant boyunun %84’ü, 12mm’lik ITI dental implantalarda
total implant boyunun %86’sı ve 14 mm’lik implantlarda total implant boyunun
%88’i olduğu anlaşılmış, bu oranların radyografide de aynı olacağı bilindiği
için skor değerlendirmesi bu değerler referans alınarak yapılmıştır.
Radyografide görünen implant boyunun %84, %86, %88 hizasına geldiği her
implant boyu için ayrı ayrı hazırlanmış üç ayrı şeffaf cetvel yardımı ile
gerçekleştirilen bu skorlama sisteminin kriterleri şunlardır:
Skor 0 Marjinal alveolar kemikte kayıp yok ya da başlangıç
durumunda
Skor 1 Toplam kemik içinde görünen implant boyuna oranla 1/4'den
az kemik kaybı
75
Skor 2 Toplam kemik içinde görünen implant boyuna oranla 1/4'den
fazla 2/4'den az kemik kaybı
Skor 3 Toplam kemik içinde görünen implant boyuna oranla 2/4'den
fazla 3/4'den az kemik kaybı
Skor 4 Toplam kemik içinde görünen implant boyuna oranla (en ileri
derecede) alveol kemiği kaybı
Oransal hesaplama yöntemi ile implant boyun bölgesindeki gerçek
kemik kaybı yüksekliği mm cinsinden elde edildi. Örneğin; 10 mm’lik ITI
Standart Plus implantların 1,8 mm’lik boyun bölgesi ile total boyu 11,8 mm
iken radyografide aynı implantın boyu 13,5 mm olarak ölçüldü. Bu oran
sadece o implant için sabit kabul edilerek radyografide belirlenen boyun
bölgesi kemik kaybı 1mm ise gerçek kemik kaybı 11.8/13.5 oranı ile 0.87
olarak belirlendi. Bu değerlendirme yöntemi her implanta ayrı ayrı uygulandı
ve çıkan sonuçlar skor tablosuyla eşleştirildi.
Alveol kemiği seviyesinin saptanmasında kullanılan şeffaf asetat cetvel
ile bölümlere ayrıldı. Asetatın üzerindeki, apikal başlangıç çizgisi,
değerlendirilmekte olan implantın en apikal noktasına konacak şekilde
panoramik radyografi üzerine yerleştirildikten sonra, koronal referans
çizgileriyle implantın koronal bölümündeki kemik seviyesi eşleştirildi. Her
implantın mezial ve distal yüzeylerindeki alveol kemik seviyesi ayrı ayrı
değerlendirildi.
76
Resim 3.26: İmmediat yükleme sonrası marjinal kemik değerlendirmesi
Resim 3.27: İmmediat yükleme sonrası 3 ay marjinal kemik değerlendirmesi
77
Resim 3.28: Konvansiyonel yükleme ameliyat sonrası radyografik
değerlendirme
Resim 3.29a: Konvansiyonel yükleme
3. ay marjinal kemik değerlendirmesi
Resim 3.29b: Konvansiyonel
yükleme 3. ay marjinal kemik
değerlendirmesi
3.9 Yorumlanma, Raporlanma Yöntemleri
İki farklı yüzey özelliğine sahip implantların yine iki farklı yükleme
protokolü uygulanarak RFA analizi ve radyolojik değerlendirmeleri yapıldı,
implant başarı ve başarısızlıkları belirlendi, Bununla birlikte implant
uygulanan bölgelere göre RFA değişimleri, kemik kalitesi - RFA değişimi,
ogmentasyon yapılan ve yapılmayan implantların RFA değişimleri
belirlenirken tüm bu değişkenlerin SLA ve SLActive yüzeyli implantlardan
elde edilen RFA sonuçları, hemen yüklenen grup ve konvansiyonel yüklenen
78
grup ana başlığı altında istatiksel olarak karşılaştırılması yapıldı. Sonuçta
immediat yükleme ile yapılan erken dönem mekanik stimülasyonun iki farklı
yüzey özelliğine sahip implantlar üzerindeki RFA sonuçlarına olan etkileri
saptanıp çıkan sonuçlar aynı şekilde konvansiyonel yükleme grubundaki iki
farklı yüzey özelliğine sahip implantların RFA değerlerinde meydana gelen
değişim ile karşılaştırıldı.
3.10 Değerlendirme Kriterleri
Değerlendirmede konvansiyonel yükleme yapılan iki farklı yüzeye
sahip implantların RFA değerleri ve radyolojik verileri esas alındı. Çalışmada;
a. Konvansiyel yükleme yapılan SLA yüzeyli İmplantlar
b. Konvansiyel yükleme yapılan SLActive yüzeyli implantlar
c. İmmediat yükleme yaplıan SLA yüzeyli implantlar
d. İmmediat yükleme yapılan SLActive yüzeyli implantlar
olmak üzere dört grup elde edildi, her bir grubun verileri toplandıktan
sonra birbirleri ile karşılaştırıldı.
79
BÖLÜM 4 - BULGULAR
4.1. Rezonans Frekans Analizi Yöntemi İle İmplant Stabilitesinin
Değerlendirilmesi
Çalışmada toplam 105 implant değerlendirildi. 36 implant
konvansiyonel yüklenirken bu gruba dahil implantlardan 1. gün, 2. hafta, 4.
hafta, 6. hafta, 8. hafta ve 3. ay olmak üzere 6 kez RFA değerlendirmesi
yapıldı. Toplam 196 ISQ değeri kaydedildi diğer grup immediat (hemen)
yükleme grubundan ise 1. gün ve 3. ay olmak üzere 2 adet RFA
değerlendirmesi yapıldı ve toplam 138 ISQ değeri kaydedildi. Konvansiyonel
(geleneksel) yükleme yapılan grup içinde SLA ve SLActive yüzeyli
implantların 1.gün - 8. Hafta arası meydana gelen ISQ değişim miktarları
karşılaştırıldı ve hemen yüklenen grup ile karşılaştırma yapmak için 3. ay ISQ
değerleri alındı. Hemen yükleme yapılan grubun daimi restorasyona
geçmeden önce immediat protezleri ve abutmentları sökülüp alınan ISQ
değerleri 3. ayda konvansiyonel grup implantların değerleri ile karşılaştırıldı.
Bu karşılaştırma sırasında gruplar arası ve yükleme grupları kendi içinde
yüzey özelliklerine göre çarpraz karşılaştırmalarla değerlendirildi. Bu
istatiksel değerlendirme sırasında tek yönlü ANOVA, T-Testi ve post-hoc
analiz olarak da Bonferonni yöntemi kullanılmıştır.
4.2 Yüklemenin İmplant Stabilitesine Etkisi
Hemen yükleme grubunun ve konvansiyonel yükleme grubunun
zamana bağlı ortalama ISQ değerleri değişimi Tablo 4.1’de gösterilmiştir.
Başlangıç ortalama ISQ değerlerine bakıldığında protokolde belirlediğimiz
80
kriterlerin bir sonucu olarak hemen yüklenen implantların ISQ değerleri
(72,94 ±7,91) konvansiyonel yüklenen implantlara (60,56 ±13,09) göre
yüksek olduğu görüldü.
Yükleme tipi İmplant sayısı 1. Gün Ort. ISQ 3. Ay Ort. ISQ Ortalama ISQ Artışı p
İmmediat 69 72,94±7,91 79,35±10,55 6,40
Konvansiyonel 36 60,56±13,09 74,94±4,81 14,38
0,001*
Tablo 4.1: Çalışmada kullanılan yükleme tiplerinin ISQ artışlarının
karşılaştırması.
Tablo 4.1’de görüldüğü gibi yüzey özellikleri göz ardı edilerek yapılan
istatiksel değerlendirmede konvansiyonel yükleme yapılan grubun 1. gün 3.
ay arası ISQ artışı immediat yüklenen grubun ISQ artışından istatistiksel
olarak daha fazladır (p<0,005).
Ancak 3. ayda elde edilen ISQ değerleri incelendiğinde her iki yükleme
grubu arasında istatiksel anlamlı bir fark saptanamamıştır. (p≥0,05) (Tablo
4.3,Tablo 4.5) (Grafik 4.1)
Konvansiyonel yükleme yapılan grubun 2-4-6-8. haftalarda ve 3. ayda
alınan ISQ değerleri başlangıç değerlerine göre lineer bir artış göstermiş olup
ölçümler karşılaştırıldığında aralarında istatiksel anlamlı fark bulunamamıştır
(Tablo 4.2)(Grafik 4.2).
81
Zaman
Ortalama RFA
Ort. RFA Artışı
p
2 Hafta 61,67 2,10 1ns
4.Hafta 66,7 7,14 0,004*
6.Hafta 70,95 11,38 <0,001*
8.Hafta 73,22 13,66 <0,001*
1.Gün Ortalama RFA değeri
59,56
3.Ay 74,86 15,30 <0,001*
Tablo 4.2: Konvansiyonel yükleme uygulanan implantların zamana bağlı
RFA değerlerinin incelenmesi
Her iki yüzey özelliğine sahip dental implantların kendi içerisinde farklı
yükleme protokollerinde elde edilen RFA artış değerleri karşılaştırıldığında
istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu görülmüştür (p<0,05) (Tablo 4.3).
Yüzey Tipi Yükleme Tipi İmplant
Sayısı 1. Gün Ort. ISQ 3.Ay Ort. ISQ
Ort. ISQ
Artış p
İmmediat 35 73,77±7,57 78,03±14,07 4,25 SLA
Konvansiyonel 16 60,19±13,54 74,13±4,41 13,93
0,029*
İmmediat 34 72,09±8,28 80,71±4,63 8,61 SLActive
Konvansiyonel 20 60,85±13,07 75,60±5,12 14,75
0,034*
Tablo 4.3: Farklı yüzey özelliklerine sahip implantların, farklı yükleme
koşullarında elde edilen ISQ değerleri
82
83
Grafik 4.1: Farklı yükleme protokolleri ile 1. ve 3. ay sonundaki ortalama ISQ
değerleri ve ortalama ISQ artışlarının karşılaştırılması
4.3 Farklı Yüzey Özelliklerinin İmplant Stabilitesine Etkisi
Yükleme protokolleri göz ardı edilerek yapılan istatiksel
değerlendirmede SLA yüzeyli ITI dental implantların ve SLActive yüzeyli ITI
dental implantların 1.gün – 3. ay arası ISQ artış farkının istatiksel olarak
anlamsız olduğu anlaşılmıştır (Tablo 4.4). Ayrıca konvansiyonel yükleme
grubunda incelenen SLA ve SLActive yüzeyli implantları 1. Gün, 2. , 4. , 6. ,
8. haftalar arası ISQ değişimi incelendiğinde, bu zaman aralıklarında her iki
yüzeyin paralel artış gösterdiği ve farklı zaman aralıklarında ani artışlar
göstermediği görülmüştür. İstatiksel olarak da iki yüzey özelliğine sahip
dental implantların anlamlı ISQ artış farkı bulunanamıştır (p≥0,05) (Grafik
4.2).
Yüzey tipi 1.Gün
Ortalama RFA
2.Hafta
Ortalama RFA
4.Hafta
Ortalama RFA
6.Hafta
Ortalama RFA
8.Hafta
Ortalama RFA
3.Ay Ortalama
RFA p
SLA 58,87 ±12,9 61,87 ±11,41 65,73 ±9,85 70,53 ±6,93 72,40 ±5,16 74±4,53
SLActive 60,26 ±13,16 61,47 ±12,89 67,68 ±9,44 71,37 ±6,71 74,05 ±6,28 75.74±5,22
0.649ns
Tablo 4.4: Farklı yüzey tiplerindeki implantlarda ortalama RFA değişiklikleri
Grafik 4.2: Konvansiyonel yükleme yapılan SLA ve SLActive yüzey implantların 1.gün-3 aylık dönem RFA değişim grafiği
84
Özet olarak 1. gün 3. ay arası her iki yüzey özelliğine sahip her iki
yükleme protokolü içerisindeki ITI dental implantlar düzenli bir ISQ artışı
göstermiştir. İmplant yüzeylerinin SLA veya SLActive oluşu 1.gün -3 ay arası
ISQ artışında anlamlı bir fark oluşturmamıştır. Ayrıca SLActive yüzeyli ITI
dental implantlarının 4.haftaya kadar öngörülen hızlı ISQ artış çalışmamızda
saptanmamış SLA yüzeyli implantlarla paralel bir artış göstermiştir (Grafik
3.2). SLA ve SLActive yüzeyler arası ISQ artış farkı anlamlı bulunmamıştır.
Ancak gruplar arası değerlendirmede konvansiyonel yüklenen grup immediat
yüklenen gruba oranla istatiksel olarak anlamlı kabul edilecek oranda ISQ
artışı göstermiştir. Bu artışın yüzey özelliklerinden bağımsız olduğu istatiksel
olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte 3. ay da elde edilen ISQ değerleri
incelendiğide her iki yükleme grubu arasında istatiksel anlamlı bir fark
saptanamamıştır (Tablo 4.3, Tablo 4.4).
4.4 Farklı Kemik Tiplerinin İmplant Stabilitesine Etkisi
Çalışmada uygulanan protokolün farklı kemik tiplerinde verdiği
sonuçları birbiriyle karşılaştırarak anlamlı fark olup olmadığı araştırıldı. Elde
edilen bulgulara göre;
SLA yüzeye sahip dental implantlar Tip 2, Tip 3, Tip 4 (Leckhom ve
Zarb’a göre) kemiklere yerleştirilip konvansiyonel yükleme yapıldığı şartlarda
1. gün ve 3. ay RFA artış miktarlarında istatiksel anlamlı bir fark
saptanamamıştır (p≥0,05).
SLActive yüzeye sahip dental implantlar ise aynı şartlarda istatistiksel
olarak anlamlı bir RFA değer artış farkı göstermiştir. Buna göre;
85
Konvansiyonel yüklenen tip 2 kemiğe yerleştirilen SLActive yüzeyli
implantlar 1. gün 3. ay arasında en fazla ISQ artışı göstermiş (Ortalama 23
ISQ birim) ISQ artış miktarı sırasıyla tip 4 (Ortalama 21 ISQ birim) ve tip 3
kemikte gözlenmiştir (Ortalama 7.1 ISQ birim) (Tablo 4.5, Grafik 4.3).
86
87
Yükleme Tipi Yüzey Tipi Kemik Tipi İmplant Sayısı 1. Gün
Ortalama ISQ
3. Ay Ortalama
ISQ
Ortalama ISQ
Artışı p
2 2 75,5 ±6,36 79 ±4,24 3,5
3 10 57,5 ±12,61 73,3 ±3,86 15,8 SLA
4 4 59,2 ±15,62 73,75 ±5,31 14,5
0,483ns
2 5 53,6 ±14,63 76,6 ±7,5 23
3 10 69,4 ±7,72 76,5 ±4,3 7,1
Konvansiyonel
SLActive
4 5 51 ±9,69 75,6 ±5,12 21,8
0,003*
Tablo 4.5: Konvansiyonel yüklenmiş farklı yüzey tiplerindeki implantlarda ortalama ISQ değişiklikleri
88
89
Grafik 4.3: Konvansiyonel yükleme yapılan implantların farklı kemik tiplerinde ISQ değişim grafiği
Üç farklı kemik tipine (tip2, tip3, tip4) yerleştirilmiş konvansiyonel
yüklenen SLActive yüzeyli implantların 1. gün 3. ay arasındaki ISQ değer
artışları istatiksel olarak karşılaştırıldığında tip 2 ve tip 3 kemik arasındaki
ISQ artış oranı istatiksel olarak anlamlı bulunmuş (p<0,05), aynı şekilde tip 4
ve tip 3 kemik arasındaki 1.gün -3.ay ISQ artış oranı istatiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (P<0,05). Tip 2 ve tip 4 kemik arasındaki 1. gün - 3. ay ISQ
değer artışları istatiksel olarak karşılaştırıldığında anlamlı bulunmamıştır
(p≥0,05) (Tablo 4.6).
Yükleme tipi Yüzey tipiKemik
tip (1)
Kemik tip
(2)
Ortalama
ISQ Artışı
Farkı
p
3 15,9 0,009* 2
4 1,2 1ns
2 -15,9 0,009* 3
4 -14,7 0,016*
2 -1,2 1ns
Konvansiyonel SLActive
4 3 14,7 0,016*
Tablo 4.6: Konvansiyonel yüklenmiş SLActive yüzey tipli implantlarda kemik
tiplerine göre ortalama ISQ artışı farkı
İmmediat (hemen) yükleme yapılan grup incelendiğinde; immediat
yüklenen tip 2 ve tip 3 kemiğe yerleştirilen SLA yüzeyli dental implantların 1.
gün ve 3. ay ISQ artış miktarları arasında istatiksel anlamlı bir fark
90
91
bulunamamıştır (p≥0,05). Aynı şekilde immediat yüklenen tip 2 ve tip 3
kemiğe yerleştirilen SLActive yüzeyli dental implantların 1. gün ve 3. ay ISQ
artış miktarları arasında istatiksel anlamlı bir fark bulunamamıştır (p≥0,05)
(Tablo 4.7).
Yükleme
Tipi Yüzey Tipi Kemik Tipi
İmplant
Sayısı
1. Gün
Ortalama
ISQ
3.Ay
Ortalama
ISQ
Ortalama
ISQ Artışı
Standart
Sapma p
2 21 75,19 ±6,78 77,71±18,51 2,52 18,15
SLA
3 14 71,64 ±8,42 78,5 ±3,32
0,407
6,85 7,74
ns
2 19 73,16 ±8,58 80,89 ±5,54 7,73 6,74
İmmediat
SLActive
3 15 70,73 ±7,96 80,47 ±3,31
0,391
9,73 6,52
ns
Tablo 4.7: İmmediat yüklenmiş farklı yüzey tiplerindeki implantlarda iki farklı kemik tipine göre ortalama ISQ değişiklikleri
92
Aynı kemik tipine yerleştirlmiş konvansiyonel yüklenen farklı yüzey
özelliklerine sahip dental implantların 1. gün - 3. ay arasındaki ISQ artış
miktarları karşılaştırıldığında eşleştirilen hiçbir grupta istatiksel anlamlı bir
fark saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo 4.8).
93
Yükleme Tipi Kemik Tipi Yüzey Tipi İmplant Sayısı 1. Gün
Ortalama ISQ
3. Ay Ortalama
ISQ
Ortalama ISQ
Artışı p
SLA 2 75,5 ±6,36 79 ±4,24 3,5
2
SLActive 5 53,6 ±14,63 76,6 ±7,5 23
0,103ns
SLA 10 57,5 ±12,61 73,3 ±3,86 15,8
3
SLActive 10 69,4 ±7,72 76,5 ±4,3 7,1
0,087ns
SLA 4 59,2 ±15,62 73,75 ±5,31 14,5
Konvansiyonel
4
SLActive 5
0,319
51 ±9,69 75,6 ±5,12 21,8
ns
Tablo 4.8: Konvansiyonel yüklenmiş farklı yüzey tiplerindeki implantlarda iki farklı kemik tipine göre ortalama ISQ değişiklikleri
94
Aynı kemik tipine yerleştirlmiş immediat (hemen) yüklenen farklı yüzey
özelliklerine sahip dental implantların 1.gün - 3.ay arasındaki ISQ artış
miktarları karşılaştırıldığında eşleştirilen hiçbir grupta istatiksel anlamlı bir
fark saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo 4.9)
95
Yükleme Tipi Kemik Tipi Yüzey Tipi İmplant Sayısı 1. Gün
Ortalama ISQ
3. Ay Ortalama
ISQ
Ortalama ISQ
Artışı p
SLA 21 75,19 ±6,78 77,71 ±18,51 2,52 2
SLActive 19 73,16 ±8,58 80,89 ±5,54 7,73 0,246ns
SLA 14 71,64 ±8,42 78,5 ±3,32 6,85 İmmediat
3 SLActive
0,288ns
15 70,73 ±7,96 80,47 9,73
Tablo 4.9: İmmediat yüklenmiş farklı yüzey tiplerindeki implantlarda iki farklı kemik tipine göre ortalama ISQ değişiklikleri
96
Aynı kemik tipine yerleştirilmiş yüzey özelikleri aynı olan dental
implantların farklı yükleme protokolleri altında 1. gün 3. ay arasında
gösterdikleri ISQ artış miktarları karşılaştırıldığında sadece tip 2 kemiğe
yerleştirilmiş SLActive yüzeyli implantların konvansiyonel yükleme altında
istatiksel anlamlı artış farkı göstediği saptanmıştır (Grafik 4.4). Ancak 3. Ay
ISQ değerleri arasında klinik ve istatiksel anlamlı fark bulunamamıştır
(p>0,05) (Tablo 4.10).
