Upload
others
View
10
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
iSLAM MEDENiYETiNDE
(MEDİNETÜ'S-SELAM)
ULUSLARARASI SEMPOZ\'UM 7-8-9 KASIM 2008
_ı ~ ' ~ iLAtıiYA'J: S:~T:.ı:o. Ümraniye FAK:ULTESI ARAŞTIRMAMERKEZI Belediyesi
Marmara Üniversitesi, İlah!)'at Fakültesi, islam Tarihi ve Sanatlan Bölümü
Marmara University, Faculty of Theology. Department of Islami c History and Arts
&
islam Konferansı T~kilatı, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Ara§tırma Merkezi (IRCICA)
- Organisation of lslamic Conference, Research Centre for Islamic History. Art aı'ıd Culture
İSLAM MEDENIYETINDE BAGDAT 1\ •• A
(MEDINETU'S-SELAM) ULUSLARARASI SEMPOZVUM
INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON BAGHDAD (MADINAT ai-sAIAM) IN THE ISLAMI C CIVILIZA TION
7-9 Kasım 1 November 2008 Bağlarba~ı Kültür Merkezi
Üsküdar- İSTANBUL
TÜRKİYE
PROGRAM
Ümran!}'e Beled!}'esi'nin katkılar!Yia
Sponsored by Umran!}'e Municipalio/
HANEFI MEZHEBiNİN ABBASI"
BAGDAT'INDA YÜKSELİŞİ VE
ZAYlFLAMASI
Doç. Dr. M urteza BED İR.
ı. Mezhep Kavramı ve Mezheplerin İslam Tarihini Anlamak İçin Önemi
Mezheplerin İslam tarihinde arneli ve itikadi mezhepler şeklinde ikiye ayrılclıkları bilinmektedir. Bireysel düzeyde bu bir müslümanın neye inanması gerektiğinin ve İslam'ı hayat pratiği olarak yaşamasının kurumsal temeline işaret ederken toplumsal planda mezhep sosyal düzenin uzantısı olan eğitim kurumlarıyla ve yargı sistemiyle bağlantılı idi. Medresderin mezhep odaklı kurulması bunun en açık göstergesidir.1 Sünni mezhepler öncelikle ortak fıkıh birikiminin yorumlanmasında oluşturdukları ortak payda etrafında bir arada
Sakarya Üniversitesi llahiyat Fakültesi. 1 Medreselerin vakfiyelerinde genellikle hangi hukuk okuluna göre eğitim verileceği
belirtilir. Örneğin Selçuklu Bağdat'ında hemen hemen aynı tarihlerde V./Xl. Yüzyılın üçüncü çeyreğinde) kurulan Nizarniye medresesi vakfiyesi Şafii mezhebine, Meşhed-i Ebu Hanife Medresesi vakfiyesi ise Hanefi mezhebine göre eğitim vermeyi · şart etınektedir. VII./XJII. Yüzyılın ilk yarısında kurulan Mustansiriyye me4,reses4.' her ne kadar dört mezhebe göre eğitim veriyor olsa da bu aynı sırufta dört mt!zbep mensubu öğrencilerin bulunması şeklinde olmayıp sadece dört ayrı medresenirı bir kurum içinde ama ayrı ayrı mekanlarda, yani bir anlamda dört medresenin aynı çatı altında dört ayrı mekanda ve yine müstakil eğitim vermeleri anlamındadır. Bkz. George Makdisi, "Muslim Institutions of Learnirıg inEleventh-Century Baghdad", Bulletin of the School ofOriental and African Studies, 24:1 (1961), 14-15; Naci Maruf, Tfırlhu ulemai'l-Mustansıriyye, Bağdat 1985, I, 77vd.; Hisham Nashabe, Muslim Educational Institutions: A General Sun'ey Followed by a Monographic Study of alMadrasa el-Mustansiriyye in Baghdad, Beyrut 1989, s. 73 vd.
622 1 ULUSLARARASI islAM MEDENiYETiNDE BAGDAT SEMPOZVUMU
yaşamayı esas almışlardı. Ve bu ortak yorum alanında yetişen alimler/ilim ad~arı ve kadılar Sünni toplumun meşru temsilcileri olabiliyordu. Bu bakımdan mezheplerin anlaşılması aslında İslam tariliinin anlaşılmasının anahtarlarından biridir. XX. yüzyıl' da mezhep daha çok taassup, taklit gibi olumsuz çağrışımlara sahip olması ve modern dönemlerin gerileme edebiyatının bir uzantısı olan bu algının günümüz bilim adamlarının zihninde mezheplerle ilgili pek de hoş olmayan önyargılara neden olması sebebiyle İslam tariliinde mezheplerin yerini araştırmak modern Müslüman zihnin pek istediği bir şey olmamıştır. Halbuki mezhepler XVIII. yüzyılın sonlarına kadar belki de İslam toplumlarının en önemli kurumlarından biridirler.2 Her ne kadar arnelde ve itikatta ikiye ayrılsalar da aslında fıkıh mezheplerinden özellikle dört Sünni mezhepten ikisi, belirli bir dönemden sonra itikatta Eş'arllik'le, Hanefilik Matüridllik'le ve niliayet Hanbelilik de Selefilik'le büyük oranda bütünleşmiştir. Ancak bu bütünleşmenin kolay bir şekilde gerçekleşmediği ya da başka bir ifadeyle Hanbelik'le Selefiliğin erken dönemde kaynaşması dışarıda bırakılırsa Eş'arilikle Şafii ve Miliki mezhebinin ve Hanefilikle Matüridiliğin birleşmesi uzun ve zor bir süreçten sonra gerçekleşebilmiştir.3
Bu çalışmada Abbas! Devleti Bağdat'ı çerçevesinde Hanefi mezhebinin bu şehirde entelektüel yükselişi ve düşüşüne bakılacaktır. Burada entelektüel yükseliş ve düşüşü, bu sözcüklerin olası başka çağrışımlarını hertaraf etmek için kısaca tanımlamak gerekir. Aşağıda biraz ayrıntılarına değineceğimiz üzere aslında Hanefi mezhebi Abbas! Bağdat'ında her zaman çok önemli bir yer işgal etıniştir. Ama kabaca Bağdat'ın kuruluşundan (IL/VIII. yüzyılın ortalarından) Büveyhiler'in son dönemlerine kadar (V./XJ. yüzyılın ortaları) Hanefi mezhebinin Bağdat'ın ilim hayatında inanç, düşünce ve hukuk alanında öncü bir rol
Bu sebeple hem fikıh yapma biçiminde mezhep-temelli yöntem XX. yüzyılın başlarında terk edilmiş (Hukuk-ı Aile Kararnamesi'nin hazırlanması bunun ilk ve en önemli pratik sonuçlarından biridir) hem de mezheplere karşı son derece negatifbir tutunı ve bir önyargı bu süreçte yerleşmiştir. Bu, XX. yüzyıl için anlaşılır bir durum olsa bile XIX. yüzyıla kadar mezheplere böyle bir bakışın olmadığını hatta mezheplerin Müslüman toplumların en meşru kurumlarından biri olduğıınu unutmamak gerekir.
