4
Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Bilim Tarihinden Son iki yüzyılda gerçekleştirilen kültür tarihi, özellik- le de bilim tarihi çalışmaları, Ortaçağ İslam dünyasında 750-1300 yılları arasını kapsayan sürede yüksek bir uy- garlık yaratıldığını, Kindî, Câbir İbn Hâyyân, Hârezmî, Râzi, İbn Sînâ, Bîrûnî, İbn el-Heysem, İbn Rüşd, Ömer Hayyam, Nasirüddîn Tûsî, İbn Nefis gibi birçok bilim ve düşün insa- nının yetiştiğini ortaya koymuştur. Ulaşılan bu yüksek uy- garlık 12. yüzyıldan başlayarak ilerleme hızını kaybetme- ye başlamış, 14. yüzyıla gelindiğinde ise tamamen dur- muştur. Bir zamanlar bilimin öncülüğünü yapan İslam dünyası, artık bilim ve felsefenin rüzgârının dindiği, ye- ni bilim ve düşün insanlarının yetişmediği verimsiz, çorak bir toprağa dönüşmüştür. Başta Osmanlılar olmak üzere zaman zaman bu kötü gidişi durdurmak ve entelektüel kültürün öncülüğünü yeniden ele almak için çaba göste- rilmişse de, bu çabalar kötü gidişi durdurmaya yetmemiş, İslam dünyası uygarlık yarışından tamamen kopmuştur. Bugün de bireysel veya bölgesel bazı gelişmeler kayde- dilse de, 8. ve 14. yüzyıllar arasında görülen görkemli uy- garlık ateşi bir daha hiç yakılamamıştır. İslam dünyasın- da duraklamanın başladığı sıralarda ise, yani 12. yüzyıl- dan itibaren Batı yoğun ve sistemli bir çeviri hareketi baş- latarak İslam dünyasının seçkin bilim ve düşün yapıtları- nı kendi kültürüne kazandırmış ve 14. yüzyıldan itibaren entelektüel kültürün önderliğini üstlenerek bugüne ka- dar getirmiştir. Bu kısa betimlemenin apaçık sonucu şu- dur: Bilim takdir edildiği topraklarda yeşermekte, takdir edilmediğinde ise o topraklardan göç etmektedir. İslam Dünyasında Bilimsel Çalışmaların Duraklamasının Nedenleri thinkstock 90

İslam Dünyasında Bilimsel Çalışmaların Duraklamasının ...vizyon21y.com/documan/Genel_Konular/Bilim... · Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Son iki yüzyılda

  • Upload
    others

  • View
    11

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İslam Dünyasında Bilimsel Çalışmaların Duraklamasının ...vizyon21y.com/documan/Genel_Konular/Bilim... · Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Son iki yüzyılda

Prof. Dr. Hüseyin Gazi TopdemirBilim Tarihinden

Son iki yüzyılda gerçekleştirilen kültür tarihi, özellik-le de bilim tarihi çalışmaları, Ortaçağ İslam dünyasında 750-1300 yılları arasını kapsayan sürede yüksek bir uy-garlık yaratıldığını, Kindî, Câbir İbn Hâyyân, Hârezmî, Râzi, İbn Sînâ, Bîrûnî, İbn el-Heysem, İbn Rüşd, Ömer Hayyam, Nasirüddîn Tûsî, İbn Nefis gibi birçok bilim ve düşün insa-nının yetiştiğini ortaya koymuştur. Ulaşılan bu yüksek uy-garlık 12. yüzyıldan başlayarak ilerleme hızını kaybetme-ye başlamış, 14. yüzyıla gelindiğinde ise tamamen dur-muştur. Bir zamanlar bilimin öncülüğünü yapan İslam dünyası, artık bilim ve felsefenin rüzgârının dindiği, ye-ni bilim ve düşün insanlarının yetişmediği verimsiz, çorak bir toprağa dönüşmüştür. Başta Osmanlılar olmak üzere zaman zaman bu kötü gidişi durdurmak ve entelektüel

