32
Kızıl Bayrak Düzenin manevralarını boşa çıkarmanın yolu, devrimci 1 Mayıs çağrısını gündemleştirmek, sanayi havzalarından katılımı güvenceleyecek örgütlenme adımları atmaktır. Kölelik ve sömürü düzenine karşı devrimci sınıf kavgasına! Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 15 • 11 Nisan 2014 • 1 TL Greif direnişi sıradan bir direniş değil. Sermayenin kutsal özel mülkiyet yasasını çiğneyip, özel bir mülkü işgal ettiler. Bu, kapitalizme karşı bir savaş ilanıydı. Greif işgal okulu ve kısa dersleri Greif işçilerine saldırıya tepki yağdı Polis saldırısı İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Adana, Kayseri, Antalya, Yalova, Manisa, Eskişehir ve Avrupa’da protesto edildi. s.3 s.6-7-8 Satan da saldıran da HESAP VERECEK! s.15 S ermaye devletinin azgın saldırısıyla fabrika işgali son bulmuş olsa da, Greif direnişinde işçi sınıfı kazanmıştır.  Greif direnişi, bu alanda da işçi sınıfı için “model” teşkil edebilecek niteliktedir. Taban örgütlülüğü, meşruiyeti temel alması, kararlı bir duruş sergilemesi, patronlar-sendika ağaları- polis “şer üçgeni”ne karşı aynı anda mücadele etmesiyle, yeni dönem için bir model niteliği taşıyor. 10 Nisan sabahı Greif işgal fabrika- sına polis baskını yapıldığı sırada fabrikada  bulunan  muhabirimiz Mehmet Ali Karabulut, polisler ta- rafından feci şekilde darp edilerek gözaltına alındı. Diğer gözaltılarla birlikte önce İstanbul Emniyet Mü- dürlüğü’ne götürülen Karabulut, bu- radaki işlemlerin tamamlanmasının ardından  akşam  saatlerinde sevk  edildiği  savcılıktan serbest bırakıldı. S.21 KESK İŞP Dönem Sözcüsü Hüseyin Tosu: “Taksim işçi ve emekçi mücadelesi açısından bir bellektir!”

Kızıl Bayrak 2014 15

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2014 15/ 11 Nisan

Citation preview

Page 1: Kızıl Bayrak 2014 15

Kızıl Bayrak

Düzenin manevralarını boşa çıkarmanın yolu,devrimci 1 Mayıs çağrısını gündemleştirmek,sanayi havzalarından katılımı güvenceleyecekörgütlenme adımları atmaktır.

Kölelik ve sömürü düzeninekarşı devrimci sınıf kavgasına!

Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 15 • 11 Nisan 2014 • 1 TL

Greif direnişi sıradan bir direniş değil.Sermayenin kutsal özel mülkiyet yasasınıçiğneyip, özel bir mülkü işgal ettiler. Bu,kapitalizme karşı bir savaş ilanıydı.

Greif işgal okulu vekısa dersleri

Greif işçilerine saldırıyatepki yağdıPolis saldırısı İstanbul, İzmir, Ankara,Bursa, Adana, Kayseri, Antalya,Yalova, Manisa, Eskişehir veAvrupa’da protesto edildi.

s.3 s.6-7-8

                                      

Satan da saldıran daHESAP VERECEK!

s.15

Sermaye devletinin azgınsaldırısıyla fabrikaişgali son bulmuş olsa

da, Greif direnişinde işçisınıfı kazanmıştır. Greif direnişi, bu alanda daişçi sınıfı için “model”teşkil edebilecekniteliktedir. Tabanörgütlülüğü, meşruiyetitemel alması, kararlı birduruş sergilemesi,patronlar-sendika ağaları-polis “şer üçgeni”ne karşıaynı anda mücadeleetmesiyle, yeni dönem içinbir model niteliği taşıyor.

10 Nisan sabahı Greif işgal fabrika-sına polis baskını yapıldığı sıradafabrikada  bulunan  muhabirimizMehmet Ali Karabulut, polisler ta-rafından feci şekilde darp edilerekgözaltına alındı. Diğer gözaltılarlabirlikte önce İstanbul Emniyet Mü-dürlüğü’ne götürülen Karabulut, bu-radaki işlemlerin tamamlanmasının

ardından  akşam  saatlerindesevk  edildiği  savcılıktan

serbest bırakıldı.

S.21KESK İŞP Dönem Sözcüsü Hüseyin Tosu: “Taksim işçi ve emekçi mücadelesi açısından bir bellektir!”

Page 2: Kızıl Bayrak 2014 15

Kapitalistlerin dayattığı kölece çalışma ve yaşamkoşullarına başkaldıran Greif işçileri, direnişlerinin 60.gününde polis ve jandarmanın azgın saldırısına maruzkaldılar. Kolluk kuvvetlerini işçilerin üzerine salaniktidar, bir kez daha safını belli etti. İktidar da, poliside, jandarması da, asalak patronlar ve sendikaağalarıyla aynı cephede, işçi sınıfına karşı birleştiler.

Emeğe ve emekçilere düşmanlık temelindeoluşturulan bu gerici cephe, Greif direnişine saldırarak,işçi sınıfının kölelik zincirlerini kırma umudunu yoketme hevesi içindeydi. Ancak bu heveslerikursaklarında kaldı. Zira saldırı, ne Greif işçilerine dizçöktürebildi ne de İstanbul, İzmir, Ankara başta olmaküzere, çok sayıda kentte sokaklara çıkan binlercekişinin saldırıyı protesto etmeleri engellenebildi.Asalak patronların vurucu gücü polis ve jandarma,fabrikaya girse de, direnme kararlılığı ve kölelikzincirlerini kırma umudu dimdik ayakta.

Sınıfın direncini kıramadılar,mücadele devam ediyor…

Meşru/militan zeminde gelişen Greif direnişi, ilkgünden beri patronları, sendika ağalarını ve bu aradayolsuzluk ve rüşvet bataklığına saplanan sermayeiktidarını rahatsız etti. Bu “üçlü şer ittifakı”, iki ayboyunca -fiili saldırı dahil- pek çok manevra ve ayakoyununa başvurdu. Ancak örgütlü, kararlı ve hazırlıklıolan Greif işçileri, bu kirli girişimlerin tümünü boşadüşürmeyi başardılar.

Direnişi kırma çabaları fiyaskoyla sonuçlanınca,Greif patronlarının önünde iki seçenek kaldı; yaişçilerin taleplerini kabul edecekler ya da sermayeninhizmetindeki AKP iktidarına başvurup, zorbalıklaişçileri fabrikadan çıkarmalarını isteyeceklerdi. Greifpatronları, ikincisini tercih etti. Yolsuzluk bataklığınasaplanmış hırsızları ve rüşvetçileri koruyan polis,hakkını arayan Greif işçilerine azgınca saldırarak,sermayeye ve ABD’ye nasıl da sadık olduğunu dünya-aleme gösterdi. Ayakkabı kutularına ve yatak odalarınamilyarlarca dolar ve Euro stoklayanlar, patronlarındayattığı köleliğe karşı direnen Greif işçilerinin üzerine,arsızca polis ve jandarmayı saldılar.

Buna rağmen, Greif işçileri ve onlarla dayanışmaiçinde bulunan işçiler, emekçiler, devrimciler ve ilericigüçler, mücadele kararlılıklarını sürdürüyor. Direnişkırılamadı, mücadele farklı boyutlarda, farklı araçlarladevam ediyor.

İşçi sınıfı kazanmıştır…

Sermaye devletinin azgın saldırısıyla fabrika işgalison bulmuş olsa da, Greif direnişinde işçi sınıfıkazanmıştır. Direnişçi işçilerin bilinç, örgütlülük,dayanışma ve mücadele deneyimi alanlarındayaşadıkları sıçramalı gelişim, büyük bir önem taşıyor.

İşçi sınıfının kölelik zincirlerini kırabilmek içinbilinçli, “kendisi için sınıf” düzeyine ulaşabilmesigerekiyor. Greif direnişi, bu alanda da işçi sınıfı için“model” teşkil edebilecek niteliktedir. İşçi sınıfının

böyle bir modele ihtiyacı vardı. Taban örgütlülüğü,meşruiyeti temel alması, kararlı bir duruş sergilemesi,patronlar-sendika ağaları-polis “şer üçgeni”ne karşıaynı anda mücadele etmesiyle, yeni dönem için birmodel niteliği taşıyor. Elbette dünyada ve Türkiye’deörnek alınabilecek pek çok işçi direnişi var. Ancak bu,işçi sınıfının güncel bir modele ihtiyacı olduğugerçeğini ortadan kaldırmıyor. Bu direnişte işçi sınıfıkazandı çünkü Greif, yeni bir model yaratmayıbaşarmıştır.

Sınıf, demokrasisini hayata geçirdi

“Söz, yetki, karar işçilerinolmalı” söylemi hem yaygın hemkulağa hoş gelir. Bu söylemi,tabanın örgütlü gücüne dayalıGreif direnişini kırmak için ilkgün harekete geçen RıdvanBudak ve beslemelerinden bileduymak mümkün. Oysa bilinir ki,söylem ile pratik iki farklı şeydir.

Greif işçileri, “Söz, yetki,karar işçilerin!” şiarını hayatageçirdiler. İşgal fabrikasında ete-kemiğe büründürdüler. Görüldüki, işçi demokrasisini, ancaktaban örgütlülüğünü oluşturanişçiler hayata geçirebilir.Söylemde “söz, yetki, kararişçilerin” diyenlerin çoğu ise, yaGreif işçilerinin güçlü tabanörgütlülüğünden korktular veyayok sayma yoluna girdiler. Greifdirenişi, taban örgütlülüğününnasıl olması gerektiğini ve sınıfın kendi demokrasisininasıl uygulayacağını dosta da düşmana da göstermiştir.

Sermaye ile “sınıfsal çıkara” dayalı ittifak

DİSK’e çöreklenmiş bürokratların Greif direnişikarşısında aldıkları alçaltıcı tutum, bu kastın gelinenyerde sermayenin organik bir parçası haline geldiğinigözler önüne sermiştir.

Bu gerçeğin somut bir şekilde kanıtlanması, Greifişçilerinin bilinçli, örgütlü tutumları sayesindemümkün olmuştur. Greif patronları ile birlikteçevirdikleri dolapları teşhir eden direnişçi işçiler,bürokratik kasta ayna tuttu.

Direniş kırmak için Greif patronlarıyla işbirliğiyapacak dereceye alçalanlar, sermaye ile “sınıfsalçıkara” dayalı bir ittifak içinde olduklarını gösterdiler.Zira sermaye ile sınıfsal çıkarı olmayanların, ABD tekeliGreif’le, direnişi kırmak için işbirliği yapmalarının birmantığı olmazdı. Sendikalara çöreklenmiş bu kast,sermayenin organik bir parçası ve sınıf içindekiuzantısıdır. Böylelerinin işçi direnişinden en azsermaye kadar korkmaları da, “sınıfsal temel”e dayalıçıkar birliğinin göstergesidir. Hal böyle olunca, sendikaağalarının Greif gibi direnişlerin yayılmasından ölümcül

bir korku duymalarının “sırrı” daha iyi anlaşılıyor.

Sınıf direnince saflar belli olur…

Greif direnişi, iki sınıf arasında cereyan eden sertbir çatışmadır. Zira patron kölelik koşullarınıdayatırken, işçiler fabrikayı işgal ederek tepkileriniortaya koymuş, kölece çalışma koşullarının simgesiolan taşeron sisteminin kaldırılmasını talep etmiş vemücadeleyi meşru/militan zeminde geliştirmiştir.

Bu sert çatışma, ilerici-devrimci olma iddiasıtaşıyanlardan net bir tutum almalarını dayatıyordu.Buna karşı önemli bir kısmı ya yok sayan bir tutum

sergiler; diğer bir kısmı ise,“önemsizleştirme” çabası içindeoldular. Bir kısmı ise, grev kırıcılığıyapanlara araka çıkarak, onlardanmedet umarak, ilkesizliğin dikalasını sergilediler…

Bir işçi direnişi, pek çokçevrenin duruşuna ışık tutmuştur.Yansıyan tablo hoş değil elbet.Buna karşı, söz konusu çevrelerindireniş karşısındaki tutumlarıylakendilerini ortaya koymalarıhayırlı olmuştur.

Sınıfa karşı “kastdayanışması”

Greif direnişi, alt kademesendika bürokrasinin “en solcu”kesimine de Işık tuttu. Tescilli birgrev kırıcısını savunmak için “44

uzman” imzasıyla açıklama yayınlayan bu grup, tam bir“kast dayanışması” sergiledi.

Direniş mahalline yaklaşmayan bu kesim, grevkırıcısı olduğu malum olan arkadaşları için anındaharekete geçebildiler. Gösterdikleri refleks, bu kesiminişçi sınıfının taban örgütlülüğünden ve militandirenişinden korktuğunu gözler önüne serdi.

Yeni Greiflerin yolu açılmıştır!

Greif işçilerini isyan ettiren düşük ücretli ağırçalışma koşulları ve taşeron köleliği, Türkiye işçisınıfının önemli bir kesiminin de sorunlarıdır. YaniGreif’te direnişi tetikleyen koşullar başka işletmelerdede mevcuttur. Dolayısıyla yeni Greifler’in yaratılmasıiçin koşullar elverişli.

Greif direnişi, bu konuda da yol gösterici olmuştur.Toplam süreci üzerinden bakıldığında sermayeye,sendika ağalarına, polis kuşatmasına karşı nasılmücadele edileceği, taban örgütlerinin nasılkurulacağı, nasıl mücadele edileceği vb. konusundasomut bir deneyim olmuştur.

Artık geriye kalan yeni Greifler örgütlemek ve hemsermayeye hem sendika ağalarına karşı mücadeleyibüyütmektir.

Greif direnişi yeni bir döneminkapılarını açtı

İşçi sınıfının kölelik zincirlerinikırabilmek için bilinçli,“kendisi için sınıf” düzeyineulaşabilmesi gerekiyor. Greifdirenişi, bu alanda da işçisınıfı için “model” teşkiledebilecek niteliktedir. Tabanörgütlülüğü, meşruiyeti temelalması, kararlı bir duruşsergilemesi, patronlar-sendika ağaları-polis “şerüçgeni”ne karşı aynı andamücadele etmesiyle, yenidönem için bir model niteliğitaşıyor.

Page 3: Kızıl Bayrak 2014 15

Şüphesiz ki, tarih Greif işgali ile başlamıyor. Türkiye,bugüne dek işçi sınıfının Kavel, Sungurlar, Alpagut gibipek çok militan grev, direniş ve işgal eylemine, 15-16Haziran gibi görkemli kalkışmaya, Tariş ve Zonguldakmadenci fırtınası gibi sınf hareketlerine sahne oldu.Doğal olarak Greif işgali bu birikimin üzerinde yükseldi.Fakat, yine de Greif işgali, kimi özellikleri ile kendindenönceki sınıf eylemlerinden farklı bir yerde duruyor.

Şöyle ki: Greif direnişi sıradan bir direniş değil.Greif işçileri sermayenin kutsal özel mülkiyet yasasınıçiğneyip, özel bir mülkü işgal ettiler. Bu, açıkça özelmülkiyet düzeni olan kapitalizme karşı bir savaşilanıydı. Bu sadece Greif patronlarına verilmiş birmesaj değildi. Tersine sermaye sınıfı ve devletini derahatsız etti.

Greif direnişi kendiliğinden bir patlama da değildir.Tam tersine, bir yılı aşkın yoğun emeğin ürünü birdireniştir. Büyük bir özenle hazırlanmıştır. Hayranlıkverici bir yaratıcılık ve yeteneğin eseridir. Planlıdır. Herşey hesaplanmıştır. Başından itibaren bir stratejiyesahiptir. Her aşamada bu stratejiye göre davranılmıştır.

Öte yandan, Greif direnişi, basit bir hak almamücadelesi değildir. Onlar sadece kendi hakları içinişgale başvurmadılar. Döne döne tüm sınıf adınadirenişe geçtiklerini dile getirdiler.

Bu direniş, taşeron köleliği gibi, kazanılmış haklarıyok etme, sınıfı parçalayıp atomize ederek tümüyleörgütsüzleştirme ve kımıldayamaz hale getiripköleleştirmede ifadesini bulan stratejik bir saldırıyakarşı direniştir. Bu, Greif direnişine çok daha özel birnitelik de kazandırmıştır.

Dahası, Greif direnişi Greif işçilerinin öz iradelerinineseridir. İlk günden itibaren, görülmüş ve yaşanmıştırki, gerçekten de söz, karar, yetki işçilere aittir. Direnişeher aşamasında işçiler damgasını vurmaktadır. Yani,Greif işçileri tüm bunları kitap lafı olmaktan kurtarmış,yaşamın içinde karşılığı olan olgular haline getirmiştir.

Örneğin, her defasında ve olur olmaz tabanörgütlülüğünden ve insiyatifinden söz edilir. Ancakgerçek yaşamda bunların bir karşılığı olmaz. Çoğunlıklaboş bir söz kalıbı olarak kalır. Bu yönlü denemelerin degerçek yaşamda hükmü olmaz. Ya da gelip geçici birdurum olarak yaşanır, sonra sönümlenip unutulur.

Greif direnişi bu bakımdan da apayrı bir yerdedurmaktadır. Greif fabrikasında tam 44 taşeron vardır.Bu başlıbaşına büyük bir güçlüktür. Greif işçileri büyükbir yaratıcılık ve yetenek örneği ortaya koyarak, hertaşeronda komiteleşmişlerdir. Onları güçlü ve yenilmezkılan, en başından itibaren sendikal bürokrasikarşısında dik durmalarını sağlayan da budur.

Greif işçlerinin bir çoğu sıradan işçilerdi, “milliyetci-muhafazakar” ve “dindardılar.” AKP ve baska gericipartilere oy veriyorlardı. Fakat şimdi bilinçleri haylideğişti, ilerledi. Sınıf diyorlar, işçi sınıfı diyorlar, sınıfbilincinden söz ediyorlar. “İşçilerin birligi sermayeyiyenecek!”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” şiarları,bu startejik sloganları haykırıyorlar.

Greif’te kadını erkeği ile omuz omuzaydılar. Fakat,dikkate değer olan, mücadele içinde kadın işçilerin öneçıkması oldu. Genel örgütlülüğün yanı sıra, bir de kadınkomisyonu kurdular. Toplantılar yaptılar, nöbettuttular, Barikatlar kurdular, düzenin kolluk

kuvvetlerinin saldırıları sırasında ve grev kırıcılarınınkarşısına dikildiler. Köprü işgalinde polisle çatıştılar, ilkkez karakol ve gözaltı deneyimi yaşadılar. Bu arada, 8Mart’ı işgal mekanına taşıdılar. Böylece, New Yorklukadın işçilerin militan geleceğini izlemiş oldular. Şimdi,bununla da kalmadılar, işgal alanında paneller yaptılar,etkinlikler düzenlediler. Şiir dinletileri gerçekleştirdiler,tiyatro çalıştılar. Bir işçi-emekçi tarzı ve yaratıcılığı ilesanatın en sadesini ve güzelini gerçekleştirdiler.

Greif işçileri politik süreçlerden de kopmadılar.İnternet sansürüne karşı protesto eylemine katıldılar.Berkin’le ilişkilendiler. En anlamlısı, DİSK’in 47.mücadele yılını, işgal alanında ve işçi militanlığı ilekutladılar. DİSK’in militan ve mücadeleci ruhunu, onuvar eden değerleri yeniden üretip, yaşattılar.

Bugüne kadar en görkemli sınıf hareketleri, enmilitan grev-direniş ve işgaller dahi sendikal bürokrasiengeline takıldı. Greif bu konuda da farklı bir pratikortaya koydu. Sendikaları reddetmediler, fakat geçmişdeneylerden hareketle tedbiri de elden bırakmadılar.Taban iradesini esas aldılar. İcazetçiliği, beklemeciliği,TİS labirentlerinde dolandırılmayı ve sonra da bir satışsözleşmesi ile başbaşa bırakılmayı reddettiler. Fiili-meşru mücadeleyi esas aldılar. Her şeyi işçilerletartışıp orada kararlaştırdılar. Kapalı kapılar ardındaGreif yöneticileri ile pazarlıkları reddettiler. Yani kendiyasalarını yaptılar, onları uyguladılar. Bu yüzden desendika bürokrasisi engeline takılmadılar. Haliylesendika bürokrasisinin düşmanlığını kazanmaktan dakurtulamadılar.

Kısacası, Greif direnişi bugüne kadarki sendikaanlayışları ezberleri bozdu. Geçmişin eskimiş,köhnemiş, sınıfın artık omuzlarında taşımak istemediğigeleneksel anlayışlara, ideolojik ön kabullere vebunların ifadesi kurumlara açılmış cepheden bir savaşbaşlattı. Bir kez daha, Greif direnişi eski ile yenininçatışmasıdır. Greif direnişi yeni bir çizgi, yeni bir kültür,yeni bir geleneği temsil etmektedir. Geçmişin temsilcisitüm anlayış, kültür ve kurumlar, Greif’ın aynasınabaktıklarında kendi sonlarını görüyorlar.

Greif işçi sınıfımızın tarihinde bir kilometre taşıdır.Yeni bir dönemin önünü açan bir buzkırandır. Sınıfhareketindeki buzu kırmış, yürünmesi gereken bir yolaçmıştır. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibiolmayacaktır artık. Olmayacaktır! zira, Greif direnişi,sınıf hareketinde yeni bir ölçü ortaya koymuştur.Bundan sonra Greif ölçü olarak alınacaktır. 15-16

Haziran Direnişi bu topraklara devrimci bir hareketinelde edilmesinin yolunu açtı, Greif direnişi deproletarya sosyalizmi dönemini müjdelemektedir.Greif’i bizim için anlamlı ve özel kılan da budur.

Greif’a neden saldırdılar?

Sadece Greif ve taşeron patronlarının değil, birbütün olarak sermaye patronlarının ve devletininsınırsız düşmanlığını kazanması kaçınılmazdı.

Yerleşik düzenden beslenen hain sendika ağaları,onlara yapışık duran, geleneksel düzendenkopamayan, kopmak da istemeyen ara kademesendikacı ve uzmanlar da Greif’i içlerinesindiremediler. Başından itibaren Greif’tan uzakdurdular, soğuk ve mesafeli oldular. Direnişayrıştırıcıydı ve saflaştırıcıydı. Bu durum yakıcı halegeldikçe bu kast, adeta, Greif’ın yenilgisi için negerekiyorsa onu yapmaya başladı. İşçilere sahipçıkmak, içtenlikle onlarla kafa kafaya verip iş kotarmakyerine, Greif patronlarıyla mesai yaptı. Toplamında suçişlediler, ama bazıları işi grev kırıcılığı boyutlarınavardırdı. Ya Greif işçileri her alanda ve her bakımdanonlara uyum sağlayacaktı ya da kararlı biçimde kendiyolundan ilerleyecekti. Greif işçileri kendi yollarınıizlediler. Kopuş da, kırılma da böyle başladı.

Sermaye devleti bunu bekliyordu, saldırı için günsayıyordu. Bu durumdan da güç alarak ve hatta bunusaldırısı için bir meşruiyet gerekçesi yaparak nihayetsaldırıya geçti. İş makineleri, TOMA’ları, yüzlerce polisi,kan emici Greif sermayedarı ve taşeron denen çakalsürüsü ile direnişin kalesine, Greif işgal okulunadaldılar. Fakat boşuna! Umduklarını bulamadılar.Fabrikaya girdiler, işçileri gözaltına almayı başardılar,ama direnişi kıramadılar. İşçiler saldırıya direnişlekarşılık verdi. İçerde, çatıda, çevik kuvvet otolarında,hastane koridorlarında, emniyette, her yerdedirendiler. Özellikle öncüleri, her fırsatta zaferden sözetti, “kanacağız” diye haykırdı. Direniş kırılmak şurdadursun, daha da yayıldı, fabrikaya akan emekdostlarıyla daha da büyüdü. Her yer Greif, her yerdireniş oldu.

Greif işçleri gün boyu düzenin polisi, savcısı vemahkemesi ile boğuştu. Sonuçta serbest bırakıldılar.Hepsi de Greişf direnişine yaraşır davrandılar,dosdoğru işgal fabrikasına geri döndüler. Herkes degördü ki, kavga bitmedi, daha yeni başlıyor.

Greif işgal okulu ve kısa dersleri

Page 4: Kızıl Bayrak 2014 15

Sabahın ilk ışıklarıyla Greif işgalini kırmak içinharekete geçen polisin bu saldırısı, 60 gün boyunca ikiezeli düşman sınıf arasında süren mücadelenin yenibir biçimi oldu. 2014 yılına daha fazla haksız kazançumudu ve dileğiyle girmiş olan Greif sermayedarları,2014 10 Şubatı ile birlikte büyük bir şok yaşadılar.

Kendilerinin ilk defa karşılaşıyor olması bir yana,mensubu oldukları sermaye sınıfı da uzun yıllar sonrailk defa karşılaştıkları yeni bir durumla yüz yüzegeldiler. Fabrika işgali! Sınıflar mücadelesinin tarihselseyri içinde işgal geleneğinin unutulduğunu sananlar,böylece sınıfın hafızasının ne kadar sağlam olduğunuda görmüş oldular.

Greif işçileri: 60 günlük eşitsiz muhabereninonurlu savaşçıları!

Devlet terörünü devreye sokma planının sabahınilk saatlerine göre yapılması tesadüf, rastgele bir tercihdeğildir. Nihayetinde savaşın son aşamasındaolduklarını düşünenler, mevziiyi düşürecekleri enuygun saati de ona göre yapmışlardır. Öncesinde böylebir saldırı için hazırlıklar yaptıklarını, hatta krokilerüzerinden çalıştıklarını düşünmek hayali bir savaşkurgusu değildir.

Hedeflerine düşürmek için önlerine bir kaleyi,Greif’i koyanların bu savaş taktiği, planlı bir politikanınsonucudur. 60 gündür süren aynı zamanda iki sınıfarasındaki politik bir mücadeledir. Greif işçisi politikbir hamle yapmış, ilk kozunu fabrikayı işgal ederekoynamıştır. Haklılığına olan inanç, sınıfına olan güvenGreif işçisinin bu cüretinin kaynağıdır.Taşeronlaştırmaya karşı başlayan işgal, sermayesınıfının böylesine temel bir saldırısına karşı ekonomikdeğil, politik bir saldırıdır.

Greif sermayedarları da 60 gün boyunca kendisınıflarının deneyimleriyle hareket etmiştir. Masayaellerindeki kozları koymuş, zayıf ve güçlü yanlarınınbilançosunu çıkarmıştır. Güçlü yanları oldukça fazladır.Bunun bilincinde olmalarına rağmen işçi sınıfınıngücünün en çok da onlar farkındadır. Bu yüzden işgalboyunca bir plan dahilinde hareket etmiştir.Soğukkanlı ve sinsi...

Kapitalistler, ellerinde tuttukları devlet aygıtınıngücüne yaslanmaktadırlar. En büyük kozlarından biride yasal mevzuatlar olmakla birlikte, fiili-meşru

mücadele hattının bu mevzuatları nasıl işlevsiz kıldığıbilinmektedir. Tıpkı Greif işçisinin yaptığı gibi. Yinesermaye için işçilerin gücünü bölen taşeron sistemiönemli bir avantajdır. Ayrıca işçi sınıfı içindeki birtakım yapay ayrımlar, sınıfın birliğini de bozması içinkışkırtılmaya uygundur. Ancak 44 haramiye karşıbirleşen Greif işçisi, büyük oranda bütünlüğünüarınarak da koruyabilmiştir. Yine sermayenin enönemli kozu, işçi sınıfının içindeki Truva atlarıdır.Burjuvazi için yaşam biçimi olarak benzer özelliklere,hırslara, düzenbazlıklara sahip oldukları sendikaağaları, onların zor zamanlarının kadim dostudur.

Greif direnişi başladığından beri sermaye sınıfısırayla tüm kozlarını devreye soktu. Devlet aygıtınınkolluk güçleri üzerinden yaratılmak istenen korku vekaygılar Greif işçisinde yaşam bulmadı. Fabrikayıkapattık yalanları, çarpıtmalar, ayak oyunları... Greifadına Sevinç Yener, DİSK/Tekstil adına Rıdvan Budak veDİSK adına da Muzaffer Subaşı’nın altına birlikte imzaattığı ihanet protokolü... Mevzuatlar, bürokrasi,taşeronlar, sendika patronları... Bunların hiçbiri 60 günboyunca direnişin kalesini yıkmayı başaramadı.

60 uzun gün: Gerçekte kazanan kim,kaybeden kim?

Greif işçileri mensubu oldukları işçi sınıfı adınasürdürdükleri bu 60 günlük muhaberede eşitsizmücadele araçlarıyla direndiler, direnmeye devamediyorlar. Fabrikayı polis ordularıyla ele geçirenler,Greif kapitalistlerini ve sermaye sınıfını politik olarakyenilgiye uğramaktan kurtaramadılar. Kaldı ki busaldırı Greif işçisinin direniş iradesini kırmak bir tarafa,gözaltına alınan işçilerin sloganlarına, öfkesinebakıldığında görülecektir ki güçlendirmiştir.

Ellerindeki tüm olanaklara rağmen ancak askeri birmüdahaleyle işgali kırabilenler, esasta savaşıkaybettiler. Zira sınıf savaşımında asıl belirleyici siyasikazanımlardır. Yalnızca işgalci Greif işçileri için değil,işçi sınıfının bilincine ve belleğine “Greif İşgali” birtarihsel kesit olarak kazınmıştır.

Greif işçisinin geride kalan 60 günlük işgal öyküsü,işçi hareketi için ileriye doğru atılmış uzun bir adımdır.10 Şubat-10 Nisan arasındaki 60 uzun gün, tarihe“Greif İşgali” olarak yazılmıştır.

60 uzun gün:“Greif İşgali!”

Bir, iki, üç... Daha fazlaGreif, daha fazla direniş!Türkiye işçi sınıfının unutmayacağı bir gün daha

yaşandı. Greif işçilerinin tarihe mal ettiği destansıdirenişi kırmak için sermaye sınıfı polis ordularınıdevreye soktu. Greif sermayedarları tüm sinsice yollarıkullanarak kıramadığı direnişi zor yoluyla kırmakistiyor.

10 Nisan 2014 tarihi, işçi sınıfının direniş mevziisinikırmak için yüzlerce polisin, iş makinelerinin hareketegeçtiği gün olarak tarihe yazıldı. Alpagutlar’dan,Kaveller’den, Tarişler’den sonra işçi sınıfının bir başkadireniş kalesine daha “sermaye düzeninin kaybolanotoritesini yeniden tesis etmek için” saldırıldı.

Greif işçilerinin bu işgal hareketi sadece Greifsermayedarlarının otoritesini sarsmakla kalmadı.Yapılamaz denileni hayata geçiren Greif işçileri aynızamanda bir bütün olarak sermaye düzenininotoritesini sarstı. Ancak bu büyük direniş karşısındasafını çoktan Greif sermayedarının yanında seçmişolan başta DİSK Tekstil ağalarının olmak üzere, aynıçizgiye sahip sendikal anlayışın da otoritesinisarsmıştır.

Şimdi bu işgal kalesini zor yoluyla düşürerek,kaybolan “otoriteyi” yeniden tesis edebileceklerinisanıyorlar. Oysa büyük bir yanılgı içindeler. Çünkü artıkhiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı zamanları yaşıyoruz.İşçi sınıfının burjuvaziye karşı verdiği haklı savaşımdada artık her şey Greif ‘ten sonra daha farklı olacak.

Greif’te bir ateş yandı. Bu direniş ateşinisöndürmek için nasıl bir zulüm uygulanırsa uygulansınnafiledir. İşçi sınıfı, nasıl mücadele edilmesi gerektiğinianlayabilmek için artık Greif’e bakacak. Önünü görmekiçin yüzünü Greif’e çevirecek. Greif işçilerinin direnişdeneyimlerini okuyacak, ondan öğrenecek. Greif,dostun ve düşmanın açığa çıktığı onur abidesi olacak.

Greif’te yakılan ateş sönmeyecek,söndürülemeyecek. Artık yol açılmıştır. Şimdi zaman“Bir, iki, üç... Daha fazla Greif, daha fazla direniş”deme zamanıdır. Tekel kıvılcımdı, Greif ateş oldu. Buyangın dalga dalga yayılacak, büyüyecek.

Greif sermayedarları, diğer burjuvalar, hainsendikacılar takımı ve hizmetkarları gibi gülmesırasının kendilerine geldiğini sanıyorlarsa büyük biryanılgı içindedirler. En büyük huzursuzluğu artıkbundan sonra yaşayacaklardır. İşçilerin emeğini gaspederek saltanatlarını sürdürdükleri saraylarında “işgal,grev, direniş” sloganları yankılanmaya devam edecek.

Henüz yolun başındayız. Greif işçileri, işçi sınıfınıntüm mücadele deneyimlerine yaslanaraksürdürdükleri direnişlerinde, direniş geleneğine yenibir halka daha eklemişlerdir. Daha ilk baştan ilanettikleri gibi ancak zor yoluyla fabrikadançıkartılabilirlerdi. Greif işçileri sözünü tuttu. Artık heryer, her fabrika Greif olacak.

Bundan böyle fabrika işgallerinin adıdır “Greif!”Greif, işçi sınıfının gelecek umudunun sembol ismidir.Bu sömürü düzeni, bu düzenin haramileri, onlarınsaray hizmetçileri, suskun destekçileri... Greif,kabusunuz olmaya devam edecek.

Page 5: Kızıl Bayrak 2014 15

Greif direnişinde arabulucu süresinin sona erdiği60. gün polis saldırdı.

