92

Kizil Dayanisma Sayi 1

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kızıl Dayanışma Dergisi 1. Sayı

Citation preview

Page 1: Kizil Dayanisma Sayi 1
Page 2: Kizil Dayanisma Sayi 1

2

İÇİNDEKİLER

Çıkarken ...................................................................... 3Başlarken .................................................................... 5Ne İçin Mücadele Ediyoruz ............................................ 13Faşizm Nedir? ............................................................. 32İşçinin Gündemi Direniş ve Örgütlenme .......................... 50Faşizmin Muhbirler Cumhuriyeti ..................................... 59Hitler Erdoğan ve Nazi Partisi AKP .................................. 60Faşizme Karşı Direniş İnsan Olma Sorunudur ................... 69AKP Üye Listelerini Saklayın .......................................... 71Redhack ..................................................................... 73Faşizmle Mücadelede Kağıt ve Kalem .............................. 81Çifte Cehalet ............................................................... 88

KIZIL DAYANIŞMADevrim ve Sosyalizm Mücadelesinin Özgür Sesi Sayı:1e-dergi olarak yayınlanan Kızıl Dayanışma fotokopiyle çoğaltılarak yaygınlaştırılmaya uygunolarak hazırlanmıştır.

1920’de Bakü’de kurulan Türkiye Komünist Partisi’nden bu yana süren kavganın takipçisidir.

Page 3: Kizil Dayanisma Sayi 1

ÇIKARKEN

Spartaküs, Roma ordularına karşı isyanetti ve kölelerin özgürleştiği bir dünyanınolabilirliği ihtimali için savaştı.

Şeyh Bedreddin ve müritleri Osmanlı’nınkanlı saltanatını sürdürmek için halklararasına soktuğu nifaka karşı ayağa kalktıve farklı bir dünyanın olabilirliği için isyanetti.

Pir Sultan Abdal Osmanlının zulmü karşı-sında insan kalmak için tek yol isyan ol-duğundan “dönen dönsün ben dönmezemyolumdan” dedi.

Zulmün olduğu yerde isyan haktır. Zul-mün olduğu yerde durmak, boyun eğmekinsana yakışmaz, diyenler tarihin insanyanını oluşturdular.

İnsanlık sömürücüler sömürülenler diyeikiye ayrıldığından bu yana devam edenbir kavga var. Bir yanda her tür gücüelinde tuttuğu yanılgısında olan sömürü-cüler. Diğer yanda her şeyi üreten sömü-rülenler.

Karl Marks’ın ortaya çıkardığı tarihin yasa-ları göstermektedir ki sömürenler ve sö-mürülenler ayrımı son evresine gelmiştir.İnsanlığın yaklaşık 5.000 yıldır devameden barbarlık çağının son dönemecinde-yiz. Kapitalizm sömürülü sistemlerin so-nudur. Sosyalizm ise insanlığınbarbarlıktan çıkışının şafağı.

Sömürülü sistemin son evresi kapitalizmde tıpkı daha önceki sömürülü sistemlergibi insanlığa vahşet dolu bir yaşam da-yatmakta ve ömrünü uzatmak için heryönteme başvurmakta. Sömürücülerin ta-

rihsel bilgi ve deneyimiyle insanlık tarihi-nin daha önce görmediği vahşet yöntem-leri geliştirmekte. Kapitalizme karşı mücadele eden emekçi-ler ise sömürülenlerin bilgi ve deneyimle-riyle daha diri bir güç ve daha mahirhareket etme imkanıyla donanımlı. İnsan-lık tarihinin barbarlıktan kurtuluşunun sonevresi şiddetli çatışmaların alanı olmayadevam etmekte.

Kapitalizme karşı mücadele farklı yol veyöntemlerle devam etmekte ve bu sü-reçte emekçiler yeniden diyerek yenilgile-rin yükünü üzerinden atıp mücadeleyikapitalizmi yıkmaya doğru sürdürmekte.Kapitalizmin saldırganlığı karşısında yenil-gilerle yürüyen emekçi mücadelesi yenil-gilerin anlamını yeniden mücadeleyeatılmak olarak değerlendirmekte. Müca-delenin farklı alanları ve biçimlerindedaima ortak olan yan ise mücadeleninancak dayanışma ile yeni adım atabilmesiolarak ortaya çıkmakta. Emekçilerin mü-cadelesini etkisizleştirmek için kapitalizmonları her alanda yalnızlaştırma ve birbi-rinden koparmanın yollarını denemekte.Emekçiler arasında, mücadele edenleriçinde ayrımı körükleyecek her yöntemiuygulamakta. Buna karşın kapitalizmin yı-kılması ancak kapitalizme karşı olan her-kesin ortak bir mücadele hattı kurmasıylamümkün olmakta. Lenin’in 1905 Devrimisürecinde parti örgütlerine gönderdiği ge-nelgede “Çarlığa karşı koyabilecek herkesisilahlandıralım. Silahlandırılacak kişilerinilla partimizden olması gerekmemekte.Çarlığa karşı mücadele edeceğine güven-diğimiz herkesi silahlandıralım” demesisömürücüleri yıkmak için izlenmesi gere-ken dayanışma anlayışını göstermekte.

3

Page 4: Kizil Dayanisma Sayi 1

“Dayanışma ezilenlerin inceliğidir.” Aynızamanda ezilenlerin kazanmasının temelyöntemidir. Kapitalizme karşı mücadeleedenler farklı sınıflardan, farklı anlayışlar-dan, farklı geleneklerden gelirler. Karşıkoyuş nedenleri farklılıklar taşır. Bu daonların mücadeleye farklı örgütlenmelerve anlayışlarla katılması sonucunu yaratır.Kapitalizm bu farklılaşmaları mücadeleyiparçalamak için kullanmakta ustalaşmış-tır. Emekçilerin mücadelesini kapitalizmiyıkmak olarak hedefleyen devrimcilerin,sosyalistlerin, komünistlerin de bu ayrım-laşmayı ortak mücadeleye çevirmekte us-talaşması gerekmektedir. Kapitalizminemekçileri bölmek onları parçalara ayırmayöntemleri karşısında emekçilerinde ortakmücadeleyi yaratmakta ısrarcı olmaları vebu konuda yöntemler geliştirmeleri birmecburiyettir. Kızıl Dayanışma bunuamaçlamaktadır. Emekçileri ayıran, onlarıparçalayan kapitalizmin saldırı yöntemle-rine karşı kapitalizmi yıkmayı hedefleyen-lerin ortak mücadelesini oluşturmak.

Kızıl Dayanışma uzun süredir mücadelealanlarındadır. Mücadelenin farklı alanla-rında varlığını sürdürmekte ve devrimcidayanışmayı güçlendirip yaygınlaştırmakiçin mücadeleye güç taşımaktadır. Kapita-lizme karşı mücadeleyi onun belirlediğişartlar altında değil, devrimci mücadele-nin gereken şartları olarak tanımlamakta-dır. Kapitalizmin yıkılmasının bir devrimsorunu olduğu tarihin ortaya çıkarılanmecburi yasalarının sonucudur. Kızıl Da-yanışma mücadeleyi bir devrim sorunuolarak görmeyi savunur. Düzenin emekçi-leri hapsettiği mücadele koşullarının sınır-larını değil emekçilerin meşrumücadelesini sınırları olarak görür.

Kızıl Dayanışma Dergisi bir mecburiyetolarak yayın hayatına başlamıştır. Mecbu-riyeti oluşturan temel neden kapitalizminsistem muhalifleri içinde yaygınlaştırdığı“bilgisiz mücadele” de olur anlayışınakarşı bir duruşu ifade etmek içindir. 12Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi’nin1970’li yıllarda daha yeni filizlenmeyebaşlanan emekçi halk uyanışının bastırıl-masında en önemli argümanı emekçileribilgilenme araçlarından uzaklaştırmak ol-

muştur. Kapitalizme karşı mücadele eden-lerin bilgilenmesinden ölümüne bir korkusitemin genlerine kadar işlemiştir. Yasak-lanan, suç unsuru sayılan kitaplar, dergi-ler, filmler vb artık sıradan uygulamalarolmuştur. Bu Uygulamalara eşlik edenyoğun bir “bilgisiz olmak mutlulukturkampansı” da devam edegelmiştir. Emek-çileri bilgisizleştirmek kapitalizmin enönemli saldırı araçlarındandır. Kapitalizmekarşı olanların ise bu konuda en temel uğ-raşı bilgilenmeyi sağlamak olmuştur.

Kızıl Dayanışma Dergisi e-dergi olarakbaşladığı yayın hayatında emekçilerindüşmanını tanıması, anlaması ve onunasıl yıkacağının bilgisini işlemeyi temelyayın çizgisi olarak görmektedir. Kızıl Da-yanışma Dergisi’nin bu sayısı Ağırlıklı ola-rak faşizm konusunu ele almıştır ayrıcaNe İçin Mücadele Ediyoruz başlığıylabir mücadele manifestosunu da gündemetaşımaktadır. Periyodik bir yayın süreciyerine ihtiyaca uygun bir yayın süresi be-lirlenmiştir.

Kızıl Dayanışma kendinden önce çıkmışdevrimci, sosyalist, komünist yayınlarınizleyicisidir. Onları mücadelesinin bir par-çası olarak tanımlar ve her birini mücade-lenin bir kazanımı olarak görür.Emekçilerin mücadelesinin kısık sesleriolarak kalan devrimci yayınların ortaya çı-kardığı ürünlerin bu ülkedeki fikri hayatınen önemli kazanımları olduğu bir gerçekolarak teslim edilmelidir.

Kızl Dayanışma için devrim bir geleceksorunu değildir. Devrim her gün yapılaneylemin içindedir ve her günkü mücadeledevrimin parçasıdır. Devrimlerin tarihlerisadece iktidarın alındığı günü değil onunmayalandığı dönemi de yazar. Bu ülkedefaşist diktatörlüğe karşı bir devrim maya-lanmaktadır ve Kızıl Dayanışma bunun birparçasıdır.

Cesaretle Mücadeleye Devrimle Sosyalizme

Zafere Kadar Devrim

Yaşasın Devrim ve Sosyalizm

KIZIL DAYANIŞMA

4

Page 5: Kizil Dayanisma Sayi 1

BAŞLARKEN

İnsanın sömüren ve sömürülen diye ayrıl-dığı günden bu yana devam eden sınıflarsavaşımının son evresindeyiz. İnsanın sö-müren ve sömürülen ayrımının son sis-temi kapitalizm, emperyalizme evrildiğigünden bu yana son demlerini yaşamak-tadır. İnsanlığın Sümer kent devletleriylebaşladığı yaklaşık 5 bin yılık sınıflı toplumtarihinin son evresinde sömürülenler,tarih boyunca insanın insana ve doğayayabancılaşmasını yok edip barbarlığa sonverceği aşamadadır. Binlece yıllık sömü-rülü toplumlar tarihinin son aşaması san-cılı ve gel gitlerle yaşanmaktadır.Kapitalizmi yıkarak yerine sosyalizmin ilkaşamasını inşa etmeye çalışan insanlık budeneyiminde kısmiyenilgiye uğramıştır.1848 Paris Komünüve ardından 1917Ekim Sovyet Devrimiile açılan sosyalizmyolu yenilgiyle tanış-mış ve sömürülen-lere yenidendeneyeceğiz ve ba-şaracağız demekkalmıştır. Kapita-

lizmi Sovyetlerle yıkan işçi sınıfı gücününfarkına varmış ve sömürüsüz hayatı kura-bileceğinin kıvancını yaşamıştır. Kazandı-ğını gücünün güvenciyle korumaktaumursamaz davranmış ve yeniden yapa-rım demiştir. Yenilen sosyalizmin ilk adım-larıdır. Kapitalizm koşulları altındamücadele eden her işçi bilir ki yenilmeksadece yeniden mücadeleye başlamak içinyaşanan geçici bir aşamadır. Sosyalizminilk aşamasının daha ilk adımlarında yenil-mesi temelde herhangi bir işçi direnişininpatron ve devlet saldırısı altında dağılma-sından farklı değildir. İşçi bilir ki yenidendireniş oluşturulacak ve mutlaka kazanıla-caktır.

Ülkemiz ezilen-lerinin müca-dele tarihi deyenilgilerle do-ludur. Emekçile-rin mücadeleleribaşarılı olama-mış grevler, polissaldırısı altındadağılmış miting-ler, başarısızlığauğramış boykot-

5

FAŞİZME KARŞI DİRENİŞ

Page 6: Kizil Dayanisma Sayi 1

lar vb daha binlerce çeşit yenilgi içindengeçmiştir. Bu tarih içinde en temel meseleher zaman sömürülenlerin mücadelesininörgütlenmesinde düğümlenmiştir. Ege-menler karşısında mücadelenin yeganearacı sömürülenlerin örgütlü gücü olmuş-tur.

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 10 Eylül1920’de 15 bölgeden gelen 75 delege ilekurduğu Türkiye Komünist Fırkası (TKF)bu topraklarda sömürülenlerin kapitalizmekarşı mücadelelerinin ilk ciddi örgütlen-mesidir. Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 28Ocak 1921’de Karadeniz’de devlet kom-plosuyla katledilmesi ise ilk yenilgi olaraktarihe geçmiştir. O günden bu yana mü-cadele farklı biçim ve yöntemler içindesürmüş, mücadelenin temeli ise daimakapitalizmin yıkılması ve sosyalizmin he-deflenmesi olmuştur.

Mücadelenin neredeyse 100 yıllık tarihiiçinde bazı temel özellikler ayırt edici halegelmiştir. Sınıflar kavgası bir birikimdir;mücadelenin, algılayışın, savunuların,yöntemlerin örgütsel kavrayışla mücade-leye kaynak oluşturmasıdır. Kapitalizmekarşı mücadelede en temel ayrım nokta-sını kapitalizmi yıkmayı hedefleyip hedef-lememek oluşturmaktadır.

KAPİTALİZME KARŞI TEK YOLDEVRİMKapitalizmi yıkmak için onun çizdiği kural-lar çerçevesi dışına çıkmak tarihin zorun-luluğudur. Kapitalizmin kendi var oluşunukorumak için girdiği kılıklara uygun heradım onun ömrünü uzatmaktan başka birşeye yaramaz. Bu yüzden temel ayrım ka-pitalizmi ve onun kurumlarını devrimci birtarzda yıkıp yıkmamaya uygun bir müca-dele hattının oluşturulup oluşturulmadı-ğında düğümlenmektedir. O yüzdenMarksist Leninistler kapitalizmi yıkmayı birdevrim sorunu olarak görürler. Devrimcimücadele kendi kurallarını kendisi belirle-yen ve kapitalizmin uyduruk sistem dayat-malarını değil sadece emekçi halkadayanan bir meşruiyeti tanır. Sömürülüsistemin girdiği her kılık her şekil sadeceinsanlık tarihinde daha uzun süre yer ala-bilmekle ilgilidir. Tarihin zorunlu yönü ka-pitalizmin yıkılışına işaret etmektedir.Kapitalizmin yıkılışı tıpkı onun egemen sis-tem olması ve sistemini sürdürmek içinkullandığı gibi zorun rolüyle olacaktır. Dev-rimin bir zorunluluk oluşu bu yönlü müca-dele edenlere karşı sistemin saldırganlığınıda dizginsiz ve kuralsız hale getirmektedir.Faşist bir devlet biçimi altında ise bu dahasert mücadele yöntemlerini mecbur kıl-maktadır. Faşist devlet biçimiyle evrimininson demlerini yaşayan sömürülü sistemekarşı Lenin’in deyişiyle “bizim için illegalitesadece teknik bir meseledir” kavrayışıylameşruiyetini emekçi halka dayandıran birmücadele biçimi kapitalizmi yıkacak devri-min de yolu olacaktır.

6

KIZIL DAYANIŞMA

Page 7: Kizil Dayanisma Sayi 1

DAYANIŞMA“Dayanışma ezilenlerininceliğidir” anlayışıyla fa-şist devlet biçimiyle so-runu olan herkes ve herkesimle ortak mücadelehattının yaratılması dev-rimin kazanılmasınınvazgeçilmez ilk adımıdır.Faşizm içinde her tür itiş kakışın, ihanetin,yalanın, kuralsızlığın, vahşetin vb olduğubir karmaşadır. Bu karmaşa sadeceemekçi halkın karşı çıkışlarında yatışır gibiolur. Faşizm, tekelci bujuvazinin yıkılıpgitmekten ölümüne korktuğu için oluştur-duğu devlet biçimidir, o yüzden emekçihalkın her karşı çıkışı, toplumdaki her iti-raz yıkılma korkusunu körükler ve hiçbirkurala uymadan saldırmayı tek seçenekolarak görür. Burjuvazi bu korkuları en üstaşamaya geçtiği zaman bile kendi iç kav-galarından geri kalmaz. Her ne kadar“devletin bekâsı, birlik bütünlük gerekti-ren zamanlar” açıklamaları da yapsa herzaman kendi iç çatışmasına devam eder.Bir burjuva diğerini hiçbir zaman kendi sı-nıfından ortak kader arkadaşı diye düşün-mez. Bir burjuva için diğer burjuvasadece yok edilmesi gereken bir rakiptir.Faşizmde bu çatışma daha koyu bir vah-şetle yaşanır o yüzden burjuvazinin politi-kacıları veya medya ağzından ilan ettiği“birlik ve beraberlik” mesajları sadeceemekçilere yönelik saldırgan politikanınifadesidir. Emekçilerin hareketlenmesiburjuvazinin geçici birliğine yol açsa da budurum sadece anlık bir durumdur. Emek-çilere karşı kurdukları her saldırgan politi-kada ortak harket ederler ancakemekçiler kaşısında savunmaya çekildik-lerinde kolayca dağılıverirler. Kendi bencilçıkarından başka savunacakları hiçbir de-ğerleri yoktur. O yüzden dayanışma kav-ramı burjuvazinin anlayabileceği bir şeydeğil, ancak ezilenlerin vaz geçemeyeceğisilahıdır. Emekçilerin ortak bir mücadele hattıiçinde buluşmaları her gün yaşadıkları birmecburiyettir. Greve, direnişe giden birişçi kendisiyle dayanışma eylemi yapan-larla daha güçlü olduğunu yaşayarakgörür. En son Topkapı Şişecam işçilerininişten atılmaları karşısında direnişe geçme-

leri, bu direnişin baştaŞişecam’ın diğer kent-lerdeki fabrikalardakidayanışma grevi iledesteklenmesi ve aynışekilde Şişecam işçile-rinin ezilenler tarafın-dan yalnızbırakılmayacağının gö-

rülmesi mücadelenin kazanılmasındaönemli etkenlerdir. Dayanışma, ezilenlerinhaklılık ve gücünü ortaya koyma şeklidir.Bu yüzden burjuvazi emekçilerin dayanış-masını engellemek için her şeyi yapar.Buna rağmen emekçilerin dayanışmayıyaratmaktan başka seçenekleri de yoktur. Dayanışma burjuvazinin düşmanlaşmakdışında anlayacağı bir şey değildir. Bur-juva dünya anlayışı kendi bencil çıkarın-dan başka hiçbir şeyi gerçek olarakgörmemeye dayanır. İçinde o anlık bencilçıkarı olmadan bir insanın diğer bir insaniçin bir şeyler yapabileceğine inanmaz vebu anlayışını toplumda herkese yaymayaçalışır. Bencil, çıkarcı, acımasız bir tipolojiburjuvazinin toplumda normal gördüğüinsan tipidir. Emekçilerin böylesi bir insantipiyle köleleşmekten başka seçeneklerikalmaz. Faşizm de bu köleleşmeyi dayatır.Dayanışma bu köleleşmeye karşı insan ol-manın adımıdır.Dayanışma kavramı faşist devlet uygula-malarının uzun tarihi içinde bu toplumdaepey zedelenmişdir. Dayanışma kavra-mına uygun hareket edenler siyasi akımolarak sadece sosyalistlerdir. Emekçilerinbirbirleriyle dayanışması ise her türlü sal-dırgan burjuva politikalara rağmen halavarlığını sürdürmektedir. Dayanışmayımücadele içinde güçlendirmek burjuvazi-nin saldırılarına karşı koymanın ve onuyıkmanın en önemli aracıdır. Dayanışmayıhayata geçirmek ve buna uygun davran-mak devrimci mücadelenin temel bir ay-rışma noktasıdır. Sadece “ben ve benimhareketim, benim sorunlarım” diyerek varolmaya çalışanlar kapitalizmin iç oyunları-nın kurbanlarından başka bir konumdadeğillerdir. Engels’in dediği gibi “bizler in-sanın düşündüklerini değil ancak uygula-yarak yansıttıklarını bilebiliriz” o yüzdendayanışma kavramına uygun davranmakmücadelenin temel ayrım işaretçisidir.

KIZIL DAYANIŞMA

7

D a y a n ı ş m a e z i l e n l e r i n i n c e l i ğ i d i r

Page 8: Kizil Dayanisma Sayi 1

ÖRGÜTLENMEDEISRAR VE SINIFBİLİNCİEgemen sisteme karşıkoyanların en önemligücü örgütlenebilmeleri-dir. Örgütlenme siteminsınırları içinde ve onunkuralları çerçevesinde ol-duğu sürece sistemle he-saplaşma değil ancakuzlaşmacı pazarlık yapı-labilinir. Devrimci sosya-lizmin savunucularınınbu ülkede yarattıkları ge-lenek kendi meşruiyetle-rini emekçi halkadayanarak sağlamak ol-muştur. Sistemin kural-ları ve çerçevesi dışınaçıkmayan, meşruiyetiniemekçi halka dayandır-mayan hiçbir savunu nesöylerse söylesin dev-rimci bir nitelik taşımaz.Bu ülke tarihinde uzunyıllar sistemin dayatma-larına teslim olanlarınkendilerini tek doğru se-çenek olarak dayatmala-rıyla geçmiştir. Sistemeteslim oluşun ve sistemiçi muhalefet olmanın“sıkıntılarını” devrimcimücadele gibi görmeninve göstermenin egemen-liği vardır. Deniz, Mahir,İbrahim’in isimleriyle ad-landırlan devrimci yeni-den kalkışma dönemindeortaya koyulan devrimciçalışmaya yöneliş tarzıhala gerçekliğini ve gerekliliğini sürdür-mektedir. Faşizmin o dönemden bu günesayısız saldırısında yenilen, geriye çekilendevrimci mücadele, faşizmin ortalığa sal-dığı sistem içi muhaliflerin iddia ettiği gibibitmemiş aksine daha diri bir özellik ka-zanmıştır. Daha donanımlı ve daha güçlü-dür. 19 Aralık 2000 “Hayata Dönüş”katliamıyla ilan edilen devrimci sosyaliz-min artık bu topraklarda tamamen bittiğive devrimcilerin kalmadığı savı sadece

sistemin hayali is-teğinden başkabir şey değildir.Sistemin “ortalığıdüzledik artık pi-yasa sizin” diye-rek sistem içi“sıkıntılı” muhalif-leri devrimci sos-yalizmin yerinidolduracak argü-man olarak piya-saya sürmesiartık sadece biracınası güldürü

haline işaret etmek-tedir. Devrimci mü-cadelenin olmazsaolmaz koşulu ol-maya hala devameden emekçi halkınmeşruiyetindenbaşka hiçbir meşrui-yeti tanımayan ör-gütlenme biçimiolmadan devrimciiddialar sadece boşbir hayalden öteyegitmemektedir. Örgütlenme biçim-

leri bir hedefin ulaşılır olu-şuyla dinamizm kazanır veanlamlıdır. Devrim ve sosya-lizm tarihin ortaya çıkarılanyasalarıyla hala insanlığınyakın geleceğinin tek seçe-neğidir. Bu seçeneğe ulaş-mak için örgütlenmebiçimleri her topluma, böl-geye, zamana, şarta görebelirlenir. Lenin’in tanımlan-masıyla devrimi kazanacak

olan kapitalizmin kuralları yerine meşrui-yetini emekçilerden alan bir partidir. Buparti sayısız değişik örgütlenme modele-riyle desteklenip sarıp sarmalanırsakzanma yolunda ilerliyor demektir. Devri-mici mücadelede tek bir örgütlenme şekliyoktur. Emekçilerin, ezilenlerin burjuvazi-nin saldırıları karşısında kendini savun-ması ve kapitalizmi yıkmasına yardımcıolacak her örgütlenme biçimini oluştur-ması en temel görevidir

KIZIL DAYANIŞMA

8

Page 9: Kizil Dayanisma Sayi 1

YENİLGİLERDEN ZAFERE KADARDEVRİME

Filistinliler uzun yıllar süren mücadeleleriiçinde “zafere kadar devrim” sloganınıkavgalarının ifadesi haline getirmişlerdir.Emekçiler yenilgiler almıştır ve bu yenilgi-lerden hep yeniden daha diri olarak ayağakalkmıştır. Emekçi sınıfların siyasi temsil-cisi olan devrimci sosyalizm de tarihiiçinde yenilgilerle sıklıkla karşılaşmışancak bunlar karşısında yılmak yerinedaha güçlü olarak yeniden mücadeleyeatılmanın yolunu yaratmıştır. Devrimcimücadele hattı bir ortak mücadele hattı-dır. Kapitalizm koşulları altında bir çok si-yasi grup kendisini devrim, sosyalizmalanında ifade edebilir ve içinden çıkılantoplumların yapısına uygun olarak dafarklılıkları çok olabilir ancak buradaönemli olan hayata müdahale etmektekicesaretle mücadeleye katılımdır. Hayatınsınaması altında savunular gerçeklik ka-zanır veya gerçek olmayışlarıyla erir. Dev-rimci mücadele fikri savunuların iddialarıniyi bir sınama alanıdır. Bu sınama alanındayer alan herkesin, her grubun birbiriyledayanışması ve ortak mücadele hattınıoluşturması hayatın mecburiyetidir. Zaferekadar devrim yenilgilerden dersini almışve yeniden mücadeleyi yükseltmeyi he-defleyenlerin gerçekçiliğidir.

FAŞİZME KARŞI DİRENİŞ 

Bir mücadeleyi faşizme karşı direniş ola-rak tanımlanmak için o eylemin faşizmekarşı bir karşı duruşunun olması ve faşiz-min işleyişine yönelik en azından engelle-yici bir içerik barındırıyor olması gerekir.Faşizm dünya sahnesine çıktığı ilk andanitibaren emekçiler ve ezilenler tarafındandirenişle karşılanmıştır. Faşizme karşı di-renişin ne olduğu sorusuna verilecek yanıteylemin, hareketin faşizmin işleyişine yö-nelik engelleyici olup olmadığıyla ilgilidir.Faşizm içinde de “muhalif sesler, durum-lar” vardır. Bunlar çoğunlukla, faşizmin iş-leyişindeki keyfiliğin doğal sonucu bitmektükenmek bilmeyen iç sürtüşmelerin sis-tem içi çekişmelerin yansımasıdır. Bir ey-lemin, hareketin faşizme karşı direnişolarak tanımlanması o eylemin, hareketinfaşizmin işleyişini düzeltmeye çalışandeğil faşizmin işleyişini engeleyici olma-sını gerekli kılar. Tekelci kapitalizmin egemenliğini sür-dürme aracı olarak faşizm, tekelci serma-yenin siyasi yönetim biçimi olarak enkeyfi uygulamalarının yer aldığı sığınağı-dır. Toplumlar işleyişini sürdürmek için be-lirli kurallara ihtiyaç duyarlar tekelcikapitalizm faşist devlet biçimini egemenkıldığı toplumları idare etmek için yine be-

9

Faşizme karşı direniş eylemi

faşizmin sınırıyla ilgilidir.

Onun toplumadayattığı

yaşayış sınırı neredeyse

direniş oradadır.

Page 10: Kizil Dayanisma Sayi 1

lirli kurallara gereksinim duyar. Faşizm bukuralların hiçbir zaman geçerliliğinin ol-mamasıyla kendini gösterir. Var olan birtoplumsal kural, yasa, gelenek vb. o top-lumun vazgeçilmeziymiş gibi tanımlanır-ken bir anda gereksiz sayılabilinir.Faşizmde toplumsal kurallar, yasalar, ge-lenekler vb toplumun işleyişi için gerekenher şey egemenlerin istek ve çıkarlarınagöre her an değiştirilip, esnetilebilinir. Fa-şizm kendi ilan ettiği kural ve yasaları datanımamanın yönetim biçimidir.

Türkiye’nin son 80 yıllık faşist devlet bi-çimi bunun bitimsiz örnekleriyle doludur. Faşizme karşı direniş geleneği zayıf kal-mış ancak hiçbir zaman kesilmemiş birtoplumsal yapımız var. Osmanlı’dan gelendevletin “kulu” olma geleneği uzun zamanegemenliğini “kayıtsız şartsız” sürdürmüşancak 1960’lı yıllarla birlikte bu “kulolma” geleneğine karşı halk hareketlerioluşmaya başlamıştır. Faşist devletlerdenkopyalanarak oluşturulan yasalar, devletorganizasyonları vb Osmanlı’dan devralı-nan baskıcı geleneklerle “yerli” hale geti-rilmiştir. Faşizmin egemenlik biçiminekarşı ise “sistem muhalifliği ve savunmahali” zayıfta olsa daima olmuştur. Faşiz-min saldırganlığına karşı direniş hali onunsaldırılarıyla kendisini ifade edebilmiştir.Kürtlere yönelik “asimilasyon ve yoketme” saldırıları daima direnişle karşılan-mıştır. Dersim soykırımı faşist devletekarşı zayıf da olsa bir direnişin de ifadesi-dir. Devletin şidetle yok etmeye çalıştığıAlevi Kürtlerin kendilerini savunmak içingirişyikleri çabalar faşizme karşı direnişhareketinin örneklerindendir. Faşizmin

tıpkı Nazi Almanya’sındaki “soykırım” ör-neklerine benzer bir soykırım uygulamasıolan Dersim soykırımındaki direnişler Var-şova Gettosu’nda nazilere karşı ele geçir-dikleri bir kaç silahla da olsa direnişgösteren yahidilerin direnişi kadar birgüce sahipti. Ancak onlar kadar anılmasıgerekli olan bir direniş destanı özelliği detaşımaktadır.

Faşizmin 30’lu yıllarda bir devlet biçimiolarak yerleştirilmesi sürecinde Dersim is-yanı ve soykırımı faşist devletin suç hane-sine yazıldığı gibi faşizme karşı direnişinde hanesine yazılmıştır. Faşizme karşı di-renişin o dönemden bu yana farklı biçim-leri denenmiş ve uygulanmıştır. Bazen birdevrimcinin örneğin Remzi Basalak’ın ya-kalanıp emniyette basın karşısına çıkarıl-dığında “suç unsurları” denen eşya dolumasayı tekmeleyerek işkencecilere işken-cehane içinde “evet ben komünistim banaiyi bak işkenceci” diyerek meydan okumaçabası olmuş, bazen geniş kitlelerin 15-16Haziran 1970 Direnişi eylemi haline gel-miştir.

KIZIL DAYANIŞMA

10

Remzi Basalak“evet ben komünistimbana iyi bak işkenceci”

Page 11: Kizil Dayanisma Sayi 1

Faşizme karşı direniş temel olarak faşiz-min işleyişine karşıtlık oluşturmakla ilgili-dir. Faşizmin yaratmaya çalıştığı “boynueğik her denene sorgusuz yargısız uyan”insan ve halk tipi yerine karşı çıkan ve di-renen bir özellik direnişin temel özelliğidir. Faşizme karşı direniş şu veya bu eylemiyapmakla ilgili değildir hayatın her alanındafaşizmin işleyişine karşı koymakla ilgilidir.Faşizm, toplumsal işleyişin her alanıyla ilgilibir sistemdir. Kaldı ki bizim gibi 80 yıldır fa-şizmle yönetilen bir ülkede faşizm toplum-sal her gözeneğe sızmanın yollarınıdenemiştir ve bunda da ısrarcıdır. Faşizmisadece askeri darbe dönemleriyle kısıtlı birdevlet biçimi olarak tanımlayanların bu an-lamda yanılgıları vardır. Faşizme karşı dire-nişi bir kaç eylem biçimi ile tanımlamakfaşizmi ve direnişi anlamamakla ilgilidir. İn-sanların “sosyal, toplumsal bilimler” açısın-dan “cahilleştirilmesinde ve bilgisiztutulmasında” önemli mesafeler katedenkapitalizmin insanların sadece bir kaç ve-riyle kısa yoldan sonuçlara varmasını teşvikettiği bir gerçektir. Bir kaç “simgeyle” dün-yanın “Yahudilerin egemenliğinde” oldu-ğunu sananlardan, bir kaç efsaneyle“Darvin’in evrim kuramı”nı çürütüğünüsanan şaklabanlara kadar her tür saçmalıkkapitalizmde kendisine geniş alanlar im-kanlar bulur. Faşist devlet biçimlerinde butarz önyargılı tutumlarla düşündüğünü, bil-diğini sanmak ise genel kuraldır. Faşizmisadece bir darbe uygulaması sanmak veyabir siyasi partiyle kısıtlı tutmak faşizmi hiçanlamamak ve ona karşı direniş içinde ol-mamakla ilgilidir. Faşizmin kendisine karşıdirenenler içinde yaratmaya çalıştığı tahri-bat bölmek parçalamak ve mücadeleyisaptırmakla ilgilidir. Bunu yapmak için debaş vurduğu yöntemlerden biri de faşizmekarşı direnişin gereklerini yerine getireme-yip onun yerine “karşı çıkarmış” gibi davra-nanları geniş kitlelerin “bilgizsizliğine”dayanarak körüklemesidir. Faşizme karşıdirenişi onun toplumsal yaşamın her ala-nına sızmış olduğunu bilerek tanımlamakgerekir. Bir Ermeniye, çingeneye veya birbaşka insana sırg doğundan gelen özellik-leri nedeniyle ayrımcı veya saldırgan dav-ranmak faşizmin toplumsal yapıyasinmişliğiyle ilgilidir. Aynı şekilde toplumsalolaylara haklılık ekseni yerine güç ekse-

niyle bakmak vb gibi davranışların yaygın-lığı faşizmin toplumsal alandaki etkinliğinegöstergedir. Faşizme karşı direnişi bu yay-gınlığı içinde görmek ona karşı mücadele-nin toplumsal her olay ve durumdaoluşturulabileceğini de görmeyi sağlaya-caktır. Faşizme kaşı direnişin temeli onun işleyi-şine engel olmak ve ona karşı tutum ta-kınmakla ilgili olması, eylemseldir.Toplumda insanların ortak çabalar sarf et-melerine, dayanışmalarına karşıt olan ka-pitalizm, faşist devlet biçimiyle kuralsızşiddetin kullanılmasıdır. Faşizme karşı direnişin dönemlere, zamanagöre ön plana çıkan eylem biçimleri vardır.Bu eylem biçimleri o dönem faşizme karşımücadelenin diğer yöntemlerini de peşin-den sürükleyip onları da güçlerndişrir veyaartık gereksiz kılar. 1980’li yıllarda işçi ey-lemliliklerinde toplu olarak sakal kesmeme,saç kesme vb gibi eylemlilikler vardı. Bun-lar o dönemde işçi sınıfına yönelik devletsaldırganlığı karşısında toplumsal duyarlılıkuyandırması açısından önem taşıyan ey-lemlerdi. Bu eylemler bir direniş halinin ifa-desiydi. Ancak 1989 yılında işçilerin yaptığıBahar Eylemleri ve 1990 Başındaki Zongul-dak Büyük Madenci Direnişi eylemindensonra bu tarz eylemlilikler “gereksiz” dire-niş dışı eylemlilikler olmuştu. Faşizme karşıdireniş eylemi faşizmin sınırıyla ilgilidir.Onun topluma dayattığı yaşayış sınırı nere-deyse direniş oradadır. Faşizmin, emekçiler,ezilenler yürüyemez dediği yerde yürüyüşyapmak, Yürürler ama slogan atamazlardediği yerde slogan atmak, Slogan atarlarama polis saldırdığında taş atamazlar de-diği yerde taş atmaktır. Direnişin biçim veyöntemlerine toplumsal mücadeledkidurum belirler. Faşizme karşı direniş ancakonu yıkıp hesap sormaya başlandığı zaferanında biter. O zamana kadar hayatın heralanında faşizme karşı direnişi yaratmak birinsan olma sorunudur.

11

KIZIL DAYANIŞMA

Page 12: Kizil Dayanisma Sayi 1
Page 13: Kizil Dayanisma Sayi 1

EMPERYALİZM VE DEVRİMLERÇAĞI

Kapitalizm, tarihin son sömürülü toplumbiçimidir. Kapitalizmin yarattığı işçi sınıfı-nın kendisini üreten bu düzene karşı mü-cadelesi insanlığın bugününü ve yarınınıbelirleyecektir.

Yazılı tarih boyunca köleci, feodal ve kapi-talist sömürülü toplumlar insanlığın içindeyaşadığı toplumsal sistemler olmuştur. Bubinlerce yıllık sömürülü toplum tarihininen gelişmiş biçimi olan kapitalizm aynı za-manda sömürülü toplumların da son evre-sidir. Kapitalizm, kendi gelişimi içindeevrilerek emperyalizme nasıl dönüş-müşse, ki bu zorunlu bir gelişmedir. Kapi-talizmin işçi sınıfının mücadelesiyleyıkılması da öyle zorunlu bir durumdur.

Yazılı tarih boyunca sömürenler ve sömü-rülenler ayrımını yaşamış insanlığın top-lumsal mücadele birikimleri dekapitalizmde iki kesimde toplanmıştır. Ka-pitalizmde tarihin tüm sömürücülerininbilgi birikimi ve deneyimleri burjuvazi de

somutlaşmış, sömürülenlerin tüm müca-dele deneyim ve birikimleri ise işçi sını-fında kendi sözcüsünü bulmuştur.

Yaşadığımız çağ emperyalizm ve devrim-ler çağıdır. Bir tarafta kapitalizmin yağ-macı yapısıyla varlık bulanlar, diğertarafta kapitalizmin yağmacılığıyla cehen-nem hayatı yaşayanlar. Bu karşıtlık dün-yanın farklı bölgelerinde farklı birikimlerledevrimlere yol açmaktadır. 20. Yüzyılınbaşından bu yana emperyalizme evrilenkapitalizme karşı dünya çapında birçokdevrim yaşanmıştır. Devrimlerin bir kısmıbaşarılı olmuş emperyalizmi yenmiş birkısmı yenilmiştir. Ancak emperyalizminyağmacılığına karşı insanlığın direnişi hiç-bir zaman bitmemiş ve her yerde mayala-nan devrimler oluşmuştur ve hâlâoluşmaktadır.

Emperyalizm ve devrimler çağında iki duruştemeldir. Ya emperyalizme boyun eğiponunla işbirliği içinde olunacaktır. Ya da em-peryalizmi ve onun işbirlikçilerini yıkacak birdevrimci kalkışmanın tarafı olunacaktır. Buiki tutum arasında bir üçüncü seçenek yanibir uzlaşma bulunmamaktadır.

13

NE İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ?