Grafik 4.4: Tip 2 kemiğe yüklenmiş SLActive yüzeyli implantların
yükleme biçimine göre ISQ artışları
97
Kemik Tipi Yüzey Tipi Yükleme Tipi
İmplant Sayısı
1. Gün
Ortalama ISQ
3. Ay Ortalama
ISQ Ortalama ISQ
Artışı p
İmmediat 21 75,19 ±6,78 77,71 ±18,51 2,52 SLA
Konvansiyonel 2 75,5 ±6,36 79 ±4,24 3,5 0,942ns
İmmediat 19 73,16 ±8,58 80,89 ±5,54 7,73 2
SLActive Konvansiyonel 5 53,6 ±14,63 76,6 ±7,5 23
0,001*
İmmediat 14 71,64 ±8,42 78,5 ±3,32 6,85 SLA
Konvansiyonel 10 57,5 ±12,61 73,3 ±3,86 15,8 0,085ns
İmmediat 15 70,73 ±7,96 80,47 ±3,31 9,73 3
SLActive 0,301ns Konvansiyonel 10 69,4 ±7,72 76,5 ±4,3 7,1
Tablo 4.10: İki farklı kemik tipine iki farklı yöntemle yüklenmiş implantların yüzeylerine göre ISQ değişiklikleri
98
Yüzey özelliklerinden bağımsız olarak Tip 2, Tip3 ve Tip 4 kemiğe
yerleştirilmiş implantların farklı yükleme protokollerinde elde edilen 1. gün - 3.
ay arası ISQ artış miktarları karşılaştırıldığında sadece Tip 2 kemiğe
yerleştirilen implantlarda konvansiyonel yükleme lehine istatiksel anlamlı bir
fark saptanmıştır (p<0,05) (Tablo 4.11).
99
Kemik Tipi Yükleme Tipi İmplant Sayısı
1. Gün Ortalama
ISQ 3. Ay Ortalama ISQ
Ortalama ISQ Artışı p
İmmediat 40 74,23 ±7,65 79,22 ±13,62 5,00 2
Konvansiyonel 7 59,86 ±16,24 77,29 ±6,47 17,42
0.036*
İmmediat 29 71,17 ±8,05 79,52 ±3,40 8,34 3
Konvansiyonel 20 63,45 ±11,87 74,90 ±4,30 11,45
0,238ns
İmmediat 0 - - - 4 -
Konvansiyonel 9 54,67 ±12,55 73,22 ±4,20 18.55
Tablo 4.11: Farklı kemik tiplerine iki farklı yöntemle yüklenmiş implantların ISQ değişiklikleri
100
4.5 Kemik Ogmentasyonunun İmplant Stabilitesine Olan Etkisi
Yüzey özelliklerinden bağımsız olarak ogmetasyon yapılarak
yerleştirilmiş implantların farklı yükleme protokollerinde elde edilen RFA
değerleri incelendiğinde, 1. gün - 3. ay arası ISQ artış miktarlarında
konvansiyonel yükleme yapılan implantların lehine istatiksel anlamlı bir fark
saptanmıştır (p<0,05) (Tablo 4.12) (Grafik 4.5).
101
Ogmentasyon Yükleme Tipi İmplant Sayısı
1. Gün Ortalama
ISQ 3.Ay Ortalama ISQ Ortalama ISQ
Artışı p
İmmediat 30 72,07 ±9,18 79,27 ±4,63 7,2 +
Konvansiyonel 17 59,88 ±11,70 73,18 ±3,45 13,29
0,035*
İmmediat 39 73,62 ±6,83 79,41 ±13,52 5,79 - 0,014*
Konvansiyonel 19 61,16 ±14,52 76,53 ±5,36 15,36
Tablo 4.12: Farklı yükleme tiplerinde ogmentasyonun ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi
102
Grafik 4.5: Farklı yükleme protokollerinde ogmentasyonun ISQ artışı
üzerine etkisi
Yükleme protokollerinden bağımsız olarak SLA ve SLActive yüzeyli
implantların cerrahisi sırasında ogmentasyon yapılıp yapılmamasına göre
kendi içerisinde iki ayrı grubun 1. gün - 3. ay arası ISQ artış miktarlarında
istatiksel anlamlı bir fark saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo 4.13)
103
Yüzey Tipi Ogmentasyon İmplant Sayısı 1. Gün Ortalama
ISQ 3.Ay Ortalama ISQ
Ortalama 1 Gün -
3. Ay RFA Değeri
Artışı
p
+ 20 70,95 ±11,31 77,6 ±4,7 6,65 0,806SLA
- 31 68,58 ±11,86 76,29 ±15 7,7
ns
+ 27 65,22 ±11,5 76,67 ±5,49 11.44 0,655SLActive
- 27 70,63 ±11,21 80,96 ±4,39 10,33
ns
Tablo 4.13: Yükleme tiplerinden bağımsız olarak ogmentasyonun ve implant yüzey tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları
üzerine etkisi
104
İmmediat yükleme yapılan SLA ve SLActive yüzeyli implantlar
ogmentasyon yapılıp yapılmamasına göre gruplara ayrılıp
değerlendirildiğinde iki grubun arasında 1. gün - 3. ay arası ISQ artış
miktarlarında istatiksel anlamlı bir fark saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo 4.14).
105
Yükleme Tipi Yüzey Tipi Ogmentasyon İmplant Sayısı 1. Gün Ortalama
ISQ 3. Ay Ortalama ISQ p
+ 13 74,54 ±8,97 79,77 ±3,98 0,771ns SLA
- 22 73,32 ±6,79 77 ±17,57
+ 17 70,18 ±9,15 78,88 ±5,15
İmmediat
0,940ns SLActive - 17 74 ±7,07 82,53 ±3,26
Tablo 4.14: İmmediat yüklemede ogmentasyonun ve implant yüzey tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi
106
İmmediat yükleme yapılan ogmentasyon yapılmış olan ve
ogmentasyon yapılmayan dental implnatlar yüzey özelliklerine göre iki ayrı
gruba ayrılıp değerlendirildiğinde gruplar arasında 1. gün - 3. ay arası ISQ
artış miktarlarında istatiksel anlamlı bir fark saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo
4.15).
107
Yükleme Tipi Ogmentasyon Yüzey Tipi İmplant Sayısı 1. Gün
Ortalama ISQ
3.Ay Ortalama
ISQ
Ortalama ISQ
Artışı p
SLA 13 74,54 ±8,97 79,77 ±3,98 5,23 0,259ns +
SLActive 17 70,18 ±9,15 78,88 ±5,15 8,7
SLA 22 73,32 ±6,79 77 ±17,57 3,68
İmmediat
0,285ns - SLActive 17 74 ±7,07 82,53 ±3,26 8,52
Tablo 4.15: İmmediat yüklemede ogmentasyonun ve implant yüzey tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi
108
Konvansiyonel yükleme yapılan SLA ve SLActive yüzeyli dental
implantlar, ogmentasyon yapılıp yapılmamasına göre gruplara ayrılıp
değerlendirildiğinde gruplar arasında 1. gün - 3. ay arası ISQ artış
miktarlarında istatiksel anlamlı bir fark saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo 4.16).
109
Yükleme Tipi Yüzey Tipi Ogmentasyon İmplant Sayısı1. Gün
Ortalama ISQ
3.Ay Ortalama
ISQ
Ortalama ISQ
Artışı p
+ 7 61,67±11,82 73,17±3,12 9,28 0,204SLA
- 9 57±13,93 74,56±5,38 17,55
ns
+ 10 55,11±9,46 72,89±4,07 16,1
Konvansiyonel
SLActive 0,603ns
- 10 64,90±14,70 78,30±4,94 13,4
Tablo 4.16: Konvasiyonel yüklemede ogmentasyonun ve implant yüzey tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi
110
Yüzey özelliklerinden bağımsız olarak konvansiyonel yükleme
uygulanan dental implantların cerrahi sırasında ogmentasyon yapılıp
yapılmamasına göre ayrılmış grupların 1. gün - 3. ay arası ISQ artış
miktarlarında istatiksel anlamlı bir fark saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo 4.17).
Yükleme tipi Ogm. İmplant
Sayısı
1. Gün Ort.
ISQ
3.Ay Ort.
ISQ p
+ 17 57,73 ±10,59 73 ±3,6 0,602ns Konvansiyonel
- 19 61,16 ±14,52 76,53 ±5,36
Tablo 4.17: Konvansiyonel yükleme uygulanan dental implantların
ogmentasyon durumuna göre ISQ değerleri
Yüzey özelliklerinden bağımsız olarak immediat yükleme uygulanan
dental implantların cerrahi sırasında ogmentasyon yapılıp yapılmamasına
göre ayrılmış grupların 1. gün - 3. ay arası ISQ artış miktarlarında istatiksel
anlamlı bir fark saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo 4.18).
Yükleme tipi Ogm. İmplant
Sayısı
1. Gün Ort.
ISQ
3.Ay Ort.
ISQ p
+ 30 72,07 ±9,18 79,27 ±4,63 0,602ns İmmediat
- 39 73,62 ±6,83 79,41 ±13,5
Tablo 4.18: İmmediat yükleme uygulanan dental implantların ogmentasyon
durumuna göre ISQ değerleri
111
112
4.6 Dental İmplantların Çenelerin Farklı Bölgelerine
Yerleştirilmesinin İmplant Stabilitesine Etkisi
İmmediat yükleme yapılan grup yüzey özelliklerine göre incelendiğinde
hem SLA hem de SLActive yüzeyli implantlar farklı bölgelere yarleştilmesine
karşın 1. gün ortalama ISQ değerleri ve 1. gün – 3. ay arası ortalama artış
miktarları karşılaştırıldığında istatiksel anlamlı bir fark bulunamamıştır
(p≥0,05) (Tablo 4.19).
Yükleme Tipi Yüzey Tipi Bölge İmpl. Sayısı 1.gün ISQ 3. Ay ISQ ISQ Artışı p
Max. ant. 7 70,86 ±5,69 79,71 ±3,35 8,86
Max. post. 9 77,67 ±5,09 80,44 ±3,12 2,78
Man. ant. 6 76,83 ±4,11 79,83 ±4,79 3 SLA
Man. post 13 71,23 ±9,67 74,62 ±22.79 3,38
0,851ns
Max. ant. 5 70,2 ±5,54 80,8 ±1,9 10,6
Max. post. 10 71,9± 5,93 80 ±4,39 8,1
Man. ant. 5 73 ±7,41 76,6 ±5,59 3,6
İmmediat
SLActive 0,263
Man. post 14 72,57 ±11,02 82,64 ±4,41 10,07
ns
Tablo 4.19: İmmediat yüklemede kemik bölgesinin ve implant yüzey tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi
113
Konvansiyonel yükleme yapılan grup yüzey özelliklerine göre
incelendiğinde hem SLA hem de SLActive yüzeyli implantlar farklı bölgelere
yerleştilmesine karşın 1. gün ortalama ISQ değerleri ve 1. gün - 3 ay arası
ortalama artış miktarları karşılaştırıldığında istatiksel anlamlı bir fark
bulunamamıştır (p≥0,05) (Tablo 4.20).
114
Yükleme Tipi Yüzey Tipi Bölge İmpl. Sayısı 1.gün ISQ 3. Ay ISQ ISQ Artışı p
Max. ant. 4 49,50 ±16,34 76,5 ±2,38 27
Max. post. 5 59,6 ±13,55 73,2 ±4,76 13,6
Man. ant. 4 67,5 ±11,67 72,25 ±2,98 4,75 SLA
Man. post 3 65,67 ±4,61 75 ±7,55 9,33
0,057 ns
Max. ant. 5 65,8 ±5,97 76,2 ±2,49 10,4
Max. post. 7 58,43 ±15,23 74,29 ±4,88 15,86
Man. ant. 4 57,5 ±14,43 72,5 ±6,65 15
Konvansiyonel
SLActive 0,792 ns
Man. post 4 62,25 ±17,05 80,25 ±4,42 18
Tablo 4.20: Konvansiyonel yüklemede bölgenin ve implant yüzey tipinin ISQ değerleri ve ortalama ISQ artışları üzerine etkisi
115
Bölgeler ayrı ayrı kendi içinde yerleştirilen implantların yükleme
protokollerine ve yüzey özeliklerine göre incelendiğinde. Anterior maxilla ve
posterior maxillaya yerleştirilen SLA yüzeyli konvansiyonel yüklenen grup ile
immediat yüklenen grup arasında 3. ay değerleri arasında istatiksel anlamlı
bir fark yokken 1. gün – 3. ay arası artış miktarlarına bakıldığında bu grupta
istatiksel anlamlı fark bulunmuştur. (p<0,05) (Tablo 3.21). Bunun dışında
diğer bölgeler yerleştirilen implantların 1.gün -3 ay arası artış miktarları ve
3.ay son ISQ değerleri arasında anlamlı bir fark bulunamamıştır (p≥0,05)
(Tablo4.21).
116
Bölge Yüzey Tipi Yükleme Tipi İmplant Sayısı 1. Gün Ortalama ISQ 3. Ay Ortalama ISQ Ortalama ISQ Artışı p
İmmediat 7 70,86 ±5,69 79,71 ±3,35 8,86 SLA
Konvansiyonel 4 49,50 ±16,34 76,5 ±2,38 27
0,015*
İmmediat 5 70,2 ±5,54 80,8 ±1,9 10,6
Max
illa
ante
rior
SLActive Konvansiyonel 5 65,8 ±5,97 76,2 ±2,49 10,4
0,958ns
İmmediat 9 77,67 ±5,09 80,44 ±3,12 2,78 SLA
Konvansiyonel 5 59,6 ±13,55 73,2 ±4,76 13,6 0,024*
İmmediat 10 71,9 ±5,93 80 ±4,39 8,1
Max
illa
post
erio
r
SLActive Konvansiyonel 7 58,43 ±15,23 74,29 ±4,88 15,86
0,172ns
İmmediat 6 76,83 ±4,11 79,83 ±4,79 3 SLA
Konvansiyonel 4 67,5 ±11,67 72,25 ±2,98 4,75 0,731ns
İmmediat 5 73 ±7,41 76,6 ±5,59 3,6
Man
dibu
la a
nter
ior
SLActive Konvansiyonel 4 57,5 ±14,43 72,5 ±6,65 15
0,079ns
İmmediat 13 71,23 ±9,67 74,62 ±22.79 3,38 SLA
Konvansiyonel 3 65,67 ±4,61 75 ±7,55 9,33 0,681ns
İmmediat 14 72,57 ±11,02 82,64 ±4,41 10,07
Man
dibu
la
post
erio
r
SLActive 0,173ns Konvansiyonel 4 62,25 ±17,05 80,25 ±4,42 18
Tablo 4.21: Yükleme yapılan anatomik bölge, yüzey materyali ve yükleme tipine göre ISQ değer ve değişimleri
117
Anterior maxillada konvansiyonel yüklenen SLA ve SLActive yüzeyli
implantların 3.ay ISQ değerleri arasında klinik ve istatiksel olarak anlamlı bir
fark bulunamamıştır. Ancak 1. gün - 3. ay artış miktarlarına bakıldığında
konvansiyonel yüklenen SLA yüzeyli implantların, SLActive yüzeyli
implantlardan daha fazla bir artış gösterdiği bunun da istatiksel olarak anlamlı
olduğu ortaya çıkmıştır (p<0,05) (Tablo 4.22).
118
Bölge Yüzey Tipi Yükleme Tipi İmplant Sayısı 1. Gün Ortalama ISQ 3. Ay Ortalama ISQ Ortalama ISQ Artışı p
SLA 7 70,86 ±5,69 79,71 ±3,35 8,86 İmmediat
SLActive 5 70,2 ±5,54 80,8 ±1,9 10,6
0,629ns
SLA 4 49,50 ±16,34 76,5 ±2,38 27
Max
illa
ante
rio
r
Konvansiyonel
SLActive 5 65,8 ±5,97 76,2 ±2,49 10,4
0,048*
SLA 9 77,67 ±5,09 80,44 ±3,12 2,78 İmmediat
SLActive 10 71,9 ±5,93 80 ±4,39 8,1 0,055ns
SLA 5 59,6 ±13,55 73,2 ±4,76 13,6
Max
illa
po
ster
ior
Konvansiyonel
SLActive 7 58,43 ±15,23 74,29 ±4,88 15,86 0,747ns
SLA 6 76,83 ±4,11 79,83 ±4,79 3 İmmediat
SLActive 5 73 ±7,41 76,6 ±5,59 3,6 0,786ns
SLA 4 67,5 ±11,67 72,25 ±2,98 4,75
Man
dib
ula
ante
rio
r
Konvansiyonel
SLActive 4 57,5 ±14,43 72,5 ±6,65 15 0,213ns
SLA 13 71,23 ±9,67 74,62 ±22.79 3,38 İmmediat
SLActive 14 72,57 ±11,02 82,64 ±4,41 10,07 0,329ns
SLA 3 65,67 ±4,61 75 ±7,55 9,33
Man
dib
ula
po
ster
ior
Konvansiyonel 0,41ns
SLActive 4 62,25 ±17,05 80,25 ±4,42 18
Tablo 4.22: Yükleme yapılan farklı anatomik bölgelerde, yüzey materyali ve yükleme tipine göre karşılaştımalı ISQ değer ve
değişimleri.
119
Cerrahi sonrası 65 ISQ değerin altında RFA değeri veren implantların
konvansiyonel yükleme, 65 ISQ değerin üstünde RFA değeri veren
implantların immediat yükleme grubu içinde değerlendirildiği koşullarda farklı
bölgelere yerleştirilen implantların her iki yükleme grubunda 1. gün - 3. ay
ISQ artış miktarları arasında istatiksel anlamlı bir fark bulunamamıştır.
Yükleme grupları kendi içerisinde değerlendirilip 1. gün ISQ değerleri
karşılaştırıldığında yine istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır
(p≥0,05) (Tablo 4.22).
Cerrahi sonrası 65 ISQ değerin altında RFA değeri veren implantların
konvansiyonel yükleme, 65 ISQ değerin üstünde RFA değeri veren
implantların immediat yükleme grubu içinde değerlendirildiği koşullarda farklı
bölgelere yerleştirilen SLA yüzeyli implantların ve SLActive yüzeyli
implantların 1. gün - 3. ay ISQ artış miktarları arasında istatistiksel anlamlı bir
fark bulunamamıştır. Yüzey özellikleri kendi içerisinde değerlendirilip 1. gün
ISQ değerleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo 4.22).
Yükleme protokolleri ve yüzey özelliklerinden bağımsız, uygulanan
implantların yerleştirildikleri bölgelerde, 1. gün - 3. ay artış oranları ve 1. gün
ISQ değerleri yani primer stabilizasyon miktarlarını gösteren dağılım
incelendiğinde istatistiksel anlamlı bir fark saptanmamıştır (p≥0,05) (Tablo
4.22).
4.7 Yükleme Protokollerinin Marjinal Kemik Kaybına Olan Etksinin
Radyolojik Olarak Değerlendirmesi
Björn ve Holmberg'in tarif ettiği, skala değerleri 0, 1, 2, 3, 4 olarak
beilrlenen değerlendirme yöntemi ile yapılan radyografik ölçümler
120
sonucunda, 105 implantın 6. ay ve 12. ay radyografik incelemelerinde sadece
0 ve 1 skala değerleri belirlenmiştir. Ki-kare (X2) istatistiksel analiz yöntemiyle
yapılan değerlendirmede; konvansiyonel yükleme yapılan grubun 6. ay ve 12
ayda yapılan marjinal kemik kaybı miktarı ölçümlerinin zamana bağlı değişimi
istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. (p≥0,05) (Tablo 4.23). Aynı şekilde
immediat yükleme yapılan grubun 6. ay ve 12. ayda yapılan marjinal kemik
kaybı miktarı ölçümlerinin zamana bağlı değişimi istatistiksel olarak anlamlı
bulunmadı. (p≥0,05) (Tablo 4.23). Ancak tablo incelendiğinde immediat
yüklenmiş implantların 6. ayda %58 oranında 0 skala değerli ölçüm
alınmışken 12. ayda bu yüzdenin olumlu yönde arttığı ve 0 skala değeri
veren implantların %71 olduğu görülmüştür. Bu olumlu artışın ogmentasyon
yapılan grup içinde oluşunun, kemik greftlerinin organizasyon sürecinden
kaynaklandığı düşünülmektedir.