Bir gün önceden saldırı hazırlıklarına yönelikhareketleri fark eden direnişçiler dayanışma ve nöbetçağrısı yaptı. Geceden gelenlerle fabrika önünde ateşyakılarak sohbetler edildi, halaylar çekildi. Sabahsaatlerine doğru Hadımköy Polis Merkezi’ndeoperasyon hazırlıkları başladı. Polis sevkiyatı, işmakineleri, itfaiye ve ambulanslar hazırlandı. Saat05.40 sularında başlayan “Şafak baskını” karşısındaGreif işçileri son hazırlıklarını yapıp polis saldırısınıfabrika içinde karşıladılar. Polis fabrikayı kuşatıp, arkataraftan sivil polislerle girerken iş makinalarıyla önkapıdaki barikatı yıktı. Çevik kuvvet içeri girdiktensonra işçilere biber gazı ve kaba şiddetle saldırarakgözaltına başladı. Polis saldırısı başlar başlamaz KızılBayrak muhabiri Mehmet Ali Karabulut gözaltınaalındı.

Saldırı sırasında bir grup işçi üst kattaki bölümleregeçti. Polis içerdeki tüm işçileri gözaltına aldığındaçatıda 11 Greif işçisi eylemi sürdürdüler. Çatıdaki Greifişçileri tüm gözaltıların serbest bırakılmasını ve toplusözleşme taleplerinin kabul edilmesini istedi.

Polis terörü gün boyu sürdü

Polis gözaltına aldıkları işçileri darp ederekgötürdü. Yaklaşık bir buçuk saat süren saldırı sürecininardından gözaltına alınan 91 direnişçi uzun süre polisaraçlarında bekletilip Vatan’daki İstanbul EmniyetMüdürlüğü’ne götürüldü. Gözaltındakiler arasındaBağımsız Devrimci Sınıf Platformu’ndan destekçiler,Kızıl Bayrak ve Alınteri muhabiri de vardı.

Saldırıyı haber alır almaz Çağdaş HukukçularDerneği’nden avukatlar yola çıktı. Devrimci avukatlardirenişçi işçilerin yanında olduklarını bir kez dahagösterdi . Polis direnişçilerin yolu kestiği arabalarıçektirdi.

Sağlık kontrolleri için farklı hastanelere götürülendirenişçilerin ihtiyaçlarını alması engellendi.Haseki’deki araçlarda polis, direnişçilerin lavaboyaçıkmalarına izin vermedi. Polis tehdit, küfür vehakaretler yağdırdı.

Kızıl Bayrak muhabiri Mehmet Ali Karabulut’unburnunda çatlak çıktı. BDSP temsilcisi Murat Yıldırım’ındurumunun ağır olduğu belirtildi. Eyüp DevletHastanesi’nde Yıldırım’ın tedavisine müdahale edenpolis eşini de darp ederek saldırganlığını sürdürdü.Tartışmanın ardından avukatların Murat Yıldırım’ın ayrıbir araçla götürülmesi talebi kabul edildi.

Greif işçilerinden Emel Özyön’ün ulaştığı bilgiyegöre taşeron patronları direnişçilerin kuru gıdalarınıçaldı. Fabrikaya polisin ardından giren taşeronpatronları Erdoğan Kamber, Can Kamber, SercanHamza ve Bilal Hamza’nın yemekhanedeki gıdalarıaraçlarına yüklediği ifade edildi.

Saldırı direniş bilincine çarptı!

Polis saldırısıyla iradesi kırılmaya çalışılan işçilerdireniş bilincinin ne kadar kuvvetli olduğunu

gösterdiler. İşçiler saldırılara rağmen gittikleri heryerde sloganlarını haykırdılar. Poliste topyekunsusma haklarını kullandılar.

Haseki’de muayeneye götürülen direnişçileretraftaki işçi ve emekçilere sloganlarla seslendiler.Amerikan şirketi Greif’e karşı 2 aydır direnişinsürdüğü aktarılırken sendika bürokratlarınınişbirlikçi tutumları teşhir edildi. “İşgal, grev,direniş!”, “Kahrolsun sendika ağaları!” sloganlarıkararlılıkla haykırıldı.

Taşeron patronlarının fabrikaya girişi sırasında“Taşeron patronları hesap verecek!” sloganlarıhaykırıldı.

Polisin baskın sırasında fabrika çevresindeparçalayıp söktüğü pankartlardan “Yaşasın Greifdirenişimiz!” pankartı fabrika karşısında yenidenasıldı.

Hadımköy’de yağışın şiddetiyle soğuk iyicearttı. Fabrika önünde battaniye ve brandalarasarılarak ısınmaya çalışılırken çatıdaki işçilerinsaatlerdir aç-susuz ve soğukta olmasına rağmen“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” pankartınıbinadan sarkıtması, sloganları atması dışarıdakicoşkuyu arttırdı. Çatıdaki işçilerin sloganlarına fabrikaönünden Greif işçisi sizinle gurur duyuyor!” sloganıatılarak karşılık verildi.

DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile fabrikadan çıkanheyet dışarda bekleyenlerin yanına geldi. Beko veberaberindekiler yaklaşırken “Kahrolsun sendikaağaları!” ile karşılandılar. Beko açıklamasına başladığıanda Greif işçileri sırtlarını dönerek tepkilerinigösterdi. Beko açıklamasında durumlarını kurtarmayaçalışarak “işçilerin tepkisini anlıyoruz” dedi. Bekofabrika kapanma demagojisine sarılarak “biz fabrikakapanmadan sorunu çözmeye çalışıyoruz” dedi.“İşçiler isterse Hollanda’ya ABD’ye bile gideriz” diyereksözlerine devam etti. İşçilerse Beko’ya bugüne kadardirenişin gerekliliklerini neden yerine getirmediklerinisordu. İşçiler ihanet şebekesi “Rıdvan Budak ve ErenKorkmaz DİSK’te olduğu sürece tepkimiz sürecek”dedi. DİSK üyesi işçilerin direnişle dayanışma için

harekete geçirilmemesine yönelik eleştiri ve sorularıda Beko suskunlukla karşıladı.

Beko tepkiler ve sorular karşısında susarken sözüalan Levent Tüzel Beko’yu savunmaya çalıştı. “Bekobaşkan çözüm için burada” diyen Tüzel de Greifyönetimiyle görüşeceklerini söyledi. Kitle, DİSK TekstilEsenyurt Bölge Temsilcisi Engin Yılgın’ın görevdenalınmasına sessiz kalınması hatırlatılarak DİSK’intarihine kara leke sürüldüğü söylendi.

Direnişe saldırının Sultanbeyli ayağı

Sultanbeyli Greif Fabrikası’ndan bir grup öncü işçiişten çıkarıldı. Fabrika yönetimi öncü işçilerin çalıştığıbir taşeron firmanın kapatılmasını öne sürdü.Aralarında sendikalı olan işçilerin de bulunduğu ekipGreif’te işbaşı yapmak üzere yönetimden görüşmeistedi. İşbaşı yaptırılmadığı takdirde direnişe geçileceğikararı alındı.

İşçiler Greif yönetimiyle görüşmeye girdikleri sıradadışarda destek için bekleyen BDSP’li Cahit Atalaygözaltına alındı.

Kavga bitmedidaha yeni başlıyor!

10 Nisan 2014 / Greif

Page 6: Kızıl Bayrak 2014 15

Greif işçileriyle görüşmede geri adım atılarak“istediğiniz zaman iş başı yapabilirsiniz” dendi. CahitAtalay da akşam üzeri serbest bırakıldı. Gözaltıgerekçesi olarak geçtiğimiz günlerde Sultanbeyli Greifiçindeki eylemde çıkan arbedede “bir kişiyi darpetmesi” gösterildi. Darp edilen kişi işçilerin karşısınaçıkan Greif bünyesinde çalışan Dolunay Tekstilpatronuydu.

Direniş dayanışmayla daha güçlü

Direnişe yönelik her saldırı sürecinde olduğu gibiörülen dayanışma Greif işçilerini daha güçlü kıldı. Polissaldırısının ardından da başta sınıf kardeşleri, işçibölükleri olmak üzere sendikalardan, devrimci ilericigüçlerden gelen destek saldırıya karşı anlamlı bircevap oldu. Liman-İş üyesi Kumport direnişçileri,Kazova işçileri, TÜMTİS, Dev Sağlık-İş, Eğitim-Sen,Genel-İş yöneticileri, BDSP, İMD, SDH,Kocamustafapaşa Dayanışması, Caferağa Dayanışmasıve İnşaat İşçileri Derneği Girişimi fabrika önündeişçileri yalnız bırakmadı. Soğuk hava nedeniyle işçilerebattaniye, yemek için aperatif yiyecekler getirildi.

Diyarbakır DEDAŞ’ta direnen Enerji-Sen üyeleri,Greif işçilerini selamlayarak desteklerini iletti.

Adliyede ifade işlemleri devam ederken dedirenişçilerin destekçileri eksik olmadı. GOPAdliyesi’nin önünde destekçiler ve direnişçilerinyakınları toplandı. Gözaltındakiler, yakınlarıyla kapalıadliye kapısının aralığından konuşarak sağlık durumlarıhakkında bilgi verdiler. Adliye önünde halaylar,sloganlarla direnişçilerin yalnız bırakılmayacağı bir kezdaha gösteriliyor.

Greif temsilcilerinden Coşkun Alsaç bir konuşmayaparak, direnişin 2 ayı boyunca grev kırıcılarla,taşeron patronlarıyla mücadele ettiklerini fakat asılmücadele önündeki engelin sendika bürokratlarıolduğunu ifade etti.

Rıdvan Budak ve Kazım Doğan’ın oyununa DİSKyönetiminin de geldiğini ve direnişin yalnızbırakıldığını ifade eden Alsaç, bürokrasinin yarattığısorunlara vurgu yaptı. Konuşma alkışlarla ve coşkulusloganlarla karşılandı.

Gün biterken...

Greif fabrika baştemsilcisi Orhan Purhan FabrikaKomitesi adına Kızıl Bayrak’a yaptığı açıklamada günüözetleyen şu değerlendirmeleri ifade etti: “İşverençirkin oyunlarına devam ediyor. 20 Saattir çatıdaduran insanlara su dahi verilmedi. Mağduriyetisöyledik, hayati tehlikeye rağmen (kronik hastalıklarıolanlar vardı) emniyet de işveren de önemli değil bizbekleriz dedi. İnsani yardıma izin vermeyerek gerçekyüzlerini ve kinlerini gösterdiler.

Oysa ki DİSK ve işveren arasındaki görüşmedeprotokolde mutabık olunduğu belirtilmişti. DİSK bizebunu dedi işveren ise kabul etmiyor. Artık yaşanacakher türlü olayın, can kaybının sorumlusu başta işveren,ona uşaklık eden DİSK Tekstil Yönetimi ve DİSK’tir.

Fabrika komitesi olarak yaşanabilecekolumsuzluklar karşısında hesap soracağız. Tümfabrikaları eylem alanına çevireceğiz, uşaklardan dahesap soracağız.

Emekten yana, Greif işçisinden yana olan herkesimücadeleye ve desteğe çağırıyoruz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Polisin Greif’e saldırdığı haberinin yayılmasıüzerine, İzmir Greif Direnişiyle Dayanışma Platformu,saldırıyı protesto etmek için Kemeraltı’nda eylemkararı aldı. 10 Nisan günü öğle saatlerinde eylem içintoplanmalar başladığında polis kitleyi abluka altınaalarak engellemeye çalıştı. Kemeraltı girişini kapatanpolis karşısında eylem kararlılığı korunarak konuşmalaryapıldı. İzmir Greif Direnişiyle DayanışmaPlatformu’nun direnen işçilerin yanında olduğu,polisin engelleme çabasına boyun eğilmeyeceği ifadeedildi. Greif işçilerine destek çağrısı yapıldı.

Kısa süre sonra kitle polisi zorlayarak aştı.Kemeraltı’na girerek Valilik önünde basın açıklamasıyaptı.

Oturma eylemi devam ederken polis kitleyi tehditetmeye başladı. Polis tehditlerine karşılık, Greifişçilerinin talepleri kabul edilene ve polis fabrikadançekilene kadar eylemin süreceği belirtildi. “Bir buçuksaatlik sürenin dolmasını” gerekçe gösteren polis,kitlenin etrafını sardı ve biber gazı ve coplarla saldırıyageçti. Saldırı sonucunda tüm eylemciler gözaltınaalındı.

Polisin azgın saldırısı sırasında, çevrede toplanankalabalık “Katiller, hırsızlar!” diye bağırarak polisetepki gösterdi. Polis tepki gösterenleri de gözaltınaalmakla tehdit etti.

Gözaltına alınanlar Konak Güvenlik Şube’yegötürüldü. Gözaltına alınanlardan 8 kadın devrimci,karakoldaki işlemlerinin tamamlanmasının ardındanSeyfi Demirsoy Hastanesi’ne götürüldüler.Hastanedeki işlemlerin ardından da akşam saatindeserbest bırakıldılar.

Erkek gözaltılar da karakoldaki işlemlerintamamlanmasının ardından hastaneye sevkedildiler veyaklaşık bir saat sonra serbest bırakıldılar.

Polis saldırısında, aldığı tekme darbeleri nedeniylebir BDSP’linin kafasında çatlak oluştu. Vücudundadarp izleri bulunan BDSP’linin kelepçe nedeniylekollarında da izler oluştu.

Ekim Gençliği’nden zincirleme eylemi

Polis saldırısından kısa bir süre sonra Ekim Gençliği

okurları Konak Saat Kulesi’ne zincirleme eylemi yaptı.Kendilerini Saat Kulesi’ne kilitleyen ve “Greif işçisiyalnız değildir!” şiarlı pankart açan Ekim Gençliğiokurları, Greif işçilerine yönelik polis saldırısınıprotesto etti. Greif işçilerinin taşeron çalışma vekölelik düzenine karşı direndikleri belirtilerekdayanışma çağrısı yapıldı.

Polis bu eyleme de saldırdı. Önce zincirleri kesti veeylemcileri darp ederek gözaltına aldı. Bu sırada çekimyapan bir Ekim Gençliği okuruna da saldırarak elindekikamerayı aldı. Ancak çevredekilerin tepki göstermesisonucu geri vermek zorunda kaldı.

Gözaltına alınan Ekim Gençliği okurları, karakol vehastanedeki işlemlerin tamamlanmasının ardındanakşam saatlerinde serbest bırakıldılar.

Polis saldırısı ve gözaltılara protesto

Akşamüzeri, Greif’e yönelik polis saldırısınıprotesto etmek için bir eylem daha yapıldı. SevinçPastanesi önünde toplanan kitle hep birlikte direnişsloganları haykırdı.

Burada eylemin tamamlanmasının ardından kitle,gözaltına alınanların götürüldüğü Konak GüvenlikŞube önüne geçti.

İzmir’de Greif için üç eylem! 

10 Nisan 2014 / Konak

Page 7: Kızıl Bayrak 2014 15

Ankara Greif işçilerine yönelik polis saldırısını protesto

etmek için saat 18.00’de Güverpark’ta toplanan kitle,Greif işçilerinin taleplerini haykırdı.

Eylemde yapılan basın açıklamasında “Polis terörüsökmedi, sökmeyecek!” denilerek gözaltıların serbestbırakılması istendi. Eylem çeşitli konuşmalarla devametti. Eğitim-Sen Ankara 5 No’lu Şube’den bir eğtimemekçisi söz alarak, işçilerin kölelik dayatmalarınakarşı ülkenin dört bir yanında direndiğini ifade etti.

Devrimci İçi Hareketi adına yapılan konuşmada dasendikalar tarafından yalnızlaştırılan direnişlerindevletin saldırılarına daha açık hale geldiği söylendi vekonuşmanın sonunda “Direnen kazanır!” denildi.

Güvenpark’ta oturma eylemi olarak süren saldırıprotestosunda DHF adına yapılan konuşmada, düzengüçlerinen gün geçtikçe daha fazla saldırıya geçtikleri,buna karşın direnişin de güçlendiği ifade edildi.

BDSP adına yapılan konuşmada Haziran Direnişi’neişaret edildi. Haziran’ın direniş sloganının Greif’te deöne çıktığı belirtilerek “Bu daha başlangıç mücadeleyedevam!” sloganına vurgu yapıldı.

DLB adına yapılan konuşmada da işgalin öneminedeğinilerek işçi sınıfının kurtuluşunun gençliğin dekurtuluşu olacağı ifade edildi.

Eylem halaylar ve sloganlarla sürdü. Hep birlikteAvusturya İşçi Marşı söylendi. “Mücadele bitmedi,bitmeyecek!” denilerek Greif işçilerinin deeylemcilerin de yeniden mücadele içinde olacağıvurgulandı. Eylem sloganlarla sonlandırıldı.

AdanaSaat 18.00’de İnönü Parkı’nda yapılan eylemle,

Greif işçilerinin yalnız olmadığı haykırıldı. “Faşist baskı ve terör sökmedi, sökmeyecek! Greif

işçisi yalnız değildir!” yazılı pankartın açıldığı eyleme,Diren Akkapı emekçileri de “Taşerona, köleliğe,sömürüye son! Greif işçisi yalnız değildir!” pankartıylakatılarak destek verdi.

Basın açıklamasında, Greif işçilerine yapılansaldırıya değinilerek, Greif işçilerinin işgal eylemininGreif sermayedarları ve sendikal bürokrasi de dahilolmak üzere bir bütün olarak sermaye düzenininotoritesini sarstığı ifade edildi. İşçilerin emeğini gaspederek saltanatlarını sürenlerin saraylarında “işgal,grev, direniş” sloganlarının yankılanmaya devamedeceği vurgulandı.

Açıklama, Greif işçilerine yönelik saldırıya sonverilmesi, işçilerin taleplerinin kabul edilmesi vegözaltıların derhal serbest bırakılması talebiyle bitirildi.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun çağrısıyladüzenlen eyleme İHD, TÖP-G, SYKP, SDP, Yeni Dünyaiçin Çağrı ve Halk Cephesi’nin de aralarında olduğudevrimci ve ilerici kurumlar katıldı.

KayseriKayseri Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu, saat

18.00’de Meydan’da basın açıklaması gerçekleştirdi. Eylemde basın açıklamasını yapan BDSP temsilcisi

Uğur Candar, Greif işçilerinin yılmadıklarını belirtti veKayseri Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu’nundirenişçi Greif işçilerini selamladığını, sabahki polissaldırısını nefretle kınadığını söyledi.

Basın açıklamasının ardından DİSK Devrimci Yapıİşçileri Sendikası Örgütlenme Uzmanı Haydar Baran birkonuşma yaptı. Greif işçilerine yönelik saldırınınTürkiye işçi sınıfına yönelik saldırıların parçasıolduğunu belirten Baran şunları söyledi: “Greif işçilerisadece Greif yönetimine karşı mücadele etmiyorlar,Aynı zamanda bürokratik yönetim anlayışına karşı damücadele ediyorlar. Greif işçileri sadece kendileri için,gelecekleri için mücadele etmiyorlar. Milyonlarca işçive emekçinin dili, gözü, kulağı oluyorlar. Kayseri’debulunan işçi ve emekçileri Greif işçileriyle dayanışmabayrağını yükseltmeye çağırıyorlar.”

Eyleme BES Kayseri Şube Başkanı Fatmagül Bayatda destek verdi.

GebzeGreif işçilerine dönük azgın polis saldırısı Gebze

İşçilerin Birliği Derneği’nin çağrısı ile yapılan eylemdeprotesto edildi. Gebze Eski Çeşme önünde toplanankitle ajitasyon konuşmaları ile yaşanan süreci Gebzeliişçi ve emekçilere anlattı.

“Taşeron çalışmaya ve düşük ücretlere karşıdirenen Greif işçilerine polis saldırdı… Greif işçilerinintalepleri kabul edilsin!” şiarlı ozalit açan Gebze İşçilerinBirliği Derneği üyeleri, Gebze Kent Meydanı’na doğrusloganlarla yürüyüşe geçti. Yürüyüşte “Taşeron çalışmayasaklansın!”, “İnsanca yaşamaya yeten ücretistiyoruz!” ve “Haramilerin saltanatını yıkacağız!” şiarlı,Gebze İşçilerin Birliği Derneği imzalı dövizler detaşındı.

Gebze Kent Meydanı’na gelindiğinde basınaçıklaması yapıldı.

Basın açıklamasından sonra, slogan veajitasyonlarla, yürüyüşün başladığı Eski Çeşme önünedönüldü.

Eyleme direnen Feniş Alüminyum işçileri ve ESP dedestek verdi.

BursaSağanak yağmurda yapılan eylem Setbaşı’nda

başladı. Yolun tek şeridi trafiğe kapatılarak yapılaneylemde “Bu daha başlangıç mücadeleye devam! İşgal,grev, direniş!” pankartı açıldı. Yol boyunca işçilerindirenişini anlatan ve polis saldırısını kınayankonuşmalar yapıldı.

Polis Heykel girişinde trafiği açarken eylemcilerbuna izin vermedi ve yoldan yürümeye devam etti.

Heykel’e gelindiğinde basın açıklamasıgerçekleştirildi. Açıklamada, polis baskınının işçilerindirenişini engelleyemediği söylenirken, polisin şafakbaskınıyla gerçekleştirdiği operasyonun tarihininmanidar olduğu söylendi.

Bursa Greif Direnişiyle Dayanışma Platformu DİSK’i,saldırı karşısında, DİSK Tekstil’in başına çöreklenensendika bürokratlarını beklemeden derhal bir eylemplanı ortaya koymaya ve tüm DİSK üyelerini Greifişçilerinin taleplerinin kabul edilmesini sağlayacakeylemli dayanışmaya çağırdı.

Eylem gözaltıların serbest bırakılması ve Greifişçilerinin taleplerinin kabul edilmesi talebiyle sonaerdi.

BDSP, DİP, İMD ve Partizan’ın oluşturduğu GreifDirenişiyle Dayanışma Platformu’nun örgütlediğieyleme BAMİS-BATİS, DHF, EHP, ESP, İşçi Meclisi veHalk Cephesi de destek verdi.

Kartal“Greif işçilerine polis azgınca saldırdı. Hesabını

soralım! BDSP” şiarlı pankartın arkasında birarayagelen kitle sloganlarla bir süre bekledi. Saat 19.30’daİntiba önünde başlayan eylemde, BankalarCaddesi’nden ve Çay Bahçeleri’den geçilerek KartalMeydan’ında basın açıklaması gerçekleştirildi.

Yürüyüş boyunca çekilen ajitasyonlarla saldırıteşhir edildi ve Greif işgalinin yanında olma çağrısı

Greif işçilerine saldırıdört yanda protesto edildi

Page 8: Kızıl Bayrak 2014 15

yapıldı. Taşeron köleliğine karşı direnen işgalci işçilerinsesi taşındı. Konuşmalarda hırsızların, rantçılarınsokaklarda olduğu, hakkını arayan işçilerin gözaltınaalındığı vurgulandı. Greif işgalinin yol gösterdiğivurgusu yapılmasının yanında direnişin devam ettiğisöylenerek, fabrikanın çatısında bulunan işçilerselamlandı.

Basın açıklamasında ise hesap sorma çağrısı vekararlılığı haykırıldı. Açıklamada yaşanan süreçaktarıldıktan sonra sendikal bürokrasiden ve Greifdirenişine sahip çıkmayan herkesten hesap sorulacağıvurgulandı.

Basın açıklamasının ardından Devrimci AnarşistFaaliyet temsilcisi söz alarak “Taşeronlaştırmaya vekölece çalışma koşullarına ‘İşgal grev direniş’ diyerek60 gündür direnişi yükselten Greif işçilerine dönükazgın saldırıyı DAF olarak kınıyoruz” dedi.

Eyleme DAF, Devrimci Hareket, Partizan, HalkCephesi, Halkevleri, SDP/Dev-Lis, BES 3 No’lu Şubeüyeleri destek verdi.

KadıköyGreif içileriyle Dayanışma Komitesi tarafından

örgütlenen eylem “Heryer Greif her yer direniş!”sloganıyla Boğa’da başladı. Bağdat Caddesi’ndeyürüyüş sürdü.

“İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” sloganlarıylasüren eyleme Kadıköy halkı da destek verdi. “DirenGreif Kadıköy seninle!” sloganları atıldı. Gerifişçilerinin direnişin simgesi olduğu vurgulandı. Greifİşçileriyle Dayanışma Komitesi adına açıklama yapanSelçuk Kaygısız “İşçiler yalnız değildir. O fabrikadirenişin kalesidir” dedi. Daha sonra eylemsonlandırıldı.

AntalyaAntalya’da Greif işçileri için destek eylemi

gerçekleştirildi. Greif Direnişiyle DayanışmaPlatformu’nun düzenlediği eylemde işçilerin yalnızolmadığı ifade edildi.

“Greif işçileri yalnız değildir!” şiarlı pankartınaçıldığı eylemde, baskıların, saldırıların direnişçileri vemücadele edenleri vazgeçirmeyeceği vurgulandı.

YalovaKedi Kolektif, YADÖ-DER, Anti-Kapitalist

Müslümanlar, Bağımsız Devrimci Sınıf PlatformuYalova’da Greif direnişine yönelik saldırıyı protestoetti.

Kent meydanındaki eylemde şunlar ifade edildi:“Bugüne kadar sendika yetkilileri, patronlar ve devletyetkilileri ile yapılan görüşmelerde sonuca varılmadığıgibi işgali bitirebilmek adına bir çok girişimdebulunulmuştur. Grev kırıcıları, sendika ağaları,patronların kapatıyoruz yalanlarına karşı direnenişçiler bu sefer de devletin polis şiddeti ile karşı karşıyakalmışlardır. İşgalin başladığı günden bu yana onurludirenişinden ödün vermeyen tüm işçilere bin selamolsun.”

Açıklama Greif işçileriyle dayanışmanın süreceğivurgulanarak bitirildi.

ManisaGreif’e yönelik polis saldırısına tepki eylemlerinden

biri de Manisa’da yapıldı. Manolya Meydanı’ndayapılan eyleme BDSP, KESK ve bağlı sendikalar ile KöyEnstitüleri katıldı. Eylem oldukça coşkulu geçti.

Greif işçilerine dönük saldırı duyulur duyulmaz,Türkiye gibi yurtdışı da gün boyu çeşitli eylemleresahne oldu. Bunlardan biri Essen’deki TürkKonsolosluğu önünde yapılan protesto eylemiydi. BİR-KAR’ın çağrısı üzerine NRW’deki güçler buradatoplandı.

Üzerinde “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”şiarının yazılı olduğu BİR-KAR pankartı ve çok sayıdabayrak ve dövizin taşındığı protesto eylemi saat13.00’te başladı. Kitle öfke yüklüydü. Sermayedevletinin, 60 gündür Paris komünarları misali yiğitçedirenen Greif işçilerine saldırısı öfkeli sloganlarlaprotesto edildi.

Eylemde ayrıca, BİR-KAR’ın saldırıya ilişkin Almancave Türkçe açıklaması okundu. Ardından BİR-KARtemsilcisi bir konuşma yaptı. Kısaca, polisin acımasızsaldırılarına, kitlesel gözaltılara rağmen Greifdirenişinin devam ettiğini, kırılması beklenen direnişinşimdi her yere yayıldığını, tüm kentlerde yaygınprotesto eylemleri gerçekleştirildiğini dile getirdi.Sözlerini, “Ülkede her yer Greif haline getirildi, şimdisıra bizde, yurtdışında da her yer Greif olmalıdır”diyerek konuşmasını bitirdi. Konuşma “Her yer Greif,her yer direniş!” sloganı ile karşılandı.

Protesto eylemine ADHK ve DİDİF de destek sundu.Eylem sırasında konsolosluğun kapıları kapatıldı, işlemyapmak için gelenler de dışarı bırakılmadı.

Bir kez daha Greifana merkezinin önüne gidildi

İkinci eylemin adresi ise daha önce üç kez önündeeylem yapılan Köln/Lövenich’teki Greif merkeziydi.Eylem çağrısını Alınteri-Yaşanacak Dünya, ADHK, ATİK,AGİF, EÖC gibi kurumlar yapmıştı. Topluca bu kezsloganlar eşliğinde buraya yönelindi.

BİR-KAR ve adı geçen kurumların pankart vebayrakları ile katıldığı eylem saat 16.00’da başladı.Geçen seferkinin tersine bu kez kapılar kapatılmış,içeri girilmesin diye polis fabrika girişini tutmuştu.

Önce BİR-KAR’ın son saldırıya ilişkin hazırladığıAlmanca metin okundu. Ardından Alınteri adına birkonuşma yapıldı. Bunları BİR-KAR gençlik temsilcisininara ara kısa ajitatif konuşmaları izledi. Bu arada,sloganlar hiç susmadı.Bu kez de, kısa bir yürüyüş gerçekleştirildi.Köln/Lövenich’teki eylem bu yürüyüşün ardındansonlandırıldı. Kitle dağılmadan, yeni eylem adresininDom Kilisesi’nin önü olduğu açıklandı.

Protestocular Dom Kilisesi’nin önünde

Köln/Lövenich’teki protesto eylemine katılanlarsaat 17.30’da Dom Kilisesi’nin önünde biraraya geldi.Göstericilerin sayısı biraz daha artmıştı. Yine aynıkurumlar, eylemde kendilerine ait pankart vebayraklarla yerlerini aldılar.

Eylemde, önce BİR-KAR’ın Greif direnişine dönükpolis saldırısını teşhir eden açıklaması okundu. SonraAlınteri-Yaşanacak Dünya, ADHK, ATİK, AGİF ve EÖCadına bir konuşma yapıldı. Gür biçimde öfke yüklüsloganlar atıldı.

Kilisenin önü her zamanki gibi kalabalıktı. Gelipgeçenler meraklı bakışlarla protestocu kitleyi izliyordu.BİR-KAR Gençliği temsilcileri bunu fırsat bilerek, Greifdirenişi ve gelinen yerdeki seyri konusunda Almancaolarak bilgilendirme amaçlı konuşmalar yaptılar,dayanışma çağrısında bulundular.

Dom’daki eylem yeni gelişmelere duyarlı olunmasıve yeni eylemlerde buluşma çağrısı ile sona erdirildi.

Kızıl Bayrak / Almanya

Her yer Greif,her yer direniş!

Page 9: Kızıl Bayrak 2014 15

44 sendika uzmanı grev kırıcılığı yaptığı için Greifişçilerinin sert tepkisiyle karşılaşan DİSK/Tekstil uzmanıEren Korkmaz’a arka çıktı. Fakat onların bu açıklamayıyapmasının hemen ardından DİSK/Tekstil bürokratlarıen başından itibaren gecesini gündüzüne katıp iştenatılmak pahasına Greif işçisinin yanında olan EnginYılgın’ı işten çıkardı. Bunu hem de DİSK yöneticilerininönünde yaptılar. Fakat ne DİSK yöneticileri ne de işgalkırıcılığı nedeniyle işçilerin nefretle andığı ErenKorkmaz’a sahip çıkan uzman tayfası Engin Yılgınhakkında tek kelime söz etmedi. Onları bırakalım, buuzmanların açıklamasının duyurulmasına hizmetedenler de hiçbir şey olmamış gibi yaptılar. Göz göregöre yapılan bu türden bir haksızlığa karşı suskunkaldılar.

Aslında bu iki sendika çalışanına karşı alınan bututum, gerçekte kimin hangi safta olduğunu netbiçimde gösterdi. Eren Korkmaz’ı sahiplenenlergerçekte Rıdvan Budak gibi sendika ağalarına, onlarınGreif işçilerine karşı işlemiş oldukları suça sahipçıkıyorlar. İhanet ve işbirlikçiliğin kol gezdiği birsendikal düzene kol kanat geriyorlar. Engin Yılgın’asahip çıkanlar ise onca haksızlığa rağmen işgal iradesinisürdüren Greif işçilerine, onların onurlu davalarınasahip çıkmış oluyorlar.

Neden mi böyle? İşte esasta birbirine zıt karakterdeve safta duran, bundan dolayı da iki farklı tutumlakarşılaşan bu iki sendika çalışanı hakkında biraz bilgiverelim.

Eren Korkmaz: Budaklar’ın sadık hizmetçisi,işçilerin nefretle andığı bir grev kırıcısı

Eren Korkmaz Greif’ten, bir biçimde iş tuttuğufabrikalardan işçilerin de adını pek iyi anmadıkları birsendika çalışanıdır. Eğitim görme şansına sahipolmasından dolayı edindiği diplomayla gelip sendikayakapağı atmıştır. Attıktan sonra da onurlu bir emekçigibi değil patronları olan şecerelerinde sayısız ihanetolan Budaklar’ın uysal bir hizmetçisi gibi davranmıştır.

Greif’te de en başından itibaren Rıdvan Budaklarne derse onu yapmış, onların sadık bir kulu gibidavranmıştır. Greif’in örgütlenmesinde zerrece biremeği yoktur. Ama işçiler arasında Budaklar için bir

zemin yaratmak üzere daha direnişin ilk günündefabrikadan atılan bir kişi aracılığıyla hizipçilik yapmayaçalışmış, başarılı olamamıştır.

İşgal eyleminin başlaması üzerine DİSK/Tekstilyönetiminin daha ilk anda işçileri arkadan hançerleyenibretlik ihanet açıklamasının yazarıdır. Üstelik aynısendikada başka bir çalışan bu açıklamayı tam daahlaki nedenlerle reddettikten sonra bunu yapmıştır.Bundan sonra da Budaklar’ın direnişe karşı iradesiz vekişiliksiz bir fino köpeği gibi davranmıştır. Öyle kiDudullu’da işgalin kırılmasında aktif biçimde çalışmış,böylelikle işgal eyleminin yaralanmasına katkısunmuştur. Sadece buradaki tutumlarıyla bile işçilernezdinde grev kırıcısı olarak tanımlanmıştır.

