18
GÜNCEL BİYOLOJİ DERGİSİ YIL 3 MAYIS 2014 19 BİYOMEDİKAL MÜHENDİSLİĞİ ROBERT KOCH IŞILDAYAN CANLILAR BİYOLÜMİNESANS ÇİTLEŞME UĞRUNA YİTİP GİDEN HAYATLAR

MAYIS 2014

Embed Size (px)

DESCRIPTION

KAPSUL PLUS

Citation preview

Page 1: MAYIS 2014

G Ü N C E L B İ Y O L O J İ D E R G İ S İ

YIL 3MAYIS 2014

19

BİYOMEDİKALMÜHENDİSLİĞİ

ROBERT KOCH

IŞILDAYAN CANLILAR BİYOLÜMİNESANS

ÇİTLEŞME UĞRUNAYİTİP GİDEN HAYATLAR

Page 2: MAYIS 2014

Editörden

Değerli Kapsul Plus Okuyucuları;Bütünüyle yenilenmiş, tazelenmiş, dopdolu, farklı bir misyon ve yepyeni bir vizyon ile sizleri

karşılamaktan bir kez daha kıvanç duymaktayız. Kadromuzun sağlamlığına güvendiğimiz gibi

konularımızın kalitesinin de sonuna kadar destekçisiyiz. Sahip olduğumuz salt bilim aşkı bizi

dergimizi hazırlarken ayrı teşvik eden bir adım olmuştur. Bugünü dünden ayıran sadece zaman

dilimiyle sınırlı kalmaz bizlerin öğrendikleriyle adını 'yarın'a taşır ki bir farkımız olsun! Farkınıza

destek olacak bir Kapsul yudumlamak üzeresiniz.

İçeriğimizden bahsedecek olursak; Her canlı üremeye ihtiyaç duyar ve neslini devam ettirir

fakat bazı canlılar üredikten sonra farklı bir mekanizma geliştirmiştir, bunu inceleyen 'Çiftleşme

Uğruna Yitip Giden Hayatlar' yazımızda ayrıntılarını bulabilirsiniz. Bir diğer size ilginç gelecek

olan 'Işıldayan Canlılar Biyolüminesans' yazımızda aslında hem büyüleyici hem yararlı hem göz

alıcı hemde şaşırtıcı yerlerde çeşitli amaçlarla kullanılan canlılar ve bunlar etrafına enteresan

bir şekilde ışık saçarak insanların dikkatlerini çekmektedir. Şimdi diyeceksiniz ki insan sağlığını

hiç mi düşünmediniz? Elbette düşündük 'Probiyotikler ve sağlıklı yaşam' yazımızda probiyotik

nedir? Hangi gıdalardan almak mümkündür? Bizim için vücudumuza yararları nelerdir? gibi

soruların cevabını bulabileceksiniz. Aklımıza bazen bir örümcek gördüğümüzde kendi ağlarında

rahatça dolaştıkları fakat beslenme ihtiyaçlarını bu ağa yakalanan diğer canlılardan giderdiği

tezatlığı düşmüştür.'Örümcekler kendi ağlarına neden yakalanmaz?'yazısı bütün bu tezatlığın

çözümüne bizleri ulaştıracaktır. Bir canlının yarısı dişi yarısı erkek olsaydı acaba nasıl

yaşarlardı? İşte aslında çevremizde böyle hayvanlar yaşamakta ve bunu sadece görünüş

bakımından bize yansıtmaktalar 'Bilateral Jinandiromorflar' adlı yazıda bunun ayrıntılı

araştırmasını okuyabilirsiniz. Peki bu araştırmalara tanıklık eden biyologların, geleceğin biyolog

adayları nerelerde çalışabilir? Merak edenlere gelsin 'Biyologların Çalışma Alanları'. Türkiye'de

o kadar çok araştırılacak,incelecek bölüm var ki bunlardan geleceğin mesleği olmaya aday

'Biyomedikal Mühendisliği'yer alır.Ne olduğu, ne incelediği, neyi amaçladığına dair bilgiler

sayfalarımız arasında mevcuttur.Halen doğada var olan canlılar dışında nesli yitip giden,azalan

canlılar var 'Nesli tükenmekte olan Çift Toynaklılar' hakkında birazda bilinçlenmek amaçlı

yazımızda göz zevkiniz de tazelenecektir.Ünlü bilim adamlarından Nobel Ödüllü Alman hekim

Robert Koch, kimdir? Bir elektron mikroskobunda bir nesne, eşya, canlı nasıl görülebilir? 10-16

Mayıs Engelliler haftası ve önemi, en güncel bilimsel haberler,tabii ki olmazsa olmazımız

Canlılar Dünyasında tanıtılan Çarkıfelek bitkisi ile ilginç meyvesi , diğer balıklardan özellikleriyle

fark edilen Betta balığı…

Sözün özü sizleri dopdolu, bol bilgi yüklü, okurken keyif alacağınız bir sayı daha bekliyor sizler

için bizler araştırdık tadını çıkarmak size kalıyor. Keyifle okumanız dileğiyle…

Kapsül Plus Ailesi

Page 3: MAYIS 2014

iid

klr

çne

ie

4>

5 DOĞANIN NADİR YÜZÜ 6

>7 ROBERT

KOCH

8>

9 CANLILARDÜNYASI

10 BETTA

11>

12>

13

IŞILDAYAN CANLILAR BİYOLÜMİNESANS

14

>15 16>

17

BİYOLOGLARINÖZELSEKTÖRDEÇALIŞMAALANLARI

18>

19

BİYOLOGLARINÖZELSEKTÖRDEÇALIŞMAALANLARI

20

>21

ÇİTLEŞMEUĞRUNAYİTİPGİDENHAYATLAR

22

>23

BİYOMEDİKALMÜHENDİSLİĞİ

24

>25

ÖRÜMCEKLER NEDENKENDİAĞINAYAKALANMAZ 2

6>

27>

28

PROBİYOTİKLERVE SAĞLIKLIYAŞAM

29

NESLİ TÜKENMEKTE OLAN ÇİFT TOYNAKLILAR

30

>31

HABERLER

32 ELEKTRON

MİKROSKOBUGÖRÜNTÜLERİ

DANIŞMAN

Doç.Dr.Fulya Dilek Gökalp MURANLI

[email protected]

GENEL YAYIN YÖNETMENİ

Mete Arslan KONAK

[email protected]

GENEL YAYIN KOORDİNATÖRLERİ

Tayfun GÖZLER

[email protected]

Emine Ceyda SÖZÜER

[email protected]

EDİTÖRLER

Aslıhan DİKMEN

[email protected]

Özge BİÇEROĞLU

[email protected]

GRAFİK TASARIM/BASKI

İLETİŞİM BİLGİLERİ

[email protected]

[email protected]

https://www.facebook.com/KapsulPlus2013

https://twitter.com/kapsulplus

http://issuu.com/kapsulplus2013

http://kapsulplus.blogspot.com/

mos.com.tr

0212 274 8948

10-16 MAYISENGELLİLER HAFTASI

Page 4: MAYIS 2014

4>

5

Doğal bir anomali olan

“Gynandromorph” un Latince kelime

kökeni; yarı dişi “gyn-“ ve yarı erkek

anlamına gelen “andro-“ dan gelir…

Mitolojide isimleri bolca geçer; insan

başlı at gövdeli sentorlar, yılan saçlı

medusa, yarı insan yarı boğa

minotor ve diğerleri… Günümüzde

farklı hayvan grupları arasında tam

olarak bu tarz bir karmaşa olmasa

bile, bir ergin bireyde farklı iki

cinsiyet karakterlerinin bir arada var

olduğu eşeysel mozaik örnekleri

doğada karşımıza çıkabiliyor.

Bu durum nadir olmasına rağmen yalnızca kelebeklerde görülmez. Tüm dünyada böceklerde, kuşlarda ve kabuklularda görülebilmektedir. İnsanlarda gözlemlenmemiştir ve saydığımız bu diğer gruplarda da farklı şekillerde gerçekleşmektedir.

Böceklerde bu mekanizma oldukça anlaşılmış durumdadır. Örneğin XX kromozomuna sahip bir sinek, dişi olacaktır. Bununla birlikte, Y kromozomunu kaybeden bir embriyo ergin bir erkek görüntüsünde gelişir fakat kısır olur. Bilateral jinandromorfların, iki spermin bir yumurtaya girişiyle oluştuğu düşünülmektedir. Bu spermlerin biri yumurtanın nükleusuyla birleşerek dişi böceği oluşturur. Diğer sperm ise aynı yumurta içerisinde ikinci bir kromozom seti olmadan gelişir.

Donald R. Davis'in 1994 yılında yayımladığı makalesinde Harmaclona tephrantha (Meyrick) güvesinde görülen bilateral jinandromorfizme dayalı morfoloji incelenmiştir. Buna göre, güvenin türüne dair hem dişi hem de erkek eşeysel karakterlerin (kanat, abdomen ve genital yapıların) vücudunun sağ ve sol yarısı boyunca bölündüğünü ve her iki eşeyden de özellikler taşıdığı görülmüştür. Bu makaleden alınmış, bilateral jinandromorfizm görülen güvenin genital

yapısını gösteren bu diyagram doğanın şaş ı r t ı c ı yüzünü b i r kez daha göstermektedir. Dişi olan sol taraf, erkek olan da sağ taraftır.

Bu olayın diğer hayvanlarda, mesela kuşlarda, nasıl olabileceğine dair çeşitli teoriler bulunmaktadır. Kimi hipotezde, bilateral jinandromorfların, gelişimin erken safhasında iki ayrı embriyonun kaynaşması ile oluşan kimeralar (chimeras) olduğu ortaya atılmıştır ki bu durum temel olarak tek bir embriyonun ikiye ayrılarak oluşturduğu tek yumurta ikizlerine zıt bir durumdur. Diğer bir hipotezde ise, jinandromorfizmin kuşlarda eşey kromozomlarının döllenmeden sonraki i lk hücre bölünmesinde ayrılamamasıyla oluştuğudur. Bir diğeri de, yumurtanın kendi oluşumundaki hatadan dolayı meydana geldiğidir. Şöyle ki, yumurtanın tek kromozoma sahip olması gerekirken, bu durumda kazayla her bir cinsiyetten iki kromozomu taşır. Eğer bu şekildeki bir yumurta iki sperm tarafından döllenirse, oluşan embriyo biraz ZZ biraz da ZW hücreleri içerir (kuşların dişileri ZW, erkekleri ZZ kromozomlarını içerir).

J i n a n d r o m o r f i z m h e r z a m a n mükemmel görünmez. Asıl olarak bu anomalinin farklı tipleri bulunmaktadır.

En yaygın olanlardan biri yukarıda da fotoğraflarla örneklendirdiğimiz

ü z e r e b i l a t e r a l jinandromorfizmdir. Burada

o r g a n i z m a v ü c u d u n ortasına yayılmış bir

halde ½ erkek ve ½ dişi oranlarıyla bir

eşeysel farklılık göstermektedi

r . K i m i jinandromor f l a rda

¾ b i r cinsiyetten ve

¼ d iğer inden olacak şekilde bir

d a ğ ı l ı m v a r d ı r . K o m p l e k s

jinandromorflar ise erkek ve dişi karakterler bakımından

vücutta bölge bölge değişen, kar ış ım hal inde bir patern

bulundurur ve mozaik jinandromorf olarak adlandırılır. Bu karışımdaki farklılık bölünme sırasında hücrelerin belirlediği paternden kaynaklanır. Patern olayını insan ve böcekler açısından temel kavramlar olarak karşılaştıracak olursak; insanlarda hücre bölünmesi belirsiz (indeterminate) bir şekilde olur, yani gelişim yolu tüm hücreler için esnektir. Mesela insanda hücre bölünmesinin baş langıç safhalarında ilk hücrelerden biri yok

DOĞANIN NADİR YÜZÜDOĞANIN NADİR YÜZÜYARI ERKEK YARI DİŞİ HAYVANLAR

olduğunda bunun gelişim üzerinde bir etkisi olmaz. Diğer bir yandan, böceklerde zigottan sonraki her hücre bölünmesi tamamen belirli (determinate) olur ki bunun anlamı da her bir hücrenin ne olacağının kararı her hücre bölünmesi sırasında belirlenir. Mesela zigottan sonraki ilk bölünme sağ ve sol kısımları belirler; ikinci bölünme ön ve arka kısımları; üçüncü bölünme de alt ve üst kısımları belirler ve eğer üçüncü bölünmeden sonra böceğin bir hücresinde zarar meydana gelirse vücut kısımlarında -örneğin abdomenin bir parçasında- eksiklik olabilir. Jinandromorf bireylerde de bu olay eşey kromozomlarında meydana geldiğinde değişik mozaik örnekleri karşımıza çıkar.

