60
HAZİRAN TEMMUZ AĞUSTOS 2016 RAMAZAN · ŞEVVAL · 1437 www.köprüdergisi.com 2. SAYI "Faruk Beşer ile Ramazan üzerine söyleşi" sayfa 26 sayfa 14 "Almanya'da türkçe konuSmak" , sayfa 44 "İnsanlığın öldüğü yer Srebrenica" sayfa 32 "Çocuğun dil gelişimi" sayfa 54 Ramazan ve ask

RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

H A Z İ R A NT E M M U ZA Ğ U S T O S

2 0 1 6RAMAZAN ·ŞEVVAL ·1437

www.köprüdergisi.com 2.SAYI

"Faruk Beşer ile Ramazan üzerine söyleşi"

sayfa 26

sayfa 14

"Almanya'da türkçe konuSmak",

sayfa 44

"İnsanlığın öldüğü yer Srebrenica"

sayfa 32"Çocuğun dil gelişimi"

sayfa 54

Ramazan ve ask

Page 2: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda
Page 3: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

Muzaffer InancGenel yayin yönetmeNI

ImtIyaz SAhIbI

Yayin Kurulu

Redaksiyon

Tasarim

Yayin Türü

Impressum

SOSYAL MEDYA

ABONE BEDELI

Editorden

Teşekkürler…Lütuf ve inayet, siz kıymetli Köprü dergisi okurlarının üzerine olsun. Muhakkak ki kişilik, insanda yaş ile değil, iş ile oturuyor. Dergilerde de böyle olsa gerek. İkinci sayımız ile yerine daha iyi oturmuş ve eksikliklerini gidermiş olarak avuçlarınızın arasında bulunmaktan son derece mutluyuz.

Yazılarımızın ve yazarlarımızın artması bizleri memnun etti. Umarım siz okurlarımız da dergimize yeni katılan kalemlerden memnun kalırsınız.

Kapak konumuzu RAMAZAN ayı olarak belirledik ve bu güzel zaman dilimini Faruk Beşer hocamızla yaptığımız röportajla taçlandıralım istedik. Namazı ve Ramazan ayını aşk ile yad ettik, Ayet-i Celile ve Hadis-i Şerifle süsledik.İlim bölümünde, mutluluğumuza gölge düşmesin diye, stres konusuna eğildik. Ümmet olmanın gereği olarak, Srebrenica ile hafızamızı tazeledik. İçinde yaşadığımız ülkeyi yakından tanıma gayretine girdik.

Kültür bölümünde ise, Edirne ve ustası Mimar Sinan’ı gündemimize aldık. “İnsan rengi ile değil, vicdanı ile tartılır.” deyip Malcolm X ve Martin Luther King’i misafir ettik. “Dil köprüdür” inancı ile anadilimizi masaya yatırdık. Eksikliğimiz olan “Şiir” kısmını ekleyerek, “Kitap dolu bir ev” duamızla yeni kitabımızı tanıttık.

Aile bölümünde iletişim, sorumluluk, okul-veli ilişkilerini mercek altına aldık. Aile kavramını derinlemesine irdeledik.

Sevgi merkezli bir yaşam ve bu yaşamın meyvesi olarak da dostluklarımız var. Her şeyin zamanla yıprandığı bu anlarda, dostluklarımızın baki kalmasını temenni ederiz. Dünya ve ahiret şahitliklerinin bu hasbıhallikten geçtiğinin farkındayız. Köprü dergisi olarak, anlatmaktan ve açıklamaktan hiç vazgeçmeme şiarımızı bizimle paylaşan tüm okurlarımıza, kalbi teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bugünün dostluklarının, yarının düşmanlıklarına dönüşmemesi için Rabbimize duacı olacağız.

Reklamlarımızın sayısı on oldu. Amacımız Köprü dergisini reklamlara boğmak değil, bilakis esnaflarımız ve yazılarımızla size misafir olmak, okunan bir dergi olup, atılan bir dergi olmamak…Bu sayımızı ‘‘Yaz‘‘ sayısı olması nedeniyle üç aylık olarak çıkardık. Eylül ayında tekrar buluşmak duasıyla sizleri “En Sevgiliye” emanet ediyoruz.

Dergi ve Egitim Isletmesi Erol DAGASLANI

Muzaffer INANC, H. Ibrahim ASLAN,Ömer BAYRAM, Fazli ALTIN

Zuhat SANLI

Taskin KORKUT

2 Aylik süreli yayin

+49 157/ 85 10 73 75

www.köprüdergisi.eu

info@köprüdergisi.eu

Thaterstrasse 2 | 13407 Berlin

facebook.com/köprüdergisitwitter/köprüdergisiinstagram/köprüdergisi

SAyi 3,50 EuroYillik (Alti Sayi) 21 Euro

. . . .

.

. .,

.

Page 4: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

Koca Sinan 6

Osmanlı Başkentleri Edirne 9

Atasözleri 12

Almanya’da Türkçe konuşmak 14

Yilmadan usanmadan doğruyu aramak 16

Doğrunun ırkı ve rengi olmaz 16

Sevmek Köprüdür 18

Annem 20

Hz Ömer (ra) 22

Sonsuz Ufukların Sultanı 24

Faruk Beşer ile Ramazan üzerine söyleşi 26

Ramazan ve Aşk 32

Kültür

İlim

KÖPRÜDERGİSİ

İcindekiler

KreuzbergAdalbertstr. 910999 Berlin

WeddingLuxemburgerstr. 1

13353 Berlin

Tel.: 0157 370 79 699

FriedrichshainWarschauer Str. 62

10243 Berlin

KreuzbergAdalbertstr. 910999 Berlin

WeddingLuxemburgerstr. 1

13353 Berlin

Tel.: 0157 370 79 699

FriedrichshainWarschauer Str. 62

10243 Berlin

YAWA-BAUGmbH

Schlüsselfertige Errichtung von Wohn- und GewerbebautenZimmererarbeiten / Terassen- und BalkonsanierungenInnen- und AußenputzarbeitenSchornsteinsanierungen

YAWA BAU GMBH - Flottenstr. 56 - 13407 BerlinTel: 030 - 239 39 782/83 - Fax: 030 - 239 39 784

E-Mail: [email protected] - Web: www.yawa-bau.de

Page 5: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

Aile

Aşkın Adı Namaz 34

Ayet nazarında onbir ayın sultanı 36

Ramazan geldi demeyin 37

Dini Yaşamın Sosyal Ahlaka ve Çözülmeye Etkisi 38

Cennetin Süslendiği Ay 40

Ramazanla Yeniden İstikameti Kazanalım. 42

İnsanlığın Öldüğü Yer: Srebrenica 44

Bizim ‘FEDERAL ŞANSÖLYE’ 46

Stres ve Depresyon 48

Kitabına göre çocuk yetiştirmek 50

Veli Öğretmen Görüşmesinde Dikkat! 52

Çocuğun Dil Gelişimi 54

Aile olmak 56

KÖPRÜDERGİSİ

İcindekiler

Page 6: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

6

KULTUR'' ''

TAR�HHAZIRLAYAN: İhsan Erdoğan ŞİMŞEK

„Kanunî, „Muhteşem“ ve „Büyük“ gibi unvanlarla anılan Süleyman’ın sultanlık çağı, Osmanlı tarihinin en önemli devresidir. Sultan Süleyman Han devrinde, Osmanlı Devletinin kara, deniz ordusu dünyada birinciydi. Kültür ve sanat faaliyetleri doruk noktasındaydı. İlk Osmanlı tezkireleri bu sultana sunuldu. İlim, kültür ve sanat müesseselerinde Kanuni’nin himâyesinde, kıymetli şahsiyetler yetişip, her biri eşsiz eserler verdiler. Bu devirde yetişen Mimar Koca Sinan, Türk-İslâm sanatının birer şâheseri olan eserler yaptı.1490 yılında Kayseri’de doğan Sinan, Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul’a getirildi.

Acemi Oğlanlar Ocağı’nda sıkı bir askeri eğitim yanında marangozluk öğrendi. Dönemin önemli ustaları yanında han, türbe ve cami yapımında çalıştı. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniçeri oldu. Aralarında Belgrat, Mohaç ve Rodos seferleri olmak üzere pek çok savaşa katıldı. Katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran’dan, Balkanlar ve Viyana’ya kadar Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi.  

Osmanlı İmparatorluğu’nda 50 yıl Mimarbaşılık yapan Sinan, çeşitli kaynaklara göre sayıları 400’e yaklaşan eser vermiştir. 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 okul ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret 3 darüşşifa, 7 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve mahzen, 48 hamam olmak üzere Anadolu’nun pek çok köşesinden başka

Macaristan, Yugoslavya, Romanya, Yunanistan, Kırım, Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Filistin, Bulgaristan gibi birçok ülke topraklarını süsler.

En güzel eseri ise 1575 senesinde 80 yaşındayken tamamladığı Edirne Selimiye Camii’dir. Sinan’ın ustalık eseri olarak tanıttığı ve bütün sanatını gösterdiğini belirttiği bu yapının kubbesi, Ayasofya’nın kubbesinden daha yüksek ve derindir.

Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda birbirini görmeden çıkabilmektedir. Eserin inşası sırasında geçen bir olay, Sinan’ın kişiliği hakkında da bize bilgi veriyor:

Mimar Sinan, Selimiye Cami karşısında oynayan çocukların yanından geçerken küçük bir çocuğun arkadaşına: „Şu minare eğri yapılmış..“ dediğini duymuş.Mimar Sinan hemen küçük çocuğa: „Göster bakalım hangi minare eğri olmuş“ deyince, Küçük çocuk eliyle işaret ederek „Şu sağ taraftaki minare eğri“ diye göstermiş.Koca Sinan ustalara: „Bize bir halat getirin..“ demiş. İşçiler halatı getirerek bir ucunu minareye bağlamışlar.

Koca Sinan küçük çocuğu yanına çağırmış ve „İşçiler şimdi halatı çekerek minareyi düzeltecekler. Minare düzelince sen tamam diyerek bizleri uyar..“ demiş..İşçiler halatı çekmeye başlamışlar ve biraz sonra küçük çocuk haykırmış: „Tamaaam düzeldiii..“

KOCA SİNAN

Page 7: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

7

KULTUR'' ''

TAR�H

Koca Sinan çocuğa: „Şimdi tamamen düzeldi mi?” diye sorunca, çocuk: „Evet düzeldi, şimdi daha güzel oldu, bak..“ diye cevap vermiş.Ustalar bu olanlara anlam veremeyince mimarbaşımız, sen herkesten iyi biliyorsun ki, minarede eğrilik falan yok O halde niçin düzeltmeye kalkıştın?

Mimar Sinan ustalara dönerek şöyle demiş: „Bu küçük çocuğun kafasındaki minarenin eğriliğini düzeltmeseydik, çocuk caminin yanından her geçerken güzelliğini görmezdi, kafasındaki minare eğriyken.. Önlem alınmazsa, dedikodular aslı astarı olmasa bile iz bırakırlar.. Böylece caminin adı da eğri minareli cami olarak yayılırdı..“

Mimar Sinan‘ın cevabı inceliğin, anlayışın, hoşgörünün simgesi idi:Mimar Sinan, Selçuklu dekoratif taş işçiliğini çok iyi biliyordu; ancak hiçbir zaman tekrara ya da taklide gitmedi. Hiçbir planı ikinci kez kullanmadı. Tüm eserlerinde bir ana tema vardır ve renkler, ölçüler, desenler, tüm detaylar bu temayı destekler, onunla bütünlük arz eder. Eserlerindeki ince mimari hesaplar dikkati çeker. Sütunlar, duvarların kalınlığı tam da taşıyacakları yükün gerektirdiği kalınlıktadır. Bu orandan ne biraz az, ne de biraz fazladır. Ebced hesabı kullandı. Eserlerindeki ölçüleri asal sayılara ve bunların katlarına göre yaptı; böylece mükemmel bir orantı ve beraberinde sanatta kusursuz güzelliği yakaladı.  

Yarım asır boyunca Devlet-i Aliye’nin Mimarbaşı olarak tüm saray erkânına hizmet etmiş olmak, onların isteklerini ve beklentilerini fazlasıyla yerine getirmek elbette ki her faniye nasip olmaz. Çünkü devlet adamları, hem devlet işlerinde hem de hayır işlerinde birbirleriyle rekabet halindedirler.

1500’lü yıllarda yaşamış olan Şemsi Paşa çok titiz bir insandır ve dönemin sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa ile rekabet halindedir. Zaman zaman bir araya geldiklerinde Hacivat ile Karagöz misali birbirleri ile çekişirlermiş.

Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın Sultanahmet’in hemen yanı başına yaptırmış olduğu, Mimar Sinan’ın en zarif eseri kabul gören, Edirne Selimiye Camî’nin minyatürü olarak inşa edilen camisi ile ilgili sohbet anında, Şemsi Paşa, dayanamayarak Sokullu’ya der ki; “Efendim bir cami yaptırmışsınız. Çok hoş ama güvercinler caminizi pisletmişler!” Sokullu Mehmet Paşa da   “Efendim, Allah’ın yarattığı mahlûkattır. Normaldir, engel olamazsın olur böyle şeyler!” der. Sohbet burada kapanır.

Ancak, gün gelir Şemsi Paşa da kendinden bir hatıra kalmasını ister ve bir cami yaptırmak ister. Hatırına Mehmet Paşanın “Efendim cami yaptırmışsınız ama güvercinler üstüne pisletmişler.” sözü aklına gelir, “Eyvah! Ne yapacağız? Düşünmeden ağzımızdan çıkan bir söz bizi ne hâle düşürdü” der.

Page 8: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

8

KULTUR'' ''

TAR�HHAZIRLAYAN: İhsan Erdoğan ŞİMŞEK

Çözüm her zaman olduğu gibi dönemin en önemli mimarı Mimar Sinan’da bulunur. Şemsi Paşa Mimar Sinan’a gider der ki; “Efendim böyle bir cümle saffettik. Üzerinde kuşların uçmayacağı bir yer var mıdır?” Mimar Sinan, “Efendim var öyle bir yer!” der.

Mimar Sinan ilmî ve mimarî dehasını kullanarak, kısa bir araştırmadan sonra Üsküdar’da Kuzeyden ve Güneyden gelen rüzgârların kesiştiği bir nokta bulur. Ve bir müddet dalgaların kıyıya çarpmasıyla meydana gelen titreşimleri inceler. Mimar Sinan Süleymaniye camisini yaptıktan sonra caminin içinde ses akustiğini ölçen bir adamdır. Kuzey ve Güneyden gelen rüzgârların kesiştiği, dalgaların kıyıyı dövdüğü bir noktada çıkan titreşim seslerinden kuşların rahatsız olacağını düşünür ve tesbit eder. Burası Boğaz’ın kenarında kimi zaman serin, kimi zaman ılık ama hep rüzgâr alan, kimi zaman kızgın dalgaların duvarlarını dövdüğü bir yerdir. “İşte buraya caminizi inşa edebiliriz” der ve camiyi o noktaya yapmaya karar verirler. İşte Üsküdar’ın simgelerinden biri olan Kuşkonmaz Camînin hikâyesi… Sizin de bir gün yolunuz Kuşkonmaz Camii’ne düşerse uğrayıp bir namaz kılmanızı tavsiye ederiz. 1580 yılında ibadete açılan bu cami yaklaşık 436 yıldır ibadet hizmeti vermekte olup 436 yıldır bahçesine kuşlar konmamıştır.Mimar Sinan’ın eserleri hakkında söylenen, yazılan ve yapılan o kadar çok şey olmasına rağmen aradan geçen 500 seneye rağmen,

her bir eseri kendi içinde pek çok muammayı barındırır. Koca Sinan yaşantısıyla ve eserleriyle, bize bir insanın yaptığı işle ne kadar bütünleştiğini ve sanatında ne kadar mükemmelleşebileceğini anlatır.

17 Temmuz 1588‘de İstanbul‘da öldüğünde ardından yüzlerce mimari eser bırakan Mimar Sinan’ın beyaz taşlı, sade bir yapı olan türbesi, Süleymaniye Külliyesi’ndeki, Haliç duvarının önündedir. 

Page 9: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

9

KULTUR'' ''

OSmANlı BAşKeNtleri edirNe

KonumuTürkiye‘nin Balkan Yarımadası’nın güneydoğu uzantısını teşkil eden Trakya’da, Tunca ile Arda nehirlerinin Meriç’e ulaştığı yerin yakınında b u l u n m a k t a d ı r . Tunca’nın Meriç’e kavuşmadan önce meydana getirdiği kavis içinde yer alan şehrin hemen hemen tam ortasında bulunan ve üzerinde Selimiye C a m i i ’ n i n bulunduğu tepelik kesimi denizden 75 m. yüksektedir. Edirne, Türkiye’nin Balkanlar’a ve Avrupa‘ya açılan sınır kapılarını barındıran bir uç ili niteliğinde olup, konum itibariyle stratejik öneme sahiptir. Ayrıca eski uygarlıkların y a ş a d ı ğ ı d ö n e m l e r d e n günümüze gelene kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapması hasebiyle de tarihi ve kültürel bir zenginliğe sahiptir.

