32

SI Kizil Bayrak 2010-01

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl bayrak 2010-01 / Ocak

Citation preview

Page 1: SI Kizil Bayrak 2010-01
Page 2: SI Kizil Bayrak 2010-01

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER2010 düzenin çok yönlü sorunlarlaboğuşacağı bir yıl olacak.... . . . . . . . . . . 32009’da işçi sınıfı hareketi…. . . . . . . . . 42009’da kamu emekçileri hareketi, 25 Kasım’la birlikte kıpırdanmayabaşladı…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 52009’da, inkar ve imha politikaları daKürt halkının militandirenişi de sürdü.... . . . . . . . . . . . . . . . 6-7Direnişçi kadın işçiler yol göstermeye devam ediyor!…. . . . . . 8Direnişteki TEKEL işçileri ilekonuştuk… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9TEKEL direnişinden . . . . . . . . . . . . 10-11Devrimci sınıf faaliyetlerinden... . . . . . 12TÜRK-İŞ araştırması açlığın arttığını gösterdi... . . . . . . . . . . 13İtfaiye işçisi hakları için nöbette…. . . . . . . . . . . . . . 14Sosyalist Kamu Emekçileri’ndenaçık çağrı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 152009’da düzenin tablosundanyansıyanlar… . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17Son çeyrek asrınen kritik yılı: 2010. . . . . . . . . . . . . . 18-19Polis terörüne çözümsüz çözüm önerisi:“Bağımsız” kolluk şikayetmekanizması!.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20“Karadağ cinayeti ve tüm siyasi cinayetler aydınlatılsın!”. . . 21İzmir’de kampanya faaliyetleri…. . . . . 22Genç-Sen 3. Genel Kurul’ununardından… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23Gençliğin polis terörü ve cinayetlerinekarşı eylemlerinden...… . . . . . . . . . . . . 24Adana Ekim Gençliği ve Devrimci Liseliler Birliği’ndenmücadele çağrısı... . . . . . . . . . . . . . . . . 25YTÜ’de soruşturma veceza karşıtı mücadele . . . . . . . . . . . . . . 26İsrail’in vahşi Gazze saldırısı birinciyılında… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27-28BDSP’li tutsaklardan.... . . . . . . . . . . . . 29Devrimci tutsaklardan...... . . . . . . . . . . 30Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: Gün MatbaacılıkBeşyol Mah. Telsizler Mevkii Akasya Sk. No. 23/A

İSTANBUL / Tel: 0 (212) 426 63 30

Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Bir mücadele yılını daha geride bıraktık. Geridebıraktığımız yılı farklı yönleriyle değerlendirmek vegelecek için sonuçlar çıkarmak mücadeleninihtiyaçlarının zorunlu kıldığı bir tutuma işaretetmektedir.

Bu sorumluluğunu bir gereği olarak geçen yılıdeğişik başlıklar üzerinden çeşitli değerlendirmelerekonu ettik. Sınıf hareketi, Kürt hareketi, kamuemekçileri hareketi ve düzen cephesini ele alandeğerlendirmelere bu sayımızda yer vereceğiz.Önümüzdeki sayımızda da başka bazı başlıkları elealmaya devam edeceğiz.

2009 yılına umutla giriyoruz. Bu iyimserliğimizibesleyen zemin ise işçi ve emekçi hareketindeki nispicanlanmadır. Kuşkusuz henüz sınırlı ölçüde vedevrimci bir önderlikten yoksun bir hareket varkarşımızda. Ancak sermaye sınıfının saldırıları işçi veemekçilerdeki öfke ve tepki büyümektedir. Sınıf veemekçi kitlelerin hoşnutsuzluğu artmakta, mücadeleisteği ve arayışı yoğunlaşmaktadır. Böyle bir tablo işçive emekçilerin tepkilerini dışa vurdukları ve eylemli birtutumla birleştirdikleri bir sürece dönüşmektedir. Bueğilim güçlenecektir.

2010 zorlu bir yıl olacaktır. Sermaye sınıfı tüm planve hedeflerini bu zorluklara göre oluşturmaktadır. 2010sermaye için bir saldırı yılı olacaktır. Sermayenintemsilcileri

2010 yılı işçi ve emekçiler için bir mücadele yılıolacaktır. 2009 yılının son günleri bunun böyleolacağını göstermiştir. Tekel direnişi, demiryolu veitfaiye işçilerinin kararlı mücadelesi işçi ve emekçilerüzerinde politik-moral açıdan güçlü bir etki bırakmıştır.Şayet sendika bürokrasisi eliyle bu mücadelekırılmazsa, 2010 yılına direnmenin ve haklarını direnedirene kazanmanın ruhuyla girilecektir. Bu ruhugüçlendirmek, işçi ve emekçilerin tepki vehoşnutsuzluğunu örgütleyip yaygınlaştırmak devrimcibir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Sınıf devrimcileri yeni yıla yoğun ve tempolu birçalışma ile giriyorlar. Bu çalışmayı daha etkili ve sonuçyaratacak bir tarzda ileriye taşımak görevi önümüzdedurmaktadır. 2010 yılının Parti ve devrimmücadelemizde bir sıçramanın zemininedönüştürülmesi hedefi ancak buna uygun bir çabanın

ortaya konulması ölçüsünde gerçekleşme imkanıbulacaktır.

Sınıf devrimcileri yeni yıla bu hedefleri kazanmak,devrim ve sosyalizm mücadelesinde kalıcı mevziler vebaşarılar elde etmek bilinciyle adım atıyorlar.

Yeni yılın, mücadelemizi büyüttüğümüz ve dahagüçlü adımlar attığımız bir yıl olması dileğiyle tümokurlarımızın ve yoldaşlarımızın yeni yılı kutluyoruz..

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: SI Kizil Bayrak 2010-01

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Yeni bir yılın başındayız. Doğal olarak takvimlerinsimgesel bir anlamı var. Olayların gidişi üzerinde biretkide bulunmasa da, takvimsel bir dönemlendirme,içinden geçilen sürece bir bütün olarak bakmak ve onukavramak bakımından son derece işlevseldir. Geçenbir yılın olay ve gelişmelerinin tarihsel ve siyasalanlamını kavramak için ise, gelişmelerin bilgisinisınıfların ve toplumun hareketi temelinde ele almakdurumundayız. Burada genel hatlarıyla bunu yapmayaçalışarak, 2010 yılına ilişkin bazı öngörülerdebulunmak istiyoruz.

Düzen cephesinde son yılların değişmez olgusudüzen içi çatışmadır. Bu çatışma bu yıl da açık veörtülü biçimlerde devam etmiştir. Öyle ki, 2009 yılınagirerken de gündemin başat konusu buydu. 2009 yılıbittiğinde de gündemin baş sırasında yine bu konu var.Ancak bu çatışma 2009’un sonunda, yılın başındaolduğundan daha farklı bir noktadadır.

Özü itibariyle çatışmanın tarafları ve konusudeğişmemekle birlikte güç dengeleri AKP cephesilehine dönmüş durumda. Ordu cephesi Ergenekonoperasyonlarıyla büyük ölçüde savunmaya çekildiğive bir uzlaşma arayışına girdiği halde, AKP veetrafındaki güçler saldırılarını aralıksız sürdürdüler.“İrtica eylem planı” etrafında yürütülen tartışmalar yılboyunca devam etti. Bu, daha çok ordu cephesinisürekli baskı altında tutmak için yapıldı.

Ama yılın sonuna gelindiğinde, süreç açık birsaldırı ve çatışma düzeyi kazandı. Bülent Arınç’asuikast iddiasıyla gözaltına alınan özel harekatçısubaylardan yola çıkılarak ordunun gizli belgelerininsaklandığı “kozmik oda”ya girildi. Bu Genelkurmay’ayönelik esaslı bir darbe oldu. 2009 bu darbeylekapanmış görünüyor. Bu darbe ordu ve ulusalcıçevreler için son derece incitici ve siyasal-moralaçıdan yıkıcı olmuştur.

2010’a AKP cephesinin moral üstünlüğüylegirilmekte, bu güç dengesinin tersine dönmesi zorgörünmektedir. Bunun değişmesi beklenmedik dışgelişmelere bağlıdır. Aksi halde Genelkurmay veulusalcı çevreler üzerinde tam bir üstünlük sağlanacakve baskılar sürecektir. Dolayısıyla düzen içiçatışmanın 2010 yılında da yaşanacak beklenmedikalevlenmelerle devam edeceği görülmektedir. Bunedenle siyasal kriz düzeni zorlamaya devamedecektir.

2009 yılında öne çıkan diğer bir olgu ise, ABDemperyalizmi ile bağlarını daha da güçlendiren ve“model ortaklık” payesiyle süsleyen devletin bölgedeaktif bir rol üstlenmesi olmuştur. Bu kapsamdahükümet ve dışişleri bürokratları Ortadoğu, Kafkaslarve Balkanlar’da cirit atmıştır. Bu aktif diplomatiktrafikle övünen egemenler, bunu Türkiye’nin artıkkabuğunu aşan bir güce ulaşması olarak sunmuşlar, buçerçevede bir propaganda yürütmüşlerdir. Ordunun da“güçlü ordu, güçlü Türkiye” sloganıyla katıldığı bupropaganda ile bu aktifliğin gerisindeki emperyalistkölelik ilişkileri gizlenmeye çalışılmıştır. Zira bu aktifdiplomasinin, Obama’nın yıl içerisinde yaptığıTürkiye gezisiyle yönetenlerin önüne konulduğubilinmektedir.

Hükümetin büyük bir hevesle sarıldığı veegemenler için bir bütün olarak çıkış umudu halinegelen bu rol, sadece aktif diplomasiyle sınırlıkalmamış, iç politik yaşama da doğrudan etkilerde

bulunmuştur. Öyle ki, düzen içi çatışmada güçdengelerinin AKP lehine değişmesinde dolaysız olarakdış politika alanında girilen bu yönelimbulunmaktadır. Zira AKP’nin gücü sadece dayandığıtekelci burjuvaziden gelmemekte, aynı zamanda ABDemperyalizmiyle girdiği ilişkiyle sağlam bir dayanakkazanmaktadır. Bu, Genelkurmay üzerinde etkinlikkurmasını kolaylaştırmaktadır.

Diğer bir sonucu ise Kürt sorunu cephesindengirilen yol olmuştur. Öyle ki, bu gündem düzen içiçatışmayı da gölgede bırakacak düzeyde etkili vesarsıcı olmuştur. ABD patentli bir tasfiye planını“demokratik açılım” adı altında uygulamaya sokmayaçalışan sermaye iktidarı, yılın sonuna doğru büyük birçıkmazla yüzyüze kalmıştır. Kürt halkının güçlümücadele dinamikleri sayesinde, kırıntılar karşısındasonuca bağlanmak istenen tasfiye girişimi büyükölçüde boşa çıkmıştır. Kürt hareketinin mücadelegücünü kırmak ve düzene bağlamak üzere gündemegetirilen kırıntılar tersinden sonuçlar yaratmıştır.Bunun için yılın son ayları Kürt halkının yaygın vemilitan sokak eylemlerine sahne olmuştur.

“Demokratikleşiyoruz” görüntüsü yaratmakisteyen düzenin bu eylemliliğe yanıtı faşist baskı veterörü tırmandırmak olmuştur. Şoven gericipropagandayla desteklenen faşist terör alabildiğinearttırılmış, DTP kapatılmış ve yılın son günlerindeBDP’li belediye başkanlarının da içerisinde olduğuçok sayıda kişi gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Busaldırılar sırasında ortaya çıkan görüntüler ise ülkedeolağanüstü bir terör rejiminin sürdüğünü gösterençarpıcı kareler sunmuştur. Aynı zamanda Kürt halkınınbilincini ve mücadele direncini yükselten bir işlevgörmüştür.

Böylelikle çok daha net biçimde görülmüştür ki,her ne kadar hükümet çevreleri “demokratik açılımsürüyor” iddialarında bulunsalar da, bu tasfiyeprojesinin fiyaskoyla sonuçlandığı büyük ölçüdekesinleşmiştir. Bu ise, düzenin Kürt sorununu çözmeyeteneğinden yoksun olduğunu bir kez daha gözlerönüne sermiştir. Dış politik yönlendirmelerlebağlantılı gündeme getirilen çözüm planı, sermayedevletinin elinde patlayan bomba etkisi yapmıştır.

Bu aslında güçlü görünmeye çalışan düzenaçısından ciddi bir kan kaybı anlamına gelmektedir.Kürt açılımı gündeme geldiğinde, düzen cephesinde

“ya düze çıkacağız ya da çökeceğiz” biçiminde birikilem sıklıkla telaffuz edilmişti. Bu boş bir söz kalıbıdeğildir, kurulu düzenin içerisine düştüğü zor durumuanlatmaktadır. 2009 bu bakımdan son derece net birmanzara ortaya çıkarmıştır.

Öyle ki, içeride kronikleşmiş bir siyasal krizleyüzyüze olan düzen, emperyalist-kapitalist dünyanınyaşadığı büyük krizin sarsıntılarıyla boğuşmaya dadevam etmektedir. Her ne kadar 2009’da bu krizinyıkıcı dalgalarının etkisi bir ölçüde hafifletilebilmişsede, bunun nedeni krizin faturasının işçi ve emekçilerekesilmesidir. 2009’a girerken krizin faturasını kiminödeyeceği yanıtlanması gereken temel bir soruydu vesonuc sermaye düzeninin istediği gibi oldu. İşçi veemekçiler ağır bir ekonomik-sosyal yıkımın altınasokuldular, büyük bir fatura ödediler. Hala daödemeye devam ediyorlar. Düzen açısından 2009’unen büyük başarısı bu olmuştur. Benzer faturalarıödemekten usanmış işçi ve emekçilere bir kez dahaağır bir fatura ödetilmesi kuşkusuz az bir başarıdeğildir.

Ancak her an yeniden şiddetlenebilecek bir krizgerçeği ile yüzyüzeyiz. 2009’da işçi ve emekçilerinsaflarının dağınıklığından yararlanılarak faturaödetilmiş, fakat yaygın işçi ve emekçi eylemleriyle deyüzyüze kalınmıştır. Henüz saldırıları durduracak birdüzeyde olmasa da, bu işçi ve emekçi hareketliliğiönümüzdeki yıllar için umut vermiştir. Özellikle2009’un son günlerinde gerçekleşen kamuemekçilerinin 25 Kasım grevi ile TEKEL direnişiönemli bir çıkış olmuştur. TEKEL mevzisi kararlılıklasavunulabilir ve giderek sınıfın ileri ve öncüdinamikleri ileriye çıkarak inisiyatifi ele alabilirse, işçisınıfının saflarının toparlaması ve 2010’da kendisinidaha güçlü bir biçimde ortaya koyması da mümkünolacaktır.

Tüm bunlar 2010’da düzeni zor bir yılınbeklediğini göstermektedir. Çok yönlü ekonomik,sosyal ve siyasal sorunlarla yüzyüze olan düzenşansını dışarıda aramaktadır. Dışarıda gireceğimaceralar üzerinden elde etmeyi umduğu siyasal,ekonomik ve moral imkanlarla sorunlarınıhafifletmeye çalışmaktadır.

Ancak, dış maceralarda aranan çıkışın düzeninkendisini vuracak bir faturaya dönüşmesikaçınılmazdır. Yoğunlaşan ve giderek sertleşmesibeklenen emperyalistler arası çelişki ve çatışmalaralanında girilen maceraların sonucunda ortaya çıkacakağır faturalar, içerideki sorunları daha dakatmerleştirecektir. Tüm bu sorunların temelinde yeralan ekonomik-sosyal yıkımın toplumsal sonuçlarınıdaha ağır biçimde üretmesi ve bu sonuçları yaşayanişçi ve emekçilerin hareketlenmesi, 2010’u düzenaçısından zor bir yıl haline getirecektir.

Tüm bunların sonucunda 2010’da sahnede artıkdüzen karşısında toplumsal mücadele dinamikleriolacaktır. 2009’da tüm bu dinamikler önemlitemsilcileriyle ve eylemleriyle kendilerini ortayakoymuşlardı. Önümüzdeki yıl ise, düzen ile toplumsalmücadele dinamikleri arasındaki çelişkilerinkeskinleşip gün yüzüne çıkacağı ve giderek siyasal-toplumsal sahneye ağırlığını koyacağı bir yıl olacaktır.Düzen cephesi 2010’da, iç ve dış sorunlarıyla birlikte,mücadele alanına çıkan güçlerle boğuşmak zorundakalacaktır.

2010 düzenin çok yönlü sorunlarla boğuşacağı bir yıl olacak...

2010’da düzen ve toplumsal mücadele 

Page 4: SI Kizil Bayrak 2010-01

2009’da işçi sınıfı hareketi...4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

2009’da işçi sınıfı hareketi…

Sınıf hareketliliğinin arttığı yıl!Kapitalist krizin patlak vermesinin ardından

sermayenin saldırıları 2009'da daha da arttı. Dalgadalga gelen saldırılarla krizin faturası işçi sınıfı veemekçilere ödetilmek isteniyordu. İşten atmalar,ücretsiz izinler, ücret gaspları, sosyal haklarıntırpanlanması saldırıların başlıca biçimleriydi.

İşçilerin fabrika işgallerini de kapsayaneylemleri 2009’a damgasını vurdu

2009 yılında fabrika işgal eylemlerinde öncekiyıllara göre büyük artış yaşandı. Mücadele geneldemevzi çarpışmalar biçiminde yaşandı. Çok sayıdafabrika ve atölyede işçiler ile patronlar karşı karşıyageldiler.

Krizin etkilerinin hissedilmesiyle birlikte işçi sınıfıfabrika işgal eylemleri yapmaya başladı. TezcanGalvaniz’de işten atılmalara karşı 400 işçinin polisbarikatlarını fiilen aşarak ve D-100 karayolunukapatarak şehir merkezine kilometrelerce yürümeleriniRenault, Bosch, Türk Philips ve Asil Çelik’te üretimeara verilmesi ve ücretsiz izinlere karşı işçilerin yaptığıprotesto yürüyüşleri takip etti. Bu fiili yürüyüşlermetal sektöründe toplu sözleşmeler imzalanmadanönce gerçekleşen haftalık yürüyüşlerle artarak devametti.

İşçi sınıfın kriz sürecindeki fiili protestoyürüyüşlerini Sifaş, Nergis Tekstil, Ünsa Ambalaj,Gürsaş, Koluman-Kogel, Lgs-Sky gibi birçokfabrikada işten atılmalara karşı ve sendikalaşmamücadelesi nedeniyle ortaya çıkan fabrika direnişleriizledi. Kitlesel gösterilerin yanısıra DESA, Yörsan,Unilever, IBM gibi uzun süreden beri devam eden işçieylemleri ve direnişler de yaşandı.

Vira ve Kürşat adlı taşeron firmalarda çalışanişçiler, sözleşmelerinin yenilenmesi ve kadroluçalışma talepleriyle direnişe geçtiler ve açlık greviyaptılar. TORGEM Tersanesi işçilerinin üç aylıkücretlerini alamamaları üzerine başlattıkları eylem isekazanımla sonuçlandı.

Sinter işçileri 36 saat süren fabrika işgallerininardından sendika hakkı mücadelelerine fabrika kapısıönünde günlerce devam ettiler. Direniş nedeniylesıkışan Sinter patronu fabrikada bulunan makinelerikaçırmak zorunda kaldı.

2009 yılı boyunca mevzi direnişler sürekliliğini veyaygınlığını korudu. Sona eren direnişlerin yerini yenidirenişler aldı. DESA Deri, Kurtiş Matbaası, EntesElektrik, Grammer, Asil Çelik, Asemat, Şirin Tekstil,ATV-Sabah, E-Kart bu direnişlerin en önemlileriydi.

Bu direnişler ağırlıkla fabrika önünde bekleme vegrev biçiminde gerçekleşti. Direnişlerin hemen hepside şu ya da bu biçimde ve düzeyde direnişi fabrikadışına çıkarma yönünde eğilimlerini içinde barındırdı.Kentin merkezi yerlerinde basın açıklamaları,yürüyüşler, dayanışma geceleri, forumlar bu eğiliminen açık göstergeleriydi.

Ancak bilinç ve örgütlülük düzeyinin geriliğinedeniyle sınıfın büyük bölümü bu saldırıları sineyeçekmek zorunda kaldı. Bir bölümü ise karşı durmayaçalışsa da bilinçli ve kararlı bir mücadeleyürütemediği için direnişler başarıyla sonuçlanmadı.

Mücadele bayrağını açarak direnmeye çalışan işçibölükleri de vardı. Direnen işçilerin bir kısmı

sendikalıydı. Sendikalı olmamasına rağmen, devrimcigüçlerin etkisiyle direnişe geçen işçi bölükleri de sınıfhareketliliği içinde yer tuttu. Bu direnişlerin bir kısmıkısa sürerken, bir kısmı ise uzun bir süre devam etti.Bir kısmı yenilgiyle sonuçlanırken, kazanımlarlasonuçlanan direnişler yaşandı. Tam hedefine ulaşandirenişler de 2009 tablosunda yerini aldı.

Fakat tüm bu direnişlerin hiçbiri sınıf hareketinisarsacak ve toparlayacak güçte bir etkide bulunamadı.Daha çok kendi yakın çevrelerindeki işçiler üzerindedolaylı etkileri oldu. Özgün bir örnek olan DESAdirenişi ise, direnme kararlılığının bir simgesi olmasıbakımından ayrı bir etki yarattı.

2009 yılında işçi sınıfı işgal vb. militan eylemlerde gerçekleştirdi. Fakat genelde bu tür militaneylemler kısa sürdü. Bu direnişlerde dikkat çekici birtemel özellik ise, taban inisiyatiflerine dayalıolmasıydı. Büyük çoğunluğunda “direniş komitesi”mevcuttu. Bu komiteler direnişlerin seyrinibelirlemede önemli rol oynadılar. MEHA gibidirenişler, direniş komitelerinin başarılı müdahalelerisayesinde başarıyla sonuçlandı.

2009 yılı bu yanıyla, merkezinde politik işçilerinbulunduğu direnişlerin en zor koşullarda bile zafereulaşabileceğini pratikte gösterdi.

2009'da yaşanan başarısız direnişler!

2009’da yaşanan başarısız direnişlerden biriSinter’di. Sinter Metal 500 civarında işçinin çalıştığıbir metal fabrikasıydı. Direniş başladığında büyük birses getirdi. İstanbul’un göbeğinde önemli bir metalfabrikasında işçiler fabrikayı işgal etmişlerdi. Bundandolayı direniş kısa sürede duyuldu ve ülke çapındailgiyle izlenmeye başladı. Direniş sınıf hareketi içinörnek olabilecek imkanları içinde barındırıyordu.Bundan da dolayı devletin ve Sinter patronununörgütlü çabalarıyla direniş kısa sürede gözdendüşürüldü. İşgalin polis baskısıyla bitirilmesininardından direniş işyerinin önünde bekleme biçimindesürdürüldü. Bu arada Ankara’ya gidiş de olmak üzerebir dizi eylem gerçekleştirildi.

Bir süre sonra direniş Birleşik Metal-İşSendikası’nın tutumu yüzünden Sinter işçilerikabuğuna çekildi. BMİS yönetimi özellikle TürkMetal’in Grammer’de işçileri üye yazmasınınardından iyiden iyiye bu yolu benimsedi. Süreç,direnişin devrimci müdahaleye kapatılması ve direnişkomitesinin iradesinin kırılmasıyla ilerletildi. Sonuçtadirenişin sesi-soluğu kısıldı ve dinamizmi kırıldı. Birsüre sonra da kapitalist patron üstüste yaptığıhamlelerle inisiyatifi büyük ölçüde eline aldı.Tümüyle mahkeme sürecine havale edilmiş olanSinter direnişi, büyük olanakların tüketildiği birdireniş olarak, uzlaşmacı sendikal anlayışın sınıfhareketi önünde bir engel olduğunu göstermiş oldu.

2009’un son aylarına damgasını vuran direnişler!

2009 yılı Kasım ayında Yozgat ve Çorum ŞekerFabrikalarının özelleştirilmesine karşı şeker işçileridirenişe geçti. Özelleştirme kapsamına alınan ve satışasunulan Çorum ve Yozgat Şeker Fabrikası'na talipolan Arap asıllı Savola firmasının yetkilileri 6 Kasımgünü fabrikada inceleme yapmak isteyince şeker

işçilerinin eylemiyle karşılaştı. Teknik incelemeyapmak isteyen kapitalistler, şeker işçileri tarafındanüretim tesisinin kapılarının kapatılması ve önünebarikat kurması nedeniyle içeriye giremediler. 150 işçiidare bölümünden üretim tesisine geçişteki koridorukapattı. Kapıları kapatan işçiler barikatlar kurdular.İşçilerin direnişi karşısında duramayan Savolakapitalistleri üretim tesislerine girmekten vazgeçinceeylem sona erdirildi. Böylece işçiler, patronlarıarkasına bakmadan kaçmak zorunda bıraktı.

2009 yılının son ayına ise TEKEL işçilerinindirenişi damgasını vurdu. 40’ı aşkın işyerininkapatılmasına ve özlük haklarının gaspına karşımücadele eden TEKEL işçileri yerellerde başlayaneylemlerini Ankara’ya taşıdılar. TEKEL işçilerisendika bürokrasisinin ilgisizliğine, sermayedevletinin tehditlerine ve düzen partilerinin gericikuşatmasına rağmen geri adım atmıyorlar. Ankara’yımesken tutan TEKEL işçileri daha şimdiden ülkeningenelini etkileyecek bir dinamizmi yaratmışbulunuyorlar. Bütün gelişmeler TEKEL işçilerinindirenişinin 2010 yılına taşınacağını gösteriyor. Bu,sınıf hareketinde sıçrama yaşanabilmesi bakımındanönemli bir olanaktır.

TEKEL işçilerinin mücadele isteğinin basıncıaltında 25 Aralık günü “TEKEL işçileriyledayanışmak için eylem günü” ilan edildi. Cumagünleri yapılacak bir saatlik iş bırakma eylemlerinin,TEKEL işçilerinin ayakta olduğu ve “genel grev”talebini yükselttiği bir dönemde, hiçbir anlamıolmadığını sendika bürokrasisi biliyor. Sendikabürokrasisinin asıl amacı sonuçsuz eylemlerle işçilerinmücadele isteği ve iradesini kırmaktır.

TEKEL direnişi mevzi direnişlerin birleştirilmesi,birleşik bir direniş yönünde ilerletilmesi zemininigüçlendirmektedir. Bu, mevzi direnişlerin her birininyalnızlığının kırılmasının ötesinde direnişlerin sınıfhareketi için bir merkez haline gelmesinisağlayacaktır. Sınıf hareketinin dağınık durumdakisaflarının toparlanmasını kolaylaştıracaktır. Şu an budoğrultuda, mevcut direnişlerin ortak bir zemindebirleştirilmesi hedefiyle atılmış somut adımlarsözkonusudur. Bu adımların güçlendirilmesi vepolitik-pratik sonuçlarını yaratacak biçimdegeliştirilmesi gerekmektedir.

İşçi sınıfı, uzun süreli durgunluğunun ardından2009 yılında hissedilir bir şekilde yenidenhareketlenmiş, yaygın eylemliliklerle saldırılara karşıdurmaya çalışmıştır. Halihazırda hareketlilik oldukçayoğundur. Örgütlü-örgütsüz birçok sanayi havzasındaişçiler sermayenin saldırılarına karşı ayaktadırlar. Buhareketlilik henüz merkezi bir yönlendiricilikten veortak bir örgütlenme zemininden yoksundur. Hattabazıları örgütlü bir güçle bağlantısı olmadığı ölçüdesessiz-sedasız yürümektedir. Ancak işçi sınıfı ilesermaye arasındaki karşıtlık büyümekte ve saflarbelirginleşmektedir.

2009’a damgasını vuran sınıfın hareketliğinin 2010yılında da artarak süreceği görülmektedir. Dolayısıylasınıf devrimcilerini sınıf hareketine etkin bir devrimcimüdahale doğrultusunda 2010 yılında daha büyükgörevler beklemektedir. 2010 yılının sermaye sınıfıiçin daha da zor geçmesi, işçi sınıfınındevrimcileştirilmesi çabasında alınacak mesafe iledoğrudan bağlantılı olacaktır.

Page 5: SI Kizil Bayrak 2010-01

Kamu emekçileri hareketi üzerine Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Kamu emekçileri hareketi, uzun süren bir geriçekilme döneminin ardından 2009’un son aylarındagerçekleştirdiği 25 Kasım uyarı greviyle birkıpırdanma yaşadı. Ancak sene boyunca kamuemekçilerini doğrudan ilgilendiren temel gündemlerkarşısında gereken yanıtları üretemedi.

Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası(SSGSS) saldırısı kamu emekçilerini ilgilendirentemel konulardan birisi olmasına rağmen SSGSS’yekarşı güçlü bir mücadele yürütülemedi. Bunun ikitemel nedeni bulunmaktadır. Birincisi, sermayedevleti kamu emekçilerinin SSGSS’den bir yıl sonraetkileneceğini ifade ederek sınıfın ortak mücadelesinisekteye uğrattı. Kamu emekçileri devletin bualdatmacasına kanarak gereken tepkiyi gösteremedi.Eylemlere güçlü bir katılım sağlamadı. Sendikaları bukonuda zorlamadı. Sorunu kendi dışında görereksessiz kaldı. İkinci nedeni ise, kamu emekçilerininörgütlü olduğu sendika konfederasyonlarının konumve misyonları gereği devletin aldatmacasına kanankamu emekçilerini SSGSS saldırısına karşımücadeleye çekememeleridir. Son olarak bunadevrimci iddialar taşıyan kamu emekçilerinin,hareketin öncülerinin kendine ve mücadeleyegüvensiz tablosunu ve atıllığını eklemekgerekmektedir. Tüm bu etmenler SSGSS gibi temelbir gündem karşısında kamu emekçileri hareketinisuskunluğa ve hareketsizliğe itmiştir. Aksine, KESKgibi kamu emekçilerinin mücadelesi sonucu kurulanbir konfederasyon Türk-İş, DİSK ve Hak-İş gibikonfederasyonların bürokratlarına takılarak HerkeseSağlık Güvenli Gelecek Platformu (HSGGP)üzerinden yükselmekte olan mücadelenin önüne setçekmiştir. İllerin tablosuna göre HSGGP’de yer alanKESK Şubeler Platformu bileşenleri ise genelmerkezlerinin mücadele kaçkını tavrına karşı dirayetliduramayarak sendika bürokratlarına teslimolmuşlardır. Yıl içinde sınıfı ilgilendiren en önemligündem karşısında kamu emekçileri hareketiyenilmiştir, KESK ise sınıfta kalmıştır.

Kamu emekçileri cephesinden yıla damgasınıvuran bir diğer önemli gelişme ise kolluk güçlerininKESK şahsında kamu emekçilerinin mücadelesineyönelik saldırgan tutumu olmuştur. Devletin kollukgüçleri birçok ilde ve KESK Genel Merkezi’nebaskınlar düzenlemiş, dökümanlarına el koymuş,yönetici ve üyelerini gözaltına alarak aylar sürentutuklama terörüne maruz bırakmıştır. KESK birbütün olarak azgın devlet terörüne karşı tok bir yanıtverememiştir. Baskın, gözaltı ve tutuklama terörünekarşı parçalı, dağınık, cansız ve zayıf tepkilergösterilmiştir. Saldırı sonrası KESK’in Ankara’yagerçekleştirdiği yürüyüş ise sınırlı sayıda üye vetemsilcinin katılımıyla sembolik bir eylemeindirgenmiştir. KESK, emek dostlarına, devrimcilere,ilericilere çağrı yaparak süreci birlikte göğüslemek,Ankara’ya kitlesel bir yürüyüş düzenlemek, devletinsaldırılarına karşı militan bir yanıt üretmek yerine“paramız yok” bahanesinin arkasına sığınarak dargüçlerle süreci karşılamaya çalışmış ancak bunu dahibecerememiştir. KESK bu süreçte işyerlerini, alanlarıve sokakları militan eylemlerle devlete dar edeceğineiçine kapanmış, pasif eylemlerle tutuklularına,sendikalara, kamu emekçilerinin mücadelesine sahipçıkamamıştır. Kamu emekçilerine ve üyelerine güven

veren bir pratik izlememiştir.2009 1 Mayısı ise kamu emekçileri cephesinden

kitlesel bir katılıma, güçlü bir ön sürecin örgütlenmesisürecine dönüşmemiş/dönüştürülmemiştir. Hareketingiderek eriyen tablosuyla bağlantılı olarak bu yıl dakamu emekçilerinin 1 Mayıs’a katılımı zayıfkalmıştır. İstanbul 1 Mayıs’ı özgülünde Taksimiradesine sahip çıkan kamu emekçileri eylemlerdemilitan bir tavır sergilemiştir. Ancak bu tavırhareketin bütününe maledilememiş, bir ön hazırlığadönüştürülmemiştir.

Kamu emekçilerini ilgilendiren bir diğer önemligelişme ise toplu görüşme süreci olmuştur. Ancakbirkaç yıldır masadan kalkan KESK bürokratları, buyıl da yüzünü işyerlerine ve tabana, sokağa, eyleme,direnişe dönmek yerine gözünü masada, aklınıgörüşmelerde bırakarak süreci bir kez daha hebaetmiştir. Bilindik bu tablo ne kamu emekçilerinde nede harekette bir ivme ve heyecan yaratmamıştır.Kamu emekçileri toplu görüşme sürecine ilgisiz vetepkisiz kalmıştır. Direnerek mücadele etme,mücadele ederek kazanma istek ve azmi kırılan kamuemekçileri güncel sorunlarına ilgisiz, taleplerinikazanma noktasında umutsuz bir seyir izlemiştir.KESK’in almış olduğu göstermelik birtakım eylem veetkinlikler ise katılımsız ve cansız geçmiştir. Sahtesendika yasası öncesinde yüz binlerle meydanlarıdolduran, fiili eylemlerle toplu sözleşme yapan kamuemekçileri sahte yasa sonrası yüzlerle ifade edilenkatılımlarla ve pasif eylemlerle geriye çekilmiştir.

Diğer yandan yıl boyunca gerçekleşen Kürthalkına yönelik baskılarla provokasyon ve linçler,kapitalizmin krizi ve sonuçları, TEKEL işçilerinindirenişi, asgari ücret görüşmeleri gibi toplumuntümünü ilgilendiren sosyal ve siyasal gelişmelerkarşısında ise kamu emekçilerinin gösterdiği reflekszayıf kalmıştır. Mevcut gelişmeler ancak politikunsurları şahsında sınırlı tepkilere konu olabilmiştir.