Bu durum Lepidoptera (kelebekler ve güve le r ) tak ımında şu şek i lde açıklanabilir. Lepidoptera'da cinsiyet WZ/ZZ (dişi/erkek) sistemine göre belirlenir. İnsanlarda XX dişi ve XY erkek bireyleri oluştururken kelebeklerde bu durum tam ters olarak heterogametik eşey kromozomuna sahip bireyler dişi olur. Z'nin sayısı cinsiyeti belirleyen önemli faktördür. Mesela bir birey eksik

W'ye sahip olsa bile tek Z eşey kromozumu ile dişi olabilir ve bir ya da birden fazla Z içerirse de erkek olur. Hücre mitotik olarak bölündüğünde aynı olan DNA kopyaları, oluşan yavru hücrelere aktarılır. Zaman zaman ise ayrılmama olayı (non-disjunction) olduğunda, yani duplike olmuş kromozomlar birbirinden doğru bir şekilde ayrılmadığında, bir yavru hücrenin kromozomu eksik olur. ZZ kromozomuna sahip bir erkekte bir Z kromozomunda ayrılamama durumu olduğunda ise jinandromorfizm gerçekleşir. Bu durumda, duplike olmuş Z kromozomlarının doğru şekilde ayrılmasında başarısızlık olur ve yavru hücrelerin biri tek bir Z'ye sahip olurken (dişi) diğeri üç Z taşır (erkek). Burada, tüm dişi hücrelerin yavruları dişi, tüm erkek hücrelerin de erkek olacaktır. Bunun bir sonucu olarak da bireyin bir kısmı erkek, diğer kısmı ise dişi özellikleri taşıyacaktır. Sonuçta, fotoğraflarda gördüğümüz vücudun iki yarısı arasındaki bu mükemmel ayrıma ad verilen bilateral jinandromorfizm oluşur. Diğer bir durum olarak, eğer ki Z kromozomundaki ayrılmama olayı daha sonraki bir bölünme safhasında olursa, kelebek ufak bir bölümünde bir cinsiyeti, kalan kısmında da karşı cinsiyeti taşıyacaktır. Ayrıca, ayrılmama gelişim sırasında defalarca gerçekleşebilir ve mozaik olarak bilinen parçalı bir etki oluşturabilir. Ayrılmama, jinandromorfizmi oluşturan bir hücredeki Z kromozomu kaybına tek neden değildir. İlk hücre bölünmeleri sırasında oluşabilecek diğer genetik olaylar da aynı etkiyi yaratabilir.

Kuşkanatlı kelebek(Lepidoptera: Papilionidae):

Dişi mi? Yoksa erkek mi?

Kaynaklar: A Bilateral Gynandromorphic Harmaclona tephrantha From Indonesia (Lepidoptera: Tineidae). Donald R. Davis, Tropical Lepidoptera, 5(2):, 117-122 (1994) (erişim: http://www.troplep.org/TLR/5-2/pdf014.pdf) http://www.rationalskepticism.org/biology/bilateral-gynandromorphs-t38299.htmlhttp://staff.jccc.net/PDECELL/lkosmiski/gynandomorphism.dochttp://www.daltonstate.edu/galeps/Gynandromorphs.htmhttps://blog.hmns.org/tag/gynandromorph/http://en.wikipedia.org/wiki/Gynandromorph

Seda Emel Tek/[email protected]

Page 5: MAYIS 2014

Heinrich Hermann Robert Koch (d. 11 Aralık 1843 - ö. 27 Mayıs 1910), Alman hekim. Antraks basili (1877), tüberküloz basili (1882 ve kolera basili'nin (1883) keşfi ve K o c h p o s t ü l a t l a r ı n ı geliştirmesiyle ünlenmiştir.

6>

7

ROBERT KOCHTüberküloz konusundaki keşifleri nedeniyle 1905 yılında Nobel Tıp veya Fizyoloji Ödülünü almıştır. Bakteriyolojinin kurucularından biri olarak görülür.İlk verem aşısını bulan kişidir.

Kaynaklar

http://tr.wikipedia.org/wiki/Robert_Koch

http://saat.bbs.tr/Kimdir/R/36-Robert%20Koch.html

http://www.cicicee.com/robert-koch-kimdir--57298

http://www.nkfu.com/robert-koch-hayati/

Koch bir madencinin oğlu olarak dünyaya geldi. Dağ köyünde

çocuklar genellikle gruplar meydana getirip oyun oynarken Koch

daha çok çiçeklerle böceklerle ilgilenirdi. Hayvanların nasıl hareket

ettiklerini araştırdı. İlk ve orta öğrenimini tamamladıktan sonra tıp

fakültesine yazıldı. Çalışkanlığıyla ve ciddiliğe dikkatleri üzerine

çekiyordu. Eğlenceye hiç zaman ayırmadan devamlı okuyor,

araştırıyor ve sistemli bir şekilde de çalışıyordu. 1862'de tıp

fakültesini bitirdi ve Hamburg Hastanesi'ne doktor yardımcısı olarak

atandı. İnsanlar onu seviyor, sayıyor ve değer veriyorlardı. Koch da

bu güveni kötüye kullanmıyordu. İnsanların hastalıkların pençesine

düşmelerine hayret ediyor ve bunun nedenini merak ediyordu.

Robert Koch 1866 yılında Göttingen Üniversitesinden mezun olarak

tıp doktorasını aldı. 1870′li yıllardaki savaş döneminde orduda

hekimlik yapmış olup 1872 yılında Wollstein bölgesine hekim

olarak atanmıştır. Laboratuvar biçimine dönüştürdüğü evinin bir

bölümünde çevre bölgelerde koyun ve sığır sürülerini kırıp geçiren

şarbon hastalığı üzerine çalışmaya başladı. 1876 yılında şarbona

neden olan spor-üretici özel tür bir bakteriyi çalışmaları sonucu

ortaya çıkardı. Bakteri uzmanı Ferdinand Cohn'un yardımıyla bir

hekim kurulu önünde şarbonu tanımladıktan sonra ünü tüm ülkeye

yayıldı. Daha sonraki yıllarda çalışmalarını cerrahi enfeksiyon ve

bakteri tanımlamaları alanına yöneltti. 1880′de Berlin Kraliyet

Kurulu üyeliğine getirildi.

Bakteri kültürünü üretmede önce jelatini daha sonra da yosun

jelatini maddesini bularak tıbbın kullanımına sundu. 1882 yılında

ise vereme neden olan “mycobacterium tuberculosis” bakterisini

bulduğunu açıkladı. 1883′de kolera hastalığını araştırmak için

gittiği Mısır ve Hindistan'da bulaşık içme sularından kaynaklanan

virgül biçimindeki kolera bakterisini çalışmaları sonunda saptamayı

başarmıştır. 1885′de Berlin Üniversitesi Sağlık Profesörlüğüne ve

Berlin Sağlık Enstitüsü Müdürlüğü görevlerine getirildi.

1890 yılında verem basilinin gelişimini durduran “tüberkülin” ilacını

bulduğunu tüm dünyaya açıkladı. Yeni kurulan verem enstitüsünde

kolera, dizanteri, tifo, veba ve verem gibi tehlikeli hastalıklar

üzerinde çalışmalarını devam ettirdi. 1900lü senelerde ise

araştırmalarını cüzzam, sığır vebası, Teksas sığır humması, Afrika

uyku hastalığı gibi tropikal hastalıklara yöneltti. 1904 senesinde

emekliğe ayrıldı. 1905 yılında tıp-fizyoloji alanında Nobel ödülünü

almaya hak kazandı.

Ona Nobel Ödülü kazandıran tüberküloz çalışmaları kadar önemli

olan bir buluşu da Koch postülatlarıdır. Bu postülatlar bir

organizmanın bir hastalığın nedeni olup olmadığı konusundadır.

Postülatlara göre bir organizma bir hastalığın nedeni ise;

>Hastalığın bilinen tüm vakalarında bulunur,

>Hastalıklı konukçudan organizmayı ayırıp saf kültürünü büyütmek

mümkündür,

>Sağlıklı bir konukçuya verildiğinde, kültürde büyütülmüş bu

organizmalar konukçuda hastalığın oluşmasına neden olmalıdır,

>Deneysel olarak hastalığın bulaştırıldığı konukçudan organizma

tekrar ayrıştırılıp kültürde büyütülebilmelidir.

Her ne kadar öğrencileri onun

metodlarıyla difteri, tifo, pnömoni

(zatürre), gonore (belsoğukluğu),

serebrospinal menenjit, lepra

(cüzzam), tetanoz ve frengi

ha s t a l ı k l a r ı ndan so rum lu

organizmaları bulmuş olsalar da,

ö ze l l i k l e de t übe r kü l o zu

iyileştireceğini düşündüğü etkisiz

"tüberkülin" fiyaskosuyla, Koch'un

a r a ş t ı r m a l a r ı n ı n k a l i t e s i

düşmüştür. Kendi dalında Louise

Pasteur'den sonraki en büyük

bilim adamı olarak kabul edilir.

Koch , Almanya'da 27 Mayıs

1910'da ölmüştür.

Page 6: MAYIS 2014

8-9

Passiflora caerulea, çarkıfelekgiller (Passifloraceae) familyasından çarkıfelek cinsinin Güney Amerika'da yetişen türüdür.

Çarkıfelek adıyla bilinen meyveleri insanlarca tüketildiği için Dünya çapında ziraati yapılır. Bitki, asma sülüğü gibi helezonik tutmaçlarla tutunarak hızlı büyür. 15-20 m yüksekliğe kadar boylanabilmektedir. Yaprakları beş (bazen üç ya da yedi) lopludur. Çiçek tacı mavi ya da menekşe rengi filamanlarla çevrilmiştir. Tropikal iklimlerde bütün yıl boyunca çiçek açabilir.

Bu da Passiflora incarnata türü gibi soğuğa daha dayanıklı türlerden olup -10 dereceye kadar dayanabilir. Hem bu yüzden hem de çiçekleri ve aromatik kokusunda dolayı bahçecilikte tercih edilen çarkıfelek türlerindendir. Avrupa'da da gözde bahçe bitkileri arasındadır.

Çiçekleri, Paraguay'in millî çiçeğidir. Meyveleri çiğ olarak yendiğinde lezzetsiz olduğu için daha çok kek ve pasta yapımında kullanılır. Güney Amerika'da meyve suyu Passiflora Mousse gibi tatlıların yapımında da kullanılır. Yapraklarından yapılan çayın stresi ve endişeyi azaltıcı etkisi olduğu iddia edilmektedir. Bununla birlikte yapraklarında bulunan "siyanid glukosid" maddesinin toksit etkisi bulunmakla, kaynatılmakla büyük bir kısmı yok edilebilse de; bu sebeple fazla tüketilmesi tavsiye edilmez. Bitkinin dünya çapında,üretilip yayılmış çeşitli kültür türleri de bulunmaktadır. Bu türler bitkinin hibrit türlerinin üretilmesinde de kullanılmaktadır.

Bilinen bazı kültür çeşitleri:'Chinensis' : Solgun mavi korona

filamentleri bulunur.

'Constance Elliott' : Kucombe and

Exeter Prensi (Büyük Britanya)

tarafından yayılmıştır. Beyaz kokulu

çiçekleri vardır.

'Grandiflora' : 20 cm çapında

çiçekleri vardır.

'Hartwiesiana' : Beyaz Çiçeklidir.

'Regnellii' : Uzun korona filamentleri

bulunur.