HAZIRLAYAN: Halil İbrahim arslan, araştirmaci – tarihçiȘEH�R TAR�H�

Page 10: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

10

KULTUR'' ''

Emanetçi Başkent

Edirne ismi İslâm kaynaklarında Hadrianopolis’ten bozma “Edrenos”, “Edrenaboli” tarzında yazıldığı gibi, I.Murat döneminde “Edrene” şeklinde anılmaya başlamış ve XVIII. yüzyıldan itibaren “Edirne” olarak kaynaklara geçmiştir. Günümüzde de aynı adla anılmaya devam etmektedir. 1361 ile 1369 yılları arasında, kaynaklara göre değişiklik gösteren bu süreçte Osmanlı topraklarına katılmıştır. Edirne‘nin fethi, Rumeli‘de Osmanlı‘nın ilerlemesinin önünü açmış ve aynı zamanda stratejik öneme haiz bir üs olarak ileriki yıllara kadar önemini korumuştur.

Osmanlı Edirne‘yi aşkla inşa etmiş ve bu topraklarda 300’e yakın cami ve imaret yaptırmıştır. Yıldırım Bayezid döneminde Edirne olgunluk çağına girmiştir. Şehir artık Osmanlı‘nın başkentidir ve sancağı İstanbul‘a bırakacağı günlerin rüyasını benliğinde görerek nöbetine devam etmektedir. Edirne İstanbul‘un fethine giden yolda en önemli rolü üstlenmiştir. Fetih hazırlıkları burada yapılmış ve birçok kuşatmanın ana üssü olarak kullanılmıştır. Yalnız O, üzerindeki bu hareketliliğin kendisi için değil de İstanbul için olduğunu bilmesine rağmen hüzne kapılmamış, aksine emanetini teslim edeceği Fatih‘in ve ordusunun Resul’ün müjdesine mazhar olacağı günlerin sonrasına kadar Devlet-i Âli Osmani’nin başkenti olmaktan şeref duymuştur.

Kırkpınar Çayırları

Anlatılır ki şehrin kuvvetini, toplumun merhametini yansıtırcasına bir genişlik içinde uzanan Kırkpınar Çayırları bu vasıflarına öyle hemen sahip olmamışlardır. Orhan Gazi’nin kardeşi Süleyman Paşa, yanına aldığı kırk yiğit ile bir gece yarısı Edirne‘ye dalar. Şehre yaklaşırlarken her duraklamalarında yiğitler güreş tutar. Arda nehri kıyılarına geldiklerinde uzanıp giden çayırlar üzerinde bir kez daha konaklarlar. Gün Hızır ve İlyas‘ın menkıbelerde buluştuğu gündür ve iki yiğit burada bir daha güreşir. Ancak her iki kahraman da adeta canlarıyla güreşmişlerdir.

Ve canlarını o çayırda bırakan bu iki yiğide burası sonsuz konaklama mekanı olur. Orada toprağa verilirler. Günler geçtikçe bu çayırlık Kırkpınar adını alır ve bu kelimeler isimde sükunet bulur. Kırkpınar, günümüzde adından her yıl bahsettiren milli sporlarımızdan güreşe ev sahipliği yapmaya devam etmekte ve ecdadımızın hatıralarını yaşatmaktadır.

ȘEH�R TAR�H�

Page 11: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

11

KULTUR'' ''

HAZIRLAYAN: HALİL İBRAHİM ARsLAn, ARAştıRMAcı – tARİHÇİȘEH�R TAR�H�

Koca Sinan ve Selimiye

Mimar Sinan artık ‘’Koca Sinan’’ olarak meşhur olmuştu. Edirne‘de Selimiye Camii’ni yapmaya başladığı zaman seksen dört yaşındaydı. Mimar Sinan, Selimiye Camii ile iftihar ediyordu. Sanatını en çok minarelerin inşasında gösterdiğine inanıyordu. Hatta biyografisini yazan Sâî’ye Selimiye Camii’nden bahsettiğinde şu mütalaada bulunmuştur:

‘’Bunun minaresinin hem nazik, hem de üçer yola sahip olmasının son derece zor olduğu, akıl sahiplerince bilinmektedir. Bütün herkesin buna imkan harici demesinin sebebi şudur: “Ayasofya kubbesi gibi bir kubbe İslam devletlerinde yapılmamıştır,” diye kefere-i fecerenin mimar geçinenleri, “müslümanlara üstünlüğümüz varmış.” diye konuşurlarmış. “O kadar büyük bir kubbeyi durdurmak gayet zordur,” şeklinde söyledikleri sözler, kalbimde bir ukde olarak kalmıştı. Bu caminin yapımında himmet edip Allah‘ın yardımı ve Selim Han’ın sayesinde gayret gösterdim. Kubbeyi Ayasofya‘nın kubbesinden altı zira kadar yükselttim, dört zira enliliğini arttırdım.’’

Büyük Mimar ‘’Koca Sinan’’ ustalık eserim dediği Selimiye Camii‘ni Edirne‘nin merkezine inşa etmiş ve gelecek nesillere örnek olacak bu açıklamayla, azmin elinden hiçbir şeyin kurtulamayacağını, her biri toprağa vurulan tapu mührü misali eserleriyle kanıtlamıştır.

Kıymeti Bilinen Şehir

Edirne, İstanbul başkent olduktan sonra dahi gelişmesinden hız kesmemiş, önemini yitirmemiştir. Hatta bazı padişahlar ve saray erbabı, buradaki saraylarda kalmaya devam etmiş ve Osmanlı‘nın son zamanlarına gelene kadar tarihi eser niteliğinde Türk-İslam kültürüne ait birçok yapı inşa edilmiştir. Ecdadımız Edirne‘yi hiç boynu bükük bırakmamış, gözdesi İstanbul olsa da, O’nu ihmal etmemiştir. Bizler kültür mirasımızı korumak ve emanete sahip çıkmak adına Edirne’ye, bir de bu paha biçilmez eserleri bizlere bırakanların gözüyle bakalım ve diyelim ki:“Ey Edirne, sen bizi unutturmayacak şeylere sahip çıktın, biz de seni unutmayacak ve unutturmayacağız.”

Page 12: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

12

KULTUR'' ''

ATASÖZLER�HAZIRLAYAN: Tarih Atölyesi

AtASözleri

Alkış tutmak

Alkış kelimesinin sözlüklerdeki anlamları:„Bir şeyin beğenildiğini, hoşa gittiğini anlatmak için el çırpmak ya da o yolda sözler söylemek.“ “Topluca el çırparak yüksek sesle yaşa, var ol vb. sözler söyleyerek birini alkışlamak, taraftar olmak, belli bir görüşten yana olmak.

Annemizin ak sütü kadar Türkçe olan bu kelime, kargış (beddua) kelimesinin zıt anlamlısıdır. Ancak eski lügatler ‚alkış tutmak‘ ile ‚alkış okuma‘yı daima birbirlerinden ayırmışlardır. Bize göre alkış tutmak, afacan bir çoc uğun klas bir hareketini el çırparak övmek ise, alkış okumak da bir sanatçıyı ‚Yaşa, var ol!‘ sözleriyle onurlandırmaktır.

Tarihî manasıyla alkış, „Padişahlar ile vezirler hakkında, halk tarafından hep bir ağızdan söylenen dua sözleri“dir. Eskiden bayram merasimlerinde, cuma selâmlıklarında ve muht elif kutlamalarda bu tür temenniler sıkça duyulur imiş.

Vaktiyle okunan alkışlardan bazıları şu türde sözler ihtiva eder:Padişahım çok yaşa! (Bu alkışta ‚sen‘ kelimesi yer almamakta ve baktığımız tarihî kaynaklar da alkışın ‚Padişahım sen çok yaşa!‘ şeklini zikretmemektedirler. İfadenin bu tür kullanımı yanlıştır.Ömr-ü devletinle bin yaşa!Aleyke avnillah (Allah yardımcın olsun)!Uğrun açık; ikbalin füzun olsun!Devletinle bin yaşa!Maşallah!

Eli kulağında / Elini kulağına atmak

Sözlükteki anlamları:Ezan okumak, gazel veya türkü söylemek için elini kulak kepçesinin arkasına koymak.

Eskiden birisi yanındakine, • “Ezan okundu mu”,dediğinde, eğer vakit çok yakın ise, • “Okunmadı ama (müezzinin) eli kulağında”; dermiş.

Gerçekleşmesi pek yakın olan işler hakkında „(henüz olmadı ama) eli kulağında!“ deriz. Bu deyimin kaynağı Asr-ı Saadet‘e, Bilal-i Habeşî‘ye kadar uzanır. İslâmiyet yayılmaya başlayıp da Müslümanların sayısı artınca, namaz için onları bir araya toplamak üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve sesi güzel olduğu için de Habeşistanlı eski köle Hz. Bilal, bu vazifeye seçilmişti. Ne var ki Medine‘deki müşrikler ve diğer dinlere mensup olanlardan bazı tahammülsüz insanlar, ezan okunurken sesi duyulmasın diye gürültü yapmaya, çocukları toplayıp Bilal-i Habeşî ile alay ettirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Bilal, ellerini kulaklarına tıkayarak ezan okumaya başladı. Bilâhare müezzinler, ellerini kulaklarına tıkamayı bir tür Bilal-i Habeşî sünneti gibi gördüler ve ezanı öyle okudular.

Page 13: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

13

REKLAM

PhoneTec

Page 14: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

14

KULTUR'' ''

AlmANYA’dA tÜrKÇe KONUşmAK

Bence insan yurtdışında yaşasa dahi, anadilini korumalı ve ona sahip çıkmalıdır. Bugün, Almanya’da yaşayan Türk kökenli insanlara baktığımızda, bu durumun pek de öyle olmadığını görüyoruz. İnsanlarımız, ne yazık ki, anadilleri olan Türkçeye yeterince sadık kalamamaktadır. Türkçe, günden güne yozlaşmakta, hatta unutulmaktadır.

Günlük hayatta hepimiz bazı durumlara şahit oluruz. Çarşıda, pazarda, çayevinde, lokantada veya bindiğimiz trenlerde konuşulan Türkçeye zaman zaman kulak misafiri oluruz. Ve üzülürüz. Neden mi? Çünkü Türkçe, Türkçe olmaktan çıkmıştır artık. Karşımızda yarısı Türkçe, yarısı Almanca kelimelerden oluşan, bozulmuş bir dil vardır maalesef. İnsanlarımız anadillerine, ama aslında kendilerine, ne kadar zarar verdiklerini düşünmeden, gelişigüzel konuşmaktalar.

Kimi gerçekten bilmeden, kimi ise Türkçe karşılığını bildiği halde, herhangi bir çaba göstermemek uğruna, zihnindeki kavramı Almanca bir kelimeyle ifade etmektedir. Bu nedenle anadil gittikçe yozlaşmakta ve unutulmaya yüz tutmaktadır.

“Am Wochenende ben ve arkadaşım kinoya gittik.” demek yerine, “Arkadaşım ve ben hafta sonu sinemaya gittik.” demek çok zor değildir.

Yeter ki insan anadiline sahip çıkmak istesin. Tabii ki yaşadığı ülkenin dilini bilmek de çok önemlidir. Bu durumda en doğrusu, insanın konuşurken diller arasında bir tercih yapması ve o dili doğru konuşmaya çalışmasıdır. Bir başka deyişle, ya tamamen Almanca ya da tamamen Türkçe konuşmasıdır. Böylece insan hem anadiline sahip çıkmış olur, hem de iki dile birden hakim olma şansı elde eder. Aksi halde “yarım dillilik” durumu, yani her iki dili de iyi konuşamayan bir insan profili çıkar karşımıza.

Eğitim ortamında da durum bundan pek farklı değildir. Okul çağındaki çocukların hemen hepsi Türkçe konuşamama sıkıntısı çekmektedir. Bunun en büyük nedeni de ailelerinin onlarla doğru bir Türkçe konuşmamasıdır. Hatta bazı ailelerin evde hiç anadillerini konuşmadıkları tespit edilmiştir. Bununla da sınırlı kalmayıp, çocuklarının Türkçe öğrenmesine gerek bile duymayan aileler vardır. “Çocuğumun Türkçe öğrenmesine gerek yoktur, doğru dürüst bir Almanca öğrenmesi yeterlidir.” diyen ailelere çoğumuz rastlamışızdır.

ANAD�LYAZAN: Zuhat ŞaNLI türkçe ÖğretmeNi

Page 15: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

15

KULTUR'' ''

Kimi aileler ise “Benim çocuğumun Türkçe dersine ihtiyacı yoktur, çünkü evde zaten anadilimizi konuşuyoruz.” diyerek çocuğunun okullarda verilen anadil derslerine katılmasına engel olmaktadır. Tıpkı kendisi gibi, çocuğunu da anadilini doğru konuşamayan bir birey olarak yetiştirmektedir. Halbuki okullarda verilen Türkçe dersleri, çocuğun Türkçeyi doğru konuşmayı, okumayı ve yazmayı öğrenmesi için büyük bir fırsattır. Şöyle bir düşünün: Bütün insanların Almanca konuştuğu bir ülkede, neden Almanca dersi okullarda en önemli ders olarak verilmektedir? Çünkü insanın konuştuğu dili sürekli okuyup yazarak geliştirmesi gerekir. Aksi halde insan, sürekli yerinde sayan, sınırlı ve eksik bir dil konuşmak zorunda kalır ve kendini ifade edemez hale gelir.

Ayrıca hem günlük hayatta gözlemlediğimiz durumlar, hem de yapılan araştırmalar, anadilini iyi bilen çocukların diğer dilleri daha kolay öğrendiğini ve derslerinde daha başarılı olduğunu göstermektedir. Çünkü söz konusu çocukların anlama ve kendini ifade etme yetenekleri diğer çocuklara göre daha fazla gelişmiştir.

Anadil sadece insanların birbirleriyle anlaşmalarını değil, aynı zamanda dinlerini, kültürlerini ve diğer manevi değerlerini de yeni nesillere aktarmalarını sağlayan bir iletişim aracıdır. Bu da demek oluyor ki, anadilini kaybeden, bütün manevi değerlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu vahim duruma engel olmak da ancak anadilimizi koruyarak mümkün olacaktır.

Yurtdışında yaşayan insanlarımıza bazı tavsiyelerde bulunarak yazımızı noktalayalım:

Aile hayatınızda eşinizle ve çocuklarınızla mümkün olduğunca Türkçe konuşunuz.Türkçe konuşurken yabancı kelimeler kullanmamaya ve saf bir dil konuşmaya özen gösteriniz.

Türkçe konuştuğunuz için çocuğunuzun Almanca öğrenemeyeceğini düşünmeyiniz, aksine çocuğunuz anadilini iyi bilirse, yabancı dilleri daha kolay ayırt eder ve öğrenir.

Çocuğunuzun okullarda verilen Türkçe derslerine mutlaka katılmasını sağlayınız. Bu sayede Türkçeyi daha doğru konuşmayı, okumayı ve yazmayı öğrenecektir. Bu da ona ileriki hayatında birçok avantaj sağlayacaktır.

ANAD�L

Page 16: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

16

KULTUR'' ''

YılmAdAN USANmAdAN dOGrUYU ArAmAK...

Malcolm X (19 Mayıs 1925 – 21 Şubat 1965), Malcolm Little doğum ismidir, ayrıca El-Hacı Malik El-Şahbaz ismiyle de bilinir, Afro-Amerikan Müslümanların siyasi temsilcisi ve insan hakları savunucusudur.

Genç yaşta yetim kaldı. Altı yaşındayken babası öldürüldü. On üç yaşına geldiğinde ise annesi akıl hastanesine yerleştirildi. Kendisi ise koruyucu aileye verildi. 1946 yılında (20 yaşındayken), hırsızlık ve haneye tecavüz suçlarından hapishaneye girdi.Hapishanedeyken, İslam Ümmeti (Nation of Islam) isimli siyahi hareketin bir üyesi oldu.

Martin Luther King, Amerikalı zenci bir rahiptir. 15.01.1929’da ABD’nin Georgia eyaletinin Atlanta şehrinde doğdu.

ANI DEFTER�HAZIRLAYAN: TARİH ATÖLYESİ

1952 yılındaki şartlı tahliyesinden sonra, hızla hareketin liderlerinden biri haline geldi.

1964 yılının Mart ayında, Malcolm X, İslam Ümmeti (siyahi hareket) ve lideri Elijah Muhammed ile ilgili büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Sonunda hareketi ve öğretilerini reddetti. Devamında da Sünni İslam ile tanıştı. Müslüman Camisi isimli şirketi ve Afro-Amerikan Birliği Örgütü‘nü kurdu.

Daha sonra da Pan-Afrikanizm, siyahilerin kendi kaderini tayin edebilme ve kendi kendilerini savunma hakkı gibi konuların önemini vurgulayarak, ırkçılığı reddetti.

Şubat 1965‘te suikaste uğradı.

dOĞrUNUN ırKı Ve reNGİ OlmAz...

