17

Kibele'nin Gölgesinde

  • Upload
    tudem

  • View
    223

  • Download
    2

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: Kibele'nin Gölgesinde
Page 2: Kibele'nin Gölgesinde

1İSTANBUL

Güneş, uzun yollardan ve eski zamanlardan ge-çerek şehrin ara sokaklarına süzülmeyi başardığında, İstanbul’da gün çoktan başlamıştı. Gece boyu deniz-den karaya doğru hafif hafif esen rüzgâr birden kay-bolmuş, yerini güneşin sarı ışıklarına bırakmıştı. Bu sıcak yaz aylarını şehirde geçirmek zorunda kalan İs-tanbullular, günlük koşuşturmalarına başlamak için, sabahın ilk ışıklarını beklemeden kendilerini dışarıya atmışlardı yine.

Demirhan, odasındaki kapıyı itip balkona çıkar-ken, “Sabah da gelmek bilmedi sanki,” diye söylendi. Çok uzakta mavi bir çizgi gibi görünen denize baktı. Sıcağın etkisiyle denizin üzerinden yükselen buharı

Page 3: Kibele'nin Gölgesinde

2

görür gibi oldu. Bugün havanın çok sıcak olacağı, ge-ceden belli olmuştu zaten.

Gerçekten de bu gece öyle sıcak, öyle bunaltıcı geçmişti ki, Demirhan için uyumak mümkün olma-mıştı. Huzursuz geçirdiği saatlerden sonra sabahı zor edebilmişti. Yatağında bir o yana bir bu yana dönme-sinin ve bir türlü uykuya dalamamasının tek nedeni sıcak değildi aslında. Diğer nedeni de önceki gün ani-den değişen tatil planlarıydı.

Her şey, babasının akşam yemeğinden sonra orta-ya attığı Erdek tatili fikriyle karışıvermişti. İlk başta, bu fikrini öylesine söylemiş görünen babasına annesi de katılınca iş iyice ciddiye binmeye başlamıştı. Ko-nuşmanın sonunda ise karar verilmişti bile: Tatil için Erdek’e gidilecekti!

‘Bir de babam her zaman, bu evde kararlar ortak alınır, bizler demokrasiye inanan insanlarız, der du-rur’ diye düşündü huzursuzca.

“Demokrasiymiş, hah!” diye, yüksek sesle söylen-di bu kez. “Ne demokrasi ama! Benim düşüncelerimi dinlemediler bile!”

“Ne konuşuyorsun öyle buralarda, tek başına!”Bunu söyleyen annesiydi. Demirhan’ın odasına

girip de yatağının boş olduğunu görünce balkona çıkarak yanına gelmişti demek. Bir gece önceki ko-

Page 4: Kibele'nin Gölgesinde

3

nuşmalardan dolayı hâlâ canı sıkkın olan Demirhan, annesinin sorusuna,

“Hiç, ne konuşacağım!” diye yanıt verdi yarı küs-kün bir sesle. “Neredeyse on beş yaşındayım ama kimsenin dinlemediği düşüncelerimi kendi kendime anlatıyorum sadece.”

Demirhan’ın annesi Ebru Hanım gülümsedi. “Be-nim yakışıklı oğluma bak sen! Henüz on beş yaşında değilsin, daha yeni on dört oldun, bu bir. Sabah sabah somurtmak sana hiç yakışmıyor, bu da iki...”

Ardından gülümsemesini keserek ekledi: “Ortada kendini üzecek ne var anlamıyorum. Hem seni dinle-mediğimizi de nereden çıkarıyorsun?”

“Nereden mi?” diyerek gözlerini devirdi Demir-han. “Dinleseydiniz belki şu tatil işini bir daha düşü-nürdünüz.”

“Ha, şu mesele,” diyerek tekrar gülümsedi Ebru Hanım. “Ama Demirciğim, tatil güzel bir şey. Hepi-miz bütün kış çok çalıştık, çok yorulduk. Hem sen de dinlenirsin, kafanı dağıtırsın biraz diye düşündük.”