CANLILAR DÜNYASI(Passiflora Caerulea)

Çarkıfelek Çiçeği

Kaynaklarhttp://www.biyolojionline.com/bahce-sus-bikileri/115-passiflora-caerulea-carkfelek-cicegi http://tr.wikipedia.org/wiki/Passiflora_caerulea http://www.tarimziraat.com/peyzaj_bitkileri/carkifelek_mavi_carkifelek_passiflora_caerulea/carkifelek_mavi_carkifelek/

Page 7: MAYIS 2014

10

-11

Betta, doğal yaşam alanı Asya (Tayland, Malezya, Kamboçya ve Vietnam) olan, yaklaşık 4-6 cm boyunda bir balık türüdür. Özellikle erkeklerin, yüzgeçlerinin görkem ve güzelliği ve asaletini yansıtan vakur duruşuyla dikkat çeken bir türdür. Balığın yaşam süresi genellikle 2-3 yıl, nadiren 4-5 yıl civarındadır.

Erkek betalar birbiriyle geçinemezler. Dişilerin boyları erkeklere göre daha kısadır. Tek bir erkek ve dişi beta, barışçıl balıklarla karma akvaryumda beslenebilir. Ancak bu uyum da balıkların karakterlerine göre değişmektedir. En uygunu dişi ve erkek betaları ayrı akvaryumlara almaktır. Erkek beta, yumurtaları köpükten yaptığı yuvada korur. Hacmi en az 35 litre olan akvaryumlarda bakılmalıdır. Yavru betalarda 3. aydan sonra cinsiyet ayrımı yapılabilir. Erkekler daha geniş yüzgeçli ve parlak renklidirler. Dişilerin karınlarında ise toplu iğne başı büyüklüğünde beyaz bir nokta gözlenir.

Betalar gençken (3 aydan önce) kuru yemlere alıştırılabilirler; fakat ileriki yaşlarda canlı yem verilen balıklarda kuru yeme dönüş çok zo rdur. Doğa l ortamlarında en çok sivrisinek larvalarıyla beslenirler. Beta akvaryumunun ısısı en az 23°C – 24°C olmalıdır. Akvaryumunuzda kesinlikle filtre kullanmayın. Beta balıkları hareketli suyu sevmedikleri için, filtreli bir akvaryumda kolayca stres altına girebilir ve ölümle sonuçlanabilir. Suyun değişimi ise her ay değiştirmek şart değildir. 2 – 3 ay gibi uzun bir süreden sonra su değişimi yapab i l i r an cak su yu t amamen değiştirmeyip sadece belli bir ( %20) miktar değiştirmeniz tavsiye edilir.

CANLILAR DÜNYASI

BETTA

Kaynaklar:http://www.akvaryum.com/betta_splendens_(beta)_tatlisur_6_279.asphttp://betabaligibakimi.blogspot.com/2013/07/beta-baligi.html#.UrsFgtJdVrU

IŞILDAYAN CANLILAR

BİYOLÜMİNESANS

Dışarıdan UV ışık kaynağı ile uyarılmaya gerek duymadan, kendiliğinden ışık üretme ve yayma

olayıdır. Derin su deniz canlılarının yaklaşık %90'ı biyolüminesans özelliğine sahiptir. Bu

canlıların birçoğunun yaydığı ışık mavi ve yeşil ışık tayfına aittir. Yani deniz suyunda kolayca

iletilebilen dalga boyları aralığında.

Biyolüminesans, biri ışık üreten madde olan lusiferin, diğeri ise reaksiyonu başlatan lusiferaz enzimlerinin ortak çalışması ve bu etkileşime oksijenin de eklenmesiyle ortaya çıkan kimyasal bir reaksiyondur.

Page 8: MAYIS 2014

''ABD'li bilim New York şehrinde bulunan Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nde biyolüminesans ile ilgili çok kapsamlı ve eğitici bir sergi açmıştır.“Creatures of Light: Nature's Bioluminescence” (Işığın Varlıkları: Doğa'nın Biyolüminesansı) isimli bu sergi yaklaşık 10 ay ziyaretçilerine kapılarını açmıştır.'’

12

-13

Biyolüminesans özelliği karada yaşayan canlılarda deniz canlılarına göre daha ender görülüyor. En bilinen örnekler ateş böcekleri ve ışıldayan kurtçuklar. Bazı böcekler, böcek larvaları, halkalı solucanlar ve eklembacaklılar da ışık yayıyor. Bazı fungus cinslerinin sporları, bakteriler ve özellikle şapkalı mantarlar da ışıldıyor. Denizlerde yakamoz meydana getiren tek hücreli, çift kamçılı planktonlar (Dinoflagellates) özellikle bazı bölgelerde geceleri çok belirgin ışık saçıyor ve insanların ilgi odağı oluyor. Öyle ki bu ışığın karanlıkta deniz kıyısında oturup kitap okumaya yetecek düzeyde olduğu söyleniyor.

Deniz yüzeyinin sanki üzerinde bir süt katmanı varmış gibi, beyazı andıran bir ışıkla ışıldaması, uzaydan çekilen uydu fotoğraflarında bile belirgin bir şekilde, özellikle de Hint Okyanusu'nda, görülüyor. Bu tür yoğun, beyazımsı ışıldamanın biyolüminesans özelliğe sahip deniz bakterileri (Vibrio harveyi) tarafından oluşturulduğu söyleniyor. Bu tür bakteriler özellikle popülasyon belli bir yoğunluğa ulaştığında dışarıdan bir uyarana gerek kalmadan sürekli ışıldıyorlar ve bu olay uydu fotoğraflarıyla görüntülenebiliyor. Özellikle Noctiluca cinsi fitoplanktonlar gündüzleri denizde kırmızı adacıklar oluştururken, gece olduğunda parlak mavi ışık yaymaya başlıyor. Bu göz alıcı mavilik sadece suda herhangi bir hareket meydana geldiğinde ortaya çıkıyor ve bu etki de en fazla kıyıya vuran dalgalarda görülüyor. Bu fitoplanktonların insanlar için sağlık açısından bir tehdit yaratmadığı söyleniyor, yani mavi ışık saçan denizler ve göllerde suya girmek ve ışıkla oynamak mümkün.

İ letişim: Ateşböcekler i aralarında iletişim kurmak ve kendi ler ine eş bulmak amacıyla parlarlar.Yiyecek bulma:Okyanustaki alacakaranlık kuşaklarında, bazı hayvanlar ışık yayma yeteneklerini yiyecek bulmak için kullanı.Avlanma: Olta balığı, çevredeki diğer balıkları kandırıp avının dikkatini çekmek için ışığını kullanır.Kamuf la j : Okyanusun karanlık kısımlarında, daha derin kesimleri görmek çok zordur. Fakat üst seviyedeki silüetleri görmek kolaydır. Bu n e d e n l e b a z ı t ü r l e r bedenlerinin alt kısmından parlak bir ışık yayarlar. Bu ışık balığın yukarıdan bakan biri

Canlılar Neden Işık Yayarlar?i ç i n g ö r ü n t ü s ü n ü bulanıklaştırır ve denizin i ç i n d e d ü ş m a n l a r ı n a kend i s in i sezd i rmeden yüzmesini sağlar.Taklit: “Cookie-cutter” türü köpekbalığının gövdesinin altında ışık yayan bir bölüm vardır ve bu bölüm küçük bir balığı andırır. Balık, böylece küçük bir balık görüntüsüne bürünür ve onu yemeye gelen büyük balıkları avlayabilir.Savunma: Bazı hayvanlar y a n l a r ı n a b i r t e h l i k e yaklaştığında mürekkep benzeri yoğun ve parlak bir sıvı çıkarır ve bu şekilde onu avlamaya gelen balığın görüş açısını kapatır ve oradan hızla kaçarlar. Kimi ışık saçan canlılar ise kendilerini

savunmak için saldırganları kör edebilecek seviyede parlak bir ışık yayarlar. Üreme: Bazı mantarlar ise spor lar ın ın yay ı lmas ın ı sağlayan sineklerin dikkatini çekmek için parlarlar.Yol bulma: Bazı canlılar bu yeteneklerini karanlık sularda yön bulmak için kullanırlar.Yardım Çağırma: Bazı tek hücreli planktonlar ise rahatsız edildikleri zaman parlarlar. Örneğin; küçük bir balık planktonları yemeye başladığı zaman, rahatsız edi len plankton parlar. Böylece bu ışık kendine av arayan ve planktonu rahatsız eden balığı avlamak isteyecek daha büyük bir balığın dikkatini bu yöne çeker.

Günümüzde bazı canlılar, pek çok şekilde ışık üretmeyi başarabilmektedirler. Bilim adamları da bu canlılar üzerinde uzun araştırmalar yaparak onların bu özelliklerinden teknolojik olarak yararlanmayı planlamaktadırlar. Biyolüminesans özelliğinin uyarlandığı bazı alanlar şunlardır:>Elektrik faturasından tasarruf etmek için otoyol kenarlarına konulan parlayan ağaçlar>Su ihtiyacı olduğunda parlayan ekinler ve yabani olmayan bitkiler>Yiyeceklerdeki bakterileri tespit etmeye yarayan metodlar>Biyolüminesans özelliği olmayan canlılara bu özellik verilerek kanser ve Alzheimer araştırmaları yapılmaktadır. Bu araştırmalarda çıkan sonuca göre biyolüminesanstan tıbbi alanda da yararlanılacaktır.>John Hopkins Üniversitesi'nde biyolüminesans özelliği olan bakteri araştırmaları yapılmaktadır. Bu araştırmaların amacı mayınların yerini bulacak bir teknoloji geliştirmektir. Bu bakteri mayının yaydığı kimyasal olan NO2 gazını bulmakta kullanılacaktır.>“Photobacterium phosphoreum” adı verilen bir bakteriyle mikrotoks testleri yapılarak suyun içindeki kirlenme oranı ölçülmektedir. Bu testte organizma toksin ile karşılaştığı zaman ışığında azalma meydana gelmektedir.>Biyolüminesans özelliği yoğun olarak süs eşyaları ve takılarda da kullanılmaktadır. >Havaalanlarında uçağa yol göstermede kullanılan ışık çubukları da canlılardaki biyolüminesansa oldukça benzer bir şekilde kimyasalları karıştırarak ışık üretmektedir.

BİYOLÜMİNESANS VE TEKNOLOJİ

Bilim insanları canlıların bu özelliğinin ilk meydana geldiği zamandan itibaren en az 50 defa değişim geçirerek bugünkü şeklini aldığını düşünüyor. “Canlı ışık” birçok kültürde efsanelere, halk hikâyelerine ve çeşitli batıl inançlara konu olmuş. Örneğin eski zamanlarda gemiciler ışıldayan denize uyandıklarında deniz tanrısı Poseidon'un elinin denize değdiğini düşünürmüş. Ormanlarda ışıldayan mantarların da periler ya da kayıp ruhlar olduğu sanılırmış.

Kuzey Amerika yerlilerinin inancına göre de ateşböcekleri kayıp çocukları aramak için cennetten düşüp gelen yıldızlarmış. Japonlar ise ateşböceklerinin Ay prensesinin gözyaşları olduğuna inanıyor. Ateşböceklerinin 17. Yüzyılda tarihin gidişatını değiştirdiği de söyleniyor.İngilizler denizde keşif yolculuğu yaparken Küba'yı uzaktan görür, ancak adada yanıp sönen titrek ışıkları fark edince İspanyolların orada kamp ateşi yaktığını zannedip Küba'ya uğramadan geçerler. Çünkü yanıp sönen o ışıkların, havada uçuşan ateşböcekleri olduğu akıllarına gelmez.‘'Yunan filozoflarından Aristoteles deniz canlılarının yaydığı ışıkları detaylı bir şekilde inceleyen ilk kişi olarak biliniyor. Aristoteles notlarında bu ışığın mum alevinin ışığının tersine soğuk ışık olduğunu da belirtiyor.''Işıldayan canlıların ilginç dünyasının bilim insanlarının yanı sıra film yapımcılarını da meraklandırdığını ve onlara ilham verdiğini görüyoruz. Bazılarınız Avatar adlı bilim kurgu filmini sinemada dev ekranda seyretmişsinizdir. Bir gaz devinin yörüngesinde dönen Pandora isimli bir uyduda yaşayan, mavi renkli insanların ve ışıldayan canlıların ekrandaki görüntüleri gerçekten büyüleyiciydi.