3 Örneğin Şafii mezhebi içinde Eş'ariliğe XI. yüzyıl boyunca zaman zaman bir muhalefetin olduğu bilinmektedir; bu bağlamda Ebu İshakeş-Şirazi ve Ebü'l-Muzaffer esSem'ani'nin isimleri etrafındaki tartışmalardan bahsetmek gerekir. Daha fazla bilgi için bkz. George Makdisi, "Ash'ari and the Ash'arites in Islamic Religious History I", Studia Islamica, 17 (1962), 37-80; E. Chaoumont, "Encore au sujet de l'Ash'arisme d'Abı1 Ishaq Ash-Shirazi" Studia Islamica, 74 (1991), 167-177; ve a.y., "Introduction", içinde: Kitiib al-Luma'fi usiil al-fiqh 1 al-Sayh Abü Ishiiq Ibriihim alSirazi: Traite de theorie legale musulmane i introduction, traduction arınotee et index par Eric Chaumont, Berkeley, CA: Robins Collecetion, 1999.
. HANEFI MEZHEBiNiN ABBAs! BAGDAT'INDA YÜKSELiŞi VE ZAYlFLAMASI 1 623
oynamasına yükseliş adını veriyorum. Diğer y~ndan V./Xl. yüzyılın başlarından itibareJ.?. Hanefi mezhebinin Bağdat'ta, hukuk-yargı alanında varlığını ve etkinliğini sürdürse de, İslam ilimlerinin iki entelektüel branşında, yani fıkıh usUlü ve kelam sahasında, hemen hemen hiçbir varlık gösterememesine ise düşüş adını veriyorum. Aynı dönemde Bağdat'ın ve hinterlandının Şam-Eş'ari ve Hanbeli-Selefi klasiklerinin ortaya çıktığı en önemli merkez olduğunu düşünürselz4 bu değişimi daha iyi anlamış oluruz; öyle anlaşılıyor ki, Şam-Eş'ari ve Hanbeli-Selefi ekoller, Bağdat'ta Hanefi-Mutezili ekollerden boşalan yeri büyük ölçüde doldurmuşlardır. Bu kısa tanımlama?an sonra Hanefi mezhebinin Bağdat'taki serüvenine geçebiliriz.
2. Abbasi Devleti ve Hanefi Mezhebi
, Hanefi mezhebi bu adı almadan önce iki isimle bilinmekteydi: Ehl-i Re'y (Kişisel görüş taraftarları, ya da akılcılar) ya da Iraklılar. Kufe'de daha Ebu Hanife hayatta iken sistematik bir akım halini alan re'y okulu kısa zamanda Abbasi Devleti'nin dikkatini çekecektir. Abdullah İbnü'l-Mukaffa'nın Abbasi halifesi Mansur'a önerdiği hukukun devlet kontrolünde düzenlenmesi önerisiS ve dolayısıyla halifenin hukukun üretilmesinde etkin rol oynaması fikri ilim adamları arasında taraftar bulamamış ama diğer yandan hukuki alandaki karmaşa ve belirsizliğin giderilmesi de bir ihtiyaç olarak devam etmiştir. Abbasi halifeleri her ne kadar hukukun üretimine doğrudan karışamasalar da devletin merkeziyetçi politikalarını uygulamada hukukçuların vazgeçilmez rollerinin farkındaydılar ve bu amaçla onların yar.çlımına başvurdular. İşte Re'yci okulun devletle adeta işbirliği ederek hızla yayılması bu ihtiyacın bir neticesi olmuştur. Ebu Hanife'nin ismi etrafında şekillenen İslam tarihindeki bütüncül tutarlı bir ilmi disipline dayalı ilk fıkıh/hukuk faaliyetleri Abbasi Devleti'nin ihtiyacı olan sistematik bir hukuk sistemine dönüşmesiyle birlikte artık devlet, her yerde uygulayabileceği hukuki alanda bir standarda kavuşmuştur. Abbasi Devleti'nin kadı ataması yoluyla bu hukuk sistemini yaygınlaştırdığı bilinmektedir. İlk Baş-kadının (kadılkudat) Ebu Hanife'nin bir öğrencisi olması (EbU Yusuf, ö. 182/798) bir tesadüf olmaktan çok işte bu sistematik yaklaşımı ilk defa Ebu · Hanife ve arkadaşlarının ortaya koymuş olmalarındandır.6 İbnü'l-Mukaffa'nm·
t· , ' •• J
4 Cüveyni, Şirazi, Gazzill, İbn 'Akil, EbU Ya'la ve benzeri isimleri hatırlamak yeterlidir.
5 İbnü'l-Mukaffa'nın hukukun kontrol edilmesi hakkındaki görüşleri için bkz. "Risale fi's-sahtıbe", içinde: Ahmet Zeki Safvet (nşr.), Cemheretü Restıili'l- 'Ara b, Kahire 1937, III, 36-39.