kültürün öncülüğünü yeniden ele almak için çaba göste-rilmişse de, bu çabalar kötü gidişi durdurmaya yetmemiş, İslam dünyası uygarlık yarışından tamamen kopmuştur. Bugün de bireysel veya bölgesel bazı gelişmeler kayde-dilse de, 8. ve 14. yüzyıllar arasında görülen görkemli uy-garlık ateşi bir daha hiç yakılamamıştır. İslam dünyasın-da duraklamanın başladığı sıralarda ise, yani 12. yüzyıl-dan itibaren Batı yoğun ve sistemli bir çeviri hareketi baş-latarak İslam dünyasının seçkin bilim ve düşün yapıtları-nı kendi kültürüne kazandırmış ve 14. yüzyıldan itibaren entelektüel kültürün önderliğini üstlenerek bugüne ka-dar getirmiştir. Bu kısa betimlemenin apaçık sonucu şu-dur: Bilim takdir edildiği topraklarda yeşermekte, takdir edilmediğinde ise o topraklardan göç etmektedir.

İslam Dünyasında

Bilimsel Çalışmaların Duraklamasının Nedenleri

think

stock

90

90_92_ortacag_islam_dunyasinda_bilimsel_calismalar.indd 90 26.12.2012 12:29

Page 2: İslam Dünyasında Bilimsel Çalışmaların Duraklamasının ...vizyon21y.com/documan/Genel_Konular/Bilim... · Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Son iki yüzyılda

Bilim ve Teknik Ocak 2013

[email protected]

İslam Dünyasındaki Bilimsel Başarıların Kısa Bir Analizi

Ortaçağ İslam dünyası bilimsel başarıla-rını neden sürdüremedi? Modern dünyanın entelektüel birikimi içinde tekrar tekrar kar-şımıza çıkan bu soru, uzun bir süre bilim ta-rihi çalışmalarının gündemini oluşturmuştur. Çok çeşitli yanıtlar geliştirilmiş, bu yanıtlar et-rafında yoğun tartışmalar yapılmıştır. Bu tar-tışmalar sonucunda İslam dünyasında bili-min neden durakladığı konusunda ortak bir yanıt etrafında uzlaşılamamış olmasına kar-şın, hatırı sayılır bir literatür oluşmuştur. Bu yazıda ileri sürülecek düşünce ve yargılar da muhtemelen doğrudan kabul görmeyecek-tir. Ancak yeni bir bakış açısının oluşturulma-sına hizmet edeceği açıktır. Bu sorunun ola-sı yanıtını oluşturmaya girişmeden önce kısa bir analize gereksinim vardır.

Bilim tarihi araştırmaları, bilimsel araştır-ma temposunun çeşitli bölgelerde zaman za-man ivmelendiğini zaman zaman da durak-ladığını ortaya koymuştur. Örneğin İlkçağ-da Mezopotamya, Mısır ve Grek dünyasında, Ortaçağda İslam dünyasında, Yeniçağda ise Avrupa’da önemli bir bilimsel etkinlikle kar-şılaşılmaktadır. Birbiri ardına gelen çağlarda bilimsel etkinlikte görülen bu geçişler, ara-larda kesintiler olsa da, birbirinin devamını oluşturmaktadır. Demek ki günümüze kadar bilimsel etkinlik çeşitli coğrafi bölgelerde ve uygarlıklarda duraklarken, başka bir uygar-lığa veya coğrafi bölgeye geçişiyle ilerleme-sini sürdürmüştür. Bilimin uygarlıklar arasın-daki, bir tür bayrak yarışını andıran bu geçi-şi, bilimsel canlanmanın ve ivmelenmenin de adeta kuralı olmuştur. 8. yüzyılın ortalarında bayrağı devralan İslam entelektüelleri çeviri yoluyla hem geçmişin bilgi zenginliğini elde etmiş hem de Arapçayı bir bilim dili kimliğine kavuşturmuştur. Kendinden önceki uygarlık-lardan bu yolla kazanılan bilgiler yeni araştır-malar ışığında ve özgün buluşlarla zenginleş-tirilmiştir. Bundan dolayı Avrupa bilimsel bil-gisini geliştirmek için İslam dünyasında orta-ya konulan bilgilere başvurmak durumunda kalmıştır. Tarihsel olarak karşılaştırıldığında, İslam dünyasında bilimsel araştırma etkinli-ği azalmaya başlarken, Avrupa’da yavaş ya-vaş artmaya başlamıştır. Peki, durum neden böyledir?

