12
Kadınlar İçin Artık Yeter Deme Vakti Ahval-i Kadın Seçim 2015 Haklarımız Yargı Mı Dediniz? Av.Murat Yılmaz Umut Her Yerde! Ahval-i Umumiye Sayfa 2 Sayfa 5 Sayfa 6 Sayfa 7 Sayfa 10 Sayfa 3 Sayfa 9 Sayfa 2 Aydınlıkevler’de Kadınca Bir Sohbet Aydınlıkevler’de simitçide her işi yapan Ayşe Ablamızla sohbet ettik. Her kadında olduğu gibi o da hayat mücadelesini kendi elleriyle veren, güçlü kadınlardan. Türkiye son on yılın en kritik seçimine gidiyor. Meydanlar, caddeler, sokak- lar seçime girecek partilerin ve bağımsız adayların bayrakları ve afişleriy- le doldu. Televizyon ekranları, gazeteler, internetin yanında kahvehane sohbetlerinde, dolmuş veya taksi muhabbetlerinde baş gündem 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan Genel Seçim. Zülfikar; Bir Mamak Hikayesi filmini duy- ar duymaz, muhabbet etmek istedik. Film- in mutfağında bir set ekibinden fazlasını bulduk. Film fikrinin oluşumundan ve film- den başlayıp Olgu Sanat Atölyesine giden yolllarını, neler yaptıklarını ve daha neler yapmak istediklerini dinledik. Sayfa 7 Soma’da Adaleti Kim Engelliyor? İnsan yaşamını hiçe sayarak madenleri düşük maliyet ve yüksek kömür üretim- iyle işleten ve yüksek karlar kazanan şirketlere işletme lisansı veren hükümet sorumlu değil midir? Sorumluluktan yakasını sıyırmaya çalışmak, hukuksu- zluk ve ahlaksızlık değil midir? 330 Bin Öğretmen Atama Bekliyor Eylülden beri mücadelelerine devam eden 2015 Şubat Ataması Platformu’ndan öğret- menlerimiz ile neden günlerdir Ankara sokaklarında olduklarını, eğitim ve sınav sistemini ve atanamamayı konuştuk. Adalet- li bir dağılım ile 40 bin atama talep eden öğretmenler sesleri duyulana kadar pes et- meyecek. Sayfa 9 Yüz yıldır elinin emeği- ni yemekten başka bir derdi olmayan Hacı- bayram’daki amele pazarını mesken tutan inşaat işçileri, Ankara Büyükşehir Beledi- ye’si tarafından açılan Dışkapı İşçi Lokali’n- de ranta kurban edili- yorlar. İşçiler görün- tü kirliliği yarattıkları öne sürülerek zabıta ve polisler tarafından lo- kale gitmeye zorlanıyor. İşçiler ise bu zorlama karşısında “Nerede bek- leyeceğiz!” diye tepki gösteriyorlar. Dışkapı’da “ İşçi” Lokali Rantı Sayfa 11 Endüstriyel Futbola Karşı TAŞRA Endüstriyel futbola karşı Fenerbahçe ta- raftar grubu. Taşra için futbol uzaklardan sevmenin, uzaklardan direnmenin, aşk- ların en büyüğü- nü uzaklardan yaşamanın ete kemiğe bürün- müş hali.. Sadece basit bir milletvekili seçimleri değil bu seferki. Milyonlarca seçmen sadece dört yıllığına kendilerini mecliste temsil edecek milletvekillerini seçmeyecek bundan daha çok nasıl bir ülke nasıl bir gelecek istediği- ni seçecek. Bir son veya bir başlangıç gibi değil pek tabi ki ama yakın gelecek açısından ta- rihsel bir önemi var. Çünkü Türkiye halkları bu seçimde: nasıl bir yönetim sisteminden başlayın da, yoksulluk, işsizlik, sömürü, baskı, ayrımcılık, baskı, şiddet, barış ve özgülükler gibi gelecekleri için en kritik mevzularda mevcut uygulamalara devam mı yoksa artık yeter mi diyerek sandığa gidecek.

Son baski sayı06

Embed Size (px)

DESCRIPTION

ahval sayı 6

Citation preview

Page 1: Son baski sayı06

Kadınlar İçin Artık Yeter Deme Vakti

Ahval-i Kadın

Seçim 2015

Haklarımız

Yargı Mı Dediniz?

Av.Murat Yılmaz

Umut Her Yerde!

Ahval-i UmumiyeSayfa 2 Sayfa 5 Sayfa 6 Sayfa 7

Sayfa 10

Sayfa 3

Sayfa 9

Sayfa 2

Aydınlıkevler’de Kadınca Bir Sohbet

Aydınlıkevler’de simitçide her işi yapan Ayşe Ablamızla sohbet ettik. Her kadında olduğu gibi o da hayat mücadelesini kendi elleriyle veren, güçlü kadınlardan.

Türkiye son on yılın en kritik seçimine gidiyor. Meydanlar, caddeler, sokak-lar seçime girecek partilerin ve bağımsız adayların bayrakları ve afişleriy-le doldu. Televizyon ekranları, gazeteler, internetin yanında kahvehane sohbetlerinde, dolmuş veya taksi muhabbetlerinde baş gündem 7 Haziran

2015 tarihinde yapılacak olan Genel Seçim.

Zülfikar; Bir Mamak Hikayesi filmini duy-ar duymaz, muhabbet etmek istedik. Film-in mutfağında bir set ekibinden fazlasını bulduk. Film fikrinin oluşumundan ve film-den başlayıp Olgu Sanat Atölyesine giden yolllarını, neler yaptıklarını ve daha neler yapmak istediklerini dinledik.

Sayfa 7

Soma’da Adaleti Kim Engelliyor?

İnsan yaşamını hiçe sayarak madenleri düşük maliyet ve yüksek kömür üretim-iyle işleten ve yüksek karlar kazanan şirketlere işletme lisansı veren hükümet sorumlu değil midir? Sorumluluktan yakasını sıyırmaya çalışmak, hukuksu-zluk ve ahlaksızlık değil midir?

330 Bin ÖğretmenAtama Bekliyor

Eylülden beri mücadelelerine devam eden 2015 Şubat Ataması Platformu’ndan öğret-menlerimiz ile neden günlerdir Ankara sokaklarında olduklarını, eğitim ve sınav sistemini ve atanamamayı konuştuk. Adalet-li bir dağılım ile 40 bin atama talep eden öğretmenler sesleri duyulana kadar pes et-meyecek.

Sayfa 9

Yüz yıldır elinin emeği-ni yemekten başka bir derdi olmayan Hacı-bayram’daki amele pazarını mesken tutan inşaat işçileri, Ankara Büyükşehir Beledi-ye’si tarafından açılan Dışkapı İşçi Lokali’n-de ranta kurban edili-yorlar. İşçiler görün-tü kirliliği yarattıkları öne sürülerek zabıta ve polisler tarafından lo-kale gitmeye zorlanıyor. İşçiler ise bu zorlama karşısında “Nerede bek-leyeceğiz!” diye tepki gösteriyorlar.

Dışkapı’da “ İşçi” Lokali Rantı

Sayfa 11

Endüstriyel Futbola KarşıTAŞRA

Endüstriyel futbola karşı Fenerbahçe ta-raftar grubu. Taşra için futbol uzaklardan

sevmenin, uzaklardan direnmenin, aşk-

ların en büyüğü-nü uzaklardan yaşamanın ete kemiğe bürün-müş hali..

Sadece basit bir milletvekili seçimleri değil bu seferki. Milyonlarca seçmen sadece dört yıllığına kendilerini mecliste temsil edecek milletvekillerini seçmeyecek bundan daha çok nasıl bir ülke nasıl bir gelecek istediği-ni seçecek. Bir son veya bir başlangıç gibi değil pek tabi ki ama yakın gelecek açısından ta-

rihsel bir önemi var. Çünkü Türkiye halkları bu seçimde: nasıl bir yönetim sisteminden başlayın da, yoksulluk, işsizlik, sömürü, baskı, ayrımcılık, baskı, şiddet, barış ve özgülükler gibi gelecekleri için en kritik mevzularda mevcut uygulamalara devam mı yoksa artık yeter mi diyerek sandığa gidecek.

Page 2: Son baski sayı06

MAYIS 2015 2Kadın

Yine bir seçim vakti geldi… Nüfusun yarısı, yüzde ellisi olduğumuz halde biz kadınlar için, seçimin önemi nedir peki, ne bekliyoruz, hangi barajların aşılmasını is-tiyoruz? Cevabı nerede, oy pusulasının ne-resinde bulabiliriz? Bir kadın olarak neye göre seçim yapacağız ya da seçimimizi kendimiz yapabiliyor muyuz?