Page 14: Kizil Dayanisma Sayi 1

KAPİTALİZM

Burjuvazi, 15. yüzyıldaki ortaya çıkışıylabirlikte feodalizme karşı mücadele içindekendi iktidarını feodalizmi yıkarak oluştur-maya çalışmıştır. 20. yüzyılın başıyla bir-likte kapitalizm, emperyalizm aşamasınageçerek insanlık tarihindeki feodal gerici-liğe karşı ilerici niteliğini tamamen yitir-miştir. Burjuvazi, kapitalizmdenemperyalizm aşamasına geçinceye kadarkendinden önceki egemen sömürücü sınıfıoluşturan feodallerle bazen çatışıp, bazenuzlaşarak yaptığı mücadelesini emperya-lizm aşamasıyla birlikte terk etmiş ve feo-dallerle hatta dünyanın pek çok yerindekalıntı olarak devam eden kölecilerle kop-maz bir bütünlük içine girmiştir. Kapitaliz-min emperyalizm aşaması, burjuvazininzaten sallantılı olan feodalizmle mücade-lesini tamamen bitirmiş onu kendi sömü-rüsünde kullanacağı destekçisi ve yandaşıolarak görmüştür.

20. yüzyılın başından günümüze emper-yalizmin işleyişi yeryüzünün hemen heryerinde egemen olmuş onun denetimi veişleyişi dışında bir ekonomik ve sosyal ya-şantının olmadığı bir mekanizma kurul-maya çalışılmıştır.

Kapitalizm artık insan-lığına savaş, baskı,ölümler, katliamlar,yoksulluk ve zulümdenbaşka bir şey veremezdurumdadır. Kapitalizmtoplumlarda ayrıcalıklıbir sınıf ve onun çev-resinde koruyucu biruşaklar kesimi yarata-rak var olmaktadır. 6milyardan fazla olandünya nüfusu içindeyüzde 1’den daha azbir kesimi oluşturanasalak sınıf ve çevrele-rindeki koruyucu uşak-ları toplumsal herüretimi yağmalamaklavarlık bulabilmektedir.

Her toplumsal sistemgeliştirebileceği üretici güçleri geliştirmepotansiyelini tüketmedikçe varlığını sür-dürür.

Kapitalizm geliştirebileceği üretici güçler-den olan insanla ilgili son menziline çokönceden varmıştır. Artık hiçbir insanın ka-pitalizmde gelişme ve yenilenme şansıyoktur. Kapitalizm insanlara cehalet, korkuylasinmek, işkence, kendisine söylenen herşeyi onaylayan bir makine olmak ve ken-disine verilenin dışına ne bilgi ne de yete-nek olarak çıkmayacak bir kişi olmaktanbaşka bir şey sunamamaktadır. İnsanlarınömrünü karnını doyurmak, giyinmek, ba-rınmak gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarlaharcamasını dayatmaktadır.

Kapitalizm, üretim araçları gelişimini artıksadece, kitleleri uyutmak, istediği biçimdeyönlendirmek ve yönetmek, onları birerboynu eğik korkak ve sinikler sürüsü ha-line getirebilecek araçlara yönelik yapabil-mektedir. Son 50 yıldır yeni olarak ortayaçıkan hemen her üretim aracı bir baskı veyönlendirme aracı olmuştur. Televizyon,bilgisayar, internet, kameralar, robot üre-tim teknikleri, gıda üretimindeki hormonlutohumlar, tıptaki gelişmeler, cep telefon-

14

KIZIL DAYANIŞMA

Page 15: Kizil Dayanisma Sayi 1

ları, silah sanayindeki gelişmeler, hızlı ula-şım araçları vb her biri kapitalizmin insan-lıktan duyduğu paranoyak korkuylaşekillenmiş baskı ve yönetme araçları ola-rak kullanımlara örnektir. İnsanlığın ortakkazanımı olabilecek her tür üretim aracıgelişmesi, kapitalizm tarafından baskı,zulüm ve iktidarını koruma aracı olmayayönlendirilmektedir. Her tür bilimsel buluşve gelişme sadece paranoyaklaşmış yöne-tenlerin güvenlik ihtiyacının yanıtı oldu-ğunda ve emekçiler üzerinde baskıoluşturmak için kullanılabildiğinde varlıkbulabilmektedir.

Bilgisayar, internet,kameralar, uydularve cep telefonlarıinsanları fişleme,onları takip etmeve yönlendirmearacı olarak kulla-nılmaktadır. Yeryü-zünde bilgisayar,internet ve cep te-lefonu kullananherkes yöneten-lerce gözlenmek-tedir. İnsanlarınyaşamları içindesisteme muhalifolacak her hare-keti saldırıya uğ-rama ve zarargörme riskini gözealması haline getirilmiştir. Üretim alanında kullanılan robot teknolo-jisi ve yeni tarzdaki makineler yeryüzündeartan oranda işsiz işlevsiz insan kitleleriyaratmaktadır. Üretim saatlerinin aynıkalmasıyla üretim alanında daha az in-sana ihtiyaç duyulmakta ve işsizlikte top-lumsal üretimin dışına atılan insankitlelerini devasa boyutlara vardırmakta-dır. Yeryüzünde artık her 6 kişiden biri ke-limenin gerçek anlamıyla ekonominindışına atılmış ve açtır. Yeryüzündeki her 2kişiden biri günde 2 dolar ve altındaki birgelirle yaşamak zorundadır. Yine yeryü-zündeki her 6 kişinin 5’i geçim sıkıntısı vegeçim araçlarını yitirme riskiyle güvence-siz olarak yaşamaktadır.

Kapitalizm tıp alanında her gelişmeyi in-sanların ulaşamayacağı yerlere taşımak-tadır. Her tür sağlık hizmeti ve sağlıktakiyenileşme astronomik rakamlarla ulaşıla-bilir kılınmakta. Tıptaki yeniliklerdenancak çok parası olanlar yararlanmakta-dır. İnsanlık 50 yaş ortalamasıyla yaşa-yanlarla, 100 yaşın üzerinde ömürsürenler ayrımına gitmektedir. İnsanlığınyüzde 1’den az bir kesimi kendileri içinparanoyak korkularla korudukları gizliyeryüzü cennetleri inşa ederken insanlığınyüzde 99’u cehennemi yaşamaya yazgılıkılınmaktadır.

Kapitalizmin ge-liştireceği hiçbirüretim aracı artıkinsanlığın zara-rına olmadanmümkün olma-yacaktır.

Emperyalizm sa-vaşlar olmadanvarlık bulama-mıştır ve emper-yalizmin tarihisavaşlar tarihidirde. Günümüzdeemperyalizmkronikleşen dev-resel ekonomikkrizlerini aşmakiçin yine savaş-

lara başvurmaktan çekinmemektedir. 2.Dünya Savaşı’nın bittiği 1945 yılından gü-nümüze geçen 68 yıllık sürede emperya-lizmin savaşlarında 2. Dünya Savaşındaölen insanlardan daha çok insan öldürül-müş daha büyük yıkımlar yapılmıştır.1950-1953 yılları arasında yaşanan Koresavaşıyla başlayan süreç Wietnam, Pa-nama, Falkland adaları, Afganistan, Pakis-tan, Hindistan, Irak, Afrika, Ortadoğu, vbdurmak dinmek bilmeyen bir savaş zinci-rinin halkalarını oluşturmaktadır. Aslındabaşlamış ancak nerede biteceği bilinme-yen bir 3. dünya savaşı emperyalizminkirli çıkarları için sürmektedir. Yeryüzününher köşesi bu kirli ve haksız savaşın izle-riyle doludur.

KIZIL DAYANIŞMA

15

Kapitalizmin geliştireceğihiçbir üretim aracı artık 

insanlığın zararına olmadanmümkün olmayacaktır. 

Page 16: Kizil Dayanisma Sayi 1

Emperyalizm kronik bir ekonomik kriz du-rumudur. Ortalama her on yılda bir oluşandevresel krizler artık zaten var olan krizliortamın daha katlanılmaz ve dünya halka-larının daha da ezileceği daha da yoksul-laşacağı dönemler olmaktadır. Bir yandastokları dolu ürünler diğer yanda bu ürün-lere ulaşması imkânsız kılınan insanlarkapitalizmin ekonomik krizinin tanımıdır.Emperyalizmin sermaye ihracında oluştur-duğu spekülatif kirli oyunların yöntemleridaha var olmayan birçok ürünü varmışgibi göstermekte ve insanlığın birkaçkuşak üreteceği tahmin edilen ekonomikdeğerleri üzerinden hayali değerlere ser-mayeler yatırılarak insanlığın geleceği esiralınmaktadır. İnsanlar ekonomik yaşamiçinde ancak geleceklerini borçlandırarakyer alabilmektedirler. Bir ev, bir arabaveya en temel zorunlu ihtiyaç maddele-rine ulaşmak ancak borçlanmalar yoluylayapılabilir hale getirilmiştir. Yeryüzündeuluslar arası tekellerin bankalarının dene-timi dışında bir ekonomik faaliyetin olma-ması için toplumsal her hücreye kadarsızılmış ve insanlar geleceklerini satmakzorunda bırakılmıştır. Sürdürülemez birekonomik sistem sürekli olarak krizlerleduvara toslamakta ve bu krizlerin yükünüegemenler halk kitlelerin üzerine yıkmayaçalışmaktadırlar. Her ne yaparsa yapsın,her ne kadar üretken çalışırsa çalışsın hiç-bir emekçi başta zorunlu ihtiyaç madde-leri olmak üzere yaşamını istikrarlıbiçimde devam ettirme güvencesine sahipdeğildir.

Emperyalizm yeryüzünde “ulusal” devlet-lerle örgütlenmesini pekiştirmektedir. Her“ulusal” devlet aslında emperyalizmin birkuklası olmaktan, onun çıkarları için kendihalkını zapturapt altına almaktan başkabir işlev taşımamaktadır. “Ulusal” devlet-ler sadece kendi halkını “uslu” tutmak veemperyalizmin çıkarlarını korumak üze-rine varlık bulabilmektedir.

Emperyalizm insanlık tarihinin birikmişproblemlerini kronikleştirmiştir. Ezilenulusların varlığı, ırkçılık, ötekileştirme,cinsiyet ayrımcılığı, dinsel ayrımlar ve ça-tışmalar, gibi halkların birlikte hareket et-mesini engelleyecek, birlikteliğini bozacak

ayrımları körüklemek emperyalizmintemel uğraş alanlarındandır. Ezilen halkla-rın ve emekçilerin mücadele birlikteliğiemperyalizmin korkulu rüyasıdır. Ezilenhalkların ve emekçilerin birlikteliğini boza-cak her tür tarihsel, dönemsel ayrımlarıcanlı tutarak ve bunları olmadıklarıönemle propaganda ederek emekçilerinve ezilen halkların birlikte mücadelesiniengellemeye çalışmaktadır.

Bolivya lideri Evo Morales’in söylediği “yakapitalizm ölecek ya yeryüzü” deyişi birgerçeği ifade etmektedir. Emperyalizmyeryüzünün tahribatıdır. Küresel ısınmayayol açan en önemli nedenin emperyaliz-min ekonomik yağması olduğu bilimselbirçok veriyle ortaya çıkarılmasına rağ-men buna karşı bir çare aranmamaktadır.Çare diye ortaya çıkarılan birçok uygu-lama ise emperyalizmin yeryüzünü yeni-den paylaşma ve egemenliğini pekiştirmearacı olmaktan öteye gidememektedir.Yeryüzünde hala yeşil alanlar vahşet dü-zeyinde tahrip edilmekte, yeryüzününyaşam çeşitliliği sürekli olarak soyu tüke-nen ve tükenme riski altına giren bitki vehayvan listelerinin yenilenmesiyle karşıkarşıyadır. Emperyalizm yeryüzünü tahripetmeden var olamayacak bir mekanizma-dır.

Kapitalizm artık sürdürülemez hale gelipson çılgınlıklarına dayanmıştır. Kapitaliz-min son evresi insanlık için saldırganlık vevahşettir. Kapitalizmin insanlara vereceğiyegane şey düşmanlık, ayrımcılık, ölüm,yoksulluk, korku ve yok oluştur.

KIZIL DAYANIŞMA

16

Page 17: Kizil Dayanisma Sayi 1

SOSYALİZM

Kapitalizme karşı mücadele-nin en önemli dönüm noktasıolan 1917 Ekim Sovyet Dev-rimi ve ardından gelen bir diziülkedeki Demokratik Halkcumhuriyetleri deneyimleri20. yüzyıl içinde kapitalizmkarşısında yenilgiye uğramış-tır. Sosyalizm bir insanlık ülküsü-dür. Sadece bir sömürücü sı-nıfın yıkılması mücadelesi değil aynızamanda insanlık tarihinin barbarlıktançıkması adımıdır da. Sosyalizmin, kapita-lizm karşısında kazandığı her zafer önem-lidir. Sosyalizmin her zaferi ise onun birdaha geri dönülmez kazanımı olmamakta-dır. Sosyalizmle, kapitalizm arasındakimücadelede sosyalizm yenilgiler içindeşekillenmektedir. Kazanılan her zaferinikorumak çoğu zaman mümkün olma-makta ve sosyalizm kaybettiklerini yeni-den ve tekraren yeniden kazanmakzorunda kalmaktadır. Sosyalist ülkelerinkapitalizm karşısındaki yenilgisi bir dizinedene bağlıdır. Bu yenilginin nedenlerine olursa olsun sosyalizmin her savunucubireyi ve örgütü kendi deneyimlerindenbilmektedir ki yenilgiler bir kez daha yeni-den diyerek mücadeleye atılmakta dene-yim olmakta ve yeni kazanımlaraulaşmakta olanaklar sağlamaktadır.

Sosyalist ülkelerin deneyimleri insanlığabir şey göstermiştir. Sosyalizm, kapitaliz-

min insanlığa dayattığı temel ihtiyaçlariçin insanın tüm yaşamını harcamak zo-runda olmasını ortadan kaldırmakta vesosyalizm ilk elden insanların temel ihti-yaçlarını herkesin ulaşabileceği hale getir-mektedir. Yeme içme, giyim, barınma,eğitim, sağlık, ulaşım, güvenlik, gelecekgüvencesi vb temel ihtiyaçlar sosyalizmdekapitalizmin aksine insanların doğal hakkıolmaktadır.

Sosyalizmin tarihsel deneyimlerinin günü-müzde sosyalizm savunusunda olanlarakazandırdığı birçok öğe bulunmakta.Sosyalizm insanlara temel ihtiyaçlarını da-yatarak mecburiyetlere sokmaz.Sosyalizm insanların kendilerini ifade et-mesi önünde geniş olanaklar açar.Sosyalizm insanların gelişmesi kendileriniyenilemesinin önündeki her tür engellemücadele eder.Sosyalizm insanların bir kesiminin varlıkiçinde her tür gücü elinde tutmalarınınkarşısında durur ve herkesin eşit olmasınısavunur, bunu yapmayı hedefleyip çalışır.

17

KIZIL DAYANIŞMA

Günümüzde insanlıkkapitalizmin barbarlığıiçinde boğuşmakta veher geçen sürededünyanın her yerindesosyalizme daha dayaklaşmaktadır.Lenin’in deyişiylehalen “çağımız emperyalizm ve devrimler çağıdır.”

Page 18: Kizil Dayanisma Sayi 1

Sosyalizm insanlarıncinsiyet, din, ırk, milli-yet, inanç, ekonomikgüç vb temellerinde ay-rışmalarına ve birinin di-ğeri üzerinde üstünlükilan etmesine karşıdır.

Sosyalizm deneyimleri-nin kazandırdıklarıbugün sosyalizmi savu-nanlar için özel bir güç-tür ve bu deneyimlerinsanlığın yeni sosya-lizm deneyimle-rine daha yakınolmasını sağla-maktadır.

Sosyalizm, kapi-talizmden sonragelen zorunlutoplum biçimidir.Yaşanan dene-yimler bilimselsosyalizmin yaratıcılarının değerlendirme-sini haklı çıkarmış ve sosyalizmin ilk aşa-ması sürecinde kapitalizm şartlarındakisınıf savaşımının farklı araçlarla, farklı bi-çimlere bürünerek sürdüğü görülmüştür.Sosyalizmin proletarya diktatörlüğü olarakbaşlaması ve bunun bir gereklilik olmasıteorik bir önerme olarak değil hayatıniçinde denenerek haklılık kazanmıştır. Şu-rası bir gerçektir, sosyalizmin ilk evre-sinde iktidarı alan işçi sınıfı eski sömürücüsınıfların yıkıcı faaliyetlerinin her tür saldı-rısıyla boğuşmak zorunda kalmaktadır.Her mücadele kazanılması gereken bir sü-rece dönüşmektedir. Tarihsel gerçeklergöstermiştir ki; sosyalizmin ilk evresikarşı-devrimin saldırılarına yenilmedendayanacak yapıya kısa erimli bir mücade-leyle ulaşamamıştır. Daha donanımlı vedaha uzun erimli bir sosyalizm ilk evresiyaklaşımının gerekliliği hayatın karşımızaçıkardığı bir gerçektir.

Sosyalizmin kurulduğu ülkelerdeki yenilgisi-nin birçok nedeni vardır. Bu nedenlerin sos-yalizm deneyimlerinin yaşandığı her yerdefarklı biçimlere büründüğü bilinmelidir.Ancak Lenin’in de ifade ettiği gibi sosyaliz-

min ilk evresinin alttanalta yürüyen sınıf müca-delesinin farklı bir biçimiolduğu görülmüştür.Sosyalizm, kapitalizmiyıktığında sömürücü si-temi ve alışkanlıklarınıyok etmez sadece onunelindeki bir kısım ola-nakları yok eder. Kapita-lizmin binlerce yıllıksömürülü toplumlar tari-hinin yarattığı gelenek-sel değerler içinde

sosyalizminilk evresindedüşman faa-liyeti yü-rütmeolanakları ya-ratmaya ça-lıştığı hersosyalizmdeneyimindegözlenen ge-

lişme olmuştur. Sosyalizmin ilk evresininadımları daha tamamlanmadan yenilmesi-nin ardından sosyalizm ismini ve en azındangörüntüsünü hemen ortadan kaldıramayanbir yapı her yerde oluşmuş ve bu şekildesosyalizm adına kapitalizm inşa edilmiştir.

Sovyetlerin sosyalizm deneyimi 1917Ekim Devrimi’yle ilk adımını atmış1920’lerin ilk yarısındaki politikalarla şe-killenmeye başlayabilmiş ve 1950’lerin so-nuna doğru sosyalizmin ilk evresiyenilmiştir. Ardından 1960’lardan 1990başına kadar olan şey ise sadece sosya-lizm adına kapitalizmin inşası olmuştur. Kikapitalizmin sözcüleri o dönemde ki uygu-lamaları sosyalizm uygulamaları olaraklanse etmektedirler. Sosyalizm deneyimleri kısa da sürmüşolsa insanlık için büyük kazanımlardır vekomünistlerin mücadelelerinin önünde yolaçıcı deneyimlerdir.

Günümüzde insanlık kapitalizmin barbarlığıiçinde boğuşmakta ve her geçen sürededünyanın her yerinde sosyalizme daha dayaklaşmaktadır. Lenin’in deyişiyle halen“çağımız emperyalizm ve devrimler çağıdır.”

KIZIL DAYANIŞMA

18

Page 19: Kizil Dayanisma Sayi 1

TÜRKİYE

Birinci Dünya Savaşı’nın içinde şekillen-meye devam eden yeni Osmanlı, TürkiyeCumhuriyeti’nin kurulmasıyla yeni biçi-mine dönüşümünde önemli bir aşamakaydetmiştir. “Yeni” cumhuriyet, Os-manlı’nın birçok özelliğini içinde barındıra-rak oluşturulmuş bir devlet olarak tarihsahnesine çıkarken egemen sınıf içinde deçatışmalar ve ayrışmalar yaşanmış veegemen sınıf süreç içinde kendi netleşme-sini yaratmaya çalışmıştır. Değişen şeyegemen sınıf içindeki aktörler olmuş Os-manlı’dan bu yana sömürenlerin egemen-liğinde bir değişim olmamıştır. Sömürücüsınıflar aynı Osmanlı’da olduğu gibi yenicumhuriyette de iktidarı gasp etmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşunda burjuvazi vetoprak ağalarıyla birlikte Osmanlı artığıbürokrasi devlet erkinin sahibi olmuştur.Kurulan yeni cumhuriyet Osmanlı’dangelen bir kısım kurumu ve politikayı “Kur-tuluş Savaşı” sürecinde emperyalistlerleyaptıkları anlaşmalar çerçevesinde tasfiyeetmeye yönelmişlerdir. Hilafetin kaldırıl-masından, misakı milli diyerek başla-nan kurtuluş savaşında bu iddiadandaha sonra vazgeçilmesine, yurttasulh cihan da sulh tanımlamasıyla Os-manlıdan kalan işgalcilikten vazgeçildi-ğinin ilanına, İstanbul’un başkenttençıkarılmasına birçok uygulama emper-yalizme karşı şirin görünme politikasıolarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeni cumhuriyet emperyalizmin sıkış-tırdığı alan olarak gördüğü sınırlarıiçine yönelmiş ve ülke içinde yeni di-

zaynlara girişmiştir. Kürt halkıyla “Kurtuluş Savaşı”içinde yapılan ortak vatan vur-gusu bir kenara bırakılmış ve Kürthalkına karşı yıldırma ve katliam-lara girişilmiştir. İşçilerin yaşamkoşulları ve örgütlenme hareket-leri şiddetle bastırılmış. Yoksulköylülerin toprak talebinin isedaha doğmadan boğulması hertür jandarma baskısıyla sağlan-mıştır. Şiddet, sömürücü sınıfınkendi içine 1920’li yıllarıda daha

cumhuriyetin kuruluş yıllarında yayılmışcumhuriyetin egemenleri içindeki hesap-laşmada gayrı Müslimler uluslararası kon-jonktürün katkısıyla da ırkçılıklaharmanlanmış yağmaya uğramış ve yenicumhuriyetin sadık “Türk” burjuvalarınınkısa zamanda palazlanması politikasınagirilmiştir. Osmanlı’nın 1914’te başladığı“Ermenilerin kökünün kazınması” uygula-masından nemalanarak palazlanmış yeniburjuva ve toprak ağaları bu politikanınen ateşli destekçileri olmuş ve gayrı Müs-limler başta İstanbul olmak üzere birkaçşehre kıstırılmıştır. Ülke içinde makyaj tarzı değişimler yapıl-mış ve kılık kıyafet, şapka, takvim vb de-ğişimlerle Batılı olma rüzgârı estirilmeyeçalışılarak ülkede varlıkları yok edilmeyebaşlanan gayrı Müslimler yerine onlardandaha “Batılı öz Türkler” yaratılmaya çalı-şılmıştır.

1930’lu yıllarda, 1929 büyük dünya eko-nomik buhranının tüm yükü ülkeye yıkı-lınca krizden çıkış yolu İtalya’dakiFaşizmin, “Mussoli”nin uygulamalarındabulunmuştur. Osmanlı yakın geçmişindenaldığı ırkçılıkla harmanlanmış kıyıcı devlet

KIZIL DAYANIŞMA

Page 20: Kizil Dayanisma Sayi 1

anlayışıyla devlet biçimi bu yıllarda Fa-şizme dönüştürmeye başlanmıştır. 1930’lıyıllar boyunca devlet biçiminin faşistleşti-rilmesi uluslararası alanda faşizmin güç-lenmesi de “doğrusu faşizmdir”anlayışının onayı sayılarak tam bir kam-panya biçimine sokulmuştur. Artık Dersimkatliamı ve ardından yapılanlar mecburi“doğal” bir uygulamadır ve Dersimlilerzaten Türk’e köleden başka bir şey ola-mayacak “yaratıklardır”. Sadece Dersimli-ler değil devlete tam bir sadakatle kölecebağlı olmayan, onun her tür işini büyükbir aşkla yapmayan herkes “yaratık” du-rumunda sayılmaya başlanmıştır.

II. Dünya savaşının sonuna kadar uygula-nan bu politikalarla asli Faşist biçiminioluşturan devlet, II. Dünya Savaşı ardın-

dan değişen dünya koşullarında ayaktakalabilmek için makyaj değişikliğine git-miş ve “çok partili hayata” geçmiştir. Poli-tik arenadaki bu çok partililik, faşistdevlet biçimini korumak ve geliştirmekortak zemininde buluşma halidir. “Doku-nulmaz” faşist devlet biçiminin temelalanlarının olduğu politik arenadaki parti-ler ancak kısıtlı konularda itişip kakışabi-leceklerdir. En önemli politik tartışmalarkişisel konular etrafında oluşup onun dı-şındaki hemen her konu ortak “devlet be-kasının” yani faşist devlet biçimininkorunması alanı sayılmıştır. Dış politika,ekonominin işlerliği, ordu, iç güvenlik,eğitim, emekçilerin yaşam koşulları ve si-yasi alanda bulunması, ezilen halklarındurumu vb gibi birçok temel konu sadeceşekli olarak, makyajları içeren biçimdepolitik alanın konusu olabilmiştir.

27 Mayıs 1960 Darbesiyle ülkede yeni birdönem açılmıştır. Demokrat Parti’nin vedevletin hantal yapısının değişen dünyaşartlarına istenen zamanda ve hızda ayakuyduramayacağının anlaşılmasıyla emper-yalizmin yeni politikalarının acil ihtiyaçla-rının karşılanması için askeri darbeyapılmıştır. 27 Mayıs darbesinin ardındangelen süreçte Demokrat Parti’nin devam-cısı ve Adnan Menderes var oldukça hiçbirzaman o şansı bulamayacak olan Süley-man Demirel başkanlığındaki Adalet Par-tisi 1960 ortalarından itibaren iktidarageçmiş ve emperyalizmin tam bir ileri ka-rakolu olmanın gerekleri yerine getirilmiş-tir. Değişen toplumsal yapı içinde ayrışankesim ve sınıflara hitap edecek yeni parti-ler yeni kurumlar oluşturulmuş ve busüreç 12 Mart 1971 Muhtırası ile güçlendi-rilerek 12 Eylül 1980 Faşist Cuntası’na ge-linmiştir.

12 Eylül 1980 Faşist cuntası toplumsal birkırılmadır. 12 Eylül 1980’den önce 24Ocak 1980 de alınan “24 Ocak ekonomikkararlarıyla” ülkede yeni bir devlet dizay-nının gerekliliği ilan edilmişti. Bu dizayndaülke tarihinde daha önce hiç oluşmamıştoplumsal düzen karşıtı muhalefetin var-lığı kadar, İran’daki Şahın yıkıldığı devrimve Sovyetler Birliği adıyla devam eden re-

KIZIL DAYANIŞMA

20

Page 21: Kizil Dayanisma Sayi 1

vizyonist bloğun da artık bu biçimiyledevam edemeyeceğinin anlaşılmasıönemli rol oynamıştır. ABD başkanına yar-dımcıları 12 Eylül 1980 Askeri Faşist dar-besini yapanları “bizim çocuklar” diyehaber verirlerken 12 Eylül 1980 FaşistCuntası’nın bir ABD dizaynı olduğu da be-lirtilmektedir.

12 Eylül 1980 Faşist cuntası halk içinbaskı, işkence, yoksullaşma, göç, umut-suzca sinik ve korkak olmanın zorunluhale getirilişi olurken, egemenler için tambir cennet olmuştur. Sömürücü sınıflar bu dönemde daha önceolmadıkları kadar rahat ve saldırgan dav-ranabilmiş ve tam bir gelişim göstermiş-lerdir. Darbenin ilk zamanlarında tekstil

patronu Halit Narin işçilerin 1970’liyıllardaki mücadelelerini anımsata-rak “şimdi sıra bizde” diyerek 12Eylül 1980 Faşist Darbesi’nin öze-tini yapmıştır.

Ülke ancak 1990 Zonguldak büyükişçi yürüyüşüyle bu baskılardan sil-kinebileceğini göstermiş ve fasılasız10 yıl süren karanlık döneminiçinde bir umut olmuştur. 1990’lıyıllar ülkede mücadele ve gözal-

tında kayıplar, işkence ve kirli savaş yılla-rıdır. Yeni bir emekçi halk uyanışınıbastırmak için dünyanın pek çok yerindeemperyalizmin yerli işbirlikçilerince uygu-lanan kirli savaşın her tür yönteminindevreye sokulduğu yıllardır. On binlerevaran gözaltında kayıplar ve faili meçhul-lerle emekçi halk hareketinin uyanışınınöncüleri yok edilmeye çalışılmıştır. Buyöntemlerin son halkasını 19 Aralık2000’de büyük bir acımasızlık örneği ola-rak “Hayata Dönüş” adı verilen cezaevikatliamları oluşturmuş ve aslında bu katli-amla devlet emekçilere yönelik yeni bir“darbe” düzenlemiştir.

Sömürücü sınıfın kendi içindeki iç hesap-laşması 12 Eylül 1980 Darbesiyle artık

KIZIL DAYANIŞMA

Page 22: Kizil Dayanisma Sayi 1

daha kısıtlı ve dar alana sıkışmışken1990’lı yıllar egemen sınıfta farklılaşmala-rın da iyice açığa çıktığı yıllar olmuştur.Yönetenlerin, cumhuriyetin kuruluşundanberi dayattığı tekçi, ırkçı, milliyetçi, laikyaklaşım halk nezdinde yaptığı baskı veişkencelerle iyice yıpranmış ve 19 Aralık2000 “Hayata Dönüş” katliamı darbesiylehalk nezdinde tamamen meşruiyetini yi-tirmiştir. 2001 yılında dünyadaki ekono-mik verilere hiçte uygun olmayan 2001“Anayasa fırlatma ekonomik krizi” patla-mış ve sistemin meşruiyetini yitiren ak-törlerinin ortadan silinmesi işleminin sonhalkası tamamlanmıştır.

Bu sistemin kaçınılmaz yıpran-masına karşı ABD dizaynı“yeni” bir ideolojik kesim yıllariçinde zaten palazlandırılaraktüretilmeye başlanmıştı.1970’li yılların siyasi arena-sında bir siyasi komedyen ko-numunda olan ve toplumsaldesteği dini tek yaşam biçimikabul eden dar bir kesimle sı-nırlı Necmettin Erbakan 12Eylül Faşist Darbecilerinin dekurumsallaştırdıkları yeni dinpropagandasının 1990’lı yıl-larda meyvelerini toplayacakaktör olmuştur. Dinsel önyargı-larla beslenen milliyetçi, ırkçı,emperyalizmin politik hattınatam bağımlı “yeni” bir ideolojik yaklaşımparlatılarak, devletin yeni yaklaşımı yapıl-maya, 1990’lı yılları içinde egemen kılın-maya başlanmıştır. Bu egemen dinci,milliyetçi, tekçi, yaklaşımın cumhuriyetinkuruluşundan bu yana benimsediği temelyaklaşımından tek farkı “laiklik” yerinedinsel önyargıları daha fazla kullanıyoroluşudur. 2000 yılı içinde Necmettin Erba-kan’ın gereken tam sadakati sağlayama-yacağı ve aynı zamanda istenen hızdadönüşüm yapamayacağına bağlı olarakdinci önyargılarla beslenmiş milliyetçi mu-hafazakâr kanat ikiye bölünmüştür. Bubölünmeden her tür “destekle” donatılandinci önyargıları daha pervasızca kullanan“yeni” gerici bir devlet partisi olarak AKPyaratılmıştır. Kuruluş geçmişi bir yıl bileolmadan kaynağı nerden geldiği meçhul

maddi ve manevi yardımlarla palazlandırı-lan gerici parti tek başına iktidara geçerekdevletin “yeni” ideolojik kılığının temsilcisiolmuştur.

Egemenlerin dinci önyargılarla süslenmişyaklaşımı ile daha önce egemen olan“laik” ırkçı yaklaşımı aynı şeyin farklı su-numlarından öte gitmemektedir. “Yeni”devlet partisi AKP’nin ve etkinlik alanınındini kullanarak daha rahat ve cesur yalan-lar söylemesi ile ırkçı, “laik”, faşistlerinartık açığa çıkmış bir kısım unsurunu yar-gılama adıyla cezaevlerine tıkması bir he-saplaşma veya devletin faşist biçiminindeğişmesi değildir. Olanlar sadece iyice

yıpranmış sistemin aktörlerinin devre dışıkalmalarının kaçınılmaz olması ve dinciönyargılarla yönetmeye çalışanların kendimeşruiyetlerini topluma kabul ettirme ça-basından başka bir şey değildir. Devlet fa-şist biçimini devam ettirmekte ve AB

KIZIL DAYANIŞMA

22

Page 23: Kizil Dayanisma Sayi 1

ilişkileri çerçevesinde oluşturulduğu söyle-nen “kısmi demokratik hava” sadece birmakyajdan başka anlam taşımamaktadır.Faşist devletin “yeni” dinsel önyargılarlaharmanlanmış yaklaşımı ülke içinde dahasaldırgan ve acımasız uygulamaları yarat-maya çalışması ve herkesi bir “hizaya”sokmayı tam bir saldırganlıkla yürütme-sine bahane ve kılıf oluşturmaktadır. Budinci önyargıları artık “laik” yaklaşım ye-rine devletin resmi ideolojisi haline getir-mek sadece faşist devlet biçiminin kendinionarmasıdır. Bu “yeni” yaklaşım artık sa-dece ülke içindeki ezilen halklara, emek-çilere karşı saldırgan değil aynı zamandabölgesel olarak da saldırgandır. Bölgesel

savaşların aktörlerinden biri olmaya hazır-lanan bir “yeni” dinsel önyargıları devletideolojisi yapmış anlayış vardır.

Sömürücü sınıflar daha güçlü daha dona-nımlı olarak yıpranmış eski “resmi devletideolojisi” yerine “yeni resmi ideolojiyi”oluşturmaya devam etmekte ve devletlebütünleşmiş biçimde iktidarlarını sürdür-mektedirler.

Egemenler, emperyalizme bağımlı asalakbir sınıftır. Emperyalizmin uzantısı tekeller olarak yö-netim erkinin tepesinde bulunanlar ülkedeyaratılan her tür değerin üzerinde dene-tim sahibidirler. Ekonominin yarattığı de-ğerlerden en büyük payı almakta ve ülkeekonomisini bağımlı oldukları uluslararasıtekellerin ve emperyalist devletlerin iste-dikleri biçimde dizayn etme gücüne sahip-tirler. Büyük toprak sahipliğinden, her tür

fabrika, üretim, tüketim, hizmet, ithalat,ihracat vb ekonominin temel alanları elle-rindedir. Tekellerin istedikleri dışında eko-nomik güç olma şansı artık yoktur. Aradançalışarak sıyrılma hayalleri kuran küçük,orta sermaye sahipleri ancak hayal kur-makla yetinebilirler ve eğer hayatta kal-mak isterlerse de tekellerle birlikte olmakonların sadece emir kulu olmak zorunda-dırlar.

Devlet tüm kurumlarıyla bu tekellerin de-netimi altında bir aygıttır. Devlet içindegörülen siyasi çatışmalar çoğu zamanuluslararası tekeller arası rekabetin gös-tergesi olmaktadır.

Sömürücü sınıf asalak bir yapıdadır. Ser-mayenin hiçbir şey yapmadan para ka-zanmasında açılan uluslararası yeniyollardan ülke tekelleri de yararlanmaktave dünya çapında sermaye spekülasyo-nuna yönelmektedirler. Bölgesel bir askerijandarma olma rolüne bürünen yöneten-ler bunun gereği olarak bölgesel güç ol-maya da çalışmakta ve ülkenin komşularıiçinde kendi ekonomik nüfuz alanlarınıuluslararası tekellerin ve emperyalist dev-letlerin biçtiği role uygun oynamaktadır-lar.

Sömürücü sınıfı uluslararası tekellerdenayırt etmek imkânsızdır varlık dayanakla-rının temelini daha ilk oluşumlarından iti-baren buna dayandıran egemenleruluslararası tekellerin ve emperyalist ül-kelerin temsilcileridirler.

KIZIL DAYANIŞMA

23

Page 24: Kizil Dayanisma Sayi 1

ÜLKE TARİHİNDE SÖMÜRÜLENLERİN MÜCADELESİ VE SOSYALİSTLER.

I. Dünya Savaşı öncesi Ermenilerin kur-dukları bir kısım örgütlenmelerin sosya-lizmden etkilendiği bilinmekle birlikteetkileri çok sınırlı kalmıştır. “Kurtuluş sa-vaşı yıllarında yerel etkilere sahip sosya-lizmden etkilenmiş küçük dergi çevrelerive örgütlenmeler olmasına rağmen halkhareketinin örgütlenmiş en anlamlı adımıMustafa Suphi ve Ethem Nejat önderliğin-deki TKP’dir.

TKP’lilerin Karadeniz’de Mustafa Kemal’indirektifiyle katledilmesi doğum halindekiTKP için önemli bir darbe olmuştur. Kurtuluş savaşı içinde Mustafa Suphilerinkatledilmesinin ardından devletçe sahteTKP kurulması yeni kurulan cumhuriyetinbu konulardaki karşı-devrimci beceriklili-ğini de göstermektedir. Sömürülen kesimlerin cumhuriyetin kuru-luşundan 1960’lı yıllardaki Türkiye İşçiPartisi deneyimine kadar elle tutulur birörgütlülüğü oluşamamıştır. Geçen 40 yıllıksüreç içinde başta Kürt halkı olmak üzere,işçiler, öğrenciler, yoksul köylüler, Alevilerher tür baskı katliam ve saldırı altında di-renç gösterebilecekleri her hangi bir ör-gütlenmeleri olmadan yaşamıştır.Baskının, zulmün dayanılmaz olduğu ko-şullarda ayaklanan Kürtler ve Aleviler kat-liamlarla yok edilmeye çalışılmıştır. Yeryer oluşan işçi direnişleri cumhuriyetin ilkyıllarından itibaren sadece saldırıyla bastı-

rılmış ve her tür hakarayışı sadece polisiyeşiddetin konusu ol-muştur.

1960’lı yılların başındakurulan Türkiye İşçiPartisi belirgin biradım atılmasını sağla-mış ve meclise üyele-rini yollayabilmiştir.1960’lı yıllar aynı za-manda emekçilerinuyanış yılları ve müca-

deleye katılmaya ve örgütlenme girişimle-rine sahne olmuştur. Sendikalörgütlenmeler, yerel dernekler, gençlik ör-gütlenmeleri bu süreçte başlayabilmiştir.Kısmi örgütlenme özgürlüğü sanıldığı gibi27 Mayıs 1960 darbecilerinin verdiği bir“hediye” değil aksine zorla alınmış birdurum olmuştur. 1960’lı yıllardaki TİP’in,sendikaların, yerel dernekleşmelerin,gençlik örgütlenmelerinin hızla güçlen-mesi bunun göstergesidir. Daha cumhuri-yeti kurarken sahte devlet TKP’sikurabilen karşı-devrim uyanıklığı gelişentoplumsal baskının karşısında dayanama-mış ancak bu zorla alınan asgari örgüt-lenme hakkını bir hediye gibi göstermeyegayret etmiştir. Ki 1960’lı yıllar boyuncatüm karşı-devrimci ağızlar bu hakları gaspetmek için “1961 Anayasası bol geliyordaraltmak lazım” diyerek sömürülenlerinörgütlenme haklarını budamak amacıylaher tür saldırıyı meşrulaştırmaya çalışmış-lardır.

