1248
ET-TEYSÎR Fİ’T-TEFSÎR Ömer Nesefî Tefsiri NECMEDDİN ÖMER EN-NESEFÎ 1. Cilt

Nesefi Tefsiri Cilt 01-25 03ekitap.yek.gov.tr/Uploads/ProductsFiles/711e5e2a-02f8...bu eseri, et-Teysîr’e oranla daha hacimli bir tefsir olup3 Kahire Hidîviyye Kütüphanesi’nde

  • Upload
    others

  • View
    22

  • Download
    3

Embed Size (px)

Citation preview

  • ET-TEYSÎR Fİ’T-TEFSÎR

    Ömer Nesefî Tefsiri

    NECMEDDİN ÖMER EN-NESEFÎ

    1. Cilt

  • Copyright © Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı. Her hakkı mahfuzdur.Bütün yayın hakları Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na aittir. Başkanlığın izni olmaksızıntümüyle veya kısmen, hiçbir yolla ve hiçbir ortamda yayınlanamaz ve çoğaltılamaz.

    T.C. Türkiye Yazma Eserler Kurumu BaşkanlığıSüleymaniye Mh. Kanuni Medresesi Sk. No: 5 34116 Fatih / İstanbulTel.: +90 (212) 511 36 37Faks: +90 (212) 511 37 [email protected]

    KÜTÜPHANE BİLGİ KARTILibrary of Congress A CIP Catalog Record Necmeddin Ömer en-Nesefî et-Teysîr fi’t-Tefsîr, Ömer Nesefî Tefsiri

    1. Kur’ân-ı Kerîm, 2. Tefsir, 3. et-Teysîr, 4. Ömer Nesefî, 5. Mâtürîdî, 6. Te’vîlâtü’l- Kur’ân ISBN: 978-975-17-4426-5 (Takım) 978-975-17-4427-2 (1. Cilt)

    TÜRKİYE YAZMA ESERLER KURUMU BAŞKANLIĞI YAYINLARI: 150

    Dinî İlimler Serisi : 27

    Kitabın Adı : ET-TEYSÎR Fİ’T-TEFSÎR Ömer Nesefî Tefsiri 1. Cilt

    Müellifi : Ebû Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî es-Semerkandî (ö. 537/1142)

    Özgün Dili : Arapça

    Eleştirmeli Metin ve Çeviri : Dr. Muhammed Coşkun

    Proje Editörü : Dr. Muhammed Coşkun Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri ( Tefsir), Öğretim Üyesi

    Türkçe Editörü : Dr. Öğr. Üyesi Ercan Alkan Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri (Tasavvuf ), Öğretim Üyesi

    Arapça Editörü : Dr. Öğr. Üyesi Ali Benli Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri ( Arap Dili ve Belagatı), Öğretim Üyesi

    Son Okuma : Ahmet Ali Balcı, Selahaddin Cimitoğlu, Zeynep Altıner

    Yapım : Yüksel Yücel

    Baskı : Bilnet Matbaacılık ve Yayıncılık A.Ş. Dudullu OSB 1. Cadde No. 16 Ümraniye / İstanbul Tel: 444 44 03 www.bilnet.net.tr / Sertifika No. 42716

    Baskı Yeri ve Yılı : İstanbul 2019

    Baskı Miktarı : 1. Baskı, 1500 adet

  • ET-TEYSÎR Fİ’T-TEFSÎR

    Ömer Nesefî Tefsİrİ

    (İnceleme - Eleştİrmelİ Metİn - ÇEVİRİ)

    1. CİLT

    NECMEDDİN ÖMER EN-NESEFÎ(ö. 1142)

    Eleştirmeli Metin ve Çeviri Muhammed Coşkun

    Editör Muhammed Coşkun

  • TAKDİM

    İnsanlık tarihi, akıl ve düşünce sahibi bir varlık olan insanın kurduğu medeniyetleri, medeniyetler arasındaki ilişkileri anlatır. İnsan, zihnî faali-yetlerde bulunma kabiliyetiyle bilim, sanat ve kültür değerleri üretir, üret-tiği kültür ve düşünce ile de tarihin akışına yön verir.

    Medeniyetler, kültürler, dinler, ideolojiler, etnik ve mezhebî anlayışlar arasındaki ilişkiler kimi zaman çatışma ve ayrışmalara, kimi zaman da uz-laşma ve iş birliklerine zemin hazırlamıştır.

    İnsanların, toplumların ve devletlerin gücü, ürettikleri kültür ve mede-niyet değerlerinin varlığıyla ölçülmüştür. İnsanoğlu olarak daha aydınlık bir gelecek inşâ edebilmemiz, insanlığın ortak değeri, ortak mirası ve ortak kazanımı olan kültür ve medeniyet değerlerini geliştirebilmemizle müm-kündür.

    Bizler, Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Cumhuriyet’e kadar büyük devletler kuran bir milletiz. Bu büyük devlet geleneğinin arkasında büyük bir mede-niyet ve kültür tasavvuru yatmaktadır.

    İlk insandan günümüze kadar gök kubbe altında gelişen her değer, haki-katin farklı bir tezahürü olarak bizim için muteber olmuştur. İslam ve Türk tarihinden süzülüp gelen kültürel birikim bizim için büyük bir zenginlik kaynağıdır. Bilgiye, hikmete, irfana dayanan medeniyet değerlerimiz tarih boyunca sevgiyi, hoşgörüyü, adaleti, kardeşlik ve dayanışmayı ön planda tutmuştur.

    Gelecek nesillere karşı en büyük sorumluluğumuz, insan ve âlem tasav-vurumuzun temel bileşenlerini oluşturan bu eşsiz mirasın etkin bir şekilde aktarılmasını sağlamaktır. Bugünkü ve yarınki nesillerimizin gelişimi, geç-mişimizden devraldığımız büyük kültür ve medeniyet mirasının daha iyi idrak edilmesine ve sahiplenilmesine bağlıdır.

  • Felsefeden tababete, astronomiden matematiğe kadar her alanda, Me-dine’de, Kahire’de, Şam’da, Bağdat’ta, Buhara’da, Semerkant’ta, Horasan’da, Konya’da, Bursa’da, İstanbul’da ve coğrafyamızın her köşesinde üretilen de-ğerler, bugün tüm insanlığın ortak mirası hâline gelmiştir. Bu büyük ema-nete sahip çıkmak, bu büyük hazineyi gelecek nesillere aktarmak öncelikli sorumluluğumuzdur.

    Yirmi birinci yüzyıl dünyasına sunabileceğimiz yeni bir medeniyet pro-jesinin dokusunu örecek değerleri üretebilmemiz, ancak sahip olduğumuz bu hazinelerin ve zengin birikimin işlenmesiyle mümkündür. Bu miras bize, tarihteki en büyük ilim ve düşünce insanlarının geniş bir yelpazede ürettikleri eserleri sunuyor. Çok çeşitli alanlarda ve disiplinlerde medeni-yetimizin en zengin ve benzersiz metinlerini ihtiva eden bu eserlerin ko-runması, tercüme ya da tıpkıbasım yoluyla işlenmesi ve etkin bir şekilde yeniden inşâ edilmesi, Büyük Türkiye Vizyonumuzun önemli bir parça-sıdır. Bu doğrultuda yapılacak çalışmalar, hiç şüphesiz tarihe, ecdadımıza, gelecek nesillere ve insanlığa sunacağımız eserleri üretmeye yönelik fikrî çabaların hasılası olacaktır. Her alanda olduğu gibi bilim, düşünce, kültür ve sanat alanlarında da eser ve iş üretmek idealiyle yeniden ele alınmaya, ilgi görmeye, kaynak olmaya başlayan bu hazinelerin ülkemize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ederim. Aziz milletimiz, bu kutsal emaneti yücelterek muhafaza etmeyi sürdürecektir.

    Recep Tayyip Erdoğan

    Cumhurbaşkanı

  • İÇİNDEKİLER

    TAKDİM 4

    GİRİŞ 9 Ömer Nesefî: Hayatı ve Eserleri 9

    Hayatı 9Eserleri 10

    et-Teysîr fi’t-Tefsîr: Literatür ve İçerikMüellife aidiyeti 14Nüshalar 14Özellikleri 16Biçim ÖzellikleriMetin İçi Yapı/Tasnif Sistemi 17Atıflar ve Kaynaklar 20İçerikYöntem ve Kavramlar 24 Tefsir Edebiyatındaki Yeriet-Teysir’in Geriye Dönük İrtibatları 29et-Teysîr’in Dönemi Açısından Konumu 30et-Teysîr’in Sonraki Dönem Tefsir Literatürüne Etkisi/Katkısı 31Çağdaş Çalışmalarda et-Teysîr 33KAYNAKLAR 37

    ET-TEYSÎR Fİ’T-TEFSÎR[MÜELLİFİN MUKADDİMESİ] 60[ İsti‘âze Bahsi] 76FÂTİHA SÛRESİ 142

  • Rahmân ve rahîm oln Allah’ın adıyla 142[Fâtiha Sûresinin Nüzûl Sebebi] 144[Fâtiha Sûresinin İsimleri] 148[Fâtiha Sûresinin Fazileti] 162BAKARA SÛRESİ 282

    ARAPÇA KAYNAKÇA 1188DİZİN 1220

  • ÖMER NESEFÎ: HAYATI VE ESERLERİ

    Hayatı

    Tam adı Ömer b. Muhammed b. Ahmed b. İsmâîl b. Muhammed b. Ali b. Lokmân şeklindedir. en-Nesefî en meşhur nisbesidir, bunun yanı sıra Semerkant’ta yaşamış ve orada vefat etmiş olması nedeniyle kendisine es-Semerkandî de denilmektedir. Meşhur künyesi Ebû Hafs’tır. Müfti’s-se-kaleyn ve Sâhibü’l-akāid şeklinde lakapları bulunmakla birlikte en yaygın lakabı Necmüddîn’dir.

    461/1068 yılında Nesef (Nahşeb) şehrinde doğmuş, orada çok sayıda âlimden dersler alarak yetişmiştir. Bunlar arasında öncelikli olarak Nesefî’nin kendisinden Hanefî fıkhını öğrendiği Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî (ö. 494/1100) sayılabilir. Ayrıca İshâk b. Muhammed en-Nevhî (en-Nûhî) en-Nesefî (ö. 481/1088), Ahmed b. el-Hasen el-Hâdimî en-Nesefî (ö. 513/1119), Hü-seyin b. Ali el-Kâşgarî (ö. 484/1091), Hasen b. Ahmed es-Semerkandî (ö. 491/1097) ve Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin torunlarından olan Ali b. Hasen el-Mâtürîdî (ö. 511/1117) gibi isimler de hocaları arasında yer almaktadır. Metinlerinin yanı sıra ders aldığı hocaları da onun ilmî şahsiyeti hakkında fikir vericidir. Hocaları arasında Hanefî fakihleri ve Mâtüridî kelâmcıları yer aldığı gibi talebeleri arasında da Hanefî fıkıh literatürünün önemli metinle-rinden biri kabul edilen el-Hidâye’nin müellifi Burhânüddîn el-Merginânî (ö. 593/1197) yer almaktadır. Ayrıca Ebû Hafs Ömer b. Muhammed b. Ömer el-Âkilî, Muvaffakuddin Ahmed b. Muhammed el-Hârizmî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali el-Belhî ez-Zâhîr, Ebü’l-Fazl Muhammed b. Abdülcelîl es-Semerkandî, Ahmed b. Mûsâ el-Keşşenî, Burhâneddin Muhammed b. Hasan el-Kâsânî ve oğlu Ebü’l-Leys Ahmed b. Ömer en-Nesefî gibi isimler de onun talebeleri arasında zikredilir.1

    Karahanlılar döneminde Mâverâünnehir bölgesinde yaşamış olan Ömer Nesefî, kelâm, fıkıh, usûl ve tefsir başta olmak üzere pek çok alanda behre

    1 Bkz. Ebü’l-Fidâ Zeynüddîn Kāsım b. Kutluboğa, Tâcü’t-Terâcim, thk. Muhammed Hayr Ramazan Yû-suf, ( Dımaşk: Dâru’l-Kalem, 1413/1992), s. 219 vd; Abdülkādir b. Muhammed b. Nasrullâh b. Sâlim İbn Ebi’l-Vefâ, el-Cevâhirü’l-Mudiyye fî Tabakāti’l-Hanefiyye, thk. Abdülfettâh Muhammed el-Hülv, (Kāhire: Dâru Hicr, 1413/1993), 2: 658; İsmâil b. Muhammed Emin el-Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn: Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn, (Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1951), 1: 783.