Kamu Personel Rejimi gibi kamu emekçilerininişgüvencesini tehdit eden saldırı yasası gündemetaşınmasına rağmen halen tabandan bir tepkinin açığaçıktığını söyleyebilmek mümkün değildir.

Kuşkusuz tüm bunların arkasında sınıf ve kitlehareketinin seyri, kamu emekçilerinin bilinç ve

örgütlenme düzeyi ile sendikal örgütü KESK veKESK içindeki uzlaşmacı-reformist anlayışlarındurumu, devrimci iddia taşıyan siyasal hareketlerinkamu emekçileri mücadelesine karşı yerine getirmesigereken görev ve sorumluluklardan uzak durmasıyatmaktadır.

Halihazırda sermaye iktidarının çok yönlüsaldırılarına maruz kalan ve işgüvencesi tehdit edilen,mezarda emeklilik, sosyal hakların gaspı gibi temelsorunlarla yüzyüze kalan kamu emekçileri elindekison kırıntılardan da olmak üzeredir. Yoğun saldırılarve ağır koşullar altında kamu emekçilerinde öfke vetepkinin birikmesi kaçınılmazdır. Önemli olan buöfke ve tepkinin akacağı kanalları yaratmak veharekete ön ayak olmaktır. Ancak ne yazık kihareketin öncüsü konumundaki unsurlar takatiniçoktan yitirmiştir, harekete ve kendine güvensiz,gelecekten umutsuzdur. Mücadele istek ve azmikırılmıştır. Tabanla öncüsü arasındaki açı ise tersorantılı bir şekilde büyümektedir. Saldırılar karşısındatabandaki öfke birikirken mücadeleye eğilimartmakta, öncüsü ise geri çekilmekte ve “ne yapsakbir şey olmaz” diyerek umutsuzluk beslemektedir.Kuşkusuz iddia ve iradeden yoksun KESKreformistlerinin yarattığı bu ruh halinin kökleriderindedir. Panzehiri ise hareketi içten içe kemirenreformizme ve etkilerine karşı etkin mücadeledir.Tabandan ve işyerlerinden doğru süreçlere müdahaleetmektir.

Tam da böylesi bir süreçte sınırlı sayıda öncü,ilerici, devrimci kamu emekçisinin özverili çaba veiradesi, kararlılığı ve disiplini sayesindeörgütlenebilen ve asgari bir başarıyla gerçekleşen 25Kasım eylemi mevcut tabloya bir neşter vurmuştur.Ancak bu bile KESK reformistlerine bir şey ifadeetmemiştir. ÖDP’nin ayrışması sürecinde yaşanan vekutsal ittifakı sekteye uğratan KESK içindeki koltukkavgası 25 Kasım’ın örgütlenme sürecine doğrudanyansımasa bile 25 Kasım’ın ardından DSD’liler “25Kasım zayıf geçti. Kamu-Sen’e yaradı. Daha ötesiniyapamayız” vb. söylemlerle hareketin altını oymakta,grupsal çıkarlarını mücadelenin önünde tutarak kirlihesaplarla davranmaktadırlar.

Tüm bunlara rağmen 25 Kasım hem emekcephesinde hem de işyerlerinde emekçilere moral vegüç olmuştur. Uzun zamandır hareketsiz kalan kamuemekçileri heyecan ve coşku içinde daha fazlasınıyapabileceklerine inanmışlardır. Ancak 25 Kasım’ıaşan süreçlerin kendiliğinden gelişmeyeceği deaçıktır. 25 Kasım hareketin öncüsü, devrimci, ilericikamu emekçileri devrimci önderlik boşluğunudoldurmaya çalıştığında, işin başına geçtiğinde,yüzünü tabana döndüğünde nelerin başarılabileceğinigöstermiştir. 2009’un en önemli kazanımı budur.

Devrimci, öncü kamu emekçileri bu kazanımıileriye taşımak, 2010’da sınıf ve kitle hareketinesoluk aldırmak, kamu emekçileri hareketini ayağakaldırmak için gelişen her gündeme bu bilinçlemüdahale etmeli, devrimci önderlik boşluğunudoldurmak için her türlü yol, yöntem ve araçlamücadeleyi büyütmelidir.

Sosyalist Kamu Emekçileri ise, geride kalanyılda olduğu gibi önümüzdeki yılda da kamuemekçileri hareketine devrimci amaç ve kaygılarlamüdahale etmeye devam edeceklerdir.

2009’da kamu emekçileri hareketi, 25 Kasım’la birlikte kıpırdanmaya başladı…

Harekete devrimci önderlik şart!

Page 6: SI Kizil Bayrak 2010-01

Kürt ulusuna özgürlük!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

2009 yılı, ülkenin kilit önemde sorunlarından biriolan Kürt sorununda çarpıcı gelişmelere sahne oldu.Bir yandan “açılım” söylemleri eşliğinde temelsizhayal ve beklentiler körüklenirken, öte yandan Kürthalkına yönelik dizginsiz bir saldırganlık doruknoktasına çıkarıldı. Kürt halkının buna yanıtı ise,ulusal özgürlük ve eşitlik istemini daha gür bir şekildehaykırmak oldu. Bu aynı zamanda “açılım” adı altındayürütülen tasfiyeci sürece verilen bir yanıttı. 15Şubat’ta, Newroz’da, Abdullah Öcalan’ın cezaevikoşullarının ağırlaştırılmasına ve DTP’ninkapatılmasına karşı gerçekleştirilen militan, yaygın vekitlesel sokak eylemleri sermaye devletininkorkularını daha da büyüttü.

Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilişininyıldönümünde pek çok kentte gösteriler düzenlendi.15 Şubat’ta da yine ayakta olan Kürt halk kitlelerikepenk kapattı, işyerlerini ve okulları boykot etti,gece-gündüz demeden eylemler gerçekleştirdi. Militanbir ruhla alanları doldurdu. Büyük bir mücadelecoşkusu ve kararlılığıyla sömürgeci rejime teslimolmayacağını, ulusal özgürlük taleplerine sahipçıktığını gösterdi.

2009 Newroz’u da oldukça görkemli ve kitleselgeçti. Başta Diyarbakır olmak üzere birçok ildeyüzbinlerce kişinin katıldığı mitingler yapıldı.Düzenin Kürt “açılım”ı, devletin ve AKP’ninbahşettiği haklar olarak değil, Kürt halkınınmücadelesinin sonuçları olarak görülmüş, bu da dahafazlasının kazanılabileceği inancını güçlendirmiştir.Newroz alanlarındaki katılımın, coşku ve heyecanınkaynağı esas olarak bu olmuştur. Kürt halkı bir kezdaha mücadele enerjisini, kararlılığını ve değerlerinebağlılığını göstermiştir.

Sermaye devleti, son yerel seçimlerde Kürthalkının DTP şahsında yaptığı tercihitahammülsüzlükle karşıladı. Duyulan öfke seçimlerinardından en yetkili ağızlar tarafından kusulmayabaşlandı. Bunun, Kürt halkına yönelik yeni saldırılariçin bir komut olduğunun ortaya çıkması için fazla birzaman gerekmedi. Ağrı’da DTP’nin seçimikazanmasını engellemek için sergilenenhukuksuzluklar, bugün Kürt halkına dönük azgınsaldırılar, burjuvazinin demokrasi anlayışının neolduğunu gözler önüne serdi.

Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’da Urfa’nınHalfeti ilçesinin Ömerli Köyü kırsalında binlerceinsana “kamu güvenliğini tehdit ediyorlar”gerekçesiyle ateşli silahlarla saldırılarak 2 kişininöldürülmesi de Kürt halkına gösterilentahammülsüzlüğün dışa vurumuydu.

Rejim bir yandan Kürt halkının haklı ve meşrumücadelesini “bölücülük” olarak damgalarken, öteyandan onu boğmak ve Kürt hareketinietkisizleştirmek için birbirini tamamlayan çeşitliplanlar hazırlayarak devreye soktu. 2009 yılına da 86yıllık resmi politika olan inkâr ve imha damgasıvurdu. Son dönemde ise kirli savaş yeni bir düzeyesıçratıldı.

Geride kalan yılda Kürt sorununda çözümkoşullarının her zamankinden daha uygun olduğudüşüncesi sıklıkla ifade edilirken, üst üste düşen bazıgelişmelerle birlikte bu yönde bir atmosfer yaratıldı.Bu aslında, Kürt sorununda geleneksel politikanıniflasını ve düzen gericiliğinin bir arayış içerisindeolduğunu gösteriyordu.

Kuşkusuz, geleneksel politikanın iflası ile birlikteKürt halkının mücadele dinamikleri düzeni adımatmaya zorlayan etkenlerdir. Fakat işin içinde aynızamanda, ABD emperyalizminin bölgesel ihtiyaçlarıdoğrultusunda Türkiye’ye biçtiği yeni rol vardır.Bölgede ABD taşeronluğu olarak özetlenebilecek burol Güney Kürdistan yönetimiyle iyi ilişkiler kurmayı,hatta onun hamisi olarak davranmayı gerektirmektedir.Egemenlerin yayılmacı iştahlarını kabartan bu rolüüstlenebilmesi için Kürt sorununu bir parçayumuşatması gerekmektedir. Beraberinde ise PKK’ninaskeri varlığına son verme ve Kürt halkını düzenebağlama amacı güdülmektedir. İşte “arayış”ın arkaplanında bunlar vardır. ABD ile işbirliği içinde Kürtsorununda bir çıkış yolu aranmaktadır.

AKP ile ordu arasında bu konudaki işbirliği deABD’nin istekleri ekseninde gerçekleşmiştir. BundaABD destekli Ergenekon operasyonu önemli bir işlevgörmüş, eski politikanın çatlak ses çıkaran kadrolarıtasfiye edilerek, “açılım”ın önü açılmaya çalışılmıştır.

Yerel seçimlerden önce, seçimlerin sonucuna görehazırlanmış bir senaryo vardı. Bu, Kürt sorunundaAKP’de temsil edilen Kürt büyük burjuvazisinininisiyatifini belirginleştirmek, böylece PKK’yi silahlı

varlığını tasfiyeye zorlamak biçimindeydi. Buçerçevede Güney Kürdistan’da bir Kürt Konferansınındüzenlenmesi planlanmıştı. Bu konferans, Kürthalkının iradesini temsil etmek iddiasıyla PKK’yiteslim olmaya çağıracaktı.

Bu arada Kürt hareketinin yasal temsilcisi olanDTP’ye dönük olarak da iki yönlü bir politika izlendi.Bir yandan DTP yöneticilerine ve Kürt kitlelerineyönelik dizginsiz bir devlet terörü estirilirken, öteyandan boş vaatler ve sadakalarla Kürt yoksullarıaldatılmaya, DTP’den koparılarak AKP’yeyönlendirilmeye çalışıldı.

Fakat seçimlerden beklenen sonucun çıkmaması,tersine seçim sonuçlarının Kürt halkının PKK veDTP’ye bağlılık beyanına dönüşmesi bu senaryoyuboşa düşürdü. Bundan sonra hesaplar yeniden masayayatırıldı. Kürt hareketine yönelik baskılar artmayabaşladı. Kırsaldaki askeri hareketlilikler yanındaDTP’ye yönelik kapsamlı gözaltı, tutuklama ve sonolarak kapatma saldırıları bunun ifadesi oldu.

“Açılım” adı altında yapılmak istenenlerinçerçevesi, devletin Kürt diline ve kültürüne ilişkin bazıadımlar atması, isimleri değiştirilen bazı köylere eskiisimlerinin verilmesi, bazı üniversitelerde Kürdolojienstitülerinin açılması, yerel TV’lerdeki Kürtçe yayınsınırlamalarının gevşetilmesi vb. uygulamalardanoluşuyor. Bu adımlarla en fazla varolan hak kırıntılarıbir parça arttırılmış olacaktır ki bunun Kürt sorunununçözümüyle bir ilgisi yoktur. Zaten düzen gericiliğininamacı da Kürt sorununu çözmek değil, PKK’nintasfiyesiyle birlikte Kürt halkının direncinikırabilmektir. Düzenin temellerini sarsmadan en aztavizle süreci tamamlamak, Kürt hareketinin elinikolunu bağlamaktır.

Sermaye devletinin Güney’deki Kürt liderliği ileyakınlaşmasını da bu çerçevede değerlendirmekgerekiyor. Bilindiği üzere, MGK üzerindenGüney’deki Kürtlerle diyalog kararı alındı. Bunu üstdüzey bürokratlardan oluşan heyetlerin Talabani veBarzani ile diplomasi trafiğinin yoğunlaşması izledi.Ankara ile Erbil arasında yeni bir dönemin başladığı,Kürtlerin sırtlarını Türkiye’ye dayamak istedikleri,hatta Türkiye ile federatif bir birliğin bile orta vadedegündeme gelebileceği senaryoları ortalığı kapladı.

2009’da, inkar ve imha politikaları da Kürt halkının militan direnişi de sürdü...

Yeni yılda Kürt halkıyla devrimcidayanışmayı büyütelim!

Page 7: SI Kizil Bayrak 2010-01

Aydın ve sanatçılardan BDP’ye destekVedat Türkali, Türk Tabipler Birliği (TTB)

Başkanı Gencay Gürsoy, KESK Başkanı SamiEvren, Zeynep Tanbay gibi gazeteci, yazar,sanatçıların da bulunduğu bir grup, Barış veDemokrasi Partisi (BDP) İstanbul İlBaşkanlığı’na 30 Aralık günü dayanışmaziyaretinde bulundu.

Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, ŞırnakMilletvekili Hasip Kaplan, İstanbul İl BaşkanıHüseyin Barış ve kapatılan DTP’nin İstanbul İlBaşkanı Mustafa Avcı tarafından karşılananaydınlar, DTP’nin kapatılmasına yöneliktepkilerini dile getirdi.

Yazar Vedat Türkali, 15-20 milyon Kürt’ünmutluyum demediği sürece bu ülkede insanlarınmutlu olamayacaklarını belirtti.

Gençay Gürsoy ise DTP’nin kapatılmasıyla sorunun siyasi çözümünün bittiğini belirtirken, KESKBaşkanı Sami Evren de yaptığı konuşmada, “Şu anda Ankara’da bir arama yapılıyor. Kontr-gerillanınmerkezi aranıyor. Umarım geçmişteki tüm faili meçhuller ortaya çıkartılır” dedi.

Milletvekili Akın Birdal ise sanatçı ve aydınların ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek,“Yapılan bu ziyaret sonrası yalnız olmadığımızı anladık. Umarım yeni yıla yeni bir demokrasi anlayışı ilegireriz” dedi.

ÇHD ve TOHAV’dan BDP’ye destek...Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi ile Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı

(TOHAV), BDP’ye yönelik operasyonlarla, Kürt siyasetçilerin tutuklanmasına ilişkin Galatasaray Lisesiönünde 30 Aralık günü basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasının ardından BDP İstanbul İl Başkanlığı’nadayanışma ziyareti gerçekleştirildi.

Ortak açıklamayı yapan Av. Taylan Tanay, davetiye ile çağrılarak, ifade ve sorguları yapmak olanaklıiken, bunu siyasal bir güç gösterisine dönüştürmenin yasakçı, inkarcı ve baskıcı resmi politikanın tekrarı vedevamı olduğunu ifade etti. AKP hükümetine seslenerek, halkların demokrasi ve özgürlük taleplerinin,Terörle Mücadele Yasası, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu başta olmak üzere gerici, faşist baskı yasalarıkullanılarak, silah, linç ve provokasyonlar aracı kılınarak sindirilemeyeceğini söyleyen Tanay, bugünhükümet terörüne karşı çıkmayanların, balyozlar kendi kapılarını dövmeye başladığında sızlanmamalarıgerektiğini de ifade etti.

Basın açıklamasının ardından, BDP İstanbul İl Başkanlığı’na ziyaret gerçekleştirildi. . Kızıl Bayrak / İstanbul

Kürt ulusuna özgürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Kürt sorunu konusunda liberal hayallere zemin oluşturanbu gelişme, gerçekte, hamiliğe soyunarak GüneyKürdistan’ı Türk devletinin arka bahçesine çevirmektenibarettir. Bu da Ortadoğu’da etkin bir bölgesel güç olmakhevesinin bir dışavurumudur.

Bunun yıllardır bizzat ABD tarafından teşvik edilen biryönelim olduğu biliniyor. Türk devletinin GüneyKürtleri’ne hamilik rolüne soyunması ABDemperyalizminin bölgesel planlarıyla sıkı sıkıya bağlıdır.ABD’nin bölge politikaları Türk sermaye devleti ileGüney Kürdistan arasında bu tür bir ilişkiyigerektirmektedir. Bunda başarılı olunabilirse, bununTürkiye’de Kürt sorunu için de aynı emperyalist çözümplanı çerçevesinde belli sonuçları olacaktır. TürkiyeKürtleri’ni belirli kırıntılarla yatıştırmak, ehlileştirmek vegerisin geri düzene bağlamak, bu aynı politikanın birparçasıdır.

Öte yandan düzen gericiliğinin bir kesimi, devletinTürk kimliğine dayalı üniter yapısını tartışmalı halegetirecek böylesi projeleri sert bir muhalefetle karşılıyor.Gelinen yerde “Kürt açılımı” ile estirilen bahar havasıyerini şiddetli bir soğuk hava dalgasına bırakmışdurumda. Bu havanın yaratılmasında en büyük pay, ırkçı-faşist parti MHP ve CHP’ye ait. “Açılım”ı Türkiye’yibölünmeye götürecek bir “ihanet projesi” olarak niteleyenulusalcı-faşist cephe, gerilimin dozunu arttırarakşovenizmin halk üzerindeki etkilerini devşirmeyeoynuyor.

Aslında bir bütün olarak düzen gericiliği “üniterdevlet, tek millet, tek bayrak” kutsal üçlemesindebirleşiyor. Sermaye devletinin Kürt sorununa ilişkingeleneksel “kırmızı çizgiler”ine sahip çıkılıyor.

Tüm bunlar aslında Kürt sorununda geleneksel devletpolitikasının açmazını ve iflasını göstermektedir. Biryandan Kürt ulusal kimliği güç kazanmakta ve Kürthareketi bastırılamamaktadır. Öte yandan ise çeyrekyüzyıldır sürdürülen kirli savaşa toplumu inandırmakgitgide zorlaşmaktadır. “Açılım” tartışmaları da bukonudaki iflas ve çaresizliğin bir tür itirafıdır. Yine dedevletin dümenini tutanlar çaresizlik içinde gelenekselimha ve inkâr politikalarından medet ummaktadırlar.

Öncekiler gibi ABD patentli bu politika da Kürtsorununa çözüm getirmeyecektir. Tüm ağırlığıyla ortayerde duran Kürt sorunu, bazı kültürel kırıntılarınverilmesi, bireysel düzeyde etnik kimliğin kabuledilmesiyle çözülemez. O, ancak siyasal temelde, yaniezilen Kürt ulusunun ulusal eşitlik ve özgürlükistemlerinin karşılanmasıyla çözülebilir ki, bunu daancak bir toplumsal devrim sağlayabilir.

Kısacası 2010’a, inkâr ve imha politikaları, dışarıdaABD desteğiyle sürdürülen operasyonlar, içeride isetırmandırılan şovenizm ve terör devredilmiştir.

Fakat tüm baskı ve engellemelere rağmen sermayedevleti kirli amacına ulaşamayacaktır. Kürt halkınınözgürlük mücadelesinin seyri bunu göstermektedir.Kaldı ki, Kürt emekçileri ulusal özgürlüğü elde etmekararlılığının yanısıra toplumsal sorunların beslediğiyoğun bir öfkeye de sahiptirler. Bu, Kürt sorununungüçlü bir toplumsal temele de sahip olduğununifadesidir. Sorunun Kürt halkının militan ve kararlımücadelesiyle her defasında daha güçlü bir biçimdegündeme gelmesinin gerisinde aynı zamanda bu vardır.

Ortadoğu’nun direniş geleneğini sürdürmekte kararlıolduğunu her vesileyle kanıtlayan Kürt halkının bugünen yakıcı ihtiyacı, enerjisini gerçek bir özgürlük veeşitlik mücadelesi çizgisinde harekete geçirebilecek birsiyasal önderliktir. Geride kalan yıl bunu bir kez dahaortaya koymuştur. Kürt halkının özgürlük ve eşitlikmücadelesinin gerçek ihtiyacı, devletle ve kuruludüzenle değil, fakat Türkiye’nin işçi ve emekçileriylebirleşmek ve bütünleşmektir. Ulusal özgürlük ve eşitlikistemlerini boğmakta kararlı olduğunu döne dönekanıtlayan sermaye devletine karşı onlarla omuz omuzasavaşmaktır. Bunun dışında bir çıkış ve çözüm yoluyoktur. 2010’da böyle bir yola girmesi, Kürt halkı içingerçek bir “açılım” olacaktır!

Baskı ve teröre karşı işçiler iş bıraktı

Diyarbakır Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin’in de aralarında bulunduğu 23 kişinin tutuklanmasına

tepki gösteren Genel-İş Sendikası’na bağlı Kayapınar Belediyesi işçileri 28 Aralık günü 4 saatliğine işbıraktı.

İş bırakma eylemi öncesinde Kayapınar Belediyesi önünde gerçekleştirilen basın açıklamasında belediyebaşkanlarının hukuk dışı bir şekilde tutuklandığı ifade edildi. Kürtlerin siyasetin dışına itilmek istendiğisöylenirken, “İradeye kelepçe vurulamaz!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganları atıldı.

Batman Batman’da da, DİSK/Genel İş Sendikası’na bağlı işçiler bir hafta boyunca Batman Belediyesi’nde bir

saatlik iş bırakma ve oturma eylemi yapacak. Belediye’de saat 8.00 ve 9.00 saatleri arasında hizmetüretilmeyecek.

Viranşehir Urfa’nın Viranşehir ilçesinde belediye binası önünde toplanan belediye personeli 28 Aralık günü bir

saatlik iş bırakma eylemi gerçekleştirirken, her cuma günü saat 11.00’de iş bırakma eylemlerinisürdüreceklerini ifade ettiler. Tutuklamalarla halkın iradesinin hiçe sayıldığı söylediler. AKP hükümetininhalkın iradesine kelepçe vurduğunun söylendiği açıklamada, baskıların kendilerini yıldıramayacağıbelirtildi.

Genel-İş’ten açıklama DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası’nın 33 bölge temsilciliği tarafından yapılan ortak yazılı açıklamada,

Kürt sorununun en yakıcı sorunlardan biri olduğu belirtilerek şunlar söylendi: “Sokakların durulduğu birdönemde, adeta yine fitili ateşlercesine seçilmiş görev başındaki belediye başkanlarını gözaltına alıpkelepçeleme zihniyeti, Hitler faşizminin ve 12 Eylül darbesi uygulamalarını çağrıştırmaktadır. Kürtsorununun çözümüne yönelik politikaların bir an önce hayata geçirilmesi gerekir.”

Page 8: SI Kizil Bayrak 2010-01

Kadın erkek el ele örgütlü mücadeleye!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

DESA, Meha, Entes, TEKEL…

Direnişçi kadın işçiler yol göstermeye devam ediyor!

Yeni bir yıla işçilerin direnme kararlılığınıncoşkusuyla giriyoruz. Başta TEKEL olmak üzere çeşitliişkollarında işçiler kadınıyla-erkeğiyle devletinuyguladığı baskı ve teröre rağmen hakları ve onurlarıiçin direniyor. Geride bırakılan yılda ise kadın işçilerinhak arama mücadelesindeki önemli yerlerini ortayaçıkaran pek çok örnek yaşanmıştır. Gerek kadınlarınbizzat grev ve direniş sürecinin bir parçası olmalarıaçısından, gerekse direnişçi eşleri olarak yaşanandeneyimler tutulması gereken yolu işaretlemektedir.

Geçen yılın mücadele çetelesine kısaca gözattığımızda DESA, Çapa Çağ Temizlik, Meha, ATV-Sabah grevi, Sinter ve halen devam eden Entes’tedirenen kadınlar öne çıkmaktadır. Böyle bir yılın sonunaise TEKEL işçileri damgasını vurmakta, kadın işçilersebu direnişte önemli bir yer tutmaktadırlar.

Kadın işçiler, sistemin tüm baskı ve kuşatmalarınarağmen, yaşadığı sömürünün farkına vardığındaemeğine ve haklarına sahip çıkmaktadır. Kuşkusuz bumücadelenin eylemli bir şekilde sürdürülmesindedevletin baskı ve terörü dışında, gerici kültün olumsuzetkileri de gözardı edilemeyecek denli belirgindir. Ancakkadını saran çok yönlü kölelik zincirlerinin aşılmayerinin grev ve direnişler olduğu, yaşanan pek çokörnekten görülmektedir. 81 kadın işçinin 448 günsürdürdükleri Novamed grevi bu açıdan olumlu birörnekken, geride bırakılan yılda bahsettiğimiz örnekler,grev ve direnişlerin kadın işçilerin bilinçlenmesinde çokönemli bir rol oynadığını göstermektedir. Kadınların budireniş süreçlerinde yaşadıkları bilinç değişimi ise, busüreçlere tanıklık etmiş herkesin yakındangözleyebileceği derecede açıktır. Bundan da öte kadınişçilerin kararlı ve direngen tutumu direniş süreçleriniivmelendirici olmakta, kimi durumlarda geri tutumalabilen erkek sınıf kardeşlerine de örnek olmaktadır.Eylem alanları, erkek ve kadın işçileri düzeningericiliğinden koparmakta, onlara gerçekte olmasıgereken sınıf kardeşliği ve dayanışma bilincinikazandırmaktadır. Kendilerini köleleştiren,edilginleştiren prangaları üretimden gelen gücüsayesinde kıran işçi kadınlar ise ezilen diğer kadınemekçilere yol göstermektedir.

İşte yine TEKEL’de direnen kadın işçiler bu anlamdaörnek bir deneyim bırakmaktalar. TEKEL işçisi kadınlaremeklerine ve haklarına sahip çıkmak için günlerdirAnkara’ da nöbetteler. Kimi çocuklarını evde bırakıpgelmiş Ankara’ya. “Kefeni giydik geri dönüş yok.”kararlılıklarıyla yaptıkları eylemlerde, ‘Emine’yepırlanta işçiye biber gazı’, ‘Çocuklarımız içindireniyoruz’, ‘Eve dönmüyoruz çocuğumuza nediyeceğiz’, ‘Ellerimizin hamuruyla değil alnımızınteriyle direniyoruz’ dövizlerini taşımaktalar. Dövizlereyansıyanlar, sistem tarafından kadın üzerinde yaratılangerici propagandanın çatlaklarıdır aynı zamanda.

Görüldüğü gibi sistemin kadın sorununu sınıfsalözünden kopartan gerici propagandası grev ve direnişalanlarında etkisizleşmektedir. Kadın işçilerin iki ayrısınıfın, iki ayrı dünyanın olduğu gerçeğini grev ve eylemalanlarında kavraması, kendilerini ucuz işgücü gören,kuralsız ve keyfi çalışma koşulları dayatan, işineyaramadığında da evine gönderen kapitalistlerin gerçekyüzlerini bu süreçlerde net bir şekilde görmeleritutulacak yol ve yöntemi göstermektedir.

Sermaye, 2010 yılına saldırılarını arttırarakgirmektedir. Kuşkusuz, kriz koşullarının yükü altındaezilen işçi ve emekçi kadının derdi ise daha

katmerleşecektir. İşsizlik, açlık ve yoksulluk özeldekadınları da etkileyen pek çok sorunun önünü açacaktır.Bunun yansıra sermaye uşağı AKP hükümeti 2010 yılına“kadın açılımı” ile girmektedir.

Yeni saldırının geleceğini işaretleyen bu açılımınsinyallerini, AKP Kadın Kolları Başkanı Fatma Şahinvermiştir. Şahin, kadınlarla ilgili bir çalıştay hazırlığıiçinde olduklarını geçtiğimiz günlerde basınabildirmiştir. Sermaye hükümetinin açılım girişimlerininnasıl bir şey olduğu ayan beyan ortadayken kadınaçılımının akıbeti kuşkusuz çok açıktır. Ayrıca kadınlara3 çocuk yapmayı öğütleyen ve onları toplumsal yaşamyerine evlerine ve “asli” işlerine dönmelerini vaaz edenAKP’nin “kadın açılımı”nın ayrı sorunları daberaberinde getireceği ortadadır. Kısacası, 2010 yılında

işçi ve emekçi kadınların yaşadığı sorunlarkatmerlenecektir. Sömürüye, baskılara ve her türdeneşitsizliğe karşı durmanın yolunu ise grev ve direnişlergöstermektedir. Gerektiğinde tek başına DESA’da,Entes’te olduğu gibi direnen, gerekse birbirlerinitanımasalar da farklı illerden gelip aynı sınıfın mensubuolmanın gerçekliğini öğrenen TEKEL işçilerinde olduğugibi tek seçenek direnmek ve mücadele etmektir.

2010 yılında, sermayenin artan saldırılarına, devletterörüne, her türden ayrımcılığa ve gericiliğe karşı işçikadınlar bir adım öne çıkmalı, örgütlü mücadeleyibüyütmeli, yeni Novamedler, DESAlar, TEKELleryaratılmalıdır. Kadın işçilerin erkek sınıf kardeşleriylebirlikte sömürüden ve baskıdan kurtulmasının tek yolubudur.

Türk-İş Genel Merkezi’nde 23 Aralık 2009tarihinde TEKEL gündemli toplanan Türk-İş BaşkanlarKurulu, ikinci toplantısını 30 Aralık Çarşamba günügerçekleştirdi.

Türk-İş’e bağlı sendikaların genel başkanlarınınkatıldığı toplantıdan yine dişe dokunur bir kararçıkmadı. Başkanlar Kurulu, geçen haftaki toplantıdaalınan “sürekli eylem” kararının devam etmesini veTürk-İş Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği yer vetarihlerde bölgesel mitingler düzenlenmesinikararlaştırdı.

Toplantı kararlarına ilişkin görüşlerini aldığımızTEKEL işçileri ise beklentilerinin karşılanmadığınıifade ettiler. Türk-İş bürokrasisine tepki gösteren işçilerdaha güçlü eylem kararları alınması gerektiğinibelirttiler.

Türk-İş: “Sürekli eylem”e devam, bölgeselmitingler düzenlenecek!

Çalışanlar açısından 2009 yılını değerlendirenTürk-İş Başkanlar Kurulu, toplantının ardından sonuçbildirgesi yayımladı. Türk-İş Genel Başkanı MustafaKumlu, Başkanlar Kurulu bildirisini TEKEL işçilerineaçıkladı.

2009 yılını çalışanlar açısından “tüm zamanların enkötü yılı” olarak tanımlayan Türk-İş Başkanlar Kurulubildirisinde bu yaklaşımların 2010 yılında da devametmesi halinde, Türkiye’deki toplumsal dengelerindaha da bozulacağı uyarısında bulunuldu.

Türk-İş Başkanlar Kurulu ayrıca, alınan zamkararlarının yeni yıla ilişkin umutların ilk gündenkırılmasına vesile olduğuna dikkat çekerek, geçimzorluğu içindeki halkın yeni zam kararlarıyla daha dabunaltılmaması gerektiğine vurgu yaptı.

TEKEL işçilerinin ve itfaiye işçilerinin mücadelesiile Şeker-İş Sendikası’nın özelleştirmelere karşıdüzenlediği mitinglerin desteklendiğinin belirtildiğiTürk-İş açıklamasında Başbakan Recep TayyipErdoğan’a ve hükümete, işçilere ve onlarınsendikalarına karşı dostça yaklaşma ve onların istek vetaleplerine karşı duyarlı olma çağrısı yapıldı.

Başkanlar Kurulu bildirisinin son bölümünde 2009yılı değerlendirmesinde de ifade edilen sorunların

giderilmesi için alınan “sürekli eylem” kararının devamedeceği ifade edildi.

Türk-İş’in eylemlerinin, 8 Ocak, 15 Ocak, 22 Ocaktarihlerinde “çalışmama hakkını kullanarak” ve AKP ilbinaları önünde kitlesel basın toplantıları düzenleyereksüreceği ifade edildi.

Türk-İş Başkanlar Kurulu ayrıca, Türk-İş YönetimKurulu’nun belirleyeceği tarih ve yerlerde diğer emekve meslek örgütlerinin de davet edilmesiyle genişkatılımlı mitingler düzenlenmesine karar verdi.

İşçiler Türk-İş’e tepkili

“Genel grev, genel direniş” taleplerini süreklihaykıran TEKEL işçilerinin istediği yine olmadı. 16gün boyunca düzenle karşı karşıya gelmekten kaçansendika bürokrasisi, “pasif bekleyişe devam” dedi.Sabahtan akşama kadar Türk-İş’in önüne mücadeleyisıkıştıran, eylem yapmak yerine TEKEL işçilerininönüne bekleyişi koyan Türk-İş, 30 Aralık Çarşambagünü yaptığı başkanlar Kurulu’nda da aynı tavrındevam etmesi kararını aldı.

Direniş sürecini gazetemize değerlendiren TEKELişçileri devlet ve sendikanın işçileri oyalamaya devamettiğini belirtiyorlar.

TEKEL işçileri: Buraya beklemeye değil,mücadeleye geldik!

TEKEL işçileri “16 gün değil bir yıl da bekleriz”ancak böyle boş oturarak beklemeyiz diyorlar. İhanetinkarşısında “Türk-İş binasını işgal ederiz, yakarız”diyen işçilerin de olduğu direniş yerinde, işçiler Türk-İşBaşkanlar Kurulu’ndan istedikleri mücadelekararlarının çıkmamasına tepki gösteriyorlar.“Gerekirse açlık grevi yaparız” diyen sendikayı çadırkurarak açlık grevi yapmaya çağıran işçiler olurken,“biz buraya beklemeye değil mücadeleye geldik” diyenişçiler de çoğunlukta.

Tüm engellere rağmen TEKEL işçilerinin mücadelekararlılığı sendikanın ve Türk-İş’in bu tutumunu aşacakve mücadeleyi büyütecek potansiyeli içindebarındırıyor.

Kızıl Bayrak / Ankara

TEKEL işçileri: Beklemeye değil,mücadeleye geldik!

Page 9: SI Kizil Bayrak 2010-01

TEKEL işçileriyle konuştuk... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Direnişteki TEKEL işçileri ile konuştuk…

“Ölmek var, dönmek yok!”TEKEL direnişi kritik bir eşikte bulunuyor. Türk-İş

Başkanlar Kurulu’nun son toplantısından da öncekietkisiz eylem takvimini aşan bir kararlar çıkmadı. İhanetiçin zaman kolladığı açık bir şekilde görülebilen Türk-İşbürokrasisinin önündeki tek engel ise işçilerin birikenöfkesi ve mücadele kararlılıkları.