121
Yükleme Tipi Marjinal kemik
kaybı*
6. Ay İmplant
sayısı
12. Ay İmplant
sayısı p
1 14 (%39) 17 (%47) Konvansiyonel
0
0,4822( %61) 19 (%53)
ns
1 29 (%42) 20 (%29) 0,11ns İmmediat
0 40 (%58) 49 (%71)
Tablo 4.23: Yükleme tipine bağlı olarak 6. Ve 12. Ayda değerlendirilen
marjinal kemik kayıpları, *Björn ve Holmberg skalası 0-4 aralığında
Ölçüm yapılan süreçler içinde yükleme protokollerinin marjinal kemik
kaybına olan etkisi araştırıldığında ise; 6. ayda alınan radyografik ölçümler
sonucunda konvansiyonel yükleme ve immediat yüklemenin marjinal kemik
kaybına olan etkilerinde istatistiksel anlamlı bir fark saptanamamıştır.
(p≥0,05) (Tablo 4.23). Aynı şekilde,12 ayda alınan radyografik ölçümler
sonucunda konvansiyonel yükleme ve immediat yüklemenin, marjinal kemik
kaybına olan etkilerinde istatistiksel anlamlı bir fark saptanamamıştır (p≥0,05)
(Tablo 4.23).
122
BÖLÜM 5 - TARTIŞMA
Çalışmamızla; iki farklı yüzey özelliğine sahip (SLA – SLActive -ITI)
dental implantın, immediat yükleme ve konvansiyonel yükleme
prosedürlerinde ortaya çıkan farklılıklarını klinik ve radyolojik olarak
araştırmak ve implantların alt ve üst çenenin her bölümünde primer stabilite
varlığında ve rijit üst yapılarla splintlenmesi halinde güvenli bir şekilde
immediat yükleme protokolüyle uygulanabileceğini göstermek hedeflenmiştir.
İmplantların yerleştirildikten sonra, herhangi bir protetik yükleme
yapılmaksızın, 3 – 6 ay süre ile osseointegrasyon sürecinin
tamamlanmasının beklenmesi gerektiğini ortaya atan Brånemark’ın bildirmiş
olduğu başarı oranları %100’e yakındır. Ancak uzun ve çift cerrahi içeren
protokol çoğu hasta tarafından tolore edilememekte, fizyolojik ve psikolojik
komplikasyonlar doğurmaktadır. Dolayısıyla, implantların yerleştirilmesinden
hemen sonra yüklenmesi ve iyileşme sürecini hızlandırarak 3 – 6 aylık
osseointegrasyon sürecinin kısaltılması üzerine odaklanılmış ve klinisyenler
arasında henüz kabul görmese de, bu konu üzerinde birçok çalışma
yapılmıştır (Branemark, Hansson ve ark. 1977; Albrektsson, Branemark ve
ark. 1981; Albrektsson, Zarb ve ark. 1986; Balshi ve Wolfinger 1997; Piattelli,
Paolantonio ve ark. 1997; Aichelmann-Reidy ve Yukna 1998; Branemark,
Engstrand ve ark. 1999; Bahat 2000; August, Chung ve ark. 2001; Chaushu,
Chaushu ve ark. 2001; Albrektsson ve Wennerberg 2004; Albrektsson ve
Wennerberg 2004; Bagno ve Di Bello 2004; Babbush 2006; 2007).
Yükleme protokollerinin adlandırılması amacıyla literatürler
incelendiğinde özellikle hemen yükleme ile ilgili farklı uygulama şekilleri ve
123
zaman aralıklarıyla karşılaşılmıştır. Literatür çalışmalarında iki tip hemen
yüklemeden bahsedilmektedir (Degidi ve Piattelli 2003; Degidi, Daprile ve
ark. 2009). Bunlardan ilki fonksiyonel hemen yükleme, diğeri ise non-
fonksiyonel hemen yükleme olarak belirtilmiştir. Fonksiyonel hemen yükleme;
aynı gün içerisinde oklüzal kontak sağlayarak yapılan yükleme olarak
tanımlanmış iken non-fonksiyonel hemen yükleme ise aynı gün içerisinde
oklüzal kontak oluşturulmadan yapılan yüklemedir. Non- fonksiyonel hemen
yüklemede implantlar oklüzyon dışında olduğu için yüklemeye bağlı oluşan
riskler minimuma indirilmiştir. Fakat bu yükleme tipi gerçek bir yüklemeyi
taklit etmemektedir. Degidi ve Piattelli’nin 2003 yılında yapmış oldukları
çalışmada, 152 hastaya 646 adet implant yerleştirmişler, implantlara 1- 9 gün
sonra yükleme protokolü uygulamışlardır. 422 implanta fonksiyonel hemen
yükleme uygulanırken 224 implanta non-fonksiyonel hemen yükleme
uygulanmıştır. Fonksiyonel hemen yükleme uygulanan implantların % 1,4’ü
başarısız olurken non-fonksiyonel yükleme yapılan implantların %0,9’u
başarısız olmuştur. Araştırmacılar, total dişsizlik vakalarında fonksiyonel
hemen yükleme yapılabileceğini, parsiyel dişsizlik vakalarında ise
nonfonksiyonel hemen yüklemenin riskleri azaltacağını bildirmiştir (Degidi ve
Piattelli 2003). Degidi ve arkadaşları 388 implanta çapraz ark stabilizasyonu
sağlanacak şekilde tüm ark geçici sabit protezlerle fonksiyonel hemen
yükleme yapmış, fonksiyonel hemen yüklemeye tabi tutulan implantların 5
yıllık klinik takibinde sadece 6 implantın başarısız olduğunu bildirmişlerdir.
Glauser ve arkadaşları ise 127 implantı sentrik ilişkide tam kontak olacak
şekilde hemen yüklemişler ve 1 yıllık takip sonunda toplam 13 hastada 22
implant başarısız olmasına bağlı olarak %82,7’lik kümülatif başarı oranı elde
124
etmişlerdir (Glauser, Lundgren ve ark. 2003). Fonksiyon sırasında gelen
vertikal kuvvetler, implant stabilitesine oblik veya horizontal kuvvetlerden
daha az zarar vericidir. Dolayısıyla bruksizm, daha yüksek başarısızlık
oranlarına bağlı olarak, hemen implant yüklemesi için olası bir
kontrendikasyon olarak düşünülmüştür (Balshi ve Wolfinger 1997; Cochran,
Schenk ve ark. 1998).
Çalışmamızda, 35 SLA ve 34 SLActive yüzey olmak üzere 69 adet
ITI® (Straumann, İsviçre) dental implant, metal alt yapılı rezin köprüler
yardımı ile splintlenerek fonksiyonel olarak hemen yükleme uygulandı.
Lateral hareketlerde serbestlik sağlanan geçici köprüler oklüzalden tek nokta
teması ile fonksiyonel vertikal kuvvetlere maruz bırakıldı. 3. aydan sonra bu
protezler daimi porselen restorasyonlarla değiştirildi. Bu grupta herhangi bir
implant kaybıyla karşılaşılmadı.
Hemen yüklemenin yapıldığı zaman aralıklarıyla ilgili farklı yıllarda
farklı konsensus kararlarına rastalanılmaktadır. 2002 yılında İsviçre’de
düzenlenen 3. ITI konsensus konferansında belirlenen kriterlere göre
(Cochran, Buser ve ark. 2002) immediat yükleme ilk 48 saatte yapılan karşı
ark ile oklüzyonun sağlandığı yükleme olarak tanımlanmıştır. Aynı oklüzal
ilişki sağlanarak 48 saat ile 3 ay arası zaman periyodunda yapılan yükleme
ise erken yükleme olarak tarif edilmiştir. 3 ila 6 ay arası zaman aralığında
yapılan uygulamalar konvansiyonel yükleme, 3 ve 6 aylık period sonrası
yapılan uygulamalar gecikmiş yükleme olarak tarif edilmiştir. 0 - 48 saat arası
yapılan fonksiyonel olarak yükleme yapılmadan uygulanan restorasyonlar ise
immediat restorasyon olarak tarif edilmiştir.
125
Bunu takiben 2006 yılında Zürih’te düzenlen EAO toplantısında
Nkenke ve Fenner konu üzerine yapmış oldukları araştırmayı sunmuşlar ve
takip eden tanımlamalar üzerinde fikir birliğine varmışlardır (Nkenke ve
Fenner 2006). Cerrahiyi takiben 72 saat içinde uygulanan yükleme protokolü
immediat yükleme olarak tarif edilmiş, mandibulada 3 ay maxillada 6 ay
konvansiyonel yükleme için kabul gören zaman aralığı olarak tarif edilmiş
ancak erken yükleme protokolüyle ilgili net bir zaman aralığı tarif
edilmemiştir.
Son olarak 2008 yılında toplanan 4. ITI konsesundan çıkan kararlara
göre; Cochrane’in 2007 tarihli raporu üzerinde fikir birliğine varan grup 2003
yılında alınan konsensus kararlarını şu şekilde modifiye etmiş ve gelecek
çalışmalar için değerlendirme kriteri olarak belirlemiştir (Esposito, Grusovin
ve ark. 2009).
İmmediat yükleme, cerrahiyi takiben 1 hafta içinde fonksiyonel
olarak implantların yüklendiği protokol olarak tarif edilmiştir.
Erken yükleme; Cerrahiyi takiben 1 hafta-2 ay arasında fonksiyonel
olarak implantların yüklendiği protokol olarak tarif edilmiştir.
Konvansiyonel yükeleme; Cerrahiyi takiben 2 ay sonrasında
fonksiyonel olarak implantların yüklendiği protokol olarak tarif
edilmiştir.
Gecikmiş yükleme için bir tanımlaya gerek görülmemiştir (Weber,
Morton ve ark. 2009).
Çalışmamız 2003 ITI konsensus kararları doğrultusunda planlanmıştır.
Ancak çalışmanın ilerleyen aşamalarında immediat yükleme için belirlenen 0
- 48 saat aralığının öngörülen protetik yaklaşımlar için gerçekçi bir süre
126
olmadığı ortaya çıkmıştır. Çalışmamızda yapmış olduğumuz immediat
yükleme olgularının hepsi bu zaman aralığında yapılmış olmasına rağmen,
immediat yüklemenin uygulanabilirliği konusunda tartışma yaratacak düzeyde
klinisyeni ve teknik elemanları zorlayan durumlar ortaya çıkmıştır.
Literatür incelendiğinde kesme direnci test metodu ile primer
stabilitenin belirlendiği çalışmalara rastlanırken, son yıllarda primer
stabilitenin belirlenmesi ile ilgili çalışmalarda tekrarlanabilen ve etkili bir
ölçüm yöntemi olduğu bildirilen RFA test yöntemi kullanıldığı görülmüştür.
Kesme direnci test metodu ile implant stabilitesini değerlendiren birçok
çalışma yapılmıştır (Friberg, Sennerby ve ark. 1999; Friberg, Sennerby ve
ark. 1999; Friberg, Sennerby ve ark. 1999; Johansson, Back ve ark. 2004).
Ancak, RFA test metodu ile karşılaştırıldığında RFA tekrarlanabilir ölçümler
verirken kesme direnci test metodu sadece cerrahi aşamada implantın
stabilitesi hakkında bilgi vermektedir.
Ayrıca literatür incelemesinde implant uygulanacak bölgedeki kemik
kalitesini belirlemek için radyolojik yöntemlerle birlikte kesme direnci
metodunun da kullanıldığı görülmüştür (O'Sullivan, Sennerby ve ark. 2000;
Johansson, Back ve ark. 2004; O'Sullivan, Sennerby ve ark. 2004).
Çalışmamızda dental implantların yükleme protokolleri belirlenirken,
primer stabilite ön koşul olarak belirlenmiş ve etkili olduğu ve tekrarlanan
ölçümlerde klinik kullanım kolaylığı sağladığı bilinen RFA ölçümü yapan
OSTELL® Mentor (OsstellTM Device, Integration Diagnostics AB, Savedalen,
İsveç) kullanılmıştır.
Johansson ve arkadaşları kesme direnci metodunu kullandıkları
çalışmalarında, bu yöntemin kemiğin kalitesi hakkında bilgi vermesinin
127
mümkün olduğunu fakat implantlarda kayıp olma riskini ortaya koyamadığını
bildirmiştir (Johansson, Back ve ark. 2004). Kesme direnci kemiğin kalitesi
hakkında bilgi vermektedir (O'Sullivan, Sennerby ve ark. 2000).
Yerleştirilen implantın stabilitesini sadece kemiğin kalitesi değil,
uygulanan cerrahi teknik, implantın uzunluluğu, çap ve implant geometrisinin
de etkilediği bildirilmiştir (O'Sullivan, Sennerby ve ark. 2000; Johansson,
Back ve ark. 2004). Tüm bu değişkenlerin osseointegrasyon üzerindeki
etkilerinin klinik olarak ölçülebilmesi amacıyla Rezonans Frekans Analiz
cihazı - Osstell (RFA, OsstellTM device, Integration Diagnostics AB,
Savedalen, İsveç) Meredith tarafından ilk olarak 1996 yılında kullanılmıştır.
Ayrıca, stabil implantların kesin olarak belirlenmesini sağlayan guvenilir
diagnostik bir cihaz olarak kabül görmüştür. Buna karşın Nedir ve
arkadaşları, cihazın mobil implantlarda da olumlu yanıt oluşturabildiğini
belirtmişler ve Osstell tarafından elde edilen ISQ değerlerinin mobil
implantları kesin olarak belirlemede güvenilir bir diagnostik yol olmadığını ileri
sürmüşlerdir (Nedir, Bischof ve ark. 2004). Huang ve arkadaşları çeşitli kemik
tipleri ve yoğunluklarının etkilerini görebilmek amacıyla ölçümler yapmışlar ve
marjinal kemik yoğunluğu ile yüksekliğinin implantların rezonans frekans
değerlerini etkilediğini vurgulamışlardır (Huang, Lee ve ark. 2002). Bunun
birlikte Osstell’in dental implantların iyileşme döneminde stabilite belirlemek
için yapılan periyodik kontroller amacıyla kullanılabilecek invaziv olmayan bir
cihaz olduğu belirtilmiştir. Aynı araştırıcılar başka bir çalışmada,
implantlardan alınan RFA değerlerinin implantasyonu takiben kemik – implant
bağlantısını yansıtmada ve iyileşme periyodunda bu bağlantının incelenmesi
için kullanışlı ve iyi bir referans olduğunu belirtmişlerdir (Huang, Chiu ve ark.
128
2003). Ostell cihazının klinik kullanım kolaylığı sağlanması amacıyla cihaz
geliştirilmiş ve OSTELL® Mentor (OsstellTM device, Integration Diagnostics
AB, Savedalen, İsveç) piyasaya sürülmüştür. Cihazın çalışma prensibinde bir
değişiklik olmazken implanta gönderilen radyo frekans ve geri alınanan
titreşim cihaza yardımcı bir kablo ile değil bir prob yardımıyla ulaşmaktadır.
Bu çalışmada OSTELL® Mentor cihazı kullanılarak, alt ve üst çenelerin
her bölgesinde yapılan implantlardan alınan RFA değerleri referans alınarak
immediat veya konvansiyonel yüklemeye karar verildi. OSTELL® Mentor
cihazı ile yapılan ölçümlerde 65 ISQ değerinin immediat yükleme için yeterli
primer stabilizasyonu tarif ettiği bilgisi ışığında bu değerin üstünde değer
alınan implantlar immediat yüklendi (Balshi ve Wolfinger 1997; Friberg,
Sennerby ve ark. 1999; Glauser, Lundgren ve ark. 2003; Nedir, Bischof ve
ark. 2004). Uygulama sırasında literatürle paralel olarak cerrahi tekniğin,
implant boy ve çapının, uygulanan bölgedeki kemik kalitesinin primer
stabiliteyi belirleyici faktörler olduğu görüldü. Çalışmaya dahil edilen tüm
implantların maksimum primer stabiliteyle kemiğe yerleştirilmesi hedeflendi.
Burada ortaya çıkan farklılıkları ortadan kaldırmak için tüm implantlar
anguldruva yardımı ile 56 N/cm tork ile kemiğe yerleştirildi. Yerleştirme torku
tüm implantların 56 N/cm olmasına karşın RFA değerleri birbirinden farklı
sonuçlar verdi. Aynı yerleştirme torku ile yerleştirilen implantlarda cerrahi
sırasında bir implantan minumum 38 birim ISQ alınırken yine aynı tork
değeriyle yerleştirilen bir başka implantan maksimum 85 birim ISQ alındığı
görülmüştür. Bu farklılıkların çalışmaya dahil edilen biyomekanik yapısı aynı
olan tüm implantlarda rastlanılması sadece yerleştirme torku referans
129
alınarak primer stabilitenin değerlendirilmesi konusunda tartışma
yaratmaktadır.
Konvansiyonel yüklenen implantlarında, zaman içerisinde gerçekleşen
kemik – implant ilişkisindeki değişimleri Ostell Mentor yardımı
değerlendirilebilmesi amaçlandı. 1996 yılından beri yapılan çalışmalarda,
Osstell cihazının kullanımı ile ilgili birçok değerlendirme yapılmıştır.
Bu çalışmada kullanılan Osstell Mentor cihazının güvenilirliğini
kanıtlayan bircok yayın vardır. Literatürlerde Osstell cihazının transdüktörün
seviyesi ile ilk kemik-implant kontağı arasındaki küçük varyasyonları bile
değerlendirebilecek kapasitede olduğu belirtilmiştir (Balshi ve Wolfinger
1997; Meredith, Book ve ark. 1997; Meredith, Shagaldi ve ark. 1997;
Rasmusson, Meredith ve ark. 1998).
Piatelli ve arkadaşları tarafından bildirilen insana ait histolojik verilerde,
hemen yüklenen implantın etrafında % 60-90 oranında kemik implant kontağı
ile olgun, kompakt ve kortikal kemik oluştuğu gösterilmiştir. Cerrahi sonrası 4.
ayda değerlendirilen, hemen yüklenmiş 2 osseotit yüzeye sahip implanta da
benzer sonuçlar bulunmuştur (Piattelli, Corigliano ve ark. 1997; Piattelli,
Paolantonio ve ark. 1997).
Pürüzlü yüzeylerin osteokondüktif olduğu bilinmektedir.
Osseointegrasyonun 3. fazı, uzun dönem stabilite için kritik olan kemiğin
yeniden şekillenmesi fazıdır. Bu aşamada implantların yüklenmesi, bir mikro-
hareket yaratır ve bu fibrin pıhtısının erken iyileşme süresince implant
yüzeyine yapışmasını önleyebilir. İmplant yüzey pürüzlülüğünün bu
yapışmayı olumlu etkileyeceğini belirtilmiştir. Pürüzlü yüzeylerin avantajlarına
rağmen, hayvan ve insanlardaki hemen yükleme çalışmalarında farklı yüzey
130
tipleri analiz edildiğinde anlamlı farklar bulunmamıştır (Piattelli, Trisi ve ark.
1993; Piattelli, Corigliano ve ark. 1997; Piattelli, Paolantonio ve ark. 1997).
Barewal ve arkadaşlarının SLA yüzeyli implantlarla yapmış oldukları
çalışmada, RFA ile zamana bağlı stabilite değişimini değerlendirmiş ve en
fazla stabilite kaybının 3. haftada olduğunu bildirmişlerdir (Barewal, Oates ve
ark. 2003). Portmann ve Glauser immediat yükleme yaptıkları TiUnite
Brånemark implantlarını 1 yıl boyunca RFA ile değerlendirmişler ve en fazla
stabilite kaybının 2-4 haftalar arasında meydana geldiğini belirtmişlerdir
(Portmann ve Glauser 2006). Araştırmacılar, bu stabilite kaybını implantın
yerleştirilmesinden sonra kemiğin yeniden şekillenmesi sürecindeki
rezorbsiyona bağlı olduğunu bildirmişlerdir (Portmann ve Glauser 2006). Bu
sonuçlar, Calandrilello ve arkadaşlarının bulduğu sonuçlar ile ters
düşmektedir; araştırmacılar molar bölgede yerleştirilen implantlar için,
stabilitenin 6 aydan daha uzun bir süre yüksek kaldığını bulmuşlardır
(Friberg, Sennerby ve ark. 1999; Calandriello, Tomatis ve ark. 2003). Friberg
ve arkadaşları 15 dişsiz hastanın mandibulasına yerleştirilen 75 Brånemark
implantının stabilitesini 1. ,2. ,6. ve 15. haftalarda RFA yöntemi ile ölçmüşler
ve implant stabilitesinin zamanla artmaktan ziyade azaldığını bildirmişlerdir
(Friberg, Sennerby ve ark. 1999). Buna karşın, Meredith ve arkadaşları 2 - 4
haftadan sonra makine yüzeyli implantlar için implant stabilitesinin arttığını ve
6 hafta sonra seviyelendiğini belirtmişlerdir (Meredith, Book ve ark. 1997).