    GİRİŞ

  • 10 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    sahibi çok yönlü bir ilmî kişiliğe sahiptir. Bu hususu eserlerinin çeşitliliğin-de ve muhtevasında gözlemlemek mümkündür. Mekke’de bulunduğu bir dönemde Zemahşerî’yi (ö. 538/1144) ziyaret etmek istediği ve aralarında ilginç bir diyalog geçtiği anlatılır. Anlatıya göre Nesefî, Zemahşerî’nin ka-pısına vardığında Zemahşerî, Nesefî’ye kim olduğunu sorar, o da “Ömer” cevabını verir. Bunun üzerine Zemahşerî insarif! (Git!) diye karşılık verir. Nesefî insarif ifadesinin hem “Git!” anlamına hem de “ İ‘rab kurallarına tâbi ol, munsarif ol!” anlamına geldiğini fark edip “Ömer munsarif olmaz (Ömer çekip gitmez) Ömer ismi gayr-ı munsarıftır.” cevabını verir. Zemahşerî ise “izâ nükkire yensarif (Tanınmaz ise çekip gider, Ömer kelimesi nekre olarak kullanılınca munsarıf olur.)” cevabını verir.1 Ancak bu anekdota rağmen Nesefî ve Zemahşerî’den herhangi birinin, eserlerinde diğerine atıf yaptığı bilinmemektedir. 12 Cemâziyelevvel 537 (3 Aralık 1142) tarihinde Semer-kant’ta vefat etmiştir.2

    Eserleri

    1. Akāidü’n-Nesefî: Ömer Nesefî’nin en çok şöhret bulmuş eseri olup Ehl-i Sünnet’in Mâtürîdiyye ekolünün kelâm/itikat alanındaki görüşleri-ni derli toplu ve öğretici bir şekilde sunan kısa bir risâledir. Eserin fakih olarak tanınan Ömer Nesefî’ye değil, kelâmcılığıyla meşhur Burhâneddin en-Nesefî’ye ait olduğunu savunanlar olmuşsa da risâlenin ilk şârihi olan Teftâzânî’nin (ö. 792/1390) yanı sıra Kâtib Çelebi, Bağdatlı İsmâil Paşa, Wensinck ve Brockelmann gibi pek çok âlim ve araştırmacı arasındaki yay-gın kanaat, eserin Ömer Nesefî’ye ait olduğu yönündedir.3 Başta Sa‘deddin et- Teftâzânî olmak üzere pek çok âlim tarafından şerh edilmiş, asırlar bo-yunca medreselerde okutulmuştur.4 1 Şemseddîn Muhammed b. Ali b. Ahmed ed-Dâvûdî, Tabakātü’l-Müfessirîn, (Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiy-

    ye, 1403/1983), 2: 8; İbn Ebi’l-Vefâ, el-Cevâhirü’l-Mudiyye, 2: 658; Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn, 1: 783; Ayşe Hümeyra Aslantürk, “ Necmeddin Nesefî”, DİA (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2006), c. 32, s. 571.

    2 Kāsım b. Kutluboğa, Tâcü’t-Terâcim, s. 220; Ahmed b. Mustafa b. Halil Taşköprüzâde, Miftâhu’s-Sa‘âde ve Misbâhu’s-Siyâde, (Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1405/1985), 1: 124; İbn Ebi’l-Vefâ, el-Cevâhi-rü’l-Mudiyye, 2: 658; Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn, 1: 783; Aslantürk, “Nesefi”, 32: 571. Taşköprüzâde, Ne-sefî’nin vefat tarihini h. 538 olarak vermekte ve Zemahşerî ile aynı sene vefat ettiklerini ifade etmektedir.

    3 Mustafa b. Abdullâh Hacı Halife Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn an Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünûn, nşr. Şe-rafettin Yaltkaya-Rafet Bilge, (Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1941), 2: 1145; Bağdâdî, Hediy-yetü’l-Ârifîn, 1: 783; Yunus Şevki Yavuz, “ Akāidü’n-Nesefî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 1989), 2: 217-218.

    4 Kāsım b. Kutluboğa, Tâcü’t-Terâcim, s. 220; Kâtib Çelebi Keşfü’z-Zunûn, 2: 1144; Aslantürk, “ Necmed-

  • 11 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    2. el-Manzûmetü’n-Nesefiyye: Hanefî fıkhına dair özet bir metin olan bu kitap, fıkıh tarihinde kaleme alınmış ilk manzum eser olma özelliğine sahiptir. Ayrıca Ebû Hanîfe, Muhammed b. Hasan, Ebû Yûsuf, Züfer b. Hüzeyl ile Şâfiî ve Mâlik’in görüşlerini içermesi itibariyle mezhepler arası görüş farklılıklarını ele alan hilâfiyat literatürünün de ilk örnekleri arasında gösterilir.1 Muhtevasının özlü oluşu, tertibi ve dilinin sadeliği dolayısıyla medreselerde ders kitabı olarak uzun süre okutulmuş, Ebü’l-Berekât en-Ne-sefî, Alâeddin el-Üsmendî ve Ebü’l-Velîd İbnü’ş-Şıhne gibi isimlerin de ara-larında bulunduğu çok sayıda âlim tarafından şerh veya ihtisar edilmiştir.2

    3. el-Ekmelü’l-Atvel: Müellifin et-Teysîr’de de zaman zaman atıf yaptığı bu eseri, et-Teysîr’e oranla daha hacimli bir tefsir olup3 Kahire Hidîviyye Kütüphanesi’nde nüshaları mevcuttur. Eser Sabâh Tantâvî Abdülhamîd Abdülmün‘im, Muhammed Abdülmün‘im Harîbe, Azze Ahmed Abdur-rahman, Hatice Ali Hasen Ebü’s-Suud, Sümeyye Sâbit Ahmed Mehrân, Sabra el-Hüseynî, Hindiyye Ahmed Muhammed Âmir, Meryem Abdül-hamîd Muhammed ve Muhammed İbrâhim eş- Şâfiî gibi isimler tarafın-dan bölümler hâlinde 1992 yılından itibaren Ezher Üniversitesi Külliyye-tü’d-Dirâsâti’l-İslâmiyye ve’l-Arabiyye’de tez olarak neşre hazırlanmaktadır.4

    4. Kitâbü’l-Beyân an Garîbi’l- Kur’ân: 18 varaktan oluşan kısa bir Garî-bü’l- Kur’ân metnidir. Matla‘u’n-nücûm koleksiyonu içerisinde yer alan ve medresede okutulmak üzere yazıldığı anlaşılan bu metin, yakın zamanda yüksek lisans tezi olarak tahkik edilmiştir.5

    5. el-Kand fî Zikri Ulemâi Semerkand: Mâverâünnehir âlimlerinin biyog-rafilerini konu edinen bu eserin yirmi ciltten meydana geldiği söylense de günümüze sadece bir ciltlik kısmı ulaşmıştır.6

    din Nesefî”, 32: 572.1 Ferhat Koca, “ el-Manzûmetü’n-Nesefiyye”, DİA (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2003), 28: 34.2 Kāsım b. Kutluboğa, Tâcü’t-Terâcim, s. 220; Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 2: 1867; Aslantürk, “ Nec-

    meddin Nesefî”, 32: 572.3 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 1: 117.4 http://www.quran-c.com/display/Disptitle.aspx?UID=25798&CID=148 (Erişim tarihi: 26.04.2019).5 Bkz. Huzeyfe Kocabaş, Ömer Nesefi ve Kitâbü’l-Beyân an Ğarîbi’l- Kur’ân Adlı Eseri: Metin ve İnceleme,

    (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2018).6 Bu cildin pek çok baskısı yapılmıştır. Yusuf el-Hâdi tahkiki ile (Tahran: Mir’âtü’t-Türâs, 1999) ve Nazar

    Muhammed el-Faryâbî (Riyâd: Mektebetü’l-Kevser, 1412/1991) tahkiki ile yapılan baskıları yaygındır.

  • 12 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    6. Tılbetü’t-Talebe: Fıkıh terimleri sözlüğüdür.1 Çok sayıda yazma nüshası bulunan eserin birçok baskısı yapılmıştır.

    7. Fetâvâ Necmiddîn: Nesefî’ye ait fetvaların derlemesi olup Ebü’l-Hasan Necmeddin Atâ b. Hamza es-Suğdî tarafından derlenmiştir.2

    8. Tuhfetü’l-Mülûk: Hanefî fıkhına göre yazılmış muhtasar bir ilmihal kitabıdır.3

    9. Şerhu Medâri’l-Usûl: Ebü’l-Hasan el-Kerhî’nin el-Usûl adlı risâlesinin kısa bir şerhidir. Birçok yazması mevcuttur.4

    10. Zelletü’l-Kārî: Birkaç varaktan müteşekkil küçük bir risâledir.5 Fer-mân İsmâil ed-Deylemî tarafından tahkikli neşri yapılmıştır.6

    11. Tatvîlü’l-Esfâr li-Tahsîli’l-Ahbâr: Nesefî bu eserde 550 hocasından rivayette bulunmuştur.7

    12. Tefsîr-i Nesefî: Farsça Kur’ân meâli mahiyetinde bir eser olup Azîzul-lah Cüveynî tarafından 2 cilt halinde neşredilmiştir.8

    13. Risâle fî Beyâni Mezâhibi’t-Tasavvuf: Yazma nüshalarında farklı isim-lerle kaydedilen bu risâle Ali Ekber Ziyâî tarafından neşredilmiş,9 Süleyman Uludağ tarafından da Türkçeye tercüme edilmiştir.10

    14. Matla‘u’n-Nücûm ve Mecma‘u’l-Ulûm:11 Ansiklopedik bir eser olup dinî ilimler yanında tabiî ve riyâzî ilimler, dil, edebiyat, tarih gibi konuları kapsayan elli yedi bölümden oluşmaktadır. Eser Taşkent Ebu Reyhan Biruni 1 Kāsım b. Kutluboğa, Tâcü’t-Terâcim, s. 219; Kâtib Çelebi Keşfü’z-Zunûn, 2: 1144.2 Süleymaniye Kütüphanesi, Fâtih, nr. 2345; Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 2: 1230.3 Süleymaniye Kütüphanesi, Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 969, Yazma Bağışlar, nr. 1963; Beyazıt Devlet Ktp.,

    Bayezid, nr. 2165.4 Süleymaniye Kütüphanesi, Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2003; Esad Efendi, nr. 669, vr. 61-67, nr. 3808,

    vr. 135-136, nr. 3583, vr. 19-22.5 Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, nr. 1532, 1598; Esad Efendi, nr. 692, 3541; Fâtih, nr. 5427.6 Fermân İsmail İbrahim ed-Deylemî, “ Zelletü’l-Kārî li’ş-Şeyh Ebî Hafs ‘Umer b. Muhammed en-Nesefî:

    Dirâse ve Tahkīk”, Mecelletü’l-‘Ulûmi’l-İslâmiyye, 9/1, (1432/2011), 2: 361-420. 7 Kāsım b. Kutluboğa, Tâcü’t-Terâcim, s. 220; Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 1: 415.8 Ömer en-Nesefî, Tefsîr-i Nesefî, nşr. Azîzullah Cüveynî, (Tahran: İran Kültür Vakfı Yayınları, 1974-

    1975) c. 2. 9 Bkz. Ömer en-Nesefî, “Risâle fî beyâni mezâhibi’t-tasavvuf”, nşr. Ali Ekber Ziyâî, et-Türâsü’l-Arabî,

    46/12 ( Dımaşk: İttihâdu’l-Kitâbi’l-Arabî, 1412/1992), s. 133-141.10 Bkz. Ömer en-Nesefî, “Risâle fî beyâni mezâhibi’t-tasavvuf”, çev. Süleyman Uludağ, Diyanet Dergisi,

    18/3 (1979) s. 167-173.11 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 2: 1602; Seyyit Ekber Muhammadaminov, “Matla‘ al-Nujum wa Majma‘

    al-‘Ulum by Abu Hafs ‘Umar al-Nasafi as a Sample of Guidance Manual at the Time of Qarakhanids”, Manuscripta Orientalia, 21/2 (December/Aralık, 2015), s. 20-31.

  • 13 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Şark Yazma Eserler Merkezine (al-Beruni Center for Oriental Manuscripts) bağlı olan Taşkent Devlet Şark Çalışmaları Enstitüsünde (Tashkent State Institute of Oriental Studies) 1462 demirbaş numarasında kayıtlıdır. Eser P. G. Bulgakov (1927-1993) tarafından gün yüzüne çıkarılmış olmakla bir-likte, tıpkıbasımı 2015 yılında Seyyit Ekber Muhammadaminov tarafından, geniş bir indeks ile gerçekleştirilmiştir.1 Muhammadaminov neşrinde, me-tinde 56 ayrı bölüm bulunmaktadır ki bunlardan 40’ı Ömer Nesefî’ye, 16’sı başka isimlere aittir. Yukarıda bahsi geçen Kitâbu’l-Beyân an Garîbi’l- Kur’ân isimli kısa eser de bu 40 bölümden biridir.

    Bunların yanı sıra 15. el-Yevâkīt fi’l-Mevâkīt,2 16. Kalâ’idü’l-Ferâid fî Şerhi Kaydi’l-Evâbid,3 17. Haşrü’l-Mesâil ve Kasrü’d-Delâil,4 18. Minhâcü’d-Dirâ-ye fi’l-Fürû‘,5 19. Nazmü’l-Câmi‘i’s-Sagīr,6 20. Ta‘dâdü Şüyûhi Ömer,7 21. ed-Dâir fi’l-Fıkh, 22. el-Münebbihât,8 23. el-Hasâil fi’l-Mesâil,9 24. Târîhu Buhârâ,10 25. el-İş‘âr bi’l-Muhtâr mine’l-Eş‘âr,11 26. Ucâletü’l-Hasbî bi-Sı-fati’l-Mağribî,12 27. Meşâri‘u’ş-Şârî, 28. el-İcâzâtü’l-Müterceme bi’l-Hurû-fi’l-Mu�ceme, 29. en-Necâh fî Şerhi Ahbâri Kitâbi’s-Sıhâh,13 30. Ba‘sü’r-Regāib li-Bahsi’l-Garâib, 31. el-Cümelü’l- Me’sûre,14 32. Kitâb fî Ecnâsi’l-Fıkh,15 33. el-Hasâil fi’l-Furû‘,16 34. De‘avâtu’l-Müsteğfirîn,17 35. el-Fetâvâ en-Nesefiyye18 gibi pek çok eserinin ismi de zikredilebilir.

    1 Kocabaş, Ömer Nesefi, s. 40.2 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 2: 2054. 3 Süleymaniye Kütüphanesi, Lâleli, nr. 980.4 Süleymaniye Kütüphanesi, Lâleli, nr. 1036, Şehid Ali Paşa, nr. 764; Millet Kütüphanesi, Feyzullah

    Efendi, nr. 720, 721, 835.5 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 2: 1871; Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn, 1: 783; Aslantürk, “Nesefi”, 32: 573.6 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 1: 563; Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn, 1: 783; Dâvûdî, Tabakātü’l-Müfessirîn,

    s. 306; Taşköprizâde, Miftâhu’s-Sa‘âde, 1: 123; Aslantürk, “Nesefi”, 32: 573.7 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 1: 418.8 Carl Brockelmann, Geschicte der Arabischen Litteratur Supplmentband, (Leiden: Brill, 1937-1942), 1: 762.9 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 1: 668.10 Bağdadi, Hediyyetü’l-Ârifîn, 1: 783; Aslantürk, “Nesefi”, 32: 573.11 Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn, 1: 783; Aslantürk, “Nesefi”, 32: 573.12 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 2: 1125.13 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 2: 1929.14 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 1: 602.15 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 1: 11.16 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 1: 706.17 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 1: 756.18 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-Zunûn, 2: 1230.