Geçmiş mücadele deneyimlerinden de sendikalihanete geçit vermeyeceklerini ifade eden işçilerledireniş süreci üzerine konuştuk...

- Sermaye, TEKEL’in yaprak tütün fabrikalarınıkapatarak sizlere 4-C kapsamında çalışmayı dayatıyor.Düşüncelerinizi ifade eder misiniz?

1. TEKEL işçisi: TEKEL işçisine 4-C ile dayatılankölelik koşullarında çalışmak ve yaşamaktır. Özlükhaklarımız elimizden alınmaya çalışılıyor. Bundanönceki hükümetler saldırılarını bu kadar hızlıgerçekleştiremiyordu. Bu AKP hükümeti onlardan dahaacımasız çıktı. Bizlere sosyal haklardan yoksun birşekilde 600 TL ile kölelik dayatılıyor. Bizler kesinlikle4-C kapsamında çalışmayacağız.

Başbakan TEKEL işçileri için yaptığı açıklamada“TEKEL üretim yapmıyor, onlar boş depolarda yangelip yatıyorlar, biz hiçbir yetimin hakkını yedirmeyiz”diyor. Biz zaten yetimiz... Hangimizin anası-babasıhayatta ki sanki. Biz diyoruz ki üretelim ve işimizikaybetmeyelim. Bize “yetim hakkı yiyor” diyenlerkendileri boğazlarına kadar yolsuzluk içinde yüzüyorlar.

Yıllardır tütün fabrikalarının üretim kalitesinidüşürerek özel sektörün önünü açtılar. Son süreçte iseTEKEL’in üretimini tamamen durdurdular. Bir de çıkıp“TEKEL zarar ediyor” diye yalan söylüyorlar.Saldırılara karşı illa gidip meclisi basıp kellelerinikesmemiz mi gerekiyor.

2. TEKEL işçisi: Biz buraya özlük haklarımız içinTürkiye’nin dört bir yanından geldik. Ama bu artık bironur meselesi oldu. Biz tüm emekçilerin sesi olduk.Direnişimiz zaferle sonuçlanana kadar buradanayrılmaya niyetimiz yok.

Biz özelleştirmeye karşı senelerdir mücadeleediyoruz. Haklarımızı korumak uğruna maruzkaldığımız polis saldırısına geçtiğimiz sene de maruzkalmıştık. Polisler hiç acımadan saldırdı bizlere. Yere

düşen arkadaşlarımızın üzerine gaz bombası atıldı.Geçmişte bu tür olayları televizyonlarda izlerkeneylemcilerin haklı olabileceklerini düşünmüyorduk.Ama şimdi polisin saldırılarını sorgusuz sualsizgerçekleştirdiğini çok iyi biliyoruz.

3.TEKEL İşçisi: Biz TEKEL işçileri olarakhaklarımızı alıncaya kadar buradan ayrılmayacağız.Polis saldırıları bizleri yıldırmadı. Polisin tutumunuanormal karşılamıyoruz. Çünkü onlar AKP’nin paralırobotları. Sadece bize değil memurlara da öğrencilere desaldırdılar. Bundan sonra bizler de memurların veöğrencilerin eylemlerine destek vereceğiz.

Sendika yöneticileri eylemi/direnişi bitirip geridönme kararı alırsa biz bu karara uymayacağız. Hattageçen sene olduğu gibi bir kazanım olmadan direnişibitirme kararı alınırsa Türk-İş binasını boşaltıp ateşevermeyi düşünüyoruz.

- Senelerdir sermayenin meclisindeki siyasi partilerpatronların çıkarını düşünerek hareket ettiler.Özelleştirme ile ilgili yasalara hepsi onay verdiler.Sermaye uşağı partilerin sizlere “destek” içingelmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

1. TEKEL işçisi: Elbette onların bizi niye ziyaretettiklerini biliyoruz. Ama onlar gelince medyanın ilgisibiraz daha artıyor. Onlar gelince basında sesimizduyuluyor. Ama onlar bizlerin yanına oy avcılığı içingeliyor. Aslında AKP’den farkı yok onların da.

2. TEKEL işçisi: İnanın çocuklar biz hepsinin neolduğunu anladık. Özelleştirme yasasına onay verenadamlar bugün bizim halimizi anladıklarını söylüyor.Ben bu zamana kadar hep MHP’ye oy verdim. Budirenişle birlikte devrimcilerle tanıştım. İşçi olduğumiçin bu mücadelenin içerisindeyim. Devrimciler hepbizimle birlikte. MHP ve CHP burada 5 dakika konuşmayapıp gidiyor. İlk geldiğimizde onları alkışlayanlar vardıaramızda. Şimdi böyle bir durum yok.

1. TEKEL işçisi: Açılım diyerek bizleri bölmeyeçalışıyorlar. Bizim işçiler olarak aramızda ayrımızgayrımız yok. Günlerdir burada direnişteyiz.Diyarbakır’dan Tokat’a, Hatay’dan Bitlis’e tüm işçilerburada omuz omuzayız. Günlerdir birlikte yedik içtik,birlikte yan yana yattık. Türk Kürt bizler buradayız.

Açılımı onlar yapmadı biz yaptık. 2. TEKEL işçisi: Biz sadece TEKEL için mücadele

etmiyoruz. Bizim mücadelemiz tüm emekçilere yolgösteriyor. Biz Diyarbakır’dan geldik. Yıllardır Kürtkimliğimizden dolayı da baskı görüyoruz. Ama buradabirçok milliyetten işçi var. Biz hep beraber omuz omuzadireniyoruz.

3. TEKEL işçisi: Buraya gelen partilerin sözcüleribize Kürt kimliğimizden kaynaklı küfür ettiler. Açılımsürecinde demediklerini bırakmadılar. Ama açılımı bizyaptık burada. Açılımı samimi bulmuyorduk zaten.Ulusal Hareketi tasfiyeye yönelik bir girişimdi.

- Direnişin bundan sonraki süreci için düşünceleriniznelerdir?

1. TEKEL işçisi: Genel olarak tüm işçi-emekçilerinmücadeleye katılması gerekiyor. Saldırılara karşı ayrıayrı durarak püskürtebilmek mümkün değil. Genel grevkararının alınması gerekiyor. Tüm işçi sendikaları grevkararı alarak üç koldan yürümeli meclise. Bakın işte ozaman nasıl çekerler yasaları geri. İtfaiye işçileri,demiryolu işçileri, liman işçileri tek tek eylemyapacağına birleşerek genel greve çıksa işte o zaman busaldırılar durdurulabilir.

2. TEKEL işçisi: Bundan sonraki süreçteeylemlerimiz sürecektir. Türk-İş yöneticilerinebaskılarımız sürüyor. İşçiler Türk-İş binasının önünesıkışıp kalmaktan ve beklemekten sıkıldı. Bizler artıkeylem istiyoruz. Mücadelemizi kazanmak için bizburada bedel ödemeye de hazırız. Mücadelemizkazanımla sonuçlanıncaya kadar dönmemeye kararlıyız.Bu onurlu mücadelemizde bizlere destek sunan tümilerici devrimci kurumlara teşekkür ediyoruz.

3. TEKEL işçisi: Bu eylemde kararlıyız. Sendikadirenişi bitirme kararı alamaz. Çünkü kararlılığımızınfarkındalar. Biz burada tüm haklarımızı alsak da RecepTayyip Erdoğan bizlerden özür dilemeden buradanayrılmayacağız. Kızım beni arayıp “baba başbakansizden özür dilemeden sakın gelmeyin” dedi. Bizlerdirenişin zaferle sonuçlanacağına inanıyoruz. Olaylarınmedyada geniş şekilde yer alması ve direnişimizinsahiplenilmesi bizleri daha kararlı hale getirdi. Saldırılarkarşısında yılmadık ve asla yılmayacağız. Direnmeyedevam edeceğiz. Ölmek var, dönmek yok.

Kızıl Bayrak /Ankara

Türk-İş’in meclise yürüyüşüne işçi tepkisi

TEKEL işçilerinin Türk-İş Genel Merkezi önündeki bekleyişlerinin 14. günü olan 28 Aralık günüAnkara’da toplanan Türk-İş’e bağlı sendikaların tüm profesyonel yöneticileri TBMM’ye yürüyüşgerçekleştirdi.

Daha güçlü eylemler örgütlemek yerine işçi ve emekçilere yönelik sosyal yıkım saldırılarının altınatereddütsüz imzalar atan düzen partilerinden medet uman Türk-İş bürokrasisi, yöneticilerle birlikte mecliseyürümek isteyen TEKEL işçilerine engel oldu.

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun, meclise sadece Türk-İş’e bağlı sendika başkanları ilegideceklerini açıklamasına ise işçiler tepki göstererek, “Ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atmayabaşladılar.

İşçiler ve sendika yöneticileri arasında yaşanan gerginlik, işçilerin Meclis’e yürümek istemeleri ısrarıüzerine tırmandı. İşçiler ve yönetim arasında tartışmalar yaşanırken, işçiler “Türk-İş, işçine sahip çık!”sloganları atmaya başladı.

Sadece genel başkanların meclise gitmesi Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen şube başkanlarıve yöneticiler tarafından da tepkiyle karşılandı. Yoğun yığınak yapan polis başkanları tek tek çağırarakkortejinin dışına aldı ve sadece sendika genel başkanların meclise gitmesine izin verdi.

Meclisteki görüşmelerin ardından Güvenpark’a gelen genel başkanlar ve bekleyişlerini sürdüren şubeyöneticilerinin Türk-İş önüne yürümek istemesi polis tarafından bir kez daha engellendi. Sendikayöneticilerinin Türk-İş önüne Kızılay’dan yürümesine izin vermeyen kolluk güçleri kitleyi dağıtmakla tehditetti.

Page 10: SI Kizil Bayrak 2010-01

Direnen TEKEL işçisi kazanacak!10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

TEKEL işçileriyle eylemlisınıf dayanışması...

Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi önündekidirenişlerine devam eden Tek Gıda-İş Sendikası üyesiTEKEL işçileriyle 25 Aralık günü Türkiye’nin dört biryanında dayanışma eylemleri gerçekleştirildi.

Türk-İş’in “sürekli eylem” kararı çerçevesindebaşta Türk-İş’e bağlı sendikaların üyeleri olmak üzereDİSK ve KESK’e bağlı sendikaların üyeleri de işlerinebir saat geç başlayarak TEKEL işçileriyledayanışmasını gösterdi. Aynı günün akşamında birçokilde AKP binalarına kitlesel yürüyüşler gerçekleştirildi.

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu,konfederasyon yöneticileri ve Türk-İş’e bağlısendikaların genel başkanları ile Başbakanlık BasımeviDöner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü önünde açıklamayaptı.

Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu’na(TTK) bağlı Üzülmez, Karadon, Kozlu, Amasra veArmutçuk maden ocaklarında GMİS üyesi işçiler işe 1saat geç girdi.

Zonguldak Belediyesi işçileri de belediye binasıönünde alkışlara TEKEL işçilerinin eylemine destekverip, mesailerine 1 saat geç başladılar.

DSİ Samsun 7. Bölge Müdürlüğü önünde yapılanbasın açıklamasına, Türk-İş, KESK ve DİSK’e bağlısendikaların üyeleri ve bazı siyasi parti temsilcilerikatıldı.

Tuzla Deri Organize Sanayi Bölgesi’nde kitleselyürüyüş yapan deri işçilerine Deri-İş Sendikası GenelBaşkanı Musa Servi seslendi.

Yol-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube üyesikarayolları işçilerinin Küçükyalı’da gerçekleştirdiği işe1 saat geç başlama eylemine KESK’e bağlı Yapı-YolSen İstanbul Şube üyeleri de destek verdi.

Tez-Koop-İş Sendikası İstanbul 5 No’lu Şubeüyeleri İstanbul Tıp Fakültesi’nde (Çapa) toplandı.Tez-Koop-İş üyeleri SES üyesi sağlık emekçileri veöğrencilerin de desteğiyle yürüyüş gerçekleştirdiler.

Bakırköy Belediyesi’nde çalışan Belediye-İşSendikası İstanbul 2 No’lu Şube üyeleri, TEKELişçileriyle dayanışma amacıyla sabah saatlerindeBakırköy Özgürlük Meydanı’nda toplandı.

Şişli Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü’negelerek Genel-İş Sendikası üyesi işçilere destek verenDİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi genel grevçağrısı yaptı.

Genel-İş Sendikası üyesi Kartal Belediyesi işçileriTEKEL işçileri için 1 saat geç işbaşı yaptı. KartalEsentepe’deki belediye garajında toplanan işçilereDİSK Yönetim Kurulu üyesi Celalettin Aykanat dadestek verdi. Burada işçilere seslenen Genel-İşSendikası İstanbul Anadolu Yakası Bölge BaşkanıVeysel Demir, sınıf dayanışmasının önemine vurguyaptı.

Çankaya Belediyesi önünde toplanan Tüm Bel-Sen üyeleri, TEKEL işçilerine destek eylemi yaptılar.

Çankaya Belediyesi Fen İşleri Şantiyesi’nde çalışanGenel-İş üyesi işçiler de TEKEL işçileri için toplandı.

Binler, TEKEL işçileriyledayanışma için yürüdü!

Türk-İş, DİSK ve KESK üyeleri aynı günün akşamsaatlerinde ise AKP binalarına yürüyüş gerçekleştirdi.Eylemlere ilerici devrimci kurumlar da pankart vedövizleriyle katıldı.

Kartal’dan Ankara’ya bir ses...

Kartal’da Ahmet Şimşek Koleji önünde toplananbinlerce kişi AKP ilçe binasına yürüdü. Genel-İş 1 ve 2No’lu şubeler, Türk Metal, Petrol-İş, Deri-İş, Tarım-İş,Demiryol-İş, Basın-İş, Tek Gıda-İş, Yol-İş, TÜMTİS,Harb-İş, Dev Sağlık-İş, BMİS va KESK kendikortejleri ve pankartlarıyla eylemde yerlerini aldılar.UİD-DER, ESP Girişimi, Yurtsever Cepheli işçiler veEMEP de eyleme destek verdi.

Yol boyu yapılan konuşmalara çevredeki kitleninde desteği yoğundu. Alkışlarıyla destek olanlarınyanısıra yürüyüşe katılanlar da oldu.

Sloganların hiç durmadığı yürüyüşün önü HasanAli Yücel Kültür Merkezi önünde kesildi. Sendikabaşkanlarının yaptığı pazarlıktan sonuç çıkmayıncaAKP ilçe binası önünde yapılacak olan eylem kültürmerkezinin balkonu kürsü olarak kullanılarakbaşlatıldı.

Yol-İş 1 No’lu Şube Başkanı Erdem Arcan, Türk-

TEKEL direnişiyle dayanışma ziyaretleriTEKEL işçilerinin Ankara’ya gelişlerinin ilk gününde AKP Genel Merkezi önünden Abdi İpekçi Parkı’nda polisin

saldırısına kadar her an işçilerin arasında bulunan sınıf devrimcileri gerek diğer devrimci-demokrat siyasetlerle gerekse dekendi yürüttükleri çalışmanın bir parçası olarak Türk-İş Genel Merkezi önünde devam eden direnişe sayısız ziyarettebulundular.

Bunlardan ilki 18 Aralık günü gerçekleştirilen 19 Aralık eyleminin ardından Alınteri, BDSP, DHF, EHP, ESP-G, HalkCephesi, Kaldıraç, Partizan, 78’liler Girişimi, TÜM-İGD tarafından düzenlenen ortak ziyaretti.

Aynı akşam Eksen Yayıncılık Ankara bürosunun önünde buluşan sınıf devrimcileri açtıkları “TEKEL işçi yalnız değildir!”pankartı ile Türk-İş’in önüne bir yürüyüş gerçekleştirdiler. TEKEL işçileri tarafından coşkuyla karşılanan ziyaretin ardındanbirçok TEKEL işçisi ile sohbet edildi.

19 Aralık akşamı mezarlık anmasının ardından Sıhhiye’de otobüslerden inen devrimci-demokrat siyasetlergerçekleştirdikleri bir yürüyüşle TEKEL’e bir ziyaret daha gerçekleştirdiler. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemde sınıfdayanışmasının ve devrimci dayanışmanın güzel bir örneği sergilendi.

27 Aralık günü “TEKEL işçisi yalnız değildir!” pankartı ve coşkulu sloganları ile direniş alanına giren BDSP’liler işçilertarafından yine coşkuyla karşılandı. Yapılan kısa bir konuşma ile direniş selamlanırken, düzen partilerinin teşhiri yapıldı,işçilerin birlik olmasının direnişi zafere götürecek tek yol olduğu söylendi. Konuşmanın ardından hazırlanan pankart Türk-İş’in duvarına asılırken, hazırlanan Direnişin Sesi broşürleri dağıtıldı. Birçok işçi ile süreç üzerine konuşulurken onlarca KızılBayrak dağıtıldı. İşçiler arasında hemen okumaya başlayanlar olurken, akşam kaldıkları yerde okumak için cebine koyanlar daoldu.

29 Aralık günü TEKEL işçileriyle röportajlar yapılırken, yine onlarca Kızıl Bayrak dağıtıldı. İşçilerle direniş süreciüzerine konuşuldu.

30 Aralık günü “TEKEL direnişi kritik bir eşikte! TEKEL işçisi, ihanete geçit vermemek için inisiyatifi eline almalıdır!”bildirileri dağıtılarak başkanlar kurulundan çıkan kararlar ve direnişin kazanımla sonuçlanması için yapılması gerekenlerüzerine konuşuldu. Birçok işçinin sendikaya ve pasif bekleyişe karşı öfkesi gözlerinden ve sözlerinden okunuyordu.

Türk-İş binasının duvarına asılan BDSP ozalitlerinin ve dağıtılan bildirilerin yanısıra, TEKEL işçileri ile yapılan röportajınozalit çıktısını ve Emekçi Kadın Komisyonu’ndan bir kadın işçinin Emine Erdoğan imzalı yazdığı mektubun ozalit çıktısıkullanıldı. Materyaller TEKEL işçileri tarafından ilgiyle karşılandı.

Tüm bu pratiklerin dışında sınıf devrimcileri direnişi ziyaret eden KESK’le birlikte ziyarette bulundular. Ayrıcaüniversitelerden örgütlenen destek ziyaretlerinin örgütleyicilerinden biri oldular.

Her gün direniş alanına yapılan ziyaretlerle TEKEL işçileri ile bağlar kuruldu ve direnişin büyütülmesi için birçok alandaçalışmalar gerçekleşti.

Ankara’dan sınıf devrimcileri TEKEL işçilerinin kararlı direnişini işçi ve emekçilerin gündemine daha güçlü taşımak vedirenişin etki alanını daha da genişletmek amacı ile yerel bir bülten hazırladılar.

Direniş boyunca haftalık olarak çıkarılması planlanan direniş bülteni başta Sincan ve OSTİM olmak üzere Ankara’nınsanayi bölgelerine düzenli olarak ulaştırılacak. Diğer sınıf bölükleri bu anlamlı sınıf direnişi ile dayanışma içerisineçağrılacak.

TEKEL işçilerinin sesini ve çağrısını güçlendirmeye yönelik başlatılan bülten çalışmasının ilk sayısında TEKELdirenişinin güncesi yer alıyor. Bültenin sonraki sayılarında haber, röportaj ve işçi yazıları yer alacak.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 11: SI Kizil Bayrak 2010-01

Direne direne kazanacağız! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

İş’in hazırladığı basın metnini okudu. Genel-İş Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir

ise sınıf dayanışmasının önemini vurguladı ve direnenişçilerin her zaman yanında olacaklarını ifade etti.

Yaklaşık 4 bin işçinin katıldığı eylem sloganlarlabitirildi.

Şişli: “Sokağa, eyleme, genel greve!”

Cevahir Alışveriş Merkezi önünde biraraya gelen Türk-İş’e bağlı sendikaların İstanbul şubeleri kendi pankart vedövizleriyle alanda toplandılar. Eyleme KESK İstanbulŞubeler Platformu ve siyasi partiler de destek verdi.

Eylemde, “TEKEL, itfaiye, demiryolu emekçilerineyapılan insanlık dışı saldırıyı kınıyoruz / Türk-İş” anapankartı ve “Yaşasın onurlu TEKEL mücadelemiz” ve“Yandaşlara ihale işçilere gaz” dövizleri taşındı. EsenyurtBelediyesi işçileri, Sabiha Gökçen Havaalanı’nda çalışanİSG işçileri, itfaiye işçileri de kendi pankartlarıyla eylemekatıldılar.

AKP Şişli İlçe Başkanlığı’na doğru yürüyüşe geçen biniaşkın işçi sloganlar attı. Eylemde “Dört cuma yetmez, genelgreve!” sloganı atılarak sendikal bürokrasi göreve çağrıldı.

Bursa: “TEKEL işçisi yalnız değildir!”

Fomara Meydanı’nda toplanan Türk-Metal, TÜMTİS,Yol-İş, Petrol-İş, Haber-İş üyesi işçiler “Türk-İş BursaSendikaları” pankartı açarak sloganlarla Bursa AKP İlbinasına yürüdüler. DİSK, KESK, BATİS, BDSP,Halkevleri, ÖDP, TKP ve EMEP de eyleme destek verdi.

Tokat’ta sendikacılara rağmen...

Eylem Cumhuriyet Meydanı’nda Türk-İş il temsilcisininbasın metnini okumasıyla başladı. Basın metni okunurkenişçiler de yaktıkları mumlarla tepkilerini dile getirdiler.

Açıklamanın ardından kitle AKP il binasına doğru yolutrafiğe kapatarakyürüyüşe geçti. Ancak sendikacıların vepolisin yoğun çabaları ile yol yeniden açıldı. Binanınönünde emekçiler AKP’ye olan öfkelerini dile getirdi.

Pankart ve döviz bile taşınmayan, Tek Gıda İş ve Türk-İş İl Temsilciliği’nin hiçbir çalışma yapmadığı eylemeyaklaşık 500 kişi katıldı.

İzmir’de dayanışma eylemi

Saat 18.00’de TEKEL işçileriyle dayanışma amacıylabiraraya gelen ÖDP, TKP, Halkevleri ve EMEP üyeleriİzmir AKP il Başkanlığı’na yürüdüler.

“TEKEL işçisi yalnız değildir / ÖDP, EMEP, TKP,Halkevleri” ozalitinin ardında toplanan 150 kişilik kitleninönü AKP binasının önünde panzerler ve çevik kuvvettarafından kesildi.

Kitle barikatın önünde basın açıklamasını gerçekleştirdi.Açıklamayı ÖDP il Yönetim kurulu üyesi Mesut Güngöryaptı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Bursa – Tokat - İzmir

Kobatan’dan TEKEL’e destekEntes direnişçisi Gülistan Kobatan ve

üyesi olduğu OSB-İMES İşçileri Derneği,TEKEL işçileriyle dayanışmak için 26 Aralıkgünü eylem gerçekleştirdi.

Taksim Tramvay Durağı’nda birarayagelen dernek üyeleri, “Entes’te TEKEL’dedirenen işçiler yol gösteriyor / OSB-İMESİşçileri Derneği” pankartını açtılar.

Basın açıklamasını okuyan Entesdirenişçisi Gülistan Kobatan, sermayeninsaldırısına karşı TEKEL işçilerinin gerekencevabı verdiğini belirtti.

Adana’da dayanışma eylemiAdana’da Krize Karşı Emek ve Demokrasi

Platformu’nun çağrısıyla 24 Aralık günübiraraya gelen sendika, oda ve devrimci,demokrat, ilerici kurumlar BeşocakMeydanı’nda toplanarak İnönü Parkı’na yürüyüşe geçtiler. TEKEL, itfaiye, Nakliyat-İş ve demiryoluişçilerine yapılan saldırıları ve yaşanan iş cinayetlerinin protesto edildiği eylemde Çakmak Caddesitrafiğe kapatıldı.

TEKEL işçisinin ardından platform adına hazırlanan basın metnini KESK dönem sözcüsü ve BTSAdana Şube Başkanı Mehmet Gök okudu. Yaklaşık 150 kişinin katıldığı eylem sloganlarla sona erdi.

Çiğli’de TEKEL’le dayanışma eylemiİzmir Çiğli’deki AKP binası önünde 25 Aralık günü TEKEL işçileri eylem yaptılar. BDSP, Genel-İş Sendikası Çiğli İşyeri Temsilciliği, PSAKD Çiğli Şubesi, Tektil-Sen, ÖDP,

ÇEKEV, EMEP, Halkevleri’nin de destek verdiği eylemde “Tersaneden madene, demiryolundanTEKEL’e, genel grev genel direniş” pankartı açıldı.

Eylemde söz alan TEKEL işçisi konuşmasında, 4/C’yi kesinlikle kabul etmeyeceklerini söyledi.Ankara’dan gelen 2 TEKEL işçisinin de konuşma yaptığı eylemde mücadele kararlılığı dile getirildi. Basın açıklamasında binlerce TEKEL işçisinin Ankara’da onurlu bir direniş sergilediği ve polis

saldırısına maruz kaldığı ifade edildi.

TEKEL direnişi İzmir’de selamlandı!29 Aralık akşamı Karşıyaka vapur iskelesi önünde biraraya gelen TEKEL işçilerinin ağırlığını kadın

işçiler oluşturdu. Kitle, vapur iskelesinde “Kurtuluş yok tek başına, ya hepberaber ya hiçbirimiz! - TekGıda-İş Sendikası” pankartı arkasında toplandı. Eylem, işçilerin yolu kapatarak iskelenin karşısındaki İşBankası önüne yürüyüşü ile sürdü.

İş Bankası önünde ilk olarak Tek Gıda-İş Ege Bölge Başkanı Latif Gökçay kısa bir konuşma yaptı. Coşkulu ve öfkeli bir atmosferde geçen eylem süresince sloganlar susmadı.Konuşmaların ardından yaktıkları mumları eylem alanına bırakan TEKEL işçileri sloganlar

eşliğinde araçlara bindi. Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.

Görme engellilerden destekKartal Cevizli’deki TEKEL fabrikası önünde toplanan yaklaşık 100 kişilik görme engelli grup,

Ankara’da eylem yapan TEKEL işçilerine destek vermek için basın açıklaması yaptı. Türkiye KörlerDerneği İstanbul Şubesi ve Altınokta Körler Federasyonu üyesi grup ellerinde pankartlarla hemkendi sorunlarını dile getirdi hem de TEKEL işçilerine destek verdi.

Çocuklardan direnişe destek Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM) Çocuk Kumpanyası, direnişin 14. gününde

TEKEL işçilerine destek ziyareti gerçekleştirdi. Aileleri ve kumpanyanın eğitimcileriyle birlikte işçileriziyaret eden çocukların ellerinde karanfiller ve kendi hazırladıkları dövizler vardı. Kumpanya adınakonuşma yapan bir çocuk, TEKEL işçilerinin yanında olduklarını söyledi. Çocuklar, TEKEL işçileritarafından ilgiyle karşılandı.

TEKEL işçilerine TMMOB’dan destek geldi.25 Aralık tarihinde yazılı açıklama yapan TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı,

TMMOB’un emekçilerin hak, hukuk ve ekmek mücadelesinde yanlarında olduğunu belirtti. TEKEL işçileriyle dayanışma amacıyla alınan eylem kararlarını TMMOB olarak desteklediklerini

belirten Soğancı, emek örgütleriyle omuz omuza mücadelenin içerisinde yer alacaklarını duyurdu.TMMOB’un açıklamasında “genel grev, genel direniş” çağrısında bulunuldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul – İzmir - Adana

TEKEL direnişiyledayanışma eylemlerinden...

Page 12: SI Kizil Bayrak 2010-01

Sınıfa karşı sınıf!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Sınıf devrimcilerinin çeşitli illerde yürüttüğüdevrimci sınıf faaliyeti tüm hızıyla sürüyor. TEKELişçileriyle dayanışma çağrısının yapıldığı yerelfaaliyetlerde sanayi havzalarına birçok farklı araçlasesleniliyor.

Ankara:Metal İşçileri Kurultayı’nın ardından Ankara’da

Metal İşçileri Birliği’ni oluşturma çabalarıyoğunlaşıyor. Ankara’dan sınıf devrimcileri, bültendağıtımlarında kurultay ve metal iş kolunda yaşanansorunlar üzerine konuşuyor.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Sincan OSB’deçalışan işçilere servis noktalarında bülten ulaştırıldı.OSB’de çalışan işçilere, Metal İşçileri Birliği’ndeörgütlenme çağrısı yapıldı.

Dağıtım yapılan yerlerden biri de OSTİM’di.Buradaki bülten dağıtımı, işçiler sabah 10.00çayındayken atölyeler gezilerek yapıldı.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Balgat’ta düşükücretlerle, sigortasız ve iş güvencesiz, ortaçağköleliği koşullarında çalıştırılan tekstil işçilerineasgari ücretle ilgili bildiriler ulaştırıldı. Tekstilİşçileri imzalı bildiriler farklı fabrikalardaki işçilereverildi.

Manisa:Manisa İşçi Birliği Derneği (MİB-DER) çıkarttığı

ozalit ve bildirilerle Manisalı işçi ve emekçilereTEKEL direnişiyle dayanışmayı yükseltme çağrısıyapıyor.

MİB-DER çalışanları karşılaştıkları tümengellemelere rağmen çalışmalarını sürdürüyorlar.Geçtiğimiz Pazar günü ozalitleri asarken polisinengellemesiyle karşılaşan MİB-DER çalışanları,keyfi bir şekilde bir saat alıkonulmuş ve afişlerinizinsiz olduğu gerekçesiyle para cezası kesilmişti.Gözaltı saldırısının ardından tahrip edilenlerin yerinede TEKEL direnişiyle dayanışmaya çağıran ozalitleryapıldı. Yine TEKEL gündemli bildiriler de Cemiyetve Sultanönü servis duraklarında işçilere ulaştırıldı.

Metal İşçileri Bülteni’nin kurultay sonuçbildirgesinin de yer aldığı son sayısı Manisa’da dametal işçilerine ulaştırılmaya devam ediyor. Cemiyet,Sultanönü ve Türk Metal Sendikası’nın önündeki

servis duraklarında bültenin dağıtımı gerçekleştirildi.

Bursa:Bursa’da BDSP’nin de bileşeni olduğu İşten

Atmalar Yasaklansın Platformu’nun çalışmaları devamediyor. Bu kapsamda, platform bildirilerinin dağıtımıyapıldı. Sınıf devrimcilerini yapılan dağıtımlardantanıyan işçilerin “Bülten dağıtmayacak mısınız,çıkmadı mı?” soruları, yerel bültenin yarattığı etkininbir ifadesi oldu.

Bunlarla beraber açılan imza stantlarında işçi veemekçilere örgütlü mücadele çağrısı yapıldı.

Ortak platform bildirilerinin ardından, Bursa İşçiBülteni’nin Aralık sayısı, iki gün boyunca, işçilerinsabah yoğun olarak kullandıkları servisgüzergâhlarında ve fabrika önünde dağıtıldı.

Metal İşçileri Birliği’nin kuruluşunu müjdeleyenMetal İşçileri Bülteni de ağırlıklı olarak metalişçilerinin olduğu servis güzergahlarında kullanıldı.Bunun yanında, MAKO’da da bülten dağıtımı yapıldı.

3 hafta boyunca iki farklı emekçi semtinde KızılBayrak gazetesinin satışı düzenli olarak yapıldı. Kapıkapı dolaşılarak yapılan semt satışları sırasında işçi veemekçilere hem Kızıl Bayrak tanıtıldı hem de politikve siyasal konulardaki görüşler aktarıldı. Semtsatışları sırasında önemli sayıda gazete satışıgerçekleştirildi.

Küçükçekmece:İstanbul’da Küçükçekmece BDSP’nin, TEKEL

işçilerinin iki haftayı geçen kararlı direnişleriyledayanışmayı yükseltme çağrısı işçilere ulaştırılıyor.Bildiriler İnönü Mahallesi, İkitelli, Şahintepesi,Söğütlü Çeşme semtlerine dağıtıldı. Dağıtımlaresnasında bu semtlerden oldukça olumlu tepkileralındı.

Metal İşçileri Bülteni’nin yeni sayısınındağıtımları da gerçekleştiriliyor. Yeni Bosna veİkitelli’de bulunan dört fabrikaya bülten ulaştırıldı. Budağıtımlar esnasında işçilerin fabrikalarındayaşadıkları sorunlarla ilgili sohbetler degerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara – Manisa - Bursa -İstanbul

Devrimci sınıf faaliyetlerinden...

Kocaeli’de Kızıl Bayrakbürosu açılışı

Gazetemiz Kızıl Bayrak, 26 Aralık günüdüzenlenen etkinlikle Kocaeli bürosunun açılışınıgerçekleştirdi. Kızıl Bayrak okurları vedostlarımızın katılımıyla gerçekleştirilen büroaçılışı, bir süredir sınıf devrimcilerinin faaliyetinedönük polis terörüne ve saldırılara karşı da anlamlıbir yanıt oldu.

Etkinlik kısa bir selamlamanın ardından 19Kasım akşamı polis tarafından katledilen AlaattinKaradağ şahsında tüm devrim ve sosyalizm şehitleriiçin gerçekleştirilen saygı duruşuyla başladı. Saygıduruşunun ardından Kocaeli Kızıl Bayrakçalışanları adına bir konuşma yapıldı.

Konuşmada, 15 yıllık yayın hayatı boyuncasermaye devleti tarafından sayısız kez toplatılan,kapatılan, büroları basılan, çalışanları tutuklananKızıl Bayrak’ın yılmadan mücadelesine devamettiği ve artık bu inatçı mücadelenin Kocaeli’de dehayat bulacağı ifade edildi. Son dönemde artanpolis terörüne de değinilen konuşmada şunlar ifadeedildi:

“19 Kasım akşamı Esenyurt’ta alçakçakatledilen Alaattin Karadağ yoldaş bunun en açıkörneklerinden birisidir. Sermaye devleti içerisindebulunduğu kriz ortamında debelenirken iyicesaldırganlaşmaktadır. Devrimci faaliyetesaldırmaktadır. Haklarını arayan işçileresaldırmaktadır. Mücadele eden Kürt ulusunadizginsiz bir biçimde saldırmakta, sokak ortasındakitlelerin üzerine ateş açmaktadır.

Krizin faturasını en ağır ödeyen illerden biriolan işçi kenti Kocaeli’de Kızıl Bayrak bürosununaçılışı, böyle bir dönemde bir kat daha anlamlı halegelmiştir. Kocaeli’de yürütülen devrimci faaaliyet,açılan Kızıl Bayrak bürosu ile yeni bir mevzikazanmıştır.”

Konuşmanın ardından etkinliğe katılan dostkurumlar da birer konuşmayla etkinliğiselamlayarak dayanışmanın her noktadageliştirilmesi gerektiğini vurguldılar. Ayrıca AdanaBDSP de gönderdiği mesajla etkinliği selamladı.