“Tatil güzel de… Kimseyi tanımadığım etmedi-ğim bir yerde…”

“Aman, canını sıktığın şeye bak. Gideceğimiz yer-de de arkadaşlar bulacağından eminim. Erdek çok güzel bir tatil kasabasıdır oğlum; bir gidelim, bak gör sen de çok seveceksin. Ben de yıllardır gitmiyordum

Page 5: Kibele'nin Gölgesinde

4

oraya, bu bahaneyle özlem gidereceğim biraz, ne iyi olacak. Küçükken sana hep anlatırdım, anımsıyor musun? Senin yaşlarındayken her yaz gittiğimiz Er-dek’teki teyzemin evini, oradaki denizi, kumsalı, ar-kadaşlarımı…”

Annesinin konuşmalarının gerisini duymadı bile. Yeniden düşüncelere dalmıştı çünkü. Bu kış çok zor-lu geçmişti gerçekten de. Kış boyunca, kendisini bek-leyen büyük sınav için çalışmış durmuştu. Koca bir yılı, okul ve okul çıkışlarında gittiği dershane arasın-da mekik dokuyarak geçirmişti neredeyse. Sadece o mu? Bütün arkadaşları aynı durumdaydılar üstelik. Hele son haftalarda, okuldan ve dershaneden arta ka-lan zamanlarda buluştuklarında, tek eğlenceleri bir-likte test çözmek olmuştu. O günleri gülümseyerek düşündü.

Neyse ki hepsi geride kalmıştı. Zorlu çalışma gün-lerinin sonrasında başarıya ulaşmıştı ya, gerisi önemli değildi.

Tatil sonrası lise günleri başlayacaktı artık. Şunun şurasında iki ay kadar sonra, o da liseli olacaktı yani.

Bu düşünce, son günlerde olduğu gibi içinde yine bir heyecan yarattı. Liseye giden, büyük bir çocuk, bir genç olmak… Sonunda çocukluk günlerini tama-men geride bırakıyor, yetişkinlerin dünyasına dev bir

Page 6: Kibele'nin Gölgesinde

5

adım atıyordu sanki. Bu, gerçekten de çok büyük bir olaydı!

Bu güzel olayın tek kötü yanı ise, okul arkadaşla-rından ayrılacak olmasıydı.

Birbirlerine gerçek arkadaşlık bağlarıyla bağlı beş altı kişiydiler. Girdikleri sınavdan, her biri farklı pu-anlar almış ve bunun sonucunda farklı liselere gitme-ye hak kazanmışlardı.

Yıllardır aynı sıralarda oturduğu, her gününü pay-laştığı sevgili arkadaşlarından ayrılmak ona çok zor geliyordu şimdi. Arkadaşları da aynı şekilde düşünü-yorlardı elbette. O yüzden, tatil başladığından beri, yani birkaç haftadır, hemen her gün bir yerlerde bu-luşup toplanıyorlardı. Okullar açıldığında eskisi gibi görüşemeyeceklerdi madem, en azından yaz tatilini bir arada geçirmeliydiler…

“Sen beni dinlemiyor musun oğlum?” diye sesle-nerek düşüncelerini bir kez daha dağıttı annesi.

“Ah, yok anneciğim, şey…” diye duraksayarak durumu toparlamaya çalıştı Demirhan. “Yani, dinli-yorum, dinliyorum da şu tatil işini düşünüyordum işte.”

“Ben de onu anlatıyorum ya zaten Demirciğim. Çok güzeldir oralar; bak, ben harika bir tatil geçi-receğimize eminim! Şimdi içeriye girip kahvaltımızı

Page 7: Kibele'nin Gölgesinde

6

edelim, ne dersin? Baban çoktan oturmuştur bile ma-saya. Belki öğleden sonra da tatil alışverişine gideriz.”

İstanbul’un sıcağı, sonraki günlerde de hızını kesmeden devam ederken, Demirhanların evinde de durum değişmedi. Artık karar kesindi. Erdek’e gidi-lecekti.

Demirhan’ın içini rahatlatan tek konu ise; bu ge-çen birkaç günde, arkadaşlarından bazılarının da tatil için şehir dışına çıkacak olduklarını öğrenmesiydi. Grubu bozan bir tek kendisi olmayacaktı en azın-dan…

Page 8: Kibele'nin Gölgesinde

2YOLA ÇIKIŞ VE KÜÇÜK BİR

SÜRPRİZ

Sonunda arabalarına bindiklerinde üçü de kan ter içinde kalmıştı. Sadece iki hafta kadar sürecek olan tatillerine ne çok eşya götürdüklerini fark eden Ay-han Bey’in şaşkınlığı da görülmeye değerdi doğrusu. Yola çıkalı yarım saat geçtiği halde, Demirhan baba-sının bu halini düşündükçe gülmekten kendini ala-mıyordu.