  • 14 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    et-Teysîr fi’t-Tefsîr: Literatür ve İçerikMüellife aidiyeti

    Tahkik ve tercümesini sunduğumuz, tam ve hacimli bir tefsir olan et-Tey-sîr fi’t-Tefsîr’in Ömer Nesefî’ye aidiyeti konusunda literatürde herhangi bir tartışmanın varlığı bilinmemektedir. Ömer Nesefî’nin hayatta olduğu dö-nemde talebesi tarafından yazılan ve -ana nüsha olarak tercih ettiğimiz- Manisa İl Halk Kütüphanesi, 66/1-4 numarada kayıtlı bulunan nüshada müstensih her cildin başında ve sonunda metnin Ömer Nesefî’ye aidiyetini gösteren açık ifadelere yer vermiştir. Benzer kayıtlar incelediğimiz diğer nüs-halarda da mevcuttur. Bunun yanı sıra et-Teysîr’in pek çok yerinde Ömer Nesefî, diğer eserlerine atıf yapmaktadır.

    Nüshalar

    et-Teysîr’in günümüze ulaştığı bilinen yüz civarında nüshası yazma eser kataloglarında kayıtlıdır.1 Büyük çoğunluğu ülkemiz kütüphanele-rinde bulunan bu nüshalar içerisinde metnin tamamını ihtiva eden (eksik-siz) 19 nüsha vardır.2 Bunlara ilâve olarak yurt dışındaki kütüphanelerde de pek çok nüsha mevcuttur.3 En erken tarihli nüsha Manisa İl Halk

    1 Nüshaların tam listesi ve tavsifleri hakkında geniş bilgi için bkz. Müessesetü Âli’l-Beyt, el-Fihristü’ş-Şâ-mil li’t-Türâsi’l-Arabiyyi’l-İslâmiyyi’l-Mahtût: Ulûmu’l- Kur’ân, Mahtûtâtu’t-Tefsîr ve Ulûmuh, (Ammân: el-Mecme‘u’l-Melekî li-Buhûsi’l-Hadârati’l-İslâmiyye, 1989), 1: 152-154; Ali Şevvâh İshâk, Mu‘cemu Musannefâti’l-Kur’âni’l- Kerîm, (Riyâd: Dâru’r-Rufâ‘î, 1403/1983), 2: 193 vd; Ayşe Hümeyra Aslan-türk, Ebu Hafs Ömer en-Nesefi’nin et-Teysir fi’t- Tefsir Adlı Eserinin Tahlili ve el-Bakara Suresi’nin Tenkidli Neşri, (Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, 1995), s. 34-77; Ahmet Balaban, Necmuddin Ömer b. Muhammed en-Nesefi’nin et-Teysir fi’t- Tefsir İsimli Eserinin Edisyon Kritiği ve Tahlili (Ali İmran Suresi), (Yüksek Lisans Tezi, Sabahattin Zaim Üniversitesi, 2018), s. 34-39.

    2 Manisa İl Halk Kütüphanesi, nr. 66/1-4 (İstinsah tarihi: h. 522-524); Süleymaniye, nr. 93 (İstinsah tarihi: h. 523? -Bu nüshanın ferâğ kaydında h. 522-524 tarihine yer veriliyor olmakla beraber, bu kay-dın, Manisa nüshasındaki ifadenin tekrarı olduğu açıktır, çünkü hem yazı tarzından hem tezyin/tezhip özelliklerinden, bu nüshanın geç döneme ait olduğu kolaylıkla anlaşılabilmektedir. Manisa nüshasın-dan çoğaltıldığı anlaşılan nüshada, istinsah sürecinde çokça yazım yanlışı yapıldığı görülebilmektedir. Bu nedenle tahkikte dikkate alınmamıştır.-) Mahmutpaşa, nr. 57-58 (İstinsah tarihi: h. 823); Turhan Vâlide, nr. 15 (İstinsah tarihi: h. 847); Laleli, nr. 144-146 (İstinsah tarihi: h. 855); Millet Kütüphanesi, Feyzullah Efendi, nr. 88 (İstinsah tarihi: h. 860); Murad Molla, nr. 78-79 (İstinsah tarihi: h. 865); Turhan Vâlide, nr. 16 (İstinsah tarihi: h. 869); Atıf Efendi, nr. 156-159 (İstinsah tarihi: h. 874); Carul-lah Efendi, nr. 140 (İstinsah tarihi: h. 875); İstanbul Üniversitesi, nr. A 3198 (İstinsah tarihi: h. 887); Hazret-i Hâlid, nr. 10-13 (İstinsah tarihi: h. 904-906); Ayasofya, nr. 96-97 (İstinsah tarihi: h. 973); Ayasofya, nr. 94-95 (İstinsah tarihi: h. 1127); Reisülküttâb, nr. 41-42 (İstinsah tarihi: h. 1156-1159); Hamidiye, nr. 63 (İstinsah tarihi: h. 1167); Hamidiye, nr. 64 (İstinsah tarihi: h. 1169); İstanbul Üni-versitesi, nr. A 4972 (İstinsah tarihi: h. ?); Koca Râgıp Paşa, nr. 74/99 (İstinsah tarihi: h. ?).

    3 Örnek olarak: Özbekistan Akademi (Taşkent), nr. 3150 (İstinsah tarihi: h. 646); Berlin Devlet, nr. 41/Mf 767 (İstinsah tarihi: h. 650); Yehuda (Boston), nr. 328 1/3675 (İstinsah tarihi: h. 728); Chester

  • 15 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Kütüphanesi, 66/1-4 numarada kayıtlıdır. 4 ciltten oluşan ve 524/1129 tarihinde yazımı tamamlanan bu nüshanın sonunda müellifin bu tefsiri yazdırma (imlâ) işlemini 523/1128 tarihinde bitirdiği, fakat nüshayı kale-me alan Ebü’l-Hasen Ali b. Abdülmelik b. Ebü’n-Nasr es-Semerkandî’nin geçirdiği bir hastalık nedeniyle yazımın tamamlamasının bir yıl geciktiği kaydedilir. Üçüncü cildin sonundaki kayıtta ferâğ tarihi olarak 523/1128 tarihi verilmektedir. Anlaşılan müstensih son cildi yazmadan önce hasta-lanmış ve metni ancak bir yıl sonra tamamlayabilmiştir. Tefsirin sonunda müellifin bizzat kendisinin ferâğ kaydı sadedinde ve “hâzâ min nazmihi fî zikri hatmihi (İşbu satırlar müellifin bu eserin tamamlanışına dair kendi beyitleridir).” şeklinde başlıklandırılmış manzum bir bölüm bulunmak-tadır ve bu bölümde tefsirin tamamlanış tarihinin 523/1128 olduğu ifade edilmektedir. Bu kayıtlar söz konusu nüshanın en azından ilk üç cildinin 537/1142 tarihinde vefat etmiş olan müellifin hayatı esnasında ve talebesi tarafından, bizzat kendi huzurunda, kendisi tarafından imlâ ettirilerek yazılmış olduğunu, son cildin ise müstensih/talebe tarafından bir sene sonra tamamlandığını göstermektedir. Nüshanın ilk cildinde Sultan II. Bayezid’in ve Kanûnî Sultan Süleyman’ın mührü bulunmaktadır. Özel-likle ilk üç cildi oldukça okunaklı olan nüshada hatalı yazılmış kelime yok denecek kadar azdır. Hatalı yazımların hâmişinde de tashih kayıtları bulunmaktadır. Tashih kayıtlarının yanı sıra metnin kenarlarında sıklıkla açıklayıcı notlar eklenmiştir ki bütün bunlar bu nüshanın özellikle Ana-dolu’ya intikalinden sonra âlimler arasında tedavülde olduğunu, çokça okunduğunu göstermektedir. Yapılan bütün çalışmalarda bu nüsha esas kabul edilmektedir. Bizim çalışmamızda da ana nüsha olarak bu nüsha tercih edilmiştir.

    İkinci önemli nüsha Süleymaniye Kütüphanesi, Mahmutpaşa, 57-58 numarada kayıtlı 2. ciltten müteşekkil nüshadır. Abdülhak b. Bahaüddîn tarafından 823/1420 tarihinde Semerkant’ta Zahîrüddîn el-Merginânî mes-cidinde istinsah edildiği kaydedilen ve pek çok yerinde mukabele ve tashih kayıtları bulunan bu önemli nüsha bugüne kadar yapılan çalışmalarda fark

    Beatty (Dublin), nr. 5104 (İstinsah tarihi: h. 887); Mahmudiye ( Medine), nr. 101-104 (İstinsah tarihi: h. 893-899); Rambor ( Hindistan), nr. 412 M 2218 (İstinsah tarihi: h. 979).

  • 16 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    edilmemiş veya dikkate alınmamış görünmektedir. Nüsha, eserin Anado-lu’ya intikalinden önce yazılmış olup ülkemiz kütüphanelerindeki nüshalar arasında Manisa nüshasından sonra en eski tarihli nüshadır. Ayrıca kenarla-rında çok sayıda not bulunan bu nüshanın pek çok âlim tarafından okunup okutulduğu anlaşılmaktadır. Nitekim nüsha karşılaştırması neticesinde, ana nüshanın ardından, yazım yanlışlarının en az bu nüshada bulunduğunu söylemek mümkündür.

    Bu iki önemli nüsha dışında Süleymaniye Kütüphanesi, Turhan Vâli-de koleksiyonunda bulunan 15 ve 16 numaralı nüshalar da bu çalışmada nüsha mukayesesi için esas alınmıştır. Turhan Vâlide, 15 numarada kayıtlı nüsha 847/1443 tarihinde Muhammed b. Muhammed el-Bemhâv tarafın-dan istinsah edilmiş olup 522 varaktan müteşekkil tek nüshadır. Başında ve sonunda Sultan IV. Mehmed’in ve annesi Hatice Turhan Vâlide Sultan’ın vakıf mühürleri yer alan nüsha pek çok yerde harekelenmiş olmakla birlikte hem yazım hem harekeleme açısından sıklıkla yanlışlıklara rastlanmaktadır. Turhan Vâlide, 16 numarada kayıtlı nüsha ise 869/1464 tarihinde Dâvûd b. Mevlânâ İbrâhim tarafından istinsah edilmiş olup 859 varaktan müteşekkil tek nüshadır. Müstensih tarafından Mahmud Paşa’nın işareti ile istinsah edildiği ifade edilen bu nüshada da Hatice Turhan Vâlide Sultan’ın vakıf mührünün yanı sıra açık tashih ve mukabele kaydı bulunmaktadır. Turhan Vâlide, 15 numaralı nüsha ile benzerlik arz eden bu nüshada çok nâdir yerler dışında hareke bulunmamaktadır ve diğer nüshaya göre daha okunaklı ve açık yazılmıştır. Manisa ve Mahmutpaşa nüshalarına nazaran tâli konumda olan bu iki Turhan Vâlide nüshası, mukabele ve tashih görmüş olmaları nedeniyle diğer nüshalar arasında önce çıkmakta ve Osmanlı döneminde çoğaltılan pek çok diğer nüshaya da (Hamidiye, 63-64; Cârullah Efendi, 140; Ayasofya, 96-97 vs.) kaynaklık teşkil ettikleri anlaşılmaktadır.

    Özellikleri

    et-Teysîr fi’t-Tefsîr, tefsir literatürünün pek çok önemli örneği gibi hem biçimi hem de içeriği açısından incelenmesi gereken, kendine özgü ve kap-samlı metinler arasında sayılabilir. Gerek biçim gerek içerik özellikleri açı-

  • 17 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    sından Râgıb el-İsfahânî’nin (ö. 5/11. yüzyılın ilk çeyreği) Câmiu’t-Tefsîr’i, Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) el-Keşşâf’ı, İbn Âtıyye’nin (ö. 541/1147) el-Muharraru’l-Vecîz’i, Tabersî’nin (ö. 548/1154) Mecma‘u’l-Beyân’ı gibi döneminin diğer tefsir metinlerini belirli ölçüde yansıtıyor olsa da on-lardan ayrıştığı yönler de bulunmaktadır. Bu itibarla bu iki çerçeveden tefsirin özelliklerini yakından incelemek yerinde olacaktır.

    Biçim ÖzellikleriMetin İçi Yapı/Tasnif Sistemi

    et-Teysîr fi’t-Tefsîr’in başında dört varaktan müteşekkil kısa bir mu-kaddime bölümü yer almaktadır. Bu bölümde müfessir önce Kur’ân’ın yüz ismini zikrederek Allah’a hamdetmekte, ardından tefsiri yazış gayesini açıklamakta ve özellikle talebelerinin bu yöndeki ısrarlı isteklerini geri çe-viremediğini, uzun süren bir kararsızlığın ardından onların isteğine icabet edip bu tefsiri yazdığını kaydetmektedir. Hemen ardından tefsir ve tevil kavramlarının açıklamasına geçmekte, bu konuda başta Nadr b. Şümeyl (ö. 204/820), Sa‘leb (ö. 291/904), İbn Düreyd (ö. 321/933), İbn Fâris (ö. 395/1004) gibi dil bilimcilerin izahlarının yanı sıra bu iki kavram ara-sındaki farklılıklara dair görüşleri vermektedir. Ardından re’y ile tefsirin ya da tevil yapmanın câiz olup olmadığı tartışmasına giren müellif İmam Mâtürîdî’den aktardığı ve re’y ile tefsirin cevazına dair görüşü detaylıca savunan bir pasajla bu konuyu sonlandırmaktadır. Ardından istiâze ve bes-mele tefsiri görece uzun sayılabilecek bir şekilde (yaklaşık on varak kadar) yapılmakta, daha sonra Fâtiha sûresinin tefsirine geçilmektedir.

    et-Teysîr’de müfessir her sûreye kendi içinde kafiyeli bir cümle ile baş-lar. Bu cümleler besmelenin uzun formu olup sûrenin içerisinden seçilmiş kelime ya da ibarelerin sırasıyla Allah, rahmân ve rahîm isimleriyle birleş-tirilmesinden oluşur. Örnek olarak burada sırasıyla Kehf,1 Nûr2 ve Furkān3 sûrelerinin başındaki ifadeler gösterilebilir:

    1 Ömer Nesefî, et-Teysîr, 3: 276a.2 Ömer Nesefî, et-Teysîr, 3: 369b.3 Ömer Nesefî, et-Teysîr, 4: 1b.