Açılış etkinliği, TEKEL direnişi, öğrencigençliğin sorunları, sendikal bürokrasi ve Kürtulusal sorunu üzerine yapılan tartışmalarlasonlandırıldı.

Etkinliğe Halk Cephesi, EHP ve SDP de katıldı. Kızıl Bayrak / Kocaeli

Page 13: SI Kizil Bayrak 2010-01

Açlığın ve yoksulluğun sebebi kapitalist sistemdir! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Türk-İş 2009 Aralık ayı için yaptığı araştırmada dörtkişilik bir ailenin dengeli ve yeterli beslenebilmesi içingerekli asgari gıda harcamalarından oluşan açlık sınırını794,63 TL olarak hesapladı. Böylece kasım ayından buyana % 2,2 artan açlık sınırı, 2009 başından itibarenbakıldığında %7,5 artışla 55 TL yükselmiş oldu.

Gıda harcamalarının yanısıra giyim, konut, ulaşımve diğer zorunlu harcamalar da dikkate alınarakhesaplanan yoksulluk sınırı ise, yine bu ay için 2.588,36TL’ye yükseldi. Son bir ay içerisinde rekor düzeyde birartışla 124 TL yükselen yoksulluk sınırı ise, 2009 yılıboyunca 179 TL artmış oldu.

Türk-İş’in araştırması kapitalizmin doğasındavarolan gelir adaletsizliğine bir kez daha ışık tuttu.Türkiye’deki en zengin, nüfusun yüzde 1’ini oluşturanayrıcalıklı kesim gelir pastasının yaklaşık yüzde 8’ini,en zengin binde 1’lik kesim yüzde 2’sini, en zenginonbinde 1’lik kesim ise yüzde 0,5’ini alıyor.

Bir avuç burjuvanın geliri ayda 148 bin dolarbuluyor. Büyük burjuvaların oluşturduğu ailelerİstanbul’da, fiyatları 3 milyon dolardan 40 milyondoları kadar çıkan boğaza hâkim yalı ya dakonaklarda yaşıyorlar. Her yıl birkaç kez tatil yapmakiçin yurtdışına seyahat ediyorlar.

Türkiye’de ise 20 milyona yakın insan açlıksınırının altında yaşıyor. Sermaye düzeninin krizibahane ederek arttırdığı saldırılarla birlikte açlık sınırıaltında yaşayanların sayısı daha da arttı. Araştırmalar,güvencesiz çalışanlarda her an işten çıkartılma korkusunedeniyle ruhsal bozukluk oranının, güvenceliçalışanlara göre kat kat fazla olduğunu gösteriyor.

Sermaye devleti, batan tekelleri kurtarmak,burjuvaların krizden çıkarmak için para musluklarınısonuna kadar açıyor. Öte yandan milyonlarca insanaçlığın pençesinde kıvranmasına rağmen hiçbirgirişimde bulunmuyor. Üstelik krizin faturasını işçi veemekçilere ödetmek için tüm gücüyle çalışıyor. Birtarafta açlık, yoksulluk içinde kıvranan işçi veemekçiler... Diğer tarafta kâr, daha faz kâr isteyenburjuvalar!

Açlık sadece Türkiye de değil,dünyada da artıyor!

Dünyada 1,3 milyar insan açlık sınırının altındayaşıyor. Her yıl 15 milyon çocuk açlıktan ölüyor. Hergün 24 bin kişi açlık nedeniyle ölüyor. İleri kapitalistülkelerde bile yeterli gıdaya sahip olamayanların sayısıher yıl artıyor. ABD’de 40 milyon insan açlığınpençesinde bir hayat sürdürmek zorunda bırakılıyor.Almanya’da 2 milyon çocuğun yetersiz beslendiğinidevletin resmi raporları gösteriyor. Afrika’da her yılyaklaşık 7 milyon insan açlıktan ölüyor. Resmirakamlar, Türkiye’de 14 milyon insanın açlık sınırınınaltında, 28 milyon insanın ise yoksulluk koşullarındayaşadığını devletin resmi kurumları itiraf ediyor.

Uluslararası kapitalizmin en önemli kurumlarındanbiri olan İMF, dayattığı programlarla ülke ekonomileriniçökertmekle kalmıyor. Bir yandan da emperyalist tarımtekellerine yeni pazar alanları açmak için tarımda yıkımprogramlarını tüm bağımlı ülkelere dayatıyor. Bunedenle tarıma verilen destekler kaldırılıyor, köylülüğünucuz kredi alma olanakları tüketiliyor. Tarım yıkımauğratılarak, bu alanda da dışa bağımlılıkderinleştiriliyor.

Köylüler ürettiklerini satamıyor ya da çok ucuza

satmak zorunda kalıyorlar. Birçok ülke kendisinefazlasıyla yetecek tahıl ve gıda ürünleri üretmeolanaklarına sahip olmasına karşın, tahıl ve gıdamaddeleri ithal etmek zorunda kalıyor. Emperyalisttarım tekelleri karşısında rekabet gücü bulunmayanemekçi köylülük tarımsal üretimden hızla çekiliyor. Öteyandan, tırmanan işsizlik ve her geçen gün daha dadüşürülen ücretler, açlık sınırında yaşayanların sayısınıhızla arttıyor.

Bolluk arttıkça, yani daha fazla gıda maddesiüretildikçe açlık çeken insanların sayısı çoğalmaktadır.Milyarlarca insanın varlık içinde yokluk çekmesinesebep olan kapitalist sistemdir. Kısacası 1 milyarinsanın aç olduğu, servetleri 40-50 milyar dolarlarlaifade edilen sermayedarların yaşadığı bu dünya,emperyalist-kapitalist dünya sisteminin eseridir. Dünyaölçeğindeki üretim insanların gıda ihtiyacınıkarşılamaya yeter de artar bile. Buna rağmenmilyonlarca insan yetersiz besleniyor, milyonlarcası iseaçlıktan ölüyor.

“Kar, daha çok kar” üzerinden işleyen kapitalizm,açlık ve yoksulluğun temel kaynağıdır. Kapitalizminsanlığın ihtiyaçlarını değil, kapitalistlerin karlarınıtemel alan bir sistemdir. Bunun içindir ki, bir yandadevasa bir zenginlik birikirken, öte yanda açlık veyoksulluk derinleşir. Üretim tüm insanlığın ihtiyaçlarınıkarşılayacak bir kapasiteye ulaşırken, bu zenginlikleriüretenler bunun sonuçlarından yararlanamazlar.

Emek sömürüsü, açlık ve yoksulluğun kaynağıdır.Emek sömürüsüne dayanan sermaye devleti ayaktakaldıkça, kitlesel açlık ve yoksulluk kaçınılmaz halegelir. Milyonlarca insan emeğinin ürettiğine bir avuçtekelin el koyması, insanlar ne kadar çalışırlarsaçalışsınlar, ne kadar üretirlerse üretsinler, açlık veyoksulluğu büyütmekten başka bir işe yaramaz.Büyüyen zenginlik yoksulluğun da büyümesi sonucunudoğurur.

TÜRK-İŞ araştırması açlığın arttığını gösterdi...

Sefalet zammı protesto edildi2010 yılında emekçilere reva görülen sefalet zammı 29 Aralık günü gerçekleştirilen eylemlerle protesto

edildi.İstanbul, Ankara ve Adana’da gerçekleştirilen yürüyüş ve basın açıklamalarında 2010 yılı için geçerli

olacak asgari ücretin insanca yaşayacak düzeye yükseltilmesi talep edildi.

İstanbul HSGGP’den eylemİstanbul’da Saraçhane Parkı’na toplanarak Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne yürüyüş gerçekleştiren Herkese

Sağlık Güvenli Gelecek Platformu, “insanca yaşamaya yetecek bir ücret” talep etti. Saraçhane’deki İBB binası önünde direnişlerini sürdüren itfaiye işçilerine dayanışma ziyaretinde bulunan

platform bileşenleri Unkapanı Çalışma Bölge Müdürlüğü önüne yürüyüş gerçekleştirdi. İtfaiye işçilerinin dedestek verdiği yürüyüşün ardından yapılan açıklamada asgari ücretin belirlenmesi süreci ortaoyunu olaraknitelendirildi. Açıklamanın sonunda mücadele talepleri sıralandı.

Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu tarafından yapılan açıklama mücadele çağrısıyla son buldu.

Ankara’da Çalışma Bakanlığı önündeAnkara’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde biraraya gelen sendikalar, siyasi partiler ve

demokratik kitle örgütleri sefalet ücretini protesto etti.KESK ve DİSK’e bağlı sendikaların da yer aldığı eylemde basın açıklamasını KESK Genel Başkanı SamiEvren okudu. Evren, bu haliyle asgari ücret uygulamasının terk edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Adana’da asgari ücret eylemiKrize Karşı Emek ve Demokrasi Platformu, AKP Adana İl Binası’na yürüdü.Saat 12.30’da hastaneler kavşağında biraraya gelen platform bileşenleri buradan yolun bir bölümünü

trafiğe kapatarak AKP’ye doğru yürüyüşe geçti. Yol boyunca “Genel grev genel direniş!”, “TEKEL işçisiyalnız değildir!”, “İnsanca yaşamak istiyoruz!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Kurtuluş yok tekbaşına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.

Açıklamayı Dev Sağlık-İş Çukurova Bölge Şube Başkanı Mustafa Hotlar okudu. Yaklaşık 150 kişininkatıldığı eyleme sınıf devrimcileri “Yaşasın sınıf dayanışması”, “TEKEL işçisi yalnız değildir”, “İnsancayaşamaya yetecek asgari ücret”, “Sefalet ücretine hayır”, “Emeğin ve hakların için örgütlen”, “Çözümdevrimde kurtuluş sosyalizmde”, “Krizin faturası kapitalistlere” şiarlı SİDER ve BDSP dövizleriyle katıldılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul – Ankara - Adana

Page 14: SI Kizil Bayrak 2010-01

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı Bimtaş AŞ’de sözleşmeli olarak çalışan itfaiye işçileri, ihaleninbaşka bir şirkete verilmesinin ardından sözleşmelerinin yenilenmemesi ile yeni yılda işten atılma tehlikesiyle karşıkarşıyalar. Belediye İş 5 No’lu Şube üyesi itfaiye işçileri, işten atma saldırısına karşı eylemlerini çeşitli araçlarla sürdürüyorlar.

İşçiler 24 Aralık 2009 tarihinden beri İBB önünde bulunan Saraçhane Parkı’nda kurdukları “Demokrasiçadırı”nda direnişleri sürdürüyorlar.

İtfaiye işçilerinin, İstanbul İtfaiyesinin taşerona devredilmesine karşı başlattıkları imza kampanyasına belediyeçalışanları ve emekçiler imza atarak destek veriyor. Üniversite öğrencilerinin de gün içinde ziyaret gerçekleştirdiğidireniş çadırının önünde ateş yakarak ısınmaya çalışan işçiler sıklıkla, “Direne direne kazanacağız!”, “Kurtuluş yoktek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Gün gelecek devran dönecek Topbaşhalka hesap verecek!”, “İtfaiye yanıyor Topbaş bakıyor!”, “İtfaiye yakmıyor vatandaşı satmıyor!”, “Taşeron itfaiyeistemiyoruz!”, “Genel grev genel direniş!” sloganlarını atıyorlar.

İtfaiyeciler, işlerine geri dönene kadar direnişlerinin süreceğini söylerken basının ve direnişlerine destek verenkişi ve kurumların desteğiyle mücadelelerini kazanacaklarını belirtiyorla.r.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıfa karşı sınıf!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Entes direnişgüncesinden…225. gün…

Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri’ninTaksim Tramvay Durağı’nda Maraş Katliamıile ilgili gerçekleştirdiği basın açıklamasınakatıldım. Basın açıklamasında Maraşkatliamının üzerinden yıllar geçmesine rağmensaklanan dosyaların açıklanması gerektiğivurgulandı. (…)

Star gazetesi muhabiri, ben ve direnişleribirinci yılını geride bırakan Sinter Metalişçilerinden Lale Balta ile röportaj yaptı. (…)

226. gün…Yarın, TEKEL işçileriyle dayanışmayı

yükselttiğimi ifade etmek için, TaksimTramvay Durağı’nda basın açıklamasıyapacağız.

Her ne kadar bedenen yanlarında olmasakbile yüreğimiz TEKEL işçileriyle atıyor.Davalarında haklı oldukları kadar bu davayıkazanacaklarına da eminim. Gönül,Ankara’nın ayazını, panzerin suyunu vepolislerin biber gazını TEKEL işçileriylebirlikte paylaşmak isterdi. (…)

227. gün…Saat 12.30’da Taksim Tramvay Durağı’nda

TEKEL direnişçilerine destek amacıyla birbasın açıklaması gerçekleştirdik. “Entes’tenTEKEL’e direnen işçiler yol gösteriyor”pankartını açtığımız basın açıklamasındaTEKEL işçilerinin yürüttüğü mücadeleninmeşru bir hak arama mücadelesi olduğunusöyledik.(…)

***

TEKEL’le dayanışma açıklamasınınardından saat 13.00’te polis terörünülanetlemek için düzenlenen ortak yürüyüşekatıldık. (…)

***

15.00’te ise Yeni Demokrat Kadınlar’ınpolis tacizine karşı Esenyurt Meydanı’ndayaptıkları basın açıklamasına katıldım. (…)

***

Akşam 17.00’de de Esenyurt Güney KültürMerkezi’nde Belediye-İş Sendikası 2 No’luŞube’nin düzenlediği panele katıldım. (…)

İki bölümden oluşan panelin ikincibölümünde ilk sözü Sinter Metal işçileri aldı.Direniş süreçlerini, yaşadıkları sıkıntıları vemaddi desteğe ihtiyaçları olduklarınısöylediler. Esenyurt Belediye işçileri,direnişlerin ortaklaştırılması gerektiğinedeğinerek, sınıf dayanışmasını eksikbırakmamalıyız dedi. Daha sonra ise Entesdirenişçisi olarak ben sözü aldım vesermayenin saldırılarının püskürtülmesi içinfiili meşru mücadelenin gerekli olduğuna,sermayenin bütününü hedef almak gerektiğineve bu mücadelenin tüm sınıfa mal edilmesigerektiğine değindim. Son sözü Halkalı Kağıtişçisi aldı. Grev deneyimini aktardı.

DİSK sendikal hak ve özgürlükler nöbetinde...

DİSK, 30 Aralık 2009 tarihinden başlayarak,DİSK’in kuruluş yıldönümü olan 13 Şubat 2010’akadar, her Çarşamba saat 12:00-13:00 arasındaTaksim Gezi Parkı’nda “Sendikal hak veözgürlükler nöbeti” tutma kararı aldı.

Bu karar çerçevesindeki ilk eylem 30 Aralıkgünü yapıldı. “Sendikal hak ve özgürlüklerintakipçisi olacağız! Tutuklu DİSK/Nakliyat-İşGenel Başkanı ve yöneticileri serbest bırakılsın /DİSK” pankartı açılan eylemde konuşan DİSKGenel Başkanı Süleyman Çelebi, patronlarınşikayeti üzerine gerçekleştirilen gözaltı vetutuklamaların hukuksuz olduğunu, hak veözgürlüklerin keyfi bir biçimde engellenmesininsuç olduğunu vurguladı.

Çelebi, Nakliyat-İş’in bir yöneticisi hariçhepsinin tutuklanarak sendikal çalışmanın felçedildiğini belirterek, bu saldırının sendikalörgütleri “hizaya getirmek” için tüm işçi sınıfına yapıldığını ifade etti.

İşçi sıfınının sorunlarının ortak olduğunu vurgulayan Çelebi, Sinter, TEKEL, Kızılay, itfaiye, demiryoluişçilerine yapılan saldırılara değinerek birleşik mücadele çağrısı yaptı. Türk-İş, KESK ve tüm işçi ve meslekörgütlerine seslenen Çelebi, hükümet TEKEL’de yılbaşına kadar sorun çözülmezse genel greve çıkmaya çağırdı.

Çelebi, tutuklanan yönetici ve üyelerinin derhal serbest bırakılmasını ve sendikaları keyfi biçimde baskı altınaalan uygulamaları kınadı. Basın açıklamasının ardından oturma eylemi gerçekleştirildi.

Eyleme DİSK’e bağlı sendikaların üye ve yöneticileri dışında KESK Genel Başkanı Sami Evren ve TTBMerkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy da destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İtfaiye işçisi hakları için nöbette

Page 15: SI Kizil Bayrak 2010-01

Sosyalist Kamu Emekçileri’nden açık çağrı Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

KESK Merkez Yönetim Kurulu’na, temsilci ve üyelere açık çağrı:

25 Kasım’ı aşmak için göreve!25 Kasım bir günlük uyarı grevi ülke genelinde

başarıyla gerçekleşmiştir. Bu başarının arkasında 25Kasım’ın ön sürecinin işyerlerinden doğru örgütlenmeyeçalışılması, sendika ve şubelerde 25 Kasım’ıörgütlemeye çalışan komitelerin oluşması için çabaharcanması, önden ilan edilmiş bir mücadele hedefininbulunması, taleplerin net olması bulunmaktadır.

Önümüzdeki dönem işçi ve emekçiler açısındanönemli siyasal, sosyal gelişmelere gebedir. Kapitalizminkrizinin sonuçları ağırlaşarak devam etmektedir.Kapitalist sistem çözümsüzdür ancak emek cephesidağınık olduğu için gemisini istediği gibi yürütmektedir.Halklar arasına düşmanlık tohumları ekilmekte,şovenizm tırmandırılmaktadır.

Emperyalistlerin ve işbirlikçilerin uşağı AKPhükümeti giderek daha fazla pervasızlaşmaktadır.Emeklilik, sağlık, sosyal güvenlik haklarının ardındanşimdi de kamu emekçilerinin iş güvencesine gözdikmiştir.

Böylesine önemli bir süreçte 25 Kasım’ın yarattığımoral ve motivasyon hiç vakit kaybedilmeden dahaileriye taşınmalıdır. Bunun için 25 Kasım’ı aşan eylemve etkinliklerle mücadele büyütülmelidir.

Onbinlerce kamu emekçisi uyarı anlamına gelen 25Kasım eylemine katılarak “hak ve taleplerimizikazanana kadar greve hazırız” sinyalini vermiştir.Bunun için acilen harekete geçilmeli, 25 Kasım’ıneksikliklerinden dersler çıkarılarak önümüzdeki sürecehazırlanılmalıdır.

1- Eyleme katılan emekçilerin sahiplenilmesi,mücadelenin büyütülmesi, kendi gücüne ve örgütlülüğegüven duyması için 25 Kasım’ın ardından sermayedevletinin soruşturma, ceza, işten atma ve açığa almasaldırısına karşı mücadele hukuki alanla sınırlıkalmamalı, asıl olarak fiili ve meşru eylemlerlepüskürtülmelidir. Bu anlamda BTS üyesi emekçilerinpratiği örnek alınmalıdır. Bu türden eylemlersoruşturmaların yoğun yaşandığı alan ve sektörlerlesınırlı kalmamalı, bir bütün olarak KESK tarafındanörgütlenmelidir. Soruşturma ve baskılar son bulana,cezalar geri çekilene, işten atılanlar işe geri alınanakadar KESK iş yavaşlatma, işyerini terk etmeme,hizmet üretmeme vb. eylemlerle soruşturma saldırısınayanıt vermelidir. Bu yapılamadığı koşullarda 25Kasım’a katılan emekçileri sonrası için hareketegeçirmek olanaklı olamayacaktır.

2- Bugünden kamu emekçilerinin hak ve taleplerikazanılana kadar süresiz iş bırakma eylemini hedefleyenbir süreç örgütlenmelidir. Önden tarihi ilan edilmişsüresiz bir iş bırakma eylemine giden süreçte 2 ya da 3günlük, 1 haftalık iş bırakma eylemleriyle mücadelebirbirini aşan bir tarzda örgütlenmelidir. Çeşitlieylemliliklerle talepler gündemleştirilmeli, toplumsaldestek sağlanmalı, işyerleri eylem alanlarınaçevrilmelidir.

3- Bunun için tüm öncü, ilerici, devrimci kamuemekçilerinin öznesi olacağı ancak tabana doğru tümemekçileri kucaklayan il, ilçe, bölge, şube ve işyerlerinekadar uzanan grev ve direniş komiteleri, örgütlenmekomisyonları oluşturulmalıdır. İşyerlerine doğru yayılanve genişleyen taban örgütlülükleri yukarı doğrumerkezileşmelidir. Bu taban örgütlülüklerinde sendikalı-sendikasız, kadrolu-kadrosuz ayrımı gözetilmeden tümemekçilerin yer alması hedeflenmelidir. İş güvencesizemekçilerin harekete geçirilebilmesinin koşullarındanbirisi de budur.

Eğer bugünden buna uygun bir hazırlık yapılamazsa25 Kasım’ın yaratmış olduğu moral ve motivasyonsönümlenecektir. 2 Aralık’ta gerçekleşen KESKDanışma Meclisi toplantısı kararları bu anlamdatemenni niteliğinde bir genellik taşımakta, mücadeleyisomut yol, yöntem ve biçimlere kavuşturmaktan uzakdurmaktadır. Bu anlamda mücadelenin büyüyerekgüçlenmesi olanaklı görünmemektedir. Bu eksiklik hızlagiderilmelidir. Başta KESK MYK olmak üzere KESKiçindeki bütün dinamikler mücadeleyi büyütmek içinüzerlerine düşen görev ve sorumlulukları yerinegetirmelidir.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Aşağıdaki metin KESK MYK’yı 25 Kasım’ı aşan mücadele yol, yöntem ve araçlarıyla harekete geçmeyeçağırmak amacıyla hazırlanmıştır. Toplanan imzalar 20 Ocak 2010 tarihinde KESK Genel Merkezi’ne

gönderilecektir. 25 Kasım’ın örgütlenmesinde emeği geçen tüm emekçileri aşağıdaki metne imza atmayaçağırıyoruz. Metne onay veren emekçiler isimleri, bağlı bulundukları sendikaları ve sendikal görevleriyle birlikte

[email protected] adresine imza attıklarını belirten bir mail iletebilirler...

KESK Merkez Yönetim Kurulu’naBizler 25 Kasım’ın örgütlenmesinde emeği geçen kamu emekçileri olarak ülke genelinde başarıyla

gerçekleşen 25 Kasım bir günlük uyarı grevinin moral ve motivasyon yarattığını düşünüyoruz. Bu başarınınarkasında 25 Kasım’ın ön sürecinin işyerlerinden doğru örgütlenmeye çalışılması, sendika ve şubelerde 25Kasım’ı örgütlemeye çalışan komitelerin oluşması için çaba harcanması, önden ilan edilmiş bir mücadelehedefinin bulunması, taleplerin net olması bulunmaktadır.

Bizler 25 Kasım’ın yarattığı moral ve motivasyonun daha ileriye taşınması gerektiğini, 25 Kasım’ı aşaneylem ve etkinliklerle mücadelenin büyütülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için;

1- Eyleme katılan emekçilerin sahiplenilmesi, mücadelenin büyütülmesi, kendi gücüne ve örgütlülüğegüven duyması için 25 Kasım’ın ardından sermaye devletinin soruşturma, ceza, işten atma ve açığa almasaldırısına karşı mücadele hukuki alanla sınırlı kalmamalı, asıl olarak fiili ve meşru eylemlerlepüskürtülmelidir. Bu anlamda BTS üyesi emekçilerin pratiği örnek alınmalıdır. Bu türden eylemlersoruşturmaların yoğun yaşandığı alan ve sektörlerle sınırlı kalmamalı, bir bütün olarak KESK tarafındanörgütlenmelidir. Soruşturma ve baskılar son bulana, cezalar geri çekilene, işten atılanlar işe geri alınanakadar KESK iş yavaşlatma, işyerini terk etmeme, hizmet üretmeme vb. eylemlerle soruşturma saldırısınayanıt vermelidir.

2- Bugünden kamu emekçilerinin hak ve talepleri kazanılana kadar süresiz iş bırakma eyleminihedefleyen bir süreç örgütlenmelidir. Önden tarihi ilan edilmiş süresiz iş bırakma eylemine giden süreçte 2ya da 3 günlük, 1 haftalık iş bırakma eylemleriyle mücadele birbirini aşan bir tarzda örgütlenmelidir.Çeşitli eylemliliklerle talepler gündemleştirilmeli, toplumsal destek sağlanmalı, işyerleri eylem alanlarınaçevrilmelidir.

3- Bunun için grev ve direniş komiteleri, örgütlenme komisyonları oluşturulmalıdır. İşyerlerine doğruyayılan ve genişleyen taban örgütlülükleri yukarı doğru merkezileşmelidir. Bu taban örgütlülüklerindesendikalı-sendikasız, kadrolu-kadrosuz ayrımı gözetilmeden tüm emekçilerin yer alması hedeflenmelidir.

İsim Sendika/görevi İmza1- ……………………………………………………………………………………………………………… 2- ……………………………………………………………………………………………………………

Eczacılardan açıklama

İstanbul Eczacılar Odası, 29 Aralık günü yaptığı yazılı açıklama ile T. Erdoğan’ın “ilaçların marketlerdesatılması”na yönelik açıklamalarına yanıt verdi.

Eczacılar Odası, eczacıların bilimsel eczacılık eğitimi almış kişiler olarak ilaç hizmetini verebilecek tekmeslek grubu olduğunu söylerken, ilacın tüketiminin reklamlarla pompalanmasına, yan etkilerinin gizlenmesine,sadece kâr amacı güden şirketler tarafından topluma sunulmasına ve bu şekilde halk sağlığıyla oynanmasına izinvermeyeceklerini ifade ettiler.

Eczacılar, ilacın eczane dışına çıkarılma çabalarının, kamuoyunda lanse edildiği gibi sadece 4 Aralık uyarıeylemine karşı siyasi iktidarın öfke ve refleksinden ibaret olmadığını ifade ederek, toplum sağlığı açısındanönemli bir tehlike arz edecek olan OTC, ilaç reklamının serbest bırakılması ve zincir eczaneler uygulamasınagidecek sürecin ilk kez resmi bir ağız tarafından söylendiğini belirtiyorlar.

Mesleklerini sermaye gruplarına teslim etmeyecekleri ifade eden eczacılar, eczacılığın uzmanlık alanıolduğunu ve ticari serbestlik ve rekabet bakımından değerlendirilemeyceğini söylüyor.

Page 16: SI Kizil Bayrak 2010-01

CMYK

Geride bıraktığımız 2009 yılının başında rejiminefendilerini en çok tedirgin eden sorun,kapitalizmin küresel krizinin dalga dalga yayılmasıidi. Egemenler arası iktidar çatışmasına paralelilerleyen Ergenekon operasyonları da, düzeninçatlaklarını derinleştiren bir diğer önemli sorundu.Sermaye iktidarının önündeki bir başka önemlisorun ise, Washington’daki savaş baronlarıylapekiştirilen suç ortaklığı karşılığında “etkintaşeron”luk mertebesine ulaşmayı başarabilmekti.

Ankara’daki Amerikancılar’ın önemliaçmazlarından biri, hatta başta geleni, devletinırkçı-inkarcı politikasının yarattığı Kürt sorunudur.Bölgesel güç olma hevesi önündeki bu “ayakbağı”ndan kurtulmak için harekete geçen dinci-gerici AKP hükümeti, rejimin Kürt halkını hedefalan saldırgan zihniyetinden ise vazgeçemedi.“Demokratik açılım” demogojisine sarılanAmerikancı rejim, Kürt halkını hedef alansaldırıların dozunu arttırmakla kalmadı, polis terörüve cinayetlerini de ülke sathına yaydı.

Sermaye iktidarı küresel krizinin faturasını

işçi ve emekçilere ödetmek için saldırdı

2009 yılının başlangıcı, kapitalizmin küreselkrizinin dalgalar halinde yayıldığı döneme denkgeldi. Krizli başlangıç, tüm yıla damgasını vuransermayenin sosyal yıkım saldırılarının işaretlerinivermişti. Kriz kölelik düzeni kapitalizmin yapısalbir sorunu iken, burjuvazi ve onun devleti faturayıişçi sınıfı ve emekçilere ödetmek için kollarısıvadılar.

2008’de başlayan tensikat saldırısı, 2009’un ilkyarısında daha da yaygınlaştırıldı. Krizi fırsataçevirmek hırsıyla saldırıya geçen asalakkapitalistler, 7-8 ayda bir milyonu aşkın işçiyi kapıönüne koydular. Tensikata karşı direnişe geçenişçilerin üzerine kolluk kuvvetlerini salan emekçidüşmanı AKP hükümeti, bir gece yarısı operasyonuile Özel İstihdam Büroları’yla ilgili yasayı daçıkardı.

Bu yasa, işçi sınıfı ve emekçilerin sendikalörgütlülük, toplusözleşme gibi temel hakları baştaolmak üzere bir dizi tarihsel önemdeki kazanımınıbir kalemde silebilmek amacıyla çıkarıldı. Bu adımıatan sermayenin hizmetindeki AKP hükümeti,krizin faturasını emekçilere ödetmenin yanısıra, işçisınıfını örgütsüz ve iradesiz bir yığın haline getirmehevesini bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.

Tüketim maddeleri ile sağlık, eğitim, ulaşımgibi temel hizmetlere yüksek oranlarda zamyapanlar, asgari ücrete sadaka kabilinden bir artışıyeterli gördüler. Böylece toplumun bir kesiminiavuç açar duruma düşüren sermaye iktidarı, AKP vetarikatlar eliyle sadaka dağıtımını yaygınlaştırdı.

Kamu emekçileri sendikalarıyla yapılan toplugörüşmelerde de emekçi düşmanı çirkin yüzünügösteren Amerikancı hükümet, gülünç bir zam oranıdayatarak, “sermaye kodamanlarına kimseAKP’den daha iyi hizmet edemez” mesajını ilgiliyerlere iletti. 40 işyerini kapatarak 12 bin TEKELişçisine ağır bir darbe indirerek saldırı furyasınıtaçlandırmak isteyen dinci-gerici hükümet, bu seferişçilerin kararlı mücadelesine çarptı. İşçi sınıfınındirenme iradesini kırmanın çok kolay olmadığınıbir kez daha deneyerek öğrendi.

Egemen güçler arasındaki iktidar dalaşı Amerikancı rejimin

çatlaklarını derinleştirdi

Egemen güçler arasındaki iktidar savaşı, 2009yılında daha sert bir hal aldı. Yeni yıla Ergenekonoperasyonlarının “10. dalga”sı ile giriş yapan AKPhükümetinin temsil ettiği dinci-gerici cenah,ordunun temsil ettiği “laik”- gerici şoven cenahakarşı etkili bir hamleye imza attı. Öyle ki, saldırıdaMGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılıç, HarpAkademileri eski Komutanı Kemal Yavuz, YargıtayBaşsavcısı Sabih Kanadoğlu ve YÖK Başkanı eskiKemal Gürüz gibi isimler hedef alındı.

Daha önce AKP ile ordu şeflerinin ABDgözetiminde mutabakata varmış olmalarına rağmendinci cenah bir süre sonra ikinci bir hamle yaparakyüklenmeye devam etti. İddiaya göre, ordutarafından hazırlanan “AKP ile Fethullah Gülentarikatını bitirme planı” ortaya çıkarılmıştı.

29 Mart yerel seçimlerinde hem Kürt illerindehem ülke genelinde hezimete uğramasına rağmen,sözkonusu planı gerekçe gösteren AKP hükümeti,yılın ortasında yaptığı yeni hamleyle karşı tarafı biradım daha geriletti. Belgeyi bir “kağıt parçası”olarak niteleyen Genelkurmay Başkanı İlkerBaşbuğ ise, kendilerine yönelik “asimetrik birpsikolojik harekat” yürütüldüğünü öne sürdü.Asimetrik psikolojik harekat konusunda uzmanolan ordunun şefi tarafından ortaya atılan bu iddia,dinci-gerici tarafın etkili bir darbe indirmesineengel olamadı.

AKP’ye yönelik bir darbe girişimi olduğunuiddia eden Tayyip Erdoğan ve hükümeti, jet hızıylayapılan bir yasa değişikliğiyle askerlerin sivilmahkemelerde yargılanmasının önünü açtılar. Buolayın ardından “polis rejimin güvencesidir”açıklaması yapan Tayyip Erdoğan, AKP’nin polisdevleti zihniyetini benimsediğini ilan etti.

Amerika’ya uşaklık, işçi ve emekçilere, ilericive devrimci güçlere, Kürt halkına düşmanlıksözkonusu olduğunda uyumlu çalışan taraflar,iktidar savaşını belli bir dengede tutaraksürdürdüler. Ancak 2009 yılı bitmek üzereyken,

2009’da düzenin tablosundan yansıyan

Kapitalizm

yaşam koşullarına ula

2009’da düzenin tablo 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/01* 1 Ocak 2010

Page 17: SI Kizil Bayrak 2010-01

CMYK

eski meclis başkanı Bülent Arınç’a yönelik suikastplanının ortaya çıkarıldığının iddia edilmesiyle, birkez daha ortalığı toz duman kapladı.

Yılın başında ve ortasında etkili hamleler yapandinci gerici cenah, Bülent Arınç suikastı gerekçesinedayanarak yılın son günlerinde de yeni bir hamleyaptı. Genelkurmay’ın Özel Kuvvetler Karargahı’nasavcılar nezaretinde baskın düzenleyen polis,karargahın evraklarının bulunduğu odalarda günlersüren bir arama yaptı, çok sayıda subayı gözaltınaalarak sorguladı. AKP ile temsil edilen sermayekesimlerinin giriştiği bu karşı hamle, orduyu bir adımdaha gerilemek zorunda bırakmış görünüyor.

Olay üzerine gerçekleşen gündem dışı 3.5 saatlikTayyip Erdoğan-İlker Başbuğ görüşmesi, egemengüçler arasındaki gerilimin arttığına işaret ediyor.

Görünen o ki, gerici düzen güçleri arasındakiiktidar çatışması önümüzdeki günlerde de devamedecektir. İktidar ve rant kavgasının ürünü bu gericiçatışma, Amerikancı rejimin çatlağını geride kalan yıliçinde daha da derinleşmiştir.

ABD’nin hizmetinde“aktif taşeronluk” için zemin

hazırlama girişimleri engellere takılıyor

İşbirlikçi sermaye iktidarı, yaklaşık 60 yıldır ABDadına tetikçilik yapmaktadır. Arada bazı gerilimleryaşansa da, tetikçilikte gösterilen sadakat,Washington’daki savaş baronlarının takdirlerine pekçok kere mazhar olmuştur.

