32

Sİ Kızıl bayrak 10-15

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-15 / Nisan

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl bayrak 10-15
Page 2: Sİ Kızıl bayrak 10-15

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER1 Mayıs’a etkin hazırlık . . . . . . . . . . . . . 3Direnen işçilerin yolundan1 Mayıs’a! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4Saldırılar meşru/militan bir direnişle karşılanmalıdır! . . . . . . . . . 5Tayyip Erdoğan Washington yolculuğunahazırlanıyor… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6“Açılım” kirli savaş yöntemleriylesürüyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7Polis “yakaladı” boyalı basın yargıladı... . . . . . . . . . . . . . 8Devrimci sınıf mücadeledesiniyükseltelim! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9BDSP’ye yönelik tutuklama terörü protesto edildi . . . . . . 10Sermaye devleti 5 sınıf devrimcisinitutukladı... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndanaçıklama... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12Taksim 1 Mayısları’nda4. yıla doğru... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1318 Nisan’da Kayseri İşçi Kurultayı’na! . . . . . . . . . . 14İşçi ve emekçi hareketinden... . . . . . . . 151 Mayıs’tan 26 Mayıs’a greve, direnişeyürümek için! / EKİM . . . . . . . . . 16-171 Nisan eylemi ve gösterdikleri . . . 18-19Bir bürokratın ağzındandökülen inciler… . . . . . . . . . . . . . . . . . 20İTO YK Üyesi Dr. Nazmi Algan’lakonuştuk.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 21-22Sınav (sömürü) sistemi can alıyor . . . . 23Avrupa’nın en zayıf halkası: Yunanistan - Volkan Yaraşır . . . . . . 24-25Venezüella-Rusya ilişkilerindeyeni dönem… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26Amerikan demokrasisi ilekatledilen siviller... . . . . . . . . . . . . . . . . 27Anayasa değişiklik paketi vedemokratikleşme… - M. Can Yüce . . . 28Rakamlarla polis devletiuygulamaları... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29Azadiya Welat gazetesi çalışanıkatledildi! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

İşçi ve emekçiler bahar dönemine sermayenin kölelikdayatmaları ve sosyal yıkım saldırıları altında giriyorlar.TEKEL Direnişi’nin hala etkisini koruduğu bir süreçteönümüzdeki mücadele dönemini kazanmanın yolu bir kezdaha 1 Mayıs’ı kazanmaktan geçiyor. Bu çerçevede 1Mayıs’a sınırlı bir süre kala 6 konfederasyon “1 Mayıs’ıTaksim’de kutlama” kararlarını açıkladılar. Geçmişyıllardaki 1 Mayıs pratikleri ve TEKEL Direnişi’ndekiicraatları düşünüldüğünde sendikal bürokrasinin, sermayedevletinin baskı ve tehditleri karşısında tok bir tutumalmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır.

Öte yandan birleşik, kitlesel devrimci bir 1 Mayıs’ıörgütleme hedefiyle hazırlıklarını yoğunlaştıran Devrimci1 Mayıs Platformu bileşeni devrimci güçler de Taksim2010 1 Mayısı’nı kitlesel ve devrimci bir tarzdaörgütleme kararlılıklarını kamuoyuna açıkladılar.

1 Mayıs 2010 ve bununla bağlantılı 26 Mayıs “geneleylemi-grevi”ne uzanan bir mücadele hattında başta sınıfdevrimcileri olmak üzere ilerici ve sol tüm güçlerinomuzlarına büyük sorumluluklar yüklüyor. Busorumluluğun gereklerine uygun politik bir tutum vepratik bir çaba ortaya konulabilmelidir.

***TEKEL Direnişi’yle beraber ivmelenen sınıf

hareketine karşı baskı ve zor uygulamaları da eşlikediyor. TEKEL işçilerinin 1-2 Nisan eylemlerine azgıncasaldıran sermaye devleti, Kürt halkına yönelik inkar veimha politikalarına hız veriyor. Kürdistan’da sınırbölgelerine yapılan yığınak ve askeri sevkiyatönümüzdeki sürecin sertleşeceğine işaret ediyor.

Genel saldırı dalgasının bir diğer yansıması daBDSP’ye yönelik gerçekleştirilen operasyon oldu.Sermaye devletinin Ankara, Samsun ve Bursa’dagerçekleştirdiği eşzamanlı operasyonları sonucu gözaltınaalınan sınıf devrimcileri Onur İnce, Hızlan Erpak, ÖzgürKaragöl, Can Kızıltan ve Emre Azapçı’yı tutuklanarakSincan F Tipi Cezaevi’ne gönderildi.

Komünistler kararlı ve soluklu bir siyasal mücadeleile saldırıyı püskürtmek için seferber oldular/olacaklardır.Bu anlamda, saldırıya uğrayan her mevzininsahiplenilmesi oldukça önemlidir. Bunun ilk örnekleriçeşitli illerin merkezlerinde ilerici ve devrimci güçlerin dedestek verdiği eylemlerle ortaya konmuştur.

Ancak bu sahiplenmenin yeterli olmadığı da açıktır.Kimi reformist sol çevreler, bırakalım bu saldırıkarşısında sahiplenmeyi, polis terörü sonucu haksız vekeyfi bir biçimde gözaltına alınıp tutuklanan sınıfdevrimcileri ile ilgili gelişmeleri kendi basınındanyansıtmayı bile gerekli görmediler. Zira onlar “metanetli”konularda hep devrimcilere uzak durmuşlardır. AlaattinKaradağ cinayetinde takındıklarına benzer bir tavırla,BDSP’ye yönelik gözaltı ve tutuklama saldırısınıgörmezden gelmeleri, yayınlarında (günlük sitelerinde)bu konuyla ilgili hiçbir gelişmeye yer vermemiş olmalarıkabul edilemez bir durumdur ve içinde bulunduklarıvahim tabloyu gözler önüne sermektedir. Bu tutumlarıhiçbir biçimde şaşırtıcı değildir. Sınıf devrimcileridüzenin faşist baskı ve terörü karşısında sessiz kalan buçevrelerin tutumlarını hiçbir biçimde unutmayacaktır.

***Bu yılın 1 Mayısı’na emeğin baharını kazanma

hedefiyle yürüyen komünistler, önlerine dikilen her türlüengeli devrimci siyasal faaliyeti büyüterek yanıtvereceklerdir. Tutuklu sınıf devrimcileriyle dayanışmayıyükseltmek aynı zamanda devrimci siyasal faaliyeteyönelik saldırılara karşı tutum almak anlamınagelmektedir.

Bu saldırılara karşı en büyük yanıt ise, TEKELDirenişi’nin yaktığı ateşi yeni döneme taşımanınsorumluluğuyla hareket etmek, 1 Mayıs ve 26 Mayıseylemlerine etkin bir faaliyet örgütlenerek verilebilir.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Bu yılın 1 Mayısı’na emeğin baharını kazanmakhedefiyle hazırlanıyoruz. TEKEL işçilerinin yaktıklarıdireniş ateşi sınıf hareketini yeni bir dönemin eşiğinetaşımanın olanaklarını artırmış bulunuyor. Eğer doğrubir biçimde değerlendirilebilirse, önümüzdeki dönem,rüzgârın işçi sınıfından yana eseceği, saflarınıntoparlanacağı ve mücadelenin ileriye taşınabileceğibir dönem olabilecektir.

Bu süreç elbette basitçe 1 Mayıs’ın kazanılması veburadan alınan güçle 26 Mayıs eyleminin başarılı birgenel grev olarak örgütlenmesine indirgenemez. Yenibir dönem denildiğinde anlaşılması gereken, işçisınıfının siyasal sınıf bilinci kazanması, fabrikalardanişkolu ve ülke düzeyine kadar çeşitli kademelerdeörgütlülüklerini oluşturması, militan mücadeledüzeyini yükseltmesidir. Tüm bu açılardan düzenden,düzenin işçi sınıfı içerisindeki uzantılarındanbağımsızlaşması, giderek düzeni ve kurumlarınıkarşısına alacak biçimde mevzilenmesidir. Budoğrultuda aldığımız mesafe ölçüsünde “1 Mayıs ve26 Mayıs’ı kazandık” diyebileceğiz.

Sermaye sınıfı ve uşaklarının TEKEL korkusunungerisinde bu yönde ortaya çıkmış kazanımlarbulunmaktadır. Düzenin işçi sınıfının önüne koyduğufiziki ve moral sınırları zorlayan, kararlılıkla militanmücadele ruhunu yükselten TEKEL işçileri, dağınıkdurumdaki işçi ve emekçilere örnek olmuştur. Bunedenle TEKEL direnişini bitirmek için ellerindengeleni yaptılar, 1 Nisan eylemine engel olmak içintüm güçlerini seferber ettiler.

Eğer TEKEL işçileri de dahil ileri ve öncüunsurlar önümüzdeki süreçte daha örgütlü ve kararlıbiçimde yürüyebilirlerse, gerideki sınıf kesimlerinintoparlanması kolaylaşacaktır. 1 Mayıs ve 26 Mayısgenel grevi, sürecin bu yönlü gelişiminisağlayabilecek olanakları barındırmaktadır. Bumücadele günleri fabrika ve işyeri düzeyinde işçilerinsınıf bilincinin gelişmesini ve açtığı mücadelekanalları ile kendilerini ifade etmelerinikolaylaştıracak ve tek tek mevzi mücadelelere ivmekatacaktır.

Elbette bu süreç ancak bilinçli ve sistematik birdevrimci çalışmanın varlığı koşullarında istenenyönde gelişebilir. Aksi halde, anlamlı birtakımgirişimler ve ileri çıkışlar yaşansa da, bunların kararlıve giderek örgütlü bir karakter kazanması olanaklıolmayacaktır. Dolayısıyla, süreç boyunca yürütülecekdevrimci sınıf çalışması büyük bir önemkazanmaktadır.

Bu çerçevede devrimci sınıf çalışması ve buçalışmanın 1 Mayıs hazırlıklarıyla bağlantılı görevalanları üzerinde duracağız.

Yaygın ve yoğun bir ajitasyon çalışması

Bu dönemde yürütülecek ajitasyonun içeriğinidoğal olarak sermayenin saldırılarına karşı işçi sınıfıve emekçileri 1 Mayıs’a ve 26 Mayıs genel grevineçağırmak oluşturacaktır. Hem bu mücadele günlerinien geniş kesimlere duyuracak, hem de işçi veemekçileri mücadele alanlarına çıkartmayıhedefleyeceğiz. Bunun için sözümüzü en etkili ve endolaysız biçimde söylemeyi başarmak durumundayız.

Ajitasyon çalışmasının etkinliği onun yaygın veyoğun biçimde örgütlenmesine bağlıdır. Söyleneceksözün sınıfın en geniş kesimlerine ulaştırılması,işçilere farklı alan ve mekanlar (fabrikasında,mahallesinde, vb.) üzerinden ulaşılması,ajitasyonumuzun etki gücünü artıracaktır.

Öte yandan, seçilmiş alanlara bir dizi araç vebiçim üzerinden seslenebilmek gerekmektedir. İşçisınıfının kalbinin attığı fabrikalar doğal olarakçalışmanın yoğunlaştırılacağı alanlardır. Fabrikalardaöncelikli olarak kuşatmamız gerekenler ise öncü roloynayabilecek işçilerdir. Elbette, işçi sınıfının farklıbölüklerinin birbirlerinden etkilenmeye açık olduklarıdüşünülürse, kimi durumlarda sonuç almaya en yakınolduğumuz fabrika/işyeri de yoğunlaşma alanı olarakseçilebilir. Önemli olan, sınıf bölükleri arasındaetkileşimi gözetmek ve buna uygun olarak hareketegeçenin geride duranı uyandırabileceği yaratıcı birinisiyatifi sergileyebilmektir.

Merkezi bildiri ve afiş gibi materyaller ile özgünsorunlardan hareketle hazırlanmış yerel materyallerikullanmanın yanısıra alanlara değişik biçimlerleseslenmeyi de başarabilmeliyiz. Sesli ajitasyondangörsel açıdan çarpıcı bir biçimde hazırlanmış duvargazetelerine ve sanatsal etkinliklere kadar...

Eylemli bir süreci örgütlemeliyiz!

1 Mayıs ve 26 Mayıs genel grevine hazırlanmak,aynı zamanda, işçi sınıfı ve emekçileri en ileriolanlarından başlayarak eylemli mücadeleye çekmek,mücadele içerisinde eğitmek anlamına gelmektedir.Böyle bir süreç yaşanmadan, öncü kesimler budoğrultuda harekete geçirilerek ilerletilmeden,merkezi eylem günlerinin başarıyla örgütlenmesimümkün değildir. Elbette bu tür bir eğitim bugündenyarına tamamlanamaz. Önemli olan önümüze çıkanher imkanı bu bakışla değerlendirebilmektir.

Öncelikle değerlendirilmesi gereken, değişik işçibölüklerinin yaptıkları eylem ve direnişlerdir. Bueylem ve direnişleri bizzat örgütlemeye çalışmalı,eyleme geçmiş sınıf bölüklerinin yanında olmalı veeylemlerine yön vermeli, bulunduğumuz tümalanlarda bu eylemlere katılımı örgütlemeliyiz.

TEKEL işçilerinin bulundukları illerde yapılacak

eylemlere katılımı örgütlemenin yanısıramücadelelerini sanayi havzalarına taşımayı dahedeflemeliyiz.

Örgütlenmenin kritik önemi

Sürecin en kritik ayağı ise örgütlenmeçalışmasıdır. Ajitasyon çalışması ve eylemlilik sürecisınıfın örgütlenme düzeyini geliştirmeye hizmetetmek durumundadır. Ajitasyonun hedefiduyarlılıkları artırmak ve eyleme geçirmektir. Ancakduyarlılığın eylemle birleşmesi, her şeyden önceörgütlü bir duruşu gerektirir. Ajitasyonla uyarılanduyarlılığın bilince, harekete geçme isteğinin eylemedönüşmesi için bir örgütsel temel şarttır.Örgütlenmede mesafe alındığı ölçüde, hemajitasyonun gücü artacak hem de eylemli mücadeleivme kazanacaktır.

İşçilerin fabrika temelinde örgütlenmesinin (genelgrev-genel direniş komiteleri gibi) yanısıra bölüklerarasında ortak mücadele zeminlerinin oluşturulmasıhedeflenmelidir. Bu, havza, işkolu, bölge ve ildüzeyinde işçi ve emekçilerin ileri güçlerininmücadele görevlerini (somutta 1 Mayıs ve 26 Mayısgenel grevi) yerine getirmek hedefiyle bir arayagelmelerini sağlamak demektir.

Örgütlenmenin bu iki boyutunu bir aradadüşünmeli, birinde alınacak mesafenin diğerinigüçlendireceğini unutmamalıyız. Burada somutbaşarının ölçütlerinden biri, sınıfın öncü güçleriyleyapılacak toplantıların sayısı olacaktır. Butoplantılarda ortada duran mücadele görevlerinianlatarak işçi ve emekçilerin ileri kesimlerini bugörevleri üstlenmeye ikna edeceğiz ve somut birmücadele programı çıkarmaya çalışacağız. Elbetteçıkarılacak sonuçlar katılımcıların omuzlarınıngücüne bağlı olacaktır. Ancak önemli olan iş vesorumluluk üstlenmelerini sağlamaktır. Birbaşarılabildiğinde, mesafe almak kolaylaşacaktır.

1 Mayıs’a etkin hazırlık

Page 4: Sİ Kızıl bayrak 10-15

İşçiler, emekçiler!İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve

dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor!Her 1 Mayıs’ta dünyanın dört köşesinde

milyonlarca işçi ve emekçi alanlara çıkıyor. Dil, din,ırk vb. tüm ayrımlar ortadan kalkıyor. Bütün 1 Mayısalanlarında mücadelenin ortak dili konuşuluyor.Dünyanın bütün alanları aynı renge boyanıyor, bütünülkelerde işçi sınıfının enternasyonal kızıl bayrağıdalgalanıyor.

İşte bu nedenle, işçi sınıfı ve emekçilerin herbirleşme girişiminin karşısına zorbalık vedüzenbazlıkla çıkanlar, 1 Mayıs gibi dünyanın bütünişçi ve emekçilerinin elele verdiği bir günündüşüncesinden bile korkuyorlar. 1 Mayıs’ı gözdendüşürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Yetmiyoriçini boşaltmaya uğraşıyorlar. Bu da bir sonuçvermeyince, yasaklar koyup zorbalığa başvuruyorlar.

Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, 1 Mayıs ruhuonyıllardır yaşamaya devam ediyor. Çünkü sömürü vekölelik düzeni varoldukça işçi sınıfı ve emekçilerinbirliğe, mücadeleye ve dayanışmaya su ve ekmekkadar ihtiyacı var.

Kardeşler!Bu ihtiyaç yaşadığımız şu günlerde son derece

hayati bir hale gelmiştir. Çünkü emperyalist-kapitalistdüzenin kriz batağı alabildiğine derinleşmişbulunuyor. Faturası ise işçi ve emekçilere ödetiliyor.İşsizlik kitleselleşiyor, milyonlarca insan açlık veyoksulluğun pençesine atılıyor, en temel yaşamsalihtiyaçlarını karşılama olanağından yoksun bırakılıyor.Milyarlarca insan yeterli beslenme, sağlıklı içme suyu,sağlık konut olanağından, eğitim ve sağlık hakkındanyoksunken, bu sayı her geçen gün katlanıyor.

Böylece milyarlarca insana yaşama hakkıtanınmazken, dünyaya hükmeden asalaklar krizifırsata çeviriyorlar. Tüm dünyada servet ve sefaletkutuplaşması derinleşiyor. Sefalet ve açlık dalga dalgayayılırken, asalak burjuvalar zenginliklerine zenginlikkatıyorlar.

Ülkemizde de durum aynıdır. İşsizlik ve yoksulluktüm bir toplumu kasıp kavururken, sayıları birkaçyüzü geçmeyen asalaklar servetlerini katlamaktadırlar.

Burjuvazinin serveti işçinin açlığı ve sefaletidir,kanı ve canıdır. Öyle ki, fabrikalar, ocaklar, makinalarişçi öğütmektedir.

Kardeşler!Böylesine büyük haksızlıklar ve eşitsizlikler,

böylesine büyük acılar üzerine kurulu olan bir düzenbaskı ve terör olmadan ayakta kalamaz.

Bu nedenle, sefaletin artmasına paralel olarakfaşist devlet aygıtı tahkim ediliyor, baskı ve terörtırmandırılıyor. Birkaç yıl öncesine göre çok dahakoyu bir baskı rejimi altında yaşıyoruz. Yüzbinlerceişçi ve emekçi sokağa atılırken, polis ordusu takviyeediliyor. Parasız eğitim ve sağlık gibi haklar gaspedilirken, silahlanmaya daha büyük kaynaklarayrılıyor. Milyonlarca insan sağlıklı içme suyundanyoksunken, en ücra kasabalar dahi güvenlikkameralarıyla donatılıyor.

Tüm bu baskı ve terör ortamına rağmen hakarayanların üzerine polis copu, bombası, yetmediğindeise kurşunlarla gidiliyor. TEKEL işçisine kışınayazında neler yapıldığını, düzene karşı mücadeleeden devrimci işçilerin sokak ortasında nasıl infaz

edildiğini biliyoruz.

Kardeşler!Neresinden bakarsak bakalım, burjuvazinin ve

devletinin koyu karanlığı altında yaşıyoruz. Ancakumutsuz değiliz. Baskı ve zorbalığın karanlığınarağmen, dünyada ve yaşadığımız topraklardamücadele ateşleri yanıyor. İşçiler, emekçiler ve ezilenhalklar engelleri aşa aşa mücadele alanlarınaçıkıyorlar.

TEKEL işçileri kışın ayazında direnişin yolunututarak küllenmeye yüz yutan mücadele ateşiniyeniden alevlendirdiler. Sömürü ve köleliğin ağırbaskısı altında bunalan milyonlara umut oldular, çıkışyolunun nereden geçtiğini gösterdiler.

TEKEL işçileri işte bundan dolayı sermayeninbüyük korkusu haline geldiler. Bu nedenle direnişibitirebilmek için seferber oldular. Ankara’daki direnişmevzisini düşürdüler ama direnişin ateşinisöndüremediler. Öyle ki, sendika bürokratları ileri birtarihte, 26 Mayıs’ta iş bırakma vaadinde bulunmakzorunda kaldılar. Elbette bu sermaye işbirlikçilerieylemin zayıf geçmesi için ellerinden geleniyapacaklar. Ancak yine de bu eylemi bir genel grevedönüştürmek elimizdedir. Bu ise sendikabürokratlarına rağmen tabandan yürütüleceksistematik bir hazırlık demektir. Hedefimiz 26Mayıs’ı bir genel grev-genel direnişe dönüştürmekolmalıdır.

Bu yılın 1 Mayıs’ı bu nedenle de büyük bir önemkazanmıştır. 1 Mayıs’ı kazanmak, genel grev-geneldirenişi gerçeğe dönüştürmek için önemli bir adımolacak, TEKEL Direnişi’nin ateşini büyütmekanlamına gelecektir. 1 Mayıs’ı kazanmak için kitleselolarak alanlara akmalı, sömürücü burjuvalara veuşaklarına karşı kavga sloganlarını tek bir ağızdanhaykırmalıyız.

Kardeşler!1 Mayıs’ı kazanmak aynı zamanda Taksim’i

kazanmak demektir. Taksim’i kazanmak, sermayekarşısında önemli bir moral ve siyasal bir zafer eldeetmek, büyük bir güvenle genel greve yürümekdemektir.

Çünkü Taksim sadece bir alan değil, sermaye ileemeğin mücadelesinde çok kritik bir mevzi savaşıdır.Bu mevziyi kazanmak doğrultusunda atılan her adım,sermayenin işçi sınıfı ve emekçilere giydirdiği deligömleğinin parçalanması, çektiği çizgilerin aşılmasıdemektir.

Bunun için 1 Mayıs’ta Taksim yasağını aşmakararlılığını gösterelim. Bu yasağı 1 Mayıs’ın içiniboşaltmanın, işçi ve emekçileri bölmenin fırsatı olarakkullananların karşısında duralım. Son üç yılın 1Mayıs’ında adım adım, baskı ve zora karşı koyarakvardığımız noktadan geri dönmeyelim. Birlik,mücadele ve dayanışma ruhuyla hareket ederek,Taksim’in önüne konulan gerici barikatları aşalım.

Kardeşler!Düzenin karanlığını yararak bahara varmak için

genel grev-genel direnişten başka bir çıkış yolumuzyoktur. Genel grev-genel direnişe yürümek için ise 1Mayıs’ı kazanmalıyız.

Bu ise ancak topyekûn bir seferberliklemümkündür. Bu nedenle fabrikalarda, işyerlerinde,semtlerde, okullarda komite ve platformlarda yanyanagelmeliyiz. Olabildiğince kitlesel, olabildiğincecoşkulu ve olabildiğince güçlü bir 1 Mayıs için tümgüç ve enerjimizle sürece yüklenmeliyiz. 1 Mayıs’tatek bir yumruk olmalı, sömürücü asalakların tepesinebir balyoz gibi inmeliyiz!

Öyleyse hep birlikte ve omuz omuza alanlaraçıkarak;

Sömürüye ve hak gasplarına, geleceksizyaşamaya ve güvencesiz çalışmaya dur diyelim!

Krizin faturasını ödemeyeceğimizi haykıralım!Faşist baskı ve teröre karşı barikat olalım!Baskı ve kölelik altında tutulan Kürt halkının

yanında olduğumuzu gösterelim!Genel grev-genel direniş kararlılığımızı ilan

edelim!Emekçiye hayat hakkı tanımayan kapitalizme

karşı sosyalizm bayrağını yükseltelim!1 Mayıs’ı kazanarak emeğin baharına

yürüyelim!Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)

1 Mayıs’ta alanlara!4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Sermayenin karanlığından emeğin baharına...

Direnen işçilerin yolundan 1 Mayıs’a!

Page 5: Sİ Kızıl bayrak 10-15

AKP şefleri ile hükümetin borazanlığını yapandinci-gerici sermaye medyasının kalemşörleri, sondönemde “demokratik açılım”, “anayasanındemokratikleştirilmesi”, “rejimin askeri vesayettenkurtarılıp demokratik bir temele oturtulması” gibisöylemleri dillerinden düşürmez oldular. Oysahükümetin “demokratikleşme” söylemlerine eşlikeden icraatlar, Amerikancı rejimin demokratikleşmeyönünde değil, polis devletine doğru yol aldığınıkanıtlar niteliktedir.

Polise sokak ortasında cinayet işleme “özgürlüğü”veren yasalar çıkaran AKP hükümeti, işkence vecinayetlerdeki artışı görmezden gelmekle kalmıyor, busuçlardan yargılanan işkenceci katilleri, cüppeligörevliler eliyle “aklıyor”.

Hak arama mücadelesi yükselten işçi sınıfı ileemekçilerin sıradan demokratik eylemlerinin bileazgın polis terörüne maruz kalması, sermayeiktidarının hangi istikamette ilerlediğini gözler önüneseriyor.

Amerikancı rejimin kabusuna dönüşen bir direnişörgütleyen TEKEL işçilerine kinle saldıran kollukkuvvetleri, 1 Nisan eylemini önleyebilmek içinAnkara’da fiili sıkıyönetim uyguladı. Kollukkuvvetleri, TEKEL işçileri ve onlara destek verenilerici-devrimci güçlere iki gün boyunca gazbombaları, biber gazı ve boyalı tazyikli su ile saldırdı.Polis terörünü, TEKEL işçilerini hedef alan sözlüsaldırı ile destekleyen Tayyip Erdoğan’ın bu tutumu,dinci-gerici AKP hükümeti ile destekçilerinin,emekçilerin kullanabileceği sıradan demokratikhaklara bile tahammül etmediklerini bir kez dahakanıtladı. Elbette bu saldırgan politikadan kamuemekçileri ile öğrenci gençlik de payını almaktadır.

Polis terörü ve Tayyip Erdoğan’ın pervasızsaldırıları yetersiz kalmış olmalı ki, Ankara savcılığıda harekete geçti. 123 TEKEL işçisi hakkında davaaçmaya hazırlanan cüppeli sermaye uşakları, TekGıda-İş Sendikası’nın bazı yöneticileri hakkında dadava açacaklarını ilan ettiler.

Washington’dan destek alarak “Kürt açılımı”başlatan rejimin icra kolu AKP hükümeti, bu konudabir arpa boyu yol almayı başaramadı. Kürt hareketininuzlaşmacı/teslimiyetçi öneriler getirmesine rağmensavaşı tırmandırma siyasetini sürdüren devlet, Kürthalkının ulusal özgürlük ve eşitlik özlemlerini silahzoruyla bastırma politikasını sürdürüyor. Söylemleredeğil de, icraatlara bakıldığında, ırkçı-inkarcızihniyette kayda değer tek bir değişikliğe rastlamakmümkün değil.

ABD hizmetinde etkin taşeronluğa soyunansermaye devleti, bu uğursuz misyonu yerinegetirebilmesi için bile, Kürt sorunu konusundagereken adımları atamıyor. Dağların bombalanması,sınırın kuşatma altında tutulması, çeşitli bölgelerdeaskeri yığınak yapılması, devletin savaşı tırmandırmapolitikasındaki ısrarının göstergeleridir.

Sömürü ve kölelik zincirlerini kalınlaştıran birprogramın fütursuzca uygulanmasını isteyen işbirlikçiburjuvazi ve onun hizmetindeki AKP hükümetinin enbüyük korkusu, işçi sınıfı ile emekçilerin örgütlümücadeleyi yükseltmesidir. Hareketli olan sınıfbölüklerinin sermaye saldırılarına karşı direnmesi bu

korkuyu depreştirirken, TEKEL işçilerinin kararlıdirenişi, egemenlerin korkularını arttırdı.

Sermaye devletinin giderek saldırganlaşması, işçisınıfı ve emekçilerde hissedilen mücadele arayışınınönünü kesmeyi hedefliyor. Bu durumda devletinbaşvurduğu temel taktiklerden biri, emekçilerleöncülerin mücadele içinde buluşmasını engellemektir.Polisin devrimcileri hedef alan saldırılarının budönemlerde şiddetlenmesi, emekçileri öncüsüzleştirmepolitikasının bir parçasıdır.

1 Nisan eylemine hazırlanan sınıf devrimcilerininsermaye devletinin baskın, gözaltı ve tutuklamaterörüyle karşı karşıya kalmasının bir nedeni de, farklıboyutlarda devam eden TEKEL Direnişi’ne öncümüdahaleyi önlemektir. BDSP’yi hedef alan bupervasız saldırı, sermaye devletinin öncü müdahaleleriönlemek için kendi yasalarını ayaklar altına almaktankaçınmayacağını bir kez daha kanıtlamıştır. Ziraüniformalı olsun cüppeli olsun rejimin tetikçileri içinönemli olan yasalar değil, işçi ve emekçilerin sömürüve köleliğe karşı yükselttikleri mücadeleninbastırılması, olmuyorsa kontrol altına alınmasıdır.

Büyük sermaye-AKP işbirliği ile hazırlanan

program, sosyal yıkım saldırılarını daha daderinleştirmeyi hedefliyor. Yani egemenler işsizlik,kuralsız çalışma ve örgütsüzlük dayatıyorlar.Mücadele arayışının TEKEL Direnişi’nin de etkisiylebelirginleştiği bir dönemde şiddetlenecek busaldırıların, sınıfın belli bölükleri tarafından direnişlekarşılanma ihtimali yüksek görünüyor. Sermayedevletinin giderek saldırganlaşması, bu olgununfarkında olmasından kaynaklanıyor. Aksi halde“demokratikleşme” söyleminin dillerdendüşürülmediği bir dönemde devlet terörünü azdırmakiçin bir neden olmazdı.

1 Mayıs’ın öngünlerinde belirginleşmeye başlayanbu süreç, devrimci öncüyü hedef alan saldırılarınyaygınlaşmasını da beraberinde getirecektir. Sınıfdevrimcilerinin maruz kaldığı saldırıyı, devletin buyönde attığı ilk adım olarak değerlendirmek gerekiyor.

AKP hükümeti eliyle yürütülen bu saldırılarınetkisini sınırlamanın bir yolu devrimci mevzileridirenerek savunmaksa, bir diğer yolu sınıfın öncükuşağıyla birleşme çabasını yoğunlaştırmaktan, grev,direniş ve sınıfın diğer eylemlerine daha etkili dahayaratıcı tarzda öncü müdahalelerde bulunmaktır.

Tutuklu BDSP’lilerle dayanışmaya

Sermaye devletinin BDSP’ye yönelik 31 Mart günü 4 ilde gerçekleştirdiği operasyonların ardından 20BDSP ve Ekim Gençliği çalışanı gözaltına alınmıştı. Ankara, Bursa ve Samsun’dan gözaltına alınan sınıfdevrimcilerinden 5’i, 3 Nisan günü Ankara Adliyesi’nde çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak cezaevinegönderilmişti.

Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’ne gönderilen sınıf devrimcileri 2 ayrı koğuşa yerleştirildi. Onur İnce, Hızlan Erpak, Can Kızıltan F1 A12 34 koğuşunda kalırken, Özgür Karagöl ve Emre Azapçı ise

F1 A12 35 koğuşunda bulunuyor. BDSP’li tutsakların aileleriyle ve avukatlarıyla yaptıkları görüşmelerde sağlık durumlarının iyi olduğu

öğrenildi. Sınıf devrimcileriyle dayanışma amacıyla kullanılabilecek iletişim adresleri aşağıdadır:

Onur İnce, Hızlan Erpak, Can Kızıltan F1-A12-34 koğuşu Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi / Ankara Özgür Karagöl ve Emre Azapçı F1-A12-35 koğuşu Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi / Ankara

Faşist baskı ve terör sökmeyecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Sermaye iktidarı, sosyal yıkım programını devlet terörünü yoğunlaştırarak uyguluyor…

Saldırılar meşru/militan bir direnişle karşılanmalıdır!

Page 6: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Sermaye adına siyaset yapanlar emperyalistlere kafa tutamaz!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Uluorta iddialı sözler edip kısa süre sonra bunlarıyutmak, sermaye adına siyaset yapan zevatın başınasık gelen alçaltıcı durumlardan biridir. Zira onlar, saltsömürücü sınıflara hizmet ettikleri halde, toplumuntümü adına çalıştıkları yalanını aralıksız bir şekildetekrarlamak zorundadırlar.

Yağma ve kölelik düzeni kapitalizmin yürütmeaygıtını çalıştıran bu yozlaşmış kastın arada bir kendikendini yalanlamak zorunda kalması, hizmet ettiğikokuşmuş düzenin yapısal sorunlarından kaynaklanır.Yoksa en soysuzlaşmış olanının bile, toplumnezdinde ahlaki yönden cüceleşmeye hevesli olduğusöylenemez.

Vurgulamak gerekiyor ki, düzenin diğerkurumlarının icraatları da aynı zihniyetlesürdürülmektedir. Fakat düzenin kirli işlerininsorumluluğunu üstlenmek zorunda olan siyasi kast,hızla toplumlar nezdinde itibarsızlaşır. Yüklendiğimisyon gereği kendi kendiyle çelişen, herkesin gözüönünde sarf ettiği sözleri yutan, dün söylediğinibugün reddeden, toplumun tepkisiyle karşılaşınca da“sözlerim yanlış anlaşıldı” safsatasına sığınarakyalanı yalanla örtmek zorunda kalanlar, çoğu zamanbu kastın mensupları olmaktadır. Bu ise, egemensınıfların, siyasi figüranlarını neden sık sıkburuşturup “siyaset çöplüğü”ne atmak zorundakaldığını da ortaya koyuyor.