KIZIL DAYANIŞMA

24

Page 25: Kizil Dayanisma Sayi 1

1960’lı yıllarınsonuna doğruözellikle gençlikiçinde sosya-lizme yönelimağırlıklı halegelmiş ve o ta-rihten günü-müze kadartoplumsal mü-cadelede sosya-lizmintemsilcilerinioluşturacak olankesim reformist “sol” ve “darbeci askerci”anlayışlardan ayrışmıştır. Sosyalizmindevrimci savunusunu, reformist “sol”danve “darbeci askerci” devlet yanlılarındanayrıştırıp günümüze uzanan tohumlarınıyaratanlar THKO, THKP/C ve TKP/ML ol-muştur.

Sosyalizmin devrimci savunusunun dahailk teorik tezlerinin ve ilk örgütsel yapılan-malarının oluştuğu aşamada devlet tümvahşetiyle bunları yok etmek için saldır-mıştır. 1970’li yılların başı devrimci sosya-lizmin savunusu için yola çıkanlarınkatliamlarıyla başlamış ve bu örgütlenme-lerin liderleri ya öldürülmüş ya da hapis-hanelere doldurulmuştur. Devletinsaldırılarındaki vahşet ve devrimci sosya-listlerin ilk andan itibaren her tür olum-suzluğa rağmen kararlı duruşu ülkekamuoyunda devletin saldırganlığınınmeşruiyetini yitirmesine yol açmış ve1974 yılında genel af yayınlanmak zo-runda kalınmıştır. 1974’den 12 Eylül 1980Askeri faşist darbesine kadar geçen 6 yıl-lık kısa dönem devrimci sosyalizmin savu-nusunu yapanların halk içinde hızlayayılmasına ve etkin olmasına sahne ol-muştur. Düzenin karşısında devrimci biralternatif olan ilk ciddi halk hareketi1970’li yıllar içinde oluşmaya başlamıştır.Bunun hazırlanması ve örgütlenmesindedevrimci sosyalizmi savunanlar önemli roloynamış ve halk muhalefetini düzeninkarşısında devrimci alternatife yönelt-meye çalışmışlardır. 1970’li yıllar içindesosyalizmin kavranmasında ve anlaşılma-sında geniş bir kesimin ilgisi oluşmuş ve

sosyalizm bir“aydın” meşguli-yetinden çıkıpemekçilerin veezilen halklarındireniş kılavu-zuna dönüşmüş-tür.

1970’li yıllardakidevrimci uyanışve sisteme kar-şıt olma halikendi iç gelişimiiçinde değişik

fikri açılımlara sahne olmuş ve bu değişikaçılımlar emekçilerin ve düzenden mem-nun olmayan değişik toplumsal katmanla-rın sosyalizme ilgisiyle de birleşince farkıörgütlenmelerin filizlenmesine zemin ya-ratmıştır. Farklı devrimci yapılanmalarınçoğalması bir fikri doğum haline işarettir.1970’li yıllardaki bu farklılaşma temel ola-rak düzen içi “sol”la ayrışma şeklindekendini göstermiş ve düzen içi “sol” akım-lar devrimci yaklaşımlardan ve sosyalizmanlayışından süreç içinde atılmaya başlan-mıştır. Uluslararası alandaki siyasi geliş-melerin ayrı örgütlenmelerin oluşmasındaönemli bir etken olduğu bu süreçte sosya-lizmin anlaşılması ve mücadelenin örgüt-lenmesinde önemli deneyimlerbiriktirilmiştir.

12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi’yle fi-lizlenmeye başlamış olan sömürülenlerindevrimci hareketi yenilerek geri çekilmişve devrimci sosyalizmin örgütlenmeleriylebirlikte her tür emekçi örgütlenme yasaklıhale gelmiştir. Sendikalar, dernekler, par-

KIZIL DAYANIŞMA

25

Page 26: Kizil Dayanisma Sayi 1

tiler, mahallekomiteleri vbhalk örgütlen-meleri dağıtıl-mış ve buörgütlenmeleresahip çıkabile-cek güçlerbunu yapama-mıştır. 1985 yı-lına kadardarbe şartlarıaltında müca-deleyi yeral-tındasürdürebilendevrimci sos-yalist hareketler1985 yılında tambir dağınıklıkla veörgütsüzlükle karşıkarşıya gelmişler veher tür örgütlenme-leri yok edilmiştir.Kürt hareketinin1984 çıkışıyla ülke-nin bir bölümündebaşlayan devrimcihareketlenme 1989Bahar eylemleriyle işçi sınıfının direnişleryaratmasıyla yeni bir aşamaya ulaşmıştır.1990 başındaki Zonguldak direnişi vebüyük işçi yürüyüşü sömürülenler üzerin-deki “ölü toprağının” atılmasında biraşama olmuş ve başta toplantı ve gösteriyasaları olmak üzere birçok “yasak” sa-dece kâğıt üzerinde kalmak zorunda kal-mıştır. 1990’lı yıllara Zonguldak işçilerinindirenişiyle girilmesinin ardından 1996 yı-lına kadar devrimci sosyalizmin savunu-suyla kendini ortaya koyan düzen karşıtıdevrimci hareket gelişme göstermiş ve 12Eylül 1980 Faşist Darbesi’yle uzaklaştırıl-dıkları sömürülenler arasındaki yerlerinegeri dönebilmeye çalışmışlardır.

1990’lı yıllarda devlet yıllardır uyguladığısaldırganlığında tam bir dizginsizliğe yö-nelmiş ve 1970’li yıllarda kullandığı MHPkökenli sivil faşistler ve PKK itirafçıların-dan oluşturulan polis, özel tim ve özelharpçileriyle gözaltında kayıplar ve failimeçhul cinayetleri yaygınlaştırmıştır. Dev-

letin bu sal-dırı politi-kası 19Aralık 2000tarihindeki“HayataDönüş” kat-liamıyla tambir açık sal-dırıya dö-nüşmüştür.

Gözaltındakaybetme,faili meçhulcinayetlerve 19 Aralık

katliamı dev-rimci sosyalist-lerin halkhareketi içindetutunamayıpgeriye çekilme-sine yol açmış-tır. Aynı şekildedevrimci sosya-lizmin içindenattığı ve dışla-dığı reformist

“sol” ve “darbeci askerci” devletçiler yine“sol” adına devletin devrimci sosyalizminsavunucularını katletmesinden kendilerinepay çıkararak ortalığa doluşmuştur.

19 Aralık 2000 katliamı sömürülenlerinörgütlenmesine ve kendi devrimci alter-natiflerini üretmelerinin ve kazanımlarınınbir kanlı darbeyle kesintiye uğramasıdır.Cumhuriyetin, Osmanlıdan devraldığıhalkı korkuyla sindirerek yönetme politi-kasının bir parçasıdır. Korkaklar cumhuri-yetinin, korkaklarını çoğaltma ve herzaman korkuyla yaşamaları için yapılanuygulamaların kanlı bir darbesi olan 19Aralık 2000 katliamının sonuçları devrimcisosyalizmin savunucuları için sarsıcıolmuş ve bu süreçte emekçi halkın müca-delesi de geri çekilmiştir. Aynı tarihlerde Kürt hareketi liderinin ya-kalanması ve Kürt hareketinin de geriyeçekilmesi 2000’li yılların ilk yarısını 12Eylül 1980 Faşist darbesine benzeyen yıl-lara çevirmiştir.

KIZIL DAYANIŞMA

26

Page 27: Kizil Dayanisma Sayi 1

Günümüzde bir dizi devrimci sosyalizmsavunucusu örgütlenmeler toparlanmaktave devrimci mücadeleye daha güçlü katkı-lar sunmaktadır. Kürt hareketinin de üze-rindeki dağınıklığı attığı ve düzenle bağınıkoparmak zorunda olduğunun açığa çık-tığı görülmektedir. Emekçilerin hemen heralanda örgütlenmeler yaratmaya çalıştık-ları sendikalar, dernekler, birlikler oluştur-duğu ve bunların seslerini daha kararlıbiçimde çıkardıkları günler yaşanmaktadır.Artık her alanda sömürülenler haklarınıaramakta ya da varlıklarına yönelen saldı-rılar karşısında artık eskisi gibi sessiz kal-mamaktadırlar.

Yaşananlar sömürülenleri, düzen karşıtlarıve devrimci oluşumları bir ayrım nokta-sına taşımıştır. Bu ayrım noktası devletin“hoşgörüyle” baktığı düzen içi muhale-fette yer almakla, devletin her tür dizgin-siz saldırganlığını göze alarak devrimciseçeneği yaratmak arasındadır. Devlet“yeni” ideolojik argümanında bunu açıkçaortaya koymakta ve düzen içi muhalif ol-mayı kabul eden herkesi kısıtlı da olsa bir“hoşgörüyle” karşılayacağını göstermeyeçalışmaktadır. Düzen karşıtı devrimci birçizgiyi ise her tür saldırganlık ve şiddetleyok edeceğini ise her fırsatta ilan etmek-ten geri durmamaktadır.

Yılların “sol” muhalif parti ve yapıları buseçeneğe görebir mevzi almakzorunda oldukla-rının baskısı al-tındadırlar. Sonyıllarda görülen“sol” partilerdekive devrimci yapı-lardaki bölünme,ayrışma ve par-çalanmalar bubaskıyla ilişkilidir.Devletin bu tipbir baskıyı sürek-lileştirmesi vedevrimci seçe-neği hala diri vecanlı olarak sa-vunanlara saldır-

ganlıkta dizginsizliğinin nedeni ise düze-nin bir devrimle yıkılmadan sorunlarınahiçbir zaman çare bulamayacak kesimle-rin çoğalması ve artık üzerlerindeki “dev-let korkusunu” atmaya başlamalarıdır.Düzenin yıkılması gerektiği ve bununancak bir devrimle olanaklı olacağını dü-şünen kesimler giderek çoğalmaktadır. Düzen ise bu sistemden umudunu kesmişkesimleri kendine yeniden bağlamak içinbirçok uygulamanın yanında değişik türde“reformist”, devrimci görünümlü araakımların (post anarşistler, troçkistler, li-beral solcular, milliyetçi solcular, İslamcısolcular, yasalcılar, vb) her tür faaliyetiniel altından desteklemekte veya görmez-den gelmektedir.

Devrimci sosyalizmin yeniden bir örgütselatılımla düzenden kopmuş ve kopmayagönüllü emekçiler ve toplumsal kesimlerlebağlarını güçlendirmesi en temel görevi-dir. Bunun yanında “reformist” vb araakımların düzenle bağı kopmuş kesimleritekrar düzene bağlama çabalarına karşıdurmaları devrimci seçeneğin güçlenme-sini sağlayacak temel bir yoldur. Devrimci dayanışmanın bu süreçte önemlibir rol oynayacağı görülmektedir. Dev-rimci seçeneğin güçlenmesine yarayacakher çalışma ve faaliyet devrimi tek yololarak görenlerin dayanışmasıyla büyükbir güç kazanacak ve devrimci seçenekmaddi bir toplumsal güç olacaktır.

KIZIL DAYANIŞMA

Page 28: Kizil Dayanisma Sayi 1

DAYANIŞMA

Düzenin gördüğü her yerde şiddetle,kanla ve her tür yöntemle saldırdığı dev-rimci bir alternatif mayalanmaktadır. Sö-mürülenlerin yılların mücadelebirikimleriyle elde ettikleri kazanımları on-ları yeni bir mücadele aşamasına yönelt-mektedir.

Devrimci sosyalizm ve Kürt hareketininzeminini oluşturduğu düzen karşıtı dev-rimci alternatif, var oluşunu büyük bedel-lerle sağlamış ve bu bedellerin yarattığıdayanışma ruhu sömürülenler için yeni birumut oluşturmuştur.

Devrimci örgütlenmeler kendi iç tutarlı-lıklarını korumanın öneminin yanındaaynı zamanda kendilerini artık devrim

KIZIL DAYANIŞMA

27

Page 29: Kizil Dayanisma Sayi 1

hareketinin bir bileşeni ve parçası ola-rak görmeye daha yakındır. Kısıtlı olanörgütsel güçlerinin çevresinde örgütlen-meyen, örgütlenmek için gereken araç-lara ulaşmakta çekingen olan veyabunlara ulaşamayan büyük bir halk ke-siminin oluştuğu somut bir veridir. Kürthareketinin etkilediği kesimlerle örgütlübir halk hareketi oluşturmasının verdiğigüçle de cesaret bulan düzen karşıtı ke-simler devrimci seçeneğe yönelmeyedaha yakın durmaktadırlar. 1996 Kadı-köy 1 Mayıs mitinginden bu yana geçensüreçte gelişen şartlara bağlı olarak da-ğılıp ortadan kaybolan daha sonra tek-rar ortaya çıkan geniş bir düzenmuhalifi toplumsal kesim vardır. Bu ke-simler devrimci sosyalizmin kısıtlı yapı-lanmalarına ulaşmakta sorunlaryaşamakta ve onlara yaklaşmakta halaçekingen durmaktadırlar. Düzenin eko-nomik, sosyal yaşamda yarattığı tahri-bat ve sömürülenlere boyun eğenkorkaklar olmak dışında seçenek bırak-maması sömürülenleri zorunlu yeni ara-yışlara yöneltmektedir.

Devrimci sosyalizmin önünde iki temelgörev durmaktadır. Birinci görevi, reformist “sol”, askerci dar-beci milliyetçi devlet savunucusu “sol”lave “sol” görünümlü ara akımlarla müca-dele. Düzenden hoşnutsuz olan kesimleridüzene bağlama, düzenin yeni köleleriyapmanın savunucusu yaklaşımları açığaçıkarmak ve onları sömürülenler arasın-dan dışlayıp olmaları gereken yere yanidüzenin savunuculuğuna yollamak. Refor-mist ve milliyetçi “sol”la mücadele dev-rimci seçeneğin halk içindeki gücünüarttıracağı gibi aynı zaman da düzenin sö-mürülenlere sıkıştığı yerde sahte seçenek-ler sunmasının da önüne geçecektir.

Devrimci sosyalizmin ikinci görevi, düzenkarşıtı devrimci alternatifi oluşturacakkişi, kurum, örgütlenme vb arasında dev-rimci dayanışmayı sağlamaktır. Mücadele-nin geliştiği her alanda katılanlar arasındaufak, büyük, güçlü, zayıf vb ayrımı yap-madan, mücadelenin kazanılmasının, dev-rimin kazancı olacağı anlayışını egemenkılmak.

Devrim bir gelecek sorunu değildir. Dev-rim günün sorunudur. Devrim tarihleri sa-dece iktidarın ele geçirildiğiniyazmamaktadır. Devrim bir süreç işidir. Devrim örgütlü kitlelerin yapabileceği birşeydir. Kapitalizm altında yaşarken insan-lar değişik nedenlerle devrimci sürece ka-tılırlar o yüzden değişik tarzda ve çeşitliörgütlenmeler yaratmaları toplumsal geli-şimin doğal sonucudur. Farklı siyasi amaç-lar veya farklı isteklerle örgütlenmişinsanların ortak hedefi düzeni değiştirmekve yerine insanca bir sistem oluşturmak-tır. Tarihsel gelişim ve toplum bilimleri ka-pitalizme karşı sosyalizmden başkaseçenek sunmamıştır. Sosyalizm kapita-lizme karşı mücadelenin varacağı kaçınıl-maz bir evre olarak hala canlı ve diridir.

Düzen karşıtı mücadelede devrimci alter-natifin var olabilmesi ve gelişmesi içindevrimci dayanışma görünen tek seçe-nektir.

Devrimci dayanışma pratik olarak görülm-üştür ki eylem içinde daha kalıcı ve ger-çek olabilmektedir. Devrimcidayanışmanın ilk temel kuralı eylemdebirlik, ajitasyon ve propaganda da ser-bestlik ilkesidir. Devrimci dayanışmanınbu kuralının işlediği yerde sorunlar çıksabile bu sorunların aşılmasının mekanizma-ları da oluşturulabilmektedir.

Devrimci dayanışmanın kalıcı örgütselmekanizmalarının hemen oluşturulabile-ceğini beklememek gerekir ancak yıllarınmücadele birikimiyle donanmış devrimcihareketlerin bu tip mekanizmaların oluş-turulup bunu harekete geçirecek bilgi de-neyim ve anlayışa sahip oldukları da birgerçektir. Devrimci seçeneğin emekçi halkiçin dikkate aldıkları maddi bir güç olma-sının yolunda bu tip mekanizmaların yara-tılması atılması gereken adımlardan biriolarak devrimcilerin ve devrimci sosya-lizmi savunanların görev olarak gündem-lerinde olmalıdır.

Devrimci dayanışma sadece bir söz değilyapılması gereken somut işlerin adıdır.

KIZIL DAYANIŞMA

28

Page 30: Kizil Dayanisma Sayi 1

KIZIL DAYANIŞMA

Kapitalizm insanları kişiliğinden, sosyalilişkilerine sömürücülerin işine yarayan birforma sokmaya çalışır. Kapitalizmin insan-lara sunduğu ve mecbur tuttuğu davranışbiçimi bireyci, kendinden başka bir şeydüşünmeyen, toplumsal ilişkileri sadecekendini merkez alarak yürüten, sosyopatözelliklerle donanmış çarpık bir kişiliktir.

Kapitalizm bencil, kendinden başka birşey düşünmeyen, toplumsal her olay vegelişmeyi sadece kendini merkez alarakdüşünen sosyal gruplaşmaları da ister veteşvik eder. Örgütlenmelerin, kurumların,işyerlerinin sadece kendi çıkarı için çalışı-yor olması kapitalizmin doğal halidir. Bukurumlaşmalar ve örgütlenmeler insanlı-ğın, içinde bulunduğu toplumun, doğanın

KIZIL DAYANIŞMA

29

Page 31: Kizil Dayanisma Sayi 1

zararına olan ancak kişinin bencil çıkarınahizmet eden işleyişi normal ve olağankabul eder. Kapitalizmin var olan ekono-mik, siyasi, dinsel, mesleki, vb her türkurum ve örgütlenmesi sadece kişininkendi bencil çıkarını düşünerek hareketetmesini dayatır.

Kızıl dayanışma, kapitalizmin dayattığıbenmerkezci kişilik ve toplumsal işleyişbiçiminin karşıtıdır. Kapitalizmin egemen-liği altında devrimci mücadeleye katılankişi ve kurumlarda kapitalizmin yarattığıbireyci anlayışın izlerine karşı direnmekgerektiğini savunur.

Kızıl dayanışma, devrimci sosyalizmin da-yanışma ile bir gerçeklik bulacağını ve ka-pitalizmin yarattığı bencil kişilik ileörgütsel anlayışların sadece kapitalizminişleyişinin bir parçası olduğu gerçeğinibilir.

Kızıl dayanışma, sosyalizmin sadece birkesimin veya bir sınıfın kurtuluşu olmadı-ğını aksine bir insanlık sorunu olduğunu

bilir. Bireyci kişilik özelliklerine ve ben-merkezci örgütsel tutumlara karşı koyu-şun devrim ve sosyalizm mücadelesininzorunlu ilkesi olduğunu savunur.

Kızıl dayanışma, düzene karşı koymayıdüşünen her kişi ve kurumu ortak müca-delenin parçası olarak tanımlar ve onlarladayanışma içinde olmayı varlık nedenle-rinden biri sayar.

Kızıl dayanışma devrim mücadelesinin bir-çok gelişmelerle önceden görülemeyecekolaylarla dolu olduğunu ancak bunlarındevrimci dayanışmayı yıkacak veya dev-rimci dayanışmayı gereksiz kılacak şeylerolamayacağını mücadele tarihinin sadecedevrimci dayanışmanın gerekliliğine işaretettiğini bilir.

Kızıl dayanışma, devrim mücadelesindeyer alan kişi ve kurumların her birinin yolarkadaşı olduğunu ve bu doğrultuda mü-cadele edenlerle dayanışmada her zamanyapabileceklerinin azamisini yapmayı he-defler.

KIZIL DAYANIŞMA

30

Page 32: Kizil Dayanisma Sayi 1

Kızıl dayanışma, devrim mücadelesi içindeoluşmuş devrimci dayanışmayı engelleyenönyargılı tutumlara karşı koymanın önemliolduğunu ve bu önyargılı tutumların dev-rim mücadelesi içinde kapitalizm anlayışı-nın etkisi olduğunu savunur.

Kızıl dayanışma devrim ve sosyalizm diyenherkesin devrim mücadelesinin dayanış-masına katılmasını savunur. Örgütsüz in-sanlarınsa, toplumda kapitalizmin dahauzun yaşamasına yardımcı olacağını bilir.

Kızıl dayanışma, reformist “sol”un ve dar-beci, askerci, devlet yanlısı milliyetçi “sol”unve ara akımların devrimci dayanışmanındüşmanı olduğunu ve bunların emekçi halkiçinden uzaklaştırılması gereken düzenin sa-vunucuları olduklarını belirler.

Her gelişme günümüzde devrim seçeneğinidaha çok ön plana çıkarmaktadır. Devrimcidayanışma devrim yolunun yürünmesiönünde oluşturulacak her tür engelin yıkıl-masının en önemli adımlarındandır.

Kızıl Dayanışma: Faşist devlet biçimininve emperyalizme bağlı yarı gelişmiş kapi-talizmin hüküm sürdüğü ülkede düzenin;kendi iç işleyişiyle emekçilerin ve her tür-den haksızlığı yaşamaya mahkûm edilenhalkın sorunlarını hiçbir zaman çözemeye-ceğini görenlerin birlikteliğidir. Düzenin içişleyişinin mücadeleyle erişeceği en geliş-miş ve “demokratik” yapılanmasının biledevrimci bir emekçi halk iktidarı yaratıl-masının önünde devrimi gereksiz kılacakbir unsur olamayacağını görür. Emekçile-rin ve ezilen her kesimin tek kurtuluş yo-lunun devrim olduğunu kabul edenler,Kızıl Dayanışma’yı devrimcilerin gönüllü

örgütsel birlikteliğinin adımı sayarlar.

Devrimi her türden faşist devlet mekaniz-maları ve kurumlarının yok edilmesi veemperyalizme bağımlılık ilişkilerinin hertürden yerli işbirlikçilerle birlikte ortadankaldırmasının hedeflenmesi olarak anlar.

Devrimci bir dönüşümden çıkarı olan her-kesle ortak devrimci anlayışta buluşur.

Devrim ve sosyalizm mücadelesinin birunsurudur.

Devrimin örgütlü kitlelerin mücadelesininbir ürünü olduğunu bilir ve devrimci birörgütlenme biçimi olarak kendini ifadeeder.

Düzen karşıtı devrimci mücadeleyi benim-seyenlerin gönüllü birliğidir.

Devrimci mücadelenin birçok örgütlenmemodeliyle oluştuğunu bilen Kızıl Daya-nışma kendisini devrimci dayanışmanınörgütlenmiş bir platformu olarak görür.Düzen karşıtı her kişi ve kurumla birlikteortak hareket etme imkânını arar ve bunusağlayacak örgütsel yapıların oluşmasınakatkı yapar ve güç taşır.

Emekçilerin mücadelesinde dayanışmanınyaratılması özel çabalara ihtiyaç duymak-tadır. Bunun sağlanmasının bir kadro ha-reketi olduğunun görülmesinin sonucuKızıl Dayanışma oluşmuştur.

Faşizme karşı kızıl direniş geleneğinin ya-ratılma ve güçlendirilmesi, bunun dev-rimci bir kalkışmaya yöneltilmesi KızılDayanışmadır.

KIZIL DAYANIŞMA

Page 33: Kizil Dayanisma Sayi 1

20. Yüzyıl başında kapitalizm emperyalizmedönüşürken egemenlik araçlarından olandevletin de biçimini dönüştürme yoluna gir-mişti. Kapitalizmin egemenlik araçlarındandevlet mekanizması, en temel egemenlikgücünü oluşturmaktadır. O yüzden devletmekanizmasının işleme biçimi her sömürülüsistem için olduğu gibi kapitalizm için devarlık yokluk nedeni sayılacak önemdedir.Sistemlerin kendilerini var etme ve hayati-yetini sürdürme aracı olarak devlet bir şid-det mekanizmasıdır. Gücü olanın elegeçirdiği ve şekil verdiği mekanizma olarakdevlet, gücü olan sınıfın diğer sınıflar üze-rinde kullandığı şiddeti örgütleme aracıdır.

Kapitalizmin devresel krizler içinde varoluşu onun sürekli olarak yönetim biçi-minde “köklü” sayılabilecek değişiklikleryapmasını zorunlu kılar. Köklü değişiklikle-rin en temel nedeni kapitalistlerin egemen-liklerini sürdürme zorunluluklarıdır.Kapitalizmin tanımlanmış temel kuralı emek

sömürüsü ve artı-değere el koymaktır. Ka-pitalizmin var oluşunun mihenk taşı budur.Her yöntemi bu temel üzerinde gelişir vebuna yönelik işler. Egemenlik aracı olarakdevlet de kapitalizm için artı-değere el koy-mada kullanılan yöntemlerden birisidir.

Kapitalizmin, 1. Dünya Savaşı ertesindeinsanlığın yeni bir dünya özleminin ifadesiolan sosyalizmin uygulanmaya başlanan birmodeli olarak Sovyetlerin ortaya çıkma-sıyla işleyişinde yeni yöntemlere baş vur-ması kaçınılmaz olmuştur. Sosyalizm,kapitalizmin ölüm işaretçisidir. Özel mülki-yet adı altında yürütülen talan ve yağmayakarşı insanlığın eşit ve özgür gelişimininifadesidir. İnsanlığa yaşamak için zorunluolduğu ihtiyaçlarını karşılamak için kölelikkoşulları dayatan kapitalizme karşı, yaşam-sal ihtiyaçların herkese sağlanmasını vebunlara yönelik köleleşmeye karşı duru-şuyla sosyalizm, kapitalizmin insanlığı kö-leleştirmesine karşı umut olmuştur.

32

FAŞİZM NEDİR?

Samsun’da HDK’nın Barış Heyeti diye TKP, Halkevi, 78’liler Derneği’ninbulunduğu binaya linç için saldıran faşist güruh (19-02-2013)

Page 34: Kizil Dayanisma Sayi 1

Kapitalizmin içinden çıktığı feodalizme karşıgeliştirdiği “eşitlik, kardeşlik, özgürlük”ideali emperyalizmle birlikte sadece emek-çileri, halkları kandırmaya yarayan içi boşözlü söz haline gelmiştir. Kapitalizm, em-peryalizm aşamasıyla birlikte insanlığa yaköleleşeceksin ya da yok olacaksın dayat-masından başka bir şey sunamayacak aşa-maya geçmiştir. Kendi var oluşunusürdürmek için daha önce ideal olarak sa-vunduğu her şeye karşıt olan yeni yöntem-lerini devreye sokmuştur. Bu yöntemlerkapitalizmin “bilinçli” tercihi değildir, aksinemecburiyetidir. Kapitalziminvar oluşunu sürdürmek içinmecburi gördüğü yönetim bi-çimleri onun işleyişinin gerek-lerine uygun oluşur. Onunkendi var oluşuna uygun oluş-turmaya çalıştığı yönetimler veyöntemler kapitalizmin işleyi-şinden zarar gören geniş ke-simlerin hareketleri vemücadeleleriyle kısıtlanır.

Sınıflı toplumlar tarihi, bir mü-cadeleler tarihidir. Mücadeletarihi ise her gün yaşanan ça-tışmalarla belirlenen bir yolizler. Kapitalizm kendi varoluşuna en uygun yönetimve yöntemleri nasıl her günfarklı biçimlerle uygula-maya çalışırsa ona karşıolanlar da aynı şekilde hergün buna karşı mücadeleederler. Günlük hayatınmücadeleleri içinde kapita-lizm ve karşıtlarının güç bi-rikimleri de toplumlartarihinde dönüm noktasıolacak olaylarını ve sonuç-larını belirler.

Faşizm, kapitalizmin yönetim biçimi olaraktoplumların dönüm noktalarındandır. Dahaönceki yönetim biçimiyle toplumu istediğibiçimde idare edemeyeceğini gören, düşü-nen, karar veren ve bunu mecburiyet olarakgören egemenlerin başvurduğu bir devletbiçimidir. Toplumların faşizmi istemesi değilegemenlerin faşizmi dayatması ve bunauygun çalışmalar yapması sonucu devlet bi-

çimi faşistleşir. “Çok iyi bilinmelidir ki faşizmyerel ya da geçici bir olgu değildir. Faşizm,emperyalizm ve toplumsal devrim döne-minde, kapitalist burjuvazi ve diktatörlüğü-nün sınıf hakimiyeti sistemidir.” (Dimitrovs.57) Faşizmi sadece belirgin bir ulusa, böl-geye has bir durum olarak görmek yanlıştır.Faşizm kapitalizmin mecburi sonuçlarındanbirisidir. Faşizm, kapitalizmin egemenliğinisürdürebilme araçlarından birisidir.

KIZIL DAYANIŞMA

33

Page 35: Kizil Dayanisma Sayi 1

Kapitalizmin, emperyalizm aşamasına ge-çişiyle birlikte daha farklı egemenlik araç-larına ihtiyaç duydu. Bu egemenlik araçlarıdönüşümünde emekçileri yönetmek vebaskı altında tutup özel mülkiyetçi temelyapısını sürdürebilmek için devlet yapısınıda daha farklı bir biçime dönüştürmek zo-runluluğuyla karşı karşıya kaldı. Kapitaliz-min tekelci sermayeye dönüşerek kendi içişleyişinde köklü dönüşüme zorunlu olmasısonucu gücün daha az elde daha fazla top-lanması onun daha farklı egemenlik araç-larına ihtiyaç duymasını da zorunlukılmıştır. Tekelci sermayenin egemenlikaraçlarından devlet mekanizması da buköklü dönüşümden nasibini almış ve kapi-talizmin kendisini yıkılma riski altında gör-düğü yerlerde devlet biçimi faşizmedönüştürülmeye çalışılmıştır. Tekelci ser-mayenin iç çelişkileri ve kendini var etmezorbalığı onun daha farklı yöntemlere sarıl-masının yolunu açmış ve “faşizm finans ka-pitalin en gerici, en bağnaz ve enemperyalist unsurlarının açık zorba dikta-törlüğü olarak” (Dimitrov s.134) tarih sah-nesindeki yerini almıştır. İtalya’da Mussoliniliderliğindeki Faşist Parti, Almanya’da Hitlerliderliğindeki Nazi Partisi faşizmin devlet bi-çimi haline dönüştürülmesinin en belirginörnekleridir. 1920’ler dünyasında palazla-nan ve devlet biçimini dönüştürmek için altyapısını oluşturan faşizm 1930’ların dünya-sında bir çok ülkede devlet biçimi halinegelmiştir. İtalya, Almanya, Japonya, Ro-manya, Bulgaristan, İspanya, Portekiz, Ma-caristan, Avusturya 1930’lu yıllardafaşizmin devlet biçimi olarak egemenlik ka-zandığı belli başlı ülkelerdir.

FAŞİZMİN DÖNÜŞÜMÜ VE GİRDİĞİ ÇEŞİTLİ BİÇİMLER

Faşizmin tarih sahnesine ilk çıktığı İtalya’daiktidara geçtiği 1922 yılından günümüzekadar dünyanın her yerinde farklı biçimlerive farklı yöntemlerle oluştu. “Faşizmin hiçbir genel tarifi -doğru olsa bile- değişikaşamalardaki bütün ülkelerde gelişimininve faşist diktatörlüklerin çeşitli biçimlerininözel niteliklerinin incelenmesi gereğini or-tadan kaldırmaz. Her ülkenin kendi ulusalözelliklerini, faşizmin özel ulusal nitelikle-rini incelemek, irdelemek ve ortaya koy-mak ve buna göre faşizme karşı etkilimücadele yöntem ve biçimleri bulmak zo-runludur.” (Dimitrov s223) Faşizmi sadecebazı özelliklere göre değerlendirmek ve oözellikler yoksa faşizm yoktur veya vardırdemek, faşizmin bir devlet biçimi olarakvar oluşunu ve emperyalizmin egemenlikaraçlarından biri olarak faşizmi anlamamakdemektir. Tarih sahnesine ilk çıktığı gündenbu yana geçen yaklaşık 90 yıllık süreçteemperyalizmin faşizme başvuruş ve onuegemenlik aracı olarak kullanışındaki bi-çimler çok çeşitlidir. “Burjuvazinin tek çıkaryolu kitleleri faşizm ile zaptetmektir. Fa-şizm, burjuvazinin sınıf egemenliğinin sonaşamasıdır. Bütün burjuva devletleri enindesonunda ya bir hükümet darbesi ile ya da"barışçı" bir yolla, ya da gaddarca ya datatlı sert bir biçimde faşizme geçer; geçişyöntemleri önemli değildir ve belirli bir ül-kenin özel şartlarına, toplumsal yapısına,politik güçler ve sınıflar arasındaki dengeyebağlıdır.” (Dimitrov s.57) Faşizmin belirgin

KIZIL DAYANIŞMA

34

Page 36: Kizil Dayanisma Sayi 1

temel özelliği tekelci sermayenin egemen-lik savaşında kendi iç çelişkilerini ve emek-çileri yönetme aracı olarak en gerici ensaldırgan özelliklere ihtiyaç duyması vebuna uygun yapılanmasıdır.

Burjuvazi var oluş koşulları gereği sınıf içibarışını hiçbir zaman sağlayamaz. Kendisınıf kardeşleri değil kendi sınıfının içinderekabet edeceği rakipleri vardır. Burjuvazi-nin sınıf olarak ortak hareket imkanı herzaman karşıtlarının durumuyla ilgilidir. Bur-juvazinin egemenliğini sarsacak onun sınıfolarak var oluşunu tehdit eden her girişimburjuvazinin iç çelişkilerini geri plana itme-sinin temel gerekçesidir. O yüzden kapita-list toplumlarda ve özellikle faşistdevletlerde sıkça “bu zor dönemler”, “birlikberaberlik gereken günler”, “iç düşman vedış düşmana karşı ortak hareket etmek”,“vatan söz konusuysa gerisi teferruattır” vbtarzında politik dayatmalar bitmeyen birolağanlaştırılmış haldir. Sürekli bir tehlikeiçinde zor günlerden geçme durumu top-luma dayatılır. Bu burjuvazinin emekçilerüzerindeki baskı aracı olduğu gibi kendi iççelişkilerini de bastırma yoludur. Burjuva-zinin tekelci kesimi kendi çevresinde kur-duğu asalak çevreyle topluma kendianlayışını ve dünya görüşünü tek doğruolarak dayatıp bunu da devlet gücünüelinde tutmanın üstünlüğüne dayanarakşiddetle uygular.

Faşizm tekelci sermayenin iç çelişkileriniaşmak ve egemenliğini sürdürmekte elinekeyfi her olanağı sunan bir siyasi yönetimbiçimidir.

TÜRKİYE VE FAŞİZM

Türkiye, Osmanlı’nın artığı denerek oluştu-rulmuş bir devlet halinde tarih sahnesineçıktığında nasıl bir üst yapı kurumu oluştu-lacağı tartışma götürmeyecek biçimde em-peryalistlerce belirlenmişti. Emperyalistdevletlere karşı tek bir kurşun atmadananti-emperyalist savaş yaptığı yalanıyla varolan Ankara hükümeti, Osmanlı hükümeti-nin uzantısı olarak oluşturulmuştu. İngilte-re’nin uydu devleti yeni kurulmuş olanYunanistan ve Doğu’da da Ermenilerlekısmi bir savaşa tutuşan Ankara hükümeti“kurtuluş savaşını” kendi ülkesindeki halk-lara yönelik bir iç savaş biçiminde algılamışve iç savaş olarak da yaşamıştır. Emperya-list devletlerle, düvel-i muazzamayla an-tlaşmalar yapmak için sürekli ilişki içindekalınmış ve “Kurtuluş Savaşı” denerek ya-pılan mücadelenin temel gayesini de em-peryalist devletlerce bir güç olaraktanınmak oluşturmuştur. “Kurtuluş Savaşı”sonucu emperyalist devletlerce de tanınanbir devlet kurulmuş ve bu devlet Osman-lı’dan devraldığı mirası emperyalistlerin da-yatmalarına uygun biçimde reddedip yenibir devlet olma olunduğu iddiasını yaymış-tır. Kurulan Osmanlı artığı bir devlettir. Os-manlının parçalanıp emperyalizme yenitalan alanı olmasında Osmanlı’nın diğerbölgelerinde olduğu gibi Türkiye de emper-yalizme aracılık edenlerin iktidar olduğu biryapı halinde inşa edilmiştir. Temel sorunuiç işleri ve ülkeyi idare etmek haline gelenbir “yeni Osmanlı” emperyalizmin tam daistediği bir şey olarak tarih sahnesine on-ların belirlediği biçimde adım atmıştır. Budurum elbette iktidarı alanların tam bir sö-mürge valisi olmaları anlamını taşımamak-tadır. Aynı tarihsel dönemde Afrika veAsya’da pek çok ülkede yaşanan sömürgedurumundan farklıdır. Ülkede şiddetle ikti-darı alanların emperyalistler karşısında sözsöyleme ve güçlerine uygun bazı konulardaısrar etme olanakları vardır. Uluslararasıtekelci sermayeye bağımlı onunla varlıkbulan bu yönetimin emperyalistler arası çe-lişkilerde kendisine daha “cazip ve kârlıgelen” efendilere yönelme gücü vardır. Ülkeuluslararası tekellerin güç kavgasının açıkarenasıdır ve bu arenadaki kavgada ikti-

KIZIL DAYANIŞMA

35

Page 37: Kizil Dayanisma Sayi 1

darda bulunanlarda efendilerden bazılarınıseçme ve onların kavgasına ortak olmaolanakları yaratmıştır. Türkiye kurulduğun-dan 1929 Büyük Dünya Ekonomik Buh-ranı’nın yansımaları her şeyi etkileyinceyekadar geçirdiği kısa dönem içinde devletyapısının nasıl olacağı arayışı içinde olmuşve Osmanlı’dan kalan devlet geleneğiylebirleştirilmeye çalışılan “Avrupa tarzı de-mokrasicilik” oyunuyla oyalanmıştır. Arayışiçinde geçen bu dönemde baskın olan herzaman Osmanlı despotizmi halinde işlemişve “teba” yani halk sadece direktiflere uyan“sürü” sayılmıştır. Osmanlı geleneği her şeyve herkes “devletin mülküdür ve devletinbelirlemesi altındadır” anlayışıyla geçen dö-nemde iktidardakilerin kirli kavgaları siyasiyaşamın belirleyici unsuru olmuştur.