Bundan sonra ise işçilerin sendika binasındakinöbet eylemi sırasında, az sayıda işçiyi çıkarmak içinzorbalığa başvuran efendilerine nezaret etmiş, sonrada işçiler gelip hesap sorduktan sonra da tutupalçaklıkları teşhir olan patronlarını savunmak içiniğrenç yalan ve kara çalmalarla dolu bir ihbarmektubunu sağa sola göndermiştir. En sonunda dabunca ihanet karşısında canları yanan işçilerin sert,fakat son derece haklı ve meşru tepkisiylekarşılaşmıştır. Her ne kadar bundan dolayı meslektaşı

bir grup uzman tarafından sahiplense de, durumunduyulması üzerine sadece Budaklar’ın uşağı bu haininyaptıklarından dolayı canı yanan çok sayıda işçininyüreği ferahlamıştır.

Engin Yılgın: İşgalin önderi,onurlu bir dava adamı, sınıfının yüz akı!

Gelelim Engin Yılgın’a. DİSK/Tekstil Esenyurt BölgeTemsilcisi olan Engin Yılgın, Greif işçisiyken örgütlenmeçalışmaları sırasında yaşadığı bir sağlık sorununedeniyle işten ayrılmak zorunda kalmış, fakatörgütlenme sürecindeki etkin konumu nedeniyleBudaklar tarafından sendikada çalışması istenmiştir.İşe başladıktan sonra aylarca sigortası yapılmamışüstelik de Eren Korkmaz gibi binlerce lira karşılığındadeğil, asgari ücret almıştır. Dahası Yılgın bu ücreti de vevar olduğu kadarıyla kendi imkanlarını da örgütlenmefaaliyetleri için kullanmıştır. İşgal başladığında iseücretini işçilere dağıtmıştır.

Greif’te işgal eylemi başladıktan sonra da tümgücüyle tereddütsüz biçimde Greif işçilerinin yanındayer almıştır. Budaklar’a hizmet etmek bir yana Greifişçilerinin temsilcilerinin yanında işgalin safındadurmuş, Budaklar’a karşı kavganın en önündeolmuştur. Greif işçilerinin haklı davasının kavgasınıvermiştir. Bunu yaparken de sonunun işten atılmakolduğunu da elbette bilse de, asla boyun eğmemiş,uzlaşmamış, yarın ne olurum dememiştir. Geceligündüzlü işgal fabrikasında tüberkülozu nüksetmepahasına çuvallar üzerinde uyumuş, Greif işçisi neyemişse onu yemiş, büyük küçük demeden her işiniçinde olmuş, mütevazi bir sınıf neferi gibimücadelenin içinde yer almıştır.

İşte tüm bu pratiğiyle sendika çalışanlarının yüz akıve Greif direnişinin yarattığı büyük değerlerden biridirEngin Yılgın. Greif işçisi onu bağrına basmakta, adınıhep gurur ve onurla anmaktadır.

İşte size iki sendika çalışanı, iki ayrı kimlik, iki ayrıahlaki ve değerler dünyasına ait iki insan. Kiminyanında olduğunuzu seçin.

Kimin yanındasınız?

Greif direnişinin 61. gününden...10 Nisan günü polis saldırısıyla gözaltına alınan işçiler serbest kalır kalmaz direnişin kalesine geri döndüler.

Geceyi fabrika önünde geçirdiler. Tüm saldırılara karşı direnişin 61. gününü fabrika önünde karşıladılar. Direniş,Hadımköy bölgesindeki şiddetli yağışa, soğuğa rağmen açık arazide sürüyor.

İşçiler geceyi yere serilen muşambanın üzerinde yatarak geçirdi. Ateş yakarak ısınmaya çalışılırken sabah06.30 gibi kalkılarak çay demlendi. Greif işçileri direniş kararlılıklarını attıkları “Direne direne kazanacağız!”,“İşgal grev direniş!” sloganlarıyla yeni güne başladılar.

Bir önceki gün gerçekleşen polis saldırısının ardından, 11 Nisan sabahı fabrikaya memur ve taşeronlarıtaşıyan 4 servis girdi.

Greif direnişçileri yasal ve sosyal tüm haklarına sahip çıkmak için tüm işçi arkadaşlarını fabrika önüneçağrıdılar.

Fabrika duvarındaki "Greif direnişi kazanacak!" yazılaması kapatılmasına direnişçiler tepki gösterdi. Bununüzerine polisle arbede çıktı. Tepkinin sürmesi üzerine yazılamanın kapatılması yarım bırakıldı. Direnişçilerkararlı sloganlarını haykırdılar.

Page 10: Kızıl Bayrak 2014 15

Greif direnişinin daha en başında bu mücadelenineski ile yeni arasında olduğunu söyledik. Greif işçileri,eskiyen, köhneyen ve artık işçi sınıfının daha fazlasırtında taşıyamayacağı yerleşik düzene karşı yeni birmücadele ve örgütlenme anlayışını temsil ediyorlar.İşçi sınıfına kaybettiren bir anlayış, bu anlayışınkurumları ve temsilcilerine karşı bir çıkış yoluaçıyorlardı. Yasalcılık ve bürokratizmle sakatlanmış bueski düzene karşı, Greif işçileri bürokratikmekanizmaları parçalayan bir taban örgütlenmesine,gerçek bir sınıf demokrasisine dayanarak fiili-meşrumücadele bayrağını yükseltiyorlardı.

Aradan geçen süreç aslındagerçek anlamda bu iki düzeninmücadelesine dönüştü. Eskidüzenin en sağından en solunakadar tüm temsilcileri, büyükkısmı tam da bu bilinçle, kimiside farkında olmadan düzenikorumak uğruna seferberoldular. Süreç içerisinde şu ya dabu bahaneyle direnişe karşısaldırıda birleştiler. Yasalcılığı,bürokratizmi ve onun pazarlıkçısendikal oyunlarını savundular,giderek grev kırıcılığına veteslimiyete arka çıktılar.Tersinden de işçileringözüpekliğine ve iplerinibürokrasiye teslim etmeyendevrimci ruhuna karşıdüşmanlaştılar.

Gerçek yüzlerini gösterdiler

Direnişin büyük gücü vesarsıntısı karşısında başlangıçtasavunmadaydılar, fakat direnişbiraz zorlandığında hemen sahne alıp koro halindeköhnemiş sendikal düzeni savunmaya kalktılar. İşçileribu düzene boyun eğdirmeye çalıştılar. Bu uğurdakaşarlanmış sendika bürokratları ile “devrimci” geçinipde gerçekte ruhunu bu düzene teslim etmiş olanlarelbirliği yaptılar. İşçileri, köhnemiş anlayış, kurum vetemsilcileriyle bu düzene boyun eğdirmek için seferberoldular.

Mücadelenin yaşadığı zorlanmaları da kullanmayaçalışarak, direnişin sarstığı düzenlerini yenidengüçlendirmek, açılan gedikleri onarmak için seferberoldular. Direnişteki tali önemdeki bazı tökezlemeleriona karşı, onun mücadele ve örgütlenme anlayışınımahkum etmek için kullanmaya çalıştılar. Greifişçilerini maceracılıkla, burunlarının dikine gitmekle,koşulları hesaba katmamakla suçladılar. Greifyönetiminin tehditlerini de aynı biçimde kenditezlerini kanıtlamak için kullandılar.

Yazık ki “iyi niyetli” görünen bazıları da, tam da bukurulu düzende yetişmiş ve devrimci bir ufka ve cüretesahip olamadıkları için onlarla aynı dili konuşmayabaşladılar. İlk anda direnişin gücü ve sarsıntısıkarşısında rüzgara kapılan, ancak kurulu düzenle

hesaplaşma gücü ve takati olmayan bazıları ise,direnişin zorlandığını ve kurulu düzenin öyle kolaycapes etmeyeceğini görünce dümeni kırmaya, bazıörneklerde olduğu gibi günah çıkarırcasına enerjikbiçimde eski düzeni savunmaya koyuldular.

Direnişin yenilmesini istiyorlar

Şimdi de ruhunu ve kendilerini düzene teslim etmişbu güçler, hiç kuşku olmasın ki Greif direnişininyenilmesini en az Greif yöneticileri kadar istiyorlar.Zaten bir takım yayınlarında ya da orada burada

edilmiş sözleriyle de bunu açıkçaortaya koyuyorlar. Hele birdireniş bitsinmiş o zamankonuşacaklarmış! Cesaretinizvarsa şimdi konuşun? Öyle yahadi diyelim samimisiniz,gerçekten zerrece yapılmış biryanlışa dokunuyorsanız nedençekinesiniz, şimdi söyleyeceğinizisöyleyin ki, direnişe bir faydasıolsun.

Bunu yapmayanlarsamimiyetten yoksundur.Böylelikle bugün ne destekvererek ne de dost acı söylermisali direnişe bir katkısıolmayanların hesapları kirlidir.Direnişin hakkından gelindiğineinandıkları anda Greif direnişininkurulu düzenlerinde açtığı tümgedikleri kapatmaya, hatta ondankalmış zerrece olumlu izi silmeyeçalışacaklardır. Niyetleri bu amaheveslerini kursaklarındabırakacağız.

Greif işçilerinin cüretkarlığı onları korkuttu

Tüm bunlar bizim için şaşırtıcı değil. Sınıfmücadelesinin tüm evrensel deneyimi, sınayıcı vesaflaştırıcı tüm devrimci mücadele dönemlerininbenzer örneklerle dolu olduğunu gösterir. Ama elbetteruhunu yitirmiş, kurulu düzene kapak atmış olanlarıntüm bu örneklerin içerdiği devrimci düşünceleri dekavramaları, davranışlarını da buna göre belirlemeleribeklenemez. Bunun için tarihte düzene meydanokuyan nice militan eylemlere övgüler dizenler Greifişçilerinin de aynı hamurdan olduğunu göremiyorlar.

Onlara sadece şunu hatırlatalım. Tarihte nice öncüeylemi vardır ki maceraperestlik ve yasadışılıklasuçlanmamış olsun?

Bugün Greif karşısında kurulu düzenin savunusunasoyunan, bir takım sözde devrimciler Paris Komünüsöz konusu olduğunda mangalda kül bırakmazlar. Amao Paris Komünü yaşandığında da, o dönemin de sözdesolcuları onları maceraperestlikle ve şiddetuygulamakla suçlamamışlar mıydı? Oysa gerçekdevrimciler için komünarların göğü fethetmegözüpekliği onların erdemiydi. Onlara göre komünarla

şiddet uyguladıkları için değil yeterince şiddetuygulamadıkları için eleştirilebilirlerdi. Ama ruhunudüzene satmış olanlar Greif işçilerini gösterdiklerigözüpeklikten dolayı bağrına basmak ve onunbugünkü kalıpları yıkan eylemlerinden dolayısahiplenmek yerine tam da buradan giderek onulekelemeye çalışıyorlar. Bu onların tercihlerini işçisınıfının artık sırtında taşımak istemediği kuruludüzenden yana yaptıklarını gösteriyor.

Bürokratların düzeni tehlikede!

Yerleşik düşünce ve davranış kalıplarını aşmakancak bu tür cüretkar öncülerle olur. Bunlar da herzaman sadece sınıf düşmanları tarafından değil, budüzenin kendi saflarındaki uzantılarıyla, onlarındüşünce ve davranma kalıplarıyla savaşmıştır. Bundabaşarı kazandığı ölçüde de kazanmış, aksi halde dekaybetmiştir. Greif işçileri de bugün tam da bu savaşıveriyor, bunun için bu düzenin tüm güçleri Greif’e karşıbirleşiyorlar. Onları bu cüretkar eylemlerinden dolayısuçluyor, yaptıkları her şeyi kendilerine karşı birmeydan okuma olarak görüyorlar.

Kuşkusuz yanılmıyorlar. Çünkü söz konusu olankendi düzenleri, bugüne kadar mutlak doğrular olarakpazarladıkları anlayışları ve kurumlarıdır.

Bir grev kırıcısı “uzmana” uygulanan şiddeti bahaneederek sendika uzmanlarının yaptıkları çıkış buanlamda çok önemlidir. Çünkü sendikal bürokrasidenildiğinde Rıdvan Budak gibi tescilli sınıfhainlerinden çok alt kademe sendikacılar ile bu türdenbir bürokrasiyi anlamak gerekir. Bunlar işçi sınıfınınmücadelesinin zayıflığından dolayı, büyümüş-büyütülmüş bir bürokratik kasttır. Gerçek sınıfönderlerinin ortaya çıktığı bir yerde işçi sınıfının butürden ‘yetişmiş’ profesyonel kadrolara ihtiyacıolmayacaktır, ya da olacaksa zorunlu olan en az sayıyaindirilecektir. Bunun için bunların böyle davranmalarıson derece manidardır. Zira tehdit altında olan onlarındüzenleridir de aynı zamanda. Bir gün dahi işçilikyapmayan bu türden bürokrat-uzmanlardan işçi sınıfıyakasını kurtarmalıdır.

Aynılar aynı safta buluştu!

Son olarak belirtelim ki tüm bu süreç, bir sendikalolay sınırlarını aşıp siyasal bir düzleme taşmıştır. Sınıfmücadelesinin doğal mantığı-yasaları bu sonucudoğurmuştur. Bunun için Greif işçilerine karşı, onlarınbürokrasiye ve yasalcılığa meydan okuyan eylemikarşısında kurulu düzeni savunmakta birleşen altkademe ile hain üst kademe bürokratlarının elbirliğiyapması-söylemde ve eylemde ortaklaşmaları tesadüfolmamıştır. Kuşkusuz bu işbirliğinin siyasal düzlemdekikarşılığı da, reformizm ile düzen solunun ortaklığıdır.Hemen her çetin mücadelede de bu ortaklık vardır ki,Greif mücadelesi söz konusu olduğunda düzen solu ilereformizm devrime karşı birleşmişlerdir. Devrimciliktezemin kaybedenlerin sendikalarda kurulu düzenle denasıl bir uyum içerisinde olduğu görülmüştür. Aynılaraynı yerde buluşmuştur.

Greif’te iki düzen, iki dünya karşı karşıya! 

Aradan geçen süreç aslındagerçek anlamda bu ikidüzenin mücadelesinedönüştü. Eski düzenin ensağından en soluna kadartüm temsilcileri, büyük kısmıtam da bu bilinçle, kimisi defarkında olmadan düzenikorumak uğruna seferberoldular. Süreç içerisinde şu yada bu bahaneyle direnişekarşı saldırıda birleştiler.Yasalcılığı, bürokratizmi veonun pazarlıkçı sendikaloyunlarını savundular,giderek grev kırıcılığına veteslimiyete arka çıktılar.

Page 11: Kızıl Bayrak 2014 15

Greif işçileri 6 Nisan’daki etkinlik için sabahsaatlerinden itibaren hazırlıklara başladı. Etkinliktegörevli işçiler tiyatro ve şiir dinletisi için hazırlıkyaparken, diğer işçiler de salon ve ses sistemininhazırlanması için emek harcadı.

Sultanbeyli Greif işçileri: Yılgınlık yok!

Etkinliğin başlangıç saatine doğru dayanışmakomitesi bileşenleri ve diğer emek dostları fabrikayagelmeye başladılar. En anlamlı katılımlardan birini iseSultanbeyli’deki fabrikada çalışan Greif işçilerigerçekleştirdi. “Yılgınlık yok direniş var” yazılıpankartları ile fabrika önüne yürüyüş gerçekleştirenişçiler, Hadımköy’deki sınıf kardeşleri tarafındansloganlar ve alkışlarla karşılandı. İşçiler hep birlikte“Kahrolsun taşeron köleliği!” ve “Yaşasın onurlumücadelemiz!” sloganlarını haykırdılar.

BDSP: Direnişin sesi olmaya devam edeceğiz!

Etkinlik saati yaklaşırken Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu (BDSP) eyleme başladı. “İşgal grev direnişruhuyla 1 Mayıs’a! / Greif direnişi yol gösteriyor!”yazılı pankart açan BDSP, “Yaşasın Greif direnişimiz!”,“Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganları ile fabrikaönüne geldi. Burada BDSP adına yapılan konuşmadaGreif direnişinin sınıfın bir direnişi olduğu ifade edildive işçilerin patronlara, taşeronlara ve sendikabürokrasisine gücünü gösterdiği kaydedildi.Konuşmasını “Direnişiniz direnişimizdir” sözleriylesürdüren BDSP temsilcisi, Greif işçilerinin sesi soluğuolmaya devam edeceklerini belirtti. Konuşma işçilertarafından alkışlarla karşılandı.

İşyeri temsilcisi Ferhat Alsaç ise BDSP’nin ilkgünden beri direnişin yanında olduğunu kaydederekteşekkürlerini iletti.

“Greif direnişin kalesi oldu”

BDSP’nin ardından Greif İşçileriyle DayanışmaKomitesi sloganlarla fabrika önüne geldi. Komite adınakonuşma yaparak işçilere seslenen Eğitim Sen İstanbul6 No’lu Şube Üyesi Levent Dölek, Greif işçilerinin 10Şubat’tan bugüne fabrikalarını taşeron köleliğine karşıbir kale haline çevirdiğini ifade etti ve kendilerinin deilk günden itibaren direnişi kendi mücadeleleri olarakgördüğünü dile getirdi. Cuma günü Greif işçilerininsesini duyurmak için Kabataş’ta SGK önünde eylemyaptıklarını duyuran Dölek, fabrikanın kapatmakararının ucuz bir oyun olduğunu ve taşeron zulmünedevam etmek anlamına geldiğini vurguladı.

“Punto’da direniş kazanacak”

Dölek’in ardından direnişçi Punto işçileri adına birkonuşma gerçekleştirdi. Greif işçilerinin mücadelesininişçi sınıfına yol gösterdiğini kaydeden Punto işçisi,birlik olunması halinde patronun dize getirilebileceğinisöyledi. Punto işçisi kendi direnişlerinde de önemli

gelişmeler yaşandığını ve patronun masaya oturmakzorunda kaldığını belirtti.

İşçiler konuşmanın ardından “Punto’da direnişkazanacak!” sloganını haykırdılar.

Sloganların ardından işçiler ve emek dostlarıetkinliğe katılmak için fabrika içerisine girdiler.

“Dayanışmadan onur duyuyoruz”

Etkinliğin sunumunu yapan işçiler katılımcılara“Hoşgeldiniz” dedi. İşçiler “Taşeronluğa, köleceçalışma koşullarına karşı işçi sınıfının bir parçası olanGreif işçileri olarak başlattığımız mücadelede,sermayenin işbirlikçileri olan sendika ağalarına veiçimizdeki ihanetçilere karşı yürüttüğümüzmücadelede yanımızda olduğunuz için onurduyuyoruz, gurur duyuyoruz” diyerek katılımcılarıselamladı ve şiirlerini okuduktan sonra sahneyi PınarAydınlar’a bıraktı.

“Yaşasın işçi sınıfı, yaşasın halkların yoldaşlığı”sözleriyle sahneye çıkan Aydınlar, ezgilerini seslendirdi.Aydınlar, türkü ve marşlarının yanı sıra 3. köprüinşaatında hayatını kaybeden işçileri andı ve yaklaşan1 Mayıs’a dikkat çekerek herkese Taksim’de olunmasıçağrısı yaptı.

Aydnlar’ın ardından Sultanbeyli fabrikasındangelen Greif işçileri ve İşyeri Baştemsilcisi Orhan Purhansahnede yerini aldı. Pankartları ile sahneye çıkanişçiler adına yapılan konuşmada Hadımköy’de direnenişçilerin yanında oldukları ve köleliğe karşı mücadeledekendilerinin de yerlerini aldıkları kaydedildi.

“44 uzman direniş için ne yaptı?”

Purhan da Sultanbeyli’deki fabrikadan gelenişçilere destekleri için teşekkürlerini ileterek, 10Şubat’ta başlatmış oldukları mücadeleye devamettiklerini, bu süreçte yasal prosedürleri bir kenarabırakarak, taşeronluk sistemine karşı bayrak açtıklarınıbelirtti.

Mücadelenin ilk gününden itibaren DİSK Tekstil’esürece katkı sunması için çağrı yaptıklarını, direnişinkazanımla sonuçlanması halinde bunun sendikanın vetüm işçilerin kazanımı olduğunu söylediklerinikaydeden Purhan, buna rağmen sendika

bürokratlarının direnişi boğmaya çalıştıklarını ifadeetti. Purhan patronlara karşı sarf etmeleri gerekenenerjinin daha fazlasını sendikal bürokrasiye karşıharcadıklarını dile getirdi.

“İhanetin nedeni koltuk kaybetme korkusu”

Sendikacıların direnişi izole etmeye çalıştıklarınısöyleyen Purhan, bunun başlıca sebebinin koltuklarınıkaybetme korkusu olduğunu, gelinen noktanın iseancak ‘ihanet’ kelimesi ile tanımlanabileceğinisözlerine ekledi. Purhan, sendika içindeki bir hainiteşhir ettikleri için direnişe karşı kampanya yürüten 44sendika uzmanına ise diğer Greif fabrikalarında üyelikçalışması yapılırken, direnişe yönelik tehditler varkennerede olduklarını sordu. Purhan o süreçteörgütlenmeye hiçbir sendika uzmanının katkısunmadığını söyledi.

İşçiler kendi ürünlerini sergilediler

Purhan’ın konuşmasının ardından çeşitlisektörlerde çalışan BDSP’li işçiler kendi hazırladıklarıdinletiyi sundular.

Ardından ise Greif şiir komitesi etkinlik içinhazırladığı şiir dinletisini sundu. Dinletinin ardındandirenişçi işçi Hüseyin Güvenç söz aldı. Ankara veİzmir’de Greif direnişi hakkındaki gözlemlerini aktaranGüvenç, direnişin birçok yerde büyük yankılaryarattığını kaydetti.

Güvenç’in konuşmasının ardından Greif işçileri veemek dostlarından oluşan bir tiyatro ekibi DİSK TekstilSendikası bürokratlarının direnişe karşı sergiledikleriihanetçi tutumları anlatan bir tiyatro gösterimi yaptı.

Tiyatro gösteriminin ardından direnişçi işçilerdenEmel ve Yunus müzik dinletisi sundular. Salondakibirçok kişi dinleti sırasında halaya durdu.

Halayların ardından yapılan konuşmada “Sonolarak tüm dostlarımızı patronlara ve sendikaağalarına karşı başlattığımız bu mücadeleyi yaymaya,büyütmeye ve destek olmaya çağırıyoruz” denildi.

Konuşmanın ardından etkinlik sona erdirildi. Alınteri, UİD-DER, DİP ve Emekçi Kadınlar’ın Greif

işçilerine yolladığı dayanışma mesajları okundu. Kızıl Bayrak / İstanbul

İşgal fabrikasındacoşkulu dayanışma etkinliği!

Page 12: Kızıl Bayrak 2014 15

İzmir Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu, Greifişçilerini ağırladı. “TİS talepleri için patrona, taşeronave sendikal bürokrasiye karşı fabrikalarını işgal edenGreif işçileri İzmir’de” şiarlı panel Tepekule KongreMerkezi’nde gerçekleştirildi.

Panel vesilesiyle İzmir’e gelen Greif işçileri, İzmirkamuoyuna seslerini taşımak için sabahın erkensaatlerinden itibaren sendikaları dolaşarak taleplerinive mücadelelerini anlattı. İlk önce DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın şubelerini dolaşarak, Greif dosyasıbırakıldı. İşçiler aynı zamanda kendi süreçlerinianlatarak, Eğitim-Sen 3 No’lu Şube’degerçekleştirecekleri basın toplantısına davet etti.

Greif işçileri bu sırada DİSK Ege Bölge TemsilcisiMemiş Sarı ile de görüştü. Görüşmede destek vedayanışma isteyen işçilere Sarı, direnişisahiplendiklerini ve hakkını arayan her işçinin yanındaolduklarını ifade etti. Sarı, geçtiğimiz hafta da Greifişçilerinin imzaya açtığı destek deklarasyonuna imzavermişti.

Daha sonra Birleşik Metal-İş’e giden işçiler, buradaAli Çeltek ile görüştü. DİSK’in gerekeni yaptığınısavunan Çeltek, Luna direnişi nedeniyle maddi katkısağlayamayacaklarını ifade etti. Ancak Çeltek, direnişemesafesini, işçilerin deklarasyon metniniimzalamayarak ortaya koymuş oldu. Greif işçileri, Lunadirenişi hakkında bilgi alarak, panele Luna işçilerininde katılmasının önemine değindi.

“İşgal, grev, direniş!”

Panel Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu adınaaçılış konuşmasıyla başladı. Konuşmada, fabrikalarınıişgal eden Greif işçileri selamlandı. Selamlamadansonra kürsü platform temsilcisi, Çağdaş HukukçularDerneği’nden avukat ve Greif işçilerine bırakıldı. İşçilerkürsüye coşkulu şekilde atılan “İşgal grev direniş!”sloganları ile çıktı.

İlk sözü İzmir Greif İşçileri ile DayanışmaPlatformu temsilcisi aldı. Konuşmada emperyalist-kapitalist sistemin krizlerle debelendiği, krizlerdenkurtulmanın bedelinin işçi ve emekçilere ödetildiğisöylendi. Kıdem tazminatının gaspı, esnek çalışmasaatleri, kölece çalışma koşullarının neo-liberalsaldırıların bir parçası olduğu ifade edilerek, artansaldırılara karşı bir taraftan sosyal mücadeleleringüçlendiği belirtildi ve bunlara örnek olarak dünyadakieylem ve grevler verildi.

“Nasıl ki ülkemizde yılların baskı ve ezilmişliğinekarşı işçi ve emekçiler Haziran Direnişi ile sokaklaraçıktıysa, tek eksiklik Haziran Direnişi’nde işçi sınıfınınsınıf olarak direnişte yer almamasıydı. Ancak HaziranDirenişi’nin birikimi ile Greif’in birbirinden bağımsızolmadığı, işçi sınıfının birlik olduğunda neleryapabileceğini gösterdi” denildi. Greif’in sendikalbürokrasiye karşı verilen tok bir tutum olduğu davurgulandı. Son olarak Greif direnişinin süreci kısacaanlatılarak, sahiplenme ve kamuoyu duyurularının

yaygınlaştırılması çağrısı yapıldı.

“Ya kazanacağız ya kazanacağız!”

Platform sözcüsünden sonra söz Greif işçilerinebırakıldı. İşçiler sözlerine öncelikle Greif işçilerininselamını getirdiklerini söyleyerek başladılar. Greifişçileri 10 Şubat’ta başlayan süreçlerinin öncesini vesonrasını büyük bir coşkuyla anlattı. 10 Şubat’tan öncenasıl birlik ve beraberliğin oluşturulduğu, tabanörgütlenmeleri ile süreci nasıl örgütlediklerini somutbir biçimde anlattı. 54 gündür yaşanan süreci hempatrona hem direnişin ilk gününden bu yana direnişiyalnız bırakan DİSK Tekstil’e karşı verdikleri mücadeleyianlattılar. İşçiler konuşmayı “Ya kazanacağız yakazanacağız! Greif ya biz işçilerin istediği koşullardaçalışmasıyla üretim yapacak, ya da Greif ülkenin hiçbiryerinde üretim yapamayacak!” kararlı sözleriylesonlandırdılar.

Çağdaş Hukukçular Derneği adına sözü Avukatİmdat Ataş aldı. Ataş, genel olarak taşeronlaştırmanınsonuçlarının neler olabileceği üzerinde durdu. 4857sayılı yasa ile patronların çıkarlarının gözetildiği veyasanın çıkartılma sürecinin tartışmasından bahsetti.Taşeron çalışmanın günümüzde kamu sektöründenadliye çalışanlarına, okullardan sağlık kurumlarınakadar geniş bir alanı kapladığını söyledi. Ayrıca taşeronçalışmanın örgütlülüğü bölmeye, parçalamaya dönükbir çalışma biçimi olduğunu ifade eden Ataş, bubağlamda Greif işçilerinin taleplerinin büyük anlamifade ettiğini söyledi. Greif’in açtığı yoldan asıl olaraksistemin kendisinin sorgulanması, mücadeleninbüyütülmesi gerektiğini vurguladı.

Panel daha sonrasında gelen sorularla ve canlıtartışmalarla sürdü. Greif işçilerinin örgütlenmesüreci, taban örgütlenmeleri, işçi demokrasisini nasılişlettikleri, DİSK’in süreç karşısındaki tutumu, direnişinsahiplenilmesindeki zaafiyetler, Greif’teki meşrumilitan mücadele tartışmanın ana hatları oldu.

Panel sonunda son olarak platform adına tekrarsöz alınarak, sınıf mücadelesinin Greif’ten önce vesonra diye ikiye ayrıldığı, bugünden sona fiili meşrumücadelenin, taşerona karşı mücadelenin ve sendikalbürokrasiye karşı mücadelenin bayrağının yükseltildiğibelirtilerek, direnişe destek çağrısı yapıldı.

Panel son olarak Greif işçilerinin yevmiyekampanyasını anlattıkları sinevizyon gösterilerekbitirildi.

Panelden notlar:- Salon dışında Greif işçileriyle dayanışma standı

açılarak, dayanışma kartı satışı yapıldı. - Panelde Cumartesi günü Eğitim-Sen 3 No’lu

Şube’de gerçekleştirilecek bilgilendirme ve basıntoplantısına çağrı yapıldı.

- Panele, İmece- Der, DERİTEKS Şube Başkanı, UPSişçileri, halk forumları katıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Greif işçileri kararlılıklarınıİzmir’e taşıdı

Greif işçilerinden seminerGreif işçileri tarafından 4 Nisan’da “Sınıf

mücadelesi ve sendikal bürokrasiyle mücadele” konulubir seminer gerçekleştirildi.

Greif Emek Sineması salonunda gerçekleştirilenseminerde ilk sözü Greif Fabrikası Baş temsilcisi OrhanPurhan aldı. Direnişin uzun bir zamana yayıldığınıancak bu sürede dağılacaklarını sananlarınyanıldıklarını ifade etti. Purhan mücadeleyisürdürmenin önemine vurgu yaparak, sözü Metalişçileri Birliği temsilcisine bıraktı.

Metal İşçileri Birliği temsilcisi sınıf mücadelesindenörnekler vererek başladığı konuşmasında şu anGreif’te yaşanan ve ‘umutsuz’ gibi görünen tablonunTEKEL direnişinde de kendisini gösterdiğini belirtti.Greif işçilerinin ekmeği ve onuru için direndiğinedikkat çeken temsilci, bu direniş ile Greif işçilerinin desınıf hareketinin de büyük kazanımlar elde ettiğinisöyledi. Temsilci bu süreçte asıl kaybeden – vekaybetmeye devam edecek olan- tarafın sendikacılarolduğunu sözlerine ekledi.

Bursa’daki Korteks fabrikasında da benzergelişmeler yaşandığına işaret eden temsilci, görüştüğüişçilerin sendikal ihanet şebekesi için “Artık yeter”dediğini, normalde Korteks işiçilerinin greve çıkacağınıancak sendikacıların işçileri sattığını belirtti. Temsilcigörüştüğü Korteks işçilerinin “fabrika kaynıyor”sözlerini kullandığını, hatta TEKSİF Genel Merkezi’nedahi gitmeyi düşündüklerini kaydetti.

Daha sonra bazı sendika uzmanlarının “şiddetuyguladılar” gerekçesiyle ihaneti desteklediklerinikaydeden temsilci, işçi sınıfının mücadele tarihininkendi yasalarını yarattığını, toplumların hiçbir zamanihbarcı ve hainleri sahiplenmediğini belirtti. TemsilciRıdvan Budakların, Muzaffer Subaşıların sınıfınöfkesinden büyük korku duyduklarını ifade etti veÇemen işçilerinin uğradığı ihaneti örnek vererek,onların da bu bürokrat takımına büyük öfkeduyduğunu söyledi.

Greif’te istenilen zafer elde edilemese de onunyarattığı mücadele değerlerinin sürdürülmesi vebüyütülmesinin önemine dikkat çeken temsilci,bundan sonra yapılması gerekenin birliği ilk günlerdekigibi korumak olduğuna vurgu yaparak “Bizkazanacağız” dedi.

Alkışlarla karşılanan konuşmanın ardından seminersona erdirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 13: Kızıl Bayrak 2014 15

Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri vemadenlerin özelleştirilmesine tepki olarak aylardırmücadele eden işçiler, yasak kararlarına rağmenAnkara’ya geldiler. İhale tarihinin ertelenmesininardından işçiler bugün gerçekleştirilecek yeni ihalegörüşmesinde de özelleştirmeye geçitvermeyeceklerini haykıran Yatağan ve Zonguldakişçileri bugün Ankara Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nayürüdüler.

Ankara’ya gelirken polisin engellemeleriyle karşıkarşıya kalan Zonguldak maden işçilerinin çok küçükbir kısmı Ankara’ya ulaşabilirken Yatağan işçileri iseözel araçları ve şehirlerarası otobüslerle geldiler. TorosSokak’ta birarya gelen kitle saat 11.00’de yolu trafiğekapatarak yürüyüşe geçtiler.

Greif işçilerine saldırı protesto edildi

“Ölmek var, dönmek yok!” diyen işçiler “Emeğeuzanan eller kırılsın!”, “Bu daha başlangıç, mücadeleyedevam!”, “Türk-İş göreve! Genel greve!” sloganlarıylayürüyüşe başladı. Yürüyüş sırasında Greif işçilerinegerçekleştirilen polis saldırısı ses aracından teşhiredilirken, saldırı işçiler tarafından yuhlandı.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı önüne gelindiğindeişçilerin öfke ve çoşkusu daha da arttı. 5 TOMA, 2akrep ve yüzlerce çevik kuvvet polisiyle devletin yoğunönlemleri ve korkusu alanda hissediliyordu.

Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası (Tes-İş)ve Türkiye Maden İşçileri Sendikası (Türkiye Maden-İş)adına ortak basın metnini Tes-İş Genel BaşkanYardımcısı Hasan Tahsin Zengin gerçekleştirdi.

“Türk-İş göreve! Genel greve!”