Irak işgali öncesinde 1 Mart tezkeresinin kazayauğramasının yol açtığı sorunlar giderilince,Ankara’daki Amerikancılar, bölgede “aktif güç” olmayönündeki heveslerini yüksek sesle dillendirmeyebaşladılar.

Ankara’dan yükseltilen bu istek, savaş makinesiOrtadoğu’da bataklığa saplanmış, bölge halklarınezdindeki saygınlığı ise yerlerde sürünenWashington’daki savaş baronlarının dönemselihtiyaçlarıyla tam bir çakışma içindedir.

2009’un Ocak ayında başkanlık koltuğuna oturanBarack Obama’nın Nisan’da Türkiye’ye gelmesi,Aralık ayında ise Tayyip Erdoğan’ın kalabalık birheyetle Washington’da huzura çıkması bir tesadüfdeğil. Taraflar, Türk sermaye devletinin, ABD’ninbölgesel politikalarıyla uyum içinde oynayacağı etkinrolün çerçevesini çizmeye çalışırken, kirli pazarlıklarıise perde arkasında sürdürüyorlar.

Palazlanan Türk burjuvazisi, ABD politikalarıylauyumlu bir “bölgesel güç” olmaya heveslenirken,Barack Obama yönetiminin de, bu müzmin tetikçirejimin daha etkili suç ortaklığına ihtiyacı var. AncakTürk sermaye devletinin bu uğursuz rolüoynayabilmesi için, öncelikle Ermenistan’la ilişkilerindüzeltilmesi ve Kürt sorununa iğreti bir çözümün

bulunması gerekiyor. Egemenler arası iktidar ve rant savaşı, bu iki

sorunun çözümünü zorlaştırıyor. Ermenistan’lailişkilerin düzeltilmesi özellikle faşist MHP ile onunizinden giden CHP’nin ırkçı tepkileriyle, “Kürtaçılımı” ise yine MHP-CHP ikilisinin sertmuhalefetiyle karşılaşıyor. ABD’nin isteğiyle Kürtsorunu konusunda kimi zaman hükümetle uyum içindegörünen ordu ise çatışmaları körükleyen tutumunu terketmiş değil. AKP’nin de ırkçı zihniyetin bir parçasıolması, Kürt sorununun iğreti de olsa bir çözümeulaştırılmasını zorlaştırıyor.

Bu tablodan yansıyanlar, Türk burjuvazisi ile onundevletinin “etkili bölgesel güç” olma çabalarının,önümüzdeki dönemde de rejimin derinleşençatlaklarına takılmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Polis terörü ve cinayetlerinde tırmanma

Kapitalizmin küresel krizinin etkilerini aşamayan,rejimdeki çatlakların derinleşmesini önleyemeyen,Kürt sorununu iğreti bir çözüme ulaştırma konusundayol alamayan, böylece “etkin bölgesel güç” olmauzağında kalan sermaye iktidarı, gidereksaldırganlaşmaktadır.

Geride kalan 2009 yılı, açılım demogojilerinerağmen Kürt halkına karşı kirli savaş yöntemlerininuygulandığı bir yıl oldu. Son günlerde belediyebaşkanları ve BDP yöneticilerine karşı girişilen saldırı,rejimin Kürt halkının özgürlük ve eşitlik özlemlerikarşısındaki tahammülsüzlüğünün olduğu kadaraczinin de göstergesidir.

Öte yandan AKP hükümeti tarafından yasal kılıfauydurulan polis terörü ve cinayetlerinde ise, 2009’dagözle görülür bir artış oldu. 19 Kasım akşamıEsenyurt-Avcılar polisi komünist işçi AlaattinKaradağ’ı sokak ortasında infaz etti; Diyarbakır polisi6 Aralık’ta Dicle Üniversitesi öğrencisi Aydın Erdem’isırtından vurarak öldürdü; 18 Aralık’ta yine Esenyurt-Avcılar polisi gözaltına aldığı 20 yaşındaki OsmanAslı’yı katletti.

Yıl sona ererken polisin bir ayda alenen işlediği bu

üç cinayet, rejimin izlediği politika hakkında fikirveriyor. Ayrıca geçen yıl içinde kolluk kuvvetlerionlarca cinayete ve bini aşkın işkence suçuna imzaattılar. İnsan hakları örgütlerinin hazırladıklarıraporlar, sadece kayıt altına alınan işkence vecinayetlerdeki artışı belgeleyerek ortaya koymaktadır.

1 Mayıs kutlamaları başta olmak üzere neredeyseher eyleme saldıran kolluk kuvvetleri, hak aramamücadelelerine de azgınca saldırıyorlar. Son olarakitfaiyecilere, demiryolu çalışanlarına ve TEKELişçilerine gaz bombaları ve biber gazıyla saldıranpolis, Tayyip Erdoğan’ın belirttiği üzere “rejimingüvencesi” olduğunu kanıtlıyor.

Kolluk kuvvetlerinin işkence ve cinayet suçlarına“yasal kılıf” uydurmak için kanun çıkaran AKPhükümetinin “demokratik açılım”dan söz etmesi ise,dinci-gericiliğin de, Amerikancı rejimin diğertemsilcileri gibi riyakarlıkta sınır tanımadığını bir kezdaha kanıtlamıştır.

Sermaye düzeninin işsizlik, yoksulluk, sefalet ve zorbalıktan başka sunacağı bir şey yoktur!

2009 yılının tablosu, kriz içindeki kapitalistdüzenin işçi sınıfına, emekçilere, kadınlara, gençliğeve ezilen halklara vaadedebileceği bir şey olmadığınıgösteriyor. Bunun böyle olması şaşırtıcı olmadığı gibi,kaçınılmazdır da. Zira insanın insan tarafındansömürülüp köleleştirilmesine dayalı bir sistem olankapitalizm, insanca yaşam ve çalışma koşullarınaulaşmanın önündeki temel engeldir. Barbarlık içindeçöküşün önüne geçebilmenin tek yolu bu engeliyıkmaktır.

Sadece toplumların değil, yerküre üzerindeki tümcanlıların da geleceğini riske atan, doğayı sürekliyıkıma uğratan kapitalizmin insanlığın ayakbağıolmaktan çıkarılması, başka bir ifadeyle bu sisteminyerle bir edilmesi şarttır. İnsanlığın aydınlık ufuklaradoğru devam eden yürüyüşünün hedefine ulaşması,ancak bu engel aşıldıktan sonra mümkün olacaktır.

nlar…

m: İnsanca çalışma ve

aşmanın önündeki temel engeldir!

osundan yansıyanlar… Sayı: 2010/01* 1 Ocak 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: SI Kizil Bayrak 2010-01

Son çeyrek asrın en kritik yılı: 201018 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

2010 yılı, sınıf mücadelesi açısından hem ulusal,hem de uluslararası düzeyde son 25 yılın en kritik yılıolacağa benziyor. Kapitalist krizin yıkıcı etkilerikatastrof mahiyetine bürünebilir. Eldeki veriler debunu gösteriyor. 2008 sonrası krizin yarattığı yıkıcıetkiler kapitalist devletlerin 50 trilyon dolarlıksübvansiyonuyla bir düzeyde engellenmeye çalışıldı.Büyük tekeller ve bankalar kapitalist devletin aktifmüdahalesiyle koruma altına alındı. Bu gelişmedevletin piyasa tanrısının koruyucusu ve sermayenindostu ve uşağı olduğunu bütün çıplaklığıyla ortayakoydu. Birleşmiş Milletler Suçla Mücadele DairesiBaşkanı küresel mali krizde bankaların kara paraylakurtulduğunu açıkladı. Narko-ekonomininkapitalizmin ayrılmaz bir parçası olduğu, yetkiliağızlardan da böylece ifade edildi. Ne var ki devletmüdahalesi ve narko-ekonominin yarattığı olanaklarda sonsuz değil. Şimdi olası ve son derece sarsıcı vebirbirini tetikleyen ikinci finansal köpüktenbahsediliyor. Böylesine bir dalganın olağanüstüsarsıntılar yaratacağı ortadadır. ABD otomotiv deviGeneral Motor’un iflas etmesi, Ford’un ve Chrysler’iniflasın sınırından dönmesi, birçok yatırım bankasınınyaşadığı iflas zinciri 2008’deki spekülatif çığınyarattığı sonuçlardan bazılarıydı. Ayrıca İzlanda,İrlanda ve bir dizi ülke ciddi problemler yaşamıştı.Olası ikinci spekülatif köpük dalgası bırakın şirketiflaslarını, ülke iflaslarını da beraberinde getirebilir.Post-kapitalist merkezlerden biri olarak sunulan finansve yatırım mabetlerine dönüştürülen Dubai’ninbugünlerde içine girdiği süreç ve yaşadığı problemlerbu tezi güçlendirmektedir. Yunanistan’ın da benzer birspekülatif anafor içine girdiği tartışılıyor. AB’ninyumuşak karnı olan emperyal çekirdeğin periferisindeyer alan İspanya ve Portekiz’de de ülke iflaslarıbekleniyor. Böylesine bir gelişmenin muazzamsonuçları olacağı ortadadır.

Kapitalist krizin giderek katastrofa evrilmepotansiyeli taşıdığını şu veriler de gösteriyor: ILO2010 yılında dünya çapında işsiz sayısına 56 milyonkişinin daha ekleneceğini açıkladı. İstanbul’da yapılanIMF ve Dünya Bankası toplantısında tablo daha vahimolarak ortaya konuldu. 2010 yılında işsiz sayısının 59milyona ulaşacağı bildirildi. Ayrıca 90 milyon insanınyoğun bir yoksulluk içine gireceği vurgulandı. Krizdeherhangi bir olumlu gelişme olmazsa, bazı üçüncüdünya ülkelerinde savaşların kaçınılmazlığı ilerisürüldü. Bu açıklamaların iki emperyalist örgütünyöneticileri tarafından yapılması ayrıca dikkatçekiciydi.

Metropol ülkelerdeki işsiz sayısındaki yükselişçarpıcı bir boyuta ulaştı. ABD’de işsiz sayısının 14milyon olduğu açıklandı. Bu sayının 7.5 milyonununson bir yılda işini kaybedenlerden oluşması çok dahaçarpıcıdır. AB’de toplam işsiz sayısı 21 milyonayükseldi. İngiltere’deki durum da çok farklı değil.İşsizlik kronik bir vakaya dönüştü. Japonya’da işsizsayısı 2009 yılında olağanüstü arttı.

Dünya Bankası verilerine göre gıda fiyatları son 3yılda % 83 oranında yükseldi. Yaşanan krizleAfrika’da 700 bin çocuğun daha öleceği açıklandı.Kriz, 1.25 dolarla yaşamak zorunda kalan Afrikalılarıdaha büyük sefalete sürükledi.

Uluslararası düzeyde işsizliğin ve yoksulluğunyaygınlaşmasıyla birlikte hayırsever kapitalizmuygulamaları hayata geçirilmeye başlandı.

Almanya’da 40 bin gönüllünün çalıştığı 847 sosyaldayanışma evinde, 1 milyondan fazla insana gıdamaddesi yanında günlük gereksinmelerini karşılayacakeşyalar dağıtılıyor. Bugün yine Almanya’da nüfusun% 13’ten fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor.Yoksulluğun çarpıcı gerçekliği karşısında İngilizpapaz Tim Jones “yoksullar çalabilir” açıklamasınıyaptı. Hemen devreye giren kilise, papazı eleştirdi veyoksul insanların yardım kuruluşlarına başvurmalarınıistedi.

Türkiye’deki tablo da olağanüstü vahimleşmişdurumda. Kriz sonrası işten altılan işçi sayısı 1milyonu geçti. Bugün devletin resmi açıklamalarındabile açık ve sayılamayan işsiz sayısının 5 milyonunüzerinde olduğu belirtiliyor. Gerçek sayı yeni işsizlerlebirlikte 7-7.5 milyona ulaşmış durumda. Bu kitle arasıra bulduğu işlerle, sokak işçiliği yaparak, marjinalsektörlerde çalışarak, feodal ilişkilerinin desteğiyleyaşamını bir düzeyde idame ettiriyor. Bundan dolayıbüyük patlamalar olmuyor ve öfke ayağa kalkmıyor.Ayrıca sınıf hareketinin tarihinde işsizlerin örgütlenmepratiklerinin azlığı bu kitlenin harekete geçmesiniengelliyor. Şunun da altını çizmekte yarar var; bugünsokak işçileri, marjinal sektörde çalışanlar, hattaTürkiye işçi sınıfının % 65’lerini oluşturan güvencesizişçiler bir başka manada yeni işsizlerin potansiyelidir.Her an işsiz kalmaları muhtemeldir. Bazı durumlardave dönemlerde bir süre işçi, bir süre işsiz kalma gibi içiçe geçen durumlar da yaşanmaktadır. 2010 yılında varolan işsiz sayısına 1-1.5 milyon işsizin de eklenmesiolasıdır. Kısacası Türkiye’deki işsiz sayısı aşağı yukarı8.5-9 milyona ulaşacaktır. Sınıfın organik parçası olanbu muazzam kitlenin, Türkiye’deki siyasal sürecietkilemesi kaçınılmazdır.

Ayrıca Türkiye ekonomisi 2009 yılının ilkçeyreğinde 13.8 oranında küçüldü. Bu oran Türkiyetarihinin II. Dünya Savaşı sonrasındaki en büyükdüşüşüydü. Türkiye nüfusunun en az gelire sahip 15milyonluk kesiminin 4.5 milyonunun hiçbir sağlıkgüvencesinin olmaması başlı başına vahim bir durumuortaya koymaktadır. 2008’den itibaren ferdi krediborcunu ve kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerinsayısı hızla ve geometrik oranda yükselmektedir.

Kısaca yoksulluk, işsizlik, sefalet ve geleceksizlikgiderek yaygınlaşmakta ve derinleşmektedir.

Genel olarak belirttiğimiz bu gelişmeler yaşanandönemin hem ülke çapında, hem de uluslararasıdüzeyde bir dizi felaketi beraberinde getirdiğinigösteriyor.

Hava döndü

Bu süreç aynı zamanda sınıfsal antagonizmayıderinleştirdi ve keskinleştirdi. Türkiye işçi sınıfı krizinyıkıcı etkilerini hissetmesiyle birlikte hızla hareketegeçti. Sinter, Brisa, Gürsaş ve Tezcan’da içinde bir dizieksiklikler yaşansa da, gerçekleştirilen fabrika işgaleylemleri sınıfın krize karşı en net yanıtıydı. Ve onunkolektif karşı duruşunu açığa çıkarıyordu. Hatta sınıfbu eylemlerle dönemin model eylemlerini yarattı. İşçisınıfının kapitalizmin acıyan yerine vurmasıgerektiğinin altını çizdi. Bu eylemleri işyerikapatmalarına, toplu tensikatlara, işten atılmalara karşıgerçekleştirilen bir dizi eylem izledi. Birçok işyerindesendikalaşma mücadelesi yürütüldü. Çeşitli direnişlerve grevler yapıldı. 2009’da işgal, direniş ve grevsınıfın model eylemleri olarak öne çıktı.

Dağınık, aralarında bir koordinasyon olmayan,ağırlıkla kendiliğindenci bir tarzda gelişen bu eylemleriçinde özellikle Desa ve Meha direnişi iz bıraktı.

Desa direnişi bir sendikalaşma mücadelesi olarakgelişti. Bu direnişte Emine Arslan kimliği bir davakadını olmanın konsantre ifadesi oldu. Emine Arslandireniş boyunca her düzeydeki baskı, tehdit vemanipülasyona karşı dimdik ayakta kalmasıyla sınıfınonurunu kendi kimliğinde somutladı. Sıradan birişçinin muazzam gücünü açığa çıkardı. Davayainancın ve davanın kutsallığının somut göstergesioldu. Tek başına sınıfın kolektif gücünün taşıyıcısıgibi hareket etti. Dönemin en anlamlı model kimliğinioluşturdu.

Krizin tam ortasında Meha direnişi iki yöndenanlam taşıdı. Birincisi, bir alt işverende ya da fasonüretim yapan işyerinde başlayan direniş, sınıfınyaratıcı zenginliğinin sonucu, üst işverene yaniLCW’ye yöneldi. Meha işçileri LCW mağazalarını

Son çeyrek asrın en kritik yılı: 2010 Volkan Yaraşır

Page 19: SI Kizil Bayrak 2010-01

Son çeyrek asrın en kritik yılı: 2010 Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

bloke ederek, üst işvereni sıkıştırdı. İmajını zedeledi.Perakende satış mağazalarını çalışmaz hale getirdi.Taleplerinde ısrarcı olan Meha işçileri direnişlerinibaşarıyla sonuçlandırdı. Meha direnişi fason vetaşeron işyerlerinde hedefin neresi olması gerektiğinipratikleriyle gösterdiler. Sınıfa moral ve güç verdiler.Bunun yanında Meha direnişi mücadele azmi,kararlılık, sınıfın onurunu kendi kimliğindebütünleştiren dönemin model kimliklerini de ortayaçıkardı. Sınıf eksenli bir çalışmanın muhteşemliği venelere kadir olabileceği Meha direnişiyle bir kez dahagörüldü. Yine sıradan bir işçi olan Saliha Gümüş,direnişin önderlerinden biri ve dönemin model kimliğiolarak karşımıza çıktı. Aynı şekilde şu an direnişi tekbaşına ve büyük bir azimle sürdüren Entes’tenGülistan Kobatan da, dönemin model kimliği olarak izbıraktı.

Bu eylemlerin ve bu kimliklerin açığa çıkmasıtesadüfi bir gelişme değil, dönemin zenginliğininsomut bir dışavurumudur.

2009’da ücretlerin ödenmemesine, iştençıkarmalara karşı ve bir dizi sendikal örgütlenme vehak için birçok grev ve direnişler gerçekleşti. Bueylemler içinde öne çıkanlar ATV-Sabah, E-kart,Asemat, Asil Çelik, Sega Otomotiv, Ayzi Moda,Arçelik, Esenyurt Belediyesi ve itfaiye işçilerinineylemleri oldu. Bunların bir kısmında başarı sağlandıve bir kısmında mücadele halen sürüyor.

2009’daki işçi eylem ve direnişlerinin en gözeçarpan özelliği belirli bir lokalizasyona hapsolmasıydı.Bu lokalizasyon eylemlerin gücünü belirledi.Eylemlerin ekseni ekonomik içerikliydi. Talepler degünlük ve acil sorunlar üzerine şekillendi. Ama herşeye rağmen her eylem sınıf mücadelesine bir birikimsağladı. Kriz koşullarında ve sınıf bilincinin vekimliğinin son derece deforme olduğu şartlardayapılan eylemler, sınıfa moral ve güç verdi. Eğergerekli müdahaleler zamanında yapılabilseydi, bueylemlerin her biri son derece etkili ve çarpıcısonuçlar yaratabilirdi. Bu direnişler olağanüstüolumsuz koşullarda ve krizin yarattığı tedirginlik vegeleceksizlik ortamında işçi havzalarını aydınlatankıvılcımlar oldu. Ne yazık ki bu kıvılcımlar işçihavzalarını saran yangına dönüşmedi.

Kapitalist kriz sonrasında 1 milyonun üzerindeişçinin işten atılmasına karşın, büyük öfke patlamalarıyaşanmadı. Sistemin sınıf kimliğinde ve bilincindeyarattığı deformasyon onun eylem ve örgütlenmekapasitesini de direkt olarak etkiledi. 2009’un yazaylarında tartışılmaya başlayan Kürt açılımı sınıfhareketinde eksen kaymalarına yol açtı. Milliyetçi veırkçı histeri, kapitalist krizin yakıcı sonuçlarınınhissedilmesini engelledi. Bunun yanında ‘hayırseverkapitalizm’ pratikleri sınıfın kolektif halüsinasyonunuarttırdı. En fazla mikro sosyoloji düzeyinde içe dönükşiddet vakaları yaşandı. Fakat bu yoğun iştenatılmanın yarattığı öfke maalesef kolektif bir öfkeyedönüşmedi. Bunun bir nedeni siyasal öznelerin vesendikal yapıların işsiz yığınlara yönelik birperspektifinin ve somut bir örgütlenme projesininolmamasıydı. Diğeri ise bu işsiz yığınlarınınöfkelerinin massedilebileceği ve yaşamlarını birdüzeyde sürdürebilecekleri (sokak işçiliği, marjinalsektörde bulunan işler, sosyal çevrenin desteği gibi)olanaklarının olmasıydı. Ama her şeye rağmen buülkede işsizliğin ölümle eşdeğer olduğu da birgerçektir. Bugün 2010 yılındaki yeni işsizleri dehesaba katarak bu kitlenin örgütlenmesi ve bu kitleninöfke ve kininin sisteme dönmesi bizim elimizdedir.Unutulmamalıdır ki aynı kitle üst kimliğininoluşmadığı koşullarda, umutsuzluğun vegeleceksizliğin yaygınlaşmasına da paralel olarakfaşizmin kitle temeli de olabilir.

Neo-liberal politikalar ve kapitalist krizin yarattığıyıkıcı sonuçlar hayatın her alanını sosyal patlamaalanına dönüştürdü. Artık hayatın her alanı sosyal

dinamitlerle döşenmiş durumda. Yeter ki budinamitleri ateşleyecek örgütlenme, müdahale veeylem araçları yaratılsın ve bu dinamitleri patlatacakkatalizör olunabilsin.

25 Kasım eylemi bu anlamıyla önemli oldu. Her nekadar yeterli örgütlenmese bile yaşanan konjonktürünolağanüstülüğü, kamu emekçilerini harekete geçirdi.KESK dahil, sendikal bürokrasinin ataleti dipten gelenöfke ve arayış sonucunda kırıldı. Eylem bir nevi genelgrev olarak kendini dışa vurdu. Sınıfın içinde birikenöfkenin ne boyutta olduğunu ortaya çıkardı. Katılımdüzeyi, yaygınlığı ve etki gücü beklenenin çokötesinde gerçekleşti. 25 Kasım bir anlamda sınıfaçısından 2009 yılının kazanıldığını simgeledi. Bubirikim iyi değerlendirilebilirse, bürokratik bir kastadönüşmüş KESK değiştirilebilir, hatta yıkılarakyeniden yaratmanın önü açılabilir. Eylemin kendisibile taban örgütlenmelerinin önemini ortaya koydu.Birçok işyerindeki başarı zayıf da olsa bu tabanörgütlenmeleriyle gerçekleştirildi. Aynı tabanörgütlenmeleri kitle inisiyatifini kökleştirdiği gibiKESK’in de yeniden yapılanmasının sağlayabilir.Sokakla örgütlenme arasındaki diyalektik ancak tabanörgütlenmeleriyle somutlanabilir. Bu adım kamuemekçileri üzerinde hakimiyet kurmuş, korparatistsendikacılığın da parçalanması anlamına gelecektir.Eğer böylesi adımlar atılmazsa, 25 Kasım’ın birikimisendikal bürokrasinin manevraları içinde eritilebilir,hatta sendikal bürokrasiye yeni bir soluk aldırabilir.KESK marjinalize olmuş solun nüfuz savaşlarınıngerçekleştiği bir yapı olmaya devam eder.

25 Kasım’da öne çıkan eylemlerden biriBTS’lilerin gerçekleştirdiği iş durdurma eylemi oldu.Demiryolları felç edildi. Bunun üzerine devletBTS’lilere yöneldi. 16 kamu emekçisini açığa alarak,bir intikam hareketi başlattı. BTS’liler arkadaşlarınıyalnız bırakmadı ve ikinci iş bırakma eylemi yaptı.Devletin saldırısı da gecikmedi. 30 çalışan açığaalındı. Ama kısa bir müddet sonunda işe dönüşlerbaşladı. BTS’liler ancak mücadeleyle haklaralınabileceğini ve korunabileceğini pratik olarakgösterdiler. Bu da 25 Kasım’ın ayrı bir veçhesiydi.

Ardından gelen TEKEL direnişi aktüel jargon olan‘açılıma’ yeni bir boyut kazandırdı ve ‘gerçekaçılımın’ nerede olduğunu işaretledi. Kürdü, Türkü,Çerkesi, Lazı, alevisi, sünnisi, şafisi, başı örtülü veyabaşı açık olanı, sağcısı ve solcusuyla işçi sınıfı ülkeninbaşkentini işgal etti. TEKEL işçileri sermayenin açıksaldırısına karşı harekete geçti ve alt kimlikleriniaşarak üst kimlikleriyle, işçi olma kimlikleriyle

devreye girdi. Emekle sermaye çelişkisinde safını netolarak belirledi. Kapitalist devletin tavrı da çok netti.TEKEL işçisi Ankara’da kapitalist devletin niteliğiniyaşayarak gördü. Her cop darbesi, atılan her gazbombası TEKEL işçisinin kimliğini inşa etti. Sınıfındirenci karşısında Türk-İş bürokrasisi harekete geçmekzorunda kaldı. Direniş, özellikle sınıftan yana bazısendikalar ve Türk-İş tabanı tarafından aktif olarakdesteklendi. 2010 yılına girerken 25 Kasım’dan alınanmücadele bayrağı, TEKEL işçilerinin direnişiyletaçlandırıldı. Sınıfın moral motivasyonu arttı. 2009yaz aylarında yaşanan durgunluk, rehavet hızla aşıldı.

TEKEL işçilerinin başarısı 2010 yılında sınıfhareketinin yönelimini belirleyecek bir içeriktedir. Nevar ki devrimci güçlerin olmadığı koşullarda CHP’nindevreye girerek TEKEL işçilerinin mücadelesini AKPkarşıtı bir mücadeleye indirgemesi son derece tehlikelibir gelişmeyi de işaretlemektedir. Bu da sınıfınmücadelesinin sermaye klikleri arasındaki iktidarsavaşları içinde eritilmesidir.

Bugün sınıf içinde yeterli çalışma yapıldığında,TEKEL işçilerinin mücadelesi dahil, mücadeleninhızla anti kapitalist bir içeriğe bürünmesi işten biledeğildir. İşsizlik tehlikesi yoksulluk ve sefaletinyıkıcılığı, sınıfsal öfkeyi ve kini tetiklemektedir. Buöfkeye ve kine ihtiyacımız var. Ve bu öfke ve kinkapitalizme ve sisteme yönelmelidir. Eğer bu çalışmayapılmazsa yıkıcı gücün bir rektifikasyon aracınadönüşmesi kaçınılmazdır.

Sistem Mustafakemalpaşa’da aslında bütünacımasızlığını ortaya koydu. 19 tane yanan ve kömürhalini almış işçi arkadaşımız kapitalist sisteminaşağılıklığını, simsarlığını ve pisliğini yaşamlarınıkaybederek gösterdiler. Tıpkı daha önce Topkapı’dayaşanan katliam gibi. Kapitalist devlet de bütünözelliklerini alenen ortaya koyuyor. İşçi sınıfının herdüzeydeki hak istemi ve talebi şiddetle karşılıkbuluyor.

2010 yılının, sınıf mücadelesinin keskinleşeceği biryıl olacağı ortadadır. Görev, kapitalist sistemi vekapitalist devleti teşhir etmektir. Sınıfın öfke ve kininikolektif bir öfkeye ve örgütlülüğe dönüştürmektir.Neo-liberalizmin ve kapitalist krizin yarattığıtoplumsal dinamitleri ateşlemektir. Iskra’cılar yolaküçük kıvılcımlarla çıktılar. Bizlerin görevi de küçükkıvılcımları alev toplarına dönüştürmektir. Artık herişçi atölyesi, her fabrika, her işçi havzası, hatta her işçikenti sınıfsal öfkenin ve kinin odağına dönüşmüştür.Bu alanlarda öfke ve kini tetiklemek devrimcileringörevidir. Yaşanan sınıfsal antagonizma hiçbeklenmedik anda havza grevlerinin, hatta kentgrevlerinin önünü açabilir. Sorun buna hazırlıklıolmaktır. Küçük alevleri yangına dönüştürmektir. 2010yılı kavganın yılı olacağa benziyor. Sinter’leri,Brisa’ları yaygınlaştırmak, 25 Kasım’ları ve TEKELdirenişlerini kökleştirmek bizlerin elindedir. Böylesibir mücadelenin enternasyonal bir içeriği olduğuunutulmamalıdır. İngiltere’de korsan ve illegal grevler,Fransa’da rehin alma eylemleri ve fabrika işgaleylemleri, Güney Kore’de ve Bangladeş’te fabrikaişgalleri sınıfın kolektif ruhunu inşa etmektedir.Uluslararası düzeyde sınıfsal öfke ve kin artıkharekete geçmiştir. Sinter, Tezcan ve Brisa’ylaSsangyong fabrika işgalleri, TEKEL işçilerininbaşkenti zapt etmeleriyle Caterpillar’daki rehin almaeylemleri arasında diyalektik bir bağ vardır. Budiyalektik yeni enternasyonalizmin mayasıdır.Kolektif Prometeus’un, yani işçi sınıfının finanskapitalin saldırısına cevabı net olmalıdır. 1919’daAlman devrimcileri Spartakistler izlenmesi gerekenyolu göstermektedir: Proletarya, ayağa kalk! Savaşa!Kazanacağın koca bir dünya var önünde vesavaşacağın koca bir dünya! Burada, insanlığın enyüce amaçları uğruna, dünya tarihinin sınıfsavaşımında, düşmana söyleyeceğimiz tek şey şu:“Göze göz, dişe diş!”

Page 20: SI Kizil Bayrak 2010-01

Polis kurşunu ile yaşamını kaybeden insanlarınsayısı her geçen gün artıyor. Ortaya çıkan bilanço polisterörünü ve cinayetlerini üstü örtülemez bir biçimdegözler önüne seriyor. Geçmişten farklı olarak bugüntoplumun geniş kesimleri polis terörünün varlığındanhaberdar. Çok değil, bir 10 yıl kadar önce insanlar,gözaltında su borusuna asarak intihar edenlerle ilgiliburjuva medyaya yansıyan asılsız haberlereinanabiliyorlardı. Ama bugün artık 7’den 70’e herkespolisin taraf olduğu olaylarda Emniyet tarafındanyapılan açıklamaları şüpheyle karşılıyor. Genişkesimlerin polis terörü karşısında geçmişe oranla dahabilinçli olmasının gerisinde ise artık bu terörün dahaayrımsız ve ortalık yerde uygulanıyor olması yatıyor.Eskiden işkence kapalı kapılar ardında ve özellikletoplumun ilerici-muhalif kesimlerine uygulanırken,bugün polis sokak ortasında ilerici ya da değil,kendisine sadece soru soran kişileri dahi dövebiliyor,vurabiliyor.

Elbette bu dizginlerinden boşalmış saldırganlıktoplumun bir kesiminde kabuğuna çekilme etkisiyaratsa da, başka bir kesiminde ise ciddi bir tepkiye yolaçıyor. Özellikle son dönemde artan cinayetler artıkburjuva medya tarafından dahi meşrulaştırılamadığıyerde, hemen herkes kişi olarak polis ve emniyetkurumuna duyduğu güvensizliği dile getiriyor.

Bu güvensizliğin yersiz olmadığı da açık. Yapılanaraştırmalara göre tecavüz yahut taciz gibi cinselsuçların mağduru olan kadınların yarısından fazlasınınşikayetçi olmaktan kaçınmasının nedeni, toplumbaskısından öte, karakolda da tacize uğramak korkusu.Herhangi bir polisle, polisin görevi ile ilgili ya da ilgisizbir konuda sorun yaşayan ve polisten şikayetçi olmakarzusu ile karakola başvuran kişiler ise, çoğu kezşikayetçi olarak girdikleri kapıdan “polise mukavemetsuçunu işlediği iddia olunan şüpheliler” olarakçıkıyorlar. Ki bunlar en şanslıları 2008 yılının Ağustosayında Uşak’ta yaşandığı gibi, genelde polisi poliseşikayet etmenin sonucu bir torba dayak yiyip, işkenceyeuğramak oluyor.

“Bağımsız Kolluk Şikayet Mekanizması”polis terörünü çözer mi?

Sermaye düzeninde “bağımsız” sözcüğünün kutsalbir anlamı vardır. Herhangi bir kavramın, kurumun,kişinin başına “bağımsız” sözcüğü geldi mi bütünişlevi-işleyişi değişmiş gibi bir muamele görür.Tarafsızlığı, objektifliği su götürmez ilan edilir. Şimdiaynı sözcük, toplum genelinde artan polis terörüne karşıoluşan tepkiyi dizginlemenin bir aracı olarak bir kezdaha karşımıza çıkıyor.

Abdülkadir Aksu 27 Aralık günü, Adana’dademokratik açılıma ilişkin yaptığı daldan dala atlayankonuşmasında toplumun “polisi polise, jandarmayıjandarmaya şikayet ediyoruz. Hiçbir şey olmuyor”serzenişine değinerek, demokratik açılım kapsamındabu sorunun da çözüleceğini vaat etti. Sermayedüzeninin son dönemde artan polis cinayetlerinin veişkencelerinin gerisindeki sorumluluğunu üstündenatabilmesi için alelacele düşünülmüş ve esasında ithaledilmiş bu çözümün ise “bağımsız kolluk şikayet

mekanizmalarının” kurulması olacağını söyledi. Aksu konu ile ilgili şunları söyledi: “Bağımsız

Kolluk Şikayet Mekanizması” ile ilgili de bir tasarıhazırlayarak meclise sunacağız. Yıllarca bu konulardavatandaş şikayet etti. ‘Polisten şikayetçi oluyorum,polisin kendisi inceliyor, jandarmayı jandarmainceliyor, nasıl olur bu işler’ diyordu. Artık, işler böyleyürümeyecek. Bağımsız Kolluk Şikayet Mekanizmasıiçin tarafsız komisyon oluşturulacak. Elbette içindepolis ve jandarma bulunacak. Ancak, ağırlıkla bağımsızkişiler yer alacak”

Böylece hükümet polis terörünü çözmeyeceğini ilanetmiş, bunun yerine olan olduktan sonrabaşvurulabilecek bir merci göstermiş oldu. Bu yöntemTürkiye’de hemen her konuda uygulanan yöntemdir.Sorunun kaynağını çözmek yerine, görünen yüzü ileilgili göstermelik çözümler üretmek sermaye düzenininsık sık yaptığı makyajıdır.