1929 Büyük Dünya Ekonomik Buhranıbaşta emperyalist ülkeler olmak üzere dün-yadaki her şeyi alt üst etmiş ve her yerdekigüç dengeleri sarsılmıştır. Alt üst olandünya sistemi kendisine yeni çıkış yollarıararken bir dizi ülke gibi Türkiye egemen-lerinin de karşısına Faşizm parlak bir modelolarak çıkmıştır.

1922’nin son aylarında İtalya’da zorbalıklaiktidara gelen Faşist Parti’nin İtalya’yı yö-netme biçimi bir prototip devlet biçimi ola-rak emperyalistlerin iştahını kabartanuygulamalara sahne olmaktadır. İtalya’dagüçlü biçimde var olan sosyalistler ve ko-münistler ezilmiş İtalya emperyalist siste-min sorunsuz ülkelerinden biri halinegelmiştir. Tekeller istikrarlı olarak kar oran-larını arttırıp diledikleri gibi hareket edebil-mekte ve egemenliklerini sürdürmektefaşist devletin nimetlerinden doyasıya ya-rarlanmaktadırlar. Emperyalistler için bu“parlak örnek” Avrupa’daki diğer ülkelerede yansımış ve bir dizi ülkede faşizm kendiyerel özellikleriyle devlet mekanizması ha-line gelmiştir. Türkiye’de iktidarı elinde bu-lunduranlar bu faşist örnekleri kendiOsmanlı devlet geleneğine uygun bulmaktagecikmemiş ve Türkiye’ye nasıl uygulana-cağını araştırmaya başlamışlardır. Ülkedeyasal mevzuattan, dünya ekonomik buhra-nının da etkisiyle yıkıntıya dönüşen ekono-miyi yenilemeye kadar bi çok konuyaçözüm olarak faşizm görülmüştür. 1930’lu

yılların ilk yarısı faşizmin Türkiye modeliniadım adım yaratma çabalarına sahne ol-muştur. Faşist ülkelerden yasal mevzuatlaraktarılmış, topluma Osmanlı geleneğine dauygun tarzda faşizmin “yönetenler bilir sor-gulanamaz” anlayışı parlatılarak dayatıl-mıştır. Devlet ve faşist partinin içiçe aynışey oluşu taklit edilmiş ve tıpkı faşist İtalyave Nazi Almanya’sında olduğu gibi Tür-kiye’de de devlet ve tek parti içiçe geçmiş-tir. O zamana kadar ülkede var oluşlarıdevlete düşman olarak tanımlansa bilekısmi kabül görmüş kesimler ve sınıflar yoksayılmıştır. İşçi sınıfı, köylü, emekçi, vbartık yoktur herkes devletin bekaası içinçalışan birer alettir. Devletin gösterdiği bi-çimde ve yönlendirmesi dışında yaşamak,düşünmek ve davranmak suçlu olmak de-mektir. Devletin verdikleriyle herkes yetin-mek zorundadır ve devletin verdiklerindenfazlasını isteyenler sadece “haşerat” mua-melesi görecektir. Ülkede var oluşları herzaman sorunlu sayılan Kürtler, Aleviler,Müslüman olmayanlar, Türk olmayanlar,Çingeneler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler kı-saca devletin belirlediği kriterlere uygun ol-mayan herkes “düşman” sayılır halegetirilmiştir.

1930’lu yılların başında ilan edilen “Güneşdil ve tarih teorisiyle” hemen hemen dünya-daki herkes Türk sayılmıştır. O günden gü-nümüze kadar askeri okullarda halaöğretilen teoriye göre Türkler “efsanevi MU”kıtasındandırlar. “Mu Kıtası” okyanus sularıaltında kalınca Asya’dan dünyaya yayılmış-lar ve dünya üzerindeki medeniyetlerin ku-rucusu olmuşlardır. Mısırlılar’dan,Sümerlere, Amerika kıtasındaki Mayalarakadar dünya üzerindeki herkes Türklerin so-

KIZIL DAYANIŞMA

36

Page 38: Kizil Dayanisma Sayi 1

yundan gelmektedir. Bu bilim dışı hurafeyedayandırılarak oluşturulan Güneş Dil veTarih Teorisi’ne uygun bir eğitim ve organi-zasyona gidilmeye çalışılmıştır. Faşist İtalyave Almanya’dan örneklenerek korparatif birtoplumsal model yaratılmaya yönelinmiştir.

1930’lu yıllarla birlikte başlayan devletinfaşist bir biçime dönüştürülmesi ne İtal-ya’daki ne de Almanya’daki örneklerinin iz-lediği yolu izlemiştir. Devleti elindebulunduran güçlerin kendi iç hesaplaşma-sını da yaptığı “yukarıdan aşağıya” ugula-nan bir faşizm modelidir. Devletiyönetmekte zorlanan ve bu yönetim süre-cinde elindeki gücü kaybetme korkusuyla,elindeki gücü yetersiz bulma durumu dev-letin faşistleştirilmesinde itici güç olmuştur.Dünyanın ekonomik buhranla alt üst olma-sının etkisiyle kendi iktidarını da tehlikedegören iktidardakiler faşizmi Avraupa’dangördükleri biçimiyle taklit etmeye ve onuyerel hale getirmeye yönelmişlerdir.

Türkiye’de faşistleştirilen devlet uygulama-larıyla kendisini dayatmaya başlamış ve enönemli icraatlarından birini 1934’te çıkarı-lan İskan Yasası oluşturmuştur. 1930’lu yıl-larda çıkarılan her kanun, yönetmelikdevletin yukarıdan aşağıya Avrupa’dan

gördüğü tek tipçiliği Osmanlı geleneğiyleharmanlayıp zorla dayatmasının ifadesi ol-muştur. 1934 Yılında kabul edilen soyadıkanunu Türklük vurgusunun dayatılma-sında bir araç haline dönüştürülmüştür. So-yadı herkesin devletin saldırısından

korunmak istiyorsa oluşturulan ırkçı faşistdayatmaya uygun soyadı almasını ve ken-disini inkar etmesini zorunlu kılan bir uy-gulama olmuştur. (Nâzım Hikmet’in, SoyadıKanununa karşı çıkması ve mecburen aldığıRan soyadını hemen hiç kullanmamasınınnedeni de budur). Soyadı kanununda “aşi-ret, yabancı ırk ve millet isimlerinin, rütbeve memuriyet bildiren isimlerin soyadı ola-rak alınmasına izin verilmemesi”yle tektipçi uygulama dışına çıkılamayacağı özel-likle vurgulanmıştır. Toplum içinde kişilerinsosyal durumlarına göre oluşan lakap veünvanlarda aynı yıl yasaklanır. Bu yasakla-manın temel nedeni “sınıfsız tek bir zümre”yaratmak denerek devletin faşist yapısınauygun emir komuta altında her şeyi sorgu-suz sualsiz yapacak geniş kesimler yarat-maktır. 1914 Ermeni Soykırımı gibi birinsanlık suçuna bulaşmış kadrolarla doldu-rulan devlet, düşman olarak tanımladıkla-rına o örnekteki gibi davranmaya zatenkuruluşundan itibaren hazırdır. Kısa sürede

KIZIL DAYANIŞMA

37

Nazi Almanya’sı ile iyi ilişkilerin örneği olarakNazilere sipariş edilen Saldıray Denizaltısı

Page 39: Kizil Dayanisma Sayi 1

“Türk olmak” en önemli özellik haline geti-rilmiş ve bu dayatmalarla devletin uygula-malarıyla ülkenin her yerinde geçerli teközellik haline dönüştürülmüştür. 1936 Yı-lında herkese örnek oluşturması için plan-lanıp 1937 yılında devreye sokulan DersinSoykırımı’da faşistleştirilen devletin kanlıicraatlarının en önemli adımı olmuştur. Der-sim vilayetinde altından kalkılamaz kölelş-tirme siyasetine karşı koyanlar bahaneedilerek bir bölgenin insanlarının hepsiçocuk, kadın, genç, yaşlı kimyasal gazlardahil her türlü araçla yok edilmiştir. DersimSoykırımındaki uygulamalar faşstleştirilendevletin Osmanlı geleneğinden gelen kıyı-cılıkla aldığı özel yapısının ifadesidir. Faşistdevlet yapısı o günden bu yana katliamcıve yok etmeyi temel araç olarak görmüş veuygulamıştır. Bu ülkede faşizmin en temelözelliği katliamcılıkta sınır tanımaması vebunu temel yönetim aracı olarak kullan-mayı içselleştirmesidir.

1930’lu yıllardan günümüze Türkiye, fa-şizmi bir devlet biçimi olarak benimseme-nin yoluna girmiş ve faşist devletmodelinden vazgeçmeyen, vazgeçemeyenbir tekelci sermaye tarafından idare edil-miştir. Katliamlarla varlık bulan ve bu kat-liamları yönetiminin temel argümanıolarak gören sistem faşizmin tarifineuygun olarak “finans kapitalin en gerici,en bağnaz ve en emperyalist unsurlarınınaçık zorba diktatörlüğü olarak” varlık bul-maya devam etmektedir. Devlette güç sa-hibi olmak ve devlet aygıtında yeredinebilmenin sistem içi yollarla olası tekaracı “en gerici, en bağnaz, en saldırganve işgalci” olduğunu göstermek ve bunauygun davranmaktır.

TÜRKİYE DE ASLINDA HERZAMAN TEK PARTİ İKTİDARIVARDIR

Türkiye kuruluşundan bu yana her zamantek parti tarafından yönetilmiştir. 1946 Yı-lında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) dışın-daki partilere kuruluş ve çalışma hakkıtanınması bunu değiştirmemiştir. O dö-nemde kurulan emekçilere yakın partilerhemen şiddetle karşılaşmış ve devletin“mimlediği insanlar” yaratmanın aracı gibigörülmüştür. CHP ve Demokrat Parti (DP)aynı partinin ikiye ayrılmasıdır. Kökeni veamaçları aynı olanların dünyada faşizminyenilgiye uğrayıp faşist uygulamaların suçsayılmaya başlanması üzerine faşist devletbiçimini yeniden dünya koşullarına uydur-ması uygulaması olarak iki parti uygulamasıbaşlamıştır. Hem DP hem de CHP devletpartisi olarak varlık bulmuşlardır. 1950 Se-çimlerinde DP’nin iktidara gelmesi sadecetek parti döneminin sorumlularından birkısmının diğer kısmını eleyip iktidara geçişiolmuş daha diğer gruptan daha baskıcı,daha saldırgan daha bağnaz olduklarını ka-nıtlamaya girişmişlerdir. Türkiye’de o tarih-

KIZIL DAYANIŞMA

38

Page 40: Kizil Dayanisma Sayi 1

ten bu yana iktidarda yer alan her partidevletin partisi olmuştur. Ortaya çıkan fark-lılaşma zaman içinde CHP’ye (süreç içindeadı ufak tefek değişse de HP, SODEP, SHP,DSP) kronik muhalefet ve devletin zor za-manlarında faşizmin koltuk değneği olmarolünü biçmiştir. DP ile başlayan “sağcı, mu-hafazakar, dinci” çizgiyi ise devletin olağandönemlerinin iktidarı haline getirmiştir. Buçizginin temel temsilcileri DP 1950’lerde,Ardından gelen Adalet Partisi (AP) 1965’den1980’e, devamcısı ANAP, DYP, 1983’den2000’lerin başına, o günden bugüne kadarda AKP olmuştur. Bu partiyle ilintili Cumhu-riyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve bupartinin devamcısı Milliyetçi Hareket Partisi(MHP, MÇP, BBP vb), Milli Nizam Partisi(MSP, Refah Partisi, Fazilet Partisi) ve iriliufaklı bir dizi faşist, gerici parti devletinoluşturduğu sağcı faşist çizginin toplumiçinde kök salan farklılaşmış kesimleri bün-yelerinde devletin kullanımına taşımıştır.

Değişik bir çok partinin varlığı bunlarınhepsinin aslında tek ve aynı olduğu gerçe-ğini değiştirmemektedir. Hepsinin temelözelliği faşist devlet yapılanmasına hizmetetmek ve faşizmi daha iyi uygulayacağınıiddia etmek üzerinedir. “Düzen partileri”olarak tanımlanan partilerin her biri burju-vazi “birlik ve beraberlik zamanı” dediğindehemen aynı kulvara girmeyi beceri say-maktadırlar. “Devletin bekâsı” dendiğizaman hepsi aynı şeyi söylemekten çekin-memekte, burjuvazinin hayati bir çıkarı ol-duğunda her biri savunduğu görüş neolursa olsun bu görüşünü ve işini bir ke-nara bırakıp burjuvazinin emrettiği gibidavranmaktadır. Düzen partilerinin ortak-laştığı nokta faşist devlet yapısını korumakve geliştirip sürekliliğini sağlamaktır.

FAŞİZM KEYFİ YÖNETİM VE KURALSIZLIKTIR

Faşizmin yüryüzündeki örneklerinin hepsinikapsayan ortak bir ilkesi vardır o da kapi-talizmin çıkarını korumak ve devamlılığınısağlamakta her tür keyfi uygulamayı, enbağnaz yöntemlerle, baskıyla ve yayılmacıtarzda uygulamaktır. Bu ortak ilkeyi belir-leyen, tekelci sermayenin çıkarını en kısave keyfi uygulamalarla korumak ve geliş-tirmektir. Faşizm insanlık tarihinin sömürü-cülere getirdiği kısıtlamaları tanımaz, onlarıyok sayar ve tekelci sermayenin çıkarı içinher tür insanlık değerini hiçe sayar. İnsanlıktarihi boyunca sömürülenlerin kazanımlarıvardır ve bu kazanımlar toplumsal işleyiştesömürücü sınıfı belirli kurallar içinde dav-ranmaya zorlar. Faşizm bu kuralların hiçesayılmasıdır. Burjuvazinin çıkarı için her türinsanlık birikimini değersizleştirir ve bunuda topluma zorla kabul ettirmeye çalışır.Kendisine yeni bir toplum düzeni oluştururki bu düzende bile belirlendiği iddia edilenkuralların hiçbir hükmü yoktur. Burjuvazi-nin daha çabuk sonuca ulaşmasının önündeengel oluşturduğu görüldüğü anda faşizmkendi kurallarını da çiğnemekten çekinmez,bu faşizmin temel özelliklerindendir.

KIZIL DAYANIŞMA

39

Page 41: Kizil Dayanisma Sayi 1

1946 seçimleri sonrası oluşan “çok partili”hayatta yaşanan siyasi tartışmalarda Cum-hurbaşkanı İsmet İnönü siyasi muhalifleri“Bu ülkede yasalar var gerekirse onları uy-gulamaktan çekinmeyiz” diyerek tehdit et-miştir. Bu faşizmin yasaları kuralları nasılgördüğünün özetidir. Yasalar, kurallar bir ke-narda durur ve istendiğinde uygulanır.İsmet İnönü’nün bu tehdit dolu yaklaşımı buülkede devlet geleneğidir. Yasalar, kurallarbu ülkede ancak işine geldiğinde uygulananbir araçtan öte anlam taşımaz. Faşizmintemel kuralı keyfi uygulamadır. Faşizmindevlet biçimi olarak uzun süreli varlığı top-lumda da insani erozyonu yaratmış ve top-lumsal ilişkilerde her tür toplumsal kuralınsadece keyfi olarak uygulanacağını içselleş-tirilmiştir. Faşizmin temel argümanı olan“gücü olan her şeyi yapmaya hak sahibidir”kuralı toplumun her alanında varlık bulmuş-tur. Haklılık, hak, insani değerler sadecesüslü sözler haline getirilmiştir. Türkiye yak-laşık 80 yıldır faşist devlet biçimi altındadır.Devlet toplumsal tabanı olmayan bu faşistyapıyı yukarıdan aşağıya yani devleti zatenelde tutanların devletin her kademisini vebirimini faşistleştirmesiyle oluşturmuştur.80 yıl devletin faşist organizasyonunun sü-rekli değişen koşullara uygun hale getiril-mesi uygulamalarıyla geçmiştir. Yukarıdanaşağıya inşa edilen faşist devletin kendisinekamuoyu desteği sağlayarak toplumsaltaban yaratma uygulamaları da hiç kesin-tiye uğramamış ve toplumun faşist devletinköleleşmiş bir parçası olmasına çalışılmıştır.Bu çalışmalarda düzen partileri, değişik siviltoplum kuruluşları ve devletin yönlendirici-liği altında hareket eden medya önemli birişlev görmüştür. Türkiye’de faşizm geçensüreçte sürekli derinleştirilmiş ve toplumunher alanına nüfuz eden bir kanser gibi ya-yılmıştır.

TÜRKİYE FAŞİZMİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

IRKÇIDIR: Dünyadaki diğer faşizm ör-nekleri gibi ırkçıdır. Osmanlı’nın son yılla-rında ortaya çıkan milliyetçilikle beslenenyeni cumhuriyet 1930’lu yıllarla birlikte tektipçi anlayışı dayatmıştır. Buna göre Türkolmayan herkes düşmandır. 1930’lardaDersim katliamı yapılırken orada ölenleriinsan saymayan bir anlayış devlet tarafın-dan ülke genelinde estirilmiştir. Türkiye’defaşizm Türk olarak ilan edilenler dışındaki-leri insan saymama eğilimini hiçbir zamanyitirmemiş dönemlere göre farklı uygula-malarda bulunsa dahi daima ilan edilenTürk şudur tanımına uymayan herkes insandışı sayılmıştır.

Anadolu binlerce yıllık tarihi içinde saysızkavim tarafından yurt edinilmiştir. Budurum Anadolu’da tek ırka dayalı yaklaşımızorlaştıran bir hal olmasına rağmen Türki-ye’de faşist devlet uygulaması Türkçülüğüdayatmıştır. 18. Yüzyıl sömürgeciliğindenmiras alınıp her faşist akıma zemin oluştu-ran ırkçı anlayışın en saçma fikirleri bu ül-kede devletçe uygulanmıştır. Kafatası çapıölçenlerden, dünyadaki her medeniyetinkurucuları Türktür diyene, akla gelebilecekher tür ırkçılık anlayışı topluma dayatılmışve bu anlayışa uymayanları köleleştirenbaşka bir şeye layık olamayacakları devletuygulaması olmuştur. Devletin Anadolucoğrafyasındaki farklılığı katliamlarla, sür-günlerle, tehcirle, yok edemeyeciğini anla-masının ardından “Türküm diyen herkesTürktür” uygulamasına geçilmiş ve Türk ol-manın kriterleri denen bir politika benim-senmiştir.

KIZIL DAYANIŞMA

40

Page 42: Kizil Dayanisma Sayi 1

İnsanların milliyetçilikle tanışması kapita-lizmle birliktedir. Geçmişi insanlık tarihindeancak bir kaç yüzyıl geriye gidebilen milli-yetçilik kendisine 18. Yüzyıl sömürgeciliği-nin, sömürgelerde yaptığı uygulama vekatliamları haklı çıkarmak için uydurduğu“ırk” kavramı, milliyetçiliğin her biçiminesızmıştır. İnsanlar arasında bilimsel olarak“ırk” kavramından bahsetmek imkansızdır.İnsanların hepsi tek bir ırktır. Bilimsel ola-rak bu gerçek, miliiyetçi her akım tarafın-dan olduğu gibi Türk milliyetçileritarafından da gözardı edilmiş ve yapay birırk kavramıyla yalanlara dayalı bir ideolojiyaratılmıştır. Türk milliyetçiliğinin ve faşiz-

minin insanlık suçlarıyla dolu bir geçmişivardır. Bu suçlarını haklı çıkarmak için sö-mürgecilerden devraldıkları “ırk” kavramı-nın her şeklini topluma dayatmışlar veinsanların bu kavrama göre kendilerini ta-nımlamalarını zorunlu hale getirmişlerdir.Bu ülkede Türk olmamak her zaman ol-duğu gibi hala olağan suçlu sayılmaya ye-terlidir. Ermeni, Kürt, Çingene vb olmaksuçlu olmakla eş anlamlı haldedir.

DİNSEL DEĞERLER: Türkiye faşizmiilk andan itibaren dinle ilişkisinde gel gitleryaşamış ve din, faşizmin değişik renklerinibelirleyen bir özellik taşımıştır. TürkiyeCumhuriyeti, emperyalistlerden kuruluşicazeti alırken Osmanlı’nın İslam dünyasıüzerindeki etkisine karşıt bir tutum alaca-ğını baştan kabul etmişti. Bu kabule ek ola-rak yeni cumhuriyet darbeyle devraldığıOsmanlı yönetiminin bir dönem sonra kar-şısına tekrardan güçlenerek çıkacağı korku-sunu hep yaşamıştır. O yüzden 1950’lerekadar İslam’a uzak durulmuş ve İslamlailişki “milli bir İslam” yaratmak biçimindeşekillenmiştir. Ezanın Türkçeleştirilmesi gibi

uygulamalar bu “milli İslam” yaratma çalış-malarının en uç örneklerini oluşturmuştur.Diyanet İşleri’nin kurulması ve buna bağlıolarak İslamın milli hale getirilmesi uygula-ması faşizmin vazgeçmediği bir hedefi ol-muştur. Hayatlarının hemen heraşamasında çaresiz kalan insanların sığı-nağı olan din, faşist devletin toplumu yön-lendirebileceği bir alan olarak görülmüştür.Tek tipçi bir din dayatması Türkiye’de faşistdevletin tipik göstergelerinden biridir. Birçok uygulama ve anlayışla dünyadaki İslamaleminden farklılaşan özellikler taşıyan Tür-kiyedeki devlet dini Sunni İslam, fiiliyattatek geçerli din halinde uygulanmış ve halenuygulanmaktadır. “Sunni İslam” diye tanım-lanan aslında Sunni mezhebi İslamının dadışında olan ve faşist devletin günlük çıkar-ları doğrultusunda dönemsel farklılaştırma-

KIZIL DAYANIŞMA

41

Page 43: Kizil Dayanisma Sayi 1

larla her yöne çekilebilen garip bir hali dev-let dini her türlü keyfi uygulamayı içindebarındırarak devam ettirilmektedir. Dünya-daki ve Türkiye’deki bir çok İslam alimininsürekli olarak anlattığı ve itirazı Türkiye’deSunni İslam diye dayatılanın İslam olmadığıfarklı bir şey olduğudur.

Faşizmin devletçe topluma yayılması top-lumda oluşan farklı toplumsal sınıflar, grup-lar ve kültürlere uygun faşizm şekilleriyaratmasıyla mümkün olabilmektedir. Tektipçi devlet dini olarak dayatılandan farklıdinlere mensup inananlara da bu çerçevedefaşist devlete bağlı olacakları biçimler sü-rekli olarak empoze edilmiştir. Aleviler varoluşlarını ancak başta kendi evlerine işyer-lerine olmak üzere ibadethanelerine devle-tin simgelerini asmakla dinlerini yaşamayaçalışabileceklerini görmüşlerdir. Faşist dev-let hayatın her alanında çaresizlikler içindebıraktığı insanların sığınağı dininde içinesızmış ve dini kendini var edişin aracı halinegetirmiştir. Devletin günlük çıkarlarının içinesızdığı din her tören ve ibadetinde çaresizceinsani vicdanın sığınağı olmaktan faşizminkölesi olmak haline getirilmekte ve bu dev-letçe her gün sistemli biçimde uygulanmak-

tadır. Camilerde okunan Cuma hutbelerin-den, Alevilerin cemevlerine astığı resimlerevb kadar faşizmin kendisine kitle tabanı ya-ratma çalışması dinin her alanına yaygın-laştırılmıştır.

Türk – Sunni devletçi İslam yaklaşımı Tür-kiye’deki egemen faşist yaklaşımın kendi-sini ifade ediş biçimidir. Bu devletin ilkgünden bu yana kendini var etmek için zo-runlu gördüğü ideolojisinin ifadesidir. Dev-lette yer alabilmek ve devletle ilişkilerinietkili biçimde yürütebilmenin temel kıstas-larındandır. İster doğumdan gelen özeliklerKürt, Çingene, Türk, Ermeni vb ister top-lumsal genel kabulden gelen özellikler din,kültürel farklılık vb özelliğiniz ne olursaolsun Türk – Sunni devletçi İslam değilse-niz veya kendinizi böyle tanımlamıyorsanızdevlette yer edinmeniz imkansızdır.

DEMOGOJİKTİR: Türkiye’de faşizmdünyadaki diğer faşizm örneklerinden farklıdeğildir aynı onlar gibi sürekli yalan ve de-mogojiyle beslenen bir ideolojiye sahiptir.Yalanlar ve saptırmalarla oluşturulmuş birdevlet ideolojisi oluşturulmuştur. Resmitarih diye tanımlanan devletin kendini ifadeettiği bir yalanlar zinciri oluşturulmuştur.“Kurtuluş Savaş” denerek tanımlanan Os-manlı yerine cumhuriyetin geçirildiği süreçher türlü saptırma bilgilerle oluşturulmuş-tur. Olmayan meydan savaşları varmış gibigösterilmiş, (İnönü Meydan Savaşları) tekbir emperyalist ülkeyle tek bir çatışmayagirilmemiştir. İngiliz, Fransız ve İtalyanişgal güçleriyle Ankara merkezli hükümetintek bir çatışması olmamış bundan özenli bi-çimde kaçınılmış ve Osamanlı’dan gelen içsavaş uygulamasının tarafı olarak görülenYunanistanla ve Doğu’da da Ermenilerle ça-tışılmıştır. Halkaların katliam savaşı olanÇanakkale savaşı Osmanlı saltanatının sür-mesi için ülke halklarının katliam yeri olma-sına rağmen sanki ulusal kurtuluşmücadelesi gibi tanıtılmıştır. “Milli Müca-dele” diye tanımlanan süreç içinde oluşançatışmaların bir ülkenin yeniden kuruluşuiçin yaratılan efsane için yeterli olmayışınındoğal sonucu olarak Emperyalist paylaşımsavaşının bir halkalar katliamı olan Çanak-kale savaşı bu ülkenin kuruluşunun parçasısayılarak eksik kalan “miili kurtuluş efsa-

KIZIL DAYANIŞMA

42

Page 44: Kizil Dayanisma Sayi 1

nesinin” parçası kılınmak istenmiştir.1930’larda oluşturulmaya çalışılan dünya-daki herkes Türk her medeniyet Türklerineseridir Güneş Dil Tarih argümanının saç-malığı 2. Dünya Savaşının ardından gö-rüşte sessizce terk edilmiş ancak yarı resmigizli devlet ideolojisi olarak geçerliliğini gü-nümüze kadar sürdürmüştür. Anadıolu’nunyerkli halklarından olan Ermenilerin 1914senesinde soykırıma tabi tutulması top-lumda unutturulmaya çalışılmış devletindokunulması kesinlikle yasaklı alanlarındanbiri olarak işlenmiştir. Ermeni soykırımınakatılıp Ermenilerden kalan her şeyi yağma-layarak kendisine servet oluşturanlar ogün-den bu yana her zaman iktidarda olmuştur.Toplumun her alanında etkili yetkili olabil-menin temel kıstaslarından birisini de Er-meni Soykırımı’na katılmak oluşturmuştur.Ancak Ermenilerin bu topraklardaki varlığısadece aşağılama ve “hainlik kavramıylaanlatılan bir dipnot olarak bırakılmıştır. Fa-şizmin kadrolarının ideolojik temelinde busoykırımın insanlık suçu vardır.

Yaratılan ideolojinin bilimsel her araştırmave bakış karşısında sürekli iflas etmesi onusürekli kendisini yenilemek zorunda bırak-tırmıştır. Devamlılığı olan tek şey devletinfaşist yapısının korunması olmuştur. Bunayönelik tarihi gerçekler ancak saptırılarakve çarpıtılarak toplumun gündemine sokul-muştur. Faşizmin uygulayıcı kadroları onunideolojik taşıyıcılarıdır. Faşizmi toplumiçinde derinleştirmek ve kökleştirmek içindeğişik biçimlerde ideolojik paradigmalarüretilmiştir. Kürtlerin dağda yürürken kar-lara bastıkları için kart kurt sesleri çıktığın-dan Kürt diye adlandırılan dağ Türkleriolduğu saçmalığından, “vatandaş çokkonuş Türkçe konuş” uygulamasıyla Türkçedışında dillerin asimile edilmesine faşizminuluslararası alandaki her tür uygulamasıyerelleştirilerek taklit edilmiştir. “Ameri-ka’ya karşı olanlar komünisttir” diyerekordu içinde askerlere borşür dağıtan GenelKurmay’dan, Komünizme Karşı MücadeleDernekleri kuran devlet yönetimine kadarsürekli olarak Türkiye halklarına yalanlarlaörülü ideolojik bir dayatmada bulunulmuş-tur. Bu ülkede faşizm 80 yıldır dinmeyendemogoji ve yalanla örülü bir ideolojik sal-dırıdır. Yalan ve demogoji faşizmin genel

özelliğidir. Gerçek,faşizme karşıdır.Gerçeğin çarpıtıl-ması faşizmin tekideolojik zeminidir.Faşizme karşı mü-cadele eden DenizGezmiş ve MahirÇayan’ın hala faşistdevletin çarpık üre-timlerinden olan“sol” görünümlü fa-şist çeteler tarafın-dan kullanılmayaçalışılmasına kadaruzanan bu demo-goji ve yalanla örülühali onun her türiletişim, bilgi ve eği-tim aracı üzerindekitahakkümüyle yay-g ın laşt ı r ı lmış t ı r.Devletler kitlelerebilginin yayılmaaraçları üzerindetahakküm kurmakister. Faşist devlet-ler bu konudadaha ileri uygula-malarla kendisiniortaya koyarlar veinsanlara bilgiveren her tür araçve kanalı denetim-leri altına almayaçalışırlar. Denetimaltına alamadıklarıbilgilenme araçla-rını ise değişikyöntemlerle etkisizkılmaya çalışırlar.Beğenmediği ga-zete binalarına linççeteleri yollamak-tan, gazete binala-rını bombalamaya ya da yazarları, aydınlarıöldürmeye, gerçeğin peşinde olanları ha-piahanelere tıkmaya kadar değişik bir çoksaldırıyla gerçeğin öldürülmesi faşizmin uy-gulamaları olmuş ve hala da olmaya devametmektedir. 80 Yıllık faşist devlet uygula-ması gerçeğin öldürülmeye yok edilmeyeçalışılmasının tarihidir.

KIZIL DAYANIŞMA

43

Page 45: Kizil Dayanisma Sayi 1

TEKELCİ  SERMAYENİNFAŞİST DEVLET BİÇİMİYAĞMACIDIR: Türkiye ku-rulduğu dönemden bu yanauluslararası tekelci sermayenindenetiminde olan bir ülkedir.Yerli sermayedar yokluğu dev-letin uydurduğu efsanelerdenbiridir. İlk andan itibaren devletkadrosunda yer alanlar uluslar-arası sermayenin bir parçasıolarak hareket etmişler ve onabağlı olarak gelişmişlerdir. Em-peryalizmin ülkeiçindeki işbirlikçiliğiniyapmadan onlarınişlerine uygun ve on-larla birlikte faaliyetgöstermeden yerliegemenler içinde yeralmak imkansızdır.Türkiye’de egemenolan “yerli” sermayeemperyalizme ba-ğımlıdır onlarla bir-likte hareket eder veonların bir parçasıolarak vardırlar.Devlet yönetimin fa-

şist olması bu sermayenin kısa sayılacakzaman diliminde kendini yenilemesine vedaha güçlü hale gelmesine olanak sağla-mıştır. İstediği her tür yasal zemini ve ola-nakları sağlayabilen tekelci sermaye devletbiçiminin faşist olmasının da temelidir. Yağ-macı ve saldırgandır. Ülke halkının her türüretimini yağmalamakta sınırsız bir hareketalanı vardır. Devletin dönem dönem yaptığıkatliamlar onların yağmalamasına yeni ola-naklar sağlayan iş alanları olarak görülm-üştür. Sermayesinde Ermenilerden,Rumlardan veya bir başka azınlığın katlia-mından yağmalanmış varidat bulunmayantekelci sermaye bu ülkede yoktur. Serma-yesinin kökeninde bu yağmayla emperya-lizmin işbirliği vardır. Ülke ekonomisinielinde buluduruduğu açıklanan bir grup ai-lenin geçmişinde bu iki veri vardır. Tekelcisermayenin elinde tuttuğu parasal güçonun her alanda istediği gibi yönlendirme-

lere girmesineolanak sağla-maktadır. Para-dan parakazanan uluslar-arası sermaye buülkedeki siyasiyapının dolayı-sıyla faşizmin be-l i r l e y i c i s i d i r.Faşist devlet bi-çimi onların hertür faailiyetini is-tedikleri gibi yü-rütmelerine enuygun koşullarısağlamıştır vebuna da devametmektedir. Tek-elci sermayenin

sözcülerinin “tek partidönemlerini” istemeleriveya halkın belirli dö-nemlerde ülke yöneti-minde söz sahibi olmakiçin girişimde bulun-ması durumdundahemen askeri darbe is-temeleri faşist devletbiçiminde elde ettikleriolanakları kaybetmekorkusundandır.

KIZIL DAYANIŞMA

44

Page 46: Kizil Dayanisma Sayi 1

DARBECİDİR: Türkiye’de faşist devletdarbecidir. 80 yıllık faşist devlet geleneğidarbeler ve darbe tehditleriyle de örülüdür.1950 Senesindeki seçimlerde DemokratParti’nin iktidara geçememesi durumundaaskerlerin darbe hazırlığı yaptığı yansıyanbilgiler arasındadır. 1950’ye gelinceyekadar ki süreç ise sürekli darbeci uygula-malarla geçmiştir. İstiklal mahkemelerin-den, Kürt isyanı bahanesiyle yapılanuygulamalara kadar her dönemi askeri,yarı askeri uygulamalarla geçirilmiştir.1960 Askeri darbesi ve ardından 1971 As-keri muhtırası’na. 12 Eylül 1980 FaşistCuntası’na ve son 30 yılda “post modern”28 Şubat darbesi dahil bir çok askeri muh-tıra ile darbe girişimi tarihidir. AKP’nin 28Şubat Post Modern darbesinin bir ürünüolarak çıkması ve AKP’nin ilk ortaya çıktığıandan itibaren iktidar olması bu darbecigeleneğin ürünü olması ve kendisinin de

darbeci geleneğe uygun olarak darbe yap-masıyla ilgilidir. Faşizm kurallar ve yasalardışıdır. Tekelci sermayenin keyfi uygulama-larla yönetme biçimidir.

Faşist bir devlette askeri faşist darbe olurmu tartışmalarıyla oyalananlara söylemekgerekir ki faşist devlet biçimi kuralların ol-duğu değil kuralsızlığın olduğu bir devletbiçimidir. Faşist devlet biçimi; içinde itiş ka-kışın, çıkar kavgalarının bitmediği ve güçsahibi olanların kendi çıkarları dışında hiç-bir kuralı tanımayışlarıyla belirginleşir. Fa-şist devlet biçiminde bitmeyen darbeler,kuralsızlıklar olağan haldir. Devlet içindeyer alanların her çıkar çatışmasında hemenbaşvurdukları tek şey güçleridir. Gücüartan bir grup bir etkinlik merkezi diğeriüzerinde egemenlik sağlamak ve onun elin-dekileri yağmalamak üzere herekete geç-mek ister. Faşist devletin bu iç çatışmasınınsürekliliği onun sürekli olarak çatışmalarıyatıştırmak ve sürekliliği sağlamak için içe-ride ve dışarıda düşmanlar yaratmasını dazorunlu kılar. Sürekli bir tehlike altındaolma haline ihtiyaç duyar. Tehlike altına ol-duğunu düşünen faşist devletin unsurlarıkendi iç çatışmalarını da daha “uygun” şe-kilde ve toplumdan gizlenmiş yöntemlerlegidermeye zorlanırlar. Türkiye’de sürekli iti-dal ve sağduyuya çağrı yapılmasının ne-denlerinin başında faşist devletin iççatışmasının daima kaynama noktasınayakın oluşuyla ilgilidir.

KIZIL DAYANIŞMA

45

Page 47: Kizil Dayanisma Sayi 1

KATLİAMCIDIR: Türkiye kuruluşundanitibaren katliamcılıkla varlık bulmuş birdevlet mekanizması oluşturmuştur. “Kurtu-luş savaşı” içinde şekillenen bir katliamcı-lıktır. Mustafa Suphi ve yoldaşlarınınKaradeniz’de katledilmesi, Çerkez Etem’lebirlikte hareket edenlerin katledilmesi içsavaş mantığı içinde kendi “milli kurulu-şunu” yapan devletin en önemli adımların-dandır. Siyasi muhaliflerini katletmekdevlet geleneği olarak daha ilk adımlardabaşlamıştır.

Yunanlıların Anadolu’yu İngilizlerin zorla-ması sonucu terk etme harekatını takipeden devlet birlikleri Yunanlıların terk ettiğibölgelerde tam bir katliamcılık örneği gös-termiş ve o bölgedeki gayrı müslimlerinkatliamını yapmıştır. Yunan ordusunun çe-kilmesinin ardından İzmirde günler sürenbir yağma ve katliam taşanmış ve İzmir’iyakan devlet bunu Yunanlılara karşı savaşgibi göstermeye çalışmıştır.

Kuruluş adımları katliamlarla örülü devlet1920’ler içinde şekillendirmeye başladığı

ırkçı anlayışını 1930’larda kitlesel katliam-larla fiiliyata geçirmiştir. Anadolu’nunhemen her alanı irili ufaklı katliamlarla dol-durulmuş ve bir iç savaş aracı olarak oluş-turulmuş devlet bütün tarihini katliamlarlaörmüştür. Katliamcılık geleneği hiç kesilme-miş ve devletin faşist yapısına kölece bağlıolup devletin insanlık suçlarına iştirak et-meyen herkes düşman sayılmıştır. Devletin“sadık köleleri” sayılmayanlara yönelik kat-liamcılık devletin vazgeçilmez bir işleyişmekanizmasıdır. 1921 Mustafa Suphi veyoldaşlarının Karadeniz’de katledilmesiyle

başlayan katliamlar tarihinin son örnekla-rinden biri Aralık 2011 Robosk’i katliamıdır.90 yıllık süreç içinde sayısız katliamla varolan iç savaş devleti insanlık suçlarındanmahkum olmamak için faşist biçimlenmeyemuhtaçtır.

Türkiye’deki faşist devlet biçimlenmesinisadece resmi devlet aygıtlarıyla sınırlı tu-tumamak gerekir. Yaygın bir yanlış algı ola-rak MHP vb gibi faşist partilerle sınırlı birfaşizm algısı nasıl yanlışsa aynı şekilde sa-dece resmi devlet kurumlarıyla sınırlı birfaşist devlet algısı da o kadar yanıltıcıdır.