Zengin açıklamada işçilerin daha önce Ankara’yagelirken polisin engellemeleriyle karşı karşıya kaldığını,fakat herşeye rağmen yollarının kesilemeyeceğini

vurguladı. Yatağan işçilerinin mücadelede kararlılığınınsadece Türkiye’de değil, tüm dünyada örnek olduğubelirtildi. Türkiye’yi yönetenlerin “Biz yaptık. Oldu.”mantığıyla hareket ettiğini, halkın taleplerine kulakvermediğini belirten Zengin, “Sahip olduğumuzhakların budanması için değil, genişletilmesiniistiyoruz!” dedi. “Devletle savaşmayız, amaekmeğimize, emeğimize sahip çıkıyoruz.” diyenZengin’e işçiler “Türk-İş göreve! Genel greve!”sloganlarıyla karşılık verdi. Sesimizi duymakistemeyenler ayağımıza gelecekler diyen Zengin,yapılan ihalelerden alınan paraların kimin cebinegirdiğini sordu. Hasan Tahsin Zengin sözlerini “Direnedirene kazanacağız!” diyerek sonlandırdı.

Zengin’in açıklamasının ardından Türkiye Maden-İşGenel Başkanı Nurettin Akçul kısa bir konuşmagerçekleştirdi. Akçul konuşmasında Yatağan,Kemerköy, Çatalağız’dan gelen işçilerin ekmekleri veemekleri için 208 gündür verdikleri mücadeleninyanında olduklarını, haklılıklarının gücüyle buradaolduklarını belirtti. Teş-İş ve Maden-İş’in işçilerinyanlarında olduğunu ve mücadelelerinidesteklediklerini ifade etti. Akçul sözlerini “Asla yalnızyürümeyeceksiniz!” diyerek sonandırdı.

Konuşmaların ardından işçiler Özelleştirme İdareBaşkanlığı önünde Kurtuluş Parkı içerisinde bekleyişegeçtiler. Gelen kumanyalarını yiyen işçiler coşkuluhalaylarıyla bekleyişlerini devam ettirdi.

Eyleme KESK, Yol-İş, TÜMTİS gibi sendika vekonfederasyonların yanı sıra BDSP, DİH, SDH gibidevrimci ve ilerici güçler de destek verdi. BDSPeyleme “İşgalci Greif işçileri onurumuzdur!”dövizleriyle katıldı. Ayrıca alanda Greif işçilerine busabah gerçekleştirilen polis saldırısını teşhir eden vehesap sormaya çağıran “Greif işçilerine azgıncasaldırdılar! Saldırının hesabını soralım!” başlıklı bildiriişçilere ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Çapa’da uyarı eylemiİstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde Taşeron İşçileri

Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (TAŞ-İŞ-DER) üyesiişçiler, Monoblok binası önünde bir araya gelerek“Kadrolu olmak istiyoruz” pankartıyla yürüyüşe geçti.Eylemde “Yönetim istifa!” ve “Taşeron işçi olmakistemiyoruz!’” sloganları sıklıkla atıldı.

Eyleme Dev Sağlık-İş Sendikası, İstanbul TabipOdası ve SES Aksaray Şubesi de destek verdi.

Yeniden Monoblok binası önüne gelinen yürüyüşünardından basın açıklaması yapıldı.

Sağlık emekçilerinden Çapa Tıp Fakültesi’ndedoktor Çoşkun Canıvar, ilk sözü alarak hastaneyönetimi tarafından taşeron işçilerin örgütlümücadelesinin önünün kesilmeye çalışıldığını ifadeetti.

Canıvar’ın ardından işçiler adına konuşan TAŞ-İŞ-DER’in Başkan Yardımcı Güneş Cengiz ise taşeronişçilerin Temmuz 2012 tarihinden itibarenmaaşlarından kesintiler yapıldığını ve bu kesintinin yolve yemek ücreti olarak açıklandığını ifade etti.Yönetimin uygulamasına dair Türkiye İş Kurumu GenelMüdürlüğü’ne (TİK) şikâyete bulunduklarına değinenCengiz, şikayetlerin haklı bulduğunu söyledi. İdi.

Özelleştirmeye karşıAnkara’da eylem!

Ataşehir Belediyesi’ndeişçi kıyımına protesto

Ataşehir Belediyesi’ndeki işçi kıyımı 9 Nisan’dabelediye binası önünde yapılan basın açıklaması ileprotesto edildi.

İşten atılan basın emekçilerinden Tahir Bozkurt’unokuduğu basın açıklamasında “30 Mart seçimlerinde126 bin 267 oy alarak ilçenin yeniden belediye başkanıolan Battal İlgezdi, 3 Nisan Perşembe günümazbatasını aldıktan bir gün sonra, 4 Nisan Cumagünü Ataşehir Belediyesi’nde işten çıkarmalarabaşladı” ifadeleri kullanıldı.

Keyfi bir şekilde işten atıldıklarını belirten Bozkurt,kadın istihdamını arttıracağını söyleyen belediyebaşkanının kadın işçileri de işten çıkarttığını ifade etti.

İşten çıkarılan kadın basın emekçisi Seyhan KalkanVayiç ise konuşmasında geçtiğimiz günlerde birçokçalışanın işyerinde giriş kartının çalışmadığını, buolayın basın danışmanına sorduklarında ise ‘haberimyok’, ‘Başkanın talimatı’ gibi cevaplar üretildiğini ifadeetti. 1.5 yıldır çalıştığı işyerinde aniden kapı önünekonulduğunu belirten Vayiç, işçileri karalamak için‘AKP’ye çalışıyorlar’ gibi söylentiler yayıldığını ve işçikıyımının artarak süreceğini dile getirdi. Vayiç, işegirdiklerinde 40 gün boyunca sigortasız olarakçalıştırıldıklarını ve birkaç ayda bir işe giriş – çıkışişlemi yapılarak tazminat haklarının gaspedildiğinikaydetti.

Basın açıklamasının ardından işçiler ve emekdostları ellerindeki dövizleri yere yapıştırdılar. Bir sivilpolis dövizlerin çıkarılmasını isteyerek, işçileri çevikkuvvet saldırısıyla tehdit etti. Polise gösterilen tepkininardından polis eylemcilerin arasından ayrıldı.

Daha sonra söz alan TGS Genel Sekreteri ArzuDemir, TGS olarak işçilerin taleplerinin karşılanması veişten atılanların geri alınması için geldiklerini ifade etti.

Eyleme Genel-İş 1 No’lu Şube, Limter-İş, TGS veDİH destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 14: Kızıl Bayrak 2014 15

Maltepe Devlet, Süreyyapaşa, Meslek Hastalarıhastaneleri ve Koşuyolu Kalp Hastanesi’nde çalışantemizlik işçileri yol ücretlerinde yapılan kesintiler,işyerindeki keyfi uygulamalar ve hak gasplarına karşı işbıraktılar. 7 Nisan Pazartesi günü başlayan iş bırakmaeylemi, taleplerde anlaşma sağlanamamasından dolayıSalı günü de devam etti. Koşuyolu Kalp Hastanesiyönetimi ile yapılan görüşme sonucu yönetimin birşeyyapamayacağı, onları aştığını ve muhataplarınınİstanbul İl Anadolu Güney Kamu Hastaneleri Birliğiolduğu söylenildi.

Saat 09.30’da dört hastaneden gelen işçilerbirleşerek Çamlık’tan Maltepe Köprüsüne kadaryürüdüler. Buradan servislerle Kamu Hastaneleri Birliğiönüne gelindi. İşçiler bekleyişlerini sürdürürken, DevSağlık-İş yöneticileri ve DİSK Genel Sekreteri ArzuÇerkezoğlu hastane CEO’su ile masaya oturdu.

Görüşme devam ederken işçiler bahçede alkışlar ve

sloganlarla beklediler. Görüşmenin sonucunubildirmek üzere Arzu Çerkezoğlu işçilere seslendi.Görüşmeyi aktarırken ilk olarak yol paralarına değinenArzu Çerkezoğlu daha önce bu konuda yapılangirişimleri aktardı. Bu girişimlerin sonuçsuzkalmasından kaynaklı bugün böylesi bir süreçişletildiğini vurgulayan Çerkezoğlu, kazanılmış haklarıngeri bırakılmayacağını ifade etti.

Ardından bu süreçte açılan davalardan bahsedenÇerkezoğlu, taleplerin karşılanması noktasındagirişimlerin yapılacağını belirtti.

Ardından işyerlerine geri dönme çağrısı yapılarak,hastanelerde yapılacaklara dair kısa birbilgilendirmede bulunuldu. İşçilerin bir kısmındantepkiler gelmeye başladığı anda bilgilendirmehastanelerde yapılacak toplantılara ertelendi.

Kızıl Bayrak / Kartal

Sağlık işçilerindeniş bırakma eylemi!

Türk Metal-Hemaortaklığına itiraz

HEMA Metal fabrikasında işten atılan işçilerin işeiade davası 8 Nisan’da görüldü. Çerkezköy OrganizeSanayi Bölgesi’nde bulunan Hema Metal A.Ş’degeçtiğimiz yıl 25 Aralık tarihinde, Türk MetalSendikası’nın, haksız işçi kıyımlarından birisiyaşanmıştı.

Daiyang-SK grevinde yer alan ve fabrikada ikincitemsilci olan işçinin burada çalıştığını fark edensendika ağaları, işçiyi hiçbir sebep göstermeden iştenattırmışlardı. Bunun devamında işçiyle üretimdesamimi olduğu üç arkadaşını da sorguya çekerek, “buadam başka sendikada temsilcilik yapmış, greveçıkmış, polisle çatışmış, nasıl tanımazsınız?, nasılbilmezsiniz?” diye korku salmaya çalışmışlardı.

Sorgu odalarına almışlar hatta bir işçiyi temsilciodasına kilitleyerek baskı yapmaya çalışmışlardı.

Devamında istediğini alamayan Türk Metaltemsilcileri, patronla elele vererek sözde araştırmayapmaya kalktığını belirterek, dört işçiyi malumdurum yüzünden işten atmışlardı. Patronumahkemeye veren işçiler, duruşmanın ilk ayağına 9Nisan günü öğle saatlerinde Çerkezköy Adliyesi’ndekatıldılar. Hakim daha ilk celsede ne davacı olanişçileri, ne de şahitleri dinlemeye gerek görmedenkarar verdi.

Eğer işçi sınıfı direnmezse çözüm yok!

İşçilerin haklı bulunduğunu ve işe iadeleri kararabağlandı. İşçilerle konuşmamızda Türk Metal’in buoyunları sürekli yaptığını, işçileri fişlediğini, ne kadaremek harcanırsa harcansın onlar için önemli olankoltuklarının olduğunu belirttiler. Her fırsatta işçiyiezmeye, emek düşmanlığı yapmaya, işvereninuşaklığını yapmaya devam ettiklerini belirttiler. Eğerişçi sınıfı direnmez, mücadele saflarına katılmazsa budurumun ilerleyen zamanlarda daha da artarak devamedeceğini söylediler.

Kızıl Bayrak / Trakya

6 Nisan günü Kadıköy Boğa heykeli önündetoplanan işçiler pankartlarını açarak sloganlarlayürüyüşe başladılar. Bahariye Caddesi üzerindenMigros’un Moda mağazasına kadar yürüyen işçilermağaza önünde pankartlarıyla girişi kapattılar.Yaptıkları konuşmalar ve atılan sloganlarla Migros’unişçi ve sendika düşmanı tavrını protesto ederekMigros mağazalarından alışveriş yapmama çağrısıyaptılar. Eyleme destek verenler bu sıradamağazanın içine girerek işçilere destek olmak içinalışveriş yapanları boykota katılmaya davet ettiler.

Ardından yürüyüşe devam eden işçiler bu seferde Kilise’nin karşısındaki Migros mağazasına giderekeylemlerini burada sürdürdüler. Mağazanınönündeki basın açıklamasını ise Şekerpınar’dakidepodan atılan Halil Alparslan Kılkan okudu.Açıklamada işçilerin yaşadıkları durum şu ifadelerleözetlendi:“Bizler sendika üyesi olduğumuz içinMigros, Usgrup ve Mbm şirketleri tarafından

işinden, emeğinden edilen işçileriz. 1 senedir iştenatılan işçi sayısı 50’yi buldu. Hukuksuz, komikgerekçelerle işten atılıyoruz. En son atılan 6arkadaşımıza, Adana-Antalya depolarına sürgünedildikleri kağıtlar imzalatılmaya çalışıldı.İmzalamayınca da kapının önüne kondular. İştenatılan işçiler olarak işe iade-sendikal tazminatdavaları açtık. Hukuki olarak da mücadelemizisürdürüyoruz.”

Açıklamanın devamında “teknolojik yatırım”,“küçülme” gibi bahanelerle işten atmalar sürerkendiğer taraftan da yeni işçi alımlarının devam ettiğiifade edildi. Migros’tan alışveriş yapmayarakkendilerine destek olunması çağrısı yapılan açıklamaMigros’a sendika girene kadar mücadelenin devamedeceği belirtilerek sonlandırıldı.

Açıklamanın ardından mağazaya giren işçileryaptıkları konuşmalarla Migros’un işçi düşmanı tavrınıburada da teşhir etti. Mağazadaki eşyaları kasalarayığarak alışveriş yapılmasını engelleyen işçiler dahasonrasında mağazadan çıkarak eylemi sonlandırdılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Migros işçileri eylemlerini sürdürüyor

Page 15: Kızıl Bayrak 2014 15

Hile ve şaibeleriyle Türkiye tarihine geçen 2014yerel seçimlerinin yankısı sürüyor. 2002’den bu yanayapılan seçimlerin hiçbiri sahtekarlıklar üzerinden budenli tartışılmadı. Fakat AKP iktidarınındüzenbazlıklarının haddi hesabı olmadığı halde,seçimlerin toplamına ya da “meşruiyetine” dair genelbir itiraz yükseltilmiyor. İtirazlar daha çok hile vezorbalığın kabaca gerçekleştiği kimi yerellerdekisonuçlara karşı yapılıyor. Bu vesileyle son karar merciiolan Yüksek Seçim Kurulu’nun AKP’nin kalesi olduğunudöne döne doğrulayan trajikomik tablolarsahneleniyor. AKP’nin neredeyse tüm itirazları kabuledilirken, muhalefet partilerinin, özellikle de BDP’ninitirazları genelde reddediliyor. Bunun en uçörneklerinden biri Ağrı’da yaşandı. AKP’nin tam 15 kezyaptığı sayım başvurusu kabul edildi. Kürt halkınınhaklı tepkisi karşısında kentte deyim uygunsa birsıkıyönetim uygulandı. Sayımların tümünde BDP öndeçıktığı halde, en sonunda seçimlerin yenilenmesi kararıalındı.

AKP’nin saldırıları ve düzen krizinin seyri

Bütün bunlara rağmen, AKP iktidarı ve şefi seçimgalibiyetinin sağladığı özgüvenle ilk operasyonlarınabaşladılar. Bir yandan cumhurbaşkanlığı tartışmalarınıpiyasaya sürerken, bir yandan da sözde “paraleldevletin” unsurlarına (emniyet, bürokrasi, medyaalanındakiler başta olmak üzere) yönelik operasyonlar,işten atmalar gündeme geldi. Ses kaydı yayınlarınınsürmesi, Cemaat okullarına yönelik girişimler, AYM’nintwiter kararı, MİT’in yetkilerini arttıran yasa ve gericigüçlerden her birinin sermaye medyasında boygösteren temsilcilerinin açıklamaları dinci-gerici güçlerarasındaki dalaşmanın şiddetleneceğinin ilk belirtilerisayılabilir. AKP şefi seçim gecesi balkon konuşmasındasavurduğu tehditlerin gereğini yapacağını daha ilkgünlerden başlayarak göstermiş bulunuyor.

Seçim sonuçlarından hoşnutsuzluklarını doğrudanya da dolaylı yollardan yansıtan batılı emperyalistgüçlerin tavrı, ayrıca AKP iktidarına başka bir şansbırakmamaktadır. O şimdi içerde ve dışarda kapanakısılmışlığını yerel seçim galibiyetiyle perdelemeyeçalışmakta, genel seçimlere kadar ayakta kalmanınhesabıyla hareket etmektedir. Aldığı yaralardan kansızdığı ölçüde saldırganlaşmak dışında bir seçeneğiyoktur.

Zorbalıkta kendinden önceki icracılardan öze dairbir farkı olmayan AKP iktidarının asıl ustalığıaldatmaca, düzenbazlık ve dalavere alanındadır. Bumahareti, şimdiye kadar özellikle Kürt hareketinin veyedeğinde hareket eden sol güçlerin oyalanmasındatartışmasız bir başarı kazandı. 17 Aralık operasyonusonrasında, tüm günahları kirli suç ortağı olanCemaat’e yüklemek üzere sarıldığı “paralel devlet”argümanını “Ergenekon” tutuklularının tahliyesi gibiadımlarla besleyerek sahnelediği oyunun karşılığını isePerinçek’in AKP lehine açıklamaları yansıtmaktadır.

Düzenin iç dengelerinin sarsılmış olduğu mevcut

koşullarda, AKP iktidarının cepheleştirmemanevralarının sürmesi şaşırtıcı olmasa gerek. Buonun en büyük dayanaklarından biridir ve etrafındadolaylı ya da doğrudan sürükleyebileceği epeycemuhatap bulunuyor. Kaldı ki başta Kürt hareketi olmaküzere bir dizi politik kuvveti oyalayabileceğimalzemeye de sahiptir. Örneğin paçavraya dönmüş“demokratikleşme” aldatmacasını “paralel devletlemücadele” yalanıyla yeniden piyasaya sürmüşdurumdadır. Keza “çözüm sürecini” süründürmeyi,öteki bir imkan olarak elinde tutmaktadır.

İşçi ve emekçilere kesilmekte olanfaturaya karşı devrimci sınıf mücadelesi

Düzenin siyasi krizinin derinleşeceğini gösteren butablo, aynı zamanda işçi veemekçileri zorlu günlerinbeklediğinin dehabercisidir. Zira düzeninsiyasi krizi derinleştikçe,AKP iktidarının Suriye’dekikirli savaşı dış politikadaçıkmazları büyüttükçe,bunun kapitalistekonomiye faturası giderekdaha hissedilir halegelecektir. Ki son aylarınekonomik göstergelerisermaye düzeninin bualanda bir çöküntüyedoğru dörtnala koştuğunuyeterli açıklıkta gösteriyorzaten. Bunun faturası hiçkuşku yok ki sınıf ve emekçikitlelere kesilecektir herzamanki gibi. İşçi veemekçilere verili olandandaha ağır iktisadi ve sosyal koşullar dayatmanın tekyolu ise bir kez daha yoğunlaştırılmış devlet terörü vefaşist baskıdır. (Bu yazının yayına hazırlandığı sıradaGreif direnişçilerine yönelik gerçekleşen vahşi polis-jandarma saldırısı bunun canlı bir örneği olmuştur.)

İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin bu gelişmelerkarşısında tek seçeneği devrimci sınıf mücadelesiniyükseltmektir. Bu gerçekleştirilmediği müddetçe düzengüçlerinin tepişmeleri altında ezilmek, son yerel seçimkatılımının da gösterdiği üzere kölelik ve sömürüzincirlerini tutanlardan biri ya da ötekine yedeklenmekkaçınılmazdır. İşçi sınıfının gerçek çıkarları üzerindenbakıldığında düzen güçlerinin kirli dalaşmalarındankimin galip çıktığının öze dair bir önemi yoktur.

Kitlelerin gözünü seçim sandıklarına odaklayanlar,mücadele adına sarf ettikleri sözler ne olursa olsuntam da bu gerçeklerin karartılmasına hizmet ediyorlar.Güncel gelişmelerin de gösterdiği üzere her yanındandökülen, gerici güçlerin dalaşmasıyla tüm çirkefleri birkez daha açığa çıkan burjuva düzenin her bakımdanetkin bir teşhiri yerine, düzen sularında alternatif

haline gelmenin hayaliyle oyalanıyorlar. Anagövdesiyle parlamentarizme kapaklanmış Türkiye solhareketinin 30 Mart’a kadar yaptığının esası ve özetibundan ibarettir. Seçimlerdeki hayal kırıklığınınardından “mücadeleye devam” derken bile, aslenHaziran Direnişi’nin bu şiara kazandırdığı içeriği değil,yeni seçim döneminin planlarını kastetmektedirler.Haziran Direnişi’nin yarattığı devrimci atmosfere saltseçim hevesleri çerçevesinde bir anlam biçenparlamenter soldan başka türlüsü de beklenemezzaten.

Sermaye düzeninden kurtuluşun yoludevrimci sınıf mücadelesidir!

Siyasi dengeleri sarsılan bir düzen karşısında işçisınıfı ve emekçi kitlelerin bilinçliöncülerinin görevi, düzenin kendisinitahkim edecek her türlü manevrayı,oyalamacayı, aldatmacayı boşaçıkarmaktır. Bizzat seçimlerden,seçimlerin yarattığı politzasyondanyararlanarak burjuva diktatörlüğününbu oyunu konusunda geniş emekçiyığınları bilinçlendirmek de bununönemli bir unsurudur. Bu yapılmaksızınsınıf ve emekçi kitlelerin sınıfmücadelesine çekilmesi, bu olmaksızınsarsıntı yaşayan sermaye düzenindenkurtuluşu getirecek devrimci sınıfkavgasının örgütlenmesi olanaksızdır.

Yaklaşmakta olan 1 Mayıshazırlıklarına da bu çerçevedeyaklaşmak gerekmektedir. 1 Mayıs“Birlik, dayanışma ve mücadele!”şiarıyla başlı başına bir sınıf kavgasıçağrısıdır. Nitekim egemenler bubilinçle 1 Mayıs’a karşı yeni tezgahlar

peşindeler. AKP iktidarı İstanbul Belediye Başkanıüzerinden bir kez daha Taksim’i yasaklayacağınınsinyalini vermiş bulunuyor. Dediğine göre “Çokkalabalık halk kitlelerinin Taksim’e gelmesi günlükhayatı felç ediyor, kent ekonomisini sarsıyor”muş.AKP’nin dönemsel politikasına uygun olarak zorbalığabaşvurması kuvvetle muhtemeldir. Türk-İş ve Hak-İşkodamanlarının şimdiden kaçkınlık yapıp Kadıköy veKayseri’yi işaret etmeleri de bu hazırlık kapsamındadır.

Bu manevraları boşa çıkarmanın yolu, vakityitirmeksizin devrimci 1 Mayıs çağrısını güçlü ve yaygınbir ajitasyon-propagandayla gündemleştirmek, sanayihavzalarından katılımı güvenceleyecek örgütlenmeadımları atmaktır. İstanbul 1 Mayısı’nda Taksimiradesini güçlendirmek içinse devrimci bir inisiyatifledavranılmalıdır. Zira Taksim’de ısrar ‘77’den 2007-2013’e devrimci sınıf mücadelesinde ısrardır. HaziranDirenişi’nin özüne sahip çıkmanın, onun canlılığınıkoruyan birikimini devrimci sınıf mücadelesinekanalize etmenin yolu da birleşik, kitlesel, devrimci birTaksim 1 Mayıs’ından geçmektedir.

Kölelik ve sömürü düzenine karşı devrimci sınıf kavgasına! 

İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerinbu gelişmeler karşısında tekseçeneği devrimci sınıfmücadelesini yükseltmektir.Bu gerçekleştirilmediğimüddetçe düzen güçlerinintepişmeleri altında ezilmek,son yerel seçim katılımının dagösterdiği üzere kölelik vesömürü zincirlerinitutanlardan biri ya da ötekineyedeklenmek kaçınılmazdır.

Page 16: Kızıl Bayrak 2014 15

Dünya işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışmagünü olan 1 Mayıs, işçi sınıfının “gün doğumundan günbatımına kadar çalışmaya” karşı, insanca yaşam veçalışma koşulları için verilen mücadelelerin sonucukazanılmış bir gündür. İşçi sınıfının bedeller ödeyerekkazandığı, haklarına ve geleceklerine sahip çıkmalarınısimgeleyen bugün, yaşadığımız coğrafyada da tümyasaklamalara ve engellemelere rağmen işçi veemekçilerce sahiplenilmiştir.

1889 yılında 2. Enternasyonal’de 1 Mayıs’ın tümülkelerde evrensel bir iş bırakma ile anılmasıönerisinin kabulü sonrasında gelenekselleşen 1Mayıslar’ın yankısı Osmanlı topraklarındaki işçisınıfında da karşılık bulmuştur.

Türk, Ermeni, Rum, Bulgar, Makedon işçilerininsanca yaşam ve çalışma koşulları için giriştiklerigrevlere, eylemlere ve 1 Mayıs anmalarına döneminsosyalistleri, muhalifleri öncülük etmiştir. Osmanlı’dailk olarak 1905 yılında İzmir’de 1 Mayıs kutlamalarıgerçekleşir. 1909 yılındaki 1 Mayıs’ta, Üsküp’te Bulgar,Sırp ve Türk işçiler ellerinde kızıl bayraklarıyla yürürler.İstanbul’daki ilk 1 Mayıs kutlaması ise 1910’da yapılır.1911’de de işçi örgütlenmelerinin en gelişmiş olduğuSelanik’te tütün, liman ve pamuk işçileri 1 Mayısgösterileri düzenler. Selanik’teki gösteriye 14′ten fazlasendika, Yahudi, Bulgar, Yunanlı ve Türk işçi katılır. Yükarabası sürücüleri, mavnacılar, liman ve yükleme-boşaltma işçileri iş bırakır. Bu mitingde işçilerekonuşulan bütün dillerle seslenilmiştir. Aynı yıl Üsküp,İstanbul Edirne ve Trakya kentlerinde de 1 Mayıskutlamaları yapılır.

1912 yılında işçiler üzerindeki baskıların artmasınarağmen 1 Mayıs hem İstanbul’da hem de Selanik’tekutlanır. 1 Mayıs 1912’de Dersaadet Tetebuatıİçtimaiye Cemiyeti (İstanbul Toplumsal İncelemelerDerneği) ve ona bağlı işçi dernekleri, Pangaltı’dakiBelvü Bahçesi’nde kutlama yaparlar. Selanik’teyse 7binden fazla işçi iş bırakır, toplanmak isteyen göstericiişçiler askerler tarafından dağıtılır.

1913’te sıkıyönetim ilan edilerek 1 Mayıskutlamalarına izin verilmeyeceği açıklanır. Sosyalistlerbaşta olmak üzere birçok siyasi parti kapatılır, aydınlarsürgüne gönderilir. Birinci emperyalist paylaşımsavaşının da araya girmesiyle 1919 yılına kadar 1Mayıslar kutlanamaz.

1919’da, 1920’de 1 Mayıs işçi bayramı olarakkutlanırken, 1921’in 1 Mayıs’ına katılım oldukçakitlesel olur. İşgal altında ve Osmanlı hükümetininyoğun baskılarına ve yasaklamasına karşın İstanbul’unhemen tüm işçileri 1 Mayıs’a katılır. Haliç vapurları,tramvaylar, fabrikalar işlemez. Türkiye SosyalistFırkası’nın öncülüğünde gösteriler ve grevlergerçekleşir. 1 Mayıs’a işçiler kızıl bayraklarla ve mavigömleklerinin üzerine kırmızı kravat ve kızıl rozetleriylekatılır. Kasımpaşa’dan Şişli Hürriyet-i Ebediye Tepesi’ne

kadar işçiler, “Türkiye amelesi sendika ister!”,“Burjuvazinin zulmünü protesto ediyoruz!”; “8 saat iş,8 saat istirahat, 8 saat uyku”, “Mürteciler, muhtekirler,kapitalistler, emperyalistler kahrolsun!” gibi sloganlarve pankartlarla yürürler. Bunların yanı sıra işçilerin KarlMarks’ın portresinin bulunduğu “Bütün dünya işçileribirleşin” pankartıyla yürüdükleri de bilinmektedir.

1 Mayıs 1922 mitingi ise sınıfsal taleplerle birlikteemperyalist işgale karşı taleplerin de işlendiği bireylem olmuştur. Yasaklara rağmen İstanbul’un yanı sıraİzmir ve Ankara’da da 1 Mayıs kutlanır. TürkiyeSosyalist Fırkası, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası,Sosyal Demokrat Fırkası, Ermeni Sosyal DemokratFırkası, Türkiye İşçi Derneği, Beynelmilel İşçiler İttihadıgibi örgütlerin oluşturduğu “1 Mayıs Komisyonu”tarafından örgütlenen eylemde işçiler yine kızılbayraklarla yürürler.

1923 yılında İstanbul, İzmir ve Ankara dışındaAdapazarı’nda da 1 Mayıs kutlamaları yapılır. “Yabancışirketlere el konulması, 8 saatlik işgünü ve hafta tatili,sendika kurma ve grev hakkı” talepleriyle eylemleryapılır. Özellikle Ankara’da ilk kez yasal olarak kutlanan1 Mayıs oldukça kalabalık geçer.

1924 yılına gelindiğinde, Türkiye Cumhuriyetikuruluşundan sonraki ilk 1 Mayısı yasaklar. Sekizsaatlik iş günü için bildiri dağıtan birçok işçi tutuklanır.Buna rağmen Ankara’da İmalat-ı Harbiye işçileritarafından bir toplantı şeklinde kutlama yapılır. Aynıbiçim İstanbul’da da uygulanır ve Türkiye UmumAmele Birliği Genel Merkezi’nde bir toplantıyla 1Mayıs 1924 kutlanmış olur. Bu yıl itibarıyla burjuvacumhuriyeti tüm muhaliflerini ortadan kaldırmayolunu seçer.

1925 ve 1926’da da yasaklamalar devam eder amabu işçilerin gizlice de olsa bir araya gelmelerine engelolamaz.1 Mayıs 1925 Amele Teali Cemiyeti tarafındangenel merkez binasında sınırlı bir törenle kutlanır.Amele Teali Cemiyeti’nin “1 Mayıs nedir?” başlıklı birbroşür dağıtma girişimi hükümetin yeni saldırılarının

nedeni olur. 38 kişilik bir grup Ankara’ya gönderilerekİstiklal Mahkemesi önüne çıkarılır. Aralarında NazımHikmet de vardır.

1928′de son kez 1 Mayıs açıktan kutlanırken, 1935yılına kadar gizli olarak kutlanır. Bu dönem işçi sınıfınasaldırıların yoğun olduğu, sürgünlerin yaşandığı,grevlerin yasaklandığı yıllardır. Bu dönemde hükümetkendi yandaşlarına bir Amele Birliği kurdurur.

Böylesi bir dönem sonrasında 27 Mayıs 1935’te“Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkındaki Kanun’la,1 Mayıs “Bahar ve Çiçek Bayramı” olarak ücretsiz tatilgünü kabul edilir. Daha sonra çıkartılan kanunlarla, 1Mayıs’ta önce 1951 yılında yarım günlük ücretödenmesi, 1956 yılında ise tam gün ücret ödenmesikabul edilir.

27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında da işçi sınıfıaçısından bakıldığında yasaklamaların devam ettiği birsüreçtir. Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu’nunkabul tarihi olan 24 Temmuz, işçi sınıfına 1 Mayıs’ınyerine bayram olarak dayatılır. Ancak bu, kararlımücadeleler sonucu geri püskürtülür. Bu dönemlerdeişçi sınıfına baskıların yoğun olarak devam eder. Ancakyine çeşitli yol ve yöntemlerle 1 Mayıslar anılır. Gizliafişlemeler, yazılamalar, toplantılar yoluyla 1 Mayıslarkutlanır.

*Uzun yasaklı dönemi ilk delme çabası 1975 yılında

DİSK tarafından yapılır. İstanbul’da Tepebaşı’nda birdüğün salonunda 1 Mayıs kutlaması yapılır. 1976’yagelindiğinde ise DİSK, 1 Mayıs’ın “işçi dayanışmagünü” olarak kutlanması kararı alır ve 1925 yılındansonra, ilk kitlesel 1 Mayıs, 1976’da İstanbul’da 400 binemekçi tarafından Taksim Meydanı’nda kutlanır. Bu 1Mayıs, Türkiye’de kitlesel 1 Mayıs kutlamalarınınbaşlangıcı olur.

1977 yılında ise Taksim Alanı’na 500 bin emekçiakar. Kutlamalar için alan, sabahın erken saatlerindenitibaren dolmaya başlar. Coşkulu bir şekilde geçenmitingde dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal

Osmanlı’dan günü

Page 17: Kızıl Bayrak 2014 15

Türkler’in konuşmasının sonlarına doğru, halkınüzerine ateş açılır. 37 işçi yaşamını yitirirken, 200’denfazla yaralı vardır. 77 1 Mayıs’ı burjuvazi tarafından kirlibir provokasyonla kana bulanmıştır.

Sermaye devletinin bu kanlı provokasyonu işeyaramaz. 1978 1 Mayıs’ında, önceki yıl yitirilen 37insanın acısını içinde taşıyan yüz binler, mücadeletaleplerine 1977 katliamının sorumlularınınbulunmasını ekleyerek, yine Taksim Alanı’na akar. İşçisınıfının gelişen hareketi karşısında burjuvazi 1979yılında İstanbul’da 1 Mayıs’ı yasaklar ve sokağa çıkmayasağı uygular. Buna rağmen İstanbul sokaklarında onbinlere ulaşan rakamlarla korsan 1 Mayıslar kutlanır.12 Eylül askeri faşist darbesi ise bu yasağıkalıcılaştıracak ve bu günün tatil olmasını daengelleyecektir.

12 Eylül karanlığına ve tüm yasaklara rağmen;işyerlerinde kısa süreli iş bırakmalarla,bayramlaşmalarla, bildirilerle, yazılamalarla ve asılanpankartlarla işçi sınıfı bir şekilde 1 Mayıs’a sahip çıkmaçabasını sürdürür. Darbe sonrası ilk yasal etkinlikler,İstanbul ve Ankara’da, 1985 yılından başlayarak kapalısalon etkinlikleri olarak ancak yasaklamalardan dolayı“1 Mayıs Kutlaması” adı verilemeden yapılır. 1987’de 7yıllık aradan sonra sendikalar öncülüğünde bazımilletvekilleri, aydın, sanatçı ve bilim insanları ilebirlikte yaklaşık 1000 kişilik bir grup Taksim Anıtı’na 1Mayıs şehitlerini anmak üzere çelenk bırakmak ister,ancak polis sadece milletvekillerinin araçla anıtaulaşmasına izin verir.