Peki böyle bir mekanizma polis terörünü bir nebzeolsun çözer mi? Bağımsız bir kurul oluşacak neticede,muhtemelen içerisine göstermelik bile olsa bir takım“demokratik kurum”ların temsilcileri de alınacak. Pekipolis terörüne set çekilmiş olacak mı? Bu soruya yanıtverebilmek için ilkel bir biçimde süreci işletelim:Polisten, yine bir kimlik kontrolü sırasında, sizekimliğini ibraz etmesini istediğiniz için dayak yediniz,hakaret işittiniz vs. Sonra bu bağımsız kurula gittiniz.Şikayetinizi yaptınız. Bu arada size saldıran polis de herzaman olduğu gibi sayfalarca uyduruk tutanaklarınıtuttu. Sonra... Sonrası elbette yok... Yine bütün belgelersavcılığa gidecek. Sonra yine “bağımsız yargı”, kendigibi “bağımsız kurumdan” gelen bilgileri inceleyip,polisine arka çıkacak ve takipsizlik verecek. KısacasıAksu’nun demokratik açılım güzellemeleri ile anlattığıbu kurum yarın bile kurulsa, polis terörünündizginlenmesi bakımından değişecek tek bir şey yok.

Kaldı ki bu kurulun daha etkin bir işlevi olsa dahibağımsızlığının “sermaye düzeninden bağımsız” birkapsamı olmadığını bildiğimiz yerde, kurum sermayedüzeninin tercih ettiği ölçüde işleyecek, dokunulmazsınırlara yine dokunmayacak. Zira bu tabloyu toplumunher bir bireyi “bağımsız yargı”nın bulanık bağımsızlığıve göbekten bağlılığından çok da iyi bilmektedir.

Polis terörünü çözmeyen bir kurum nedenkurulacak ve ne işe yarayacak?

Sermaye düzeninin dönem sözcüsü AKP, yine süslüpüslü ifadeler ve demokrasi palavralarıyla topluma şovyapma derdinde. Ama sihirli değnekmiş gibi lanseedilen bu kurumla ilgili tartışmanın gerisinde, toplumungeniş kesimlerinin mağduriyeti değil, Türkiye’nindefalarca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndekimahkumiyeti yatmaktadır. Evet, bütün diğer demokratikaçılım masallarında olduğu gibi, burada da çözülmekistenen insanların güvensizliği, huzursuzluğu değil,sermaye düzeninin ihtiyaçlarıdır. Türkiye bundan öncedefalarca faili polis olan olayların soruşturmaaşamasında polisin görevlendirilmiş olması nedeniyleadil yargılama ilkelerine aykırılık, soruşturmanıntarafsız ve bağımsız yürütülmesi ilkesine aykırılıkgerekçesi ile mahkum edilmiştir. Şimdi ise bu kurumlabirlikte gerçek anlamda değil ama şeklen bu gerekçe ilemahkum olmanın önüne geçilmek istenmektedir.

Hemen her gün polis terörüne maruz kalma tehlikesiile karşı karşıya olan geniş kesimlerin yaşamında bukurumun bir işlevi olacak mıdır? Elbette! Yine insanlardayağını yiyecek ve yine yargılama süreçleri sonuçsuzkalacak. Ama polisten şikayetçi olmak istediklerindekarşılarına güler yüzlü ve presentable kişilerçıkartılarak en azından öfkeleri dizginlenecek!

Sermaye devleti polis terörünü çezmez!20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Esenyurt’ta polis terörü protesto edildi

27 Aralık Pazar günü BDSP, DHF, ESP-G, YDİÇağrı tarafından örgütlenen ortak eylemle polisterörü ve cinayetleri teşhir edildi.

Depo Kapalı Cadde’de sloganlar ve alkışlarlatoplanan kitle, Esenyurt-Avcılar polisinin son olarakFirüzköy Karakolu’nda Osman Aslı isimli gencikatlettiğini hatırlatarak polis terörüne son verilmesigerektiğini haykırdı.

İşçilere, emekçilere ve ezilen halklara yöneliksaldırıların devlet terörü eşliğinde sürdüğünü ifadeedilen açıklamada, bir cinayet şebekesi gibi çalışanEsenyurt-Avcılar polisinin suç dökümühatırlatılarak, sokak ortasında infaz edilen komünistişçi Alaattin Karadağ’ı katledenlerin, TEKEL, itfaiye ve demiryolu işçilerine saldıranlarla aynı olduğusöylendi.

Açıklama şu sözlerle sona erdi: “Ama bu devran hep böyle gitmeyecek! Bugüne kadar gerçekleştirilen tümvahşi saldırılara, baskılara, işkencelere rağmen bu ülkenin işçi, emekçileri, devrimcileri teslim alınamamışdevrimci, değerlere sahip çıkmışlardır. Faşist katiller sürüsünden ve onların tasmasını tutan sömürüdevletinden ve onların kokuşmuş düzeninden hesabı yine bu ülkenin işçi, emekçileri soracaktır.”

Polis terörünü ve cinayetlerini teşhir eden dövizlerle Alaattin Karadağ’ın fotoğraflarının taşındığı eyleme60 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Polis terörüne çözümsüz çözüm önerisi: “Bağımsız” kolluk şikayet mekanizması!..

Çözülmek istenen sermaye düzeninin ihtiyaçlarıdır!

Page 21: SI Kizil Bayrak 2010-01

Karadağ cinayeti aydınlatılsın! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

19 Kasım akşamı Esenyurt’ta polis tarafındankatledilen Alaattin Karadağ ve tüm polis cinayetikurbanları için Taksim’de buluşan ilerici ve devrimcigüçler 26 Aralık günü Galatasaray Lisesi’ne yürüyüşgerçekleştirdi.

BDSP, PDD, EHP ve TÖP’ün örgütlediği DHF veDevrimci Hareket’in de destek verdiği eylemde“Karadağ cinayeti aydınlatılsın! Katiller yargılansın!”pankartı açıldı. Yürüyüşte Alaattin Karadağ’ın yanısırayine devlet tarafından katledilen Engin Çeber, CeylanÖnkol, Uğur Kaymaz, Osman Aslı’nın resimleritaşındı.

Açıklamada Alaattin Karadağ’ın katledilmesinindevletin uyguladığı sistematik baskı ve terörün birparçası ve devamı olduğu ifade edilerek, TEKEL’de,demiryolu grevinde, belediye işçilerinin eylemlerindeolduğu gibi hak arama mücadelesi sürdüren işçiemekçilerin de polis terörüne maruz kaldıklarıvurgulandı. Toplumun tüm kesimleriyle polisterörünün hedefi haline geldiği ifade edildi.

Açıklamada, estirilen bu baskı ve terör havasındadevrimcilerin de özel bir hedef oldukları vurgulandı.

Alaattin Karadağ cinayetiyle yeniden gündemegelen Esenyurt-Avcılar polisinin kanlı siciliyle dikkatçektiği ifade edilirken, bölge polisinin tam bir cinayetşebekesi gibi hareket ettiği belirtildi. Bu şebekenin sonbirkaç ay içerisinde Karadağ cinayeti, Özkan Gerçekve Ömer Adıgüzel isimli iki devrimcinin vurulması,devrimcilerin kurşunlanması, kaçırılması, tacizedilmesi gibi siyasal faaliyete dönük saldırılarınınyanısıra Volkan Polat, Feyzullah Ete ve OsmanAslı’nın öldürülmesi, Yusuf Uzun ve Güney Tuna’nındövülerek hastanelik edilmesi gibi olaylarla sıradaninsanlara saldırdığı vurgulandı.

Karadağ cinayetinin aydınlatılmasının talepedildiği açıklama, “Karadağ cinayetindeaydınlatacağımız her karanlık nokta poliscinayetlerinin, dizginsiz baskı ve terörün önünükesmek işlevi görecektir. Buradan Karadağ cinayetiaydınlatılana ve eli kanlı katiller yargılanana kadarmücadelemize devam edeceğimizi ilan ediyoruz.”sözleriyle sonlandırıldı.

Açıklamanın ardından oturma eylemine geçildi.“Çav Bella” ve “Bize ölüm yok” marşlarınınsöylendiği eylem sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Esenyurt’ta polis tacizi teşhir edildiYeni Demokrat Kadınlar, 26 Aralık günü saat Esenyurt Meydanı’nda gerçekleştirdikleri basın açıklaması

ile 7 Aralık günü yaşanan polis tacizini protesto etti. Emekçi Kadın Komisyonları (EKK), EHP’li Kadınlar, ESP’li Kadınlar, Çağrı Dergisi ve direnişteki

belediye işçilerinin de destek verdiği eylemde, “Kadına yönelik şiddete hayır! / Yeni Demokrat Kadınlar”pankartı açıldı.

Basın açıklamasını gerçekleştiren Pınar Kalaycı, sömürücü egemen sistemin silahlı bekçileri olan polisinher zaman ama özellikle de son süreçte emekçi halka ve devrimcilere yönelik saldırılarında artışın çok netolarak gözlemlendiğini belirtti.

“Polis, TEKEL, Esenyurt, itfaiye, demiryolu işçileri gibi hakkını arayan işçilere saldırırken, siyasal vedemokratik hakları için sokağa çıkan Kürtlere saldırırken, Alaattin Karadağ gibi devrimcileri katlederken hepaynı görüntülerle karşı karşıyayız. Sonsuz bir pervasızlık ve rahatlık” diyen Kalaycı, özellikle Esenyurt-Avcılar bölgesinde polis terörünün ve pervasızlığının arttığını belirtti.

Kalaycı, Kıraç’ta İşçi-Köylü okuru ve Yeni Demokrat Kadınlar faaliyetçisi Songül Araç’ın 7 Aralık günüpolis tarafından taciz edildiğini hatırlattı.

Basın açıklamasının ardından, Songül Araç da bir konuşma yaparak, polisin her türlü baskı ve saldırısınınkendisini mücadeleden alıkoyamayacağını belirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

GOP’ta bilgilendirme toplantısıGaziosmanpaşa BDSP, 26 Aralık günü, son dönemde yoğunlaşan polis terörü ve cinayetleri ile ilgili bir

bilgilendirme toplantısı gerçekleştirdi. “Polis terörü, yargısız infazlar ve Alaattin Karadağ dosyası” başlığı ile gerçekleştirilen toplantıya Alaattin

Karadağ’ın avukatları ve BDSP temsilcisi katıldı. Toplantıda ilk olarak BDSP temsilcisi söz aldı. BDSP temsilcisi, son dönemlerde yoğunlaşan polis

terörünün kapitalist sistemin topyekûn saldırılarından bağımsız olmadığını ifade etti. Polisin keyfi baskı vesaldırılarının PVSK ve TMY ile yasal bir kılıfa sokulduğunu dile getirdi. Son olarak tüm işçi ve emekçileripolis terörü ve infazlarına karşı taraf olmaya çağırmanın ve devrimci-ilerici güçlerle birleşik bir mücadeleörmenin önemine vurgu yapan BDSP temsilcisi daha sonra sözü Karadağ’ın avukatlarına bıraktı.

Avukatlar konuşmalarında, son iki yılda polis teröründe ciddi bir artışın söz konusu olduğunu ifade ettiler.PVSK ve TMY gibi faşist yasaların polise her istediğini yapma yetkisi verdiğini söyleyen Karadağ’ınavukatları, polisin terörü ve cinayetlerinin savcı ve hâkimler tarafından tam bir uyum içinde aklandığınıbelirttiler. Karadağ dosyasında da aynı durumun söz konusu olduğunu ifade eden avukatlar, cinayetle ilgilibirçok delilin karartıldığını vurguladılar. Cinayetin tanıklarının savcı tarafından hala dinlenmediğini söyleyenavukatlar, MOBESE ve telsiz konuşması kayıtlarının yok edildiğini, adli tıpta gerçekleşen usulsüzuygulamalarla ilgili ise hiçbir işlemin başlatılmadığını ifade ettiler.

GOP ve Sultangazi’de bulunan tüm ilerici ve devrimci kurumlara elden davetiye bırakılarak toplantıyakatılma çağrısı yapılmasına rağmen, söz konusu kurumlardan Toplumsal Dayanışma Ağı Derneği dışındakatılım sağlayan olmadı.

Kızıl Bayrak / GOP

İlerici ve devrimci güçler polis terörüne ve cinayetlerine karşı yürüdü!

“Karadağ cinayeti ve tüm siyasi cinayetler aydınlatılsın!”

Page 22: SI Kizil Bayrak 2010-01

Polis cinayetlerine son!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Alaattin Karadağ’ın geçtiğimiz ay polis tarafındankatledilmesi ile birlikte polisin sınırsız cinayet işlemeyetkisi bir kez daha gündeme gelmişti. Karadağ’ınkatledilmesinin üzerinden birkaç gün dahi geçmedenülkenin çeşitli yerlerinden yeni katliam haberleri geldi.

Yaşanan polis terörüne ve bu terörün son yıllardahız kazanmasının etkenlerinden olan PVSK’ya karşıkomünistler tarafından başlatılan kampanyaçalışmalarına İzmir’de de start verildi.

İzmir’de kampanya faaliyeti çağrısı

İzmir son dönemde özellikle Kürt halkına karşışoven kudurganlığın kışkırtıldığı, türlüprovokasyonlarla linçlerin tezgahlandığı, faşistpartilerin oy oranını ve sempatisini günden günearttırdığı bir il olma özelliği taşıyor.

Polis terörü örnekleri açısından da İzmir’in siciliİstanbul kadar olmasa da kabarık. Baran Tursuncinayetinden bu yana infaz vakaları azalmış olsa daher sokak başında karşılaşılan devriyeler demokratikbir hak olan afiş asma ve bildiri dağıtmayı dahiengellemeye çalışıyor. Pul vuran DLB’lilerin bibergazı sıkılarak ve kelepçelenerek gözaltına alınmalarıbunun son örneği. Böylesi bir tabloda İzmir genelindepolis terörüne karşı ortak bir mücadele vermek bir katdaha fazla anlam taşıyor.

Bu nedenle kampanya çalışmasının İzmir ayağınınörülmesi için ilk olarak yerelde faaliyet yürüten ilericive devrimci güçlerle, kitle örgütleriyle ve sendikalarlagörüşmeler yapıldı. Ancak görüşülen kurumlarınbüyük çoğunluğu çağrısı yapılan toplantılara dahigelmedi. Gelen birkaç kurum ise kampanyaya ancakdestekçi olabileceklerini belirtti. Yapılan toplantılarınardından kampanyanın İzmir’de de BDSP tarafındanörgütlenmesi kararlaştırıldı.

Bir aya yayılacak yoğun bir faaliyet

Alaattin Karadağ cinayetinin aydınlatılması vepolis terörünün son bulması talepleri ilegerçekleştirilen kampanya kapsamında haftalıkperiyodlarla gerçekleştirilecek oturma eylemleri,devlet terörü gündemli bir panelin yanısıra afiş-bildirigibi araçların yaygın kullanılması ile yoğun birpropaganda çalışması yapılması hedefleniyor. Ayrıcakampanyaya ilerici ve devrimci kurumlardan, kitleörgütlerinden, sendikalardan, aydın ve saratçılardandestek imzalarının alınması planlanıyor.

Kampanya çalışması, haftalık oturmaeylemlerinden ilkinin 2 Ocak Cumartesi günügerçekleştirilmesi ile başlayacak. Cumartesi günü12.00 ile 13.00 saatleri arasında Sümerbank önündegerçekleştirilecek eylemlerde her hafta devlet terörüfarklı bir yönüyle ele alınacak. Kürt halkına yöneliksaldırılar, Hrant Dink’in katledilmesinin yıldönümü,TEKEL işçilerine dönük devlet terörü ve İzmirüzerinden özel bir anlamı olan Baran Tursun cinayetide oturma eylemlerinin gündemleri olarak işlenecek.Oturma eylemleri süresince resim sergileri, tiyatrogösterileri ve müzik dinletileri de gerçekleştirilecek.

Özellikle TEKEL işçilerine ve Kürt halkınayönelik saldırılar gibi güncel gelişmelerin kampanyakapsamında ele alınabilmesi büyük önem taşıyor.Gerek faşist ablukayı yarmak, gerekse saldırılarayönelik tepkiyi örgütleyebilmek için bu iki gündem

işlenecek. Siyasal gündem ile yürütülen kampanyaçalışmasının paralel ilerlemesi için çaba harcanacak.

Kampanya süresince afiş ve bildirileri yaygınbiçimde kullanmak da büyük önem taşıyor. Bukapsamda bildirilerin kullanımına şimdiden başlandı.Menemen servis güzergahlarında bildiri dağıtımıyapıldı. Ayrıca Çiğli’nin işçi ve emekçi semtleri olanKüçük Çiğli ve Güzeltepe’ye bildiriler ulaştırıldı.Bayraklı-Onur Mahallesi’ne de bildiri dağıtımı yaygınbir şekilde yapıldı. Buca’da 1000’er adet bildiri işçi veemekçilerin yoğun olarak yaşadığı semtlerdekullanıldı. Afiş ve bildiri çalışmaları Ocak ayı ilebirlikte hız kazanacak. Ayrıca merkezi noktalardatoplu bildiri dağıtımları örgütlenecek.

Kampanyanın kurumlar ile birlikte örgütlenmesiimkanı yitirilmesine rağmen belirli taleplerçerçevesinde ilerici ve devrimci kurumların,sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin, aydın vesanatçıların desteğinin alınması da kampanyanınhedefleri arasında yer alıyor. Hazırlanan imza metni

şimdiden kurumlara ulaştırılmaya başlandı ve ilkimzalar alındı. Ocak ayı içerisinde kitle faaliyetininyanısıra destek imzalarının da yaygın biçimdetoplanması amaçlanıyor.

Katillerden hesabı emekçiler soracak!

İzmir BDSP olarak önümüzde yoğun bir kampanyadönemi duruyor. Bir yandan siyasal gelişmeleri büyükbir dikkatle izlerken bir yandan da başta AlaattinKaradağ cinayeti olmak üzere polis terörünügündemleştirmek ve İzmir’de yaratılmaya çalışılanfaşist ablukaya karşı sözümüzü söylemek görevi ilekarşı karşıyayız. Önümüzdeki bir aylık süreci buperspektif ile örecek, polis terörüne karşı işçi veemekçilerin tepkisini örgütleme hedefi ile hareketedecek ve “Katillerden hesabı işçi ve emekçilersoracak!” şiarını yükselteceğiz.

İzmir BDSP

BDSP’den polis terörü ve cinayetleriniteşhir faaliyeti

Sınıf devrimcileri, çeşitli illerde gerçekleştirdikleri çalışmalarla polis ve devlet terörünü sanayihavzalarında, fabrikalarda ve emekçi mahallelerinde teşhir ediyor. Bu kapsamda, “Keyfi gözaltılar, baskılar,işkenceler, infazlar…Polis terörüne ve cinayetlerine son / BDSP” şiarlı afiş ve bildirilerden binlerce kullanıldı.

Ümraniye BDSP, 25 Aralık günü Tepeüstü ve İstanbul Çarşısı’nda ajitasyon konuşmaları eşliğindebildiri dağıtımı gerçekleştirdi. Vergi Dairesi önündeki dağıtım sırasında bir BDSP çalışanı ihbar üzerine birekip tarafından yaka paça gözaltına alındı.

Dudulu Polis Karakolu’na götürülen BDSP çalışanı “Bir daha Ümraniye sınırlarında dağıtım yapma,tekrar karşımıza çıkarsan farklı muamele görürsün. Çevreyi kirletmekten, insanları rahatsız etmekten alırız,kılıfına uydururuz” denilerek tehdit edildi. BDSP çalışanı yaklaşık bir saat sonra serbest bırakıldı.

Sınıf devrimcileri 27 Aralık Pazar günü de gözaltı terörü ile karşı karşıya kaldılar. Madenler hattında polisterörünü teşhir etmek için afiş yapan sınıf devrimcileri sivil ve resmi polisler tarafından gözaltına alındı. “Afişyapmak için izinleri olmadıkları” gerekçesiyle gözaltına alınan 2 BDSP çalışanı, karakolda 140’ar TL paracezası kesildikten sonra serbest bırakıldı. Ceza makbuzu imzalanmayarak kesilen para cezası kabul edilmedi.

Tuzla BDSP 25 Aralık günü Tuzla Evliya Çelebi ve Yayla Mahalleleri’nde ve İçmeler Tren İstasyonu’ndabildiri dağıtımı gerçekleştirdi.

Gebze BDSP 27 Aralık günü Gebze Güzeltepe ve Beylikbağı mahalleleri ile fabrika çıkış saatlerindeyoğun bir işçi akışının olduğu Osmangazi Tren İstasyonu çevresinde bildiri dağıtımları gerçekleştirdi.

Bursa BDSP ise Teleferik, Esenevler, Bağlarbaşı, Yiğitler, Başaran, Emek Mahalleleri’nde, Kestelilçesinin Elmalık Mahallesi’nde ve ağırlıklı olarak öğrencilerin yaşadığı Görükle’de polis terörünü teşhir edenbildiriler işçilere, emekçilere ve gençlere ulaştırdı.

Ankara BDSP tarafından da OSTİM, Kızılay ve Mamak’ta bildiri dağıtımları yapıldı.Sefaköy BDSP de İnönü Mahallesi, İkitelli, Şahintepesi, Söğütlü Çeşme semtlerinin yanısıra dört metal

fabrikasına da dağıtım gerçekleştirerek bildirileri işçi ve emekçilere ulaştırıldı.Topkapı’da da sanayi içinde ve Cevizlibağ köprüde bildiri dağıtımları yapıldı.

İzmir’de kampanya faaliyetleri…

Katillerden hesabı emekçiler soracak!

Page 23: SI Kizil Bayrak 2010-01

Genç-Sen 3. Genel Kurulu üzerine... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

20 Aralık günü gerçekleşen Genç-Sen 3. OlağanGenel Kurulu, önceki iki genel kurullakarşılaştırıldığında kısmi olumluluklar taşısa da, genelplanda iç hesapların ve kirli pazarlıkların gölgesindegeçmiş oldu.

Gerek ön sürecinde gerekse de genel kurul anındageçmiş çalışma değerlendirilirken, liberal-reformistblok, bu kez hem güzellemeler yaptı hem de özeleştirilerverdi. Önceki genel kurullarda, ortaya çıkan eksikliklerya da yaşanan sıkıntılardan hiçbir şekilde sözedilmiyordu. Bu eksiklikleri ya da sıkıntıları dilegetirenlere karşı tahammülsüz davranılıyordu. Ancak bugenel kurulda, söz konusu bloğun bir kısmı, özeleştiriveren bir tutum ortaya koymaya çalıştı.

Bu çabanın olumlu bir adım olduğunun üzerindenatlamadan altı çizilmesi gereken şudur: Söz konusuöznelerin takındıkları tutumlarda samimi olupolmadıklarını genel kurul sonrası pratik süreçgösterecektir.

Genel Kurul ön sürecinden yansıyanlar

Belli yerellerin dışında, Genç-Sen’in hala sistematikve bütünsel bir çalışmaya sahip olduğu söylenemez.

Yaz döneminde harç zamlarıyla ortaya çıkangündemlere müdahaleyle birlikte bir ilerleme yaşanmışolsa da henüz istenilen pratik hat sağlanmış ve buçerçevede işleyen şubeler/yereller oluşturulmuş değildir.3. Genel Kurul, önceki ikisi gibi tamamen pratik önsüreçten yoksun olarak örülmemiştir. Yine de yerelleredayanan, etkili ve hedefli bir genel kurul sürecindenbahsetmek mümkün değildir. Genel kurul büyük orandaseçimlere sıkışan bir darlıkla ele alınmış, hareketinihtiyaçlarını karşılayacak bir temelde örgütlenmemiştir.

Öncesinde yapılan bir dizi tartışmada, “Demokratiküniversite, söz-yetki-karar hakkı!” şiarıyla genel kurulayürünmesi hedeflenmesine rağmen bu iddia hayatageçirilememiştir. Önce sendika içerisinde “demokrasiortamının oturtulması”nın hedeflendiği söylenmesinerağmen bunun zemini tam anlamıyla oluşturulamamıştır.Yerellerin çoğunda şube toplantıları ancak genel kurulunöncesindeki hafta içerisinde, apar-topargerçekleştirilmiştir. Böylece söz konusu yerellerin şubetoplantıları genel kurula yönelik önergelerin songönderilme tarihi sonrasında gerçekleşmiştir. Çoğuşubede var olan önergeler veya yeni döneme dairpolitikalar dahi tartışılmamış, yalnızca ÜYK seçimleriyapılmıştır.

Genel Kurul sürecinde liberal-reformist bloktarafından da dillendirilen birçok eleştiri/özeleştirinoktası, Devrimci Genç-Senliler tarafından ortayakoyulan eleştirilerin ötesinde bir şey değildir. Yakınzamana kadar böyle eleştirileri dinlemeye bile tahammüledemeyenler, süreçle birlikte sorunları belli yanlarıylagörmek/kabullenmek zorunda kalmışlardır. Özellikleyaz döneminden itibaren yaşanan pratik, Genç-Sen’intüzük maddelerini ve bürokratik dayatmalarını ezipgeçmiştir. Liberal-reformist bloğun, şu an için tartışmadüzeyinde de kalsa, söz konusu kısmi olumlu adımlarıatmasında bu pratik belirleyici olmuştur.

Liberal-reformist bloktaki özneler, blok dışındakigüçleri de kapsayan bir “denge politikası” daizlemektedir. Son dönemde, liberal-reformist bloğun ilkeve tutarlılıktan uzak kendi iç tartışmalarının yarattığı

gerilimlerin, söz konusu denge politikasının hayatageçirilmesinde etkili olduğunun altını çizmek gerekir.

Önerge tartışmalarından yansıyanlar

Bu genel kurulda, sunulan önergelerin başkatoplantılara ertelenmesi yönünde herhangi bir tartışmayapılmamış olması da olumlu tutuma bir göstergedir.Genel kurula sunulan tüm önergeler kürsüdenokunmuştur. Önergelerin bir kısmı, üzerinde yapılantartışmalar sonrası oylamaya sunulmuştur.

Ancak bu tabloya rağmen salondaki kitlenintartışmalara karşı genel bir ilgisizlik içerisinde olduğugözlemlenmiştir. Böylece önergeler üzerine canlı veverimli tartışmalar da yapılamamıştır. Genç-Sen’ineleştirilerimize konu olan gençlik hareketi içerisindekikonumlanışı ile gençlik hareketinin sorunlarına ilgisizüye profili arasındaki kopmaz bağ bir kez dahagörülmüştür.

Özellikle “Kadın sorunu” ile “Kürt sorunu ve barışsüreci” içerikli önergelerde, birçok tartışmadan özelliklekaçınılmıştır. Yapılan tartışmalara “herkesin bakışıfarklı, burası bunların tartışılacağı yer değil” biçimindeyanıtlar veren liberal-reformist blok temsilcileri, kendipolitik eksenlerindeki önergeleri genel kuruldangeçirmek için “cambazlık” yapmaktan geridurmamışlardır. Söz konusu önergelerin içeriğine dairtartışmaların tercihen üzerinden atlayan bu güçler, hızlıbir “indir-kaldır” yöntemiyle işin içerisinden sıyrılmayıbaşarmışlardır.

Genel Kurul boyunca gerginliğin tırmandığı tekörnek, lise önergeleri üzerinden yaşanmıştır. LiseliGenç-Senliler’in yürütmesi önerilen çalışma planının veliselilerin de şubeleşebilmesi yönündeki tüzükdeğişikliği önergesinin salon tarafından kabul edilmesiüzerine SDP’liler, bilindik tutumlarını bir kez dahaortaya koymuştur. SDP’liler tarafından, itiraz edilennoktaya dair tek bir söz dahi söylenmeden ve oldukçasaldırgan bir tutumla ilk oylamanın iptal edilmesi talepedilmiştir.

MYK seçimlerine yansıyan ilkesiz pazarlıklar

Liberal-reformist blok, attığı kimi olumlu adımlararağmen, kapalı kapılar ardında yapılan ilkesiz koltukpazarlıklarından bu genel kurulda da vazgeçmemiştir.

“Tüm siyasetlerin MYK içerisinde temsil edilmesigerek” sözlerinin arkasına saklanarak bir yandanbağımsız unsurların bu mekanizma içerisinde yeralabilmesi en başından engellenmekte, öte yandan dakafa hesabı üzerinden koltukların paylaşıldığı ilkesizkoltuk pazarlıklarının yolu düzlenmektedir. Öyle ki EHPGençliği, birçok tartışmada, bağımsız unsurların ÜYKya da MYK gibi organlarda yer almaması gerektiğiniaçıktan savunmuş ve bu yaklaşımını “Eğer ki bir şeyleraksarsa kim muhatap alınacak? Siyasetlerin siyasetolmalarından kaynaklı bir muhattabiyet alanı var”sözleriyle gerekçelendirmeye çalışmıştır. Böyleanlayışların, hareketin ihtiyaçlarından kopuk ve tabanıniradesini yok sayan bir Genç-Sen’in yalnızca siyasetlerinilkesiz birliğinden oluşan bir Genç-Sen olacağınıbilmeleri gerekmektedir.

Israrlı bir çalışma yürütmeye devam edeceğiz

Devrimci Genç-Senliler’in, Genç-Sen çalışmasınınsistematikleşmesi ve amaçlanan düzeye çıkarılmasıbakımından halen eksik bıraktığı yönler bulunmaktadır.Genel Kurul sürecine müdahalede de benzer eksikliklergösterilmiştir.

Herşeyden önce, sürece müdahalemiz politikgerçekliğimizi ve güçlülüğümüzü yansıtmayan birtabloda gerçekleşmektedir. Genç-Sen’in yorucu ve çoğuzaman toplam politik faaliyetimizi dağıtıcıtartışmalarından sakınmak ile ona gerekli ve zorlayıcımüdahaleleri yapmak arasındaki dengeyi daha başarılıbir biçimde sağlamamız gerekmektedir. Öyle ki, budengeyi sağlayamamaktan dolayı ortaya çıkanzayıflıklar, genel kurul gibi süreçlerde yapabileceğimizgüçlü müdahalelerin önünü daha baştan kesmektedir. Budurum, tüzüğe dair değişiklik önerilerimizi genel kurulasunamamak gibi ciddi bir sıkıntının da zemininioluşturmuştur.

İlkesiz pazarlıklara dayalı koltuk paylaşımlarıüzerinden gerçekleşen MYK seçimlerinde DevrimciGenç-Senli’lerin kendi bağımsız politik tutumları ileaday olarak kürsüye çıkmaları ve buruyı etkili bir teşhir-tartışma alanına çevirmeleri, birçok açıdan oldukçaönemli ve anlamlıdır. Öyle ki, soruşturma almış birDevrimci Genç-Sen’li kürsüden herkesi konu dahilindetutum almaya çağırabilmiştir. Yanısıra aynı kürsüden,kimi yerellerdeki sorunlu tutumlar ya da MYKseçimlerindeki ilkesiz pazarlıklar teşhir edilebilmiştir.

Bu tabloyu çok yönlü olarak değerlendirecek,buradan süzülen sonuçlarla birlikte Genç-Sen’e yönelikmüdahalemizi daha hedefli hale getireceğiz. Özcesi,Devrimci Genç-Senliler, tutarlı politik yaklaşımlarıçerçevesinde Genç-Sen’e dönük ısrarlı çalışmalarınısürdürmeye devam edecektir.

Sonuç yerine...

Tüm bu tartışmalar ışığında Devrimci Genç-Senliler,önümüzdeki sürece dair şu acil hedefleri hayatageçirebilmek için ciddi bir çaba içerisinde olacaklardır.

* Demokratik bir işleyişi Genç-Sen’e hakim kılmakyönünde ciddi bir çaba içerisinde olmalıyız.“Demokratik üniversite, söz-yetki-karar hakkı!”hedefini, Genç-Sen içerisindeki demokratik zeminigüçlendirecek ve taban iradesini açığa çıkarabilecek araçve yöntemleri zorlayarak hayata geçirmeliyiz.

* Genel kurulda da karar altına alınan, çalışmagündeminin ve somut pratik hattın belirleneceği haftalıkkarar alma toplantılarını, hareketin ihtiyaçlarındankopuk tüzüksel normlara takılmadangerçekleştirebilmeliyiz.

* Genç-Sen’i, etkin bir pratik süreç üzerindengençlik kitlelerini kucaklamayı ve örgütsel varlığınıgeliştirip pekiştirmeyi hedefleyen bir örgütsel iddiayadönüştümek için ısrarlı bir kitle çalışmasını önümüzekoymalıyız.

* Siyasal gündemlere bütünlüklü müdahale çabasınısistematikleştirmeli, aynı zamanda Genç-Senpolitikalarının gençlik kitleleri içerisinde her yönüyletartışılmasını sağlayabilmeliyiz.

Birleşik, kitlesel ve devrimci bir gençlik hareketi veörgütü için mücadaleye!

Devrimci Genç-Senliler

Genç-Sen 3. Genel Kurulu’nun ardından…

Geleceğe yürüyebilmek için özeleştiriler sözün ötesine geçmelidir!

Page 24: SI Kizil Bayrak 2010-01

Gençlikten...24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Taksim’de eylemİlerici ve devrimci öğrenciler, 25 Aralık Cuma

gerçekleştirdikleri eylemle artan polis terörünü vedevlet katliamlarını protesto etti.

Öğrenciler, baskı ve katliamların sınıflı toplumlarboyunca var olduğunu ifade ederek Tuzla tersanelerindeher geçen gün yeni ölümlerin yaşandığını, Kürt halkınadönük imha ve inkar saldırılarının “açılım” yalanlarıeşliğinde devam ettiğini, insanca bir yaşam isteyenTEKEL işçilerinin, itfaiye işçilerinin, demiryoluişçilerinin mücadelesine ve direnişine devletin azgıncasaldırdığını söylediler.

Üniversitelerde ve liselerde de baskıların veyasakların sürdüğü ifade edildiği eylemde komünist işçiAlaattin Karadağ ve Aydın Erdem şahsında devletingerçekleştirdiği infazlar lanetlendi, katliamlarınhesabının sorulacağı sözü verildi.

Galatasaray Meydanı’nda toplanan ilerici vedevrimci öğrenciler, “Katleden devlettir!Unutturmayacağız, hesap soracağız” pankartı arkasındaTaksim Tramvay Durağı’na yürüdü.

Coşkulu yürüyüşün ardından Taksim TramvayDurağı’na gelindiğinde basın açıklaması okundu.Açıklamada “Polis cinayetleri, faşist saldırılar, linçgirişimleri ile mücadelenin önü kesilmeye çalışılırkensoruşturma ve cezalarla da bu saldırı politikalarınınüniversiteler ayağı örülüyor” denildi.

Açıklamada, Alaattin Karadağ ve Aydın Erdeminfazlarıyla birlikte bu coğrafyada yaşanan birçokörneğin devletin katliamcı kimliğinin boyutlarını ortayakoyduğu da ifade edildi.

EHP Gençliği, Ekim Gençliği, Kaldıraç, TÜM-İGD’nin örgütleyicisi olduğu eyleme DPG, Genç Sol veÖGD de destek verdi

İÜ: “Polis terörüne hayır!”İstanbul Üniversitesi öğrencileri, 25 Aralık günü

gerçekleştirdikleri eylemle “Anti-demokratikuygulamalara ve polis terörüne hayır!” dedi.