Bu sorunun olası birçok yanıtı olabilir. An-cak temel yanıt, bilime olan bakışın değişme-sidir. Bilimsel çalışmayı sadece praksisin, ya-

ni pratik gereksinimlerin yönlendirdiği Mısır ve Mezopotamya uygarlıklarında bile bilim-sel çalışma ve bilim insanının çabası büyük takdir görmekteydi. Bu takdir ortadan kalk-tığında, bilim de o topraklardan göç ederek Grek dünyasına yerleşti. Mısır ve Mezopo-tamya uygarlıklarını yakından bilen Grek yö-neticileri ve entelektüelleri, bilimsel ve dü-şünsel etkinlikleri yoğun bir şekilde ödüllen-direrek bilim tarihinin altın bir sayfasını hazır-ladı. Bir süre sonra orada da bilimsel etkinlik-ler için verimli iklim ortadan kalkınca bu kez bilim İslam dünyasına yöneldi. Tarihin nere-deyse hiçbir döneminde görülmedik bir tak-dir ve itibar görmesi bilimsel etkinlikleri yep-yeni başarılara sürükledi ve bilimin Grek’te kazandığı başarı nerdeyse iki katına çıkarıl-dı. Olumlu bakış ve tutumun değişmesiyle birlikte, bilim İslam topraklarını terk ederek Batı’ya yöneldi ve bugüne kadar geldi.

Bugünkü durumu, Nobel Ödüllü ünlü Müslüman fizikçi Abdus Salam Batılı bir bilim insanının kendisine sorduğu “Salam, bilgi da-ğarcığına küçücük bir şey bile ilâve etmeyen milletlere yardım etmekle yükümlü olduğu-muz kanısında mısın?” soruyu aktararak, şöy-le dile getirmektedir: “O bunu söylemeseydi bile, ne zaman bir hastaneye girsem ve pe-nisilinden bu yana bugün hayat kurtaran he-men hemen bütün etkili ilaçların Üçüncü Dünya veya İslam ülkelerinin hiçbir katkısı ol-maksızın üretildiğini anladığımda onurum kı-rılırdı.”

Bilime Bakışın DeğişmesiBu belirlemelerden hareketle bilimsel ça-

lışmaların düzeyinin ve yoğunluğunun esas itibariyle toplumlardaki bakış açısıyla yakın-dan ilişkili olduğunu söylemek olanaklıdır. Başka bir deyişle, bilimsel gelişmenin yavaş-laması bilim insanlarının sayısının azalması-na, bilimin gördüğü teşvikin ve itibarın yok olmasına, bu da bilimsel çalışma temposu-nun ve verimliliğinin düşmesine yol açmak-tadır. Öyleyse 12. yüzyıldan itibaren İslam dünyasında bu türden değişimlerin olduğu sonucuna gitmek mümkündür. Çünkü İslam dünyasında 8. ve 14. yüzyıllar arasında ger-çekleştirilen bilimsel çalışmaların niteliğine göz atıldığında, ilk anda dikkat çeken yönün bilgiye karşı takınılan olumlu tavır olduğu hemen dikkat çekmektedir. Bilgi herhangi bir amacın gerçekleştirilmesinin aracı olarak gö-rülmemiş, aksine bizatihi kendisi amaç edil-miş, kim tarafından ve nerede üretildiğine bakılmaksızın sahip olunması gereken yük-