Balshi ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada, implantların yerleşimden
sonraki ilk 30 gün içerinde ortalama ISQ değerlerinde istatistiksel olarak
anlamlı bir düşüş görüldüğünü; bunun da kemiğin yeniden şekillenme
sürecinden kaynaklandığını, ancak 60 gün sonra yeni kemiğin oluşmaya
131
başlamasıyla birlikte stabilite düşüşünün durduğunu ve 60 günlük sürenin
sonunda değerlerde herhangi bir düşüş olmadığını bildirmiştir (Balshi ve
Wolfinger 1997). Bischof ve arkadaşları 12 hafta boyunca hemen yüklenen
ve geç yüklenen ITI implantlarının stabilitelerini değerlendirmişlerdir.
Araştırmacılar stabilitenin 4. haftaya kadar aynı seviyede kaldığını sonraki 4-
6 hafta boyunca hafif artış gösterdiğini ve 12. haftaya doğru belirgin bir
şekilde arttığını bildirilmiştir (Bischof, Nedir ve ark. 2004).
Berglundh ve arkadaşları Straumann firması tarafından çalışma için
özel olarak üretilen SLA yüzeye sahip vida tipli implantları, Labrador cinsi
köpeklere yerleştirerek 12 hafta boyunca histolojik kesitlerini incelemişlerdir.
Bu hayvan modelinde, implant yerleşimini takip eden 4 gün içinde
osteoklastik aktivite, 1 hafta sonra da yeni kemik oluşumu görülmüştür.
Yerleştirme anındaki ilk implant stabilitesinden sorumlu olan orijinal kemiğin
yer değiştirmesi 2 haftada olmuş ve 4 hafta sonra lameller kemik ile kombine
olarak belirgin biçimde woven kemik oluşumu görülmüştür. Son olarak, 8 ve
12 hafta sonra, yara odası içinde yeniden şekillenmeye ait belirgin işaretler
görüldüğünü bildirilmiştir (Berglundh, Abrahamsson ve ark. 2003). Berglundh
ve arkadaşlarının yapmış olduğu köpek çalışmasından elde edilen bulgularla
insanda kemik oluşumunda görülen aynı olayların sıralaması arasında
bağlantı kurmak zordur. Yara iyileşmesi ve kemik yeniden şekillenmesi
olayları köpeklerde insanlara göre 1.5 kat daha sonra görülmektedir. Buna
göre, insanlardaki implant iyileşmesi için kritik zaman yerleştirmeden 2-3
hafta sonra olacaktır (Raghavendra, Wood ve ark. 2005). Primer stabilite,
implantın yerleştirilmesi sırasında oluşur. Bu, implantın kemik yuvasından
biraz daha geniş olan çapının sıkıştırmasının sonucudur ve buna primer
132
kemik teması denilir. Cerrahi aşamada implantla kemiğin sıkı teması sonucu
oluşan stabilitede implantın dar bir kaviteye sıkışmasının yaratmış olduğu
stresin rahatlaması, implant cerrahisi sırasında kemikte travmaya ve ısı
artışına bağlı olarak oluşan nekrotik tabakanın rezorbsiyonu sonucu bir
miktar düşüş gözlenmektedir. Rezorbsiyon sürecinin başlamasından ilk
lameller kemiğin oluşmasına kadar geçen sürede implanta primer kemik
teması azalır ve stabilite kaybı gözlenir. Bu süreç Berglundh’ın da bildirdiği
gibi 3. haftaya kadar sürmektedir. Woven kemiğin oluşmaya başlaması ile
birlikte sekonder kemik teması oluşur ve azalan sabilitede artış başlar
(Raghavendra, Wood ve ark. 2005).
Çalışmamızda konvansiyonel yükleme grubundaki implantların
stabilitesindeki en fazla düşüş 3. haftada görülürken 8. haftada her iki grupta
da stabilite artış gözlendi. Araştırmamızda, 3. haftadaki ve 8. haftadaki ISQ
değerlerindeki değişim istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Her iki gruptaki 3.
haftada stabilite kaybının ve 8. haftadaki stabilite artışının kemiğin yeniden
şekillenme sürecine bağlı olduğu düşünüldü. Nedir ve arkadaşları yapmış
oldukları çalışmada toplam 18 hastadan oluşan iki grup oluşturmuşlardır. Bir
hasta grubuna 63 adet SLA yüzeyli ITI implantı yerleştirerek immediat
yükleme protokolü uygularken, 43 implant yerleştirdikleri diğer gruba ise
konvansiyonel yükleme protokolü uygulamışlardır. Araştırmacılar,
implantlardaki stabiliteyi 12 hafta boyunca her hafta RFA ile
değerlendirmişlerdir. Çalışmada konvansiyonel yüklenen implantlar ile
immediat yüklenen implantların ISQ değişimleri arasında istatistiksel olarak
fark bulamadıklarını bildirmişlerdir (Nedir, Bischof ve ark. 2004). Bischof ve
arkadaşlarının hemen yüklenen ve geç yüklenen implantların ISQ değişimini
133
karşılaştırdıkları çalışmada, geç yüklenen implantlardaki stabilite değişimi 4
haftaya kadar sabit olup 4. haftada artış gözlenirken hemen yüklenen
implantlarda 3–4 haftalar arasında düşüş gözlenmektedir. Ancak bu düşüşün
istatistiksel olarak anlamlı olmadığını bildirilmiştir (Bischof, Nedir ve ark.
2004). Barewal ve arkadaşları ise implantları 10 hafta boyunca her hafta her
implant için toplam 10 adet olmak kaydıyla RFA ölçümlerini yapmıştır. RFA
ölçümlerinin değerlendirilmesi sonucunda en fazla stabilite kaybının 3.
haftada olduğunu ama bu düşüşün istatistiksel olarak anlamlı olmadığını
vurgulamışlardır (Barewal, Oates ve ark. 2003). Glauaser ve arkadaşlarının
2001 yılında yayınlamış oldukları çalışmada hemen ve erken yükledikleri 81
Brånemark implantının stabilite değişimlerini RFA sistemi ile bir yıl boyunca
değerlendirmişler ve en fazla stabilite düşüşünün 1. ayda görüldüğünü, 3.
aya kadar stabilitenin biraz daha azaldığını ve 1 yılın sonuna kadar artış
gösterdiğini bildirmişlerdir. Araştırmacılar bu stabilitedeki düşüşü 3 sebebe
bağlamışlardır. Bunlardan ilki; implantın daha dar bir kaviteye yerleştirilmesi
ile kemikte lateral bir sıkışma gerçekleşmesi ve bu sıkışmanın zamanla
rahatlaması sebebi ile stabilite kaybı gözlenmesidir. İkinci olarak; cerrahi
travma nedeni ile nekroze kemiğin rezorbsiyonu sonucu stabilite kaybı
gözlenmesi stabilitedeki düşüşe etki etmektedir. Üçüncü ve son olarak ise;
yükleme sırasında kemikte mikro fraktürler oluşması sonucunda stabilite
kaybının olduğunu bildirmişlerdir (Glauser, Lundgren ve ark. 2003). Monov ve
arkadaşları 34 adet Brånemark Mk-III Ti-Unite implantını 10 dişsiz alt çeneye
yerleştirmişler ve değişik zaman (0, 4, 8, 12, 16, 20, 24, 28, 32, 36, 40, 44
gün) aralıklarında RFA ölçümlerini yapmışlar ve en yüksek stabilitenin
implant yerleştirildiğinde ölçülürken en düşük stabilitenin 4. günde
134
ölçüldüğünü, bu farkın da istatistiksel olarak çok anlamlı olduğunu
bulmuşlardır (Monov, Fuerst ve ark. 2005).
Çalışmamızda kullanılan SLA ve SLActive yüzeyli implantlarla ilgili
birçok çalışma, bu yüzey özelliklerinin kemik hücresi transformasyonunu ve
protein üretimini arttırdığı ortaya koymuştur (Cochran, Schenk ve ark. 1998).
SLA yüzeyli implantlar, yüksek oranda kemik implant teması ile fonksiyonel
testlerde yüksek tork değerleri vermiştir (Cochran, Buser ve ark. 2002). Farklı
yüzey özelliklerinin RFA sonuçları ile ilişkisini ortaya çıkarmayı amaçlayan
değişik çalışmalar yer almaktadır. Bunlardan bir tanesi Friberg ve
arkadaşlarının çalışmasıdır. Toplam 15 hastanın alt çenelerine, 75 adet
tornalanmış yüzeye sahip Brånemark implantı yerleştirilmiş ve bunlar
immediat olarak yüklenmiştir. 1., 2., 6. ve 15. haftalarda alınan RFA ölçümleri
belli bir düşüşü ortaya koymuştur. Çalışma sonunda bu düşüş tornalanmış
implant yüzeyi ile ilişkilendirilmiştir. Başka bir çalışmada da benzer şekilde
hiçbir işlem uygulanmamış bu yüzeyler, SLA ve TPS yüzeylere göre 4
haftalık iyileşme dönemi sonrası daha düşük tork değerleri vermiştir (Friberg,
Sennerby ve ark. 1999; Friberg, Sennerby ve ark. 1999; Friberg, Sennerby
ve ark. 1999). Meredith ve arkadaşları ise, immediat yüklenen tornalanmış
yüzeye sahip implantlarda, 2. ve 4. hafta sonunda stabilite artışı bulmuşlar
ancak çalışma 6. hafta sonunda bitirilmiştir (Meredith, Book ve ark. 1997).
Bazı araştırıcılar geniş implantların kortikal kemikle olan geniş temas
yüzeyleri sayesinde primer stabiliteyi arttırdığını söyleseler de, bunun zıttı
bulgular da literatürde geniş yer tutmaktadır (Meredith, Book ve ark. 1997;
Friberg, Sennerby ve ark. 1999; Friberg, Sennerby ve ark. 1999; Friberg,
Sennerby ve ark. 1999; Hatano, Shimizu ve ark. 2004).
135
Yapılan birçok araştırmada, SLA yüzeyli ITI implantlarının iyileşmenin
6-8. haftasında 35 N/cm ile sıkılırsa kemik içinde rotasyon gösterebileceği
belirtilmiştir (Cochran, Buser ve ark. 2002). Ancak bu görüşün zıttı bulgulara
ulaşılan çalışmalarda vardır. Nedir ve arkadaşları, başlangıç ISQ değeri ≥49
olan implantların 35 N/cm’ lik sıkıştırma kuvvetine dayanabileceğini öne
sürmüşlerdir (Nedir, Bischof ve ark. 2004).
SLA ve SLActive yüzeyli implantlarla ilgili yapılmış çalışmalar
incelendiğinde, hidrasyon işlemi uygulanan SLA yüzeyin su molekülleriyle
yüzey temas açısının azaltarak implant yüzeyinin hidrofilik özelliğinin
geliştirilmesi ile ortaya çıkan SLActive yüzeyin yapılan hayvan deneylerinde
SLA yüzeye oranla daha hızlı bir yara iyileşmesi gösterdiği belirtilmektedir
(Albrektsson ve Wennerberg 2004; Albrektsson ve Wennerberg 2004).
Bununla birlikte çalışmalarda kullanılan SLActive yüzeyli implantların diğer
yüzeylere tercih edilebilir olduğu belirtilmektedir. Bunun nedeni de iyileşme
modellerinde incelen vidalı implantların iyileşme döneminde gösterdikleri
apozisyonel kemik oluşumu yerine SLActive yüzeyli implantlarda kemik
iyileşmesinde meydana gelen intramembranöz kemikleşme izlenmesidir
(Berglundh, Abrahamsson ve ark. 2003).
Schwarz ve arkadaşlarının yapmış olduğu hayvan çalışmasında çift
cerrahi ve tek cerrahi prosedürler ile uygulanan SLActive ve SLA yüzey
özelliklerine sahip (Straumann) dental implantların boyun bölgesinde
karşılaşılan fenestrasyon sahalarında meydana gelen kemik
rejenerasyonunu histolojik olarak incelemişlerdir. 8 haftalık iyileşme süresi
sonunda yeni kemik yüksekliği, implant kemik temas oranı ve yeni kemik
oluşan yüzey alanları karşılaştırıldığında SLA yüzeyli implantlar her iki cerrahi
136
prosedürde de SLActive yüzeye oranla istatiksel olarak anlamlı derecede
düşük değerler vermiştir. Bununla birlikte yeni kemik oluşan yüzey alanları
incelendiğinde çift cerrahi uygulanan grupta SLActive istatiksel olarak anlamlı
derecede üstünlük sağlamıştır. Çalışma sonunda yazarlar SLActive yüzey
özelliğine sahip dental implantların cerrahi sırasında oluşan fenetrasyon
sahalarının çift cerrahili teknik ile birlikte uygulandığında iyileşmeyi olumlu
yönde etkilediği sonucuna varmışlardır (Schwarz, Herten ve ark. 2007;
Schwarz, Sager ve ark. 2008).
Ivan Wall ve arkadaşlarının yapmış oldukları in vitro çalışmada SLA ve
SLActive yüzeye sahip implantların hücre-yüzey temasını ve osteojenik
gelişimi hücresel düzeyde incelemişler, osteojenik cevabın SLActive yüzeyde
SLA yüzeye oranla kısmen daha fazla gözlendiğini belirtilmişlerdir (Wall,
Donos ve ark. 2009).
Buser ve arkadaşlarının yapmış oldukları histomorfometrik hayvan
çalışmasında araştırmacılar SLActive ve SLA yüzey sahip dental implantların
2-4 haftalık iyileşme sürecindeki implant – kemik bağlantısını incelemişlerdir.
Çalışmada SLActive lehine istatiksel anlamlı bir fark gözlemlenirken
8.haftanın sonunda yapılan incelemede iki yüzey özelliği arasında istatiksel
anlamlı bir fark bulunmadığını belirtmişlerdir (Buser, Ingimarsson ve ark.
2002).
SLActive yüzeyli implantlarla ilgili yapılan histolojik çalışmalarda
benzer sonuçlara ulaşılmış, SLActive yüzeyin kemik-implant bağlantısındaki
kemik rejenerasyonunu iyileşmenin erken dönemlerinde SLA yüzeye oranla
istatiksel olarak anlamlı sayılacak düzeyde hızlandırdığı ve arttırdığı ortaya
137
çıkmıştır (Buser, Broggini ve ark. 2004; Schwarz, Herten ve ark. 2007;
Schwarz, Sager ve ark. 2008; Wall, Donos ve ark. 2009).
Ganales ve arkadaşlarının yapmış oldukları prospektif çok merkezli bir
çalışmada posterior maxilla ve mandibulaya uyguladıkları SLActive
implantları immediat veya erken yüklemişlerdir. SLActive yüzeye sahip
Straumann dental implantların immediat yükleme ve erken yüklemede
güvenli ve tahmin edilebilir sonuçlar verdiğini söylemişler, kemik kalitesinin
kötü olduğu durumlarda dahi konvansiyonel yükleme ve geç yükleme ile
karşılaştırılabilir başarı oranları ortaya çıktığını belirtmişlerdir. Ayrıca erken
yüklenen ve immediat yüklenen SLActive implantların klinik olarak ölçülen
marjinal kemik kaybının konvansiyonel yüklenen implantlardan istatiksel
olarak anlamlı farkı olmadığı ortaya çıkmıştır (Ganeles, Rosenberg ve ark.
2001).
Bornstein arkadaşları yapmış oldukları çalışmada SLActive yüzeye
sahip dental implantların (Straumann) 3 haftalık iyileşme periyodunu takiben
uygulanan erken yükleme uygulamasını altında kısa dönem başarı oranlarını
incelemişler, değerlendirmede RFA’dan faydalanmışlardır. Çalışma sırasında
uygulanan 56 implanta kayıp gerçekleşmemiş ancak 21 gün değerlendirmesi
sırasında iki implant kendi etrafında döndüğü için yükleme yapılmadan
iyileşmeye bırakılmış böylece uygulanan implantların %96.4’ü erken
yüklenmiş yüklenen bu implantlarda 6 ay sonunda kayıpla karşılaşılmamıştır.
Cerrahi sırasında ölçülen ISQ değer ortalaması 74.33 iken 6 ay ölçümlerinde
ortalama 83.82 ISQ elde edilmiştir. Yazarlar çalışmanın sonucunda SLActive
yüzeyli dental implantların 3 haftalık iyileşme sürecini takiben uygulanan
erken yükleme protokolü ile başarılı sonuçlar verdiğini ve 6. ay kontrollerinde
138
başarılı ve kalıcı implant – kemik temasının kaydedildiğini belirtmişleridir.
Ayrıca RFA’nın iyileşme süreci boyunca implant stabilitesini değerlendirmede
uygulanabilir bir yöntem olduğunu belirtmişlerdir (Bornstein, Valderrama ve
ark. 2008).
Çalışmamızda 51 adet SLA yüzeyli, 54 adet SLActive yüzeyli (ITI
Starumann) dental implant uygulanmış, 3 aylık süreç içinde yapılan RFA
değerlendirildiğinde histolojik çalışmalarda bahsedilen SLActive yüzeyin
avantajları yaptığımız klinik çalışmada belirlenememiştir. Çalışmamızda her
iki yükleme protokolündeki SLA ve SLActive yüzeyli implantların 1. gün – 3.
ay ISQ değişim oranları karşılaştırıldığında yüzey özelliklerinin ISQ artış farkı
istatistiksel olarak anlamlı değildir. İmmediat yükleme ve konvansiyonel
yükleme yapılan grupların ISQ değişim oranları kendi içlerinde
karşılaştırıldığında; İmmediat yükleme protokolünde uygulanan 34 adet
SLActive ve 35 adet SLA (Straumann) yüzeye sahip dental implantan SLA
yüzeyli implantlar 3 ay içinde ortalama 4,25 birim yükselirken SLActive
yüzeyli implantlar 8,61 birim artış göstermiştir. Konvansiyonel yükleme
protokolünde uygulanan 20 adet SLActive ve 16 adet SLA (Straumann)
yüzeye sahip dental implantan SLA yüzeyli implantlar 3 ay içinde ortalama
13,93 ISQ birim artış gösterirken SLActive yüzeyli implantlar 14,75 ISQ birim
artış göstermiştir. SLActive yüzey SLA yüzeye göre daha fazla ISQ artışı
göstermiş olsada bu fark istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.
Konvansiyonel yükleme yapılan implantlardan 2., 4., 6., 8. Haftalarda ve 3 ay
RFA ölçümü yaparak, literatürde SLActive yüzeyle ilgili yapılan histolojik ve
klinik çalışmalarda üzerinde durulan ilk 4 haftada SLA yüzeye oranla çok
daha hızlı kemik rejenerasyonu meydana geldiği ve RFA analizininde bunu
139
yansıttığı sonuçlarına çalışmamızda ulaşılamamıştır (Buser, Broggini ve ark.
2004; Bornstein, Valderrama ve ark. 2008; Wall, Donos ve ark. 2009).
Çalışmamızda her iki yüzey bu 8 haftalık periyotta ve nihayet 3 aya uzanan
ölçümlerde paralel bir artış sergilemişler, her iki yüzeyde iyileşmenin
herhangi bir döneminde iyileşme hızında ve ivmesinde birbirlerine üstünlük
sağlayamamışlardır.
Morris ve arkadaşlarının periotest cihazıyla yapmış oldukları
çalışmada kemik kalitesinin implant stabilitesi üzerine olan etkisini
araştırmışlar, tip 1 ve tip 2 kemiğe yerleştirilen implantların stabilitesinin tip 3
ve tip 4 kemiğe yerleştirilen implantların stabilitesine oranla daha yüksek
değerlerde olduğunu bildirmişlerdir (Morris, Winkler ve ark. 2000).
Bischof ve arkadaşları, RFA tekniğini kullanarak implant stabilitesine
etkin faktörleri ortaya koymaya çalışmışlardır. Araştırmalarının sonucunda
implantın yerleştirildiği çene, bölge, kemik tipi, implant çapı, implant uzunluğu
ve implant şekli parametrelerinden sadece kemik tipinin primer stabiliteyi
etkilediğini gösterebilmişlerdir (Bischof, Nedir ve ark. 2004).