6 Muhammed b. Hasan eş-Şeybani'nin İslam hukukunun ilk ve en kapsanılı eseri olan el-Mebsut veya ei-Asfdan sonra hocası Ebıl Yusufun isteği üzerine kaleme al-
•
624 ULUSLARARASI iSLAM MEDENiYETiNDE BAGDAT SEMPOZVUMU
sözünü ettiği hukuki kargaşa sorunu, onun önerisinden farklı bir yöntemle de olsa, nihayetinde mezhepler sistemi aracılığıyla çözülmüş ve hatta bundan sonra baş-kadı aracılığıyla Abbeisi Devleti'nin her yerinde öngörülebilir bir hukuk düzeni oluşturma projesi tek bir mezhep üzerinden uygulanmak istenmiştir. Ebu Yusuftan önce de Ebu Hanife'nin Re'y okuluna mensup kadılar diğer kadılada birlikte görev yapıyorlardı; ancak Ebu Yusuftan sonra Re'y okuluna mensup kadıların Ebu Hanife'nin etkisinin henüz görülrnediği ivlısır ve Şam bölgelerine de devlet eliyle atanması girişimlerine rastlıyoruz. Hatta Abbeisi Devleti'nin bu "yabancı kadıları" atama girişimi birçok yerde muhalefetle karşılanrnış ve bazen sonuçsuz bile kalmıştır? Neticede İslam hukuk tarihinin de gösterdiği gibi mezhepler sistemi diyebileceğimiz bir düzerıle devletin beklediği hukuki istikrar gerçekleştirilmiştir. Hanefi mezhebi işte bu oluşum döneminde sunduğu çeşitli imkarılada Abbeisi Devleti'nin ilgisini çekmiş zaman zaman inişler ve çıkışlar olsa da, devletin kadılık atarnalarında her zaman tercih edilir olmuştur.8 Hanefi mezhebi ile Abbasi devlet bürokrasisi arasındaki bu yakın ilişki, büyük ölçüde re'y okulunun mezhep dediğimiz olguya yani sistematik yaklaşıma ve devletin ihtiyacı olan tutarlı ve bütüncül bir hukuk sistemine yol vermesinden kaynaklansa da, bu süreçte diğer önemli bir neden de Abbeisi devriminin Ebu Hanife'nin görüşlerinin yayıldığı İran ve Borasan' da ortaya çıkmış olması ve özellikle rnevali kökenli bu bölge aydırılarının ve halkının Abbeisi devrimine destek vermeleri olabilir. Bir başka neden de hiç şüphesiz Re'yci hukuk okulunun daha geniş bir çerçevede kelarn-felsefe sahasında akılcı yaklaşımı benimseyen ekollerle ortak zernirıleri paylaşmış olmalarıdır.
3. Ehl-i Re'y-Ehl-i Hadis Mücadelesi
Fıkılı rnezhepleri, bir taraftan devletin ihtiyacı olan bir hukuk düzeni ihtiyacını karşılama fikrinden doğmuştur; diğer yandan bunun kadar önemli bir başka fonksiyonu da insarılara, İslam'ın ahkarnını, ilke ve kurallarını hayatla-
dığı yine İslam hukukunun ilk muhtasarı el-Cami'ıı's-sağir'in, kadıların elkitabı olarak kullanılmış olması baş-kadı Ebu Yusufun bunu özel bir tasarı olarak İmam Muhammed'e ısmarlamış olabileceğini akla getirmektedir. el-Cami'ıı's-sağir için bkz. Katip Çelebi, Keşfü'z-zıınun, nşr. M. Ş. Yaltkaya ve K. R. Bilge, İstanbul 1941, I, 561-564; Abdülhayy el-Leknevi, en-Nafi'ıı'l-kebfr li-men yııtali'ıı'l-Cami'a's-sağir, s. 32. Nurit Tsafrir, The History of an Islamic School of Law: The Early Hanafism, Cambridge, Massachusetts 2004.
8 N. Tsafrir ve Abdürrezzak 'Ali el-Enbari'nin verdiği Bağdat kadılkudatları listesi bunu açıkça göstermektedir, bkz. a.g.e., s. 50-53; Mensabü kadi'l-kııdat fı'd-Devleti'l'Abbi'ısiyye münzü neş'etihi hatta nihayeti'l-al-asri's-Selçııkf, Beyrut 1987, s. 59-73.
HANEFi MEZHEBiNiN ABBAsi BAGDAT'INDA YÜKSELiŞi VE ZAYlFLAMASI 1 625
rına pratik bir biçimde uygulama imkanı vermeleridir. Bir başka ifadeyle mezhepler tek ~lan İlahi Din'in insan ve toplum hayatına uygulanmasıyla ortaya çıkan birer mikro-İslam yorumlarıdır. Bu anlamda birden çok İslam'dan söz edilebilir. Dolayısıyla mezhepler salt arneli/eylemsel kurallar alanını değil aynı zamanda inanç, dünya görüşü ve felsefi bakış açısını da ilgilendirmektedir. Bu sebeplekelam ve fıkıh ilimleri usiıleyn ile yani usUlü'd-din ve usUl-i fıkh ilimleri aracılığıyla ortak bir dil geliştirnıişlerdir. "Fıkıhta mezhep" yanında "itikatta mezhep" olarak formüle edilen bu durum İslam'ın temel naslarını yorumlama yanında islam'ın ilk beş asrındaki tarihsel-sosyal gelişmeler ve etkileşim
lerle de yakından ilişkilidir.
islam taribindeki ilk entelektüel ekolleşmenin re'y ve hadis okulları şeklinde tezahür ettiği bilinmektedir. Bu okullar sadece hukuk temelli olmayıp kelapı!düşünce alanında da etkin rol oynamışlardır.9 Re'y okulunun hukuk alanında oynadığı role benzer bir rol akılcı okullar tarafından entelektüel düzeyde oynanmış ve bu durum fıkıhta re'yci ve kelam-felsefe alanında akılcı yolu benimseyen ekolleri doğal müttefik haline getirmiştir. Ancak başlangıçta çok keskin olan re'y-hadis taraftarları çatışması (ki Miline olayı bu çatışmanın zirvesini teşkil eder) zamanla bir işbirliğine dönüşecek10 ve IV./X. yüzyılın başına gelindiğinde İslam düşüncesi ve dini yaklaşımlar arasında iki anlayış öne çıkacaktır: Şia ve Ehl-i sünnet; hatta bu dönemde Mu'tezile'nin büyük ölçüde Ehl-i sünnet içinde görüldüğü ve kendilerinin de bunu böyle vazetınek istediklerini gösteren işaretler mevcuttur. 11
IV./X. yüzyılın başları İslam ilin1.4:r ve kurumlar taribinde son derece önemli gelişmelere sahne olmuştur. Kelam kendisini meşru bir ilmi faaliyet olarak tescil ettirmiş; kelamla sıkı bir bağlantı içinde fıkıh usUlü bir edebi tür olarak ortaya çıkmış; mezhepler meşru birer kurum olarak kabul edilmiş ve bir şehirde hatta ortak bir çatı altında birbirleriyle karşılıklı hoşgörü sınırları içinde var olma ve tartışma zeminine kavuşmuşlardır.