1960-65 yılları arasında şöhreti ülkenin her tarafına yayılan Martin Luther’in oturma boykotu, protesto yürüyüşü gibi hareket biçimleri Kennedy ve Lyndon B. Johnson gibi başkanların desteğini kazandı. Bir ara taraftarlarıyla birlikte hapse atıldı.

Irk ayrımına karşı olan ve yurttaş haklarını savunan diğer liderlerle birleşerek, tarihî bir önem taşıyan Washington yürüyüşünü düzenledi. 28.08.1963’te 200.000’i aşkın beyaz ve siyah, Lincoln Anıtı’nın altında toplanarak, kanun önünde bütün yurttaşlara eşitlik tanınmasını istedi. Medenî Haklar Kânununun 1964’te kabul edilmesini sağladı. Bu çalışmaları sebebiyle 1964 Nobel Barış Ödülünü kazandı. 04.04.1968 günü arkadaşlarıyla birlikte kaldığı otelin balkonunda keskin nişancı bir katilin kurşunlarıyla öldürüldü.

Montgomery’de (Alabama) yurttaş haklarını savunan küçük bir grup, belediye otobüslerindeki ırk ayrımcılığını protesto kararı aldığında, Dexter Caddesi, Baptist Kilisesi’nin

vaizi olarak vazife yapan Martin Luther, Montgomery’nin ayrımcı taşıma sistemini boykotetmek gayesiyle kurulan derneğin başkanı oldu. 01.12.1955’te otobüste yerini bir beyaza vermeyi reddeden Rosa Parks, şehrin ayrımcı kanununu ihlâl ettiği için tutuklanınca, 381 gün süren bir taşıt boykotu düzenleyerek dikkatleri üzerine çekti. Martin Luther’in liderliğindeki direniş neticesinde belediye otobüslerindeki ayrımcı uygulamaya son verildi. 1 Ekim 1960’ta, faaliyetleri sebebiyle tutuklandı. Suçsuz bulunmasına rağmen, işlediği önemsiz bir trafik suçu sebebiyle hapse atıldı.

Page 17: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

17

REKLAM

Nasib Gida

Adresse: Naunynstraße 11, 10997 Berlin

Telefon: 030 629 08 22508:00 – 20:00 Uhr08:00 – 20:00 Uhr08:00 – 20:00 Uhr08:00 – 20:00 Uhr08:00 – 20:00 Uhr08:00 – 20:00 Uhr

Geschlossen

MontagDienstagMittwoch

DonnerstagFreitag

SamstagSonntag

Öffnungszeiten:

Page 18: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

18

KULTUR'' ''

SeVmeK KöprÜdÜr

Sevmek, ilkbaharda dünyaya tekrar gözünü açan tabiat; yaz mevsiminde güneş; sonbaharda sararmış, solmuş, renkten renge girmiş gazeller; kışın ise gelinliğini giymiş, helalini bekleyen gelin misali; hüzünlü mü, sevinçli mi, cesur mu yoksa tedirgin mi olduğu belli olmayan, inci beyazına bürünmüş sıra dağlar ve yapraksız ağaçların hikayesi gibi bir öykü tadında yaşanan duyguların kabarmasıdır...

Sevmek, yıllarca beklediği, uğruna çile çektiği, menziller aştığı Leyla ile karşılaşan Mecnun’un, onu tanımıyormuş gibi gözünü kırpmadan, uğruna mecnun olduğu sevgisiyle değil de, içinde büyüttüğü gerçek aşkıyla: “Çekil önümden Leyla, ben Mevla‘ya gidiyorum.” diyebildiği hikayenin özüdür.

Sevmek, kırk yıllık hayat arkadaşına, o ruhunu Mü’mit olan Allah’a teslim edene kadar bir kez olsun: “Ey helalim, ben seni çok seviyorum.” demeyip, sevgilinin mezarı başında: “Ben seni çok seviyordum ama bunu bir kez olsun sana söyleyemedim. Hakkını helal et.” diyerek sevgisini ifade edemeyen dilin pişmanlığını dile getirmesi, lakin: “Bende seni çok...” diye başlayan cevabı hiç duyamaması ve “vuslat ahirete kaldı” diyerek boynu bükük bir şekilde, aşk ateşinin elemli girdabına düşerek gark olmasıdır.

Sevmek, annesini görünce ona, yani mutluluğa, ulaşmak için feryatlar içinde gözyaşı döken cennet meyvesi bir çocuğun ve evlatları için çektiği her türlü zorluğun tatlı bir uğraş olduğu, onların kara bir gün görmemeleri dileğiyle Habibullah’ın ümmeti için lutfettiği dua ile neredeyse aynı derecedeki dua ve niyazı yavrularından esirgemeyen annenin haleti ruhiyesidir.

EDEB�YATYAZAR: Hal�l İbrah�m Arslan

Page 19: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

19

KULTUR'' ''

Sevmek, Ensar ve Muhacir arasında Rabbin ihdas, Resulünün ilan ve muhataplarının inşa ettiği, tüm dünyada eşi ve benzeri görülmemiş ve sadece Allah için kurulan kardeşlik müessesesinin safiyane hammaddesidir.

Sevmek, Çanakkale‘de toprağını, namusunu ve dinini çiğnetmeyen “Asım’ın Nesli’nin” içerisinde bulunduğu savunma, mücadele ve amansız düşmanına karşı dahi merhametle yoğrulmuş olan gayretinde destanlaşmış olan vatan aşkının eyleme dönüşmüş ifadesidir.

Sevmek, Eyyüb El-Ensari’yi ki o, Habibullah’ı evinde aylarca misafir etme şerefine erişmiş biri olarak, Allah‘ın sevgili peygamberi Hz. Muhammed Mustafa‘nın İstanbul‘un fethiyle alakalı hadisine mazhar olmak için, ilerlemiş yaşına rağmen, evinde değil, at sırtında ve eğer nasip olursa da Konstantiniyye surlarının en yakınlarında bir yerde canını Rabbine teslim etmeyi yeğleyen maneviyatla dolu kalbinin, Allah yolunda Habibullah’a olan sevginin, fiil olarak kifayetsiz bile kalan yüce ifadesidir.

Sevmek, Veysel Karani gibi bir Allah dostu ve peygamber sevdalısının, sevgiliye ulaşmak için uzun yolları ardında bıraktıktan sonra O’nu evinde bulamayınca, annesine verdiği söz üzere gerisin geri Resul’ün gül cemalini göremeden doğduğu topraklara doğru yol alırken, Resulullah‘a olan samimi sevgi ve muhabbetini o Alemler Sultanı’nın eşiğine bırakması ve Habibullah’ın eve döner dönmez bu manevi güzelliği hissetmesi ile Hırka-i Şeriflerini hediye olarak O’na vasiyet buyurmasıdır.

..Sevmek, köprüdür Allah ile Kul arasında, öyleyse: “Bu köprü nedir, kimdir ve bu sevmenin usulü nedir?” diye soracak olursak, bizlere bu soruların cevaplarının hepsini, Sevgiyi Yaradan, şu Ayet-i Kerimesi ile verir:

“De ki: „Eğer Allah‘ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.“ (Âl-i İmrân, 3/31. Ayet)

EDEB�YAT

Page 20: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

20

KULTUR'' ''

ANNem

Geleceğim anne ! Beni ellerinden ellere, eliyle yollayan annem; Yılların emeğini avucuma doldurup, Beni bana bırakan; Ellerini kanatlarım olmaktan çekip Uzak diyarlarda kendime terkeden beni; Yaban ellerde yâd ettiğim, Annem; emsalsiz yârim. Her anımda benimle olan, Bana dünyayı yaşatarak tanıtan, Gücünün bittiği yerde Rabbi’nin huzurunda Benim için dua eden, Yıllarıma karşılık güzelliğini veren, Yorgunluğu yüzündeki çizgilere dolan, Hep daha iyisi için faydama Şöhretli bütün acılara kucak açan, Derdi tükenmeyen, Beşikle başlayan çilesinin serüveninin Birinci bölümü, otobüse el sallamakla biten; Annem…

Ș��RYAZAR: M.Akil YAĞiMli

Page 21: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

21

REKLAMANNem

Geleceğim anne ! Beni ellerinden ellere, eliyle yollayan annem; Yılların emeğini avucuma doldurup, Beni bana bırakan; Ellerini kanatlarım olmaktan çekip Uzak diyarlarda kendime terkeden beni; Yaban ellerde yâd ettiğim, Annem; emsalsiz yârim. Her anımda benimle olan, Bana dünyayı yaşatarak tanıtan, Gücünün bittiği yerde Rabbi’nin huzurunda Benim için dua eden, Yıllarıma karşılık güzelliğini veren, Yorgunluğu yüzündeki çizgilere dolan, Hep daha iyisi için faydama Şöhretli bütün acılara kucak açan, Derdi tükenmeyen, Beşikle başlayan çilesinin serüveninin Birinci bölümü, otobüse el sallamakla biten; Annem…

YAWA-BAU

YAWA-BAUGmbH

Schlüsselfertige Errichtung von Wohn- und GewerbebautenZimmererarbeiten / Terassen- und BalkonsanierungenInnen- und AußenputzarbeitenSchornsteinsanierungen

YAWA BAU GMBH - Flottenstr. 56 - 13407 BerlinTel: 030 - 239 39 782/83 - Fax: 030 - 239 39 784

E-Mail: [email protected] - Web: www.yawa-bau.de

YAWA-BAUGmbH

Schlüsselfertige Errichtung von Wohn- und GewerbebautenZimmererarbeiten / Terassen- und BalkonsanierungenInnen- und AußenputzarbeitenSchornsteinsanierungen

YAWA BAU GMBH - Flottenstr. 56 - 13407 BerlinTel: 030 - 239 39 782/83 - Fax: 030 - 239 39 784

E-Mail: [email protected] - Web: www.yawa-bau.de

YAWA-BAUGmbH

Schlüsselfertige Errichtung von Wohn- und GewerbebautenZimmererarbeiten / Terassen- und BalkonsanierungenInnen- und AußenputzarbeitenSchornsteinsanierungen

YAWA BAU GMBH - Flottenstr. 56 - 13407 BerlinTel: 030 - 239 39 782/83 - Fax: 030 - 239 39 784

E-Mail: [email protected] - Web: www.yawa-bau.de

Page 22: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

22

KULTUR'' ''

Hz ömer (rA)

Sahabelerin lakapları, karakterleri hakkında bizlere malumat vermektedir. İşte Ömer ibn Hattab’ın (ra) ilk lakabı el-Faruk’tur. Ömer efendimizin dört temel karakteri onun bu lakabı almasına sebep olmuştur.

Cesaret:

Ömer efendimizin islama girmeden önce de, islam ile müşerref olduktan sonra da cesareti hep biline gelmiştir. Korkak insanların ne kendilerini ne de değerlerini savunma içgüdüleri mevcut değildir. Ayrıca cesaret bütün iyi huyların da temelidir. Ömer efendimiz daha genç yaşlardayken Mekke’nin diğer şehirlere gönderdiği bir elçidir. Onun hakemliği toplumda takdir edilir. Anlaşmazlıkların çözümünde verdiği kararlar bağlayıcılık vasfı taşırdı. Kınayıcının kınamasından hiçbir zaman korkmamıştır. İslamla müşerref olduktan sonra da Peygamber efendimize (sav) ‚‘Ya Rasulallah neden bu evde bekliyoruz, neden Kabe’ye inmiyoruz?‘‘ diye açıktan dinlerini beyan etme teklifini getiren odur. Medine’ye hicret etme sırası Ömer efendimize geldiğinde, ‚‘Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen peşimden gelsin.” diyerek kimseden korkmadığını göstermiştir. Dalkavukluk yapmadan iskelet sahibi olmak, korkmadan inanmak ömer efendimizde ete kemiğe bürünmüştür.

Emanete sadakat:

Sahabeler için belki “Güvenilir olmak normal, aksi ise düşünülemez.” diye aklınıza gelebilir, fakat burada kastedilen sadakat anlayışındaki inceliktir ki, bunun her sahabede olduğu söylenemez. Halifeliği sırasında devletin işi için hazinenin mumunu, kendi işi için de kendi maaşından aldığı mumu kullanacak kadar ince bir hassasiyete sahiptir. Hz Ebubekir efendimiz halife olduğunun ertesi günü eline bir top kumaş almış pazara götürürken Ömer efendimiz karşısına dikilmiş ve ‚‘Ya Halife sen artık ümmetin işleri için çalışmalısın. Pazarda kumaş satarak kıymetli vaktini harcamamalısın. Karşılığını da hazineden temin etmelisin.” demiştir. Bu teklif, hassasiyeti sadece kendisi için değil, hakkı olan herkes için gösterdiğinin delilidir.

Eşitlik:

Eşitlik anlayışı, hak sahibine hakkını vermekle sınırlı değildir. Eşit olmak yaratılıştaki hakları muhafaza etmektir. İster köle olsun, ister gayri müslim. Ömer efendimiz Kudus şehrinin anahtarlarını teslim almak için kölesi ile yola çıkar ve deveye dönüşümlü olarak binerler. Tevafuk şehre girişte sıra kölede olduğu için deveye o biner ve şehir halkı onu halife zanneder. Kölenin hakkı ona haksızlık ve eziyet etmemek, onu kendi imkanlarından aynı miktarda istifade ettirmektir. İşte bu, Ömer efendimizin eşitlik anlayışıdır. Mısır valisi Amr bin As ile davalı durumdaki yahudi vatandaşı, aynı mahkemede yargılayıp, Amr bin As’ın davranışının uygun olmadığını beyan eden ve yahudi vatandaşın şikayetini haklı bulan Hz.Ömer (ra) ın eşitlik anlayışına maalesef dünya henüz ulaşamamıştır.

PORTRE/SİYERYAZAR: Muzaffer İnanç

A

B

C

Page 23: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

23

KULTUR'' ''

Şeffaflık:

Bu modern kavramın karşılığı gelenekte, ‚‘Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!‘‘ dur. Ömer efendimiz yapmadığını söylemez, söylediğini de muhakkak yapardı. Kendisinden sonraki halife seçimindeki açık tavrı herkesi hoşnut etmiştir. Oğlu için ‚‘Bir evden bir kurban yeter.‘‘ diyerek halifeliğe bakış açısını ailesine de herkesin huzurunda deklare etmiştir. Herkesin teveccüh ettiği ve ‚‘Halid bir savaşta varsa o savaşı muhakkak müslümanlar kazanır.‘‘ anlayışı yaygın iken o, Halid bin Velid’i görevinden almış ve bunu hiçbir art niyet beslemeden yapmıştır. Veda hutbesinin okunduğu yerin yanında bulunan hurma ağacı, bir müddet sonra müslümanlar tarafından ziyaret yeri olmaya başladığında, bidat olmasından korkmuş ve ağacı kestirmiştir.

Ömer efendimizin ikinci lakabı ise Emirel Mü‘minun’dur. Bu lakabı halifeliği sebebi ile almıştır. Fakat ne ilginçtir ki kendisinden önce halife olan Hz. Ebubekir efendimiz bu lakapla meşhur olmamıştır. Ömer efendimizin bu lakabının ön plana çıkmasının başlıca sebepleri şunlardır:

1• Vatandaşları arasında, hangi dine mensup olurlarsa olsunlar, islami ve insani ölçülerden asla vazgeçmemiştir.

2• Fethettiği şehirleri ve ülkeleri mağdur değil mamur etmiştir.

3• İslami hükümleri uygulamada korkaklık ve atalet (tembellik) göstermemiştir.

4• Yaşamında kıstas aldığı hayat tarzı en fakir müslümanın hayat tarzına uygun olmuş ve halkı ile arasında sınıf farkı olmamıştır.

5• Sünnete ve sahabeye ilgi ve alakasını kesmemiş nasihat almaktan gücenmemiştir.

PORTRE/SİYER

D

Page 24: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

24

KULTUR'' ''

SONSUz UfUKlArıN SUltANı

Sonsuz Ufukların Sultanı, Adem Çevik tarafından Nisan 2008‘de kaleme alınmış bir araştırma kitabıdır. Kitapta İslam Peygamberi hakkında pek çok ünlü kişinin takdirkâr görüşlerine yer verilmiştir.

Ortaçağdan kalma önyargıların film, edebiyat ve medya üzerinden yeniden canlandırılmaya çalışıldığı günümüzde Ufuk Çizgisi yayınlarından çıkan bu kitap, Doğu’da ve Batı’da entelektüel dürüstlükle, Hz. Muhammed’i saran sisi aralayarak hayret ve hayranlıklarını ifade edenlerin dünyasını sunuyor okuyucuya. Ünlü Alman şair Rilke, Cezayir’den yazdığı mektuplarda, Hz. Muhammed’in dün ölmüş gibi hala Müslümanlar arasında bütün canlılığıyla yaşayan hatırasıyla karşılaşarak şaşırmış ve ona duyulan bu büyük bağlılığa hayran olmuştu.

Barışın savaşçısı Gandhi ise, „Milyonlarca insanın kalbinde tartışmasız etkisi olan bir hayat ararken Hz. Muhammed’i bulmakla İslam’ın fethinin kılıçla değil, hayat tarzıyla olduğunu anladım.“ diyordu.