Zix ve arkadaşlarının yapmış oldukları klinik çalışmada 18 kadın 17
erkek olmak üzere 35 hastanın üst çenesine 120 adet ITI (Straumann) dental
implant yerleştirilmiş bu implantlardan alınan RFA değerleri implantın
yerleştirildiği bölgeye, yükleme zamanlarına, hastanın yaşına ve cinsiyetine
göre alt gruplarda incelenmiştir. Bölgeler ve yükleme zamanları
değerlendirildiğinde istatiksel anlamlı bir stabilizasyon farkı gözlenmemiş
sadece menopoz sonrası bayan hastaların ISQ değerleri aynı yaş grubunda
bulunan erkek hastaların ISQ değerlerinde istatiksel olarak anlamlı derecede
düşük olduğu görülmüştür (Zix, Kessler-Liechti ve ark. 2005).
140
Lai ve arkadaşları erken yükleme protokolünün uygulanabilir olduğunu
göstermek amacıyla 104 adet SLA yüzeyli ITI (Straumann) dental implantı 50
hastada 3 farklı kemik tipine yerleştirmişler ve 0, 1, 4, 6, 8, ve 12 .haftalarda
RFA ile değerlendirme yapmışlardır. Başarı oranı %100 olarak saptanmış,
kemik tipinin implant stabilitesini istatiksel olarak anlamlı derecede etkilediği
belirlenmiştir. İlk gün alınan ISQ değerleri incelendiğinde tip 1 kemiğe
yerleştirilen implantların ISQ değerleri tip 4 kemiğe yerleştirilenlerden
istatiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu görülmüş, 12 hafta sonra
yapılan ölçümlerde gruplar arası istatiksel anlamlı bir fark belirlenmemiştir.
Yazarlar ITI (Straumann) SLA yüzeyli implantlar ile uygulunan erken
yüklemenin tip1 ve tip 3 kemikte öngörülebilir bir seçenek olduğu sonucuna
varmışlardır (Lai, Zhuang ve ark. 2007; Lai, Zhang ve ark. 2008; Lai, Zhuang
ve ark. 2009).
Barewal ve arkadaşları, toplam 20 hastaya 27 adet SLA yüzeyli ITI
implantı uygulamışlardır. Araştırıcılar hastaları tip I, tip II-III ve tip IV olarak 3
gruba ayırarak konvansiyonel yükleme uygulanacak implantların 3 ay
boyunca rezonans frekans ölçümlerini yapmışlardır. Ölçümlerin en düşük ISQ
değerleri cerrahi sonrası 3. haftada kaydedilmiştir. 5. hafta sonunda ise
implantların ISQ değerleri istatistiksel olarak farklı bulunmamıştır. Aynı
araştırıcılar, tip IV kemiğe yerleştirilen implantların 6 haftalık iyileşme
sürecine ihtiyaç duyduğunu belirtmişlerdir. Aynı çalışma grubu, farklı kemik
kalitelerinde yaptıkları çalışmada, ISQ değerinin özellikle ilk 3-4 haftalık
dönemde bir düşüş gösterdiğini saptamışlardır. ISQ değerlerindeki düşüş, tip
I kemikte % 1, tip II-III kemikte % 4,1 ve tip IV kemikte % 8,4 kadardır.
Araştırmacılar özellikle ilk 3 haftada lateral kuvvetlere karşı direnci
141
sağlamada, implant çevresinde yer alan kortikal ve kansellöz kemiğin
oranının önemli olduğunu belirtmişlerdir (Barewal, Oates ve ark. 2003).
Song ve arkadaşları tomografi ile belirledikleri kemik yoğunluğu ve
RFA ile belirledikleri primer implant stabilitesi arasındaki ilişkiyi incelemişler,
20 hastaya uygulanan 61 implantın yerleştirildiği kemiğin tomografideki
kompakt kemik kalınlığı ile primer implant stabilitesi arasında güçlü bir
korelasyon olduğu sonucuna varmışlardır. Tomografinin kemik kalitesinin
tespitinde etkili olduğu ve bu sayede primer implant stabilitesini önceden
tahmin edilebilir kıldığı belirtilmiştir (Song, Jun ve ark. 2009).
Klinik ve in vitro çalışmalar, çene kemiğinin mekanik özelliklerinin,
implantın primer stabilitesini ve yeterli stabiliteye ulaşmak için gerekli iyileşme
periyodunun uzunluğunu belirlediğini göstermiştir. Üstelik veriler, orta
sertlikteki kemikten yumuşak kemiğe kadar iki aşamalı cerrahi prosedür
kullanılmasını ve düşük primer stabilitede 6 aydan daha fazla iyileşme
dönemlerine ihtiyaç duyulabileceğini öngörür. En önemlisi, bu sonuçlar
toplam tedavi süresinin birçok hastada, dramatik olarak düşürülebileceğini
gösterir. Eğer implant yerleştirme sırasında uygun adaylar tespit edilebilirse,
örneğin RFA tekniği kullanılarak, tedavi uzun dönem sonuçlarını tehlikeye
atmadan kolaylaştırabilir.
Bardyn ve arkadaşları biyomekanik test modelleri ile yapmış oldukları
in vitro çalışmayla kemik kalınlığı ve yoğunluğunun RFA üzerindeki etkilerini
araştırmışlar, bu araştırmada RFA ile birlikte yerleştirme torku ve aksial
yükleme testleri kullanılmıştır. Değerlendirme metodlarından RFA kemik
yoğunluğu ve kortikal kemik kalınlığındaki değişimlerin tespitinde istatiksel
olarak anlamı derecede üstün bulunmuş, bununla birlikte yerleştirme torku ve
142
axial yükleme testi trabeküler kemikteki kemik yoğunluğunun ayrımını daha
kolay gerçekleştirmiştir. Sonuçta yazarlar metodlar arası tam bir
korelasyonun olmayışı nedeniyle primer stabilite değerlendirmesinde standart
bir prosedür eksikliği olduğunu ancak bu üç yönteminde kemik-implant
bağlantısını değerlendirmede etkin yöntemler olduğunu açıklamışlardır
(Bardyn, Gedet ve ark. 2009).
Seong ve arkadaşları çene kemiğinde farklı bölgelere yerleştirilen
implantların primer stabilitesini değerlendirmek için klinik olarak 72 saat önce
ölmüş dört ayrı kadavradan alınan dişsiz maksilla ve mandibulanın farklı
bölgelerine yerleştrilmiş implantları RFA (Ostell®) ve MTD (Mechanical
Tapping Device, Periotest) ile değerlendirmişler. Sonuç olarak mandibulaya
yerleştirilen implantlar maksillaya yerleştirilenlere oranla istatiksel olarak
anlamlı derecede stabil bulunmuş en düşük stabilite üst çene posterior
bölgede tespit edilmiştir. Yazarlar implant stabilitesinin kemikte yerleştirildiği
bölgeye göre değişiklik gösterdiğini ve RFA (Ostell®) ve MTD (Mechanical
Tapping Device, Periotest) arasında yüksek korelasyon olduğunu
belirtmişlerdir (Seong, Holte ve ark. 2008).
Başka bir çalışmada ise implant stabilitesinde zaman içinde oluşan
artışın, kemik yoğunluğu düşük bölgelerde daha fazla olduğu sonucu ortaya
çıkmıştır. (Meredith, Shagaldi ve ark. 1997)
Çalışmamızda, kemik kalitesi ve implant stabilitesi arasındaki ilişki
incelendiğinde literatürle paralel sonuçlar elde edilmiştir. Ayrıca değişik
parametrelerin birbirlerine olan etkisi çalışmamızda istatiksel olarak
incelenmiştir. SLA yüzeye sahip dental implantlar tip2, tip3, tip4 (Leckhom ve
Zarb’a göre) kemiklere yerleştirilip konvansiyonel yükleme yapıldığı şartlarda
143
1. gün ve 3. ay RFA değerlerinde istatiksel anlamlı bir fark saptanamamıştır.
SLActive yüzeye sahip dental implantlar ise aynı şartlarda istatiksel olarak
anlamlı bir RFA değer artış farkı göstermiştir. Konvansiyonel yüklenen tip 2
kemiğe yerleştirilen SLActive yüzeyli implantlar 1. gün ve 3. ay arasında en
fazla ISQ artışı göstermiş (ortalama 23 ISQ birim) sırasıyla tip 4 (ortalama 21
ISQ birim) ve tip 3 kemik (ortalama 7.1 ISQ birim).
Literatür incelendiğinde tip 4 kemiğin, tip 3 kemiğe böyle bir üstünlük
göstermediği görülmüştür. Bu konudaki sonuçların literatürle paralel olmayışı,
çalışmamızda implant yerleştirilirken kullanılan cerrahi tekniklere (Bone
Spreading), cerrahın tecrübesine ve örnek sayımıza bağlı olabileceğini
düşündürmüştür. Ayrıca literatürde yerleştirme torku ile RFA arasında pozitif
korelasyon olduğu görülse de çalışmamızda yerleştirme torkunu sabit
belirlememize rağmen farklı RFA değerleri elde edilmiş bu iki parametre
arasında pozitif veya negatif korelasyon belirlenememiştir.
İmmediat (hemen) yükleme yapılan grup incelendiğinde ise; tip 2 ve tip
3 kemiğe yerleştirilen SLA yüzeyli ve SLActive yüzeyli dental implantların 1.
gün ve 3. ay ISQ artış oranları arasında istatiksel anlamlı bir fark
bulunamamıştır.
Üst çene kemik tipi açısından alt çeneye göre daha yumuşak olup
trabeküler kemiğe sahiptir. Mevcut bilgiler implantasyon sırasındaki kemik
kalitesinin, kemiğin yeniden şekillenme oranını ve dolayısıyla primer ve
sekonder stabiliteyi etkileyebileceğini öne sürmektedir. İmplant çevresindeki
kemik kalitesinin primer stabiliteye etki ettiği bilinmektedir.
Primer implant stabilitesi kemik yoğunluğu, implant tasarımı ve cerrahi
teknik ile ilişkilidir. Ostman ve arkadaşları cerrahi aşamada 905 implantın
144
RFA ölçümlerini yapmışlar ve kemik kalitesi düştükçe implant stabilitesinde
de düşüş olduğunu vurgulamışlardır. Ayrıca maksillaya göre mandibulada
daha yüksek stabilite elde edildiğini belirtirken aynı şekilde ön bölgeye göre
arka bölgede her iki çenede olmak üzere daha yüksek stabilite elde edildiğini
bildirmişlerdir (Ostman, Hellman ve ark. 2006). Sennerby 20 hasta içeren bir
çalışmada, maksiller ve mandibular implantlar için, yerleştirme anından
yükleme yapılan 6. aya kadarki implant stabilitesini RFA test metodu ile
ölçmüştür. Çalışmanın sonucunda primer stabilitenin, istatistiksel olarak,
mandibuler implantlar (66 ISQ) için maksilladakilere (58 ISQ) göre daha fazla
olduğunu bildirmiştir (Sennerby, Carlsson ve ark. 1988). Balleri ve
arkadaşları parsiyel dişsizliği olan hastaların maksilla ve mandibulalarına
yerleştirilen 45 implantın stabilitesini yüklemeden 1 yıl sonra ölçmüştür. 45
implantın tamamının stabil olduğunu ve implant stabilite seviyelerinin 57-82
ISQ aralığında olduğunu bildirmiştir. Alt çeneye yerleştirilen implantların (72.8
±5.4) ISQ değerlerinin üst çeneye yerleştirilen implantlardan (64.7 ±4.8)
istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde daha fazla olduğunu bildirilmiştir. Aynı
çalışmada, çenelerin ön ve arka bölgesine yerleştirilen implantlarda
karşılaştırılmış ve istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulanamamıştır (Balleri,
Cozzolino ve ark. 2002). Buna karşın, Bardyn ve arkadaşları tüm kemik
tiplerinde, 6 haftalık RFA değerlerinin 10 haftalık RFA değerlerinden çok
farklı olmadığını bildirmişlerdir. Tip 4 kemiğin 3. haftadaki stabilite kaybının
diğer kemik tiplerine göre daha belirgin olduğunu ama bunun istatistiksel
olarak anlamlı olmadığını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak araştırmacılar,
tip 4 kemiğe yerleştirilen ITI implantları için 12 haftalık bir iyileşme
periyodunun beklenebileceğini vurgulamışlardır (Bardyn, Gedet ve ark.
145
2009). Bischof ve arkadaşları çalışmalarında implantın primer stabilitesini
etkileyebilecek 6 değişkeni araştırmışlardır. Bunlar; çene (alt ve üst çene),
bölge (arka ve ön bölge, molar ve premolar bölge), kemik tipi (Tip I – Tip III),
implant çapı (4.8 ve 4.1 mm), implant uzunluğu (8-13 mm) ve implantın
yerleştirildiği alandır (estetik ve estetik olmayan) (Bischof, Nedir ve ark.
2004). Çalışmanın sonucunda sadece çene ve kemik tipinin primer stabiliteyi
etkilediği bildirilmiştir. Tip III kemikte yerleştirilenlerle karşılaştırıldığında, Tip I
kemikte yerleştirilen implantlarda daha yüksek ISQ değeri elde edildiği
gösterilmiştir. Aynı şekilde maksillada yerleştirilenlere kıyasla mandibulada
yerleştirilen implantların da daha stabil olduğu bildirilmiştir.
Çalışmamızda, implantların yerleştirilen bölgelere göre, başlangıç ISQ
değerleri karşılaştırıldığında, alt çene anterior bölge ortalama ISQ
değerlerinin (69,79 ±11,33) ve posterior bölge ortalama ISQ değerlerinin
(70,24 ±11,04), üst çene anterior bölge ortalama ISQ değerlerinden (65,43
±11,39) ve posterior bölge ortalama ISQ değerlerinden (68,55 ±12,42) daha
fazla olduğu gözlendi ve ancak bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olmadığı
anlaşıldı. Farklı bölgelere yerleştirilen implantların RFA değerlerinin birbirine
yakın oluşu primer stabiliteyi sağlamak için cerrahın kullandığı bone
spreading tekniğinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bununla birlikte alınan
ISQ değerlerinde iyileşme sürecinin hiçbir döneminde azalma görülmemiştir.
Farklı kemik kalitelerinde yapılan başka bir çalışmada 41 hastaya 127
implant yerleştirilmiştir. 1 yıllık takip sonunda; immediat yükleme sonucu
yüksek implant başarısızlığı (%17,3) saptanmış, başarısızlık en fazla
posterior maksillada bruksizmi olan hastalarda ve düşük yoğunluktaki
kemikte görülmüştür (Glauser, Lundgren ve ark. 2003). Balshi ve arkadaşları,
146
yerleştirdikleri 344 implanta immediat yükleme uygulamışlar ve başarı oranını
mandibulada %99,1, maksillada %97,5 olarak bulmuşlardır. Bu sonuç,
yapılan birçok çalışma ile uyum göstermektedir (Balshi ve Wolfinger 1997;
Esposito, Hirsch ve ark. 1998; Cochran, Buser ve ark. 2002; Calandriello,
Tomatis ve ark. 2003). Daha sınırlı sayıda implant ile yapılmış başka
çalışmalarda, maksillada immediat yükleme protokolünün başarısı rapor
edilmiştir (Schnitman, Wohrle ve ark. 1997; Horiuchi, Uchida ve ark. 2000;
Glauser, Lundgren ve ark. 2003).
Primer stabiliteyi etkilediği düşünülen diğer faktörlerden biri de implant
tasarımıdır. Meredith‘e göre, makro geometri ve implant dizaynı primer
stabiliteyi değiştirmektedir. Primer stabiliteyi etkilediği düşünülen implant ile
ilgili faktörlerden biri implantın uzunluğudur (Meredith, Shagaldi ve ark.
1997). Bardyn ve arkadaşları 10 ve 12 mm’lik SLA yüzeyli ITI implantlarının
ISQ değişimlerini incelediklerinde, implant uzunluğunun zamana bağlı olarak
anlamlı bir etkiye sahip olmadığını bildirmişlerdir. Bunun sonucu olarak
primer stabilitenin, implant tasarımından, kemik kalitesine göre daha az
etkilendiği öne sürmüşlerdir (Bardyn, Gedet ve ark. 2009). Ostman ve
arkadaşları değişik uzunluktaki (7, 8.5, 10, 11.5, 13, 15 ve 18mm)
implantların cerrahi aşamadaki RFA ölçümlerini incelediklerinde en düşük
stabilite değerini 15 mm ve 18 mm’lik implantlarda bulmuşlardır (Ostman,
Hellman ve ark. 2006). Bischof ve arkadaşları primer stabiliteye etki
edebilecek 6 faktörün incelendiği RFA çalışmasında, 8 mm ile 13 mm
arasındaki implantların ISQ değişimleri değerlendirmişler ve implant boyunun
stabiliteye istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi olmadığı sonucuna
varmışlardır (Bischof, Nedir ve ark. 2004). Meredith ve arkadaşları yapmış
147
oldukları çalışmada implant uzunluğunun değil, desteksiz kalan implant
uzunluğunun primer stabilite için önemli olduğu sonucuna varmıştır
(Meredith, Shagaldi ve ark. 1997).
Çalışmamızda da, literatürden edindiğimiz bilgiler doğrultusunda
implant boyu primer etken olarak ele alınmamış ve her iki yükleme grubuna
dahil edilecek implantlar 10 mm 12 mm ve 14 mm uzunluğundaki
implantlardan seçilmiştir. İmplantların primer stabilitelerinin RFA ile yapılan
değerlendirmesinde uzunluğun stabiliteye istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi
bulunamamıştır.
Çalışmamızda yerleştirilen implant uzunlukları arasındaki farklar çok
fazla olmadığından implant stabilitesi ile implant uzunluğu arasındaki ilişkiyi
değerlendirmek zordur.
Balshi ve arkadaşları, yüksek seviyede primer stabilite ile yerleştirilen
implantların başlangıç stabilite seviyesine dönemeyeceğini, düşük seviyede
primer stabiliteye sahip implantların ise başlangıç seviyesine dönebileceğini
veya bunu aşabileceğini bildirmişlerdir (Balshi ve Wolfinger 1997). Olsson ve
arkadaşları da aynı görüşü desteklemektedirler (Olsson, Gunne ve ark.
1995). Nedir ve arkadaşları yapmış oldukları çalışmada implantları başlangıç
ISQ değerlerine göre 5 gruba (>69 ISQ, 69-65 ISQ, 64-60 ISQ, 59-50 ISQ ve
<50 ISQ) ayırmışlar ve stabilite değişimlerini incelemişlerdir. Bu çalışmanın
sonucunda ISQ’si en düşük olan grup konvansiyonel yükleme grubunda
implant stabilitesindeki artış en yüksek iken, ISQ’si en yüksek grup olan
immediat yükleme grubunda implant stabilitesinde daha az artış gösterdiği
görülmüştür. Ancak final değerler incelendiğinde istatiksel anlamlı bir fark iki
grup arasında saptanamamıştır (Nedir, Bischof ve ark. 2004).
148
Çalışmamızda Nedir ve arkadaşlarının ulaştığı sonuçlara paralel
sonuçlar elde edilmiştir. İlk ölçülen RFA değerleri düşük olan konvansiyonel
yükleme grubu, RFA değerleri yüksek olan immediat yükleme grubuna oranla
3 aylık süreç içinde istatiksel olarak anlamlı artış farkı göstermiştir. Her iki
yükleme grubundan alınan final RFA sonuçları arasında istatiksel anlamlı bir
fark bulunmamıştır.
Degidi ve arkadaşları yapmış oldukları klinik çalışmada 6 ila 12 ay
öncesinde sinus lifting yapılmış bölgeye ve greft uygulanmamış taze çekim
soketlerine yerleştirilen toplam 80 implantı RFA ile değerlendirmişler. Çekim
soketine yerleştirilen 17 adet implantın RFA değerleri ile greft uygulanmış
olan bölgeye yerleştirilen implantların RFA değerleri arasında istatiksel
anlamlı bir fark bulunmadığı ortaya çıkmıştır (Degidi, Daprile ve ark. 2009).
Lai ve arkadaşları 4 mm - 8 mm arası vertikal mesafenin bulunduğu
posterior maksillaya osteotom tekniği ile sinus tabanı yükseltmesi
uygulamışlar ve greft kullanmadan beraberinde implant yerleştirmişlerdir.
Kemik tipi Lekholm ve Zarb sınıflandırmasına göre belirlenen bölgelere
yerleştirilen implantlardan alınan ISQ değerleri incelendiğinde tip 3 tip 4
kemik arasında istatiksel bir fark bulunamamıştır. Bununla birlikte greft
uygulamadan osteotom yardımıyla gerçekleşen sinus tabanı yükseltmesi ve
implant uygulamasının kabul edilebilir ve başarılı sonuçları olduğu sonucuna
varılmıştır (Lai, Zhang ve ark. 2008).