  • 18 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    ّאَس ي ا ً، ا ا ُ ُ أَ أ َ ُ ْ َ َ ي ا ّ ا ا

    אت א ا ا ا و ي آ ً، ا ا اه ر ّ ّ ٍ ّ اٍب

    ً ُ ُ دوس אِت ا

    ي و ّכאح، ا ا ع ا ي אح، ا ا ِّ َم ا ي ّ ا ا

    ح א ا ا وا

    ي ا ا ا، ً א ن כ ه آن ا ل ّ ي ا ّ ا

    ي ا ا ا، ً כא ا א ً وכאن א ا َم ا ُכ ا

    ا ً ا ً א و ً ا א א و ً و אء ّ اSûre başlarında yer alan bu tür ifadelerin devamında sûrenin faziletine

    dair (büyük çoğunlukla) Übey b. Kâ‘b’dan nakledilen bir hadîs-i şerife yer verilmekte, ardından sûrenin önceki sûre ile münasebeti ele alınmaktadır. Sonrasında sûrenin isimleri, nüzûl dönemi ve nüzûl sebeplerine dair mevcut bilgiler verilmekte ve ilk âyetten itibaren tefsir başlamaktadır.

    et-Teysîr fi’t-Tefsîr’in bu noktadan sonra takip ettiği iç düzen, isminde vurgulanan kolaylığı yansıtmaktadır. Müellif hemen hiçbir yerde konudan konuya geçmemekte; âyetleri tefsir ederken münasebet, dil bilim (nahiv/ belâgat), nüzûl sebebi, rivayetler, kıraatler, fıkhî meseleler, kelâm tartışma-ları ve tasavvufî/işârî muhtevaya büyük oranda burada zikrettiğimiz sıraya uygun bir şekilde yer vermektedir. Metinde bu bölümleri ayırt eden düzenli iç başlıklar bulunmamakla beraber, çoğu zaman Ve’ntizâmuhâ bimâ kablehâ (Öncesi ile münasebeti), Ve emmâ tefsîruhâ (Tefsirine gelince), Kıssatu nüzû-lihâ ( Nüzûl sebebi şöyle anlatılır), Ve kurie (Bu kelimenin şöyle okunduğu bir kıraat vardır), Ve dellet el-âyetu ‘alâ…. (Âyet şu -fıkhî/kelâmî- hususa delalet eder), Ve kāle ehlü’l-ma‘rife (Marifet ehli zatlar/Tasavvuf büyükleri şöyle der) gibi ifadelerle konular başlıklandırılmıştır.

    Âyet metinleri, her bir âyetin tefsirine başlanırken (büyük çoğunlukla) tam olarak verilmiş, ardından o âyetin tefsir edildiği metin boyunca âyetteki

  • 19 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    kelime ya da ibarelere ilişkin açıklamalar ve kavluhu (âyetin ... kısmı) şek-linde başlıklandırılmıştır. Mâtürîdî’nin (ö. 333/944) Te’vîlâtü’l- Kur’ân’ında da gördüğümüz ve kavluhu (âyetin ... kısmı) şeklinde başlayan bu ara baş-lıkların hemen tamamı et-Teysîr’de ilgili ibaredeki kelimelerin dil bilimsel analizi ile başlamaktadır. Bu analizlerde kelimelerin etimolojisi, Kur’ân’ın farklı âyetlerindeki çeşitli kullanımları, Arap dilindeki diğer anlamları, bu anlamlar arasındaki irtibatlar, bütün bu anlamların Arap şiiri ve meselleri (deyişleri) üzerinden delillendirilmesi gibi hususlara yer verilir. Özellikle sûre başlarında ve uzun sûrelerde konunun/kıssanın bitip yeni bir konu-nun/kıssanın başladığı bölümlerde, yeni başlayan bölümün önceki bölüm ile münasebetine de değinen müfessir bu münasebeti “intizâm” kavramı ile ifade eder. Ancak münasebete dair bu açıklamalar, kavramın muhtevasının gereği, her âyetin tefsirinde bulunmaz.

    Fâtiha sûresi ve Bakara sûresinin ilk yirmi âyetinin tefsirinde bu başlıklar altında yer verilen konular, tefsirin geri kalanına oranla fark edilir ölçüde uzundur. Bu başlangıç bölümünde ( Fâtiha sûresi ve Bakara sûresinin ilk yirmi âyetinin tefsirinde) uzun kavram analizlerine de yer verilir. Örneğin hamd kelimesi yukarıda başlıkları zikredilen hususlar çerçevesinde ince-lendikten sonra, Kur’ân’da bu kelimenin kavram olarak hangi anlamlara geldiği çok daha geniş bir şekilde ele alınır ve kelimenin geçtiği hemen bütün âyetler, o âyetlerde kelimenin ifade ettiği anlama göre tasnif edilerek zikredilir. Bu bölümlerde Ömer Nesefî ilgili kelime/kavramı sadece tefsir etmekle kalmaz, bir bakıma o kavramın semantik analizini yapar; hem Arap dilinde hem Kur’ân’da hem de Kur’ân sonrası oluşan dinî ilimler litera-türünde edindiği anlamları inceler. Görebildiğimiz kadarıyla et-Teysîr, bu türden izahlara verilen yer ve gösterilen ihtimam bakımından klasik tef-sirin en önemli örneği sayılabilir. Bu yönüyle et-Teysîr’in bu kısmı, Râgıb el-İsfahânî’nin el-Müfredât fî Garîbi’l- Kur’ân isimli meşhur eseri ile büyük benzerlik arz etmektedir. Kitâbü’l-Beyân an Garîbi’l- Kur’ân isimli bir eser de yazmış olan Ömer Nesefî, kendisinden kısa bir süre önce yazılan el-Müf-redât’taki muhteva ve sistemi Garîbü’l- Kur’ân yazımı için uygun bulmamış, bunun yerine doğrudan tefsire taşımayı tercih etmiş görünmektedir. Ni-tekim Garîbü’l- Kur’ân metinlerinin Zeyd b. Ali (ö. 122/740) ile başlayan

  • 20 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    ve Ömer Nesefî’nin yaşadığı 5/11. asra kadar uzanan dönüşüm seyri,1 bu metinlerin Râgıb el-İsfahânî’nin yaptığı türden kavram analizlerine değil, daha kısa kelime izahlarına tahsis edildiğini göstermektedir. Bu bakımdan Râgıb’ın el-Müfredât’ı, genel anlamda Garîbu’l- Kur’ân yazımında önemli bir dönüşümü/muhteva genişlemesini temsil ediyor görünmektedir. Muhteme-len bu sebeple Ömer Nesefî Kitâbu’l-Beyân an Garîbi’l- Kur’ân’ında döne-mine kadar yazılan Garîbü’l- Kur’ân’ların benimsediği üslûp ve muhtevaya bağlı kalmış, diğer deyişle Râgıb’ın el-Müfredât’ındaki geniş kavram analiz-lerini Garîbu’l- Kur’ân metnine almaya sıcak bakmamış, bunun yerine, daha kısa kelime izahları yapmakla yetinmiş; el-Müfredât’takine benzer kavram analizlerini ise et-Teysîr’de, özellikle de Fâtiha sûresinin tefsirinde ve Bakara sûresinin baş tarafında yapmıştır.

    Atıflar ve Kaynaklar

    Bütün tefsir müellifleri gibi öncelikli olarak sahâbe ve tâbiîn nesli içinde tefsir faaliyeti ile tanınmış simalardan nakledilen rivayet malzemesini veri olarak kullanan Ömer Nesefî, özellikle sahâbeden İbn Abbas, İbn Mes‘ûd ve Übey b. Kâ‘b; tâbiînden Ebü’l-Âliye (ö. 90/709), Saîd b. Cübeyr (ö. 94/713), İbrâhim en-Nehaî (ö. 96/714), Mücâhid (ö. 103/721), İkrime (ö. 105/723), Dahhâk (ö. 105/723), Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), Katâde (ö. 117/735), Süddî (ö. 122/745), Zührî (ö. 124/742), İbn Cüreyc (ö. 150/767) gibi isim-lerin rivayetlerine sıklıkla yer vermektedir. Bunlar kadar sıklıkla olmasa da yer yer Şehr b. Havşeb (ö. 100/718), Yahyâ b. Vessâb (ö. 103/721), Muhammed b. Kâ‘b el-Kurazî (ö. 108/726), Atâ b. Ebû Rebâh (ö. 114/732), Kelbî (ö. 146/763), Ca‘fer-i Sâdık (ö. 148/765) gibi âlimlerden de rivayet ve görüşler nakletmektedir. İbn Mes‘ûd ve Übey b. Kâ‘b’dan ağırlıklı olarak kıraat ve fezâil rivayetleri aktarırken İbn Abbas’tan etimoloji, sebeb-i nüzûl ve doğru-dan âyetin anlamı çerçevesinde rivayetler nakletmektedir. Ancak bütün bu rivayet aktarımlarında, Abdürrezzâk es-San‘ânî (ö. 211/826), İbn Cerîr et-Ta-berî (ö. 310/923) ya da İbn Ebî Hâtim (ö. 327/938) gibi rivayet derlemesi yapan müfessirlere (Taberî’nin ismini zikrettiği birkaç istisna dışında) her-hangi bir atıf yapmamakta, sahâbe müsnedlerini derleyen hadis kitaplarını da 1 Garîbü’l- Kur’ân metinlerinin nesilden nesile dönüşümü, benzerlik ve farklılıkları ve Ömer Nesefî’nin

    Kitâbu’l-Beyân an Garîbi’l- Kur’ân’ının tahkik ve incelemesi için bkz. Kocabaş, Ömer Nesefi, s. 8-38.

  • 21 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    açıkça referans göstermemektedir. Bu bağlamda onun bu rivayetlere erişim noktasında temel kaynağının Sa‘lebî (ö. 407/1035) ve Vâhidî (ö. 468/1067) olduğu söylenebilir. Özellikle rivayetlerin yer aldığı bölümlerde (rivayetlerin aktarılış sıralaması, aktarılış biçim ve miktarları vs.) et-Teysîr ile Sa‘lebî’nin el-Keşf ve’l-Beyân’ı arasında büyük benzerlikler söz konusudur.1 Hatta Nesefî’nin naklettiği kimi rivayetler el-Keşf ve’l-Beyân dışındaki kaynaklarda kolaylıkla bulunamamaktadır. Bu türden rivayetlerin sayısı oldukça fazladır. Örneğin Fâtiha sûresinin fazileti hakkında Hasan-ı Basrî’den nakledilen şu rivayete, el-Keşf ve’l-Beyân dışında bir kaynakta rastlamadık:

    راة وا : ا א أر אء أودع א وأر כ ا ّ ّ و ل ا أ

    ، ّ آن ا م ا אن، أودع ر ا ه ا م אن، أودع ر وا وا

    א כאن כ אب. כ א ا ّ م ا أودع

    אن. ر وا راة وا وا أ ا א כ א أ ، و כ ا ا

    Allah Teâlâ gökten yüz dört kitap indirmiş ve onların ilimlerini içlerin-den dördüne, yani Tevrat, İncil, Zebûr ve Furkān’a yerleştirmiştir. Daha sonra onların ilimlerini Furkān’a, Furkān’ın ilimlerini mufassal sûrelere, mu-fassal sûrelerin ilimlerini de Fâtihatü’l-Kitâb’a yerleştirmiştir. Kim Fâtiha-tü’l-Kitâb’ın tefsirini bilirse, Allah’ın indirdiği kitapların tamamının tefsirini bilen kimse gibi olur.2

    Benzer bir örnek Abdullah b. Mes‘ûd’dan nakledilen şu rivayet için de geçerlidir:

    א ّ ِ ِ ِ ا ْ ِ ا ِ ا ْ ِ أ א ا أراد أن ا ا

    . ّ وا א כ ف כ א ا

    1 Bunun için iki tefsirde mukaddime bölümlerine ve Fâtiha sûresinin tefsir edildiği bölümlere bakmak yeterlidir. Örneğin Bakara sûresinin başındaki “Elif-lâm-mîm” harflerinin tefsirine (ya da tefsir edilip edilmeyeceğine) dair nakledilen görüşler Nesefî tarafından senetsiz, Sa‘lebî tarafından ise senetleri ile birlikte verilmektedir.

    2 Bkz. Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 3a; Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrahim es- Sa‘lebî, el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l- Kur’ân, thk. Ebû Muhammed b. Âşûr, (Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‘Arabî, 1422/2002), 1: 91.