Aynı şekilde Kayıp Balık Nemo filminde de denizin bilinmeyen derinliklerinde ışıldayan deniz analarını ve kocaman kafasındaki ışıldayan tuzak feneri sayesinde avını yakalayan korkunç, iri dişli fener balığını görmüştük.

BİYOLÜMİNESANS EFSANELERİ

Kaynaklar:

Bilim ve Teknik Ağustos,2012

http://bilimdunyasi.net/index.php?option=com_content&view=article&id=801:canllarn-vuecutlarnda-uerettikleri-ik-biyoluminesans-&catid=9:tarh-poltka-stratej

http://en.wikipedia.org/wiki/Bioluminescence

Page 9: MAYIS 2014

Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi engelli olarak tanımlanmaktadır. 2

6>

27

sokaklarda çok sayıda engelli kişi ile karşılaşmamamızın nedeni engelli

kişilerin mevcut olmaması değil, bu kişilerin dış mekân kullanımlarında

yaşadıkları güçlüklerdir. Engelliler de herkes kadar toplumun yararlandığı

tüm olanaklardan bağımsızca yararlanabilmelidir. Bunun gerçekleşebilmesi

için düzenlemeler yapılırken engelli kişilerin de gereksinimleri göz önünde

bulundurulmalıdır. Engelli insanların ve bütün toplumun faydalanması adına;

engelleri ortadan kaldıracak koşulları oluşturmak, rehabilitasyon ve destek

hizmetlerini geliştirmek, yeterli sosyal koruma sağlamak, kapsayıcı

programlar oluşturmak gerekmektedir.

Engelliler Haftası, 10 Mayıs ile 16 Mayıs arasında, Birleşmiş Milletler'e üye

156 ülkede aynı tarihlerde kutlanan özel haftadır.Engellileri Koruma Millî

Koordinasyonu Kurulu haftanın değerlendirilmesi için aşağıdaki programın

uygulanmasını kararlaştırmıştır.

10 Mayıs Engelliler Haftasının açılışı

11 Mayıs Görmeyenler günü

12 Mayıs işitme ve Konuşma Kusurluları günü

13 Mayıs Ortopedik Engelliler günü

14 Mayıs Zeka ve Ruhsal Engelliler günü

15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar günü

16 Mayıs Engelliler Haftasına genel bakış.

Engeller doğuştan olabilir, sonradan

geçirilen hastalıklar veya kazalar

sonucu ortaya çıkabilir. Engellilerle,

sakatlıklarla ilgili çeşitli sorunlar

vardır.Sakatlığın Nedenleri: Sakatlıklar

akraba evliliği, gebelik öncesi

tedbirsizlik, aşıların zamanında

yapılmaması, kazalar gibi nedenlerden

kaynaklanmaktadır.

a- Akraba evliliği: Doğuştan

sakatlıkların önemli bir bölümü akraba

evliliklerinden ortaya çıkar. Yakın

akrabaların teyze, hala, amca, dayı

çocuklarının evliliği sonunda çok

sayıda kör, sağır, dilsiz ve geri zekâlı

çocuk doğmaktadır.

b- Gebelik öncesi tedbirsizlikler: Bebek

bekleyen annelerin sık sık röntgen

filmi çektirmesi, doktora gitmeden ilaç

alması çok sık sigara ve alkollü içki

içmesi doğan çocuğun sakat olmasına

neden olur.

c- Aşıların zamanında yapılmaması:

Doğumdan sonraki ilk yılda verem,

çocuk felci aşılarının zamanında

yaptırılması gerekir. Aşılar zamanında

yaptırılmazsa türlü sakatlıklar ortaya

çıkar.

d- Kazalar: İş kazaları, tarım kazaları,

trafik kazaları, yangınlar, ateşli silahlar

belli başlı sakatlık nedenleridir.

Farklı nedenlere bağlı olarak oluşan

engellilik temel olarak beş başlıkta

incelenir:

Zihinsel engelli

Görme engelli

İşitme ve konuşma engelli

Ortopedik engelli

Süreğen engelli

Günlük yaşantımızda cadde ve

‘’Birleşmiş Milletlerin rakamlarına göre dünyada 500 milyon

kadar engelli insan bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü

tarafından, dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birinin

hayatlarında bir çeşit engelle doğrudan ya da dolaylı olarak

karşı karşıya olduğu belirtilmektedir. Türkiye nüfusunun ise

yüzde 12.29'unun engelli olduğu bilinmektedir.’’

14

>15

Kaynaklarhttp://www.istanbulhalksagligi.gov.tr/haber/10-16-mayis-engelliler-haftasi

http://www.belirligunlervehaftalar.com/Belirli_Haftalar/Engelliler_Haftasi

http://www.dersimiz.com/belirligunler-54-Engelliler-Haftasi.html

ENGELLİLER HAFTASI

Page 10: MAYIS 2014

16

>17

1) 27.04.2013 tarih ve 28630 sayılı Resmi Gazete' de

yayımlanan (Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumundan)

“BEŞERİ TIBBİ ÜRÜNLERİN İMALATHANELERİ

HAKKINDA YÖNETMELİK” kapsamında

biyoteknolojik ürün imalat yerlerinde, ürün

sorumlusu olarak çalışabilirsiniz.

2) 30.12.2012 tarih ve 28513 sayılı (2.mükerrer)

Resmi Gazete ' de yayımlanan (Ekonomi

Bakanlığından) “İHRACATTA TİCARİ KALİTE

DENETİMLERİNİN RİSK ESASLI YAPILMASI

AMACIYLA FİRMALARIN SINIFLANDIRILMASINA

İLİŞKİN TEBLİĞ” e göre laboratuvarda biyolog

olarak çalışabilirsiniz. Ayrıca sorumlu denetçi olarak

da görev yapabilirsiniz.

3) 29.12.2011 tarih ve 281571 sayılı (3.mükerrer)

Resmi Gazete'de yayımlanan (Gıda, Tarım ve

Hayvancılık Bakanlığından) "GIDA KONTROL

LABORATUVARLARININ KURULUŞ, GÖREV,

YETKİ VE SORUMLULUKLARI İLE ÇALIŞMA USUL

BİYOLOGLARIN ÖZEL SEKTÖRDE ÇALIŞMA ALANLARI

VE ESASLARININ BELİRLENMESİNE DAİR

Y Ö N E T M E L İ K " g e r e ğ i g ı d a k o n t r o l

laboratuvarlarında Biyologlar çalışabilmektedir.

4) 13.12.2011 tarih ve 28141 sayılı Resmi Gazete'de

yayımlanan (Gıda, Tarım ve Hayvancı l ık

Bakanlığından) "DENEYSEL VE DİĞER BİLİMSEL

AMAÇLAR İÇİN KULLANILAN HAYVANLARIN

REFAH VE KORUNMASINA DAİR YÖNETMELİK"

gereği Biyolog olarak çalışabilirsiniz (a. Bir şekilde

genetik yapıları değiştirilmiş gen aktarımlı, nakavt

gibi hayvanların bulunduğu araştırmaya yetkili,

üretici ve kullanıcı kuruluşlarda,b. Genetik yapıları

değiştirilmiş balıklar söz konusu olduğunda,c.

Mikrobiyolojik özelliklerinden dolayı özel bakım

gerektiren germfree, patojen ari, spesifik patojen free

ve benzeri hayvanların bulunduğu üretici ve kullanıcı

kuruluşlarda).

5) 11.12.2011 tarih ve 28139 sayılı Resmi Gazete'de

yayımlanan (Gıda, Tarım ve Hayvancılık

Bakanlığından) “VETERİNER TEŞHİS VE

A N A L İ Z L A B O R A T U V A R L A R I

YÖNETMELİĞİ” ne göre hayvan hastalık

ve hayvanın yapısıyla ilgili teşhis ve

analizlerini yapacak laboratuvarlarda

teknik hizmet kadrosunda Biyologlarda

çalışabilmektedir.

6) 25.08.2011 tarih ve 28036 sayılı Resmi

Gazete'de yayımlanan (Sağlık Bakanlığı

–Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi

B a ş k a n l ı ğ ı ' n d a n ) “ T I B B İ

LABORATUVARLAR YÖNETMELİĞİ” ne

g ö r e k a m u v e ö z e l s a ğ l ı k

k u r u m / k u r u l u ş l a r ı n d a k i t ı b b i

l a b o r a t u v a r l a r d a B i y o l o g l a r d a

çalışabilmektedir.

7) 24.08.2011 tarih ve 28035 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (Çevre ve

Şehircilik Bakanlığından) “AMBALAJ ATIKLARININ KONTROLÜ

YÖNETMELİĞİ” ne göre toplama-ayırma tesislerinin sağlaması gereken

kriterler arasında tam zamanlı olarak en az bir çevre görevlisi istihdam etmesi

zorunluluğu getirilmiştir. Çevre görevlisi belgesini alan Biyologlarda toplama-

ayırma tesislerde çalışabilmektedir.

8) 17.06.2011 tarih ve 27967 sayılı Resmi

Gazete' de yayımlanan (Çevre ve

OrmanBakan l ığ ından) "TOPRAK

K İRL İL İĞİNİN KONTROLÜ VE

NOKTASAL KAYNAKLI KİRLENMİŞ

SAHALARA DAİR YÖNETMELİK

YETERLİLİK BELGESİ TEBLİĞİ” ne göre

yeterlilik belgesi alınması için, gerekli

meslek grupları arasında Biyologlarda yer

almaktadır.

9) 21.05.2011 tarih ve 27940 sayılı Resmi

Gaze te ' de yay ımlanan (Sağ l ı k

B a k a n l ı ğ ı n d a n ) “ B İ Y O S İ D A L

ÜRÜNLERİN KULLANIM USUL VE

ESASLARI HAKKINDA YÖNETMELİĞİ”

n e g ö r e m e s u l m ü d ü r o l a r a k

çal ışabi l i rs in iz (Sağl ık Bakanl ığ ı

tarafından açılan eğitimlere katılıp

yapılan sınavda başarılı olanlara mesul

müdürlük diploması verilmektedir, mesul

müdürlük eğitimi için bulunduğunuz İl

Sağlık Müdürlüğü'ne başvurularınızı her

zaman yapabilirsiniz).

10) 26.04.2011 tarih ve 27916 sayılı

Resmi Gazete'de yayımlanan (Çevre ve

Orman Bakanlığından) “ATIK ARA

DEPOLAMA TESİSLERİ TEBLİĞİ” ne

göre tehlikeli atıkların dışındaki ara

depolama tesislerinde çevre görevlisi

olarak Biyologlarda çalışabilmektedir.