Thomas Carlyle: „Hz. Muhammed Aleyhisselâm gelmeden evvel Arapların bulundukları yerlere kocaman bir ateş parçası sıçramış olsaydı, kuru kum üzerinde kaybolup gidecek ve hiçbir iz bırakmayacaktı. Fakat Hz. Muhammed Aleyhisselâm gelince, bu kuru kumla dolu çöl, sanki bir barut fıçısına döndü. Delhi´den Granada´ya kadar bütün yerler birdenbire semaya yükselen alevler haline geldi. Bu büyük adam, sanki bir şimşekti.

Onun etrafındaki bütün insanlar, ondan ateş alan patlayıcı maddeler haline dönüştüler.“

Lamartine: “Her lâfı bîr kanun olan bu kitap sayesinde, ruhanî  bir millet meydana getirmiş ve bu millet türlü diller konuşan, türlü ırklara mensup olan insanları bir araya getirmişti. Bu İslâm milliyetinin değişmez vasfı sahte ilâhlardan yüz çevirmek ve Allah´ın birliğine inanmaktı. Beşeriyetin üçte bîrine bu itikadı kabul ettirmek, onun mucizesi oldu. Çünkü hurafelerle yıpranarak yere serilen Dünya’ya Allah´ın birliği itikadını ilan etmek öyle bir mucizeydi ki, dudakların bunu telâffuz etmesi ile eski mabetlerdeki putlar yere düşmüş ve dünyanın üçte birine ateş (nur) salmıştı.”

Karen Armstrong: „Batı´da, asla İslâmiyet´e karşı hoşgörülü olmayı beceremedik. Bu inanç sistemiyle ilgili fikirlerimiz daima kabaca, baştan savma ve kibirliydi. Ama artık böyle cahilce ve önyargılı bir tutumu sürdüremeyeceğimizin farkına varmamız gerekiyor.”

Diğer ünlü  isimler: Goethe, Prens Bismark, Tolstoy, Sir Charles Eliot, Napoleon Bonaparte, Roger Graudy, Aleksi Lovazan, Edward Gibbon, Carlyle, Bernard Shaw, Rainer Marie Rilke, Edmondo De Amicis, Robinson, Lord Hadley.

KİTAP TANITIMIYAZAR: Muzaffer İnanç

Page 25: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

25

REKLAM

AutohAus MoritzplAtz

Page 26: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

26

�L�M

RÖPORTAJHAZIRLAYAN: EmrE Șah�n

22 Nisan 1952'de  Trabzon'da doğdu. İlkokulu Trabzon'da, Ortaokulu İzmit İmam-Hatip Okulunda, Liseyi de Yozgat İmam-Hatip Lisesinde okudu (1972). Atatürk Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesinden mezun oldu (1978). Mezun olduğu Fakültede  İslam Hukuku  dalında "İslamda Sosyal  Güvenlik" adlı teziyle doktor oldu (1985).

Bu arada Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı olarak 8 yıl muhtelif görevler yaptı. Ardından  İSAV  ilmî sekreterliğinde bulundu. Bilahare özel bir ilmî  araştırmalar  merkezinde 6 yıl kurucu müdür olarak çalıştı. (1986-1993). 

Malezya  International Islamic Universityye öğretim üyesi olarak gitti ve orada iki sömestr Mukayeseli İslam Hukuku ve İslam Milletler Hukuku dersleri okuttu (1993-1994).

Döndükten sonra Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesine  öğretim üyesi  olarak intisap etti. 12.10.1994 tarihinde İslam Hukuku Anabilim Dalından doçent, 2000

Yılında da Profesör oldu.

Aynı fakültede iki yıl dekan yardımcılığı yaptı. University of Pittsburgh´un daveti ile Visiting Professor olarak ABD'ne gitti ve adı geçen üniversitede altı ay araştırmalarda bulundu. (1999-2000)

Halen  Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde

İslam Hukuku Anabilim Dalı Başkanı  ve  öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Evli ve dört çocuk babasıdır.

Faruk Beşer

Page 27: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

27

�L�M

RÖPORTAJ

Emre Șahin: Ramazan ayı denildiği zaman müslümanlar için ne ifade etmesi gerekiyor? Bu mübarek ay müslümanlara ne gibi değerler katar?

Bismillahirrahmanirrahim. Ramazan ayı, oruç ayı , Kur’an-ı Kerim ayı. İslamın beş temel esasından biri oruç tutmak. Dolayısıyla Ramazan ayı öncelikle bize bunu hatırlatıyor. Fakat Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda, Ramazan ayı için öncelikle;

“Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ân” diyor Allah Ramazan’ı överken. “O öyle bir aydır ki, o ayda Kur’an-ı Kerim indi.” diyor. Demek ki Ramazanın değeri Kur’an-ı Kerim’den geliyor. Ayrıca Kadir Suresinde “ inna enzelnehu fi leyletil kadr” diyor. İşte bir yerde diyor ki, Ramazan ayında indirildi, başka bir yerde ise Kadir Gecesinde indirildiğini söylüyor. Demek ki Kadir Gecesi Ramazan ayındadır, bunu rahatlıkla anlayabiliriz. Tekrar başa dönecek olursak, demek ki Ramazanı Ramazan yapan Kur’an-ı Kerim’in inmiş olmasıdır. Ramazan aynı zamanda Kur’an ayıdır ve Ramazanın bizi her zaman olduğundan daha çok Kur’an’la tanıştırması lazımdır. Kur’an-ı Kerim ile buluşturması lazımdır. Onu hem okumayı, hem anlamayı, hem yaşamayı öğrenmemiz lazımdır. Yani onu bugün halk arasındaki yanlış anlaşılan yerinden çıkarıp doğru anlaşılan şekle getirmemiz lazımdır. Bu da nedir? Anladığımızı yaşamaktır. Bundan sonra oruç söz konusu olduğunda Kur’an-ı Kerim bize ne diyor?

Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne).

Demek ki oruç çok önceden beri vardır, öncekiler gibi size de farz kılındı. Demek ki İslam dediğimiz dinde, yani Hz. Adem’den Rasulullah Efendimize kadar gelen, Allah’ın gönderdiği dinin adı İslam. İslam’da oruç denen bir şey var. Sadece size farz kılınmadı. Öncekilere de farz kılındı. Niye farz kılındı, önemli olan burası. Kur’an-ı Kerim bunun cevabını veriyor: “Le allekum tettekun.” Ta ki takvalı olasınız. Korunasınız. Takvalı olma korunma demektir, yani Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmek suretiyle insanların kendini ebedi azaptan, cehennemden korumasına takva diyoruz. Emirlere uyuyor , yasaklardan kaçınıyor. Böylece kendini korumuş oluyor. İşte bu koruma haline takva diyoruz. Demek ki aslında orucun farz kılınmasının başından itibaren hedefi, sebebi takvalı olmamızmış. Yani takvalı olmak da kime yarayacak? Bize yarayacak. Kendimizi korumuş olacağız. Yani bu korumayı Allah sınırlamamış. Ahiretle ilgili olarak sınırlamamış mesela. Dolayısıyla bu koruma da dünya ile ilgilidir muhtemelen. Dünyada da kendimizi bir takım kötülüklerden korumuş olacağız. Belki hastalıklardan korunmuş olacağız, orucun gayesi bu. Yoksa orucun gayesi bazılarının zannettiği gibi kilo vermek, zayıflamak filan değil. Orucun gayesi takvalı olmaktır. Kendini korumaktır.

Page 28: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

28

�L�M

RÖPORTAJ

E. Ș. : Fakirlerin ne hissettiğini anlamak diye bir tabir var Ramazan için, ama bugün iftar yemeklerimize bakıldığında bu pek de mümkün değil gibi. Bu konu hakkındaki düşünceniz nedir?

Bu tabi çok meşhur oldu, yaygınlaştı. Herkes burada ne söyleneceğini biliyor aslında. Fakat yapmaya sıra geldiği zaman yapamıyoruz. Önce şunu söyleyelim: Ramazan orucunun esas gayesinin ne olduğunu Allah bize söylüyor. Onun dışında yüz tane, beş yüz tane, bin tane hikmet bulabilirsiniz oruçla alakalı olarak. Bunlar hikmetlerdir. Hükümler hikmetlere bina edilmez, illete bina edilir. Yani esas gayedir o ibadeti yaptıran. Esas gaye de takvalı olmaktır. Bunun dışında bir sürü sebep bulabilirsiniz. Bunlardan biri, yani hikmetlerinden biri de fakirleri düşünmektir. Onların çektiği açlığı bir nebze hissetmektir. Demek ki biz sadece Ramazanda, hem de akşama herşeyi yiyeceğimizi bile bile biraz açlık çekiyoruz, yoruluyoruz. “Onlar sene boyu böyle yaşıyorlar.” diye düşünebilmek onun hikmetlerinden sadece bir tanesidir. Yoksa oruç bunun için de farz kılınmadı.

Çünkü orucu fakirler de tutuyor. Onlar kimi düşünecekler? Öbür tarafa gelince, evet böyle bir hikmeti var orucun. Bu hikmeti hesaba katmamız lazım.

En azından insanlar kendi evlerinde fazla yemek pişirilmesine müsaade etmeyip, şöyle bir çorba, yanına da bir yemek, o kadarla yetinip Ramazanı yeme içme ayı haline getirmemelidir. Çünkü insan iftarda acıkıyor ve saldırıyor yemeğe, arkasından meşrubata saldırıyor, sonra başka şeylere. Bu defa bunalıyor, ağırlık çöküyor, teravih kalıyor, gece kalıyor, hiçbir şey yapamıyor. Sahurda da böyle olunca sabah namazı tehlikeye giriyor. O zaman orucun gayesi uçuyor, gidiyor. Dolayısıyla burada bir nefis mücadelesi ve bir eğitimdir Ramazan. Bu eğitimi önce kendimiz için yapmamız lazım. Yani bunu önce kendimize, sonra da başkalarına anlatmamız lazım.

Mesela çok lüks iftarlara katılmamak gerekir. Ben katılmıyorum. Bir sürü külfetli ve göstermelik iftar. Reklama dönük iftarlar yapıyor bir takım firmalar, şirketler. Belediyelerin bir kısmı, yolda kalmış insanlar karınlarını doyursunlar diye çadır filan kuruyorlar, ama bir kısmı da kendi reklamını yapıyor. Bu da hoş değil. Oruç bir ibadettir, onu bir ibadet olarak yapmak lazım. İbadet de Allah ile kul arasında kalmalıdır. Ona kimsenin müdahale etmemesi lazımdır. Bunu gösterişe, lükse, şöhrete, şova çevirmemek gerekir. Bunu herkes biliyor. Böyle söylemenin hiçbir gereği yok. Burada önemli olan, bunu artık yapmaya başlamaktır. Başlayalım…

Page 29: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

29

�L�M

RÖPORTAJ

E. Ș. : Ramazan ayında oluşan güzel atmosferi devamlı olarak koruyabilmek için bir müslümanın ne yapması gerekir?

Şimdi şöyle söyleyelim: İnsanın her zamanı bir olmaz. İnsan her zaman Ramazan’da olduğu gibi olamaz. Bu mümkün değil. Çünkü Ramazan tamamen manevi bir atmosfer. Şimdi bir olay geldi aklıma. Hanzala isimli bir Sahabi Efendimiz var. Bir gün Ebubekir Efendimize diyor ki ; “Ebubekir, Hanzala münafık oldu. Münafık hissediyorum kendimi.” “ Niye” diyor Ebubekir. Hanzala cevap veriyor: “Resulullah’ın yanına gittiğim zaman orada böyle uçacakmış gibi oluyorum, duygular yaşıyorum. Oradan ayrılınca dünyaya dalıyorum. Ona bakıyorum, buna bakıyorum. O zaman bu ikiyüzlülük değil mi? İkiyüzlülük münafıklıktır. Ben münafık oldum, korkuyorum.” Ebubekir: ” Ya Hanzala, yapma!” diyor. “Bende de aynı durum oluyor.” “O zaman bunu gidip soralım.” diyor Efendimize. Gidip soruyorlar. Efendimiz de diyor ki: “Eğer siz benim yanımda olduğunuz gibi başka zamanlarda da olsanız, melekler gökten inerler, yerde sizinle musafaha ederler. O kadar hafiflersiniz yani.” Fakat Hanzala bazen öyle, bazen böyle olacak diyor.

Buradan anlıyoruz ki öyle bir manevi atmosferi her zaman sürdürebilmek kolay bir şey değil. Çok zor bir şey. Ama şu var, Ramazan gibi olamasak da, hiç olmazsa Ramazan gelince bazı kötü alışkanlıklarımızı bırakma sözü versek. Sigara içenler içmese, mesela gıybet etme önemli bir şey ama Müslümanlar maalesef yeterince muvaffak olamıyor. Gıybet etmekten vazgeçsek. Bazı insanlar iftara oturuyor, gıybet ediyor. Belki de tuttuğu orucun on katı kadar günaha giriyor. Buna müdahale etmemiz lazım.

Aile içerisindeysek eğer, çocuğumuza: “İftarı bekliyoruz bak, yapma!” demek lazımdır. Bu ahlaki arınmaları Ramazan dışına da taşımak gerekir. Yavaş yavaş belli şeyleri, mesela sigara içmeyi bırakmak lazım, namaza kalkmama gibi bir şey oluyorsa onu artık bırakmak lazımdır. Teheccüde çok az kalkıyorsak, mesela teravih Ramazan‘ın teheccüdüdür. Ramazan’da buna alıştıktan sonra öbür aylarda da bunu devam ettirmeliyiz. Orucu devam ettirmek lazım, eğer bir problem yoksa. Eğer şeker hastalığı yoksa mesela. Pazartesi ve Perşembe günleri devam ettirmeliyiz. Bu şekilde alışabiliriz. Ama öbür zamanların tamamını Ramazan gibi yapabilmek çok zordur. Belki de mümkün değildir.

Page 30: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

30

�L�M

RÖPORTAJ

E. Ș. : Maalesef günümüzde neredeyse unutulan İTİKAF sünnetinin bireysel ve toplumsal kayıpları ve tekrar ihya edildiğinde kazançları nelerdir?

İtikaf, maalesef unutulan sünnetlerden biridir. Ne yazık ki karşınızda her sene itikafa niyet edip yapamayan biri duruyor. Fakat geçen sene iyiden iyiye çalıştım itikaf meselesini. Ama sonra baktım ki itikaf küçümsenecek bir sünnet değil. Büyük bir sünnet gerçekten. İnsanın adeta dünyadaki Miracı. Ramazan’da on gün herşeyden elimizi ayağımızı çekerek camiye kapanıp, orada zikir ile fikir ile ve tefekkür ile meşgul olabilmenin dehşet birşey olduğunu anladım, fakat ne yazık ki hala uygulayamadım. Bazı alimlerimizin dediğine göre, bazıları itikafa kapanıp ilim ile ders ile meşgul oluyorlar, onu bile yapmamak lazım. Orası zikir ve tefekkür yeri, ilmi çalışmaları başka zaman yapmak gerek. Tabii ilim de yapılabilir, yasak değildir. Asıl olan zikir ve tefekkür ile meşgul olmaktır.

Cuma namazı kılınan her mescitte, aslında itikaf yapmak lazım. Bunu yapan bazı insanlar mutlaka olmalıdır. İtikaf’a Sünnet-i Kifaye derler, yani cenaze namazı gibi, bir kısım insanlar yaparlarsa, diğer insanlar bu sünnetin yapılmaması durumundan kurtulurlar. Ama hiç kimse yapmazsa, o zaman o bölgedeki herkes o sünneti terk etmiş olur. Bir sünnetin umumen terk edilmesi caiz değildir. Sünnet sünnettir. Bir bölgede bütün insanlar onu terk ederlerse, o sünneti terk etmekten çıkar ve vacibi terk etmek gibi bir şey olur. Onun için itikaf yapanların bulunması lazım. Kaldı ki artık Ramazan yaza geldi. Bizim gibi kuzey ülkelerinde, kışın itikaf yapmak çok zor olabilir. Bu bir fırsattır.