İlerici- devrimci öğrenciler, önce Fen Fakültesiönünden Beyazıt Karakolu’na bir yürüyüşgerçekleştirdiler. Yürüyüşün ardından basın açıklamasıokundu.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “ Geçen ay içerisinde Alaattin Karadağ’ın sokakta

infaz edilmesi, üniversite öğrencisi Aydın Erdem’inkatıldığı bir yürüyüşte hedef alınarak öldürülmesi,Firüzköy’de gözaltına alınan Osman Aslı adlı kişininkarakolda ölü bulunması polis şiddetinin son aylardatoplum hafızasında yer etmiş cinayetlerdir.”

Eyleme yaklaşık 50 kişi katıldı.

İtfaiye işçilerine destek

Açıklamanın ardından İstanbul BüyükşehirBelediyesi önünde çadır kuran itfaiye işçilerine destekziyaretinde bulunuldu.

“Zafer direnen emekçinin olacak / ÜniversiteÖğrencileri” şiarlı pankart ile sloganlar eşliğinde çadırınkurulduğu yere giden öğrenciler işçilerle birliktehalaylar çektiler.

İstanbul Üniversitesi Ekim Gençliği

Eskişehir: “Karadağ cinayetiaydınlatılsın”

İlerici ve devrimci öğrenciler, Alaattin Karadağcinayetinin aydınlatılması talebiyle 30 Aralık günüEskişehir’de eylemdeydiler. Karadağ cinayetiaydınlatılıncaya, polis cinayetlerine ve terörüne sonverilinceye kadar mücadele edeceklerini söyleyenöğrenciler, PVSK ve TMY’nin iptal edilmesini istediler.

DGH, EHP Gençliği, Ekim Gençliği, ÖGD, SGD,SDP tarafından örgütlenen eylemde kitlenin öfkesi,disiplini ve coşkusu son dönemde yapılan eylemleregöre oldukça iyi ve dikkat çekiciydi. Bu sebepleçevredekilerin eyleme daha ilgili oldukları gözlendi.

Alaattin Karadağ, Aydın Erdem, Ceylan Önkol,Orhan Yılmazkaya gibi devlet tarafından katledilenlerinfotoğraflarının taşındığı eylemde, geniş yetkilerledonatılarak önü açılan polisin Haziran 2007’den bugünekadar 70’e yakın insanı katlettiği ifade edildi.

Açıklamada, Karadağ cinayetinin münferit bir olayolmadığı söylendi.

Ulusal özgürlük mücadelesi bastırılmaya çalışılanKürt halkının kitlesel eylemlerinin polis terörüyleezilmeye çalışıldığı belirtilerek Aydın Erdem’in polistarafından açıkça katledildiği hatırlatıldı.

Eyleme Eskişehir Gençlik Derneği, ÖğrenciKolektifleri, Gençlik Muhalefeti ve BDP destek verdi.

Eskişehir Ekim Gençliği

Gençliğin polis terörü vecinayetlerine karşı eylemlerinden...

Ali Serkan Eroğlu anmalarından

Ege: “Ali Serkan Eroğlu yaşıyor!”24 Aralık 1997’de polis tarafından katledilen devrimci öğrenci Ali Serkan Eroğlu, katledilişinin 12. yılında

İzmir Ege Üniversitesi’nde anıldı. Serkan Eroğlu’nun yanısıra Alaattin Karadağ, Ceylan Önkol ve Aydın Erdem’in isimleri de pankarta

yazılarak polis cinayetlerine ve infazlara dikkat çekildi. Baskıların, gözaltıların, soruşturmaların ve infazlarındevam ettiği söylendi.

Açıklamada devrimcilere ve Kürt halkına yönelik artan baskılardan bahsedilerek polis katliamları lanetlendi. Açıklamanın ardından Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu’nun şiir dramatizesi izlendi.Ekim Gençliği, DGH, YDG, YDGM, Dev-Genç, ÖGD, ÖEP, EHP Gençliği, Ekmek ve Özgürlük, SGD,

Öğrenci Kolektifleri, Gençlik Muhalefeti’nin örgütlediği eyleme Emek Gençliği de destek verdi. Ege Üniversitesi Ekim Gençliği

YTÜ: “İnsan olmanın çığlığı; Ali Serkan Eroğlu!”Ekim Gençliği ve Özgür Eğitim Platformu tarafından 29 Aralık Salı günü YTÜ’de gerçekleştirilen eylemle,

başta Ali Serkan Eroğlu olmak üzere tüm devrim şehitleri anıldı.Anma yemekhanede yapılan teşhir konuşmaları ile başladı. “Katleden devlettir! Seyretme yanıt ver! İnsan

olmanın çığlığı Ali Serkan Eroğlu” pankartının açıldığı eylemdesloganlarla Tonoz Kafe önüne yüründü. Burada yapılan konuşmalarla Ali Serkan Eroğlu’un mücadeleye olan bağlılığı, polis karşısındaki tutumu

anlatılarak öğrenciler basın açıklamasına çağrıldı. Açıklamada Ali Serkan Eroğlu’nun polisler tarafından dayatılan ajanlık teklifini kabul etmediği, gördüğü

tüm baskı ve işkencelere rağmen devrim ve sosyalizm davasına olan bağlılığını kaybetmediği ifade edildi. Açıklamada Ali Serkan Eroğlu ile birlikte polis tarafından katledilen diğer üniversite öğrencisi devrimciler

de anıldı. Ayrıca son dönemlerde artan polis terörüne değinilerek bugün polis terörüne devrimci, demokrat veyurtseverlerin olduğu kadar tüm toplumun da hedef olduğu açıklandı. Aydın Erdem, Alaattin Karadağ, CeylanÖnkol ve Uğur Kaymaz da eylemde selamlandı.

Ekim Gençliği / YTÜ

Page 25: SI Kizil Bayrak 2010-01

Kapitalist sitemin kriz içinde debelendiği,burjuvazinin içinde bulunduğu bu krizden çıkmakiçin krizin faturasını işçi emekçilere ve gençliğeödetmeye çalıştığı bir dönemden geçiyoruz. Budönemde sadece eğitimin ticarileşmesi bakımındandeğil, aynı zamanda kardeş halkların düşman ilanedilerek şovenizmin tırmandırılmaya çalışıldığı,devletin derininin aslında devletin ta kendisini olduğugerçeğinin gizlenerek bir yanda dinci gericiliğin diğeryanda darbecilerin bulunduğu bir taraflaşmanınolduğu bir kuşatma yaratılmaya çalışılıyor. Bukuşatma içinde çürüyen ve çeteleşen devlet biryandan gençliği işsizliğe ve geleceksizliğe mahkûmederken diğer yandan da onuruna ve geleceğine sahipçıkanların Alaattin Karadağ gibi sokak ortasındakatledildiği bir baskı rejimi yerleştirmeye çalışıyor.

Ama gençlik ne sahte taraflaşmalar içinde yolunukaybedip mücadelesinden vazgeçecek ne de kardeşhalkların imha ve inkârı karşısında sessiz kalacaktır.Gençlik kendi geleceğinin ancak bu sisteme karşımücadele ederek kazanabileceğinin bilincinde olaraksadece doğrudan kendisine dönük saldırılara geçitvermemekle kalmayacak aynı zamanda her türlübaskı ve sömürü karşısında özgürlük ve eşitliktalebini yükseltecektir.

Egemenlerin iç çatışmaları eşliğinde sahte saflaşmalara geçit yok!

Sermaye düzeninin kendi iç çatışmaları arasındadüzene yedeklenmeye çalışılan gençlik kesimleribugün AKP-ordu, laik-anti laik tartışmaları eksenindekendi sorunlarından uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Biryanda demokrasi havarisi kesilen ve darbecilerlehesaplaştığı iddia edilen AKP hükümeti işçiemekçileri açlık ve yoksulluktan, öğrencilere isegeleceksizlikten başka bir şey vermezken, diğeryandan laik olduğunu iddia eden taraf ise darbecigeleneğinden taviz vermeyerek darbe ve cinayetleriaçıktan savunmaktadır. Bugün karşı karşıya gelendüzen güçlerinin ikisi de bundanvazgeçememektedirler. Ordu cenahı yıllardır kendidenetiminde faaliyet gösteren bu yapıyı korumayaçalışırken AKP tarafı yeni dönemde emperyalizminbölgesel politikalarıyla daha uyumlu yeni bir derindevlet yaratmaya çalışmaktadır. Bu karşı karşıyagelişe rağmen iki taraf da Kürt halkının direnişine veörgütlü mücadelesine karşı her türlü vahşeti meşrugörmekte, Alaattin Karadağ gibi devrimcileri sokakortasında öldürmekte bir sıkıntı duymamaktadırlar.

İşte böylesi sahte bir saflaşmada gençlik gericitaraflaşmalara yedeklenmeyerek kendi mücadeletalepleri ekseninde geleceğin ve özgürlüğün tarafındaolmalıdır. İşte bu nedenle gençlik sahte taraflaşmalariçinde yolunu kaybetmeden, mücadele yolunuseçerek geleceğinin elinden alınmasına geçitvermeyecektir.

Çürüyen düzene çeteleşen devlete geçit yok!

İçinde yaşadığımız sömürü düzenini ayaktatutmak ancak buna karşı gelişecek hareketlilikleri ve

örgütlü mücadeleyi ezmekle mümkün olacaktır. Buise sömürü üzerine kurulu bir düzende bu sömürününgüvenceye alınabilmesi için her türlü yolun ve aracınkullanılmasına zemin yaratmaktadır. Giderek çürüyençürüdükçe çeteleşen sermaye devletinin gelinen yerdeher gün yeni bir pisliği daha ortaya saçılmaktadır. Enküçük hücresine kadar çeteleşmiş bu yapıokullarımızda gerici faşist odaklar eliyle devrimcifaaliyeti engellemeye çalışmakta, yapamadığı yerdede bu devlet eliyle bu çeteleri koruyup kollamakta,kullanmaktadır.

Ancak böylesi bir işleyiş bir çocuktan bir katilyaratmayı başarabilmiş ve yeri geldiğindedevrimcileri muhalifleri sokak ortasındakatledebilmiştir. İşte böyle bir bataklık içindegençlik, bu sömürü düzeninin korunması adına meşruolmayan her türlü pisliğe bulaşarak çürüyen veçeteleşen devlet eliyle geleceğinin elinden alınmasınageçit vermeyecektir.

Kardeş halkların imha veinkârına geçit yok!

İçinde yaşadığımız sistemin bir yansıması olarakeğitim sistemi de her düzeyde gerici ve baskıcı birkarakter taşıyor. Liselerden üniversitelere kadar heryerde kardeş halklara düşmanlık temelinde gericifaşist anlayıştan beslenen bir süreç işliyor. Bu yollada gençlik şoven duygular eşliğinde kardeş bir halkıninkâr ve imhasına ortak edilmeye çalışılıyor. Bu süreçiçerisinde Filistin halkı için gözyaşı döküp mücadeleettiklerini iddia edenler yanı başlarındaki kardeş Kürthalkı için ise imha ve inkâr temelinde daha fazlabaskıyı reva görüyorlar. “Açılım” adı altında kardeşKürt halkının yıllardır yarattığı devrimci birikimdüzenin kanalları içinde eritilmeye, yok edilmeyeçalışılıyor.

Ama gençlik, toplumda şovenizmindizginlerinden boşanırcasına tırmandırılmasına karşı“yaşasın halkların kardeşliği” şiarı altında Kürt veTürk gençliğinin birlikte mücadelesiyle gerektiğindekardeş halka yönelen namluların önüne siper olarakbu saldırılara geçit vermeyecektir.

İşsizliğe ve geleceksizliğe geçit yok!

Biliyoruz ki üniversiteye giriş sınavını kazanmakbugün öğrenciler için oldukça önemli olsa da bizlerokul yaşantımız daha bitmeden derin bir geleceksizliksüreci ile karşı karşıya kalıyoruz. Neo liberalpolitikalar doğrultusunda yıllardır atılan adımlar,kamu hizmetlerinin ve sosyal bölümlerin tasfiyesi,özelleştirmeler ve eğitim alanındaki piyasalaştırmaeğitimi sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda teknikeleman yetiştiren bir sürece dönüştürmüştür. Bu süreçsonucunda da gençliğin önemli bir kısmı okulubitirdikten sonra eğitimli birer işsiz olarakgeleceksizliğe mahkûm edilmektedir.

Geldiğimiz yerde geleceğinden umudunu kesen,işsizlik sorununu kabullenen, bireysel kurtuluşumuduyla her geçen gün tükenen geçlik yığınlarınınarttığı bir süreçten geçiyoruz. Ancak yaşanan tümsıkıntılara rağmen gençlik parayla satılan, metaya

dönüşmüş bir eğitim ve onun yaratacağı işsizlik vegeleceksizliğe geçit vermeyecek ve geleceği içinmücadele bayrağını yükseltecektir.

Ticari eğitime geçit yok!

Bugün eğitim sisteminde yaşanan tüm sorunlarıngerisinde ticarileşen eğitim süreci durmaktadır.Sistemin ihtiyaçları doğrultusunda kamusal birhizmet olmaktan çıkarılıp piyasaya açılan eğitimsistemi binlerce eğitim emekçisi, yüzbinlerce öğrencive binlerce eğitim kurumu ile burjuvazi için iştahkabartıcı bir kâr alanıdır. Bu süreç içinde eğitim herdüzeyde paralılaştırılırken, eğitim sistemi de sisteminihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılıyor.Okullar işletme, eğitim emekçileri bilgi satan birtezgâhtar haline getirilirken biz gençliğin de uysalbirer müşteri olmamız isteniyor.

Bu müşterileşme süreci aynı zamandabilinçlerimizin de bu düzenin ihtiyaçları ve bakışıüzerinden yeniden şekillendirilmesini içeriyor. Amagençlik ne eğitimin ticarileşmesine, ne okullarımızınbilginin satıldığı bir işletmeye dönmesine ne degençliğin itaatkâr müşteriler olmasını bu saldırılarageçit vermeyecektir.

Geleceğimizin elimizden alınmasına geçit vermeyeceğiz!

Sermayenin geleceğimizi elimizden almaya dönükhile ve oyunlarının gençliğin mücadelesi karşısındabir hükmü yoktur. Kapitalist sistem içerisindegençliğin karşısına çıkarılan hiçbir saldırının geleceğiiçin mücadele eden gençliğin devrimci hareketikarşısında tutunabilmesi mümkün değildir. Öyleyleyapılması gereken birleşik devrimci bir gençlikhareketinin yaratılması kavgasını büyütmektir. İşte bunedenle içine girdiğimiz dönemde Adana EkimGençliği ve Devrimci Liseliler Birliği başlattığıkampanya çalışması ile üniversiteli ve liseli gençliğisaldırılara geçit vermemeye ve haklı talepleri içinmücadeleye çağırıyor.

Bu dönemde başta seçilmiş alanlarda olmak üzereyaygın bir ajitasyon-propaganda faaliyeti eşliğindegüçlü bir kitle faaliyeti yürütecek gençliğin özlem vetaleplerinin sözcüsü olmaya çalışacağız. Bu süreçiçinde öne çıkan başlıkların yanında gelişengündemler üzerinden de sözümüzü söyleyecek,gelişecek saldırıların karşısına dikileceğiz.

Bu kampanya sürecinde sahte kutuplaşmalarkarşısında gençliğin gerçek taleplerini ileri süreceğiz,çürüyen sistemin çeteleşen devletin bizi kendikaranlığında boğmasına, kardeş Kürt halkının imhave inkârına dayalı politikaların uygulanmasına geçitvermeyeceğiz. Eğitimin ticarileşmesi yoluylagençliğin işsizlik ve geleceksizlik içinde boğulmasınageçit vermeyecek geleceğimize sahip çıkacağız.

Adana Ekim Gençliği ve Devrimci LiselilerBirliği olarak tüm gençliği saldırılar karşısındamücadeleyi büyüterek geleceğini sahiplenmeye,bunun için de yükseltilen bayrağı sahiplenmeyeçağırıyoruz.

Adana Ekim Gençliği/Devrimci Liseliler Birliği

Adana’da gençlik kampanyası... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Adana Ekim Gençliği ve Devrimci Liseliler Birliği’nden mücadele çağrısı...

Geleceğimizin elimizden alınmasınageçit vermeyeceğiz!

Page 26: SI Kizil Bayrak 2010-01

Baskılar bizi yıldıramaz!26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Baskılar bizi yıldıramaz!YTÜ’de eğitim hakları gasp edilen

öğrencilerin üniversite giriş kapısındakifaaliyetleri 24 Aralık günü yapılan eylemle sürdü.

Eylemde üniversite yönetiminin baskıcıuygulamalarına ve üniversitelere biçilen roledeğinilen bir konuşma yapıldı. Ardından basınmetninin okunmasına geçildi. Ekim Gençliğiadına yapılan açıklamada YTÜ Rektörlüğü’nünbaskıcı ve antidemokratik uygulamaları teşhiredildi.

YTÜ öğrencilerine yönelik baskıların toplumgeneline yayılan baskı ve zordan bağımsızolmadığının vurgulandığı açıklamada, AlaattinKaradağ’ın polisler tarafından infazı ve yakındönemde gerçekleşen polis cinayetlerine dedeğinildi.

Basın metninin okunmasının ardından,Avukat Şerife Ceren Uysal öğrencileri hedefalan saldırılara değinen ve üniversitelerdeyaratılan ablukaya dikkat çeken bir konuşmayaptı. Sloganlar ile sona eren basın açıklamasınayaklaşık 40 kişi katıldı.

Soruşturmalar cezaya dönüştüYTÜ’de 13 Aralık gününden itibaren 3

öğrencinin okula girişini engelleyen idari karar,öğrencilerden birinin açtığı davadan yürütmeyidurdurma kararı çıkması ile bu hafta başında iptaledildi. Ancak YTÜ idaresi saldırılarını bir adımdaha ileri taşıyarak bir Ekim Gençliği okuruna 1ay, diğerine ise 1 yarıyıl uzaklaştırma cezasıverdi. Bunun yanısıra YTÜ yönetimi üniversiteyegirebilen bir diğer Ekim Gençliği okuruna da budönem içinde vermiş olduğu 1 yarıyıluzaklaştırma cezasına ek olarak bir yarıyıluzaklaştırma cezası daha verdi. Böylece hakkındahenüz sonuçlanmamış soruşturmalar bulunanEkim Gençliği okurunun, sonuçlanan ikisoruşturması ile eğitim hakkı bir yıl gaspedilmişoldu.

YTÜ’de soruşturma ve ceza saldırılarına karşıise “YTÜ Öğrencileri” imzası ile örgütlenençalışmalar devam ediyor. “Arkadaşlarımızı geriistiyoruz!”, “YÖK kalkacak polis gidecek,üniversiteler bizimle özgürleşecek!”, “Bu afişizinsizdir!” şiarlı afişler ile süren faaliyette,düşündüğünü ifade eden bireylerin soruşturmalarile sindirilmek istendiğinin altı çiziliyor.

YTÜ Ekim Gençliği

YTÜ’de soruşturma veceza karşıtı mücadele

Devrimci Liseliler Birliği faaliyetleri...

İstanbul’da DLB faaliyetleriİstanbul’da Kartal ve Sefaköy’de DLB’lilerin

faaliyetleri sürüyor.Kartal’da, 27 Aralık Pazar günü “Eşit, parasız,

bilimsel, anadilde eğitim için mücadeleye!” şiarlı afişlerKartal bölgesindeki liselere, Kartal merkeze ve UğurMumcu’ya yapıldı.

28 Aralık Pazartesi günü de “Tek seçenek” adlıyerel bültenin dağıtımı gerçekleştirildi.

Kartal Lisesi’ne yapılan bülten dağıtımı okulgüvenliği tarafından engellenmeye çalışıldı. DLB’lileriönce kovmaya çalışan okul güvenliği bu çabasındabaşarılı olamayınca okul önünde bekleyen öğrencileridağıtmaya çalıştı. Güvenliğin engelleme girişimi, tehditve fiziki saldırıya dönüştü. Lise öğrencileri güvenliğetepki gösterip, fiziki müdahaleye karşılık verdiler.Güvenlik saldırısı ajitasyon konuşmalarıyla püskürtülürken DLB’liler bülten dağıtımının ardından lise önündenayrıldılar.

29 Aralık Salı günü de Hatice Bayraktar Lisesi’nde bülten dağıtımı yapıldı. 150 bültenin tüketildiği dağıtımıliseliler ilgiyle karşıladı.

Devrimci Liseliler Birliği’nin çıkarmış olduğu “Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim için mücadeleye!” şiarlıafişler Küçükçekmece’de bulunan birçok okulun etrafına ve Sefaköy merkezine yapıldı. Ayrıca pullamalar veyazılamalar da yoğunluklu olarak hedef liselerde kullanıldı..

Ankara DLB kurulduAnkara’da Devrimci Liseliler Birliği kuruluş toplantısı yapıldı.

DLB’nin kuruluş deklarasyonunun okunması ile başlayan toplantı, bunun üzerinden yapılan tartışmalarla sürdü.Çeşitli lise ve dershanelerden gelen öğrencilerin okullarındaki ve eğitim sistemindeki sorunlarla ilgili düşüncelerinipaylaştığı toplantıda bu sistemin liselilere geleceksizlikten başka bir şey vaad etmediği, okullarda gençliğe burjuvaideolojisinin dayatıldığı tartışıldı. Canlı tartışmaların yürütüldüğü toplantıda söz alan liseliler ortak mücadeleninyürütülmesi konusunda görüş ve önerilerini paylaştılar.

Etkinliğin sonunda DLB’liler, BDSP’nin TEKEL işçilerine gerçekleştirdiği dayanışma ziyaretine katıldılar.

“Liselilerin Sesi” İstiklal Caddesi’nde yükseldi İstanbul Devrimci Liseliler Birliği, 26 Aralık günü İstiklal Caddesi’nde Liselilerin Sesi dergisinin satışını

gerçekleştirdi. Bir saat süren militan satış boyunca liselileri mücadeleye çağıran ajitasyon konuşmaları gerçekleştirildi. DLB’liler, yaklaşık 20 derginin kullanıldığı faaliyet çerçevesinde birçok liseliyle tanışma fırsatı buldu.

Devrimci Liseliler Birliği / İstanbul - Adana

Ekim Gençliği faaliyetlerinden...İstanbul Ekim Gençliği, İstanbul genelinde ve üniversitelerde polis terörünü teşhir eden çalışmalarını

sürdürüyor. İstanbul Üniversitesi’nde, Mimar Sinan GSÜ’nde, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, İstanbul Teknik

Üniversitesi’nde ve İstanbul’un merkezi noktalarında “Katleden devlettir! / Ekim Gençliği” şiarlı pullar ve “Polisterörüne son! / BDSP” bildirileri yaygın bir biçimde kullanıldı.

26 Aralık Cumartesi günü İstiklal Caddesi’nde “Polis terörüne son! / BDSP” bildirilerinin dağıtımı yapıldı.Oldukça ilgi gören dağıtımda birçok insan polis teröründen ve polisin keyfi uygulamalarından rahatsız olduğunudile getirdi. Otel inşaatında çalışan işçilerle gerçekleştirilen sohbette, işçiler polis terörüne ve kötü çalışmakoşullarına yönelik şikayetlerini dile getirdiler ve neler yapabileceklerini sordular.

Bildiri dağıtımının ardından İstiklal Caddesi’nde, duraklarda, belediye otobüslerinin arkalarında ve içlerinde deEkim Gençliği pulları kullanıldı.

İstanbul Ekim Geçliği

Page 27: SI Kizil Bayrak 2010-01

Direnen Filistin halkı kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Siyonist İsrail’in Gazze’ye karşı giriştiği vahşisaldırının üzerinden bir yıl geçti. 22 gün sürensaldırıda yaklaşık 400’ü çocuk 1500’den fazlaFilistinli katledilmiş, 5300 kişi de yaralanmıştı.Kentin altyapısını, hastaneleri, okulları, basınkuruluşlarını, elektrik santralini tahrip eden İsrailsavaş aygıtı, on binlerce ev ve işyerini yıkmmış ya dahasar vermişti

Gazze’de yaşam olanaklarını ortadan kaldırmakisteyen İsrail ordusu katliam ve yıkımların yanısıranarenciye bahçelerini, zeytinlikleri sökmüş, tavukçiftliklerini, büyük ve küçük baş hayvan barınaklarınıbombalamış, ekinleri tank paletleriyle ezmiştir.Gazze’de yaşam kaynaklarını kurutmaya dönük bugözü dönmüşlük, ağır bedellere mal olsa da Filistinhalkının toprağına ölümüne bağlılığında zerre kadarsarsıntı yaratamamıştır.

Saldırının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen,Gazze’deki enkaz olduğu gibi duruyor. Çünküsoykırımcı İsrail’in havadan, karadan, denizdenuyguladığı abluka devam ederken, Gazze’nin dünyayaaçılan tek kapısı olan Refah’ı kapalı tutan gerici Mısırrejimi de bu insanlık suçuna halen ortak olmaktadır.

Emperyalist güçlerin desteğiylegerçekleştirilen saldırı

iğrenç amaçlarına ulaşamadı

Ortadoğu’daki direniş hareketlerini ortadankaldırmak isteyen ABD emperyalizmi ile batılımüttefikleri, giremedikleri alanlarda İsrail’i tetikçiolarak kullanıyorlar. Tetikçiliği hevesle yapan İsraildevleti de, direniş hareketlerinin yok edilmesini en azemperyalist güçler kadar istiyor. Zira direniş hemsiyonist vahşetin dünya halkları nezdinde teşhirolmasını sağlıyor hem ırkçı-siyonistlerin “büyükİsrail” düşüne ulaşmalarını engelliyor. İsrail’insaldırganlık ve barbarlıkta sınır tanımaması, “safYahudi devleti” fantezisi önündeki temel engel olandirenişe duyduğu derin kinle açıklanabilir ancak.

Tetikçi İsrail, emperyalist güç odaklarınınsağladığı zırha bürünerek, saldırırken hiçbir kural yada yasa tanımıyor. Uluslararası hukuku ayaklar altında

çiğnemeyi adet edinen İsrail, Birleşmiş Milletler’inyüzlerce kararını çöpe atmıştır. Buna rağmen siyonistrejim halen emperyalist güç odaklarının özel himayesialtındadır.

İsrail’in Gazze saldırısı ABD’nin aktif desteği ilegerçekleştirilmiş, AB emperyalistleri ise pasif desteksunmuştu. Nitekim saldırının 22 gün boyuncasürmesine rağmen, “uluslararası toplum” utanç vericibir suskunlukla vahşi yıkım ve katliamları izlemişti.

İsrail savaş makinesinin yasa/kural tanımadangiriştiği saldırının öncelikli hedefi Filistin halkınındirenme iradesini kırmaktı. Ancak emperyalist güçodaklarının etkin desteğine, gerici Arap rejimlerininise sessizce izlemelerine rağmen, saldırı amacınaulaşmadı.

Evet, Filistin halkı ağır bir bedel ödedi, halen deödüyor. Ancak yıkıma, katliama, kuşatmaya rağmendirenme iradesini de dimdik ayakta tutuyor.

Dört yıllık abluka Filistin halkına diz çöktüremedi

İsrail’in Gazze etrafında ördüğü vahşi abluka dörtyıldır sürüyor. Aç bırakarak Filistin halkını teslimiyetezorlamaya çalışan İsrail ve suç ortakları,uygulayıcıları adına alçaltıcı olan bu uygulamadan birsonuç alamadılar. Zira Ocak 2006’dan beri uygulananablukaya, ardından gelen yıkıcı saldırıya rağmen,Filistin halkının diz çökeceğine dair hiçbir belirtibulunmuyor.

Bu kararlılık, Filistin’in en etkili/kitlesel iki örgütüolan Hamas-El Fetih arasındaki çatışmaya rağmengösterilmiştir. Siyonist kuşatmaya, “uluslararasıtoplum”un suskunluk fesadına, ABD yardakçısı Arapdevletlerinin bozgunculuğuna rağmen, Filistinhalkının İsrail işgaline karşı direnme iradesikırılamadı.

Ablukadan umduğu sonucu alamayan ırkçı-siyonist rejimse, günden güne dünya nezdinde teşhirolmaktadır. Öyle ki, Siyonizmin suçlarına ortakolmadığında, yıkım ve kıyımlarını şimdiye kadarizlemekle yetinen Birleşmiş Milletler bile, İsrail’inGazze etrafındaki ölümcül ablukasını kaldırmaya

zorlanması için, boykotla tehdit edilmesi gerektiğinisavunmaya başladı.

Siyonist barbarlık teşhir oluyor!

Fiyaskoyla sonuçlanan Temmuz 2006 Lübnansaldırısı, Gazze kuşatması ve saldırısı, ırkçı-duvarinşaatı, yeni Yahudi yerleşimlerinin Filistinlilerintopraklarında inşa edilmesi… Filistin halkı şahsındainsanlığa karşı işlenen bu ve benzer ağır suçlar,gelinen yerde İsrail rejiminin vahşi niteliğinin hızladeşifre olmasına yol açıyor.

Irkçı-siyonistlerin suçları o kadar bariz ki,siyonizmin etkisi altında olanların bile tepkisiniçekmeye başladı. Örneğin Gazze saldırısında fosforbombaları kullanan İsrail’in “savaş suçu” işlediğiniBM adına belgeleyen Güney Afrikalı yargıç RichardGoldstone, Siyonizm’e bağlı bir Yahudi olarakbiliniyor. Yahudi asıllı bazı ilericiler ise, İsrail’inGazze’yi bir gettoya çevirdiğini vurgulayarak, bundanduydukları rahatsızlığı dile getiriyorlar.

İsrail ablukasının yol açtığı tahribata dikkat çekenBirleşmiş Milletler İşgal Altındaki Filistin TopraklarıÖzel Raportörü Richard Falk ise, Gazze’deki dehşetverici durumun dünyadaki tüm insanlar vehükümetlerin vicdanını sızlatması gerektiğini ifadeederek, “Gazze’de İsrail kuşatmasından etkilenençoğu çocuk 1.5 milyon insanın dramının devamına neherhangi bir ülke ne de Birleşmiş Milletler resmi veyeterli olarak tepki gösterdi” ifadesini kullandı.

Bu arada geçen haftalarda bir İngiliz mahkemesi,İsrail’in Gazze Şeridi’ni hedef alan askeri saldırısındaoynadığı rolden dolayı eski dışişleri bakanı, şimdikimuhalefet lideri Tzipi Livni hakkında tutuklama kararıçıkardı. İngiltere gibi Siyonizm destekçisi bir ülkedemahkemelerin aldığı bu karar, ırkçı-siyonistlerin savaşsuçlarını örtmelerinin artık eskisi kadar kolayolmadığını gösteriyor.

İsrail’in vahşi saldırısının birinci yıldönümündekalabalık bir kafile ile Gazze’ye giriş yapmaya çalışan“Özgür Gazze” adlı organizasyonun aktivistleri de,gerici Mısır rejiminin Refah sınır kapısını açmamasıüzerine Kahire’yi eylem alanına çevirdi. Hem İsrail

İsrail’in vahşi Gazze saldırısı birinci yılında…

Filistin direnişi ayakta, siyonist rejim teşhir oluyor!

Page 28: SI Kizil Bayrak 2010-01

Direnen Filistin halkı kazanacak!28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

ablukasını hem bu suça ortak olan Mısır rejiminiteşhir eden Özgür Gazze organizasyonunun liderleri,40’ı aşkın ülkeden toplanan 1500 civarındaeylemcinin, Gazze’ye girip yardım malzemesiniFilistin halkına ulaştırmaya kararlı olduklarınıvurguluyorlar.

İsrail’in Apartheid rejimine karşıuluslararası boykot!

Irkçı/Apartheid Güney Afrika Cumhuriyetirejiminin yıkılmasında enternasyonal boykotunönemli etkisi olmuştu. Bu eylemi örnek alan Filistinliörgütler, enternasyonal boykotun ırkçı-siyonist İsrailrejimine karşı uygulanması için 2005 yılında çağrıyapmıştı. O tarihlerde başlatılmasına rağmen sondöneme kadar etkili olmayan bu kampanya, gelinenaşamada yankı bulmaya başladı.

İsrail’e karşı Boykot, Yatırımları Geri Çekme veYaptırımlar (Boycott, Divestment and Sanctions –BDS) başlığı altında yürütülen kampanya, bazıülkelerin emek örgütleri tarafından desteklenmektedir.Apartheid rejimine karşı mücadele deneyi olan GüneyAfrika Sendikalar Kongresi’nin (COSATU) etkin roloynadığı enternasyonal boykot kampanyasınınyayılması için girişimler devam ediyor.

Direnen Filistin halkıyla eylemli dayanışmayı öneçıkartan bu kampanyanın yaygın, kitlesel bir boyutkazanması durumunda, ırkçı-siyonist rejimin köşeyesıkıştırılmasına önemli katkılar sunacaktır.

Mutlaka desteklenmesi gereken bu kampanyadaöne çıkarılan temel şiarlar şöyle sıralanıyor:

Gazze ablukasının kaldırılması için İsrail ırkçılığını durdurmak için Filistinli mültecilerin yurtlarına geri dönmesi için Batı Şeria ve Gazze’nin işgaline son vermek için İsrail vatandaşı Filistinlilere uygulanan apartheide

son vermek için Filistin halkının kendi kaderini tayini için İsrail’le tüm askeri, ticari, diplomatik, akademik,

kültürel ilişkilere son verilsin!

Filistin için İsrail’e boykot eylemi

Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi, 27 Aralık 2008’de başlayan Gazze saldırısının yıl dönümüne denkgetirerek başlattığı “Gazze için, Filistin için İsrail’e Karşı Boykot” kampanyasını gerçekleştirdiği eylemledeklare etti.

Beyoğlu Tünel’de biraraya gelen Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi, sloganlar eşliğinde TaksimTramvay Durağı’na bir yürüyüş gerçekleştirdi.

Türkiye’nin İsrail ile sosyal, kültürel, askeri ve ekonomik tüm ilişkilerini kesmesi için düzenlediğikampanyanın ikinci eylemini düzenleyen Filistin İçin İsrail’e Boykot Girişimi eylemde, “Gazze ablukasınınkaldırılması için, işgalin son bulması için, utanç duvarının yıkılması için, mültecilerin geri dönüş hakkı içinİsrail’e boykot!” pankartı açtı. “Türkiye - İsrail silah ticareti: 1,8 milyon dolar... Askeri ilişkiler kesilsin”,“Filistin boykota çağırıyor, İsrail ile ilişkiler kesilsin”, “5 mülteciden 2’si Filistin’li, 4 Filistin’liden 3’ümülteci” dövizlerinin de taşındığı eylemde, Filistin bayrakları ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (PFLP)bayrakları taşındı.