11) 06.03.2011 tarih ve 27886 sayılı

Resmi Gazete 'de yayımlanan (Sağlık

B a k a n l ı ğ ı n d a n ) “ Y Ü Z M E

HAVUZLARININ TABİ OLACAĞI

SAĞLIK ESASLARI VE ŞARTLARI

HAKKINDA YÖNETMELİK” gereği

yüzme havuz sularının analizleri

Bakanlıkça yetkilendirilmiş özel laboratuvarlarda da

yapılabilmektedir. Bu yönetmeliğe göre Biyologlarda

yetkilendirilmiş özel laboratuvarlarda çalışabilmektedir. 12) 12.11.2010 tarih ve 27757 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Çevre ve Orman Bakanlığından) “ÇEVRE GÖREVLİSİ VE ÇEVRE DANIŞMANLIK FİRMALARI HAKKINDA YÖNETMELİK” doğrultusunda ; a) Çevreye kirletici etkisi olan faaliyet ve tesislerde, b) Belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birlikleri veya bunların iştiraklerinin çevreye kirletici etkisi olan tesis ve faaliyetlerinde, c) Organize sanayi bölgeleri yönetimleri bünyesinde, d) Sağlık kuruluşları ve hastanelerden, yatak kapasitesi 20 ve üzerinde olanlarda ve e) Çevre danışmanlık firmalarında çevre görevlisi olarak çalışabilirsiniz (Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yapılan sınav sonucunda başarılı olanlara Çevre Görevlisi Belgesi verilmektedir). 13) 12.11.2010 tarih ve 27757 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanarak (Ulaştırma Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığından) yürürlüğe giren “DENİZ ÇEVRESİNİN PETROL VE DİĞER ZARARLI MADDELERLE KİRLENMESİNDE ACİL DURUMLARDA MÜDAHALE GÖREVİ VEREBİLECEK ŞİRKET / KURUM / KURULUŞLARIN SEÇİMİNE İLİŞKİN TEBLİĞDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ” kapsamında, petrol ve diğer zararlı madde kirliliğine müdahale yetki belgesi almak isteyen şirket/kurum/kuruluşlarında Biyolog olarak çalışabilirsiniz. 14) 27.10.2010 tarih ve 27742 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “İNSAN DOKU VE HÜCRELERİ İLE BUNLARLA İLGİLİ MERKEZLERİN KALİTE VE GÜVENLİĞİ HAKKINDA YÖNETMELİĞİ” ne göre kapsama giren merkezlerde, merkezin faaliyeti ile ilgili alanda doktora düzeyinde eğitimini tamamlamış olan Biyolog merkezde tam gün görev yapmak kaydıyla merkez sorumlusu olarak çalışabilmektedir. 15) 04.08.2010 tarih ve 27662 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “HAVUZ SUYUNDA KULLANILAN YARDIMCI KİMYASAL MADDELERİN

Page 11: MAYIS 2014

ÜRETİMİNE, İTHALATINA VE BİLDİRİM ESASLARINA DAİR TEBLİĞ” e göre üretim yerinde mesul müdür olarak çalışabilirsiniz.16) 17.06.2010 tarih ve 27614 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “TAMPON, HİJYENİK PED, GÖĞÜS PEDİ, ÇOCUK BEZİ VE BENZERİ ÜRÜNLERİN ÜRETİMİ, İTHALATI VE BİLDİRİM ESASLARINA DAİRTEBLİĞ” kapsamında mesul müdür olarak çalışabilirsiniz. 17) 13.06.2010 tarih ve 27610 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan 5996 nolu Kanun “VETERİNER HİZMETLERİ, BİTKİ SAĞLIĞI, GIDA VE YEM KANUNU” kapsamında gıda ve yem işletmelerinde çalışabilirsiniz.

18) 10.03.2010 tarih ve 27517 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “TERAPÖTİK

AFEREZ MERKEZLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK” kapsamında terapötik aferez merkezlerinde teknik

sorumlu veya diğer sağlık personeli olarak çalışabilirsiniz.

19) 06.03.2010 tarih ve 27513 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “ÜREMEYE

YARDIMCI TEDAVİ UYGULAMALARI VE ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ MERKEZLERİ HAKKINDA

YÖNETMELİĞİ” ne göre tüp bebek merkezlerinde laboratuvar sorumlusu ve diğer personel statüsünde

çalışabilirsiniz.

20) 18.12.2009 tarih ve 27436 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Çevre ve Orman Bakanlığından)

“YETERLİK BELGESİ TEBLİĞİ” ne göre

Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu ve Proje

Tanıtım Dosyası hazırlayan şirketlerde

çalışabilirsiniz.

21) 15.05.2009 tarih ve 27229 sayılı Resmi

Gazete' de yayımlanan (Tarım ve Köyişleri

B a k a n l ı ğ ı n d a n ) “ T O H U M C U L U K

SEKTÖRÜNDE YETKİLENDİRME VE

DENETLEME YÖNETMELİĞİ” doğrultusunda

Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel

Müdürlüğü'nden doku kültürü ile tohumluk

üretici belgesi alarak doku kültürü ile

tohumluk üreticisi iş yeri açabilirsiniz. 22) 08.10.2005 tarih ve 25960 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Sanayi ve Ticaret B a k a n l ı ğ ı n d a n ) “ Y E T K İ L İ SINIFLANDIRICILARIN LİSANS ALMA, FAALİYET VE DENETİMİ HAKKINDA YÖNETMELİĞİ” ne göre yetkili sınıflandırıcı personel olarak çalışabilirsiniz. 23) 23.05.2005 tarih ve 25823 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “KOZMETİK YÖNETMELİĞİ” doğrultusunda kozmetik ürünler üreten imalathane ve fabrikalarda Sorumlu Teknik Eleman olarak çalışabilirsiniz. 24) 21.04.2005 tarih ve 25793 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “PELOİDLERİN ÜRETİMİ VE SATIŞI HAKKINDA TEBLİĞ” e göre peloid üretim tesislerinde biyologlar mesul müdür olarak çalışabilirsiniz. İmalatçı-ihracatçılar kimyasal ve fiziksel analiz gerektiren ürünler için firmaların, laboratuvar elemanı olarak ürünün özelliğine göre Biyolog olarak da çalışabilirsiniz. Ayrıca bu laboratuvar elemanı şartları uygun olması halinde sorumlu denetçi olarak da görev yapabilmektedir. 25) 17.02.2005 tarih ve 25730 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “İNSANİ TÜKETİM AMAÇLI SULAR HAKKINDA YÖNETMELİĞİ” ne göre içme suyu işleme fabrikalarında mesul müdür olarak çalışabilirsiniz.

BAZ İÇEREN TEMİZLİK ÜRÜNLERİNİN ÜRETİMİNE, İTHALATINA VE BİLDİRİM ESASLARINA DAİR TEBLİĞ” ine göre üretim yerinde kimya veya sağlık alanında en az lisans/yüksek lisans eğitimi almış olanlar mesul müdür olarak çalışabilmektedir.4) 15.12.2009 tarih ve 27433 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “HAVA AROMATİZE EDİCİ ÜRÜNLERİN ÜRETİMİNE, İTHALATINA, PİYASA GÖZETİMİ VE DENETİMİNE VE BİLDİRİM ESASLARINA DAİR TEBLİĞ” ine göre üretim yerinde kimya veya sağlık alanında en az lisans/yüksek lisans eğitimi almış olanlar mesul müdür olarak çalışabilmektedir. 5) 05.07.2005 tarih ve 25866 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “KORDON KANI BANKACILIĞI YÖNETMELİĞİ” gereğince Banka ekibi: Banka ekibi, kök hücre işleme, ayrıştırma, dondurulması konularında eğitim görmüş sertifikalı bir hekim ile ikinci bir eleman olarak yine sertifikalı bir laboratuar teknisyeninden oluşur.6) 09.12.2004 tarih ve 25665 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “KAPLICA YÖNETMELİĞİ” gereğince kaplıca tesislerinde işletmecinin devamlı olarak işinin devamlı surette bulunmasına imkan olmayan hallerde mesul müdür olarak işin yürütülmesi mümkündür. Mesul Müdür; sağlık eğitimi görmüş yüksekokul mezunundan olur.

7) 22.05. 2002 tarih ve 24762 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “İLKYARDIM YÖNETMELİĞİ” ne göre İl Sağlık Müdürlüklerinden ilkyardım eğitmeni sertifikası alabilirsiniz. Bu sertifika ile, a) İlkyardım Eğitim Merkezinde mesul müdür olarak çalışabilirsiniz. b) Eğitim Merkezlerinde İlkyardım Eğitmenliği yapabilirsiniz. 8) 10.06.1998 tarih ve 23368 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “ GENET İK HASTAL IKLAR TANI MERKEZLERİYÖNETMELİĞİ” gereğince a) Mesul Müdür: Genetik Uzmanı veya pratisyen hekim) Genetik Tanı Merkezi Sorumlusu: Klinik Genetik, Tıbbi Genetik, Tıbbi Biyoloji ve Genetik dallarında uzman veya bilim doktoru unvanını almış bir tabib olması gerekir. Bu konularda uzmanlık veya bilim doktoru ünvanı olmayan, ancak bu Yönetmeliğin yayımlandığı tarihte yurtiçi ve yurtdışında bu konularda çalışmaların yapıldığı bir merkezde beş yıl veya daha fazla bir süre çalışan ve yaptıkları çalışmaları ve yayınlarını belgeleyen ve belgeleri Komisyonca onaylanmış kişiler Genetik Tanı Merkezi sorumlusu olarak görevlendirilebilir. c) Moleküler çalışmalar yapılacaksa, yurtiçi veya yurtdışında Moleküler Genetik konusunda çalışmaların yapıldığı bir merkezde bu konularda en az altı aylık uygulamalı bir eğitim programını tamamlamış ve bu çalışmalara dair uygulama ve müfredat programını da ihtiva eden belgeyi haiz tıbbi biyoloji ve genetik uzman veya genetik uzmanı veya doktorasıolan bu belgeleri Komisyonca onaylanmış bir eleman, d) Biyokimya laboratuvarı olacak ise yurtiçi ve yurtdışında Biyokimyasal Genetik konusunda çalışmaların yapıldığı bir merkezde bu konularda en az 6 aylık uygulamalı bir eğitim programını tamamlamış ve bu çalışmalara dair uygulama ve müfredat programını da ihtiva eden belgeyi haiz Biyokimya ve Klinik Biyokimya uzmanı veya doktorası olan ve bu belgeleri Komisyonca onaylanmış bir eleman bulunur.

26) 01.12.2004 tarih ve 25657 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “DOĞAL MİNERALLİ SULAR HAKKINDA YÖNETMELİK” kapsamında doğal mineralli su tesislerinde mesul müdür olarak çalışabilirsiniz. 27) 20.05.2002 tarih 24760 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “KAN ÜRÜNLERİNİN RUHSATLANDIRILMASINA DAİR YÖNETMELİĞİ” ne göre mesul müdür olarak çalışabilirsiniz. 28) 30.12.2011 tarih 52388 sayılı Makam oluruyla yayımlanan “DOKU TİPLEME LABORATUVARLARI YÖNERGESİ” ne göre Tetkik ve Analiz Sorumlusu ve Laboratuvar Teknisyeni olarak çalışabilirsiniz. 29) “TÜRKİYE KÖK HÜCRE KOORDİNASYON MERKEZİ ÇALIŞMA ESASLARI YÖNERGESİ” ne göre Tarama ve Eşleştirme Birimi Personeli olarak çalışabilirsiniz.

BİYOLOGLARIN DİĞER ÇALIŞMA ALANLARI1) 29.05.2013 tarih ve 28661 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan (Milli Eğitim Bakanlığından) “MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖZEL MOTORLU TAŞIT SÜRÜCÜLERİ KURSU YÖNETMELİĞİ”ne göre özel motorlu taşıt sürücüleri kurslarında ilk yardım dersini verebilmek için; en az yüksekokul mezunu olmak ve İlk Yardım Yönetmeliği kapsamında alınmış “İlk Yardım Eğitmeni Sertifikası” sahibi olmak şartı getirilmiştir. Yeni yönetmeliğe göre İlk Yardım Eğitmeni Sertifikası almış Biyologlarda özel motorlu taşıt sürücüleri kurslarında ilk yardım dersi verebileceklerdir.2) 15.12.2011 tarih ve 28143 sayılı Resmi Gazete' de yay ım lanan ( Sağ l ı k Bakan l ı ğ ı ndan ) “ YÜZME HAVUZLARININ TABİ OLACAĞI SAĞLIK ESASLARI VE ŞARTLARI HAKKINDA YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK” gereği yüzme havuzlarında teknik işler ve havuzun uygun şekilde işletilmesinden sorumlu kimya veya sağlık eğitimi almış, en az lise mezunu mesul müdür bulundurulması zorunludur. Ayrıca yüzme havuzlarında kullanılan suyu kimyasal, fiziksel ve mikrobiyolojik yönden kullanıma hazırlayan, bu konuda eğitim almış ve en az lise mezunu kişiler havuz suyu operatörü olarak çalışabilmektedir.