“Yok, yok!” dedi Ayhan Bey bir kez daha. “Biz var ya biz, iki günlüğüne de evden ayrılacak olsak gene en az beş valiz ve on beş poşet alırız yanımıza.”

Babası böyleydi işte. Her şeyi abartmayı pek se-verdi. ‘Ama çok da komik oluyor böyle yapınca,’ diye

Page 9: Kibele'nin Gölgesinde

8

düşündü Demirhan. Kendini tutamayarak sesli sesli gülmeye başladı.

“Gül sen daha gül,” dedi bu kez babası da güle-rek. “Yarın öbür gün evlenince seni de göreceğiz genç adam. Bak, ben sana şimdiden söylüyorum; bu kadın-ların ne hazırlığı biter ne de çantası valizi.”

Babasının bu sözleri üzerine kulaklarına kadar kı-zaran Demirhan, “Ne evlenmesi baba,” diyerek ade-ta fısıltıyla konuştu. Ardından sesini yükseltti. “Ben önümüzdeki altı saatlik yolculuğun nasıl geçeceğini düşünüyorum da…”

“Altı saatlik yolculuk mu?” diye sordu babası alaycı bir sesle.

“Altı olmasa da en az beş buçuk saat sürecek. Ben araştırdım da biraz…”

Babasının sessiz kalması üzerine, Demirhan da düşüncelere daldı. Erdek’e ilk defa gidiyordu. Yıl-lardır evdekilerden, özellikle de annesinden, Erdek’i dinlemişti fakat şimdiye kadar hiç gitme fırsatları ol-mamıştı. Bu yüzden bir gece önce internetten biraz araştırma yapma gereği duymuştu.

Öğrendiğine göre Erdek, Kapıdağ Yarımadası’nda bulunuyordu; hani şu haritada fare gibi görünen Mar-mara Denizi’nin ayakları arasında, denize doğru bir girinti yapmış olan kara parçasında. Oraya ulaşmak

Page 10: Kibele'nin Gölgesinde

9

için ise, yukarıdan başlayarak, neredeyse bütün bir Marmara’nın kıyılarını dolaşmak gerekiyordu.

İnternette, iki ayrı şehir arasındaki mesafeyi oto-matik olarak hesaplayan bir program sayesinde, yol-culuklarının da ortalama altı saat süreceğini öğren-mişti.

Daha gidilecek çok uzun ve büyük olasılıkla çok sıkıcı bir yol onu beklediğine göre artık müzik din-leme zamanı gelmişti. Kulaklıklarını takarak, tek ba-şına oturduğu arka koltuğa iyice yayıldı ve gözlerini kapadı…

“Ohoo, bizimki kulaklıkları takınca dünyadan kopmuş yine!”

Bu, babasının sesiydi. Demirhan müzik dinlemeye başladığından bu yana ne kadar süre geçtiğini anlaya-mamış, dünyadan kopmuştu gerçekten de. Babasının sesini duymasıyla birlikte arabanın da durmuş oldu-ğunu fark etti ve gözlerini açtı.

“Uyandın mı?” diyerek ön koltuktan dönüp gü-lümseyen annesine baktı sersem sersem.

“Uyumuyordum ki zaten, sadece müzik dinliyor-dum,” diye gevelerken, bir yandan da etrafını görme-ye çalışıyordu. “Niye durduk anne, yoksa mola mı ver… Aaa, burası bir iskele mi?”

“İskele ya! Birazdan da feribota bineceğiz.”

Page 11: Kibele'nin Gölgesinde

10

Ah işte bu harika bir sürpriz olmuştu Demirhan için. Deniz yolculuklarına bayılırdı o! Yaşıtlarına göre uzun olan bacaklarını küçücük bir arabaya sı-ğıştırmak zorunda kalmayacağı, açık gökyüzünün altında bol bol temiz hava alarak zaman geçirebile-ceği, deniz kokusu ve martı çığlıklarıyla süslenecek bir yolculuk!