sek bir değer olarak kabul edilmiştir. Ancak her nerede üretilmişse elde edilmesi gereken bir değer olarak peşinde koşulan bilgiye, 12. yüzyıldan başlayarak yeterince ilgi gösteril-memeye başlanmıştır. Oysa 8. yüzyılda baş-ta Grekçe olmak üzere birçok dilden çeviriler yapılmış, çevirilerin sistemli ve düzenli olma-sını sağlamak için de Beyt el-Hikme gibi bir bilim merkezi oluşturulmuştu. Halifeler bi-limsel çalışmalara ve bilim insanlarına sürekli destek olmuş, bilimsel araştırmaların verim-liliğini sağlamak için gerekli olan gözlemevi, hastane, medrese gibi kurumlar oluşturmuş-lardı. Bütün bunlar dikkate alındığında, ilk bakışta anlamak ve anlamlandırmak çok ko-lay gözükmemekle birlikte, ortaya bir durak-lamanın çıkması İslam dünyasının giderek bu faaliyetlere kayıtsız kaldığını göstermektedir. Bu kayıtsızlığın bugün de İslam coğrafyasının büyük kısmında devam etmesi şaşırtıcıdır.

Bilim ve İktidar İlişkisiGeçerli zihniyete göre hükümdarlar,

prensler ve vezirler gibi nüfuzlu ve zengin kimselerin bilim insanlarını himaye ve teş-vik etmesi bilimsel çalışmanın devamının en başta gelen şartıdır. Bu sebeple bilim insanla-rının, genellikle, kendilerini himaye eden bu gibi kimselere kitaplarını ithaf ettiğine, şük-ranlarını sunduğuna ve bazen de bilimin rağ-bet görmediğinden bahsedip şikâyet ettiği-ne şahit oluyoruz.

Ünlü matematikçi el-Kerecî, 11. yüzyıl başlarında yazdığı El-Fahrî adlı cebir kitabı-nın önsözünde, Fahr el-Mülk lâkaplı vezirin iktidara gelerek halka refah ve adaleti iade etmesine kadar devam eden zulüm ve hak-sızlık idaresi yüzünden, kitaplarını tamam-lamaktan menedilmiş olduğunu söylemek-tedir. El-Kerecî’nin açıklamalarında refah ve adalet kavramları dikkat çekmektedir. Bugün de bu kavramların bilimsel başarıdaki rolü-nün önemli olduğu bilinmektedir. Ancak so-run, el-Kerecî’nin de belirttiği gibi, refahın ve adaletin halka yaygınlaştırılamaması ve bun-dan dolayı da önemli bir artı değerin bu yolla üretilememesidir. Yoksa maddi zenginlik açı-sından bugün İslam coğrafyasında önde ge-len birçok ülke bulunmaktadır ve ne yazık ki bu ülkelerin bilime toz zerresi kadar katkısı yoktur. Öyleyse bilimsel zihniyet egemen kı-lınmadıkça, bireylerde pozitif düşünce talebi yaratılmadıkça, salt zenginlik bilimsel başarı-ya kapı açmamaktadır. Bunu aşmanın yolu da gerçek anlamıyla bir araştırma ve eğitim ya-pılanmasını egemen kılmaktır.