Çalışmamız sırasında, primer stabilizasyonu arttırma amacıyla
kullanılan implant sisteminin cerrahi protokolünde modifikasyonlar
uygulamayı planladık. Kemik kalitesinin cerrahı zorladığı durumlarda implant
yuvası hazırlanırken sistemin son frezi, preperasyonun sadece koronal 1/3
149
kısmında kullanıldı. Ayrıca posterior maksillada ve kemik kalitesininin
beklenenden kötü olduğu anlaşılan anterior maxillada osteotomlar (bone
spreader tekniği) yardımıyla implant yuvası hazırlandı. Bu sayede, kullanılan
silindirik şekilli implantların daha iyi primer stabilite göstermesi amaçlandı.
Yapılan bu modifikasyon, birçok farklı araştırma ile de desteklenmektedir
(Friberg, Sennerby ve ark. 1999; Bahat 2000; Glauser, Lundgren ve ark.
2003; Lai, Zhang ve ark. 2008).
Bir implantın ortalama kemik kaybını bilmek, implant başarısızlığı veya
performansı hakkında görüş sağlar (Jaffin, Kolesar ve ark. 2007).
Araştırmacılardan bir kısmı, klinik çalışmalarında implant çevresindeki kemiği
değerlendirmek için periapikal radyografileri kullanırken, bir kısmı da
panaromik radyografileri kullanmıştır. Panoramik radyografilerin, implant
etrafındaki kemik seviyesini ayrıntılı olarak görüntüleyememesi ve özellikle
anterior bölgeye yerleştirilen implantların radyografik görüntüsünde
deformasyona ve süperpozisyona uğraması gibi dezavantajları vardır. Bu
nedenle, implantolojide periyodik kontrollerde sıklıkla periapikal radyografiler
kullanılmaktadır (Hatano, Shimizu ve ark. 2004). Araştırmacılar implantların
etrafındaki kemik rezorbsiyonu miktarını değerlendirmek için çeşitli
tekniklerden yararlanmıştır. Bragger ve arkadaşlarının yapmış oldukları
çalışmada implant etrafındaki kemik rezorbsiyonun değerlendirmek için
periapikal radyografilerden yararlanmışlar ve periapikal radyografileri
slaytlara yerleştirerek projeksiyon yardımıyla 18 kat büyütmek suretiyle
ölçümlerini yapmışlardır (Bragger 1998). Leonhardt ve arkadaşlarının
Brånemark implantlarının kullanıldığı uzun dönem takip çalışmasında,
periapikal radyografi kayıtlarını büyüteç yardımıyla 7 kat büyüterek
150
değerlendirilmiştir (Leonhardt, Grondahl ve ark. 2002). Moberg ve arkadaşları
ITI implantları ile yaptıkları klinik çalışmada kemik seviyesinin tespiti için
bilgisayar destekli ölçüm yöntemini kullanmışlardır. Ölçüm sırasında,
büyütme farklılıklarından kaynaklanan hataları ortadan kaldırmak için her
radyografi kendi içinde doğru orantı hesabı yapılarak değerlendirilmiştir
(Moberg, Kondell ve ark. 1999). Wyatt ve arkadaşları implant çevresindeki
kemik seviyesinin ölçümünde bilgisayar destekli yöntemin daha avantajlı
olduğunu bildirmiş ve büyüteçler kullanarak yapılan ölçümlerde bireyler
arasındaki farklı bakış açısının sonucu değiştirebileceğini belirtmişlerdir
(Wyatt, Bryant ve ark. 2001).
Bilgisayar teknolojisindeki ilerlemeler bilgisayar destekli ölçümlemelere
olanak tanımıştır. Taranmış radyografilerin bilgisayara aktarılması ile iki
radyografinin bilgisayar ortamında karşılaştırılması ve bilinen yivler arası
uzaklığı kalibrasyon uzaklığı olarak kullanan görüntü ölçümleme programları,
güvenilirliği olan yöntemlerdir. Literatür taramasında implantların etrafındaki
alveol kemiğini değerlendirmek için kullanılan yöntem incelendiğinde
periapikal substraction radyografi tekniği üstünde yoğunlaşıldığı
görülmektedir. Ancak bu çalışmaların tamamına yakınının kısmi dişsiz ağızlar
üstünde yapılmış olduğu dikkati çekmektedir. Tüm dişsiz bir hastanın implant
tedavisi sonrası periapikal filmler ile substraksiyon radyografi tekniği
uygulanarak kemik seviyesi değerlendirmesi yapıldığına dair güncel bir
literatür bilgisi bulunmamaktadır. Çalışmamız sırasında literatürdeki bu
eksikliği giderebilmek adına rehber plaklardan destek alan periapikal film
tutucuları tasarlanarak radyografik değerlendirme yapmayı planlamamıza
rağmen maliyet ve total dişsiz hastalarda rehber plakların film tutuculara
151
istenilen düzeyde stabil destek sağlayamamasından dolayı tüm
hastalarımızın radyografik değerlendirmesi panoramik filmler üzerinde
yapılmıştır. Literatürde de değinildiği gibi panoramik filmlerde karşılaşılan
deformasyon ve süperpoziyon sorunlarını çözebilmek adına, alveolar kemik
seviyesi ölçümlerinde Björn ve Holmberg'in optimal kemik yüksekliğinin
toplam diş boyunun %65'i kadar olduğu düşüncesinden yola çıkarak büyük
çalışma grupları için tasarladıkları yöntem modifiye edilerek kullanılmıştır.
Sonuçta sadece 0 ve 1 skoru elde edilen implantlar yükleme protokollerine ve
yüzey özelliklerine göre değerlendirildiğinde istatiksel olarak anlamı bir fark
saptanamamıştır.
Hemen yükleme çalışmalarında implantları spilintlemenin amacı,
oklüzal yükler karşısında oluşabilecek mikro hareketi minimuma indirmektir.
100 μm’den fazla mikro hareketler direkt kemik implant ara yüzündeki
iyileşmeye zarar vermek için yeterlidir. Bu gözlem, kemik – implant ara
yüzünde 150 μm’yi aşan mikro hareketlerin osseointegrasyon yerine fibröz
kapsül oluşumuna neden olduğu Szmukler-Moncler ve arkadaşları tarafından
da bildirilmiştir (Szmukler-Moncler, Salama ve ark. 1998). Bischof ve
arkadaşları hemen yüklenen ve konvansiyonel yüklenen implantları RFA test
metodu ile değerlendirdiği çalışmasında, restorasyonların 1 implant destekli,
2 tek kron ve 2-3 implant destekli 20 adet kısa geçici köprüden oluştuğunu
bildirmiştir (Bischof, Nedir ve ark. 2004). Fakat çalışmasında splintlemenin
RFA değerlerine etkisini değerlendirmemiştir. Nedir ve arkadaşları RFA test
metodu ile stabilite değişimlerini değerlendirdikleri hemen yükleme
çalışmasında, 2-4 implant destekli kısa geçici köprüler ve 5-6 implant destekli
çapraz ark stabilitesini sağlandığı tüm ark geçici protezler yer almış fakat bu
152
iki farklı protez tipinin stabilite değişimleri karşılaştırılmamıştır (Nedir, Bischof
ve ark. 2004). Çalışmamızda, implantların splintlenmesi ve çapraz ark
stabilizasyonu oluşturmayı hemen yüklenen implantların protetik
yaklaşımında ön koşul olarak belirledik. İmplant stabilitesinin gelişimini takip
etmek için yapılan çalışmalarda, vidalı üst yapı kullanımının zorunlu olduğu
belirtilmiştir. Simante üst yapıların kullanıldığı implantlarla ilgili yapılan
düzenli RFA kontrollerinin, 3 ay sonrasında gerçekleştirilemediği bildirilmiştir
(Bischof, Nedir ve ark. 2004; Nedir, Bischof ve ark. 2004).
Çalışmanın başlangıcında bu bilgiler doğrultusunda vidalı üst yapılar
kullanılarak immediat yükleme yapılmış ancak labarotuar işlemlerinin çok
uzun sürmesi öngörülen protokol gereği 48 saat içinde yükleme yapılmasını
zorlaştırmıştır. Bu nedenle çalışmamızda çoğu üst yapıda solid abutment
kullanılmıştır. Literatürde bahsedilen problemlerle karşılaşmamak için solid
abutmentler torklanmamış el ile yaklaşık 10 N/cm ile sıkılmış, daimi üst
yapıların yapımı öncesi tüm abutmentlar torklanmıştır. 3 aylık iyileşme
döneminde herhangi üst yapı gevşemesi ile karşılaşılmamıştır. İki yılık takip
sonucunda herhangi bir protez kırığı ve komplikasyonuyla karşılaşılmamıştır.
153
6. SONUÇ
Bu tez çalışmasında; iki farklı yüzey özelliğine sahip (SLA - SLActive –
Straumann, İsviçre) dental implantların, hemen (immediat) yükleme ve
konvansiyonel yükleme prosedürlerinde ortaya çıkan farklılıklar klinik ve
radyolojik olarak incelenmiştir. Primer stabilite varlığında, implantların
immediat yüklenmesi ve konvansiyonel yüklenmesi durumunda 3. ayda
alınan final rezonans frekans analiz (RFA - implant stabilite katsayısı [ISQ])
değerleri arasında anlamlı bir fark saptanamamıştır. İmmediat yüklemeye
dahil edilen grubun ilk ISQ değerleri, konvansiyonel yüklenen grubun ilk
değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
Konvansiyonel yüklenen implantların RFA artış farkı istatistiksel olarak
anlamlıdır. Aynı kemik tipinde ve aynı yükleme koşulları altında SLA ve
SLActive yüzeyli implantların RFA değişimleri arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark saptanamamıştır.
Konvansiyonel yükleme uygulanan grupta yer alan SLA ve SLActive
implantların 2., 4., 6., 8. haftalar ve 3. ay değerlendirmeleri incelenerek elde
edilen ISQ değişim değerlerinde, iki yüzeyin birbirine oranla bir üstünlüğü
saptanamamış; her iki yüzey özelliğine sahip implantlar paralel bir ISQ artışı
göstermiştir.
Her iki yükleme grubu ve her iki yüzey özelliğine sahip implantlar
uygulandıkları bölgedeki kemik tipi açısından karşılaştırıldığında yükleme
protokolleri ve yüzey özellikleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
saptanamamıştır. Ancak tip 2 kemiğe yerleştirilen ve konvansiyonel yüklenen
154
grubun toplam ISQ artışı, immediat yüklenen gruba oranla istatistiksel olarak
anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.
Çalışmada ogmentasyon uygulanan ve uygulanmayan gruplar
yükleme gruplarına göre değerlendirildiklerinde, 3. ay ortalama ISQ değerleri
arasında istatistiksel bir fark saptanmamıştır. Aynı şekilde yüzey özelliği farklı
olan gruplar arasında da anlamlı bir fark bulunamamıştır.
Radyolojik tetkikler sonucunda immediat yükleme ve konvansiyonel
yükleme yapılan gruplar arası marjinal kemik kaybında anlamlı bir farklılık
saptanamamıştır.
Uygulanan 105 implantın 69’u immediat ve 36’sı konvansiyonel olarak
yüklenmiş ve 1 yıllık takip sonucunda herhangi bir kayıpla karşılaşılmamıştır.
RFA ile değerlendirilen ve primer stabilitesinin yeterli olduğu görülen
implantların; üst yapılar splintlenmek şartıyla, implant yüzey özelliklerinden
bağımsız olarak çenelerin her bölümünde güvenli bir şekilde immediat
yüklenebileceği hipotezi doğrulanmıştır.
155
BÖLÜM 7 - KAYNAKÇA
1. (2007). "Oral implantology. Glossary of implant terms." J Oral Implantol
Suppl 1: 2-14.
2. Aichelmann-Reidy, M. E. and R. A. Yukna (1998). "Bone replacement
grafts. The bone substitutes." Dent Clin North Am 42(3): 491-503.
3. Albrektsson, T., P. I. Branemark, et al. (1981). "Osseointegrated titanium
implants. Requirements for ensuring a long-lasting, direct bone-to-implant
anchorage in man." Acta Orthop Scand 52(2): 155-70.
4. Albrektsson, T. and A. Wennerberg (2004). "Oral implant surfaces: Part 1--
review focusing on topographic and chemical properties of different
surfaces and in vivo responses to them." Int J Prosthodont 17(5): 536-43.
5. Albrektsson, T. and A. Wennerberg (2004). "Oral implant surfaces: Part 2--
review focusing on clinical knowledge of different surfaces." Int J
Prosthodont 17(5): 544-64.
6. Albrektsson, T., G. Zarb, et al. (1986). "The long-term efficacy of currently
used dental implants: a review and proposed criteria of success." Int J
Oral Maxillofac Implants 1(1): 11-25.
7. Attard, N. J. and G. A. Zarb (2005). "Immediate and early implant loading
protocols: a literature review of clinical studies." J Prosthet Dent 94(3):
242-58.
8. August, M., K. Chung, et al. (2001). "Influence of estrogen status on
endosseous implant osseointegration." J Oral Maxillofac Surg 59(11):
1285-9; discussion 1290-1.
156
9. Bagno, A. and C. Di Bello (2004). "Surface treatments and roughness
properties of Ti-based biomaterials." J Mater Sci Mater Med 15(9): 935-49.
10. Bahat, O. (2000). "Branemark system implants in the posterior maxilla:
clinical study of 660 implants followed for 5 to 12 years." Int J Oral
Maxillofac Implants 15(5): 646-53.
11. Balleri, P., A. Cozzolino, et al. (2002). "Stability measurements of
osseointegrated implants using Osstell in partially edentulous jaws after 1
year of loading: a pilot study." Clin Implant Dent Relat Res 4(3): 128-32.
12. Balshi, T. J. and G. J. Wolfinger (1997). "Immediate loading of
Branemark implants in edentulous mandibles: a preliminary report."
Implant Dent 6(2): 83-8.
13. Balshı, S.F., Allen, F.D., Wolfınger, G.J., Balshı, T.J. (2005). A
Resonance Frequency Analysis Assessment Of Maxillary And Mandibular
İmmediately Loaded İmplants. Int. J. Oral Maxillofac. Implants, 20: 584-
594
14. Bardyn, T., P. Gedet, et al. (2009). "Quantifying the influence of bone
density and thickness on resonance frequency analysis: an in vitro study
of biomechanical test materials." Int J Oral Maxillofac Implants 24(6):
1006-14.
15. Barewal, R. M., T. W. Oates, et al. (2003). "Resonance frequency
measurement of implant stability in vivo on implants with a sandblasted
and acid-etched surface." Int J Oral Maxillofac Implants 18(5): 641-51.
16. Bartee, B. K. (2001). "Extraction site reconstruction for alveolar ridge
preservation. Part 1: rationale and materials selection." J Oral Implantol
27(4): 187-93.
157
17. Berglundh, T., I. Abrahamsson, et al. (2003). "De novo alveolar bone
formation adjacent to endosseous implants." Clin Oral Implants Res 14(3):
251-62.
18. Bischof, M., R. Nedir, et al. (2004). "Implant stability measurement of
delayed and immediately loaded implants during healing." Clin Oral
Implants Res 15(5): 529-39.
19. Bjorn, H. and K. Holmberg (1966). "Radiographic determination of
periodontal bone destruction in epidemiological research." Odontol Revy
17(3): 232-50.
20. Bornstein, M. M., P. Valderrama, et al. (2008). "Bone apposition
around two different sandblasted and acid-etched titanium implant
surfaces: a histomorphometric study in canine mandibles." Clin Oral
Implants Res 19(3): 233-41.
21. Bragger, U. (1998). "Use of radiographs in evaluating success,
stability and failure in implant dentistry." Periodontol 2000 17: 77-88.
22. Branemark, P. I., P. Engstrand, et al. (1999). "Branemark Novum: a
new treatment concept for rehabilitation of the edentulous mandible.
Preliminary results from a prospective clinical follow-up study." Clin
Implant Dent Relat Res 1(1): 2-16.
23. Branemark, P. I., B. O. Hansson, et al. (1977). "Osseointegrated
implants in the treatment of the edentulous jaw. Experience from a 10-year
period." Scand J Plast Reconstr Surg Suppl 16: 1-132.
24. Brisman, D. L. (1996). "The effect of speed, pressure, and time on
bone temperature during the drilling of implant sites." Int J Oral Maxillofac
Implants 11(1): 35-7.
158
25. Brunski, J. B. (1992). "Biomechanical factors affecting the bone-dental
implant interface." Clin Mater 10(3): 153-201.
26. Buchs, A. U., L. Levine, et al. (2001). "Preliminary report of
immediately loaded Altiva Natural Tooth Replacement dental implants."
Clin Implant Dent Relat Res 3(2): 97-106.
27. Buser, D., N. Broggini, et al. (2004). "Enhanced bone apposition to a
chemically modified SLA titanium surface." J Dent Res 83(7): 529-33.
28. Buser, D., S. Ingimarsson, et al. (2002). "Long-term stability of
osseointegrated implants in augmented bone: a 5-year prospective study
in partially edentulous patients." Int J Periodontics Restorative Dent 22(2):
109-17.
29. Buser, D., R. K. Schenk, et al. (1991). "Influence of surface
characteristics on bone integration of titanium implants. A
histomorphometric study in miniature pigs." J Biomed Mater Res 25(7):
889-902.
30. Calandriello, R., M. Tomatis, et al. (2003). "Immediate occlusal loading
of single lower molars using Branemark System Wide-Platform TiUnite
implants: an interim report of a prospective open-ended clinical multicenter
study." Clin Implant Dent Relat Res 5 Suppl 1: 74-80.
31. Chaushu, G., S. Chaushu, et al. (2001). "Immediate loading of single-
tooth implants: immediate versus non-immediate implantation. A clinical
report." Int J Oral Maxillofac Implants 16(2): 267-72.
32. Cho, S. A. and K. T. Park (2003). "The removal torque of titanium
screw inserted in rabbit tibia treated by dual acid etching." Biomaterials
24(20): 3611-7.
159
33. Cochran, D. L., D. Buser, et al. (2002). "The use of reduced healing
times on ITI implants with a sandblasted and acid-etched (SLA) surface:
early results from clinical trials on ITI SLA implants." Clin Oral Implants
Res 13(2): 144-53.
34. Cochran, D. L., R. K. Schenk, et al. (1998). "Bone response to
unloaded and loaded titanium implants with a sandblasted and acid-
etched surface: a histometric study in the canine mandible." J Biomed
Mater Res 40(1): 1-11.
35. Colomina, L. E. (2001). "Immediate loading of implant-fixed
mandibular prostheses: a prospective 18-month follow-up clinical study--
preliminary report." Implant Dent 10(1): 23-9.
36. Cooper, F., Scurrıa, M.S., Lang, L.A., Guckes, A.D., Morıarty, J.D.,
Felton, D.A. (1999). Treatment of edentulism using Astra Tech implants
and ball abutments to retain mandibuler overdentures. Int. J. Oral and
Maxillofac. Implants.,14: 646-653
37. Cooper, L., Felton, D.A., Kugelberg, C.F., Ellner, S., Chaffee, N.,
Molina, A.L., Moriarty, J.D., Paquette, D. & Palmqvist, U. A multicenter 12-
month evaluation of single-tooth implants restored 3 weeks after 1-stage
surgery. Int. J. Oral Maxillafac. İmplants., 16: 182–192, 2001
38. Cooper LF, Zhou Y, Takebe J, Guo J, Abron A, Holmen A ve ark.
Fluoride modification effects on osteoblast behavior and bone formation at
TiO2 grit-blasted c.p. titanium endosseous implants. Biomaterials
2006;27(6):926-36.
39. Cranin, A. N., J. DeGrado, et al. (1998). "Evaluation of the Periotest as
a diagnostic tool for dental implants." J Oral Implantol 24(3): 139-46.
160
40. Davarpanah M, Martinez H, Tecucianu JF. (2000) Apical-coronal
implant position: recent surgical proposals. Technical note. Int J Oral
Maxillofac Implants; 15: 865-872.
41. Degidi M., Piattelli A.: Immediate functional and non-functional loading
of dental implants: a 2- to 60-month follow-up study of 646 titanium
implants. J Periodontol, 74: 225–41, 2003. of dental implants: A 2-to 60-
month follow-up study of 646 titanium implants. Journal of Periodontolgy
74:225-241.
42. Degidi M., Piattelli A., Felice P., and Carinci F.: Immediate Functional
Loading of Edentulous Maxilla: A 5-Year Retrospective Study of 388
Titanium Implants J Periodontol. ,76: 1016–1024, 2005
43. Degidi M; Scarano A;Iezzi G; Piattelli A:Hıstologıc Analysıs Of An
Immedıately Loaded Implant Retrıeved After 2 Months The Journal Of
Oral Implantology; 2005 b; 31, 5; Research Library Pg. 247
44. Degidi, M., G. Daprile, et al. (2009). "RFA values of implants placed in
sinus grafted and nongrafted sites after 6 and 12 months." Clin Implant
Dent Relat Res 11(3): 178-82.