KIZIL DAYANIŞMA

46

Page 48: Kizil Dayanisma Sayi 1

MUHBİR VE PARAMİLİTER AĞI:Türkiye’de devlet bir iç savaş devleti olarakkurulmuş ve kuruluşundan bu yana içsavaş devleti olma özelliğini hiç kaybetme-miştir. İç savaş devleti olarak her tür “kirli”oyunlarla, hemen her dönem katliamlar,suikastlar, komplolarla varlık bulmuştur.Toplumsal her dönüşümde devlet iç savaşaracı olarak işlev görmüştür. Devletin top-luma görünen resmi her kurumu faşist ya-pıya uygun haldedir. Eğitim sistemi ırkçı,

tekçi ve resmi devletgörüşleriyle insan öğütme merkezleridir.Her tür insan faaliyeti “güvenlik kuvvetle-rinin” denetimindedir. Polis, asker gibi si-lahlı güçler toplumun her davranışınısorgulayıp, yöneldirme gücüne sahip ola-cak şekilde dizayn edilmiştir. Kapitalizminözel mülkiyet hakkı, faşizmde gücü elindebulunduranların keyfiyetiyle belirlenir. Tür-kiye’de faşizmin istediği gibi olmayan her-kes keyfi yöntemlerle mülksüzleştirilir.

Faşist devlet toplumun her kesimini dene-tim altına almak için keyfi yönetimini uy-gularken sadece “resmi kurumlarıyla” değil“sivil güçleriyle de” hareket etmektedir. Fa-şizm, sistem partilerinden, derneklerinekadar toplumun içine kök salmaya ve top-lumdaki her kesimi ve kişiyi denetim al-

tında tutmaya özen göstermektedir. Genişbir muhbirler ağı ve paramiliter “sivil güç”devletin işleyiş mekanizmasında yer al-maktadır. Devletin işleyişinde “yasadışı faa-liyetler” için kullanılan geniş bir kesimoluşturulmuştur. Başta faşist, ırkçı, gericipartiler olmak üzere her tür resmi devletsöylemine uygun, “devleti kurtarma” kay-gısındaki oluşum devletin muhbirler ağı veparamiliter gücünün kaynağıdır. Devlet iliş-kisi olan ve devleti savunan her faaliyet fa-şizmin merkezidir ve onun yönlendirmesi

altında fa-şizme hizmetetme aracı-dır.

KIZIL DAYANIŞMA

47

Page 49: Kizil Dayanisma Sayi 1

HER KILIĞA GİREN FAŞİZM: Tür-kiye’deki faşizmi anlamaya çalışan bir diziçalışma farklı ismlendirmeler kullanmıştır.Kimi örtülü faşizm, kimi parlamenter fa-şizm, kimi faşistdiktatörlük vb de-miştir. Bu tanım-ları Türkiye’dekifaşist devleti ad-landırmak ve onutanımlamak ça-bası olarak gör-mek gerekir.Faşist devlet yapı-sını durağan vedeğişmeyen biryapı olarak gör-memek gerekironun değişken herkılığa giren keyfiyönetim özelliğiolduğu unutulma-malıdır. Türkiye’defaşizm her kılıf vemaskeyi takabile-cek bir yapıdır. Fa-şimi tanımlarkenonun o an var olanuygulamalrı ve iş-leyişinden çoktemel yapısına bakmak önemlidir. 12 Eylül1980 Askeri Faşit darbesinin uygulamala-rıyla, 19 Aralık 2000 “Hayata Dönüş” katlia-mının baş sorumlusu “demokratik sol”DSP’nin faşist devletin temel işleyişineuygun davrandıkları unutulmamalıdır.DSP’li, AKP’li veya darbeci generalli iktidar-ların hükümet olmasıyla devletin uygulama-larındaki farklar devletin faşist yapısındakifarklılaşma değil sadece günün gereği işle-yişle ilgilidir. Faşist devlet mekanizması tarihgöstermektedir ki ancak halkın aktif karşıkoyması sonucu yıkılabilmektedir.

Türkiye’deki faşist devlet mekanizması yer-yüzünde en uzun süreli varlığını devam et-tiren faşist devlet yapılarından birine işaretetmektedir. Emperyalizme bağımlı tekelcisermaye tarafından bir iç savaş mekaniz-ması olarak kurulan devletin 1930’lardaoluşturulan faşist yapısı egemenlerin varolabilmek için vazgeçemeyecekleri sistem

olmuştur. Bitmeyen iç savaş haliyle tekelcisermaye devleti, egemenliğini sürdürmearacı olarak faşist yapılanmayı sürdürmek-ten başka yol da görmemektedir. Keyfi uy-gulamalarıyla, “canlarının istediğini”

yapamadıkları birtoplum modelindeayakta duramaya-cak tekelci sermayeegemenliğinin, fa-şizmi sürdürmekiçin her tür maskeyitakabilecek bir tu-tarsızlık ve oynaklığıvardır. Devletin fa-şist yapısını koru-yup egemenlerinçıkarına olabilecekher uygulama veyaklaşıma sonuçlarıne kadar kanlı veacımasız da olsa ka-pıları sonuna kadaraçıktır.

Faşist devlet meka-nizmasının her türuygulaması ve ken-dini yenileme çalış-masında bir gerçekunutulmamalıdır.

Faşizm kendisini doğrudan hedef alan birkitlesel saldırı karşısında yanilmediği sü-rece sadece kendisini yeniler. Tekelci ser-maye için faşizm kendi iç işleyişindendolayı terk edilecek bir devlet biçimi değil-dir. “Faşizm burjuvazinin sınıf egemenliği-nin son aşamasıdır. Bütün burjuvadevletleri eninde sonunda ya bir hükümetdarbesi ile ya da "barışçı" bir yolla, ya dagaddarca ya da tatlı sert bir biçimde fa-şizme geçer; geçiş yöntemleri önemli de-ğildir ve belirli bir ülkenin özel şartlarına,toplumsal yapısına, politik güçler ve sınıflararasındaki dengeye bağlıdır.” (Dimitrov s.57) Türkiye’de yaklaşık 80 yıldır süren birfaşist devlet mekanizması bu keyfi devletbiçimi olmadan var olamayacak bir tekelcisermaye oluşturmuştur. Burjuva demokra-sisinde bile varlık bulamayacak egemenlerdevletin faşist yapısını her şartta güncelle-yerek sürdürmeyi tek seçenek olarak top-luma dayatmaktadır.

KIZIL DAYANIŞMA

48

Page 50: Kizil Dayanisma Sayi 1

KIZIL DAYANIŞMA

Page 51: Kizil Dayanisma Sayi 1

Türkiye’de işçi sınıfının “kazanılmış hak-ları” her zaman çok kısıtlı olmuştur. Kısıtlıda olsa var olan hakları ise her zamansaldırgan politikaların hedefinde kalmıştır.10 Yıldan fazladır iktadarda olan AKP dö-neminde ise işçi sınıfının kazanılmış hak-ları son 50 yıldır gelinen en geri durumaçekilmiştir.

Devletin görevlilerince oluşturulan sarısendikaların yerini 1970’li yıllarda işçi sı-nıfının kendi dinamikleriyle oluşturmayaçalıştığı sendikalar almaya adım atmıştı.İşçi sınıfının bu ilk adımları 12 Eylül faşistcuntası tarafından kesintiye uğratıldı vesendikal yaşamda uzun süre sadece dev-let görevlilerinin yönlendirdiği sendikalaryer aldı. 1990’lı yıllarla birlikte sarı sendi-kaların yanında yine işçi sınıfının kendimücadele dinamikleriyle harekete geçir-diği sendikalar işçi sınıfı mücadelesindeboy göstermeye başladı. Süreç dünyanınpek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’dede sendikaların erime dönemine denkgeldi. İşçi sınıfı karşısına yeni saldırı argü-

manlarıyla çıkan burjuvazi işçiye örgüt-süzlüğü işten atmayla birlikte dayattı.15-16 Haziran 1970 İşçi direnişine katılanişçilerin çoğu daha sonraki yıllarda iş bu-lamamış ve patronlar arasında dolaşansakıncalı işçiler “kara listesine” alınmış-lardı. Bu “kara liste” hala uygulanan birmekanizma olarak varlığını sürdürmekte.İşçi, mücadele sürecine girdiği her yerde“kara listeye” alındığının farkında. Dahadoğrusu bunun farkında olması günlükyaşamının her anında sağlanmakta. İşçiyedayatılan sadece patron, hükümet vb ta-rafından verildiği kadarıyla yetinmesi vene olursa olsun karşı çıkmaması olmakta. İşçi sınıfına son dönemde sadece esnekçalışma, güvencesiz iş, geçici iş, sözleş-meli iş, taşeron işçiliği vb çeşitlendirilmişgüvencesizliklerle oluşturulmuş bir iş ha-yatı dayatılmakta. İş bulan herkes sadecegüvencesizliklerle örülü bir iş yaşamınıkabul etmek zorunda kalmakta. Uzun sü-reçte çalışma yaşamında kalmış işçiler iseelde edilmiş haklarını terk etmek veyaişten atılmak seçeneğine sıkıştırılmakta.

50

İŞÇİNİNGÜNDEMİ DİRENİŞ VE ÖRGÜTLENME

KIZIL DAYANIŞMA

Page 52: Kizil Dayanisma Sayi 1

DÖNÜŞÜM

1980’li yıllarda oluşturulup 1990’lı yıllardatüm dünyada dayatılan bir çalışma biçimiegemen olmaya başladı. Esnek ve güven-cesiz çalışma. Kapitalistlerin buna gerekçeolarak sundukları ise üretilen her şeyinartık daha kısa ömürlü olduğu ve sürekliyenilenen bir ürün yelpazesine ihtiyaç du-yulduğu için üretim yöntemlerinin de budeğişime uygun olarak değişmesi gerekti-ğiydi. 1990’lı yılların başında döneminABD başkanı Bill Clinton dünya çapındayaptığı gezilerin hepsinde “Artık babaları-mız gibi bir iş yaşamı içinde olacağımızıdüşünmemeliyiz. Yani bir kişi iş yaşamınabaşladığı mesleğiyle iş yaşamını tamamla-yamayacak. Yeni eğitimler yeni becerilerkazanıp iş değiştirmeyi becermek zorundakalacak” diyordu. İşçilerin işlerinden ko-layca çıkarılmasının ekonomileri nasılşaha kaldıracağı ballandırılarak anlatılıyorve işçi sınıfına ömrünüzün her anını herkazancınızı sadece iş yaşamında kalmakiçin harcamalısınız deniyordu.

İşçi sınıfına yönelik saldırgan politiklar or-talığa dökülünce her ülke kendi durumunauygun olarak esnek güvencesiz çalıştırmayollarını denemeye başladı.

Türkiye esnek ve güvencesiz çalışma sal-dırısına 12 Eylül 1980’de faşist askeri dar-besi koşularında girdi. Her tür örgütlenmeve mücadele etme aracı elinden alınmışbir işçi sınıfı burjuvazinin saldırısına karşıkoyamaz halde yakalanmıştı. 1989 Bahareylemleri ve bunun bir uzantısı olarak de-ğerlendirilecek 1990 başındaki Zonguldakmadenci direnişine kadar işçi sınıfı ege-menlerin canının istediğini yaptığı oyun-cak olarak kaldı. 1989 Bahar eylemleri veZonguldak madenci direnişi işçi sınıfı açı-sından bir dizi yasanın kağıt üzerinde bı-raktırılmasının kapısını açtı. Daha önce enufak bir işçi mücadelesi sadece devletinsaldırganlığıyla karşılaşırken ve bu saldır-ganlığı kılıfına uyduran yasalarla işçilersuçlu çıkarılırken bu direnişlerin ardındanmücadeleyi yok etmeye yönelik baştatoplantı ve gösteri kanunu olmak üzerebir dizi yasal engelleme fiili olarak uygula-namaz hale getirildi.

İşçi sınıfının direngenliği bir mecburiyetindayatmasıydı. Mecburiyetleri geri adımatamayacakları yere sıkışmalarıydı. İştenatılmanın sadece patronların iki dudağıarasına bırakılması, ücret diyerek sefaletemahkum edilmek, özelleştirme denerek işalanlarının el değiştirilmesiyle işçilerin heran iş yaşamının dışına atılma riski bardağıtaşıran damlaydı.

KIZIL DAYANIŞMA

51

Page 53: Kizil Dayanisma Sayi 1

ÖZELLEŞTİRME

Kamu kaynaklarıyla ve kamu yararına de-nerek bir çok alanda işletmeler kurul-muştu. Halkın elinden vergi vb adıylaalınan kıt olanaklarıyla kurulan işletmeleruzun yıllar halka yönelik devletin uygula-dığı baskı ve soygun araçlarından biri ol-muştu. Devlet kuruluşu denen fabrikalardaüretilen her ürün yüksek fiyatlarla halkasunuluyor ve onların yeniden vergilendiril-mesinin aracı yağılıyordu. Kapitalist devletişletmelerinin en acımasız ve utanılası uy-gulamaları sürüp gidiyor ve bu durumhalka “bunlar hepimizin malı” yalanıylayutturuluyordu. Uzun yıllar bu işletmelerinçalışmaları bizzat devlet tarafından saboteedildi. İşletmelerin zarara uğraması ve işle-yemez hale gelmesi için her tür faaliyet yü-rütüldü. Siyasi ikitidarı eline geçirenlerdenbu iktidara şu veya bu düzeyde ilişen her-kes bu kaynakların yağmasına dahil oldu.Bizzat devletin batırmak için uğraştığı işlet-meler yine devlet tarafından ekonominin“kamburları” ilan edildi. Dünyanın pek çokülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de bu iş-letmeler yağ-manın alanıhaline dönüş-türüldü.Dünya ekono-misine “en-tegre” olmayalanıyla ül-kenin tümkaynaklarıuluslararasıtekelci serma-yenin yağmaalanı haline dönüştürüldü. Dünya üzerindebelirli alanlarda tekelci egemenlğin sağlan-masının adımları çerçevesinde bu adımlaratıldı. Gelişen üretim araçları ile dünyanıntalebi olan ürünü daha az fabrika vb üretimalanında sağlayabilen tekelci sermaye yenipazarlar yaratmak ve bu pazarlarda kendi-sine yerel rakip oluşturma ihtimali olan herüretim aracını yok etmeye başladı. “Global-leşen dünya” burjuvazinin dilinden düşüre-mediği amentüsü oldu. Belirli ürünleridünya üzerinde sadece belirli tekeller üre-tebilir hale getirmek için dünya çapında

başlayan dönüşüm saldırısında Türkiye’depayına düşen saldırganlığı fazlasıyla aldı.Tarımda ürün kısıtlamalarından, kısırtohum kullanma zorunluluğuna, sanayidebelirginleşmiş alanlarda kısıtlı olmayakadar geniş çaplı bir dönüşüm içinde Tür-kiye emperyalizmce kendine düşen rolüuygulamaya başladı.

İşçi sınıfı bu saldırgan özelleştirme karşı-sında devletin uyguladığı politikalarla ege-men medya tarafından toplumagelişmenin karşısındaki “suçlu” olarakgösterildi. Ne zaman özelleştirmeyle işle-rinden olup aç bilaç sokaklara atılan işçi-ler buna karşı bir direnç gösterse devletve medya işçileri sadece kendi çıkarını dü-şünen tembel işe yaramazlar olarak lanseetmeyi alışkanlık haline getirdi. 12 Eylülfaşist generalleri döneminde başlayanözelleştirme süreci ANAP, SHP-CHP-DSP,DYP, MHP, RP, AKP dönemlerinde kesinti-siz devam etti. İktidara geçen her partiözelleştirmenin azgın uygulayıcısı oldu vebununla da övündü.

Devlet uyguladığı eğitim, haber verme,sosyal yaşam vb poli-tikalarıyla bu ülke hal-kında küçük-burjuvaçıkarcı düşünme biçi-mini egemen kılmıştır.Herhangi bir kişi veyagrubun içinde sadecekendi bencil çıkarı ol-madan hiçbir şey yap-mayacağına inanmakbu toplumun hücrele-rine kadar sızdırılmış-tır. İşçi sınıfının

özelleştirme saldırısı karşısında uğradığıkaybın sadece kendisiyle ilgili olmadığıhalkın geleceğinin yok edilmesi olduğunuanlaması ve anlatabilmesi uzun zamanmümkün olmadı. Özelleştirme yağmacıanlayışı doğru bulmak ve buna karşı çı-kanı “suçlu” saymak topluma dayatıldı.İşçi sınıfı özelleştirme saldırısı altında ka-zanılmış haklarını tek tek kaybetti. Tür-kiye kaynakları açısından zengin bir ülkeözelleştirme yağması da bu nedenle uzunve sıkıntılı bir süreç oldu ve hala olmayadevam etmekte.

KIZIL DAYANIŞMA

52

Page 54: Kizil Dayanisma Sayi 1

SENDİKALAR VE ÖRGÜTLENME

12 Eylül faşist generalleri darbe günle-rinde sendikalar yasası tasarısına sendikaaidatının işçi tarafından elden ödenmesikuralını koymuşlardı. Bu kuralı koyduklarızaman iş alemi ve sarı sendikacılar “bukural kızıl sendikaları güçlendirir” diyerekfaşist generalleri uyarmış ve faşist gene-rallerde bundan hemen vazgeçmişlerdi.Patronlar nasıl sendika istediklerini çok iyibilmekteydiler. Diledikleri gibi yönlendire-cekleri, ihtiyaçlarına uygun işçiyi yönlen-diren sendikalar onların temel isteğiydi.2013’ün ilk günlerinde Koç Holding bir çokfabrikasından binlerce işçiyi kapı önüneattığında Türk Metal Sendikası “Avrupa’dapazarlar daralıyor sattığımız araçların sa-yısında ciddi bir düşüş var. Önümüdeki yılbu satışların yükseleceği gibi bir beklentide yok o yüzden fabrikadan işçiler çıkarılı-yor” açıklamasında bulunmuştu. Fabrika-nın sahibi veya genel müdürü gibikonuşan bir sendikacı savunması gerekenişçilerin işten atılmasını doğallaştırmayıkendi işi olarak görüyordu. 12 Eylül faşistgenerallerinin ve patronların istediği sen-

dikacı tipi sendikaların egemenleri oldu.İşçiler arasında bu sarı sendikaların ege-menliğine rağmen sendikalı işçi sayısı sü-reki azaldı. İşçi sınıfı sendikalmücadeleden uzak tutulmaya teslim oldu.2013 Yılının başında açıklanan sendikalıişçi verilerine göre yaklaşık 11 milyon iş-çinin ancak 1 milyonu sendikalı sayıldı.Çalışma Bakanlığı adı altında oluşturulankurumun asli işlevi patronların emrineuygun bir iş alanı yaratmaktır. Bu bakanlı-ğın açıkladığı hiçbir veri güvenilir değildir.11 milyon olarak açıklanan işçi sayısı as-lında 15 milyonun çok üstündedir. Sendi-kalı olan işçilerin bir kısmı dalavereylesendikalı işçi sayılmamıştır. (DevrimciSağlık İşçileri Sendikası’nın yaklaşık 12bin üyesinin 10 bini yok sayılmış, ancak 2bine yakın bir sayıda üyesi var olarak ta-nımlanmıştır) Sendikaların işçi sınıfı içindedağılması ve etkisizleşmesi devlet politi-kası olarak uygulanmaka ve işçi sınfınınkendi öz gücüyle oluşturmaya gayret et-tiği sendikal örgütlenmesi her tür yön-temle yok edilmeye çalışılmaktadır.

Sendikaların toplandığı üç büyük konfede-rasyonun en büyüğü olan TÜRK-İŞ bir sarısendikacı bataklığı gibidir. Kendi çıkarın-

KIZIL DAYANIŞMA

53

Page 55: Kizil Dayanisma Sayi 1

dan başka bir şeyi düşünmemeyi becerisayan sarı sendikacılar işçi sınıfına veüyelerine değil iktidarın gücüne dayan-mayı seçenek olarak görmektedirler.

HAK-İŞ ise tam bir dönem iktidarınauygun her yola çekilebilen sendikalar top-luluğudur.İşçi sınıfı içinde hemen hiçbirvarlığı olmayan HAK-İŞ’i oluşturan sendi-kalar AKP iktidarının kanatları altında pa-lazlanmayı tek varlık sebebi saymış ve işçisınıfı mücadelesini sadece sabote etmeyive işçi sınıfını patronların istediği biçimdesürüklemeyi beceri saymaktadır.

DİSK İlk ortaya çıktığı yıllardan bu yanaişçi sınıfı mücadelesi içinde önemli bir bu-luşma adresi olmuştur. Sendikal mücadeleiçinde direnişçi bir gelenek izlemekledüzen partilerine yamanmak arasında sü-rekli yalpalayan bir çizgide gidip gelenDİSK’in işçi sınıfı mücadelesi içinde öncüişçilerin bir kısmını bağrında toplamayaçalışması bu gelgitleri nedeniyle çoğuzaman sürüncemelerde kalmaktadır.

SGBP. TÜRK-İŞ içinde muhalif kanadıoluşturan sendikaların birlikte hareketetmek üzere oluşturduğu Sendikal GüçBirliği platformu’nun ilk oluşumundan buyana işçi sınıfının sıkışıp kaldığı yerdensendikacıları zorlamasının bir ürünü ol-duğu görülmekte. Daha çok Türk-İş için-deki işçi sıınıfına karşı artık üstüörtülemez ihanetlere tepkinin bir yansı-ması olan SGBP’nin geleceğinin ne olacağıişçi sınıfı mücadelesine ve işçilerin bu sen-dikalara göstereceği ilgiye bağlı olacaktır.

Sendikal mücadeleyi bu konfederasyonlardışında sürdürmeye çalışan sendikalar vebir kısım işçi dernekleşmeleri ise işçi sınıfımücadelesinin ancak kenarlarında birdetay gibi kalmaktadırlar. İşçi sınıfını ör-gütsüz bırakma saldırganlığı karşısında iş-çinin örgütlenmesi açısından yapılan enufak girişiminin bile önemli olması bu ör-gütlenme girişimlerinin işçi sınıfı açısındanmücadeleye katılmak açısından bir basa-mak olutırmasına yol açıp açmayacağı iseancak süreç içindeki gelişmelerle ortayaçıkacaktır.

İşçi sınıfı uzun yıllardır örgütlenmesiönünde her tür engelle yaşamaktadır. Birişçinin sendika, dernek, parti vb bir yerekatılması çoğu zaman çalıştığı iş yerindekigenel durumla ilintili olmakta onun dı-

şında ise ancak karşılaştığısorunlar içinden çıkılamazhale gelince örgütlenmelereyönelmektedir. İşçinin ilk yö-neldiği örgütlenmeler iseçoğu zaman geldiği toplum-sal ilişkiler tarafından belir-lenmekte, örgütlenmeyeyöneliş tercihinde siyasi eği-

KIZIL DAYANIŞMA

54

işçi artık örgütsüz olmanın kötü de olsa bir örgütlenme içinde olmaktan daha vahimolduğunu her günkü yaşamında görmektedir

Page 56: Kizil Dayanisma Sayi 1

limi önem taşımaktadır. İşçi, ancak ey-leme geçtiği yerde kendisine zorla dayatı-lıp kabul ettirilmiş düzen tercihi siyasieğilimlerden vazgeçebilmektedir. “Düzenpartilerine” oy veren bir işçi ancak eylemiçinde bu tercihine karşıt davranabilmekteve işçi sınıfı olma bilincine varabilmekte-dir. Bu durumdaki bir işçinin mücadeleyekatılımı ise işçinin ancak her günkü ya-şamı içinde kendisine ulaşan işçi sınıfımücadelesi araçlarına alışkın olmasıylasağlanmaktadır. İşçi sınıfı mücadelesininaraçlarıyla tanışıklığı olmayan bir işçi kar-şılaştığı sorunlar ne olursa olsun hareketegeçmemeyi tercih etmektedir. Bu durumbir gerçeğin anlaşılmasıdır. İşçi, sınıf olmabilincine ancak kendisine dışarıdan taşı-nan bilgiyle erişebilmektedir. İşçi, sınıfolma bilincine ancak bu konuda düzenli vegüven veren çalışmalarla sürekli karşılaş-tığı zaman yaklaşmakta ve ancak ozaman harekete geçmektedir. İşçi, sınıfolarak harekete geçtiğinde ise bu dışarı-dan taşınan bilgiyi yenileyen ve geliştirenyol ve yöntemleri kısa zamanda üretebil-

mektedir. İşçi sınıfının kapitalizm şartlarıaltında tek devrimci sınıf olmasının önemlinedenlerinden birisi de budur.

İşçi sınıfının sendikal örgütlenmesi zayıf veyetersizdir ancak son yıllarda işçi sınıfı sen-dikal mücadeleye daha yakındır. Mücade-leci sendikaları yok etmek üzerineyoğunlaştırılan saldırılar mücadeleci sendi-kaları bir köşeye sıkıştırmıştır. Var olabil-melerinin tek koşulu sistemin saldırılarınakarşı saldırıyla yanıt verebilmektir. TopkapıŞişecam işçilerinin işten atılmaya karşı gi-riştikleri mücadelede her şeyi göze alan ta-vırları ve fabrika işgaline başlayıp bunda dakararlı oluşları yanında Topkapı Şişecam iş-çilerini diğer fabrikalardaki işçilerin de des-teklemesi ve bu desteklerini ne olursaolsun sürdüreceklerini göstermeleri işçilerinkazanım elde etmesini sağlamıştır. Aynı şe-kilde BEDAŞ işçilerinin uzun ve kararlı di-renişlerini işgal etme girişimlerineçevirmeleri ve bu girişimi kesmeyip sürekli-leştireceklerini deklare etmeleri kazanımelde etmelerini sağlamıştır.

İtalya’da Mussolini faşizmisürerken İtalyan işçileri “fa-şist sendikalar” içinde ör-gütlenmeyi vemücadelelerini bu şekildesürdürmeyi örgütsüz kal-maya tercih etmişlerdi. İşçisınıfına sürekli olarak taşe-ronlaştırmayla, güvencesizesnek çalışma dayatmala-rıyla aslında dayatılan ör-gütsüzleştirme saldırısınakarşı işçi sınıfının var olanörgütlenme araçlarına sarıl-maları ve onlar içinde mü-cadele etmeleri kapitalizminsaldırılarına karşı savunmayapabilmek için tek yöntemolarak ortaya çıkmaktadır.İşçi sınıfının örgütlenme de-neyimleri sürekli gelişmek-tedir. Hemen her işçi artıkörgütsüz olmanın kötü deolsa bir örgütlenme içindeolmaktan daha vahim oldu-ğunu her günkü yaşamındagörmektedir.

KIZIL DAYANIŞMA

55

Page 57: Kizil Dayanisma Sayi 1

DEVRİMCİLER, SOSYALİSTLERKOMÜNİSTLER

İşçi sınıfı hala devrimcilere, sosyalistlere,komünistlere uzak durmayı tercih etme-sine rağmen bu uzak duruş bir kırılma sü-recine doğru hızla gitmektedir. Faşistdevletin uzun yıllardır halkın üzerinde hertür araçla oluşturduğu kara propaganda-nın etkileri eskisi kadar kesif değildir. İşçi-lerin büyük çoğunluğu, artık sosyalist birpartinin veya yaklaşımın düşman gibi algı-lanmaması gerektiğini düşünmektedir.Sosyalistlerin uzun yıllar içinde ortayakoydukları faaliyetler işçi sınıfı içinde birbirikim yaratmıştır. İşçi sınıfı mücadelesiiçinde sosyalistlerin istemlerinin gerçekli-ğini daha sıklıkla görmektedir. Sınıfın, ka-pitalizmin ideolojik argümanları karşısındasosyalistlerin argümanlarına da başvur-mak zorunda olduğu deneyimleri heryerde daha çok oluşmakta ve işçi sınıfımücadelesine gücü oranında katılan hersosyalist çaba sınıf içinde mutlaka bir kar-şılık bulmaktadır. Yaygın medya araçları-nın dayatmalarındaki pespayelik vebıktırıcılık işçi sınıfına hitap eden her sos-

yalist sesi daha değerli hale getirmiştir.Sosyalistlerin “güçsüzlüklerini” aşmalarıve yeni politikalar üretmeleri işçi sını-fında daha önce olmadığı kadar karşılıkbulacaktır. Kapitalizmin değişen ekono-mik koşullara uygun diyerek oluşturduğugüvencesiz iş, güvencesiz yaşam işçi sı-nıfını 1917 Ekim Devrimi dönemindeBolşeviklerin Rusya işçi sınıfı içinde ençok güvencesiz ve daha yoksul işçilerarasında karşılık bulmasına benzer birdüzen yaratmıştır. Zincirlerinden başkakaybedecek şeyi olmayanlar, sosyalist-lere her gün daha çok bakmakta ve on-lardan gelen yaklaşımlara daha çokdikkat etmektedirler. Sosyalistlerin yap-ması gereken işçi sınıfına sadece direnişegeçtiği yerlerde değil ulaşabildiği heryerde sınıf bilincini taşımanın yollarındaısrar etmektir.

İŞÇİYE ÖLÜM DÜŞÜYOR

İşçi sınıfına yaygınlaştırılan güvencesiz işsistemiyle daha çok ölüm düşmektedir.Son 10 yılda 11 binin üzerinde işçi iş cina-yetlerinde ölmüştür. İş kazaları alınacaktedbirlerle önlenebilir niteliktedir. Türkiyeemperyalizmce kendine biçilen ucuz işgücü deposu olma haline uygun olarak iş-çinin hayatının da ucuzlayışını yaşamakta-dır. Önelnebilir iş kazalarında hemen hergün 3 işçi hayatını kaybetmektedir. Taşe-ron sistemi, güvencesiz çalışma koşulla-rında ısrar eden egemenler daha çok

56

KIZIL DAYANIŞMA

Page 58: Kizil Dayanisma Sayi 1

işçinin kanına girmekte kararlılardır. İşçi-nin yapabileceği tek şey ise buna karşı ör-gütlü mücadeleye girişmektir. Madenciliksektörünün doğrudan madenlerde çalışanişçileri için taşeron sisteminin kaldırılaca-ğını hükümet açıkladı ancak bu konudahala bir girişimde bulunmadı. Bu açıklamabile maden işçisinin toplu iş cinayetlerineuğramaları ve buna karşı direnciyle oluşa-bilmiştir. Maden işçisinin artık yeter de-mesinin bir göstergesi olarakZonguldak’da düzenlenen “emeğe SaygıMitingi” maden işçisinin taşeron zulmünekarşı ayağa kalkacağının işaretidir. AKPhükümeti sadece işçiyi yatıştırmak adınayaptığı bu açıklamayı değişik yasal kılıf-larla taşeron sistemini sürdürmek için kul-lanacaktır.

Taşeron sistemiyle tuhaf bir iş yaşamı oluş-turulmuştur. Her devlet kurumu, her büyükiş yeri piyasada temel olarak işçi simsarlı-ğından başka bir anlamı olmayan “güvenil-mez” firmalar spekülasyonu yaratmışlar veçoğu kapkaççı tabela şirketleriyle işçi sınıfınıtaşeron patronlarla karşı karşıya bırakarakkendilerini aklama yoluna gitmişlerdir. İşçikarşısında sadece verilecek en düşük ola-naklarla çıkan taşeron firmalar “işsiz kal-maktansa en kötü işi en kötü koşullardayapmaya razıyım” diyen geniş bir işçi sınıfıiçinde varlık sürdürmektedir. Tek önemlivasfı işçi üzerinde baskı kurmak olan taşe-ron firmalar işçiyi ölüme razı olacak biçimdeçalıştırmanın araçlarından başka bir şey de-ğildir. Bir çok mahkeme kararında işçiyekarşı sadece taşeron firmanın değil ana fir-manın da sorumlu olduğu kararları olmasınarağmen, taşeron işçisinin hak edişlerini ver-meyen taşeron firmalarla her sorun yaşanı-şın da ana firmayla tekrardan başlayan birhukuksal sürece yol açmaktadır. İşçinin kar-şılaştığı hukuki sorunları aşmak için gerekendonanım ve ekonomik gücünün olmayışı isetaşeron ve ana firmaların bu konuda herzaman önde başlamalarına yol açmaktadır.

İşçilere düşen ölüm aslında onların “geçimşartlarının” zorlamasıdır. Emeğini satmak-tan başka geçim kaynağı olmayan işçininemeğini satmak için karşılaştığı tek seçenekölümü göze alarak çalışmak olmaktadır.

KIZIL DAYANIŞMA

57

Page 59: Kizil Dayanisma Sayi 1

ÖRGÜTLENMEK SEÇENEK DEĞİLMECBURİYETTİR

İşçi sınıfının ölüm ve yoksulluk dayatıl-maktadır. İşçi sınıfının buna karşı yapabi-leceği tek şey ise örgütlü mücadeleyekatılmaktır. Her tür işçi örgütlenmesineşiddetle saldıran bir sistem uzun yıllardıregemendir. Patronundan, devletine, so-kaktaki faşist çetelerine kadar işçi örgüt-lenmesine yönelik geniş bir saldırı ağıvardır. İşçi örgütlenme araçlarına sahipçıkmanın sorunlarını günlük yaşamındasıklıkla görmektedir. Egemen medya araç-larından devletin eğitim sistemine, “top-luma ezberletilmiş kabul edilebilirdavranış biçimlerine” kadar işçiye örgüt-lenmelerden uzak durması gerektiği daya-tılmaktadır. Sendika, dernek, siyasi parti,ancak devletin, patronların onayladığı veyol gösterdiği yerler olursa işçi örgütlen-meye yönelik saldırıya daha az uğramak-tadır. Bir çok iş yerinde patronlar sendikaüyesi olan işçiye “o sendikadan çıkınbenim gösterdiğim sendikaya katılın ozaman sorun olmaz” diyebilmektedir. İşçi-nin yegane gerçek seçeneği ise kendi özgücüyle oluşturacağı örgütlenmelerdir.Haklarını aramaktan, ülkeyi yönetmeyetalip olmak işçi sınıfının kendi öz örgütlen-melerini yaratmasıyla mümkün olacaktır.

İşçi sınıfının yapması gereken örgütsüzlü-ğün üstünden gelmektir. Var olan her sen-dika, dernek, siyasi parti vb ayrımı yerineişyerleri merkezli komiteler oluşturulması

işçi sınıfının yapması gerekendir. İşçi kapi-talizme son verip insanca bir sistem oluştu-racak yegane sınıftır. Bunun bilinciylekapitalizmin işçiler arasında ayrımcılığı kö-rükleyen onları birbirlerine karşı düşmanetmeye çalışan her ayrımına karşı durulma-lıdır. İşçi sınıfının kendi örgütlenmesindetemel alacağı kaygı, hak mücadelesi veyağmacı kapitalistler ile politikacılarıncaidare edilmek yerine işçi sınıfı iktidarınınolanaklı oluşudur. Sendika, dernek, partigibi örgütlenme araçları işçi sınıfının kendiöz örgütlenmesinin yansımalarıdır. Kendi işyerinde örgütlenemeyen işçinin ne sendi-kada ne dernekte ne de siyasi partide sözü-nün geçmesi ve etkisinin olmasıbeklenemez. İşçi sınıfının bulunduğu her işalanında kalıcı birim örgütlenmeleri oluştur-ması onun sınıf olarak gücünü ortaya koya-bilmesinin ilk adımıdır. İşçiye ölümlegüvencesiz yoksulluğu dayatan kapitalizmeve onun faşist devletine karşı mücadeledeatılan her birim örgütlenmesi adımı yağma-cılığa vurulan darbe olacaktır. Sendikalar,dernekler, siyasi partiler akla gelebilen herörgütlenme biçimi işçinin birim örgütlenme-siyle kendine gelir. İşçinin bulunduğu iş ye-rinde hiçbir işleyen örgütlenmesi olmadansendikalı, vb olması çoğu zaman sendikala-rın sarı sendikalaşmasının da kaynağıdır.

İşçi sınıfının iş yerlerinde örgütlenmesininsorunlu oluşu faşist devlet baskısının ya-nında çoğu zaman işçi sınıfı içine zorla da-yatılmış ayrımcılıkla da ilgilidir.Hemşericilik, din ayrımcılığı, milliyet ay-rımcılığı, siyasi görüş ayrımcılığı, cinsiyet

ayrımcılığı, yaş, ustalıkayrımcılığı daha sayısızayrımcılık işçi için düzentarafından üretilmiş ayakbağından başka bir şeydeğildir. İşçinin mücade-lesinde ve örgütlenme-sinde temel olmasıgereken tek kaynak ka-pitalizme karşı işçi sınıfı-nın çıkarıdır. İşçininkendini burjuvaziye karşıbağımsız bir sınıf olaraktanımlamasının yolukendi öz örgütlenmesin-den geçmektedir.

KIZIL DAYANIŞMA

Kendi iş yerinde örgütlenemeyen işçinin ne sendikada ne dernekte ne siyasi partidesözünün geçmesi ve etkisinin olması beklenemez.

58

Page 60: Kizil Dayanisma Sayi 1

Baştan aşağıya muhbir olmanın yüceltildiği vemuhbirlerle dolu bir ülke yaratıldı. Muhbirlerinkimi, ne için ve hangi nedenle ihbar ettiğininönemli olmadığı, sadece ihbar etmesinin önemliolduğu bir ülke. 12 Eylül 1980 askeri faşist dar-besi yıllarında her yer muhbirlerle dolmuş ancakmuhbirlik hala utanılacak bir toplumsal hastalıklıtutum sayıldığından muhbirler kendilerini sak-lama ihtiyacı duymuşlardı. Muhbir kişisel çıkarıiçin insanlara zarar vermeyi doğal bulan kişiliktipidir. İçinde kişisel sefil çıkarı olmayan hiçbirinsan muhbirleşemez. Sefil hayatını korumak-tan, maddi çıkar elde etmeye kadar uzanan birbireysel çıkar zincirine dahil olmadan muhbirlikişlememektedir. Muhbir bulunduğu toplumsalalanda kişisel çıkarı ne kadar ufak ve sefilolursa olsun onu korumak uğruna insanlarazarar vermeyi doğal bulan hastalıklı bir halinadıdır. Faşizmin yarattığı iklim muhbirlerin artıkutanmadan, sıkılmadan tüm yüzsüzlükleriyle or-taya çıkma dönemidir. 12 Eylül faşist generalle-rinin "sayın muhbir vatandaş" diyerekduyurularla seslendiği muhbirler artık gerçekten"sayın" olduklarına inanmış şekilde hareket et-mektedir.

Muhbir kişisel çıkarı uğruna devletin resmi poli-tik dayatmalarına uyum sağlar. Devletin zatendaraltarak sunduğu politik düşünme alanındamuhbir algılayış düzeyine göre iyice daralmışşablonlarla idare eder. Düşünmez, devletin top-luma dayattığı politik iklime ayak uydurur ve buiklimi kendi kişisel çıkarı uğruna kullanır. Bazenmahallesinde şu veya bu nedenle sürtüştüğü birkomşusu, bazen sefil kişisel çıkarı için kullan-dığı toplumsal meseleleri kullanmasının önünevicdanla engel olanların çıkması. Muhbir için

gerekçe yaşadığı, anladığı şart-lar ve çıkarları kadardır. Kişiselçıkarı için her tür rezilleşmeyive insanlara zarar vermeyidoğal buluşuyla muhbir insanınsefilliğinin dibinde yer alır.