  • 22 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    Kim Allah Teâlâ’nın kendisini on dokuz zebâniden kurtarmasını isterse besmeleyi okusun, çünkü besmele, her bir harfini Allah bir zebâniye karşı kalkan kılsın diye tam on dokuz harftir.1

    Yine et-Teysîr’de yer verilen Şa‘bî’nin Abdullah b. Abbas’tan naklettiği şu rivayet de el -Keşf ve’l-Beyân dışında bulunması zor rivayetler arasındadır:

    אس כ אل: ة، א כא إ و ا إن ر أ ا

    : ا אل אب. כ ا א אل: آن؟ ا אس أ א و אل: آن. ا

    אس א وأ א ء أ כ ل: إن ة ّ אس ا

    א، و אوات אس ا رض وأ א د ا א כ אرة ا

    ، א ا رض ا א، و ا رض אس ا ، وأ א אء ا ا

    אن، ّ ا א أ אن، و ة ا ّ ن، و אن אس ا وأ

    أ א و ا א ا رכ ا و ، אر ا אس وأ

    ح אء אس ا م، وأ ّ אس ا آدم ا رכאت، وأ ا

    אس آن، وأ כ ا אس ا ب، وأ ا אس إ م، وأ ّ ا

    ذا ا . ِ ِ ِ ا ْ ِ ا ِ ا ْ ِ א אس ا ، وأ א آن ا ا

    . א א כ כ أو اRivayete göre adamın biri Şa‘bî’nin yanına gelir ve kalçasındaki bir ağrı-

    dan şikâyet eder, o da kendisine, “ Esâsü’l- Kur’ân’ı oku” der. Bunun üzerine adam, “ Esâsü’l- Kur’ân nedir?” diye sorar, Şa‘bî şöyle der:

    O Fâtihatü’l-Kitâb’dır. Ben Abdullah b. Abbas’ın defalarca şöyle dediğini işittim: Her şeyin bir esası vardır, dünyanın esası Mekke’dir, çünkü yer ora-dan yayılmıştır. Göklerin esası ‘arîbâ’dır ki yüce göklerin yedincisidir. Yerin esası ‘acîbâ’dır, o da en aşağı yer derecelerinin yedincisidir. Cennetlerin esası Adn cennetidir, o cennetlerin döşeği, zeminidir, cennetler onun üzerine tesis edilmiştir. Ateşin esası cehennemdir, o en aşağı yedinci derekedir, diğer 1 Bkz. Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 9a; Sa‘lebî, el-Keşf ve’l-Beyân, 1: 91.

  • 23 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    derekeler onun üzerine tesis edilmiştir. İnsanların esası Hz. Âdem, nebîlerin esası Hz. Nûh, İsrâiloğulları’nın esası Hz. Ya‘kūb, kitapların esası Kur’ân, Kur’ân’ın esası Fâtiha, Fâtiha’nın esası Bismillâhirrahmânirrahîm’dir. Has-talandığın ya da bir şikâyetin olduğu zaman el-Esâs’ı oku, Allah’ın izni ile şifa bulursun.1

    Bu türden örnekleri çoğaltmak mümkündür. Neticede Ömer Nesefî’nin et-Teysîr’de, rivayet malzemesi açısından el- Keşf ve’l-Beyân’ı temel kaynak olarak kullandığı açıktır. Metinler arasında böyle bir benzerlik görece daha sınırlı bir ölçüde de olsa, et-Teysîr ile Vâhidî’nin et-Tefsîrü’l-Vasît’i arasında da kurulabilir.

    Sahâbe- tâbiîn neslinden sonra yaşayan ve gerek tefsir gerek tefsirin ilişkili olduğu disiplinlerde metin yazmış olan âlimler içerisinde Ömer Nesefî’nin en sık -hatta düzenli bir şekilde ve neredeyse her âyetin tefsirinde- atıf yap-tığı isimler arasında ilk sıra İmam Mâtürîdî (ö. 333/944) ve Abdülkerîm b. Hevâzin el- Kuşeyrî’ye (ö. 465/1072) aittir. Bu itibarla İmam Mâtürîdî’nin Te’vîlâtü’l- Kur’ân’ı ve Kuşeyrî’nin Letâifü’l-İşârât’ı et-Teysîr’in asıl kaynakları olarak nitelendirilebilir. Bu iki metinden hem sıklıkla kısa alıntılar yapıl-makta, hem de uzunca blok alıntılara yer verilmektedir. Bu iki kaynaktan -Mâtürîdî şöyle der, Kûşeyrî şöyle der şeklinde- doğrudan isim verilerek yapılan nakiller arasında Te’vîlâtü’l- Kur’ân’dan yapılan nakillerde müfessir zaman zaman Mâtürîdî’nin ifadelerini özetlemek ya da birebir alıntı yap-mayıp anlam olarak nakletmek suretiyle verirken Letâifü’l-İşârât’tan yapılan nakillerin hemen tamamı harfi harfine iktibastır. Diğer taraftan doğru-dan müellif ya da kitap ismi zikredilmeksizin bu iki metinden özetlenmiş bölümler de mevcuttur. Dolayısıyla et-Teysîr’in hemen her yerinde bu iki ismin ve eserin izini görmek mümkündür. Üstelik bu tespit sadece alın-tı yapma, görüş iktibas etme düzeyinde değil, benimsenen ve savunulan görüşler açısından da geçerlidir. Bu bağlamda et-Teysîr’in Hanefî-Mâtürîdî gelenek ile tasavvuf geleneğini birleştiren bir metin olduğu kolaylıkla söy-lenebilir. Bunları takiben müfessirin önemli kaynakları arasında Mukātil b. Süleymân (ö. 150/767) ve İbn İshak (ö. 151/78) gibi siyer ve tefsir ir-tibatını kuran isimlerin yanı sıra Ferrâ (ö. 207/822), Ahfeş (ö. 215/830), 1 Bkz. Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 17b; Sa‘lebî, el-Keşf ve’l-Beyân, 1: 128.

  • 24 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    İbn Kuteybe (ö. 276/889), Zeccâc (ö. 311/923) gibi filolojik tefsir mü-ellifleri ve Halîl b. Ahmed (ö. 175/791), Sîbeveyhi (ö. 180/796), Kutrub (ö. 210/825), Sa‘leb (ö. 291/904), İbn Düreyd (ö. 321/933), İbn Fâris (ö. 395/1004) gibi sözlük müellifleri gelmektedir. Fıkıh mesaili söz konusu olduğunda Hanefî geleneğine dayanan Nesefî başta Muhammed b . Hasan eş-Şeybânî (ö. 189/805) ve kendi hocası Ebü’l-Yüsr el-Pezdevî (ö.493/1100) olmak üzere pek çok Hanefî fıkıh âliminden nakiller yapmakta, bunun yanı sıra zaman zaman Evzâî (ö. 155/774), Mâlik (ö. 179/795) ve Şâfiî (ö. 204/820) gibi diğer mezhep büyüklerinin görüşlerine de yer vermektedir. Kelâm alanında temel kaynağı Mâtürîdî olan müfessirimizin tasavvuftaki temel kaynağı Haris el-Muhâsibî (ö. 243/857), Tüsterî (ö. 283/896), Mu-hammed b . Ali et-Tirmizî (ö. 320/932) ve Kuşeyrî’dir. Ancak doğrudan iktibaslar sadece Kuşeyrî’nin Letâifü’l-İşârât’ından yapılmıştır.

    İçerikYöntem ve Kavramlar

    Her sûrenin başında fezâil ve münasebet rivayetlerine yer veren Nesefî, bu iki hususun ardından sûrenin isimleri, nüzûl dönemi ve nüzûl sebep-lerine dair mevcut bilgiler vermekte, sonrasında ilk âyetten itibaren tefsi-re başlamaktadır. Bu aşamada müfessir her âyeti, ilk kelime ya da kelime grubundan başlayarak parça parça izah etmekte, bu izahlarını temelde dil bilimsel analizlere ağırlık vererek yapmaktadır. Bir kelime grubunda yer alan kelimelerin her biri dil bilimsel olarak izah edildikten sonra o kelime grubu-nun (cümle ya da ibarenin) toplam olarak ifade ettiği anlam konu edilmekte ve bu çerçevede rivayetler ve o döneme kadar tefsir bilginleri tarafından savunulmuş görüşler kîyle (denildi ki/bir görüşe göre…) kalıbı ile tasnif edilerek verilmektedir. Bu bölümlerde müfessirin doğrudan rivayet verile-rine dayanarak anlama ulaştığını söylemek her zaman mümkün değildir. Aksine eğer Hz. Peygamber aleyhisselâmdan nakledilen güvenilir bir rivayet yoksa -ki böyle rivayetlerin bulunduğu durumlar nadirdir- rivayetler üzerin-den sadece görüşler derlenmekte; fakat anlamın tespitine ağırlıklı olarak dil bilimsel analizler üzerinden ve kelâm meseleleri ile ilgili değerlendirmeler neticesinde ulaşılmaktadır. Örneğin Rab isminin anlamını ele aldığı yerde önce Abdullah b. Abbas’tan bu ismin efendi (seyyid) anlamına geldiğine

  • 25 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    dair bir rivayet aktarmakta, ancak ardından uzunca analizler yaptıktan sonra Mâtürîdî’den de bir pasaj naklederek şöyle demektedir:

    İmam Mâtürîdî şöyle demiştir: “Bu ifadenin anlamını sahip olarak de-ğerlendirmek efendi (seyyid) olarak değerlendirmekten daha uygundur, çünkü ‘Göklerin ve yerin rabbi ve sahibi’ demek uygun olur ama ‘Göklerin ve yerin efendisi’ demek uygun olmaz. ‘O, onun efendisidir.’ ifadesi ancak insanlar için hususi olarak kullanılır.”1

    Mülk ve hükümranlık, yaratma ve emir O’nundur. O aynı zamanda onların efendisi yani itaat etmeleri gereken sahibidir. Kölenin efendisi onun sahibidir, köle ona itaat etmelidir. “Evin efendisi” ifadesi kullanılmaz, çünkü burada itaatin gerekliliği gibi bir anlam söz konusu değildir. Evin sahibi ev işlerini ıslah edip çekip çeviren, geçimini sağlayandır. Allah Teâlâ da kul-ların işlerini, dünya ve ahiret hayatlarını idare eder, müminlerin kalplerini marifete, dillerini şehâdete, nefislerini hizmete uygun hâle getirir. Onların itaatlerinde her ne kadar çokça kusur bulunsa da bu itaatleri kabule uygun hâle getirir, günahları ne kadar çok olsa da onları affa uygun hâle getirir. Hak Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Amellerinizi sizin için sâlih hâle getirir.” [ el- Ahzâb 33/71] O zâhirleri nimetlerle terbiye eder ki bu nefislerdir, bâtını da rahmet ile terbiye eder ki bu da kalplerdir.2

    Bunun ardından Nesefî Rab kelimesinin Kur’ân’daki kullanımlarını ele almakta ve şöyle devam etmektedir:

    Mutlak kullanımda er- Rab kelimesi hususidir [yani yalnızca Allah için kullanılır], yaratılmışlar için ise bir şeye izâfe edilerek kullanılır. Örneğin rabbü’d-dâr (evin sahibi) denilir. Ebü’d-Derdâ ve Abdullah b. Abbas’ın şöyle dedikleri rivayet edilir: “er- Rab ismi Allah’ın ism-i a‘zamıdır.” Şöyle denil-miştir: Bunun delili şudur: er- Rab ismi dışındaki isimlerin harflerini ters çevirdiğin zaman anlamları kaybolur, ama er- Rab isminin maklûbu [yani ters çevrilmiş hâli] el-Berr’dir ki o da Allah’ın ismidir. Hızır aleyhisselâm Mescid-i Harâm’da geçen kıssada buna işaret edip şöyle demiştir: “Allah’ın ism-i a‘zamı her nebînin, her velînin ve her Allah düşmanının kendisi ile

    1 Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l- Kur’ân, 1: 13-14.2 Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 21a.

  • 26 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    dua ettiği isimdir.” Hızır aleyhisselâm bununla nebîlerin şu dualarına işaret etmiştir: “Rabbimiz! Biz nefsimize zulmettik.” [ el-A‘râf 7/23], “Rabbim! Ben kavmimi gece gündüz davet ettim.” [ Nûh 71/5], “Rabbim! Onlar bana isyan ettiler.” [ Nûh 71/21], “Rabbim! Kâfirlerden yeryüzünde hiç kimseyi bırak-ma.” [ Nûh 71/26], “Rabbim! Beni ve ebeveynimi bağışla.” [ Nûh 71/28], “Rab-bim! Bu beldeyi emin kıl.” [İbrâhîm 14/35], “Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını bir vadide iskân ettim.” [İbrâhîm 14/37], “Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilirsin.” [İbrâhîm 14/38], “Rabbim! Beni namaz kılan biri eyle, zürriyetimden [gelenleri] de. Ve duamı kabul et.” [İbrâhîm 14/40], “Rabbimiz! Beni ve ebeveynimi bağışla.” [İbrâhîm 14/41], “Rabbim! Zindan bana daha sevimlidir.” [Yûsuf 12/33], “Rabbim! Sen bana mülk verdin.” [Yûsuf 12/101], “Rabbim! Ben nefsime zulmettim.” [ el-Kasas 28/16], “Dedi ki: Rabbim! Göğsüme genişlik ver.” [ Tâhâ 20/25], “Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla.” [ el-A‘râf 7/151], “Rabbim! Bana göster de sana bakayım.” [ el-A‘râf 7/143], “Rabbim! Beni bağışla ve bana bir mülk ihsan et.” [ Sâd 38/35], “Rabbim! Bana Senin ihsan etmiş olduğun nimete şükretmeyi nasip et.” [ en-Neml 27/19], “Rabbim! Beni tek başıma bırakma.” [ el-Enbiyâ 21/89], “Rabbim! Benim kemiklerim zayıfladı.” [ Meryem 19/4], “Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir.” [ el-Mâide 5/114], “Rabbimiz! Bizi hesaba çekme.” [ el-Bakara 2/286].1

    Allah Teâlâ Rab ismini umumi olarak âlemlere izâfe etmiş ve “âlemlerin Rabbi” [ el-Fâtiha 1/1] buyurmuş, ardından gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri tahsis edip “Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi” [ eş-Şuarâ 26/24] buyurmuş, sonra gök ve yeri tahsis edip “Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki” [ ez-Zâriyât 51/23] buyurmuş, ardından doğuları ve batıları tahsis edip “ Hayır, doğuların ve batıların Rabbine yemin olsun ki” [el-Meâric 70/40] buyurmuş, sonra iki doğu ve iki batıyı tahsis edip “İki doğunun ve iki ba-tının Rabbi” [ er-Rahmân 55/17] buyurmuş, sonra doğu ve batıyı tahsis edip “Doğunun ve batının Rabbi” [ eş-Şuarâ 26/28] buyurmuş, sonra yeryüzünden sadece kendi evini tahsisi edip “O hâlde bu evin Rabbine kulluk etsinler” [ Kureyş 106/3] buyurmuştur. Yine bu ismi bütün insanlara izâfe edip “De ki: İnsanların Rabbine sığınırım.” [en-Nâs 114/1] buyurmuş, sonra Resûlünü tah-

    1 Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 21a.