“Ben de yolculuğumuz altı saat sürecek, araştırma yaptım diyordum bilmiş bilmiş,” diye gülümsedi ba-basına bakarak.

“Ee delikanlı, her şey internette yazmaz öyle. Ba-banın kitabını hafife almayacaksın,” diyerek böbür-lendi babası.

“On beş dakikaya kalmaz hareket ederiz, iki saat de deniz yolculuğumuz sürse, taş çatlasın iki buçuk saat sonra Erdek’teyiz…”

Deniz sakin, hava güzeldi. Demirhan yol boyun-ca arabanın dışında, açık güvertede dolaştı. Feribotta bulunan diğer yolcuların çoğu da onlar gibi tatilciydi. Hemen hemen hepsinin yüzünde tatlı bir sabırsızlık vardı.

Erdek tatili fikrinin ortaya atıldığı andan beri ilk kez, bu tatile çıkmalarından dolayı mutlu hissetti kendini. Şu beyaz köpüklü dalgalar, denizin yakın-dan gelen o yosunlu, tuzlu kokusu, kendisini çok daha iyi hissetmesine neden olmuştu.

Page 12: Kibele'nin Gölgesinde

11

Gittikçe yakınlaşan Bandırma’nın feribot iskelesi-ne doğru bakarken, ‘Annem ve babam haklı galiba,’ diye düşündü huzurla. ‘Bu tatil bana da iyi geleceğe benziyor.’

Page 13: Kibele'nin Gölgesinde

3ERDEK

Güneş batmak üzereyken, denizin üstündeki bu-lutlar önce ateş kızılına dönüştü. Kısa bir süre sonra ise sanki denizin maviliğiyle birleşerek, tatlı bir mor haline geldi.

Birdenbire, nereden çıktığı belirsiz iki ördek, bu havuz kadar kıpırtısız ve ayna gibi parlak deni-zin üzerinde yüzmeye başladı. Bu saatlerde, sahilin neredeyse boşalmış olmasını fırsat bilen bu sevimli hayvanlar, Demirhan’da tekrar denize girme isteği uyandırdı.

Erdek’e gelir gelmez, önce kalacakları pansiyona gitmişlerdi. Küçük ama göze hoş gelen, bahçe için-de tek katlı bir pansiyondu burası. Erdek’in yerlile-

Page 14: Kibele'nin Gölgesinde

13

rinden, yaşlıca bir karı koca tarafından işletiliyordu. Pansiyon sahipleri sıcakkanlı, konuşkan insanlara benziyordu. Kendileri de yine aynı bahçe içinde bu-lunan, daha eskice bir evde kalıyorlardı.

Demirhan eşyaları içeriye yerleştirir yerleştirmez, hemen yol tarifi alıp sahile koşmuştu. İki saatlik bir yüzme keyfinden sonra, anne ve babasının yanına, şu an oturdukları, sahil kenarındaki çay bahçesine gel-mişti.

“Bir kez daha mı denize girsem acaba?” diye yük-sek sesle düşündü. “Şuradaki iskelenin ucuna kadar yürüsem de, yakınındaki adacığa bir yüzüp gelsem, ne dersiniz?”

“Adacığa” derken eliyle gösterdiği yer, gerçekten öyle küçük bir adaydı ki, oraya ancak adacık denile-bilirdi.

Gösterdiği yere bakan annesi, “Orasının adı Zey-tinli-ada’dır Demirciğim,” diye konuya girdi. “Biz de gençliğimizde oraya yüzer gelirdik hep. Ama hemen gir gireceksen, az sonra hava kararacak, benden söy-lemesi.”

“Zaten baksana anne,” diyerek ayağa kalktı. “An-cak 200 metre uzaklıktadır orası. Bir de şu iskelenin ucundan girersem denize, beş dakikada yüzer gelirim bile.”

Page 15: Kibele'nin Gölgesinde

14

Hızlıca çay bahçesinden uzaklaşırken de gülerek seslendi: “Gelirken adadan zeytin de getireyim mi size?”

Gündüzün bu son saatlerinde deniz suyu olduk-ça ılıktı. İyi bir yüzücü olan Demirhan, bu dalgasız denizde, hiç kulaç kesmeden yaklaştı Zeytinliada’ya.