45. Ericsson, A. R. and T. Albrektsson (1983). "Temperature threshold
levels for heat-induced bone tissue injury: a vital-microscopic study in the
rabbit." J Prosthet Dent 50(1): 101-7.
46. Ericsson, I., H. Nilson, et al. (2000). "Immediate functional loading of
Branemark single tooth implants. An 18 months' clinical pilot follow-up
study." Clin Oral Implants Res 11(1): 26-33.
161
47. Erıcsson, I. (2001). One-stage surgery and early functional loading. In:
Esthetic implant dentistry-Soft and hard tissue management, Ed.: P.
Palacci, Illinois: Quintessence Publishing Co. Inc
48. Ericsson, I., Nilson, H. ,Lindh, T., Nilner, K. & Randow, K. (2000a)
Immediate functional loading Branemark single tooth implants. An 18
months’ clinical pilot follow-up study. Clinical Oral Implant Research 11:
26-33.
49. Ericsson, I., Randow, K., Nilner, K. & Peterson, A. (2000b) Early
functional loading of Branemark dental implants : 5-year clinical follow up
study. Clinical Implant Dentistry and Related Research 2:70-77.
50. Esposito, M., M. G. Grusovin, et al. (2009). "Interventions for replacing
missing teeth: different times for loading dental implants." Cochrane
Database Syst Rev(1): CD003878.
51. Esposito, M., J. Hirsch, et al. (1999). "Differential diagnosis and
treatment strategies for biologic complications and failing oral implants: a
review of the literature." Int J Oral Maxillofac Implants 14(4): 473-90.
52. Esposito, M., J. M. Hirsch, et al. (1998). "Biological factors contributing
to failures of osseointegrated oral implants. (I). Success criteria and
epidemiology." Eur J Oral Sci 106(1): 527-51.
53. Esposito, M., J. M. Hirsch, et al. (1998). "Biological factors contributing
to failures of osseointegrated oral implants. (II). Etiopathogenesis." Eur J
Oral Sci 106(3): 721-64.
54. Friberg, B., L. Sennerby, et al. (1999). "On cutting torque
measurements during implant placement: a 3-year clinical prospective
study." Clin Implant Dent Relat Res 1(2): 75-83.
162
55. Friberg, B., L. Sennerby, et al. (1999). "Stability measurements of one-
stage Branemark implants during healing in mandibles. A clinical
resonance frequency analysis study." Int J Oral Maxillofac Surg 28(4):
266-72.
56. Friberg, B., L. Sennerby, et al. (1999). "A comparison between cutting
torque and resonance frequency measurements of maxillary implants. A
20-month clinical study." Int J Oral Maxillofac Surg 28(4): 297-303.
57. Gallucci, G. O., J. P. Bernard, et al. (2004). "Immediate loading with
fixed screw-retained provisional restorations in edentulous jaws: the
pickup technique." Int J Oral Maxillofac Implants 19(4): 524-33.
58. Ganeles, J., M. M. Rosenberg, et al. (2001). "Immediate loading of
implants with fixed restorations in the completely edentulous mandible:
report of 27 patients from a private practice." Int J Oral Maxillofac Implants
16(3): 418-26.
59. Gapski, R., H. L. Wang, et al. (2003). "Critical review of immediate
implant loading." Clin Oral Implants Res 14(5): 515-27.
60. Garg, A. K. (1999). "The future role of growth factors in bone grafting."
Dent Implantol Update 10(1): 5-7.
61. Gatti, C., W. Haefliger, et al. (2000). "Implant-retained mandibular
overdentures with immediate loading: a prospective study of ITI implants."
Int J Oral Maxillofac Implants 15(3): 383-8.
62. Glauser, R., A. K. Lundgren, et al. (2003). "Immediate occlusal loading
of Branemark TiUnite implants placed predominantly in soft bone: 1-year
results of a prospective clinical study." Clin Implant Dent Relat Res 5
Suppl 1: 47-56.
163
63. Gomez-Roman, G. and D. Lukas (2001). "Influence of the implant
abutment on the Periotest value: an in vivo study." Quintessence Int
32(10): 797-9.
64. Grunder, U. (2001). "Immediate functional loading of immediate
implants in edentulous arches: two-year results." Int J Periodontics
Restorative Dent 21(6): 545-51.
65. Handelsman, M. (2006). "Surgical guidelines for dental implant
placement." Br Dent J 201(3): 139-52.
66. Hatano, N., Y. Shimizu, et al. (2004). "A clinical long-term radiographic
evaluation of graft height changes after maxillary sinus floor augmentation
with a 2:1 autogenous bone/xenograft mixture and simultaneous
placement of dental implants." Clin Oral Implants Res 15(3): 339-45.
67. Huang, H. M., C. L. Chiu, et al. (2003). "Early detection of implant
healing process using resonance frequency analysis." Clin Oral Implants
Res 14(4): 437-43.
68. Huang, H. M., S. Y. Lee, et al. (2002). "Resonance frequency
assessment of dental implant stability with various bone qualities: a
numerical approach." Clin Oral Implants Res 13(1): 65-74.
69. Iyer, S., C. Weiss, et al. (1997). "Effects of drill speed on heat
production and the rate and quality of bone formation in dental implant
osteotomies. Part II: Relationship between drill speed and healing." Int J
Prosthodont 10(6): 536-40.
70. Jaffin, R., M. Kolesar, et al. (2007). "The radiographic bone loss
pattern adjacent to immediately placed, immediately loaded implants." Int
J Oral Maxillofac Implants 22(2): 187-94.
164
71. Jaffin, R. A. and C. L. Berman (1991). "The excessive loss of
Branemark fixtures in type IV bone: a 5-year analysis." J Periodontol
62(1): 2-4.
72. Jaffin, R. A., A. Kumar, et al. (2000). "Immediate loading of implants in
partially and fully edentulous jaws: a series of 27 case reports." J
Periodontol 71(5): 833-8.
73. Klokkevold, P. R., R. D. Nishimura, et al. (1997). "Osseointegration
enhanced by chemical etching of the titanium surface. A torque removal
study in the rabbit." Clin Oral Implants Res 8(6): 442-7.
74. Lai, H. C., Z. Y. Zhang, et al. (2008). "Resonance frequency analysis
of stability on ITI implants with osteotome sinus floor elevation technique
without grafting: a 5-month prospective study." Clin Oral Implants Res
19(5): 469-75.
75. Lai, H. C., L. F. Zhuang, et al. (2007). "[Stability of implants placed in
different bone types]." Zhonghua Kou Qiang Yi Xue Za Zhi 42(5): 292-3.
76. Lai, H. C., L. F. Zhuang, et al. (2009). "Bone apposition around two
different sandblasted, large-grit and acid-etched implant surfaces at sites
with coronal circumferential defects: an experimental study in dogs." Clin
Oral Implants Res 20(3): 247-53.
77. Le Guehennec, L., A. Soueidan, et al. (2007). "Surface treatments of
titanium dental implants for rapid osseointegration." Dent Mater 23(7):
844-54.
78. Li, D. H., B. L. Liu, et al. (1999). "Improvement of osseointegration of
titanium dental implants by a modified sandblasting surface treatment: an
in vivo interfacial biomechanics study." Implant Dent 8(3): 289-94.
165
79. Lum, L. B., O. R. Beirne, et al. (1991). "Histologic evaluation of
hydroxylapatite-coated versus uncoated titanium blade implants in delayed
and immediately loaded applications." Int J Oral Maxillofac Implants 6(4):
456-62.
80. Massaro, C., P. Rotolo, et al. (2002). "Comparative investigation of the
surface properties of commercial titanium dental implants. Part I: chemical
composition." J Mater Sci Mater Med 13(6): 535-48.
81. May, K. B., M. J. Edge, et al. (1997). "The precision of fit at the implant
prosthodontic interface." J Prosthet Dent 77(5): 497-502.
82. Mayfield, L., A. Skoglund, et al. (1998). "Clinical and radiographic
evaluation, following delivery of fixed reconstructions, at GBR treated
titanium fixtures." Clin Oral Implants Res 9(5): 292-302.
83. McGinnis, M., P. Larsen, et al. (1998). "Comparison of resorbable and
nonresorbable guided bone regeneration materials: a preliminary study."
Int J Oral Maxillofac Implants 13(1): 30-5.
84. Meredith, N., K. Book, et al. (1997). "Resonance frequency
measurements of implant stability in vivo. A cross-sectional and
longitudinal study of resonance frequency measurements on implants in
the edentulous and partially dentate maxilla." Clin Oral Implants Res 8(3):
226-33.
85. Meredith, N., B. Friberg, et al. (1998). "Relationship between contact
time measurements and PTV values when using the Periotest to measure
implant stability." Int J Prosthodont 11(3): 269-75.
166
86. Meredith, N., F. Shagaldi, et al. (1997). "The application of resonance
frequency measurements to study the stability of titanium implants during
healing in the rabbit tibia." Clin Oral Implants Res 8(3): 234-43.
87. Misch, C. E. and F. Dietsh (1993). "Bone-grafting materials in implant
dentistry." Implant Dent 2(3): 158-67.
88. Misch, C. E., F. Dietsh-Misch, et al. (1999). "A bone quality-based
implant system: first year of prosthetic loading." J Oral Implantol 25(3):
185-97.
89. Misch, C. M. and C. E. Misch (1995). "The repair of localized severe
ridge defects for implant placement using mandibular bone grafts." Implant
Dent 4(4): 261-7.
90. Misch, C. M., C. E. Misch, et al. (1992). "Reconstruction of maxillary
alveolar defects with mandibular symphysis grafts for dental implants: a
preliminary procedural report." Int J Oral Maxillofac Implants 7(3): 360-6.
91. Moberg, L. E., P. A. Kondell, et al. (1999). "Evaluation of single-tooth
restorations on ITI dental implants. A prospective study of 29 patients."
Clin Oral Implants Res 10(1): 45-53.
92. Molly, L. (2006). "Bone density and primary stability in implant
therapy." Clin Oral Implants Res 17 Suppl 2: 124-35.
93. Monov, G., G. Fuerst, et al. (2005). "The effect of platelet-rich plasma
upon implant stability measured by resonance frequency analysis in the
lower anterior mandibles." Clin Oral Implants Res 16(4): 461-5.
94. Morris, H. E., S. Ochi, et al. (2003). "Bone density: its influence on
implant stability after uncovering." J Oral Implantol 29(6): 263-9.
167
95. Morris, H. F., S. Winkler, et al. (2000). "The ankylos endosseous
dental implant: assessment of stability up to 18 months with the Periotest."
J Oral Implantol 26(4): 291-9.
96. Nedir, R., M. Bischof, et al. (2004). "Predicting osseointegration by
means of implant primary stability." Clin Oral Implants Res 15(5): 520-8.
97. Nkenke, E. and M. Fenner (2006). "Indications for immediate loading
of implants and implant success." Clin Oral Implants Res 17 Suppl 2: 19-
34.
98. O'Sullivan, D., L. Sennerby, et al. (2004). "A comparison of two
methods of enhancing implant primary stability." Clin Implant Dent Relat
Res 6(1): 48-57.
99. O'Sullivan, D., L. Sennerby, et al. (2000). "Measurements comparing
the initial stability of five designs of dental implants: a human cadaver
study." Clin Implant Dent Relat Res 2(2): 85-92.
100. Olsson, M., J. Gunne, et al. (1995). "Bridges supported by free-
standing implants versus bridges supported by tooth and implant. A five-
year prospective study." Clin Oral Implants Res 6(2): 114-21.
101. Ostman, P. O., M. Hellman, et al. (2006). "Resonance frequency
analysis measurements of implants at placement surgery." Int J
Prosthodont 19(1): 77-83; discussion 84.
102. Palmer, R., P. Palmer, et al. (1999). "Basic implant surgery." Br Dent J
187(8): 415-21.
103. Peleg, M., A. K. Garg, et al. (2004). "Maxillary sinus and ridge
augmentations using a surface-derived autogenous bone graft." J Oral
Maxillofac Surg 62(12): 1535-44.
168
104. Piattelli A., Ruggeri A., Franchi M., Romasco N., Trisi P. : An histologic
and histomorphometric study of bone reactions to unloaded and loaded
nonsubmerged single implants in monkeys: a pilot study. Journal of Oral
Implantology, 19: 314–320, 1993.
105. Piattelli A., Trisi P., Romasco N. : Histologic analysis of a screw
implant retrieved from man: influence of early loading and primary stability.
Journal of Oral Implantology, 19: 303–6, 1993
106. Piattelli A., Corigliano M., Scarano A., Quaranta M. :Bone reactions to
early occlusal loading of two-stage titanium plasma-sprayed implants: a
pilot study in monkeys. Int. J. Periodontics Restorative Dent., 17: 162–169,
1997a
107. Piattelli A., Paolantonio M., Corigliano M., Scarano A. :Immediate
loading of titanium plasma-sprayed screw-shaped implants in man: a
clinical and histological report of two cases. Journal of Periodontology, 68:
591–597, 1997b.
108. Portmann, M. and R. Glauser (2006). "Report of a case receiving full-
arch rehabilitation in both jaws using immediate implant loading protocols:
a 1-year resonance frequency analysis follow-up." Clin Implant Dent Relat
Res 8(1): 25-31.
109. Raghavendra, S., M. C. Wood, et al. (2005). "Early wound healing
around endosseous implants: a review of the literature." Int J Oral
Maxillofac Implants 20(3): 425-31.
110. Randow, K., I. Ericsson, et al. (1999). "Immediate functional loading of
Branemark dental implants. An 18-month clinical follow-up study." Clin
Oral Implants Res 10(1): 8-15.
169
111. Rasmusson, L., K. E. Kahnberg, et al. (2001). "Effects of implant
design and surface on bone regeneration and implant stability: an
experimental study in the dog mandible." Clin Implant Dent Relat Res 3(1):
2-8.
112. Rasmusson, L., N. Meredith, et al. (1999). "The influence of
simultaneous versus delayed placement on the stability of titanium
implants in onlay bone grafts. A histologic and biomechanic study in the
rabbit." Int J Oral Maxillofac Surg 28(3): 224-31.
113. Rasmusson, L., N. Meredith, et al. (1998). "Stability assessments and
histology of titanium implants placed simultaneously with autogenous
onlay bone in the rabbit tibia." Int J Oral Maxillofac Surg 27(3): 229-35.
114. Rasmusson, L., N. Meredith, et al. (1999). "Effects of barrier
membranes on bone resorption and implant stability in onlay bone grafts.
An experimental study." Clin Oral Implants Res 10(4): 267-77.
115. Rasmusson, L., N. Meredith, et al. (1997). "Measurements of stability
changes of titanium implants with exposed threads subjected to barrier
membrane induced bone augmentation. An experimental study in the
rabbit tibia." Clin Oral Implants Res 8(4): 316-22.
116. Reilly, D. T. and A. H. Burstein (1975). "The elastic and ultimate
properties of compact bone tissue." J Biomech 8(6): 393-405.
117. Roberts, W. E., R. K. Smith, et al. (1984). "Osseous adaptation to
continuous loading of rigid endosseous implants." Am J Orthod 86(2): 95-
111.
170
118. Rubin, C. T. and K. J. McLeod (1994). "Promotion of bony ingrowth by
frequency-specific, low-amplitude mechanical strain." Clin Orthop Relat
Res(298): 165-74.
119. Rungcharassaeng, K., J. L. Lozada, et al. (2002). "Peri-implant tissue
response of immediately loaded, threaded, HA-coated implants: 1-year
results." J Prosthet Dent 87(2): 173-81.
120. Scacchi, M. (2000). "The development of the ITI DENTAL IMPLANT
SYSTEM. Part 1: A review of the literature." Clin Oral Implants Res 11
Suppl 1: 8-21.
121. Schenk, R. K. and D. Buser (1998). "Osseointegration: a reality."
Periodontol 2000 17: 22-35.
122. Schnitman, P. A. and L. B. Shulman (1979). "Recommendations of the
consensus development conference on dental implants." J Am Dent Assoc
98(3): 373-7.
123. Schnitman, P. A., P. S. Wohrle, et al. (1990). "Immediate fixed interim
prostheses supported by two-stage threaded implants: methodology and
results." J Oral Implantol 16(2): 96-105.
124. Schnitman, P. A., P. S. Wohrle, et al. (1997). "Ten-year results for
Branemark implants immediately loaded with fixed prostheses at implant
placement." Int J Oral Maxillofac Implants 12(4): 495-503.
125. Schwarz, F., M. Herten, et al. (2007). "Histological and
immunohistochemical analysis of initial and early osseous integration at
chemically modified and conventional SLA titanium implants: preliminary
results of a pilot study in dogs." Clin Oral Implants Res 18(4): 481-8.
171
126. Schwarz, F., M. Sager, et al. (2008). "Bone regeneration in
dehiscence-type defects at non-submerged and submerged chemically
modified (SLActive) and conventional SLA titanium implants: an
immunohistochemical study in dogs." J Clin Periodontol 35(1): 64-75.
127. Sennerby, L., G. E. Carlsson, et al. (1988). "Mandibular bone
resorption in patients treated with tissue-integrated prostheses and in
complete-denture wearers." Acta Odontol Scand 46(3): 135-40.
128. Sennerby, L. and N. Meredith (1998). "Resonance frequency analysis:
measuring implant stability and osseointegration." Compend Contin Educ
Dent 19(5): 493-8, 500, 502; quiz 504.
129. Seong, W. J., J. E. Holte, et al. (2008). "Initial stability measurement of
dental implants placed in different anatomical regions of fresh human
cadaver jawbone." J Prosthet Dent 99(6): 425-34.
130. Sharawy, M., C. E. Misch, et al. (2002). "Heat generation during
implant drilling: the significance of motor speed." J Oral Maxillofac Surg
60(10): 1160-9.
131. Shigino, T., M. Ochi, et al. (2001). "Enhancing osseointegration by
capacitively coupled electric field: a pilot study on early occlusal loading in
the dog mandible." Int J Oral Maxillofac Implants 16(6): 841-50.
132. Siegenthaler, D. W., R. E. Jung, et al. (2007). "Replacement of teeth
exhibiting periapical pathology by immediate implants: a prospective,
controlled clinical trial." Clin Oral Implants Res 18(6): 727-37.
133. Song, Y. D., S. H. Jun, et al. (2009). "Correlation between bone quality
evaluated by cone-beam computerized tomography and implant primary
stability." Int J Oral Maxillofac Implants 24(1): 59-64.
172
134. Steigenga, J., K. Al-Shammari, et al. (2004). "Effects of implant thread
geometry on percentage of osseointegration and resistance to reverse
torque in the tibia of rabbits." J Periodontol 75(9): 1233-41.
135. Sugerman, P. B. and M. T. Barber (2002). "Patient selection for
endosseous dental implants: oral and systemic considerations." Int J Oral
Maxillofac Implants 17(2): 191-201.
136. Sykaras, N., A. M. Iacopino, et al. (2000). "Implant materials, designs,
and surface topographies: their effect on osseointegration. A literature
review." Int J Oral Maxillofac Implants 15(5): 675-90.
137. Szmukler-Moncler, S., A. Piattelli, et al. (2000). "Considerations
preliminary to the application of early and immediate loading protocols in
dental implantology." Clin Oral Implants Res 11(1): 12-25.
138. Szmukler-Moncler, S., H. Salama, et al. (1998). "Timing of loading and
effect of micromotion on bone-dental implant interface: review of
experimental literature." J Biomed Mater Res 43(2): 192-203.
139. Testori, T., M. Del Fabbro, et al. (2003). "Immediate occlusal loading
of Osseotite implants in the completely edentulous mandible." Int J Oral
Maxillofac Implants 18(4): 544-51.
140. Tricio, J., P. Laohapand, et al. (1995). "Mechanical state assessment
of the implant-bone continuum: a better understanding of the Periotest
method." Int J Oral Maxillofac Implants 10(1): 43-9.
141. von Arx, T. and B. Kurt (1998). "Implant placement and simultaneous
peri-implant bone grafting using a micro titanium mesh for graft
stabilization." Int J Periodontics Restorative Dent 18(2): 117-27.
173
142. Wall, I., N. Donos, et al. (2009). "Modified titanium surfaces promote
accelerated osteogenic differentiation of mesenchymal stromal cells in
vitro." Bone 45(1): 17-26.