AKP döneminde artan kadın cinayetle-rinden, bize yönelik şiddetten, tacizlerden, tecavüzlerden, iktidardakilerden başlayıp yanı başımızdaki kocadan, patrona küçük iktidarlara kadar sinen kadını aşağılayan dilden, davranıştan bıktık. Her seferinde biz kadınları yargılayan ama kadın katil-lerine iyi hal indirimleriyle ödüllendiren yargıdan, her gün en aşağılık biçimde be-denimize, ruhumuza saldıran medyadan da bıktık artık. Peki, biz kendimiz için bir şeyler bekliyor muyuz bu seçimden, bunu umuyor muyuz?

Kadın kotaları konuşulurken, şu partinin şu kadar kadın adayı var denirken kadınlar olarak ne kadar gündemimiz oluyor bun-lar? Yoksa şimdiye kadar zaten erkeklerin elinde kalmış yalan dolan dolu siyaseti teslim ettik ve bizi etkilemiyormuş, hatta bizle hiç alakası yokmuş gibi mi davrana-cağız?

Şimdiye kadar tek sigortası kocası ol-muş, evde çalışmış eve destek için dışarda çalışmış, çocuklarına bakmış, kocasından veya başka birinden şiddet görmüş, sokak-ta herhangi bir erkek tarafından taciz edil-miş, tecavüz edilmiş, bütün öldürülmüş kadınlar adına genç yaşlı her kadının en çok konuşacağı zamanlarda değil miyiz?

Hele ki artık çekilmez bir hayat sunulur-ken bizlere, tüm sıkıntılarıyla savaşıyla, yoksulluğuyla hayat mücadelesinin her yanıyla tekrar tekrar üzerimize gelirler-ken, bu iktidara karşı en çok konuşacaklar bizler değil miyiz, artık yeter deme vakti değil mi?

Kadınlarını yanına alan partiler değil bizlerin yanında duran, hatta kendisine kadın partisi diyebilen, sözümüzün yeri olduğu parti olmamalı mı seçimimiz? Mevcut hükümetin rant, yolsuzluk ile yarattığı düşman bir yer yerine her yerde bizlerin yaşadığı sıkıntıları yok etmek için kadın dostu kentler, işyerleri… Vb. talep etmemeli miyiz? Bütün çocuğun, yaşlı-nın, hastanın, evin bakım yükünü bizlere yıkanlara karşı bir alternatifi sunanları ve bu yükü kolaylaştıran hatta eşit olarak da-ğıtılmasını amaçlayan, maddi anlamda da destek sunan bir alternatifi seçmemeli mi-yiz? Kadın istihdamını artıracak, işsizliği azaltacak, eşitsizlikleri giderecek, ev işçisi kadınları güvence altına alacak bir seçe-nek yok mu? Barajlar işte tam bunlar için, kadınları yok sayan anlayışı yıkmak için aşılmamalı mı?

Bu seçim kadın seçimi!Eğer ki siyaset bizim yaşamımızı belirli-

yor hatta canımızı elimizden alabiliyor ise bu seçim ve sonrasında artık irademizi or-taya koyma vaktidir. Bu kirli siyaset adam-larının kirli çamaşırlarını biz mi yıkamak zorundayız? Yüzde elliyiz ama neredeyiz dememek için teslim etmeyelim başkaları-na oyumuzu da hayatımızı belirleyen hiç-bir şeyi de. O yüzden bizlerin, kadınların, vitrin için değil gerçekten bizler adına ko-nuşacakların mecliste olması gerekmiyor mu? Özgürleşmemiz için oyumuzu kulla-nabilmemiz gerekmiyor mu?

Barajlar, kotalar asıl bizler için, bizleri engellemek, sınırımızı haddimizi bildir-mek için konmadı mı? Bunlara hayır de-mek için, yeter artık demek için, kadınız varız demek için o barajı yıkmak, yerle bir etmek gerekmez mi?

Ahval-i KadınFatma Güleç

Kadınlar İçin Artık Yeter Deme Vakti

[email protected]ınca Sohbetler

Kadınca Sohbetler dizisinin ikincisiyle devam ediyo-ruz. Bu kez Aydınlıkevler’de simitçide her işi yapan Ayşe Ablamızla sohbet ettik. Her kadında olduğu gibi o da hayat mücadelesini kendi elleriyle veren, güçlü kadınlardan.

Ayşe Abla Ankaralı, evlendikten sonra Samsuna gitmiş. Üç kız bir erkek dört çocuğu var. “18 yaşımda evlendim, 19’umda çocuğum oldu.” diyor. Hep çalış-tım diyor yaptıklarını anlatırken. Markette ürün tanıtmaktan, sekreterliğe bir-çok işte çalışmış. “Belediye’de kadınlar için çalıştım. Kadınların el emeklerin-den gelir elde edebilmesi için organizasyon yapıyordum.” diyor. Kocaları buna bile göndermiyorlardı kimisinin, gider ikna etmeye çalışırdık diye her şekilde eve kapatılan kadınlardan bahsediyor.Bir Ara Boş Kalmadım!Hiç boşluk bırakmamış işleri arasında. Bir ara Samsun’da boş kaldığımda lif, iğne oyası, tül-bent kenarı yapıp pazara gittim. Eve gelip çocuklarla, ev işleriyle uğraşmaya devam tabi hep. Has-taneden temizlik işçisi olarak çalışmış. “Taşeron firmadaydım tabi, çok yorucuydu. Odaların a’dan z’ye temizliğini yapar-dım.” Oradan çıkıp kız kardeşi-nin desteğiyle emlakçılık yap-mış. Yine bir süre boş kaldıktan sonra dişçide aşçılık yapmış. 50 kişiye yemek yapıyordum diyor. “Yine bir süre boş kaldıktan son-ra burada kasiyerlik de, çay da, garsonluk da yapıyorum. Dört beş mesleği yapıyorum artık.” diyor gülerek.Ben Varım Demek!Hem evde hem dışarda çalışmak kendisini var etmek için önemli olmuş. Evde ayrı derdin yükünü en yorucu şekilde dışarıyla hafif-letmek belki bu. Belki de şöyle bakınca kadın olarak koca de-rinden kaçmak için patron kahrı daha mı çekilir geliyor ki acaba? Patronun da kocanın da çekil-

mez olduğu ortada değil mi?“Gençken bütün evraklarımı hazırlar çalışmak isterdim, yırtardı hepsini babamız yok kadın çalışmaz derdi. Ben sana bakamıyor muyum, otur çocuklarına bak deniyordu. Ben böyle başladım ve sonra ben varım dedim. Çok yoruldum, yoruluyorum ama çocuklarımın arkasındayım.”

Güçlü Olmasak Ayakta Duramayız!

Her şeye rağmen güçlü durmaya çalışıyor ka-dınlar. Ayşe Abla en çok da buna kızıyor. Bizler için “Ama daha çok ce-saretli olmalıyız.” diyor. Güçlü olmazsak ayakta

duramayız.

diyor. Peki nasıl oldu bu diye merak edi-yoruz hem dışarda çalış, hem ev ve çocuklar. Burada başka bir kadın giriyor devreye. Büyük kızının çok destek olduğunu söylüyor. Ben işe gidiyordum, kızım bakıyordu ufa-ğına. Unutamamış sanırız bu olanı bazen salçasız yemek yaptığından bahsediyor büyük kızının.

Erkektir , Erkek!Bu düzende kadın ola-rak, kadın gibi yaşama-nın pek de mümkün olmadığını anlamış Ayşe Abla. Anlamış ki ‘Hep erkekler öne alı-nır ya deneyimledim öğrendim erkek gibi yetiştirdim kızımı, bak-mayın çıtı pıtı gözüktü-ğüne.’ diyor. Kadın gibi kalabilsek, öyle bir düze-ni kurabilsek kim bilir nasıl bir ya-şamımız olurdu. Daha iyi olacağına inancımız büyük ya bunu kadınlarla beraber, dayanışma içinde yapabili-riz. Bir yerde hep erkektir, erkektir deniyor dedikten sonra biz de so-rumluyuz aslında diyor Ayşe Abla. Onları da kadınlar yetiştirdi sonuçta. E bizler ne öğrendik şimdiye kadar peki? Erkektir, erkek denerek bü-yüdük sonra bizler de söyler olduk bunu. Sorumluyuz evet kadın olarak hayat mücadelesini diğer kadınlarla el ele yürütmediğimiz için. Başka bir kadını yalnız bıraktığımız ve tüm erkektir, erkek denilenlere karşı be-raber durmadığımız için.