Tramvay Durağı’na gelindiğinde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. TTB Yönetim Kurulu Üyesi AliÇerkezoğlu gerçekleştirilen açıklamada “Gazze için, Filistin için İsrail’e Karşı Boykot” başlıklı kampanyanındeklarasyon metni okundu.

Eylem atılan sloganların ardından sona erdi.Kızıl Bayrak / İstanbul

Hasta tutsaklara özgürlük İstanbul

İstanbul’da her Cuma günü Taksim’de gerçekleştirilen yürüyüşlerle hasta tutsakların serbest bırakılmasınıtalep eden ilerici ve devrimci kurumlar 25 Aralık akşamı yine Taksim Tramvay Durağı’ndaydılar. İlerici vedevrimci kurumlar bu hafta, hasta tutsakların yanı sıra dışarıda açlıkla, sefaletle öldürülmeye çalışılan işçi veemekçilerle, içeride hastalıklarıyla diri diri mezara gömülmeye çalışılan devrimci tutsaklara, kepazeliği revagören adresin aynı olduğunu belirterek, AKP hükümetini adres gösterdi.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen ilerici ve devrimci kurumlar, “Hasta tutsaklar serbestbırakılsın!” talebiyle sloganlar eşliğinde Taksim Tramvay Durağı’ndan Galatasaray Lisesi’ne kadar yürüdü.İngilizce ve Türkçe “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” pankartlarının açıldığı eylemde hasta tutsaklarınresimleri de taşındı.

Yürüyüşün sonunda, Galatasaray Lisesi önünde basın açıklamasını ÇHD avukatlarından Av. Barkın Timtikgerçekleştirdi. Timtik yaptığı açıklamada, TEKEL işçilerinin “kanunun hakimiyetini sağlamak” adınaAnkara’nın ayazında, polis terörüne maruz kaldığını söyledi. Timtik, 19 işçiye mezar edilen Bursa madenocağında daha fazla kar hırsı yüzünden 19 ailenin ocağının söndürüldüğünü ifade etti. İşlerinden atılmatehdidi karşısında kalan itfaiyecilerin Boğaziçi Köprüsü’nde kendilerini zincire vurmak zorunda kaldıklarınısöyledi.

Timtik, hasta tutsakların, “cezaevinde kalamaz” damgalı raporlarına rağmen dört duvar arasındatedavilerinin engellendiğini, tüberküloz, felçli, şizofren, siroz, çölyak hastalıklarına sahip ve tedavi edilmeyibekleyen onlarca hasta tutsağın içeride bulunduğunu söyledi.

Adana26 Aralık günü gerçekleştirilen eylemde, JİTEM’cilerin serbest bırakılmasına rağmen hasta devrimci

tutsakların hapishanede kalmaya devam ettiği vurgulandı. Adana Kürkçüler Cezaevi’nde yatmakta olanTaylan Cintay’ın mesane kanserinden dolayı Adana Numune Hastanes’inde ameliyat olduğu, kendisine 5 günboyuca yemek verilmediği, odasının 8 gün boyunca temizlenmediği ve hastanın refakatçisi olmamasınarağmen ihtiyaçlarının giderilmediği dile getirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

Depremzedeler:“Psikolojimiz bozuldu”İzmit'in Arızlı Mevkii'nde, 17 Ağustos

1999'daki depremin ardından depremzedeler içinyaptırılan konutlara bürokratların yerleştirilmesinekarşı yaklaşık bir yıldır çeşitli eylemler yapanArızlılı depremzedeler 28 Aralık günü KocaeliDevlet Hastanesi önündeydi.

Barınma haklarını savunan ve konutlarınbürokratlara peşkeş çekilmesine tepki gösterendepremzedeler içine itildikleri duruma dikkatçekmek için Kocaeli Devlet Hastanesiönündeydiler. Psikolojilerinin bozulduğugerekçesiyle devlet hastanesinin psikolojiservisinde muayene olmak isteyen Arızlılarla özelgüvenlik birimleri arasında arbede çıktı.

Bu konutlar yapılırken imzalanan protokoldesadece depremzedelerin yararlanması için inşaedildiğini belirten Arızlılar, Kocaeli DevletHastanesi önünde biraya gelerek, psikolojilerininbozulduğunu ifade ettiler. Topluca psikolojiservisinde muayene olmak isteyen depremzedeler,sıra almaya geldiklerinde hastane özel güvenlikgörevlileri tarafından içeri alınmadı.

Bunun üzerine çıkan arbedede bazı depremzedeile yakınları yaka paça etkisiz hale getirilirkenolaya da çevik kuvvet ekipleri müdahale etti.

Arızlılı depremzedeler çevik kuvvet tarafındanhastane önünden uzaklaştırıldı.

Page 29: SI Kizil Bayrak 2010-01

BDSP’li tutsaklardan... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Sevgili yoldaşlar; Merhaba, devrimci direngenliğin, devrim davasını

ölümüne sahiplenmenin tarihinin bir kez daha yazıldığı19–22 Aralık Direnişi’nin yıl dönümünü geridebıraktığımız günlerde sesleniyoruz sizlere. Sonmektubunuzda (18 Aralık günü elimize ulaştı) yoğunolduğunuzdan bahsetmişsiniz. Biz sizleri 19 Aralıkgünü sabah saatlerinden itibaren büyük bir heyecanlabekledik. Önce ilk haykırdığınız şiar hücrelerimizeulaştı. Havalandırmaya çıkarak sizin aranıza biz dekatıldık. Aramızda –varsanız baksanız- kocaman vekalın bir duvar vardı ama biz, size elimizi uzatacak vesize dokunacak kadar yakındık. Seslerinizi tek tekseçeceğimiz kadar yakındınız. Anmamızı sizlerle omuzomuza gerçekleştirdik. Sonra sesimizi sesinize katmayabaşladık. Diğer devrimci tutsaklar da sizlerle birliktedirenişi selamlamaya başladılar. Sesimizi duymanızınzor olduğunu biliyorduk. Ama biz büyük bir azimle tekbir vücut olmuş gibi, yekpare bir biçimde içeriden vedışarıdan haykırdık duvarlara karşı ve duvarlararağmen. Sesimizi duymamış olsanız da sınırları aşanözgürlük ateşi ile hayatı dönüştürenlerin hisleri debirlikte oluyor. Bunu iliklerimize kadar hissediyoruz.Belki bizleri kulaklarınızla duyamamış olabilirsiniz.Ama biliyoruz ki bilinçlerinizle, yüreğinizle bizlerihissettiniz. Unutmadan söyleyelim, aynı gün akşamsaatlerinde devrimci siper yoldaşlığının her türlü engelerağmen yılmaz bir mücadele azminin, kararlılığın ürünüolan bir anma da duvarların içerisinde gerçekleştirildi.Akşam karanlığını aydınlattık. Türkülerle, marşlarla,şiirlerle balkonlarımızın demirleri arasından sıkılıyumruklarımızı havaya kaldırdık, “bize ölüm yok”laonları selamladık. Ve bir kez daha tarihin tanıklığındaemeği sömürülen, köleleştirilen milyonların geleceközleminin önünde hiçbir engelin duramayacağıgösterilmiş oldu. Birkaç saat arayla ve siz buradaykende içerisi ve dışarısı tek vücut olmuştu. Sizler debiliyorsunuz ki sermaye sınıfı bu 9 yıl içerisindedevrimci tutsakları tecrit-tredman uygulamaları ileteslim almaya çalışıyor. Mimari yapısı ile veuygulamaları ile bir bütün olan hapishanelerdeyabancılaştırma, bireycileştirme ve kolektif yaşamdanuzaklaştırma hedeflenmektedir. Bu yönüyle songünlerde devrimci kimliği teslim almaya yönelikuygulamalar artmaktadır. İlk adımınızı attığınız andanitibaren sürekli olarak onursuz arama dayatmaları ilekarşılaşılıyor. Örneğin görüş var, önce koğuşunuzdançıkarken aranıyorsunuz, camlar ardından telefonaracılığı ile görüş yapıldıktan sonra görüş yeri çıkışındaaranıyor, ardından koğuşa giderken tekrararanıyorsunuz. Bu uygulama doktor ve avukat görüşüvb. gidiş gelişlerinde rutin olarak uygulanıyor. Hattaaylık koğuş aramalarında da aynı tutumla (onursuzarama) karşı karşıya kalınıyor. Tüm ihtiyaçlar dilekçeile ve bireysel başvuru ile bildiriliyor. Bunlar,zamanında bildirilmediğinde telafisi söz konusu değil(kantin, aylık gazete aboneliği, kitap vb.)

Arkadaş ve aile görüşü –buraya özgü olmak üzere-ne zaman ve hangi saatte yapılacağı belirli ve sabit.Zamanında ve gününde gelinmediği takdirde görüşhakkı elinizden alınıyor. Hasta tutsakların hastaneyesevk işlemleri gecikebiliyor, sevk alındığında jandarmagözetiminde ve kelepçeli tedavi dayatılıyor. Buuygulamaları kabul etmeyen tutsaklar tedaviolamıyorlar. Tecrit-tredman, asimilasyon politikasınınbir parçası olan disiplin cezası (görüş yasağı, iletişimyasağı, sosyal etkinliklerden men, hücre cezası vb.)almak oldukça kolay. Onursuz aramaya karşı çıkmak,

hak gaspları söz konusu olduğunda buna karşı çıkmakçeşitli cezaları gerektiriyor. Ayrıca disiplin cezasıalmanız için mimikleriniz, ses tonunuz yeterliolabiliyor. Son birkaç aydır burada birçok devrimcitutsağa böyle cezalar verildi. –Büyük orandaduyduğunuzu düşünüyoruz, ama biz yine de paylaşmakistedik-. Bunlar arasında en çarpıcıları ise görüşe gelenbir ailenin görüş yasağı alması oldu. Tüm buuygulamalara rağmen burada devrimci irade güçlü birşekilde yaşatılıyor. Dikensiz gül bahçesi yaratmak içinhücreleri toplumsal muhalefete tehdit unsuru olarakaçanlara en tok ve net yanıt “unutmadık,unutturmayacağız” haykırışının alanları, sokaklarıdoldurması olmalı diye düşünüyoruz.

Siz aynı gün Karşıyaka Mezarlığı’nda aynı coşku vekararlılıkla bir anma düzenlemiş olmalısınız. Sizlerlebirlikteydik. Ayrıca bizlerin nasıl olduğunu sorarsanız,yeni mücadele yılını gündemin yoğunluğu ile birliktekarşılamaya hazırlanıyoruz. Unutmadan 13 Aralık’adair birkaç düşüncemizi sizlere iletelim. Biliyoruz kiErdal’ın küçük bedenine sığdırdığı kocaman sosyalizminancı ve darağacının karşısındaki yiğitçe dimdikduruşuyla devrimci kimliği dört bir yanda selamlandı.Devrimci iradenin teslim alınamazlığının sayısız örneğidünden bugüne, yüreğimizden, bilincimizden ve hayatınakışı içerisinden dolup taşıyor. (...)

Sabra Tekstil’de ortaya çıkan tutumun, Avcılar’dabir başka biçimiyle pervasızca devam etmesinin vebizim “yeni bir dünya, yeni bir kültür” mücadelesininneferleri olarak tutsak edilmemizin arkasında da bu sınıftavrı yatıyor. Avcılar’da devrimci bir işçinin, yaşamınıdevrim ve sosyalizm davasına adamış bir sınıfdevrimcisinin sokak ortasında infaz edilmesi,enselerinde duydukları nefesten korkuyor olmalarınınürünüdür. Fabrika bacalarının, soğuk fabrikaduvarlarının, işçi servislerinin arasından çıkan işçileringözlerinden akan yorgunluğun, çaresizliğin sindiğiköhnemiş sokakların içinden koca bir dağ gibigözlerinde ışıltı ile gelen O da kan emici kapitalistlerinkar hırsı uğruna dört parmağını bir “iş kazası”ndakaybetmiş bir işçiydi. Bugün, emeği sömürülenmilyonlardan farklı olarak O, bir adım öne çıkmış;sömürünün, aşırı kar hırsının ürünü vahşi çalışmakoşullarına karşı “gecesinde aç yatılmayan, gündüzündesömürülmeyen bir dünya” uğruna mücadeleyi seçmiş

bir proleter devrimciydi. Kapitalizm bugün, ücretli emek ve sermaye

arasındaki çelişkiyi derinleştiriyor. Ve kelimenin tamanlamıyla işçi kanıyla besleniyor. Sermaye sınıfı,sömürünün önündeki engelleri kaldırmak için her türlüyöntemi uyguluyor. (...)

Sabancı, Koç, Ciner, Enka, Ak Enerji, Zorlu’nun,yani tekelci sermayenin, sektörün büyük bir bölümünehâkim olduğu madencilikte, vahşi sömürüyü, BükköyMadencilik çalışanı işçilerden birininin arkadaşlarınınölümü üzerine söylediği sözlerle iliklerinize kadarhissediyorsunuz: “Her zaman pis havayı soluyorduk.Havalandırma bacaları yetersizdi. Bir yırtık olduğundaonarılmıyordu. Ve kömür diye diye arkadaşlarıöldürdüler. Bir el arabası kömür bizden değerliydi.Kimse konuşamıyordu. Çünkü işten atılma korkusuvardı. Maden onlara mezar oldu.”

İşçi sınıfı bugün, bu sözlerle, grizu patlaması sonucuoluşan kazanın, iş cinayeti olduğunu iliklerine kadarhissediyor. Diğer çarpıcı örnek de Tuzla cehennemindengeliyor. Krizin, sermaye açısından nasıl bir fırsataçevrilmeye çalışıldığını bu cehennemde tekrar tekrargörüyoruz. Kriz öncesi 40 bin işçinin çalıştığı Tuzla’daşimdi 8 bin işçi çalıştırılıyor. 2008-2009’da,kapitalistlerin sömürü çarklarında bir bir yaşamınıyitiren işçilerin sayısının artışı, krizin, sınıfın sırtınanasıl bir fatura yüklediğinin en çarpıcı göstergesi…

Kapitalizmin sermaye birikiminin ürünü olan butabloyu aktarırken sözlerimizi sermayenin-kapitalizminişçileştirme tarihi olan 1863’lü yıllardan bir örneklebitirelim diyoruz. Kapital 1. ciltten ‘sömürüye yasalsınırlar konulmayan İngiliz sanayi kolları’ başlıklıbölümden… Bu yıl “Londra’daki günlük gazeteler‘sansasyonel’ bir başlık altında bir haber yayınladılar.Başlık, ‘aşırı çalışmanın neden olduğu ölüm’. Haber,çok saygıdeğer bir giysi firmasında çalışan ve Elise tatlıadıyla bir hanımefendi tarafından sömürülen 20yaşındaki şapkacı Mary Anne Walkley’in ölümü ileilgiliydi. Bu kız ortalama 16.5 saat, işlerin hızlı gittiğimevsimde ise aralıksız 30 saat çalışıyor, azalan emek-gücü, ara sıra likör, şarap ya da kahve ile takviyeediliyordu. Şimdi ise mevsimin en hızlı zamanıydı. GalPrenses’i onuruna verilecek baloda soylu hanımlarıngiyecekleri süslü püslü tuvaletlerin göz açıpkapayıncaya kadar hazırlanması gerekiyordu. Mary, 60kızla birlikte hiç aralıksız 26.5 saat çalışmıştı. 30 kız birodada oturmuşlardı ve odanın havası ancak bunların1/3’üne yetecek kadardı. Gece yatak odasının tahtalarlabölünmüş havasız bölmelerinde 2’şer 2’şer yatıyorlardıve bu da Londra’nın en iyi moda eviydi. Mary AnneWalkley, cuma günü hastalandı ve elindeki işibitiremediği için Madam Elise’yi şaşkın bırakıp pazargünü öldü. Ancak ölümünden sonra çağrılan Dr. BayKeys jüri önünde dosdoğru tanıklık etti ve şunlarısöyledi:

“Mary Anna Walkley, çok kalabalık bir odada uzunsaatler çalışması ve çok küçük ve havasız bir yatakodasında bulunması nedeni ile ölmüştür.” TümAvrupa’da proletaryanın ayağa kalkışı ile kölelikzincirleri kırılmaya, bu vahşi çalışma koşulları,sömürüye karşı “proletaryanın zincirlerinden başkakaybedecek bir şeyi yok, kazanacakları bir dünya var”haykırışı sömürücülerin kalelerini sarsmaya başlamıştı.İşte bu haykırış hala 150 yılı aşkın bir zamandanbugüne kurtuluş çağrısı olmaya devam ediyor.

Sevgilerle...

Sincan Kadın Cezaevi’nden BDSP’li tutsaklar

Proletaryanın kazanacağı bir dünya var

Page 30: SI Kizil Bayrak 2010-01

Devrimci tutsaklardan...30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/01 * 1 Ocak 2010

Sevgili F., tüm yoldaşlar,Merhaba! Gönderdiğiniz gazete küpürlerini aldık.

Çok teşekkür ederiz. Nasılsın, nasılsınız? Bizler iyiyiz.Evrim’in sağlık durumunu sormuşsun. O da şimdilik iyiancak çok dikkat etmek gerekiyor. Sonuçta buranınkoşulları oldukça kötü. Havaların daha da soğumasıylazorluk daha da artacak gibi görünüyor.

Buradan takip edebildiğimiz kadarıyla dışarıdayoğun ve sıcak bir süreç var. Ancak sınıfdevrimcilerinin de bu süreci şimdi ayakları yere daha dasağlam basarak, güvenle göğüsleyecekleri bu gündenortada! Geçen hafta bültenler ve Toplumcu Eksendergisi elimize ulaştı. Toplumcu Eksen’i henüz çokayrıntılı okuyamadık, ancak göz atabildiğimiz kadarıyladolu dolu bir yayın olmuş. Herkesin eline, emeğinesağlık.

Daha önce A.’nın adına gönderdiğimiz mektuptaburayı uzun uzun anlatmıştık. O yüzden tekrarbahsetmiyoruz. Bizim günlerimiz hızlı şekilde geçiyor.Yoğun bir teorik çalışma programı koyduk önümüze.Teorik okumaların yanısıra bol bol da roman okuyoruz.Devrimci bir zeminde örgütlediğimiz yaşam sayesinde,tecrit koşullarını kolayca yenebiliyoruz.

Size geçen hafta gönderdiğimiz mektupta bir deKarahan Tekstil mektubu vardı. Elinize ulaştı mı?Ayrıca buradaki, Partizan’cı arkadaşlar size bir kartyollamış, kadın sorununa dair, özellikle de son yazılarınfotokopilerini istemişler. Erkeklerdeki Partizancıarkadaşlarla da mektuplaşıyoruz. Onlarda mümkünseeğer son çıkan kitaplarımızı istemişlerdi.Gönderebilirseniz iyi olur. Son bir ricamız daha olacak,Ekim Gençliği’nin 120. sayısı elimize ulaşmadı. Onu dagönderebilirseniz seviniriz. Şimdilik mektubumuza sonveriyoruz. Tüm yoldaşlara selam ve sevgilerimizle...

Eda, Gülnur, Evrim Kadın Kapalı Hapsihanesi C-1 Sincan/ Ankara

***Merhaba değerli dostlar,Sömürünün, baskının, tel örgülerin, kelepçelerin,

olmadığı herkesin eşit ve kardeşçe yaşayacağı bir yılolması dileğiyle hepinizin yeni yılını en içtendileklerimizle kutluyoruz.

Sevgilerimizle... Mehdi Boz

MKP Dava Tusakları-F tipi Hapishanesi B1-51-Bolu

***Sevgili dostlar merhaba,Bir yanda (“İndim maden acağına / Karaelmas

diyarına / Yeryüzü sıcak olsun diye dost”) diyenBursa’daki maden işçilerinin sesi. Bir yanda 19Aralık’ta cezaevlerinde yitirdiklerimizin anıları,“Teslim olmayız” diyen inançlı sesleri, türküleri... Vediğer yandan bugün sokaklarda kirli savaşa karşı barışve demokratik haklarını isteyen Kürt halkının(“Direnmek yaşamaktır”) ve (“Mezarıma, halkınaborçludur”) diyen sesleri... Ve entarnasyonalizmbayrağını yükselten dünyanın dört bir yanındaki ezilenhalkların sesleri birbirine karışıyor. Bu sesler içinde birbaşka ozanın sesi yükseliyor (“Bu sene de böyleoldu/tarla sürülemedi/Tohum ekilemedi/Emekçiyimsinede/ Öfke yatar genede/Umut gelecek senede” diyor.Böyle karşılıyoruz 19 Aralık’ı, böyle bitiriyoruz2009’u...

2010 yılının dayanışmanın, özgürlüklermücadelesinin büyüyeceği bir yıl olması dileğiyle tümdostlara selam, sevgilerimizi yolluyor başarılardiliyoruz. Alaattin Karadağ’ın sıcak anısı önünde

saygıyla eğiliyor/anıyoruz...Yolladığınız Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği dergisini

alıyorum. Teşekkür ederim. Umut ve dirençle kalın.Selamlar sevgiler

Taylan Balatacı F tipi Hapishanesi - BOLU

***Merhaba yürek dostlarım,Sevgili dostlar, sermayedar haydutlar her yıl olduğu

gibi 2009 yılında da kendi kar hırslarıyla, ezilen dünyahalklarını sömürerek ve dünyayı kirletip yeni virüsleriyayarak, tüm canlıları büyük bir felakete sürüklemeyedevam etti.

Yaşadığımız coğrafyada düzen bekçileri geçmiştengünümüze kadar hak gasplarıyla, zulümle, tecrit,işkence ve katliamlarla ezilen halklara, işçilere veemekçilere gözdağı verip bastırarak, teslimiyetidayatmaya çalıştılar. Diyarbakır, Buca, Ulucanlar, 19Aralık ve niceleri bunun en güzel örneğidir. Tüm budayatmalara rağmen kızıl güller her zaman olduğu gibiçelikten bir irade yarattılar.

Bir yılı daha geride bırakarak yeni bir yıla merhabadiyerek, geçmişten günümüze ders çıkararak geleceğeyüklenelim. Gerçek anlamda dünyayı kurtarmanın vegüzelleştirmenin tek yolu var: O da hep birlikte tekyürek olarak, yeni bir yaşamla enternasyonal eşliğindedevrim ve sosyalizme akarak mümkün olacaktır. Bu yılemeğin yılı olacak.

Bu inançla Kızıl Bayrak’ın tüm emekçilerininşahsında, Kürt halkının, tüm dünyadaki işçilerin-emekçilerin ve ezilen dünya halklarının yeni yılınıyürekten kutluyoruz.

Ser sala we piroz be! En içten devrimci duygularlaselam, saygı ve sevgilerimizi gönderir, sizleri tüm kızılgüllerin sıcaklığıyla kucaklıyoruz. Sevgi, umut ve inatlakalın. Serkeften.

Mehmet Yamaç E tipi Hapishanesi C-15 MUŞ

***Sevgili dostlar,Yepyeni bir güneşin doğacağı, bizim olan şafağı

birlikte karşılama umudu ve dileğiyle, yeni yılınızı tümiçtenliğimle kutluyor, çalışmalarınızda başarılardiliyorum. Sevgilerimle.

Ercan Binay1 Nolu F tipi Hapishanesi A-3-7 Kandıra/Kocaeli

***Merhaba dostlar,Yeni bir mücadele yılı arifesinde devrim-sosyalizm

mücadelemizin militan neferi Alaattin Karadağcanımızın ölümsüzleşmesiyle, zafer ufukları daha da birkızıllaştı... Anısı ve umudu yaşam gerekçemiz olacaktır.

Yeni mücadele yılınızı kutluyor, çalışmalarınızdabaşarılar diliyoruz.

Devrimci selamlar, sevgiler.Resul Kocatürk F tipi Hapishanesi- BOLU

Merhaba!...Dost sıcaklığıyla kucaklıyorum. Çalışmalarınızda

başarılar diliyorum. Yeni yılınız kutlu olsun.Halil Gündoğan F tihi Hapishanesi-

BOLU

Sevgili dostlar merhaba!Yeni yılın, özgür yarınların önündeki engelleri

aşmamızı ve köhne duvarların ötesinde buluşmamızıkolaylaştıracak bir köprü işlevi görmesini diliyorum.Öncelikle 2010’un özlemini duyduğumuz dünyadanbile daha aydınlık olmasını dileyerek, yeni yılınızı eniçten dostluk duygularım(ız)la kutluyor, kazanımlarınyaşandığı bir yıl dileğiyle çalışmalarınızda başarılar vesağlık diliyorum.

Nice güzel yıllara, umut ve dirençle kalın.Zeynel Firik

F tipi Hapishanesi A-6/16 Edirne

***Kızıl Bayrak emekçilerine sevgilerle merhaba!İşçiler, emekçiler, ezilen ulus ve milliyetler başta

olmak üzere ezilenlere yönelik saldırıların yoğunlaşarakarttığı, zorlu bir yılı daha geride bıraktık...

Bunca acı ve zulme rağmen güzele, aydınlık veözgür geleceğe olan özlemlerimizden dolayı her yeniyıla daha büyük umutlarla sarılırız. Biliriz ki bu umut,haklılığımızdan, kararlılığın en yoğun anının şafağa enyakın an olduğunun bilincinde olmamızdan beslenir...

Bu inançla yeni yılınızı kutluyor, umut vesevdamızın büyüdüğü bir yıl olması dileğiyle sizlerisıkıca kucaklıyoruz.

Umut ve dirençle kalın.Sincan Kadın Hapishanesi Tutsak Partizanlar

Fadime Özkan

***Merhaba Kızıl Bayrak emekçisi dostlar,Her şeyin gönlünüzce olması dileğiyle... Dostlar, bir mücadele yılını daha geride bırakırken

2010 yılının tüm devrimci dostlar için kazanımlarlageçmesi dileğiyle duygu ve düşüncelerimizi sizlerlepaylaşıyoruz.

Geleceği bugünden kuranların, bu yoldayürüyenlerin yolu açık olsun.

Bütün çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.Dostlukla kalın.

Özgür Kabadayı-Hikmet UlaşF tipi Hapishanesi A-17- Edirne

***Sevgili dostlarDile kolay, 2010’un eşiğindeyiz. Uzun mahpuslukta

yılların uzunluğu çok fark edilemeyebiliyor ama genede sınıf hareketinin gerileyiş içinde olduğu sondönemde (şurada, burada, kısmi/yerel çıkışlar yaşanmışolsa da bu böyle) çekilen uzun acıların boyutlarıkonusunda bilgi sahibiyiz.

İşçi ve emekçileri, kendine stabilize etmeye çalışankapitalizmin, bunu yapmasına müsade etmeyecek,kapitalizme tam karşıt eksende gelişecek bir sınıfhareketinin oluşması dileği ve özlemiyle yeni yılınızıyürekten kutlarım.

Her şey gönlünüzce olsun! * Derginiz elime ulaşmaktadır. Sonsuz

teşekkürlerimi sunuyorum. İyi çalışmalar diliyorum.Sağlıcakla kalın.

Tamer Tuncer 1 Nolu F tipi Hapishanesi PK 50 - Kocaeli

F tiplerinden yeni yıl mesajları...

Page 31: SI Kizil Bayrak 2010-01

CMYK

MücadelePostası

“Enver Aydemir’le Dayanışma İnisiyatifi”, 24 Aralıkgünü gözaltına alındıktan sonra tutuklanarak MaltepeAskeri Cezaevi’ne konulan ve burada işkence görenvicdani redci Aydemir için 27 Aralık günü eylemgerçekleştirdi.

Galatasaray Postanesi önünde bir araya gelen vicdaniredciler, “Vicdani redci Enver Aydemir AskeriCezaevi’nde, işkencede / Enver Aydemir İnisiyatifi”pankartı açtılar.

Kitle adına basın açıklamasını vicdani redci HalilSavda yaptı.

Savda yaptığı açıklamada, Aydemir’in islami inancınedeniyle askerlik yapmak istemediği için 31.07.2007tarihinde tutulanarak Eskişehir Askeri Cezaevi’negönderildiğini, 04.10.2007 günü ise iki gün içerisindebirliğine teslim olması için tahliye edildiğini ifade etti.Tahliye sonrası Aydemir’in vicdani redci olacağınıdeklare ettiğini söyleyen Savda, 24 Aralık günüKabataş’ta GBT ile karşılaşan Aydemir’in “yakalamaemri” nedeniyle gözaltına alındığını ve aynı günMaltepe AskeriCezaevi’ne gönderildiğini belirtti.

Aydemir’in tek tip elbise dayatmasını kabul etmediğiiçin işkenceye maruz kaldığını ve iç çamaşırıyla soğuktabekletildiğini söyleyen Savda, Aydemir’in elbiseleriverilinceye kadar açlık grevine girdiğini ifade etti. 26Aralık günü de açlık grevini sonlandırmak içinAydemir’e zorla serum bağlandığını vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

EKSEN Yayıncılık Büroları

Davutpaşa iddianamesi hala tebliğ edilmedi

Davutpaşa patlamasında hayatını kaybedenlerin yakınları, adalet istemeye devam ediyor. 26 Aralık günü Taksim Tramvay Durağı’nda gerçekleştirilen eylemde, “Davutpaşa’yı unutmadık

unutturmayacağız” şiarlı ve Davutpaşa’da yaşamını yitirenlerin isimlerinin bulunduğu pankartlar açıldı. Patlamada yaşamını yitirenlerin resimlerinin de taşındığı basın açıklamasını patlamada ölen Leyzi

Şimşek’in kuzeni Salih Temel gerçekleştirdi. Temel yaptığı açıklamada, iş güvenliğinin önemsenmemesininsonuçlarını, işçi ve emekçilerin hayatlarıyla ödemeye devam ettiğini söyledi.

Temel, nihayet Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanarak, 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne teslimedilmiş olan iddianamenin hakimlik tarafından kabul edildiğini ancak henüz kendilerine ve avukatlarınahala tebliğ edilmiş bir iddianame ve verilmiş bir duruşma tarihinin olmadığını ifade etti. Bilirkişi raporundabelirtilen isimlerin ve İçişleri Bakanlığı’nın yargılanması için çaba göstermeye devam edeceklerinibelirterek, “Her gün kamu yetkisini kullanan kurumların ihmali nedeniyle, hayatını kaybeden ve yaralanankardeşlerimizle derdimizi de kederimizi de ortak görüyoruz” dedi. Sorumluların ihmallerinden dolayıyargılanmalarının önündeki engellerin kaldırılmasını istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

PSAKD, Maraş Katliamı’nı lanetledi...Pir Sultan Abdal Kültür Derneği İstanbul Şubeleri, Taksim Tramvay Durağı’nda 24 Aralık günü

gerçekleştirdiği basın açıklaması ile Maraş Katliamı’nı lanetledi. “Maraş ne ilk ne de son katliamdır / Pir Sultan Abdal Kültür Derneği” pankartının açıldığı eylemde,

Maraş Katliamı’nın bütün boyutları ile önceden organize edilmiş ve içinde devletin de yer aldığı bir projeolduğu belirtilerek, katliamın 12 Eylül faşizmine zemin hazırlama projesi olduğu söylendi. Açıklamadadönemin “mülkü amirleri”nin katliamı başından sonuna kadar izledikleri ve mahkemelerin, onların hiçbirsorumluluğunun olmadığı kanısına vardığı ifade edildi.

Sanıkların tümünün ya bulanamadığını ya da düzmece mahkemelerle beraat ettirildiğini ifade edenBölükgiray, Aleviler ve Alevi örgütlerinin temsilcilerinden biri olarak, “Alevi açılımı” için önce katliamarşivlerinin açılmasını, katliamlarda devletin sorumluluğunun ne olduğunun açığa çıkmasını istedi.

Eyleme EMEP, Halkevleri, 78’liler Girişimi, Entes direnişçisi Gülistan Kobatan ve Sinter Metal işçileride destek verdi.

AdanaAdana’da, Alevi örgütleri tarafından gerçekleştirilen eylemle Maraş Katliamı protesto edildi. Eylemde

katliamı gerçekleştirenlerin açığa çıkarılması istendi. 26 Aralık günü İnönü Parkı’nda yapılan basınaçıklamasında Maraş Katliamı’na dair aktarımlar yapıldı. Ardından katliamların hala sürmekte olduğuvurgulandı. Açıklamada, arşivlerin, tanıkların, kitap, belge ve o dönemdeki mahkeme tutanaklarınınışığında katliamda suçu, hatası ve ihmali bulunan birey ve kurumların evrensel hukuk verileri çerçevesindeyargılanması ve gerekli cezaların verilmesi istendi.

Eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.

Eskişehir24 Aralık Perşembe günü Gültepe Mahallesi’nde bulunan Tuncelililer Derneği önünde biraraya gelen

BDSP, DPG, EHP, ESP-G, SDP, Mücadele Birliği ve ÖGD bileşenleri dernek önünden Cemevi’negerçekleştirdikleri yürüyüşle Maraş Katliamı’nı lanetlediler.

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemde , Alevilerin, Kürtlerin, devrimcilerin katledilmeye devamedildiği, Ökkeş Şendiller gibi sicili kabarık bir faşistin Alevi Çalıştayı’na çağrılarak Alevi halkınınonuruyla alay edildiği vurgulandı.

25 Aralık Cuma günü ise 19 Aralık Katliamı’na ilişkin ortak panel yapıldı. Panele konuşmacı olarak TKİP ölüm orucu gazisi Muharrem Kurşun, DHF temsilcisi ve ESP’den bir

ölüm orucu gazisi katıldı. Devrim şehitleri için yapılan saygı duruşuyla başlayan panelde konuşmacılarınsözlerinin ardından sinevizyon gösterimi ve müzik dinletisine geçildi. Konuşmalarda 19 Aralık katliamınınarka planıyla birlikte son dönemde artan polis ve devlet terörüne vurgu yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul – Adana - Eskişehir

Behzat Baykal 25 yılsonra anıldı...

30 Aralık 1984 tarihinde, Genç KurtuluşçularBirliği’ne yönelik operasyonda polis tarafındankatledilen Beyzat Baykal ölümünün üzerinden geçen 25yılın ardından 27 Aralık Pazar günü İstanbulYenibosna’daki Çobançeşme Mezarlığı’nda anıldı.

Sosyal İletişim ve Dayanışma Derneği (SODİD)tarafından düzenlenen mezar anması saat 12.00’debaşladı. Beyzat Baykal’ın yeniden yaptırılan mezarıbaşında yapılan konuşmalarda Baykal’la birliktemücadele yürüten dostları ve arkadaşları anılarınıpaylaştı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Maraş Katliamı protesto edildi

Vicdani redciyeişkence!

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Page 32: SI Kizil Bayrak 2010-01