9 Örneğin Mutezile, Dırariyye, Mürcie, Cehmiyye gibi okullar Ehl-i re'y sayılırken, Hanbeliyye, Selefiyye, Haşviyye ve benzeri okullar ise Ehl-i hadis içinde yer almıştır .. •
10 Bkz. Hallaq, A History oflslamic Legal Theories, Cambrdige 1998, s. '30-35. ;;. ~ 11 Bu bağlamda IV./X. yüzyıl boyunca ve izleyen yüzyılın başlarında Mutezile'nin
özellikle müteaahhirin dönem önemli figürlerinin iki büyük Sünni mezhep (Hanefiyye ve Şafı.iyye) mensuplarıyla yakın işbirliği ve hatta, mesela Ebfı Abdullah elBasri'nin Hanefi ve Kadı Abdülcebbar'ın Şafii olması örneğinde olduğu gibi, bu mezheplere mensubiyet arayışlarını hatırlamak yeterlidir. Hatta İbnü'l-Murtaza, Ebfı Abdullah el-Basri'nin Kadı Abdülcebbar'a "Bu sahada her müçtehit musibdir, ben Hanefi'yirn sen de Şafii ol" dediğini nakleder, bkz. İbnü'l-Murtaza, Ahmed b. Yahya, Tabakdtü'l-Mu'tezile, thk. Susanna Diwald Wilzer, Beyrut 1961, s. 112.
626 ULUSLARARASI iSLAM MEDENiYETiNDE BAGDAT SEMPOZVUMU
Hanefi mezhebinin re'yci yaklaşımı bu süreçte bizim daha sonra kendisine mezhep dediğimiz İslam hukuk tarihine özgü kurumları üretmiştir; öyle ki daha önce bu yönteme karşı çıkan başta Ehl-i hadis ekolü ve onunla bağlantılı diğer ekoller re'yci/kıyasçı yaklaşımın bir hukuki sisteminin olmazsa olmaz bir şartı olduğurlu kabul etmek zorunda kalmış ve hatta Şfıfii mezhebi örneğinde olduğu gibi bu yöntemi hiç de Hanefi mezhebinden aşağı kalmayacak şekilde uygulamayı başarmışlardır.
Hanefi mezhebinin kurucusu kabul edilen Ebu Hanife'nin günümüze ulaşan tek çalışması bilindiği gibi inanç kurallarına ilişkin bir manifesto şeklinde · kaleme alınmış el-Fıkhü'l-Ekber'dir. Ancak Hanefi mezhebi mensupları en azından VI./XII. yüzyılın başlarına kadar kelfım/inanç felsefesi alanında
Mu'tezile, Mürcie, Cehmiyye hatta az da olsa Şia ile ilişkilendirilmiştir. 12 Hakikaten de Mutezile tabakat eserlerine baktığımızda Hanefi mezhebine mensup pek çok fakihin orada Mutezile içinde sayıldığını görmekteyiz. Özellikle Bağdat'ta oldukça çok sayıda Hanefi mezhebi mensubunun itikatta Mutezile ile bazı ortak kanaatleri paylaştıkları bilinmektedir. Örnek olarak Kerhi, Cessas, Sayıneri'yi gösterebiliriz. 13 Hülasa, yukarıda da belirtildiği gibi Mutezile ve re'y okulu en azından naslara yaklaşımda ve nasların sistematik yorumlanmasında ortak bir yöntemi paylaşmaktadırlar ve onların bu tavrı daha sonra başka ekollerce de kabul edilecektir.
4. XI. Yüzyıl Öncesi ve Sonrasına Dair Bir Karşılaştırma
Hanefi mezhebi Abbfısi Devleti'nin başlangıcından itibaren Bağdat'ta kazandığı önemli pozisyonunu XI. yüzyılın başlarına kadar korumuştur. Bir taraftan yargı bürokrasisinin en önemli pozisyonlarını bu mezhep mensupları ağırlıkla doldururken diğer yandan Bağdat'ında entelektüel hayatında etkili olmaya ve hatta bu alanda öncü rol oynamaya devam etmişlerdir. Entelektüel alandaki öncü rolün bir göstergesi olarak iki bilim dalında (kelfım ve fıkıh ve tabii ki fıkıh usUlü) üretilen eserleri ölçü alırsak III./IX. ve IV./X. yüzyıl boyunca Bağdat'ta Hanefi mezhebi mensubu ilim adamlarının özellikle fıkıh ve fıkıh usUlü alanında çok başarılı örnekler ortaya koyduklarını görüyoruz. Daha sonra Hanefi mezhebinin klasikleri arasına girecek olan Şeyhani'nin Kitabü'l
asl'ı, kadılara elkitabı olarak düşünülen el-Cami'u's-sağir'P4 ve diğer eserleri, bu kurucu eserler üzerine yapılan şerh ve benzeri çalışmalar, Ebu Yusufun
12 W. Madelung, "The Spread of Maturidism and the Turks", Religious Schools and Sects in Medieval Islam, London 1985, 112-116.
13 İbnü'l-Murtaza, Tabakatü'l-Mu'tezile, s. 128-131; G. Makdisi, İbn 'Aqil, s. ll. 14 Bkz. yukarıda dipnot 6.