Merve/Aydınlıkevler

İran Mahabad’da Tara Otel’de çalışan Ferinaz Hos-revani’ye otel sahibi ve İran İstihbarat Teşkilatı İtlaat ele-manı olduğu söylenen dört kişi tecavüz girişiminde bu-lununca genç kadın otelin dördüncü katından atladı ve yaşamını yitirdi. Bunun üzerine sokağa dökülen

İran’da Ferinaz Yangını!halkın eylemleri sırasında otel yakıldı ve polis tarafından iki kişi öldürüldü ve çok sayıda yaralı var.Kadına yönelik şiddetin ola-ğan görüldüğü, tecavüzün, tacizin birilerince hak bilin-diği bugünlerde Ferinaz da kadınların direncinin bir sim-gesi oldu. Kadına yönelik sal-

dırılar pervasızlaşırken kadın katilleri ve katillerini azmettirenler nerede, nasıl yar-gılanacak ve resmi kurumlarca cezalandı-rılacak mı bilmiyoruz?

Sığınma Evlerinde Oyların Güvencesi Yok!Seçimleri her şeyin çö-zümü, halkın iradesinin meclise taşınması olarak görenler her yerde ve her-kesin oy hakkını güvence altına almıyor. Bunun bir örneği şiddet görüp sığın-ma evlerinde kalan ka-dınlar. Türkiye’de 2014 yılında 17 bin 792 kadın sığınma evlerine yer-leştirildi. Bu kadınlardan 16 bin 862’si bir şekilde fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik şiddete maruz kaldığı için bu

cezaevine dönüşmüş kadın sığınma evlerinde kalıyor. Bu kadar insanın o çok önemli oy hakkı neden güvence altına alınmıyor?

Kadın Koalisyonu Platformunun Yüksek Seçim Kuruluna yönelttiği “Sığınaklarda/Kadın Konukevle-rinde kalan kadınların oy kullanma hakkını güvence altına almak için ne tür önlemler alınmıştır?” sorusunun cevabı ise böyle bir çalışmanın ol-madığı olmuştur. Yine Aile ve Sos-yal Politikalar Bakanlığı’na burada-ki kadınların oy haklarını güvence altına almak için ne yapıldığı sorul-duğunda nerede sandık kurulacağına dair cevap verilmiştir.Kadınlara en başta yaşamı olmak üzere, haklarını vermeyenler bizlere umut da veremez.

Page 3: Son baski sayı06

3 MAYIS 2015Ankara

7 Haziran’da Ne için Tercih Yapacağız?Seçime birçok parti giriyor olmasına rağmen meclise girme olasılığının yüksekliği dört partiyi öne çıkıyor. Her gün bir yenisi açıklanan anketlerle bu dört partinin barajı geçip geçmemesi, çıkaracağı milletvekili sayıları üze-rinden 8 Haziran’da ki meclise ve olası hükümete ilişkin senaryolar oluşturuyor. Birçoğu algı yaratma amaçlı ya-yınlanan söz konusu bu anketler üzerinden sözüm ona uzmanlar kim için ne için belli olmayan sözde “istikrar” söylemleri üzerinden kararsız seçmen yönlendirilmeye çalışılıyor.Bütün manipülasyon ve yönlendirme girişimlerine rağmen bizler neye göre oy vereceğimizi biliyoruz:

Eksik Demokrasiye Devam Mı Artık Yeter Mi?

Seçimlerde 12 Eylül askeri diktatörlüğünün ülkemiz demokrasisinin boynu-na taktığı en önemli prangalardan biri olan %10’luk barajın yıkılıp yıkılma-yacağı belirlenecek. 35 yıldır sakat bir demokrasiye mahrum bırakılıp, oyum boşa gitmesin diye istemediği partilere oy vermek zorunda kalan seçmenler, bu seçimlerde demokratik tercihle-

rine ipotek koyan barajı yıkıp, sözde i s t i k r a r adına tekçi yö-netime devam mı yok - sa artık yeter

herkesin eşit ve özgür biçimde

temsil edilsin mi arasında bir tercihini

yapacak.

Padişahlık Mı Yoksa Çoğulcu Demokrasi Mi?

AKP, seçimlere hükümet olarak girmenin bütün avantajını kul-lanmasının yanında Anayasal olarak tarafsız olması gereken

Cumhurbaşkanı’nın açılış adı altındaki mitingleriyle de bu seçimi bir milletvekili seçiminden çok Tayyip Erdo-

ğan’ın sözde başkanlık hülyasının topluma kabul ettir-me seçimi haline dönüştürdü. Bu nedenle milyonlarca seçmen bu seçimde, dünya-nın hiçbir demokratik ülkesinde örneği bulunmayan her şeyin tek elde toplandığı sözde başkanlık özde ise padişahlık sisteminden mi yoksa kimliğini, kültürünü,

inancını, cinsiyetini özgürce yaşayabileceği çoğulcu demokratik bir sistemden mi yana olduğunu seçecek.

Kadın Cinayetlerine Devam Mı? Milyonlarca seçmen bu seçimde; evde, sokakta veya işyerindeki

ayrımcı uygulamalar, cinsiyetçi söylemler ve her geçen gün daha da artan şiddetle kadınlara yönelik baskı ve sömürünün derinleştirilip sıra-danlaştırılmasına neden olan erkek egemen muhafazakâr siyaset anlayı-şından mı; yoksa eşit ve özgür bir toplum için her şeyden önce toplumun yarısını oluşturan kadınların yaşamın her ala-nında özgürleşmesi gerektiğine inanan ve bunun yaşamsal kılınması için eko-nomiden, eğitime, söylemden uy-gulamaya cinsiyet eşitlikçi ve öz-gürlükçü bir siyaset anlayışından

yana olduğunu oylayacak. İş Cinayetlerine ve

Kölelik Koşullarına Devam mı?

7 Haziran’da sandıklarda, bir avuç patro-nun cebi daha fazla dolsun diye emek-çilerin iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirme pahasına, her türlü güvenceden yoksun bir şekilde, üç kuruşa kölelik koşullarında çalışmaya mahkûm olduğu; milyonlarca yurttaşın işsizlik, yoksulluk ve açlıkla terbiye edilmeye çalışıldığı sömü-rü düzeni ile herkese güvenceli iş, insanca üc-ret ve çalışma koşulları sağlayan, üretilen değerle-rin toplumda eşit ve adil bir şekilde paylaşıldığı, birleri sokaklarda aç gezerken birilerinin saraylarda ziyafetler çekmediği eşitlikçi ve adil toplumcu bir düzen arasında seçim yapılacak.

Gençlik Geleceğine Karar VerecekEzberci eğitim sistemiyle

beyinleri esir alınıp her türlü yaratıcılığı öldürülmeye çalışılan, eşitsiz ve yetersiz çalışma koşulla-rında ucuz işgücü olarak kabul edi-len, ötekileştirilen, her türlü arayışı ve sorgulaması tehlike olarak gö-rülüp, ehlileştirilmeye ve gelecek-sizleştirilmeye çalışılan yüzbinlerce g e n ç bu seçimde, k e n d i s i n e

Savaş Mı? Barış Mı?Mevcut siyasal iktidarın ve baş-kanlık hayalindeki büyük şefin dış politikadaki Osmanlıcı hayaller ile geleneksel inkar ve imha-cı anlayı-şın göster-melik söylem deği -

şiklikleri haricinde aynen devam et-mesi içerde ve dışarda halklarımızı kanlı kör bir savaşa doğru sürükle-

diği gerek içerde gerekse dışarda herkes tarafından malumun ilanı gibi tekrarlanması karşısında bu

seçimlerde insanların oy-ları her şeyden

çok içerde ve dışarda savaş mı yoksa barış mı tercihini gösterecek.

dayatılan bu tek boyutlu yaşam an-layışı ile kendini özgürce gerçek-leştirmesinin fırsat ve olanaklarını yaratan, gençliği tehlike değil eko-nomiden, siyasete, sanattan edebiya-ta, her alanda çok boyutlu, özgür ve dinamik yeni bir yaşamın kurucusu olarak gören bir yaşam anlayışı ara-

sında tercih yapacak.