AKP hükümetinin başı, kendini ahlaki yöndencüceleştiren siyasetçi takımı içinde başıçekenlerdendir. Zira “kabadayı” edasıyla ortalıktadolanan dinci gericiliğin şefi, çoğu zaman vazifeicabı, bazen de otokontrolünü yitirdiği için, arada bir“iddialı çıkışlar” yapmaktadır. Bu ise alçaltıcı halleredüşme sıklığını arttırıyor; hele de “kabadayılık”emperyalist veya siyonist güçlere karşı yapılmışsa…

Ermeni soykırımı tasarısının ABD TemsilcilerMeclisi Dışilişkiler Komisyonu’nda kabuledilmesinin ardından esip gürleyen (ama bir türlüyağmayan) Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha sarf ettiğiiddialı sözleri yutmak zorunda kalacağı bir sırdeğildi. Zira AKP şefi, salt ABD adına tetikçilikyapan bir rejimin başbakanı değil, aynı zamanda,başbakanlık koltuğuna oturmayı da Washington’dakiefendilerine borçlu olan bir sermaye siyasetçisidir.Egemenler arası iktidar çatışmasında daWashington’daki efendilerinden destek alan AKPşefinin, tüm bunlara rağmen ABD’ye “rest çekmesi”inandırıcı olabilir mi?

Olmayacağını, bizzat Tayyip Erdoğan’ınaçıklaması kanıtlamış bulunuyor.

AKP hükümeti, öncelikle Ankara’ya çağrılanWashington büyükelçisi Namık Tan’ın ABD’yegideceğini açıkladı. Washington’da hoşnutluklakarşılanan bu açıklamayı yapan Tayyip Erdoğan,kendisinin de ABD’yi ziyaret edeceğini ilan etti.

Bir gazetecinin “ABD’ye gidecek misiniz?”sorusunu, “Washington’a gideceğim. Görüşülecekçok şey var… Büyükelçimi de ben gitmedengöndereceğim” şeklinde yanıtlayan Tayyip Erdoğan,savaş baronlarına ettiği biate sadık olduğunu buvesileyle de kanıtlamış oldu.

Tayyip Erdoğan’ın, 12-13 Nisan tarihlerinde ABDBaşkanı Barack Obama’nın gözetiminde yapılacak

“Nükleer Güvenlik Zirvesi”ne katılacağını ilanetmesi, Washington’daki efendileri için sürprizolmadı. Zaten Ankara’dan yükselen iddialı sözlerinBeyaz Saray nezdinde etkili olmaması, bu sonucunönden beklendiğine işaret ediyor.

Ankara polisi, TEKEL işçileri ve onlara destekveren ilerici-devrimci güçler üzerinde terör estirirkenWashington’a “müjde”yi veren AKP hükümetininşefi, aynı anda hem hak arama mücadelesi verenişçilere düşman hem emperyalizme sadık birhizmetkar olduğunu gözler önüne sermiştir.

Tayyip Erdoğan, elbette her iki tutumu da-işçilere düşmanlık/emperyalizme hizmetkârlık-iliklerine kadar içselleştirmiştir. Ancak bu durum,

herhangi bir burjuva siyasetçisinin tercihinden ötedir.Zira bu davranış, bağımlı kapitalist ülkeyöneticilerinin, yani emperyalistler adına tetikçilikyapan rejimlerin şeflerinin karakteristik özelliğinianlatıyor.

Emperyalist güçlere kafa tutmak, sermaye adınasiyaset yapan zevatın harcı değildir. Kimi zaman“kabadayılık” yapar gibi görünseler de, böyleleritetikçilikten vazgeçemezler. Kokuşmuş düzenlerinindış dayanağı emperyalist güçler olduğu için, buzevatın uşaklık yapmak dışında bir seçenekleribulunmuyor; halkı aldatmak için sarf ettikleri tüm“iddialı sözler”i yutmak zorunda kalmalarıbundandır.

Tayyip Erdoğan Washington yolculuğuna hazırlanıyor…

Emperyalistlere kafa tutmak sermayesiyasetçilerinin harcı değildir!

Barış Grubu üyelerine toplam 490 yıl hapis istemi

Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla, 19 Ekim 2009 tarihinde Maxmur ve Kandil’den Türkiye’ye giriş yapan“Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” üyeleri için toplam 490 yıl hapis cezası istendi.

Onbinlere varan bir kitle tarafından karşılandıkları 19 Ekim tarihinden itibaren haklarında bir dizisoruşturma ve dava açılan Barış Grubu üyeleri için yeni bir dava daha başlıyor.

“Demokratik açılım” safsatası eşliğinde Kürt hareketine saldıran sermaye devleti, şimdi de Barış Grubuüyelerine yeni “suç”lamalarla dava açmaya hazırlanıyor.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, Kandil’den gelen 8 ve Maxmurgelen 22 kişi hakkında toplam 490 yıl hapis cezası istendi.

İddianameye göre Kandil’den gelen 8 kişi hakkında “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt adına propagandayapma” suçlamasıyla 20’şer yıl hapis istenirken, Maxmur’dan gelen 26 kişiden yaşları 18’den büyük 22’sihakkında ise “örgüt adına suç işleme” ve “örgüt propagandası yapma” suçlamalarıyla 15’er yıl hapis cezasıistendi.

Savcılık iddianamesinin mahkeme tarafından kabul edilmesiyle birlikte Barış Grubu üyeleri için ilk keztoplu olarak dava açılmış olacak.

Page 7: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Kürt halkına imha dayatılamaz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Sermaye devleti arkasına aldığı uluslararasıdestekle önümüzdeki dönemde Kürt halkına ve Kürthareketine yönelik kapsamlı saldırıları hayatageçirmek için harekete geçmiş bulunuyor. Türkordusunun askeri sevkiyatlarla sınırdaki hareketliliğiyoğunlaşmış durumda.

Diğer yandan Kürt hareketini tasfiye amacıyla 10BDP milletvekiliyle ilgili 16 dokunulmazlıkdosyasının Meclis Başkanlığı’na sunulması, AzadiyaWelat gazetesi Adana çalışanı Metin Alataş’ın ölübulunması, Türkiye’ye Habur’dan giriş yapan 34PKK’liden 17’si hakkında dava açılması vb., iflaseden “açılım süreci”ne dizginsiz baskı, terör ve kirlisaldırıların eşlik edeceğini gösteriyor.

Kürt halkına dönük imha ve inkâr politikalarıçerçevesinde Kürdistan’da onyıllarca yıl kirli savaşsürdürüldü. Kürt halkı onlarca kez kitlesel katliamlarauğradı, binlerce “faili meçhul” cinayet işlendi. Yakılanköyler, tecavüzler, işkenceler, aşağılanmalar, gerillakıyafetleriyle köylere yapılan baskınlar, yakılanaraçlarda kömür olan insanlar, öldürülen köylüler...Sermaye devletinin kirli tarihi Kürt halkına karşısistematik olarak yürütülen kirli savaş örnekleriyledoludur.

Bu baskı ve zulmün örnekleri bugün de sürüyor.Günlük Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesi“örgüt propagandası” iddiasıyla bir aylığına kapatıldı.Gazetenin yazı işleri müdürü 21 yıl hapis cezası aldı.Eski müdür Vedat Kurşun ise 525 yıla kadar hapisleyargılanıyor.

Azadiya Welat gazetesi Adana çalışanı MetinAlataş’ın ölü bulunması ise, kirli savaş yöntemlerinebaşvurulacağını gösteriyor. 3 Nisan günü gazetedağıtımı yaptığı mahalleden ayrıldıktan sonrakendisinden bir daha haber alınamayan Metin Alataş,bir portakal bahçesinde ağaca asılı halde bulundu. 22Aralık 2009’da kimlikleri belirsiz sivil giyimli beşkişi, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İl binasıönünde gazete dağıttığı sırada Alataş’ı hastaneliketmişti. Sürekli izlendiğini belirten Alataş, AdanaCumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş,ancak bir sonuç alınamamıştı.

“Barış ve Demokratik Çözüm Grubu” adı altındaKandil ve Mahmur kamplarından gelerek Türk devletgüçlerine teslim olan ve “etkin pişmanlık”hükümlerinden yararlanan 34 kişiden 17’si hakkındaPKK propagandası yapmaktan dava açıldı.

10 BDP milletvekiliyle ilgili 16 dokunulmazlık

dosyası ise (Selahattin Demirtaş’ın 2, SevahirBayındır’ın 5, Bengi Yıldız’ın 2, Emine Ayna’nın 3,İbrahim Binici, Hasip Kaplan, Sebahat Tuncel, ÖzdalÜçer, Hamit Geylani ve Osman Özçelik’in birerdosyası) Meclis Başkanlığı’na sunulmuş durumda.

Öte yandan TSK’nın sınır hattına yönelik sevkiyatıaralıksız sürüyor. Geçtiğimiz günlerde 100 araçlık birkonvoy sınır noktasındaki askeri birliklere asker vemühimmat taşıdı. Ardından gerillanın denetimindekialanlara yönelik havan ve obüs atışı yapıldı.Aralıklarla devam eden saldırıların Zap bölgesineyöneldiği belirtiliyor. Top atışları sınıra yapılan askerisevkiyata paralel olarak artıyor. Şırnak’ın Cizreilçesinde zırhlı birlikler 5 aylık bir aradan sonraaraziye çıktılar. Cizre Tank Taburu’na bağlı tanklarıneğitim sürüşleri yapması dikkat çekiyor.

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Güney Kürdistan’dakiPKK varlığının tasfiyesine ilişkin çalışmaların, Irak’tayeni hükümetin kurulmasının ardından hızlanacağınıvurguladı. Habur’dan gelişleri, toplumu rahatsız edengörüntüler ortaya çıktığı için durdurduklarınıbelirterek şunları söyledi: “Ama şimdi özellikle deIrak seçimlerinin sonucu açıklandıktan ve hükümetkurulduktan sonra çalışmamız Kuzey Irak boyutuylailgili hızlanacak. Yeni gelişler olacak demeyelim amaKuzey Irak şu anda masada, ABD’lilerle ve KuzeyIrak Bölgesel Yönetimi’yle uzun görüşmeler yaptık.Ancak herkesin beklediği, Irak’taki seçim sonuçları.İstikrarlı bir hükümet kurulursa süreç daha iyiyürüyecek.”

“Mahmur Kampı’nın kapatılmasıyla PKK’nın üstdüzey elemanlarının üçüncü bir ülkeye gönderilmesigibi şeyler de gündeme gelecek mi?” sorusuna ise,“Kuzey Irak’taki kamplarla ilgili her şey gündemegelebilecek” yanıtını verdi.

Öte yandan, Güney Kürdistan yönetimi PeşmergeBakanlığı Sözcüsü Cabbar Yaver, sınır bölgesindeTürk ordusunun hareketliliğinin arttığına yönelikhaberlere ilişkin yaptığı açıklamada, bunun PKK’nineylem ve faaliyetinin engellenmesine dönük olduğunusöyledi. Eski Güney Kürdistan Başbakanı NeçirvanBarzani’nin 30 Mart’ta İstanbul’da yaptığı,“Türkiye’nin emniyetini kendi emniyetimiz gibiönemsiyoruz. Toprağımızın kimseye karşıkullanılmasına izin vermeyeceğiz” açıklamasıylaparalellik arzeden bu sözler, sınırdaki askeri yığınakve çatışmalardan herhangi bir rahatsızlıkduyulmadığını anlatıyor.

Tüm bu yaşananlar gösteriyor ki, bugün çözümolarak sunulan “Kürt açılımı”, Kürt halkının ulusalözgürlük ve eşitlik taleplerine yanıt vermek bir yana,onu tümüyle boğmaya yöneliktir. Bunun, Kürtsorununun çözümüyle, Kürt halkının ulusal özgürlüktaleplerinin karşılanmasıyla herhangi bir ilişkisiyoktur. Sömürgeci sermaye devletinin amacı Kürtsorununu çözmek değil, Kürt hareketinisilahsızlandırıp teslim almaktır. Böylece, Kürthalkının ulusal özgürlük umudunu bitirerek direnişçikimliğini kırabilmektir.

Bugün “açılım”ın imhaya dayalı tasfiyeci karakteridaha iyi görülmektedir. Sömürgeci sermaye devletininimhacı ve inkârcı politikaları bir kez daha günyüzüneçıkmış, “açılım süreci” tam bir tıkanma noktasınagelmiştir. “Açılım” ve “demokratik anayasa”söylemleri eşliğinde Kürt halkı üzerindeki baskı veterör yoğunlaştırılmaktadır.

“Açılım” politikası ilan edildiğinde, birtakımkırıntı düzeyinde değişiklikler öngörülüyor, Kürthalkının hiçbir temel talebinin karşılanmayacağıaçıkça dile getiriliyordu. Sermaye devleti, ABD, Irakve Güney Kürdistan yönetimleriyle kapalı kapılarardında yapılan anlaşmalar yoluyla Kürt hareketinitasfiye etmeyi hedefliyordu. Birkaç kırıntı ile Kürthareketinin tasfiye edilebileceği ve Kürt halkınınyatıştırılabileceği hayalleri kuruluyordu. Fakat buhayal Kürt halkının direnişine çarparak suya düştü.

Kürt halkının sergilediği direnme kararlılığı,toplumsal çelişkilerin de beslediği büyük birpotansiyel devrimci enerjinin varlığına işaret ediyor.Kürt halkının son derece haklı ve meşru olan ulusalözgürlük ve eşitlik talepleri, tüm zulüm ve zorbalığarağmen bastırılamıyor. Bu gerçek her fırsatta kendiniaçığa vuruyor. Kürt halkına yönelik saldırılarınboyutlanmasının gerisinde de bu gerçek duruyor.

Artık “açılımın devam ettiği” yönündekiaçıklamaların Kürt halkı için herhangi birinandırıcılığı kalmamıştır. Kürt halkının son derecemeşru ve haklı olan talepleri orta yerde durmaktadır.Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkının tanınması,her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığa sonverilmesi, tüm dillere tam hak eşitliği sağlanması veanadilinde eğitim hakkının tanınması vb. taleplerkarşılanmadan, Kürt sorununun gerçek ve kalıcı birçözümü sağlanamaz. Bundan dolayı da, gerçek çözümyolunun bu düzenin içine sığan bir mücadeleyleaçılması mümkün değildir.

“Açılım” kirli savaş yöntemleriyle sürüyor!

Page 8: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Burjuva medya yalan kusuyor!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Bundan 4 ay kadar önce devrimci işçi AlaattinKaradağ polis tarafından yaralı halde yakalanmış vebulunduğu yerde yakın mesafeden ateş edilerek infazedilmişti. Karadağ’ın katledilmesiyle polisin işlediğicinayetlere bir yenisi daha eklenmişti.

Cinayetin ardından basına demeç veren polis şeflerive vali ise yaşanan katliamı meşrulaştırmak için bildik“terörist” edebiyatına sığındı. Yüzlerce kez oynanansenaryolar bir kez daha devreye sokuldu ve işlenenpolis cinayeti, polis için kahramanlık destanınadönüştürülmeye çalışıldı. Bu senaryonun hayatageçirilmesinde en önemli rol ise sermayenin boyalıbasınına aitti. Liberal islamcısından ulusalcısınamedyanın tüm satılmış gazeteleri ağız birliği yaparakpolisi aklama ve infazı onaylama yarışına girdiler.

Karadağ cinayetinin ardından basına servis edilenhaberler sorgusuz-sualsiz, hatta daha da trajik halegetirilerek sayfalara ve ekrana taşındı. Bugüne kadarsıradan polis cinayetlerine karşı duyarlılık gösterenliberal çizgideki yayınlar dahi katledilen kişi komünistolduğunda birden çark ederek sayfalarını polisinbilgilerine dayanarak oluşturulan safsatalar iledoldurdular. Süreç boyunca Karadağ’ın Ölüm OrucuGazisi olması, “aranıyor olması”, “yasa dışı örgüt”mensubu olması ve hatta geçmişte Sezer affı ile serbestkalması türlü biçimlerde ısıtılıp ısıtılıp okura sunuldu.Özgün yanlarına rağmen tüm haberlerin hizmet ettiğiortak amaç polisin bir “suçluyu” ya da onlarınjargonuyla “terörist”i haklı biçimde öldürmesiydi.

Karadağ’ı katledenler, onu sahiplenenlerin peşinde!

Karadağ’ın sokak ortasında infazının ardından 4 aygeçti. 4 ay zarfında ilerici ve devrimci güçler AlaattinKaradağ’ın katledilmesini protesto etmek için çeşitlikampanyalar ve eylemler örgütlediler. Kkonuya dairbasın açıklamaları yapıldı, imzalar toplandı. Ancakcinayete ve polis terörüne karşı çıkmanın yine polisterörüne maruz kalmak anlamına geldiği çokgeçmeden görüldü. Karadağ’ı katleden devlet belli kikendisinden hesap sorulmasına ve Karadağ’a sahipçıkılmasına tahammül gösteremiyordu.

Ankara, İzmir, Bursa ve Samsun’da eşzamanlıyapılan ev baskınlarında 18 devrimci gözaltına alındı.Yapılan operasyonlarda öne çıkan gerekçe ise AlaattinKaradağ’ı anmak ve polis cinayetini protesto edenbasın açıklamalarına katılmaktı. Basın açıklamasıyapmayı suç kabul eden ve bunu operasyona dayanakyapan sermaye devleti tıpkı katliamda olduğu gibi yineburjuva basını bir numaralı müttefiği olarak yanındanayırmadı. Basına servis edilen haberler henüz dava bileaçılmamışken kararın çoktan verildiğini gösteriyordu.

31 Mart sabahı polis operasyonu henüz yenitamamlanmış ve İzmir’de gözaltına alınanlarBozyaka’da bulunan emniyet müdürlüğünegötürülmüşken TMŞ polisleri ajanslara ve özellikleyerel basına operasyona dair bilgi verdiler. Basınaservis edilen haber bir grup “terörist”in eylemhazırlığındayken yakalandığı yönündeydi. Ortadabasın açıklamasına katılmak dışında bir “delil”bulunmayan operasyonun haberi böylece basında

TMŞ’nin verdiği bilgiler doğrultusunda, gerçekleuzaktan yakından ilgisi olmayan biçimde yer aldı.

Polis “yakaladı” boyalı basın yargıladı!

Polisin verdiği bilgileri kendilerine göreyorumlayan ajanslar ve özellikle İzmir yerelinde yayınyapan Yeni Asır üç gün boyunca gerek gazetelerinde,gerekse televizyon kanallarında konuyu ele aldı.Haberlerin ortak özelliği gözaltına alınan herkesinpeşinen “suçlu” ilan edilmesi oldu. Terör histerisinikörüklemek amacıyla “terörist” yaftası yapıştırılan 10kişinin adliye görüntülerinin de eklendiği haberler,henüz açılmamış mahkemenin sonucunu polisinverdiği tek yanlı bilgiler ile kolayca ilan ederek hembasın etiğini, hem de yargı sürecini etkilememe ilkesinibir kez daha yıktı.

Örneğin Hürriyet gazetesinde Taylan Yıldırım-Mustafa Oğuz imzalarıyla yayınlanan ve DHA’yıkaynak gösteren haber “İzmir’de TKİP üyeleriadliyede” başlığı ile yayınlandı. NTVMSNBC iseAnadolu Ajansı’nı kaynak gösteren haberinde“örgütün İzmir sorumlusu M.K’nin (40) de aralarındabulunduğu 10 kişi gözaltına alındı, ev ve buluşmayerlerinde çok sayıda örgütsel doküman ile eylemfaaliyetlerinde kullanılmak üzere toplandığı iddiaedilen güvenlik güçlerine ve kamu kuruluşlarına aitistihbarat bilgilerinin yer aldığı kayıtlar ele geçirildi”ifadelerine yer vererek adeta mahkemeye gerekolmaksızın “suç”u ve “suçlu”ları ilan etti. İhlas HaberAjansı da polisin verdiği bilgilere dayanarak yansıttığıtek yanlı haberlerinde “silahlı eylem hazırlığı” yapanve “istihbarat toplayan” “örgüt üyeleri”ninyakalandığını duyurdu.

En ilginçlerinden biri ise İzmir’in yerel gazetesiEge’de Son Söz’ün başlığıydı. Gazete “Faciadandönülmüş!” başlığı ile duyurduğu haberde yine örgütsorumlusunu ilan etti ve istihbarat toplayan örgütüyelerinin sansasyonal eylemler yapacağını söyledi.

Paspas gazete Zaman ise Karadağ’ınkatledilmesinin ardından attığı başlığın bir benzerinisözde operasyonun haberini yansıtmak için kullandı.

Zaman, Karadağ’ın katlini duyururken onun ölümoruçları sırasında Sezer tarafından affedildiğiniözellikle vurgulamış ve böylece polis cinayetini dahidüzen içi it dalaşına alet etme hesabı yapmıştı. Aynıgazete bu kez de, gözaltına alınan MuharremKurşun’un ölüm orucu gazisi olmasını ve sağlıkdurumu nedeni ile infazının ertelenmesini kullanmayaçalıştı. Gazete haberi “Eski Cumhurbaşkanı Sezer’inaffettiği terör zanlısı operasyonda yakalandı” başlığıile duyurarak fazla söze gerek olmayacak şekildeaşağılık çizgisini ilan etti.

Burjuva medya TMŞ’yi aratmayacak biçimdedizdiği haberler ile hem kendine “sansasyonel”haberler yaratmaya çalışırken hem de devrimcilerikaralamaya ve düzene hizmet rolünü oynamaya çalıştı.Polis komplosuna doğrudan alet olan basın İzmir’de“terörist” olarak yaftaladığı ve fotoğraflarıyayınlayarak teşhir etmeye çalıştığı devrimcilerintamamının serbest bırakılmasını ise görmezden gelmekzorunda kaldı. Zira o çoktan “suçlu”ları bulmuş veyargıyı sonuçlandırmıştı.

Burjuva hukuku da basını da aynı yoldadır!

Kuşkusuz ki hem hukuk hem de basın bugünburjuvazinin elindedir, hatta denilebilir ki bubiçimleriyle kapitalist toplumun temel taşlarındandır.Asalaklar sınıfının istediği gibi biçimlenen hukuk yineasalaklar sınıfının elindeki medyanın propagandalarıeşliğinde sömürü düzeninin sürmesine hizmet eder.Ancak tüm bunlara rağmen burjuva yasaları dahiyargıya ve haberciliğe dair belli ilkeler ve hattakurallar ortaya koymuştur. Burjuva sınırlardaki birbakış dahi polisin ortaya attığı iddiaların sorgusuzcayayınlanmasını ve açılmamış mahkeme adına kararverilmesini onaylamaz. Oysa kapitalizm her şeyiçürüttüğü gibi kendi yasalarını dahi çürütmüş ve yerineçoktan faşizan uygulamaları devreye sokmuştur.

Faşizmin korkulardan beslendiği bilinir. Burjuvabasın da bu korkuların topluma yayılmasının bugün enönemli araçlarındandır. Bu görev ona her konuda yalansöyleme, çarpıtma, “yoktan var, vardan yok etme”yetkisini de vermektedir. Basının yaptığı da kaba birterör paranoyasını körüklemek için polis ile işbirliğialtında devrimcileri hedef göstermek ve toplumsalkorkuyu büyütmektir. En küçük bir hak kırıntısı içindahi mücadele etmeyi “suç” saymak ve bir yandanpolis terörü, bir yandan ise karşı devrimci propagandaile toplum nezdinde karalamaktır.

Nazım’ın fotoğrafını “yüzüne tükürün” dipnotuylabasan Cumhuriyet gazetesinden bugüne burjuva basınaynı kudurgan çizgisini hep muhafaza etmiştir. Ancaktüm bu çabaya rağmen devrimciler bu ülkede varolmayı sürdürmüş, tüm zehirli propagandaya rağmenişçi ve emekçiler ne Nazım’ı ne de hakkında türlükaralamalar ortaya konan devrimcileri bağrınabasmaktan vazgeçmiştir.

Bugün gerek Alaattin Karadağ, gerekse komplosonucu gözaltına alınan ve tutuklanan devrimciler içinde aynı kirli tezgah devreye sokulmaya çalışılmaktadır.Ancak bu oyun da bozulacak ve devrimci faaliyetdosta-düşmana karşı sürdürülecektir.

Polis “yakaladı” boyalı basın yargıladı...

Rotatifler ve antenler düzene hizmet ediyor!

Page 9: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Alaattin Karadağ kavgamızda yaşıyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Son süreçte sermaye devletinin işçi ve emekçileredönük ekonomik, sosyal saldırılarının yanısıra faşistterörü de artarak devam etti. Aynı dönemde sermayedevletinin komünistlerin devrimci siyasal faaliyetineyönelik saldırganlığı da ayyuka çıktı. TEKEL Direnişiile büyüyen işçi sınıfının mücadele dinamizmini baharaylarına taşıma iddiası ve iradesi ile hareket eden,komünist işçi Alaattin Karadağ’ın sahiplenilmesi ve bucinayet üzerinden polis terörü ve cinayetlerinin teşhiredilmesine dönük ciddi bir çalışma yürüten sınıfdevrimcileri hedef alındı.

Kısa bir süre önce çeşitli illerde BDSP’ye yönelikoperasyonlar gerçekleştirildi. Operasyonlarıngerekçesi olarak sokak ortasında polis tarafından infazedilen komünist işçi Alaattin Karadağ’ın cenazesinekatılma, slogan atma vb. nedenler gösterildi. Sermayedevleti 31 Mart günü BDSP çalışanlarına yönelik 4ilde gerçekleştirdiği eşzamanlı operasyonlarınardından Ankara, Samsun ve Bursa’dan gözaltınaalınan sınıf devrimcilerinden Onur İnce, Hızlan Erpak,Özgür Karagöl, Can Kızıltan ve Emre Azapçı 3Nisan’da Ankara’da çıkarıldıkları mahkemecetutuklandı.

Bütünlüğü içerisinde düşünüldüğünde sermayeninbu saldırılarının kendi içerisinde bir mantığı vardır.Zira gerisinde bir sınıf tutumu yatmaktadır. TEKELişçilerine yönelik saldırılar da bu çerçeveyeoturmaktadır. Özelde ise, bu saldırıların nedeni, sınıfdevrimcilerinin işçi sınıfı içinde yılları bulan kesintisizdevrimci faaliyetinin giderek daha fazla işçi veemekçiyle güçlü bağlar kurmasından duyulan büyükkorkudur. Devletin sistematik saldırılarına rağmenyürütülen devrimci siyasal sınıf faaliyeti ve bueksende ortaya konulan kararlılığın her koşul altındakorunabilmesi sermaye devletinin rahatsızlığınıarttırmaktadır.

Sınıf devrimcilerine dönük bu saldırıların, sondönem yoğunlaşan devlet terörünün yeni bir halkasıolduğu açıktır. Yaşanan son saldırıları 1 ve 2 Nisantarihlerinde TEKEL işçilerine yönelik azgın polisterörünün, “demokratik açılım” safsatası eşliğindeKürt halkına dönük baskı ve terörün bir parçasıdır.Sermaye devleti, işçi ve emekçilere geleceksizliktenbaşka bir şey sunamayan kapitalist sömürü düzenini,baskı ve zor ile güvence altına almaya çalışmaktadır.

Komünistlere yönelik saldırılarına hız verensermaye iktidarı ileride gelişebilecek sosyalhareketlenmeleri öncüsüz ve etkisiz hale getirmeninhesaplarını yapmaktadır. Burjuvazi bu konuda açık birsınıf bilincine sahiptir. İşte bu noktada yaşanansaldırıları boşa çıkarmak, dahası buradan güçlenerekçıkmak için devrimci siyasal mücadeleyi yükseltmekve işçi emekçilere maletmek büyük önemtaşımaktadır. Genel planda siyasal faaliyetin yaşanantüm saldırılara rağmen kararlılıkla sürdürülmesi vesınıf mücadelesinin yükseltilmesi temel bir ihtiyaçtır.

Binlerce TEKEL işçisi, sermayenin başkentiningöbeğinde kurdukları direniş çadırında sabırlı, kararlıbir direniş örneği yarattılar. İtfaiye işçileri, sağlıkemekçileri, doktorlar, eczacılar, demiryolu çalışanlarıbu direniş ve mücadelenin halkaları içinde yer aldılar.

Her türlü direnişin, her türlü mücadelenin mutlakasaldırıyla karşılaşması kuralı, yine değişmedi.Sermaye devleti TEKEL işçilerine, itfaiye işçilerineazgınca saldırdı. Sınıf devrimcileri direnişin parçası

haline geldikçe daha fazla görülüp duyuldukça,saldırılardan payını daha fazla aldılar.

Bu politika, birkaç şehirle, birkaç eylemle veyakimilerinin sandığı gibi sadece belli kesimlerle sınırlıdeğildir. Bugün, bir mevzi çatışmasına tanık oluyoruz.Sermaye devletinin valisi, polisi, jandarması,mahkemeleri seferber olmuş, bütün şehirleri,meydanları devrimci mücadeleye, işçi ve emekçilereyasaklamaya çalışıyorlar. Başbakan ve bakanlardüzeyinde en üst perdeden ortaya konulan tehdit vegözdağıyla, her türlü direnişe, mücadeleye bu düzendeyer olmadığı döne döne anlatılıyor. Bu saldırı bütünolarak işçi ve emekçilerin mücadele kapasitesini yoketmeye yöneliktir. Sermaye devleti, yasal olaraktanıdığı grev, gösteri gibi hakları bile tanımayan,onları reddeden bir politikayı hakim kılmayaçalışmaktadır.

Faşist sermaye devletinin işçi ve emekçilereyönelik saldırganlığı TEKEL Direnişi sırasında ayyukaçıktı. Sermayenin faşist devleti Ankara’da TEKELişçilerine iki kez arka arkaya şiddetle saldırarak busüreci başlattı. Grev yasal bir haktır; gösteri yapmakyasal bir haktır. Açlık grevi, dünya halklarınınyüzlerce yıldır kabul ettiği meşru bir direnmebiçimidir. Ama sermaye devleti bunların varlığınatahammülsüz davrandı. Sermaye devletine karşıdevrimci bir içeriği, söylemi olmayan TEKELişçilerinin direnişini ezmek için başvurulan şiddet,sermaye devletinin kendi yasalarını bile hiçesaydığının açık kanıtıdır.

Komünistlere yönelik polis terörü, yasaklar,işkenceler, tutuklamalar, bunların hepsi sermayedevletinin başvurduğu ve başvurabileceğiyöntemlerdir. Sermaye devleti, zamana, zemine görebunlardan herhangi birini, birkaçını veya hepsinibirden kullandı, kullanıyor. Komünistlerin mücadelesi,tüm bu kirli yöntemlere karşı sürer. Bu yöntemlerkarşısında geri çekilmek, mücadelenin veörgütlenmenin belli biçimlerini terk etmek, sonuolmayan bir gerilemedir. Komünistler direnmehakkını, onlarca yıllık mücadelenin kazanımları olanhak ve özgürlükleri, her türlü baskı, işkence vekatliama karşı savunmaya devam edeceklerdir.

Elbette, mücadele, aynı zamanda bedel ödemeyigöze almaktır. Ödenen hiçbir bedel boşa gitmemiştir.Bugün hayatın çeşitli alanlarında direnişler,mücadeleler oluyor. Sınıflar mücadelesinin tüm bubiçimlerinde, sınıf devrimcilerinin önderliğindegelişen direnişlerin, mücadelelerin izlerini görmek

mümkündür. Binlerce işçinin, alın bantlarını takıpaçlık grevine ve ölüm orucuna başlaması, büyükdirenişten bir esinlenmeyi taşır içinde. EmekçilerinMaliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “kabahatimiz varsamerhametli olmamızdır” sözleri karşısında işçileringösterdiği tepkide, komünistlerin ve devrimcilerinetkisi yadsınamaz.

Kapitalist krizin her geçen gün artan ekonomik-siyasal ve sosyal tüm yükü işçi sınıfına ve emekçikitlelere yüklenmektedir. Toplum günbegünyoksullaşmakta, sosyal sorunlar artmakta, toplumsalyaşamda hoşnutsuzluklar ve öfke giderekyoğunlaşmaktadır. Tüm bu gelişmeler sosyalmücadelelerin önünü açabilecek imkanlarbarındırmaktadır. İşte sermaye düzeninin asıl korkusuburada yatmaktadır. Saldırganlığı, toplumu daha sıkıbir biçimde denetleme arzusu bunun içindir ve bununher zaman ilk hedefi ilericiler, devrimciler vekomünistler olmuştur.

Siyasal faaliyetin kesintisiz sürdürülmesi ile paralelolarak saldırıya uğrayan her mevzinin geniş emekçikitleler tarafından sahiplenilmesi oldukça önemlidir.Buradan hareketle emekçiler taraflaştırılabilmeli vedahası hareket ve eylem içerisine çekilebilmelidir. Zirasaldırının hedefinde çoğu zaman işçi sınıfı veemekçilerin mücadele mevzileri bulunmaktadır. Sınıfve emekçi kitleler her zamankinden daha fazla ısrarlabu mevzileri sahiplenmeye çağrılabilmelidir. Bubilinçle süreci örmek, devrimci faaliyeti hedef alansaldırılara karşı sınıfın gündemleri eksenindemücadeleyi yükseltmek görevi komünistlerinomuzlarındadır.