Toplumun baştan aşağıya muh-bir olması için her tür dayatma-nın ve politik ortamınhazırlandığı gözlenmekte. KimiBDP binalarını ve Alevi dernek-lerini yakıyor, kimi Kürdçemüzik dinleyene saldırıyor.Devletin tam teşekküllü güven-lik birimleri de muhbirlerin her

saçma sapan iddiasını büyük bir ciddiyetle takipederken insanlık suçlarına dönüşen bu yakma-ları ve linç faaliyetlerini sadece seyrediyor. Muh-birleşenlerle ilgili en son Redhack tarafındanEmniyet’in hackelenmesiyle elde edilen mailleryayınlanmıştı. Komşusunu ihbar edenden, kal-dığı yurtta sigara içeni ihbar edene kadar top-lumsal dokuya yayılmış bir muhbir ağı olduğugörülmüştü. Muhbirlerin hepsinin ortak algısıdevlete hizmet üzerineydi. Sürekli olarak kendisiiçin bir şey istemediğini ama devlet için şu veyabu kişiye yönelik saldırı yapılmasının iyi olaca-ğını söyleyip durmaktaydılar. İhbarların içindeciddiye alınması gerekenler de vardı. Ancakbunlar devletin resmi politikasına uygun konularolmadığı için görmezden gelinmişti. AhmetTürk'e Samsun'da faşist bir organizasyonca ya-pılan yumruklu saldırıdan emniyetin haberininolduğu görülmüştü. Saçma sapan her devletikoruma iddiası hakkında harekete geçen devletmekanizması Ahmet Türk'e saldırı konusundakılını bile kıpırdatmamıştı.

Muhbirleşen bir toplumda yaşamanın kuralıaçıktır. Muhbirleşenlere yönelik gereken yanıtıvermek. Unutulmamalı ki bu ülke halklarının ge-leneksel değerleri içinde muhbirleri sevmemekve onları dışlamak vardır. Muhbirliğin sefil birhal olduğu ve insanlık yitimine denk geldiği buülke halklarının tarihsel kökenlerinde yazılıdır.Muhbirlik geleceğe kalıcı izler bırakan bir faali-yettir. Başta zarar verdiği insanlarda iz bırakır,diğer yanda er geç muhbirlerden hesap sorula-cak izler bırakır. Köklü değişime doru giden birülkede unutulmaması gereken şey; bir köklü dö-nüşümde ilk ele alınacak konulardan biri muh-birleşenler ve yaptıkları olacaktır.

KIZIL DAYANIŞMA

59

FAŞİZMİNMUHBİRLERCUMHURİYETİ

Muhbirleşen bir toplumdayaşamanın kuralı açıktır.Muhbirleşenlere yönelikgereken yanıtı vermek.

Page 61: Kizil Dayanisma Sayi 1

Hitler’den, NSDAP’ın (Nationalsozialis-tische Deutsche Arbeiterpartei) iktidarageliş ve sonrasındaki serüveni, Hitler’inideolojik yaklaşımı, Avrupa’da kendindenönceki ve eş zamanlı dönemlerdeki diğerfaşis hareketlerden sivriliş yönü ve bunukoşut olarak Tayyip Erdoğan ve AKP ben-zerliği üzerinde durmayı hak ediyor.

Tarih bilimi, geçmişi bize anlatarak bu-günü ve geleceği net bir biçimde görebil-memize, çok sayıda doğruya yakınvarsayımlarda bulunabilmemizi olanak-sağlayan gerçekliktir.

HİTLER – KAVGAM – NSDAP –FAŞİZM

Hitler-NSDAP ile Erdoğan-AKP bencerli-ğine girmeden önce, Hitler’in düşünce sis-temini, Kavgam adlı kitabında nasıl birideolojiyi işlediğini, bu ideolojide ne gibihedefleri belirlediğine kısaca bir gözatmak gerekir. Adolf Hitler’in Kavgam adlıkitabında belirttiği düşüncesini şöyle özet-leyebiliriz:

60

HHİİTTLLEERREERRDDOOĞĞAANN  

vvee  NNAAZZİİ  

PPAARRTTİİSSİİAAKKPP

Page 62: Kizil Dayanisma Sayi 1

“İnsanlığın yüksek ırkı “Aryen ırkı”dır; buırk saflığını korumalıdır; o saflığı bozacakolanların başında da Yahudiler gelir. Siya-sal açıdan Fransız Devrimi’nin ilkelerinekarşıdırlar. Weimar Cumhuriyeti’nin kabulettiği liberal ideolojiyi Almanya’yı yenenBatılılar dayatmıştır onlara. Böylece (ulu-sun uyanışı)na çalışmalı, bireycilikle libe-ralizmi reddetmeli: Alman zihniyetineaykırı olduğu gibi, doğal olmayan akılcısistemlerdir bunlar; eşitlik ve özgürlükdoğaya zıt ve anlamsızdır. İnsan tek ba-şına değildir, gelenekler arasında bir zin-cirin halkasıdır. Devletin görevi, kan ve dilbirliğini, gerçekten Alman geleneklere dö-nüşü, bu halkın yaşaması ve gelişmesi

için gerekli alanı ele geçirmeyi sağlamalı-dır. İktidarın kaynağı, bireylerin çoğun-luğu değil, Volk (halk)’tır; halk birbütündür, Führer hukuk yaratırken onuniradesini yorumlar. O halkın düşmanlarıvardır ve şunlardır: dışarıda Rusya’ylaFransa; içeride Masonlar, Yahudiler, sos-yal demokrasi ve bu sonuncusunun aracı-lığıyladır ki, Yahudi Karl Marx Almanya’yıçürütüp yıkmak için girişimde bulunmuş-tur. İktisadi alanda Hitler, kartelleri, ben-cil varlıkları, “ruhsuz makine”yi sorgular;köylüleri, orta sınıfları, özel mülkiyeti sa-vunur. Son olarak, Alman halkı, yaşamalanı olmayan bir halktır (Volk ohneRaum); bu da onu, Doğuya, Güneye, Av-rupa’nın batısına yayılmaya götürecek-tir.”(1)

NAZİLER-NSDAP TARİHSELANALİZ

Demokrasi düşmanlığı, Yahudi düşmanlığı,ırkçılık; bunlar Hitler Almanyası öncesindede vardı: Spengler’in, Moeller Van denBruck, hukukçu Karl Schmitt, OthmannSpann ve pangermanistlerin dile getirdik-leri şeylerdir. Hitler’in yaptığı ise şuolmuş-tur: Onları Alman yığınlarının kaygı, kin,öç alma açıklarına yanıt verecek biçimde,ısrarla ve tutkuyla sergilemek! Kavgamadlı kitabı büyük ilgi toplar; 1940 Ni-san’ında çoğu dillere çevrilmiş olarak altımilyon nüsha satar. Öte yandan, bütün bufikirler, Nazizmin kuramcıları olan Goeb-bels, bir Rosenberg, bir Darre, arkaların-dan sayısız hatiplerce, parti çevresindegitgide çoğalan kalabalıklar önünde ava-mileştirilir ve geliştirilir.

1927’de S.S. adıyla koruyucu müfrezelerkurulur; başlarına 1929’da Himmler’ingeçtiği bu bağnaz ve sert militanlar,grevci işçiler, sosyalistler ve komünistlerekarşı kanlı sokak saldırıları düzenler. Nazipartisinin 1927’de 72.000 üyesi vardır; veIII. Nürnberg Kongresi’nde, kahverengigömlekleriyle 30.000 S.A. resmi geçityapar; 1928’de sayıları 109.000’dir vesempatizanların sayısı artar.

Nazi iktidarı özellikle orta sınıfın, küçükburjuvazinin istemlerini doyurmaya yöne-liktir. Özelleştirmeler ile iştahlı burjuva-ziye ve onların çevresinde kümelenmişküçük sanayicilere ümit verirler, köylülereborçlarının hafifletileceğini söylerler, eko-nomik alanda ve iş dünyasında epeyceetkin olan Yahudilere karşı da mutlak birsavaş açarlar. Partideki kayıtlı sayısı1930’un sonunda 389.000, 1932 Ni-san’ında ise bir milyondan fazladır. Goeb-bels’in yönetiminde parti korkunç birpropaganda ile halkı ikna etmeye başlar.NSDAP ve Hitler iktidarı öncesi Alman-ya’nın 1 Dünya Savaşı’nın ardından olu-şan siyasi yapısı ve liberalizmin kendiiçindeki çöküntüsü daha Naziler başa geç-meden önce liberalizmin tüm kırıntılarınınAlmanya’dan silinmesine zemin hazırla-mıştı. Burjuva demokrasicilik oyununda

KIZIL DAYANIŞMA

61

Page 63: Kizil Dayanisma Sayi 1

yıpranmışlığıyla varlığını sürdüremeyen li-beralizm ve burjuva parlamentarizmi as-lında çökmüş durumdaydı.

Naziler girdikleri son seçimlerde13.800.000 oy alır ve parlamentoda 230sandalye kazanırlar. (Almanya’da bu yıl-larda 65-66 milyon insan yaşamak-taydı(2)) Bruning’in hükümeti, arkasındanda Von Papen’in “Baronların hükümeti”nifelce uğratacak durumdadırlar; son olarak30 Ocak 1933’te, birçok reddin ve bulanıkgörüşmelerin arkasından, Hitler, ne zorkullanarak ne de kan akıtarak, von Schle-icher’in yerine şansölye olur.Yönetimin mutlak sahibi olarak, ilk yaptığıişlerden biri Weimar Anayasası’ndanbütün temel hakları kaldırmak olmuştur;şansölye 24 Mart’ta elde ettiği tam yet-kiyle, yeni kanunlar çıkarır.

Polise tanıdığı olağanüstü yetkiler ile artıkher şeyi yapabilir hale gelen Naziler, nekadar muhalif varsa tutuklar ve toplamakamplarına doldurur. Bununla beraber 5Mart seçimlerinde, tutuklama, tehdit, yıl-dırmalara karşın, 288 Nazi milletvekilinekarşılık Nazi olmayan 359 temsilci seçil-miştir ve sosyalistlerle komünistler 12milyon oy ele etmişlerdir.

Gleichschalturg(*1) yine de sürer. Siyasibirçok parti ve sendika yasaklanır. Yahudi-ler, 7 Nisan tarihli “Aryen yasası”na göresürekli olarak haklarından yoksun kılınmış-lardır. Komünistler ve sosyalistler üzerindeki

her türlü baskı ve şiddet giderek artar, SSbirliklerinin de operasyonlarıyla ölçülmezboyutlara varır ve ortadan kaldırılırlar, yereltüm hareketlenmeler silinir. Her türlü devletkurumu Nazi partisi üyesi olmayanlardantemizlenir ve denetim altına alınır. 1934 yılıgeldiğinde memurlardan, en küçük köy-lerde yaşayan insanlara kadar devletle iliş-kisi olan herkes partiye üye olmak zorundakalırlar. S.A. liderinin öldürülmesi (30 Hazi-ran) ardından Naziler örgüt yapılarını yeni-den gözden geçirip gerekli yenilemeleri deyaparlar. 2 Ağustos 1934’te Hindenburgölünce tüm ülke Führer’in elindedir.Hitler iktidarı tam denetimine aldığında, ye-niden eski düzenin sağlanmasına yönelikharekete geçebilecek olanları, yeni bir dev-rimi amaç edinebilecek olma ihtimali olan-ları, buna öncülük edebilecekleri kurşunadizdirir, kılıçla kafalarını kestirir vb yöntem-lerle öldürtür. Partinin Strasser kardeşlertarafından yönlendirilen sosyalist görü-nümlü kanadıyla da tüm bağlarını kopartır.

Federatif ve yerel her türlü örgüt yetkilerineson vererek, yönetim birliği ve merkeziyetçi-liği gerçekleştirir. Kendi iktidarını sınırlayabi-leceğini düşündüğü her şeyi yok edip tambir keyfi yönetim döenmine başlar. Parla-menter rejim tamamen ortadan kalkmış tekadama dayalı bir sistem oluşturulmuştur. Fa-şizmin tipik göstergesi olan keyfi yönetiminen azgın uygulamaları devrededir. Hİtler veNaziler yasama ve yargı gücüne sahiptir.Ceza yasası kökünden değiştirilip keyfi uy-gulamalarla yönetilen sistemde devlete karşı

KIZIL DAYANIŞMA

Page 64: Kizil Dayanisma Sayi 1

oluşacak her girişime yönelik cezalar ağırlaş-tırılır. Yargı kararları suçlu veya suçsuza göredeğil keyfi çıkarlara göre oluşturulmaya baş-lanır. Yargının her uygulamasında temelkural Nazilerin çıkarlarına uygun biçimdeolmak ve halkın gözünde iyi karşılanacak bi-çimde hareket etmek biçimindedir.

Materyalizm ve komünizm tamamen yasak-lanır. İlk adım olarak din karşıtı olduğu düşü-nülen dernekler kapatılır, Prusya’da okullarazorunlu din eğitimi konur, Aryen konusundaKatolik Kilisesi ile arası açılan Nazilerin buolayın sonucunda araları iyice yumuşar.

Goebbels, Nazilerin yaptıkları için şöyledemişti: “Yaptığımız devrim bütüncül(total) bir devrimdir; yaşamın her alanınıkaplamış ve kökünden değiltirmiştir!”Bu nedenle sanat ve edebiyat da faşizmindışında kalamazdı. Şöyle diyorlardı: Libe-ralizm ve akılcılık olsa olsa halkın anlaya-mayacağı eserler üretebilir ve uluslararasıve ahlak dışı bir sanata varır. Oysa sana-tın kuzeysel ideali şunun üzerine kurulu-dur: Alman toplumunun temelinioluşturan kan ve topraktır; sanat, doğu-şunda estetik değil, biyolojik bir olgudur.

Bu dönemde yanlıca sosyalist, komünistveya liberal eserler ateşe atılmaz; diğerbirçokların eserleri de yok edilir: Einstein,Freud, Proust, Wells, Jack London vb…Modern İtalyan ressamlarından VanGogh’a kadar bu ressamların eserleri iste-nilmez ilan edilir; çoğu eser açık arttır-mayla satılır veya yok edilir.

Müzik de otoriteye tabidir. Elliden fazla or-kestra şefi (içlerinde Bruno Walter davar), yazarlar, bilginler, ırkçı veya siyasalbir ayrımcılıkla safdışı edilirler, Almanya’yıterk etmek zorunda bırakılırlar.

Naziler, büyük toprak ağalarını güvenilirköylü(!) olarak tanımlarlar ve iktidara gel-melerinde Nazileri her konuda destekle-miş olan toprak ağalarının topraklarınadokunmadılar aksine onları ekonominintemel güçlerinde sayarak desteklediler.Ekonomik anlamda dünyadan tamamenbağımsız olmayı amaç edindiklerini iddiaeden Naziler, devlet içindeki iş gücünükarşılıksız olarak arttırarak, daha çok ka-zanmak için daha çok üretmeyi, daha çoküretmek için daha çok çalışmayı benimse-diler. Bunun için fiyatlara sürekli müda-hale eden Naziler, ekonomik bir kapalıdevre yaratmaya çalıştılar. Nazilerin uygu-ladığı ekonomi programı, yalnızca büyüksanayi ve büyük şirketler için yani tekelcikapitalistler için iyiydi. Zaman içerisindeNazi partisi etrafında oluşmuş asalak birkesimde bu durumdan nasiplendi.

Tekelci kapitalistlerin iktidarı olan Nazilerile Tekeller arasında sıkı bir bağ oluştu.Özelleştirmelerle güçlendirilmiş büyüksermayenin işletmelerine destek verenNaziler, devletin her tür uygulamasını bupatronlara adadılar. Naziler her alandabüyük sermayenin emrinde olduğunu gös-termeyi iktidarda olmalarının varlık sebebiolarak uyguladılar. Tekelci sermayenin iş-letmelerinin sürekli olarak çalışması ve enyüksek kar oranlarına ulaşması için ko-ruma sağladıLar. Büyük sermayenin işlet-melerinin düzenli olarak çalışması için“köle işçi”, “esir işçi”, “toplum dışı sayılan-lardan işçi” vb sağlayacak sistemi devletinişleyişi haline getirdiler. Büyük sermaye-nin işletmelerinde olası her memnuniyet-sizlik, olası bir isyan, başkaldırı veyaverimsizliğe karşı acımasızca saldırmayahazır olarak görevlendirilmiş Naziler bupatronların emrindeydiler.

KIZIL DAYANIŞMA

Page 65: Kizil Dayanisma Sayi 1

AKP-ERDOĞAN-2023-NAZİLER

Gerek AKP gerek NSDAP, kendi toplumsalsüreçleri içerisinde tarihsel bir karşılaştır-maya gittiğimizde, benzer tip toplumsalkriz dönemlerinde ortaya çıkmış partiler-dir. Bu yığınların içine girdikleri bunalımile kurulu sistemin bıktırıcı söylemlerindensıyrılmaya çabalayarak yeni bir arayışagirdiği dönemdir.

AKP’de tıpkı NSDAP gibi aynı biçimde ortasınıf ve küçük burjuvazinin menfaatlerinehizmet edeceği vaatleriyle gündeme geldi.Tıpkı Naziler gibi kuruluş ve iktidara gel-meden önce ki dönemlerinde tekelci ser-mayenin her tür desteğiyle korundular.AKP kendinden önce başlayan özelleştir-melerdeki her tür engeli keyfi uygulama-larla tanımadığını ilan ederek yeni birsaldırgan anlayış dayattı ve özelleştirmeadı altında yağma ve talanın ardı arkasıkesilmedi. Uluslararası tekelci sermayenindünya ölçeğinde yeniden kendini dizaynetme girişimlerine uygun olan her direkti-fini uyguladılar. Bu süreçte kendi etrafla-rında “kadrolaşmayı” iktidarlarınısürdürmenin temel dayanağı saydıklarıiçin Nazileri taklit ettiler ve Uluslararasısermayenin yağmasında yerli işbirlikçiolmak için AKP’nin dümen suyunda git-meyi en kaba yöntemlerle şart koştular.Topluma zenginleşme ve refaha ulaşmakiçin AKP’nin dediklerini sorgusuz yargısızonaylamak gerektiğini dayattılar. AKP çev-resinde bulunanları zenginleşmeden na-siplenecekleri algısını egemenliği altınaaldığı medya aracılığıyla körükledi. Hertür ekonomik veriyle oynayıp gerçeklerikararttılar ve sahte refah tabloları çizdiler.Sürekli olarak halkın gelirinin arttığındanbahsettiler. AKP ile devleti özdeşletirenpropaganaları sürekli arttı, Hitler Alman-yası ile benzer yöntem ve söylemlerlepropaganda yapan AKP seçimlerde aldığıoy oranını da arttırdı.

Aslında bu artışın genel analizini o günküAlmanya’nın toplumsal durumuna, ekono-mik durumuna, halkın psikolojik bıkkınlı-ğına bakarak ve AKP’nin ilk iktidarageldiği yıl ve öncesini analiz ederek göre-

biliriz. Aynı türde bu-nalımlar ve sistemintıkanmışlığının halküzerinde yarattığıbıkkınlıkla çaresizli-ğin tekelci serma-yece kullanılması.

AKP iktidarı başageçmeden önce Tür-kiye’de faşizmin“resmi politikaları”çökmüştü. AKP böy-lesi bir zemin üze-rinde uluslararasıtekelci sermayeninprojesi olarak bir öl-çüde mucburi çıkışıolmuştu. “Sağcı” po-litikaların oluşturul-muş tabanınındağılması önünde birset kurulmuş ve sis-temden umudunukesmeye yönelen“sağcı” tabana yenibir yön verilmişti.

Naziler, herkesi NaziPatisine bağlamakiçin kimsenin ülkedeaç kalmaması diye-rek, Almanya’dabüyük propaganda-larla makarna vekömür dağıtımlarıgerçekleştiriyordu.“Hiçbir Alman üşü-memeli! Führer size11,5 milyon metre-küp kömür verdi, sizde ona oyunuzuverin!” (1936) yazılıçeşitli afişler yapıldı,çağrılar yayınlandı.Ne tesadüf ki herseçim öncesi AKPpropagandası ve uy-gulaması da bundanfarksızdı. Bu, yoksul-luğu derinleştirip,kronik yoksullar ya-ratmak ve onlar üze-

KIZIL DAYANIŞMA

64

Page 66: Kizil Dayanisma Sayi 1

rinden devletin her dedi-ğini yapan “sadık kulları”kullanma siyaseti bundansonraki süreçte de enpespaye biçimde uygula-nacaktır.

Hitler devamlı olarakgüçlü bir Almanya içinnüfusun artması gerekti-ğinden bahsetmiştir.Bunun için erkeklerinbolca çocuk yapmasınıdile getiren Adolf Hitler,kadınları bir meta olarakgördüklerini, onların yal-nızca bir üreme aracı ol-duklarını da dilegetirmiştir. Öyle ki bu hali ilerleyen sü-reçte insanları damızlık hayvan gibi kul-landıkları, ari çocuk üretim çiftliklerikurmaya kadar götürmüştürler. (Lebens-born Projesi) Benzer şekilde AKP hükü-meti de, sıklıkla Erdoğan’ın ağzından “üççocuk yapın” talebiyle buna benzer yakla-şımı dile getirilmiştir. Bu noktada kürtajyasasıyla da hedefini islami görüşüylesentezleyerek ortaya koyan AKP ve Erdo-ğan NSDAP ve Hitler'den farksız bir yolizler. İnsanların ekonomik sıkıntılar içindedebelendikleri ve bu sıkıntılara dönük sos-yal alanda çözüme katılmalarını sağlaya-cak örgütlenmelerin yasak ve suç sayıldığı

yerde aile en temel sosyal dayanma alanıhaline gelmektedir. Faşizmin uygulandığıher yerde aileyi büyütmeye yönelik oluş-turulan propangandalar daima taraftarbulmuştur. Devlet karşısında ve sosyalhayatta çaresiz kalan insana aile ilişkile-rinden alacağı yardım dışında destek gel-mez. Ailenin genişliği kişinin gücü olarakgörülsün istenir ve geniş aileler güçlü sa-yılır. Bu yüzden faşizmin vazgeçemeye-ceği uygulama olarak çok çocuk yapmapropagandası daime taraftar bulur. Faşiz-min zayıfı ezmeyi ve onu “kullanmayı”temel anlayış olarak dayattığı yerde el-bette kadının da, çocuğun da toplumsal

rolü sadece boyun eğmek veverilenle yetinmektir. Kentleş-meyle birlikte düşen nüfus ar-tışı eğilimi özellikle kırsalalandan kente göçenlerde tep-kiselliğe yol açmaktadır. Kentinyeni durumuna ayak uydur-makla ilgili yaşanan sorunlarkent içinde köyün değerleriniyaşatmaya çalışmaya dönüş-mekte ve bu durum yeni ken-tlileşenlerde bir kaç kuşakboyunca sürmektedir. Faşiz-min, insanların yaşadıkları sı-kıntılar karşısında çaresizliklegeçmişe dönük alışkanlıklarınasarılmalarına çözüm üretmekyerine onu sömürmek vaz ge-çemediği bir propaganda ala-nıdır.

KIZIL DAYANIŞMA

65

AKP 5.5 yılda 6 milyon tonkömür dağıttıSeçim dönemlerinde özellikle varoşlardakiseçmene kömür ve gıdayardımı yaparak oy toplamakla eleştirilen AKPhükümeti, son 5.5 yıldayaklaşık 6 milyon tonkömür dağıttı. Dağıtılankömürün değeri 1 milyar 86milyon 958 bin YTL"yeulaştı. (Gazeteler: 05/08/2008)

Başbakan Erdoğan, “Eğergüçlü bir millet olacaksakgüçlü ailelere sahip olmakzorundayız. Ailelerimizigüçlü kılmanın yolu en az3 çocuktan geçiyor”Kadını yücelten makamınannelik olduğunu vurgu-layan Başbakan Erdoğan,“Bir aileyi tehdit edebile-cek her sorunun üzerinetam bir kararlılıkla gidiyorve sorunu çözmek içintüm imkânlarımızı engüçlü şekilde seferberediyoruz” dedi.

Page 67: Kizil Dayanisma Sayi 1

Tıpkı Melih Gökçek’in “tükürürüm benböyle sanata” ve Erdoğan’ın beğenmediğiheykele “ucube” demesi ve kaldırtmasıgibi, Nazi Almanyası’nda da “ucube”,“kahrolası sanat” denilerek sanat eserlerikaldırılmıştır. Bu betimleme Almanya’da“dejenere sanat” olarak yani Entartete-Kunst olarak geçmekteydi. Faşizm bulun-duğu ülkede tek tipleştirmeyi dayatır. Tek

tipleştirmeden her tür kültür öğesi deolumsuz olarak etkilenir. Kültürel mirası-mıza sahip çıkıyoruz denerek AKP’nin kül-türel değer olarak tanımladığı Türk, Sunniİslam eserleri her tür biçimde önplana çı-karılıp parlatılırken, tarihsel değerlerindiğer her çeşidi sadece tahribat ve talankonusundur. AKP döneminde Anadolu’nunarkeolojik zenginliği daha önce olmadığıkadar tahrip edilmiş ve hala da edilmeyedevam etmektedir. Anadolu geçmiş kültü-rel zenginliğini yitirirken Türk Sunni İs-lamcı yaklaşımlardan da sadece AKP eliyleyürütülen faşizme yarayanlar varlığını ko-ruyabilmektedir.

Türkiye faşizminin 1950’lerle birlikte ABDyaşam tarzı diyerek halkta karşılığını bul-duğuna inandığı için vazgeçemediği klasikdayatmacı tutumu otomobillenmektir.Otomobillenmenin alamet-i farikası halinegelen yerli otonobil konusu ise Türkiye fa-şizminin uluslararası tekelci sermayedenezberlediği bir nakarattır. 1960 BaşlarındaDarbeci paşalara yaranmak adına “DevrimOtomobilleri” ile başlayan yerli otomobilaşkı yarım yüzyıl sonra bile hala halkıkandırma hayali olmaya devam etmekte-dir. Tayyip Erdoğan’ın bir ayak oyunuylaelinden milletvekiliğini aldırıp kendini mil-letvekili yaptırdığı Jet-Pa adlı dolandırıcı“yerli otomobil firması”nın sahibi hayal ta-ciri JET Fadıl Akgündüz’den devraldığıyerli otomobil hayalini satma işi hala gün-demdedir.

Hitler’in ve Nazilerin çok övünerek piya-saya sürdükleri Wosvagenlerle elde ettiğipropaganda başarısı her faşist yönetiminolduğu gibi Türkiye faşizminin de ağzınısulandırmaktadır. Erdoğan, AKP ve yan-daş medyası tarafından bir anda halkıngündemine tekrardan sokulan “yerli oto-mobil” konusundaki propoganda da NaziAlmanyası’nın “yerli otomobil” propagan-dasından kopyadır. Nazi Almanya’sı üçyılda ürettikleri “yerli Alman araçlarından”ve halk kitlesindeki birçok insanın araçsahibi olmasından büyük bir övünme ilebahsederek birçok propaganda afişi deyapmıştır. AKP ise şimdilik herkesin “yarıyerli” otomobil sahibi olmasıyla övün-mekle yetinmektedir.

KIZIL DAYANIŞMA

66

BaşbakanErdoğan’ın“ucube” heykelolaraknitelendirdiğiKars’takiİnsanlık Anıtıiçin KarsBelediyesiyıkım kararıverdi.

Page 68: Kizil Dayanisma Sayi 1

Erdoğan’ın “duble yollar”ı her yere yolyapma isteği, Nazi Almanya’sında “Hitler’inyolları” olarak tanımlanan çift taraflı genişotobanlarla benzerlik taşımaktadır. Nazileryaptıkları dönemine göre geniş sayılan buotobanları Almanya’nın çevresindeki ülke-lere saldırganlığında avantaj sağlamak içinde kullanmıştır. Erdoğan’ın “duble yollar”aşkı da ABD’nin Irak savaşı sürecine denkgelmiştir. “Duble yollar” sadece ABD’ninonayıyla varlık bulmuş ve Kürtlere yönelik

sürdürülen iç savaşta yoğunolarak kullanılarak Kürt özü-gürlük hareketi karşısında ha-reket üstünlüğü yaratılmayada çalışılmıştır. Trafik kazala-rını önlemek, azaltmak adınayapılan “duble yolların” ya-pımı sürecinde AKP çevre-sinde yaratılmak istenen“zenginleştirilen” teba yoğun-lukla gündeme gelmiş veduble yollar bir yağma vezenginleşme aracı haline degetirilmiştir. Doğanın ve kül-türel değerlerin tahrip edile-mesiyle yapılan yollar yeniyağma olanaklarının daönünü açmıştır. Büyük kent-lere bağlı yeni alanlara dahahızlı ve kolay ulaşımın yaratıl-

ması tekelci sermayeye yeni yağma alan-ları da açmıştır.

Faşizm halk içinde ayrımcılık yaratan düş-manlıklar üretmeden var olamaz. Kendiegemenliği altında olanları korkutma aracıolarak “ulaşılabilir kolay lokma” düşmanlaryaratmak faşizmin tipik göstergelerindendir.Türkiye faşizmi bu konuda sayısız insanlıksuçuna imza atmış deneyimli ve vahşi birgeçmişe sahiptir. Osmanlı geleneğinden de

KIZIL DAYANIŞMA

67

Erdoğan: Yerlimarka otomobil ya-pacak bir babayiğitvardır Yerli otomobilüretimi çağrısını herortamda dile getirenBaşbakan Erdoğan,“Yerli otomobiloluşturmanıntopluma karşı da birborç olduğunainanıyorum. Buülkede bu işe soyunacak bir yiğit,bir babayiğit vardır”diye konuştu

Erdoğan "İzin verseler Çin'e kadar duble yolyaparım" Kamu İhale Yasası ile getirilen engel, 750 trilyonliranın altındaki yatırımların emanet usulleyapılmasına kapı aralayan Bütçe Yasası'ndanyararlanılarak aşıldı. Duble yolların karşılaştığı ödenek sorunu dabütçenin Maliye Bakanı ve YPK’ya tanıdığı 'ak-tarma' usulüyle çözüldü.Bütçede yer alan 119 trilyon liralık 'YatırımlarıHızlandırma Ödeneği'nin büyük bölümü dubleyol yapımlarına aktarıldı. Yatırımları hızlandırmaödeneğinin tamamının ilk yedi ayda kullanıldı.485 trilyon liralık yedek ödenekten de MaliyeBakanı'nın yetkisiyle duble yol yapımları içinbütçe aktarıldı. Bu arada, Maliye Bakanı'nınyetkisini aşan ödenek aktarımları için YPKkararıyla aktarma yapıldı. Duble yollar için YPK100 trilyonluk bir ödenek aktarılması kararı aldı.

Page 69: Kizil Dayanisma Sayi 1

aldığı mirasla uyguladığı vahşet dolu şiddeti,faşist devlet biçimini oluşturduğu 1930’lı yıl-larla birlikte devlet yönetiminin vazgeçilmezuygulaması haline getirmiştir. Naziler iktidargelmeden önce başlattıkları ayrımcılık, öte-kileştirme faaliyetini tekelci sermayenin çı-karına olduğu için geldiği iktidar sürecindesistematik hale getirmiştir. Nazilerin Hitler’inKavgam kitabından da aldıkları anlayışa ay-rımcılık konusunda insanlık suçlarıyla doluuygulamaları vardır. Eğitim alanında ırkçı,tekçi, ötekileştirici yaklaşımı temel alan Na-ziler eğitim kurumlarında kendilerindenbaşka herkesin ancak köle olabileceğini an-latmışlardır. Aynı Dönemde Türkiye’de de“Türklerden başka soydan olanlar ancakköle olabilir” nutukları atan devlet yetkilileride vardır. Nazilerden kopyalanan bu anlayışTürkiye’de zaman zaman azalsa da günü-müze kadar devam edegelmiştir. Naziler dö-neminde Almanya’da eğitim ve basın tamdenetim altına alınmış ve Nazilerin istemleridışında bir yaklaşımın ve sesin çıkması şid-detle karşılaşmıştı. Der Stürmer gazete-sinde “Eğitimde Yahudi Sorunu”yayınlanmıştı, Goebbels “Almanlar Fazla AdilOlmayın!” başlıklı bir yazı da yayımlamıştı.Bu örnekler Nazilerin uygulamalarının teme-line işaret eden örneklerdir. Benzer başlıklarTürkiye’de de yalaşık 80 yıllık faşist devletbiçimi süresince hiç kesilmemiştir. Dönem-lere göre farklı pozisyonlar alan Türkiye fa-şizmi ayrımcılığı, ötekileştirmeyi hiçbirzaman bırakmamıştır. Türk Sunni İslamolmak ama bunu da ancak devletin çizdiğisınırlar içinde savunmak tek düşünme vedavranış biçimi olarak dayatılmıştır. AKP’ninyaptığı da bunu devam ettirmek ve bunudevam ettirirken kendi “farkını da” eklemekolmuştur. Faşizmin ötekileştirmesine, ayrım-cılığına karşı tutum almak farklı bir ses çı-karmak ise her tür devlet saldırısını gözealmayı gerekli kılmaktadır. AKP Türkiye fa-şizminin uygulayıcılarından biri olarak dahaönceki iktidarlardan daha fazla egemenlikaracına sahiptir. Faşizmin tek tipçi anlayışı-nın katliamcılıkla birlikte yürüşü devamederken her dönem “lanetli olarak” tanımla-nanlar değişmemektedir. Türk Sunni İslamolduğunu söylememek ve devletin her şeyisorgusuz yargısız yapabilecek olmasınıkabul etmemek bu ülkede suçlu sayılmayayeterli sayılmaktadır. Nazilerin uygulamala-

rıyla paralellikler hiçbir zaman kesilmemişaksine Nazilerin uygulamaları sürseydi netür yeni biçimlere bürünebileceğinin örnek-leri Türkiye’de verilmiştir ve verilmeye dedevam etmektedir.

Türkiye faşizmi de dünyadaki diğer faşistdevlet biçimleri gibi güdük,yaratıcılıktanuzak ve kopyacıdır. CHP, DP, AP, MHP, Ge-neraller, ANAP, DYP, DSP, RP, AKP iktidaragelen “sağcı” partilerdir. Bunların söylemfarkları olmasına rağmen hepsi Nazi Alman-ya’sının sloganlarını ve temel tanıtım tezle-rini kopyalamışlardır. Bir partiyi yaptığıeylemleri tanımlar. Bu eylemlerinin göster-gelerinden biri olarak kullandıkları sloganlarda o partiyi değerlendirmeye olanak sağlar.Örneğin; Adolf Hitler’in partisi NSDAP’ın ensık kullandığı sloganı “Sen Almanya’sın!” dır.Bugünün Türkiye’sinin iktidar partisi, Erdo-ğan’ın partisi AKP’nin sloganı ise “Sen Tür-kiye’sin!”dir. Nazi Almanyası’nın, Almanhalkını tekelci sermayenin istekleri doğrul-tusunda ölümlere ve nerdeyse bir yok oluşasürükleyebilmesi uluslararası tekelci serma-yeyi hala büyülemektedir. Faşizmin devletbiçimi olduğu her yerde uluslar-arası tekelci sermayenin kukla-larına “bak bu yöntem işeyarıyor” diyerek öğretip uygu-lattığı Nazilerden kopyalananyöntemler faşizm tarih sahne-sinden silininceya kadar bitme-yecektir.

AÇIKLAMA ve KAYNAKÇA

1) 1 Van den Bruck – Üçüncü Reich(1922)2) 2 historical demographical data ofthe whole country, http://www.po-pulstat.info/Europe/germanyc.htm -Historical Atlas, Population of Ger-many, http://www.tactus.nu /histori-cal-atlas/population/germany.htm3) *1 Gleichschalturg, Nazi alman-yası terminolojisinde muhalif tümodakların susturulup tüm halkın aynışekilde düşünmesini ve kimi olgularısorgulamamasını sağlamaya verilenad.4)Yüzyılların Gerçeği ve MirasıCilt:VI-Server Tanilli,20.Yüzyıl: yenibir dünyanın arayışında, Hitler'in gö-rüşleri ve iktidara gelişi (1999)5)Tarih Üzerine- Eric Hobsbawn -Bilim-Sanat Yayınları (1999)

KIZIL DAYANIŞMA

68

Page 70: Kizil Dayanisma Sayi 1

Bu ülkede kin ve cehalet dolu bir korkaklar sü-rüsü yetiştirildi. Yığın yığın, devletin resmi söy-lemlerini değişik biçimlere sokarak kin, nefret vezulmü savunan insanlar sürüsü. Bu ülkenin in-sanları böyle değildi. Bu ülkenin insanları hala bukin dolu faşist korkak güruh sürüsünden değil.

Sırrı Sakık'ın oğlu intihar etti hayatını kaybetti.Kişisel bir halin dramı devletin yetiştirdiği kindolu korkaklar sürüsünün ortalıkta neşeyle do-laşmasına ve ölüme sevinmesine neden oldu.Aynı güruh Bingöl'de bir patlama sonucu ölenözel harekat polislerinin ardından yine ortalığadöküldü ve bu kez ölümlerden başka bir sevinçüretip bu ülkede yeni katliamlar yapılması çağrı-ları yapmaya başladılar. Kimi devletçi gazeteci-ler her tür aklı reddederek ölen polislere niyezırhlı araç alınmadığını sorgulayacak kadar buülkenin gerçeklerinden kopuk olduğunu gös-terdi. Devletin her tür katliam ve zulüm için herkaynağı bolca aktardığı bilinmesine rağmenhala "niye zırhlı araç yoktu, zırhlı araç olsaydıböyle olmazdı" diyecek kadar bu ülke gerçekle-rinden uzak kalmayı maharet saydılar. Ki bu ha-berleri yapan gazeteciler zırhlı araçlar üretenBMC fabrikasının girdiği ekonomik dar boğaz-dan çıkmak için yemlediği gazetecilerdi.

Mardin'de 26 kişinin tecavüzüne maruz kalanN.Ç. adlı çocuk hukuk fakültesini kazandı. Budevletin sırf yönetenlerin çıkarı için kin dolu,yoz, kişiliksiz, güçlü karşısında köpekleşip güç-

süze her tür eziyetiyapmayı becerisayan yetiştirdiği"makul vatandaş-ları" karşısında sa-vunmasız N.Çsadece bir parçainsanca ilgiyle birinsanın neler ya-pabileceğinin ör-neğini verdi vevermeye dedevam edecek.

Karşılarındaki her-kesi ezilecek güç-süz konumundagörmek isteyen vebu konuda acıma-sız bir devlet çarkıkurup işletenlerekarşı durmak bir

insanlık görevi olarak hep gündemde oldu.Zulme karşı direniş geleneği zayıf olan bir toplu-muz. Elbette bu direniş geleneği ne kadar zayıfolursa olsun mutlaka haksızlıklar karşısında di-renenler her zaman oldu ve hala olmaya devamediyor.