Page 4: Son baski sayı06

MAYIS 2015 4Kent ve Yaşam

Terzi Abla - Ahiler

Angaralı’ya Sorduk:

Erhan - Keçiören

Adil Bir KPSS Ve Torpilsiz Atama İstiyoruz

Küçük Esnafı Koruma Yasası çıkacak diye söz verilmişti. Buna göre büyük marketler, AVM’ler belli bir saatte kapanacak, bazıları şehir dışına taşınacaktı. Ancak iş adamlarının baskısı ile tor-ba yasadan bu maddeler çıkarıldı. İş adamlarına güç yetmedi. Bu haliyle bize bir faydası olmadı. Seçimlerden sonra da değişmez bu. Zaten konu-şulanlarda esnafların lafı geçmiyor. Küçük esnaf yüzlerce kalem vergi ile eziliyor. Esnaf için ne yapılıyor. Hiçbir şey. Maalesef mahallelide para-sı olduğunda süpermarketlere olmadığında bak-kala veresiyeye geliyor. Küçük esnafı yaşatmak lazım.Yeni hükümetle adaletli sınavlar mesela KPSS bekliyorum. Benim hayatım bunlardan etkileni-yor. Her şey şaibeli. Her şeyde adillik istiyoruz aslında. Birçok yerde adalet yok. Gençler olarak adil bir atama ve adil bir sınav seçimlerden sonra beklentimiz. Bakın her seçim öncesi yine kendi-lerine yakın isimleri sınavsız sözleşmeli işe aldı-lar. Seçimden sonra da kadroya alacaklar. Alıştık maalesef bunlara. Hakkımız yeniyor.

Samimiyet ve Verilen Sözlerin Tutulmasını Bekliyorum

İnsan olarak karsımdakilerden samimiyet ve verilen sözlerin tutulmasını bekliyorum. Par-tilerle ilgili de değil. İnsanlara umut veriyorsunuz aslında. Mesela Haydar Baş Asga-ri ücret 5.000 lira olacak diyor. Ne anlamı var. Va-atlerin halka açıklanması gerekir. Kaynaklar anla-tılmalı halka.Halk için yapılan pek bir şey yok maalesef. Seçmen-den oy alabilmek için riyakârca konuşmalar oluyor. Gerçekçi olan-

lar önemli. Herkese oy verdik ne kadarını karşıladılar ki beklentile-rimizi. Bizler için yapılan bir şey yok. Bürokratlar kendi adamları-

na kazandırıyorlar hep. Artık açıklamaları yok bunların. Kendi gruplarının çıkarla-rının, para kaynaklarının pesinde, başkanlık diyorlar

yine iktidarlarının peşinde-ler. Milletvekili olmak için milyonlarca paralar dönüyor.

Esnaf olarak konuşmu-yorum, insan olarak bu hepimizi etkiliyor.Nejdet Abi– Dikmen

Hayat Şartları Eşit Olsun İsterimAslında Güneşevler, Hasköy bölge-sinin tabanı AKP’nin arka bahçesi değildir. Burada şöyle bir durum var; aile büyükleri cami ve din üzerinden

AKP’yi sa-

hipleniyorlar. Oysaki bence temelde tek bir ayrım vardır; Ezen, ezilen. Ama benim değerlerim ezilenin ya-nında durmayı gerektiriyor. Ama bizdeki sınıflama dindar ve dindar olmayan üzerinden dönüyor. Ben emekçinin, küçük esnafın neden sağ partilere oy verdiğini anlamıyorum.Örneğin CHP’nin vaadi. İki maaş ik-ramiye bana makul geliyor. Tam bir çözüm değil tabi ama hayat şartları eşit olsun isterim. HDP barajı aşarsa bunlar iktidar ola-maz. Gitmemek için direnecekler. Ama geçemezse yoğun bir karmaşa çıkacaktır. HDP’nin barajı geçme-si kendini azınlık hissedenlerin de-mokratik haklarının genişlemesini sağlayacaktır. Geçemezse faşizan düzen daha da çetinleşecektir.Eline Kuran alarak siyaset yapıyor. Din üzerinden, milliyetçilik üze-rinden düşünürsen Türkiye’de hep yüzde 10- 15 kararsız bir kesim

var. Bu kesim sonuçları belirliyor.Haydar Abi - Hasköy

Hangisi Sosyal Adaleti Savunuyor-sa Onu Savunurum, Sahiplenirim

Her seçimin anlamı vardır. Kritik bir dönem deniyor yine. Özgürlüklerin genişlemesini, daha yaşanır bir ülke bekliyoruz biz artık. Ataerkil bir top-lumu o kadar derinden yaşıyoruz ki kadınların öldürülmesi, şiddet hep var. Lafla değil icraatla diyorlar ya mesela eş başkanlık diye bir şey var. Bunu uygulayanlar var, örnek alın-ması gerekir. Bunun yanında kadın olarak bekliyorum ki toplum olarak bilinçlenelim bu konuda. Hangi parti halkı düşünüyor, hangisi sosyal adaleti savunuyorsa onu sa-

vunurum, sahiplenirim. Bu sistem-de ne kadar ne olabilir ki zaten. Ne kadar bu toplumda sosyal eşitsiz-likleri ortadan kaldıracağını söyle-yen bir parti varsa onu desteklerim. Ben bu seçimde barajların yıkılma-sıyla daha güzel bir şeyler olacağı-nı düşünüyorum.

Artık Barışı Hiç Kimse Engelleyemez!Asgari ücret için söylenenler güzel ama geri kalan ne olacak maaşın gidece-ği yer de var. Bir maaş ikramiye diyorlar mesela. Hepimizin maaşı aynı mı? İki ikramiyesi de o kadar olacak ve bu adalet mi olacak? Neredeyse bir gök-yüzünü vaat etmediler o kaldı. Şimdi herkes alevinin, milliyetçinin, kürdün,

türkün oylarına oynanıyor. Adalet hiçbir yerde yok, hiçbirimiz için yok. Secim sonrası bizim toplumsal çıkarlarımız sadece parti liderlerine de bağlı olduğunu düşünmüyorum. Bugün kardeşlik, barış hepimizin sorunu. Sonrasına artık bunu bekli-yoruz. Onlara bağlı değil artık halk bunu isteyecek. Çözüm deniyorsa bu devam etmeli, kesinlikle olacak, kimse engelleyemez. Şimdiye kadar savaşa harcanan para ile geri kalmış yerlerimize harcansa herkesin ara-bası olurdu. Bütün partilere rağmen bu halk bunu çözecek. Ben Trab-zonluyum bu ülkenin çimentosudur Trabzon. Güneydoğu benim Trab-zon güneydoğunun. Bir sürü halkla tırnak gibi olmuşuz bu ülkeyi bu ka-dar yormaya gerek yok. Çözümü her şeye rağmen halk istiyor!Hüseyin Küz – Aydınlıkevler

Herkes Koltuk SevdalısıHerkes koltuk sevdalısı. Baykal gibi. Bahçeli de koltuğu bırakamı-yor. Bence CHP-MHP hükümeti ku-rulacak. HDP kesinlikle barajı geçer. Artık mevcut hükümetten mevcut partiden bıktık. Çırpınıyorlar şimdi. Bunun için savaş da çıkarırlar. Bun-lar koltuğu bırakmamak için her şeyi yapar. Simdi vatan sevgisi de kal-madı her şey ekonomi oldu. Herkes cebini düşünüyor. Kim geldi de ne gördük neyi savunacağız ki. Birbiri-mizi yediğimiz devirler kapandı. Se-çimlerden yeni anayasanın değişme-sini bekliyorum. Artık silahlar değil siyaset konuşsun.Artık konuşarak halledilmeli mese-leler. Olan halka oluyor.Çorumlu Usta- Hüseyingazi

Seçimlerden Ne Bekliyorsunuz?

Page 5: Son baski sayı06

5 MAYIS 2015Emek

Seçim [email protected]ımızMuttalib: Suriyeli İşçilerin Günahı Ne?

Muttalib’le Hasköy’de Cuma çıkışı bir yandan elimizdeki broşürleri cemaate dağıtı-yoruz bir yandan muhabbet ediyoruz. Muttalib Suriye’de savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınan 2 milyon 300 bin mülteciden biri. Ama herhangi biri değil en azından benim tanıştıklarım içinde. Gözleri çakmak çakmak konuşurken. Öfke dolu. Aynı zamanda belki de olayları bu kadar derinden anlayabilen az sayıda mülteciden biri. Kardeş-leri ve ailesiyle Önder’de oturuyor. İçinde, iki yarası var biri Halep’ten Türkiye’ye gelirken bırakıp geldiği nişanlısı diğeri ise mesleğinin burada sırf Suriyeli olduğu için sömürülmesi. İlkini geçerek sözü Muttalib’e bırakıyorum;Kampların Hapishaneden