*12 Eylül sonrasının ilk yasal 1 Mayıs miting girişimi

ise 1988 yılında yapılır. Türk-İş üyesi Kristal-İş, Petrol-İş,TÜMTİS, Deri-İş sendikaları ile bağımsız BANKS veOtomobil-İş sendikaları kurdukları tertip komitesi ileİstanbul Valiliğine başvurarak 1 Mayıs’ı yasal olarakkutlamak isterler. Ancak Valilik 1 Mayıs’ın yasal olarakkutlanmasına izin vermez. Buna rağmen 1 Mayıs günüTaksim’e çıkılır. Burada yaşanan polis saldırısı sonucu81 işçi, temsilci ve sendikacı gözaltına alınır. Bunlardan

bir kısmı tutuklanır.1989’da tekrar 1 Mayıs’ı kutlamak için girişimler

olur. Gözaltılar günler öncesinden başlar, baskı arttırılırancak yine de Taksim zorlanır. İstanbul’da 1 Mayıs’ıkutlamak için İstiklal Caddesi’nden Taksim’e yürümekisteyen 2 bin kişilik kitleye polis saldırır ve MehmetAkif Dalcı bu saldırı sonucu ölürken, 400’ü aşkın gözaltıolur.

1990 yılında da baskılar sürer. Taksim’e girilemesede sokak sokak binlerce kişi korsan 1 Mayıs kutlamalarıdüzenler. İstanbul’un çeşitli semtlerinde yapılan 1Mayıs eylemlerinde 40 kişi yaralanır, 2 bin kişigözaltına alınır. Yaralılardan sağlık emekçisi GülayBeceren felç olur.

Bu mücadelelerin sonunda Taksim yasağı sürerama 1 Mayıs kutlamaları yasal olarak yapılabilir halegelir. 1993 yılında işçiler yeniden meydanlarda 1Mayıs’ı kutlamaya başlar. Türk-İş 1 Mayıs’ı İstanbul’daAbide-i Hürriyet Meydanında düzenlenen bir mitinglekutlarken, Türk-İş genel merkez olarak tarihinde ilk kez1 Mayıs’ı alanlarda kutlamış olur. DİSK ise aynı günİstanbul Pendik Meydanı’nda düzenlediği mitingle 1Mayıs’ı kutlar.

1994 yılında 1 Mayıs’a yine polis saldırırken,1996’da Taksim Meydanı’nın yasaklı olduğugerekçesiyle Kadıköy`de düzenlenen 1 Mayıskutlamalarına yaklaşık 150 bin kişi katılır. Bu odönemlerin en kitlesel 1 Mayıs’ıdır. Polis yineKadıköy’de yapılan bu 1 Mayıs kutlamalarına saldırır veHasan Albayrak, Dursun Odabaş, Yalçın Leventkatledilirken, 67 kişi yaralanır. Sonraki yıllarda da yinemeydan yasakları devam etse de 1 Mayıs mitingleripek çok ilde kitlesel kutlamalara konu olur.

2007 yılında tekrar Taksim’de olma iradesigösterilir. Ancak polis yine azgınca silah, biber gazı, gazbombası kullanarak saldırır. Valiliğe göre 580, diğerkaynaklara göre 700’e yakın gözaltı gerçekleşirken,İbrahim Sevindik adındaki bir kişi hayatını kaybeder.

2008 yılına gelindiğinde hükümet tarafından 1Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak

kutlanması kabul edilir. Ancak Taksim hala yasaklıdır.Taksim kararlılığına devletin yanıtı biber gazı, gazbombası, tazyikli ve boyalı su kullanmak olurken, pekçok yaralanma gerçekleşir.

2009 Nisanı’nda Türkiye Büyük Millet Meclisi’neverilen önergeden sonra 1 Mayıs 1981’den sonratekrar resmi bayram olarak kabul edilir, ancak Taksimhala yasaklıdır. Başta devrimciler olmak üzere işçi veemekçiler yine Taksim’e çıkma iradesi gösterirler. Buirade ve kararlılık sonucu 2010 yılında 32 yıl aradansonra 200 bini aşkın katılımcıyla Taksim’de görkemli birkutlama gerçekleştirilir. Sonraki yıllarda da TaksimMeydanı 1 Mayıslar’da yasaklı olmasına rağmendevrimci irade ve karalılıkla bu yasaklamalara direnilir.“Her yer Taksim, her yer direniş!” sloganları ile ülkeninçeşitli yerlerinde 1 Mayıs’a sahip çıkma kararlılığı veiradesi gösterilir.

Baskı ve yasaklamalara rağmenteslim alınamayan 1 Mayıs iradesi!

1 Mayıslar Türkiye’de her daim burjuvazininkaralama ve terörize etme çalışmalarının hedefindeolmuştur. Gerek yasaklamaları gerekse fiili saldırıları ile1 Mayıs’ı engellemek istemiştir. Bu yasaklamalarıngerisinde 1 Mayıs’ın iki ayrı, burjuvazi ve işçi sınıfınınkarşı karşıya geldiği bir gün olması gerçeği vardır.Devrim ve sosyalizm mücadelesinin özdeşleşmişolması vardır. İşçi sınıfının militan, fiili-meşru mücadeleruhunu yok etmek isteği vardır.

1 Mayıs bedellerle kazanılmış ve bu bedellerin vemücadelenin sonunda bugün burjuvazi tarafındanresmi ücretli tatil ilan edilmek zorunda kalmıştır.Bugünü yok sayamayınca alan yasaklamaları ile 1Mayıs ruhunu ehlileştirmek istemektedir. TaksimMeydanı örneğinde olduğu üzere sermaye devleti özelbir yasaklama yoluna gitmektedir. Bundan dolayı 2010yılında dişe diş mücadele sonucunda kazanılan Taksimtekrar yasaklı meydan olma özelliğine geridöndürülmüştür.

Ancak buna rağmen devrimci irade sonucu buyasaklamaların hiçbir hükmü olmadığı her seferindegösterilmektedir. Sermaye devletinin korkusunubüyüten de budur. Bu korkularında haklı oldukları iseHaziran Direnişi’nde bir kez daha görülmüştür. HaziranDirenişi sürecinde meydanlar özellikle yasaklanmışancak Taksim 1 Mayıslar’ında çatışmalarla simgeleşen“Her yer Taksim, her yer direniş!” sloganı Türkiyegenelinde direnişin sembol sloganı olarak her ilinyasaklı meydanında coşku ve kararlılıkla atılmıştır.

1 Mayıs’a özünü veren mücadele ruhu HaziranDirenişi sürecinde geniş kitlelere yayılmıştır. Bu yıl ki 1Mayıs, bu ruhun işçi sınıfının haklı davası ile daha dagüçlendirildiği bir eylem günü olmalıdır.

ümüze 1 Mayıslar

Page 18: Kızıl Bayrak 2014 15

Taksim, 2014 1 Mayısın’ı beklerken, Taksimkaçaklarını Kayseri ve Kadıköy bekliyor.

AKP’nin Taksim 1 Mayısı’na yönelik aldığı yasakkararının ardından, sendika konfederasyonları datutumunu netleştirmeye başladı. Sermaye sınıfına veAKP’ye hizmet etmeye devam ettiğini ilk açıklayanHak-İş Konfederasyonu oldu. Kayseri’de merkezi 1Mayıs kararı aldığını açıklayan Hak-İş’i Türk-İş takipetti. KESK ve DİSK ise 1 Mayıs’ta Taksim’de olacaklarınıduyurdular.

Türk-İş yaptığı yazılı açıklamayla AKP karşısındahazırolda durup sayım vereceği yerin “Kadıköy”olduğunu ilan etti. Türk-İş yaptığı açıklamada şunlarısöyledi: “Kutlamaların merkezi düzeyde aynı yerdekutlanması yönünde geçmiş dönemde emek örgütleribirlikte karar almış ve bu kararlarını en geniş katılımlabaşarılı biçimde hayata geçirmiştir. Ancak bu yıl, işçikonfederasyonları arasında herhangi bir ön görüşmeve toplantı yapılmadan bazı açıklamalardabulunulduğu ve kararlar alındığı görülmüştür. Bugelişmeleri değerlendiren Türk-İş Başkanlar Kurulu,2014 yılı 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nünmerkezi kutlamasının İstanbul Kadıköy Meydanı’nda veayrıca tüm illerde Türk-İş öncülüğünde ve girişimiyleyapılmasını kararlaştırmıştır. Türk-İş Başkanlar Kurulu,1 Mayıs nedeniyle yapılacak kutlamalara, toplumunemek ve demokrasiden yana tüm kesimlerini davetetmekte, destek ve katılımlarını beklemektedir.”

Türk-İş’in bu açıklamasında geçen, “geçmişdönemde emek örgütleri birlikte karar almış ve bukararlarını en geniş katılımla başarılı biçimde hayatageçirmiştir” cümlesi ise tümüyle çarpıtmadan ibarettir.Zira Türk-İş’in Taksim 1 Mayısı’na katılımı, sınıftangelen bir basınçtan ve Taksim yolunun dişe diş birmücadeleyle açılmış olmasından kaynaklıdır. Türk-İşkonfederasyonunun teşrif ettiği Taksim 1 Mayıs’ı,Taksim’in kazanıldığı 2010 1 Mayıs’ıdır.

İşçi sınıfına her yer Taksim,Türk-İş’e tek yer Kadıköy!

Taksim 1 Mayıs’ı geniş sınıf bölüklerinin gündeminegirdiği ve dişe diş çatışmalara sahne olduğu 2007’den2009’a kadar üç yıl boyunca, Türk-İş tercihiniTaksim’den kaçmak olarak yapmıştır. Bu üç yılda Türk-İş, peşine taktıklarıyla birlikte 1 Mayıs alanı seçtiğiKadıköy’ü mesiresi yerine çevirmiştir.

İstanbul sokaklarında “her yerin Taksim olduğu”yıllarda Türk-İş’in aldığı “Kadıköy” tercihini, 2014 1Mayıs’ında da tekrarlıyor olması tesadüf değildir.Haziran Direnişi’nin bir yıl sonrasındaki 2014 Taksim 1Mayıs’ının politik öneminin ne kadar fazla olduğuortadadır. Türk-İş de Hak-İş gibi tümüyle politik birtercih yapmaktadır.

Taksim, Türkiye işçi sınıfınınkalbinin çarptığı meydan!

2014 Taksim 1 Mayıs’ı bir kez daha iki ezeli sınıfın,işçi sınıfı ve burjuvazinin hesaplaşma alanı olacak. AKPşahsında hayat bulan düzen gericiliği, karşısında güçlübir kamp yarattığının bilinciyle Taksim’den daha fazlakorkmaktadır. AKP de bilmektedir ki Haziran’da yapılanbaşlangıcın süreceği kavga alanlarının başında Taksim1 Mayısı gelmektedir. Bu nedenden kaynaklı “ayaklarbaş olursa kıyamet kopar” korkusu onları herzamankinden daha fazla telaşlandırmaktadır.

Yandaş sendikalar, denetimi altında tuttukları sınıfbölüklerini Taksim’den uzak tutarak kendilerine verilengörevi yerine getirmeye çalışıyorlar. Ancak ilk defadenemedikleri bu yöntemde dün nasıl başarılıolamamışlarsa, bugün de olamayacaklardır. Taksim,Türkiye işçi sınıfının kalbinin çarptığı meydandır.

2014’te kazanacak olan Taksim 1 Mayısı iradesiolacaktır.

İşçi sınıfı Taksim’e,Türk-İş Kadıköy’e!

Kayseri’de 1 Mayıs’ahazırlık toplantısı

Kayseri’de 1 Mayıs hazırlıkları başladı. BDSP’ninçağrısı üzerine, ağırlıklı olarak metal işçilerinin katılımıile yapılan işçi toplantısı BDSP temsilcisinin açılışkonuşmasıyla başladı.

BDSP temsilcisi seçimlerde düzenin tümpisliklerinin ortalığa saçıldığını belirtti. “Yerelseçimlerden AKP birinci parti olarak çıktı. Bu aradahileler de ayyuka çıktı. Buna rağmen düzen partilerininhiçbiri seçimlerin meşru olmadığını söylemiyor. Diğerdüzen partilerinin AKP’yi zorlayacak gücü olmadığı dakanıtlandı” dedi.

Reformist solun da seçimin mağlubu olduğunubelirten BDSP temsilcisi, çözümün sandıklarda değilişçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesinde olduğunubelirterek şunları söyledi: “50’li günleri aşansermayenin kutsal özel mülkiyet yasasını ayaklaraltına alan Greif direnişi, burjuvazinin ideolojik-politikhegemonyasını kırmanın başka bir yolu olmadığınıdöne döne gösteriyor.”

1 Mayıs’ta iki dünyanın karşı karşıya geleceğinisöyleyen temsilci, Kayseri BDSP’nin 1 Mayıs’a ilişkinönerilerini sıraladı.

Kayseri’de sınıf devrimcilerine yönelik saldırılararağmen, devrimci faaliyetin güçlenerek sürdüğünübelirten BDSP temsilcisi, “Gözaltı ve tutuklamasaldırısına inat 1 Mayıs’ta işçi sınıfı gücünü gösterecek.BDSP geçmiş yılları aşan bir katılımı başaracaktır”dedi.

İkinci bölümde toplantıya katılan bir metal işçisisöz alarak “Seçim bitti. Ama bize dönük saldırılarbitmeyecek. 1 Mayıs’ta boyun eğmeyeceğimizigöstermeliyiz” dedi.

İstikbal’de çalışan bir işçi de “Sendika ağalarınınpatron yanlısı tutumuna dur demeliyiz. 1 Mayıssendika ağalarının umurunda değil. 1 Mayıs’ta sendikaağalarına karşı gücümüzü göstermeliyiz” dedi.

Toplantı sonunda 1 Mayıs Hazırlık Komitesioluşturuldu. Komite faaliyeti kapsamında, çeşitlifabrika ve işyerlerinde toplantılar düzenlenecek. Butoplantılara ilişkin planlamalar yapılacak.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Page 19: Kızıl Bayrak 2014 15

Yerel seçimlerin ardından işçi sınıfının uluslararasıbirlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’agiriyoruz. Mücadeleye burjuva siyasal düzlem içindebakan ve ufku parlamentarizmin dar sınırlarınıaşmayanlar için seçim tartışmaları tüm hararetinikoruyor. İşte bu noktada sınıflar mücadelesinin gerçekarenasına tanıklık edecek olan 1 Mayıs’ın, bu boğucugerici atmosferin dağıtılmasında önemli bir işleviolacaktır. Düzen krizinin tüm şiddetiyle sürdüğü,sömürü ve kölelik düzenini perdeleyen iç çatışmanınderinleştiği bir dönemde işçi sınıfının sermayeninkarşısına sınıfsal talepleri ile çıkması hayati bir önemtaşımaktadır.

Elbette ki her sene olduğu gibi bu yılki 1 Mayıs daişçi sınıfının burjuvazi karşısında bilinç, örgütlenme vemücadele düzeyini göstermesi bakımından önemli birölçü olacaktır. Dünya çapında yaşanan krizin iktisadi,sosyal ve siyasal alanda yarattığı sarsıcı sonuçlarındünyada olduğu kadar Türkiye’deki yansımalarını da 1Mayıs’ın aynasından görebileceğiz.

Haziran Direnişi’nin ardından gerçekleşecek ilk 1Mayıs olan 2014 1 Mayısı, şüphesiz ki ayrı bir anlamave öneme sahiptir. Emekçi kitle hareketinin Taksim 1Mayısları’nın açtığı yoldan ortaya koyduğu Hazirançıkışı bir eşiğin atlanması anlamına gelmiştir. Öyle ki, ogünden bugüne kitleler AKP ve düzen gerçekliğini tümçıplaklığı ile ortaya çıkaran Haziran Direnişi’ninmücadele çağrısını diri tutmuştur. Bu durum genişkitlelerin Haziran şehitlerini sahiplenerek katillerdenhesap sorması, demokratik hak ve özgürlüklermücadelesinin güçlenmesi, işçi ve emekçidirenişlerindeki artış ve genel anlamda militan kitlepratiğinin süreklileştirilmesi biçiminde kendisini açığavurmuştur.

Yayılan parlamenter hayallere rağmen yolsuzlukprotestolarından Berkin Elvan eylemlerine kadaruzanan bir yelpazede milyonlarca işçi ve emekçinin,gençliğin, kadınların özgürlük, eşitlik ve adalet özlemikendisini coşkulu ve militan eylemlerle dışa vurmayısürdürmüştür. 2014 1 Mayısı Haziran Direnişi’ndekişekilsiz toplumsal muhalefeti sınıfsal bir ayrışmaüzerinden belirginleştirmeli ve taraflaştırmalıdır.

İşte bu nedenle etkisi tüm yıla yayılan, düzencephesindeki gidişatı alt üst eden Haziran Direnişi’nin1 Mayısı olacak olan 2014 1 Mayısı başta devrimcilerolmak üzere ilericilere, öncü sınıf güçlerine önemlisorumluluklar ve görevler yüklemektedir. Tümkentlerde 1 Mayıslar’ın politik içeriğinin belirlenmesi,sokağın örgütlenmesi aşamasında bu görevleriomuzlayacak özneler devrimci, ilerici güçler, öncü işçive emekçiler, demokratik kitle örgütleridir.

Kapitalizmin azgın emek sömürüsüne karşı dünyadevrimci işçi hareketinin ödediği büyük bedellersonucunda kazanılan 1 Mayıs’ın güncel çağrısıköleliğin, her türlü eşitsizliğin ve zorbalığın, savaşçığırtkanlığının kaynağı olan emperyalist-kapitalistsömürü düzenine karşı direniştir. Milyonlarca işçi veemekçinin ürettiği zenginlikler üzerine kurulu sömürü,yağma ve talanın çığrından çıktığı günümüzde geleceğikazanmak için bu çağrının gerekliliklerine uygun

davranmalıdır. Bugün Türkiye işçi sınıfı cumhuriyet tarihinin en

kapsamlı yıkımı ile yüz yüzedir. Bundan hareketle 1Mayıs’ta esnek çalışma, taşeronlaşma, eğitim ve sağlıkbaşta olmak üzere tüm sosyal hizmetlerinticarileştirilmesi, sefalet ücretleri, özelleştirmeler, ağırve yıpratıcı kuralsız çalışma koşulları, iş cinayetleri,sendikasızlaştırma, faşist baskı ve devlet terörüanlamına gelen kölelik düzenine karşı sınıfın tepkisininen güçlü ve militan biçimlerde dışa vurmasısağlanmalıdır. Saldırılara karşı sınıfın taban iradesi enileri biçimde alana taşınmalıdır.

Bu 1 Mayıs’ın; sermaye sınıfının her türlüzorbalığına karşı işçi sınıfının tok bir yanıt olabilmesiiçin işçi sınıfının devrimci mücadele tarihine uygun birşekilde kutlanmasının esas olmalıdır. Bundan dolayıçıkarları taban tabana zıt iki ayrı sınıfın kıyasıyasavaşımını yansıtma bakışıyla 1 Mayıs’a hazırlanmakgerekmektedir.

Bu bakımdan 2014 1 Mayısı’nın örgütlendiği heralanda Haziran Direnişi’nin ruhunu yansıtması, işçisınıfının emeğin azgın sömürüsünü katmerleştirenyıkım saldırılarına karşında acil taleplerini öneçıkartması, demokratik hak ve özgürlüklermücadelesinin acil taleplerini (sendikal örgütlenmeninengellenmesi, alan yasakları, sansür, azgın polisşiddeti) işlemesi, dizginlerinden boşaltılan savaşkışkırtıcılığına karşı anti-emperyalist çizgideörgütlenmesi gibi temel başlıklar üzerinden elealınmalıdır. 1 Mayıs’ın ön sürecinde tarihsel-devrimciözüne uygun bir çerçevede ‘sınıfa karşı sınıf’ eksenindeörgütlenmeli ve 1 Mayıs alanını da bu eksendeplanlanmalıdır.

Bugün 1 Mayıs resmi tatil olarak kazanılmasınarağmen işçilerin zorunlu mesaiye bırakılmaktadır.Sermaye iktidarının işçi sınıfı ve emekçilere yönelikpervasızca saldırılarının ürünü olan bu tabloya karşımücadele etmek sınıf hareketinin fiili-meşru, militanbir çizgide örgütlenmesini gerektirir. Şimdiden açıktırki 2014 1 Mayıs’ına da damgasını vuracak olan da buolacaktır. Özgürlüklerin her alanda boğulmak istendiği,devrimci-ilerici güçlere, Alevilere, Kürt halkına vetopyekûn bir şekilde emekçi kitlelere yönelik faşistkudurganlığın dizginlerinden boşaltıldığı bugünkükoşullarda başta İstanbul Taksim Meydanı, AnkaraKızılay Meydanı olmak üzere tüm kentlerde 1 Mayıssermaye iktidarının baskı ve terörüne karşı militan vekitlesel bir yanıt olmalıdır.

Bu çerçevede vurguladıklarımız İzmir 1 Mayıs’ınınörgütlenmesi açısından son derece önemlidir. Pekçokülkede işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı grevler, eylemler ilekarşılarken Türkiye’de ise toplumsal muhalefetin seyriile tabandan biriken dinamiklerin sonucunda ‘eski’ ile‘yeni’nin mücadelesine tanıklık ediyoruz. Bugün işçi veemekçi hareketinin istemlerinin sendikal bürokrasininuzlaşmacı-ihanetçi-icazetçi sınırları içinde karşılanmasımümkün değildir. Eskinin aşılması ve sınıfın filli-meşrutaban inisiyatifine dayanan mücadelesi anlamına gelen‘yeni’nin inşa edilmesi sürecinde 1 Mayıs’ınörgütlenme biçimi önemlidir.

Aliağa, Menemen, Bakırçay, Çiğli, Torbalı,Kemalpaşa’da sömürü cehennemlerinde çalışansendikalı-sendikasız işçi ve emekçilerin, gençliğin,kadınların 1 Mayıs alanına bu politik perspektifüzerinden akması için İzmir’de en geniş çerçevede tümsınıf güçlerinin ortak bakış üzerinden hareket etmesişarttır. 1 Mayıs alanının örgütlenmesinde İzmir’dekitüm ilerici-öncü sınıf güçlerinin söz sahibi olması buaşamada belirleyicidir. Ancak geçmiş deneyimler buaçıdan olumsuzdur. Esas olarak omurgası DİSK, Türk-iş,KESK olan İzmir 1 Mayısı bürokratik bir bakış açısıylaörgütlenmekte, bu durum alana doğrudanyansımaktadır.

Tüm bunlara ek olarak İzmir 1 Mayıs’ına ilişkinaltını çizmek istediğimiz birkaç nokta var.

1- Haziran Direnişi’nin talepleri olan poliscinayetlerinin sorumlularının hesap vermesi, yasaklıalanların açılması, gaz bombası kullanımınınyasaklanması gibi talepler 1 Mayıs’ın talepleriolmalıdır.

2- Adeta gelenekselleşmiş rutin İzmir 1 Mayıskutlamaları aşılmalı kürsüden sıralamaya ve programakadar eylemin her aşaması Haziran Direnişi’nin ruhunauygun bir şekilde ele alınmadır. İzmir’in ilerici vedevrimci sınıf güçleri sürecin başından itibaren 1Mayıs’ın ilde örgütlenmesine ilişkin söz ve kararhakkına sahip olmalıdır.

* İstanbul Taksim alanı başta olmak üzere diğerkentlerde gerçekleşen 1 Mayıslara yönelik herhangi birsaldırıda hızla aktif bir tutum alınmalıdır. Böyle birgelişme karşısında İzmir sokakları ve meydanlarıdireniş alanına çevrilmelidir.

* Yürüyüş sıralaması kura ile yapılmalıdır. * Programda ana eksen 1 Mayıs’ın tarihsel özü ve

güncel çağrısı olmalı, Enternasyonal marşı ve 1 Mayısmarşı ile program açılmalıdır (program İstiklal marşı ileaçılmamalıdır)

* Kürsüden yapılacak konuşmalar somut güncelsaldırılara karşı net ve açık bir mücadele programısunmalıdır.

* Bu çerçevede konuşmalarda 1 Mayıs’ın 2 Mayıs’ataşınması hedefiyle Haziran Direnişi’nin talepleri vedevam eden sınıf direnişleri ile eylemli dayanışmahedeflenmelidir.

3- Sınıfın en yakıcı sorunları olan taşeron köleliğine,ağır ve yıpratıcı çalışmaya, düşük ücretlere karşıörgütlenen DİSK/Tekstil Sendikası üyesi olan Greifişçilerinin yaklaşık 2 aydır devam eden işgal ve direnişile dayanışma temel bir gündem olarak ele alınmalıdır.Buna bağlı olmak üzere Birleşik Metal-İş’te örgütlüLuna işçilerinin Çiğli’de süren direnişi de benzeri birşekilde müdahale konusu edilmek zorundadır. İşçilerekürsüde konuşmaları için söz verilmelidir.

Sınıfın devrimci baharını kazanmak için sınıfın fiili-meşru mücadele değerlerine sahip çıkarak bugörevlere yüklenme çağrısında bulunuyoruz.

İzmir BDSP6 Nisan 2014

İzmir’de işçi sınıfınındevrimci 1 Mayıs’ını örgütleyelim!

Page 20: Kızıl Bayrak 2014 15

Ankara’da seçimler öncesinde yürütülenfaaliyetleri değerlendirmek ve 1 Mayıs çalışmasınıplanlamak için 3 Nisan günü bir toplantı düzenleyenBDSP, seçim öncesi yürütülen çeşitli çalışmaları,eksiklik ve kazanımları değerlendirdi.

Değerlendirmelerin ardından çıkartılan derslerlebirlikte sınıfın devrimci ve kitlesel 1 Mayısı’nınörgütlenmesi üzerine konuşuldu. 1 Mayısçalışmalarına hızla başlamak ve 1 Mayıs’ıgündemleştirmek, yerellerde eylem ve etkinliklerörgütlemek ve 27 Nisan Pazar günü kitlesel bir 1 Mayısetkinliği gerçekleştirme hedefi konularak toplantıbitirildi.

Sincan BDSP 1 Mayıs çalışmalarına başladı.BDSP’nin 1 Mayıs afişlerini 12. Cadde üzerine

yapan sınıf devrimcileri, 1 Mayıs’a çağrı yapanbildirilerini emekçilere ulaştırdı. Bildiri dağıtımısırasında sohbet edilen emekçiler çözümün sandıktadeğil sokakta olduğunu ifade ettiler.

Ümraniye BDSP, daha önce aldığı kararlardoğrultusunda 1 Mayıs çalışmalarına başladı. Evziyaretleri, gazete satışları ve el ilanı dağıtımı yapanBDSP’liler, Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nde 1 Mayısgündemiyle stant açtı. Stantta “Kölelik koşullarınakarşı direnişe!” şiarlı el ilanlarının dağıtımı yapıldı veKızıl Bayrak satışı yapıldı. 1 Mayıs için çağrı yapılanstantta Greif Direnişi ile ilgili fotoğraf sergisi yapıldı.Sergi emekçiler tarafından ilgiyle karşılandı.

Esenyurt BDSP, işgalci Greif işçileriyle dayanışmaçağrılarını sürdürüyor.

Esenyurt’un birçok noktasına Greif işgaliyle ilgiliozalitler asan sınıf devrimcileri, Depo’da açılan stantile birçok imza topladı ve emekçilerle sohbet etti.Ajitasyon konuşmalarının da yapıldığı imza standındaKızıl Bayrak gazetesinin satışı gerçekleştirildi.

Kartal’da 6 Nisan günü Berkin Elvan’ın ailesineyapılan ziyaretin ardından Üç Fidan Gençlik KültürEvi’nde sohbet gerçekleştirdi.

Sohbette sermayenin yasakladığı Taksim’e tüm işçive emekçilerle birlikte gidilme çağrısı yapıldı. Devletinişçi ve emekçileri alt kimliklerine göre böldüğü ve sonyerel seçimlerin de gösterdiği gibi çözümünsandıklarda değil sokak mücadelesinde olduğuvurgulandı.

Gebze İşçilerin Birliği Derneği 6 Nisan’dagerçekleştirdiği toplantıda Greif direnişini ve 1 Mayıs’ıele aldı.

Bu yıl gerçekleşecek olan 1 Mayıs’ın öneminevurgu yapılan toplantıda, taşeron çalıştırmaya, düşükücretlere ve mezarda emekliliğe karşı güçlü bir faaliyetörülmesinin gerekliliğine dikkat çekildi. ToplantıdaGreif direnişinin önemi vurgulandı ve 1 Mayısgündemli somut planlamalar yapıldı.

Adana’da sınıf devrimcileri, direnişe destek amaçlıhazırlanan dayanışma kartlarından toplanan katkıları 9Nisan günü Greif işçilerinin belirttiği banka hesabınayatırdı. Greif işçileriyle dayanışma mesajı yayınlayansınıf devrimcileri, Adana ve Mersin’de dayanışmaplatformları için çalışmalar yürütüyor.

Aliağa’dan sınıf devrimcileri “Gezi direnişindenGreif işgaline, Greif işgalinden Devrimci 1 Mayıs’a,zafer sokakta kazanılır! / BDSP” yazılı ozalitleri emekçisemtlerine ve merkezi noktalara yapıştırdılar.

BDSP’nin çağrısını yaptığı “Greif işgali ve güncelgörevler” başlıklı toplantı ise 5 Nisan günü gerçekleşti.Toplantıya ÖDP, TKP, BES temsilcileri ve Petrol-İş üyesiişçiler katılım sağladı. İşgalin son sürecinin anlatıldığıtoplantıda Greif direnişi ile ilgili sinevizyon izlendi.

TKP ve ÖDP direnişle ilgili eylem ve etkinlikleredestek olacağını açıklarken, BES Temsilcisi ise konununAliağa Emek ve Demokrasi Platformu’nda da elealındığını ve BDSP’nin bir sonraki toplantıya katılarakkonuyu tekrar gündemleştirebileceğini ifade etti.Petrol-İş üyesi işçiler de Greif işgalinin sesini çalıştıklarıfabrikalara taşıyacaklarını söyleyerek dayanışmakartlarını aldılar.

Devrimci 1 Mayısfaaliyetlerinden...

İzmir Ekim Gençliği:Yargılıyoruz!

İzmir Ekim Gençliği katillerden, yolsuzlardan,hırsızlardan, savaş suçlularından, sansürcülerden,“Emri ben verdim” diyenlerden hesap sormak için“Yargılıyoruz!” şiarı ile bir kampanya çalışması başlattı.Kampanya çerçevesinde hazırlanan iddianamede sonzamanlarda gerçekleşen ve devletin üzerini örtmeyeçalıştığı olaylara yer verildi.

Çalışmanın kurgusu, genel olarak ezilenlerin ve işçisınıfının adaletinde bu insanların hali hazırda suçluolduğunun bilindiği, buna karşı kendi oluşturduklarıburjuva anayasası ve hukukuna göre de suçlu olduklarıvurgusunu içeriyor. Çalışmalarda, kasten adamöldürmenin, savaş suçlarının, bilgi edinme ve fikirbeyan etme özgürlüğünü engellemenin, yolsuzluklarınburjuva hukukuna göre dahi suç olduğu, buna rağmensorumlulara hiçbir ceza verilmediği anlatılıyor.

Çalışma sonunda, 17 Nisan Perşembe günü saat12.30’da Öğrenci Çarşısı’nda bir mahkeme kurulacakve hukuki bir süreç işleseydi katliamlarınsorumlularının, savaş suçlularının ve hırsızların ne cezaalması gerektiği ortaya konulacak. 17 Nisan’a kadaryapılacak iddianame çalışması ile Ekim Gençliğiİzmir’deki üniversitelileri taraf olmaya çağıracak.

Hesap sorma çağrısı!

“Yargılıyoruz” kampanyası çalışmalarına 7 Nisan’daEge Üniversitesi’nde başlandı. Öğrenci Çarşısı’ndaEkim Gençliği standı açıldı. Yaygın bir afiş çalışması ileöğrencilerin gündemine sokulmaya çalışan kampanyaçalışmasında kampüsün yoğun saatlerinde kafeleregirilerek, masa masa dolaşıldı. Faaliyet sırasındaöğrencilerle tartışma yürütülerek iddianameye imzacıolmaları istendi.

8 Nisan’da E-Cafe’de, 9 Nisan’da da HazırlıkFakültesi önünde açılan standda Kızıl Bayrak ve EkimGençliği’nin yanı sıra Greif işçileriyle dayanışmakartları yer aldı. Üzerinde “Yargılıyoruz” yazılı olanbüyük bir pankart asıldı. 1 Mayıs’a yaklaşırken, busene gerçekleşen direnişlerin fotoğrafları ile 1 Mayısçağrısının bulunduğu bir kolaj yapılarak sergilendi.

DEÜ’de devrimci faaliyet

Dokuzçeşmeler Kampüsü’ne “Greif işçisi yalnızdeğildir! Greif işçisini sömüren düzene karşı diren-örgütlen!” şiarlı afişler ile ozalitler yapıldı. Aynızamanda kampüs içine “Greif işçilerinin işgaliniselamlıyoruz!” şiarlı pankart asıldı.

Yabancı Diller Yüksekokulu önüne ise stand açıldı.Standda Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği satışı yapıldı.Greif işçileri ile dayanışma kutusu ve imza kampanyasıyer aldı. Yoğun ilginin olduğu standa gelen öğrencilerleGreif işgalinin son süreci üzerine konuşuldu ve 1 Mayıstartışmaları yürütüldü.

Page 21: Kızıl Bayrak 2014 15

- Haziran Direnişi’nin ardından geldiğidüşünülürse, 2014 1 Mayısı nasıl bir anlam ve önemtaşıyor?