  • 27 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    sis edip “Senin Rabbine yemin olsun ki” [ el-Hicr 15/92] buyurmuş, ardından ümmetini de aynı şekilde tahsis edip “Rabbiniz dedi ki: Bana dua edin, size icâbet edeyim.” [ el-Mü’min 40/60] buyurmuştur.1

    Görüleceği üzere Nesefî her ne kadar kelimenin anlamını belirleme yö-nünde ilk adımı rivayet ile atmış olsa da bu noktada durmamakta ve hem dil bilimsel analiz yapmakta, hem de kelimenin/kavramın Kur’ân’daki kullanım alanını derinlemesine incelemektedir. Bu incelemeler neticesinde varılan an-lamın rivayetlerle uyumlu olup olmaması, görebildiğimiz kadarıyla Nesefî açısından asli bir kaygı değildir. Hatta bu örnekte görüldüğü üzere, İbn Ab-bas’tan gelen rivayet tercih edilmeyip başka bir görüş benimsenebilmiştir.

    Nesefî’nin sıklıkla kullandığı kavramlar arasında intizâm-münâsebet, vech-vücûh-evcüh gibi kavramlar sayılabilir.

    İntizâm kelimesi düzen, uyum anlamına geliyor olmakla birlikte et-Tey-sîr’de özel olarak, sûrelerin birbirleri ile münasebetini ya da uzun sûreler içerisindeki farklı âyet gruplarından/pasajlardan her birinin öncekilerle münasebetini ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Bu bağlamda Nesefî he-men her sûrenin başında, bu kavramı kullanarak o sûre ile önceki sûrenin sonunun irtibatına ilişkin açıklamalar yaparken, uzun sûrelerde konunun değiştiği hemen her yerde yine aynı kavrama başvurarak benzer açıklamalar yapmaktadır. Bu yönüyle et-Teysîr, Münâsebâtü’l-Kur’ân ilmi çerçevesin-de temel kaynak kabul edilen Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtîhu’l-Gayb’ı ve Bikā‘î’nin Nazmü’d-Dürer’i ile birlikte referans metinlerden biri; hatta bu iki metinden daha erken tarihli olması itibariyle Münâsebâtü’l-Kur’ân ilminin en erken kaynaklarından biri olarak değerlendirilebilir. Hatta et-Teysîr’de Ömer Nesefî’nin aralarında münasebet bulunduğunu ifade ettiği pek çok âyetin tefsirinde Fahreddin Râzî herhangi bir münasebet vechesinden söz etmemektedir.2 Diğer taraftan her iki müfessirin de münasebet vechesinden söz ettikleri yerlerde metinler ve temalar birbirinden ayrı görünmektedir. Örneğin et-Teysîr’de [el- Bakara 2/114]. âyetin öncesi ile münasebeti çerçeve-sinde şu ifadelere yer verilmektedir:

    1 Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 21b.2 Örnek olarak bkz. Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 153a ( el-Bakara, 2/87), 166a ( el-Bakara, 2/106), 168a

    ( el-Bakara, 2/109).

  • 28 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    ﴾ ُ ُ ْ ا َ ۪ َ َ ْ ُ أَْن ِ ٰ ا َ ِ َ َ َ ْ َ ّ ِ ُ َ ْ ا ْ َ ﴿َو : وه ا ذכ א و و ذכ א أن ا ا א א א وا

    ا אد ن و ا أ أ ن כ : آ وو . א

    . ت ا אدة ا “Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların

    yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir.” Âyetin öncesi ile münasebeti şöyledir: Önceki âyet onların sözlerinin çirkinliğini anlatıyordu, bu âyet ise onların fiillerinin çirkinliğini anlatmaktadır. Bir başka münasebet yönü ise şudur: Onlar Allah’ın kullarının Allah’ın evlerinde Allah’a kulluk etmesine engel oldukları hâlde nasıl olur da kendilerinin cennet ehli olduğunu iddia edebilirler?1

    Buna karşılık Fahreddin er-Râzî aynı âyetin öncesi ile münasebeti hak-kında şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

    ْ َ א َ َ ٌه: ُ א ُو َ َ ْ َ א َ ِ ِ َ ْ ِه ا ِ َ אِل َ ِّ ِ ا ِ ْ َכ

    ِ : ُ َِ א ُ ا َ َ ْ َ ْ ا

    ْ ِ א َ َ ْ َ א َ ِ ُِ َ َאَل: ِس ِ ْ َ ْ ِ ا ْ َ اِب َ َ אَرى َو َ َ ا َ א َ َ َ َ

    َ ْ َכ : ْ ُ َ َِ َ ، ْ َ َ ِ َ ْ ا ِ ْ أَ ْ ِ ْ ُ أَ ا ْ َ اد אَرى َ ا ِإن ُ ْ َ

    ِ ِ ْ َوا ِ ِ א َ َ ْ ا ِ ِ ْ َ ِ ْ ُכ َ َ َ א َ ُ أَن َ َ َכ ِ َ َכ َن ُ َُכ

    ِ ِ א َ َ ْ ا ِ ِ א َ َو اِم َ َ ْ ا ِ ِ ْ َ ْ ا َ َ ُ َ َ َ ْ َ א َوأَ ا. َ َכ َ א َ ِ ا َ َ

    َن ُ َ ْ َ َ َ ِ אَل ا َِכ : َכ ِ ِ ْ َ ِ ِب َ َ ْ ِכ ا ِ ْ ُ ُ ى ِذْכ َ َ َאَل: ًة َ َ ، ْ ُ אِر َوَذ ُכ ْ ِ ا

    ِ َ ُ ى ِذْכ َ َ : َِ ِة: ٣١١] َو َ َ َ ْ ْ [ا ِ

    ِ ْ َ َ ْ ِ

    . َ ِכ ِ ْ ُ ْ َ ا ًة ِإ َ אَرى َو َ ِد َوا ُ َ ْ َ ا م ِإ َ ا َوBu âyetin öncesi ile irtibatı hakkında birkaç yorum yapılabilir. Âyetten

    Hıristiyanların ve Beytülmakdis’in harap edilişinin kastedildiğini düşünen-lere göre bunun öncesi ile irtibatı şöyledir: Hıristiyanlar sadece kendilerinin

    1 Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 169b.

  • 29 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    cennetlik olduklarını iddia etmişler, buna karşılık onlara şöyle denilmiştir: Sizler mescitlerin harabında böyle bir tutum takınmışken nasıl cennetlik olabilirsiniz?

    Âyetteki mescit ile Mescid-i Haram ve diğer mescitlerin kastedildiğini düşünenler ise bu irtibatı şöyle kurarlar: “Bilmeyenler de onların söyledikleri gibi söyledi.” [el- Bakara 2/113] âyetinde Arap müşriklerinden söz edilmiş ve onlar kınanmıştı -ki bir görüşe göre bu âyette bütün kâfirlerden söz edil-miştir-, böylece Allah bir âyette Yahudi ve Hıristiyanları, diğer âyette ise müşrikleri kınamış olmaktadır.1

    Görülebileceği üzere her iki müfessir de âyeti öncesi ile irtibatlandırma konusuna ilgi göstermiş olmakla beraber, kurdukları münasebet bütünüyle aynı değildir. Dolayısıyla buna benzer örneklerden hareketle Fahreddin er-Râzî’nin et-Teysîr’i görmemiş olduğunu düşünmek mümkündür.

    Nesefî’nin sıklıkla kullandığı bir başka kavram olan vech-evcüh-vücûh kelimesi et-Teysîr’de kimi zaman farklı kıraatleri, kimi zaman bir kelimenin dildeki mümkün anlam ihtimallerini,2 kimi zaman Kur’ân’daki farklı kulla-nımlarını, kimi zaman belli âyetler arası münasebet çerçevesinde kurduğu farklı bağlantıları,3 kimi zaman da yorumunda/izahında görece zorluk ya da kapalılık bulunan müşkil ifadelerin farklı izah türlerini anlatmak için kullanılır.

    Tefsir Edebiyatındaki Yeriet-Teysir’in Geriye Dönük İrtibatları

    et-Teysîr’in Hanefî-Mâtürîdî gelenek ile tasavvuf geleneğini birlikte takip ettiğini daha önce ifade etmiştik. Bu bağlamda onun fıkıh ve kelâm konula-rında bu sünnî geleneği sürdürdüğünü, özellikle keskin bir Mu‘tezile karşıt-lığı üzerinden hareket ettiğini söylemek mümkündür. Diğer taraftan özel-likle Vâhidî- Sa‘lebî çizgisi üzerinden onun Şâfiî- Eş‘arî gelenekle ve dolaylı 1 Fahreddin er-Râzî, Muhammed b. Ömer b. Hüseyin, Mefâtîhu’l-Gayb, (Beyrût: Dâru’l-Fikr, 1981), 4:

    10-11.2 Örneğin “el-Kur’ânu zelûlün” şeklinde hem Abdullah b. Abbas’tan nakledilen hem de kimi kaynaklarda

    Hz. Peygamber aleyhisselâma ref‘ edilen rivayette geçen zelûl ifadesini izah ederken ve Allah kelimesinin türeyişine dair on farklı seçeneği sıralarken bu kavramı kullanır. bkz. Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 3b; 6a-b.

    3 Örnek olarak Fâtiha sûresinin başındaki el-Hamdü ifadesi ile öncesindeki besmele arasındaki münase-betten söz ederken bu kavramı kullanır. Bkz. Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 14a.

  • 30 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    olarak Ehl-i hadîs kanalı ile irtibat kurduğu da söylenebilir ki et-Teysîr ile Te’vîlâtü’l-Kur’ân arasında yapılabilecek herhangi bir mukayese, Ömer Ne-sefî’nin tefsir yazım tarzı ve tefsir yapma mantığı açısından, mezhep imamı olarak kabul ettiği Mâtürîdî’den belirli ölçüde ayrıştığını gösterecektir. Her ne kadar Vâhidî- Sa‘lebî çizgisinde tefsirde rivayet ile yetinmeyip re’y ağırlıklı bir mekanizmanın işletilmesi, bu çizgi üzerinden ılımlı akılcılık denilebile-cek bir Şâfiî ekolün oluştuğunu söylemeyi mümkün kılsa da bu yöndeki de-ğerlendirmeler bu aşamada ileri düzey incelemelere muhtaç görünmektedir. Bu bakımdan et-Teysîr’de Ömer Nesefî’nin -isimlerini sıklıkla zikretmiyor olmakla beraber, muhteva karşılaştırmasından anlaşılabileceği üzere- Vâhi-dî- Sa‘lebî çizgisine yakınlaşmış olması, bu iki ekolün -Hanefî-Mâtürîdî ekol ile Şâfiî- Eş‘arî ekolün- Mu‘tezile karşıtlığı ortak paydasında kesiştiklerini göstermektedir. Bununla beraber Ömer Nesefî et -Teysîr’de yer yer -konu gerektirdikçe- Eş‘arîlik eleştirisi de yapmaktadır.

    et-Teysîr’in Dönemi Açısından Konumu

    et-Teysîr, içerdiği muhtevayı düzenleyip belirli bir tasnife tâbi tutması itibariyle dönemindeki diğer tefsir metinleri ile önemli ölçüde benzeşmekte-dir. Nitekim hem Tabersî’nin Mecma‘u’l-Beyân’ında hem de İbn Atıyye’nin el-Muharrarü’l-Vecîz’inde benzer bir tasnif çabasının olduğunu söylemek mümkündür. Hicrî VI. asrın başından itibaren yazılan bu tefsir metinlerin-de, önceki nesil metinlere nazaran konular titizlikle ayrıştırılmakta, müm-kün mertebe bir konudan diğerine geçilmemektedir. Tabiatıyla böyle bir yazım sistemini tefsire uygulamak kolay değildir, çünkü tefsir metinleri de en nihayetinde mushaf sıralamasına ve Kur’ân’ın kendine özgü konu dağı-lımına tâbi metinlerdir. Bu nedenle onların fıkıh ya da kelâm metinleri gibi konulara, bölümlere ayrılarak yazılması söz konusu değildir. Ancak yine de bu dönemin tefsir metinlerinin büyük çoğunluğunda her bir âyetin tefsiri çerçevesinde konu edilecek hususların dil bilim, siyer/ rivayet, fıkıh, kelâm, tasavvuf/ahlâk gibi alt başlıklara göre ayrıştırılması ve bunların özenli bir şekilde sırayla ele alınmış olması, bir önceki dönemde -örneğin Sa‘lebî, Ku-şeyrî ve Vâhidî gibi isimlerin tefsirlerinde- göremediğimiz bir husustur. Bu-