Komünistler sermaye devletinin her saldırısıkarşısında açık bir bilinçle siyasal görevlerine çokdaha sıkı sarılmasını bildiler. Saldırılardan öğrenerek,sınanarak ve dahası güçlenerek çıkma hedefi ilehareket ettiler. Bu, bugün de böyledir. Bu saldırılarmevzilerimizi pekiştirmekte, dahası öfkemizibüyütmektedir. Dolayısıyla sermaye devletinin tüm busaldırganlığı, her seferinde devrimci irade ve kararlılıkduvarına çarpacaktır. Komünistler bunun bilinci ileçok daha kararlı ve soluklu bir şekilde devrimcisiyasal mücadelenin sorumluluklarını omuzlayacak,yaşanan ablukayı dağıtarak saldırıları boşaçıkaracaktır. Komünistler, işçileri, emekçileri vegençleri devrimci mücadeleyi omuzlamaya, mevzileresahip çıkmaya, tutuklu sınıf devrimcileri iledayanışmayı yükseltmeye çağırmaya kararlılıkladevam edecektir.

Devrimci sınıf mücadeledesiniyükseltelim!

Page 10: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, İstanbul,İzmir, Adana, Kocaeli ve Ankara’da gerçekleştirdiğibasın açıklamaları ile 5 sınıf devrimcisinintutuklanmasını protesto etti.

İstanbulİstanbul’da Taksim Tramvay Durağı’nda buluşan

BDSP’liler “Tutuklu BDSP’liler serbest bırakılsın!Faşist baskı ve terör sökmedi, sökmeyecek! / BDSP”pankartı ve BDSP flamalarını açtılar.

Basın açıklamasında, BDSP’ye yönelikoperasyonun bilançosuna değinilerek 3 Nisan günüAnkara’da çıkarıldıkları mahkeme tarafından 5 sınıfdevrimcisinin tutuklandığı hatırlatıldı. Sınıfdevrimcilerine dönük bu saldırıların, son dönemyoğunlaşan devlet terörünün yeni bir halkası olduğusöylenen açıklamada, saldırıların 1 ve 2 Nisantarihlerinde TEKEL işçilerine yönelik azgın polisteröründen ya da “demokratik açılım” safsatasıeşliğinde Kürt halkına yönelik yürütülen baskı veterörden bağımsız olmadığı ifade edildi.

Sermaye devletinin, işçi ve emekçileregeleceksizlikten başka birşey sunamayan kapitalistsömürü düzenini, baskı ve zor ile güvence altınaalmaya çalıştığı vurgulandı.

Eyleme, EHP de destek verdi.

AnkaraYüksel Caddesi’nde BDSP tarafından yapılan

açıklamaya Halk Cephesi, Kaldıraç, Alınteri,Devrimci Hareket, DHF ve Odak destek verdi.Yapılan açıklamada sermaye devletinin TEKELişçileri üzerinde estirdiği terör teşhir edildi. Faşistsermaye iktidarının, BDSP ve TEKEL işçilerineyönelik saldırılarının, sermayenin korkularının birürünü olduğu, belirtildi.

MamakBDSP akşam saatlerinde ise Mamak Tuzluçayır’da

eylemdeydi. Mamak İşçi Kültür Evi önünde bir arayagelen kitle “Tutuklu BDSP’liler serbest bırakılsın /BDSP’ ozaliti açarak Tuzluçayır Meydanı’na doğrusloganlarla yürüyüşe geçti. Tuzluçayır Meydanı’ndayapılan basın açıklamasında devlet terörünün yanısıra,TEKEL işçilerine dönük polis terörü teşhir edildi.

Açıklamanın ardından tekrar sloganlarla yürüyüşegeçildi. Ara sokaklarda yapılan yürüyüşte devletterörünü teşhir eden ajitasyon konuşmaları yapıldı.Yürüyüş, Mamak İşçi Kültür Evi önünde son buldu.

Yaklaşık 50 kişinin katıldığı eyleme Partizan’ınyanısıra Halk Cephesi ve AKA–DER BDSPflamalarını taşıyarak katılım sağladı.

Operasyonlardan sonra 3 ayrı basın açıklamasıgerçekleştirildi. Tutuklama terörünün ardından yapılanbütün açıklamalar yoğun bir polis ablukası ve tacizialtında gerçekleştirildi.

İlerici, devrimci güçlerden protestoBDSP’lilere dönük gözaltı ve tutuklama terörüyle

ilgili Alınteri, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu,Devrimci Demokratik Sendikal Birlik, DemokratikHaklar Federasyonu, Devrimci Hareket, HalkCephesi, Kaldıraç, Proleterce Devrimci Duruş,Özgürlük Dergisi bileşenlerinden oluşan Ankara

Direnişteki İşçi-Emekçilerle Dayanışma Platformu5 Nisan günü basın açıklaması gerçekleştirdi. YükselCaddesi’nde bir araya gelen platform bileşenleri“Gözaltılar, tutuklamalar,baskılar bizi yıldıramaz /Ankara Direnişteki İşçi - Emekçilerle DayanışmaPlatformu” ozalitini açtı.

Açıklamaya platform bileşenlerinin yanısıradirenişteki işçilerden TÜBİTAK direnişçisi AynurÇamalan ve TEKEL işçileri de katıldı. İşçinin Yoluve Odak da açıklamaya destek verdi.

Basın açıklamasında TEKEL işçilerine ve BDSPçalışanlarına dönük devlet terörü teşhir edildi.

Açıklamada, devletin, toplumun ezilen tümkesimlerinin örgütlü bir temelde mücadele etmesindenkorktuğu ve bunu bastırmak içinde her türlü zorukullandığı ifade edildi.

Kartal Kartal BDSP 4 Nisan Pazar günü gerçekleştirdiği

eylemle sınıf devrimcilerine yönelik tutuklamaterörünü protesto etti.

BDSP’liler sınıf hareketinin TEKEL direnişiyleivme kazandığı bugünlerde sınıf devrimcilerineyönelik operasyonların ve tutuklamaların tesadüfiolmadığını belirttiler

Sermaye devleti ve polisinin saldırılarının, sınıfdevrimcilerini moral açıdan kırma çabalarının boşadüşmeye mahkum olduğunu ifade eden BDSP’liler 1Mayıs’a yürüme kararlılığını dile getirdiler.

Kartal Meydanı’nda yapılan eylemde “Faşist terörve baskı sökmedi, sökmeyecek! Tutuklu BDSP’lilerserbest bırakılsın! BDSP” ozaliti açıldı.

KocaeliBDSP’lilerin tutuklanması 7 Nisan günü

Kocaeli’de protesto edildi.Belediye İş Hanı önünde gerçekleştirilen basın

açıklamasında “Baskılar bizi yıldıramaz! Tutuklanandevrimciler serbest bırakılsın!” pankartı açıldı.

Açıklamada, gerçekleştirilen operasyonlar veBDSP’lilerin tutuklanma süreci hatırlatıldı.

Saldırıların özünde, işçi ve emekçilerin hak almamücadelesine, direnişlerine dönük olduğununsöylendiği açıklamada, sermaye devletinin işçi veemekçilerin sınıf bilinçlerini kuşanarak mücadeleyiyükseltmesinden büyük bir korku duyduğu belirtildi.

Açıklamaya ESP, Halk Cephesi, EHP, SDP de

destek verdi.

AdanaBDSP, Devrimci Proletarya, Emek ve Özgürlük

Cephesi ve ODAK tarafından 3 Nisan günü İnönüParkı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasında,güvencesiz ve kölece çalışma koşullarına hayır diyenTEKEL işçilerini engellemek için binlerce polisetalimat verildiği, öte taraftan ise işçi ve emekçilerinhaklı davası için mücadele eden BDSP’lileringözaltına alındığı ifade edildi.

BDSP’lilere yönelik operasyonun ayrıntılarına dadeğinilen açıklamada, Kürt ulusuna ve işci-emekçileredönük AKP eliyle hayata geçirilmeye çalışılanbaskıların sebebinin sömürü düzenini korumak olduğusöylendi.

Basın açıklamasına Halk Cephesi ve DemokratikHaklar Federasyonu da destek verdi.

İzmirBDSP’lilere yönelik saldırılar 3 Nisan günü İzmir

kemeraltı girişinde yapılan eylemle protesto edildi.BDSP tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasınaAlınteri, DHF, Partizan, Halk Cephesi, EHP, TÖPve İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi destek verdi.

“Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar, komplolar…Saldırılara yanıtımız devrimci sınıf faaliyetiniyükseltmek olacak! / BDSP” ozalitinin açıldığıeylemde BDSP flamaları taşındı.

İHD İzmir Şube Başkanı Nezahat Paşa Bayraktarbir konuşma yaparak hukukun siyasi davrandığını vebağımsızlaştırılması gerektiğini söyledi. Konuşmalarınardından basın açıklamasına geçildi.

Basın metninde krizin şiddeti arttıkça işçi veemekçilere yönelik saldırıların tırmandırıldığıbelirtilerek sınıf devrimcilerine yönelik saldırının dabundan ayrı düşünülemeyeceği belirtildi. 4 ildeyapılan operasyonların sözde gerekçeleri anlatılarakİzmir’de yaşanan saldırılara ve kurulan komployadeğinildi.

Açılamada burjuva basının operasyonu “Facianıneşiğinden dönüldü”, “sansasyonel eylemhazırlığındalardı”, “örgüt üyeleri yakalandı” gibibaşlıklarla duyurması da protesto edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara - Kocaeli -Adana - İzmir

Tutuklamalar bizi yıldıramaz!10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

BDSP’ye yönelik tutuklama terörü protesto edildi

Page 11: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Sermaye devletinin Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu (BDSP) çalışanlarına yönelik 31 Mart günü4 ilde gerçekleştirdiği eş zamanlı operasyonlarınardından, Ankara, Bursa ve Samsun’dan gözaltınaalınan sınıf devrimcilerinden 5’i, Ankara’daçıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.

Ankara’da gözaltına alınan Onur İnce, HızlanErpak, Deniz Gündoğdu, Erhan Erikli, Tolga Çınar,Özgür Karagöl, Bursa’da gözaltına alınan Can Kızıltanve Samsun’da gözaltına alınan Emre Azapçı, AnkaraEmniyet Müdürlüğü’nde 3 gün gözaltındatutulmalarının ardından savcılık sorgusu için 3 Nisangünü Ankara Adliyesi’ne götürüldüler. Sorgulamanınardından Deniz Gündoğdu, Erhan Erikli ve Tolga Çınarserbest bırakılırken diğer sınıf devrimcileritutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevkedildi. Onurİnce, Hızlan Erpak, Özgür Karagöl, Can Kızıltan veEmre Azapçı çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarakcezaevine gönderildiler.

Son dönemde yoğunlaşan devlet terörünün yeni birhalkası olan bu saldırı nedensiz değildir.

Bu saldırının gerisinde sermaye devletinin devrimcisiyasal faaliyetimizden duyduğu açık korku vardır. Busaldırılar, 1 ve 2 Nisan tarihlerinde TEKEL işçilerineyönelik azgın polis teröründen, “demokratik açılım”safsatası eşliğinde Kürt halkına yönelik yürütülen baskıve terör saldırılarından bağımsız değildir. Amaç,toplumsal mücadele dinamiklerini ezerek ülkeyisermaye için dikensiz gül bahçesine dönüştürmektir.Amaç, işçileri, emekçileri ve ezilen halkları teslimalabilmektir.

AKP hükümetinin uyguladığı tüm politikalar,sözcüsü olduğu sermaye sınıfının işçilere, emekçilere,ilerici ve devrimci güçlere yönelik baskı ve terörünüderinleştirmesinin yolunu düzlemektedir. Sermayedevleti işçi ve emekçilere sosyal yıkım saldırılarıylageleceksizlik, esneklik ve taşeronlaştırma gibiuygulamalarla ise kölece çalışma koşullarıdayatmaktadır. Yüzbinlerce işçi ve emekçiyi, yeniözelleştirmeler kapsamında, TEKEL işçilerine dayatılan4/C köleliği beklemektedir. Yine milyonlarca işçi veemekçi, kapitalizmin olmazsa olmazı işsizlik sorunu ilepençeleşmektedir. TEKEL direnişi örneğinin de bir kezdaha gösterdiği gibi, düzenin sömürü çarkına çomaksokarak ücretli kölelik düzenine başkaldıranlar isesermaye devletinin dizginsiz baskı, zor ve terörünemaruz kalmaktadırlar.

Sermaye devleti, işçi ve emekçilerin hak aramamücadelesinin yükselmesinden büyük ve derin birkorku duymaktadır. İşçi ve emekçilere geleceksizliktenbaşka birşey sunamayan kapitalist sömürü düzenini,baskı ve zor ile güvence altına almaya çalışmaktadır.

İşte sermaye devleti, tam da bu korku yüzünden,işçi ve emekçilerin hak alma mücadelesine vedirenişlerine saldırmaktadır.

İşte bu yüzden, Kürt halkının haklı ve meşrumücadelesini yok saymakta, imha ve inkar çizgisindeısrar etmektedir.

İşte bu yüzden, Alaattin Karadağ örneğinde olduğugibi, sokak ortasında infazlar gerçekleştirerek devrimcikanı akıtmaktadır.

İşte bu yüzden, ilericileri ve devrimcileri gözaltınaalarak işkenceden geçirmekte, çeşitli komplolarla onlarıtutuklayıp cezaevlerine göndermektedir.

Ancak sermaye devletinin bu çabaları nafiledir!Hiçbir baskı ve zor devrimci siyasal faaliyetiengelleyemeyecek, devrim ve sosyalizm mücadelesiniboğamayacaktır.

Çünkü bu türden saldırılarla ilk kezkarşılaşmıyoruz. İşçi sınıfını mücadeleyekazanabilmek, milyonların sefaleti üzerine kurulu busömürü düzenini yıkabilmek için yıllardır kesintisiz birfaaliyet yürütüyoruz.

Gözaltılara, tutuklamalara, işkencelere ya dakatliamlara, bugüne kadar boyun eğmedik, bundansonra da boyun eğmeyeceğiz. Uğruna nice bedeller

ödediğimiz devrimci sınıf faaliyetimizi, devrim vesosyalizm mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Ve bizlere azgınca saldıran sermaye düzenini, er yada geç hak ettiği yere, yani tarihin çöplüğünegöndereceğiz!

Tutuklu BDSP’liler serbest bırakılsın!Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi

yıldıramaz!Faşist baskı ve terör sökmedi, sökmeyecek!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu04.04.2010

Devrimci irade teslim alınamaz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Berlin’de gözaltılar protesto edildi31 Mart günü gerçekleştirilen operasyonlarla

BDSP’lilerin gözaltına alınması ve 1-2 Nisan tarihlerindeAnkara eyleminde TEKEL işçilerine dönük saldırı 3 Nisangünü Berlin’de gerçekleştirilen basın açıklaması ileprotesto edildi.

Berlin TEKEL Direnişiyle Dayanışma Komitesi,her iki saldırıyı da kınamak için bir basın açıklamasıörgütledi. Türkiyelilerin yoğun olarak yaşadığı Berlin’inKreuzberg semtinde gerçekleştirilen eyleme 60 kişikatıldı.

Açıklamada; TEKEL işçilerinin, 1 Nisan Ankarabuluşmasına dönük polis müdahalesi teşhir edildi.Devletin işçi ve emekçilere, ilerici ve devrimcileredönük “demokratik açılımının” polis copu, biber gazı,gözaltı ve tutuklamalar olduğu ifade edildi.

BDSP’lilere yönelik operasyonların dahatırlatıldığı açıklamada, 1 Nisan Ankara eyleminedönük yoğun bir faaliyet yürüten BDSP çalışanlarınıngözaltına alınmalarının da bu “açılım”dan bağımsızdüşünülemeyeceği vurgulandı.

Ayrıca TEKEL işçileriyle dayanışma eylemlerine katıldıkları için öğrencilerin okullarından, Aynur Çamalangibi işçilerin de işlerinden atıldığı ifade edildi.

Bununla beraber “açılımın” sınırsız ve kuralsız bir emek sömürüsü anlamına geldiği ifade edilerekTürkiye’nin yerli ve yabancı kapitalistlerin kârlarına kâr katacakları bir cennet olarak pazarlandığı söylendi.Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye ziyareti de bu kapsamda değerlendirildi. Merkel’in Türkiye’yegiderek Avrupa ülkeleri adına bu pazardan alacakları pay üzerine pazarlık yaptığı ifade edildi.

Ayrıca BDSP çalışanlarına yapılan saldırıyı kınayan BİR-KAR temsilcisi bir konuşma yaparak; sınıfdevrimcilerine dönük yapılan saldırının devrimci politik faaliyeti engelleyemeyeceğini vurguladı. Sermayeninsaldırıları karşısında tek yumruk ve tek barikat olma çağrısı yaptı.

BİR-KAR / Berlin

Sermaye devleti 5 sınıf devrimcisini tutukladı...

“Hiçbir baskı ve zor, devrim ve sosyalizmmücadelesini boğamayacak!”

3 Nisan 2010 / Berlin

Page 12: Sİ Kızıl bayrak 10-15

2010 1 Mayısı yaklaşıyor. Bu 1 Mayıs’ı da saldırılarve baskıların tırmandığı koşullar altında kutlayacağız.

Bölgemizde emperyalist saldırganlığın ve işgallerinyol açtığı katliamlar sürerken, kapitalist-emperyalistsistemin derinleşen krizinin etkisiyle, egemen sınıflartarafından milyonlarca işçi ve emekçiye kölelik vesefalet koşullarının daha pervasızca dayatıldığı;işsizliğin kitlesel boyutlara ulaştığı; güvencesizçalışmanın, esnekleştirmenin, işten çıkarmalarınyaygınlaştığı; emek-sermaye çelişkisinin derinleştiği vetüm bunlara devletin baskı, yasak, tutuklama, tecritterörünün eşlik ettiği bir dönemde 1 Mayıs’ıkarşılıyoruz.

Böylesi bir dönemde tüm bu saldırılara karşı tarihselve güncel anlamına uygun birleşik, kitlesel ve devrimcibir 1 Mayıs’ın örgütlenmesi hayati bir önemtaşımaktadır.

2010 1 Mayısı’nı aynı zamanda başta TEKELişçileri olmak üzere, işçi direnişlerinin yükseldiği birdönemde kutlayacağız. TEKEL işçileri 1 Nisan’daAnkara’ya yürüyerek yeni bir eylemli süreçbaşlatacaklar. TEKEL direnişinin ruhunu büyütmekgüncel bir görevdir. TEKEL direnişlerini çoğaltmak,birleştirmek; güvencesizleştirme, özelleştirme, iştençıkarmalar olarak şekillenen emperyalist-kapitalistpolitikalara karşı mücadeleyi yükseltmek bir görevdir.Sınıf ve emekçi kitlelerine yönelik saldırıları geriletecekolan birleşik ve örgütlü bir mücadeledir.

1 Mayıs 2010, emperyalist-kapitalist sistemin askeri,ekonomik ve kültürel saldırılarına karşı mücadeleyibüyütmenin ve ileriye taşımanın bir adımı olmalıdır.

1 Mayıs 2010, direnişteki işçilerle birlikte,sendikasız, sigortasız, iş güvencesiz, kölece koşullardaçalışan, iş bulamayan, işten atılan ve yok sayılan engeniş emekçi kesimlerin kitlesel bir şekilde TaksimMeydanı’nı doldurarak sesini duyurduğu mücadelegünü olmalıdır.

2010 1 Mayısı’nın nerede yapılacağına dair birtartışma yoktur. Gelinen yerde 1 Mayıs’ın Taksim’dekutlanmasının siyasal anlamı ve önemi açıktır. Tartışma,emekten ve halktan yana tüm devrimci, ilerici güçlerinbir araya gelip Taksim 2010 1 Mayısı’nı birlikte engüçlü nasıl örgütleyeceği üzerinedir. Bu sorumlulukhepimizindir. Sendikalar, meslek odaları, DKÖ’ler,siyasi partiler, devrimci güçler kısacası tüm emekgüçleri, 2009 1 Mayıs’ından dersler çıkarıp busorumluluğun altına girerek, birleşik ve kitlesel bir 1Mayıs için bir an önce harekete geçmelidir.Fabrikalarda, işyerlerinde, mahallelerde, okullarda,kısaca yaşamın her alanında güçlü bir hazırlık çalışmasıyürütülmelidir.

Bizler 2010 1 Mayısı’nın sosyal yıkım saldırılarına,işsizliğe, güvencesizliğe, 4/C köleliğine,özelleştirmelere, taşeronlaştırmaya, Kürt ulusunayönelik imha ve inkar uygulamalarına, emperyalistsaldırganlığa, hapishanelerdeki tecrit uygulamalarına,devlet terörüne, baskı ve yasaklara yanıt olacak birtarzda tarihsel ve güncel anlamına uygun olarakTaksim’de kutlanması için her türlü çabayıgöstereceğimizi deklare ediyoruz.

2010 1 Mayısı’nda, ‘77 katliamının hesabını sormakiçin, Taksim’de 1 Mayıs yasağına son vermek için,birleşik, kitlesel, devrimci 1 Mayıs’ı Taksim’de birlikteörgütlemek için” tüm devrimci yapıları, sendika ve kitleörgütlerini güçlerini birleştirmeye ve ortak davranmayaçağırıyoruz.

Devrimci 1 Mayıs Platformu30 Mart 2010

Birleşik, kitlesel, devrimci 1 Mayıs için!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

İstanbul’da birleşik, kitlesel, devrimci 1 Mayıs çağrısı...

“1 Mayıs’ta Taksim’deyiz!”1 Mayıs’ı sınıfsal özüne ve anlamına uygun kutlamak üzere yola çıkan devrimci kurumların oluşturduğu

Devrimci 1 Mayıs Platformu, 2010 1 Mayısı’na ilişkin tavrını basın ve kamuoyu ile paylaştı. 5 NisanPazartesi günü TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde düzenlenen basın toplantısında2010 1 Mayısı’nın Taksim’de kutlanması için her türlü çabanın gösterileceği deklare edilerek, tüm devrimciyapılar, sendika ve kitle örgütlerine ortak mücadele çağrısı yapıldı.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), Emek veÖzgürlük Cephesi, Halk Cephesi, Odak, Kaldıraç, Proleterce Devrimci Duruş (PDD), Yeni Dünya İçinÇağrı ve Partizan’ın bileşeni olduğu platformun açıklamasını Ümit Efe okudu.

Açıklamada, birleşik, kitlesel, devrimci 1 Mayıs’ın örgütlenmesinin önemi vurgulandı.2010 1 Mayısı’nın nerede yapılacağına dair bir tartışma olmadığının altının çizildiği açıklamada, 1

Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının siyasal anlamı ve öneminin açık olduğu ve asıl tartışmanın, emekten vehalktan yana tüm devrimci, ilerici güçlerin bir araya gelip Taksim 2010 1 Mayısı’nı birlikte en güçlü nasılörgütleyeceği üzerine olduğu vurgulandı. Bu sorumluluğun altına girerek, birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs içinbir an önce harekete geçilerek, fabrikalarda, işyerlerinde, mahallelerde, okullarda, kısaca yaşamın heralanında güçlü bir hazırlık çalışması yürütülmesi gerektiğine dikkat çekildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Konfederasyonlar “Taksim” dedi5 Nisan günü Türk-İş’in çağrısıyla Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi’nde 1 Mayıs gündemli bir araya

gelen işçi ve memur konferderasyonları 2010 1 Mayısı’nı Taksim’de kutlayacaklarını açıkladılar.Türk-İş, DİSK, KESK, Hak-İş, Kamu Sen ve Memur-Sen genel başkanlarının katıldığı toplantının ardındanaçıklama yapan Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, konfederasyonlar adına ortak açıklamayı okudu. 6konfederasyon olarak 1 Mayıs kutlamalarının ortak yapılması yönünde görüş ve irade birliği içindeolunduğunu belirterek 1 Mayıs 2010’u İstanbul’da Taksim Meydanı’nda kutlamaya karar verdikleriniaçıkladı. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Türk-İş’in de aralarında bulunduğu çok sayıda sendika ileyaptıkları görüşmeler sonucunda 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlama kararı aldıklarını söyledi.

İstanbul Valiliği ile konu hakkında henüz bir görüşme yapmadıklarını belirten Çelebi, konuyla ilgili birheyetin en kısa zamanda Valilik yetkilileriyle bir araya geleceğini belirtti.

Türk-İş’e bağlı 10 sendikadan 1 Mayıs açıklamasıTürk-İş’e bağlı Basın-İş, Deri-İş, Hava-İş, Genel Maden-İş, Kristal-İş, Petrol-İş, Tek Gıda-İş, Tez Koop-İş,

TÜMTİS ve Türk Harb-İş sendikaları, 2 Nisan günü ortak bir yazılı açıklama yaparak 1 Mayıs’ın tek biryerde, ortaklaşa kutlanması için sonuna kadar çaba sarf edeceklerini açıkladılar.

Açıklamada ilk olarak, yıllarca devam eden mücadelelerin sonucunda 1 Mayıs’ın geçtiğimiz yıl resmi tatilgünleri arasına dahil edildiği ve “Emek ve Dayanışma Günü” günü olarak kabul edildiği hatırlatıldı.

Emek hareketinin görevinin olabilecek en geniş birliktelik içinde, çok güçlü ve etkili bir gösteriyle emeğinortak sesini yükseltmek olduğu vurgulanan açıklamada, geçtiğimiz yıllarda 1 Mayıs kutlamalarının farklıalanlarda yapılmasının, istenen bu birlik görüntüsünü bozduğu ve yaşamsal taleplerinin kamuoyuna yeterinceyansıtılamamasına neden olduğu söylendi.

Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan açıklama...

Birleşik ve kitlesel bir 1 Mayıs için!

Page 13: Sİ Kızıl bayrak 10-15

İşçi ve emekçiler sermayenin yoğun saldırılarıaltında 2010 1 Mayısı’nı karşılamaya hazırlanıyor.Gerek işçi sınıfının gerekse de sermaye cephesiningüçlerini ortaya koyduğu 1 Mayıs kutlamaları 1 Mayıs2010’a 3 haftalık bir süre kala sınıf hareketinin temelgündemi olarak yer etmiş bulunuyor.

Siyasal güçler ve sendikal çevrelerin 2010 1Mayısı’na ilişkin açıklama, değerlendirme ve görüşleribir bir yansımaya başlarken bugünlerde özellikle 5Nisan günü Türk-İş’in çağrısıyla 1 Mayıs gündemlitoplanan 6 konfederasyonun “1 Mayıs’ı Taksim’dekutlama çağrısı” gündeme oturdu.

30 Mart günü 2010 1 Mayısı’na ilişkin tutumunuaçıklayan Devrimci 1 Mayıs Platformu ise, tümsendikaları, ilerici, devrimci güçleri ve kitle örgütlerinibirleşik, kitlesel, devrimci bir 1 Mayıs’ı Taksim’dekutlamak üzere ortak davranmaya çağırdı.

Reformistinden liberaline geniş bir yelpazede yeralan sol güçler de yıllardır sürdürdükleri bildiktutumlarını bu yıl da kendi cephelerinden tekrarlamışoldular.

TEKEL’deki direniş sürecinde iyiden iyiye teşhirolan Türk-İş bürokratlarının Taksim kararı çeşitliçevrelerde heyecan yaratsa da sendika ağalarının geçmişyıllardaki tutumları böyle bir heyecan yaşamak içinhenüz erken olduğunu öğütlüyor. Bu yüzden özellikleson 3 yıldır Taksim 1 Mayısı üzerinden yaşanantartışmalarına ve 1 Mayıs öncesindeki pratiklerinebakmakta yarar var.

2007: Taksim perdesi açılıyor!

2007 1 Mayısı hiç kuşkusuz, ‘77 Katliamı’nın 30.yılında tarihi bir göndermeyle birlikte, 1 Mayıs’ıTaksim’de gerçekleştirme iradesinin kitleselleştirildiği,işçi emekçi yığınların Taksim’i sokak sokak çatışarakzorladığı bir gün olarak sınıfın hanesine artı olarakyazılmıştı.

2007 1 Mayısı ön çalışması sermaye devletininyoğun saldırılarıyla karşılanmıştı. Taksim kararınınaçıklanmasının ardından yürütülmeye başlanan faaliyetboyunca özellikle Devrimci 1 Mayıs Platformubileşenleri defalarca gözaltına alınmış, devrimci faaliyetengellenmek istenmişti. Taksim’e çıkmak bir yana“Taksim’deyiz” demek bile yasaklanmıştı. Yüzlercegözaltı, sayısız saldırıyla devlet ortaya çıkan iradeyikırmaya çalışmıştı.

2005 1 Mayısı öncesinde birleşik, devrimci bir 1Mayıs’ı örgütlemek hedefiyle bir araya gelen Devrimci1 Mayıs Platformu, iki yıllık mücadele birikimiyle 2007Taksim 1 Mayısı’nda da etkin bir rol oynamıştı.

Taksim iradesi açığa çıktığı andan itibaren de kendikarşıtını üretmiş ve mücadele kaçkınlarının adresiKadıköy olarak belirlenmişti. Taksim 1 Mayıs’ıbileşenleri 1 Mayıs’a uzanan süreç boyunca sadecedevletle değil, nereye hizmet ettiği tartışmasız birbiçimde açığa çıkan bu çevrelerle de karşı karşıyagelmişlerdi. Bir yandan Türk-İş ve kuyruğundakiEMEP’in “Sınıfı bölüyorsunuz” hezeyanları, diğeryandan da devletin “Provokasyon ihbarı aldık”,“Taksim’e çıkan bedelini öder” tehditleriyle Taksim’eçıkışın önü alınmaya çalışılmıştı.

1 Mayıs günü ise tam anlamıyla bir ‘yasak şehre’dönüştürülen İstanbul, devlet terörüyle birlikte sınıfınmilitan direnişine de tanıklık etmişti. Yaşanan kitlesel vemilitan çatışmalarla Kurtköy’den Okmeydanı’na kadarİstanbul’un dört bir yanı Taksim’e, her yer direnişalanına çevrilmişti.

Tüm olumlu özellikleriyle birlikte 2007 1 Mayı’ı

sendikaların -özelde DİSK’in- sınıf hareketinin kendihegemonyasında olduğunu sanan tavrını da bir kez dahaaçığa çıkartmıştı.

2007 yılı Taksim’in yeniden 1 Mayıs alanı ilanedildiği yıl olmuştu. 2 Mayıs günü ise Kadıköy’cülerTaksim 1 Mayısı’nın görkemi altında ezilirken, emekçikitleler ileriki yıllar için önemli bir moral kazanmıştı.

2008: Kaçkınlığın sonu hezimet!

2008 1 Mayısı’nın ön günlerinde sınıfın temelgündemi kapitalist kriz ve SSGSS Yasa Tasarısı’ydı.Tasarının yasalaşmasını engellemek için geniş birmücadele cephesi yaratma çabasıyla yola çıkanbileşenler sendikal bürokrasinin ve bazı dar grupçusiyasal algıların ‘kösteğiyle’ süreci gerektiği tokluktakarşılayamasalar da, birçok sendika, meslek örgütü vesiyasal yapının katılımıyla örgütlenen HSGGP, arkasındaanlamlı deneyimler bırakmıştı.

SSGSS karşıtı süreç yıl başından itibaren, özelliklede mart ve nisan ayları boyunca oldukça hareketli eylemtakvimleriyle doluydu. Bunun yanısıra Yörsan, Arçelikve İlbek gibi grev ve direnişler de bulunmaktaydı.

Bir diğer önemli gündem ise tersaneler cehennemi vebu alanda yoğunlaşan iş cinayetleriydi. Alanıngündemleri etkin bir çalışmayla 1 Mayıs’a taşınmıştı. Buyoğunlaşma kendini 1 Mayıs alanında da göstermiş ve2008 1 Mayısı’nda tersane işçileri etkin bir biçimde yeralmışlardı.

Devrimci 1 Mayıs Platformu yaptığı çağrıyla 1Mayıs tartışmalarını açarken temel vurgusu eyleminörgütlenmesi için oluşturulması gereken ortak komiteidi. 2007 yılında tanımlanan temel eksiklere de dikkatçeken platform ana talep olarak ise SSGSS YasaTasarısı’nın geri çekilmesininin yanı sıra Taksim’de 1Mayıs yasağına son verilmesi ve 1 Mayıs’ın resmi tatililan edilmesini istiyordu. Sendikal cepheden yapılan ilk1 Mayıs çağrısı ise 2007 1 Mayısı’nda polise karşıgösterdikleri direnişle dikkat çeken Sine-Sen’dengelmişti.

2007 1 Mayısı’nda Taksim kararlılığı altında ezilenKadıköy kaçkınları ise 2008’e gelindiğinde SSGSSsürecinin de baskısıyla ‘Taksim’ demek zorundakalmışlardı. Nisan ayı başında DİSK ve KESK ilebirlikte Taksim kararını açıklayan Türk-İş, kendiiçerisinde çatlaklarla karşılaşmıştı.

Sendikaların sundukları taleplerde de SSGSS Yasatasarısının geri çekilmesi, Taksim’de 1 Mayıs yasağınason verilmesi ve 1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesi yeralıyordu.

Sürecin ilerlemesiyle birlikte grevdeki Yörsan vedirenişteki Arçelik işçileri de Taksim’de olacaklarınıaçıklamış, SSGSS karşıtı mücadelede etkin bir yer tutanHSGGP de Taksim çağrısı yapmıştı.

Özellikle son iki hafta boyunca devlet tarafındanyürütülen karalama kampanyaları eşliğinde toplumterörize edilmeye, sendikalarla “1 Mayıs tatil olsun,Taksim’den vazgeçin” gibi pazarlıklar yürütülmeyeçalışılmıştı. 1 Mayıs’a dönük çalışmalar boyuncayüzlerce işçi, emekçi ve devrimci gözaltına alınmış,hatta Tuzla’da bildiri dağıtan Deri-İş üyelerine jandarmakurşun sıkmıştı. Taksim’e çağrı yapan sendikayöneticilerine soruşturmalar açılmıştı.