İslam Dünyasında

Bilimsel Çalışmaların Duraklamasının Nedenleri

91

90_92_ortacag_islam_dunyasinda_bilimsel_calismalar.indd 91 26.12.2012 12:29

Page 3: İslam Dünyasında Bilimsel Çalışmaların Duraklamasının ...vizyon21y.com/documan/Genel_Konular/Bilim... · Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Son iki yüzyılda

Bilim TarihindenKonunun bu yönünü çok dikkat çekici bir

şekilde bütün zamanların en büyük ve çok yönlü bilgini Bîrûnî (973-1048) şöyle dile ge-tirmektedir:

“Bilimler çok ve çeşitlidir. Eğer bilimle-rin gelişim ve yükseliş devrelerinde, herkes-çe rağbete mazhar oldukları, insanların sa-dece bilime değil fakat onun müntesipleri-ne de saygı ve itibar gösterdikleri çağlarda, kamu düşünce ve ilgisi bilimlere yöneltilirse, bilimlerin sayısı daha da büyük olabilir. Böy-le bir durumu meydana getirmek, her şeyden önce, o insanları idare eden kimselerin, yani kralların ve prenslerin vazifesidir. Çünkü sa-dece onlar bilim insanlarının zihinlerini gün-lük gailelerden ve hayatın ihtiyaçlarından ser-best hale getirerek insan tabiatının özünü teş-kil eden şöhret ve itibar kazanma gayretleri-ni tahrik edebilirler. Zamanımız böyle bir çağ olmadığı gibi tam zıt vasıflardadır. Bu sebep-le, zamanımızda yeni bir bilimin veya yeni bir araştırma dalının doğması imkânsızdır.”

Bîrûnî’nin de belirttiği üzere, bilimsel ba-şarı ve bu başarının devamlılığı, sadece bir-kaç bilginin entelektüel çabasıyla gerçekleşe-cek bir durum değildir. Aksine bilimsel yükse-liş ve gelişme dönemlerinde insanlar sadece bilime güven ve bağlanma duygusuyla hare-ket etmez, aynı zamanda bilginlere de saygı ve itibar gösterirler. Öyleyse bir uygarlıkta bi-limsel başarı için kamunun düşüncesini ve il-gisini bilime yöneltmek temel bir gerekliliktir.

Bîrûnî başka vesilelerle zamanında bili-min ve özellikle de coğrafyanın Eski Yunan-lılar devrine nazaran çok ilerlemiş olduğu-nu ve kendisinin Antik Çağ’ın büyük astrono-mu Ptolemaios’u (MS 150’ler) birçok nokta-da geride bıraktığını söylemektedir. Yukarıda-ki alıntının son cümlelerinde, Bîrûnî’nin kendi çağından bilimin ilerlemesine elverişli şartlar bakımından memnun olmadığını açıkça ifade etmesi, bir yüzyıl sonra duraklamanın başla-yacağının da açık göstergesidir.

Bilimin Kültürel Altyapısının ZayıflamasıBu açıklamalardan, İslam dünyasında bi-

limsel etkinliklere karşı ortaya çıkan kayıtsız-lığın ve ilgisizliğin, giderek geniş toplum ke-simlerince bilimsel bilginin talep edilmediği bir sürece dönüştüğü anlaşılmaktadır. Önce-likle bilimsel etkinliklere insanların bakışının olumsuz hale gelmesine yol açan bu tutum değişikliği, zaman içerisinde ve doğal olarak bilimin gelişmesini sağlayan temel kaynak-lara ve kurumlara karşı da kayıtsızlığa yol aç-

mıştır. Bilimin gelişimini sağlayan temel kay-nak kitap, kurumlardan biri de kütüphanedir. Klasik dönemde İslam dünyasındaki durak-lamanın önemli bir nedeninin, kitaba ve kü-tüphaneye karşı gelişen olumsuz yaklaşım ve kayıtsızlık olduğu bugün açıkça görülmekte-dir. Çünkü Ortaçağ İslam dünyası başlangıçta genel olarak kitap ve kütüphane bakımından zengindir ve bunların çok iyi koşullarda ko-runduğu da bilinmektedir. Dolayısıyla yukarı-da değinilen parlak dönemin önemli neden-lerinden birinin zengin kitap koleksiyonlarına sahip kütüphaneler olduğu açıktır. Hatta özel ve halka açık kitaplıkların İslam dünyasında çok güzel örnekleri vardır. İspanya’nın doku-zuncu Emevî halifesi el-Hakem (961-971) ta-rafından kurulan özel kütüphanede dört yüz bin cilt kitap bulunduğundan ve bu kitapların sadece basit bir listesini içeren kataloğun kırk dört cilt oluşturduğundan söz edilmektedir. Bu hükümdar kitap temini için İslam dünya-sının her tarafındaki önemli şehirlere görevli-ler göndermiş, ayrıca sarayında da çok sayıda müstensih, ciltçi, minyatürcü ve tezhipçi çalış-tırmıştır.