Farkı Yok16-17 şehir gezdik diyor. Adana, Antep, Bursa, Afyon… Ben o kada-rını göremedim diyorum. Gülüyor. Keyiften değil diyor. Ben çocuklu-ğumdan beri tekstil çıraklığında ye-tiştim. Suriye’de iyiydi durumumuz. Ustalık yapıyordum orda. Babam ve abim ise demirci ustası.Suriye’de savaş hiçte buradan gö-züktüğü gibi değil. Öyle bir şey ki belli yerlerde hayatını süren yine sü-rüyor ama biz süremedik. Kim bıra-kıp gelmek ister toprağını. Bir yanda Esad bir yanda Işid, Kaide. Her 100 metrede bir kontrol noktaları var. 15 yaşından yukarı kimi yakalarlarsa götürüyorlar. Esad’ın yanında sava-şanların çoğu böyledir diğerleri de Hristiyan falan. Onlarda korkuyor-lar. Bizde kaçtık. Bu bizim savaşı-

mız değil ki. Kaçtık kampa geldik. Duramadık orada. Hapishaneden farkı yok kampların. 12 saat 30 lira YevmiyeAdana’ya geldik lokantada çalıştım. 900 liraya. Yetmiyordu. İşimi yap-mak istiyordum. Tekstil işi için Bur-sa’ya göçtük. Orada da tutunamadık. Sonra Ankara’ya geliyorlar. Bu-gün Siteler’ de en düşük yevmiye 60-70 lira iken günlük 12 saat 30 liraya çalışıyor Muttalib. 250 lira kira veriyorum. Elektrik su yeme içme hangi biri-ne yetsin diyor. Mahalleyi soru-yorum. Bize çok yardımcı oldular

ama birileri var diyor yolda çevirip Suriyeli misin Türk müsün diye sorup saldıran-lar. Suriyeli işçilerin günahı ne? Cemaatten bu arada tek tük duaya kalanlarda çıkıyor. Suriyeli dilencilerle birlikte Sitelerin yolunu tutuyoruz.

E.Adem Demir

Ankara Bü-yükşehir Belediyesi parsel

parsel parsellenen arsa, arazi robo-t,sayaç rantlarından sonra şimdide günlük yevmiyeyle çalışan işçinin cebine gözünü dikti. Her şey Bü-yükşehir Belediyesinin Dışkapı Köprüsü altına açtığı “İşçi” Lokali ile başladı. Aslında adı İşçi Loka-li olan ancak Ankara Halk Ekmek Bayisi olan bu yer sanki İşçiler için dinlenme tesisiymiş gibi Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin yalan

tefrikası Ankara Gazetesi’nden ve bazı yayın kuruluşlarından duyurul-du.

Görüntüyü Bozuyorsunuz, AB Uyum Yasalarına UymuyorsunuzUlus’ta Ankaralının 100 yıldır “Amele Pazarı” diye bildiği Hacı-bayram Hükümet caddesi civarı Tür-kiye’nin ve Ankara’nın değişik yer-lerinden gelen günlük yevmiye ile karınlarını doyurmaktan başka derdi olmayan işçilere Mayıs ayının onü-çünde zabıtalar ve polis tarafından müdahele edildi. Üstelik gerekçe olarak “Görüntü kirliliği yaratıyor-sunuz.” Denildi. İşçilerin, Nerede bekleyeceğiz? Artık kaldırımda da mı duramayacağız? Sözleri üzerine

ise asıl mesele ortaya çık-tı. Zabıtalar “İşçi” Lokali açıldığını ve oradan başka yerde bekleyemeyecekle-rini söyledi.Sabahın beşinden sekiz dokuza kadar günlük yev-miyeli işçi arayanlar yüz yıldır olduğu gibi yine Ha-cıbayram’a geliyor. Ancak işçiler artık kazma, kürek-lerini “AB” uyum yasaları kılıfı altında, işçilere pa-halı çay ve simit satmak isteyen Büyükşehir Bele-diyesi yüzünden artık sak-lamak zorunda.

Bekir/Hasköy

Genel seçimlere oldukça kısa bir süre kaldı. Bu vesileyle kimler oy verebilir, sandık baş-larında kimler bulunabilir, seçim sonuçlarına nasıl itiraz edilir gibi konularda bilgi vermek istedik. Seçme ve seçilme hakkı Anayasa’nın 67.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; Yurttaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faa-liyette bulunma ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir.Seçimlerde izlenmesi gereken prosedür ise 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Seçimler Nasıl Yapılır?Seçimler, serbest, eşit, tek dereceli genel oy esaslarına göre yapılır. Seçmen oyunu kendisi kullanır. Oy gizli verilir. Oyların sayımı, dökümü ve tutanaklara bağlanması açık olarak yapılır.Kimler Oy Kullanabilir, Kimler Kullana-maz?On sekiz yaşını dolduran her yurttaş, seçme ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.Ancak; - Silahaltında bulunan erler, onbaşılar ve kıta çavuşları (Her ne sebeple olursa olsun, izinli bulunanlar da bu hükme tabidir),- Askeri öğrenciler, - Ceza infaz kurumlarında hükümlü olarak bulunanlar, - Kısıtlı olanlar,- Kamu hizmetinden yasaklı olanlar, Oy kullanamazlar. Sandıklarda Dikkat Edilmesi Gerekenler-Sandık çevrelerinde sandık görevlilerinin dışında müşahitler ve itiraza yetkili kişiler de bulunabilir. Basın görüntü ve bilgi alabilir. -Seçimin güvenliğini sağlamakla yükümlü kolluk kuvvetlerinden başka, resmi üniforma ve silah taşıyan kişiler sandık çevresine gire-mezler. ( örn: özel güvenlik görevlileri) -Sandık alanında siyasi parti ya da adaya ait rozet amblem vs. taşınamaz; propaganda yapılamaz. Oy Verme-Oy verme işlemi 08.00 ila 17.00 saatleri arasında yapılabilmektedir. -TC Kimlik numarası içeren bir resmi kimlik belgesi ibraz edilmedir. ( Nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport vs.) -Seçmen listesinde kişinin adı bulunduktan sonra mühürlenmiş oy pusulası, zarfı ve tercih mührü seçmene verilir. -Mühür işaretlenmiş alana basılır, Pusulanın başka hiçbir yerine basılırsa oy geçersiz olur. -Oy verme bölmesine cep telefonu ve diğer haberleşme ve görüntü kaydedici araçlarla girilmesi yasaktır. Oyların Sayımı Ve İtirazlar -Sandıklar saat 17.00 den önce açılamaz. -Sayım ve döküm açık olarak yapılır. Oy verme yerinde bulunanlar izleyebilirler. -Oylar orada hazır bulunanların görebileceği şekilde gösterilerek ve yüksek sesle okuna-rak sayılır. -Oyların sayılmasından sonra sandık sonuç tutanağı düzenlenir ve mühürlenir. Bu tuta-nağın örneğinin sandık kurulunda yer alan siyasi partili üyelere ve seçim müşahitlerine verilmesi gerekir. -Sandıklarda yapılan işlemlere alınan karar-lara karşı her seçmen sandık kuruluna sonuç tutanağı hazırlanana kadar şikâyette bulu-nabilir. Eğer şikâyet reddedilir ya da sandık kurulunun çeşitli kararları yerinde görülmez ise İlçe Seçim Kurulu’na itiraz edilebilir. İti-raz oy verme gününden bir sonraki Salı saat 17.00’a kadar yapılabilir.

Ulus’da “Ameleler”Görüntüyü Bozuyormuş!

Page 6: Son baski sayı06

MAYIS 2015 6Türkiye’den Haberler

Av. Murat Yılmaz

Yargı Mı Dediniz? Artık hepimizin bildiği bir gerçek var; yargı

hiçbir zaman bağımsız değildir, olmamıştır. Türkiye’de yargı hep siyasal iktidarın dene-

timinde bir baskı aracı olarak kullanılmıştır. Direnenlerin oldukça sık karşılaştıkları baskı-lar ve cezalandırmalarla artık aldıkları kararlar yüzünden hâkimler, yaptıkları soruşturmalar nedeniyle savcılar yüz yüze gelmektedirler.

Yargı bağımsızlığının olmadığını avukatla-ra karşı, yani savunmaya yönelik saldırılarda sıkça söylemiştik. Savunmaya yönelik saldı-rılar esasen bu ülkenin direnenlerine, ezilen-lerine, muhaliflerine yönelik saldırının bir parçasıdır. Direnenleri sindirmek için, sadece onlara saldırıyla yetinmeyen siyasal iktidar, aynı zamanda onların avukatlarına da yargı mekanizması (polis-savcı-hâkim) aracılığıyla saldırmıştır.

Savunmaya yönelik saldırının vahameti-ni anlamayanlar, bugün savcı ve hâkimlerin tutuklanması ile ülkede hukukun olmadığını söylemektedirler.

Elbette siyasal iktidar istediği kararı verme-yen hâkimi, hoşuna gitmeyen soruşturmayı yürüten savcıları tutuklayarak diğer hâkim ve savcılara gözdağı vermektedir. Böylece siyasal iktidar hoşuna gitmeyen kararlar ve-rilmemesini, mahkeme kararlarının uygulan-mamasını, istemediği soruşturmaların yapıl-mamasını sağlamaya çalışacaktır.