Sermaye hükümetinin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın‘ayaktakımı’ benzetmesi de bu yıla damgasını vurantemel slogana esin kaynağı olmuştu. 1 Mayısöncesindeki eylemler ve 1 Mayıs günü boyunca“Ayaklar baş olacak!” ve “Ayaklar Taksim’e!” sloganlarıöne çıkmıştı.

Son haftaya gelindiğinde ise tartışılan artık Taksim

değil, Taksim’e nerelerden girileceği idi. 1 Mayıs günüsendikal bürokrasinin, Taksim hedefiyle İstanbulsokaklarını dolduran onbinleri ortada bırakarakOsmanbey’de eylemi bitirdiğini açıklamasına rağmenkitle Taksim ısrarını sürdürmüştü. Onbinlerce emekçi

sokak sokak çatışarak Taksim’i kazanmıştı.

2009: Taksim 1 Mayıs alanıdır!

2009 1 Mayısı’na işten atmalar, sendikasızlaştırmave kriz bahaneleriyle yoğun saldırılar altında girilmişti.Sınıf hareketinde ise lokal direnişlerin ve grevlerinyaygınlığı göze çarpıyordu. Meha, ATV-Sabah, AsilÇelik Asemat, Burulaş, IBM, Desa, Kurtiş, E-Kart,Sinter gibi birçok yerde direniş ve grevler sürmekteydi.

1 Mayıs’a ilişkin ilk açıklama son dört yıldır olduğugibi Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan gelmişti.Platform, sorunun artık yer tartışması olmadığını,sorunun son iki yılın kazanımlarına yaslanarak 1 Mayıs’ıbirlikte örgütleme sorunu olduğunu ifade etmişti.

Sendikalar cephesinden ilk açıklamayı ise DİSKBaşkanlar Kurulu yapmıştı. Nisan ayı başında Taksim’iadres gösteren DİSK’ten iki gün sonra Türk-İş İstanbulŞubeler Platformu bir açıklama yapmış ancakaçıklamanın vurgu noktası ‘kriz döneminde birleşikliğeduyulan yakıcı ihtiyaç’ olmuştu.

Türk-İş, İstanbul Valiliği’ne Taksim için yasalbaşvuru yapacağını açıklamıştı. Türk-İş konuyla ilgiliherhangi bir adım atmazken aynı gün TMMOB veKESK de 1 Mayıs’ta Taksim’de olacağını duyurmuştu.

Özelde son iki yıllık mücadelenin somutkazanımlarından biri olarak, sermaye hükümeti 1Mayıs’ı resmi tatil ilan etmek zorunda kalmıştı. Resmitatili kazanmanın hemen ardından da Türk-İş, sonuKadıköy’deki güdük eyleme varan adımlarını,Taksim’den geriye doğru atmaya başlamıştı.

20 Nisan günü Türk-İş valiliğe resmi başvurusunuyaparken, KESK 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak içinizne gerek olmadığını söylemişti.

Nisan ayı boyunca devletle açık bir irade savaşıolarak geçen süreçte 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasıgündeme oturmuştu. Devrimci 1 Mayıs Platformusürecin başından itibaren Taksim iradesinin altınıdolduracak bir tarzda, birleşik, kitlesel, devrimci bir 1Mayıs için çaba harcarken, DİSK ise son açıklamasını30 Nisan günü yaparak 1 Mayıs için toplanma yerleriniaçıklamıştı.

1 Mayıs günü ise başarılı bir sınav veremeyen DİSK,alana giremeyen onbinlerce işçi emekçinin militanmücadelesine yaslanarak devletin ‘makul sayı’pazarlıklarına alet olmuş, “İşçiler Taksim’deydi,marjinal gruplar polise saldırdı” demagojilerine alanaçmıştı.

İstanbul sokaklarında Taksim’i kuşatan onbinlerceişçi emekçinin militan mücadelesi ile binlerce işçi veemekçi 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlamıştı.

TEKEL ruhuyla 1 Mayıs 2010’ukazanmaya!

İşçi ve memur konfederasyonlarının 1 Mayıs2010’a ilişkin ilk açıklamalarının sonu nereye varacağısoru işaretleri yaratırken TEKEL’deki direniş sürecindeetkin bir dayanışmayı örgütlemeyen, aldıkları kararlarınarkasında durmayan konfederasyonların bugünküpratikleriyle süreci taşımalarının da zor olduğu şimdidengörünüyor. Geriye; yıllardır militan bir direniş ruhuylaTaksim’i kuşatan emekçilerin önünde 2010 1 Mayısı’nıTEKEL direnişinin ruhuyla kazanma hedefi duruyor.

2010 1 Mayıs’ı yaklaşırken... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Taksim 1 Mayısları’nda 4. yıla doğru...

Page 14: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Kayseri’de sınıf bilinçli işçilerin çağrısı ileyaklaşık 5 aydır hazırlıkları sürdürülen 2. Kayseriİşçi Kurultayı 18 Nisan 2010 Pazar günü toplanacak.

Uzun süreden beri yaygın bir çalışma ile kurultayçağrısı yapan kurultay çalışanları, güçlü bir ön süreçile işçi ve emekçilere seslendi. Ajitasyon vepropaganda çalışmalarının yanısıra alınan toplantılarile emekçilerin, çalışmaların öznesi olması için çabaharcandı.

Kayseri İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi, ortaksorunlara karşı ortak çözümler üretmek içingerçekleştirilecek ve sınıfın örgütlü gücünü yaratmayolunda önemli bir adım olacak olan 2. Kayseri İşçiKurultayı çalışmalarını sürdürüyor. Kurultayhazırlıklarının planlanması için gerçekleştirilen 25kişinin katıldığı ilk toplantıda, İşçi Kurultayı’nınhedefleri, araçları, ön hazırlık süreci tartışılmış ve butoplantıyla beraber çalışmalar hızlanmıştı.

Kayseri işçilerinin katılımına açık bir şekildeoluşturulan Kurultay Hazırlık Komitesi ile yapılan önçalışmalarda öncelikle bölge işçileri, kurultayınörgütlenmesinde aktif biçimde rol almaya çağrıldı.Propaganda-ajitasyon çalışmalarında, yapılantoplantılarda bu çağrı yinelenirken, aynı zamandaçeşitli fabrikalarda çalışan işçilerle hazırlıktoplantıları gerçekleştirildi. Bu toplantılarda işçisınıfının genel planda içinde bulunduğu durum vefabrikaların özgün sorunları tartışıldı.

Ön hazırlık sürecinde Kurultay HazırlıkKomitesi’ne düşen görevler tanımlandı.Komisyondaki emekçilerin çalıştıkları alanlarüzerinden imkanlar yaratmak sorumluluğuyla karşıkarşıya oldukları vurgulandı. Kurultaya hazırlıkçerçevesinde Türkiye’de işçi hareketinin durumu,Kayseri sanayi ve işçi hareketi konulu iki panelgerçekleştirildi.

Kurultayın pratik çalışmalarında son üç aydırKayseri İşçi Bülteni etkin olarak kullanıldı. Servisgüzergahlarında yaklaşık 4 bin adet kurultaya çağrıbildirisi dağıtıldı. Yapılan hazırlık toplantılarıylaçalışmalar ilerici kamuoyuna duyuruldu ve öncüişçilere çağrı yapıldı.

İşçi kurultayının gerçekten işlevli olabilmesi içinöncü işçi ve emekçiler tarafından sahiplenilmesigerekiyor. Bu nedenle fabrikalardaki, sanayihavzalarındaki öncü işçiler kurultayın ön hazırlıksürecine ve kurultaya katılmaya, kurultayı kendisorun ve taleplerini dile getirecekleri bir kürsü olarakkullanmaya, bunu mücadeleyi geliştirecek bir imkanolarak değerlendirmeye çağrıldı. Yaklaşık 30 metalişçisinin katılımıyla kurultay hazırlık toplantısıgerçekleştirildi. Bununla beraber planlanan kurultayhazırlık toplantıları da önümüzdeki günlerdegerçekleştirilecek.

Kurultay çerçevesinde meslek liselilerle de birtoplantı alınması planlanıyor. Geleceğin kalifiyeişçileri olan meslek liseliler birçok sorunlaboğuşuyor. Endüstri meslek liselerinde staj, 9. sınıfınsonundan itibaren 2 gün okul, 3 gün staj olmakşartıyla gerçekleştiriliyor. Anadolu teknik liselerindeöğrenciler 10. ve 11. sınıfın yaz tatillerinde toplam160 saat staj yapıyorlar. Çoğu zaman verilmesigereken asgari ücretin üçte biri bile verilmeyerekgasp ediliyor.

18 Nisan’da kurultaya!

Kurultay hazırlıkları çalışmaları çerçevesinde üçaylık yoğun ve ısrarlı bir çalışma dönemi geridebırakıldı. Örgütlü mücadeleyi işçi ve emekçilerinsaflarında yaymak, emekçilerin gücünüortaklaştırmak, sınıfsız ve sömürüsüz dünya özleminibilince çıkarmak için yola koyulan kurultayçalışanları bu yolu yürürken işçi sınıfının yaşadığı

örgütsüzlük ve dağınıklığı aşmak için ısrar ve sabırlamücadele ediyor.

Kayseri’de sınıf bilinçli işçilerin çağrısı ileyaklaşık 5 aydır hazırlıkları sürdürülen 2. Kayseriİşçi Kurultayı 18 Nisan Pazar günügerçekleştirilecek. İşçi ve emekçiler kurultaya,mücadeleye!

Kayseri İşçi Kurultayı Hazırlık Komitesi

Kayseri İşçi Kurultayı’nda buluşalım!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

18 Nisan’da Kayseri İşçi Kurultayı’nda buluşalım!

Metalde TİS hazırlıkları başladıMetal patronlarının örgütü MESS’le işkolunda örgütlü sendikalar arasında yürütülecek 2010-2012 Grup

Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri yaklaşıyor. TİS sürecine dönük hazırlıklarının ilk adımını atan DİSK’e bağlıBirleşik Metal İşçileri Sendikası Grup Toplu İş Sözleşmesi kapsamındaki işyerlerinin baştemsilcileri ve şubeyöneticilerinin katılımıyla 21-27 Mart tarihlerinde Gönen Kemal Türkler Tesisleri’nde toplandı.

Toplantının sonuçlarını 11 madde altında toplayan baştemsilci ve şube yöneticileri Birleşik Metal-İş’in budönemki amacının metal işçilerinin haklarını koruyan, geliştiren ve yeni haklar kazanan bir grup toplu işsözleşmesinin ortaya çıkması için mücadele etmek olduğunu belirttiler.

Kriz sürecinin etkilerinin “kısmen de olsa bugün de devam ettiği” tespitinin yapıldığı sonuç bildirgesindehazırlıkların üst düzeyde sorumluluk ve görev bilinciyle sürdürülmesinin gerekliliği vurgulandı. Geçmişsözleşme döneminin değerlendirilmesinin gerektiğine işaret eden sonuç bildirgesinde işyeri komitelerinin,toplu sözleşme kurulları ile genişletilmesi ve işyeri ziyaretlerinin sıklaştırılması istendi.

Grup toplu iş sözleşmesinde sermayenin dayatma ve saldırılarına karşı tek dayanılacak gücün “metalişçilerinin birliği” olduğuna işaret edilen bildirgede bu birliğin MESS-Türk Metal işbirliği ile her dönemparçalanmaya çalışıldığı, bu nedenle, hangi sendikaya üye olurlarsa olsunlar, metal işçilerinin ortak talepleriiçin ortak mücadele etmeleri gerektiği söylendi.

Enerji işçileri buluşuyorSermayenin saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde güvencesiz çalışma dayatmalarına karşı bir araya gelen

enerji işçileri önümüzdeki hafta mücadelenin sorunlarını masaya yatıracaklar. TEKEL işçilerinin gösterdiğiyoldan yürümeyi ve topyekün direniş hattını örmeyi önlerine koyan öncü işçiler önümüzdeki döneme ilişkinortak mücadele hattını tartışacaklar.

İSKİ, BEDAŞ ve İGDAŞ’ta taşeron şirketlerde çalışan, sayaç, okuma, açma-kapama ve diğer işleri yapanişçiler enerji alanındaki mücadelenin dağınıklığına son vermek üzere bir araya gelecekler.

Ortak mücadele adına anlamlı deneyimler bırakan Enerji-Yapı Yol Sen sürecinin deney ve tecrübelerinin detartışılacağı toplantıda ortak sorunlara ortak çözümler aranacak. Toplantıya, direnişteki İSKİ işçileri de katılımsağlayacak.

Toplantı yeri: Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) İstanbul Şubesi / Yıldız Teknik Üniversitesi karşısı-Beşiktaş

Tarih: 14 Nisan 2010 Çarşamba Saat: 19:30

Page 15: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Direnişteki belediye işçilerinesaldırı

AKP’li Esenyurt Belediyesi’nden sendikalıoldukları için çıkarılan belediye işçileri 2 Nisangünü AKP’li Belediye Başkanı Necmi Kadıoğlu,belediye meclis üyeleri ve korumalarının saldırısınauğradılar.

İşçilerin kültür merkezi önünde olduğu sırada“Burada durmak yasak buradan gidin” diyerekdirenişe yönelik tahammülsüzlüklerini gösterenbelediye yöneticileri işçilerin kararlı tutumuylakarşılaştı.

Belediye başkanının da aralarında olduğu grubuntekme ve tokatlar eşliğinde saldırısı sonucundaişçiler darp edildi. Saldırı esnasında cep telefonuylaçekim yapan Evrensel gazetesi muhabiri SinanCeviz’in telefonu gaspedildi.

Esenyurt Belediyesi işçileri, kendilerine saldıranve yaralanmalarına neden olan belediye başkanıhakkında suç duyurusunda bulundu. İşçiler, darpraporlarını da ilgili makamlara iletti.

Ayrıca belediye önünde yapılan basınaçıklamasıyla saldırı protesto edildi. Açıklamaya,Emekli-Sen, ESP, UİD-DER, EMEP ve DDSBdestek verdi.

Samatya işçilerinin direnişisürüyor...

İstanbul’un Avrupa yakasında bulunan İstanbulEğitim ve Araştırma Hastanesi’nde (Samatya) hastaklinikleri inşaatında çalışan işçiler gaspedilenhakları için başlattıkları direnişlerine devamediyorlar.

İnşaat işçileri 5 Nisan günü hakları için SES’leberaber İstanbul İl Özel İdaresi önündeeylemdeydiler.

Eylemde konuşan SES Aksaray Şube BaşkanıSongül Beydilli, taşeron firmanın, işçilerin 6 aylıkücret alacaklarını 26 Mart’a kadar ödeme sözüverdiğini ancak bu sözünde durmadığını belirtti.6 aylık ücret hakları gaspedilen inşaat işçileri 7Nisan sabahı hastane binasının üst katına çıkarak“Hakkımızı istiyoruz” pankartını açtı.

“6 aydır maaş alamıyoruz”, “SSKmızıyatırmadılar”, “Hakkımızı istiyoruz” dövizleriniaçan inşaat işçileri ücret alacaklarının ödenmesinitalep ederek sloganlarla bekleyişlerini sürdürdüler.“İşçiyiz haklıyız kazanacağız!”, “Direne direnekazanacağız!” sloganlarını atan işçilereAksaray’daki İSKİ binası önünde direnişlerinisürdüren İSKİ’nin taşeron işçileri de destek verdi.

Lastikte arabulucu süreciİzmit ve Adapazarı’ndaki Goodyear,

Kocaeli’deki Brisa ve Pirelli lastik fabrikalarındaçalışan yaklaşık 4 bin işçiyi kapsayan ve DİSK’ebağlı Lastik-İş Sendikası ile lastik patronlarıarasında devam eden TİS görüşmelerinde 4.oturumun sonunda 21 maddede uyuşmazlık zaptıtutulmuştu.

Bakanlık, bundan sonraki süreç için tarafsızarabulucu olarak İstanbul Üniversitesi’nden Prof.Dr. Fevzi Şahlanan’ı atadı. Taraflar, bu ay içindetarafsız arabulucu başkanlığında görüşmelereyeniden başlayacaklar.

Mersin’de taşeron işçilere destek

Mersin Toros Devlet Hastanesi’nde taşeron birfirmaya bağlı olarak temizlik işlerinde çalışırken 40yaşını doldurdukları gerekçesiyle işten çıkartılanişçiler için 7 Nisan günü destek eylemi yapıldı.

Dev Sağlık-İş üyesi taşeron işçiler Yargıtay’ın işeiadelerini onaylamasına rağmen, yargı kararınınuygulanmaması nedeni ile hastane bahçesindeoturma eylemlerini sürdürüyorlar. Oturma eyleminin8. gününde Mersin Emek ve Demokrasi Platformubileşenleri destek ziyaretinde bulundu.

Platform bileşenleri Mersin Tren Garı önünde biraraya gelerek “40 yaşında işten atılan sağlık işçileriişe geri alınsın” pankartı arkasında Çakmak Caddesigüzergahından Toros Devlet Hastanesi’neyürüdüler. Eylem boyunca “Toros DevletHastanesi’nden atılan işçiler geri alınsın!”,“Yaşasın sınıf dayanışması!” ve “Yaşasın onurlumücadelemiz!” sloganları atıldı.

Akkardan işçilerinden çağrıGebze Çayırova’da bulunan Akkardan

fabrikasında, kriz bahanesiyle işten çıkarılmalarınınardından 12 Şubat günü fabrika önünde direnişegeçen Birleşik Metal-İş üyesi işçiler direnişlerinedestek çağrısında bulundular.

Akkardan işçileri, yaptıkları açıklamada taleplerikabul edilene kadar mücadelelerini sürdürmektekaralı olduklarını belirttiler.

“Patronların düzeninin yol açtığı krizin faturasıişçilere kesiliyor.” diyerek krizin faturasınıödememe çağrısı yapan Akkardan işçileri sendikayöneticilerinin ağzından patronların duymakistedikleri şeyleri duymak istemediklerini ifadeettiler.

İZAYDAŞ işçilerinin eylemisürüyor

Gebze’de kurulu bulunan İZAYDAŞ’ta iştençıkarılan taşeron işçiler 2 Nisan günü işgal eylemigerçekleştirmiş, Gebze merkezinde çöp toplayan20’nin üzerindeki çöp kamyonunun İZAYDAŞtesislerine boşaltım yapması engellenmişti.

20 işçinin gerçekleştirdiği eylem, yeni işçilerin

de katılımıyla devam etti. 55 işçinin katılımıylaberaber 75 işçi, 4 Nisan sabah saatlerinde İZAYDAŞönünde oturma eylemi başlattı.

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

İşçi ve emekçi hareketinden...

7 Nisan 2010 / Samatya

Kamu emekçilerinden kurultay hazırlıkları

İlk toplantısı 20 Mart’ta yapılan İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi’nin ikincitoplantısı 3 Nisan Cumartesi günü gerçekleştirildi. İlk toplantısına 9 sendika ve kurumdan temsilcilerinkatıldığı KHK’nın ikinci toplantısına 11 sendika ve kurumdan temsilciler katıldı.

BES İstanbul 3 No’lu Şube, BTS İstanbul 1 No’lu Şube, Yapı-Yol Sen İstanbul Şubesi, Tarım-Orkam Senİstanbul Şubesi, Eğitim-Sen İstanbul 4 No’lu Şube, Eğitim-Sen İstanbul 5 No’lu Şube, Eğitim-Sen İstanbul 6No’lu Şube, SES Bakırköy Şubesi’nden yönetici ve üyeler ile Eğitim Emekçileri Derneği (EED), ÜniversiteKonseyleri Derneği (ÜKD), İşsiz ve Güvencesiz Eğitimciler Platformu (İGEP) temsilcilerinin katılımsağladığı toplantıda, 10 Nisan “Demokratik Anayasa” mitingi ile Eğitim Sen’in 17 Nisan Ankara mitinginekatılım sağlanması gerektiği vurgulandı. Bir kurultay bildirisinin hazırlanarak yaygın olarak dağıtımınınyapılmasının karar altına alındığı toplantıda, kurumlar veya sendika şubelerince hazırlanacak yerel tebliğlerdışında KHK tarafından hazırlanacak genel tebliğlerin bir bölümü belirlenerek görevlendirmeler yapıldı.

İlk etapta “sendikal demokrasi”, “eylem tarzı ve mücadele yöntemleri”, “TEKEL eylemi ve sendikalarıntutumu”, “hukuki mücadelenin sendikal mücadeledeki yeri”, “25 Kasım ve 16 Aralık deneyimleri”, “Birleşikmücadele ve kamu emekçileri hareketinin rolü” tebliğ başlıkları olarak belirlendi. Hazırlanacak taslaklar birsonraki KHK toplantısında gözden geçirilerek tebliğlere son hali verilecek. Tebliğlerin içeriğine göre eksikkalan konularda bir sonraki toplantıda yeni tebliğ başlıkları belirlenecek.

Hazırlanan kurultay tanıtım broşürü ve Kurultay Gazetesi’nin ilk sayısının etkin kullanımını kararlaştıranKHK’nın bir sonraki toplantısı 24 Nisan Cumartesi günü saat 13.00’te BES İstanbul 3 No’lu Şube’degerçekleştirilecek.

7 Nisan 2010 / Mersin

Page 16: Sİ Kızıl bayrak 10-15

78 gün süren ve tüm toplumun gündemine oturanTEKEL Direnişi, sınıf hareketinde bir dönemdiryaşanmakta olan kıpırdanmanın ileri bir mevzisi olarakve anlamlı bir deneyim biriktirerek geride kaldı.Geldikleri illere dönen direnişçi işçiler direniş ruhunuve eylemini yerellerde yaşatmak için yeni bir çaba içinegirdiler. Ancak bir kez daha sendikal bürokrasi engelinetakıldılar. Sendika bürokratları direnişi güçtendüşürmek ve tümden bitirmek için uğursuz rollerinioynamaya devam ettiler. Yine de direnişi devamettirmeye yönelik yerel çabaların önüne tümdengeçemediler.

TEKEL Direnişi, işçi sınıfının tarihsel misyonunu,toplumsal rolünü bir kez daha açığa çıkardı. İşçisınıfının bağımsız bir güç olarak mücadele sahnesineçıktığında kendi gündemini yaratabileceğini,burjuvazinin gerici gündemlerini dağıtabileceğinigösterdi. Direnişin en anlamlı kazanımlarından biri buoldu.

TEKEL işçileri, sınıfın diğer bölüklerinin istem veözlemlerini de dile getirmeleri, Ankara’yı direnişmevzisine çevirmeleri, bu arada kararlılıkları ve militantutumları nedeniyle tüm toplumun gündeminegirebildiler. Direniş kendi sınırlarını aştı. Geniş birtoplumsal destek yakaladı. TEKEL Direnişi’nin, sınıfhareketinde yeni bir soluk ve ileri bir çıkış olmasının,toplumsal havayı değiştirmesinin gerisinde bu olgularyatmaktadır.

Diğer yandan direniş, yıllardır her hareketlenmeyebaşladığında sendikal bürokrasi eliyle denetim altınaalınmaya, altı oyulmaya çalışılan sınıf hareketinin entemel ihtiyaçlarından biri olan taban örgütlülüklerininönemini de bir kez daha göstermiş oldu. Nitekim sınıfınbağımsız davranabilme güç ve olanaklarını açığaçıkaran taban örgütlülüklerinin eksikliği, TEKELDirenişi’nin akibetini de belirledi. Bu zaafiyet sendikalbürokrasinin işini kolaylaştırdı, ona Ankara’dakimerkezli direnişi en zayıf biçimiyle sona erdirmeolanağı sağladı.

1 Nisan eyleminin sınırları

Bu koşullarda gündemde bulunan 1 Nisaneyleminden kendi sınırlarını aşan sonuçlar beklemekolanaklı değildir. 1 Nisan eyleminin önemi, aylarcadirenen TEKEL işçilerinin mücadele istek vekararlılığını sendikal bürokrasiye rağmen gösterecekleribir gün olmasından ileri gelmektedir. İşçiler Ankara’datoplu halde bulunurken ve bağımsız taban iradesiniaçığa çıkarabilecekleri, direnişi merkezi olarakyönlendirebilecekleri imkanlara daha çok sahipken,sendikal bürokrasinin ihanetini boşa çıkaracak bir güçve örgütlülük düzeyine kavuşamadılar. 1 Nisan’a kadaryaşanan süreçte de belli illerde sınırlı çabalar dışındaböylesi bir düzeye kavuştuklarını söylemek olanaklıdeğildir. Bu haliyle 1 Nisan eyleminde de işçilersendikal bürokrasinin yeni bir ihanetini aşacak güç veörgütlülük düzeyinden yoksundur. Bu da 1 Nisaneyleminin sınırlarını göstermektedir.

Tüm bu öznel ve nesnel zorluklara rağmen 1 Nisaneylemi işçilerin bir kez daha taleplerini haykırmak,

kararlılıklarını dile getirmek, sendikal bürokrasiyimücadeleci eylem biçimleriyle göreve çağırmak,direniş çadırlarının yeniden kurulmasını istemek vezorlamak açısından bir imkandır. Aynı zamanda güçlübir sınıf dayanışması sergilenebildiği koşullarda, işçisınıfı ve emekçilerin mücadele isteğini dışa vurduklarıbir zeminin açığa çıkması anlamına da gelecektir.

Emek ve devrim güçleri açısından 1 Nisan’dansonra çubuğun asıl bükülmesi gereken yön 1 Mayıs ve26 Mayıs olmalıdır. 1 ve 26 Mayıs’ın güçlü bir önhazırlığa konu edilmesi tüm emekçilerinin yüklenmesigereken temel halkadır.

TEKEL Direnişi’ne müdahalenin sorunları

Direnişin başından itibaren sermaye devletini vehükümetini zora sokacak, işçilerin taleplerinikazanmasını sağlayacak, sınıfın diğer bölükleriniharekete geçmeye zorlayacak eylem biçimlerinden entemel olanı kuşkusuz “genel grev ve direniş”ti.Dolayısıyla da bu konuda sergilenecek çaba apayrı birönem taşımakta idi. Ancak süreç içerisinde, içerden vedışardan yapılan müdahalelere rağmen, direnişçiişçilerin genel grev isteği ile bunun örgütlenmesikapasitesi arasındaki belirgin açı kapatılamamıştır. Bukonuda sendikal mevzilerin etkin ve etkili kullanımınınbarındırdığı imkanlar, sorunun ve sorumluluğunmutahapları tarafından heba edilmiştir.

Sendikal bürokrasinin oyalayıcı ve direnişizayıflatıcı tutumu, ancak devrimci güçlerin, ilericisendikacıların, öncü işçilerin üzerlerine düşen görev vesorumlulukları yerine getirmeleri, direnişe bu yöndemüdahalede bulunmaları ölçüsünde bertarafedilebilirdi. Ne var ki bu güçlerin önemli bir kesimidirenişe bu yönde bir müdahalede bulunmadılar. Dahasıters yönde çabalar içinde oldular. Reformist çevrelerhemen tümden sendikal bürokrasinin kuyruğundasürüklendiler. İlerici sendikacılar ise direnişe karşısorumluluklarına adeta gözlerini kapadılar. Zatennicelik ve nitelik bakımından belli bir darlığı ifade edenöncü işçi ve emekçiler cephesinden de tabanda direnişibüyüten ve alt kademe sendika bürokratlarını zorlayan

bir müdahale gerçekleşemedi.İlk aşamasından itibaren direnişe devrimci sınıf

mücadelesinin ihtiyaçları çerçevesinde müdahaleetmeye çalışan komünistler ise güç ve imkanlarıdoğrultusunda etkin bir faaliyet kapasitesi sergilediler.Ancak belli açılardan müdahalenin kimi ayakları eksikkaldı. Kuşkusuz bunun öznel ve nesnel nedenleribulunmaktadır. Öznel eksikliklerin temel bir unsurunu,direnişin muhatabı tüm kesimleri zorlayacak,taraflaştırmayı hedefleyecek bütünlüklü bir yönelimingüçlü bir tarzda hayata geçirilememesi oluşturmaktadır.Güç ve imkanları doğrultusunda komünistler asıl olarakdirenişteki işçilere yöneldiler. Kuşkusuz direnişinöznesi işçilere bu yönlü müdahale öncelikli, zorunlu veanlamlıydı.

Komünistler TEKEL işçileriyle yaptıklarıtoplantılarda, eylem ve etkinliklerde, işçilereseslendikleri her türlü araçla, taban iradesini veörgütlülüğünü açığa çıkarmayı hedefleyen bir hatizlediler. Yanısıra TEKEL işçileriyle dayanışmayı,direnişi yaymayı hedefleyen zeminler yaratmayaçalıştılar. Bu yönelim devrimci güçlere dayalı birtakımimkanlar da yarattı. Ancak sözkonusu zeminlerin dahafazla genişletilmesi, direnişin muhatabı taraflarınsaflaştırılması doğrultusunda değişik araç, yol veyöntemlerin devreye sokulmasında çeşitli imkanlaryeterince değerlendirilemedi. Başta direnişin merkeziolan Ankara’da olmak üzere konunun muhatabı siyasalgüçler, ilerici-devrimci iddialar taşıyan sendikacılar,meslek ve demokratik kitle örgütleri, olduğu kadarıylailerici-devrimci öncü işçi ve emekçiler gerektiği kadarzorlanamadı. Direnişin her aşamasında mutahaplarındireniş karşısında nasıl konumlandıkları, ne gibitutumlar aldıkları, hangi konularda eksik davrandıkları,taşıdıkları kaygılar ve almaları gereken tutumlarkamuoyuna açık bir şekilde yeterince güçlü bir tarzdatartışılamadı.

Böylesi bir müdahalenin temel muhataplarındanbirisi de TEKEL işçileriydi. Bu anlamda işçilereyönelik müdahalede belli sınırları aşamadı. ÖzellikleKürt illerinden gelen işçilerin sendikal bürokrasinintemel dayanağı olduğu bilinmesine rağmen, buradaki

CMYK

Geleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya karşı,

1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a gre

1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a gre 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Page 17: Sİ Kızıl bayrak 10-15

CMYK

işçilere doğrudan seslenen araçlar devreye sokulamadı,aldıkları tutumla neye hizmet ettikleri anlatılamadı,nasıl bir tutum almaları gerektiği tartışılmadı. Benzerşekilde ileri tutum alan işçi çadırlarının olduğu zeminlerde, direniş komitesine duyulan yakıcı ihtiyacı dönedöne anlatan, bu yönde atılan adımları tüm işçilereduyuran, işçilere açık çağrılara konu edilen etkintutumlarla güçlendirilemedi.

Direnişin belli bir aşamasından itibaren,komünistlerin yoğun çabasıyla, devrimci güçlerin deiçinde yer aldığı dayanışma platformuyla hareket edenTEKEL işçilerine de yeterince güçlü bir müdahaleyapılamadı. Sözkonusu işçilerin yer yer “biz yolumuzu,yönümüzü belirleyelim, ihtiyaç oldukça siz devreyegirin” türü yaklaşımları, birebir yapılan tartışmaların vemüdahalenin yanısıra açık mücadelenin konusuedilebilmeliydi. Öncü işçilerin bir kesiminin yer aldığısözkonusu komite girişiminin sergilediği yaklaşımınzaafiyetleri, direnişe müdahalede güçlü ve zayıf yanları,tüm işçiler nezdinde değişik araçlarla ön açıcı vezorlayıcı müdahalelere konu edilemedi.

Direnişin mutahabı kesimlere tüm bu müdahalelerinyapılabildiği en temel araçlardan biri de doğal olarakyayınlarımızdı, fakat bunların da gereğincekullanılabildiklerini söylemek zor. Kimi eleştireldeğerlendirmelere konu edilen tutum ve davranışlar, hiçde üzeri örtülü bir biçimde değil, fakat doğrudanmuhataplarını hedef alan bir tarzda eleştiri konusuyapılabilmeliydi. Özellikle direnişin başından beriküçük hesaplarla sendikal bürokrasinin kuyruğundahareket eden reformist güçlerin direniş süresince aldığıtutumlar etkin bir teşhirin ve mücadelenin konusuedilebilmeliydi. Direniş sinsi çabalarlasönümlendirildikten sonra bu çevrelere yönelik olarakgündeme getirilen eleştiriler, sözkonusu gericitutumların açığa çıktığı her süreçte daha açık ve güçlübir biçimde yapılabilmeliydi.

TEKEL Direnişi ve alt kademe sendikabürokratlarının tutumu

Direnişin başından itibaren işçilerin genel grevkararı beklediği açık bir olguyken, üstelik direnişboyunca biraraya gelen Türk-İş Başkanlar Kurulutoplantılarından ve Türk-İş bürokratlarından bu yönlübir irade çıkmayacağı ortadayken, ilerici bazısendikacıların yönetimde olduğu sendika şubeleri vebazı mücadeleci unsurların yer aldığı sınıf mevzileri,TEKEL Direnişi’ni sahiplenen bir konumlanışiçerisinde olmadılar.

SSGSS sürecinde belirgin olarak öne çıkan ve Türk-İş yönetimiyle belli düzeylerde gerilim yaşayan, ancaksendika konfederasyonlarına karşı tok bir yanıt vermek,tabana yaslanarak sınıf mücadelesini güçlendirmekyerine mevcut mevzilerini korumaya çalışan Türk-İşbünyesindeki alt kademe sendika yöneticileri TEKELDirenişi’ne karşı görev ve sorumluluklarını yerinegetirmekten uzak durdular.

Komünistler baştan itibaren bir kısmı ilerici olan bumuhalif kesimlerin bunu başaracak bir iradeye veözgüvene sahip olmadıklarını bilerek davrandılar ve

sorunu bu kapsamda ortaya koydular. Ancak bu hiçbirbiçimde onlara düşen görev ve sorumluluğu yerinegetirmeleri yönünde basınç uygulamaktan, kamuoyuönünde açık tutum almaya zorlamaktan uzak durulmasıanlamına gelmemektedir.