Benzer şekilde Meraga Gözlemevi yanın-da kurulan Meraga Kütüphanesi’nin de dört yüz bin ciltlik olduğu söylenmektedir. Mera-ga Kütüphanesi özellikle Bağdat, Musul ve el-Cezîre’den temin edilen kitaplarla oluşturul-muştur. Şu halde duraklama başlamış, ardın-dan da bilim bu topraklardan göçmüşse, ba-kış değişmiş demektir. Duraklamanın başladı-ğı dönemde kütüphanelerin artık zengin ol-madığına ilişkin bilim ve düşün insanların-ca dile getirilen düşünceler, gerilemenin te-

mel bir nedeninin bu olduğunu açıkça gös-termektedir. Bu durumu da iki tarihi kişiliğin açıklamalarıyla belgelendirmek olanaklıdır:

Duraklamanın gerilemeye başladığı bir za-man diliminde yaşayan Kalkaşandî (öl. 1418) Subh el-A‘şâ adlı kitabında eski kütüphanele-ri övmekte ve kendi zamanında bunların ih-male uğramış olduğundan üzüntüyle bahset-mektedir. İbn Haldûn da (öl. 1406) kitap ve ki-taplık konusunda bir gerileme bulunduğunu düşünmekte, özellikle kitapların ve resmî ev-rakın kopya edilerek nüshalarının artırılması işinin eskisi kadar gayretle devam ettirilme-diğini dile getirmektedir. Bu durumun kitap zenginliğini engelleyeceğini ve kitaba karşı olumsuz bakışın artık yerleştiğini göstermesi bakımından bu ifade dikkat çekicidir.

Bilim ve Teknoloji İlişkisinin KavranamamasıKlasik dönemde bilimsel etkinliğe kar-

şı kayıtsızlık, kültürel alt yapının zayıflaması ve olumsuz tutum giderek bilimi anlayama-ma noktasına varmıştır. Bilimin nasıl bir etkin-lik olduğu, doğası ve elde ediliş yöntemi böy-lece geniş kitlelerin ilgisine uzak düşünce, is-ter istemez İslam entelektüelleri bilim ile di-ğer bir entelektüel etkinlik, örneğin felsefe, arasındaki farklılıkların ayırdına varamamış-tır. Başlangıçta Greklerin entelektüel tutumla-rının etkisi altında kalan Müslüman düşünür-ler, bütün Ortaçağ boyunca felsefi etkinlik ile bilimsel etkinliğin birbirlerinden çok farklı il-kelere dayanan iki ayrı düşünsel işlev olduğu-nu açık bir biçimde belirleyememiştir ve ör-neğin Aristoteles’in ontolojik yargılarıyla bi-yolojik yargılarını aynı bakış açısıyla değerlen-dirmişlerdir. Dolayısıyla, filozoflarla kelamcılar

Abdus Salam

think

stock

92

90_92_ortacag_islam_dunyasinda_bilimsel_calismalar.indd 92 26.12.2012 12:29

Page 4: İslam Dünyasında Bilimsel Çalışmaların Duraklamasının ...vizyon21y.com/documan/Genel_Konular/Bilim... · Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Son iki yüzyılda

Bilim ve Teknik Ocak 2013

<<<

arasında geçen tartışmaların kelamcılar lehine sonuçlan-masından sonra, bilim de felsefe gibi kuşkuyla bakılan bir alan durumuna gelmiş, giderek geniş kitlelerin bilime ka-yıtsız kalmasına yol açmıştır. Bilimin doğasının topluma anlaşılır bir şekilde kazandırılması, bilimsel zihniyetin et-kin kılınması şarttır ve bunun yolu da etkin bir bilim eği-timinden veya eğitimin bilimsel bir temelde yapılmasın-dan geçer.