Sıcak günlere denk geldi Ramazan. Dolayısıyla bir battaniye ile caminin bir köşesinde uyuma insanı soğuk açısından sıkıntıya sokmaz. İnsanlara itikafı anlatmak lazım. Efendimiz s.a.v. ‘ın şöyle bir Hadis-i Şerifi vardır: “Kişinin ihtiyaç anında bir kardeşinin yanında olması, yirmi yıl itikaf etmesinden daha üstündür. Her kim Yüce Allah’ın rızası için bir gün itikaf ederse, Yüce Allah onunla Cehennem arasında üç hendek açar ki, her bir hendeğin diğerinden uzaklığı Doğu ile Batı arasındaki uzaklık kadardır.”  Taberani- Cem-ul Fevaid Buradan şunu da anlıyoruz: İtikafın ille de 10 gün olması gerekmiyor. Bir gün de olabilir, üç gün de. Azar azar yapmak lazım. Belki üç gün ile başlamak lazım. Ben, Allah izin verirse, bu sene üç gün itikaf yapıp sonra bunu on güne çıkarmayı düşünüyorum. İtikaf kendini dünyadan soyutlayıp Allah’ın huzuruna çıkmak demektir. Orada adeta Allah ile baş başa olmak demektir. Bunun için insanlar camiye giderken biraz erken gidip, “İtikaf olsun, Allah için ezana kadar orada bulunayım.’’ demiş olsalar, bu da itikaf olur. Bazıları niyeti şöyle anlıyorlar: ‘’Niyet ettim itikaf yapmaya.’’ böyle değil, kalbindeki niyet, “Erken gideyim, Allah’ın evi orası, Allahı zikredeyim orada. Bu da itikaf olsun.” diye düşünmüş olması niyettir işte. Bu niyet ile camide bulunmak da itikaftır. Dolayısıyla özellikle Ramazan’ın son on gününde Efendimiz sürekli itikaf yapmıştır. Bundan dolayı, son on günde bir insan ne kadar itikaf yapabilirse, o kadar güzel olur. Bunun önemli sebeplerinden biri de, bildiğiniz gibi, Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın son on gününde olmasıdır. Dolayısıyla son on günde itikaflı olan bir insanın zaten her anı ibadetle geçiyor demektir. Kadir gecesinden kesinlikle yararlanmış olur. Allah, inşallah niyet edenlere de bizlere de nasip eylesin.

Page 31: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

Montage- und GerüstbauInh.: Ömer YörükKoloniestr. 125 a

13359 BerlinMobil : 0176 223 918 15

[email protected]

GerüstbauYÖRÜK

GerüstbauYÖRÜK

mit uns stehen sie oben sicher

KÖPRÜDERGİSİ

31

REKLAM

Gerüstbau YÖrüK

Page 32: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

32

�L�MrAmAzAN Ve AşK

Bu önerge bir sonraki noktada bizi şu neticeye ulaştırır: Cevher bir sırdır ve sahibinin anlayışına ve idrakine bağlı olarak artar veya eksilir. Bireylerin kalitesi, yani erdem ve fazilet düzeyleri de bu cevhere bağlı olarak değişir.

Faziletli ve erdemli bireylerin cevherleri, yani sırları, gelişmiş ve üst düzeydedir. Edna ve alçak niyetli bireylerin ise cevherleri sığ ve işlenmemiştir.

Yaratıcı Teala bireyin cevherini  yüklerken, bu sırrın vesileler yolu ile erdeme ve fazilete dönüşmesi  için bir takım ölçüler vahyetmiştir. Belki de vahyin hedefi  ve  gayesi,  şekli sorumluluklar vasıtasıyla bu olgunluğu ve kemalatı yakalamak olsa gerek.

Kıtab-ı  Mübiynde geçen Oruç ayeti, bizlere bu sır hakkında ipucları vermektedir. Eğer hayatın hakkını vermek isterseniz, eğer yaşamın özünü anlamak isterseniz ve eğer yaratıcınızı tanıyıp neden bu dünyaya gönderildiğinizin sırrını çözmek isterseniz...

İşte bütün bunlar sizin için kıymetli ve öğrenmeye değer ise, o zaman sizden öncekilerin yaptıkları gibi siz de sırrın açığa çıkmasını sağlayan yolu tutunuz. Bu yol sizden öncekilere nasıl ki bu sırrın anlamını öğrettiyse, hiç şüpheniz olmasın ki sizlere de öğretecektir.

KAPAK KONUSUHAZIRLAYAN: Muzaffer İnanç

Hayat asıl olarak tek bir cevherden oluşmaktadır.

Page 33: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

33

�L�M

O halde; Nefsinizin beslenme kaynakları olan yeme-içme ve şehvetten gün boyu uzak durun.  Nefsinizi tutun, bağlayın, umulur ki onun sukünete kavuşması sizin ulvi meseleler ile ilgilenmeniz için bir fırsat verecektir.

Ramazan‘da bağlanan şeytan, aslında sizin bağladığınız nefsinizden başkası değildir. Herkes gücü kadar şeytanını bağlar ve sahibine kalan bu geniş hareket alanında ruhi arınma, manevi  terbiye ve fena-i fiddiyn hasıl

olur.

Sıra verilen cevherin yüceltilmesindedir. Oruç ile

bağlanan düşman, sahibine bir zafer kazandırmıştır. Zafer

vesileler ile taçlandırılır. Uzun uzun namazlar

kılınır, vesilesi Teravih‘tir. Kitab-ı Mübiyn okunur,

vesilesi  Mukabele‘dir. Kazanılan alın terinin damlalarından karşılıksız

paylaşma başlar, vesilesi  Zekat‘tır. Gönüller çoşar, ümmet bilinci engelleri  aşar, hayır ve

hasenat için vesileler aranır ve bulunur da, Sadaka ve Fıtır‘dır.

Kainat artık küçülmüş ve kıymetini kaybetmiştir. Rabbül Alemin’in bağışlaması her yeri sarmış, siz de af meydanına girmişsinizdir. Mağfiret olunmayı beklerken, bizler de başkalarından alacaklarımızı  helal eder, küskünlükleri unuturuz, vesilesi de Bayram‘dır.

Macera, bir cevher yakalama ve sırrı keşfetme yolculuğudur. Bireyin bu macerada kendisine yoldaş olarak yanına alabileceği tek bir olgu vardır, o da aşktır. Aşk ile yapılan cevher keşfi,  günahlardan arınmak için değil, günah toplamak için yapılır. Günahsızlar ile oturup kalkmak için değil, günahkarlarla dost olmak için yapılır. Temizlenmek için değil, temizlemek için yapılır.

Nefsi bağlamak, kişinin kendisi için değil, başkalarına zarar vermemek ve onlara yol göstermek için yapılır. Cennete giden yolu bulmak için değil,  cennete yol olmak için yapılır...

Ramazan ile Aşk veya Ramazan‘da Aşk, kainattaki varlıkların gıpta ile seyrettikleri  en harikulade serüvendir. Bireyin adım adım ilerleyip, aşk çanağını kainatın zirvesine yerleştirmesini seyrederler.

İki  tane hurma ile doyarsınız, seccadenizi düz değil yan serer ve başkasıyla paylaşırsınız. Çünkü sizin karnınızdan önce, gözünüz doymuştur,  taşıdığınız seccade kardeşinizin sizdeki emanetidir.

Cevheriniz artık sizi yaşayan bir aşk ateşine çevirmiştir. Cevheriniz tükenen ömrünüze tükenmez izler kazımıştır.

Bağlanan nefislere ve keşfedilmeyi bekleyen cevherlere vesileler bulmak umuduyla,  nice Aşk dolu Ramazan‘lara...

KAPAK KONUSU

Page 34: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

34

�L�MAşKıN Adı NAmAz

Namazın ne kıymetli bir ibadet olduğunu bilmeyen müslüman yoktur Namaz hakkında ayetler  ve Hadis-i Şerifler  sayılamayacak kadar çoktur. Hakkında kitap yazılan, üzerine sohbetler düzenlenen ve salon programlarında insanlara detayları ile birlikte anlatılan ikinci bir ibadet yoktur. Ama hala müslümanların çoğunluğu „Beynamaz“ (Binamaz) olarak yaşamlarına devam etmektedirler.

Nedir eksik olan, bilgi midir, yoksa namaza olan ilgi midir, veya devir namaz devri değil midir ?Sorunun ve sorumun cevabını bu çağda veya bu ülkede aramak bana mantıklı gelmiyor. Cevap zaman ve mekan ötesi olmalıdır. Zira soru ve cevap aynı cinsten olursa doğru netice alınır. Namaz ibadeti her ne kadar şekil itibariyle bir takım dünyalık hedeflere hizmet ediyor gibi görünse de, kanaatim odur ki, namaz ukba alemine açılan bir kapıdır.

İlk emredilen İman‘dır, sonra imanın belgesi ve belleği niteliğini taşıyan Namaz‘dır. Kişi imanı ne ile elde etmiş ise namazı da aynı şey ile elde eder. Sadakat ise imanın sebebi olan namaza sadık kalınarak ifa edilir. „Bir gün muhakkak karşılığını alacağım.“ diye beklenir. Eğer imanın sebebi Allah (cc)‘ a aşık olmak ise, namaz da aşkın tezahürü olarak kılınır.

Allah (cc)‘a ulaşamamanın verdiği acı namazla giderilir ve namaz kişinin miracı olur.

Kişi önce ilgilenecek, sonra ilgisi sevgiye dönecektir. Sevgi kabına sığmayacak, Aşk olup taşacaktır. Aşk kişinin ibadetine sirayet edecek ve aşığın namazı Arş-ı Ala‘ya yükselecektir.

Aşk, sahibini nasıl heyacanlandırıyorsa, namaz da kılınması ile sahibine heyacan verir.

NAMAZHAZIRLAYAN: Muzaffer İnanç

Page 35: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

35

�L�M

Aşk, sahibini nasıl uyuşturuyorsa, namaz da kendisini ikame edeni uyuşturur, acı, elem ve sıkıntı hissettirmez.

Aşk nasıl ki kendisine ortak kabul etmez ise, namaz da

kıyamında, rukuunda ve secdesinde ortak kabul

etmez.

Aşk nasıl aklı dışlayıp, kalbi merkeze koyuyorsa, namaz da kalp ile ikame edilir.

Aşk nasıl hiçbir şeyin etrafında dönmez ve herşey onun etrafında dönsün istiyorsa, namaz da kendini merkezde kabul

eder.

Aşkın ne belli bir mekana, ne belli bir yaşa, ne de mala  ihtiyacı varsa, namazın da ne yaşa, ne belirli bir mekana, ne de mala ihtiyacı vardır.

Aşk kendi doğrularını nasıl tayin ediyorsa, namaz da kendi olur-olmazlarını tayin eder.

Eğer aşk kavuşamamak ise, işte namaz da bu dünyada Rabbe kavuşamamaktır.Eğer aşk ayakları yerden kesmek ise, işte namaz da miraca yükselmektir.Eğer aşk samanlığı seyran etmek ise, işte namaz da cennetin anahtarıdır.

Cenab-ı Hak‘ ka aşık olmak iman diye tanımlanır. Bu aşkın ispata ihtiyacı vardır. Aşk, ancak ispat edilirse makbul olur. Aşkın isbatı İbadet (namaz)‘ tir.

Şimdi beynamaz müslümanlara (tembellikten veya iş yoğunluğundan dolayı namaz kılmayanlara) sormak lazım:

Siz hiç aşık oldunuz mu ?

NAMAZ

Page 36: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

36

�L�M

AYet NAzArıNdA ONBİr AYıN SUltANı:

“Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delili olan Kur‘an‘ın indirildiği aydır. Öyleyse sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah‘ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.”[Bakara – 185]Allah-u Teala hayatımızın her alanında, bizi affetmek için büyük küçük fırsatlar sunmuştur. Bu fırsatların en büyüklerinden biri de muhakkak ki Ramazan ayıdır. Nefsimizi kudret elinde tutan Allah (c.c.) yine bu büyük fırsatı bize yukarıdaki Ayet-i Kerimede geçtiği gibi tanıtmıştır. Daha yakından baktığımızda hikmetlerinden sadece birkaçını bizim de görmemiz mümkün olacaktır.

Öncelikle Ramazan ayı bu ismini nereden almıştır, Ramazan ne demektir?Arapça bir kelime olan Ramazan, birçok manaya gelmektedir. Bunlardan bir tanesi de “yerden tozu süpüren yağmur” anlamına gelmesidir. Buradaki alaka ve mecazı ararken, “kalbin üzerindeki günah tozunu rahmet yağmuruyla süpüren” anlamına geldiğini farkederiz.Bu ayetin daha ilk cümlesine baktığımızda, Allah-u Teala ile Ramazan ayı arasındaki ilginç münasebeti farkederiz. Nasıl ki insan sevdiği arkadaşını diğeriyle tanıştırdığı zaman onu övmek için en güzel vasıflarını söylüyorsa, tabiri caizse Allah-u Teala da Ramazan ayını biz kullarına tanıtırken en büyük ve en güzel vasfını tanıtıyor. “Bu ay Kur’an’ı insanoğluna göndermeye başladığım aydır.” diye buyuruyor. Bu vesile ile Kur’an’ın ne güzel bir vasıf ve nimet olduğunu bizlere bir kere daha hatırlatmış oluyor.

B�R AYETHAZIRLAYAN: Murat Selçuk

Page 37: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

37

�L�M

rAmAzAN Geldİ demeYİN:

İbn Kesir, tefsirinde şöyle denmektedir: ‘’ Selef-i Salihinden bazı kimselerin, ‘’Ramazan’’ denilmesini hoş bulmayıp mutlaka ‘ramazan Ayı’ denilmesi gerektiğini söylediklerine dair rivayetler vardır.’’İbn Ebi Hatim’in Ebu Hureyre’den naklettiğine göre Peygamberimiz şöyle buyurmuşdur:Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Ramazan ayı hakkında şöyle buyurmaktadır: “Ramazan geldi veya gitti demeyin. Ancak Ramazan ayı geldi veya Ramazan ayı gitti deyiniz. Çünkü Ramazan Allah‘ın (c.c.) isimlerinden biridir.”Ahlaki öğretilerimize sıkı sıkı sarılmamız gereken bu günlerde avucumuzun içindekilerin kıymetini bilmek zorundayız. Değerler ve Birikimler dünden bugüne bir çırpıda oluşmuyor. Her değerin bu topluma gözle görülür ve görülmez bir çok faydası vardır. Ramazan kelimesi ‘’ay’’ ile söylendiğinde Oruç, ibadet,kur’an-ı Kerim, sadaka vb dini değerleri söyleyenin zihnine getirir ve kendisinde bunlara karşı bir meyil hasıl eder.

Halbuki sadece ‘’Ramazan’’ denildiğinde isim ön plana çıkar ve beraberinde bireysel anılar ve hatıralar zihni meşgul eder.Bugün ülkemizde ve bir çok islam ülkesinde Ramazan denince ‘’ gezmek-eğlenmek-dinlenmek gibi ‘’ kavramlar maalesef aslen dini bir motif olan ‘’Ramazan Ayı’’ nı farklı bir alana taşımaktadır.

Allah cc isimleri çoktur Zira Peygamberimizin ‘’Ramazan Allah’ın Ayı’’ ifadeside bu ayın Allah cc ile olan ilişkisi hakkında bizlere ışık tutmaktadır. Yakmak manasına gelen Ramazan kelimesi umulurki günahları ve hataları yakıp yok eden Allah cc bir Rahmet tecellisidir.Ramazan Ayımız Cümleten hayırlı olsun

HAZIRLAYAN: Murat SelçukB�R HAD�S

Page 38: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

38

�L�MdiNi YAşAmıN SOSYAl AHlAKA Ve ÇözÜlmeYe etKiSi

Dinî inanç, ahlâk, iman ve ibadeti kesin çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Ahlâk, Kur‘ân-ı Kerim‘de ve hadislerde birçok yerde işlenmiş, güzel ahlâk övülmüş, ahlâksızlığın her çeşidinden insanlar sakındırılmıştır. Hz. Aişe‘nin, Hz. Peygamberimiz‘in (s.a.s.) ahlâkını soranlara: „Resûl-ü Ekrem‘in ahlâkı, Kur‘ân‘dan ibarettir.“ diye cevap vermesi, ahlâkın kapsamına bir işaret olabilir. Nitekim Allah (c.c) Kur‘ân‘ında Peygamber Efendimiz‘i (s.a.s.), „Ve Sen bir yüce ahlâk üzere ahlâk abidesisin.“ diye övmektedir. İslâm, ahlâka büyük önem verir ve onu „dinin zarfı“ sayar. Hz. Peygamber, „Ben, mekârim-i ahlâkı tamamlamak için gönderildim.“ sözü ile İslâm‘da ahlâka verilen önemi göstermiştir.

Dinin hemen her alanda ahlâki buyrukları vardır; bir başka ifadeyle, bütün insanlar için geçerli sayabileceğimiz ahlâk kaidelerinin hepsini dinde bulmak mümkündür. Esasen din, bir açıdan kaynağını Allah‘tan alan bir ahlâk sisteminden ibarettir. İnsandaki ahlâkî faziletlerin en büyük desteği dindir. Vazifeye bağlılık, doğruluk, adalet, şefkat ve hürmet, yardımlaşma gibi ahlâkî kaideler, ancak Allah‘a ve Âhiret Günü‘ne iman ile desteklenirse devamlı olur.

Kul hakkını çiğnediği zaman Âhiret‘te cezasını çekeceğine inanan bir insan, başkalarının hakkını yemekten çekinecek, içtimaî kurallara riayet edecek ve haksızlık yapmaktan korkacaktır. Kaynaktaki kutsiyet fikri kabul edilmedikçe, ahlâkî prensiplerin kuvveti azalır. Bu sebeple, ahlâkın en sağlam temeli dindir ve din olmalıdır. Kanunlar insanı yabancı gözlerden uzak, kendi başına bulunduğu yerlerde kontrol etme imkânına sahip değildir. Kanunlar insanları disipline etme, yetiştirme ve sosyal hayatın ahengini temin etmede yeterli olmadığı için, kişilerin manevî bir otorite altına alınması şarttır. Bu otorite de ancak din olabilir. Din, hareketlerimizi devamlı surette gözetleyen bir murakıbı kalbimize yerleştirmiştir. Kanun adamlarının ve diğer insanların kontrolünden uzak yerlerde ahlâka uymayan bir davranışa yelteneceğimiz zaman, Allah‘ın bizi gördüğünü ve bu hareketimizi cezasız bırakmayacağını söyleyen din, bu davranışlara karşı elimizi kolumuzu bağlar.