Artık mahkemeler birbirlerinin kararlarını tanımamakta, mahkeme kararları infaz edil-memekte, müebbet hapis cezası verilen bir kısım dosyalar tek duruşmada beraatla sonuç-lanmaktadır.

Bu bizler açısından elbette şaşırtıcı değildir. Çünkü bizler biliyoruz ki, bu ülkede yargının

talimatlarını yerine getiren hâkim ve savcılar hiçbir zaman hukuka, vicdana ve hakkaniyete göre işlem yapmadılar. Bugün meslektaşlarını tutuklayan hâkimler, tutuklamayı doğru bulan hâkim savcılar, tutuklamalar karşısında ses çı-karmayanlardan elbette adalet beklenemez.

Bir elin parmağını geçmeyen itirazlar dışın-da tüm yargı camiası büyük bir sessizlik ve uyumla olan biteni izlemektedir. Güç kimde ise ona göre pozisyon alan hâkim ve savcıla-rın mesleki, insani ahlakları olmadığı gibi vic-danları da körelmiştir.

Adalet Sarayı yazan koca koca adliye bina-larında hiçbir zaman adalet olmadı olmaya-caktır. Bugün hukukun ayaklar altına alındığı-nı söyleyenler, söz konusu devrimciler, işçiler, Kürtler, yoksullar, öğrenciler, ezilenler olunca hukuku ayaklar altına almakta hiç tereddüt et-memişlerdir.

Demokratik hak ve özgürlüklerini kullanan muhaliflere onlarca yıl hapis cezası verenler, hasta tutsakları tahliye etmeyenlerin söyledik-leri hiçbir şey inandırıcı olamaz.

Halkı sindirmek için yargıyı baskı aracı ola-rak kullanan siyasal iktidar, bu kez daha önce kullandığı ancak bugün arasının bozulduğu hâkim ve savcıları dize getirmek için soruş-turmalar yapmakta, bununla yetinmeyerek tu-tuklamalar yaparak hukuk tanımaz olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

Bu baskılara maruz kalan hâkim ve savcıla-rın ağızlarından dökülen “hukuk ve adaletin” artık bir önemi yoktur. Dün hukuk ve adaleti ayaklar altına alan, baskı aracı olarak kulla-nanların tek bir söz etmeye dahi hakları yok-tur.

Yaşananların ilk olmadığını ve son da olma-yacağını biliyoruz. Egemenlerin çıkarlarına göre devri biten, işlevi kalmayanlar atılacak; yerine daha kullanışlı olanlar tercih edilecek-tir.

Bizler, adaleti kendi vicdanlarımızda, ezi-lenlerin yanında arayacağız. Yani yargı meka-nizmasının asla özne olarak kabul etmedikle-rinin yanında. Saraylardan beklentimiz yok, zaten saraylara da sığmayız. Halkız, halklarız.

Sizin hukukunuz yok! Ama bizim adalet arayışımız baki.

Gerçek adaleti var etmek için sokaktayız. Sokakta olacağız.

Hukuk yoksa sokak var!

AKP Savaş İstiyor

Ülke içinde gerilim, çatışma ve herşeye laf yetiştirme te-laşında olan AKP, Ortadoğu’yu da atlamıyor.

Suudi Arabistan Krallığı-nın Yemen’e saldırmasın-dan sonra AKP bu saldırı koalisyonun içinde olaca-ğını açıklamıştı. Suriye, Irak, Mısır ve Li-bya’da birçok karanlık ilişkiler içinde olan AKP gerek ülke içinde gerek dı-şarıda savaş taraftarlığıyla eleştiriliyor. Geçtiğimiz günlerde, İran Genelkurmay Başkan Yar-dımcısı : Kimse Suriye milleti ve devletine karşı

Türkiye’nin üslendiği rolünü unutmayacak. Suudi Arabistan, ABD ve bazı ülkeler, Yemen’e insani yar-dımlarımızı engellerse bölgede onların kontrol etmekte zorlanacağı bir yangın çıkar” diyerek, Türki-ye’nin savaş isteyen politikalarını eleştirdi.

Çiller’den Sonra ErdoğanAmsterdam’dan İstanbul’a uzanan cinayetlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın çevresiyle ilişkili olduğu iddia edildi.

Hollanda gazetesi De Telegraaf, Hollanda’da baş-layıp İstanbul’a sıçrayan ve ‘mafya hesaplaşması‘ olarak nitelenen cinayetleri yazdı. Gazete başsayfasının tamamını bu habere ayırdı. “Mafya hesaplaşması Erdoğan’a uzandı” manşeti attı ve Erdoğan’ın fotoğrafını kullandı. Son olarak geçen haftasonu Amsterdam’da ismi yeraltı dünya-sıyla anılan Barış Önder otomatik silahla taranarak öldürüldü. Telegraaf, Barış Önder’in, aralarındaki anlaşmazlık nedeniyle Sedat Şahin grubu tarafından öldürüldüğünün düşünüldüğünü belirtti. Soruştur-

mayı yürüten savcının hazırladığı dosyaya dayan-dırılan haberde, yeraltı dünyasının tanınan isimle-rinden Sedat Şahin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çevresiyle ilişkisi bulunduğu öne sürüldü.Güç nereye kadar?Şahin grubunun Hollanda’daki isimlerinden Ze-keriya K.’nın yaptığı telefon görüşmeleri savcılık dosyasında yer alıyor.Zekeriya K. ile telefonda görüşen kişi, ‘Başba-kan’ dediği Erdoğan’ın bir danışmanı ile irtibat kurabileceğini belirtiyor. Erdoğan’ın danışmanı-na Zekeriya K’yı, “işadamı” diye tanıtabileceğini söyleyen aynı kişi, Erdoğan’ın Sedat Şahin’den çok etkilendiğini anlatıyor. Savcılık dosyasında bu bölüm, “Yeraltı / yerüstü. Güç nereye kadar uzanıyor?” başlığıyla yer alıyor.Sedat Şahin’in kardeşi Vedat Şahin, Aralık ayın-da İstanbul’da öldürülmüştü. Atilla Önder’in oğlu Barış Önder de geçtiğimiz günlerde Amster-dam’da öldürüldü. Avrupa genelinde uyuşturucu ticareti yapan bu iki grup arasında husumet var.

Arınç : “Saray Var Ama Adaletimiz Yok”Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcü-sü Bülent Arınç “13 yıllık AKP döneminde adalete güvenin azaldığını söyledi. “Yargı, 10 tane kurum içinden sondan 3’üncü ya da 4’üncü sırada. Yargıya olan güven bitmişse kafamızı ellerimizin arasına alıp düşünmemiz lazım. Saraylar yaptık ama adalete, yargıya duyulan güveni artıracak çalışma yapmamız lazım” dedi.Bir süredir, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la ters düşüp birçok konuda konuşmalar yapan, ama sonra sözlerini geri alan veya susan Bü-lent Arınç’ın sözleri dikkat çekici. Adalet ya da yargı dediğimiz şey, güçlünün güçsüzü ezdiği bir sanat haline geldi. Eşek arılarının delip geçtiği zavallı bal arıla-rının takıldığı peteğe benze t i r sek böyle bir adalet ol- maz olsun. Adalet kutup yıldızı gibi, ahlaki temellere ihti- yaç var.

Erdoğan’a Yakın Ol Gerisini Merak Etme Sen!

Gün geçmiyor ki, Akp’ye ve Cumhur-başkanı Erdoğan’a yakın duranlara ta-nınan ayrıcalıklara bir yenisi eklenme-sin. AKP’li firma-lara özelleştirme ve

ihalelerde çekilen peşkeşler “yok artık” dedirtiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oğluna yapılan ayrıca-lıklar gizlemeye bile gerek duymadan, ulu orta açık açık yapılıyor. Esnafın ve çalışanın vergi yüküyle iflasa, intihara sürüklendiği bir ülkede, şimdi de, Cumhurbakanı Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen şirketlere ait 3 mil-yar 32 milyonluk vergi borcunun silindiği öğrenildi. 17 – 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları sürecinde ortaya çıkan ses kayıtlarında “Bu milletin a... koyacağız” diyen Cengiz İnşaatın sahibi Meh-met Cengiz’in 420 milyon vergi borcunun silindiği ortaya çıktı. AKP hükümeti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen şirketlere ait tam 3 milyar 31 milyon 485 bin liralık vergi borcunu sildi.Bu vergi kıyağından faydalanan firmaların bazı-ları şunlar : Akfen Gayrimenkul Y.O A.Ş.’nin yüzde 98,Albayrak Gayrimenkul Y.O. A.Ş.’nin (Yeni Şafak Gazetesi) yüzde 97,8,Cengiz İnşaat San.Tic. A.Ş’nin yüzde 100,Elektromed Elektronik Sanayi ve Saglık Hizmet-

leri A.Ş.’nin yüzde 95,4Şişli Florance Nightingale Hastanesi’nin yüzde 90,9 borcunun silindiği ifade ediliyor.