Benzer bir sıkıntı da bilim ve teknoloji ilişkisinde söz konusudur. Bugün bütün İslam dünyası Batı’da gerçek-leştirilen teknik ilerlemelerden haberdardır. Ancak bilim ve teknoloji arasındaki karşılıklı ilişki yeterince ve doğ-ru şekilde anlaşılamadığı, teknolojinin aslında bilim-sel bir temelde gerçekleşen bir etkinlikler dizisi oldu-ğu kavranmadığı için, teknolojinin bilim temeli göz ar-dı edilmekte ve sadece teknoloji ithal edilmeye çalışıl-maktadır. Bu tutum Klasik dönemde başlayan gerileme-nin güçlü şekilde devam etmesine hizmet etmekten baş-ka bir işe yaramamaktadır. Bunun en açık örnekleri Os-manlıların batılılaşma hareketlerinde görülmektedir. Fransa’ya elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Çelebi Meh-med Efendi’ye “Fransa’nın vesâ’it-i ‘ümrân ve ma‘ârifine dahi layıkıyla kesb-i ıttılâ‘ ederek kâbil-i tatbîk olanların takrîri” (Fransa’nın uygarlık ve eğitim araçlarının gerektiği biçimde incelenerek, uygulanması olanaklı olanların ra-por edilmesi) talimatı verilmesi de gerilemenin ne boyut-lara ulaştığını yeterince açıklamaktadır. Artık amaç çağ-daş uygarlık düzeyine ulaşmak ve o düzeyi aşmak olmak-tan çıkmış, uygulanması olanaklı olanların alınmasına dö-nüşmüştür.

Teknolojinin bilime dayandığını kavrayamama duru-munu ünlü fizikçi Abdus Salam da eleştirmekte ve şunla-rı belirtmektedir: “Teknolojinin bir güç kaynağı olduğunu anladığımız bugün dahi, teknik için kestirme yollar olma-dığını, yani temel bilim ve bilgi üretiminin, bilimi başarıy-la uygulamanın bir ön şartı olduğunu değerlendiremiyo-ruz.” Böylece bugün de İslam dünyasının gerilemenin ne-denlerini yeterince kavrayamadığına ve Batı’dan bilgi ak-tarırken bile çok yanlış tutum içerisinde bulunulduğuna işaret edilmektedir.

Çevresel EtkenlerBunlardan ilki İslam dünyasının birliğini ve bütünlü-

ğünü bozan dini ve siyasi çatışmalardır. Bu çatışmaların başlangıcı, Dört Halife Dönemi’ne kadar gitmektedir. Bir-lik ve bütünlüğün kurulduğu dönemlerde bilimsel etkin-liklerin arttığı, dağıldığı dönemlerde ise azaldığı gözlen-mektedir. Emevîler ve Abbasîler gibi merkezi güçlerle, bunlara bağlı yerel güçler arasındaki siyasi çatışmalar ka-dar, mezhep ayrılıklarına bağlı gerginlikler ve çatışmalar da İslam inancının öngördüğü ve hedeflediği birlik ruhu-nu yıkan gerilim odakları oluşturmuş, çekişmelerin ve ça-tışmaların yoğunlaştığı dönemlerde ve bölgelerde insan-ların düşünsel etkinlikleri, doğal olarak hasımlarını güç-süz bırakmaya koşullanmıştır. Bu durum, yeğinliği değiş-se de klasik dönemden başlayarak bugüne kadar devam etmiştir.