KAPAK KONUSUYAZAR: Ramazan Gülmez

Page 39: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

39

REKLAM

RESTAURANT SUFİ

Berlin´deki Lezzet Sarayınız

NİKAH, KINA ve ÖZEL GÜNLERİNİZ için hizmetinizdeyiz.Düppelstr. 38 · 12163 Berlin-Steglitz · Tel.: 030 - 76 72 22 10 · Fax: 030 - 79 78 29 06

Mobil: 0176 - 80 79 98 36

SUF�

RAMAZAN´da

AÇIK BÜFE

Page 40: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

40

�L�MCeNNetiN SÜSleNdiĞi AY

Ramazan ayı Allahu Teala’nın kullarına hediye olarak göndermiş olduğu ve kullarının da bir ay boyunca misafir edeceği temizlenme, silkelenme, toparlanma, paylaşma, yardımlaşma, vicdanımızın, merhametimizin, ruhumuzun tekrardan cilalanması, kötülüklerden arınması ve Kur’an-ı Kerim’le tekrar hemhal olmasına vesile olan ve Allahu Teala’nın bizlere lütfetmiş olduğu bir aydır.

Nasıl ki bir misafir geleceği zaman evimizi toparlıyorsak, rahmet ve mağfiret misafirini de bedenen ve ruhen karşılamamız gerekir. Mübarek Ramazan ayı diğer aylarda bulunmayan bir hayır ve bereketle süslenmiştir. Bu ay, müminler için rahmet ve mağfiret ayıdır. Ramazan evveli rahmet, ortası mağfiret sonu da cehennem azabından azad olma ayıdır.

Bu ay, şifa ayıdır, hayır ayıdır. Bu ay, orucu, sahuru, iftarı, teravihi, dolan camileri, dinlenen vaaz ve mukabeleleri ile bereket ayıdır, şefaat ayıdır. Bu ay, öz ifadeyle Kur’an ve oruç ayıdır. Oruç bedenin hem fiziksel hem de ruhsal olarak dinlenme ayıdır.

Bu ay ümmet için nefsini yenme, gelecek bir yılın muhasebesi, vicdanın ve duyguların zirveye çıkması, özellikle de içerisinde İtikaf, Kadir Gecesi, Fitre (Fıtır sadakası) ve bu güzelliklerin sonunda da bayram sevinci bulunan aydır.

Orucun farz kılınmasının faydaları:

Oruç insana sabrı öğretir. Nitekim yüce Allah: “Sabredenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir.” buyurmaktadır.(Zümer 39/10)

Oruç, insanı sağlıklı yapar. Mide ve bağırsak sorunlarına oldukça yarar sağlar, mide asidinde azalmaya bağlı iyileşmeler görülür. Kilo ve kan basıncında azalmalar olur. Karaciğerin rahatlamasına sebep olur.

Oruç ahlakı, huyu güzelleştirir. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa, Allah’ın onun yemesini, içmesini bırakmasına ihtiyacı yoktur.”( Buhârî, İlim, 30; Tirmizî, Buyu’, 3; Ahmed b.Hanbel, el-Müsned, II, 452.)

Oruç, nimetlerin kıymetini öğretir. Nimetlere şükür, onların çoğalmasına vesile olur. Nitekim yüce Allah bu hususta şöyle buyurur: “Ant olsun, şükrederseniz, elbette size nimetlerimi artırırım ve eğer nankörlük ederseniz azabım pek çetindir.”( İbrahim, 14/7.)

Oruç, zenginlerin fakirleri ve muhtaçları hatırlamalarını ve merhamet duygularının gelişmesini sağlar. Hz. Aişe (r.a) diyor ki: “Allah’ın resulü üç gün peş peşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu, fakat yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi. Hz. Aişe peygamberimizin vefatından sonra ne zaman bir yemek yese ağlamaya başlardı. Kendisine niçin ağladığı sorulunca şu cevabı vermiştir: “Hz.Muhammed (s.a.v), sağlığında doyasıya bir günde iki defa yemek yiyemedi. Onu hatırladığım için ağlıyorum dedi.

KAPAK KONUSUYAZAR: Raşit KuRt

Page 41: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

41

�L�MOruç tutmanın sevabı:

Peygamber efendimiz bu özel durumu şöyle açıklamıştır: “Oruç tutan kimse, yemesini, içmesini ve her türlü bedenî zevkini sadece benim rızamı kazanmak için bırakır; bu sebeple onun ödülünü bizzat ben vereceğim.”

Cennetin sekiz kapısı vardır. Namaz kılanlar, kıyamet gününde, cennete namaz kapısından; cihad edenler cihad kapısından, sadaka verenler sadaka kapısından gireceklerdir. Bu sekiz kapıdan birinin adı Reyyân‘dır. O kapıdan sadece oruç tutanlar girecektir.

Sevap olduğuna inanarak ve karşılığını Allah‘tan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kimsenin, geçmiş günahları bağışlanır.

Her şeyin bir zekatı vardır. Bedenin zekatı da oruçtur. ( İbni Mâce, Sıyam/ 44)

Oruç tutunuz, sağlıklı olunuz. ( et-Tergib ve’t-Terhib, 2/83)

Her şeyin bir kapısı vardır. İbadetlerin kapısı da oruçtur. ( Kenzü’l-Ummâl, 8/447)

Ayların efendisi Ramazan, günlerin efendisi de Cuma günüdür.(Kenzü’l-Ummâl, 8/482)

Ramazan’da verilen beş nimet:

Cabir ibni Abdullah Radiyallâhu Anh, Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellemin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:“Ümmetime Ramazan ayında beş şey ihsan edildi. Bunlar daha önceki peygamberlerin ümmetine verilmemişti.

Birincisi: Ramazan ayının ilk gecesi olunca Cenab-ı Hak onlara rahmetiyle bakar. Allah kime rahmetiyle bakarsa, onu hiçbir zaman azaba çarptırmaz.

İkincisi: Oruç tutanların ağızlarının kokusu Allah katın da misk kokusundan daha hoştur.

Üçüncüsü: Gece ve gündüz melekler oruç tutanların bağışlanması için Allah’a yalvarırlar.

Dördüncüsü: Allah o gün cennetine emir verir ve şöyle buyurur: ‘Ey Cennet, kullarım için hazırlan, süslen. Dünya sıkıntılarından kurtulup “Benim” huzuruma ve ikramıma gelip istirahat etmeleri yaklaştı.’

Beşincisi: Ramazan’ın son gecesinde, Allah oruç tutan kullarının hepsini affeder.”Sahabilerden bir zat sordu: “Ya Resulullah, bu gece Kadir Gecesi midir?”Peygamber Sallallâhu Aleyhi Vesellem “Hayır,” dedi, “bilmez misiniz, işçiler gün boyu çalışıp da işlerini bitirdikleri zaman ücretlerini alıyorlar? (et-Tergib ve’t-Terhib, 2/92)

KAPAK KONUSU

Page 42: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

42

�L�MrAmAzANlA YeNİdeN İStıKAmetİ KAzANAlım.

Ramazan ayı hiç şüphesiz müminlerin arınma ayı ve adeta resetlendiği aydır.Diğer bir ifadeyle istikameti ve dengeyi yeniden kazandığı aydır.Bu nedenle büyük bir firsat ayı olan 11 ayın sultanı Ramazan-şerifte yeniden istikameti kazanma ve kuşanma firsatı olarak degerlendirmek en temel vazifemiz olmalıdır.

Mümin olmaya söz verdiğimiz andan itibaren iman yolunda aynı çizgiyi sürdürmemiz,aynı görüş ve düşünceleri paylaşmamız,aynı yolda yürümemiz gereklidir. İnsan zaman zaman gaflete düşebilir.Zaman zaman hatalar kusurlar işleyebilir. Ama ana yoldan çıkmamalı.Ana çizgiyi kaybetmemeli.Sürekli istikamet üzere olmalıdır.

‚‚ Öyleyse, artık emredildiğin yönde, yanında yer alanlarla birlikte, dosdoğru ol. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir‘‘ (Hûd, 112) Bu mübarek ayette, “Ey Muhammed Sen ve Sana tabi olanlar Allah’a kullukta, Allah’ın emrettiği şekilde istikametli olun dosdoğru yürüyün ”denmektir.

Aziz Kitabımız Kuranın en çarpıcı ayetlerinden bir tanesi de bu ayettir yine günümüz müslümanlarının imanını güzelleştirecek,kaliteli müslüman olmaları için Rabbimizin biz müminlere gösterdiği bir hedeftir.Tek başına bu ayet-i kerime,fert ve toplum bazında müslüman toplumların dönüşüm yaşamalarına vesile olacak bir ilahi mesajdır.

Bir gün Peygamberimiz (s.a.s) düz bir çizgi çizerek “İşte bu, Allah’ın dosdoğru yoludur.” buyurdu. Ardından bu çizginin sağından ve solundan başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da dosdoğru yolun haricindeki yollardır. Bu yolların her birinin başında ona çağıran bir şeytan vardır” dedi. Sonra da şu âyeti kerimeyi okudu: “Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara sapmayın. Onlar sizi Allah’ın yolundan uzaklaştırır. İşte günahtan korunmanız için Allah size böyle öğüt verdi. Darimi: 202, İbni Mace: 11

İstikamet üzerinde kalmak yani İslam dinini mutedil bir şekilde yaşamak, ilmiyle, irfanıyla, edebiyle islamın öğretilerini öğreten âlim ve ariflerin anlattığı dinin yaşama biçimidir. Cahillerin yolu istikamet yolu değildir. Sonradan çıkan ve kendilerinden önceki ilim adamlarına hakaret edenlerin yolu istikamet değildir. İstikamet olmadığı zaman din tahrif edilmiş ve yanlış anlatılmış olur. İstikamet olmadan din olmaz. Yüce rabbimiz: “Onlar ki, rabbimiz Allah’tır dedikten sonra istikamet üzerinde kaldılar. İşte onlara ne bir korku ne de bir hüzün vardır.”b (Fussilet,30) Buyurmuştur.

Hz. Ömer, «İstikamet; emir ve yasaklar üzerinde dosdoğru olmak, tilkinin yaptığı gibi kurnazlığa kaçmamaktır» demiştir.

KAPAK KONUSUYAZAR: AbdullAh MertoĞlu

Page 43: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

43

�L�Mİstikameti bulmak ve istikamet üzerinde kalmak önemlidir.Zira istikameti olmayan yüzlerce yol vardır. Bu yolların her biri çıkmaz sokak gibidir. Bazıları uzun ve çetrefilli, bazıları da kısadır. Ama her halükarda çıkmaz sokaktır. Batıl yolların başında bekleyen ve hak üzerinde gidenleri oraya çağıran kimseler vardır. Bunlar kendileri saptığı gibi başkalarını da saptırmayı kendilerine vazife edinmişlerdir. Günümüzde istikameti olmayan bu yolların sayısı çoğalmış ve gün geçtikçe de artmaktadır.

Sözlerin en güzeli Allahın sözüdür. Yolların en doğrusu Muhammed’in (S.a.v) yoludur. (Buhari 6762) Her gün namazlarda: “Ya rab, bize dosdoğru yolu göster!” diye dua ederiz. Zira doğru yolu Allah’tan istemek gerekir. Yollar Allah’a gitmiyorsa o yollar yanlış yollardır. Kuran; Hazreti peygamberi “Allaha çağıran bir davetçi” (Ahzab Suresi,46)olarak tanıtır. Kendisine değil, Allaha çağıran bir peygamberdir. Kendisine çağıran, kendi ilke ve prensiplerine davet eden, kendi hobilerini ve fobilerini din olarak arz eden kimselerden ve onların yollarından uzak durmak gerekmektedir.

Karun, ilmi olan zengin biriydi. Ama istikametini şaşırdığı için malıyla birlikte helak oldu. İlmi de zenginliği de ona fayda vermedi.

Belam büyük bir âlimdi. Duası kabul edilen ve toplumda saygı gören biriydi. Ama kıskançlığı yüzünden istikametten saptı.

Hazreti Musa’ya karşı çıktı. Yüce Allah onun hakkında: “Dileseydik onu yüceltirdik. Ama o yeryüzünde ebedi kalmayı tercih etti.” (Araf Suresi 175-176)Diyerek onun istikametten ayrıldığını buyurdu.

İstikamette olanlar: Peygamberler, şehitler, sadık kimseler ve Salihlerdir.(Nisa Suresi 69) Bunların yolundan gitmek gerekir. İstikameti doğru olmayan kimselerin ibadetleri boşa gidecektir. “En çok zarar edenlerin kimler olduğunu haber vereyim mi? Onlar ki, dünya hayatında yanlış yola girmiş/istikametini şaşırmış ama iyi işler yaptıklarını zanneden kimselerdir.” (Kehf Suresi 103-104)

İstikamet için dua etmek gerekir: “Rabbimiz, bize dosdoğru yolu göster!” (Fatiha Suresi 6)İstikamette kalmak için de dua etmek gerekir: “Rabbimiz, bize doğru yolu gösterdikten sonra kalbimizi kaydırma! Bize kendi lütfundan bir rahmet bağışla!” (Âli İmran 8) “Rabbimiz, ayaklarımızı kendi yolunda sabit tut!” ( Âli İmran 147) İstikameti kuşanmak vesilesi ile bütün k a r d e ş l e r i m e Hayırlı Ramazanlar diliyorum.

KAPAK KONUSU

Page 44: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

44

�L�M

İNSANlıĞıN öldÜĞÜ Yer: SreBreNıCA

Bosna Harbi, yakın tarihimizin en acımasız ve Avrupa kıtasının 2. Dünya Harbi’nden sonraki en kanlı savaşı olarak tarihe geçmiştir.

Katliam, insanlık suçu, savaş suçu ve bir soykırımı içinde barındıran bu savaş, ülkemiz ve milletimiz tarafından da yakından takip edilmiştir. Bu topraklara olan ilgimiz, sevgimiz ve bağımız yüzlerce yıllık bir maziye dayandığından, hassasiyetimiz de o denli yüksek seviyedeydi. Savaş esnasında Devletimiz net bir biçimde Boşnak kardeşlerimizin yanında yer alıp, desteğini farklı şekillerde hissettirmiştir.

Peki nasıl olmuştu da bu savaş kaçınılmaz olmuştu ve 100.000 sivil ölmüştü? Bu sorulara cevap vermek için Yugoslavya dönemine dönmemiz ve oradan itibaren gelişmeleri değerlendirmemiz gerekir.

Yugoslavya Sosyalist Devleti diye adlandırdığımız ülke, 6 özerk ülkeden oluşuyordu. Hırvat, Sloven, Sırp, Makedon ve Karadağ (Montenegro) bölgelerinin yanında Bosna Hersek de özerk bölgelerden biriydi. 80‘li yılların başına kadar, milliyetçilik bu bölgelerde yaygın olmadığından, etnik gruplar arasında ırkçılık yoktu. Ne zaman ki Yugoslavya Devleti çok partili düzene geçti, etnik ayrım da kendini göstermeye başladı. 90‘lı yılların başına tekabül eden bu dönemde Yugoslavya Sosyalist Meclisi’nde birçok milliyetçi parti kurulmaya başlandı.

ULUSLARARASI �L�ȘK�LERYAZAR: Ömer Bayram

Page 45: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

45

�L�M

ULUSLARARASI �L�ȘK�LER

Zaten zayıf olan devlet otoritesi, çok partili düzeni fazla kaldıramadı ve Yugoslavya Sosyalist Devleti dağıldı. Kaybolan otoriteden faydalanan etnik gruplar, zaten bölge olarak da birbirinden izole bir şekilde yaşadığından, kendi devletlerini ilan etmeye başladılar. İlk olarak Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlık ilan etmelerinin akabinde, Ekim 1991‘de Bosna da bağımsızlığını ilan etti. Bunun üzerine, Bosna bölgesinde yaşayan Sırp ve Hırvat azınlıkların protestoları ülkeyi referanduma taşıdı. Referandumda % 90 evet oyu çıkınca Bosna Hersek Devleti ilan edildi. Bağımsızlık ilanını tanımayan Sırp ve Hırvat azınlıklar, kendi bağımsız devletlerini ilan edince toprak ve güç paylaşımı şiddetli çatışmalara dönüştü.

Her ne kadar 1994 yılında barış antlaşmasıyla BM’nin denetiminde sulh ilan edildiyse de, bu barış antlaşması uzun soluklu olmadı. Sırpların Saraybosna işgalini bitirmemeleri neticesinde Boşnak Kuvvetler 16 Haziran 1995 yılında Sırplara karşı taarruza geçince savaş yeniden başlamış oldu.

Boşnak kuvvetlerinin bu taarruzlarına karşı Sırp birlikleri sivil yerleşim

kentlerine saldırarak cevap verdi.