- 2014 1 Mayısı Haziran Direnişi’nden alırsak dahabir anlamlı olur bugün itibariyle. Bu yıl Taksim’deolmayı hedefliyoruz. Bir önceki yıl Haziran Direnişibaşlamadan önce bize sunulan gerekçe Taksimtadilattaydı, yenileniyordu, dolayısıyla alankapatılmıştı. Bu yıl böyle bir durum da yok. Biz yenidenemekçiler olarak Taksim’de olmayı hedefliyoruz, bunuda başlangıçta belirtmiş olalım.

1 Mayıs her zaman önemli ama geçen yıl yaşananbir süreç var, bir ayaklanma var. Emekçilerin de içindeolduğu, halkın geniş kitlelerinin içinde yer aldığı ciddibir başkaldırı var. Dolayısıyla 1 Mayıs gibi emekçileraçısından önemli olan günler çok daha anlamlı bir halegelmiştir. Daha kitlesel olacaktır.

Hem 1 Mayıs’ın tarihsel olarak önemi hem degelinen süreç itibariyle iktidarın emekçilere yönelikdayatmaları, sömürünün gittikçe artması, her alandaemekçilerin yaşamının gittikçe zorlaşması... Bunaverilecek bir cevap olacaktır 1 Mayıs. Dolayısıylaanlamlıdır, önemlidir. Biz de bu önemi karşılayacakşekilde hazırlıklarımızı yapıyoruz. Güçlü bir şekildealanlarda olacağız.

- KESK 2014 1 Mayısı için Taksim kararı aldığınıaçıkladı. Taksim’in toplumsal muhalefet ve özelolarak KESK için taşıdığı önemi açıklar mısınız?

- Taksim emekçiler açısından bir bellektir. İşçimücadelesinin, Türkiye’deki işçi hareketinin tarihinigösteren önemli bir bellektir. Fiziki anlamda bu açıdanbüyük bir önemi vardır. ‘77 1 Mayısı’nda katledilenişçiler vardır. Dolayısıyla Taksim emekçiler açısındansadece basit bir alan değil, aynı zamanda emekçilerintarihini ifade eden, geçmişini ifade eden önemli birimgedir, önemli bir simgedir.

Türkiye açısından 1 Mayıs denince akla Taksim gelir.Biz orayı 1 Mayıs alanı olarak görüyor, kabul ediyoruz.Bu bellekten koparmak istiyorlar. Yani işçi sınıfınıntarihini, mücadelesini unutturmak istiyorlar. İktidarınböyle bir yanı var; alanı özellikle kapatmalarınınnedeni de budur. Bizim açımızdan 1 Mayıs işçimücadelesinin tarihini bize hatırlatan, geçmiştekimücadeleleri bize hatırlatan, katledilen emekçiarkadaşlarımızı bize hatırlatan önemli bir imgedirsimgedir.

- DİSK ve bazı siyasal güçler de 1 Mayıs’taTaksim’de olacaklarını açıkladılar. Taksim 1Mayısı’nın örgütlenmesi konusunda görüşme ya datoplantı yapıldı mı?

- 1 Mayıs’la ilgili görüşmeler yeni yeni başladı.DİSK, TTB, TMMOB, Türk-İş ile yaptığımız görüşmelervar. Bir basın açıklaması yapılacaktır. Bizim hedefimizbütün emekçileri dahil edecek bir katılımla butoplantıyı yapmaktır. Türk İş’in de, Hak İş’in de sol-sosyalistlerin de içinde olduğu bir toplulukla birlikte 1Mayıs’ta Taksim’de olacağımız çağrısını yapmak

istiyoruz. Bunun olup olmayacağı yapılacakgörüşmelerde netleşecektir. Bu netleştikten sonra bizoturacağız dahil olacak gruplarla, örgütlerle, bununiçinde konfederasyonlar da, sosyalist çevreler de dahilolmak üzere birlikte nasıl bir 1 Mayıs kutlayacağımızıkonuşacağız. Sonrasında bunun teknik çalışmasıyapılacaktır. Sosyalist gruplar, konfederasyonlar dabunun içinde olacak. Bu yönlü geniş kapsamlı halkın,emekçilerin, yoksulların katılabileceği geniş bir 1Mayısı hedefliyoruz.

- Taksim’in bu sene de 1 Mayıs’a kapatılacağısöyleniyor. Yasaklı alanı fiili-meşru bir eylemleözgürleştirmek için KESK nasıl bir hazırlık yapıyor?Nasıl bir 1 Mayıs çalışması yürütüyor?

- Öncelikle bu yasakların bir şekilde ortadankalkması lazım. İktidarın yeniden bunudeğerlendirmesi lazım. Yerel seçimlere giderkenbelediye başkanı Kadir Topbaş’ın yaptığı bir açıklamavardı. Taksim’in 1 Mayıs’a kapatılacağı, esnafların işhacmini ve günlük akışı dikkate alarak açmayacağıyönünde bir değerlendirme vardı. Biz her şeyden öncebunun yeniden gözden geçirilmesini istiyoruz.

1 Mayıs’ın, Taksim’in bizim açımızdan, emekçileraçısından halk açısından özel bir önemi vardır. Bununbilinmesi lazım. Daha önceden de 2-3 yıl buradayasaklanmalar olmadan 1 Mayıs kutlandı. Ve en ufakbir olay dahi yaşanmadı. Ama kapatıldığı zaman çokdaha büyük sorunlar, sıkıntılar ortaya çıkmaktadır.Hükümetin, iktidarın sağ duyulu olmasını bekliyoruzaçıkçası.

Taksim, belirli alanlar böyle yasayla, hukukla,kuralla düzenlenmez, düzeltilmez ya da alanbelirlenmez. Mücadele, toplumsal gelenekler,geçmişteki yaşanmışlıklar o alana bir önem atfeder.Taksim de böyle bir alandır. İşçi hareketi açısından,emekçi hareketi açısından tarihsel bir öneme sahiptir.

Burası bir başbakanın ya da belediye başkanının“açtım-kapattım” demesiyle ne açılır ne de kapatılır.Orası emekçilerin alanıdır, işçi sınıfının alanıdır, bununböyle bilinmesi lazımdır. İktidarın yapması gereken;işçiler, emekçiler o günü kutlayacaklar, o kutlamanınyapılabilmesi için gerekli ortamın gerekli zemininhazırlanması, yasaklama değil, insanların, emekçilerinkendi taleplerini daha rahat ifade edebilmesi için

gerekli ortamın hazırlanması gibi bir sorumluluğuvardır hükümetin, iktidarın.

Bunu yapmazlarsa biz yine de orada olacağız.Çünkü biz bunun fiili-meşru bir hak olduğunudüşünüyoruz. Burada kanunla bu alanındüzenlenemeyeceği iddiası içerisindeyiz. 1 Mayıs’ınTürkiye işçi sınıfı açısından önemini vurguluyoruz.Demokratik hakkımızı kullanacağız. Neticede biz orayasavaşmaya gitmiyoruz. Biz orada olacağız, hukuki,demokratik hakkımızı sonuna kadar kullanıp 1Mayıs’ta kitlesel bir şekilde Taksim’de olacağız.Hazırlıklarımız da bu yönlüdür.

Kendi örgütümüze dönük elbette ki bu 1 Mayıssürecini örgütleyen çalışmalarımız var. 1 Mayısınönemini ve taleplerimizi içeren bildiri ve afişlerhazırladık. Okul gezileri yapıyoruz, bunlarıarkadaşlarımıza iletiyoruz. Bunun dışında basınla,sosyal medyayla bunu biraz daha hareketlendirmeyeçalışıyoruz.

Bir de 1 Mayıs zaten bilinen bir gün. Bizimüyelerimizin önemli bir kısmı bu günün öneminibilmekte. Bunun da getirmiş olduğu örgütlülüğügüçlendirme anlamında ekstra bir katkısı var. Neticeitibariyle bir tarafta teknik çalışmalar yaparak, diğertarafta örgütlenme çalışmaları yaparak 1 Mayıs’ahazırlanıyoruz. Umuyoruz ve bekliyoruz ki 1 Mayıs’taTaksim alanında taleplerimizi en güçlü bir şekilde ifadeetmeyi bekliyoruz.

Emekçilerin önemli sorunları var. Alanla sınırlı birçatışmaya bu sorunların boğulmasını istemiyoruz.Daha dün üç kişi iş cinayetinde ne yazık ki öldürüldü 3.köprünün inşaatında.

Buna benzer çalışanların yığınla sorunu var;taşeronlaştırmadan güvencesizleştirmeye... bizimalanımızda da benzer şekilde güvencesiz çalışanöğretmenler var, ücret düşüklüğünden kaynaklanansorunlar var. Biz bu sorunları 1 Mayıs’ta ifade etmekistiyoruz ve bunu da Taksim’de ifade etmek istiyoruz.Beklentimiz de bu konuda iktidarın gereksiz biryasaklayıcı tutum içine girmemesi, çünkü buranıntarihsel önemini dikkate almak gerekiyor.

Her şeye rağmen biz 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağız,bunun hazırlıklarını yapıyoruz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Taksim işçi ve emekçi mücadelesiaçısından bir bellektir!”

Page 22: Kızıl Bayrak 2014 15

3. köprü inşaatında 3 işçi hayatını kaybetti. 3. köprüiçin başlayan inşaat çalışmaları taşıdığı tüm risk vetehlikelere rağmen gece-gündüz sürdürülüyor. Bununsonucunda köprü bağlantılarını sağlayacakviyadüklerin birinde gece çalışması sırasında 3 işçihayatını kaybetti.

İnşaatlar iş cinayetleriyle anılmaya devam ettiği içinüzerinde çok durulmadı. Lakin 3. köprü inşaatındaki işcinayeti sıradan bir kar hırsının sonucu olan göçükdeğildi. Bu sefer işin içinde bizzat AKP şefi Erdoğan’ınemri vardı. Erdoğan “şimdi işin en heyecanlı anınageldik” diyerek başladığı şovda projenin belirlenenyapım süresinden iki yıl önce bitmesini istemişti.

Köprünün temel atma törenini kendi gücününşovuna çeviren Erdoğan, “7 yılda bu projeyi hayatageçirmek sizlere yakışmıyor” diyerek son sözüsöylemişti. Artık alışılan bu mizansenin ardından rantprojesini üstlenen firmalar işçileri geceli-gündüzlüçalıştırmıştı.

Erdoğan’ın ardından ölüm geldi

Aradan aylar geçti ve Erdoğan 30 Mart seçimlerininsonra yeniden 3. köprü sahasına geldi. İfade edilenleregöre Erdoğan, bu ziyareti sırasında bir kez daha inşaatsüresini kısarak bir yıl daha geri çektirdiği ifadeediliyor. Yani yerinde ve helikopterle inceleme yaparakköprünün bitmesi konusunda basıncı artıranErdoğan’ın bu talimatı ile 3 işçi hayatını kaybetti.

İnşaat mühendisi, mimar ve iş güvenliği uzmanımakine mühendisinden oluşan TMMOB heyeti uzunsüren girişimlerinin ardından kazanın olduğu viyadüksahasında inceleme yaptığında taşeron firmanıniskeleyi kurduğu öğrenildi. Erdoğanlar’ın yarattığıtaşeronlar cehenneminde 3. köprü inşaatı da aynı

düzenin bir örneği. İskelenin kurulması bir firmada,temin edilmesi bir firmada, beton döküm işi ise başkabir firmada.

TMMOB heyeti adına açıklama yapan SüleymanSolmaz’ın sözleri işçilerin katilini resmediyor. Solmazdeğerlendirme için şunları ifade etti: “Arkadaşlarımızınkazanın nedenine ilişkin varılan sonuç, taşeronlaşmave işin hızlandırılması süreci. Bütün belgeler vesertifikalar düzenlenmiş ama ne kadar reel olarakyapılmış tartışmalı.”

Erdoğanlar’ın kar hırsı daha önce de canlar aldı.Yeri geldi hızlandırılan çalışmalarda işçiler katledildiyeri geldi söze güvenen işçi ve emekçiler katledildi.Yakın tarihin rant katliamlarında hep Erdoğanlar’ınparmak izi var.

Pamukova hızlandırılmış tren faciası bunlardan enibretlik olanı idi. Erdoğan’ın tren memuru şapkasıelinde yeşil ışıklı geç tabelasıyla açtığı demiryolundahenüz bir ayı dolarken 41 kişi hayatını kaybetti. Hızlıtren süsü verilmiş fakat demiryollarına bakım yapılıptren yüksek süratle kullanılmıştı. Ve katliamın bedeliağır oldu. Onlarca insanın ölümünden sorumlu olanlarmakinisti suçlanarak asıl sorumlular kurtuldular. Amahırsları bitmediği için nice can almaya devam ettiler.

Erdoğan şov pazarlıkları sırasında Aydın Çine’deAdnan Menderes Barajı’nın açılışını yaptıklarınıhatırlatırken “şeytanları aradan çıkartırsak, eyvallahburası da biter” diyordu. İnşaatların etrafında dolanan,ellerinde bir kırbaç eksik olan şeytanlar bizzatErdoğanlar’dır.

Marmaray projesinde devleti temsil edenUlaştırma Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel MüdürüMetin Tahan’ın, projenin 29 Ekim’e yetiştirilmesi içinJaponları ikna etme çabasında kanıyla imzaladığıbelgeyle, “yetişmezse köprüden atlarız” cümlesiişçilere on katıyla hissettirilmedi mi? Bundan dolayı

açılışından aylar geçen Marmaray’da hala sorunlar,arızalar ve en önemli tünellerde sızıntılar bulunmuyormu?

Kan ve alınterinin bedeli unutulmayacak!

Rant ve talan için her şeyi göze alan bu zatlarınşeceresi gittikçe kabarıyor. Metrobüs inşaatınıverdikleri tarihe yetiştirmek için bir işçi hayatınıkaybetti. İş cinayetinin ardından çıkan sonuç açılışayetiştirmek için yapılan ihmallerin bir işçinin hayatınamal olduğuydu. Erdoğanlar’ın çarkları işçi kanıyladönüyor. Hırslarıyla sermayenin temsilcisi olmayıhakettikleri attıkları her temeli işçiden çaldıklarıalınteri ve kanla kararak kanıtlıyorlar. Ama ne tarih neişçiler unutuyor. Erdoğan’ın şova çevirdiği törenlerinkayıtları her yerde, inşaat sermayedarlarına alan açıpiş cinayetlerinde dolaysız sorumlu olanlarunutulmayacak.

Bu satırlar yazılırken İstanbul’un merkezinde 19yaşında bir genç daha inşaatta can vermiş, ailesicenazesini götürmeye hazırlanıyordu. Ali Sami YenStadı’nın Erdoğan tarafından peşkeş çekildiği TorunlarGYO’nun rezidans inşaatında 15. kattan düşüyorduErdoğan Polat. Erdoğan’ın imam-hatip lisesindenarkadaşı Aziz Torun’un inşaatıydı. Aynı hırs bir candaha almıştı.

Metrobüs hattında, Marmaray’da, 3. köprüinşaatında, Torun Center’da çalışan işçilerunutmayacak. Ve günü geldiğinde bu paraya tapanşeytanları nasırlı elleriyle savuracaklardır.

AnkaraAnkara DLB 5 Nisan’da yaptığı toplantıyla geçmiş

dönemi değerlendirdi ve 1 Mayıs çalışmalarınıplanladı.

Seçimler süreci, Berkin Elvan’ın yaşamınıyitirmesinin ardından özellikle liseliler cephesindenyaşanılan hareketlilik üzerine tartışmalar yürütülentoplantıda, çalışmaların eksiklikleri ve deneyimlerkonuşuldu.

Sürecin özgünlükleri ve liseli gençliğe yüklenensorumlulukların altının çizildiği konuşmalarda, liseligençliğin devrimci bir temelde yan yanagetirilebilmesinin önemi üzerinde duruldu. DLB’ninyapması gerekenler tartışıldı.

Ardından yaklaşan 1 Mayıs’ın önemi ve neleryapılması gerektiği konuşularak somut planlamalaryapıldı. 23 Nisan’da piknik yapma kararıyla birlikte,

haftalık olarak tartışmaların yapılabileceği geneltoplantılar kararlaştırıldı.

İzmirÇiğli İşçi Kültür Sanat Evi’nde bir toplantı yapan

DLB İzmir’de örgütlenecek 1 Mayıs’ı değerlendirerek,“Direnişin 1 Mayıs’ına!” şiarıyla yürütülecek faaliyetinaraçlarını tartıştı. Yazılamalar, sosyal medya, sosyalaktiviteler ve bülten üzerinden palanlamalar yapanİzmir’li DLB’liler, 27 Nisan’da BDSP’nin örgütleyeceği 1Mayıs pikniğine katılılacak ve piknikte görev alacak.

“Sosyalizm” başlığı ile tartışmalar yürütmeyi kararaltına alan DLB, ilk elden “ütopik sosyalizmdenbilimsel sosyalizme” kitabını eğitim çalışması olarakönüne koydu.

6 Nisan günü Karşıyaka’da biraraya gelen DLB’lilerbültenin son hazırlıklarını yaptı.

DLB 1 Mayıs’a hazırlanıyor!

Canları alanşeytanların hırsıdır!

Page 23: Kızıl Bayrak 2014 15

İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, dinci-gerici medyanın en rezil, en saldırgan, sola/sosyalizme,işçi sınıfı ve emekçilere en azgın şekilde kin kusan YeniAkit gazetesine mülakat verdi. Dinci-gericiliğin en reziltemsilcisi olan bir yayın organına mülakat vermesi,Perinçek’le müritlerinin yeni bir savrulma sürecindeolduklarına işaret ediyor.

Yandaş medya muhabirinin sorularını yanıtlayan İPşefi, Fethullah Gülen Cemaati’ne karşı AKP ile ittifakahazır olduğunu ilan ederek, tartışma yarattı.Ergenekon davasından müebbet hapis cezasınaçarptırılmasına rağmen serbest bırakılan Perinçek,dinci-gericiliğe bir bütün olarak karşı çıkma iddiasınıterk ederek, “Fethullah’a karşı AKP” çizgisineyuvarlandı.

“F örgütü” diye tanımladığı Gülen cemaatininkökünün kazınması için Tayyip Erdoğan’a destekvereceğine dair ifadelerinin yarattığı tartışma üzerine,Aydınlık gazetesinde “düzeltme” yayınlayan İP şefi,“AKP ve Cemaate karşı üçüncü güç biziz. Halkıntarafındayız” türünden uçuk laflar etse de, mülakattasarf ettiği sözleri doğrudan reddetmiyor. Bundananlıyoruz ki, adı geçen rezil yayın organında yayınlananmülakattaki sözler, -yeni bir savrulmaya kadar- hemİP’in hem şefinin politik çizgisinin dışavurumudur.

Düzen çatlağında siyasetin sonuçları…

Orta burjuvazinin “sol” kanadı sayılan İP çizgisi,kapitalist düzenin çatlaklarında siyaset yapmayaendekslidir. Bu çizgi, zorunlu olarak İP’in ve onunşefinin sarkacının oradan oraya savrulmasınıberaberinde getiriyor. Sarkacın ipi, sabit bir şekildekapitalist düzene sıkı sıkıya bağlıdır. Dolayısıyla“çatlak” gördüğü yere doğru yuvarlanan İP’in sarkacı,bir noktada sabittir. Her zaman kapitalist sisteme bağlıve sadıktır; devrimci harekete karşı ise, saldırgandır. Butemel iki nokta, İP ve şefinin 40 yıllık siyasitarihlerinde, özü itibarıyla hep sabit kalmıştır.

Burjuva siyaset tarzı, genel olarak “ilke” veya“değer” taşımadığı için, düzen sınırları içinde kalmakkoşuluyla, her burjuva akım bir uçtan bir ucasavrulabilir. Buna karşın temel burjuva siyasi akımlardabu duruma sık rastlanmaz. Zira bunlar, düzensiyasetinin temel taşlarını oluştururlar çoğu zaman.Oysa İP gibi “ortada” olan, ancak çatlak bulduğu yerdesiyaset yapabilen gerici burjuva akımlar için durumfarklıdır. Böyleleri, ancak “düzenin çatlaklarında” varlıkgösterebildikleri için, bir uçtan öbür uca savrulupdururlar.

“F örgüt”e karşı “herkesle birlikte”

Hem mülakatta hem düzeltme açıklamasında “Förgüt”ün kökünün kazınması üzerinde duran İP şefi,dinci-gerici koalisyon içinde oluşan “çatlak”tan umutlugörünüyor. Dinci gericiliğin AKP kanadına yaklaşmakiçin, siyasal İslam’a karşı pozisyon değiştiren Perinçek,cemaatler ve imam hatip okulları konusunda ağız

değiştirdi. Yeni destur: “Siyasal islama evet, F örgütehayır” şeklinde özetlenebilir.

“F örgüt gladyodur, bunu ortadan kaldırmak lazım.(AKP şefi Tayyip Erdoğan dahil) kim bunun için çabaharcarsa, halk için çalışıyor. Bunun için CHP ve MHP ilede ittifak yapabiliriz” mesajları veren İP şefi, “F örgüt”ekarşı, kapitalizmin temsilcileri ve emperyalizmin içdayanağı olan düzen güçleriyle işbirliği yapamaya pekhevesli görünüyor.

“Anti-emperyalist” söylemin kofluğu

Kaderini ABD ile batılı emperyalistlere bağlayanTürk burjuvazisinin siyasi arenadaki üç temsilcisi ile(AKP, CHP, MHP) ittifaka hazır olduğunu ilan ettiğiyerde, İP şefi, anti-emperyalist olduğunu da iddiaedebiliyor. Emperyalizmin temel iç dayanağı olanburjuvazi ve onun siyasal temsilcileriyle işbirliğinehazır olduğunu ilan eden bir siyasal akımın “anti-emperyalist olma” iddiası, bilimsel açıdan temeldenyoksun, etik açıdan ise tiksinti vericidir.

Bu çağda anti-kapitalist olmadan anti-emperyalistolmak mümkün değilken, emperyalist/Siyonistgüçlerin “model” diye piyasaya sürdüğü AKP ile zımniittifak arayışında olanlar, anti-emperyalist olmak biryana, emperyalizmin iç dayanağı olan burjuva iktidarın(dolayısıyla emperyalizmin de) sadık hizmetkarlarıolabilirler ancak. Sarkacı düzen içi çatlaklarayuvarlanan İP, özü itibarıyla “sol” kılıklı, gerici birburjuva akımdır. Böylesi akımların misyonu ise,kapitalizme, demek oluyor ki, doğrudan veya dolaylı,emperyalizme “sol”dan hizmet etmektir.

40 yıllık savrulmalar tarihi

Bu gerici akım, orta sınıfların “sola en yakın”oldukları 1970’li yıllarda bile, günlük yayını aracılığıyladevrimcileri ihbar ederek, emperyalizmin iç dayanağıolan düzene aktif bir şekilde hizmet etmiştir.“Devrimcilik” iddiaları taşıdıklarında bile, bu alçaltıcımisyonu üstlenenler, sonraki yıllarda, çok daha sefilhallere düştüler. Bu savruluşlar, şaşırtıcı değil. Zirabunlar, İP’in temsil ettiği orta burjuvazinin siyasaltutumun dolayısız yansımalarıdır. Böyle bir çizgi, istesede, tutarlı bir duruş sergileyemezdi.

İlk yıllarında, Osmanlı’nın yüz binlerce Ermeni’yiacımasız bir şekilde katlettiğini dile getiren bu akım,özellikle 90’lı yıllarla birlikte “Ermeni soykırımı”ndansöz edenleri düşman belledi: “Soykırım yalanıylamücadele komiteleri” kurarak ilkel şovenizminbayraktarlığını yapmaya başladı.

Bir dönem Mustafa Kemal’i ve Kemalizmi “endonmuş, en muhafazakâr gerici bir düşünce” diyetanımlarken, bir süre sonra Kemalizmi yüceltmeye,onun bayraktarlığını yapmaya başladı.

1974’te Türk devletinin Kıbrıs’a saldırmasına karşıçıkarken, sonrasında Kıbrıs savunuculuğundageneralleri bile gölgede bıraktı. İngiliz emperyalizmi ileişbirliği yapan Rauf Denktaş’ı teşhir eden İP şefi, ‘90’lıyıllarla birlikte, aynı Denktaş’ı “kahraman”mertebesine terfi ettirdi. Keza bir dönem BekaaVadisi’ne giderek Abdullah Öcalan’la görüşenPerinçek, uzun bir ara geçmeden, Kürt halkına karşıırkçı-şoven söylemi, uç noktalara vardırdı.

Bir dönem “sol söylem” kullanan bu akım, solun engerici düşmanı olan faşist parti MHP ile “Kızılelma”ittifakı kurabilecek noktaya kadar düştü. Bu ittifaktutmasa da, İP şeflerinin faşist partinin şefleriylezihniyetlerinin birbirine ne kadar yakın olduğunugözler önüne sermeye yaradı.

1990’lı yıllarda general yalakalığına başlayan İP veonun şefi, 10 yıl önce, dönemin CumhurbaşkanıAhmet Necdet Sezer ve orduyu, AKP’ye karşı“yurtsever” görevlerini yapmaya davet etmişti. Şimdiise, “F örgüt”ü tasfiye etmek adına, AKP ve onun şefiile ittifaka hazır ve nazır hale geldiğini ilan ediyor.

İP tarihine bakıldığında, benzer pek çok örnekgörülebilir. Zira yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, faşistparti MHP ile ittifak kurabilecek noktaya gerileyen buakımın sarkacı, daima düzen içinde kalmış ama düzeniçi çatlağın oluştuğu yere bağlı olarak sürekli yerdeğiştirmiştir.

Perinçek’le özdeşleşen İP, geldiği noktada, “biziciddiye alın, bizimle ittifak kurun, ‘F örgütü’ tasfiyeedelim” diye düzen güçlerine yalvarmaktadır. İP şefininbu yakarışlarına diğer sermaye partileri kulak asarlarmı? Pek olası görünmüyor. Eh, bu da, düzen içiçatlaklarda siyaset yapmanın kefareti…

Görünen o ki, dinci-gericilik limanına yanaşan İPsarkacı, düzen içi çatlak yer değiştirene kadar,buralarda oyalanacaktır.

Perinçek, AKP ile ittifaka hazır!

Page 24: Kızıl Bayrak 2014 15

AKP’nin kadınların hak ve özgürlüklerine yönelikgericiliğinin yeni örnekleriyle hemen her günkarşılaşmaktayız. Kadına yönelik ayrımcı ve aşağılayıcıyaklaşımlar -ki bu da bir şiddet türüdür- toplumsalyaşamda kadınları dışlamak ve ev köleliğine mahkûmetmek isteyen gerici erkek egemen kültürünuzantısıdır.

Bu gerici kültürün son örneği Bingöl’de AKP’liBelediye Başkanı Yücel Barakgazi’nin söyledikleri oldu.Barakgazi, toplumun bunu hazmetmeyeceği, bunundinen ve örf’en de uygun olmadığı gerekçesiyle‘belediye başkan yardımcılığına ve belediye başkanvekilliğine bayanları getirmeyi düşünmüyoruz’ dedi.Konu Bingöl’de AK Parti’den 1’inci sıradan belediyemeclis üyesi seçilen Nurten Ertuğrul’un istifası ilegündeme geldi.

AKP’li belediye başkanının sözleri dinsel gericiliğingörmek istediği toplumsal yaşamı özetlemektedir. Herfırsatta bu yönlü söylemler öne çıkarılmakta, dinselgericiliğin kültürel dokusu yaşamın her alanındaişlenmek istenmektedir. Kuşkusuz bu en çok dakadınların hak ve özgürlüklerine yönelik gericitartışmalarla gündeme gelmektedir.

Örnekleri çoktur. Hamile kadınların dışarı çıkmasınıedepsizlik olarak ifade edenlerden, “dekolte giyinirsen,tecavüze uğrarsın” diyen profesörlerinden, “en az üççocuk” isteyen Erdoğan’dan, tecavüzcüyü “masumiyetkarinesi” gereği tahliye eden yargısından pek çokörnek verebiliriz. Hatırlanırsa, Hakimler ve SavcılarYüksek Kurulu’nun (HSYK) yargıda iş yükünühafifletmek amacıyla düzenlediği çalışmada yapılanönerilerden birisi tecavüze uğrayan kadınıntecavüzcüsüyle evlenmesi olmuştu.

Gerici zihniyetin pek çok örneği her vesileylegündeme getirilmektedir. “Her kürtaj Uludere’dir”diyen Tayyip Erdoğan bunun en bariz örneği olmuştu.Kürtaj tartışmaları sırasında AKP’liler tarafındanyapılan ibretlik açıklamalarsa oldukça vahim bir tablooluşturmaktaydı. Kürtaj yasaklamaları tartışılırkenSağlık Bakanı ile TBMM İnsan Hakları KomisyonuBaşkanı tecavüze uğrayan kadınların doğum yapmalarıgerektiğini söyleyerek tecavüzü önlemek gibi birdertleri olmadıklarını göstermişlerdi.

Kadın bedenini cinsel obje olarak gören ve üzerindemülkiyet hakkı olduğuna inanan ataerkil düşünceyapısının bu taşıyıcıları doğrudan yasaklayamasalar dakadınların eğitimden çalışma hakkına yönelikengelleyici istemlerini saklamaya gerek görmüyorlar.Eğitimde çocuk gelinliğin önünü açan 4+4+4 sistemi ileilgili tartışmalarda, “kızlı erkekli evler” ile ilgiliaçıklamalarında bu çok açık görülmüştü. Yanı sırakadınların hamile olarak ortalıkta dolaşmasınıistemeyen Ömer Tuğrul İnançer “çalışan kadınkocasının emrinde olmayı uygun bulmuyor amapatronuna hizmeti haysiyetine uygun buluyor” diyerekkadınların çalışma hakkını gereksiz gördüğünü ifadeetmişti. Dinci-gerici bu zihniyet kadını kocasınınemrinde görmekle, iki insan arasındaki birlikteliğipatron-işçi ilişkisiyle özdeşleştirmekle gericiliğin bakış

açısını da özetliyor zaten. Belediyede yönetim kademelerinde kadınların

olmasını dinen ve örf’en uygun bulmayan bakışaçısında olduğu gibi dinci-gerici kültür kadınıtoplumsal yaşamın bir öznesi olarak görmemektedir.Bu nedenle kadınlar çok yönlü ezilmişlikle karşı karşıyakalmakta, toplumsal ve siyasal yaşamdan uzaktutulmak istenmektedir. Kadınların sınırlı da olsakazanılmış haklarına ise tahammülleri yoktur.

Gericiliğin kaynağı kapitalist sistemdir!

Sömürü üzerine kurulu sınıflı toplumlar emekçikadının çok yönlü ezilmişliğinin ve köleliğininkaynağıdır. Kadına yönelik sömürünün, baskının veayrımcılığın kaynağı da kapitalist sistemdir. Sömürüüzerine kurulu bu düzende erkek egemen gerici kültüryaşam bulmaktadır. Mevcut düzende bu gericiliğe karşıancak örgütlü bir şekilde mücadele edilebilir. Hak veözgürlükler alanı genişletilebilir. Ancak gerçek ve kalıcıçözüm devrim ve sosyalizmdedir. Çünkü öncelikletoplumsal bir devrimle kadınların sömürüsünün veezilmişliğinin maddi varoluş nedenlerini ortadankaldırmak gerekmektedir. Bu açıdan tarihte en önemliörnek olan Ekim Devrimi’nin önderi Lenin’in sorununözü bakımından söylediği şu cümle emekçi kadınlarınkurtuluş yolunu göstermesi açısından önemlidir: ‘’Hermutfak kadını, devleti idare etmesini öğrenmelidir.”

“Komünistler, kadının tarihsel ezilmişliğininyarattığı fiili eşitsizliklerin tüm izlerinin silinmesininyeni toplumun inşası ve yeni insanın biçimlenmesieşliğinde uzun bir tarihi döneme yayılacağınınbilincindedir. Bu nedenle de, toplumsal bir devrimleüretim araçlarının özel mülkiyetine son vererek,sömürü ilişkilerinin ortadan kaldırılması için atılanadımların, geçmişten miras kalan ataerkil kültüre,geleneklere ve gerici ideolojiye karşı sistematikmücadele ile birleştirilmesi gerektiğinisavunuyoruz.”(*)

Bu bilinç ve programla örgütlü bir mücadeleyürütülerek, bugün her türden gericiliklesavaşılmalıdır. Ancak bu mücadele gerçek kurtuluş içindevrim ve sosyalizm mücadelesi ile birleştirilmelidir.

(*)Devrimci Kadın Kurultayı’na sunulan “Kadınsorunun tarihsel kökeni ve kadının kurtuluşu” başlıklıtebliğden alıntı

AKP gericiliğisınır tanımıyor!

Ethem davasında4. duruşma

Ethem Sarısülük’ü katleden polis Ahmet Şahbaz’ınyargılandığı davaya 7 Nisan’da devam edildi.

Duruşma için Ankara Adliyesi önüne gelen yüzlercekişi öfkeli sloganlarla katili aklyan sermaye yargısınıprotesto etti. Adliye çevresindeki yolları tutan polis vejandarma kitleyi adeta abluka altında tuttu.

Duruşma öncesinde kitleye seslenen anneSarısülük, “Katillerden hesap sırmaya geldik.Mahkemeyi direniş alanına çevireceğiz” diyerekduruşma için salona geçti.

Daha sonra Ankara Dayanışması bir basın açıklamsıgerçekleştirdi. Açıklamada “Ethem’in ve diğerşehitlerin hesabını soracağız” denilerek dava sürecineve katillerden hesap sormak için mücadeleninönemine dikkat çekildi. Sadece dava günü değil herzaman sokakta olunacağı vurgulandı. Açıklamanınsonunda Hasta Mahpuslara Özgürlük Platformukurulduğu aktarılarak zindalarda tecrit altındaki hastatutsaklarla dayanışma çağrısı yapıldı.

Sosyal medya üzerinden örgütlenen bir grup yartıcıbir eyleme imza atarak, ellerindeki çıkartmaları polisbarikatının önünde birleştirdi. Çıkartmalarbirleştiğinde Ethem’in silueti ortaya çıktı.