Komünistler, direnişin ilk ayında yaptıklarıdeğerlendirmede konunun önemini şu sözlerle ifadeetmişlerdi: “Genel grev hedefine ulaşabilmek, ileri birbilinç ve örgütlülük düzeyini gerektirmektedir. Bu iseTEKEL işçilerinin tek başlarına üstesindengelebilecekleri bir iş değildir. İşçi sınıfı içerisinde öncürol oynayabilecek başka sınıf bölüklerinin de TEKELişçilerinin yanında saf tutması ve giderek birleşik birişçi iradesinin oluşturulması yönünde çaba gösterilmesigerekmektedir. Bu durumda, bir yandan sendikalbürokrasi etkisizleştirilirken, öte yandan mücadeledenyana eğilim ortaya koyan kararsız alt kademe sendikabürokratları mücadeleye çekilebilir. Sonuçta işçi sınıfıadına sendikaların gerçek mücadele örgütleri olarakkazanılmasının yolu açılmış olur. Bunlar mevcutkoşulların oldukça ilerisinde hedefler olmakla birlikte,bugün günlük mücadele ve müdahalenin böyle birperspektifle ele alınması zorunludur. Zira böyleyapılmazsa, TEKEL işçilerinin estirdiği rüzgar boşagider ve süreç boyunca ortaya çıkan imkanlar hebaedilmiş olur.” (Kızıl Bayrak, 22 Ocak 2010)

Tüm süreç boyunca TEKEL Direnişi’nin alt kademesendika bürokratları üzerinde yarattığı basınç, panel,forum, işyeri temsilcileri ve işçi toplantıları,konfederasyonları tutum almaya çağırandeklarasyonların örgütlenmesi vb. değişik araç, yol veyöntemle daha fazla zorlanabilirdi.

1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a bahar dönemini güçlü örgütlemek için!

Önümüzde 1 Mayıs ve 26 Mayıs gibi sınıfmücadelesini büyütmenin imkanlarını taşıyan önemlisüreçler bulunmaktadır. TEKEL Direnişi’nindeneyimleri ışığında sürece yüklenmek gerekmektedir.Sendikal bürokrasinin TEKEL Direnişi’ni ortadabırakmasının bir manivelası da olsa, dörtkonfederasyonun altına imza attığı 26 Mayıs eylemkararının altının doldurulması için tüm güçlere önemligörevler düşmektedir.

Bu çerçevede, direnişle birlikte daha ileri çıkanTEKEL işçilerini ve mücadele ruhunu sınıfın diğerbölüklerine taşıyabilecek bir güç ve dayanak olaraksürece etkin bir şekilde katmaya çaba sarfetmekgerekmektedir. Elbette, 1 Mayıs ve 26 Mayıs genel grevsürecinin güçlü bir şekilde örgütlenmesi için asıl olarakilerici-devrimci iddialar taşıyan tüm güçler gününönemine uygun davranmakla yükümlüdürler.

TEKEL Direnişi’nde görevlerini yerine getirmeyenancak 26 Mayıs eyleminin örgütlenmesindemisyonlarına uygun davranması gerekenler DİSK,KESK ve Türk-İş içerisinde bulunan ilerici ve devrimcigüçler, meslek odaları ve demokratik kitle örgütleridir.Konfederasyonları bu anlamda zorlaması, alta doğruçalışmayı örgütlemek doğrultusunda çaba göstermesi

gereken özneler sözkonusu emek güçleridir.Ancak, bugüne kadar tabandan bir basınç

oluşturulmadığı koşullarda sendikal mevzileri elindebulunduran ve ilerici iddialar taşıyan unsurlarınharekete geçmekte atıl kaldıkları bilinmektedir. Bu daöncü devrimci işçi ve emekçileri bekleyen görevlereişaret etmektedir. Asıl olarak 26 Mayıs eyleminiörgütleyecek ve dışındaki imkanları zorlayacak olanonlardır.

Komünistler bahar döneminde bu çerçevedebulundukları her alanda merkezi ve yerel olarak güçlübir faaliyet örgütleyeceklerdir. 1 Mayıs ve 26 Mayıs’tageleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya karşı genelgrev ve genel direnişe çağrı yapan, muhataplarına bugörev ve sorumluluğu hatırlatan ve harekete geçmeyezorlayan politik ve pratik yüklenmeyle yürüyeceklerdir.Hem kendi güç ve imkanlarını, hem de dışlarındakiimkanları bu bakışla seferber etmeye çalışacaklardır.

Bulundukları her alanda Mayıs sürecini örgütlemesigereken tüm muhataplarına genel grevigündemleştirmesi, taban örgütlerine dayalımekanizmalarla grev ve direnişi bir süreç olarakörgütlemesi için çağrı yapacaklar, bu doğrultuda değişikaraç, yol ve yöntemleri kullanacaklardır. İşçi ve fabrikatoplantılarından panellere, seminerlerden yaygınmateryal kullanımına kadar değişik araçlarla işyeritemsilcilerini, öncü işçi ve emekçileri, ilericisendikacıları ve tüm emek güçlerini 1 Mayıs’tan 26Mayıs’a genel grev ve direnişi hazırlamak içinörgütlenme komisyonları, grev ve direniş komitelerikurmaya çağıracaklar, uygun olan yerlerde bunugerçekleştirecekler, açığa çıktığı yerlerde ise bu çabayıgüçlendirmeye çalışacaklardır. TEKEL işçilerini de busürecin etkin bir parçası yapmak, direnişçi işçilerindeneyimlerini, mücadele ruhunu ve taleplerini sınıfındiğer bölüklerine taşımak için çaba göstereceklerdir.

Halihazırda değişik taleplerle sürmekte olan ancaközünde sınıfın ortak taleplerini dile getiren direniş veeylemlerle dayanışmak, direnişte olan işçi ve emekçileriortak zeminlerde birleştirmek, 1 Mayıs’tan 26 Mayıs’ageleceksiz yaşamaya, güvencesiz çalışmaya karşı grevve direnişi örgütleme iradesinin etkin bir parçası halinegetirmek de komünistlerin yönelecekleri bir diğerimkan olacaktır. Komünistler bahar sürecindebulundukları bölgelerde ve alanlarda, fabrika veişyerlerinde, hem kendi güç ve imkanlarına yaslanarakve hem de dışındaki imkanları görev ve sorumluluğaçağırarak, “1 Mayıs’tan 26 Mayıs’a geleceksizyaşamaya, güvencesiz çalışmaya karşı genel greve,direnişe!” çağrısını yükselteceklerdir.

Komünistlerin propaganda faaliyetinde öneçıkaracakları temel şiarlar ise, çözümün devrimde,kurtuluşun sosyalizmde olduğunu ifade eden, işçi veemekçileri devrim ve sosyalizm mücadelesine çağıranşiarlar olacaktır.

Komünistler, devrimci baharı yaratmanın, devrimcisınıf mücadelesini büyütmenin olanaklarınıgüçlendirmek için bugünden tüm hazırlıklarını yapmalı,tüm güç ve imkanlarını seferber etmelidirler!

EKİM, sayı: 265, Nisan 2010(www.tkip.org’tan alınmıştır...)

eve, direnişe yürümek için!

eve, direnişe yürümek için! Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl bayrak 10-15

TEKEL Direnişi’nin geleceğe taşınması açısındanbüyük önem taşıyan 1 Nisan eylemi, önemine uygunbir gerilim altında gerçekleşti. Sermaye iktidarı,yaptığı hazırlık ve eylem boyunca sergilediği katı,ancak ne yaptığını bilen tutumuyla 1 Nisan eylemininsınıf hareketinin geleceği açısından taşıdığı önemkonusunda açık bir bilince sahip olduğunu gösterdi.Fakat aynı şeyi, işçi ve emekçi hareketi cephesinden,özellikle de sendikalar ve sol güçler açısındansöylemek mümkün değildir. Tüm bunlar ön süreciylebirlikte iki güne yayılan eylem boyunca net biçimdegözler önüne serilmiştir.

1 Nisan, direniş ateşinin yeniden canlandırılacağı,mücadele kararlılığının ilan edileceği ve genel grevhedefinin tok biçimde gösterileceği bir eylemolacaktı. Fakat eylemin kararını alan ve inisiyatifielinde bulunduran sendika bürokratları daha baştanbir yandan eylem üzerindeki kontrollerini sağlamaalmak, öte yandan da olası bir direnişi sürdürmeeğiliminin önünü baştan almak niyetindeydiler.Ancak onların bu hesaplarını bozacak dinamikler devardı. Bunlar başta mücadele içerisinde bilinçlenmiş,özgüveni yüksek TEKEL işçileri ile birlikte TEKELişçileriyle yakın bağlar kurmuş olan devrimcigüçlerdi. Nitekim Ankara direnişinin bitirilmesindenhemen sonra gerek öncü TEKEL işçileri, gereksedevrimci güçler (özellikle sınıf devrimcileri) eyleminönüne konulan engelleri aşarak 1 Nisan’da Ankara’daolma çağrısı yapmışlardı. Sonrasında da yapılanhazırlıklardan konulan sınırların aşılacağı eylemdenönce ortaya çıkmıştı.

1 Nisan eyleminin göstermelik bir eylemolmaktan çıkacağı anlaşıldığı ölçüde sermaye iktidarıda buna uygun bir hazırlık yaptı. Eylem stratejisinide, ilk olarak katılımı sınırlamak, ikinci olarak işçilerimoral açıdan zayıflatmak ve özgüvenlerini kırmak,üçüncü olarak direnişin sınıfın geniş kitleleriüzerindeki etkisini zayıflatmak üzerine kurdu.

Bu eylem stratejisinin uygulanmasında ilk hamleeylemin “yasadışı” ilan edilmesi ve buna rağmen ısraredilmesi halinde zorbalığa başvurulmaktankaçınılmayacağının açıklanmasıydı. Böyleliklegelecek olanların yüreğine korku salarak, en azındanzayıf ve sallantılı güçlerin katılımı engellenmeyeçalışılmaktaydı. Bu hamleyle bağlantılı bir başkahamle ise, 1 Nisan eylemini kazanmak üzerebaşlatılan yoğun seferberlikte öne çıkan ve öncü birinisiyatif ortaya koyan sınıf devrimcilerine yönelikgözaltı operasyonuydu. Özellikle öncü TEKELişçilerinin yoğun olduğu kentlerde ve eyleminmerkezi olan Ankara’da 31 Mart günü yapılanoperasyonun, hem zamanlama hem de seçilenhedefler bakımından 1 Nisan eylemiyle bağlantılıolduğu açıktır.

Ancak sermaye iktidarı sadece bu kadarlayetinmedi. Önden ilan ettiğini yaptı ve TEKELişçilerinin Ankara’ya girişlerinden başlayarakzorbalığa başvurdu. Polis ordusuyla Ankara girişleriniTEKEL işçisine kapattı. Ardından bunu daha fazlasürdüremediği için eylem alanı olan SakaryaCaddesi’ni ve bir süre sonra da Türk-İş önüne gidenyolları kapattı. Ortaya çıkan darbe koşullarınıhatırlatan tablo sermaye iktidarının TEKELişçilerinden duyduğu korkunun dolaysız bir kanıtıydı.Böylelikle de TEKEL işçilerinin Ankara’ya örgütlüve toplu biçimde girmeleri engelledi. Ama daha çok

da bu zorbalık karşısında militan bir direnişsergilenmeyip yan yollara başvurulması işçilerüzerinde etkili oldu. Zira, bu daha baştan belli birmoral ve özgüven kırılmasına yol açtı. Öyle ki, yanyollara başvurmak ve baskı karşısında geriçekilerek sözde manevra yapmak biçimindekiyaklaşım tüm bir eylem boyunca etkili olabildi.

Bu tarz davranışın temsilcileri olarak eylemboyunca sahnede olanlar sendika bürokratları ilereformist bloktu. Bunlar elbirliği halinde eylemboyunca işçi sınıfını geri sınırlara mahkumetmek için ellerinden geleni yaptılar. Ankaragirişinde yan yollara saparak direnişin buradanbaşlatılmasına engel olan bu güçler, daha sonrada devlet her baskı yaptığında benzer tutumlaraldılar. Gün ortasından itibaren Sakarya’da birikenkitle akşama kadar önemli bir sayıya ulaştı. Busaatten sonra da işten çıkarak alana gelen işçi veemekçilerle birlikte artmaya devam etti. Ayrıca coşkuda her saat arttı. Böylelikle devlet baskısına rağmenalanda gecelemenin koşulları oluşturulmuş oldu.Ancak devletin saldırı tehditleri karşısında reformistblok alanı terk etti. Onların büyük kitleler halindealanı terk etmesi kırıcı bir etki yarattı, moralleribozulan genel kitlenin dağılmasına engel olunamadı.Böylelikle devrimci güçler ve öncü işçilerce bir günüaşması yönünde zorlanan eylem bir geceyi dahitamamlayamadı.

Fakat ertesi gün, 2 Nisan’da yine de alana coşkuve kararlılık hakimdi. Bunun böyle olmasında hembir gün önce yaşanan zorbalığın işçiler lehine güçlübir atmosfer yarattığının görülmesinden, hem de halada yeni bir yüklenmeyle devletin koyduğu sınırlarınaşılma olanağının bulunmasındandı. Ancak devletinkoyduğu sınırları aşmak her şeyden önce eylemdesendika bürokratları-reformist bloğu aşabilecek birinisiyatifin gösterilmesine bağlıydı. Bu da somutta,öncü işçilerin devrimci güçlerle elbirliği yaparak yenibir eylem komitesi oluşturmaları anlamına gelirdi.Ancak hem öncü TEKEL işçileri bunu yapabilecekbir iç örgütlenmeye sahip değillerdi hem de ilk

zayıflığın da varlığı koşullarındadevrimci güçler bunu başarabilecek durumdadeğillerdi. İşte bundan dolayı tüm esip gürlemelerinekarşın sendika bürokratları Türk-İş önüne konulanbarikatların önüne gelindiğinde çareyi eylemalanından kaçmakta buldu. Reformistler de onlarıizledi. Öncü işçiler ise sendika bürokratlarının buihanetini öfkeyle karşıladılar, ancak ortaya çıkanboşluğu da dolduramadılar. Bu durumdayken eylemalanına dağınıklık hakim oldu ve kolluk güçleri de bufırsattan yararlanıp kitleyi dağıtmak üzere saldırıyageçtiler. Başarılı da oldular.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, polisin özelliklesaldırı sırasında devrimci güçlerle TEKEL işçileriniayırmaya çalışması ve asıl olarak devrimci güçlerihedef alması dikkat çekiciydi. Bu tutum devletineylem stratejisinin bir parçasıydı. Böylelikle devrimcigüçlerin TEKEL işçileri üzerindeki etkisizayıflatılmaya çalışılmaktaydı.

Tüm bunlardan sonra 1 Nisan eyleminden çıkanbelli başlı dersleri şöyle sıralayabiliriz:

İlk olarak 1 Nisan eylemi, TEKEL işçileriaçısından sorunların ve zayıflıkların hala da direnişinbitirilmesinin ardından geçen zaman içerisindeaşılamadığını göstermiştir. TEKEL işçileri sendikabürokratlarını aşacak bir iç örgütlülüğe ve önderlik

TEKEL’de direniş kazanacak!18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

1 Nisan eylemi ve gösterdikleri

1 Nisan 2010 / Ankara

Page 19: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Çeşitli dönemeçlerden geçerek bugüne kadar süren TEKEL işçilerinin direnişi 1 Nisan eyleminin sonrasındayeni sürece girmiştir. Ankara’ya gelişte Abdi İpekçi saldırısı, 17 Ocak mitingi, kürsü ve Türk-İş işgali gibisendikal bürokrasiye karşı duruşları ile belirli dönemeçler atlanarak direniş hep ileriye doğru ilerletilmişti.Çadırların kaldırılmasıyla birlikte direnişin akıbetinde geriye dönük bir adım atılmış, ne yazık ki 1 Nisan tablosuise bu geriye gidilen adımı ileriye çeken bir işlevde olamamıştır. Sendikal bürokrasinin ve reformizmin tümengelleyiciliğiyle ve önüne koyulan yeni eylemsizlik takvimi ile sürece bir kez daha balta vurulmuştur. Bununböyle olacağı sendikal bürokrasi cephesinden zaten şaşırtıcı değildir. Çadırları kaldırarak direnişi sürece yaymave bitirme hesabında olan bürokrasi bundan dolayı da 1 Nisan öncesi hiçbir hazırlık yapmamıştır. İşçilerin kendiçabaları dışında bu konuda hiçbir girişim olmamıştır. Refomizmin beklemeci hali ve 1 Nisan’dan 26 Mayıs’agenel grev-genel direniş sürecine bakışındaki ufuksuzlukla birlikte denilebilir ki, somutta TEKEL işçileri,komünistlerin çalışmaları dışında, bu yönlü destekten mahrum bırakılmışlar, gereken desteği görememişlerdir.

İki taraf arasındaki bu savaşta TEKEL işçilerinin bu sınırlardaki “hazırlığı” karşısında sermaye devletioldukça örgütlü ve hazırlıklıydı. Sermayenin tekrar bir direniş mevzisine dönüşmesinden korktuğu için Türk-İşönünü yasaklı ilan ederek polis gücüyle engellemesi ve alınan abartılı önlemler, bir sınıf olarak sermayenin budirenişin önemini doğru yere oturttuğunu göstermektedir. Sermaye sınıfı TEKEL Direnişi’nin önümüzdekidönemde, sınıf hareketinin seyrindeki önemine uygun bir şekilde konumlanmış ancak işçi sınıfı cephesindekiörgütsüzlük ve hazırlıksız 1 Nisan’ daki dağınık tabloyu hazırlamıştır.

TEKEL Direnişi’nde şimdiye kadar işlevsel bir komite olamaması temel bir sorundu. Gelinen yerdekendiliğinden oturmuş, komite olarak adlandırılan bir araç bulunmaktadır. Ancak komitenin amacına uygunörgütlenememesinin gerisinde devrimci önderlik boşluğu bulunmaktadır ve direnişin akıbeti açısından bundansonrasında belirleyici sorun devrimci önderlik olmaması sorunudur. Mevcut durumda işçilerin oluşturduklarınıifade ettikleri bu komitenin yaptıkları ve yapamadıkları ortadadır. Bu yanıyla öncülük sorunu yaşayan TEKELişçilerinin direnişi 1 Nisan tablosunun da ortaya koyduğu gibi gerileme durumundadır. Kendiliğindenliğinkaçınılmaz sonucu olarak birbirleriyle kurdukları bağ, bilinçli bir tutumla kenetlenmek şeklinde olmamakta,bireysel çabaların yan yana gelişi şeklinde eylemler ortaya konulmaktadır. Bundan kaynaklı kapsayıcı, çevredekalan TEKEL işçilerini sürükleyici misyonda olmayan komitenin kimi eylemsel çıkışları ise sonuçüretememektedir. 1 Nisan ve 2 Nisan’daki TEKEL işçilerinin çeşitli girimleri bir kez daha bu yönlü olmuştur.Gün boyunca farklı bileşenlerle faklı eylemsel tutumlar ortaya konulmuştur.

Bu tabloya reformizmin kimi öncü işçiler üzerindeki olumsuz ve geriletici etkisini eklemek gerekmektedir.Şöyle ki, direnişin başından beri bu yönlü gerici müdahaleleri olan reformistler (TKP, ÖDP, Halkevleri gibiçevreler ) devrimci potansiyelin önüne sendikal bürokrasiyle birlikte çıkmıştı. Son olarak hem 1 Nisangecesindeki oturma eylemindeki gerici tutum, hem de 2 Nisan’ da Türk-İş önünü zorlayan işçilerin bu reformistunsurlar tarafından geriye çekilmesi, işçilerin kendi aralarındaki kırılmaları belirgin hale getirmiş, ayrışmalaroluşturmuştur. Sendikal bürokrasinin taraflaşması bir yana bir de bu açıdan işçiler arasında kopmalar oluşması 1Nisan tablosundan geriye kalanlardır.

1 Nisan eylemi sendikal bürokrasinin direniş sürecinde kendini gizlemek için kullandığı maskelerindüşmesine neden olması açısından önemlidir. Sendikal bürokrasiyi her daim karşısında bulan TEKEL işçilerigelinen yerde tamamen ortada bırakılma gerçeğiyle karşı karşıya kalmışlardır. Sendikal bürokrasinin açık ihanetikarşısında işçilerin ileriye çıkışı devrimci önderlik altında olumlu olurdu. Ancak verili durumda bu moral kırıcıve dağıtıcı olabilmektedir. TEKEL işçileri şu haliyle tekrar toparlansalar bile eskisini aşan bir şekildeolamayacaktır. Yerellerde eylemleri sürdürme kararıyla dönen işçilerin olması, illerde toparlanma yapılacağınıngöstergesi değildir ne yazık ki.

Mevcut haliyle direnişteki TEKEL işçileri sendikal bürokrasinin açık ihaneti ve reformist unsurların etkisi-yönlendiriciliği-gericiliğiyle baş başa bulunmaktalar. Şimdi somut durumda bu direnişi toparlayacak devrimcibir müdahaleye ihtiyaç vardır. Ancak bu şekilde direniş kendi yolundaki bu engelleri aşa aşa, işçiler arasındakibirlikteliği tekrar kurabilir ve onları sermayeye karşı bu savaşıma tekrar katabilirler.

Direnişe müdahalede hem dağınık kitleyi toparlamaya çalışma hem de her işçinin politik bakışını yükseltereksınıf bilinci kazandırma çabası/görevi ortadadır. Bu doğrultuda tüm gücümüzle seferber olmak, 1 Mayıs ve 26Mayıs sürecinin imkânlarını kullanarak şartları zorlamak gerekmektedir.

S. İnci

TEKEL direnişinin motivasyonuyla ileriye! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

1 Nisan TEKEL eylemine dair gözlemler…

düzeyine sahip değillerdir ve bu yönde mesafealındığı konusunda da ortada umut verici bir işaretverilmemiştir. Bu, başta sınıf devrimcileri olmaküzere devrimci güçler ile birlikte öncü işçilerindireniş kapsamında en önemli görevlerinin hala daomuzlamayı beklediğini göstermektedir.

İkinci olarak, 78 günlük direniş sırasında sınıftakalan, direnişin bitirilmesinin ardından ise direnişsırasında sergiledikleri bu zaafiyeti 26 Mayıs’ahazırlanarak telafi edeceklerini iddia eden altkademe sendika bürokratlarının iflasıdır. Çünkü, 1Nisan eylemine katılmak için herhangi birçalışmaları görülmediği gibi, devlet saldırısıkarşısında direnişten yana sahiplenici anlamlı birtepki göstermemişlerdir. Bu hem alt kademesendikacılardan yana anlamlı bir beklenti içerisindeolmanın dayanaktan yoksun olduğunu bir kez dahagösterdiği gibi, aynı zamanda dönemi kazanmanınyegane koşulunun devrimci güçler ve ilerici sınıfgüçlerinin ortak inisiyatifinden geçtiğini ortayakoymuştur. Alt kademe sendikacıları hareketegeçirmek ve onları inisiyatif almak zorundabırakmak da ancak bu koşulda mümkün olacaktır.

Üçüncü olarak, üst kademe sendika bürokratlarısendikal korucular olarak adlandırılmayı hakettiklerini 1 Nisan eylemindeki tutumlarıyla bir kezdaha göstermişlerdir. Özellikle Türk-İş yönetimi veTürk-İş’e üye sendikaların (TÜMTİS gibi birkaçistisna dışında) merkezi yönetimleri açısından bukesindir. Zira bunlar eyleme şöyle ya da böyledestek vermekten dahi uzak durmuşlardır. Türk-İşyöneticileri ise Kumlu dahil sırra kadembasmışlardır. Bu durum, işçi sınıfı cephesindenileriye dönük atılacak her adımda aynı zamanda buihanet şebekesini etkisiz kılmayı da planlamakgerektiğini ortaya koymuştur.

Dördüncüsü, bir süredir bloklaşma eğiliminegiren reformistler, bu eylem sırasında da yekparebir tutum alarak devrimci güçlerden gerek politikplanda ve gerekse de pratikte tam ayrışma içerisinegirmişlerdir. Reformist bloğun eylem alanındakiyeri, sendika bürokratlarının kuyruğu olmuştur.Sendika bürokratlarının eylemi sınırlama vedevletin icazetine bırakma çabasına desteksunmuşlardır. Bu da, reformizme karşı mücadeleningiderek önem kazanacağını bir kez dahagöstermiştir.

Tüm bunlardan sonra belirtmek gerekir ki, 1Nisan her şeye rağmen geriye önemli kazanımlar dabırakmıştır. Her şeyden önce yukarıdasıraladıklarımız, üzerinde düşünülür ve bunlardançıkarılacak görevlerin hakkından gelinirse bugününolumsuzlukları yarının kazanımlarına dayanakyapılabilir. Aksi halde, ne 1 Mayıs’ı ne de 26Mayıs’ı kazanmak mümkündür. Bu halde desendika bürokratlarının ileriye yönelik duyurduğuyeni Ankara eylemlerinin başarı kazanması da çokzor, hatta imkansızdır.

Bundan başka, tüm olumsuzluklara karşın 1Nisan eylemi barikat başında ve çatışmalarsırasında neler yaşanırsa yaşansın, direnişinsönmediğini göstermesi bakımından son dereceanlamlı bir eylem olmuştur. Bu anlamda devletinsergilediği zorbalık ters tepmiştir. Zira buzorbalığın sarsıcı etkileriyle de birlikte 1 Nisaneylemi ve TEKEL Direnişi bir anda gündemin anakonusu haline gelmiştir. İşçi ve emekçiler baştaolmak üzere toplum çapında devletin sergilediğizorbalık nefret uyandırırken direnişe yönelik yenibir sempati dalgası oluşmuştur. Bu anlamda 1Nisan eyleminin kazandığı açıktır. Ancakmücadeleden yana esen bu havayı, bilinçli vesistematik bir örgütlenme çalışmasıyla birleştirmekve sınıfın saflarını toparlayacak bir seferberlikiçerisine girmek, geleceğe yürümek açısındanolmazsa olmazdır.

Page 20: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Sendikal bürokrasi daima işçilerin her ileriçıkışında onları geriye çeken bir görev üstlenmiştir.TEKEL Direnişi sürecinde de sendikal bürokrasiningerçek yüzünü açığa çıkaran sayısız örnek yaşanmıştır.Hep olageldiği gibi işçiden yana konuşarak, işçiyisatan sendika bürokratlarının tipik bir temsilcisi olanMustafa Türkel’in nasıl bir sendikacı olduğu ise yinebu süreçte tüm açıklığıyla ortaya çıkmıştır.

Haklarını koruma kaygısıyla Ankara’ya gelenTEKEL işçileri sermayenin doğrudan saldırısıylakarşılaşmıştı. Bu saldırıya doğru bir refleksle cevapvererek geri dönmeyen TEKEL işçileri, sendikayarağmen, “Ölmek var dönmek yok!” şiarıyla mücadelestartı vermişlerdi. TEKEL işçileri bu süreçte tamamenkendi imkanlarıyla sorunlarına çözüm aramış, oturmaeylemiyle birlikte çadırlarını kurmuşlardı. Türk-İşaçıktan işçilere kapılarını kapatırken adeta işçilerinbırakıp gitmesi için beklenilmişti. Sendika dışındaörülen dayanışma ve destek ile kararlı duruşlarınıkoruyan işçiler 17 Ocak mitingindeki kürsü işgali veTürk-İş işgaliyle güçlerini ortaya koymuşlardı.Bundan sonradır ki sendikal bürokrasi “görev” başınageçmişti. Tabii ki, direnişi dizginlemek adına. 4 Şubatve ardından gelen 20 Şubat ve 2 Mart’a kadar olansüreç tamamen sendikal bürokrasinin dizginleme veengelleme çabalarıyla şekillenmiştir.

Tüm bu süreç boyunca Tek Gıda-İş Genel BaşkanıMustafa Türkel, tüm hüneriyle “işinin” başındaolmuştur. TEKEL Direnişi sürecinde işçilere yönelikyaptığı konuşmalarda, sıra iş yapmaya geldiğindeTürk-İş’e topu atarak sorumluluktan kaçan Türkel,tüm kurnazlığıyla bu süreçteki rolünü gizlemeyeçalıştı. İşçinin öfkesini dizginlemek için ‘papaz’ rolüona düşmüştü çünkü. Hatta TEKEL çadırlarınınkaldırıldığı gün kürsüden “artık işçiler, bu sendikabürokrasisinden kurtulmak zorundadır!” diyebilecekdenli yüzsüzleşti. Kuşkusuz bilinçli işçiler nezdindebu tutmasa da geneli için Türk-İş Genel BaşkanıMustafa Kumlu açıktan teşhir olurken, MustafaTürkel’in bunun dışında tutulabilmiş olması bu zatınrolünü ne denli başarılı oynadığını göstermektedir.

Bu süreçteki uğursuz ve engelleyici rolüne dairsomut pek çok örnek verilebilecek M. Türkel’in 29Mart 2010 tarihili Evrensel gazetesinde çıkan röportajıise oldukça ibretliktir. Mustafa Türkel, bu röportajındaadeta devrimci bir sendikacı gibi sendikal bürokrasiyiyermekte, 26 Mayıs genel grev sürecine vurguyapmakta, mücadeleden bahsetmektedir. KuşkusuzMustafa Türkel gibi bir sendika bürokratının söylemdenasıl da sınıf sendikacısı gibi konuştuğuna şaşırmamakgerekir. Sicili bozuk tescilli bir bürokratın işçi veemekçilerin bilincine yönelik bir saldırı niteliğindeolan bu röportajın ise, hangi kaygıyla emekten yanaolduğunu iddia eden bir gazetede çıktığı da ayrı birtartışma konusudur.

Son 1 Nisan tablosunun da altını kalınca çizdiğigibi işçilere açıktan ihanet eden Türkel röportajındatam bir ikiyüzlülük sergilemektedir. Röportajdamevcut sendikal anlayışı sorgulayan M. Türkel şöyledemektedir: “İktidarlar değişse de özelleştirmeler tümhızıyla sürüyordu. AKP iktidarı işçi düşmanı, bunukabul etmek gerekiyor; sendika düşmanı bunlar.Sendikal yapı ne yaptı peki? Kendi içindeki kısır

çekişmeleriyle, seçim politikalarıyla varlıklarınısürdürdüler. Birilerini yargılamıyorum ben, kendimide bunun içine katarak konuşuyorum. Bunu biz yaptık.Biz de bu sistemin içerisindeyiz. Hatta en üst düzeygörevlerde de yer aldık. Ama dönüp özeleştirimiziyaptık ve sendika bürokratı olduğumuzu gördük.İnsanlardan, toplumdan uzaklaştık. Toplumun içindeolup sorunlarını anlama yetimizi kaybettik. Onlarlabir değiliz biz artık. Eylem olduğunda ‘Nereden çıktıbunlar, ne eylemi’ diye tepkiler oluşmaya başladıbizde. O kadar ileri gidildi ki, TEKEL işçileriAnkara’ya gittiğinde Türk-İş Başkanlar Kurulu’nda‘Ne işi var bunların burada?’ diyen sendikabaşkanları oldu. Bu eylem sırasında gördüğüm birşeydir bu; birkaç kişi dışında maalesefkonfederasyona bağlı sendika başkanlarının, kızarak‘Bunlar ne zaman gidecek?’ dediğini gördük. Vegördük ki, bizim onlarla mücadele etme şansımız yok.Bunların kendi üyelerine de işçi sınıfına daverebilecekleri bir şey kalmamış. Onların derdi iktidaryalakalığı. Koltuklarını korumanın peşindeler.”

Bozuk bir saat bile günde iki kez doğruyu gösterir.Mustafa Türkel’in ifadeleri de bundan ötesinigeçmemektedir. TEKEL Direnişi Ankara’da sürerkenher an işçilerin taban iradelerine karşı çıkmış, 4 Şubatgibi içi boşaltılmış eylemi ve Türk-İş’in tutumlarınısavunmuş, işçilerden bu yönlü gelen eleştirilerkarşısında ise işçileri bırakıp gitmekle tehdit etmiş birsendikacı olarak Mustafa Türkel’in sözde eleştirelyaklaşımının hiçbir inandırıcılığı ve samimiyetiyoktur. Bu röportajın yapıldığı tarih 29 Mart’tır. Çokdeğil 2 gün sonra 1 Nisan’da işçiler polisablukasındayken Mustafa Türkel de dahil Türk-İşbürokratları kapılarını işçilere kapatmış, işçileri ortadabırakmıştır. Oturma eylemi yapılamadığı gibi Mayısayı için geçerli eylem ise yine kendisinin deyimiyle“geçiştirilmiştir.” İşçiler Türk-İş önünü zorlarken okaçmıştır. Bu açıdan pek çok örnek içeren 1 Nisaneylemi Mustafa Türkel gerçekliğini göstermesiaçısından oldukça önemlidir.

Bahsi geçen röportajda oldukça ilginç söylemlerbulmak mümkündür. M. Türkel kendi sürecinianlatarak “farklılığını” ortaya koymakta ve şöyledemektedir: “Sendika yönetimlerinin karşı durmasınarağmen ‘89 Bahar Eylemleri sürecini ören kuşağızbizler. Bizim sendika başkanımız da ‘Muhaliflerbunlar’ diyerek engel olmaya kalktı. Ama bueylemlerin ardından işçilerde ciddi bir rahatlama olduücretler konusunda. Bu kazanım, sendikalardasandıklara yansımaya başladı. O muhalifler sendikayönetimlerine geldi.” Kendini işçiden yana vebürokrasiye karşı gösteren M. Türkel’in nasıl bir“muhalif” olduğu ilginçtir. Eski “muhalif” Türkel’intüm gericiliğiyle direniş sürecinde TEKEL işçilerininsendikanın denetimi dışındaki her eyleminiengellemesi ve komite girişiminde bulunan işçileribasın önünde ‘muhalif ve marjinal gruplarınetkisindeler’ diyerek “onlar bizden değildir”söylemiyle işçilerden yalıtmak istemesi ise unutulacakdeğildir kuşkusuz.