Her türlü insan hakkının yok sayıldığı bu saldırıların en kanlısı da

Srebrenica oldu. Birleşmiş Milletler’in güvenli bölge olarak belirlediği

bölgelere sığınan siviller bu bölgelerde Sırp katillerinin kurbanları haline geldi.

Çifte standardın ve acizliğin timsali haline gelen bu hadisede, Hollandalı BM askerlerinin gözü önünde Sırplar

Srebrenica‘da BM’ye sığınan sivilleri topluca infaz etmişlerdir. Tamamen etnik temizlik çerçevesinde yürütülen bu soykırım, Birleşmiş Milletler’in iflasının resmidir aslında.

6 ay sonraki Dayton Antlaşması’ndan sonra her ne kadar birçok isim hakkında dava açılmış olsa da, Batı, çifte standardından vazgeçmemiştir. Hala Birleşmiş Milletler’de Srebrenica katliamına ‚Soykırım‘ tabirini ekleyemeyen Batı, savaş suçlularına da gerekli cezaları vermekte ağır ve isteksiz davranmaktadır.

Srebrenica katliamıyla ilgili yargılanan Miloseviç, yargılanamadan öldüğü gibi, katliamın generali Karadzic de, öldürülen binlerce sivilin hayatı karşılığında sadece 40 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu durum, Batı’nın Srebrenica’da acizliğinden mi yoksa isteksizliğinden mi soykırıma göz yumduğunun açıklaması olsa gerek.

Page 46: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

46

�L�M

Bİzİm ‘federAl şANSölYe’

Almanya politikasını takip edenler açısından “Federal Şansölye” kavramı kulağa pek yabancı gelmeyecektir. Federal Şansölye sözcüğünün Almanca karşılığı “Bundeskanzler” olmasına rağmen dostlarla Almanya’nın politik gündemine ilişkin yapılan sohbetlerde çoğunlukla Almanya Başbakanı (Almanca:

Ministerpräsident) sözcüğü kullanılmaktadır. İki kavram anlam itibariyle hükümet başkanı makamını

tanımlasa da, Almanya’dan söz edildiğinde resmi ve hukuki açıdan “Federal Şansölye”

kavramını kullanmak uygun olanıdır.

Şansölye sözcüğünün kökü Latince cancellarius’tan gelir ve Roma

İmparatorluğu’nda İmparator’un kançılaryasında idari işlerden

sorumlu en yüksek bürokratlara verilmiş olan

ünvandır. 19. Yüzyıla kadar devam eden bu gelenek, Alman siyasi tarihinde önemli bir yere sahip olan Otto von Bismarck’ın, 1867’de Kuzey Almanya

Konfederasyonu’nun (Norddeutscher Bund)

resmileşmesi sonucu “Başbakan” unvanının

yanı sıra Federal Şansölye unvanını da almasıyla farklı bir boyuta ulaşır.

POL�T�KAYAZAR: Yusuf Erol

Page 47: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

47

�L�MTakvimler 1871’i gösterdiğinde ise İmparatorluk Şansölyesi (Reichskanzler) olarak değiştirilen mevzubahis unvan, 1945 yılına kadar tüm Alman hükümet başkanları için kullanıldı. İkinci Cihan Harbi’nden sonra, 23 Mayıs 1949’da, Almanya’nın mevcut anayasası Grundgesetz’in ilan edilmesiyle kurulan Almanya Federal Cumhuriyeti Bundesrepublik Deutschland) hükümetine başkanlık eden makama tekrar Federal Şansölyelik ünvanı verildi ve günümüze kadar resmi olarak bu şekilde kullanıldı.

Federal Şansölye, Federal Parlamento (Bundestag) tarafından oylama sonucu belirlenir ve Federal Cumhurbaşkanı’nın (Bundespräsident) onayı ile göreve başlar. Federal Şansölye’nin tavsiyesi ve Federal Cumhurbaşkanı’nın onayı ile Federal Bakanlar (Bundesminister) ve Müsteşarlar (Almanca: Staatssekretär) atanır. Federal Şansölye ve Federal Bakanlar birlikte kabineyi, yani Federal Hükümeti (Bundesregierung) oluştururlar. Federal Şansölye’nin görev ve yetkileri ise Almanya’nın mevcut anayasası olan Grundgesetz’in 65. maddesinde belirlenmiştir.

1949 yılından günümüze kadar toplam sekiz Federal Şansölye ile yönetilen Almanya Federal Cumhuriyeti, Hristiyan Demokratlar Birliği (Almanca: Christlich Demokratische Union, CDU) toplamda beş olmak üzere en çok Şansölye çıkaran ve Helmut Kohl ile 1982-1998 yılları arasında tek seferde en uzun iktidarda kalan parti olarak rekoru elinde tutmaktadır.

15 Eylül 1949 yılında Federal Parlamento’da yapılan oylamayı bir oy farkla kazanan Kondrad Adenauer (CDU), Almanya Federal Cumhuriyet’nin ilk Federal

Şansölyesi olarak tarihe geçti. Konrad Adenauer, 1953, 1957 ve 1961 yıllarında tekrar seçilerek toplamda dört dönem boyunca mevzubahis unvanı taşıdı ve 14 yıl iktidarda kaldı. 1963 – 1966 yılları arasında Ludwig Erhard (CDU) ve 1966 – 1969 yılları arasında Kurt Georg Kiesinger (CDU) tarafından yönetilen Almanya, ilk kez 1969 – 1974 yılları arasında Willy Brandt ile SPD’li bir Şansölye tarafından idare edildi. 7 Mayıs 1974 yılında SPD’li Brandt’ın istifası sonucu Federal Şansölyelik makamı geçici olarak Hür Demokrat Partili (Freie Demokratische Partei, FDP) Federal

Cumhurbaşkanı Walter Scheel tarafından idare edildi. Brandt’ın istifasından dokuz

gün sonra başka bir SPD’li olan Helmut Schmidt 16 Mayıs 1974 tarihinde Federal Parlamento’da yapılan oylama sonucu

267 evet oyu ile Almanya’nın beşinci Federal Şansölyesi oldu. 1974 – 1982 yılları

arasında hükümete başkanlık eden Şansölye Schmidt, hükümet ortaklarının önemli siyasi konularda anlaşma sağlayamaması ve FDP’nin hükümetten desteğini çekmesi sonucunda, 1 Ekim 1982 tarihinde parlamentoda yapılan güvenoyu yoklaması sonucunda, koltuğunu CDU’nun adayı Helmut Kohl’a bırakmak zorunda kaldı. Toplamda 5870 gün Federal Şansölyelik görevini yürüten Kohl, yerini 27 Ekim 1998 tarihinde Gerhard Schröder’e bıraktı ve Almanya’da 16 yıl aradan sonra tekrar SPD dönemi başladı. 7 yıl devam eden Schröder döneminin sonunda,

Almanya ilk kez 22 Kasım 2005 tarihinde Angela Merkel (CDU) ile bir kadın Federal Şansölye seçti. Üç dönemdir Federal Şansölyelik görevini yürütmekte olan Angela Merkel, 10 yılı aşkın süredir Almanya’nın siyasetine yön vermeye devam etmektedir.

POL�T�KA

Page 48: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

48

�L�MStreS Ve depreSYON

Kronik stres, vücut fonksiyonlarını değiştirdiğinden, çok büyük zararlara sebep olabilir. Stres nedeniyle vücuttaki adrenalin ve kortizon miktarı anormal bir şekilde yükselir. Uzun süreli stres, kortizon hormonunun yükselmesine ve bazı hastalıkların (örneğin şeker hastalığı, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, kanser, ülser, solunum hastalıkları, egzama ve sedef gibi deri hastalıkları, bağışıklık sistemine bağlı rahatsızlıklar gibi) erken yaşta ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Kortizon yüksekliğinin beyindeki hücreleri öldürmeye kadar varan etkileri bulunmaktadır. Stresin sebep olduğu rahatsızlıklar bir kaynakta şöyle ifade edilmiştir:

Stres ve stresin doğurduğu gerginlik ve ağrı arasında önemli bir ilişki vardır. Stresin sebep olduğu gerginlik, damarların daralmasına, başın belirli bölgelerine giden kan akışının bozulmasına ve o bölgeye giden kanın önemli ölçüde azalmasına yol açar.

Diğer taraftan bir dokunun kansız kalması doğrudan ağrıya sebep olur. Çünkü bir taraftan gergin dokunun daha çok oksijene ihtiyaç duyması, diğer taraftan dokunun zaten yetersiz kanla beslenmesi özel ağrı alıcılarını uyarır. Bu arada adrenalin ve noradrenalin gibi stres sırasında sinir sistemini etkileyen hormonlar da salgılanmış olur.

Bunlar da doğrudan veya dolaylı olarak kasların gerginliğini artırır ve hızlandırır. Böylece ağrı gerginliğe, gerginlik de kaygıya ve ağrının şiddetlenmesine yol açar.

Stresin yol açtığı en ciddi hastalıklardan biri de kalp krizidir. Araştırmalar, agresif (öfkeli), telaşlı, endişeli, sabırsız, rekabetçi, kindar ve asabi insanların kalp krizi oranlarının, bu davranışları daha az gösteren (güler yüzlü, iyi huylu) insanlardan daha fazla olduğunu göstermektedir.Bilim adamları, stresin derecesi ne kadar yüksek ise, kandaki akyuvarların tepkisinin o kadar zayıfladığını ifade etmektedir.

Stresle, bağışıklık sistemi arasında da yakın bir ilişki vardır. Fizyolojik stres, bağışıklık sistemi üzerinde önemli bir etki yapar ve bağışıklık sistemini çökertmeye çalışır. Stres altında olan beyin, vücutta kortizon hormonu üretimini artırır ve bağışıklık sistemini zayıflatır. Diğer bir deyişle, beyin, bağışıklık sistemi ve hormonlar birbirleriyle etkileşim içerisindedirler. Bu konuda uzmanlar şöyle demektedir:

Psikolojik veya fiziksel stres konusundaki çalışmalar, uzun süren yoğun bir

stresle karşılaşıldığı zaman hormonal dengeye bağlı olarak bağışıklık

seviyesinde bir düşüş olduğunu ortaya koymuştur. Kanser dahil birçok hastalığın ortaya çıkışı ve

şiddetinin stresle ilişkili olduğu bilinmektedir.

TIPYAZAR: MehMet KaÇar araȘtirMaci yazar

Page 49: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

49

�L�MUzmanlar, stresin insan vücudu üzerindeki olumsuz etkilerini şöyle sıralamaktadır:

Kaygı ve panik: İşlerin kontrolden çıktığı hissine kapılma, sürekli artan terlemeSes değişmesi: Kekeleme, titreyerek konuşma.

Hiperaktiflik: Ani enerji patlamaları, zayıf diyabet kontrolü, uyumada zorluk çekme, kabus görme.

Deri hastalıkları: Sivilce, akne, ateş, sedef hastalığı ve egzama.

Gastrointestinal belirtiler: Hazımsızlık, mide bulantısı, ülser.

Kas tansiyonu: Gıcırdayan veya kenetlenen dişler, çenede ağrı, sırt, boyun ve omuzlarda ağrı.

Düşük dereceli enfeksiyonlar: Nezle vb.

Migren, hızlı kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, yüksek tansiyon, böbrek dengesizliği, su tutma, solunum bozuklukları, kısa nefesler, alerjiler, eklem ağrıları, ağız ve boğaz kuruluğu, kalp krizi.

Bugün doktorlar, stresin etkilerinden korunmak için huzurlu ve sakin bir yapıya, rahat, güvenli ve endişelerden uzak bir psikolojiye sahip olunması gerektiğini ifade etmektedir. Huzurlu ve rahat bir psikoloji ise, ancak fıtrat ahlakına göre yaşamayla mümkündür.

Nitekim, Yüce Allah pek çok ayette iman edenlerin üzerine “güven duygusu ve huzur” indirdiğini bildirmektedir (Bakara Suresi, 248; Tevbe Suresi 26,40; Fetih Suresi, 4,18). Rabbimizin iman eden kulları için vaadi ise bir ayette şöyle bildirilmektedir.

“Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla y a ş a t ı r ı z ve onların k a r ş ı l ı ğ ı n ı , yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97).

TIP

Page 50: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

50

A�LE

Modern zamanın, özellikle eğitim seviyesi ileri düzeyde olan anne ve babaları hayatlarındaki her şeyin bir kullanım kılavuzu ve garanti belgesi olsun isterler. Bu nedenle, sahip oldukları çocukları yetiştirirken bile, kullanım kılavuzu niteliği taşıyan kitaplar okur ve garanti amacıyla da banka hesapları açtırırlar.

Bu yazıyı yazmamın sebebi garanti belgeleri değil, kullanım kılavuzlarıdır.

Bugün modern dünyanın her türlü baskısı, tüm kişilik ve yapıları çepeçevre sarmış durumdadır.

Bugün var olan her şeyin esasında anlamını yitirdiğini ya da başarısız hayat deneyimleri olduğunu iddia eder bu kılavuzlar. Birçok anne ve babanın başucunda olan kullanım kılavuzu ve talimatnamelere ait bazı isimler şunlardır:

ÇOCUKYAZAR: Oğuzhan Eyİlİk PEdagog – Pskolojİk danışman

• Çocuklarınızın ilk 6 Ay’ı• Nasıl daha iyi anne ve baba olunur• Çocuklarda kişilik gelişimi• Çocukların tuvalet eğitimi• Babanın el kitabı• Annelik sanatı• Ebeveyn olmanın incelikleri• Çocuk psikolojisi• Eyvah baba oldum• Okul çağı çocuğu

KİtABıNA Göre ÇOCUK YetİştİrmeK

Page 51: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

51

A�LE

ÇOCUK

Daha onlarcasını yazmak mümkündür elbette, oysa anne veya baba olma hali, insanın vücut bulduğu zamandan bu yana var olduğunu bildiğimiz tek özelliğimizdir belki de. Anne veya baba olmak biz yokken de vardı, ama bizim varoluşumuz ile birlikte tekrar hayat buldu. Her kadın ve her erkek potansiyel anne ve baba olduğu için, geçmişten geleceğe aktardığımız temel görevlerimizden biri elbette budur. Günümüzde insanlar nasıl ki eş bulmanın inceliklerini kitaplarda arıyorsa, sonrası için de kendini kitaplara mahkum ediyor. Kitaba uygun çocuk yetiştirmek gerçekten de zordur, ey anne ve babalar. Kitabın yazarı, eğer birilerinden devşirmediyse, kendine göre mükemmel olanı yazmıştır. Yazar, o yazdıklarına göre kaç tane çocuk yetiştirmiştir bilemem, ama pek çok yazarın yazdıklarından dolayı binlerce çocuk heder ediliyor, onu bilirim. Yeme içmesinden, tercih edilen kıyafete, çocuklar için kullanılan malzemeye ve yaklaşım tarzlarına kadar her şey kitaba uydurulmaya çalışılıyor. Oysa kitaplara ve eğitimlere verilen paralar ve harcanan zaman yerine, eş dost, akraba ve yaşça büyük olanlar ile iletişime devam edilirse; yüzlerce yıldır nesilden nesile aktarılan fikir ve beyanlar dikkate alınırsa ve bunun üzerine zaten içsel olarak yaşanan annelik ve babalık duygusunun rotasında hareket edilirse, mutlu çocuklar ve daha az sinirli anne ve babalar görmek mümkün olacaktır. 

Anne ve babalar!

• Kendinize güvenin.

• Annelik ve babalık bilginize olmasa da hissiyatınıza şans verin.

• Yaşlılarınızın birikimlerinden çokça faydalanın.

• Kendinizi ve çocuğunuzu yıpratacak ölçüdeki sınırlandırmaları bırakın.

• Çocuklarınıza arkadaş değil anne ve baba olun.

• Çocuklarınızın nasihatlerle değil, yaparak, yaşayarak doğrulara ulaşmasına izin verin.

• Kitaplar, emin olun, size hissettiklerinizden fazlasını veremezler.

• Çocuk eğitiminde şiddet ile disiplin arasındaki farka dikkat edin.

• Çocukları yalnız yetiştirmeyin. Modern zamanın farklı isimlendirdiğimiz meyveleri dahi birbirine benzerken, özgün çocuklar yetiştirmek için modernizmin size yol göstereceği hayalinden vazgeçin. Sizi var eden içgüdüye ve biraz da sorumluluk ile birlikte deneyimlere kulak verin.

Page 52: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

52

A�LE

Veli öĞretmeN GörÜşmeSiNde diKKAt!

Hüseyin altıncı sınıfta okuyan bir öğrencidir. Öğretmeni, velileri toplantıya davet eder. Hüseyin kara kara düşünür. Öğretmeniyle genelde annesi görüşür. Babası ise üç vardiya çalışır ve şimdiye kadar sadece bir kez toplantıya katılmıştır. Annesinin Almancası zayıftır. Hüseyin, veli toplantısına öğrenci olduğu halde katılması gerektiğini bilir. Zira annesine tercümanlık yapacaktır. Anne soracak, o tercüme edecek ve öğretmen cevaplayacak. Öğretmen soracak, o tercüme edecek, annesi cevaplayacak vs. Konuştukları kişinin, kendisi olacağının da farkındadır.