Page 7: Son baski sayı06

7 MAYIS 2015Türkiye’den Haberler

[email protected]

Ahval-i UmumiyeHayri Baba

Umut Her Yerde!13 yıl sonra el birliğiyle, gönül birliğiyle, inanç birli-ğiyle “biz bu oyunu bozarız!” diyebilme günlerine ilk defa bu kadar yakınız. Bizlerin sesi duyulmasın, bizler görünmeyelim diye ko-nan o “yüce” barajın aşılıp alaşağı edilip yıkılmasıyla, yıllardır barajla önü kesilen, barajla korkutulan, sindi-rilen o umut, o inanç, o güven her yana her yanımıza yayılıp, toprağı, toprağımızı yeşertip verimli kılacaktır. Üstelik hayal değil çıplak bir gerçek olarak açık ve net bir şekilde, barajın geçilmesiyle, bizden olanlar, bizler-den olanlar ortalarda, bizim gibi gezinecek. Bizim gibi, bizlerden oldukları için, dert anlayacak, dert dinleye-cek, dertlerimize deva üretmeye çalışacaklar. Her gün her saat, artık tahammül edilemez bir hayatı yaşıyoruz. Yüce devletluların ve etrafında pervane ol-muş el pençe duran zevatın söyledikleri ve yaptıkları bizlere saç baş yolduruyor. Kim ne söylüyor, daha önce ne söylemişti her şey karmakarışık. Söylediklerinin hangisi doğru hangisi yanlış artık anlayamıyoruz. Yalan, yanlış, kumpas, kandırmaca, pusuya düşürme bu siyasetin temel düsturu olmuş. Açığını kollama, şantaj, dedikodu ve algı operasyonları gırla gidiyor. Siyaseti böyle bilen ve böyle yapanlar için mevki, makam yol-suzluk, rüşvet, talan için isteniliyor. Son yıllarda ortaya saçılan yolsuzluk ve rüşvet işlerinde adı en çok geçenle-rin siyaseti nasıl çirkef ve yılışık yaptıkları düşünülün-ce, “ayinesi siyasettir kişinin lafa bakılmaz” diyorsun. Siyaseti kirli, ikiyüzlü, yalan dolan, güvenilmez, kay-pak olanların ahlaktan ve vicdandan nasiplendiğini söy-leyemeyiz. Ahlak ve vicdanla siyaset yapmayanlardan da, hayırlı bir iş, halktan, yoksuldan yana bir iş bekle-yemeyiz. Ahlak ve vicdanın olmadığı yere, yolsuzluk, rüşvet, çirkeflik, pişkinlik, pislik girer her yanı koku, çürümüşlük kaplar. Siyasette en üst makamların bile itibarının, ciddiyetinin, ağırlığının kalmadığı, mahkemelerin, hak ve adaletin arandığı yerlerin çocuk oyuncağına döndüğü çok derin sancılar yaşanan bir süreçten geçiyoruz. Ülkenin, top-raklarımızın acil çözüm bekleyen sorunları dururken, kendilerinin, ailelerinin, hanedanlarının çıkarlarını, mevki makam ikballerini korumak peşinde koşanlardan artık bir fayda gelmeyeceği iyice ortaya çıkmıştır. Artık onlara “güle güle” deyip kapıyı gösterme zamanı gel-miştir. Meclise gönderilen vekiller, bizlerin toplumun atadığı seçtiği vekillerdir. Kendi aklımız, vicdanımız, ahlakı-mız seçtiğimiz vekilde ortaya çıkar. Ne söylemek iste-diğimiz, ne derdimizin olduğu seçtiğimiz kişiden belli olur. “Bana vekilini söyle sana kim olduğunu söyleye-yim” misali, seçtiğimiz vekil bizim kim olduğumuzu, hangi ahlak ve vicdanda olduğumuzu gösterir. Siyaseti ahlakı ve vicdanı için bir sınav yeri belleyip, ona göre yaşayıp oturup kalkanları meclise vekillerimiz olarak göndermekse muradımız, barajı aştırıp bunu göstermek gerekiyor. Siyasette kirliliği, yalanı dolanı, madrabazlığı, çirkef-liği, pişkinlik ve yılışıklığı, şirretlik ve iftiracılığı değil de; ahlak ve vicdanı, temizlik, doğruluk, dürüstlük ve erdemi, umut, inanç ve güveni yaşatmaya çalışanların barajları aşıp meclise girmesi demek, siyasetin tartışıl-ması, yeni bir siyasetin oluşması ve diğer siyasetçilerin de utanıp, doğru siyasete gelmesine imkan açmak de-mek. O yüzden, sade bugün için değil, temiz, dürüst, açık siyasete ulaşmak için de o barajın aşılması gere-kiyor. Eğer diyorsak; Yoksulluk, yolsuzluk, rüşvet son bulsun,Adalet, hak hukuk yerini bulsun,İnançlar özgürce baskısız yaşansın,Doğa, çevre, yeşil, parklarımız yaşatılsın, çoğaltılsın, Umut olsun, güven olsun. Evet, bunları diliyor ve arzu ediyorsak, bunları kendi-ne dert edinen, ilke olarak önüne koyanları tercih edip meclise göndermek gerekmez mi? Onu sultan, başkan yaptırmamak gerekmez mi? Yeni bir Türkiye sayfası açmak gerekmez mi?Onu sultan, onu başkan yaptırmamak için, siyasetin değişmesi için el ele, gönül birliğiyle, inançla ve en çok da büyük bir umutla, bugün o baraja yüklenmek gerekmez mi? Ne dersiniz?

AKP El-Nusra’ya Yardım EdiyorIndependent gazetesi, Türkiye ve Suudi Arabis-tan’ın, aralarında El Kaide bağlantılı örgütlerin de bulunduğu Suriyeli ‘cihatçıları’ destekledik-lerini yazdı. Bu durumun Batılı hükümetleri en-dişelendirdiğini belirtti. Haberde, ‘Suudi Arabistan ve Türkiye’nin, El Nusra Cephesi’ni de içeren Fetih Ordusu’na si-lah ve para yardımı yaptıkları geçiyor.“Independent’a konuşan diplomatlar, Mart ayı başında Recep Tayyip Erdoğan’ın S.Arabistan Kralı Selman’ı ziyaretinde anlaşmaya varıldığı-nı ifade ediyorlar. Bu anlaşmadan sonra, AKP Türkiye iç politikasında da değişiklik yaparak, İç Güvenlik, Çözüm gibi işlerde verdikleri tüm sözleri geri aldıkları konuşuluyor. Ocak ayında hayatını kaybeden Kral Abdul-lah’dan sonra S.Arabistan ve Türkiye ilişkileri-nin sıkı fıkı olduğu belirtiliyor:Ahrar-üş Şam ve Cund el Aksa gibi cihatcı ör-

gütleri içeren Fetih Ordusu’na Türk yetkililerin de ‘lojistik ve istihbarat desteği sağladıklarını itiraf ettikleri’ belirtiliyor. Fetih Ordusuna ya-pılan yardımların El Nusra’ya gittiğini de ya-lanlamıyorlar. Haberde Fetih Ordusu’nun İdlib’i ele geçirip Şam rejiminin kontrolündeki bölgelere ilerle-diği belirtiliyor. El Nusra’nın operasyona 3 bin savaşçı temin ettiği ve Lazkiye’ye yönelik bir saldırı konumuna ulaştıkları da aktarılıyor.

İdama Mahkum Edilen Mursi “Eski Cumhurbaşkanı” Oldu

AKP Mısır’da da tavır değiştirdi. S. Arabistan Kralıyla içli dışlı olmasından sonra, AKP ve Erdoğan’ın hem içeride hem de dışarıda fark-lı politikalara girişmesinin bir örneği de Mı-sır’da görüldü. Mısır’da 2013 yılının Temmuz ayında gerçek-leşen askeri müdahalenin ardından Mısır’la tüm ilişkiler kesilmişti. Müdahale sonrasında açıklamalarda, hapse konan ve idama mahkûm

edilen Muhammed Mursi için ‘Seçilmiş Cumhurbaşkanı’ tabirini kullanan Dışişleri, son açıklamasında ‘Eski Cumhurbaşkanı’ ifadesini tercih etti.Yakın döneme kadar Mısır’ın meşru lideri olarak Müslüman Kardeşler (İhvan) lider-lerinden Muhammed Mursi’yi gördüğün-de ısrar eden AKP, son açıklamasında ise Mursi için “Eski Cumhurbaşkanı” ifadesini

kullandı. Bu önemli değişikli-ğin amacının, Mısır ile Mısır’ın Cumhurbaşkanı Sisi ile ilişkileri düzeltmek olduğu değerlendirili-yor. AKP’nin bu kadar hızlı politika değiştirmesi, dün “dost” dedik-lerini bir an da ortada bırakması, bölge ülkelerinin “AKP’ye, Erdo-ğan’a güvenilmez, iktidar için her şeyi yapabilirler” değerlendirme-lerine yol açtığı belirtiliyor.