HANEFI MEZHEBiNiN ABBAs! BAGDAT'INDA YÜKSELiŞi VE ZAYlFLAMASI 1 627
Kitabü'l-harac'ı, Hassafın ve Hilal'in vakıf monografları, Hassafın Nafaka monografı., ~erhl'nin Muhtasar'ı, Cessas'ın fıkıh usUlü, elimize ulaşmayan kelam eseri, Ahkamü'l-Kur'an'ı ve hilafa dair kapsamlı eserleri hep alanlarında
öncü ve çığır açıcı çalışmalar olarak tarihe geçmişlerdir. Bu yaklaşık iki yüzyılı aşan zaman dilimi içindeki Hanefi alimlerin canlı faaliyetlerinin, V./Xl.. yüzyılın başlarına geldiğimizde yavaşlarlığını ve hatta neredeyse durduğunu görüyoruz. Yine yazılan eserleri birer gösterge olarak alırsak Hanefi mezhebi tarihin
de Bağdat'ta Xl. yüzyıl sonrası kaleme alınan kelam, fıkıh veya fıkıh usUlü alanında etkili olmuş biresere nadiren rastlıyoruz. Na,dir istisnalardan biri, meşhur Muhtasarü'l-Kuduri'dir. Kudılri'nin el-Muhtasar'ı uzun yüzyıllar boyu
Bağdat'ın ilmi ve entelektüel hayatında önemli roller oynamış olan Hanefi mezhebinin burada kaleme alınan ve bu mezhebin bu şehirdeki parlak dönemini kapatan son ama çok etkili bir eserdirY Bağdat Hanefiliğinin etkisini yi
tirrrı:esinin bir başka göstergesi de V./Xl.. yüzyıl öncesi üretilen çok önemli ve etkili olmuş birçok çalışmanın zamanla unutulmaya terk edilmiş olduğu ger
çeğidir; öyle ki birçok eser günümüze ya hiç ulaşamamış ya da tek nüsha olarak gelebilmiştir. Örneğin, İsa b. Eban'ın fıkıh usUlüne dair yazdığı eserler X. yüzyıl Bağdat'ında bilinmesine rağmen günümüze ulaşamamıştır. 16 Kerhl'nin birçok eseri yanında el-Muhtasar'ı müstakil olarak günümüze gelememiştir,
sadece bir iki şerhiyle birlikte bugün elimizdedir. Aynı şekilde fıkıh usUlü tarihin en önemli ve belki de kapsamlı ilk eseri olan Cessas'ın el-Fusul fi'l-Usıll'ü
zamanımıza tek ve de eksik bir nüshayla ulaşabilmiştirY Kuduri'nin kelama
ilişkin bir eser de yazdığı bilinmektedir, ama bu da kaybolmuştur. •
Bağdat'ta Hanefi mezhebinin entelektüel çekiciliğini yitirdiğinin en önemli kanıtı Irak-Bağdat'ın aynı dönemde Maveraünnehir'in iki önemli merkezi Buhara ve Semerkand'la karşılaştırıldığında daha net görülebilir. Kudılri'ye kadar (Xl. yüzyılı başları) Bağdat Hanefi mezhebinin merkezi iken
bundan sonra Hanefi merkezinin entelektüel merkezi, yani fıkıh, fıkıh usUlü ve kelamda en önemli eserlerinin üretildiği yer, VIII./Xl.V. yüzyılın başlarına kadar Buhara ve Semerkand olacaktır. Hanefi mezhebinin klasiklerini oluştu
racak olan ve Osmanlı, Hint-Moğol ve Orta Asya hanlık dünyalarında 20. yüzyıla kadar etkili olacak olan eserlerin ezici çoğunluğu artık Bağdat-Irak kay-~ •
naklı olmayıp Buhara-Semerkand ilim çevrelerinin ürünüdür. Örnek olarirk',şu
15 Kuduri'nin el-Muhtasar'ı ve üzerine yapılan çalışmalar için bkz. Katip Çelebi, Keşfü'z-zunun, II, 1631-4.
16 "An Early Response to al-Shafi'i 'Isa b. Aban on Prophetic Report (Khabar)", Islamic Law and Society, 9:3 (2002), s. 288-293.
17 Bkz. "Neşredenin Mukaddimesi", el-Fusul fi'l-usul, nşr. Uceyl Casim en-Neşemi, Kuveyt 1985.
628 ULUSLARARASI iSLAM MEDENiYETiNDE BAGDAT SEMPOZYUMU
nisbeleri (nisbe: yazarın coğrafi aidiyetini belirten bir nevi soyadı) hatırlamak bile tek başına söylediğimiz bu olguyu anlamak için yeterlidir: Örneğin fıkıh alanında Serahsi, Merğinani, Kadıhan, Kasani, Nesefi, Semerkandi, Pezdevi, Buhar!; fıkıh usUlü alanında hakeza Debılsi, Serahsi, Pezdevi, Abdiliaziz elBuhar!, Ebü'l-Berekat Nesefi, Alaüddin Semerkandi ve el-Üsmendi; kelam alanında Matüridi, Pezdevi, Ebü'l-Muin en-Nesefi, Ömer en-Nesefi, Ebü'lBerekat en-Nesefi, Üsmendi, Sabılni, Semerkandi, Sadrüşşeria ve benzerleri. Tüm bu nisbelerin ve lakapların da gösterdiği gibi V.-VIII./XI.-XIV. yüzyıllar arasında, Hanefi mezhebi tarihinde fıkıh, fıkıh usUlü ve kelam alanlarındaki ilmi faaliyetler büyük ölçüde Orta Asya ve özellikle Buhara-Semerkand menşelidir. Bu miras Moğol istilasıyla birlikte daha sonra Osmanlı ve Hint-Moğol dünyasına yayılacaktır. 18
Bu belirtilen dönemlerde Hanefi mezhebi tarihinde etkili olan Bağ
dat'ta/Irak'ta kaleme alınmış bir esere ise nadiren rastlıyoruz. Hatta kelam alanında hiç yoktur; fıkıh ve fıkıh usUlü alanında istisna isimlerden biri Mustansiriyye Medresesi'nin saatçisinin oğlu olduğu için İbnü's-Saati diye adlandırı-
-- lan Mustansiriyye müderrislerinden Ahmed b. Ali b. Tağleb el-Baalbekki'dir (ö. 694/1295). Onun Hanefi furiı-ı fıkhına dair yazdığı Mecmau'l-bahreyn daha sonra bu mezhepte 'mutun-i erba'a diye bilinen dört temel eserden biri olacaktır. 19 İbnü's-Saati'nin usUl-i fıkha dair yazdığı esere ise aşağıda başka bir vesileyle değinilecektir.