Devletin oluşturmak için özel çaba sarfettiği kö-pekleşmiş "makul vatandaşların" her yerdehazır ve nazır olmasına özen gösteriliyor. Bu"makul vatandaşlar" ne yaparsa yapsın doğru-dan veya dolaylı olarak her tür hukuk, yasa,kural gözardı edilerek korunup kollanıyor. Dev-letin savunusunda had tanımayan "makul va-tandaşlar" çocuklara tecavüz edincekorunuyorlar, insanları linç etmeye çalışıncabaşbakan, bakanlar vb nezdinde haklı tepki ve-renler olarak onaylanıyorlar, her tür yolsuzluk vedolandırıcılıkları tıpkı Deniz Feneri Davası'ndaolduğu gibi görmezden geliniyor hatta destekle-niyor. Devletin yerelde asli unsuru olduğunu ri-yayla, onursuzlukla, işkenceyle, zulümle her türinsani kirlenemeyi göze alarak kanıtlayanlardevletin açık bir uygulaması olarak ne yapar-larsa yapsınlar korunup kollanıyorlar. Faşizm; insanları kirli, yoz ve bencil korkaklarsürüsü yaptıkça devlet biçimini koruyabilir. Buülkede devlet tam da bunu yapıyor. Zorla, zor-balıkla akla aykırı her tür uygulamayı dayatıyor.Okula başlamak yerine okul öncesi eğitim verenkurumlarda olması gereken çocukları 4+4+4zorbalığıyla beyinleri yıkanıp yozlaşmaya, dev-

69

Faşizme Karşı Direnişİnsan Olma Sorunudur!

Page 71: Kizil Dayanisma Sayi 1

letin "makul vatandaşları" yapmaya erkendenbaşlatmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Okulla-rın tam bir cehennem haline çevrilişinde yeniyöntemler devreye sokuluyor ve okullarda eği-timle uğraşmak isteyen öğretmenlere de susunve sadece bu çocukları istediğimiz gibi öğütüpfaşizme uygun yoz tipler yetiştirin deniyor.

Faşizm bu ülkenin yeni tanıştığı bir devlet bi-çimi değil. Uzun yıllar kılıklar değiştirip farklımaskelerle halkların üzerinde egemenlik sür-düren bir yönetim. Son on yıldır AKP maske-siyle dini sonuna kadar yozlaştırıp "sağcı" oytabanıyla her tür rezilliğine ve zulmüne "kitle-sel destek" bulan faşist devlet yöntemleriyleson kanlı dönemecine doğru gidiyor. Görüneno ki faşist devletin yakın ve orta vadede AKPdışında bu ülke halklarına sunacağı alternatif"şirinlikleri" kalmadı. İşkenceye "sıfır tolerans"denerek bu devletin en temel uygulamasını or-tadan kaldırdığını söyleyenler artık bu konudaortaya çıkan sayısız işkence olayı karşısındasadece susup durumu olduğu gibi dayatmayaçalışıyorlar. Başbakan işkence suçlusu olduğumahkemelerce kanıtlanmış İşkencecileri emni-yetin üst kademelerine atayıp "arkadaşlarımız"diye işkenceyi açıkça savunur durumda.

Bir katliamlar ülkesi olmaya devam ediliyor orta-lama her gün iş cinayetlerinde 4-5 işçi ölüyor. İşyerleri artık tam bir mezbaha gibi. Çalışma saat-leri uzuyor, sosyal güvence tam bir kepazelikoyunlarına dönüşüyor, sendikalı işçi olmak sa-dece ayrıcalıklı işçi olmak sayılıyor. Gençlerehayat hakkı ise sadece köleleşmiş olduklarızaman var. Haksızlığa karşı koymak gençliğindoğal reaksiyonu ve gençlere gençliğinizi öldü-rün deniyor. Kadınlara tecavüzle, tesettür ara-sında kalma seçeneği sunuluyor.

Yeni Bir Umut Daha Güçlü Yeşeriyor

Faşizme karşı direnç bu ülkede hep zayıf kaldı.Hep belirli kesimlerin üstünde kaldı. 1930-1950'liyıllar arasında faşizme karşı direnç bu ülkenin sos-yalistlerinin üzerindeydi. Her biri ya Sabahattin Aligibi faşizmin katliamına uğrayıp hayatını kaybetti yada Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı gibi uzun yıllarhapishanelerde kaldı. Ne olursa olsun edebi ürün-leriyle, dergi girişimleriyle ve direnişi yaratacak tektek insanlar hazırlamaya çalışarak da olsa faşizmekarşı bir karşı koyuşu üretmeye çalıştılar. 1960-1980 yılları arasında faşizme karşı direnişte bir dö-

nüşüm yaşandı. Sosyalistler, devrimciler fedakarcamücadeleye devam etti. Deniz Gezmiş, MahirÇayan, İbrahim Kaypakkaya şahıslarında faşizmekarşı direnişin yollarında yeni devrimci yöntemlerdevreye sokuldu. Emekçi halk bu direniş gelene-ğindeki cesaret ve haklılığa duyarsız kalmadı veonları sevdi destekledi. Onların direniş çağrısınakatılmaya başladı. 12 Eylül 1980 Faşist Askeri Dar-besi 1970'ler halk uyanışını kesintiye uğrattı.

1980-2000 dönemi faşizme karşı direnişin farklıbiçimlerde geliştiği dönem oldu. Bu ülke tarihininkaranlık yıllarında faşizme karşı direniş ruhu dahagüçlü filizlendi. Kürt özgürlük hareketinin yenidendoğuşu ve sadece kadro hareketi olmaktan çıkıphalklaşması bu dönemde yaşandı. Bu ülkede fa-şizme karşı direniş tarihinde bir ilk başarıldı. Sos-yalistler bu dönemde devrimci geleneklerinikorumak ve geliştirmek için tarihlerinin en büyükfedakarlıklarını yaptılar. Binlerce sosyalist ve dev-rimci gözaltında katledildi, ölüm oruçlarında fa-şizme karşı teslim olmama geleneğini yarattı veher tür baskıya hapishanlerde canlı canlı yakma-lara rağmen dirençle var olmaya devam etti.

Günümüzde faşist devlet her tür kurumuyla pes-paye bir sürüngenlik içinde. Egemenliğini birparça daha uzatabilmek için artık dizginsiz birsürece girdi. Devletin her tür uygulaması dizgin-siz bir zulümdür. Devletin insanlara bakışındatek ayrım noktası faşizm karşısında köpekleşipköpekleşmemek haline gelmiştir. Faşizme kö-pekleşerek hizmet etmeyenlere karşı da her türsaldırıyı yapmayı hak saymaktadır. Faşizmekarşı direniş geleneği ise bir çok alanda yeni fi-lizler vermekte ve artık ülkenin hemen her ye-rinde bir direniş olayı görülmektedir. Örgütsüzkalmış emekçiler, yoksullar, ezilenler faşizmekarşı direnişin çarelerini yaratmaya çalışmaktanbaşka hayat hakları olmadığını günlük yaşamla-rında şahit olmaktalar. Faşizme direnişin yüksel-tilmesi ve bu direnişin faşizmi yıkmayıhedeflemesinin emekçi halkta geniş bir destek-çisi vardır. Onlara ulaşmak ve faşizme karşı al-ternatif bir sistemin kurulabileceği daha çoksomutlaştırılarak gösterilmelidir.

Dünya üzerinde faşizm ortaya çıkartıldığındanbu yana faşizme karşı direniş bir insanlık so-runu olmuştur ve hala da öyledir. Köpekleşmiş,yoz, bencil, kirli insanlardan olmak istemeyenherkes faşizme karşı direnişin yollarını yarat-mak zorundadır.

KIZIL DAYANIŞMA

70

Page 72: Kizil Dayanisma Sayi 1

Nazi Almanya'sının 2. Dünya Savaşı sürecindeyenilgisi belirginleşmeye başlayıp, kayıtsızşartsız teslim olmaktan başka seçenekleriolmadığı görüldüğünde Nazi partisi üyelerininen önemli işlerinden biri Nazi partisi üye lis-telerini yok etmek ve Nazi partisi üyeliğine aither tür belgeyi ortadan kaldırmaya çalışmakolmuştu. Çünkü Nazi partisi insanlığa karşı suçişlemekten başlayarak düzünelerce suçlailişkiliydi. Nazi partisi üyelerinin her biri de busuçlara az veya çok mutlaka bulaşmıştı.

Türkiye'de 1950'de Demokrat Parti geleneğiylebaşlayan bir "sağcı" siyasi çizgi bulunmakta.Günümüzde "sağcı" politikacıların söylemeyisevdikleri gibi tek parti dönemi CHP'sine bir tepkiolarak değil, tek parti dönemi CHP'sinin devamıve mirasçısı bir siyasi akım olarak doğdu. Busiyasi çizgi AP (Süleyman Demirelbaşkanlığındaki Adalet Partisi) MHP (AlparslanTürkeş başkanlığında kurulan ırkçı faşist parti)ANAP (Turgut Özal başkanlığında kurulan Ana-vatan Partisi) DYP ve son olarak Recep TayyipErdoğan başkanlığında kurulan AKP'yle devletinresmi siyasi akımı oldu. Sık sık bu siyasi çizginintemsilcileri tek parti dönemi CHP'sine yöneliksuçlamalar da bulunsalar da aslında tek parti CH-P'sinin devamcısı ve sürdürücüsüdürler. Bu siyasiçizginin günümüzdeki temel temsilcisi AKP ve

onun yan unsurları olarak da MHP ve bir diziırkçı, faşist irili ufaklı parti bu siyasi çizginingünümüzdeki izleyicileri olmaya devam ediyor.(Arada bir yapılan askeri darbeleri de bu siyasiçizginin bir parçası olarak tanımlamak gerekir)

Bu "sağcı" siyasi çizginin tarihi içinde yaptıklarıAlmanya'daki Nazi partisinin yaptıklarıylaörtüşüyor. Hemen her icraatları emekçi halka birdüşmanlaşma ve kendinden olmayanı yok etmeküzerine kurulu. Bu siyasi çizginin temsilcisi olanpartilere üye olup o partilerle "iş görenler" deişlenen suçlara az veya çok bulaşmış ve işlenensuçların ortaklarından oluşuyor. Kimi geçmişindeişkenceci olmakla malül, kimi mahallesinde birrant elde etmekle meşgul, kişisel çıkarı için biri-lerine zarar vermekten başlayıp insanlıksuçlarına uzanan bir suç şebekesi halinde varolan bir siyasi çizgi. Bu siyasi partilerin üye lis-teleri bir suç şebekesinin kimlerden oluştuğunugösteren suç delili. Her hangi bir yüzeyselaraştırma da bile bu suç şebekesinin nasıl birilişki ağı içinde çalıştığının ve suçlarının ortayabelgelenerek çıkarılacağının bir kanıtı olarak busiyasi partilerin üye listeleri mutlaka korunmalıdır.Bu siyasi partilerin üye listeleri bir suç şebekesilistesidir. Suç şebekelerinin yaptığı gibi el-lerindeki gücü kaybetme durumunda bu delili yoketmeye çalışacaklardır. Bu siyasi çizgiye ait par-

71

AKP Üye Listelerini Saklayın!

Page 73: Kizil Dayanisma Sayi 1

tilere üye olanların listesi iyi korunması gerekensuç delili listelerinden biri olmalı, ki yakındönemde hukukun konusu olabilsin.

Ülkede barışa yönelik her girişimi suç sayan,haksızlık karşısında sesini çıkaranı suçlu ilan edipsorgusuz yargısız Nazi Almanya'sındaki toplamakamplarını aratmayacak cezaevlerine kapatan,her tür yolsuzluk ve kirli ilişkiyi pervasızcasürdürenlerin elindeki tek dayanakları iktidar güç-leridir. Bu iktidarlarının ebedi olmadığını biliyorlar.Devrilmelerinin yakın dönemin konusu olduğununfarkındalar. Farkında oldukları için kaçacak delik-lerini yurtdışında yaratandan, kendisini ileride biryargılama karşısında masum göstermek içingerekçeler üretenlere kadar alttan alta süren birfaaliyet içindeler.

Dünyadaki örneklerinden biliniyor devrimler affedi-cidir. Devrimler işkenceciler ve hainler dışındakalanlara daima affedici yaklaşmıştır. Ancak birgerçek var ki bu gözden kaçmamalıdır. Devrimleregiden toplumlara yönelik uygulanan zalimlik veeziyet affediciliği belirleyen yegane faktördür. Buülkede halka yönelik zalimlik ve eziyet NaziAlmanya'sı ile kıyaslanacak boyutlardadır. Nazileriktidara gelidiklerinde yakaladıkları komünistlerinkellelerini toplama kampları avlularında kılıçlarlakeserlermiş. Bu ülkede ise devrimciler cezaev-lerinde asılmaktan başlayıp, işkenceyle öldürülm-eye, diri diri yakılmaya ve gözaltlarındakaybedilmeye uzanan vahşet zincirine mahkumedilmiştir. Sefil çıkarları uğruna iktidarlarını koru-mak için zalimlikte ve vahşette sınırları yoktur.Kimyasal silah kullanmaktan çekinmeyen vehalkını katletmek için her tür araca sahip olmayıgelişmişlik sayan bir iktidar yapısı vardır.

Her şey gözler önünde yürümemekte, kapalıkapılar ardında bir dizi kirli oyun sürdürülmekte-dir. Bu oyunlardan arada bir ortalığa saçılanlarolmasına rağmen aslında ne tür kirli oyunlarınsürdüğü hep bir sır olarak kalmaktadır. Ancakbu kirli sır dolu oyunlarının hiçbiri olmasa bileaçıkça ilan edilerek yapılan vahşet ve zulum busiyasi çizginin tıpkı Nazi partisi gibi baştainsanlık suçu olmak üzere sayısız suçtanyargılanmasına yeterlidir. O yüzden günümüzdeAKP'nin temsil ettiği siyasi çizgiye ait parti üyelisteleri iyi korunmalı ve bir suç şebekesininnasıl çalıştığının kanıtı olarak saklanmalıdır. İkti-dardan düşecekleri görüldüğü an yapacakları ilkişlerden biri bu üye listelerini yok etmeyeçalışmak olacak, olanlara iyi bakın ve tanıyınher yerde varlar. Devlet yukarıdan aşağıya birorganizasyondur ve karmaşık yapısı hayatınızınher yerine işlemeye çalışır. 12 Eylül 1980darbesinin işkencecileri 100 binlerle ifadeedilirdi o günden günümüze kadar südürülen vehala devam ettirilen işkenceleri yapanları iyitanıyın bu siyasi partilerin içinde korumasıaltındalar. "Bana kimse dokunamaz" diyerekövünenleri iyi tanıyın.

Bu ülkenin girdiği yol devrim veya kitlelerhalinde katledilmektir. İktidardakiler kirliçıkarlarını sürdürebilmek için bu ülke halkınıkatletmekten bir an bile çekinmeyecekvahşilerden oluşmaktadır. Bu zalimliğe karşı isetek bir seçenek vardır, bu zalimlerin yerinehalkın iktidarını oluşturmak. Yaşadığınız günlereiyi bakın hiçbir şey olduğu gibi süremeyecekaşamaya gelen bir toplumsal yapı oluştu. Yakatliam ve barbarlık, ya devrim ve insancayaşam.

KIZIL DAYANIŞMA

72

Page 74: Kizil Dayanisma Sayi 1
Page 75: Kizil Dayanisma Sayi 1

Redhack'i CHP Tunceli milletvekili HüseyinAygün'ün facebook sayfasında yazdığı gibi"İmamın ordusu varsa halkın Redhack'ıvar" biçiminde algılamak artık ezilenlerin,emekçilerin doğal bir davranışı haline geldi.

Redhack 1997 yılındaki kuruluşundan buyana ezilenlerden, emekçilerden yanatavır alıp bunu da hiçbir siyasi parti, grupve anlayış ayrımı yapmadan tüm halkayönelik olarak yapmasının ve anlaşılmanınsonuçlarını yeni yeni görmeye başladı.

Redhack ne yaptığı bilinmeyen ufak birhacker grubu değil, sürekli olarak bahse-dilen ve bir fikir olmanın adımını atmışsosyalizm kavgasının unsuru. Redhack sa-dece internet üzerinde bazı siteleri hack-lemiyor hayatın her alanında haksızlıklarabir karşı duruş, bir direniş felsefesi oldu-ğunu gösteriyor. Bu direniş fikri elbettehalkın gözünde Redhack'ı sevilen ve saygıduyulan bir yere oturtuyor.

Redhack özellikle 2012 yılında EmniyetMüdürlüğü’nü hackleyerek ve muhbirleşenbir toplumda yaşadığımızı belgelemesininetkileriyle yeni bir döneme girmiştir. Redhack haksızlığa, zulme, egemenlerin oyukarıdan biz bilirizci tavrına karşı "hayırkendi hayatımızı biz yönlendireceğiz

artık yeter" diyenlerin ortaklaşa müca-delesinin adıdır. Redhack'i sadece küçükbir grup değil, felsefesi olan ve bu doğrul-tuda çalışma yapanları internet üzerindede olsa bir araya getiren ve onları kalıcıkılacak olanbir çabanın da adıdır.

Redhack'ı veya birçok hacker grubunutakip edenler sürekli Redhack'ın geçici birsüreç olduğu ve bir dönem sonra inter-nette devletin ve egemenlerin polisiyeoperasyonlarla bu döneme son vereceğinisandılar. Bu böyle olmayacak dendi ve böyle ol-madı Redhack cesaretle devam etti.

Redhack internette hack yapan birçok kişiveya gruptan farklıdır. Sosyalist dünya gö-rüşünü benimseyenlerin oluşturduğu birfelsefeleri var. Bugün internette olan Red-hackerlar mücadele şartları değişince birdaha ömür boyu internete girmeden mü-cadelelerini bir fabrika grevinde veya birbaşka alanda sürdürebilirler. Kaldı ki sos-yalistlerin hapishanelere girmeleri de sa-dece mücadele alanlarının değişmesidir vemücadelelerini orada da sürdürmektedir-ler. Redhack geçici bir dönem değil aksinekapitalizm ve onun zulmü var oldukça vebu zulme karşı direnenler oldukça var ola-cak bir harekettir.

KIZIL DAYANIŞMA

74

REDHACK

Page 76: Kizil Dayanisma Sayi 1

Redhack'ın yaptıklarını bir macera kıva-mında izleyenlerin Redhack'ı anlamasızordur. Ortaya koyduğu olumlu insanitavır ve hedeflediklerinin halka zulmeden-ler olması ve bu konuda ilkeli tutumu onuinternet hackerlarından ayıran temel özel-liğidir. O yüzdende son dönemlerde inter-nette teknik bilgileri olup Redhack'edestek verenler çoğalmış ve artık her biriRedhack olmaya adım atmıştır. Redhack'ıyakın dönemde birden çok grup temsiledecektir ortak bir felsefe ve bu felsefeningündemin gerektirdiği ortak açıklamala-rıyla ortak belgeleriyle Redhack artık hiç-bir gücün yok edemeyeceği bir sosyalistcephe olacaktır.

"Bir fikrimiz var. Fikrimiz zulmedenlerinyıkılabileceği ve yerine emekten, halktanyana bir dünya kurulabileceği" Redhackve ona katılan hackerları bir arada tutanbu fikirdir. Egemen güçler her ne kadargüçlü sarsılmaz ve yıkılmaz görünseler deöyle değillerdir. Hele ki ülkemizde hiç deöyle değildir. Hemen her alanda çılgıncabir yağma düzeninin sürdüğü ve buyağma düzeninden nemalananların kendi-lerinden olmayanlara karşı her tür baskıve yıldırmayı kullandığı yerde, insanlarıntek başlarına kaldıklarını sanmaları acı bir

gerçektir. İnsanlara yağma düzeni karşı-sında yalnız olmadıklarını göstermek veortak mücadele etmeyi göstermek sosya-listlerin temel görevidir. Redhack'te sos-yalist bir grup olarak bunu internetüzerinde yapmaya çalışmakta ve yaptıkla-rıyla yeni Redhack olacak hacker gruplarıyaratmaktadır.

Sosyal medya ve internet hakkında düşü-nüp yazanlar Redhack'i iktidar karşısındamerkezi yönetim yapısını sorgulayansanal gruplardan biri olarak tanımlamak-tadırlar. Genel olarak internetteki hackergrupları için geçerli olan bu tanım Red-hack için geçerli değildir. Redhack sanaldünyanın değil hayatın parçasıdır. Red-hack ve son zamanlarda onunla birliktehareket eden hacker grupları görünen o kiteknik bilgileriyle özelleşen kişilerdir. Herbiri kapitalizmin çarkları arasında ciddiparasal gelir elde edecek işler yapabilirler.Bunu yerine halktan, emekçiden yanamücadele etmeyi seçmeleri ise onların ce-saret ve fikirlerinin gücünden gelmektedir.Deniz Gezmişler hakkında o dönemdesöylenen "hepsi çok rahat bir hayat yaşa-yacak olanaklara sahip olabilirlerdi. Yete-nekli ve akıllı kişilerdi bunun yerinedevrimci oldular" tanımlaması Redhack ve

KIZIL DAYANIŞMA

75

Page 77: Kizil Dayanisma Sayi 1

Redhack'la birlikte hareket edip, yeniRedhack merkezleri yaratan hackerlariçinde geçerlidir. İnsanlar hayata bir defagelir hayatlarını ya kendi postunu parlat-mak için harcar ya da insanlık mücadele-sine katılarak hayatlarına bir anlamverirler. Redhack ve yeni Redhack gruplarıbunu yapıyor hayatlarına bir anlam katı-yorlar. Kattıkları anlam ise artık hiçbirpolis devleti uygulamasının ulaşamaya-cağı bir yerdedir. Sosyalist mücadelenindoğal sonucudur.

Redhack yeni katılımlarla yaygın olarakyaptığı site kırma furyasını yeni dönemdesüreler vererek yaparak ortaklaşa yayınla-yacağı manifesto veya gündeme dair bil-dirilerinin kamuoyu tarafından tartışılabilirolmasına şans tanıyacaktır. Ortak müca-delenin yaratılmasında yeni Redhackgruplarıyla daha kooordineli bir çalışmayapmaya doğru yönelen Redhack'ın sa-dece denk geldiğinde hack yapan bir grupolmadığı "bir fikirleri" olduğunun daha çokvargulanması önümüzdeki dönemedamga vuracaktır.

"İmamın ordusu varsa halkın Redhack'ıvar" tanımlamasının yanına Zulmedenlerinnesi olursa olsun halkın içinde Redahckvar tanımlaması yakın dönemin konusu-dur.

REDHACK VE YÖK'ÜN ŞİFRELERİ

YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan ÇetinsayaRedhack'in YÖK sitesini hackeleyerek ya-yınladığı yolsuzluk belgeleri üzerine biraçıklamada bulundu. Çetinsaya artık birşehir efsanesine dönüşen kolay şifre ko-nusuna yönelik bir "kusur" olduğuna deği-nerek konuyu kendince açıkladı.Çetinsaya'nın açıklamasına göre YÖK'dehala "123456" şifresini kullananlar bulun-makta ve sorun da bu konuda vurdum-duymazlık gösterenlerdenkaynaklanmakta. Redhack durumun öyleolmadığını YÖK'ün sistemine bakan uz-manlardan birinin şifresinin"Dtxcptr*Mk622yk" olduğunu duyurarakÇetinsaya'nın yanlış bilgilendirildiğini açık-ladı. Çetinsaya YÖK'de şu an TUBİTAK uz-manları başta olmak üzere devletin tümuzmanlarının çalışma yaptığını da aktara-rak YÖK'ün bilgisayar sisteminin yenidenoluşturulduğunu duyurdu. YÖK'deki yol-suzluk dosyalarının "olağan işlemler için-deki konular" olduğunu söyleyen YÖKBaşkanı Çetinsaya kamuoyunun ancakRedhack açıkladığı zaman farkına vardığı60 binden fazla yolsuzluk dosyası kabarık-lığının aslında iflas etmiş bir yüksek öğre-nim sistemine işaret ettiğine ise hiçdeğinmedi.

ŞEHİR EFSANESİ HALİNE GETİ-RİLEN ŞİFRELER

Her bilgisayar kullanıcısının bildiği üzerebir çok internet paltformu şifrelerle girile-bilen sistemler sunmakta. Bu şifrelerinkolay tahmin edilebilir şeyler olmamasıgerektiği görsel ve yazılı medyanın anakonusu olarak varlığını sürdüre gelmekte.İnternet şifreleri, banka şifreleri, kasa şif-releri hayatın her alanına yayılmış şifreliyaşamın akla gelebilecek her şifresi "bunuda mı bilmiyorsun" uygulaması olarakherkese öğretilmesi gereken bir konu ola-rak varlığını sürdürmekte. Bir konununsorumluları gücü elinde bulunduruyorsainsanları korkular içine hapsederek onlarkarşısında sorumluluklarını yerine getire-memelerinin üzerini örtmeye çalışırlar.Bunun en kolay yolu da yerine getirme-

KIZIL DAYANIŞMA

76

Page 78: Kizil Dayanisma Sayi 1

dikleri sorumluluklarının ortaya dökülen"kötü" sonuçlarından herkesi suçlayarakkurtulmaya çalışmaktır. Redhack EmniyetMüdürlüğü'nün internet sitesine girdiğizaman Emniyet Müdürlüğü internet siste-mine harcanan trilyonların nasıl boşuna

harcanmış bir yapı oluşturduğuna da iro-nik bir gönderme olarak "Emniyetin şifresi123456" demişti. Elbette bu ironik gön-derme içindeki "espriyi" anlamayan devletgörevlileri hemen genelgeler yayınlamışve şifresi hala "123456" olanların şifresinideğiştirmesi gerektiğini ve onlar yüzün-den "tehlike altında" olduklarını duyur-muşlardı. Bu şifre meselesi Emniyet içindeidareciler tarafından personele "baskıyapmak" ve onları "zapturap" altınaalmak için kullanılan bir argüman ol-muştu. Sadece emniyet personeline dedeğil tüm kamu kurumlarında bir "şifre"furyası oluşturulmuş ve kamu kurumla-rında bilgisayarla ilişkisi olan herkes "hi-zaya" çekilmişti. Durumu abartıppersonelinin şifresini denetleyen "işininehli" yetkili amirler de ortalıkta gururlagezinmişti.

Bu durum aynı şekilde YÖK'de de yaşan-makta. Üniversitelerde bilgisayarla ilişkisiolan her insan Redhack olayından sonra"aman şifren 123456 olmasın" denetimle-

riyle baskılanmakta. Bir günah keçisi ha-line getirilen şifre konusu gerçek sorumlu-luğu olanların bu sorumluluklarını yerinegetirmedikleri için oluşan durumdan kur-tulma çabasından başka bir şey olma-makta.

ŞEHİR EFSANESİNİ YIKALIMŞİFRE BİR ŞEY DEĞİL

Şifreyle ilgili işlem yapılan her alanda şifresadece bir önlem olarak önem taşır. Şif-resi "123456" olanla şifresi en karmaşıkkombinasyonlarda olanlar hemen hemenaynı durumdadırlar. En karmaşık kombi-nasyonlu şifresini insanların ulaşacağıyere koyanla, şifresi 123456 olan ara-sında temelde bir fark yoktur. İnternetüzerinde şifreli paltformların çokluğu veşifrelerin "tahmin edilebilir" kolaylıkta ol-maması gerektiği bilgisi ilk kez şifreli birinternet hesabı kullanan kişinin bilgisindeolan bir şeydir.

Haberciliğin yaygın olarak kullanılan karauygulaması olan bir yöntem olarak "'enaptalını, en ilgisizini, en cahilini' ön planaçıkar ki diğerleri kendisini zeki hissetsin"uygulamasının toplum tarafından içselleş-tirildiğine inananlar buna uygun bir orta-lama anlayışa hitap etmek için "aman

KIZIL DAYANIŞMA

77

Page 79: Kizil Dayanisma Sayi 1

şifre" açıklamalarıyla kendisorumluklarından kolaycasıyrılıvermeye çalışmakta-dırlar. Şifresi ne olursaolsun eğer halka karşı birzulmün içindeyse o kişi vekurumun saklanacağı yeraslında yoktur. Şifresi"Dtxcptr*Mk622yk" olanYÖK kamuoyundan gizle-nen yolsuzluk dosyalarıaçığa çıkınca bu dosyalarhakkında ne gibi toplamişleme yöneleceğini dü-şünmek ve açıklamak ye-rine "şifre efsanesinesığınmayı tercih etmiştir.Redhack şifre gerekçesinedeğil toplam yolsuzluk ha-linin bir sistem olduğunaişaret etmektedir. YÖK biryolsuzluklar yumağına sarılmış ve bu-nunla debelenen bir kurumdur. Halktangizlenen bu durumu Redhack kanıtlarıylaortaya dökerek yıllardır "üniversiteler ti-carethane, öğrenciler müşteri gibi görülü-yor" diyen öğrencilerin haklı olduğunugöstermiştir.

Kamu kurumlarında şifrelerin "123456"gibi kolay olmasının yaygın gerçek anlamıaslında kamu kurumlarının "bıkkınlar veboşvermişler" alanı olduğunun göstergesi-dir. Bu göstergenin işaret ettiği bıkkınlıkbir ay boyunca günde 10 saat çalışıp aysonunda 740 TL asgari ücret alan işçininbıkkınlığı gibi dinamilk bir bıkkınlık da de-ğildir. Şifreleri "kolay" olanların çokluğubir çöküş ve çürümüşlük haline işaret et-mektedir. Toplumların, kurumların yaldızlılaflar ve boş böbürlenmeler dışarıda tutu-larak ne durumda olduğunu belli edenufak göstergelerinden birisidir. Şurası birgerçek ki Redhack açıkladığı "123456" şif-releriyle bir gerçeğe işaret etmektedir.Emekçi halka karşı acımasızca işletilendevlet kurumları bir bıkkınlar alanıdır.Devlet tehditle, baskıyla bu bıkkınları ken-disi üretmektedir. Sadece kendisiyle ilgile-nip başka hiçbir şeyle ilgilenmemesi içinbaskılanan, bıkkın ve usanmışların yay-gınlığını bir çöküş süreci göstergesi olarakokumalıdır.

ZULMÜ KORUYAN HANGİ ŞİFREOLURSA OLSUN ONU KIRACAKMUTLAKA ÇIKAR

Karl Marks, Kapital'i yazma sürecindeekonomi bilimi adına ortada olan birçokteori ve bakış biçiminin şifreleriyla uğraş-mıştı. David Ricardo'nun emek eksenlitahlillerini incelerken yanıldığı ve ekonomibilimi adına onun kapitalistleri korumakiçin icad ettiği şifrelerini çözmüştü. Eko-nomi bilimi adına kapitalizmi koruyan şif-reler kırıldığında karşısına "artı-değeriyaratan tek şey insan emeğidir" ve "kapi-talizm insan emeğine el konulmasındanbaşka bir şey değildir" sonucuyla karşılaş-mış ve kendinden sonra gelen sosyalist-lere örnek oluşturarak bu gerçeği hayatınher alanına uygulamış ve bu gerçekle ha-yatı cehenneme çevrilen emekçiler içinyeni bir dünyanın oluşacağına yönelik ça-lışmıştır. Üretim araçları üzerindeki özelmülkiyet" ve buna bağlı her sistem insanadüşmandır ve tarihsel olarak yıkılmayamahkumdur. Böylesi bir özel mülkiyet si-teminde insana düşman bencillikler te-meldir.

Redhack, YÖK'ü hacklediğinde bir gerçeğeişaret etmiştir. Kapitalizmin ülkemizdekendini "yenileme" iddiası olan AKP eliyle

KIZIL DAYANIŞMA

78

Page 80: Kizil Dayanisma Sayi 1

topluma yeni sınırlar çizenler sadece özelmülkiyetin oyuncaklarıdır ve tam bir in-sani yıkıntı halindedirler. Üniversitelerdeverilen öğlen yemeklerini ancak fiyatı 50kuruş azalınca yiyebilen binlerce öğrenci-nin durumu ortadayken altına yarım mil-yonluk lüks araçları öğrencilerinden zorlaaldıkları paralarla çekenlerin savunmasışifre olabilir mi?

Redhack bir "buz kırıcılık" görevindedir.1917 Ekim sosyalist devrimini anlatırkenkullanılan tanım olarak buz kırıcılık kapi-talizme karşı mücadele edenlerin bir işa-ret ifadesidir. Uzun yıllardır okullarınıkapitalizmin zorbalığına, yolsuzluklarınaticarethane haline getirilmesine karşı mü-cadele eden öğrenciler, öğretim üyelerihaklılar. Bilim adına insani bir hal olmasıiçin üniversitelerin ticarethane olmaktançıkarılması ve YÖK'ten kurtulması gerek-mektedir.

FAŞİZME KARŞI KOYUN, İN-SANİ YANINIZI KORUYUN

Zonguldak'ta madende, Tuzla'da tersa-nede, Adana'da tarım alanında işçiler ci-nayete kurban olmaya devam ediyor.Uzun yıllar mücadele ederek elde ettikleriiş yaşamıyla ilgili hakları ellerinden zorlakoparılıyor. Taşeron işçisi olmadan iş bul-manın mümkün olmadığı bir hayat yara-tıldı.

Kürtler sadece Kürt oldukları ve bunuifade ettikleri için hapishanelere dolduru-luyor. Barış dendiği ilk günlerde Paris'deüç Kürt kadın siyasetçi katlediliyor.

Yolda yürümek suç sayılıyor, iktidarın yap-tıklarını alkışlamamak suç sayılıyor, ikti-dara kul köle olmamak suç sayılıyor. Nedediği akılla, hukukla anlaşılmayan dava-lardan dolayı insanlar hapishanelerdeömür tüketiyor.

KIZIL DAYANIŞMA

79

Güneşe AkınSadık Varer

Page 81: Kizil Dayanisma Sayi 1

Yanında yüzlerce eli silahlı özel korumasıolmadan adım atmayan devlet yöneticile-rinin hışmıyla yeni uygulamalar ortalığadökülüyor. Her yeni uygulama emekçilerekarşı bir zulm haline dönüşüyor.

Eğitim kurumları 4+4+4 adıyla parçalana-rak özel şirketlere peşkeş çekilmeye ha-zırlanıyor. Gençler okulların dışına atılıyor.Resmi rakamlara göre 4+4+4'ün ilk adı-mında Liselerden yaklaşık 150 bin öğrenciayrılmış. Sokaklardalar kimi ucuz iş gücü,kimi çocuk gelin olma yolunda.

Üniversiteler yıkılmış. Redhack bir kezdaha gösterdi içten çürüyerek yıkılmış.

Bu ülkede emekçi halka karşı kinle, zu-lümle iktidar olanların tabelaları hep de-ğişti CHP, DP, AP, Generaller, DYP, ANAP,AKP vb oldu ama emekçi halka yönelikuygulamaları hiç değişmedi. Faşizmindevlet olarak varlığını sürdürdüğü yerdeiktidardakilerin bukalemunlaşarak renk,tabela, isim değiştirmesi sadece faşizminkendi kendini de yiyen bir sistem olmasın-dandır. Emekçi halk için değişen tek şeyfaşizme karşı direnişidir. Direnişi ne kadargüçlüyse o kadar insanca yaşama hakkıkazanmaktadır. Faşizme her boyun eğişinsanlıktan çıkıştır. Faşizmin çevresindeöbeklenmiş iktidar yancıları azınlıktır. Çok-muşlar gibi durmaları sadece toplumu et-kileyen kurum ve medya araçlarına

egemen oluşlarıyla ilgilidir. Redhack'inyaptığı bir buzkırmasıdır. Tıpkı Deniz Gez-miş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakka-ya'nın yaptığı gibi "faşizmin her türzorbalığı değil, sadece emekçi halkın meş-ruluğu gerçektir." Cesaret mücadelenin ilkadımıdır. Faşizme karşı cesaretle, yapabil-diğiniz her yerde karşı koyun, ne olursaolsun, nasıl olursa olsun yıkılacaklar.

REDHACK BUNDAN SONRA NEYAPACAK

Redhack ilk günden bu yana yaptıklarınıyapmaya devam edeceğini ilan etmektençekinmiyor. Topkapı şişecam işçileri,BEDAŞ işçileri işten atılınca ne yapmışsaRedhack da onu yapıyor. Faşizme karşı di-renenlerin safında yer alıyor. Basit bir ger-çeği ifade ediyor. Bu, Karl Marks'ın yüzelliyıl önce bulup ortaya çıkardığı tarihsel birgerçek. Kapitalizm devam edebilecek birsistem değildir. Tarihin yasaları kapitaliz-min yıkılacağını ve yerine sosyalizmin ku-ralacağını gösteriyor. Tarihin yasaları AKPeliyle yapılan yasalar gibi değildir, hiçbirşey ondan kurtulamaz, mutlaktır. Her sos-yalist gibi Redhack'de kapitalizmin yıkılışsürecini hızlandırmaya çalışıyor. Kapitaliz-min yıkılışı için mücadele etmek insanlığındaha az zulüm görmesinin yegane yolu-dur. Ya insanlığın acılarına sessiz kalıpkendi sefilliğinde boğulacaksın ya da

insan olmanın ge-reğini yapıp kapi-talizme karşıkoyacaksın. Sos-yalistlerin bu ko-nuda tavrı herzaman açık venettir. Kazanaca-ğız, mutlaka kaza-nacağız, insanlığınacılarına sessizkalmayacağız. Se-simizi duyanlarvar. Redhack gele-cek günlerde mü-cadelesinibüyüterek, gelişti-rerek sürdürmeninyollarını da yaratı-yor.

KIZIL DAYANIŞMA

Page 82: Kizil Dayanisma Sayi 1

Faşizmle mücadelede karikatürden ro-mana, öyküden, tiyatrodan, sinemadanşiire kadar görsel, yazınsal tüm sanat dal-larının ayrı bir yeri ve önemi var.

Fakat, 12 Eylül 1980’i takip eden dönemde;400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapiscezası istendiği Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis ce-zası verildiği Gazetelerin 300 gün yayın yapamadığı13 büyük gazete için 303 dava açıldığı 39 ton gazete ve derginin imha edildiğiBilim ve Sosyalizm yayınlarına bir yargıkararı olmadan sadece Sıkıyönetim Ko-mutanının emri ile el konulduğu ve133.607 adet kitabın imha edildiği yıllar…

Sol yanında yaprakları kıpırdayan ağacınkökünden kesildiği yıllar…Kitap yazsanız, basacak matbaa bulama-yacağınız yıllar…Yoksulluğu, adam yerine konulmamayı,çaresizliği, korkuyla yönetilmeyi kısacasıfaşizmi yaşayanlara, yaşadıklarının faşizm

olduğunu anlatan bir film yapsanız, gös-terecek sinema salonu bulamayacağınızyıllar…Sanatın yeraltına indiği, yeryüzüne çıka-madığı yıllar…

Çocukları tutuklanan, gözaltına alınan anababalar bu kimsesizlik ve çaresizlik orta-mında devlet dairelerini adeta dilekçebombardımanına tuttular…Başkaca da bir seçenekleri de yok gibiydi.