3) 20.03.2010 tarih ve 27527 sayılı Resmi Gazete'de

yayımlanan (Sağlık Bakanlığından) “KUVVETLİ ASİT VEYA

18

>19

Yalçın Dedeoğlu / Biyolog

Page 12: MAYIS 2014

20

>21

Kaynak:http://tr.wikipedia.org/wiki/Peygamberdevesi

Peygamber devesi cok sabırlı bir böcektir. Saatlerce gözlerini diktiği avının ona yaklaşması için hareketsiz bir şekilde durur. Avı yaklaştığında ise silahı olan ön bacaklarıyla ani bir hamle yaparak onu ağzına götürür.

Sizlere bu yazımda halk arasında peygamber

devesi adıyla anılan bir böcek türünden

bahsedeceğim. Böceğimize bu ismin veriliş

hikayesi, ön bacaklarının dua edercesine

sergilediği duruş şeklinden dolayı peygamber

sıfatının yakıştırılmasından ibarettir. Sık sık

çekirgeyle karıştırılır ama eşsiz üçgen kafa yapısı

onun en belirgin ayırt edici özelliğidir. Ayrıca

kafasını bırakın 180 ve 360 derece döndürmeyi,

başını çevirebilen tek böcek türüdür.

B a ş l ı ğ ı o k u d u ğ u n u z d a

beyninizde şimşekler çaktıran

peygamber develerinin

ç i f t l e ş m e h a d i s e s i n e

gelmeden önce kendimi

böceğimiz i b i raz daha

t a n ı t m a k z o r u n d a

hissediyorum. Çünkü bir

böceğin sadece çiftleşmesiyle

tanınması minik dostumuz

açıs ından çok da hoş

olmayacaktır. Yaklaşık 1800

farklı türü bulunan Peygamber Devesinin boyu 1

santimetreden 25 santimetreye kadar değişim

gösterebilmektedir.

Kutuplar dışında , Dünya'nın hemen hemen her

bölgesinde yaşayan böceğin en yaygın olarak

görüldüğü yerler tropikal ve güneşli iklimin

yaşandığı bölgelerdir. Türlerine göre açık

kahverengiden , parlak yeşile kadar değişim

gösteren renkleri , genellikle çevrelerinde bulunan

otların , yaprakların , dalların renkleriyle uyum

içerisindedir. Bulundukları ortama uygun

renklerde olmaları hem düşmanlarından

gizlenmelerine hem de avlarını kolaylıkla

yakalamalarına yardımcı olur.

Ön bacakları çok sayıda diş ve diken taşır.

Genellikle böceklerle beslenir fakat protein

ihtiyaçlarını karşılayamadıkları durumlarda

memeli sınıfında olan cüce fare ve sinek kuşu

yediklerine de rastlanmıştır.

Bu bilgilerden sonra Peygamber Develerinin en

ilginç yanı olan çiftleşmelerini anlatmaya

başlayabiliriz. Erkek dişisinden daha zayıf ve

ufaktır. Üreme döneminde erkek dişiyi görünce

gözlerini ona dikerek yavaş yavaş yaklaşır. Bir

böcek boyu kadar mesafe kaldığı zaman dişinin

üzerine sıçrar. Bu sıçrama sonunda ya başı dişinin

başına ya da başı dişinin kuyruğuna gelecek

şekilde hedefe ulaşır. Eğer başı dişinin kuyruk

kısmına denk geldiyse döner ve dişinin antenlerini

okşayarak çiftleşme gerçekleşir. Cinsel birleşme

süresinde dişi oldukça pasiftir ve çiftleşme

sırasında erkeğe aniden vurarak onun başını

yemeye başlar. Erkeğin başı vücuttan ayrılınca geri

kalan vücut bölümünün cinsel hareketleri hızlanır.

Eğer bu anda başsız vücut dişiden çekilip ayırılırsa ,

vücut döner ve yeniden dişiye tırmanıp cinsel

birleşmeye devam eder. Bu ilginç özelliğin nedeni

erkeğin beyninin yutak

b ö l ü m ü n e y a k ı n b i r

uzantısının yenerek ortadan

k a l d ı r ı l m a s ı i l e i z a h

edilmiştir. Bu bölgede beynin

üreme dürtüsünü kısıtlayıcı

bir merkez bulunduğundan,

b u m e r k e z i n o r t a d a n

kaldırılması cinsel coşkuyu

arttırıcı etki yapmaktadır.

Kafasız bir Peygamber Devesi

sadece özgüvenini yitirmiş ve cinselliğinden hiçbir

şey kaybetmemiştir ve hatta bu durum onun

cinselliğini pozitif yönde etkilemiştir. O artık

soyunu sürdürecek tohumları ekmiş ve soyunun

devam edebilmesi için kendini feda etmiş ölü bir

erkektir. Buna benzer bir durum Karadul

Örümceklerinde de gerçekleşmektedir. Bu

örümcek türü de çiftleşmeden sonra partnerini

yemektedir.

Son olarak erkeğe biraz serzenişte bulunmak

istiyorum. Dişilerin karınları tok olduğu

zamanlarda erkeklerini yemedikleri bilinmektedir.

Bundan dolayı çiftleşmeden önce dişiye 2 sinek , 1

böcek götürmesi onun yararına olacaktır. Böylece

dişinin karnı doyacağı için erkeğin kafası

çiftleşmenin ortasında yenmemiş olacaktır. Hayatı

boyunca bir kere çiftleştikten sonra dişisi

tarafından yenilmek kötü bir durum olsa gerek. Bu

duruma düşmemek için önceden birkaç yiyecek

götür işte. Her şeyi de sana ben mi öğreteceğim. . .

ÇİFTLEŞME ÇİFTLEŞME UĞRUNA UĞRUNA YİTİP GİDEN HAYATLAR

Zafer Şakacı[email protected]

Page 13: MAYIS 2014

22

>23

Peygamber devesi cok sabırlı bir böcektir. Saatlerce gözlerini diktiği avının ona yaklaşması için hareketsiz bir şekilde durur. Avı yaklaştığında ise silahı olan ön bacaklarıyla ani bir hamle yaparak onu ağzına götürür.

Kaynaklar

http://www.turkiyeburslari.gov.tr/index.php/tr/turkiyede-egitim-2/one-cikan-bolumler/475-biyomedikal-muhendisligi

http://teknoloji.sdu.edu.tr/biyomedikal/tr/is-imkanlari/is-imkanlari-2405s.html

http://forum.donanimhaber.com/m_59646123/tm.htm

http://www.sinavonline.net/meslekler/biyomedikal_muhendisi.asp

http://www.yeditepe.edu.tr/bolumler/biyomedikal-muhendisligi

BİYOMEDİKAL

MÜHENDİSLİĞİ

Biyomedikal

Mühendisliği tıp ve

biyoloji gibi yaşayan

organizmalarla ilgilenen

bilimlerle, mühendislik,

matematik, fizik gibi fen

alanındaki bilimlerin

birleşiminden oluşan,

disiplinlerarası bir

çalışma alanıdır.

Örneğin; Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG),

Bilgisayarlı Tomografi (BT), Sintigrafi gibi tıbbi

görüntüleme teknikleri ve ultrason, lazer, kızılötesi ve

elektro-uyarım tedavi yöntemleri kullanılmaktadır.

Böylece, hekimlerin Subjektif yorumu yerine bilimsel ve

objektif verilerle Hastalıklara tanı konulması ve

hastaların tedavisi gerçekleşmektedir.

Biyomedikal mühendisleri kendi disiplinlerarası

bilgilerini, yeni tıbbi cihazlar ve aletleri tasarlamakta,

insan vücudunu anlama ve onarmada mühendisliğin

ilkelerini uygulamakta, karar vermekte ve mühendislik

araçlar ının kul lanım maliyet ini azal tmakta

kullanmaktadır.

Biyomedikal Mühendislerinin çalışma koşulları

nelerdir?

Biyomedikal Mühendislerinin iş sahalarına göre çalışma

koşulları değişmektedir. Her mühendislik alanında

olduğu gibi araştırma geliştirme birimlerinde

bilgisayarlarla, teknolojik test ekipmanlarıyla,

laboratuarlarda ya da ofislerde çalışabilirler. Sağlık

kuruluşlarında çalışan olabilecekleri gibi bu kuruluşlarla

ikili ilişkiler kuran kişi konumunda da bulunabilirler.

Gelir durumu göz önüne alındığında ve yeni mezun

mühendislerle karşılaştırıldığında ise görece daha kolay

ve yüksek ücretli iş bulabilmektedirler.

Biyomedikal Mühendisliği için yüksek öğrenim

olanakları nelerdir?

Biyomedikal Mühendisliği öğrencileri lisans eğitimlerini

tamamladıktan sonra Türkiye'de ve yurt dışında saygın

okullarda lisans üstü eğitimlerine devam edebilirler.

Günümüzde yetişmiş elaman ihtiyacının en yüksek

olduğu alanlardan biri biyomedikal mühendisliğidir.

Bunun yanında üst ihtisası elektrik elektronik

mühendisliğinde, makine mühendisliğinde, bilgisayar

mühendisliğinde, kimya mühendisliğinde ve malzeme

mühendisliğinde yapabilirler. Biyomedikal alanı,

ülkemizde lisans üstü eğitim öncelikli konular arasında

bulunmaktadır, bu nedenle yurt içi ve yurt dışı eğitim

bursu olanakları oldukça fazladır.

Biyomedikal mühendisi olmak isteyenlerin,

>Üstün bir akademik yeteneğe

>Şekil ilişkilerini görebilme yeteneğine sahip,

>Fen alanına ilgi duyan,

>Tasarım gücü kuvvetli, yaratıcı,

>Ayrıntıları görebilen,

>Dikkatli ve sorumluluk sahibi kimseler

olmaları gerekmektedir.

Biyomedikal Mühendisliği başlıca araştırma

alanları nelerdir?

Biyomedikal mühendisliği, yeni teknolojiler geliştirerek

insan sağlığına katkıda bulunan dinamik ve çok hızlı

gelişen bir mühendislik dalıdır. Başlıca çalışma konuları,

biyoalgılayıcılar, biyoelektronik sinyal işleme,

biyomalzemeler, b iyomekanik, b iyomedikal

görüntüleme, biyomoleküler makineler, biyoteknoloji,

ilaç taşınımı, nanotıp ve protein tasarımı olarak

sıralanabilir.

Son yıllarda, mühendislik ve tıbbi

bilimler arasındaki kopukluğu ortadan

kaldıran bu disiplinlerarası yaklaşım

sayesinde mühendislik ve sağlık

bilimleri uzmanlarından oluşan gruplar

birlikte araştırma ve geliştirme

çalışmaları yürütmektedir. Mühendislik

ve tıp bilimlerinin birlikteliği, bilimde ve

sağlık sektöründe büyük başarıyla

uygulanmaktadır.

Bilimsel ve teknolojik gelişmeler,

özellikleri yirminci yüzyılın ikinci

yarısından it ibaren, yarı i letken

elektroniğinin keşfi ile başlayan

e l e k t r o n i k v e b i l g i s a y a r

mühendisliğindeki hızlı yükselişin

sağladığı teknik olanaklar tıp alanında

yaygın şekilde uygulanır hale gelmiştir.

Biyomedikal mühendisleri hastanelerde;

>Tanı ve tedavi amacıyla kullanılan mekanik, elektronik

cihaz ve sistemlerin teknik işletme ve bakım-

onarımından,

>Ge l i şen t ekno lo j i n i n has tane o r tam ına

aktarılmasında, cihaz seçimi, teknik şartname, kullanıcı

eğitimi v.b görevlerden,

>Cihazların performans kontrolü ve kalibrasyonu ile

ilgili yöntemler geliştirmeden ve uygulamadan,

>Kullanılan otomasyon sisteminden,

>Kalp pilleri, yapay organlar, diyaliz makinesi gibi tıbbi

cihazların tasarımı ve üretilmesi,

>Hastaların durumunu ameliyat ve yoğun bakım

sırasında izleyecek elektronik ve bilgisayar sistemlerinin

tasarlanması ve kurulması,

>Emniyet ve sterilizasyon standartlarını belirleme ve

uygulamadan sorumlu olarak görev almaktadırlar.