Yine aynı röportajında 1 Nisan, 1 Mayıs ve 26Mayıs sürecine ve genel greve dair “güzel”söylemlerde bulunan Türkel, sendika bürokratlarını

uyararak şunları söylemektedir: “1 Mayıs’tan sonra daaynı fikir ve çalışma ile 4 konfederasyon, 26 Mayıs’tahayatı durdurmak zorunda. Yoksa o koltuklarda rahatoturamazlar. Çünkü kamuoyuna deklare etmişsiniz.Hadi 4 Şubat’ta zaman yoktu, 26 Mayıs için birbahane olmaz. Eğer talepler yerine gelmemişse, o günbazı sendikalar göstermelik hareketler yaparsa, 27Mayıs sabahı Türkiye’de çok farklı şeyler olur. Kimolursak olalım; sendika başkanı, konfederasyonbaşkanı, bizi bu koltuklarda oturtturmazlar. Ya adamgibi istifalarını verip gidecekler ya da bedeliniödeyecekler. Bunun bedeli belli”.

M. Türkel gibi birine bunları söyleten ani bir bilinçdeğişimi değildir kuşkusuz. Evet, içinden geçilen busüreç önemlidir ve tabandan yükselecek bir hareketgelişirse sendika bürokratlarını yerlerinden edecekgüçtedir. Onu bu konuya dair söz söyleme zorundabırakan durumun bir yanı TEKEL işçileriningösterdiği/hatırlattığı bu irade olmakla birlikte, biryanı da kendince Türk-İş içindeki çıkar hesaplarıgereği bu süreçten bir şekilde nemalanmak istemesidir.Göstermelik istifa mizanseni de bunun bir parçasıdır.Mustafa Türkel kendince elinden bir şey gelmeyen,bürokratlarca engellenen sendikacı rolünü oynamayadevam etmektedir.

Sınıf davasına ihanet edenler hesap vermekten kurtulamayacak!

Türkel’in röportajında söylediklerinin hiçbiranlamı yoktur. O uzun yıllardır sözde eleştirdiğibürokrasi çarkını beslemiş, oradan beslenerek deyükselmiştir. Hatırlarda kalacak olan, kendisi gibileribekleyen akıbeti görerek bir nevi günah çıkarmamahiyetinde olan bu açıklamaları olmayacaktır.Mustafa Türkel, işçi sınıfı tarihinde polis barikatıönünde işçileri bırakıp kaçmasıyla anılacak ve aslaunutulmayacaktır. Röportajında bahsettiği geneldoğruları söylemesi ise onu işçilerin hesap sorma günügeldiğinde kurtarmaya yetmeyecektir.

Kahrolsun sendika ağaları!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Bir bürokratın ağzından dökülen inciler…

“Artık işçiler, bu sendika bürokrasisindenkurtulmak zorundadır!”

Page 21: Sİ Kızıl bayrak 10-15

İş güvenceli, kadrolu istindam! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

- Türkiye’de sağlık alanının piyasalaştırılmasısürecinin uluslararası ölçekte bir program olarakyürütüldüğü görülüyor. SSGSS, aile hekimliği pilotuygulaması gibi programın ana bileşenlerinden olandönüşümlerden sonra sıra Kamu HastaneBirlikleri’ne (KHB) gelmiş bulunuyor. Kamu HastaneBirlikleri yasa tasarısının emekçiler için anlamı nedir,bu tasarı neler getiriyor ya da götürüyor?

Türkiye’de sağlık alanında uzunca bir süredirgündemde olan ve AKP eliyle yürütülen SağlıktaDönüşüm Programı var. Bu programın kendisiTürkiye’de sağlığı piyasaya açmayı, özelleştirmeyi,kişilerin cepten ödeme miktarını arttırmayı, sağlığın birhak olması düsturunu ortadan kaldırmayı amaçlıyor.Programın 7 yıllık bir program ama geçmişi var. Herşeyi AKP’ye de yüklemek doğru değil. Bu programaslında raflarda duruyordu. Yıldırım Aktuna hükümetizamanından beri, 90’lardan beri gelen hükümetlereDünya Bankası ve IMF direktifleri doğrultusunda buprogramın hayata geçirilmesi için yönlendirme vardı.Halkın sağlık hakkına yönelik bir saldırı olduğu içinkuvvetli hükümetler gerekiyordu. AKP’nin mutlakiktidar çoğunluğu olmasıyla bu program yürütülmeyebaşlandı. Yine de programda önemli gecikmelersözkonusu. Çünkü AKP’nin iktidara geldiği zamanki 1yıllık acil eylem programında Sağlıkta DönüşümProgramı’nın çok daha önce bitmiş olması gerekiyordu.Programa göre, 2006 yılında bütün ülkede ailehekimliğine geçilmesi gerekiyordu. Bunların hiçbirinihenüz gerçekleştiremediler. Hala 40 ilde pilotuygulamayla gidiyor. Bunu, bizim ortak ve birleşikmücadelemiz biraz geciktirdi. Sonuç olarak da önemlibir mesafe katettiler. Kamu Hastane Birlikleri YasaTasarısı’na da bakıldığında tekellerin ve uluslararasısağlık sermayesinin zorlamasıyla biraz da aceleyegetirdiler gibi görünüyor. Çünkü kendi programlarınagöre bu kadar çabuk gelmeyecekti. Ötekiler iyiceoturup hazmedildikten sonra bunu getireceklerdi. Birazöne çekmiş oldular. Şimdi komisyondan geçti ve meclisgündemine tam olarak ne zaman gelir bilemiyoruz. Buyasa hakikaten de sağlığın piyasalaştırılması yolundaatılmış önemli bir adımdır. Devlet hastanesi, kamusalsağlık hizmeti kavramları artık ortadan kalkıyor ve buhastanelerde çalışanlar sözleşmeli elemanlar halinegeliyor. İş güvencesi ve maaş güvencesi ortadankalkıyor. Çünkü bugün bu hastanede çalışanlar 657sayılı yasaya bağlı memurlardır. Bunlar belli bir ücretsistemi içerisinde çalışırlar. Bundan sonra yıllıksözleşmeler olacak. Bir anlamda herkesin 4/C’lileşmesisüreci önümüzde duruyor. Öte yandan bu hükümetinuygulamalarına karşı bir muhalefet geliştireceksek şunubilmeliyiz. Devlet hastaneleri ve SSK hastaneleribirleştirilirken sağlık hizmetinin tek elden yönetilmesiargümanı kullanıldı. Şimdi ise birleşmiş olan hastaneleratomize ediliyor. Bütün Türkiye’de 400 tane ayrı birlikkuruluyor. Her hastanenin ayrı mütevelli heyeti, ayrıorganizasyonu olacak. Hastaneler tek tek işletmeleredönecek. Aynı özel hastanelerde yaptıkları ve medyadayer aldığı gibi (A,B, C, D, E biçiminde sınıfladılar)kamu hastaneleri de sınıflandırılacak. A, B, C sınıfıhastaneler işletme haline dönüştürülüyor. “E sınıfı”nadüşen hastaneye bir yıl süre veriliyor. Bu süreiçerisinde performansını arttırırsa “C”ye geçebiliyor.Arttıramazsa “E”ye düşüyor. “E” işletme içinde değil.Sağlıkçılar arasında bilinir. Amerika’da ‘zenci

hastaneleri’ olarak nitelendirilir. En yoksul insanlarıngittiği, hekimlerin tecrübesiz ve yeni mezun olduğu,altyapının çok iyi olmadığı hastanelerdir bunlar. “Esınıfı” hastaneler de öyle hastaneler olacak. Ek ödemeyapamayacak olanlar da oraya gidip hizmet almayaçalışacaklar. Öteki yerlerde de vergi veya SSK primiödemek yetmiyor. Şu anda bile cepten harcamalarınartması gerekiyor. TTB Sağlık Politikaları KomisyonuBaşkanı Ata Soyer’in bir yazısı vardı. SGK ve TÜİK’inverilerine bakarak cepten harcamaların nasıl arttığıanlatılıyordu. Zaten sistem bunun üzerine kurulu.Devletin, vatandaşın sağlık hakkını korumaya,vatandaşın sağlığını iyileştirmek için para harcamayaniyeti yok. Önce herkes bir vergi verir, sağlık primiöder, o da yetmez ayrıca katkı payı verir.

- Anlaşılan o ki bu tasarı yasalaştığı koşullardaişçi ve emekçiler için bir kez daha yıkım anlamınagelecek bir dönemin kapısı açılacak. Bu tasarıylaberaber hastaneler nasıl şekillenecek ve sağlıkçalışanları nasıl etkilenecek?

Hastanelerde artık profesyonel yöneticiler, genelsekreter ve hastane yöneticisi var. İdari-mali işlersorumlusu var. Sağlık bakım müdürü ve birtakımenteresan laflar geldi. Bütün bunların üzerinde bir deyönetim kurulu var. Yönetim kurulunda üç tane sağlıkbakanlığının yetkilisi var. Sağlık bakanlığı üç kişiatıyor. Bunların ikisi hekim diğeri hekim olmayabilir.Vali ve il genel meclisinden iki kişi ve bir de TicaretOdası’ndan bir kişi var. Aralarında doktor yok. TTB veSES yok. Taslakta; “yönetim kurulundaki kişiler finansve bankacılık alanında çalışmış, yatırım ve işletmedeneyimi kişiler olmalı” deniyor. Bunun tamamenişletme olması isteniyor. Zaten Kamu Hastane Birlikleriilk olarak “işletme” olarak geçiyordu. Tepkiler gelinceişletmeyi kaldırdılar birlik dediler. İlk yasa taslağındaişletme olarak anılıyordu. Bu işletme kar amacıgüdecek. Çok para getiren dallar (cerrahi branşlar) var.Cildiye çok para getirmez. Cildiyeciye “çok paragetirmiyor biz seni çıkartacağız” diyebilir misiniz. Şakagibi geliyor ama bu kurulun hastanedeki cildiyepolikliniğini kapatma yetkisi var. Peki cilt hastaları neolacak. Böyle tuhaf bir durum var. Nasıl TEKEL’isattılar, devlet hastanelerini satmak ve kiralamayetkisine sahipler. Tipik bir hizmeti dışardan alma vetaşeronlaştırma durumu. Bu hastanede radyolojikliniğini A şirketine verdim, fizik tedaviyi B şirketineverdim. Bizim bildiğimiz devlet hastanelerinde, eğitimhastanelerinde kalıcı kadrolar olur, klinik şefi olur.Eğitim hastaneleri aynı zamanda tıpta uzmanlık eğitimiyapan, doktor yetiştiren müesseselerdir. Çok net olarakyönetim kurulunun görev ve yetkileri “sağlık hizmetisatın almak” olarak tanımlanıyor. Sağlık hizmetini satın

aldığınız zaman demek ki sağlık hizmetini SağlıkBakanlığı yönetmiyordu. Sağlık Bakanlığı hastaneleride yönetmeyecek ve birtakım yerlerden alacak. Oradaçalışanların artık iş ve ücret güvencesi diye bir şeykalmayacak. Ücretler yıldan yıla belirlenecek. Enküçük performans düşüklüğünde işine sonverilebilecek. O tip yerlerde hemen işten çıkarmalargündeme gelebilir. Devlet ve eğitim hastaneleribağlamında böyle bir kaos ortamı var.

- TEKEL işçilerinin güvencesiz çalışmaya karşıbaşlattıkları mücadele tüm toplum kesimlerindebüyük bir yankı uyandırdı. Sağlıkta özelleştirmesüreci bu yanıyla nasıl bir farklılık taşıyor. Nedenkarayolları, enerji ve PTT gibi özelleştirmelerebenzemiyor?

En büyük farkı insan sağlığının önemi. Gelişmişkapitalist ülkelerde de bir sürü hizmet sunumu, bir sürüaltyapı özelleşmiştir ama İngiltere ve Almanya gibi ilerikapitalist ülkelere baktığımızda kamusal sağlık hizmetiöyle ya da böyle vardır. Bizde ülkenin sosyo-ekonomikyapısını düşündüğünde hiç olmazsa belli bir düzeydetutulması gereken sağlık, eğitim gibi kamusal sunumdasağlık bir hak olmaktan çıkıyor. Vatandaşa artık müşterigözüyle bakılıyor. Dolayısıyla böyle bir paradigmadaülke sağlığı açısından çok kötü bir tablo çıkacağıgözüküyor. Bundan 10 sene önceye kadar SosyalSigortalar Kurumu hastaneleri vardı ve hizmeti kendiüretiyordu. Hizmeti üretenle, hizmeti sunan aynı olmazdiyerek böldüler. İlaç tüketim fiyatlarının nasıl arttığınıbiliyorsunuz. Sağlıkta reform yaptık dediler mesela.Reform nasıl bir reform? Reform iyileştirmek içinyapılır ama bunların yaptığı reformda onların deyimiyle“kara delik” büyüdü. Bunlar devletin sağlık hizmetinisubvanse etmesini, devletin genel bütçeden vatandaşınsağlığı için para ayırmasına “kara delik” diyorlar.Merkez tekelci burjuvazinin yayın organlarınınhepsinde bu söylem var. Bu Türkiye’de hakim, egemenbir ideoloji. Sosyal demokratlar veya emekten yanaolarak görülenler bile “kara delik” ifadesini kullanıyor.Devletin bütçesinden vatandaşın sağlığına paraayrılıyor. Tekellere veya işverenlere verilen faizlerin vesağlanan yatırım imkanlarının yanında bu para devedekulak kalıyor. Yani vatandaşın sağlığı için devlet hiçpara harcamasın. Ne toplanıyorsa o olsun, artı olarakvatandaş yine cebinden versin anlayışı getirilmekisteniyor. Bu maalesef toplum tarafından da sevildi.“Sağlık hizmetlerinde çok büyük harcamalar var”düşüncesi yerleşti. Asıl olarak “kara delik” dedikler şeynereye gidiyor. İlaç tekellerine gidiyor. Uluslararasıtıbbi malzeme üreten tekellere gidiyor. Emme basmatulumba gibi burada üretilen para, vatandaşın vergisivs. oraya gidiyor. İlaç fiyatlarının artması, kullanılanaltyapı ve teknolojinin çok çabuk değişmesi.. Sağlıkpiyasalaştığı ve hak olmaktan çıktığı zaman hem sağlıkemekçileri hem de sağlık hizmeti alan vatandaşlarınmağduriyetinin artması kaçınılmazdır. Bu dünyanın heryerinde (Yunanistan, Fransa, Finlandiya) rastlanan birşey. Dünya Bankası’ndan ayrılan Joseph Stiglitz diyebir adam var. DB’de yönetici olarak görev yapan vesonradan “vicdan” yaparak ayrılan bu adamın söylediğibir şey var. Stiglitz, “Sağlık alanı dünyada kar alanıaçısından çok bakir ve önemli mücadelelerin yapılacağıbir alan” tespitinde bulundu. TTB Başkanı GençayGürsoy da son TTB Genel Kurulu’nda yaptığı

İstanbul Tabip Odası (İTO) Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Nazmi Algan’la sağlık alanındakisaldırılar ve mücadele süreci üzerine konuştuk...

“Mücadeleyi birleşik hale getirmeliyiz!”

Page 22: Sİ Kızıl bayrak 10-15

konuşmada “Bugün sağlık alanında verilecek mücadelekapitalizme karşı verilecek mücadelenin en kristalizeolduğu alanlardan biri olacak” dedi.

Bakın, Medical Park Grubu Amerikalılara, ŞafakGrubu Yunanlıların eline geçti. Dünya Göz Hastanelerive Acıbadem Grubu Körfez sermayesinin elinde. Halabirtakım şirketler de küçükleri yutmak için sıradabekliyorlar. Yani İstanbul’da açılan 300’ü aşkın özelhastanenin çoğu tasfiye olacak. Son aldığımız haberegöre; Merter’deki Böbrek Vakfı’na ait hizmet hastanesiBaat Grubu’na geçmiş. Sürekli bir tekelleşme vebüyüklerin elinde toplanma durumu var. Butekelleşmenin sonucunda bunların büyük çoğunluğuyabancı sermayenin eline geçecek. Güney’de büyüktatil köyleri, sağlık siteleri kurmayı düşünüyorlar.Yurtdışından sigortalı hastaları getirecekler ve tedaviedecekler. Çünkü bazı gelişmiş ülkelerde de randevulargeç veriliyor. Dolayısıyla orada vatandaşlar beklemesindiye uçaklar getirecekler ve Türkiye’de tedavisini yapıpgeri gönderecekler. Sağlık, uluslararası sermayetarafından alınır-satılır, kar edilen bir alan halinegetiriliyor.

- Bu durum doğal olarak hekimleri ve sağlıkçalışanlarını da etkileyecek...

Doktorluk artık bir sanat olmaktan çıkıpteknolojinin kullanılması için baskı kurulan bir alanhaline geldi. Ben 26 yıllık doktorum. Eskiden birsteteskopla bir hastayı dinleyerek, muayene ederekteşhis koyduğumuz halde şimdi artık teknoloji; “amanyanılabilirsin, tetkik iste, BT (Bilgisayar tomografi)iste.” diyor. 30 sene evvel BT mi vardı. Ya da 30 yılönce bütün teşhisler yanlış mıydı, bütün insanlar ölüyormuydu? Teknoloji kullanmaya karşı değilmiş ve elbetteBT gerektiği zaman kullanılır. Ama artık para kazanmayolu haline geldi. Ne kadar çok BT çekilirse o kadarçok para kazanılıyor. Halbulki benim kişisel görüşüm,bu kadar BT çekilmesi gerekmeyebilir. Doktorlarınkafasında da böyle bir soru işareti uyandırıldı. Acabahata yapar mıyım, eksik olur mu? Bir de bu yasalarlaberaber doktorlara zorunlu sigorta getirildi. Yani bentıbbi bir hata yaptığım zaman Amerika’daki gibi çokbüyük bir ceza ödeyebilirim. Dolayısıyla doktorlar dabizim defansif tıp dediğimiz çekinik tıbba doğrugidiyor. Gerekmediği halde teknolojiyi daha fazlakullanıyor. Bunun tek sebebi ise kapitalist sistemdekamusal hizmetler de kar dürtüsüyle gündemegetiriliyor ve bu da işi kirletiyor. Bizim eleştirdiğimiz,beğenmediğimiz veya karşı çıktığımız reel sosyalizmdeneyimine (Sovyetler Birliği, doğu ülkeleri, Küba) bilebaktığımızda hepsinde kazanılmış bir haktı. Bunlarbaşarılmayacak şeyler değil ama bu dönem böyle birdönem. 1980’den sonra 12 Eylül darbesinin yarattığıtahribat, 1989’da Sovyetler Birliği’nin yıkılması süreci,emekçi sınıfları ve onların sözcülerini ideolojik olarakda geriletti. Hattı geriden kurduğumuz için dünya böylekaranlık bir dönemden geçiyor. Ben ümitsiz değilim.

- Artık kuralsız ve kölece çalışma koşullarına karşımücadele açısından işçi sınıfı ve emekçilerin önündeönemli bir olanak ve imkanlar sunan TEKEL direnişivar. Sağlıkta yaşanan saldırılarla TEKEL’dekimücadele arasında nasıl bir bağ kurulabilir. Buradakimücadele sağlık alanını da içine alarak nasılbüyütülebilir? Sağlık örgütleri önümüzdeki dönemdenasıl bir mücadale hattı izleyecekler?

TTB ve İstanbul Tabip Odası açısından şöyle birsıkıntı var. Son tahlilde biz bir meslek örgütüyüz. Yarıkamusal ve hekimlerin zorunlu olarak üye olduğu birörgütüz. Bu örgütün yöneticileri olarak bizlerhasbelkader sol düşüncede insanlarız ama bütünörgütümüz böyle değil. Örneğin bir Sağlık EmekçileriSendikası’nı ele aldığında o alanda birkaç tane sendikavar ve soldan, emekten yana insanlar SES’i seçmişler.Burada böyle bir şey yok. Burada zorunluluk var.Dolayısıyla bizim temennimizle örgüt arasında açı var.

Biz o açıdan bazen süreci değerlendirip frene basmaihtiyacı hissederiz. Bize de çok sert eleştiriler gelmiyordeğil. Özellikle Kürt meselesiyle ilgili tabandaeleştiriler oluyor. Ancak sağlık alanındaki bu songelişmeler de bize bazı avantajlar sağladı. İTOyöneticisi olarak özel hekimlik toplantısında çıkıp“Arkadaşlar tehlike büyüyor. TEKEL işçilerininmücadelesine niye destek veriyorsunuz. Niyedoktorların hakkını savunmuyorsunuz. Niye üzerinizevazife olmayan işlerle uğraşıyorsunuz diyerek bizieleştiriyorsunuz ama TEKEL işçisinin geldiği konumsizi de bekliyor.” dediğimde milletin kafasında soruişareti oluşmaya başladı. Genel olarak bakıldığındahakikaten umutlu olmak için sebep var. Kendialanımızdan Dev Sağlık-İş örneği var. Örgütlenemezdenilen taşeron ve güvencesiz işçileri birçok yerdeörgütlediler. Biz son 1-1,5 yıldır üç örgüt (TTB, DevSağlık-İş ve SES) beraber çalışıyoruz. Birleşikmücadeleyi yöneticiler ve taban nezdinde örmüş olduk.TEKEL, Çemen, Marmaray, İSKİ, Esenyurt işçileriyleberaber tek tek mücadele kıvılcımları arttı. İnsanlarhaklarını mücadele ederek alabileceklerini gördüler.Burada bize düşen görev bu mücadeleyi birleşik halegetirmek, toplumsallaştırmak ve TEKEL işçisindenbanane değil hepimizin kazanımlarının ortak olduğununaltını çizmektir. Biz de özellikle İstanbul’dakurucularından biri olduğumuz Herkese Sağlık GüvenliGelecek Platformu üzerinden elimizden geldiğincemücadeleye katkı yapıyoruz. Tabi hekimler küçükburjuva, üst veya orta sınıftır ve Türkiye ortalamasınınüzerinde gelirleri var. Onlar da çoluğu, çocuğu, okul veev taksiti vs. belli bir gelir seviyesinden dolayı birtakımbağlantılarını kaybetme kaygısı var. Bunu iyi kötü 5-10senedir kazanıyordu ama şimdi düşmeye başladı. Özelhastanelerde çalışan hekimlerin özlek hakları çokönemli. Bize özel hastanelerden gelen bir sürü dosya

var. Adam maaşını alamıyor. Ama TEKEL işçisi gibiçadır kurup direnişe geçmiyor. Çünkü kendini işçiolarak görmüyor. Dolayısıyla hekimleri de bumücadeleye daha çok katmak gerekiyor. Türkiyedevrimci hareketinde mücadeleyi derleyecektoparlayacak bir odak veya merkez yok. İşler parçaparça gidiyor.

- 26 Mayıs’ta konfederasyonların genel eylemkararı var. Hekim örgütlerinin 26 Mayıs’a ilişkinprogramı nedir? Kendi taleplerini 26 Mayıs’la nasılbirleştirecekler?

26 Mayıs çok gecikmiş bir tarihti. O dönem içinsorumluluktan kaçmak, sorumluluğu ötelemekanlamına gelen bir karardı. Konfederasyonlar bu kararıçok önce aldı ve önünde 1 Mayıs vardı. Benimdüşüncem 1 Mayıs’a daha çok önem verilmesiyönünde. 1 Mayıs’ı güvencesiz çalışmaya karşı örgütlemek gerekiyor. 26 Mayıs için ise Türk-İş’e bağlıstratejik sendikalar (Türk-İş Genel Başkanı’nınsendikası Tes-İş gibi, Yol-İş) var. Sendikalar iyi birhazırlık yapıp bu greve katılırlarsa başarılı olabilir.Yoksa geçen sefer olduğu gibi ismi genel grev olur amabaşarılı olunamayan bir sürece tekrar girebiliriz. Bizelbette 26 Mayıs’ı destekleyeceğiz ve arkasındadurmaya çalışacağız. Sağlık alanlarında, hastanelerdeDev Sağlık-İş ve SES’le beraber elimizden gelenkatkıyı yapmaya çalışacağız. 26 Mayıs’ta bu büyükkonfederasyonlar sözünde durursa ve altını doldurursabir şeyler olur. Bizim görevimiz 1 Mayıs’ı esaslı birşekilde örgütlemek. Ortak, birleşik, geniş ve taleplerinet bir 1 Mayıs hazırlığı yürütülmeli. Bu senegüvencesiz çalışmanın mutlaka vurgulanması gerekiyor.1 Mayıs’ı iyi yaparsak 26 Mayıs için de güç kazanmışoluruz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Parasız, nitelikli sağlık hizmeti!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Sağlık emekçilerinden referandum

Sağlık emekçileri kurdukları referandum sandıklarıyla, dağıttıkları bildilerle Kamu Hastane Birlikleri YasaTasarısı hakkında bilgilendirmede bulundular.Örgütler, önümüzdeki bir hafta boyunca İstanbul’daki kamu hastanelerinde açtıkları referandum sandıklarıyla,halkın ve sağlık çalışanlarının yasa tasarısını oylaması çağrısında bulunacaklar.

Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi önünde 6 Nisan günü bir araya gelen İstanbulTabip Odası, İstanbul Eczacılar Odası, İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul Veteriner Hekimler Odası,Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyeleri ile çoksayıda hekim ve sağlık çalışanı, Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı’na karşı başlattıkları çalışmayıduyurdular.

Yapılan basın açıklamasında, herkesin eşit ve ücretsiz bir şekilde ulaşabileceği nitelikli, kamusal sağlıksisteminin ve iş güvenceli, kadrolu istihdamın mümkün olduğu belirtildi.

SES Anadolu Yakası Şube yöneticisi Naciye Erdoğan ise tasarı ile sağlık hakkının gaspedilerek sermayayeyeni rant alanlarının açılacağını bildiklerini ifade etti. Referandum sandıkları Ankara’daki hastanelerde dekuruldu.

Page 23: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Daha fazla kar hırsı üzerine kurulu eğitimsistemi bir gencin daha ölümüne neden oldu.Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde öğrenim gördüğüdershaneye olan 5 bin TL’lik borcu nedeniyleannesinin cezaevine girmesi üzerine bunalımagiren 18 yaşındaki Soner Semih Sipahi,evlerinin balkonundaki üzüm çardağına kendiniasarak intihar etti.

Sipahi’nin ölümü öğrenci sömürüsınavlarının öğrenciler ve aileleri üzerindekietkisine bir kez daha işaret etti. Öğrencileri yarışatı haline getiren ve okula adım attıkları ilk andanitibaren dershanelerle kuşatan eğitim sistemiMuğla’daki intihar olayıyla bir kez daha teşhiroldu.

Mevcut sınav sisteminde “gidilmesizorunluluk” olarak gösterilen ve devlet tarafındandesteklenen dershaneler, öğrenciler ve velilerisadece sömürmükle kalmıyor aynı zamandayaşamlarına da kastediyor.

Soner Semih Sipahi’yi intihara götüren süreçşöyle gelişti:

Fethiye’de 48 yaşındaki Emine Sipahi, geçenAğustos ayında oğlu Soner Semih Sipahi ile kızıÖzlem Sipahi’yi dershaneye yazdırdı. Dershaneparası ödenmeyince biriken borç yüzündendershane yönetimi, senetlerde imzası bulunananne Emine Sipahi’yi mahkemeye verdi.

Faiziyle birlikte yaklaşık 5 bin TL olan borcuödeyemeyen Emine Sipahi, icra işlemlerisırasında ödeyeceğini taahhüt etmesine rağmenödemediği için çıkarıldığı mahkeme tarafından 2ay önce tutuklanarak Muğla Cezaevi’negönderildi.

Bunun üzerine annesinin kendisinin yüzündencezaevine girdiği düşüncesiyle bir süredirpsikolojik bunalıma girdiği belirtilen SonerSemih Sipahi, dün gece saat 22.30 sıralarındaevlerinin balkonunda bulunan demir çardağabağladığı iple kendini asarak intihar etti. Sipahiarkasında, “Herkes hakkını helal etsin. Buduruma daha fazla dayanamayacağım” yazılı notbıraktı.

Adana’da liseli gençliğe polis terörü

11 Nisan’da gerçekleştirilecek eleme sınavına karşı Adana’da 4 Nisan günü liseli gençlik örgütleri tarafındangerçekleştirilen eyleme polis saldırdı. Saldırıda 5 kişi gözaltına alındı, çok sayıda genç ise çeşitli yerlerindenyaralandı.

Beş Ocak Meydanı’nda kortejlerin oluşturulması sırasında Adana polisi yürüyüşe izin vermeyeceğini, yolkapatıldığı takdirde müdahale edeceğini söyledi. Polis tehdidine rağmen başlayan yürüyüşün en önünde YGS’yisimgeleyen temsili bir tabut taşındı. Üzerinde “Ruhuna beddua ÖSYM ve YÖK’ü gömüyoruz / Lise ve dershaneöğrencileri” yazılı tabutun arkasında “Ne müşteri ne yarış atı öğrenci olmak istiyoruz” şiarlı imzasız pankarttaşındı. Ortak pankartın arkasında sırasıyla bileşenler kendi pankartlarını taşıdı.

Genç komünistler eyleme “ÖSS, YGS, LYS… eleme sınavlarınız sizin olsun gelecek bizimdir! / DevrimciLiseliler Birliği” şiarlı pankart arkasında kızıl bayraklarla katıldılar.

Çakmak Caddesi’nde yolun trafiğe kapatılmasının ardından İnönü Parkı önünde kurulan polis barikatıylakitlenin önü kesildi. Polis, açıklamanın İnönü Parkı’nda yapılmasını aksi takdirde yürüyüşe izin vermeyeceğinisöyledi. Polisin bu dayatmasını oturma eylemiyle protesto eden gençlik güçleri çevredeki insanlara dönükajitasyon konuşmaları yaptılar. Çevredekilerin alkışlarla öğrencilere destek verdiği konuşmalarda eylemin amacıanlatılarak polisin tutumu teşhir edildi. Tartışmalardan net bir sonuç çıkmamamsı üzerine polis biber gazı vecoplarla kitleye saldırdı. Polisin azgınca saldırısı sonucunda çok sayıda öğrenci yaralanırken 5 kişi gözaltınaalındı.

Adana’daki eylemde yaşanan polis terörü aynı gün İnönü Parkı’nda gerçekleştirilen eylemle protesto edildi.Gençliğin geleceğini ellerinden alan eleme sınavlarının adının değişmesine rağmen özünü koruduğu ve gençliğinbunu kabul etmediği için polisin saldırısına uğradığı ifade edildi.

Açıklamada gözaltına alınanların serbest bırakılması istendi.Kızıl Bayrak / Adana

Ege Üniversitesi’nde baskılara karşı eylem2 Nisan günü İzmir Ege Üniversitesi’nde gerçekleştirilen eylemle Ekim Gençliği okurlarına ve yurtsever

öğrencilere dönük devlet terörü kınandı. Üniversitelerde yaygınlık kazanan anti-demokratik uygulamalara,soruşturma ve ceza terörüne son verilmesi istendi.

Ekim Gençliği okurlarnın 31 Mart günü devlet terörüne maruz kalması ve yurtsever öğrencilerin gözaltınaalınması üzerine gerçekleştirilen eylemde Edebiyat Fakültesi’nde toplanan yaklaşık 70 kişi alkış, zılgıt vedüdüklerle “Kışla değil, kampüs; özerk demokratik üniversite istiyoruz!” ozaliti ile öğrenci çarşısına yürüdü.Öğrenci çarşısı dolaşıldıktan sonra kampüsten çıkılarak Ege Üniversitesi Rektörlüğü’ne gidildi. Burada üçtemsilci görüşme için içeri alınana kadar yaklaşık yarım saat söylenen marşlar eşliğinde oturma eylemi yapıldı.

Temsilciler rektör yardımcısıyla görüştüler. Görüşmede öğrencilerin talepleri iletilerek; kameraların veÖGB’lerin kaldırılması, soruşturmaların geri çekilmesi istendi. Okula polisin girmemesi, okuldaki devrimciherhangi bir çalışmaya müdahale edilmemesi bildirildi. Aksi takdirde yaşanacaklardan üniversite öğrencilerininsorumlu olmayacağı açıklandı.

Temsilcilerin dışarı çıkmasıyla beraber 1 Nisan akşamı serbest bırakılan Ekim Gençliği okuru basınaçıklamasını gerçekleştirdi. Açıklamada son dönemdeki saldırılar sıralandı ve saldırılara karşı birlikte mücadeleetme çağrısı yapıldı. Ayrıca gözaltında olan 8 yurtsever öğrencinin derhal serbest bırakılması istendi. Basınaçıklamasının ardından alkışlarla kampüse geri dönüldü.

Ege Üniversitesi / Ekim Gençliği

İÜ’de faşist saldırıİstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi önünde 6 Nisan Salı günü yüzleri maskeli ve ellerinde satırlarla 6-7

kişilik faşist grup, yurtsever bir öğrenciyi bıçakla yaraladı. İletişim Fakültesi’nin bahçesinde bulunan camidençıkan faşistler oradan geçmekte olan yurtsever öğrenciye pusu kurarak saldırdılar. Aldığımız bilgiye göre İletişimFakültesi’nden bir faşist tarafından yönlendirilen faşistlerin bir kısmı saldırının ardından Süleymaniye’ye, birkısmı ise Beyazıt Meydanı’na doğru kaçtılar.