Üzerindeki ağaçlarla yemyeşil, çok sevimli bir yerdi burası. İyice yakından bu güzel adacığı ince-lerken içinden, ‘Yarın bir sandal bulsak da gelsek, ne güzel bir piknik yeri olur burası,’ diye geçirdi.

O sırada az ileride, ağaçların arasında bir kişi ol-duğunu fark etti. Biraz daha yüzerek yaklaşıp dikkat-lice bakınca, ilk gördüğü kişinin hemen yanında ikin-ci bir kişi daha olduğunu gördü. ‘Onlar da piknik mi yapıyorlar acaba?’ diye düşünürken, bu kişilerin el-lerindeki kazmaları fark etmesiyle şaşırdı. Şimdi çok daha net görebiliyordu. İki yetişkin erkek, kendileri-ni işlerine kaptırmış, kan ter içinde kazı yapıyorlardı.

“Ama neden? Niçin?” soruları beyninde dönüp dururken, görmemesi gereken, doğru olmayan bir olaya tanık olduğunu düşünüp ürperdi. “Buradan he-men gitmem daha iyi olacak sanırım,” diye söylene-rek, geldiği yöne doğru, bu kez çok daha hızlı kulaç atarak uzaklaştı.

Page 16: Kibele'nin Gölgesinde

15

Anne ve babasının yanına geldiğinde ağzını bı-çak açmıyordu. Ne annesinin, “Nerede bizim zeytin-ler oğlum?” sorusuna yanıt verdi, ne de babasının, “Adada yamyamlar da var mıydı Robinson?” şakası-na gülümsedi. Gözünün önünden, adacıkta gördüğü adamları uzaklaştıramıyordu bir türlü. Görünüşte sa-dece toprağı kazan bu adamlar, onun içindeki mace-racı çocuğu ortaya çıkarmaya yetmişti bile. Demirhan böyle bir gençti işte. Sıradan olaylarda bile mutlaka gizemli bir yan arar, bulduğu gizemlerin peşinden ise hiç düşünmeden koşardı. Onun için hayat, gizemler-le dolu büyük bir maceranın ta kendisiydi.

Anne ve babası, Demirhan’ın suskunluğunu yor-gunluğuna verdiler. Az sonra da hesabı ödeyip hep birlikte pansiyonlarına doğru yola çıktılar.

* * *

Pansiyon sahibi Mustafa amca, elinde bir ipin ucunda sallanan gümüş rengi iki büyük balıkla geldi-ğinde, hepsi de çok acıkmışlardı.

“Zıpkınla vurmuş bir tanıdık,” dedi neşeyle. “De-nizden çıkar çıkmaz kaptım elinden, size getirdim. Büyük şehirde nereden bulacaksınız böyle taze balı-ğı?”

Balıkların gelmesiyle hareketlenen pansiyon hal-kı, çabucak hazırlıklara başladı. Bahçeye kurulan

Page 17: Kibele'nin Gölgesinde

16

güzel masanın yanına, bir de Mustafa amcanın eşi Huriye teyzenin yakıp getirdiği mangal eklenince ha-zırlıklar bitmiş oldu.

Annesinin ve babasının ısrarlı davetleri sonunda, pansiyon sahipleri de masaya oturunca, hep birlikte yemeğe başladılar.

Izgarada pişen balık gerçekten çok lezzetliydi. Demirhan bu lezzetin, balığın taze oluşundan mı kaynaklandığını sorunca Mustafa amca, “Eşkine bu evlat,” diye yanıt verdi. “Tazesi de bayatı da güzel olur bu balığın. Gerçi ömrümde bayat balık ağzıma koymadım ama öyledir herhalde.”

Mustafa amcanın bu sözü üzerine, “Siz onun öyle söylediğine bakmayın,” diye atıldı Huriye teyze. “Gençliğinde balığa çıktığında eli boş döndüğü anla-şılmasın diye, bir gün önceden teknesinde sakladığı bayat balıkları getirmişliği çoktur eve.”

“Yalana bak,” diye homurdandı yaşlı adam.Bu sıcak ortam Demirhan’ın keyfini yerine getir-

mişti. “Senin teknen de mi var Mustafa amca?” diye sordu.

Yaşlı adam şaşırmış görünüyordu. “Var ya. Erdek-li olup da teknesi olmayan insan olur mu?”

saat uzaklıktaki bir köyden aldım getirdim onu buraya. Hey gidi günler hey!”