>Kan analizi için gereken sensörlerin tasarlanması ve

üretilmesi,

>Klinik çalışmalarda alınacak kararlara destek

sağlayacak uzman sistemler ve yapay zeka sistemlerinin

tasarlanması ve gerçekleştirilmesi,

>Ultrason, manyetik rezonans, röntgen, anjiyo vb. tıbbi

görüntüleme sistemlerinin tasarlanması ve üretimi,

>Dolaşım, sindirim, solunum, sinir vb. fizyolojik

sistemlerin sayısal olarak incelenmesi için matematik ve

bilgisayar modellerin gerçekleştirilmesi,

>Çeşitli tedavilerde kullanılacak yeni biyomalzemeler

tasarlanması ve malzemelerin kullanılabilirliğinin test

edilmesi,

>Yaralanma, incinme vb. tedavileri incelemek için

bilgisayar modelleri geliştirilmesi gibi çok zengin bir

yelpazede istihdam edilebilmektedirler.

Page 14: MAYIS 2014

Kaynaklar

http://www.vize.com.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=254&Itemid=14

ÖRÜMCEKLER

NEDEN KENDİ AĞINA

YAKALANMAZ?

Eklembacaklıların bir grubunu oluşturan örümcekler, bazı özellikleri ile böceklerden ayrılırlar ve biyolojide böceklerden farklı bir grup olarak incelenirler.

Örneğin, örümceklerin vücudu ön (cephalothorax) ve

arka (abdomen) olmak üzere iki kısımdan oluşurken,

böceklerin vücudu üç kısımdan oluşur. Böcekler üç çift

bacak ve bir ya da iki çift kanat (ya da kanatsızdırlar)

içerirler. Böceklerin sahip oldukları antenler

ö r ü m c e k l e r d e b u l u n m a z . Ö r ü m c e k l e r,

cephalothoraxtan çıkan dört çift ayağa sahiptir ve

kanatsızdırlar. Örümcekler avcı (predatör) ve etobur

(karnivor) hayvanlardır, yani besinlerini diğer

hayvanları avlayarak sağlarlar. Besinleri genelde

böcekler ve diğer eklembacaklılar oluşturur.

Örümceklerin öldürücü silahı, sahip oldukları bir çift

“kelisera” denen bir çeşit zehir dikenidir. Avlarını

yakalayınca genelde başın arka kısmından

ısırarak zehirlerler. Örümcekler katı

besin alamaz ve sıvı besinlerle

beslenir.

Dolayısıyla yakaladığı avının vücut sıvısını emerek

besinini sağlar.

Tropiklerde yaşayan bazı büyük örümcek türlerinin,

bazen kurbağa ve küçük kuşları bile avladıkları

bilinmektedir. Baş kısımlarında sayısı altı ya da

sekiz adet olabilen gözleri bulunur.

Örümcekler yumurta ile çoğalır,

yumurta sayısı türden

türe değişebilir.

Çoğu tür

düzinelerce yumurta yapar,

yüzlerce hatta birkaç bin yumurta yapan türler de

bilinmektedir. Yumurtadan çıkan yavrular bir değişim

geçirerek ergin hale gelir. Bazı türlerde yavrular anne ile beraber

kalabilir ve besinleri paylaşırlar, hatta bazı türlerde yavrular anne tarafından

ağızdan-ağıza beslenir. Besin paylaşımı yavrular büyüyüp anne ölünceye kadar

devam edebilir, sonunda anne de yavrularına yem olur. Erkek örümcek testislerinde

ürettiği, spermleri içeren semen sıvısını özel bir ağa bırakır ve dişiyi bulduktan sonra bu semeni

“palp” denen birinci çift ayakları ile dişiye aktarır. Yani erkeğin çiftleşme organı yoktur. Erkek

çiftleşme öncesi dişiye dikkatlice yaklaşmalıdır aksi takdirde dişi tarafından yenebilir. Çok genel olmasa

da bazı türlerde, çiftleşme süresince erkek örümcek dişi tarafından yenir. Örümcekler, ipek ağlarını

abdomen kısımlarında bulunan özel salgı organlarında üretirler. Ağ örme organları abdomenin uç kısmında

bulunan tüpsü yapılardır. Örümcek, bu tüpleri etrafındaki sert bir bir cisme bastırarak ipeğin dışarı çıkmasını

sağlar. İpek ağ, ilk salgılandığında sıvıdır fakat hava ile temas eder etmez katılaşır. Örümcekler sahip oldukları en

az yedi farklı ağ salgı bezleri sayesinde değişik ağ ipeği üretirler ve bu farklı ağlar onlar için çeşitli amaçlarla

kullanılabilir. Örümcekler için ağ üretimi oldukça enerji gerektiren bir iştir, çünkü ağ ipeği oldukça güçlü bir protein

yapıdır. Eğer bu ağ yaklaşık 2.5cm kalınlıkta bir sicim gibi örülse, aynı kalınlıktaki çelik halattan üç kez daha sağlamdır

ve yaklaşık 74tonluk bir ağırlığı kaldıracak güçtedir. Bir çalışmada örümceğin ürettiği ağ hesaplanmış ve yaklaşık 140m

den uzun olduğu görülmüştür. Çoğu örümcek ağ üretir, ağ üretmeyen türler de vardır. Ağ yapan örümcekler avlarını

ağlarına düşürerek yakalar. İpek ağ aynı zamanda yapışkandır, av ağa takıldığında bir daha kurtulma şansı yoktur. Ağda

örümceğin ürettiği özel bir titreşim yapan ve avın yakalandığını bildiren sinyal ipliği vardır, sinyal geldiğinde örümceğin

yemeği hazırdır.

Örümcekler, kendi ağlarına kolay kolay yakalanmaz, bunu iki şekilde başarır. Birincisi, avı için ördüğü ağda ayrıca

sadece kendisinin üzerinde hareket edebileceği yapışkan olmayan özel ulaşım iplikleri vardır, örümcek bunları

tanır. İkincisi, ağız kısmındaki bir salgı bezinde ürettiği salgı ile sürekli ayaklarını yağlı tutar ve böylece yanlışlıkla

tuzak ağına düştüğünde kendisini kurtarabilir. Fakat ürkütüldüğünde nadiren kendi ağına takılıp diğer

örümceklere de yem olabilir. Örümceklerin insanı ısırdığı nadirdir, çünkü çoğunun zehir dikeni insanın

derisini delecek kadar güçlü değildir. Ülkemizde ve Avrupa'da insanı öldürücü nitelikte zehiri olan

örümcek bulunmaz, böylece örümceklerden korkulacak bir neden de yoktur. Sadece Amerika,

Avustralya ve Afrika'da bulunan “karadul” olarak bilinen tür, insana öldürücü olabilir. Karadul'un

zehiri bir çıngıraklı yılanınkinden 15 kat daha güçlü, hatta kobra ve mercan yılanı

zehirlerinden bile çok daha güçlüdür. Dünya'da 35000 civarında farklı örümcek türü

bilinmektedir. Bunların 500 kadarı acı verici şekilde ısırır fakat sadece 15 kadarı

insana ciddi zarar verebilir. Yaşam süreleri oldukça farklılık gösterir.

Tarantula örümceği 20 yıl yaşayabilir. Örümcekler birçok zararlı

böceğin de düşmanı olduklarından oldukça yararlı

hayvanlardır.

24

>25

Prof.Dr. Selçuk Yurtsever /

T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoteknoloji ve Genetik Ana Bilim Dalı Başkanı

[email protected]

Page 15: MAYIS 2014

26>

27

Doğduğumuz zamana kadar mikroplardan tamamen arınmış durumdayızdır.

Rahimden dışarı çıkmayla beraber ise vücudumuzdaki hücre sayısının 10 katı

kadar fazla sayıda mikropla bombardımana uğrarız. Probiyotikler yani iyi

mikroplar, vücudun immün sistemiyle beraber çalışarak kötü mikropları uzak

tutmaya yardım etmektedir.

Probiyotik kavramının ortaya çıkışı 1908 yılına kadar uzanmaktadır. Nobel ödül lü araşt ı r ı c ı E l i Metchnikoff Bulgar köylülerinin uzun yaşamının sırrının fermente süt ürünlerinin tüketimine bağlı o l d u ğ u n u ö n e s ü r m ü ş t ü r. 'Probiyotik' terimi ilk olarak 1965 yılında Lilly ve Stillwell tarafından b i r o r g a n i z m a t a r a f ı n d a n salgılanan ve diğer organizmaların üremesini engelleyen anlamında kullanılmıştır. Marteau ve ark. (2002) mikrobiyal hücrelerden oluşan komponentlerin sağlık üzerine yararlı etkilerinin olduğunu belirtmişlerdir. İnsan vücudu en az 500 türe ait tahmini olarak 100 trilyon bakteri h ü c r e s i t a r a f ı n d a n desteklenmektedir. Araştırıcılar 'iyi' bakterilerin sadece sağlıklı bir sindirim sisteminin değil ayrıca sağlıklı bir immun sistemin o lu şmas ın ı da sağ lad ığ ın ı keşfetmişlerdir. Doğduğumuz zamana kadar mikroplardan tamamen arınmış durumdayızdır. Rahimden dışarı çıkmayla beraber ise vücudumuzdaki hücre sayısının 10 katı kadar fazla sayıda mikropla b o m b a r d ı m a n a u ğ r a r ı z . Probiyotikler yani iyi mikroplar, vücudun immün sistemiyle beraber çalışarak kötü mikropları uzak tutmaya yardım etmektedir. İyi ve kötü mikroplar arasındaki bu simbiyotik birliktelik iyi mikropların

Probiyotik' terimi 'yaşam için' anlamına gelen Yunanca bir sözcükten türetilmiştir. FAO (Gıda veTarım Orgaizasyonu) ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü)'nce probiyotikler 'yaşayan mikroorganizmalar' olarak tanımlanmaktadır. Çeşitli bakteri cinsleri probiyotik

olarak kullanılmaktadır. Bunların başında Lactobacillus, Bifidobacterium, Escherichia, Enterococcus, Bacillus ve Streptococcus gelmektedir. Bununla birlikte Saccharomyces' e dahil bazı fungal suşlar da probiyotik olarak kullanılmaktadır.

PROBİYOTİKLER VE SAĞLIKLI YAŞAMArş.Gör.Deniz YÜKSEL / Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Öğretim Ü[email protected]

nemini ortaya koymaktadır. Bu iyi bakteriler veya probiyotikler 'arkadaş' bakteriler olarak da isimlendirilmektedir çünkü işleri, bağırsak popülasyonunu düzenlemektir ve vücuttaki birçok öneml i b i yo lo j i k fonks i yondan sorumludurlar. Probiyotikler: >Kötü bak te r i popü lasyonunu indirgemektedir>Patojenik organizmaların sindirim sistemini istila etmesini engellemektedir>Bağırsak duvar kaslarının kasılmasına ve gevşemesine yardım etmektedir> B a ğ ı r s a k h a r e k e t l e r i n i düzenlemektedir>İnflamasyonu azaltmaktadır>Besinlerin emilimini arttırmaktadır.

Probiyotikler ve ObeziteProbiyotikler ve obezite arasındaki olası bir bağlantı araştırmalar için önemli bir başlık olarak ortaya çıkmaktadır. P r o b i y o t i k l e r i n v e b a ğ ı r s a k mikroflaorasının metabolizmaya önemli katkıları vardır. Yapılan bir çalışmada bağırsaktaki bakterilerin obezite ile savaşmaya yardım ettiği gösterilmiştir. Hamile kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada ise, hamileliğin ilk üç aylık döneminde p rob i yo t i k ve r i l en k a d ı n l a r d a d a h a a z o b e z i t e gözlemlenmiştir. Aynı çalışmada, sıklıkla k u l l a n ı l a n p r o b i y o t i k l e r o l a n Lactobacillus ve Bifidobacterium içeren kapsüllerden günlük olarak alan bireylerde en alt seviyede obezite ve en alt seviyede yağ yüzdesi gözlenlenmiştir.