Duruşma sırasında ise mahkeme heyeti ara kararçıkararak katil polis Ahmet Şahbaz’a sorulacaksoruların doğrudan yüzüne sorulması için gelecekcelse duruşmada hazır edilmesi kararı aldı. Duruşmakatil polisin tutuklaması talebi reddedilerek sadeceçağrı kağıdı gönderilmesi kararıyla 26 Mayıs 10:30’aertelendi.

Duruşmanın sona ermesinin ardından adliyeönünde Sarısülük ailesi ve avukatlar açıklama yaptı.Duruşmaya dair bilgilendirmenin ardından 26 Mayıs’tahesap sorma kararlılığıyla yine adliye önünde olmaçağrısı yapıldı. Eylem atılan sloganlarla bitirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

TBMM’de eylemyasağına doğru

Temel haklar ve özgürlükleri ortadan kaldırmak içinelinden geleni yapan AKP, Kılıçdaroğlu’nun uğradısaldırıyı da bunun vesilesi yapmak istiyor. Yaşanansaldırıyla ilgili konuşan TBMM İdare Amiri ve AKPÇorum Milletvekili Salim Uslu, “Meclis’i eylem alanıhaline getirirseniz bir gün de size karşı olabileceğinihesap etmek gerekir” dedi.

Uslu’nun yaptığı şu açıklama AKP’nin niyetini deaçığa çıkarıyor: “Eylemciler Meclis kapısına kadargeliyorlar. Sayın milletvekilleri kapılara kadar gidiponları alıp içeriye kadar getiriyorlar. Hatta eylemmateryalleri ile birlikte içeriye almaya çalışıyorlar. Bukişileri kendi arabaları ile içeri alanlar dahi var. ŞimdiMeclis’i eylem alanı haline getirirseniz sonuçta buolayların olabileceğini hatta bir günde size karşıolabileceğini de hesap etmek gerekir. Meclis’tebulunan grup başkanvekillerinin bu konuda BaşkanlıkDivanı ile kaygılarını paylaşıp tedbir alınmasıkonusunda yardımcı olunmasında sayısız faydaolacaktır. Nitekim Perşembe günü Meclis BaşkanımızCemil Çiçek başkanlığında, Grup Başkanvekilleri, İdareAmirleri ve ilgili bürokratlarla güvenlik toplantısıgerçekleştireceğiz.”

Page 25: Kızıl Bayrak 2014 15

Pamir Dikdik 3,5 yaşındaydı. Belki de oyunoynamak için çıktığı yolda, yaşına hiç yakışmayan biracı yaşattı ailesine. Derin bir üzüntü, sözcükleredökülemeyen bir acıydı Pamir’in ailesinin yaşadıkları.Bu olay Pamir’in kaybolduğu gün, babasının sosyalmedyadan yaptığı çağrı üzerine Türkiye’nin gündeminegirdi. Dostluk ve dayanışmanın ileri bir örneğinisergileyen binlerce insan Pamir’i arama çalışmalarınadestek verdi. Ancak Pamir’in çocuk ayaklarıylaarşınladığı adımların izleri, evinden çok dauzaklaşamadan bir havuza düştüğünü doğruladı.

Pamir’in kaybolması ve hemen ardından ölübulunması hala kayıp olan binlerce çocuğu akla getirdi.Medyada, TÜİK’in verilerine göre halen kayıp olançocuk sayısının 27 bin olduğu söylenirken İçişleriBakanlığı da kayıp olan 16 bin insanın 6 bininin çocukolduğunu açıkladı. Bu durum herkesin bildiği vedillendirmeye çekindiği bir tartışmayı yeniden açtı.Kaybolan ve cesetleri dahi bulunamayan çocuklarınakıbeti ne?

Bu sorunun cevabı oldukça net. Bu düzeninbataklığına sürüklenen binlerce çocuk insanlık dışıkoşullarda yaşamaya ve çalışmaya zorlanmaktadır. Bunedenle çocuklara böyle bir yaşamı reva görenlerin,kayıpların artmasından yakınması ve sahte gözyaşlarıdökmesi hiçbir anlam ifade etmiyor. Hatta Pamir’inkaybolması ve ölü bulunmasının ardından “Gezi Parkıbenzeri protestoları yapmak için bölgede keşifyapıyorlar. Çocuğu da bilerek kaybettiler” yorumlarıyapanların böyle bir çabasının olmaması da bubataklığın gün geçtikçe büyüdüğünü ve daha fazladeğeri yok ettiğini gösteriyor. Bu değerlerin belki de ensafı, çocuk sevgisi.

Çok uzağa gitmeye gerek yok. Daha 10 yaşındakiMehmet’i başından vuranlar, 14’ünde Berkin’ikatledenler Pamir için üzülebilirler mi? Onlar, evleriniköprü altlarına kuran, soğuk kış günlerinde saatlercemendil satıp eli buz tutan, ayakkabı boyayan, adları,adresleri bilinse de kayıp olan çocukları bilmezler. Taşattığı için yaşından büyük ceza alıp, taş duvarlarardında işkence gören, tacize, tecavüze uğrayançocukların çığlıklarını duymazlar. Kafası prese sıkıştığıiçin feci şekilde can veren çocuk işçi Ahmet’in isminihatırlamazlar. Bu yüzden isimleri boğazımızda

düğümlenen, yüreğimizi yakan çocukların adlarınıanmaya cesaret edemezler.

Hatta daha fazla Ahmet doğsun, 12-13 yaşındameslek öğrensin diye gönderildiği sanayide gücününyettiğinden on kat daha fazla iş yapsın, büyüyüpaskere gitsin, vatanı için ölsün isterler. Bu yüzdenaçlıktan ölen çocukların ülkesinde üç çocuk yapmayısalık verirler, bu da yetmez beş çocuk isterler. Kısacıkömrüne sığdırdığı büyük acıları unutmak içintutunacak bir dal arayan çocuğun çatlamış elini,yumuşacık, bakımlı ellerinin tersiyle itenler,yardımsever pozu takınarak gezdikleri Afrikaülkelerinde bir çocuğun başını okşadıktan sonraellerini çırpmayı ihmal etmezler. Açlıktan veyoksulluktan kaburgaları sayılan çocukları kucaklarınaalıp kameralara poz verenler, en büyük acıların kaynağıolan bu düzenin böyle sürüp gitmesini isterler.

Bu düzenin değişmesini isteyenlere ise, ‘çocuk bileolsa’ zulmü reva görürler. Hatta “kadın da olsa, çocukda olsa vurun” emrini hiç sakınmadan verirler. Ağırsilahlarıyla kendi halkına saldırmaktan geri

durmayanlar elinde sapanıyla görüntülenen çocuğu“terörist” ilan ederler. Hatta buna bile gerek kalmaz,Kürt olması yeter bir çocuğun ölüm fermanınınboynuna asılmasına, vururlar gözlerini kırpmadan.Sonra susar simitçi çocukların acı çığlıkları. Sokaklarıssız kalır. Kurşun sesleri konuşur yalnızca.

İnsanlığa açlık, yoksulluk, kan ve ölümden başka birşey vermeyen, zenginlerin çıkarı için milyonlarınyaşamını cehenneme çeviren bu düzenin efendileriçocuklar için nasıl iyi bir yaşam ve gelecek inşa edebilirki? Evet belki çocukları sevebilirler ama yalnızca kendiçocuklarını. “Ötekilerin” çocukları bomba parçalarınıoyuncak zannedip ölürken, onların çocuklarıgemiciklerle oynarlar. Ya da onların çocukları hiçdurmadan çalıp çırparken “ötekilerin” çocuklarıölürler.

Çocuklar neden kaybolurlar hiç düşündünüz mü?Dünyaya geldikleri ilk günden beri kendilerineöğretileni bilen ve öyle yaşayan çocuklar, bukaderlerinin bir parçasıymış gibi iğrenç bir yaşamamahkum edilirler. Daha ne yaptıklarını bile bilemedenkirli bir çarkın parçası haline gelirler. Ama onlar aslakirlenmezler. Kendilerini kurtaracak sihirli bir elindokunmasını beklemek için değil, büyüyüp hesapsormak için bilenirler. Bazen büyümeyi bilebeklemezler. Kaderlerini ellerine alırlar. Berkin olurlar,Mehmet olurlar düşlerine bile sığdıramadıkları büyüksevdalar için dövüşürler.

Çocuklar, ama bütün çocuklar için düşlediğimizözgür dünya çok uzakta değil. Savaşımız, çocuklarınkaybolmadığı bir ülke için, kayıp bir ülkeyi tarihinçöplüğüne gömmek için, gün geçtikçe büyüyor.Usanmaz seslerimiz hep aynı seçeneği dillendirmeyedevam ediyor. Biz bu kirli ve kokuşmuş düzenemahkum değiliz. Yalnızca bizim çocuklarımızın değil,bütün çocukların gülebileceği başka bir dünya var. İşteo dünyayı kurduğumuz gün, kaybolan çocuklarımızınoyun oynamak için uzaklaştığından emin olacağız. Veonları hep birlikte arayacağız.

Kayıp çocuklar ülkesi

EKK Elvan ailesini ziyaret ettiGebze Emekçi Kadın Komisyonu 5 Nisan’da Berkin Elvan’ın ailesine bir ziyaret gerçekleştirdi. “Berkin’in

ekmeğinin ve umudunun mücadelesi bizlere, sapanı çocuklarımıza emanet!” diyen Gebze EKK çocukları veyoldaşları olarak gördükleri Berkin’in evinde, ailesinin yanında akşama kadar zaman geçirdi.

Gebze EKK’nın ziyareti sırasında, sanatçı Rahmi Saltuk da Berkin’in ailesinin yanındaydı. Rahmi Saltuk dabirkaç yıl önce oğlu Baran’ı camdan düşmesi sonucunda kaybetmişti. Saltuk, sohbeti sırasında yaşanankatliamların ve tüm haksızlıkların hesabının sorulacağının ve inancın hiçbir zaman kaybedilmemesi gerektiğinivurguladı.

Kartal Emekçi Kadın Komisyonu da 6 Nisan Pazar günü, Berkin Elvan’ın ailesini ziyarete gitti.Araçlarla Kartal’dan Okmeydanı’na gelen kitleyi baba Sami Elvan karşıladı. Emekçi Kadın Komisyonu adına

yapılan konuşmada Berkin’in bir toplumu uyandırdığı ve herkese umut olduğuna vurgu yapıldı. Daha sonraemekçi kadınlar ve gençlerden oluşan ziyaretçilerle Gülsüm ananın yanına çıkıldı. Burada da Emekçi KadınKomisyonu adına kısa bir konuşma yapıldı. Artık herkesin Berkin olduğu söylenerek çocukların öldürülmediğibir dünya için her gün mücadele edildiği ve edileceği vurgulandı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 26: Kızıl Bayrak 2014 15

Haziran Direnişi’neiki yeni dava

Haziran Direnişi’nde eylemlere katılanlarla ilgili ayrıayrı davalar açılmaya devam ediyor. Baret, sarı eldivenve de pamuk dahi ‘suç unsuru’ sayıldı.

Gezi Parkı’na saldırıldığı gün olan 16 Haziran2013’te Üsküdar’da toplanan 6 bin eylemci AvrupaYakası’na geçmek için harekete geçti. Polis,eylemcilere Altunizade ve Kısıklı’da iki kez saldırdı. 11kişi gözaltına alındı. Göstericilerden Oğuzhan Demir’inüzerinden bir baret, Alu Çuğ’un üzerinden pamuk vesarı eldiven, iki kişinin üzerinden çakı çıktı. Ve 11 kişihakkında, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri YürüyüşleriKanunu’na göre, “yasalara aykırı gösteri düzenlemekve bu gösteriye katılmak” iddiası ve üç yıla kadar hapiscezası istemiyle dava açıldı.

Gözaltıları protesto etmek suç

İkinci dava ise, 10 Eylül 2013’te Hatay’da HaziranDirenişi’nde hayatını kaybeden Ahmet Atakan’ınölümünü protesto eden 17 kişinin gözaltına alınmasınıprotesto için bir gösteri düzenleyenlere açıldı.İddianameye göre, sosyal medyadaki çağrılar sonucutoplanan 6 bin kişi 11 Eylül’de Kadıköy’de gösteri yaptı.Bu grup içerisinden gözaltına alınan 13 kişi hakkındada yine 2911 sayılı kanuna aykırılık iddiasıyla davaaçıldı.

1 yıl içinde 50 kişigözünü kaybetti

Bir yıl içinde 50 kişinin polisin attığı gaz fişekleriylegözünü kaybettiği Türkiye’de sorumlular yargılanmıyor.Son olarak Urfa’nın Birecik ilçesinde 15 yaşındaki N.K.gözünü kaybetti.

Polisin attığı gaz kapsülünün sol gözüne isabetettiği N.K sevk edildiği Malatya İnönü Üniversitesi TıpFakültesi Hastanesi’nde ameliyata alındı. N.K’nin solgözünü kaybettiği açıklandı. Yüksek derecede tahribatolan N.K’nin gözüne protez takılacağı bildirildi.

Polis 50 kişinin gözünü aldı

Polis saldırısı sonucu sonucu sadece son bir yıliçinde en az 50 kişi gözünü kaybetti. Polis saldırılarındagözünü kaybedenlerin çoğunluğunu ise çocuklaroluşturuyor. Polis eylemler sırasında insanları bilinçliolarak hedef alıyor.

Toplantı ve yürüyüş hakkının kullanıldığı eylemlereyönelik polis saldırıları sonucu yaşanan bu ve benzeriyaralanmalar, hak ve özgürlükler konusunda devletintahammülsüzlüğünü gösteriyor.

Makarna ve kömür dağıtımlarıyla göz boyamayaçalışan AKP bu alışkanlığını sürdürüyor. Özellikle seçimöncesi artan bu gibi yardımlar 2013 yılı içindedeğişmedi. “İhtiyaç sahiplerine” olduğu söylenen bu‘sadaka’ dağıtımları için 2013 yılında 12 mil yar li raharcandı.

Ai le ve Sos yal Po li ti ka lar Ba kan lı ğı ara cılı ğıy la bupa ra dan yok sul, yaş lı, en gel li ve muh taç ai le le re 12mil yar ya ni es ki da ğıtıldığı iddia ediliyor. Açığa çıkanyolsuzluklarla birlikte düşünüldüğünde, bu paranıngerçekten ‘ihtiyaç sahiplerine’ mi gittiği yoksaayakkabı kutularında mı biriktirildiği şaibelidir. Bilal’inevde sıfırladığı paralara karışmış olması damuhtemeldir.

Çaldıklarının azını dağıt kisosyal devlet desinler!

12 milyarlık tutarın bu haliyle dağıtıldığınıvarsaysak bile bunun yoksullara dağıtılan sadakadanöte bir anlamı yoktur. Zira böylesine tasarruflar devletbütçesinden ayrılan paralarla yapılmaktadır. Devletinbütçe gelirlerinin %85’ini ise zaten işçi veemekçilerden kesilen vergiler oluşturmaktadır. Yani‘ihtiyaç sahiplerine’ yönelik bir duyarlılıktanbahsedilemez.

Çünkü ne AKP’nin ne de diğer düzen partilerininyoksulluğu ortadan kaldırmak gibi bir dertleri vardır.Kapitalist sistemde yoksulluk birileri daha tembelolduğu için ortaya çıkmamıştır. Aksine en çalışkan veüretken sınıf olan işçi sınıfı ve emekçiler bilinçli olarakyoksulluğa itilmektedir. Dağıtılan paranın en yoksul 19milyon insana gitmiş olması, başlı başına bu sistemin

suçunun büyüklüğünü ve ne kadar yüzsüz olduklarınıgöstermektedir.

Sadaka toplumu yaratılmak isteniyor!

On milyonlarca insanı yoksullaştıracaksınız,ardından da bu kategoride bulunanları bir oy deposuhaline getirmek için sadaka dağıtacaksınız. Hem deonlardan çaldıklarınızla. Ayrıca dağıtılan bu sadakalarlaişçi ve emekçilerin onuruyla oynanmak istenmektedir.Hakları çalınanlar, kendi ürettiklerinden faydalanmakiçin dağıtım kuyruklarında sıraya dizilmek, düzenpartilerine oy vereceğine dair teminat vermekzorunda bırakılmaktadırlar.

Tüm zenginlikleri üretenlerin, bunların tümünesahip olma hakkı kadar meşru bir neden olabilir mi?Yaratılmaya çalışılan sadaka toplumu sayesindeemekçiler bu meşru ve haklı istemden vazgeçirilerek,sadaka isteyen dilencilere dönüştürülmeyeçalışılmaktadır.

Düzene biat eden, el açıp aman dileyen, kırıntılarlayetinen, onuru ve gururu çiğnenmiş bir toplum, budüzen için kendisine verilen oydan da daha önemlidir.Çünkü ancak bu sayede saltanatlarını sürdürebilirler.Bir avuç asalak ve onların devlet görevlilerisaraylarında yaşarken, kendilerinden yardımdilenenlere harcadığı 12 milyar liranın hiçbir değeriyoktur.

Sakladıkları hazineleri nasırlı ellerden korumak içindaha çok sadaka dağıtacaklardır. Ancak hiçbir şey işçive emekçileri haklı davalarından vazgeçiremeyecektir.Bugün dağıtılan yardımlara uzanan eller, yarınkendilerini sömürenlerin yakasına da yapışmasınıbilecektir.

Paraları sıfırlayanlaryoksullara sadaka dağıtıyor!

Page 27: Kızıl Bayrak 2014 15

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle farklımilliyetlere mensup insanların göç yolu olmakta.Çevrelendiği ülkelerde yaşananlar doğrudan Türkiye’yegöç olarak yansıyabilmekte. Eski Sovyet ve Doğu Blokuülkelerinden farklı etnik kimliğe sahip insanlarıngelişleri artık geride kaldı. Zamanla Asya ve Afrikaülkelerinden gelen insanlar için Türkiye, hem geçişnoktası hem de uygun olduğunda yeni bir yaşam alanıoldu.

İstanbul’da bir ‘Somalililer Sokağı’

İstanbul’da bir ‘Somalililer Sokağı’nın olması,Türkiye’de yabancı göçmen nüfusun geçekliğinigöstermesi açısından şaşırtıcı bir gerçektir.Göçmenlerin ikametleri büyük çoğunlukla yasalolmadığı gibi çalışma koşulları da yasal değildir.Göçmenler ucuz iş gücü kaynağı olarak kullanılırken,çalışma koşulları da daha çok denetimden uzak yerlerolmaktadır. Tekstil, inşaat, gıda, eğlence hatta tümvahametiyle fuhuş...

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD)2011 istatistiklerine göre Türkiye’de yasal, ya da diğeradıyla “düzenli göçmen” sayısı 220 bindi. İstanbulSerbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası’nın(İSMMMO) ‘’Yabancı Kaçak İşçiler ve Türkiye’ye GöçHareketi’’ adlı raporunda, Türkiye’de aynı yıl 200 binkaçak işçiden bahsedilmektedir. Birkaç yıl öncekonuyla ilgili konuşan TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğluda göçmen işçi sayısının 1 milyon civarında olduğunusöylemişti.

Kolluk kuvvetlerinin rakamlarına göre ise Suriyelisığınmacılar hariç her yıl 200 bine yakın göçmen yasadışı yollarla Türkiye’ye giriş yapıyor. Bunlardan yaklaşık100 bini Türkiye’yi transit olarak kullanarak Avrupa’yageçiyor. Türkiye’deki Suriyeli sığınmacı sayısının ise2014 yılı sonunda 1,5 milyon olması bekleniyor.Suriyelilerin haricinde ülkede 500 bine yakın yasa dışıgöçmen olduğu tahmin ediliyor ancak tam sayıbilinmiyor.

Hiçbir altyapısı olmayan yasalar

Türkiye’de 2013 Nisanı’nda “Yabancılar ve

Uluslararası Koruma Yasası” adında yeni bir yasa çıktı.Sığınma talebi ile gelenlerin ve her türlü yabancınınTürkiye‘ye gelişi ile ilgili yeni bir sistem oluşturuldu.Ancak “uluslararası standartlara göre” hazırlanan buyasanın hiçbir alt yapısı yok. Yani gelenlerin insancayaşama imkanlarını sağlayacak bir hazırlık yok.

Türkiye, göçmenler içinbir toplama kampı olacak

Yanı sıra yine 2013 Aralık ayında AB ile Geri KabulAnlaşması (GKA) yapıldı. AB ülkelerine Türkiyeüzerinden yasa dışı yollarla giden 3. ülkevatandaşlarının ülkeye iadesini öngören GKA,Türkiye’yi bir tampon bölgeye dönüştürecek. ÇünküAB’nin iade edeceği göçmenler, memleketleri ileTürkiye arasında geri kabul protokolü yoksa sınır dışıedilemiyor. AB ülkeleri göçmenlerden kurtulmak içinTürkiye’yi bir toplama kampına dönüştürecek.

Her ne kadar Suriyeli sığınmacılar AKP tarafındanayrıcalığa tabii tutuluyor gibi görünse de bu tümü içingeçerli değildir. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerin çıkarıiçin kan donduran cinayetler işleyebilen çok az birkısmı dışında, bugün Suriyeli göçmenler ucuz işgücüolarak sömürülmektedir.

Türkiye’de çalışma koşullarının kölelikle eş değerolduğunu düşünürsek, göçmen işçiler için durumun nekadar vahim olduğunu daha iyi anlayabiliriz. Öyle ki,Güngören’de bir tekstil atölyesinde çalışan Suriyeli birişçi, zam isteyince dövülebilir. Hatta işyerinde gündüzçalıştırıldıktan sonra gece bir odaya kapatılıp oradanayrılmasına izin verilmeyebilir. Bugün Suriyeli işçilerinyevmiyesi 5 TL’dir. Ayrıca Türkiye’de 2014 yılının ilk 3ayında 22 Suriyeli işçinin iş cinayetlerinde hayatınıkaybetmiş olması onlara verilen bir diğer “ayrıcalıktır.”

Suriyeli sığınmacılar vesilesiyle yeniden gündemegelen göçmen nüfus, Türkiye’de siyasi bir propagandaaracı ve oy deposudur. Gerektiğinde tetikçi olarakkullanılmak dışında, insanlık dışı koşullarda yaşamakzorunda kalmaktadırlar. Emperyalizmin bölgeselçıkarları için uygulanan savaş politikaları ise yazık kidaha çok insanın bu faturayı ödemesine nedenolacaktır.

Türkiye’degöçmen olmak...

Reyhanlı itirafı:“El Kaide yaptı!”

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı toplantısındagerici çetelere AKP’nin verdiği destek inkar edilmekistendi. Fakat 11 Mayıs 2013 yılındaki ReyhanlıKatliamı’nın El Kaide tarafından yapıldığı dakabullenilmiş oldu.

Al Monitor’da yer alan habere göre, ErmenistanBüyükelçisi Arman Kirakossian AGİT toplantısındayaptığı konuşmada, Türkiye’yi Suriye savaş uçağınındüşürülmesi ve Keseb’deki gerici çetelerin Ermenileresaldırılarında doğrudan sorumlu olmakla suçladı.

“Reyhanlı katliamını El Kaide yaptı!”

Türk Büyükelçisi Tacan İldem ise Kirakossian’ıniddialarına yanıt verirken öne sürdüğü “Türk devleti ElKaide’nin hedefinde” tezini kanıtlamaya çalışırken“Reyhanlı’da 52 kişinin yaşamını yitirmesine ve 146kişinin yaralanmasına neden olan bombalı saldırılar, ElKaide unsurları tarafından yapıldı ve El Kaideunsurlarının Suriye dışındaki operasyonudur” dedi.

Böylece Reyhanlı Katlima’nın El Kaide tarafındangerçekleştirildiğini itiraf eden ilk resmi Türk yetkiliTacan İldem oldu. Büyükelçi Reyhanlı Katliamı’nı itirafederken, El Kaide’nin Keseb’deki saldırılarında,Türkiye’de üslenmiş olan unsurlarının işi olduğuiddialarını kabul etmedi.

Reyhanlı Katliamı’nın hemen ertesinde Erdoğan,suçu üzerinden atmak için aklına gelen hangi siyasioluşumlar varsa sıralamıştı. Dönemin İçişleri BakanıMuammer Güler ise “Katliamın El Kaide ile ilgisi yok”demişti. Bugün bu yalan itiraf edilmiş olsa da, ReyhanlıKatliamı’ndaki suç ortaklığını hala saklamayaçalışıyorlar.

Öte taraftan Türkiye’nin gerici çetelere MİT’in TIRfilolarıyla silah gönderdiği, THY uçaklarının bile buamaçla kullanıldığı, ücretsiz tedavi ihtiyaçlarınınkarşılandığı, özellikle Suriye sınırındaki illerderahatlıkla dolaştıkları, sınır kapılarının onlara hizmetettiği orta yerde dururken, bu çetelere eğitim amaçlıkamp açıldığı biliniyor.

Page 28: Kızıl Bayrak 2014 15

Fransa’da ikinci turu yapılan yerel seçimlerdeiktidardaki Sosyalist Parti (PS) büyük bir yenilgi aldı. PSve sol partiler, oyların yüzde 43’ünü alırken, anamuhalefetteki UMP ve neo-faşist Milli Cephe yüzde48’le sandıktan birinci çıktı. Aşırı sağcı FraontNational/Milli Cephe (FN) partisi de birçok ildebelediye başkanlığı kazandı. Ülke çapında yüzde 9 oyalan FN, tarihinde ilk kez 9 şehirde belediyebaşkanlığını kazandı.

FN lideri Marie Le Pen, “Artık Fransa’da 3. bir siyasigüç olduğu ortaya çıkmıştır. Bu seçimler FransaCumhurbaşkanı François Hollande’nin politikalarınıniflasının belgesidir” dedi. Bu açıklama, sağcı/faşistkoalisyonun, siyasal sürece daha etkili bir şekildekatılma hazırlığı içinde olduğuna işaret ediyor.

Halk nezdinde destek oranı en düşükcumhurbaşkanlarından birisi olan Hollande’nin partisiPS, Paris’i tekrar kazanarak teselli bulsa da, ülkeçapında büyük bir hezimete uğradı. Özellikle Sol’unkalesi Toulouse kentinin sağ parti UMP’ye geçmesidikkat çekti. Hezimeti değerlendiren “Sosyalist”Hükümet Sözcüsü Najad Vallaud-Belkacem,“Seçmenlerin verdiği mesajı aldık” dedi.

Yerel seçimlerin ilk turunda 44,6 milyon kayıtlıseçmenin olduğu ülkede, seçimlere katılım oranı yüzde25’te kaldı. Katılım oranının dibe vurması, emekçilerinburjuva partilere güven duymadıklarının somutgöstergesidir. Bu durum, PS’nin düşük halk desteğialmasında önemli bir etken olurken, sağcı/faşistkoalisyonun ise, işine yaradı. Bununla birlikte faşistpartinin güçlenmesi, seçimlere katılımın düşükolmasından öte sebepleri de var.

Faşist NF’nin başarısı, sadece Fransa ile sınırlı birdurum değil. Avrupa genelinde neo-faşist parti vehareketlerin giderek artan politik gücü ve etkisi, işçisınıfı hareketinin gelecek mücadele süreçlerindeönemle üzerinde durması gereken bir sorun halinialmaktadır.

İşçi hareketinin tarihsel gelişim süreçlerigözetildiğinde, kapitalist sistemin içine düştüğü kriz veişçi sınıfı hareketinin devrimci çıkışı karşısında, herdönemde faşist parti, örgüt ve çeteler önemli dalgakıran rol üstlenirler. 1890’lı yılların sonunda, -döneminkomünistleri olan- sosyal demokrat partileröncülüğünde gelişen işçi hareketinin önüne duvarörmek için burjuvazi, anti-semitizme dayalı bir karşı-devrim hareketi geliştirmiş, özellikle Almanya, İtalyagibi ülkelerde etkili olabilmiştir.

Ekim Devrimi ve yarattığı devrimci atmosferin deetkisiyle, Avrupa’nın bütün ülkelerinde döneminKomünist Partileri önderliğindeki işçi hareketi güçkazanmıştır. Burjuvazi, gelişen sınıf hareketine karşı 20.yüzyılın birinci yarısından itibaren faşist hareketlerioluşturmaya başladı. Faşist hareketler başta Almanyaolmak üzere iktidara gelerek, örgütlü isçi hareketinikanlı bir şekilde bastırmıştır.

Günümüzde egemen emperyalist sermayeiktidarını tehdit edecek örgütlü bir işçi hareketi olmasada, dünya kapitalist sistemin içinde bulunduğu derinekonomik kriz, burjuva parlamentarist temsili

kurumlarına karşı emekçi sınıflarda artan güven kaybıve bu kurumların meşruiyetini yitirmesi, uluslararasıilişkilerde giderek kullanılan militarist araç veyöntemler, kemer sıkma olarak adlandırılan ekonomikve sosyal saldırı ve yıkım politikaları, sağlık, eğitim,barınma, işsizlik, emeklilik gibi devasa sorunlar, sınıflararasındaki gerilimi arttırmaktadır.

Tekelci sermaye gruplarının çıkarlarını temsil edenkapitalist/emperyalist sistem, aşmakta aciz kaldığıekonomik ve mali krizin faturasını işçi ve emekçilerinsırtına yıkmak için saldırıyor. Bu saldırıya karşı işçi sınıfıve diğer emekçi katmanların tepkilerinin sertleşeceğinibilen egemen sınıflar ve onların hizmetindekihükümetler, ardarda çıkardıkları “anti-terör”yasalarıyla polis devleti için hazırlık yapıyorlar.kazanılmış demokratik hakların tırpanlanması,toplumsal-siyasal yasamda hızla yayılan ırkçılık,şovenizm ve bu sorunların egemen tekelci burjuvazitarafından “etnik” yöne kaydırılması, göçmenemekçilerin “günah keçisi” olarak sunulması vb… Tümbunlar, faşist hareketlerin Avrupa’nın bütünülkelerinde politik güç kazanmalarının hem koşullarınıyaratmış hem önünü açmıştır.

25 Mayıs Avrupa parlamentosu seçiminde ittifak…

Marine Le Pen liderliğindeki Front National (FN) ilediğer sağcı partilerin seçimlerde güç kazanmalarının,25 Mayıs 2014’te yapılacak olan Avrupa Parlamentosu(AP) seçimlerine de yanması bekleniyor. NitekimAvusturya’da FPÖ, Hollanda’da Geert Wildes`in PVV(Özgürlük Partisi) geçen dönem seçimlerinde aynıbaşarıyı göstermişti. Fransız sağcılarının dakatılmasıyla, AP’deki faşist hareketlerin etkisi artacak.

Ekonomik, mali ve politik krizin yarattığı sonuçlarve yönetimdeki geleneksel sosyal demokrat,muhafazakar ve sözde sol sosyal demokrat-sosyalistpartiler açıktan büyük tekelci sermaye gruplarınınçıkarlarını koruyan programları hayata geçirmişlerdir.Avrupa emperyalist burjuvazisinin bu saldırıprogramları başta işçi sınıfı olmak üzere, toplumunorta kesimleri ve küçük burjuva katmanlarında sosyalerozyona yol açmıştır. Le Pen “Bütün kötülüklerin köküAvrupa’dır” onun yerine “bağımsız ulusların işbirliği”savıyla, sözde Avrupa karşıtı söylemlerle seçimde etkiliolmuştur. “Sağ popülist”, “aşırı Sağ” olarak adlandırılanbu neo-faşist hareketler 90’lı yıllardan itibaren güç

kazanmaya başladılar. Nitekim Avrupaparlamentolarına göz atıldığında, çoğunda faşistpartilerin olduğu görülür.

Avusturya’da FPÖ 1999 yılında yüzde 26,9 oranındaoy alarak hükümette ikinci parti konumuna geldi. 1994yılında İtalya’da Musolini faşist hareketinin devamıolduğunu açıktan beyan eden Lega Nord, Berlusconihükümetinde yer alacak güce kavuşmuştu.

Danimarka’da Pia Kjaersgaard’in liderliğindekiDanimarka Halk Partisi (DF) seçimlerde aldığı yüzde 12oy oranıyla etkili politik bir güç haline gelmiştir. Buparti sistemli bir şekilde yabancı göçe, göçmenemekçilere karşı yürüttüğü ırkçı-faşist propagandayla,hükümetin çıkardığı yeni göçmen yasaları üzerindebelirleyici güç olmuştur.

Hollanda’da Geert Wilders`in partisi 2010’dakiseçimlerde aldığı yüzde 15 oy oranıyla parlamentoyagirmeyi başarmıştır. Almanya’da bilinen faşist grup vepartilerin yanında AB karşıtı söylemi üzerinde ilk genelseçimlere katılan “Almanya için Alternatif Partisi”(AFD)az bir oyla parlamentoya grime fırsatını kaçırmıştır.

Bu arada faşist hareket, sadece Batı Avrupa değil,Doğu Avrupa ülkelerinde de etkilerini arttırmayamuvaffak olmaya başladılar. Örneğin klasik faşisthareketlerin ideolojik ve politik karakteristiğini taşıyanparti ve örgütlerin güç kazanması dikkat çekicidir. Zirabu ülkelerde sınıf çatışmalarının politik düzeyde dahada derin ve sert yaşandığı bilinmektedir. ÖzellikleMacaristan faşist hareketi Jobbik Partisi (İyi birMacaristan için Hareket), oluşturduğu fasit tugaylarlaözellikle azınlıklara, sol harekete karşı faşist terörestirmektedir. Taşıdıkları siyah üniformalarıyla faşisttugaylar, geleneksel faşist hareketin sembol veideolojisinin militan, azgın savunucularıkonumundadırlar.

Faşist hareketin güçlendiği bir diğer ülkeYunanistan’dır. Doğu Avrupa’dakilerle benzerözellikleri, Yunanistan “Altın Şafak” faşist hareketi detaşımaktadır. Geleneksel faşist hareketin ideolojik-politik devamlılık söylemi, bu ülkelerde halen etkiliolmaktadır.