5. Zaafın Sebepleri
Bağdat'ta Hanefi mezhebini entelektüel durgunluğa iten sebepler arasında bu mezhebin ekonomik, siyasi, sosyal zeminini kısaca mali desteğini kaybetmesi gösterilemez. Zira Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in Bağdat'a girmesiyle birlikte V./XI. yüzyılın ortalarından itibaren Hanefi mezhebinin Selçuklu Sultanları tarafından desteklenmeye devam edildiği bilinmektedir.20 Her ne kadar Sultan Alparslan'ın veziri Nizamülmülk Şafii-Eş'ari mezhebini destekleyen bir politikayı bütün Selçuklu coğrafyasında başarılı bir biçimde uygulamış ve bu amaçla başta Bağdat'ta olmak üzere sayısı yaklaşık ona ulaşan Nizarniye adı
18 Sözü edilen dönemde yazılmış olan eserlerin günümüze ulaşan yazma nüshalarının bulunduğu kütüphaneler başta Osmanlı coğrafyası olmak üzere Hint-Moğol dünyası ve tabü ki Orta Asya şehirlerindedir. Özellikle İstanbul kütüphaneleri, Orta Asya mirasının muhafaza edildiği en önemli merkezlerdir.
19 el-Leknevi, en-Nafi'u'l-kebir, s. 23. 20 Tuğrul Bey Bağdat'a girmeden önce Halife, meşhur EbU Abdullah ed-Damigani'yi
(ö. 478/1085) Bağdat kadılkudatlığına getirerek bir jest yapmak istemesi bu desteğin iyi bir göstergesidir. Bkz. el-Enbari, Mensabü kadi'l-kudat, s. 178-9.
HANEFI MEZHEBiNiN ABBAs! BAGDAT'INDA YÜKSELiŞi VE ZAYlFLAMASI 1 629
verilen medreseler inşa ederek Şatii/Eş'ari mezhebine hamilik etmişse de, Hanefi mezheb~in de Selçuklu sultanları ve diğer yüksek bürokratlar tarafından mali ve siyasi olarak desteklenmeye devam edildiğini görüyoruz. Bağdat'taki Nizarniye medresesiyle aynı yıl hatta ondan birkaç ay önce faaliyete geçen Meşhedü Ebu Hanife diye bilinen medrese bunun en açık göstergesidir.21 Selçuklu dönemi boyunca sayısı onu aşan daha pek çok Hanefi medresesi Bağdat'ta kurulmuş ve faaliyet göstermiştir.22
Aynı şekilde Bağdat'ta kadılkudatlık/başkadılık makamına baktığımızda
da Hanefi mezhebi mensuplarının hala çok etkili görevlerde bulunmaya devam ettiklerini görüyoruz. 150/867-600/1203 yılları arasında görev yapan yaklaşık 29 kadılkudat/baş-kadının yarıdan fazlası Hanefi mezhebine mensuptur. Hatta IV./X. yüzyılın başlarına kadar Bağdat baş-kadısı ve üç bölge kadıları arasında Ebu Hanife ve ashabıyla ilişkili olan Re'y okulu mensuplarının oranı %801nin üzerindedir. IV./X. yüzyıl ve V./XL yüzyılın ilk yarısında ise Haneillerin başkadılık müessesesini giderek artan oranda Malik:i, Şafii ve benzeri diğer mezhep mensuplarıyla paylaştıklarını görüyoruz. Selçuklular'ın 447/lOSS'de Bağdat'a girmesinden sonra ise yeniden başkadılık müessesesinde Hanefi alimlerin, eskisi kadar olmasa da, önemli rol aynadıkları görülüyor.23 O halde ortada siyasi destek eksikliği olduğunu söylemek zordur. O halde sorumuzu şimdi daha net bir şekilde sorabiliriz. Hanefi mezhebini Bağdat'ta bu entelektüel durgunluğa iten sebepler nelerdir?
Siyasi ve ekonomik nedenler geçerli değilse bu sebebi entelektüel alanda ve bunun sosyal alana yansımalarında aramak herhalde daha doğru olacaktır .
.. 6. Mutezile-Hanefiyye, Eş'arilik-Ehl-i Hadis'e Karşı
IV./X. yüzyılın sor.larına kadar İslam devletinin başkenti Bağdat'ta ilmi faaliyetlerde bulunan kişiler ve gruplara baktığımız zaman birbirlerinden kesin hatlarla ayrılmış ekaller ve okullardan çok iç içe geçen, gruplar arası geçişliliğin yüksek olduğu bir durum vardır. Daha sonra ayrışacak gruplar henüz bu dönemde aralarına kalın hatlar çizerek kendi mezheplerinin sınırlarını tanırnlamamışlardır.24 Temelde re'y taraftadığı ve hadis taraftadığı ya da akılcılık ve
• ,.. 21 Nizarniye medresesi ile aynı tarihlerde kurulan Meşhedü Ebu Hanife Medrese~'f].in
vakıfı Selçuk Sultanı Alparslan'ın mali işlerden sorumlu temsilcisi Ebu Sa'd elMüstev:fi'dir. Bkz. G. Makdisi, "Learning Institutions", s. 19.
22 Daphna Ephrat, A Learned Society in a Period of Transition: The Sunni 'Ulama of Eleventh-century Baghdad, Albany 2000, s. 28-29.
23 el-Enbari, Mensabü kadi'l-kudat, s. 178, 183, 197; Daphna Ephrat, A Learned Society in a Period of Transition, 173-4.
24 Örneğin Şafii İbn Süreye'in öğrencileri Kaffal eş-Şaşi, el-Maverdi ve es-Sayrafi gibi re'yci ekole yakın olan isimlere karşılık Kerhi ve Cessas gibi re'yci ekollere mensup
..