Bizzat devletin kendisidirBu ülkenin gençlerini işkencelerde katle-denÖlüm oruçlarında sakat kalmalarınaÖlmelerine göz yuman Bizzat devletin kendisidirÇocuklarını öldürürkenAnaları babaları kapısında yalvartanİşte devlet”imiz”İşte faşizm…

Faşizm, düşmandır, kağıdaFaşizm, düşmandır kaleme…

81

FAŞİZMLE MÜCADELEDE: KAĞIT VE KALEM

Page 83: Kizil Dayanisma Sayi 1

12 eylül faşistdiktatörlüğükara bir bulutgibi çökünceülkenin tepe-sine.Bu kara buluther eve birbaşka yağdı…Ölüm olupyağdı… İş-kence olupyağdı…Yoksul-luk olupyağdı… İnsan-ların güvendiğidağlara karoldu yağdı… Bukara bulut alıpgötürdü genç-leri, işkencelere, hücrelere…Her ev bir cezaeviydi artık… Ve herkeskendi derdinin cenderesinde bir garipyolcu… Ve her yürek tek başına göğüs ka-fesinde çırpınan yaralı bir kuş…Analar babalar gözaltına alınan, tutukla-nan çocuklarının peşlerine düştüler. Bıra-kın görüşmeyi, tek kelimelik “sağ” ya da“ölü” diye bir haber almak bile mümkünolmadı aylarca…Çalmadıkları devlet kapısı kalmadı. / Birananın çocuğu için yalvarmasından dahadoğalne olabilir ki yeryüzünde. / Ama hiçbirkapı da açılmadı…Tüm kapılar kilitli, tüm kapılar betondanduvardı…Gördüler ve anladılar ki; faşizmin “maşal-lah” dediği bile en çok kırk gün yaşardı…Bir yolu olmalıydı, bir yerlere ulaşmanın,seslerini duyurmanın, çocuklarını savun-manın bir yolu…Sarıldılar kağıt ve kaleme…Kendi giremedikleri kapılardan dilekçelerigirecekti elbette…

Hiçbir acıya benzemezEvlat acısı

Şişelere oturtulan onlardıFilistin askısına asılanHücreleri elektrikle kavrulan onlarKızlarına tecavüz edilirken

Şişelere otur-tulurken oğul-larıIrzına geçilirdiana yürekleri-ninVe kanardı in-sanlığın yüreğiama gören kim

Nokta kadar birumudun düşüppeşineSarıldılar ka-lemlereSaatte yüz ki-lometre hızlaçarptılar faşiz-min duvarınaAnladılar ki ço-

cukları haklıdır ve faşizm düşmandır in-sana

Dolunay çatır çatır çatladı öfkesindenKarardı yıldızlarGözleri mıhlandı duvarlardaGökyüzünü yırtan bir çığlıktı yürekleri,paramparça avuçlarında

Yine deKalemlerinden başka hiçbir şey teselliedemedi onlarıYuttular ağızlarında ateş olan dillerini“Sayın Büyüğümüz” diye verdikleri dilek-çelerle sürdürdüler mücadeleyi.

1980 li yıllarda analar, babalar, eşler, kar-deşler tarafından verilen bu dilekçeler; 12Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü'nün elikanlı cunta liderleri Kenan Evren ve TahsinŞahinkaya’nın göstermelik yargılanmayabaşlandığı 4 Nisan 2012 tarihine kadarGenel Kurmay’ın arşivlerinde bekledi.Dava başlayınca, avukatların istemiyleGenelkurmay Başkanlığı tarafından mah-kemeye gönderilen 6500 sayfalık belge-lerden, Devrimci 78’liler federasyonutarafından derlenen dilekçe örnekleri“Anaların babaların diliyle 12 Eylül” ( Çilemektupları ) adı altında kitaplaştırıldı.Bu yazıda; sözü edilen 360 sayfalık kitap-tan alınan birkaç dilekçe örneğini hep bir-likte okuyacağız…

KIZIL DAYANIŞMA

82

Tutuklu ailelerinin Ankara’yayürüyüşünün İstanbul başlangıcı…

Page 84: Kizil Dayanisma Sayi 1

GERÇEK TARİH, DÜRÜST BİRTANIKTIR…

ULUSLAR ARASI AF ÖRGÜTÜDEVREYE GİRER…

ULUSLAR ARASI ÖRGÜTLERDEVREYE GİRSE DE, KENDİLERİDİLEKÇELERLE MÜCADELEYİSÜRDÜRMEYE DEVAM EDERLER.

BAŞBAKANLIK MAKAMINAANKARA

Metris Tutuk Ve Cezaevinde uzun süreden beriyatmakta olan tutuklu ailesiyim. Benim tutuklum 3 yıldıryargılanmakta ve henüz dosya karar aşamasınagelmemiştir. Adaletin bu ağır ritminde biz ve tutuklularmağdur olmaktayız. Üstelik varsayıma dayanan neden-lerle bu kadar yıl bir tutuklu bekletilemez. bir kişininsuçunu belirleyici kanıt olmalıdır.

Ayrıca Metris Cezaevindeki yaşam koşulları daçok ağırdır. Nazi kamplarından farksız bir uygulamasürmektedir. Tutuklulara özel işkence edilmekte!

Bizler 6 ayı aşkın bir süredir tutuklularlagörüşememekteyiz, kendilerini ancak mahkemesalonlarında uzaktan uzağa görmekte ve hiçkonuşamamaktayız.

Bugün Metris Cezaevinde yatanların hiç birisihükümlü değil hepsi tutukludur. Bunların suçlu olupolmadıkları bile henüz belli değil iken kendilerine binlercekişiyi öldürmüş canavar gözüyle bakılmakta ve muamelegörmektedirler.

Son olarak tutuklulara cezaevi elbisesi giy-dirilmek istenmekte ve tutukluların bunu giymek iste-memeleri üzerine tüm elbiseleri alınarak sadece iççamaşırları ile oturmaları ve kaloriferi yakmama gibicezalarla cezaevi yönetimi tarafından hepsinin hayatıylaoynanmaktadır.

Mahkemelere de bu kıyafetle yani çıplak olarakzorla getirilmektedirler. Çıplak olduklarındanvücutlarındaki yara bere izleri görülmektedir.

İstanbul Metris Ceza ve Tutuk evindeki bu haksızinsanlık dışı tutum ve davranışın, işkencelerin önlen-mesini saygılarımla makamınıza arz ederim.

Gülsen ERBEK

Pul - İmza

KIZIL DAYANIŞMA

ZATA MAHSUSTUR-22-3-1984

Sayın NECAT ELDEMAziz hemşerimiz elinizi vicdanınıza koyup

Diyarbakır Askeri Cezaevinde mahkûmların Allahrızası için durumlarını hiç olmazsa Türkiye’nindiğer bölgelerindeki ve aynı statüdeki cezaevle-rinde yatan siyasi mahkûmlarınkinin yarısı kadarinsani muameleye tabii tutulmasını sağlamanızı di-liyoruz.Konuda hiçbir açıklamaya lüzum yoktur. Zaten herşey malumunuzdur.Allah için konuya eğiliniz.Baki selam saygılar sizlere mahkûm ailelerinden.Saygıyla ellerinizden öperim

M.Ali KAVAK

T.C. DIŞİŞLERİ BAKANLIĞIGİZLİSAYI : ŞTAD/...._406 ANKARA

18/8/1983KONU : Mümtaz Kotan hk. GENELKURMAY BAŞKAN-LIĞI(Sıkıyönetim Koordinasyon Başkanlığına)

İLGİ: Genelkurmay Başkanlığının 26 Mayıs1983 gün ve SYNT.KOOR. 7130-1003-83BAS.HLK.İŞL.Ş.(Ks.3) sayılı yazısı

Londra Büyükelçiliğimizden alınan bir telgrafta,Uluslararası Af Örgütü’nün Büyükelçiliğimize bir telgrafgöndererek, Diyarbakır Askeri Cezaevinde tutuklu bu-lunan Mümtaz Kotan’ın, 29 Temmuz 1983 tarihindenberi işkenceye maruz kaldığını ve sağlık durumununnazik olduğunun öğrenildiğini iddia ettiği belirtilmekteve örgütün meselenin tahkik edilip, doğruluk derecesihakkında bilgi rica ettiği ifade edilmektedir.Söz konusu iddiaların cevaplanabilmesi ama-cıyla Mümtaz Kotan hakkındaki son bilgilerin Bakanlı-ğımıza gönderilmesini müsaadelerine saygılarımla arzederim.

BAKAN ADINAErdem ERNER

Büyükelçi /Müsteşar Yardımcısı

Levent TUNADz.Bnb.(95-7585) Prj.Sb.

Ankara / Ulus 10160 108 2 2 1984 16 00Damga pulu yapıştırılmıştır....Kenan Evren Cumhurbaşkanı

Ankara2/1/1984 tarihinde Diyarbakır sıkıyönetim

komutanlığına bağlı askeri cezaevinde tutuklu bulu-nan oğullarım Mümtaz Kotan ve Erdal Kotan’ı ziya-rete gittiğimde görüşmem mümkün olmadı. İkiaydır kendilerinden mektup da alamıyoruz. Oradabulunduğum sırada Diyarbakır sıkıyönetim ceza-evinde üç dört ölüm olayını da duyduğumdan ço-cuklarımın sağlıklarından endişeliyim. Çocuklarımınyargılanmaları bitmiş, sekizer yıl ceza almışlardır.Halen dosyaları askeri Yargıtay dadır. Dört yıldır tu-tuklu olan oğullarımdan Mümtaz Kotan’ın yüksektansiyonu vardır. Çocuklarımın sağ ve sıhhatte ol-duklarına dair tarafıma bilgi verilmesini bir anneolarak rica ediyorum.

Nuriye Kotan.

Levent TUNADz.Bnb.(95-7585)Prj.Sb.ASLININ FOTOKOPİSİDİR83

Page 85: Kizil Dayanisma Sayi 1

KENDİ DİLEKÇESİ ADAM YERİNE KONULUP DOYURUCUBİR YANIT VERİLMEDİĞİN DE;BAROLAR BİRLİĞİ GİRER DEVREYE

HALİT ÇELENK GİBİ YÜREKLİAVUKATLAR GİRER DEVREYE…AVUKAT HALİT ÇELENK'İN DİLEKÇESİ

Dayanışmanın en güzel örneğiolur bazen dilekçeler…Selam gelir cezaevinden ceza-evine dilekçelerle….

ÖZEL TİP CEZAEVİ MÜDÜRLÜĞÜ KA-NALI İLET.C.BAŞBAKANLIĞINAANKARA

ADI SOYADI : Haluk DEMİRBAŞADRESİ : Özel Tip Cezaevi B - 2Koğuşu

BARTIN - ZONGULDAK

KONU: Daha sağlıklı bir demokrasiyegeçiş için gelişmelerin yaşandığını iddiaedildiği şu günlerde demokrasinin mihenktaşı olan insan hakları ve özgürlüklerinisavunarak titizlikle korunduğunu ve dekorunmaya da çalışacağını söyleyen hü-kümetin - dolayısıyla böyle önemli bir so-rumluluğu üstlenen Başbakan'ın - Bir süreönce İstanbul Sağmalcılar ve Metris Ceza-evinde açlık grevi yapan insanların buaçlık grevinde yaşamlarını yitirmelerineseyirci kalarak neden olunmasının ve ge-lişmelerin kamuoyundan gizlenmeye çalı-şılmasının savunuculuğunu yaptığıdemokrasi ile bağdaşmayan insanlık dışıbir olay olması nedeni ile duyduğumbüyük üzüntü ve bu olayın protestosuhakkında.

Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyetiher ferdin hakkıdır. Demektedir İnsanHakları Bildirgesinin 3. maddesi; bumadde 1982 Anayasa'sında; Herkes ya-şama, maddi manevi varlığını koruma vegeliştirme hakkına sahiptir. ( madde 17 )şekliyle girmiştir. Uluslararası İnsan Hak-ları evrensel bildirgesinin 5. maddesi " Hiçkimse işkenceye, zalimane, insanlık dışı,haysiyet kırıcı cezalar veya muameleleretabi tutulamaz " ( madde 17 ) diyerekkabul etmiştir. Ayrıca bugünkü anayasa-mıza konulan 56. maddeyle: " .... Devlet,herkesin hayatını beden ve ruh sağlığıiçinde sürdürmesini sağlamak zorundadır." derken insan sağlığına verilmesi gere-ken önemi ve sorumluluğu belirtmek iste-miştir. Son olarak belirteceğim 1982

KIZIL DAYANIŞMA

Türkiye Barolar Birliği BaşkanlığıSayı: 972

Ankara 12/9/1983Milli Güvenlik Konseyi Genel SekreterliğiANKARA

Jale GÜLLÜOĞLU’nun Birliğimize verdiği 9.9.1983günlü başvurusunda; Diyarbakır 5 Nolu Askeri Ceza-evinde tutuklu bulunan eşinin, yapılan işkence nedeniyleölüm orucuna başladığı ve hayatının tehlikede bulunduğubelirtilmektedir. Konuyla ilgili başvuru ve eki mahkemetutanağı fotokopileri ilişik olarak sunulmaktadır.Durumu bilgi ve takdirlerinize sunarım. Saygılarımla.

Başkan Yrd.Avukat Teoman Evren

Eki: Başvuru ve mahkeme tutanağı örnekleri

Türkiye Barolar Birliği Sayın BaşkanlığınaANKARA

Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevinde tutuklu bu-lunan eşim, kendisine cezaevi personeli tarafından ya-pılan baskı ve eziyet nedeni ile ölüm orucuna başlamışve dolayısı ile yaşamı tehlikeye girmiş bulunmaktadır.

Bu husus, ilişik, ilgili mahkemenin tutanak ör-neğinde ayrıntılı olarak yazılı bulunmaktadır.

Durumun yüksek birliğinizce incelenerek, ge-reken ilginin tez elden gösterilmesini ve gereğininyapılmasına müsaadelerinizi saygılarımla arz ederim.

Jale Güllüoğlu9-9-1983

Başbakanlık Yüksek KatınaCeza evlerindeki uygulamalar ve bu konu-

daki şikayetleri incelemek üzere bir komisyon ku-rulduğunu, Sayın Başbakan tarafından yapılanbasın toplantısı sonunda basına yansıyan haberler-den öğrenmiş bulunuyorum.

Mamak Askeri Cezaevinde yapılan baskı vedayak olayları ile ilgili bilgi ve belgelere sahip bulu-nuyorum. Gerek benim ve gerekse aşağıda yazılısanık müvekkillerimin tanık olarak dinlenmemizi vekomisyona ibraz edeceğimiz belgelerin kurulan bukomisyonca incelenmesini saygıyla dilerim. 02.04.1984

AvukatHalit ÇELENK

Sanık Müvekkillerinin Adları:Mamak Askeri Ceza-evinde A blokta Sahir Şükrü BEKEL, Muharrem KA-RAKOÇ, Ali ALTINKANAT, Sükûn ÖZTOKLU, HasanErtuğrul KAHRİMANB blokta: İsmail Yırtıcı, Kadir Doğan, Atilla AŞUT,Badahet TOSUN, Jozef PALANBO, Önder ÖZ-TÜRKÇÜ (Salih)Ve daha sonra adlarını bildireceğim tahliye edilen sanıklar.

84

Page 86: Kizil Dayanisma Sayi 1

Anayasasının " Temel haklar ve ödevler "başlığını taşıyan bölümün 13. maddesidir;ve şöyle demektedir. " .... Temel hak vehürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlama-lar demokratik toplum düzeninin gerekle-rine aykırı olamaz ve ön görüldükleriamaç dışında kullanılamaz... "

Ancak ,insan hakları ve özgürlükler;demokratik hak ve özgürlükleri anayasadakabul edip hatta insan hakları evrenselbeyannamesini imzalamak varlığı için ye-terli olmuyor, olamıyor.

Günümüz Türkiye'sinde anti demo-kratik uygulamalar her yerde varlığınısürdürmekte bir yandan insanlar ilerici,aydın, demokrat diye zindanlara dolduru-lurken diğer yandan yaşam için olanaksızkoşullara terk edilmektedir. İnsanlık dışıuygulamalar cezaevlerinde katı ve süreklişekilde uygulanmış ve uygulanmaktadır.

Mahkemelerin insanlara verdiği dörtduvar içinde yaşama cezası tüm anti - de-mokratik uygulamalara maruz kalmak içinyeter sebebi oluşturmaktadır. Bunlar Tür-kiye gerçekleridir. En demokratik istemlerişkenceden, insanlık onuru zedeleyen uy-gulamalar " ıslah edilme " adıyla gizlene-rek yaygınlaştırıldı. Bu aradacezaevlerinden gelen tüm seslere kulaklartıkandı.

Günümüzde çağdışı uygulamalarınkaldırılmasını tüm yasal yolları ……………deneyip sonuç alamayan insanlar…

1. Siyasi statünün tanınması2. İdam cezalarının kaldırılması3. Cezaevlerinde " tek tip elbise ve

kişiliğimizi yok edici tüm uygulamalarınkaldırılması "

İnsan olmaktan kaynaklanarakinsan olmanın ve yaşamanın en demokra-tik talepleri bu ve benzeri hakları eldeetmek ve insanlık dışı uygulamaları dur-durmak için son varlıklarını, yaşamlarınıortaya koyuyorlar, koydular.

İnsanlık kişiliğini yok edici uygula-malar karşısında onurlu bir ölümü " öz-gürlük sevgisi adına " severekkucaklıyorlar. Tüm bunlar toplumumuz-daki insan hak ve özgürlüklerini pratiktekigöstergesi olmuş olmakta.

İleri sürülen talepler; Cezaevlerinindeğil insanlığın talepleridir. Demokratikhaklar uğruna insanca yaşam için canla-

rını veren duyabildiğimiz. AbdullahMERAL; Mehmet Fatih ÖKTÜLMÜŞ; Hay-dar BAŞBAĞ; Hasan TELCİ; Halil ÇAY-LI'nın da aralarında bulunduğu 5 özgürlüksavaşçısı ilgilerinin tüm duyarsızlıklarıiçinde özgürlük sevgilerinin uğrunda ya-şamlarını feda etmeleriyle somutlaştırıldı-lar. Bunlar duyabildiklerimiz yine bir çokinsan ölüme terk edilmiş edilmekte ikenolaylar gizlenmeye çalışılmaktadır.

İnsanların ölümlerine kayıtsız kalmave kamuoyuna duyurulmaması demokrasiadına utanç verici bir tavırdır. Benim dehaklı istemlere katıldığım gibi insanlığındakatılacağından kuşkum yoktur.

ülkemizde demokrasi adına insanla-rın üzerine onur kırıcı politika ile gitmekbir uğurda yaşamını ortaya koyarak antidemokratik uygulamaların kaldırılmasınıisteyerek sesini yükseltmeye çalışan in-sanlara duyarsız kalınması ve olaylarıngizlenilmeye çalışılmasını insan olarakprotesto etmeyi görev buluyorum.

Haluk DEMİRBAŞ  18…….1984

Mahkeme kapılarına, hapishanekapılarına gide gele,analar ba-balar da görür gerçeği…

GENELKURMAY BAŞKANLIĞINAANKARA

Bizler Bayrampaşa Askeri Ceza ve Tutuk-evinde bulunan hükümlü ve tutuklu ya-kınları olarak bu güne kadar birçok defamekanınıza sözlü ve yazılı olarak sorunla-rımızı iletmiş olmamıza rağmen olumlu birsonuç alamadık.Çözülmeyen sorunlarımızın bir kez dahahuzurunuza getirmiş bulunuyoruz. Şöyleki; Sağmalcılar Askeri Cezaevinde zamanzaman zor kullanılmış dayak ve işkenceyebaşvurulmuştur. Temel politika ise her türlü hak yoksun-luğu ve yasaklar aracılığı ile uygulananpsikolojik baskı ve işkencedir. Bütün buhak yoksunluklarının gerekçesi olarak tektip elbisenin giyilmesi gösterilmiştir. Çe-şitli düzeydeki yetkililer tek tip elbisedenbaşka sorun yok, tek tip elbise giyilirsesorun çözülür diyerek her türlü baskı,yaptırım, hak yoksulluğu ve yasağı meş-

KIZIL DAYANIŞMA

85

Page 87: Kizil Dayanisma Sayi 1

rulaştırmağa çalışmışlardır. Ne var ki ger-çek onların açıklamalarının aksidir. Yakla-şık 7 aydır Sağmalcılar Cezaevindekitutukluların çoğunluğu tek tip elbise giy-dikleri halde sorunlar çözülmemiş olarakyerli yerinde durmaktadır. Sorunların çö-zülmesi bir yana yani yeni sorunlar çıka-rılmakta ve yeni hak gasplarına vekısıtlamalara başvurulmaktadır. Elbisegiymeyenler ise bir aydır tanınan havalan-dırma hakkı dışında hiç bir hak sahibi de-ğillerdir. Sözde çözümlenen sorunlar 15 dakikalıkgörüş telefon aracılığı ile yapılmakta olupgörüşün sağlanması ve süresi bir erin ini-siyatifine bırakılmakta görevli er ise ço-ğunlukla görevini kötüye kullanıp haksıznedenlerle görüşü engellemektedir .Ayrıcaavukat- Sanık görüşmeleri de yasanınaradığı koşullarda yapılmamakta, ikibucuk yıldır elbise giymeyen tutuklu vehükümlüler ise yakınları ile görüştürülme-diği gibi bir aydır avukatları ile kısıtlıgörüş yapmaktadırlar. Cezaevine iki bucuk yıldır bir kez iç çama-şırı alınmıştır. Tutuklular aylarca banyoyaçıkarılmamakta çamaşır ve bulaşıklarınıyıkamak için sıcak sudan bazen de soğuksudan yoksun bırakılmaktadır. Bir bucukyıl önce bir bahane ile tüm tutuklularınayakkabılarına el konulmuş ve bir dahageri verilmemiştir. Tutuklu yakınlarımızher koşulda plastik ince ve tabanı düz ter-lik kullanmakta olup bu durum, roma-tizma, varis gibi hastalıklar yanı sıradüztabanlığa yol açmaktadır. Cezaevindeşu anda 120 kişi 4x2 m. Ebadında hüc-rede kalmakta olup tuvaletler de bu hüc-renin içerisinde bulunmaktadır. Diğertutuklular ise 3 kişilik koğuşlarda 5 kişiolarak yetersiz hava koşullarında yaşa-maktadır. Pencerelerde güvenlik nedeniyle20x30 cm boyutlarında küçültülmüştür.Haftada 3 saatlik yetersiz havalandırmasüresi ile birlikte bu uygulama her türdehastalığa neden olmakta hatta tüberkü-loz hastalığı araştırması yapıldığında yay-gın bir şekilde ortaya çıkacaktır. Cezaeviiçerisinde yeterli revir mevcut olmadığıgibi personel, doktor, ilaç, diş doktoru vegöz doktoru da yetersiz olup dışarıdantemin edilen ilaçlar içeri verilmediği gibitutuklulara zamanında sağlık yardımı ya-

pılmadığı gibi tutukluların istemi red edi-lerek hastanelere kaldırılması engellen-mekte neticede müdahale etmemektenkaynaklanan ölüm vakaları olmaktadır. Çeşitli gerekçeler ve bahaneler gösteril-mek sureti ile görüş ile yasağı verilmektebunda kaynaklanaraktan görüş yasağı daayrıca hükümlüler için infazların yakılmasışekline dönüştürülerek iki kez cezalandı-rılma sistemi getirilmektedir. Bu uygula-maların önemli bir bölümü görüşeçıkarılmayan tutuklulara verilmesi deamaçta infazın yakılması olduğunu gös-termektedir. Tutukluların insani hakları olan iletişimaraçlarından yararlanmaları çeşitli baha-nelerle engellenmektedir. Şunu açıkçasöyleyebiliriz ki Türkiye’de radyo ve tel-evizyon bulunmadığı tek cezaevi Sağmal-cılar Askeri Cezaevidir. Tutuklular yeterlibeslenme olanaklarından yoksun olupkantin de çeşit olarak yetersizdir. Yukarıda izah etmiş bulunduğumuz tümsorunların çözümlenmesi için ciddi tedbir-lerin alınması gerekli emir ve müsaadele-rin verilmesini ayrıca yılbaşının yaklaşmışolması nedeni ile ivedi olarak özellikle ikibucuk yıldır görüşemediğimiz yakınlarımızile AÇIK GÖRÜŞÜN SAĞLANMASINI saygı-larımızla arz ederim.

Bayrampaşa Askeri Cezaevinde TutukluVe Hükümlü Yakınları :…….KARAKUŞMeryem CELEPSOYSacide YILDIRIMHidayet KUTLUTAŞSultan DEMİRMesude…….Leman FIRTINA

ASLININ FOTOKOPİSİDİR

“ÖNCE KENDİ DERTLERİNİN PEŞİNDEKOŞUYORLARDI. DAHA SONRA,YAVAŞ YAVAŞ KENDİ OĞULLARININ,KIZLARININ BİR BÜYÜK AİLENİNPARÇASI OLDUĞUNU FARK ETTİLER.VE SONRA, BİR GÜN, KENDİLERİNİDE O BÜYÜK AİLENİN PARÇASI OLA-RAK BULDULAR.” VE TOPLUCA DAV-RANMAYA, TOPLU DİLEKÇELERVERMEYE BAŞLADILAR….

KIZIL DAYANIŞMA

86

Page 88: Kizil Dayanisma Sayi 1

“Bu ortamda, içi – yüreği yanmış bir avuçinsan sokaklardaydı…Bir avuç dertli insan, oğullarının kızlarınınardından hapishane hapishane, karakolkarakol koşturuyorlar, yaralı kartallar gibizulüm yuvalarının üzerinde uçuyorlardı.Önce kendi dertlerinin peşinde koşuyor-lardı. Daha sonra, yavaş yavaş kendi oğul-larının, kızlarının bir büyük ailenin parçasıolduğunu fark ettiler. Ve sonra, bir gün,kendilerini de o büyük ailenin parçası ola-rak buldular. Didar Abla (Barikat Yayıncılık)

“Benim Annem Cumartesi”Düşünce toprağa analarıngözyaşlarıYeşil bir fidan büyürBir tohumdur her damlaDönüşür koskoca bir or-mana…

Selam olsun CumartesiAnnelerine… 

KIZIL DAYANIŞMA

Sayın Necdet CALPHP Genel Başkanı

Bizler Mamak Askeri Ceza ve Tutukevinde ya-kınları bulunan eş, ana, baba ve kardeşleriz.25.2.1984 günü cezaevinde başlatılan operas-yon ve dayaklar sonucu sakatlar kalabalığıoluşturulmuştur. Şöyle ki, mahkemelerde an-latılan ve görülenler görüşü açık olup da gö-rüşe çıkabilenler bizler açsısından endişekaynağı olmuştur. Hemen hemen sağlam tu-tuklu bulunmamaktadır. Büyük çoğunluğu to-pallayarak, gözleri şiş, yüzleri mor ve çizikiçinde bellerini tutamaz elbiselerinin üzerinde“Postal” izleri bulunmaktadır.Yapılan operasyonlar, eğitilmiş köpekler dene-timinde yaptırılmakta ve insanların üzerine as-kerlerle birlikte saldırtılmaktadır. 25 Şubatgünü operasyonun başlatılmasının akabindecezaevi savcısı koğuşa gelerek dayak olayınınkaldırılacağını söylemiş ama hemen arkasın-dan tutuklular saldırıya uğramıştır. Öğrenildi-ğine göre cezaevinde bu haksız uygulamayakarşı “açlık grevi” sürdürülmektedir. 52 kişi ABlokta bulunan hayvanların bile yaşayamaya-cağı “tabutluk” tabir edilen ölüm hücrelerindeölüme terk edilmiştir. Eli kolu bağlı tüm haklarıellerinden alınmış tutukluların saldırıya kalkış-ması ve isyan gerçekleştirmesi mümkün değil-dir.Yapılanlar, mahkemelerde anlatılanlar mah-keme tutanaklarına geçmiş, suç duyuruları ya-pılmış ve kabul edilmiştir. Gerekli belgelersıkıyönetim mahkemelerinden sağlanabilir.Konu ile ilgili olarak sıkıyönetim adli müşaviriHüseyin Garip ile yapılan görüşmede HüseyinGarip şöyle dedi:“Dünyanın her yerinde işkence vardır. Tür-kiye’de de işkence vardır. Gerekirse sizi kur-şuna da dizdirebiliriz. İşkencenindurdurulmasına ilişkin bir emir vermedik.”Tutuklu yakınlarımızın can güvenliği ve sağlık-larından endişe duymaktayız. Gerekli tıbbikontrolün yapılması, dayak ve operasyonlarason verilmesi için gereğinin yapılmasını arzederiz.

Page 89: Kizil Dayanisma Sayi 1

ÇİFTE CEHALET’E DAİR Socrates’ın “Bildiğim tek şey hiçbir şeybilmediğimdir.” (Εν οίδα οτι ουδέν οίδα.)deyişi, söylendiği dönemden bu yana an-lamı genişleyerek gelmiştir. Söylemek is-tediklerini toparlayamayıp bir yetkeye dedayandırarak atasözü ve özlü sözlerlesöylemek yeni cehaletin “okur yazar” ola-makla bilgilendiğini düşünen uslularınınher zaman revaçta olan tarzıdır. Bir yetkesöylemişse tartışılmaz ve önem kazanıralgılayışının dayatıldığı yeni cehaletin buyansıması genelde sorgulanamaz mutlakdoğrular olduğunu sananalarda yaygındır.Bu yeni cehaletin aklı sınırlayan algılayı-şına rağmen çifte cehaleti anlamlandır-mak adına Sokrates’ın bir parçamürekkep yalamış herkes tarafından bili-nen deyişiyle başlamak açıklayıcı olacak-tır. Sokrates’ın bilmemeyi değil bilmeyiyücelttiği bu deyişi bilmediklerini aramayaaçılan kapı olarak tanmlanabilir. En azın-dan öyle tanımlamak çifte cehalet konu-sunun başlangıcı açısında yerindedir.Taocu felsefe de “boş aklı ve bilmeyeni”

yüceltir. “Boş ol ki dolasın, bilme ki bile-meye yerin olsun” yaklaşımıyla Taocu fel-sefe bir ölçüde Sokrates’ın deyişiyleparalellik kurar. Bilgenin hiçbir şey bilme-diğini bilmesi ömrünü bilmeye yönelik ça-baya vakfedişine göndermedir.Bilemediklerini bilmeye yönelik özlemi vehayatın bilmeyle birlikte devam edeceğinegöndermedir. Yoksa bilmemekle öğünmekdeğildir. Çifte cehaletin yaygın övünmedeyişlerinden biri de Sokrates’ın bu ünlüdeyişinin tersinden ele alınmasıdır. Hiçbirşey bilmemeyi övünme sayan yaklaşımla-

88

ÇİFTE CEHALET

Page 90: Kizil Dayanisma Sayi 1

rın felsefe tarihinden buldukları bir desteksözü gibi algılanır, hem de Sokrates’ınsöyleyişindeki anlama karşıt olarak. Buçifte cehalet övünmesinde bilginin bamtelini bulmuş hali vardır. Hayatın sırrınıçözmüş ve herkesin uğraşıp durduğu ger-çeği bir anda bulma “cinliği.” Bilmenin do-ruklarına ulaşmanın övünmesi olarakSokrates’ın deyişi hiçbir şey bilmemekleövünmeye dönüştürülüp yaygın bir algıyabu biçimiyle konu olmuştur.

Çifte cehalet kısa tanımıyla; bilmediğihalde bildiği yanılsaması içinde olmak vebu doğrultuda hareket etmektir. Bilmedi-ğini bildiğini sanmak, bir psikolojik hasta-lıklı halin ifadesi olmaktan başlayaraktoplumsal davranış biçimlerinin her çeşi-dine uzanan bir şiddet halidir. içinde sayı-sız kitap olan bir kütüphaneye girip kitapraflarında dolaşan bir kişinin arada bir raf-larda sırtları görünen kitapların adlarını veyazarlarını okuduğunu hayal edin. Bu kişi-nin kitap rafları arasında gezdikçe oku-duğu kitap adlarıyla kitaplardaanlatılanları bildiği sanısıyla kütüphane-den çıkıp hayata birçok şeyi bildiğini iddiaederek katılması gibidir çifte cehalet. Bil-mek insanın yaşamı boyunca her an etki-leşime açık oluşuyla engel olunamayandoğal bir süreçtir. Bilgi bu halden dahafarklı olarak ele alınmaktadır. Farkındaolmak, anlamak, gerçeğine varmak olarakanlamlandırılabilinir. İnsanlığın gelişimi

içinde bilgilenme araçlarının gelişimi ve il-gilenilen konuyla ait soyutlayabilmeninolanakları artmıştır. İnsanlar artık bir ha-beri, bir durumu, bir olayı hemen heryerde hazırlanıp değerlendirilmiş ve birpaket olarak sunulmuş biçimde bulma im-kanına sahiptir. İlgilenilen her konuyla il-gili bilgilenmek için hazırlanmış vesunulmuş paket bilgilere ulaşmak müm-kündür. İnsanın son iki kuşağı (son 50 yıl)paketlenmiş bilgilerin saldırısı altındadır.Gelişen radyo ve televizyon yayıncılığıylahemen her konuda bilgilendiği sanısı dahada güçlenmiştir. Son kuşağın internetlebirlikte bu sanısı çok daha güçlendirilmiş-tir. Hemen herkes de bilmediği hiçbir şeyyokmuş izlenimi yaygınlaşmıştır. Kütüp-hane içinde gezerken arada bir kitap isim-lerini okuyarak her tür bilginin içeriğine

vakıf olduğu sanısı bilmediği, bilemeye-ceği hiçbir şey olmadığını zannetmek birgenel hal olmuştur. Sorulan her soruyamutlaka yanıtı olan, istisnai olarak yanıtıolmadığını düşündüğünde kendisi için ön-ceden hazırlanıp internete yüklenmişpaket bilgiyle yetinen ve bilgi sahibi oldu-ğuna inanan çifte cehaletin kurbanlarıtoplumsal algılayışta egemen çoğunluktur.

Çifte cehalet bir teslim oluştur. Bildiğinisandığı paket algılayışları kendisine dikteeden kaynağa teslim oluştur. Sunulanlarısorgulamamak ve onu gerçek olarak kabulediştir. Soru sormanın unutuluşu ve gücündikte ettiğini kabul ediştir. Bildiğini san-mak insan iradesinin reddi ve pasif oluşuniçselleştirilmiş halidir. Kapitalizm hayatınınher anı sürekli saldırı altında olan ve haya-

KIZIL DAYANIŞMA

89

Page 91: Kizil Dayanisma Sayi 1

tını kendini korumakla geçirmekzorunda bırakılan bir insanlık ya-ratmıştır. İnsan her anı saldırıtehdidiyle korkular içinde yaşa-tılmaya zorlanmışken bu korku-larına panzehir olarak sunulanpaketlenmiş bilgilerle yetinmekzorunda kalmıştır. Paketlenmişbilgilerin her alana yayılıp herkonuda sorulabilecek sorularayanıtın olduğu sanısıyla da insanbilmeden bildiğini düşünür halegetirilmiştir. Tarih boyunca sis-temlerin dayattığı sınırlar içinde“okumuş yazmış”lıkla yetinen-lerle bilgi peşinde olanlar ayrış-mış ve çatışmıştır. Bilginin birçaba ürünü elde edilebilecek birarayış oluşuna karşılık bilgininsadece kendisine sunulanlaradenk geldikçe edinilenler olduğusanısındaki çifte cehaletle yeti-nenler arasında bir sürtüşmedirbu.

1990’ların ortasından itibaren çifte cehaleteyeni eklemlenmeler ağırlıklı gündeme gel-mişti. 1960’larla birlikte sadece adı kalmışsosyalist sistemin artık bu haliyle sürdürü-lemeyecek oluşu ve 1980’lerin sonunda üs-tündeki sosyalizm örtüsünü atıp gerçekhaliyle ortaya çıkışının yansımaları bu ül-kede gündemdeki ağırlığını biraz gecikmeliolarak göstermeye başlamıştı. Sosyalizmadına hareket eden insan ve grupların ço-ğunda daha önceden sosyalist bloğun nehalde olduğunun bilinip görülmesi bu gecik-meli etkinin nedenidir. Ülkedeki sosyalistle-rin, sosyalist görünümlü bloğun yıkılmasınayaklaşımları çoğunlukla doğru ve yerindeolmuş ve yıkılan sosyalist bloğun aslındakapitalizmi örten bir sosyalizm yanılsama-sından başka bir şey olmadığı ifade edilmiş-tir. Ancak bu durum bir etkili karşıargümanla ortaya konamamış ve kısıtlı birkesimin ilgi alanı olmaktan öteye geçeme-miştir. 1990’lı yıllların ikinci yarısında sis-teme karşı çıkan yeni kuşak sosyalizmbilgisini kapitalizmin dikte edişlerinden öğ-renmek zorunda kalanlardan oluşmuştur.Sisteme karşı çıkarken devrim ve sosyalizmalgısı zayıflamış ve sistemi protestoculuklayetinmek ön plana geçmiştir. Bu konuya

böylesine değinmenin nedeni bu ülkedefikri açılımların ve yeni yaklaşımların halasadece sosyalistlerden gelişindendir. Uzunyıllardır bu ülkede sosyalistler ve devrimci-ler dışındaki kesimlerden emperyalist mer-kezlerdeki yaklaşımların taklidinden öteyeni bir fikri açılım ve entelektüel üretimyapılmamıştır. Sosyalistler dışındaki en dik-kate değer tek yaklaşım da Sartre’ın varo-luşçuluk felsefesinin sefilleştirilmiş halleriolmaktan öte gidememiştir.

1990’lı yılların ikinci yarısında çifte ceha-letin yeni egemenlik döneminin kapılarıardına kadar açılmıştır. Bir zamanlar anlışanlı devrimci olduğunu ilan edenler tes-lim olup devrimciliği yasal zeminlerde icraetmeye geçmiş, sosyalizmi, devrimi şura-sından veya burasından karalamak modaolmuş ve attıkları her adımda gözaltınaalınıp işkenceyle öldürülmek durumundakalan devrimcileri küçümsemek ve onları“zamanı geçmişler” statüsünde saymakçifte cehaletin en önemli “entelektüel”faaliyeti sayılmıştır. Çifte cehaletin enpespaye acımsızlıkları her alanda şiddetolarak halka dayatılırken her şeyi bildiğinisananlar ortalıkta cirit atar hale gelmiştir.

KIZIL DAYANIŞMA

90

Page 92: Kizil Dayanisma Sayi 1