25 Mayıs’ta Avrupa Parlamentosu seçimlerinde birittifakla girecekleri bilinen bu parti ve grupların,Avrupa düzeyinde etkili politik bir güçoluşturacaklarına kesin gözüyle bakılıyor. Zira bupartiler, Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde geçendönemde de önemli oranda oy alabildiler. NitekimFransa, Avusturya ve Hollanda’da yapılan seçim

Avrupa: Sosyal demagoji ve faşisthareketlerin seçim başarıları 

A. Eren

Page 29: Kızıl Bayrak 2014 15

Küba’ya karşı yeniemperyalist komplo

ABD emperyalizmi, zafere ulaştığı günden beri Kübadevrimini yıkmak için çaba harcıyor. Ancak aradan geçen55 yıla rağmen, bu gerici hedefine ulaşmayı başaramadı.ABD saldırganlığını boşa düşüren Küba yönetimi, işçisınıfı ve emekçilerden gücünü alan devrimlerinemperyalist kuşatma ve komplolara karşı dayanıklılığınıda kanıtlıyor.

Fidel Castro’ya karşı yüzlerce kez suikast planıhazırlayan CIA’in bütün girişimleri fiyaskoyla sonuçlandı.Bundan dolayı defalarca rezil oldu. 55 yılda denemedikyöntem bırakmayan ABD, son olarak Twitter’i kullanarakKüba yönetimine karşı yıkıcı faaliyetlere devam ediyor.Bu kirli planla ilgili belgeleri yayınlayan Associated Press(AP) haber ajansı, Küba halkına düşmanlık yapan BarackObama yönetiminin suçüstü yakalanmasına katkıdabulundu.

Birkez daha USAID…

2009 yılında başlatıldığı belirtilen ‘yıkıcı proje’,Amerikan “yardım örgütü” Uluslararası Kalkınma Ajansı(USAID) tarafında yürütülüyor. CIA paravan kuruluşuolan USAID, ABD emperyalizminin kirli işlerini organizeetmesi için kurulmasına rağmen, STK (Sivil ToplumÖrgütü) diye pazarlanıyor. Oysa kirli icraatlarından dolayıbirçok ülkeden kovulmuştur.

USAID tarafından ZunZuneo adıyla kurulan servisin40 binden fazla kullanıcıya ulaştığını ortaya koyan AP’ninyayınladığı belgeler, spor, hava raporu gibi “siyaset dışı”haberlerle işe başlayan servisin, belli bir aşamadansonra, gençleri sosyalist yönetime karşı kışkırtmayabaşladığını da kanıtlıyor.

AP’nin ele geçirdiği USAID belgelerinde, ZunZuneoağı önemli bir kitleye ulaştığında daha siyasal içeriklimetinler göndermeye başlamayı, Raul Castroyönetimine karşı siyasi gösterileri ateşlemeyi vegençlerin “devlet ve toplum arasındaki güç dengesiniyeniden müzakere etmelerini sağlamayı” planladığıbelirtiliyor.

Yıkıcı plan gizli yürütülmüş

Suçüstü yakalanan USAID şefleri, Küba’ya karşıgiriştikleri yıkıcı faaliyetleri önemsiz göstermeyeçalıştılar. Oysa yıkıcı faaliyetlere tepki gösteren bazısenatörler, böyle bir programdan haberdar olmadıklarınıaçıkladılar.

USAID tarafından yürütülen yıkıcı faaliyeti “aptalca”olarak niteleyen Dış Operasyonlar Alt Komitesi BaşkanıPatrick Leahy, olayla ilgili açıklamasında şu ifadeleri dekullandı; “Bize bilgi verildiğini söylüyorlar. Ancak bizeöylesine dolaylı bilgi verildi ki kimse birşey anlamadı. İkisoru soracağım: Eğer bizden para istiyorsanız nedenayrıntılı bilgi vermediniz? Ve bu parlak fikir kimdençıktı?”

Bu açıklama, yıkıcı programın “önemsiz” değil, “kirli”olduğunu ve bundan dolayı gizli yürütüldüğünü gözlerönüne seriyor.

Kirli programın gizli yürütüldüğünü gösteren bir diğerönemli kanıt ise, finansmanın, ABD dışında kurulanşirketler tarafından üstlenilmesidir. Nitekim USAIDörgütünün Küba’daki sosyal paylaşım ağı ile ilişkisiniörtbas etmek için büyük çaba harcadığını gösterdiğine

işaret eden AP, programa aktarılan para için denizaşırıülkelerde şirketler kurulduğunu ve Cayman Adaları’ndakibankalardan transfer yapıldığını bildirdi. Bu aradayayınlanan belgelerde, ZunZuneo için harcanan 1,6milyon doların, Pakistan’da ayrıntıları açıklanmamış birprojeye tahsis edilmiş olarak gösterildiği de belirtiliyor.

Emperyalist küstahlık

Küba’ya karşı girişilen yıkıcı programın deşifre olmasıüzerine Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney tarafındanyapılan açıklamada, USAID’ın kirli işler çevirdiği kabuledildi.

Sözcü, “ Bunlar, bunun gibi programlar ve Amerikanhükümetiyle bağlantısının hem uygulayıcıları hem devatandaşlar için sorun yaratabileceği türden ortamlar.Bu yüzden gizlilik içinde yürütüldü. Gizli bir program yada istihbarat programı olduğu için değil. Kaldı ki gizli birprogram da değil, istihbarat programı da” dedi.

Yıkıcı programı kabul etmek zorunda kalan Obamayönetimi, Küba’ya karşı giriştikleri yıkıcı faaliyetleri“olağan” birşeymiş gibi göstererek, küstahlığı eldenbırakmadı.

BBC’ye açıklama yapan USAID sözcüsü ise,küstahlıkta Beyaz Saray sözcüsünü geride bıraktı. USAIDsözcüsü Matt Herrick, insanların haklarını kullanmalarınave dış dünyayla bağlantı kurabilmelerine yardımcıoldukları için Küba’daki faaliyetlerinden gururduyduklarını söyledi.

Oysa CIA’in paravan örgütü olan USAID, yıkıcıfaaliyetlerinden dolayı şimdiye kadar defalarca rezilduruma düşmüştür. Emperyalist kışkırtma vesaldırganlığın taşeronu olan bu örgüt pek çok ülkedenkovulmuştur. Son olarak geçen yıl Bolivya’dan, önceki yılise Rusya’dan kovuldu ve bu ülkeleri terk etmek zorundakaldı.

Küba’dan sert tepki

Yıkıcı faaliyetin deşifre olması üzerine açıklamayapan Küba Dışişleri Bakanlığı ABD ile İlişkiler DirektörüJosefina Vidal şu ifadeleri kullandı: “ZunZuneo programı,ABD’nin Küba’ya karşı yıkıcı planlarından vazgeçmediğinibir kez daha kanıtladı. ABD, ülkemizdeki kamu düzeninibozmak için istikrarsızlık ortamı yaratmaya çalışıyor vebu amaçla her yıl milyonlarca dolarlık bütçe ayırmadevam ediyor.”

Küba yönetiminin emperyalist saldırganlığa tepkisiniaktaran Vidal “Uluslararası yasalara ve BirleşmişMilletler sözleşmesine saygı duymak zorunda olan ABDhükümeti, Küba halkı ve uluslararası kamuoyutarafından da reddedilen yasadışı ve gizli eylemlerineson vermelidir” dedi.

ABD’nin Küba’ya karşı giriştiği emperyalistsaldırılardan biri daha boşa düşürülmüş oldu. Bunarağmen saldırgan, kirli programların uygulanmayadevam edeceğinden de kuşku duyulmuyor. Ziraemperyalizmin var oluş sebeplerinden biri de,sömürgeci saldırganlıktır. Ancak Küba örneğindegörüldüğü üzere, bilinçli ve direngen bir halkın olduğuyerde, bu saldırı programlarının başarıya ulaşma şansıda bulunmuyor.

anketlerinde, bu partilere yüzde 25-30 oranındadestekçi olduğunu göstermektedir. 25 Mayıs’tayapılacak AP seçimlerinde Lego Nord (İtalya), PVV(Hollanda), FN (Fransa), SD (İsveç Demokratları)(İsveç), SNS (Slovak Nasyonal Partisi) (Slovakya) ve VB(Vlaams Belang) (Belçika) ortak hareket etmeyehazırlanıyorlar.

Sosyal demagojinin etkisi

Farklı ideolojik, politik ve sosyal bileşimine karşınbu neo-faşist hareketlerin temel özelliği aldatıcı, sözdeanti-kapitalist radikal söylemler ve “küçük insanıezen, kendi ulusunun çıkarlarını gözetmeyen” Avrupakurumlarına karşı propagandadır.

Tekelci büyük burjuvazinin lehine uygulananekonomik ve mali programlar özellikle orta sınıfkatmanlarında geleceğe dönük karamsarlık, korku vebüyük bir tepki yaratmıştır. Göçmen işçilere,emekçilere düşmanlık, azınlıklara yönelik ırkçı ve fiilisaldırılara varan tutumlar, sosyal sınıfsal sorunların“etnik” boyutta sunulması/tartışılması, anti- islamsöylemleri, göçmenleri ve mültecileri kriminalizeederek, yeni göç yasalarının çıkarılması talepleri,sadece orta toplumsal kesimler üzerinde değil, küçükburjuva katmanlar, işsiz kalabalık kitleler ve işçilerüzerinde de etkili olmaktadır. “Ulusal Pazar’ınkorunması”, “önce biz ve milletimiz” gibi ırkçıpropagandalar, göçmen emekçileri sosyal sorunların,artan işsizliğin sorumlusu olarak lanse edilmesi,küçümsenmeyecek etki yaratmaktadır. FraontNational, FPÖ ve Lega Nord’un seçim başarılarında,işçi kentlerinin rolü de küçümsenemez.

Birinci olarak bu neo-faşist hareketler kapitalizminiçine girdiği bu çok boyutlu kriz sürecinde ortaya çıkançelişkileri, çatışmaları, sınıfsal tepkileri “sağa“ kanalizeederek dalgakıran rolü oynamaya hazırlanıyorlar.

İkincisi bu faşist hareketler kullandıklarıpropagandanın etkisiyle egemen burjuvahükümetlerin göçmenlere yönelik yeni yasalarçıkarmasını kolaylaştırmakta, iltica ve demokratikhakları kısıtlayan yasaların çıkarılmasının toplumsal-siyasal atmosferini oluşturmaktadırlar.

Üçüncü olarak emekçi sınıfları demoralize edecekkorku ortamı yaratmaya çalışıyorlar. En önemlisi deişçi sınıfının devrimci örgütlenmesinin önüne setçekmek, etkili olmasını engellemek fonksiyonunuüstlenmektedirler.

Bütün bu faşist parti ve hareketlerin, büyük tekelcişirketlerin çıkarlarına göre uygulanan ekonomik vepolitik programlara, özünde bir itirazları yok. Sosyalhakların kısıtlanması, esnek çalışma koşulları, taşeronsisteminin uygulanması gibi uygulamalar, “ulusal işgücünü koruma” propagandasıyla desteklenmekte.Dolayısıyla faşist hareketlerin temsil ettikleri ideolojive yaptıkları propaganda bir taraftan etkilediklerisosyal tabanının (özellikle orta katmanların)mantalitesini yansıtırken, öte yandan ve esas olarakegemen burjuva sınıfın çıkarlarını savunmaktadırlar.

Genel olarak faşist ideoloji bir taraftan alttoplumsal katmanların tepkilerini dillendirip dışayansıtırken, diğer taraftan kapitalist toplumsal düzeni“işçi sınıfı tehdidi”nden korumak, devrimci çıkışperspektifi ve çabasını düzen içine kanalize ederek,dalgakıran rolü oynamaktadır.

Faşist hareketin bu karşı devrimci, işçi düşmanı,aldatıcı sosyal demagojisini teşhir etmek, buna karşıdevrimci bir cephe oluşturmak ertelenemez birgörevdir!

Page 30: Kızıl Bayrak 2014 15

ABD’li gazeteci Seymour Hersh yayınladığımakalede Suriye’de süren kirli savaş konusundadevletin tutumuyla ilgili ciddi iddialarda bulundu.Tayyip Erdoğan’ın El Nusra’nın destekçisi olduğunu,Suriye’deki çetelerle işbirliği yaptığını ortaya koydu.Hersh makalesinde Guta’daki kimyasal saldırının MİTtarafından planlandığını, ABD’nin de sermayedevletinin dinci çetelerle olan ilişkisini bildiğini belirtti.

Hersh’in yazısında yer verdiği rapora göre El-Nusrakimyasal silah üretmek için harekete geçti. El Nusra enbüyük desteği Türk devletinden gördü. Türk devleti veABD desteği ile sağlanan kimyasal hızlandırıcılarsayesinde El Nusra adındaki katliamcı örgüt sarin gazıüretmeyi başardı.

Hersh’in yazısında sık sık atıfta bulunduğu raporagöre, MİT, El Nusra ve diğer çetelerle bir dizi görüşmeyaptı. Dinci çetelerle politik temaslarda bulundu.Jandarma çetelerin askeri lojistik desteğininyönetimini üstlendi ve savaş çetelerini askeri olarakeğitti. Türk devleti Suriye’deki kirli savaşın sorumlusuçetelerden desteğini esirgemedi. Zira çetelere destekvermemesi durumunda Suriye yönetiminin iç savaşıbitireceği bilinciyle hareket etti. AKP iktidarı ABDemperyalizminin doğrudan müdahalesinin önünüaçmak için Suriye’de komplocu kontra faaliyetlerinehız verdi.

Rapora göre Amerikan istihbaratı, MİT’in kimyasalsavaş teknolojileri geliştirilmesi konusunda doğrudanEl-Nusra ve müttefikleri ile çalıştığını öğreniyor. AyrıcaObama, John Kerry, Tom Donilon, T. Erdoğan, A.Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan bir toplantıdüzenliyorlar. Toplantıda Türk sermaye devletiyetkilileri savaş için bir an önce düğmeye basılmasınıistiyor, Suriye devletinin “kırmızı çizgileri” aştığıkonusunda ABD yöneticilerini ikna etmek için gayretgösteriyor.

Rapora göre Türk devlet yetkilileri ABDyöneticilerinin katıldığı toplantıda ellerinigüçlendirmek amacıyla, El Nusra vb. çetelerinkullandığı kimyasal silahları Suriye yönetimininkullandığı görüntüsünü ve yanılsamasını yaratmak içintüm hünerlerini sergilemişler. Ancak buna rağmenkimyasal gaz kullanımını soruşturan BM heyeti Suriyeyönetiminin kimyasal gaz kullandığına dair bir kanıtbulamadı. Üstelik BM heyeti sarin gazının Türkiyeüzerinden Suriye’ye sokulduğunu saptadı.

Hresh Türk sermaye devletinin aynı zamanda sarinkullanımı konusunda çetelere eğitim de verdiğininaltını çiziyor. Hersh, iddiasının temel kanıtı olarak Türkdevlet yetkililerinin tümünde gözlemlenen “saldırısonrası memnuniyet”i ve biraraya gelinen bazıdurumlarda görülen “karşılıklı övgüler”i gösterdi.

Hersh’ün yazısına kaynaklık eden rapora göreSuriye’deki çetelere yardım eden en önemli güç Türkdevleti. Zira Ürdün’den yardım gelemez. ÇünküÜrdün’ün güney bölgeleri girişe açık ve Suriyelilertarafından kullanılıyor. Lübnan da vadilerin ya datepelerinin kullanılmasına izin vermez.

Türk devlet yetkililerin suçları Hersh’ün yazdığısınırları aşan bir içeriğe sahiptir. En son Dışişleri Bakanı

Ahmet Davutoğlu ile Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT)Başkanı Hakan Fidan’ın da olduğu üst düzeybürokratlar arasında yapılan bir toplantınınYouTube’da yayınlanan ses kayıtları bu suçlara ışıktuttu. Toplantının bir yerinde, savaş çığırtkanları ,Suriye devletinin Türkiye topraklarına ya da SüleymanŞah Türbesi’ne bir saldırı düzenleme olasılığınıtartışıyorlar. Süleyman Şah Türbesi, Türkiye ile Suriye’yisömürge olarak elinde tutan Fransa arasındaimzalanan 1921 tarihli Ankara Anlaşması’na göre,Suriye içinde Türk askerleri tarafından korunan bir Türktoprağı sayılıyor.

Sızdırılan ses kayıtlarına göre, Davutoğlu,“Başbakan da telefonda, bu [Süleyman Şah Türbesi’nesaldırı] gerektiğinde bir imkan gibi de değerlendirilmelibu konjonktürde dedi” diyor. MİT müsteşarı HakanFidan da verdiği cevapta “Ben öbür tarafa 4 taneadam gönderirim, 8 tane boş alana füze de attırdım.problem değil o! gerekçe üretilir... Gerekirse oraya da[Süleyman Şah Türbesi’ne de] bir saldırı düzenleriz,oraya da, oraya da biz saldırtırız önden” diyor. TürkDışişleri Bakanlığı, kayıtların “bazı bölümleri tahrifedilerek yayınlandığını” ve sızdırmanın “Türkiye’ninulusal güvenliğine yönelik alçakça bir saldırı” olduğunubelirtti.

Bu konuşmalar, Türkiye’ye saldırmamış olan birdevlete saldırı düzenlemeye yönelik kirli niyetin açıkgöstergesidir. NATO üyesi olan Türk sermayedevletinin, II. Dünya Savaşı sonrasında Nürnberg’deNaziler’in ölümle cezalandırıldığı barışa karşı işlenensuçları işlediğinin ve bir komplonun icracısı olduğununaçık kanıtıdır.

Ortalığa saçılan savaş çığırtkanlığı ABD ve Avrupaemperyalistlerinin önderliğinde Suriye’de sürdürülenkirli savaşı tümüyle deşifre etmiştir. Şam’da yönetimdeğişikliği uğruna verdikleri kirli savaşta El Kaidebağlantılı İslamcı milisleri fütursuzca silahlandıran ABDve Avrupa emperyalistleri, Türk devleti Suriye’yi büyükbir yıkıma uğratmış ve bu sızdırmalarla açığa çıkantürde provokasyonlara uygun bir zeminhazırlamışlardır.

ABD ve Batılı ortakları, Suriye’ye doğrudan birmüdahaleden korkuyorlar. Çünkü bu durumda Rusyave İran’ın doğrudan, Çin’in ise dolaylı şekilde içinde yeralacağı bir bölge savaşının kaçınılmazlığından kaygı

duyuyorlar. Suriye’den sonra emperyalistlerin hedeftahtasına çakılacak olanlar İran halkları olacaktır.Yükselen ve sistem dışı bir bölge gücü olan, İslamdünyasında ABD ve Batı emperyalizmine karşı direnenŞii ekseninin merkezi konumundaki İran’ı tasfiyeetmek, hem emperyalistlerin, hem de emperyalistlerinişbirlikçisi devletlerin temel hedeflerinden biridir.

Eğer Suriye’ye ABD ve NATO açık bir müdahaledebulunursa, bu saldırının yatay ve dikey gelişecek birbölgesel savaşa dönüşmesi kaçınılmazdır. Bu savaşındikey boyutunu, bütün bölge ülkelerine yayılacak kanlıetnik çatışmalar ve mezhep boğazlaşmalarıoluşturacaktır.

Bu bölgesel yangının Çin emperyalizminin dekayıtsız kalamayacağı aşikardır. Türk devleti ve AKPiktidarının emperyalist ABD’nin bir taşeronu olarak rolaldığı kirli oyunun bölgeyi saran savaşa hizmet ettiğiortada.

ABD emperyalizmi Suriye’ye açık bir müdahaledençekiniyor. Bunun yerine Suriye savaşını bir taşerona,Türk sermaye devletine ihale etmek istiyor. Çünkü kriziböylece iki ülke arasındaki bir sorun ya da savaş olaraksunma olanakları bulunuyor. O zaman Rusya, Çin veİran’a dönüp, “Bu, iki ülkenin sorunu, kimsekarışmasın” deme şansları bulunuyor.

Sermaye devletinin dümenine geçen AKPhükümetinin emperyalist savaş çığırtkanlığına vehazırlıklarına karşı işçi ve emekçiler de “İşçilerin birliğihalkların kardeşliği” şiarını yükseltmeli, ABDemperyalizmin taşeronluğuna hizmet eden kirli savaşpolitikalarına geçit vermemelidirler. Emperyalist savaşpolitikalarının bedelini Suriye halkları canlarıylaödüyorlar. Emperyalist savaşın daha fazla kâr ve rantpaylaşımı uğruna tezgâhlandığı açıktır. İşçi veemekçilerin kanı ve canı üzerinden pazarlık kozlarınıarttırmayı umanların insani değerlerle en ufak birilgilerinin bulunmadığı açıktır.

Bugün yapılması gereken Suriye halklarına yönelikemperyalist savaş ve saldırganlığa karşı çıkmaktır. Kirli,haksız savaşın kaynağı olan kapitalist sömürü düzeniniyıkmak için mücadele ateşini körüklemektir. Suriyehalklarına yönelik savaş çığırtkanlığı yapan savaşbaronlarının oyunlarını bozmak için “Kapitalizm savaşdemektir, barış sosyalizmle gelecek” inancı ve Haziranruhuyla sokakları fethetmektir.

Suriye’deki kirli savaş veortalığa saçılan pislikler!

Page 31: Kızıl Bayrak 2014 15

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/15 * 11 Nisan 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

On binler demokratikreformlar için yürüdü

Bahreyn’de halk isyanının üçüncü yılı geridekaldı, ancak halkın demokratik talepler uğrunayükselttiği mücadele, fütursuz devlet terörünerağmen devam ediyor.

Bu küçük ada ülkesinde aynı anda halkınyarısının sokaklara döküldüğü eylemler deyapılmasına rağmen mezhepçi/zorba, Ortaçağkalıntısı rejim Suudi Arabistan işgal ordusu veemperyalistlerin desteği sayesinde ayaktadurabiliyor. Buna rağmen Amerikancı Bahreyn EmiriHamad Bin İsa Al-Halifa ve avenesi diken üstündeler.Zira tüm zorbalıklara rağmen halk hareketinibastırma gücünden acizler.

Bu zorba yönetim, halk üzerinde terör estirirken,aynı zamanda Formula-1 yarışmalarına ev sahipliğide yapıyor. Demokratik talepler için mücadele edenBahreynliler, birkaç gün önce başlayan Formula-1küstahlığına da tepkililer.

Muhalefetin çağrısı üzerine sokaklara çıkan onbinlerce Bahreynli demokratik reform talepleriyleyürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşte, iktidara vetoplumsal servete el koyan azınlık rejimine karşışiarlar yükselten Bahreynliler, bu rejimin yıkılması,yerine eşitlik, adalet ve yurtseverliğe dayalıdemokratik bir yönetimin kurulmasını talep ettiler.

Yürüyüş sırasında yapılan açıklamalarda da butalepler dile getirildi ve rejimin muhalefeti polisşiddetiyle bastırma politikasının sonuç vermeyeceği,Bahreyn halkının gerçek demokrasi uğrunayürüttüğü mücadelenin devam edeceği belirtildi.

Ortaçağ kalıntısı rejim, polis terörünün yanı sıraadli terör de estiriyor. Örneğin Bahreyn CinayetMahkemesi, 30 Mart’ta 12 muhalifi müebbet hapiscezasına çarptırarak, muhalifleri yıldırmapolitikalarının vardığı noktayı gözler önüne serdi.Ancak bu karardan beş gün sonra on binlerce kişininsokaklara çıkması, gerici rejimin baskılarının halkıkorkutamadığını birkez daha gösterdi.

Bazı ülkelerde geçen yılın sonu ve bu yılın başındanberi “Sosyal bir Avrupa için”, herkese düzenli bir iş, % 3alım gücünün yükseltilmesi, ücretlerin ve ödeneklerinartması, taşaronlaştırmanın sınırlandırılması ve tasarufpaketlerine son verilmesi talepleriyle sendikalarkampanyalar yürüttüler. Birçok ülkede yürütülen bukampanya sonrası Avrupa Sendikalar Birliği tarafından4 Nisan’da bir yürüyüş yapılması kararı alındı.

4 Nisan günü, 28 Avrupa ülkesinden işçi veemekçiler Belçika’nın başkenti Brüksel’e aktı. Saat09.00’dan itibaren ev sahibi Belçika sendikaları ABVVve ACV yürüyüş alanında belirdiler. Çok geçmedençeşitli şehirlerden otobüslerle gelen işçiler flama verenkleriyle bölük bölük kortejler oluşturdular. Saat10.00’dan itibaren Avrupa’nın diğer ülkelerinden gelenişçiler otobüslerden, trenden inerek kortejler halindeyürüyüş güzargahına aktılar. Yakın ülkelerden katılımyüksek ve uzak ülkelerden sembolik şekilde olurken,işçiler kendi flama, pankart ve dövizlerini taşıdılar.

En önde Belçika’nın ABVV Sendikası, kızılrenkleriyle alanda büyük bir coşku ve heyecanyaratıyordu. Gelen sınıf kardeşlerini selamlayarak evsahibi olmanın onurunu yaşıyorlardı. ACV’nin örgütlüolduğu çeşitli işkollarındaki işçi ve emekçiler de değişikrenkleriyle alanda göz dolduruyorlardı.

Her zamanki duruşu ve mütevaziliğiyle Fransa CGTSendikası alana girdi ve alanda görkemli kızılrenkleriyle, sloganlarıyla gözdeliğini hep korudu.Küçümsenmeyecek bir katılımın olduğu kortejlerdenAlmanya DGM, IG-Metal ve Ver.di sendikaları alandasloganlarıyla, coşkularıyla hayli ilgi çeken kortejlerdenbiriydi. Ardından Hollanda FNV sendikası 2 bin kişilikkortejiyle alanda toplanmaya başladı.

Diğer Avrupa ülkelerinden gelen işçiler veemekçiler alana flamalarıyla geldiler. Saat 11.30’dan

itibaren yürüyüş kotejleri hareket etti. Binlerce işçi veemekçi yürüyordu. Sokaklar bir kez daha zaptedilmişti. Eylem alanı coşkunun, kardeşliğin egemenolduğu ve saldırılara karşı emekçilerin tepkilerinihaykırarak dışa vurduğu şekilde devam ediyordu.

Tahamülsüzlük, polis provokasyonu!

Karadan ve havadan yoğun polis kontrolü eşliğindetam bir provakasyon havası estirilmeye çalışılıyordu.Sendika kortejlerinde güvenlik ve düzenden sorumlukişiler hep iyimser bir şekilde provokasyona karşıdikkatli olmaya çalıştılar. Ama özel polis güçleriylekoruma ve güvenliğini sağlama adı altında binalarınayaklaşıldığında, polis en ufak bir hareket ve davranışa60-70 kişilik polis timleri, panzer ve TOMA’larıylahemen saldırıya geçiyordu. Provokasyon için her türlüortamı yaratıyordu. Birçok yerde işçi ve emekçikortejlerine saldırdı. TOMA’ların tazyikli suyuna karşı,taş, sopa ve havai fişeklerin kullanıldığı sokakçatışmalarında tam bir polis terörü estiriliyordu. Havaifişekler, ses ve sis bombaları tam Beyrut sokaklarınıandırıyordu. Genelde gençlerin ve küçük gruplarınkortejlerine saldırıyordu. İşçilerin korejlerinegelindiginde polis süt dükmüş kedi gibi geriçekiliyordu.

Sol Parti ve örgütler

Sol parti ve örgütler de çeşitli pankart, bayrak veflamalarıyla katılmışlardı. Genelde her ülkenin solçevreleri alanda materyallerini dağıtıyorlardı. KarlMarx ve Che’nin resimlerine pankartlar ve bayraklarüzerinde oldukça sıkça rastlanıyordu.

Kızıl Bayrak / Belçika-Hollanda

Brüksel’de 50 binişçi ve emekçi yürüdü

Page 32: Kızıl Bayrak 2014 15

İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayısyaklaşıyor. 1 Mayıs sömürüye, baskıya, kölelik zincirlerine karşı başkaldırıgünüdür.

1 Mayıs’ta iki sınıf, iki dünya karşı karşıya geliyor. Dünyanın dört köşesindenmilyonlarca işçi ve emekçi, işçi sınıfının kızıl bayrağı altında birleşiyor, kapitalistsömürü ve barbarlığa karşı tek yumruk oluyor.

İşte bunun için, dünyayı ve ülkeleri yöneten asalak takımı 1 Mayıs’tan ölesiyekorkuyor. Elinden gelse onu yasaklayacak. Bunu yapamayınca içini boşaltmayaçalışıyor. Ama başaramıyorlar. 1 Mayıs’ın kızıl mücadele ruhu bir meşale gibiyanmaya devam ediyor.

Kardeşler!Bu yılın 1 Mayıs’ında sömürü ve köleliğe karşı mücadele kararlılığımızı ortaya

koymalı, belimizi büken kapitalist sömürünün zincirlerini taşımak istemediğimizigöstermeliyiz. Çünkü bu zincirler altında, ağır sömürü şartlarında sürünüyor, sefilbir yaşamın pençesinde kıvranıyoruz. Uzun mesailer, düşük ücretler, taşeronköleliği, sendikasız ve güvencesiz çalışma, paralı sağlık ve eğitim yaşamı çekilmezkılıyor.

İşte böylesine sürünerek yaşamaktansa, bu yılın 1 Mayıs’ında Greif işçilerininmücadele ruhunu ve gözüpekliğini kuşanarak “İşgal, grev, direniş!” bayrağınıyükseltmeliyiz. Çünkü bu düzende en küçük haklarımızı kazanmanın yolu dahikararlı ve dişe diş bir mücadeleden geçiyor. Bu nedenle 1 Mayıs alanlarında,yasaların ve sermayenin izin verdiği kadarına razı olmayacağımızı, hakkımız olanıkoparıp alacağımızı göstermeliyiz.

İşte bu ruhla bu yılın 1 Mayıs’ında Taksim kilidini açmalıyız. Çünkü Taksim’eyasak koyanlar, 1 Mayıs’ın mücadele ruhunu boğmak, işçi sınıfının iradesine vemücadelesine zincir vurmak istiyorlar. Bu zincirleri paramparça etmeliyiz. HaziranDirenişi’nin ruhuyla Taksim’e sel olup akmalı, öte yandan da ülkenin her yanında“Her yer Taksim, her yer direniş!” kararlılığıyla yasakların üzerine yürümeliyiz.

Berkin’in, Ethem’in, Ali İsmail’in, Abdullah’ın, Mehmet’in, Ahmet’in,Medeni’nin Hasan Ferit’in hesabını 1 Mayıs alanlarında sormalıyız.

Bu yılın 1 Mayıs’ında haramilerden hesap sormak ve saltanatlarınıyıkacağımızı haykırmak için alanlarda olmalıyız. Çünkü emeğimizi sömürüpsoframızdaki ekmeği çalanlar, hayatı bize zindan edip üç kuruşluk ücretlerlesüründürürken, kendileri zenginlikler içinde sefahat sürüyorlar. Milyonlarınısaymak için para sayma makinaları kullanıyor, sıfırlayıp saklamak isteseler deyapamıyorlar.

Bu yılın 1 Mayıs’ında örgütlenme, toplanma, haber alma ve söz söylemeözgürlüğümüzü savunmalıyız. Çünkü emeğimizin ürünlerini yağmalayanlar,böylelikle elimizi ayağımızı bağlayarak hareket edemez hale getirmeye, ağzımızıkapatarak bizi susturmaya çalışıyorlar. Onlara yanıtımızı 1 Mayıs alanlarındavermeli, hem kendimiz için hem de bu düzen tarafından ezilenler için özgürlükistemeliyiz.

Bu yılın 1 Mayıs’ında emperyalist savaşlara ve egemenlerin kirli savaştezgahlarına karşı da çıkmalıyız. Suriye’ye ya da herhangi bir başka ülkeye yönelikgerici çıkarlar uğruna tezgahlanan her türlü gerici savaş kışkırtmasına karşı, 1Mayıs alanlarında dünyanın tüm emekçileriyle birleşerek yanıt vermeliyiz.

Kısacası bu yılın 1 Mayıs’ında çürümüş ve kokuşmuş kapitalizme, bu düzenininsanlığa musallat ettiği tüm kötülüklere karşı işçi sınıfının sosyalizm bayrağıaltında toplanmalıyız.

Kardeşler!Hayatımız, geleceğimiz ve onurumuz için milyonlar olup bir sel gibi 1 Mayıs

alanlarına akmalıyız. Bunun için şimdiden hazırlıklara başlamalıyız. 1 Mayıs’ıntarihsel anlamını ve güncel çağrısını en yakınımızdan başlayarak tüm sınıfkardeşlerimize anlatmalı, omuz omuza verip 1 Mayıs çağrısını hep birlikteyaymalıyız. Böylelikle öfkemizi ve umudumuzu seçim sandıklarına gömmeyeçalışanlara karşı 1 Mayıs alanlarında gerçek bir kurtuluş için emeğin gücünügöstermeliyiz.

1 Mayıs’ta alanlara, yasakları aşarak kölelik zincirlerini kırmaya!Direnişe, devrime ve sosyalizme!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

Yasakları aşıp kölelik zincirlerini kırmak için... 

Direnişe, özgürlüğe,1 Mayıs’a!

Hayatımız, geleceğimiz ve onurumuz için milyonlar olupbir sel gibi 1 Mayıs alanlarına akmalıyız. 1 Mayıs’ıntarihsel anlamını ve güncel çağrısını en yakınımızdanbaşlayarak tüm sınıf kardeşlerimize anlatmalı, omuzomuza verip 1 Mayıs çağrısını hep birlikte yaymalıyız.Öfkemizi ve umudumuzu seçim sandıklarına gömmeyeçalışanlara karşı 1 Mayıs alanlarında gerçek bir kurtuluşiçin emeğin gücünü göstermeliyiz.