143. Weber, H. P., D. Morton, et al. (2009). "Consensus statements and
recommended clinical procedures regarding loading protocols." Int J Oral
Maxillofac Implants 24 Suppl: 180-3.
144. Wennerberg, A., T. Albrektsson, et al. (1995). "A histomorphometric
and removal torque study of screw-shaped titanium implants with three
different surface topographies." Clin Oral Implants Res 6(1): 24-30.
145. Wilson, D. J. (1989). "Ridge mapping for determination of alveolar
ridge width." Int J Oral Maxillofac Implants 4(1): 41-3.
146. Winkler, S., H. F. Morris, et al. (2001). "Stability of implants and
natural teeth as determined by the Periotest over 60 months of function." J
Oral Implantol 27(4): 198-203.
147. Wolfe, L. A. and J. A. Hobkirk (1989). "Bone response to a matched
modulus endosseous implant material." Int J Oral Maxillofac Implants 4(4):
311-20.
148. Yacker, M. J. and M. Klein (1996). "The effect of irrigation on
osteotomy depth and bur diameter." Int J Oral Maxillofac Implants 11(5):
634-8.
149. Zix, J., G. Kessler-Liechti, et al. (2005). "Stability measurements of 1-
stage implants in the maxilla by means of resonance frequency analysis: a
pilot study." Int J Oral Maxillofac Implants 20(5): 747-52.
174
BÖLÜM 8 – ÖZET
Dental implantolojide son çalışmalar immediat ve erken yükleme
prosedürleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Yapılan histolojik çalışmalarda erken,
immediat ve konvansiyonel yükleme prosedürü uygulanmış implantların
osseointegrasyonları arasında istatistiksel anlamlı bir fark bulunmamıştır. Bu
çalışmanın amacı; iki farklı yüzey özelliğine sahip (SLA-SLActive -
Sandblasted ve Acid-etched) dental implantın, immediat yükleme ve
konvansiyonel yükleme prosedürlerinde ortaya çıkan farklılıkları klinik ve
radyolojik olarak araştırmaktır.
Çalışmaya dahil edilen hastalarda iki farklı yüzey özelliğine sahip en
az iki adet SLA ve SLActive implant uygulanmış olup, hastaların klinik ve
radyolojik bulguları, yaş ve cinsiyet parametrelerinden bağımsız olarak
değerlendirilmiştir. Yüklenen implantların primer stabiliteleri, Rezonans
Frekans Analizi ile yapılan yüklemenin türüne göre uygun zaman dilimlerinde
takip edilmiştir.
Çalışmamız, primer stabilitesinin yeterli olduğu görülen implantların
birbirlerine splintlemek şartıyla çenelerin her bölümünde güvenli bir şekilde
immediat yüklenebileceğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte SLA ve
SLActive yüzeylerin hücresel düzeyde yapılan çalışmalarda belirgin
farklılıklar ortaya koymasına rağmen çalışmamızda bu iki yüzey özelliği
arasında klinik olarak bir fark saptanamıştır.
Anahtar kelimeler: Dental implant, hemen yükleme, konvansiyonel
yükleme, SLA, SLActive, primer stabilizasyon, rezonans frekans analizi
175
Abstract
Immediate and early loading procedures are arguably the most studied
problems in contemporary dental implantology. Recent histological studies
showed no significant differences of osseointegration between immediate,
early ve conventional loading procedures. This study aims to reveal the
clinical ve radiological outcomes of two types of dental implant surfaces (SLA
ve SLActive – Sandblasted ve acid etched) in case of immediate ve
conventional loading.
At least two dental implants of two different surface types were loaded
to selected patients. Clinical ve radiologic assessments were carried out
regardless of age ve sex. Primary stabilities of the loaded implants were
followed up by Resonance Frequency Analysis on the appropriate time
course, depending on the loading procedure.
Our results show that primarily stable implants can reliably be loaded in
any region of both jaws using immediate loading procedure, but only in
condition of splinting. However, since previous histological studies showed
differences between different implant surface types, there were no clinically
significant differences in our study.
Keywords: Dental İmplant, İmmediate Loading, Conventional Loading,
SLA, SLActive, Primary Stabilization, Resonance Frequency Analysis
176
9. EKLER VE ÖZGEÇMİŞ
Ek 1: Bilgilendirilmiş Gönüllü Olur Formu (Bir sonraki sayfadan itibaren)
177
LÜTFEN DİKKATLİCE OKUYUNUZ !!! Bu çalışmaya katılmak üzere davet edilmiş bulunmaktasınız.Bu çalışmada yer almayı kabul etmeden önce çalışmanın ne amaçla yapılmak istendiğini anlamanız ve kararınızı bu bilgilendirme sonrası özgürce vermeniz gerekmektedir. Size özel hazırlanmış bu bilgilendirmeyi lütfen dikkatlice okuyunuz, sorularınıza açık yanıtlar isteyiniz.
ÇALIŞMANIN AMACI NEDİR? İki farklı yüzey özelliğine sahip (SLA-SLActive -ITI-)dental implantın ,immediat(anında) yükleme ve normal yükleme prosedürlerinde ortaya çıkan farklılıkları klinik ve radyolojik olarak araştırmaktır. KATILMA KOŞULLARI NEDİR? Bu çalışmaya dahil edilebilmeniz için, en az iki implant uygulamasını kabul etmeniz gerekmektedir.Çene kemiğinizin kalitesi uygun bulunduğu takdirde anında yükleme grubuna dahil olmanız önerilecektir.Uygun olmayan koşullar halinde ise normal(geleneksel)yükleme grubuna dahil edilmeniz tavsiye edilecektir. NASIL BİR UYGULAMA YAPILACAKTIR? İmplant,çene bölgesinde kaybedilen dişler yerine çene kemiğinin içine yerleştirilen ve hastaların konforlu diş protezi kullanmasını sağlayan, dişlerin kök görevini yerine getiren titanyum çivilerdir.Bu araştırmada dişsiz bölgelere implant uygulaması gerçekleştirildikten sonra rezonans frekans analizi(RFA) olarak bilinen bir ölçüm ile implantın çene kemiğiyle olan bağlantısını ölçülecektir.Bu ölçüm aleti kullanılırken hiçbir cerrahi müdahale olmayacaktır. Her bir implantın ölçümü en fazla 3dk.sürmektedir.Bu ölçümün implantın sağlığına ve sizin genel sağlığınızda neden olabileceği hiçbir komplikasyonu veya zararı yoktur.Ölçüm aleti ses dalgası ile ölçüm yapmaktadır.Çıkan değer istenilen düzeyin(55-65 ISQ )üzerinde bir değer ise operasyondan sonra ikinci gün implantların üzerine geçici köprüleriniz uygulanacak.Eğer çıkan değer istenilen düzeyin (55-65 ISQ) altında ise implantların sağlığı riske atılmayacak operasyon sırasında, 2.,4.,6.,8. haftalarda kontrol amaçlı ölçüm yapılacaktır. Operasyondan sonra 6. ay ve 1. yıl tüm çene filmi(panaromik film) ile radyolojik ve klinik değerlendirme yapılacaktır SORUMLULUKLARIM NEDİR? Araştırma ile ilgili olarak uygulama süresi boyunca uymanız gereken herhangi bir kural yoktur. Araştırma süresi boyunca randevularınıza uygun olarak gelmeniz ve protezi teslim ettikten sonra gerekli olan bakımı yapmanız sizin sorumluluklarınızdır. Bu koşullara uymadığınız durumlarda araştırıcı sizi uygulama dışı bırakabilme yetkisine sahiptir. KATILIMCI SAYISI NEDİR? Araştırmada yer alacak gönüllülerin sayısı 30’dur. KATILIMIM NE KADAR SÜRECEKTİR? Bu araştırmada uygulanan yükleme protokolüne göre öngörülen süre değişkendir.Eğer ameliyattan sonra 48 saat içinde implant üstü protez yapılması uygun görülür ve siz bu uygulama için onay verdiğiniz takdirde,ameliyattan sonraki iki gün kliniğe gelmeniz gerekmektedir.İkinci günün sonunda geçici sabit proteziniz ağıza uygulandıktan sonra operasyon sonrası 3.ay daimi protez ve implantların en son (RFA) ses dalgası ile ölçümü için ,6.ve 12 aylarda radyografik ve klinik kontrolleri için gelmeniz gerekecektir. Ancak geleneksel yükleme uygulanan hasta grubu içine alınmanızı uygun bulduğumuz taktirde ve sizin kabul etmeniz halinde operasyon sonrası 2.4.6.8 .haftalarda bekleme sürenizle birlikte ortalama 15 dk.sürecek olan (RFA)ses dalgası ile ölçümler için kliniğe kontrole çağrılacaksınız. ÇALIŞMAYA KATILMA İLE BEKLENEN OLASI YARAR NEDİR?
178
Bu araştırmada sizin için tıbbi olarak bir yarar sağlaması söz konusu değildir. Bu çalışma sadece araştırma amaçlıdır. Elde edilen sonuçlar tedavi sıralamasında değişikliğe neden olmayacaktır. ÇALIŞMAYA KATILMA İLE BEKLENEN OLASI RİSKLER NEDİR? Her implant uygulamasında olduğu gibi bizim çalışmamızda da implantların kaybedilme riski mevcuttur.Böyle bir komplikasyonda maddi zararınız implant bedeli veya kaybedilen implantın yerine yeni implant olacak şekilde Batı Dental tarafından karşılanacaktır.
ARAŞTIRMA SÜRECİNDE BİRLİKTE KULLANILMASININ SAKINCALI OLDUĞU BİLİNEN İLAÇLAR/BESİNLER NELERDİR? İmmediat yükleme yapılan hastalar bir hafta yumuşak dietle beslenmelidir. HANGİ KOŞULLARDA ARAŞTIRMA DIŞI BIRAKILABİLİRİM? Uygulanan tedavi şemasının gereklerini yerine getirmemeniz, çalışma programını aksatmanız durumunda doktorunuz sizin izniniz olmadan sizi çalışmadan çıkarabilir. Bu durumda tedavi sürecinde bir aksama olmayacak doktorunuz tedavinize devam edecektir. DİĞER TEDAVİLER NELERDİR? Sabit kron köprü protezleri, hareketli protezler . HERHANGİ BİR ZARARLANMA DURUMUNDA YÜKÜMLÜLÜK/SORUMLULUK KİMDEDİR VE NE YAPILACAKTIR? Araştırmaya bağlı yaşanabilecek zarar implantın kaybıdır, bu durumun tedavisi implantın yeniden yapılmasıdır. Sorumlu araştırıcı tarafından yeniden uygulanacak implantın maliyeti hastadan alınmayıp Batı Dental tarafından karşılanacaktır.İmplantınızı kaybettikten sonra yeniden yapılmasını istemeyip, çalışmadan ayrılmak istediğiniz takdirde implant bedeli Batı Dental tarafından karşılanacaktır. Bunun dışında uygulama sırasında gelişebilecek herhangi bir hasar yoktur. ARAŞTIRMA SÜRESİNCE ÇIKABİLECEK SORUNLAR İÇİN KİMİ ARAMALIYIM? Uygulama süresi boyunca, zorunlu olarak araştırma dışı ilaç almak durumunda kaldığınızda Sorumlu Araştırıcıyı önceden bilgilendirmek için, araştırma hakkında ek bilgiler almak için ya da çalışma ile ilgili herhangi bir sorun, istenmeyen etki ya da diğer rahatsızlıklarınız için 0232 3881108 no’lu telefondan Dt. Erdem KAYA’ya başvurabilirsiniz. ÇALIŞMA KAPSAMINDAKİ GİDERLER KARŞILANACAK MIDIR? İmplant uygulaması dişsizliğin ortadan kaldırılması için uygulanan tedavi seçeneklerinden biridir. Yapılacak olan dental implant kurumların ödeme yapmadığı tedaviler içerisindedir ,tüm maddi yükler hasta tarafından karşılanacaktır bu durum araştırmaya özel bir durum değildir. Bir implant fiyatı 350€ olmak üzere Batı Dental’a ödenmektedir.İmplant üstü protez için porselen farkı olarak 32 YTL diş laboratuarına ,İmplant cerrahisi için 150 YTL kuruma ödeme yapılmaktadır. Kurumlar sadece porselenin alt metal yapsını karşılamaktadır. Maddi yükü daha az olan ve kurumlar tarafından ödenen geleneksel tedavi yöntemleri de dişsizliğin giderilmesinde kullanılan tedavi seçenekleri arasındadır. ÇALIŞMAYI DESTEKLEYEN KURUM VAR MIDIR ? Batı Dental ÇALIŞMAYA KATILMAM NEDENİYLE HERHANGİ BİR ÖDEME YAPILACAK MIDIR? Bu araştırmada yer almanız nedeniyle size hiçbir ödeme yapılmayacaktır. ARAŞTIRMAYA KATILMAYI KABUL ETMEMEM VEYA ARAŞTIRMADAN AYRILMAM DURUMUNDA NE YAPMAM GEREKİR? Bu araştırmada yer almak tamamen sizin isteğinize bağlıdır. Araştırmada yer almayı reddedebilirsiniz ya da herhangi bir aşamada araştırmadan ayrılabilirsiniz; reddetme veya vazgeçme durumunda bile sonraki bakımınız garanti altına alınacaktır. Araştırıcı, uygulanan tedavi şemasının gereklerini yerine getirmemeniz, çalışma programını aksatmanız veya tedavinin etkinliğini artırmak vb. nedenlerle isteğiniz dışında ancak bilginiz dahilinde sizi araştırmadan çıkarabilir. Bu durumda da sonraki bakımınız garanti altına alınacaktır.
179
Araştırmanın sonuçları bilimsel amaçla kullanılacaktır; çalışmadan çekilmeniz ya da araştırıcı tarafından çıkarılmanız durumunda, sizle ilgili tıbbi veriler de gerekirse bilimsel amaçla kullanılabilecektir. KATILMAMA İLİŞKİN BİLGİLER KONUSUNDA GİZLİLİK SAĞLANABİLECEK MİDİR? Size ait tüm tıbbi ve kimlik bilgileriniz gizli tutulacaktır ve araştırma yayınlansa bile kimlik bilgileriniz verilmeyecektir, çekilen fotoğrafların gizliliği sağlanacak, sadece bilimsel çalışmalarda kullanılacaktır, ancak araştırmanın izleyicileri, yoklama yapanlar, etik kurullar ve resmi makamlar gerektiğinde tıbbi bilgilerinize ulaşabilir. Siz de istediğinizde kendinize ait tıbbi bilgilere ulaşabilirsiniz. Tedavinin gizliliği yoktur. Çalışmaya Katılma Onayı: Yukarıda yer alan ve araştırmaya başlanmadan önce gönüllüye verilmesi gereken bilgileri gösteren 3 sayfalık metni okudum ve sözlü olarak dinledim. Aklıma gelen tüm soruları araştırıcıya sordum, yazılı ve sözlü olarak bana yapılan tüm açıklamaları ayrıntılarıyla anlamış bulunmaktayım. Çalışmaya katılmayı isteyip istemediğime karar vermem için bana yeterli zaman tanındı. Bu koşullar altında, bana ait tıbbi bilgilerin gözden geçirilmesi, transfer edilmesi ve işlenmesi konusunda araştırma yürütücüsüne yetki veriyor ve söz konusu araştırmaya ilişkin bana yapılan katılım davetini hiçbir zorlama ve baskı olmaksızın büyük bir gönüllülük içerisinde kabul ediyorum. Bu formu imzalamakla yerel yasaların bana sağladığı hakları kaybetmeyeceğimi biliyorum. Bu formun imzalı ve tarihli bir kopyası bana verildi.
GÖNÜLLÜNÜN İMZASI
ADI &
SOYADI
ADRESİ
TEL. & FAKS
TARİH
İMZASI VELAYET VEYA VESAYET ALTINDA BULUNANLAR İÇİN VELİ VEYA VASİNİN
ADI &
SOYADI
ADRESİ
TEL. & FAKS
TARİH
180
AÇIKLAMALARI YAPAN ARAŞTIRICININ İMZASI
ADI &
SOYADI
TARİH
RIZA ALMA İŞLEMİNE BAŞINDAN SONUNA KADAR TANIKLIK
EDEN KURULUŞ GÖREVLİSİNİN İMZASI
ADI &
SOYADI
GÖREVİ
TARİH
181
Ek 2 : Etik Kurul Onay Formu
182
183
Özgeçmiş
11 Haziran 1980 tarihinde Ankara’da doğdum. İlkokulu Bahçelievler
Alpaslan İlköğretim okulunda tamamladıktan sonra Fethiye Kemal Mumcu
Anadolu Lisesini kazandım. İki yıl bu okulda eğitimime devam ettikten sonra
Mehmet Emin Resulzade Anadolu lisesine devam ettim 1998 yılında liseden
mezun oldum. 1999 yılında Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde
üniversite eğitimine başladım. 2004 yılında mezun oldum ve aynı yıl Ege
Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Hastalıkları Cerrahisi
Anabilim Dalı’nda doktora programına başladım. ACBİD, ITI ve AO üyesiyim
Halen aynı bölümde araştırma görevlisi olarak çalışmaktayım.
Dt. Erdem Kaya
184
YURT İÇİ YAYINLAR
Sağırkaya E, Kaya E, Çömlekoğlu E, Günbay S, Güngör MA. İmplant üstü
tüm ağız sabit restorasyonlarda erken yükleme: Olgu sunumları Ege
Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi (2009 yılında basılmak üzere kabul
edilmiştir)
YURT DIŞI YAYINLAR
Çömlekoğlu E, Parlar AY, Gökçe B, Dündar M, Kaya E, Günbay T.
Immediate provisional restoration fabrication for immediate implant loading
using a modified technique: A clinical report. General Dentistry, (Basımda-
2009)
YURT İÇİ VE DIŞI TEBLİĞ VE POSTERLER
1. Kaya E, Günbay T, Çömlekoğlu E. Immediate Loading of Dental Implants
Guided by Resonance Frequency Analysis: Case Series. 3. Uluslararası
Ağız ve Çene-Yüz Cerrahisi Birliği Derneği Kongresi, 22-26 Nisan,
Antalya, Türkiye, 2009, (Sözlü olarak tebliğ edilmiştir)
2. Çömlekoğlu E, Dündar M, Kaya E, Günbay T.Immediate loading of oral
implants with advanced surgery: case series. EAO (European Association
for Osseointegration) Congress, September 29-October 3, Monaco, 2009,
(Poster olarak tebliğ edilmiştir)
3. Çömlekoglu E, Parlar A, Gokce B, Dundar M, Kaya E, Günbay T.
İmmediate provisional restoration fabrication for immediate implant loading
using a modified technique: a clinical report. 4th Computer Aided
Implantology Academy International Congress ve 18th Turkish
185
186
Prosthodontics ve Implantology Association International Congress,
October 16-17, Istanbul, Turkey, 2009, (Poster olarak tebliğ edilmiştir)
4. Kaya E, Günbay T., Çiçek S. Çocukluk Döneminde Alt Premolar Bölgede
Bilateral Gözlenen Dentigeröz Kistlerin Tedavi Ve 2 Yıllık Takibi: Olgu
Sunumu Mayıs 2008 EBDO.Kongresi
5. Kaya E. ,Sezer B. , Özveri Koyuncu B. Nadir Görülen Odontojen Fistül;
Olgu Sunumu Türk Oral Ve Maxillofasiyal Cerrahi Derneği 15. Uluslar
Arası Kongresi Ekim 2008 (Poster olarak tebliğ edilmiştir.)
6. Akay M.C. , Zeytinoğlu M. , Kaya E. ,Günbay S. İleri Yaştaki Bir Hastada
Gözlenen Nazopalatin Duktus Kisti:Olgu Sunumu. Türk Oral Ve
Maxillofasiyal Cerrahi Derneği 15. Uluslar Arası Kongresi Ekim 2008
(Poster olarak tebliğ edilmiştir.)
7. Çetingül E., Günbay T. ,Kaya E. Rekürrent Ameloblastoma; Olgu Sunumu
17 Yıllık Takip. Türk Oral Ve Maxillofasiyal Cerrahi Derneği 15. Uluslar
Arası Kongresi Ekim 2008 (Sözlü olarak tebliğ edilmiştir.)
PROJELER
Günbay S. , Akay Mc., Kaya E. , Alparslan L. Karasulu E. ,İnce İ. , İnci R.
Ticari Ketoconazole Formları Ve Ketoconazol İçeren Yeni Formulasyonların
Oral Kandidiyazis Tedavisindeki Etkinliğinin Karşılaştırılması - Ege
Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi, 2009/DİŞ/015. (Devam Ediyor) Proje
Yöneticisi: Prof. Dr. Sevtap GÜNBAY