  • 31 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    nunla beraber et-Teysîr’in kendi dönemindeki tefsir metinlerinden ayrıştığı noktalar da bulunmaktadır ki bunların başında geniş kavram incelemeleri gelmektedir. Kur’ân kelime ve kavramlarının hem Arap dilindeki hem de Kur’ân’daki anlam ve kullanım alanlarını (semantiğini) inceleyen müstakil çalışmalar hicrî 5. asır öncesinde yapılmış değildir. Geleneksel metinlere ilişkin bilgi birikimimiz çerçevesinde biz bugün, bu yönde yapılmış müs-takil çalışmaların ilk olarak Râgıb el-İsfahânî’nin el-Müfredât’ı ile başlamış olduğunu düşünmekteyiz. Ancak tefsir geleneğinde bu muhtevaya tekabül eden malumatlar ağırlıklı olarak, hicrî 2. ve 3. asırlarda büyük bir ivme ka-zanıp sonrasında görece yavaşlayan filolojik tefsir hareketi kapsamında telif edilen -Me‘âni’l-Kur’ân , Garîbü’l-Kur’ân , İ‘râbu’l-Kur’ân , Mecâzü’l-Kur’ân vs. isimler taşıyan- metinlerde işlenmiş ve tedavülde tutulmuş görünmekte-dir. Bununla birlikte filolojik tefsirin Râgıb el-İsfahânî’nin el-Müfredât’ında gördüğümüz türden kapsamlı semantik inceleme ile birebir örtüştüğünü düşünmek abartılı olacaktır. Râgıb’ın bu alana katkısı, sadece mevcut muh-tevayı müstakil metin yazımına dönüştürmekle sınırlı olmayıp doğrudan muhtevanın geliştirilmesini de içermektedir. İşte bu geliştirilmiş ve kapsamlı bir semantik incelemeye dönüşmüş muhteva, et-Teysîr’de Ömer Nesefî ta-rafından doğrudan tefsir metninin içerisine taşınmış görünmektedir. Bu özellik et-Teysîr’i, döneminde yazılmış diğer tefsirlerden bariz bir şekilde ayırmakta, ona kendine özgü bir nitelik kazandırmaktadır. Bu yönüyle Ömer Nesefî’nin metnini bugün “ semantik inceleme” ve “konulu tefsir” olarak isimlendirdiğimiz başlıklar ve yaklaşımlar açısından hususi olarak inceleyecek ileri düzey çalışmalara ihtiyaç vardır.

    et-Teysîr’in Sonraki Dönem Tefsir Literatürüne Etkisi/Katkısı

    et-Teysîr’in Osmanlı dönemi tefsiri üzerinde belirli bir etkisi olduğu-nu onun Osmanlı ilmiyesi içerisinde çokça istinsah edilmiş ve okunmuş olmasından hareketle söylemek mümkün olduğu gibi haşiye metinlerinde ve kimi müstakil tefsirlerde kendisine yapılan atıflardan da anlayabiliyo-ruz. Osmanlı müfessirlerinden Bayezid Halife b. Abdullah el-Edirnevî (ö.

  • 32 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    900/1404) Secencelü’l-Ervâh isimli tefsirinde,1 Muğlalı Vefâî Muhyiddin Efendî (ö. 942/1535) ise Tenvîrü’d-Duhâ isimli işâri tefsirinde2 doğrudan et-Teysîr’den iktibas yapmışlardır. Yine Yavuz Sultan Selim dönemi âlimle-rinden Habîb b. Ali (ö.?) Miftâhü’l-Fâtiha isimli eserinde doğrudan et-Tey-sîr’in mukaddime bölümünü ve Fâtiha sûresi tefsirini ihtisar etmiştir.3 Bu eserin başında yararlanılan kaynaklar arasında doğrudan Ömer Nesefî’nin ismine yer verilmiş olduğu gibi metnin içeriği de hemen hemen bütünüy-le et-Teysîr’in özeti mahiyetindedir. Ayrıca Şihâbüddîn el-Hafâcî’nin (ö. 1069/1659) Beyzâvî’nin (ö. 685/1286) Envârü’t-Tenzîl’ine yazdığı meşhur hâşiyesinde,4 İsmâil Hakkı Bursevî’nin (ö. 1137/1725) Rûhu’l-Beyân’ında5 ve haşiye metinlerinin müstakil tefsire dönüşümü olarak değerlendirilebi-lecek Âlûsî’nin (ö. 1270/1854) Rûhu’l-Me‘ânî’sinde et-Teysîr’e doğrudan atıflar bulmak mümkündür.6 Bunların yanı sıra başta el-Câmi‘u li-Ahkâ-mi’l-Kur’ân müellifi Kurtubî (ö. 671/1273) olmak üzere pek çok müfessirin, isim zikretmeksizin et-Teysîr’den çokça faydalanmış, uzun bölümler iktibas etmiş olduklarını tespit edebiliyoruz. Örnek bir karşılaştırma için istiâze-deki şeytan kelimesinin tefsirine dair uzunca bahsin et-Teysîr’de ve Kurtubî tefsirinde ele alınışına bakılabilir. Bu iki tefsirde söz konusu bölüm nere-deyse birebir aynıdır ve bu bölümde yer verilen detayların pek çoğu başka tefsirlerde bulunmamaktadır.7 Benzer bir karşılaştırma Allah, Rahmân gibi isimlerin iştikakı ile ilgili bölümlerde de yapılabilir. Bütün bu bahislerde Kurtubî tefsirinde yer alan sayfalarca bölümün et-Teysîr ile neredeyse bire-bir aynı olduğunu görmek mümkündür. Bildiğimiz kadarıyla bu bölümler Kurtubî’den önce yazılan et-Teysîr dışındaki herhangi bir metinde bulun-mamaktadır. Bu da Kurtubî’nin et-Teysîr’den haberdar olduğunu ve ondan 1 Bayezid Halife b. Abdullah, Secencelü’l-Ervâh, Süleymaniye Kütüphanesi, Halet Efendi, 3/1; Aslantürk, 230.2 Bkz. Vefâî Muhyiddin Efendi, Tenvîrü’d-Duhâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Şehid Ali Paşa, 186; Aslan-

    türk, 229.3 Bkz. Habib b. Ali, Miftâhu’l-Fâtiha, Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih, 2855, Nuruosmaniye, 5005.4 Örnek olarak bkz. Hafâcî, Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed b. Ömer, Hâşiyetü’ş-Şihâb alâ Tefsîri’l- Beyzâvî,

    (Beyrût: Dâru Sâdır, ts), 1: 23; 2: 133, 137, 167; 3: 134, 141; 4: 189, 305; 5: 206; 6: 297; 8: 36.5 Örnek olarak bkz. Bursevî, İsmâil Hakkı, Rûhu’l-Beyân, (Beyrût: Dâru’l-Fikr, ts), 1: 20, 46; 2: 209, 417;

    3: 272, 520; 4: 392; 6: 261; 8: 490; 9: 34; 10: 85.6 Örnek olarak bkz. Âlûsî, Şihâbüddîn Mahmûd b. Abdullâh, Rûhu’l-Me‘ânî fî Tefsîri’l-Kur’âni’l- Azîm

    ve’s-Seb‘i’l-Mesânî, (Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts), 5: 25, 70; 12: 159; 19: 95; 22: 216; 26: 33; 29: 99; 30: 201.

    7 Bkz. Ömer Nesefî, et-Teysîr, 1: 7a; Kurtubî, Ebû Abdullâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr, el-Câmi‘u li-ahkâmi’l- Kur’ân, thk. Abdülmuhsin et-Türkî, (Beyrût: Müessesetü’r-Risâle, 2006), 1: 139-141.

  • 33 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    faydalandığını düşündürmektedir. Dolayısıyla bunlar et-Teysîr’in sonraki dönemde ilim çevrelerince biliniyor olduğunu göstermektedir. Ancak yine de bütün bunlar et-Teysîr’in el-Keşşâf gibi bir gelenek oluşturduğunu söy-lemek için yeterli değildir. Bu durumda onun ancak sınırlı düzeyde bir etkisinden söz etmek mümkün görünmektedir. Aynı durum Mâtürîdî tefsiri için de geçerlidir. Nitekim Mâtürîdî’nin etkisinin görece azlığı hakkında araştırmacılar çeşitli açıklamalar yapmıştır ki bunlar içerisinde Mâtürîdî’nin hilâfet merkezi Bağdat’tan uzakta yaşamış olması, Arap tarihçileri tarafından kasıtlı olarak zikredilmemesi, siyasî iktidarla anlaşmazlık içinde bulunması sebebiyle Eş‘arîler gibi devlet imkânlarından yararlanmamış olması, Eş‘arî-liğin Nizâmiye medreselerinde okutularak İslâm dünyasının her tarafına gönderilecek kimselerin yetiştirilmesine mukabil Mâtürîdîliğin resmî eğitim kurumlarına girememesi, Eş‘arîliğin Şâfiîler ve Mâlikîler gibi farklı kitleler tarafından benimsenmesine rağmen Mâtürîdîliğin sadece Hanefîler’e mün-hasır kalması, Mâtürîdîliğin akla daha fazla önem vermek suretiyle muhafa-zakâr ulemânın ve biyografi müelliflerinin ilgi alanı dışında kalması, Hanefî çevrelerinin Mâtürîdî’nin Ebû Hanîfe’nin otoritesini gölgelemesinden en-dişe etmeleri, eserlerinin dil ve üslûp açısından problemli oluşu gibi bir dizi sebep kaydedilmektedir.1 Ancak bütün bu sebeplerin yeterince izah edici olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü sayılan bu hususlar içerisinde eserlerin dil ve üslup açısından problemli oluşu dışındakilerin tamamında Mâtürî-dî ile Ömer Nesefî bütünüyle müşterek oldukları halde, Ömer Nesefî’nin Akāid risalesi oldukça yaygınlık kazanmış, üzerine pek çok şerh/hâşiye ya-zılmış ve medreselerde okutulmuştur. Dolayısıyla Mâtürîdî’nin (ve özellikle) Te’vîlâtü’l- Kur’ân’ın etkisinin sınırlılığına ilişkin açıklamalar et-Teysîr için de söz konusu edilebilecek olsa da bu hususlar hem tartışmaya açıktır hem de daha hususi ve detaylı çalışmalara ihtiyaç duymaktadır.

    Çağdaş Çalışmalarda et-Teysîr

    Mâtürîdî’nin Te’vîlâtü’l- Kur’ân’ı gibi Ömer Nesefî’nin et-Teysîr’i de çağdaş dönemde müellifinin sahip olduğu şöhrete mukabil ilgiyi görmüş değildir. Her iki metin de görece geç fark edilmiş, Te’vîlâtü’l-Kur’ân Arap dünyasında 1970’lerde, Türkiye’de ise ancak 2000’li yıllarda neşredilmiş,

    1 Bkz. Şükrü Özen, “Mâtürîdî”, DİA (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2003), 28: 147-148.

  • 34 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

    et-Teysîr ise bazı bölümleri gerek Arap dünyasının çeşitli üniversitelerinde gerekse ülkemizde lisansüstü tez konusu seçilerek tahkik edilmiş olsa da bir bütün olarak ilk kez elinizdeki yayımın tamamlanması ile neşredilmiş olacaktır. Yapılmış bu akademik çalışmalar içerisinden ulaşabildiklerimizi şöylece sıralamak mümkündür:

    Vâkıa sûresinden Mürselât sûresinin sonuna kadar olan kısım Ali Ab-dülkādir Cum‘a tarafından,1 A‘râf sûresinden Hicr sûresinin sonuna kadar olan kısım İbrâhim Muhammed tarafından,2 Gāfir sûresinden Rahmân sû-resinin sonuna kadar olan kısım Ebû Ferha el-Hüseynî tarafından,3 Bakara sûresi 253. âyetten En‘âm sûresinin sonuna kadar olan kısım Fâize Mah-mûd Abdülâl tarafından,4 Otuzuncu cüzü kapsayan kısım Mahmûd Dâvûd Sind Hamûde tarafından,5 Nahl sûresinden Mü’minûn sûresinin sonuna kadar olan kısım Abdülmün‘im Muhammed tarafından,6 Bakara sûresinin tamamını kapsayan bölüm Ayşe Hümeyra Aslantürk tarafından,7 ilk hiz-bin ( Kur’ân’ın ilk beş sayfasının) tefsirini kapsayan kısım Yahyâ b. Ali b. Muhammed Fakîhî tarafından,8 Tâhâ sûresinin tefsirini içeren bölüm Yasir Hüseyin Yağmur tarafından,9 Âl-i İmrân sûresinin tefsirini kapsayan bölüm Ahmet Balaban tarafından10 tahkik edilmiştir.

    1 Ali Abdülkādir Cum‘a, et-Teysîr fî İlmi’t-Tefsîr li’l-İmâm Ebî Hafs en-Nesefî, Tahkīk ve Dirâse Min Evveli Sûreti’l-Vâkı‘a ilâ âhiri Sûreti’l-Mürselât, (Yüksek Lisans Tezi, Ezher Üniversitesi, Kāhire, 1989).

    2 İbrâhim Muhammed eş- Şâfiî, et-Teysîr fî İlmi’t-Tefsîr Tahkīk ve Dirâse Li-Tefsîri’n-Nesefî Min Sûre-ti’l-A‘râf İlâ Nihâyeti Sûreti’l-Hicr, (Doktora Tezi, Ezher Üniversitesi, Kāhire, 1990).

    3 Ebû Ferha el-Hüseynî, et-Teysîr fî İlmi’t-Tefsîr, Tahkīk ve Dirâse li-Tefsîri’l-İmâm en-Nesefî Min Evveli Sûreti Gāfir İlâ Nihâyeti Sûreti’r-Rahmân, (Yüksek Lisans Tezi, Ezher Üniversitesi, Kāhire, 1991).

    4 Fâize Mahmûd Abdülâl, et-Teysîr fî İlmi’t-Tefsîr li’l-İmâm ‘Umer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî Tah-kīk ve Dirâse Min Evveli Kavlihi Tilke’r-Rusulü Faddalnâ Ba‘dahum ‘alâ Ba‘din İlâ Âhiri Sûreti’l-En‘âm, (Doktora Tezi, Ezher Üniversitesi, Kāhire, 1991).

    5 Mahmûd Dâvûd Sind Hamûde, et-Teysîr fî İlmi’t-Tefsîr li’l-İmâm‘Umer b. Muhammed b. Ahmed b. İs-mâîl b. Muhammed b. Lokmân en-Nesefî Dirâse ve Tahkīk Min Evveli Sûreti’l-Nebe’ İlâ Ahiri Sûreti’n-Nâs, (Yüksek Lisans Tezi, Ezher Üniversitesi, Kāhire, 1992).