Olayın ardından ÖKM’ye gelen yurtsever öğrenciye arkadaşları tarafından ilk müdahale yapıldı. Ardındangelen ambulansla Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne götürülen öğrencinin durumunun iyi olduğu öğrenildi. Bununüzerine İletişim Fakültesi’ne giden yurtsever öğrenciler fakültenin içinde teşhir konuşmaları ve sloganlar eşliğindebir yürüyüş gerçekleştirdiler. Devrimci, demokrat öğrencilerin de fakültenin bahçesine ulaşmasının ardından kapıönünde güvenlik şefleri, bazı öğretim üyeleri ve sivil polislerle gerginlik yaşandı. Açık bir şekilde saldırganlarıkoruyan öğretim üyesi ve güvenlik görevlileri öğrencilerin tepkisini çekti. Olay sırasında kantine kilitlenenöğrenciler can güvenliklerinin olmadığı gerekçesiyle sınavları boykot ettiler.

Konuştuğumuz birçok öğrenci polislerin “güvenliği” sağlamaya çalışmadığını ve faşistleri koruduklarını,olaydan sonra öğrencileri korumak için hiçbir şey yapılmadığını dile getirdi. Ardından İletişim Fakültesi’nden birhoca sınavların iptal edildiğini söyledi ve okul boşaltıldı.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Sınavlarınız sizin olsun, gelecek bizimdir! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Sınav (sömürü) sistemi can alıyor

Page 24: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Aralık 2008’de gerçekleşen Yunanistan’dakiayaklanma, neoliberal politikalara karşı bir isyanniteliği taşıdı.

İşsizlik, toplumsal dışlanma, geleceksizlik, esnekve güvencesiz çalışma, umutsuzluk isyanın biriktiğive ateşlendiği zeminler oldu. Paris banliyölerindegöçmenlerin 2005’te yaktığı ateş Avrupa Birliğitopraklarında sınıfsal ve toplumsal antagonizmanındışa vurumunu işaretliyordu. 1992 Los AngelesAyaklanması, 1995 Briston Ayaklanması Parisbanliyölerine sıçramıştı. Yunanistan ayaklanması budalganın bir devamı niteliği taşıdı. Özellikle öğrenci-gençliğin toplumsal marjinalleşme, dışarıda kalmakorkusuyla harekete geçtiği ve toplumun değişikkesimleriyle bütünleşen ayaklanma bir öfkepatlamasıydı. Sokakların yeniden gerçek sahipleriylebuluşmasını sağladı. Özgürlüğün muazzam atmosferibarikatlarda, sokaklarda kendini dışa vurdu.

İsyan dalgası bir müddet sonra geri çekildi. Fakatbu gelişme Yunanistan topraklarında sınıfsalantagonizmanın ne derece keskin olduğunugöstermekteydi.

Kapitalist krizin sarsıcı etkileri uluslararasıdüzeyde bir yandan şirket iflaslarını gündemegetirirken, öte yandan toplu tensikatlarınyaşanmasına, işsizliğin yaygınlaşmasına neden oldu.Yunanistan da kapitalist krizden son derece sertşekilde etkilenen ülkelerden biri olarak öne çıktı. Bukonjonktürde (2009 Ekim ayında) yapılan genelseçimlerde sağ muhafazakar çizgiyi temsil eden YeniDemokrasi Partisi başarısızlığa uğrarken PASOKzafer kazandı. Daha sonra YDP’nin krizin tümsonuçlarını ve Yunanistan devletinin olağanüstü artandış borçlarını sakladığı ortaya çıktı. Bir anlamdaseçim yenilgisi, YDP’nin sorumluluk üslenmemesinive kendisine karşı doğabilecek reaksiyonlardankurtulmasını sağladı. PASOK, sendikal bürokrasiylebir konsensüs sağlayıp, yaşanan süreci aşabileceğinihesaplamaktaydı. Bir dizi slogan ve ajitasyonarağmen, kapitalist krizin çıplak sonuçlarıYunanistan’da kendini dışa vurdu ve bu noktada artıkPASOK, Yunanistan ekonomisinin iflas ettiğiniaçıklamak zorunda kaldı.

Yunanistan hükümeti ardından “ekonominincanlanması için” işçi sınıfına yönelik son derece sert“istikrar programının” hayata geçirileceğini bildirdi.

Kapitalist kriz 2008 sonrasında General Motorgibi büyük şirketlerin iflaslarına neden olmuştu. Bubirinci köpük dalgasının sonuçlarıydı. Sürecingiderek derinleşmesi, bir şirket özelliği gösterendevletlerin de iflasını beraberinde getirdi. Önceküresel finans cenneti olarak gösterilen Dubai iflasetti. Bir yatırım şirketi olan Dubai World 59 milyardolarlık borcunu 6 ay ertelemek isteyinceuluslararası piyasalarda panik başladı. DubaiWorld’den sonra yan kuruluşu olan emlak şirketiNakheel’de borçlarını erteleme talebinde bulundu.Aslında bu gelişmeler Dubai modeli olarak literatüregirmiş, borç mekanizmalarıyla büyüme tarzınınçöküşünü işaretledi. Kapitalist krizle birlikte yaşananlikidite sıkıntısı, şirket devlet niteliğindeki Dubai’yibirden bloke etti. Çünkü ülkede küresel ekonomikaktörlere yönelik yaratılan gayri menkul bolluğu alıcıbulamıyordu. Bağlantılı olarak 2009 yılının sonundaacil ödenmesi gereken 20 milyar dolarlık borçödenemiyordu.

Dubai’deki gelişmeler birden benzer özelliklere

sahip, dış borçla ekonomik döngüyü sağlayanya da krizin olmadığı dönemlerdeki likiditebolluğuyla ekonomik “gelişme” gösteren birdizi ülkenin iflasını tartışılır kıldı. BaştaYunanistan olmak üzere Portekiz, İspanyave İrlanda’da da devlet iflasları gündemegeldi.

Yunanistan’ın 300 milyar Euro’luk dışborcunun bulunması ve kısa zamandaödenmesi gereken 30-40 milyar Euro’lukdış borç yükümlülüğü Dubai gibiYunanistan’ı da iflasın eşiğine getirdi.

Yunanistan’daki kriz, Avrupa Birliği’nin yaşadığıbir kriz olarak değerlendirildi. Benzer gelişmelerinPortekiz, İrlanda ve İspanya’da olma olasılığıbirliğin “kristalize” yapısını etkileyeceğidoğrultusunda yorumlar yapıldı. PASOK lideriGeorge Papandreou AB’den acil yardım talebindebulundu. AB’nin emperyalist çekirdeği oluşturan vedominant iki ülkeden biri olan Almanya böylesine birtalebe sıcak bakmayacağını açıkladı. Bu süreçAvrupa Birliği’nin krizi olarak değerlendirilse de,aslında bir emperyalist blok olan Avrupa Birliği’ninyeniden yapılanmasını ve yeni emperyalistpolitikalarını açığa çıkardı. Burada özellikleAlmanya devlet iflasının yaratacağı katastrofuhissettirerek, Yunanistan’ı yenidensömürgeleştirilmesi veya sömürününderinleştirilmesi için adımlar atmaya zorladı. Buyönde de sonuç alıcı adımlar atıldı. Yunanistan,Portekiz, İspanya ve İrlanda’nın yaşadığı kriz biranlamda AB içerisinde Almanya’nın hegemonyasınıarttırıcı, pekiştirici işlev gördü ve görüyor. Bugelişmeler AB’nin emperyalist çekirdeği ve periferisiarasındaki yeni iş bölümünün bir yansıması olarakdeğerlendirilebilir. Daha önce İrlanda’da yaşanangelişmeler ya da AB’ye tam teslimiyetdoğrultusundaki politikaların benzerininYunanistan’da yaşanması muhtemeldir.

Portekiz, İrlanda, İtalya, Yunanistan veİspanya’nın 2010 yılının Aralık ayına kadarödemeleri gereken toplam borç tutarı 405 milyarEuro’ya yakındır. Bugün İrlanda, Yunanistan veAB’nin periferisindeki ülkelerde yaşanan sorunlarınasıl sebebi borçlarının varlığı kadar, bu borçlarabağlı olarak ödenmesi gereken faiz ve faizoranlarıyla ilintilidir. Bu oran periferi ve merkezülkeler arasında iki kata kadar yükselmektedir.

PASOK özellikle Almanya’nın belirlediğiçerçevede IMF ve AB’yle bir anlaşmaya vardı. Acilborç ödemelerini bu anlaşma üzerinden realizeetmeye çalışacak. Bunun Yunanistan halkı içinanlamı işsizlik, geleceksizlik ve umutsuzlukolacaktır.

PASOK hükümeti gündeme sokmaya çalıştığıistikrar paketiyle kamu harcamalarını radikal birşekilde kesintiye uğratmayı ve sınıfın tarihselkazanımlarını gasp etmeye çalışıyor.

PASOK Yunanistan’da 2010 yılında işsizliğin% 20’lere ulaşacağını tahmin ediyor. Ama bunarağmen bu yıl içinde kamu sektöründeki tüm işealımların durdurulmasını ve her emekli olan 5 kişiyekarşılık 1 kişinin işe alınmasını hesaplıyor. Ayrıcakamu sektöründe bir dizi tasfiyenin yapılması

Yunanistan’da kavga devam ediyor...24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Avrupa’nın en zayıf halkası: Yunanistan Volkan Yaraşır

Mart 2010 / Yunanistan

Page 25: Sİ Kızıl bayrak 10-15

hedefleniyor. Bunun yanında maaşlarda kesintiyapılması, KDV’nin % 21’e çıkartılması,ödeneklerde % 12 kesintiye gidilmesi, emeklimaaşlarının 2010 yılı süresince dondurulması, 13.maaş olarak adlandırılan Noel ikramiyesinde % 30kesinti yapılması, yine paskalya ve yaz tatilidönemlerinde verilen yarım maaş ikramiyenin %30’unun azaltılmasını amaçlıyor. Ayrıca akaryakıtfiyatlarına 3 cent ve 8 cent arasında zam yapılması,alkollü içkilere % 20, sigara fiyatlarına % 65oranında ek vergi uygulaması gündeme alınmışdurumda.

Yunanistan işçi sınıfının kendisine yöneliksistematik bir karşıdevrim niteliğinde olan busaldırıya, daha başlamadan cevabı son derece sertoldu. 2009 Ekim ayında büyük bir oy çokluğuylaiktidara gelen PASOK’un (işçi veya emek anlamınagelmektedir) politikalarına işçi sınıfı bir dizi grev vegenel grevle yanıt verdi.

Yunanistan işçi sınıfı 2010 Şubat ayından itibarenhem sektörel bazda grevler, hem de tüm sektörlerikapsayan genel grevler gerçekleştirdi. 2008’inayaklanma ve isyan ruhu bu grevler içerisindeyeniden hayat buldu.

Yunanistan işçi sınıfı kapitalist krizin faturasınıödememek ve sermayenin saldırısına karşı Şubatayının başında sektörel bazda 48 saatlik bir uyarıgrevi gerçekleştirdi. Ardından 10 Şubat’ta ağırlıktakamu emekçileri greve çıktı. Kamu EmekçileriKonfederasyonu (ADEDY) tarafındangerçekleştirilen greve öğretmenler, sağlık çalışanları,temizlik ve belediye işçileri yaygın olarak katıldı.Ayrıca özel sektörün bazı alanlarında çalışanlar dagreve iştirak etti. Ardından 24 Şubat grevi yaşandı.Bu greve finans ve medya alanında çalışanlar veözel sektörün değişik kesimlerinde çalışanlar katıldı.Mart ayına girildiğinde, 5 Mart’ta, Yunanistan halkısokaklara çıktı. Polisle yer yer çatışmalar yaşandı.PAME’nin (Bütün İşçilerin Mücadele Cephesi)örgütlediği 24 saatlik greve tersane işçileri, devlet veözel sektörde çalışan basın işçileri katıldı. AyrıcaYunanistan’ın iki büyük konfederasyonu ADEDY veGSEE (İşçi Sendikaları Konfederasyonu) üyesi tümişçiler iştirak etti. Yarım gün iş bıraktı. Ayrıca PAMEüyeleri 60 kamu binasında işgal gerçekleştirdi.Ardından 8 Mart’ta öğretmenler yeniden greve çıktı.

11 Mart’ta ADEDY ve GSEE’nin önderliğindegeniş işçi yığınlarının katıldığı genel grevgerçekleştirildi. Genel greve 100 binlerce işçikatıldı. 24 saat süren grev, Yunanistan’da hayatı felçetti. Özellikle ulaşım, sağlık ve eğitim sektöründegrev son derece etkili oldu. Grevcilerle polisarasında saatlerce süren şiddetli çatışmalar yaşandı.

İşçi sınıfı bu eylemleriyle sermayeye ve kapitalistdevlete karşı net bir tavır sergiledi. “Geçitvermeyeceğiz” ve “geri çekilmek yok” dedi.Sokaklarla fabrikalar buluştu, sınıf kolektif gücünüçok kısa zaman aralığında tekrar tekrar ortayakoydu. Sendikal bürokrasinin blokajları direnişler,eylemler, grevler ve genel grevler içerisindedağıtıldı. “Kapitalizme karşı savaş!”, Yunanistan işçisınıfının şiarı oldu.

Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde Yunanistanpratiği son derece önem taşımaktadır. ÖzellikleAvrupa’nın Akdeniz havzası muazzam sınıfsalmücadelelere gebedir. Finans kapitalin kıtadabaşlatacağı savaşın ön cephesi Yunanistan’dır. Tıpkıülkemizde TEKEL işçilerinin sınıfın öncü müfrezesiolması gibi. Yunanistan işçi sınıfının direnişi buanlamda Avrupa işçi sınıfının ve özellikle Akdenizhavzasında son derece sarsıcı etkileri olacaktır.Buradaki olumlu veya olumsuz gelişmeler direktolarak İspanya, Fransa, Portekiz, İtalya’yı etkilediğigibi İngiltere ve Almanya’yı da etkilemesimuhtemeldir. Yunanistan’da kavga devam ediyor. Vebu kavga Avrupa işçi sınıfının kavgasına ışık tutuyor.

İşçilerden “fabrikayı havaya uçururuz” tehdidiFransa’da otomotiv sanayisine yedek parça üreten bir fabrikada çalışan 30 işçi işyerlerinin kapanması

üzerine tazminat hakları için eyleme geçtiler. İşçiler, ödenecek tazminat miktarının az olduğu gerekçesi ile,hazırladıkları molotofkokteylleriyle fabrikayı havaya uçurma tehdidinde bulundular.

Fransa’da demiryollarında grevFransa’nın en büyük işçi sendikalarından CGT, Sud Rail sendikası ile birlikte demiryolları çalışanlarını

greve çağırdı. 8 Nisan Perşembe gününe kadar sürecek grev yılın başından bu yana demiryollarındagerçekleşen üçüncü grev olma özelliğini taşıyor.

Unilever işçileri 4 haftadır grevdeFransa’da Marseille yakınlarında Unilever fabrikasında işçiler 4 haftadır grevde. İşçiler daha fazla ücret

talep ediyorlar. İşçi sayısının son 3 yılda yüzde 26 azaltıldığı Unilever işletmesinde geride kalan 183 işçiFransa, İtalya ve Hollanda pazarlarına Lipton çayı üretiyor.

İngiltere havayollarında grevBritish Airways havayollarında çalışan binlerce mürettebat geçtiğimiz Cumartesi günü 4 günlüğüne

yeniden greve gitti. Son bir hafta içinde yaşanan ikinci grev, havayolları tekelinin zorunlu kısa çalışma, ücretkısıtlamaları ve ekip çalışanlarının sayısının düşürülmesi planlarına karşı sürüyor.

Havayolları şirketi İngiliz basınını da arkasına alarak uzunca bir süredir havayolunda çalışan 12 binmürettebatı için karalama kampanyası yürütüyor. British Aiways grev kırıcılarını devreye sokarak uçaklarınbir bölümünü uçurmaya çalışıyor.

Almanya’da pilotlar greve hazırlanıyorAlmanya’da Alman Havayolları Lufthansa ve Pilot sendikası Cockpit (VC) arasındaki toplu sözleşme

görüşmeleri sertleşerek sürüyor. Lufthansa tekeli şu ana kadar uzlaşmaya yanaşmıyor. Bu nedenle grevhazırlıkları da sürüyor. Pilot sendikası, Lufthansa’nın kendileri ile uzlaşabilecekleri bir öneri sunamamasıdurumunda greve gitme konusunda kararlı olduklarını açıkladı

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Avrupa’da grevler sürüyor...

Hamburg’ta 1 Mayıs hazırlıkları1 Mayıs’a yönelik hazırlıklar Almanya’nın Hamburg kentinde sürüyor. Hamburg’ta 1 Mayıs her yıl

olduğu gibi bu yıl da DGB ve Ver-di sendikalarının organizasyonuyla kutlanacak. 1 Mayıs günü DGB önündesaat 11.00’de başlayacak olan yürüyüş Barmberk’teki işçi müzesinin önünde yapılacak mitingle sona erecek.

Hamburg’taki 1 Mayıs hazırlıklarını kendi cephesinden sürdüren Hamburg BİR-KAR, 1 Mayıs’ı sınıfsalözüne ve anlamına uygun biçimde kutlamak için MLPD ve İran Komünist Partisi ile bir platform dahilinde biraraya geldi. Platform, ilk toplantısını 4 Nisan günü yaptı. Toplantıda 1 Mayıs’ın tarihsel gelişimi ve dünyadayaşanan ekonomik krizin işçi sınıfı ve emekçi halk üzerindeki yansımaları ve krizin proletarya ile burjuvaziarasındaki çelişkileri daha da fazla derinleştirdiği üzerinde duruldu.

Toplantıda; 1 Mayıs öcesinde bir salon etkinliği yapmak, hem dünyada yaşanan ekonomik krize hem de 1Mayıs’a vurgu yapan iki pankartın hazırlanması, 1 Mayıs’ın tarihsel gelişimini anlatan ve düyada gelişensiyasal gündeme vurgu yapan ortak bildiri hazırlayıp başta fabrikalar olmak üzere şehrin kalabalık yerlerindedağıtmak, katılım sağlayacak diğer demokratik kurumlara çağrılarda bulunma kararları alındı.

Kızıl Bayrak / Hamburg

Page 26: Sİ Kızıl bayrak 10-15

ABD emperyalizminin dünya jandarmalığındanrahatsız olan Rusya ile Venezüella, 30’u aşkın yenianlaşmaya imza atarak, işbirliğini yeni bir boyutataşıdılar. ABD’nin hegemonyasından duyulanrahatsızlık gerekçeleri faklı olsa da, bu işbirliği, verilikoşullarda her iki tarafın çıkarına uygun görünüyor.

Caracas’a bir günlük ziyaret gerçekleştiren RusyaBaşbakanı Vladimir Putin ile Venezüella DevletBaşkanı Hugo Chavez tarafından imzalanananlaşmalar; petrol, doğalgaz, nükleer enerji, savunma,eğitim, araştırma, ulaşım, tarım gibi önemli alanlarıkapsıyor.

Dünyanın en büyük rezervleri arasında yer alanOronico Petrol Bölgesi’nde belli bölgelerin Rusya’yatahsis edilmesi, Kamu Hizmetleri Bakanlığı ile RusIlyushin Şirketi’nin ortak çalışmasıyla Venezüella’yasivil uçak temin edilmesi, Venezüella ile başka LatinAmerika ülkelerinin filolarının ihtiyaçlarınıkarşılamak üzere ortak bir şirketin kurulması,Rusya’nın, içinde bir uydu fırlatma tesisi de olmaküzere Venezüella’nın kendi uzay sanayiini kurmasınave nükleer enerji üretme projesine yardım etmeyitaahhüt etmesi gibi anlaşmalara imza atan Chavez-Putin ikilisi, Washington’daki savaş baronlarınınhuzurunu kaçırdılar.

Chavez yönetiminin Rusya ile kurduğu ilişkileryeni değil. Örneğin, Venezüella 2005 yılından bu yanaRusya’dan savaş uçakları, helikopterler ve 100 binkalaşnikof tüfek de dahil toplam bedeli 4 milyar dolarıaşan silah alımı gerçekleştirdi. Ayrıca geçen Eylülayında Moskova’ya 8. ziyaretini gerçekleştirenChavez, tank ve S-300 gelişmiş uçak savar füzeleri dedahil Rus silahları satın almak için Moskovayönetiminde 2 milyar dolardan fazla kredi sağlamıştı.Buna karşın imzalanan anlaşmaların kapsamı, iki ülkearasındaki ilişkilerin yeni bir döneme girdiğine işaretediyor.

Rusya-Venezüella ilişkilerinden rahatsız olanWashington’daki savaş baronları, Chavez yönetimininbölgede silahlanma yarışını tetiklediğini öne sürüyor.Bu iddiayı reddeden Chavez ise, ABD’nin büyükpetrol rezervleri nedeniyle Venezüella’yasaldırabileceğini, dahası ABD’nin komşu ülkeKolombiya’da yeni askeri üsler kurduğunu,silahlanmalarının karşı denge oluşturmayıamaçladığını vurguladı.

Rusya ile yapılan kapsamlı anlaşmalarıdeğerlendiren Hugo Chavez, “Venezüella ileRusya’nın çok yanlılık üzerine kurulu yeni biruluslararası düzen kurmak amacıyla stratejik birittifak meydana getirdiklerini” belirtti. Chavez, SimonBolivar tarafından savunulan, “dünyadaki dengeninancak çok kutuplu bir dünya düzeni kurularaksağlanabileceği” tezine göre hareket ettiklerini söyledi.

Venezüella’ya silah satmaya devam edecekleriniaçıklayan Putin ise, “Venezüella’nın savunmaimkanlarını desteklemeye ve geliştirmeye devamedeceğiz” şeklinde konuştu.

“Hedeflerinin dünyayı daha demokratik, dengeli veçok kutuplu hale getirmek olduğunu” savunan Putin,bu çerçevede Venezüella ile ilişkilerinin özel bir önemiolduğunu belirtti.

Venezüella’yı Latin Amerika ile aralarında birköprü olarak gördüklerini de söyleyen Putin, attıkları

bu adımlarla Rusya’yı kuşatma stratejisi uygulayanABD’ye karşı güçlü hamleler yapabilme gücündeolduklarını ortaya koydu.

“Stratejik Ortaklığın pekiştirilmesi” şeklindetanımlanan anlaşmalar, Rusya’nın, ABD’nin “arkabahçe”ne cüretli bir giriş yaptığına işaret ediyor.Putin’in Venezüella ziyaretinde Bolivya DevletBaşkanı Evo Morales’le de görüşmesi, Rusya DevletBaşkanı Dimitri Medvedev’in ise yakında Brezilya’yıziyaret edecek olması, Moskova yönetiminin LatinAmerika’ya dönük ilgisinin Venezüella ile sınırlıolmadığını gösteriyor.

“Çok kutuplu dünya düzeni”ni savunan Rusya,şimdiden bu denklemdeki asli aktörlerden biri olarakhareket etmeye çalışıyor. Rusya’nın Ortadoğu’nunyanısıra Latin Amerika ülkeleriyle de kurduğuilişkilerin pekiştirilmesi, ABD hegemonyasının eskisigibi devam etme koşullarının giderek zayıfladığınaişaret ediyor.

İç politikada emekçiler lehine icraatlar yapan HugoChavez yönetimi, olası bir ABD saldırısına karşı,Rusya, Çin, İran gibi ülkelerle ilişkiler geliştiriyor. Busayede hem istediği silahları alabiliyor, hem petrolsatışında ABD’ye bağımlı olmaktan kurtuluyor.

Çok kutuplu bir dünya düzeni savunan Rusya ve

Çin, verili koşullarda ABD ile çatışan ülkelerleilişkilerini güçlendirme eğilimindeler. ABDhegemonyasının altını oymak için bu tür taktikittifaklar kaçınılmazdır. Bu politika, verili koşullardaChavez yönetiminin işini bazı bakımlardankolaylaştırıyor. Fakat bu olgu hem Rusya’nın hemÇin’in emperyalist/kapitalist dünya düzeninin temelhalkaları arasında yer aldıkları gerçeğini değiştirmiyor.

Chavez yönetiminin işbirliği geliştirdiği rejimlerinniteliği, sözkonusu ittifakların geçici olma olasılığınıyükseltiyor. Venezüella’da kapitalizmle köklü birhesaplaşma gündeme geldiğinde ise, bu güçlerin ABDile aynı safta yer almaları hiç de sürpriz olmaz.Dolayısıyla, Chavez yönetimin emperyalist güçlerarasındaki çelişkilerden yararlanma taktiği isabetligörünse de, bu rejimlerin niteliğinin göz ardı edilmesi,bir süre sonra Venezüella’daki gerici güçlerin işineyarayacaktır.

Chavez yönetimi döneminde önemli mevzilerkazanan Venezüella işçi sınıfı ve emekçilerinin ise,kapitalizmle nihai hesaplaşma anı geldiğinde,müttefikleri Rusya, Çin, İran gibi rejimler değil,enternasyonal dayanışmayı yükseltecek olan dünyanınişçileri, emekçileri ve ilerici-devrimci güçleriolacaktır.

Venezüella-Rusya ilişkileri...26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Venezüella-Rusya ilişkilerindeyeni dönem…

TÜBİTAK direnişçisi Aynur Çamalan’a...

4 Şubat’ta TEKEL işçilerine destek amacıyla ülke çapında yapılan eylemlere katıldığı için işten atılansınıf bilinçli öncü kadın proleter Aynur Çamalan’ı, direnişinin 30. gününde selamlıyoruz.

Aynur Çamalan’ın işten atılması, aslında sınıf kimliğine yönelik bir saldırıdır. Asalak burjuvazi, sömürüdüzeninin ve saltanatının devamı için, işçilere, Aynur Çamalan gibi sınıf bilinçli işçilere tahammül edemez.Tıpkı Emine Arslan’ın, Gülistan Kobatan’ın ve onlarca sınıf kardeşimizin yaşadığı gibi, fırsatını bulduklarıanda kapı dışarı ederler.

Ancak, rüzgar ekenler fırtınanın gazabına hazır olmalıdırlar. Bugün evine bir lokma ekmek götürmek için,10-12 saat kölece çalışma koşullarına razı olup susan milyonlarca işçi ve emekçi yarın Emineler’in,Gülistanlar’ın, Aynurlar’ın direniş çağrılarını kesinlikle yanıtsız bırakmayacaklardır. 78 günlük TEKELDirenişi bunu kesin bir biçimde açığa çıkartmıştır.

Dolayısıyla burjuvazinin kriz bahanesiyle sınıfa ve onun öncülerine yapacağı her türlü alçak saldırı onunbir sınıf olarak tarihin çöplüğüne atılmasına engel olamayacaktır.

TÜBİTAK direnişçisi Aynur Çamalan’ın bu kararlı direnişini de bu çerçevede değerlendiriyor, emek-sermaye mücadelesinde anlamlı bir direniş mevzisi olarak görüyoruz. Bu vesileyle TÜBİTAK direnişçisiAynur Çamalan’ı Lozan BİR-KAR olarak selamlıyor, her türlü dayanışma içinde olacağımızı bildiriyoruz.

Direnişinin bundan sonraki sürecinde sınıf dayanışmasını yükselteceğimizi ve direnişin seyri hakkındakendi alanımızdaki ilerici ve devrimci kamuoyunun duyarlı olmasını sağlayacağımızı bilmenizi isteriz.

Yaşasın Aynur Çamalan’ın onurlu direnişi!İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

Lozan BİR-KAR7 Nisan 2010

Page 27: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Wikileaks adlı bir grup önceki gün bir basıntoplantısıyla Irak’ta yapılan katliamı belgeleyen birkaydı kamuoyuyla paylaştı. Kayıtlar, 2007 yılınıntemmuz ayında Bağdat’ta Amerikan askerlerinin playstation oynarmışçasına caddede yürüyenleri nasılkatlettiğine ilişkindi. Kayıtlar, iki Apachehelikopterinin gerçekleştirdiği katliamı belgeledi.

Cadde ortasında elini kolunu sallayarak yürüyenyaklaşık 10 kişi helikopterin özel kamerası tarafındançerçeveye alınıyor.

Görüntülerde iki kişinin omzuna asılı iki siyahküçük leke seçiliyor. Biraz dikkatli bakınca bunlarınuzun namlulu silah olmadığı anlaşılmasına rağmenhelikopter pilotlarından biri bu lekelerin uzunnamlulu silah olduğuna kanaat getiriyor. Komutamerkezinden de onay alınarak helikopterden caddedeyürüyen insanların üzerine ölüm kusuluyor.

Amerikalı askerlerin espirileri eşliğindegeçekleştirilen katliamda ikisi uluslararası haberajansı Reuters adına çalışan foto muhabiri NamirNureddin ve yardımcısı Said Çma da ölüyor.

Birkaç dakika sonra yerde yatan yaralılara yardımiçin siyah bir minibüs olay yerine geliyor.

İki helikopter yaralı taşımaya çalışan bu sivillerede ağır makineli ile öldüklerinden emin oluncayakadar birkaç kez ateş ediyor. İçinde o anda biri beşdiğer on yaşında iki çocuk bulunan minibüs delikdeşik oluyor.

Ardından kara birlikleri olay yerine geliyor. Zırhlıaraçlardan biri öldürülen foto muhabiri NamirNureddin’in cesedi üzerinden geçiyor.

Helikopter pilotu bunu fark ediyor ve diğer pilot,“Sanırım birinin üzerinden geçtiler”

Aldığı yanıt ise şu: “Güzel, ama zaten öldüler,yani?”

Bu arada kara birliklerinden bir asker minibüsüniçindeki yaralı çocukları fark edip merkezle temasageçiyor.

Çocukları en yakın askeri üsse götürerek oradatıbbi müdahale yapılması gerektiğini söylüyor.

Merkezden gelen yanıt açık: “Irak polisi gelecek.Çocukları onlara verin. Lokal bir hastaneyegötürsünler...”

Emperyalist barbarlığın kirli sureti

Tüm bunlar 3. sınıf bir savaş filmindensahnelermiş ya da bir bilgisayar oyunuymuş gibi.Ama bu ve buna benzer yüzlerce olay Amerika’nınIrak’a taşıdığı “demokrasi”nin ta kendisi,emperyalist-kapitalist barbarlık düzeninin demokrasidiye yutturmaya çalıştığı sistemin resmidir.

Bu kayıtlar emperyalist barbarlığın Irak’tanyansıyan kirli suretidir. Emperyalist işgalcilerin Iraklıtutsaklara işkence yaptığı, pek çok Iraklı’nınişkenceyle katledildiği biliniyordu. Irak’takatliamların da günlük bir pratik olduğu bu songörüntülerle beraber kafalarda soru işaretibırakmıyor.

Irak’tan yansıyan insanlık dışı görüntüler,emperyalistlerin Irak’ta, Afganistan’da veOrtadoğu’da nasıl bir düzeni yerleştirmeyeçalıştıklarını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Almanya’da ‘Paskalya Yürüyüşleri’

Almanya’nın çeşitli kentlerinde her yıl düzenlenen geleneksel nükleer karşıtı ‘Paskalya Yürüyüşleri’Frankfurt ve Stuttgart’ta gerçekleştirildi.Frankfurt’taki yürüyüş 5 Nisan günü dört ayrı bölgede toplanılmasıyla başladı. ‘Barış ve silahsızlanma’temalı yürüyüşte savaş ve kriz gündemleri işlendi. Yürüyüş saat 13.00’te Römerberg Meydanı’ndabuluşulmasıyla devam etti. 1000 kişilik kitlenin yer aldığı meydanda yapılan konuşmalarda Alman ordusununAfganistan’dan çekilmesi, Amerikan nükleer silahlarının Almanya’dan çıkarılması ve dünyanın nükleersilahlardan arındırılması talep edildi.

Yürüyüşe Türkiyeli yapılardan TKİP, Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu ve Halkevleri katılımsağladı.

3 Nisan günü Stuttgart’ta gerçekleştirilen yürüyüş saat 12.00’de Theaterhaus Meydanı’nda başladı.Burada toplanan 2000’i aşkın eylemci, şehrin ana caddesinden merkeze doğru yürüyüşe geçti. Özelikle savaşkarşıtı pankart ve dövizlerin yoğun olduğu yürüyüşte oldukça coşkulu ve canlı bir hava vardı.

Yürüyüş kolu saat 14.00’te Schlossplatz Meydanı’a gelerek burada bekleyen kitleyle birleşti. Meydandayapılan konuşmalarda ise Alman ordusunun Afganistan’dan çekilmesi, Amerikan nükleer silahlarınınAlmanya’dan çıkarılması ve dünyanın nükleer silahlardan arındırılması talep edildi. Yürüyüşe Türkiyeliyapılardan TKİP ve Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu katılım gösterdi. Yürüyüş boyunca BİR-KARtarafından, BDSP’li sınıf devrimcilerine yönelik operasyonları protesto eden “Türkiye’de devam eden devletterörü- Fortzetzung des Staatserrors in der Turkei” başlıklı Almanca bildiriler dağıtıldı

Kızıl Bayrak / Frankfurt - Stuttgart

Kahrolsun emperyalizm! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

“Amerikan demokrasisi” ilekatledilen siviller...