P r o b i y o t i k l e r v e AntibiyotiklerVücudumuzda doğal olarak y a ş a y a n b a k t e r i l e r bulunmaktadır. Fakat yetersiz beslenme, çevresel toksinler, stres, antibiyotikler, immun baskılayıcı terapiler, ışın tedavisi ve diğer faktörler mide rahats ı z l ık lar ına, sindirim problemlerine ve kolon kanseri gibi hastalıklar için önemli olan sindirim s i s t e m i f l o r a s ı n ı n k o m p o z i s y o n u n u n d e ğ i ş m e s i n e n e d e n olmaktadır.

A n t i b i y o t i k l e r v ü c u t t a infeksiyona neden olan bakteri lerin gelişmesini inhibe etmektedir. Bununla bir l ikte iyi bakteri lerin ölmesine yol açmaktadır. Michigan Sağlık Sistem Üniversitesi'nde probiyotikler ile çalışan araştırmacı Dr. Garry Huffnagle doğal bağırsak florasının antibiyotik kullanımından etkilendiğini açıklamıştır:Vücudumuzdan iyi mikropları uzaklaşt ırmanın immün sistemi daha zayıf hale g e t i r m e s i y l e

Page 16: MAYIS 2014

Kaynaklar:·G upta V, Garg R. Probiotics. Indian J Med Microbiol 2009;27:202-9·S tudy in pregnant women suggests probiotics may help ward off obesity. The 17 th European Congress onobesity Amsterdam 69 May 2009.·A so Y, Akaza H, Kotake T, Tsukamoto T, Imai K, Naito S. Preventive effect of a Lactobacillus casei preparation on the recurrence of superficial bladder cancer in a double -blind trial. The BLP Study Group. Eur Urol 1995;27:104-9. http://www.naturalnews.com/019920_microbes_probiotic_health.html#ixzz2NKw0B72L 2

8>

29

Cervidae (Geyikgiller) familyasının

Güney Amerika'da Andlar'da yaşayan bir cinsidir.

Bovidae (Boynuzlugiller) familyasından

Orta Afrika'ya özgü

büyük bir antilop türüdür.

Kuzeydoğu Afganistan, kuzey ve orta Pakistan,Hindistan'ın Cemmu ve Keşmir eyaletinin bazı kesimleri ile Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan'ın güneyinde yaşayan en iri yaban keçisi türüdür.

Batı Afrika'nın bataklıklarına ve yağmur

ormanlarına özgü iri bir hayvandır.

Bovidae (Boynuzlugiller) familyasından

Afrika'da yaşayan antilop türüdür.

Oryx cinsinden oriksi Arap Yarımadası'ndaki

çöllerde yaşayan bir antilop türüdür.

Bovidae (Boynuzlugiller) familyasından bugün en büyük popülasyonu Hindistan'da olan bir sığır türüdür.

Amerika bizonundan daha küçük yapılıdır. Eskiden tüm orta ve doğu

avrupada yaşamaktayken, günümüzde bazı hayvanat bahçelerinde ve ayrıca

Rusya, Ukrayna, Belarus ve Polonya'daki milli parklarda yaşamaktadır.

Kaynaklarhttp://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ift_toynakl%C4%B1larhttp://tr.wikipedia.org/wiki/Nesli_tehlikedeki_t%C3%BCrler

And Geyiği (Hippocamelus)

Dev Boğa Antilobu (Taurotragus Derbianus)

Burma Boynuzlu Keçi (Capra Falconeri)

Cüce Suaygırı (Hexaprotodon Liberiensis)

Nil Leçvesi (Kobus Megaceros)

Arabistan Oriksi (Oryx Leucoryx)

Gaur (Bos Gaurus)

Avrupa Bizonu (Bison Bonaus)

NESLİ TÜKENMEKTE OLAN ÇİFT TOYNAKLILARsonuçlandığına ve astım gibi alerjik ve kronik hastalıkların görülme sıklığında artışa neden olduğuna inanmaktayız.

D o k t o r u n u z u n ö n e r d i ğ i antibiyotikleri aldığınız zamanı takiben probiyotiklerin farklı formlarını alarak bağırsağınızdaki mikroflorayı olması gereken duruma geri çevirmelisiniz. Bu durum sağlığınızı daha iyi hale getirecektir.

Probiyotikler ve KanserB a ğ ı r s a k t ü m ö r l e r i n d e Lactobacillus gibi probiyotik bakteriler mutajenik bileşiklere bağlanarak tümör gelişiminin

durdurulmasına veya tümörden korunmaya katkı sağlamaktadır. Ayrıca bağırsakta yaşayan ve prokarsinogenlerin karsinogenlere d ö n ü ş m e s i n e n e d e n o l a n b a k t e r i l e r i n ü r e m e s i n i baskılamaktadır. Lactobacillus cinsine ait bakteriler bağırsak

mikroflorasını değiştirerek ve β-

glukoronidaz ve diğer karsinojen seviyelerini düşürerek kansere yakalanma riskini azaltmaktadır. Yapılan çalışmalar, L. casei gibi probiyotiklerin kullanımının idrar kesesi kanserinin tedavi sonrası tekrar ortaya çıkma olasılığını düşürdüğünü göstermiştir. Fakat bu bulguların yapılacak yeni

gerekmektedir.

Probiyotik GıdalarProbiyotikler, tükettiğimiz ve sağlığımız için iyi olan bakterilerdir. S ü p e r m a r k e t t e n s a t ı n alabileceğimiz çok sayıda gıdada bulunmaktadır ve bu gıdaların ta t la r ı o ldukça lezze t l id i r. Probiyotikleri peynir, yoğurt gibi tükettiğimiz kültüre edilmiş mandıra ürünlerinden sağlamak mümkündür. Probiyotik gıdaların ilaç olmadıgı ve tüketimine baslandıgında ara verilmemesi gerektigi, aksi halde bağırsak florasının kısa süre içinde eski haline döneceği unutulmamalıdır.

Arş. Gör. Deniz Yüksel / Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölümü

[email protected]

Page 17: MAYIS 2014

30-3

1

HABERLER

En Hızlı Kara Canlısı Bir Kene

ABD'nin Kaliforniya eyaletindeki Pomona Collega'da

yürütülen bir araştırma, 3 milimetre büyüklüğündeki

bir kene türünün en hızlı hareket eden kara canlısı

olduğunu ortaya çıkardı. Çalışmada, canlıların

boyutlarına göre aldıkları hız esas alındı.

Paratarsotomus macropalpis olarak anılan 'hızlı

kene', saniyede kendi boyunun 322 katı hıza

ulaşıyor. Bir insanla kıyaslandığında kene, bir saatte

2 bin kilometre koşabiliyor. Daha önce en hızlı hara

canlısı olarak belirlenen Avustralya'da yaşayan

kaplan böceği, saniyede kendi boyunun 171 katı hıza

çıkıyor. Çita ise 16 katına çıkabiliyor.

Haberin devamı ;

http://www.ntvmsnbc.com/id/25513359/

Antibiyotikler geleceği tehdit ediyor

Antibiyotiklere karşı direnç kazanmış bakteriler tüm

dünyaya yayıldı. Gelecekte basit enfeksiyonlar bile ölüme

yol açabilir.

Dünya Sağlık Örgütü'nün bu raporu 144 ülkeden veri alarak

hazırlandı. İlk küresel rapor olma özelliği taşıyan çalışmada

sık görülen hastalıklara neden olan koli basilinin birçok

ülkede ilaçlara karşı direnç kazanmış olduğuna vurgu

yapılıyor. Bu bakterinin neden olduğu hastalıkların

neredeyse yarısında tedaviye yanıt alınamıyor.

Haberin devamı ;

http://www.ntvmsnbc.com/id/25513321/

Denizyıldızlarının Ölümü

Geçtiğimiz yaz, gizemli bir hastalık Kuzey Amerika'nın batı

kıyısında her zamankinden fazla daha denizyıldızlarını

etkileyerek çarpıcı bir şekilde yayılmaya başladı. Şuan benzer

bir şey de doğu kıyısında oluyor gibi görünüyor. Patojeni

belirlemek için araştırmacılar, deney yapma ve genetik ipuçları

arıyor. Onlar da bu üst yırtıcı kaybın ekolojik etkilerini bulmaya

çalışıyor.

Haberin devamı ;

http://www.sciencemag.org/content/344/6183/464

Nadir Fosilleşmiş Embriyolar 500 Milyon Yaşında

Bulundu

Kambriyen patlamasının fosilleşmiş kayıtları, evrimsel

biyolojiye daha derinden bakışları sağladı.

Araştırmacılar, bu tarih öncesine ait fosilin hangi

organizmaların iskelet yapısını gösterdiğini bulabilir.

Araştırmacılar önceden keşfedilmemiş nadir

fosilleşmiş embriyolar buldular. Çalışma yöntemleri

evrimsel tarihin gelecekteki yorumlanması için

yardımcı olabilir.

Haberin devamı ;

http://www.sciencedaily.com/releases/2014/04/1404

10122205.htm

Afrika Kuşları Yiyecek Çalmak İçin Kurt Çığlıkları Atıyor

Çatal kuyruklu drongo, gözleri yakut rengi olup vücudu

parlak siyahtır. Afrika ötücü kuşları aldatma krallığının

ustasıdır. Hayvanları uzaktan korkutmak için diğer türlerin

alarm çağrılarını taklit ederler. Drongosların farklı alarmlar

sergilediklerini de görebilirsiniz. Bilim adamları

Drongoların bu taklitlerini, yiyecek çalmak için yaptıklarını

keşfetmişlerdir.

Haberin devamı ;

http://news.sciencemag.org/biology/2014/05/african-

bird-cries-wolf-steal-food

Kuraklık daha da artacak

İstanbul'da buluşan çeşitli ülkelerden bilim adamları, kuraklığı ve

sonuçlarını tartıştı. Bilim adamlarına göre, İstanbul'un susuzluk tehlikesi

daha da büyüyecek, barajlardaki doluluk oranı azalacak. Araştırmalara

göre gelecek yıllarda dünya genelinde gıda fiyatları yüzde 85 artacak.

Bu çarpıcı tahminler, 70 ülkeden yaklaşık 300 bilim adamının

değerlendirmesiyle hazırlanan hükümetler arası iklim değişikli

raporundan. Rapor, Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenen bir toplantıyla

açıklandı.

Haberin devamı;

http://www.ntvmsnbc.com/id/25509349

Page 18: MAYIS 2014

Elektron mikroskobu genel olarak cisimden saçılan elektronların görüntülenmesi üzerine kuruludur. Maddeyle

etkileşen elektronların dalgaboyu bu görüntülemenin nanometre boyutlarında yapılmasına olanak sağlar. Bu

tip mikroskoplar, elektron enerjisine ve ölçüm aletinin çalışma moduna göre,geçirimli elektron mikroskobu,

taramalı elektron mikroskobu, düşük enerjili elektron mikroskobu gibi farklı sınıflara ayrılır. Kullanım alanları

temel bilimlerden (başta katı hal fiziği olmak üzere jeoloji, biyoloji gibi birçok dalı içine alarak), tıbbi ve diğer

teknolojik uygulamalara kadar geniş bir yelpazeyi kapsar.

ELEKTRON MİKROSKOBU GÖRÜNTÜLERİ

ÖRÜMCEĞİN GÖZLERİ POLEN

DİŞ ÇÜRÜMESİNE NEDEN OLAN BİR BAKTERİ BİR BÖCEK GÖZÜ

TAT TOMURCUĞU SOFRA TUZU

CD KAR KRİSTALLERİ

Kaynaklarhttp://legacy.mos.org/sln/sem/flyfoot.html http://twistedsifter.com/2013/03/microscopic-images-of-snow-crystals/http://www.dartmouth.edu/~emlab/

http://www.plantcellbiology.com/wp-content/uploads/2012/02/Flour-Beetle-eye.jpghttp://remf.dartmouth.edu/pollen2/pollen_images_1/images/07%203a_Mix-8.jpg http://bremlang.blogspot.com.tr/2010/04/emilys-thesis-presentation.htmlhttp://www.thenakedscientists.com/HTML/content/kitchenscience/wet/gasses/exp/colours-in-cds/ http://murry-gans.blogspot.com.tr/2012/11/a-jumping-spider.html

Bu dergi Trakya Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölüm öğrencileri tarafından aylık olarak hazırlanmaktadır.