    6 Abdülmun‘im Huraybe Muhammed, et-Teysîr fî İlmi’t-Tefsîr Tahkīk ve Dirâse li-Tefsîri ‘Umer b. Mu-hammed en-Nesefî min Sûreti’n-Nahl ilâ Nihâyeti Sûreti’l-Mü’minîn (Yüksek Lisans Tezi, Ezher Üniver-sitesi, Kāhire, 1992).

    7 Ayşe Hümeyra Aslantürk, Ebu Hafs Ömer en-Nesefi’nin (öl. 537 - 1142) et-Teysir fi’t- Tefsir Adlı Eserinin Tahlili ve el-Bakara Suresi’nin Tenkidli Neşri (Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 1995).

    8 Yahya b. Ali b. Muhammed Fakîhî, et-Teysîr fî İlmi’t-Tefsîr li’l-İmâm Necmiddîn Ebî Hafs ‘Umer b. Mu-hammed en-Nesefî Dirâseten ve Tahkīkan min Evveli’l-Kitâb ilâ Nihâyeti’l-Hizbi’l-Evvel (Doktora Tezi, Câmi‘atu’l-İmâm Muhammed b. Su‘ûd el-İslâmiyye, Medine, 1416/1996).

    9 Yasîr Hüseyin Yağmur, et-Teysîr fî’t-Tefsîr li’l-İmâm Ebî Hafs ‘Umer b. Muhammed en-Nesefî Mine’l-Vara-ka 45 ile’l-Varaka 72 Sûretu Tâhâ (Yüksek Lisans Tezi, Câmi‘atü Ümmü Dermân, el-İslâmiyye, Hartûm, 1435/2014).

    10 Ahmet Balaban, Necmuddin Ömer b. Muhammed en-Nesefi’nin et-Teysir fi’t- Tefsir İsimli Eserinin Edisyon

  • 35 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    et-Teysîr’in yakın zamanda 15 cilt olarak neşredilen bir baskısı mevcut-tur.1 Bu baskı çok sayıda ismin katıldığı bir tahkik çalışması olarak yayım-lanmış olmakla beraber, metnin ana nüshasına değil, tâli ve geç döneme ait nüshalara dayanmaktadır. Metnin sağlıklı bir şekilde okuyucuya aktarımı konusunda önemli sorunlar içeren ve yazma nüshaların varak numaralarına atıf yapılmayan bu baskının diğer pek çok kusurları da göz önünde bu-lundurulduğunda, ilmî tahkik olarak değil, neşir olarak değerlendirilmesi mümkündür. 1990’lardan itibaren hem ülkemizde hem de Arap dünyasında kısmî tahkik ve inceleme çalışmalarına konu olmasına rağmen tamamının henüz ilmî bir tahkik ile neşredilmemiş olması, söz konusu ilginin sade-ce akademik düzeyle sınırlı kaldığını göstermektedir. Dolayısıyla et-Teysîr üzerine yapılan akademik çalışmalar Ömer Nesefî ve Mâtürîdî geleneğinin tefsir birikimini gün yüzüne çıkarmaya yönelik umumi bir ilgiye dönüşmüş değildir. Elinizdeki çalışma bu boşluğu doldurmak üzere atılmış bir adım olmayı hedeflemekte, Hanefî-Mâtürîdî geleneğin ilim mirasını ihyâ etmeye yönelik bir katkı sunmayı amaçlamaktadır.

    Kritiği ve Tahlili (Ali İmran Suresi) (Yüksek Lisans Tezi, Sabahattin Zaim Üniversitesi, İstanbul, 2018).1 Bkz. Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t-Tefsîr, thk. Mahir Edîb Hammûş-Cemal Abdürrahim el- Fâris- Sâriye

    Fayez Aclûnî-Fâdî el-Mağribî (Beyrût: Dâru’l-Lübâb, 2019).

  • 36 GİRİŞ - Ömer Nesefî Tefsiri

  • 37 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    KAYNAKLAR

    Ali Şevvâh İshâk. Mu‘cemu Musannefâti’l-Kur’âni’l- Kerîm. Riyâd: Dâ-ru’r-Rufâ‘î, 1403/1983.

    Âlûsî, Şihâbüddîn Mahmûd b. Abdullâh. Rûhu’l-Me‘ânî fî Tefsîri’l-Kur’â-ni’l- Azîm ve’s-Seb‘i’l-Mesânî. Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts.

    Aslantürk, Ayşe Hümeyra. Ebu Hafs Ömer en-Nesefi’nin (öl. 537 - 1142) et-Teysir fi’t- Tefsir Adlı Eserinin Tahlili ve el-Bakara Suresi’nin Tenkidli Neşri. Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, 1995.

    Aslantürk, Ayşe Hümeyra. “ Necmeddin Nesefî”. DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2006, c. 32, s. 571-573.

    Bağdâdî, İsmail b. Muhammed Emin. Hediyyetü’l-Ârifîn: Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn. 2. cilt. Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1951.

    Balaban, Ahmet. Necmuddin Ömer b. Muhammed en-Nesefi’nin et-Teysir fi’t- Tefsir isimli eserinin edisyon kritiği ve tahlili (Ali İmran Suresi). Yüksek Lisans Tezi, Sabahattin Zaim Üniversitesi, 2018.

    Bayezid, Halife b. Abdullah. Secencelü’l-Ervâh. Süleymaniye Kütüphanesi, Halet Efendi, 3/1.

    Brockelmann, Carl. Geschicte der Arabischen Litteratur Supplmentband. Leiden: Brill, 1937-1942.

    Bursevî, İsmâil Hakkı. Rûhu’l-Beyân. Beyrût: Dâru’l-Fikr, ts.Dâvûdî, Şemseddîn Muhammed b. Ali b. Ahmed. Tabakātü’l-Müfessirîn.

    Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1403/1983, c. 2.Fermân, İsmail İbrahim ed-Deylemî. “ Zelletü’l-Kārî li’ş-Şeyh Ebî Hafs

    ‘Umer b. Muhammed en-Nesefî: Dirâse ve Tahkīk”, Mecelletü’l-‘Ulûmi’l-İslâmiyye, 9/1, (1432/2011), 2. s. 361-420.

    Habib b. Ali. Miftâhu’l-Fâtiha. Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih, 2855, Nuruosmaniye, 5005.

    Hafâcî, Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed b. Ömer. Hâşiyetü’ş-Şihâb alâ Tefsîri’l- Beyzâvî. Beyrût: Dâru Sâdır, ts.

  • 38 KAYNAKLAR - Ömer Nesefî Tefsiri

    İbn Ebi’l-Vefâ, Abdülkādir b. Muhammed b. Nasrullâh b. Sâil. el-Cevâhirü’l-Mudiyye fî Tabakāti’l-Hanefiyye. thk. Abdulfettâh Muhammed el-Hülv. 2. Baskı. Kāhire: Dâru Hicr, 1413/1993, c. 5.

    Kāsım b. Kutluboğa, Ebü’l-Fidâ Zeynüddîn. Tâcü’t-terâcim. thk. Muhammed Hayr Ramazan Yûsuf. Dımaşk: Dâru’l-Kalem, 1413/1992.

    Kâtib Çelebi, Mustafa b. Abdullâh Hacı Halife. Keşfü’z-Zunûn an Esâmi’l-Kütübi ve’l-Fünûn. nşr. Şerafettin Yaltkaya-Rafet Bilge. Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1941.

    Koca, Ferhat. “ el-Manzûmetü’n-Nesefiyye”. DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 2003, c. 28, s. 34-35.

    Kocabaş, Huzeyfe. Ömer Nesefi ve Kitâbü’l-Beyân an Garîbi’l- Kur’ân Adlı Eseri: Metin ve İnceleme. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2018.

    Kurtubî, Ebû Abdullâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr. el-Câmi‘u li-Ahkâmi’l- Kur’ân. thk. Abdülmuhsin et-Türkî. Beyrût: Müessesetü’r-Risâle, 2006.

    Muhammadaminov, Seyyit Ekber. “Matla‘ al-Nujum wa Majma‘ al-‘Ulum by Abu Hafs ‘Umar al-Nasafi as a Sample of Guidance Manual at the Time of Qarakhanids”. Manuscripta Orientalia. 21/2. (December/Aralık, 2015).

    Ömer en-Nesefî. “Risâle fî beyâni mezâhibi’t-tasavvuf ”. Çev. Süleyman Uludağ. Diyanet Dergisi, 18/3 (1979): 167-173.

    Ömer en-Nesefî. “Risâle fî beyâni mezâhibi’t-tasavvuf ”. nşr. Ali Ekber Ziyâî. et-Türâsü’l-Arabî, 46/12 ( Dımaşk: İttihâdu’l-Kitâbi’l-Arabî, 1412/1992) 133-141.

    Ömer en-Nesefî. Tefsîr-i Nesefî. nşr. Azîzullah Cüveynî. Tahran: İran Kültür Vakfı Yayınları, 1974-1975.

    Özen, Şükrü. “Mâtürîdî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 28: 146-151. Ankara: TDV Yayınları, 2003.

    Râzî, Fahreddin Muhammed b. Ömer b. Hüseyin. Mefâtîhu’l-Gayb. Beyrût: Dâru’l-Fikr, 1981, c. 32.

  • 39 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Sa‘lebî, Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrahim. el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l- Kur’ân. thk. Ebû Muhammed b. Âşûr. Beyrût: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‘Arabî, 1422/2002.

    Taşköprüzâde, Ahmed b. Mustafa b. Halil. Miftâhu’s-Sa‘âde ve Misbâhu’s-Siyâde. Beyrût: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1405/1985, c. 3.

    Vefâî, Muhyiddin Efendi. Tenvîrü’d-Duhâ. Süleymaniye Kütüphanesi, Şehid Ali Paşa, 186.

    Yavuz, Yunus Şevki. “ Akāidü’n-Nesefî”. DİA. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1989, c. 2, s. 217-219.

    http://www.quran-c.com/display/Disptitle.aspx?UID=25798&CID=148 (Erişim tarihi: 26.04.2019).

    Müessesetü Âli’l-Beyt. el-Fihristü’ş-şâmil li’t-türâsi’l-Arabiyyi’l-İslâmiyyi’l-mahtût: Ulûmu’l- Kur’ân, Mahtûtâtu’t-tefsîr ve ulûmuh. Ammân: el-Mecme‘u’l-Melekî li-Buhûsi’l-Hadârati’l-İslâmiyye, 1989.

  • Resim 1: Manisa nüshası (ana nüsha) 1. cilt, zahriye

    NÜSHA ÖRNEKLERİ

  • 42 NÜSHA ÖRNEKLERİ - Ömer Nesefî Tefsiri

    Resim 2: Manisa nüshası (ana nüsha), 1. cilt, ilk sayfa

  • 43 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Resim 3: Manisa nüshası (ana nüsha), 1. cilt, son sayfa

  • 44 NÜSHA ÖRNEKLERİ - Ömer Nesefî Tefsiri

    Resim 4: Manisa nüshası (ana nüsha), 4. cilt, ilk sayfa (zahriye)

  • 45 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Resim 5: Manisa nüshası (ana nüsha), 4. cilt, son sayfa ( ferâğ kaydı ve manzum hâtime)

  • 46 NÜSHA ÖRNEKLERİ - Ömer Nesefî Tefsiri

    Resim 6: Mahmutpaşa nüshası, 1. cilt, ön zahriye

  • 47 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Resim 7: Mahmutpaşa nüshası, 1. cilt, ilk sayfa (1b-2a)

  • 48 NÜSHA ÖRNEKLERİ - Ömer Nesefî Tefsiri

    Resim 8: Mahmutpaşa, 1. cilt, son sayfa

  • 49 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Resim 9: Mahmutpaşa, 2. cilt, ilk sayfa (ön zahriye)

  • 50 NÜSHA ÖRNEKLERİ - Ömer Nesefî Tefsiri

    Resim 10: Mahmutpaşa, 2. cilt, ilk sayfa

  • 51 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Resim 11: Mahmutpaşa, 2. cilt, son sayfa

  • 52 NÜSHA ÖRNEKLERİ - Ömer Nesefî Tefsiri

    Resim 12: Turhan Vâlide, 15, ilk sayfa

  • 53 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Resim 13: Turhan Vâlide, 15, ilk sayfa

  • 54 NÜSHA ÖRNEKLERİ - Ömer Nesefî Tefsiri

    Resim 14: Turhan Vâlide, 15, son sayfa

  • 55 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Resim 15: Turhan Vâlide, 16, ilk sayfa

  • 56 NÜSHA ÖRNEKLERİ - Ömer Nesefî Tefsiri

    Resim 16: Turhan Vâlide, 16, ilk sayfa

  • 57 et-Teysîr fi’t-Tefsîr

    Resim 17: Turhan Vâlide, 16, son sayfa

  • ET-TEYSÎR Fİ’T-TEFSÎR

    NECMEDDİN ÖMER EN-NESEFÎ

    Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun.

  • ا ا

    ا ا

    ر ا

  • [MÜELLİFİN MUKADDİMESİ]

    Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

    Rabbim, kolaylaştır ve tamama erdir.

    Kur’ân’ı şifa ve rahmet, lutuf (fazlen) ve nimet, hüküm ve hikmet, beyân ve beyyine, korkutma (tahvîfen) ve öğüt, miras ve vasiyet, deliller mecmu-ası (besâira) ve yol gösterici (tebsıraten), hatırlatma ve hatırlatıcı (tezkireten), zikir ve nasihat (zikrâ), müjdeleyici ve müjde, hidâyet edici ve hidâyet kay-nağı (hâdiyen ve hüden), kitap ve Kur’ân, söz (hadîsen) ve furkān, hüccet ve burhan, tebliğ ve tebyin, haber ve yemin, kelâm ve kelimeler, dosdoğru (müstakîmen) ve hiçbir eğrilik içermeyen (kayyimen), müteşâbih ve muhkem, söz ve aktarım (kavlen ve kıylen), mufassal ve tafsil, indirilmiş ve bahşedilmiş (münezzelen ve tenzîlen