630 ULUSLARARASI iSLAM MEDENiYETiNDE BAGDAT SEMPOZVUMU
gelenekçilik şeklinde niteleyebileceğimiz iki yaklaşım üzerinden yürüyen ilmi faaliyetler zamanla Sünniler'in Ehl-i hadis etrafında kenetlenmesi ve içlerinden Mutezile'yi dışlamalarıyla birlikte farklı bir yöne doğru evrildi. XI. yüzyıldan itibaren Mutezile'nin entelektüel cazibesini yitirmeye başladığı görülüyor; bunda özellikle Eş'ariliğin rolüne dikkat çekmek gerekiyor. Çünkü Eş' arilik bir yandan Mutezile'nin güçlü olduğu alanda yani kelamda akılcı yaklaşımı başarılı bir biçimde uygulamış ve aynı zamanda onu Ehl-i hadisin kelfuni öncülleriyle uzlaştırmayı başaran yeni bir sentez üretmiştir. Mutezile'nin katı akılcılığının ilke olarak pek sıcak bakmadığı tasavvufi eğilimiere de kapı aralayan bu sentez sayesinde Eş'arilik XI. yüzyıl Bağdat ve sarr İslam coğrafyasının yükselen değerini temsil eder hale gelmiştir. Mutezile ise artık eski düzenin mümessilidir. Eş'arilik daha önce Şafii mezhebinin fıkıh alanında yaptığını kelam alanında yapmıştır: Ehl-i hadisle Ehl-i re'yi bir potada buluşturmak. Hanefi mezhebi aslında bu sentezi daha önce denemiş ama Bağdat'taki bir nevi doğal müttefiki olan Mutezile'den kelam alanında kendisini ayrıştıracak bir yaklaşımı yani bir kelam ekolü ve bu ekolün ilkeleriyle uyumlu bir fıkıh usUlü teorisi geliştiremediği için entelektüel alana ilgisini yitirmiştir. Bu gelişmelerin bir
-- neticesi olsa gerek bu dönemde ne fıkıh, ne fıkıh usUlü ne de kelam alanında eserler vücuda getirmek artık bu mezhep mensuplarının öncelikleri arasında yer almaktadır. Mutezile'nin entelektüel cazibesini yitirmesiyle birlikte özellikle Ehl-i hadisin en önemli temsilcisi olan Hanbeliler'in öncülük ettiği siyasi kovuşturma ya da karşı miline de bu süreci hızlandırmıştır.25
Eş'ariliğin entelektüel çabasına Ehl-i hadisin öncülük ettiği darülhadis merkezli bir başka ilmi faaliyet alanını da eklemek gerekir. Darülhadisler Ehl-i hadisin toplum ve yöneticiler nezdinde çok önemli bir yer edindiklerinin hem bir göstergesi hem de bunu devam ettirmenin bir platformu olacaktır. Artık hadis rivayet etmek, hadis isnad silsilesine girmek ve hadis kitaplarını rivayet etme icazeti almak alimler arasında bir itibar olarak görülmekteydi. Hatta fıkıh ve hadis alanının ortak bir terimi olan adl/udul nitelemesi de alimierin toplumsal konurnlarını belirleyen en önemli kriterlerden biridir. Başkadırun adalet sahibi olarak nitelediği kişiler profesyonel şahitlik yapabilen ve dolayısıyla toplum nezdinde itibar gören ya da etkinlik kazanan kişilerdir. Adalet nitelemesinin yapılmasında hadisle meşguliyet önemli bir belirleyici neden olmuştur.26 Başkadılık görevine Hanefi olmayan kadıların da sıklıkla atanması bu
olmalarına rağmen Ehl-i hadisle daha yakın ilişkide olan alimler bunun açık örnekleridir.
25 G. Makdisi, Ibn 'Aqil: Religion and Culture in Classical Islam, Edinburgh 1997, özellikle s. 10-12.
26 Şahitler için aranan adalet (dürüstlük) şartıyla hadis ravileri için aranan adalet şartı için kullanılan terimin aynı olması Sünni dünyada hadis rivayetinde aranan dürüst-
HANEFi MEZHEBiNiN ABBAsl BAGDAT'INDA YÜKSELiŞi VE ZAYlFlAMASI j 631
değişimi getirmiş görünüyor. Daha önce Hanefi alimleri doğal müttefikleri Mutezile gibi başlangıçta talebü'l-hadis faaliyetlerine uzak durmuşlar ve bu faaliyetler ağırlıkla Ehl-i hadis mensuplarınca yürütülmüştü. Ancak XI. yüzyıldan sonra Hanefi mezhep mensubu Bağdatlı alimlerin bu faaliyetlere aktif olarak katıld.Jklarını görüyoruz. Fıkıh usUlü ve kelfunla ilgilenmek yerine Hanefi alimlerin, kadılık için gereken hukuki formasyonu kazanmanın yanında, hadis meclislerine devam etmeye önem verdikleri görülüyor.27 Mustansı
riyye' deki hadis şey hi görevini üstlenen Hanefi hadis alimlerine bile rastlıyoruz.28 12.-13. yüzyıl Bağdat alimleri biyografisine hasrediimiş Tarfhu ulemai Bağdad adlı eserdeki yaklaşık 200 alimden 21 Hanefi alim arasında kelam sahasında öne çıkan bir iki kişi olmasına rağmen hadis rivayet ve sema alanında temayüz eden pek çok alim vardır.29 Haneiller'in kendilerini Mutezile'den ayrıştırma girişimlerinde Ehl-i hadisle kurdukları bu yakın ilişkinin çok önemli payı ıolduğu söylenebilir.