İslam toplumlarının ulaşmış olduğu maddi olanak-lar, bunlardan yoksun olan Moğolların ve Avrupa’da yaşa-yan Hıristiyan toplumların ilgisini çekmiş ve Müslüman-ları bunlardan gelecek saldırılara karşı maddi (ve doğal olarak manevi) birikimlerini koruma zorunluluğuyla yüz yüze bırakmıştır. Bu nedenle özellikle 13. ve 14. yüzyıl-lar, içeriden gelen tehlikeler yanında dışardan gelen teh-likeler nedeniyle de siyasi istikrarın kaybolduğu ve varo-luş savaşının güncelleştiği bir dönem olmuştur; böyle bir dönemde bilimsel beceriden çok askeri beceriye gereksi-nim duyulması doğaldır.

Rönesans’ı Yeniden Yaratmakİslam dünyasının yeniden bilim bayrağını ele almak

için, Batı’nın kendisini inşa etmek için gerçekleştirdiği 12. yüzyıl Rönesans’ına benzer bir Rönesans gerçekleştirme-si gerekmektedir. 8.-12. yüzyıllar arasında İslam dünya-sı bilimsel açıdan zamanın en ileri toplumuydu, karanlık çağ içinde bulunan Avrupa için bilgiyi elde edebileceği tek kaynak İslam dünyasındaki bilimsel eserlerdi. 12. yüz-yılda İspanya ve Sicilya’da Arapçadan yapılan tercüme-ler modern Avrupa biliminin temelini oluşturmuştu. İs-lam dünyasının, 12. yüzyıl Rönesans’ını ya da 8. yüzyılda Yunancadan tercümelerle eski Yunan biliminin Arapçaya kazandırılıp bunların üstüne katkıların yapıldığı dönem gibi bir dönemi gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bunun gerçekleşmesi için neler yapılması gerektiği ise apayrı ve çok önemli bir husustur. Çağdaş bilimin dünya ölçeğinde kaydettiği başarıları doğrudan bilen bir bilim insanı ola-rak Abdus Salam, bu konunun aciliyetini fark etmiş ve ba-zı önerilerde bulunmuştur:

“Tıpkı geçmişte (Ortaçağ’da) olduğu gibi İslam dün-yasındaki araştırıcıların bir araya gelerek kaynaklarını bir-leştirmeleri gerekir. Yöneticilerin cömert himayeleri altın-da (gayri safi milli hasıladan makul bir miktar temel bilim araştırmalarına ayrılarak) bilim insanlarının yöneticiliğini yaptığı araştırma merkezlerinde, araştırıcılar güvenlik ve süreklilik içinde, güç ve kaynaklarını birleştirerek çalışa-bilmeli, uluslararası platform ile daima ilişki içinde olmalı-lar. Her şeyden önce de gençler şevkle bilimsel araştırma-lara yöneltilmeli, nüfusun yarısından çoğuna temel bilim eğitimi verilmeli, teknoloji için kestirme yol olmadığı hiç unutulmamalıdır.”

KaynaklarDosay, M., “İslâm Dünyasında Bir Bilim Rönesans’ı İhtiyacı ve Koşulları”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt 35, Sayı 1, 1991.Kazancıgil, A., “Lale Devri’nde Bilim Hayatı”, İstanbul Armağanı, Sayı: 4, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2000.

Sayılı, A., “Ortaçağ İslam Dünyasında İlmi Çalışma Temposundaki Ağırlaşmanın Bazı Temel Sebepleri”, Araştırma, Cilt 1, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 1963.Tekeli, S. vd., Bilim Tarihine Giriş, Nobel, 2010.Topdemir, H. G., İbrahim Müteferrika ve Türk Matbaacılığı, Kültür Bakanlığı, 2002.

Bîrûnî

think

stock

93

90_92_ortacag_islam_dunyasinda_bilimsel_calismalar.indd 93 26.12.2012 12:29