Page 28: Sİ Kızıl bayrak 10-15

AKP hükümeti öteden beri değiştirmesinidüşündüğü Anayasa paketini Meclis’e sundu. Bu konugündemde ve birçok boyutuyla tartışılmaktadır. Bukonuda devrimci ve yurtseverlerin yaklaşımı vetutumu da önemlidir. Bu konuda birkaç sözsöylemenin gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Öncelikle “demokratikleşme”, “sivilleşme” olaraksunulan bu girişimin anlamını ve politik özünü doğrukavramak gerekir. Bu yapılmadan öteden beri süreniktidar kavgasının bir payandası, aleti veya parçasıhaline gelmek, kaçınılmaz hale gelecektir. Bu nedenlebağımsız bir duruş için, bağımsız bir bakış açısızorunlu olmaktadır.

Hemen vurgulamalıyız ki, son iki yıldır egemenlercephesinde çok boyutlu bir iktidar mücadelesiyaşanmaktadır ve bu alanda önemli bir noktayagelindiği de söylenmelidir. Son Anayasa değişiklikpaketini de bu kavganın, yeni bir platformu, yeni birdüzeyi olarak algılamak gerekir. Görünen şu ki, AKP,arkasına aldığı iç ve dış güçlerin desteği ile bu alandaönemli bir mesafe kaydetti, ama bu “kazanımlarının”henüz tam oturmadığını, daha sağlam güvencelerebağlanması gerektiğini düşünmektedir. Daha daönemlisi bu alanda daha engelsiz yol almak, tümiktidar iplerini adım adım elinde toplamak içinkatetmesi gereken birçok yolun olduğunu, aşılmasıgereken engeller olduğunu bilmektedir. Gelinennoktada “Yüksek Yargı”, HSYK, Anayasa Mahkemesi,Danıştay ve Yargıtay gibi kurumları kendi iktidarplanları bakımından mutlaka aşılması gereken engellerolarak görmektedir. Bu engelleri aşmanın, ancakanayasal değişiklikler bağlamında olabileceğibilinmektedir. Son paket birçok farklı maddeden oluşsada son girişimin, esas politik hedefi anılan yargıorganlarını aşmaktır.

Hiç kuşkusuz, anılan kurumlar, 12 Eylül faşizmininürünleridir ve esas işlevleri 12 Eylül ile yenidenkurumlaştırılan Cumhuriyet’in her açıdan bekçiliğiniyapmaktır. Hem bu işlevleriyle, hem iktidar yapısıiçinde tuttukları yer ile anti-demokratik, daha doğru birtanımla, özel savaş aygıtının tamamlayıcı unsurlarıdır.En gerici, katliamcı unsurların bu kurumlara seçilmeside boşuna değildir. Yani bizim için bu kurumların özelsavaşçı, despotik yapı ve işlevleri tartışmagötürmeyecek kadar açıktır!

Bununla birlikte yeni paketle bunların yerine ikameedilecek veya edilmesi öngörülen kurumların bundandaha demokratik ve “halktan” yana olduklarınısavunmak da mümkün değildir! Demokrasi, halk,emekçiler, Kürtler ve diğer farklı grup ve tabakalar içinbu değişikliğin kayda değer bir anlamı yoktur.Oturtulmaya çalışılan yeni iktidar dengelerine uyumlu,onu itekleyen ve geliştiren bir yapılanmaöngörülmektedir; işin özü bu!

Meclise sunulan pakette 12 Eylül’ü yargılamanınkapılarını aralayacak bir madde de var. Elbette buolumlu ve gecikmiş bir adımdır. Ancak bununlabirlikte bu girişimin paketin özünü gözlerdenkaçırmaya dönük, politik ve kitlesel destek ve“müttefikleri” çoğaltmaya dönük bir yönününolduğunu da dikkatten kaçırmamak gerekir.

Aylar öncesinden ilan edilen “açılım”la ilgili tek birmaddenin bu paket içinde yer almaması gerçekten

ilginç ve düşündürücü değil mi? Kürtler, Aleviler,Romanlar ve diğerleri söz konusu olduğunda “üçmaymunları” oynayan, ya da “papaz”, “iyi polis”rollerinin ötesinde bir adım atmayanların ne kadarikiyüzlü ve aldatma sanatında “ustalaştıkları” bir kezdaha açığa çıkmış olmuyor mu?

Seçim barajının indirilmesi konusunda kılınıkıpırdatmayanların, bir yıldan fazla bir süredir yayınasokulan TRT-6’nın yasal bir temele oturtulması içinherhangi bir girişimde bulunmayanların “demokratikaçılım” laflarına inanmak, bunlara umut bağlamaksafdillik değilse nedir?

AKP ve liderinin bazı ülkelerin ErmeniSoykırımı’nı kabul etmeleri üzerine yaptığıaçıklamalar, aynı soykırımcı gelenek ve kültürün nekadar derinlere işlediğini bir kez daha açığa çıkardı.Ekonomik gerekçelerle çalışmaya gelen Ermeniler’insınır dışı edileceği tehdidi, 1915 Tehcir veSoykırımı’nı, bunun ardındaki egemen kırımcı mantığıbir kez daha hatırlatmıyor mu? Tehcir ve kırım, inkârve imha, bu cumhuriyetin, onun her renkten hükümetve unsurunun ruhuna ve düşünce sistemlerineişlemiştir!

AKP ve onu destekleyen odakların demokrasikonusundaki ikiyüzlülüğü sadece Kürtler’e, Aleviler’e,Romanlar’a değil, emekçilere karşı da çok daha net birbiçimde açığa çıktı. Yeni bir Ankara eyleminigerçekleştirmek isteyen TEKEL işçilerine karşıgeliştirilen şiddet ve terör, bu hükümetin işçi, emekçive halk düşmanı kimliğini bir kez daha ortayakoymuştur.

Pakette memurlara grevsiz toplusözleşme hakkının

tanınması, hem göz boyamaya, hem de emekçilerdenduyulan korkuya, bundan dolayı sınıf kinine işaretetmektedir.

Bu kısa alt-başlıkları toplayıp birliktedeğerlendirdiğimizde Meclis’e sunulan paketin politiközü de netleşmiş oluyor:

Bu anayasa değişikliği paketi, bir demokratikleşmegirişimi değil, AKP’nin bütün iktidarı eline geçirme,bunu sağlam temellere oturtma çabasıdır!

Asgarinin asgarisi bir demokratikleşme, kuşkusuz,Kürtler’in, Aleviler’in ve diğer grupların varlığınıkabul eden, özgür düşünme ve kendini ifade etme,örgütlenme hakları önünde her maddesiyle engel olan12 Eylül Anayasası’nı tümden ortadan kaldıran, yine12 Eylül’ün bütün temel yasalarını lağveden biryaklaşım ve iradenin olması gerekir. Ancak biliniyor kibunun ufukta en küçük ve sıradan bir işaretigörülmemektedir!

Dolayısıyla yurtsever ve devrimcilerin yaklaşım vetavırları, bize göre, çok açık ve nettir:

Bir: Sürmekte olan iktidar savaşının içyüzünüteşhir etmek!

İki: Bu teşhir çabalarını Cumhuriyet’in teşhiri vetecridi eksenine bağlamak!

Üç: Bu iktidar savaşının basamağı, payandası vealeti olmamaya özen göstermek!

Dört: Bütün bunları bağımsız bir duruş veperspektifle ele almak kaçınılmaz olmaktadır.

6 Nisan 2010

Anayasa tartışmaları üzerine...28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Anayasa değişiklik paketi vedemokratikleşme…

M. Can Yüce

“Vicdanlarımızda yargılanacaksınız”

Cumartesi Anneleri, oturma eylemlerinin 262.haftasında 25 Ocak 1995 tarihinde gözaltındakaybedilen Bedri Algan’ın dosyasının Ergenekondavası kapsamına alınmasını istedi.

Basın açıklaması öncesinde İHD İstanbulŞubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonüyesi Leman Yurtsever bir konuşma yaptı. 15Şubat 1995’te gözaltında kaybedilen RıdvanKarakoç’un babası Hasan Karakoç’un 22 Mart2010’da yaşamını yitirdiğini belirterekyakınlarının akibeti öğrenemeden yaşamınıyitiren aileleri unutmadıklarını söyledi.

Ardından, İHD İstanbul Şubesi GözaltındaKayıplara Karşı Komisyon adına basınaçıklamasını Rıdvan Karakoç’un ağabeyiHasan Karakoç gerçekleştirdi. Karakoç, 1990yılında Bedri Algan’a koruculuk dayatıldığınısöyledi. Koruculuğu kabul etmeyen Algan’ınise Diyarbakır il merkezine göç ettiğini ifadeetti. 25 Ocak 1995 tarihinde Algan’ın işyerinin bulunduğu Yoğurtçu Sokağı’nageldiğinde birkaç el silah sesi duyduğunu ve sokakta bir kişinin silahlı saldırı sonucu yaralandığına tanıkolduğunu söyleyen Karakoç, aynı gün saat 10.00 sıralarında Algan’ın işlettiği kıraathaneye gelen polislerinAlgan’ı gözaltına aldıklarını, birkaç soru sorup bıraktıklarını ifade etti. Karakoç, aynı günün gecesi üçüncükez gelen polislerin Bedri Algan’ı tekrar gözaltına aldıklarını, bir daha da kendisinden haber alınamadığınıbelirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

3 Nisan 2010 / Taksim

Page 29: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) GrupBaşkanvekili ve Batman Milletvekili Ayla AkatAta’nın, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a cevaplamasıiçin verdiği soru önergesi bir kez daha Türkiye’de polisdevleti uygulamalarının hüküm sürdüğünü gösterdi.

Akat’ın çeşitli tarihlerde gerçekleşen linçgirişimleriyle ilgili soruları, Beşir Atalay tarafındanbambaşka bir çerçevede yanıtlandı. Fakat gerek Akat’ınverilerini ortaya koyarak sorduğu sorular, gerekse deAtalay’ın cevapları işçi ve emekçilerin üzerinden polisve devlet terörünün eksik edilmediğini gösterdi.

Akat soru önergesinde, Türkiye’de son yıllardayapılmak istenen demokratik eylem ve etkinliklere veörgütlenme hakkına yönelik linç girişimleriyle muhalifkesimler üzerindeki baskıların arttığını belirterek, resmiyetkililerin linç girişimlerini “münferit olaylar”, “millihassasiyetler” gibi kavramlarla açıklamaya çalıştığınıifade etti. Kamuoyuna yansıyan linç girişimlerinindökümünü sundu.

Atalay’a ise şu soruları yöneltti: “2002-2009 yılları arasında yapılmak istenen

demokratik eylem ve etkinliklere, örgütlenme hakkınayönelik kaç linç girişimi gerçekleşmiştir, bunlarınsonucunda kaç kişi yaralanmış ve kaç kişi yaşamınıyitirmiştir? Kaçı hakkında soruşturma, dava açılmıştır?Kamuoyuna yansıyan linç olaylarında da görüldüğüüzere linç girişimine maruz kalan kişilerin kaçıgözaltına alınmıştır? Toplumda giderek yaygınlaşanlinç kültürüne karşı ne tür önlemler alınmaktadır?”

Birçoğu devletin bilgisi ve yönlendiriciliğidahilinde yapılmış linç girişimlerine ilişkin BeşirAtalay’ın cevapları, konuyla tamamen ilgisiz. Fakatderinlemesine bir araştırma yapmadan bile Akat’ınsorularının cevabının oldukça net olduğu görülebilir.Mesela, linç olaylarıyla ilgili açılan davalar ya dasoruşturmalar varsa bunlar lince uğrayanlara yöneliktir.Yaşamını yitirenler, yaralananlar hep hakkını arayanişçi ve emekçiler, ezilen halklar olmuştur. Buna karşılıkise saldırganlar da hep devlet tarafından korunmuştur.Giderek yaygınlaşan linç kültürüne ise devletin önlemalması da söz konusu değildir. Linçler, bizzat devlettarafından organize edilip yönlendirilirken, şovenizmzehri ile kışkırtılanlar kardeş halkların üstüne salınırkenlinçlerin adresi sermaye iktidarıdır.

Beşir Atalay’ın veremediği cevaplar sayısalverilerin dışında ancak bunlar olabilir.

Fakat Atalay’ın vermeyi tercih ettiği konuylaalakasız cevaplar bile çarpıcı bir gerçeğe ışık tutuyor.Polis devleti uygulamalarının işçi ve emekçiler üstündekara bir gölge olduğu Atalay’ın cevapları ile kendini birkez daha gösteriyor.

Atalay ise önergeye verdiği yanıtta yaşanan linçolaylarına ilişkin bilgiler yerine eylem, etkinlik vegözaltılara ilişkin bilgileri veriyor. Atalay şunları ifadeediyor: “2002-2009 yılları arasında toplam 74 bin 597eylem/etkinlik gerçekleştirildi. Bunlardan 10 bin658’ini ‘kanuna aykırı’ eylem ve etkinlikleroluştururken, toplam 24 bin 246 kişi gözaltına alındı.Eylemler sırasında yaşanan olaylarda ise 933 vatandaşve 2 bin 76 güvenlik görevlisi yaralandı. Meydanagelen olaylarda 34 vatandaş ve 3 güvenlik görevlisi deyaşamını yitirdi.”

TEKEL işçilerinin meşru eylemlerini “yasadışı”ilan eden zihniyetin en ufak bir hak arama eylemini de‘kanuna aykırı’ olarak nitelendirmesi normaldir.Sermaye devleti baskı ve zorunu ancak bu yalanlar vedemagojiler ile gerekçelendirebilir. Cevaptaki rakamlarise devletin sergilediği şiddetin açık bir göstergesidir.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Rakamlarla polis devleti uygulamaları...

Katil polis hesap verecek!

Polisi polis “soruşturunca”...

Polis terörü ve cinayetleri, üstü örtülemez bir biçimde çeşitli örneklerle karşımıza çıkıyor. Polise tanınansınırsız yetkiler, polis kurşunu ile yaşamını kaybeden insanların sayısını her geçen gün arttırmakla kalmıyor,bu katillerin “aklanmasını”, herhangi bir ceza almadan kurtulmasını da sağlıyor.

Polisin işlediği cinayetler, yine polis tarafından soruşturulunca binlerce dosya daha mahkeme süreciişletilmeden kapanıyor.

Geçtiğimiz aralık ayında polisin işlediği bir cinayetin de benzer biçimde üstü kapatılmaya, katilaklanmaya çalışılıyor. Bu aklama operasyonu daha cinayetin akabinde karakolda başlıyor. Kürtçe şarkınedeniyle başlayan bir kavgada Emrah Gezer’i öldürmekle suçlanan Özel Harekâtçı Polis Memuru SerkanAkbulut ve ağabeyi Levent Akbulut’un polis sorgusunda “polis dayanışması” gördükleri ortaya çıktı. ÖnceSerkan Akbulut’un ifadesini alan polis, ardından bilgisayarda bu ifadeyi “kesip”, ağabey Levent Akbulut’unifade tutanağına “yapıştırmış.”

27 Aralık gecesi yaşanan olayda Gezer’i öldürmekle suçlanan Serkan Akbulut, Ankara 9. Ağır CezaMahkemesi’nde yargılanıyor. 6 Nisan günü görülen ikinci duruşma öncesinde Polis Serkan Akbulut vekavgaya karışan ağabeyi Levent Akbulut’un polisteki ifadelerinin ‘kes yapıştır’ yöntemiyle oluşturulduğuortaya çıktı. Levent Akbulut’un ifade tutanağının birinci sayfasında kullandığı cümleler ile sanık SerkanAkbulut’un ifade tutanağının birinci sayfasında kullandığı cümlelerin aynı olduğu anlaşıldı.

İki kardeşin ifade tutanağındaki imla hataları bile aynı. İfade tutanaklarının kes yapıştır yöntemiylehazırlandığının bir diğer kanıtı ise olay sırasında silah kullanmayan Levent Akbulut’un “Havaya doğru 8-9 elateş ettim” cümlesi oldu. Bu cümle Serkan Akbulut’un ifade tutanağında da aynı şekilde var.

Davanın ilerleyen duruşmalarında da Akbulut’un en hafif biçimde bu işten sıyrılmasını sağlayacakkoşullar oluşturulacaktır. Zira polislerin “yargılandığı” onlarca davanın kapanması ya da olması gerekendençok daha az ceza alınması bu öngörüyü güçlendiriyor.

Polis kurumunun asli işlevi sermaye düzenini korumak olduğu ölçüde sürecin sermaye düzeninin tercihettiği ölçüde işlemesi kaçınılmazdır.

KESK ve ÇHD polis terörüne tepki gösterdi 

Ankara’da TEKEL işçilerine yönelik polis saldırısı sırasında üyeleri de polis terörüne maruz kalan KESKve Çağdaş Hukukçular Derneği’nden tepki geldi.

Şimşek: Pabuç bırakmayız KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek yaptığı yazılı açıklamada, polisin TEKEL işçilerine sergilediği

tutumun, “insan haklarına, özgürlüklere, demokrasiye ve toplumsal vicdana aykırı olduğunu” ifade ederek,TEKEL işçilerinin Türk-İş Genel Merkezi önüne gitmesinin engellenmesinin hiçbir hukuksal dayanağıolmadığını belirtti.

Şimşek, iki gündür Ankara polisinin hükümetin TEKEL direşinin rövanşını alma hırsına alet edildiğiniifade ederek, hukuksal haklarını sonuna kadar arayacaklarını bildirdi.

Şimşek, devlet televizyonunda KESK üyelerinin polise saldırdığı yönündeki haberlerin yalan olduğunubildirerek, KESK’in gaza, copa, polis saldırganlığına, barikatlara tarihi boyunca pabuç bırakmadığını söyledi.

ÇHD: Yaşanan olaylar kışkırtıcı, şoven tutumdan kaynaklı ÇHD Genel Merkezi tarafından yapılan yazılı açıklamada ise olaylar sırasında ÇHD Ankara Şube

Sekreteri Avukat Murat Yılmaz’ın yaralandığını ve Ankara Şube üyesi Avukat Kemal Ulusoy’un datartaklanarak gözaltına alındığı hatırlatıldı. Yaşanan olayların polisin kışkırtıcı ve şoven tutumundan meydanageldiği belirtilen açıklamada Ankara Valiliği, Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Müdürlüğü Çevik KuvvetŞubesi’ne bağlı olarak görev yapan kolluk görevlilerinin yasa ve düzenlemelere aykırı davrandığı ifade edildi.

Page 30: Sİ Kızıl bayrak 10-15

Metin Alataş uğurlandıKürt halkına yönelik Türk sermaye devleti

tarafından on yıllardır yürütülen kirli savaşın son “failimeçhul” örneği 4 Nisan günü yaşandı. Azadiya Welatgazetesi Adana çalışanı Metin Alataş, 4 Nisan günü birevin bahçesindeki portakal ağacına asılı olarakbulundu.

2010 yılının Ocak ayında, Adana BDP il binasıönünde sivil bir araçtan inen 3 kişinin saldırısınauğrayarak darp edilen Alataş, çevresindekilere sürekliolarak takip edildiğini belirterek yakın zaman önceAdana Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusundabulunmuştu.

Metin Alataş, 5 Nisan günü Adana’da 20 binkişinin katıldığı kitlesel bir cenaze töreniyle sonyolculuğuna uğurlandı.

Alataş’ın cenazesi defnedilmek üzere Küçük ObaMezarlığı’na götürüldü. Cenaze aracına yaklaşık 20bin kişilik bir kitlenin eşlik ettiği 7 km’lik yürüyüşe,Alataş’ın ailesi, BDP üye ve yöneticileri, AzadiyaWelat gazetesi yönetici ve çalışanları, TUHAY-DER,MEYA-DER ve İHD yöneticileri de katıldı. YürüyüşteAlataş’ın PKK bayrağına sarılı tabutuna yol boyuncakaranfiller atıldı. Yürüyüş sonrasında Alataş’ıncenazesi “Şehid namırın!” sloganları eşliğindedefnedildi.

Cenaze töreninde konuşan BDP Adana İl BaşkanıZeki Karataş, Alataş’ın ölümünden onu tehditedenlerin sorumlu olduğunu söyleyerek, “Bubarbarlıktır, halk bu barbarlığa cevap verecektir. Halkolarak, kendimizi korumalıyız” dedi.

Karataş’ın ardından Azadiya Welat temsilcisi AliKalik bir konuşma yaptı. Alataş’ın her zaman moralli,coşkulu ve hedefleri büyük olan bir kişi olduğunusöyleyen Kalik, “Ölümü sıradan bir ölüm değil”açıklamasında bulundu.

Sosyalist basından Metin Alataşiçin eylem

Metin Alataş için bir araya gelen devrimci,sosyalist basın çalışanları, 7 Nisan günü Adana’da bireylem gerçekleştirdiler.

Atılım, Devrimci Proletarya, DevrimciDemokrasi, Barikat, Kızıl Bayrak ve MücadeleBirliği tarafından gerçekleştirilen eyleme İHD Adanayöneticileri, MKM çalışanları, TUHAYDERyöneticileri ve Azadiya Welat çalışanları da katıldı.

“Özgür basın susturulamaz, Metin Alataşölümsüzdür” yazılı pankartın açıldığı eylemde,Alataş’ın cenazesinin Adli Tıp morguna getirildiktensonra ailesine haber verildiği belirtildi. Açıklamada,üzerinde kimliği olmayan Alataş’ın savcılık tarafındanparmak izinden teşhis edilerek ailesine bildirdiğisöylendi.“Olayın intihar değil, devlet tarafındanintihar süsü verilmiş bir cinayet olma ihtimali ağırbasmaktadır.” denilen açıklama, Alataş’ın katilleriaçığa çıkarılana kadar mücadelenin süreceği ifadeedilerek bitirildi.

“Metin Alataş ölümsüzdür!”, “Özgür basınsusturulamaz!”, “Şehit namırın!” ve “Yargılı-yargısızinfazlara son!” sloganlarının atıldığı eylemin ardından,devrimci sosyalist basın çalışanları Alataş içinGülbahçesi Mahallesi’nde kurulan taziye çadırınıziyarete gittiler. Sosyalist basın çalışanlarının taziyeçadırının bulunduğu alana girmesinin ardından hepbirlikte “Şehit namırın!” sloganı haykırıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Metin Alataş son yolculuğuna uğurlandı...30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/15 * 09 Nisan 2010

Azadiya Welat gazetesi çalışanı katledildi!

Eğitim Sen’den Örkmez için açıklama

Eskişehir’in Mihalgazi ilçesinde 15 Mart’tan beri haber alınamayan Eğitim Sen üyesi 29 yaşındakiMehmet Ali Örkmez için basın toplantısı düzenlendi.

Fen Bilgisi öğretmeni olan Örkmez için 5 Nisan günü Ankara’da basın toplantısı düzenleyen Eğitim-SenGenel Başkanı Zübeyde Kılıç, Örkmez’in bir an önce bulunmasını istedi. KESK Genel Sekreteri EmiraliŞimşek ve Örkmez’in dayısı İhsan Avcı’nın da yer aldığı toplantıda yetkililere, daha duyarlı olma ve kapsamlıbir çalışma yapma çağrısında bulunuldu. Kılıç, son günlerde çeşitli nedenlerle kayıp olaylarının arttığını, budurumun Örkmez’le ilgili kaygılarını daha da derinleştirdiğini vurguladı.

Açıklamada, Eğitim-Sen Eskişehir şube yöneticilerinin, 15 Mart’tan itibaren Örkmez’in bulunması içinyetkililerle temas kurduğu, KESK Genel Başkanı Sami Evren’in de aynı amaçla İçişleri Bakanlığı’ylagörüştüğü bilgisi verildi. Mehmet Ali Örkmez’in, düzenli, yerleşik bir hayatı olan, çevresi, öğrencileri vemeslektaşları tarafından sevilen bir kişi olarak tanındığını bildiren Kılıç, Örkmez’in kaybolduğu yerin,yaşadığı kentin merkezi olduğunu, bu şekilde kaybolan bir kişiden, aradan üç haftayı aşkın bir süre geçmesinerağmen halen bir iz bulunamamasını anlamakta zorlandıklarını bildirdi.

İlçede incelemelerde bulunan KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek , konuyla ilgili gerekli araştırmanınyapılmadığını ifade etti. Olay günü Örkmez’in birlikte olduğu 4 öğretmenin bile savcılık tarafındansorgulanmadığını belirten Şimşek, konuyla ilgili varolan sessizliğin “Acaba devletin bildiği ve bizimbilmediğimiz başka şeyler mi var?” sorusunu akla getirdiğini söyledi.

Katillerden katile misafirperverlik örneği

Dink suikastının maşası Ogün Samast’ın polis sorgusu kayıtları yayınlandı. TRT haber kanalındayayınlanan sorgu kayıtlarıyla birlikte, yakalandığında kahraman gibi karşılanan Samast’a gösterilen‘hörmet’in, jandarma çay ocağından sonraki aşamalarda da sürdüğü tekrar gözler önüne serilmiş oldu.

Yakalandıktan sonra üç buçuk saat süren bir sorgudan geçirildiği anlaşılan Samast, görüntülerde rahattavırlarıyla dikkat çekiyor. Çayını, sigarasını içip gazetesini okuyan tetikçi, sorguda yemek molası da veriyor.

Cinayet anını oldukça soğukkanlı bir şekilde anlatan ve suikastin ardından yaptığı açıklamalarla cinayetimilliyetçi duygularla işlediğini söyleyen Samast, kendisine Ermeni soykırımını bilip bilmediği sorulduğundaise hiç duymadığını söylüyor.

Cinayeti işledikten sonra neden silahını atmadığını soran savcıya teslim olacağını söyleyen Samast,jandarmaların kendisini çok sevdiğini ve Trabzon’a gidip ‘muhabbeti’ olan jandarmalara teslim olmayıdüşündüğünü söylüyor.

Hatırlanacağı gibi Ogün Samast “yakalandığında” Samsun Emniyeti’nde kahramanlar gibi karşılanmış,eline bayrak verilerek asker ve polislerle fotoğraf çektirmişti. Bu örnekler bir kez daha sermaye devletinin,tetikçilerini koruduğu ve kolladığını göstermiştir.

Katilleri kahraman ilan etmekte usta olan sermaye düzeni “Bu vatan için ölen de öldüren de kahramandır”ifadelerini belleklere kazıyarak bu görüntülerin hayat bulmasının koşullarını oluşturmuştur. Dink cinayetindetetikçilik yapan Samast olsa da cinayet özünde devlet tarafından işlenmiştir. Bu görüntüler devletin farklıkurumlarına konuk olan Samast’ın, katillerin katile hizmette kusur etmediğini kendi deneyimleriyle yaşadığınıgöstermiştir.

Page 31: Sİ Kızıl bayrak 10-15

CMYK

MücadelePostası

Ölüm tersanelerinde “iş kazaları” Tuzla Tersaneler cehennemi, Yalova... İkisinin de ortak noktası kölece çalışma koşullarına eşlik eden iş

cinayetleri. Tersanelerdeki son iş cinayeti de Yalova Necdet Kalkavan Tersanesi’nde yaşandı. Gölcük Şirinköy’de yaşayan 36 yaşındaki İsmail Çakır iş cinayetine kurban gitti. Yalova Necdet

Kalkavan Tersanesi’nde geçirdiği iş kazası sonucu beyin kanaması geçirerek yaşamını yitiren Çakır’ıncenazesi İhsaniye Mezarlığı’nda toprağa verildi.

4,5 yıldır tersane işçisi olarak çalışan Çakır, işsiz kaldığı kısa sürenin ardından Necdet KalkavanTersanesi’nde 10 gün önce çalışmaya başladı. Çakır’ın ölümü dubanın devrilmesi sonucu gerçekleşti.

Çakır, tersanede gemi ile liman arasında ulaşımı sağlayan dubaya binerek malzeme götürdüğü esnadadubanın devrilmesi sonucu başını gemiye vurarak denize düştü. Çakır, diğer tersane işçileri tarafındandenizden çıkartılsa da sonrasında yapılan müdahaleler yeterli olmadı. Çakır’ın cenazesini yapılan otopsisonrasında İhsaniye Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Yine tramvay“kazası”

6 Nisan günü Hacı Emin Sadıklı, EdirnekapıDemirkapı Topçular istasyonu arasında bulunanTopçular Tüneli çıkışında tramvayın altında kalarak canverdi.

11 Mart 2010 tarihinde Merter’de, BahçelievlerKemal Hasoğlu Lisesi öğrencilerinin karşıdan karşıyageçerken tramvay altında kalması ve öğrencilerinhayatlarını yitirmesi, şehircilik üzerinden tartışmalarınyaşanmasına neden olmuştu. Üst geçit olmaması, trafiksinyalizasyonlarının uzakta olması vb. nedenleröğrencilerin ölmesini koşullamıştı. Fakat “kazanın”faturası, kaynaklarını toplum için kullanmayan belediyeyerine tramvayın vatmanına kesilmişti.

6 Nisan günü gerçekleşen “kaza” da yine benzersebepten, şehir planlamasının insan etmenini gözönünde bulundurmadan yapılmasından kaynaklandı.

“Kaza” anında trafik sinyalizasyonları çalışmıyordu

Tramvayın çarpması sonucu Sadıklı’nın hayatınıkaybettiği yerdeki çevre esnafı da yaşananlara tepkigösterdi. Daha önce de aynı yerde ölümlü kazalarınolduğu ifade edilirken bir görgü tanığı kendisinin bilgisidahilinde aynı yerde 4 kere kaza yaşandığını, bunun iseikinci ölüm olduğunu söyledi. Farklı esnaflar kazaylailgili konuşmalarında karşıdan karşıya geçmenin sorunluolduğunun ve “kazaların” ışıktan kaynaklandığının altınıçizdi.

“Buraya önlem alınmazsa, üst geçit yapılmazsaölümler kaçınılmaz olur.” ifadelerini kullanan esnaf,kazanın olduğu günün sabahı trafik ışıklarınınçalışmadığını, olaydan sonra yanmaya başladığınıbelirtti.

Kazadan sonra bir işçinin sinyalizasyonu tamiretmek için çalışması dikkat çekerken, belediyeyetkililerinin kazanın sorumluluğunu bir kez dahabaşkasının üstüne atacağının sinyalleri de bu çalışma ileverildi.

En basitinden, tramvayın etrafında korkuluklarınolmaması ve güvenli yaya geçitlerinin azlığı yayagüvenliğini tehlikeye atan sebeplerden başlıca ikisiyken,belediye yetkililerinin kazadan üzüntü duyduklarına dairyapacakları olası açıklamaların da bir ehemmiyetikalmayacaktır.

EKSEN Yayıncılık Büroları

KESK: “Seyirci kalmayacağız”KESK İstanbul Şubeler Platformu, boşanmak istediği için eşi tarafından öldürülen SES üyesi hemşire

Dilek Daşdanoğlu’nun 6 Nisan günü görülecek duruşması öncesinde, Bakırköy Adliyesi önünde bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Boşanmak istediği için eşi tarafından öldürülen SES üyesi hemşire Dilek Daşdanoğlu’nun 3.duruşması öncesinde KESK İstanbul Şubeler Platformu Bakırköy Adliyesi önünde bir basın açıklamasıyaptı. Yeni Dilekler öldürülmesin diye, katilinin hak ettiği cezaya çarptırılması için bu davanın sonunakadar takipçisi olacağını duyurdu.

“Haksız tahrik değil planlı cinayet! Yeni Dilek’lerin ölmesine seyirci kalmayacağız! / KESK İstanbulŞubeler Platformu” pankartının açıldığı eylemde, Dilek Daşdanoğlu’nun fotoğrafları taşındı. Basınaçıklamasını yapan SES Bakırköy Şube Başkanı Leyla Koç, boşanmak istediği için eşi Tahir Daşdanoğlutarafından 19.07.2009 tarihinde, yüzüne yastık kapatılarak, tek kurşunla öldürülen üyeleri DilekDaşdanoğlu’nun duruşmasına katılmak için burada olduklarını belirtti. Örgütlü kadınlar olarak Dilek’indavasında taraf olduklarını ifade etti. Dilek hemşirenin kadın cinayetlerinde kaybedilen ilk kadınolmadığını söyleyen Koç, kadın üzerinde bir kontrol mekanizması olarak kullanılan ve devletin gözyumarak teşvik ettiği kadın cinayetlerinde bir Dilek hemşireyi daha kaybetmemek için mücadeleettiklerini söyledi.

Devletin, tüm kadın “katliamları” haksız tahrik indirimiyle meşrulaştırırken, gerekli önlemler içinbütçe ayırmayı da reddettiğini ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Tire’de Kürt öğrencilere linç girişimiİzmir’in Tire ilçesinde Kürt öğrencilere yönelik linç kampanyası başlatıldı. Tire’de Şehit Albay İbrahim

Karaoğlanoğlu Lisesi öğrenci pansiyonunda, “Kürt öğrenciler bayrak yaktı” söylentileri üzerinden yaratılanlinç ve provokasyon ortamı 5 Nisan günü Kürt öğrencilere yönelik saldırı biçiminde kendini gösterdi.

İnternet üzerinden Facebook kanalıyla örgütlenen linç girişimi gece geç saatlerde pansiyonun önündetoplanan faşist grubun içeriye girmek istemesiyle yaşandı. 50- 60 kişilik faşist grup, saat 22.30 sıralarında,ellerinde Türk bayrakları ile sloganlar atarak lisenin öğrenci pansiyonuna girmek istedi. Ancak pansiyonbinasının yaklaşık 200 metre önünde “önlem” alan polisler, faşist göstericilerin içeri girmesine biber gazıkullanarak engel oldu. Pansiyon yetkilileri yaptıkları açıklamada iddiaların asılsız olduğunu bildirdi.Öğrenci pansiyonu önünde İstiklal Marşı okuyan faşist grup, daha sonra dağıldı. Tire’de linç girişiminigerçekleştirenlerin bilinmesine rağmen gözaltına alınan olmadı.

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl bayrak 10-15