Kelam-fıkıh alanına,uzak durma ve hadis ilimlerine yakın durma türünden faaliyetleri Hanefi _mezhebinin hareket noktasını temsil eden re'yci yaklaşımına karşı her zamari kuşkuyla yaklaşan Ehl-i hadis mensuplarını ikna çabası olarak görülebilir. Eş'ariliğin sağladığı dünya görüşünün şemsiyesi altında Şafiiliğin Bağdat'ta ve tüm Selçuklu dünyasında önemli bir etkinlik kazanmaya başlaması ve bunu Hanefi mezhebinin etki alanını sınırlayarak yapması Hanefilerin yükselen bu yeni Sünni eğilim içinde kendilerine yer bulma veya en azından geçmişte Abbasi devlet kurumları nezdinde kazand.Jkları konumu koruma saikıyla hareket etmelerine neden olmuş gibidir. Kelam ve fıkıh usUlü gibi iki entelektüel alanı boş bırakmaları•Hanefilerin entelektüel alanda etkilerini yitirmelerine neden olmuşsa da diğer yandan bu aynı zamanda kendilerine yönelik bir kampanya yürütilimesini de engellediği için bir avantaj bile sağlamıştır. Zira Bağdat Hanefileri, burada Matüridi gibi anti-Mutezile bir geleneği başlatan bir isme sahip olamad.Jkları ve bunun yerine kelam-usUl yöntemi açısından daha çok Mutezile ile ortak bir mirası paylaştıkları için, Matüridi-
lük özelliğine ilişkin teorik değerlendirmelerin, şahitlik bağlarnındaki dindarane dü- · rüstlüğe ilişkin kriterleri gittikçe belirlemeye başladığı görülmektedir. Bu iki alanda'"' • adalet kavramının kullanımına dair bkz. Farhat Ziadeh, Integrity ('adalah) in Cl~ssical Islamic Law", içinde: Nichlas Heer (ed.), Islamic Law and Jurisprudence, Seat.'tıe and London 1990, s. 73-93.
27 Örnek olarak bkz., et-Takiyyü'l-Fasi el-Mekki, Tarfhu ulemai Bağdad el-müsemma müntehabü'l-muhtar, nşr. Abbas el-Azzavi, Beyrut, 1420/2000, s. 25, 61-3, 112, 113-4, 127, 132-3.
28 et-Takiyyü'l-Fasi el-Mekki, Tarfhu ulemai Bağdad, s. 132-3; Naci Maruf, Tarfhu ulemai'l-Mustansıriyye, Bağdat 1985, I, 239.
29 Bkz. yukarıda dipnot 27.
632 ULUSLARARASI islAM MEDENiYETiNDE BAGDAT SEMPOzyUMU
Semerkandi okuluna benzer bir Sünni sentezi hilafet merkezinde başaramadılar._Matüridi'nin anti-Mutezile tutumu ve bunun bir ekole dönüşmesi ise ancak 12. yüzyıldan sonra gerçekleşebildiği için Bağdat Hanefilerini cezp etmekte geç kalmıştır. Eş'arilik de aslında kuruculan Bağdat'ta faaliyet göstermesine rağmen Bağdat'ta öyle kolayca yer edinememişti; önce Horasan'ın başkenti Nişapur'da geliştirilmiş ve Selçuklular'ın Bağdat'a girmesiyle birlikte burada etkili olmaya başlamışlardır.30 Başlangıçta bazı Şatiller ve özellikle Hanbeliler'in çok şiddetli tepkisiyle karşılaşmışlar ama zamarıla hilafet merkezinin elit ve entelektüelleri arasında kısa sürede büyük bir kabul görmüşlerdir. İbn . Furek, Cüveyni, Gazzili, Razi, Arnidi gibi isimlerin bu dönemde Abbasi hilafetinin merkezinde çok büyük bir entelektüel harekete öncülük etmeleri ve bu isimlerin fıkıh, fıkıh usUlü, kelam ve felsefe alanında çok büyük bir çaba ortaya koymalan Şaru-Eş'ari çizgiyi Bağdat ve diğer merkez İslam topraklarına hızla yaymıştır. Daha sonra Şam, Hicaz ve Mısır ve Kuzey Afrika ve Endülüs'ü de etkileyen bu hareket Sünniliğin adeta tek temsilcisi gibi olmuştur. Bu yüzden de daha önce ismini zikrettiğimiz Bağdat Hanefiliğinin uzun süreden sonra ilk usUl-i fıkıh eserini kaleme alan İbnü's-Saati'nin, fıkıh usUlüne dair eserini31
.- Eş'ari perspektifi esas alarak ve bunu Buhara-Semerkand Hanefi çizgisiyle uzlaştırarak yazdığını görüyoruzY Üç asır önce Cessas'ın yazdığı fıkıh usUlü eserindeki yaklaşımla kıyaslandığında Hanefiler'in Bağdat'ta büyük bir dönüşüm geçirdikleri ve İbnü's-Saati'nin ancak bu dönüşümün neticesinde fıkıh usUlü alanında eser verme cesaretini bulduğunu söyleyebiliriz. Zira burada re'yci ekolün hukuk teorisi ve felsefesi büyük ölçüde Eş'ari ilkeler doğrultusunda yeniden formüle edilmiştir.
Hanefi mezhebi her ne kadar Bağdat'ta Eş'ari çizgiyi benimsemiş olsa da Buhara-Semerkand Okulu için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Orada bu okul mensuplarının öncülük ettiği bir başka entelektüel hareket Hanefilerin Bağdat'ta yaşadıklarına benzer bir sürece mahkum etmemiş ve mezhep orada farklı bir gelişme çizgisi izlemiştir. Osmarılı ve çağdaşı olan diğer imparatorluklarda etkili olan Hanefi mezhebi yaklaşımı Bağdat'taki bu yeni HanefiEş'ari perspektifin eseri olmayıp aksine büyük ölçüde Buhara-Semerkand okulunun etkisini taşır. Ama bu başka bir çalışmada ele alınınası gereken ayrı bir konudur.
30 G. Makdisi, "Ash'ari and the Ash'arites", özellikle s. 44-8. 31 Nihfıyetü'l-vusul ila ilmi'l-usul el-ma'ruf bi-bedfu'ıı-nizam el-cami' beyne kitabeyi'l
Pezdevf ve'l-ihkam, nşr. Sa'd b. Gureyr b. Mehdi es-Sülemi, Mekke 1418. 32 M. Bedir, Fıkıh, Mezhep ve Süııııet: Hanefi fıkıh Teorisinde Peygamber'in Otoritesi,
İstanbul2004, s. 249-253.