Bu çizmiş olduğum tabloyu çocukluğunuzdan hatırlıyor musunuz? Bu, birinci ve ikinci nesile mensup olan ailelerin portresidir. Bugün üçüncü nesil olarak kendi çocuklarınızın veli toplantılarına giderken Almanca bilen bir veli olarak vaziyeti anlamak ve sadece soru sormaktan öte, ince bir hassasiyet gösteriyorsunuz. Siz bugün veli olarak çocuğunuzun benimsenmesi, ilgi görmesi, dikkat çekmesi, söz alabilmesi, sevgi ve saygı görmesi için çalışıyorsunuz. Hasılı, sizin üçüncü nesilden bir fert ve veli olarak aslen Alman olan bir veliden bir farkınız olmadığını biliyorsunuz. Sadece eğitim alanında değil, hukuki alanda ve kamuda da... Dolayısıyla bu yazıda tüm velilere bazı bilgiler verecek ve önerilerde bulunacağım

Çok ilginçtir ki veli toplantılarında en büyük handikapı bizzat veliler ve öğretmenler oluşturmaktadır. Zira Kurt Singer’in 2008’de yayınladığı bir makalede geçen istatistiklere göre Almanya’da velilerin sadece %10‘u, öğretmenlerin ise sadece %17‘si görüşmeyi arzuluyor. Singer'e göre veli, öğrencilik zamanından kalma bir otorite veya öğretmenine karşı gösterdiği aşırı saygı veya öğretmeni eleştirirse çocuğuna kötü muamelede bulunacağı korkusuyla çekingen davranır. Öğretmen ise, veli işine çok karışır veya dersini inceler, eleştirir veya kendisini, kazanımlarını sorgular düşüncesiyle veliden çekinir. 

EĞİTİMHAZIRLAYAN: Yavuz GürsoY

Page 53: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

53

A�LE

Bu saydığım faktörleri şahsen öğretmen olarak yaşadıklarım ve duyduklarımdan yola çıkarak tasdik edebilirim (ve hatta başka faktörler de ekleyebilirim).

Bu minvalde veli olarak şu iki şeye dikkat etmenizi tavsiye edebilirim. Evvela öğretmenle görüşmeden önce kendinize dönerek şu soruyu sorunuz:  Çocuğumun eğitimiyle ilgileniyor muyum? Yukarıda adı geçen yazarın istatistiklerine göre, 15 yaşındaki gençlerin %60’ı velilerinin okulda öğrendikleriyle ilgilenmediğini bildirmektedir. 

Buna karşı siz, çocukların derslerini kontrol edici veya sorgulayıcı olarak değil de içeriğine ilgi göstererek takip edilebilirsiniz. Tabii her alan sizin ilginizi çekmeyebilir. Yine de çocuğunuza karşı sorumluluğunuzu unutmayıp elinizden geleni yapınız. Derslerle bizzat ilgileniyormuş gibi konular hakkında çocukla sohbet edebilirsiniz. Böylece çocuğun öğrendikleriyle gelişimini takip eder ve adeta bu durumu yaşarsınız.

Eğer çocuğunuz zorda ise ve yardıma ihtiyacı varsa bunu önce siz bilmelisiniz ve ardından öğretmeniyle paylaşmalısınız. İkincisi;  Çocuğunuzun öğretmeniyle görüşecekseniz amacınız mutlaka anlaşmak olmalıdır.

Öğretmenle olan  ilişkinizi uzun vadeli olarak ayarlamalısınız. Zira o, sizin çocuğunuzu eğiten kişidir. Unutmayalım ki, sizin dininize mensup olmasa da, dilinizi konuşmasa da, o bir muallimdir ve çocuğunuza öğrettikleri hafife alınamaz. Hatta bazen hayati önem taşır. Öğretmen ile görüşmeden önce hazırlık yapınız ve çocuğunuzu da bu hazırlığa dahil ediniz. Ayrıca okul ile ilgili şu önemli hususlarda bilgi sahibi olup olmadığınızı yoklayınız: Okulun konsepti ve müfredatı nasıldır?

Okulun önemsediği pedagojik ekol nedir?Okulun kuralları (Hausordnung) nelerdir?Okul ve derslerle ilgili veli ve öğrenci hakları nelerdir?

Veli olarak öğretmenle konuşmanızda, çocuğunuz ortak noktanız ve hedefiniz olduğu için nezaketi elden bırakmamalısınız.  Konuşulacak konular, notlardan önce gelişimi ile ilgili olmalıdır. Konulara vakıf olduğunuzu diyaloğa hakim olarak gösterebilir ve yön verebilirsiniz. Böylece karşınızdakinin olası bir korkusunu bertaraf edebilirsiniz. 

Unutmayalım ki, herkesten çok veli çocuğun karakterini, ev halini ve kişiliğini bilir. Öğretmen ise okul halini, okuldaki dayanıklılığını, öğrenme halini vs. daha iyi bilir. Yani veli ve öğretmen, çocuğun geleceği ile ilgili tavsiye ve kararlar için birbirini kabul etmeli, müsamaha göstermeli ve desteklemelidir.

EĞİTİM

Page 54: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

54

A�LEÇOCUĞUN dil Gelişimi

Dil gelişimi seslerin, kelimelerin, sayıların, sembollerin kazanılması, saklanması ve dilin kurallarına uygun olarak kullanılmasını içeren bir süreçtir. Doğumdan itibaren başlar ve yaşam boyu devam eder. Dil ve öğrenme arasında yakın bir ilişki vardır.

Dil, öğrenmeyi kolaylaştırır. Öğrenme sürecinde ise çocuğun dili gelişir. Çocukların, çevredeki bireylerin konuşmalarını taklit ederek dili öğrendikleri ileri sürülür. Çocuğun dil gelişiminde iletişim kurma, diğerlerinin dikkatini çekme, isteklerini, duygu ve düşüncelerini iletme ihtiyacı vardır.

Çocukta dil gelişiminin en önemli özelliği, ilk dönemlerin evrensel oluşudur. Farklı dilleri konuşan toplumların çocuklarında dil gelişiminin benzerlik gösterdiği görülmüştür. İlk yıllardaki bu evrensellik 18-32 aydan sonra, sosyal sınıf farklılıklarının etkisiyle yok olur.

KONUşmA döNemİ

· Ses sözcük dönemi (9-12 ay):Bu dönem, tekrarlama ya da çeşitlenmiş mırıldanma dönemi olarak da ifade edilir. İnsan seslerini bilinçli bir şekilde taklit eder. Çocuğun sık sık mırıldanarak yetişkin konuşmasına benzeyen sözler oluşturduğu görülür. Bu anlaşılmaz konuşmalara, jargon denilmektedir. Mırıldanmalar, çocuk için sözcük yerini tutar. Dilbilimcilerin, ilk sözcüğün söylendiği anı genellikle dilin başlama noktası olarak kabul ettiği görülür.

· Tek sözcük dönemi (12-18 ay):Çocuğun gerçek konuşmaya geçmesi bu dönemin özelliğidir. Mırıldanma ile gerçek konuşma arasında bir suskunluk dönemi geçtikten sonra sözcük, tekrarlamalar yolu ile kuvvetlenir. Çocuğun ilk anlamlı konuşmaları “mama”, “baba” gibi tek sözcüklerden oluşur.

Sözcükler hareketler yoluyla öğrenilir. Örneğin çocuk kapının çaldığını ifade etmek için kullandığı “kapı” sözcüğünü, yerde duran bir ayakkabıdan daha önce anlatabilir. Bu dönemdeki çocukların ifadeleri, içinde bulundukları durumla birlikte değerlendirilmelidir.

Tek sözcükler bir cümlenin anlamını taşıyabilir. Çocuk babasının resmini göstererek “baba” diyorsa resimdeki kişinin onun babası olduğunu, eğer babasının terliklerini göstererek “baba” diyorsa terliklerin babasına ait olduğunu söylüyordur. Bakışın yönü, ses iniş–çıkışı, jest ve mimiklerin anlatıma katılımı çocuğun ifadesini belirlemede önemlidir. Örneğin “attaa” kelimesi sokağa gitmeyi anlatır.

Bu dönemde çocukların alıcı dillerinin, ifade edici dillerine göre daha iyi gelişmiş olmasının nedeni kavramsal gelişimin dil gelişiminden daha ileride olmasıdır. Dönemin sonuna doğru sözcük hazinesi gelişme gösterir. Çocukların ilk kullandıkları sözcükler, nesne isimleri ya da fonksiyonları ile ilgilidir. Bebeklerin ilk sözcükleri geliştirmeleri uzun sürerken, on ya da daha fazla sözcük kullandıktan sonra sözcük hazinesi hızla gelişir.

DİL EĞİTİMİHAZIRLAYAN: AİLE VE GENÇLİK ATÖLYESİ

Page 55: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

55

A�LE

Çocuklar, kazandıkları ilk sözcükleri genellikle başka nesneler için de kullanırlar. Örneğin “köpek” sözcüğünü “koyun” ve “at” için de kullanabilirler.

İlk sözcükler kendine yakın insanlarla (anne, baba), hareket eden nesnelerle (top, araba, ayakkabı), tanıdık durumlarla (bay bay, baş baş, yukarı) veya tanıdık hareketlerin sonuçlarıyla (kirli, ıslak) ilgilidir.

· İki sözcüklü ifadeler dönemi (18-24 ay):Bu dönemin başında çocuklar sözcükleri birleştirir. Ama bunlar iki tek sözcüğün art arda gelmesiyle oluştuğu için iki sözcüklü cümlecik sayılmaz. Bu dönem, iki sözcüklü cümleciklere geçiş dönemi olarak ifade edilir. Hareketle anlatımdan çok sözcükle anlatım dönemine geçilir. Çocuk, ikinci yılın sonuna doğru sözcüklerin birbiriyle olan ilişkilerini anlayarak ve onları yan yana getirerek farklı anlamları ifade etmeye başlar. “Anne gider.”, “Araba gider.” gibi iki sözcüklü cümleler, isim ve fiillerden oluşan, dilbilgisi çekim ekleri olmayan, içerisinde edat, zarf, sıfat bulunmayan cümlelerdir.Sadece anlam taşıyan sözcüklerden oluşan bu cümleler, telgraf konuşması olarak ifade edilir. İki kelimenin birleşmesinden oluşan konuşma tarzı, gelişme gösterirken, çocuk kelimeleri yan yana getirerek, kendi ana dilinin gramer yapısını öğrenmeye başlar.

· Üç veya daha fazla sözcüklü ifadeler dönemi (2-3 yaş):Çocuk 3-4 kelimeyi bir araya getirerek tek bir düşünceyi bütün olarak ifade eder. Mantıklı, anlamlı ve yerinde cümleler kurar. Küçük istekleri yerine getiren çocuk, basit soruları da cevaplandırır.

Bu dönemde çocuğun söyledikleri, durum içinde değerlendirilmelidir.

Örneğin “Anne çorap” dediğinde bu cümle “Annenin çorabı” anlamını taşırken; diğeri “Anne çorabını giydi” anlamına gelmektedir. Çocuğun içinde bulunduğu durum ve uygulama şekli, bu yapıların değerlendirilmesinde önemlidir. Çocuk soru sormak, istek ve emirlerini bildirmek için ses tonunu değiştirmektedir. “Anne ceket” ifadesinde ses tonu değişikliği ile çocuk, “Anne bu ceket mi?” sorusunu sorabilir.

Page 56: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

56

A�LE

Aile OlmAK

Aile, tarih boyu sosyal olaylarda hep başrol oynamış ve bu fonksiyonunu sürekli taze tutmuş toplumsal bir kurumdur. Genellikle her kelime, kökeni ve günlük hayattaki kullanımı olmak üzere iki şekilde ele alınır. Aile kavramının köken itibariyle içerdiği manalar derin ve zengin bir alanı kapsar. Buradan yola çıkarak günlük hayattaki manalarına atıfta bulunmak mümkündür.

Aile kelimesinin kökü, “avl” dir. Bu kelime, “destek ve dayanak” anlamındadır. Ayrıca, ‚‘ağır bir sorumluluk altına girmek‘‘ anlamına da gelir. Bu kökten gelen aile ise, birini çekince diğerinin kendi başına ayakta durmasının mümkün olmadığı bir yapıyı ifade eder. Hiçbiri, “Ben olmazsam sen bir hiçsin.” diyemez. İkisi de birbirine destek ve dayanaktır. Biri diğerine, “Varlığını bana borçlusun.” diyemez. İkisi de diğerinden bağımsız hareket edemez. 

Aynı kökten gelen bazı kelimeler aile kurumunun farklı içsel özelliklerini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Örneğin; Biri diğerine “dayalı” olduğu için terazinin bir kefesinin yukarıda olmasına avl denir.

Avl; Terazi,Aile kelimesini anlamlandırmada öne çıkan dört faktörden biridir. Terazide asıl olan dengedir. Eşlerin birbirlerini dengede tutmaları gibi içsel bir vazifeleri vardır. Tarafların her biri diğerinin üstlendiği yükü taşımada yardımcı olmak zorundadır.

Aile kurumu aynı zamanda yük ve ağırlık kaldırma (maddi-manevi) işlevi de gördüğü için karşılıklı yardım sayesinde bu ağırlık hafifleyecek ve taraflar bunun altında ezilmeden uzun bir süre aile olarak kalabileceklerdir. Yardımlaşarak ve karşılıklı dengeleri gözeterek yaşanan bu ilişkiler tarafların daha sağlıklı ve mutlu bir ömür geçirmelerine de sebep olacaktır. Bilinen bir gerçek vardır ki, terazinin kefeleri ancak denk olduğunda terazi vazifesini yerine getirmiş olurlar. Bir tarafı yük ile dolmuş ve aşağı çökmüş, diğer tarafı ise az bir ağırlıkla veya boş olarak yukarıda duruyorsa bu, işlerin dengede olmadığının göstergesidir. O halde boş olan kefeye ya diğerinden bir miktar ağırlık alınıp konulacak ya da farklı ağırlıklar getirilerek boş olan kefe diğeri ile eşit oluncaya kadar doldurulacaktır.

YUVAHAZIRLAYAN: EROL DAĞASLANI

Page 57: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

57

A�LE‚‘Erkek dışarıdaki işlere, kadın evdeki işlere bakar.‘‘ gibi bir iş bölümü çok sağlıklı bir paylaşım değildir. Zira bu şekil bir ayrıştırma erkeğin sokağa meyilli, eve karşı soğuk, ev işlerini angarya gören ve evi otel gibi kullanan bir yapıya dönüşmesin sebep olur. Evde kalan kadın ise, ilk zamanlar normal gelen bu ayrıştırmadan dolayı bir süre sonra eşi tarafından ihmal edildiğini, eve hapsolduğunu, işe yaramaz bir bireye dönüştüğünü ve en önemlisi de hayattan kopmaya başladığını hissedecektir. Sonrası malum, karşılıklı bedel ödetmeler ve ‚‘senin yüzünden...‘‘ ile başlayan, karşılıklı suçlama ile devam eden aile içi tartışmalar ve kavgalar… ‚‘Koca evin geçiminden, kadın ise evin düzeninden sorumludur.‘‘ ayrımı da sağlıklı değildir. Zira geçim, yani kazanç (ekonomi) sadece bir işte çalışmak anlamına gelmez. Gelirlerin uygun yerlere ve israf edilmeden harcanması gerekir. Bunun için de eşlerin her ikisi de gelir-gider duyarlığına sahip olmalıdır. Ayrıca, bugünün ailelerinde iki tarafın da iş hayatında olduğu bir gerçektir.

Yukarıdaki örnekler maalesef toplumumuzda birçok ailede çok keskin bir şekilde yaşanmaktadır. Terazi kefelerini dengelemek ve sağlıklı bir aile dengesi kurmak için şu yolu tavsiye edebiliriz;

‚‘Eşler marifetli oldukları ve aile için gerekli olduğu düşünülen alanlarda kendilerine özel ve esnek (değişebilen) iş bölümü yapmalıdır. ‚‘

Bu yaklaşımın içinde, ‚‘ESNEKLİK‘‘, ‚‘MARİFETLİ OLUNAN ALAN‘‘, “GEREKLİ OLAN ALAN‘‘ kavramları aile içi terazi dengesinin olmazsa olmazlarıdır.Altına destek verilerek yapıldığı için gölgelik ve çardağa el-‘âle denilir.

YUVA

Page 58: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KÖPRÜDERGİSİ

58

REKLAM

ASUDE

Page 59: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

KreuzbergAdalbertstr. 910999 Berlin

WeddingLuxemburgerstr. 1

13353 Berlin

Tel.: 0157 370 79 699

FriedrichshainWarschauer Str. 62

10243 Berlin

KÖPRÜDERGİSİ

59

REKLAM

KILICOĞLU

Page 60: RAMAZAN ŞEVVAL 1437 Ramazan - koprudergisi.dekoprudergisi.de/wp-content/uploads/2017/03/sayi2.pdf · Güney Avrupa’daki mimari eserleri inceledi. Osmanlı İmparatorluğu’nda

SOFRA