Soma’da Adaleti “A”KP Engelliyor‘Başbakan’a bakarsanız işin fıtratın-da varmış bu, ama bizi böyle kandı-ramazlar, bu bir katliam’İnsan Hakları İzleme Örgütü, So-ma’da 301 madencinin ölümüne yol açan katliamla ilgili, “Mağdurlar ve mağdur aileleri için adaletin tam an-lamıyla tecelli etmesini “Adalet” ve Kalkınma Partisi hükümeti engelli-yor” dedi.Yazıda, “Madeni teftiş etmekle gö-revli memurların ihmallerine yö-nelik soruşturma açma talebini, Çalışma ve S o s -

yal Güvenlik bakanı Faruk Çelik ile Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı Taner Yıldız’ın reddettiği” belirtil-mekte.Oğlu faciada ölmüş emekli bir ma-dencinin, “Başbakan faciaya kader dedi, ona bakarsanız işin fıtratında varmış bu, ama bizi böyle kandıra-mazlar. Bu bir katliam. Önlenebilir-di. Ve şimdi devlet de kendini koru-maya çalışıyor” dediği aktarılıyor.‘Ölenlerin yakınları teselli bile edilmedi’İnsan yaşamını hiçe sayarak ma-denleri düşük

maliyet ve

yüksek kömür üretimiyle işleten ve yüksek karlar kazanan bu şirket-lere işletme lisan-sı veren hükümet sorumludur asıl. Sorumluluktan yakasını sıyırma-ya çalışmak, hu-kuksuzluk ve ah-laksızlıktır.

Page 8: Son baski sayı06

MAYIS 2015 8Forum

Ankara’nın Gökçek Estetiği ile İmtihanı! 21 Yıllık Görsel Panorama - 2 Özlem YALÇINKAYA

Önceki sayımızda gelecek sayıda kentsel hafızamızdan bir türlü silemediğimiz Harikalar Diyarı, Ankara’nın 7 Harikası - 5 kapısı, Saat Kuleleri gibi fantastik projelerle ve Tükürülen ve Kaldırılan Heykeller ile devam edece-ğimizi söylemiştik.Harikalar DiyarıBüyüklük ölçütleri ile övünmeyi seven yöneticiler için yine bir “prestij projesi” olarak tanıtılmış olan Harikalar Diyarı bir tema park olarak tasarlanmış. 2004 yılında açılan park Ankara’nın ve Türkiye-nin “en büyük” (büyüklük kıstası tam olarak neyi ifade ettiğinden emin olamasak ta) parkı olarak reklamı yapılmıştı. Tabi bu park sadece büyüklü-ğü ile değil teması ve içeriği ile kentin kullanımı-na sunuldu. 2004 yılında ziyaretçiye açılan parkta Harikalar Diyarı kitabında bulunan her karakter için çeşitli heykellerin bulunması amaçlanmış. Devler, cüceler, palyaçolar ve daha pek çok kitap kahramanıyla süslenen bu büyük alan, tema park olarak tasarlanmasına rağmen içindeki havuzu, betonarme altyapısı ve çevresindeki gelişme ko-nut alanlarının karmaşası ile aslında konut alan-larının satışı için (Ankara’da çokça rastladığımız) prestij parkı olarak ön plana çıkmıştır. Park, 11 yıl içerisinde yıpranan heykellerin bozkırla bütünleş-tiği şu günlerdeki hali ise neredeyse çocukların bile korkulu rüyası olmaya aday.

Gerçekleşemeyen ve Gerçekleşen Ankara’nın 7 kapısı (2004 vaatle-ri-2014 Gerçekleri)Her yerel seçimde “acaba bu sefer daha gereksiz ne tür kentsel projeler vaat edilebilir?” gibi rahat-sız ve güvensiz beklediğimiz vaatler konusunda özellikle kentimiz çeşitli gerçek üstü projelere alet olmuştur. Bunlardan ilginç bir grup örnek 2004 yılında vaat edilen, “Ankara’nın 7 harikası” olarak tanıtılan kent girişlerindeki ve kent içine de önerilen (50 m uzunluğunda olması planlanan) devasa heykeller ve aslında heykel adı altın çeşitli kentsel dönüşüm, alışveriş merkezi (avm), konut, otel, lokantalar, eğlence merkezleri, konferans merkezi vb. inşaat projeleri olmuştur. 2004 yılın-da vaat edilen projeleri en iyisi Melih Gökçek’in kendi açıklamalarından okumak;“Kalenin arkasındaki Hıdırlıktepe temizlenecek. Buradaki vatandaşların hepsine ücretsiz konut vereceğiz. Hıdırlık Tepe villalarla dolacak. Te-penin en üstüne de muhteşem bir otel yapacağız. Otelin üstüne airbus uçakların en büyüğünün maketini koyacağız. Bunun bir katı lokanta, biri eğlence merkezi, kanatları da seyir terası olacak. Havaalanına inen uçakların iniş noktası üzerinde yer alacak. Gece de aydınlatılacağı için son dere-ce cazip olacak.Ankara’nın beş girişine 50’ şer metrelik dev hey-keller dikeceğiz. Birincisi, Samsun istikametine, adı 19 Mayıs Bulvarı olduğu için Atatürk heykeli dikeceğiz. Heykelin içinde müze, aşağısında kü-tüphane ve kitap satış noktaları bulunacak. İs-tanbul yoluna, Fatih Sultan Mehmet’in heykelini dikeceğiz. Hani İstanbul’u fethedemeyip de atını denize sürüşü vardır ya, onun 50 metrelik heykeli. İçerisinde müze, alt kısmında birçok tesis ve sarı-ğının içi de seyirlik teras olacak. Turistler oradan Ankara’yı seyredecek. Üçüncüsü, Eskişehir yolu, yani Dumlupınar Bulvarı. Bu istikamet Nasrettin Hoca’ya gittiği için kültür sembolü koyalım, de-dik. Hocanın, eşeğin üzerine ters binmesine sim-

geleyen heykelini dikeceğiz. Burası yeni eğlence ve iş merkezi olarak düşünülüyor. Dördüncüsü de Konya Yolu, yani Mevlana Bulvarı. Oraya da bir semazen heykeli konulacak. İçerisinde en az on kat lokanta olacak. Bu lokantalardan her biri bir yörenin yemeğini sunacak. Şimdiden buna talip olanlar var. Buraların arsası bir milyara satışa çıkacak. Benim için para kazanılması değil, turist gelmesi önemli.” Vaat edilen tüm bu projeler davalık olsa da bu 5 kapı projesi daha sonra 2014 yılında farklı şekil-de gerçekleşmiştir. Ankara’nın 7 harikası proje-lerinden 10 yıl sonra Başkent’in 5 ana girişi olan Eskişehir, İstanbul, Samsun, Konya ve Esenboğa yollarının her birinde ayrı “mimari özellik” ve “yapıda” kapılar inşa edildiği ABB tarafından savunuldu. ABB son 5-7 yıl içerisinde bu ta-nımlamaları, “Osmanlı” ve “Selçuklu” mimarisi yaftasını kullanarak ne gerçek mimari anlayışı benimseyen ne de halk için yararı dokunduğunu savunabileceğimiz birçok projeyi de maalesef gerçekleştirdiler. Yine Gökçek’in açıklamasına baktığımızda; “Özellikle Selçuklu ve Osmanlı mimarisi esinti-leri taşıyan kapılarımızın her biri ayrı birer sa-nat eseri olacak. Desenlerdeki ve süslemelerdeki işlemeler Anadolu’daki yaşamış medeniyetlerin, Selçuklunun, Osmanlının günümüze ulaşmış kül-tür mirasları olarak göze çarpıyor. Bu miras mo-dern imalat tekniği olan çeliğin üzerine, yeniden yorumlanarak Selçuklu ve Osmanlı izleri ağırlık-ta olacak şekilde uygulanıyor ve her bir kapımız açıldığı bölgeye ait izler taşıyarak, görüntüsüyle de Başkentimize yakışacak”

Açıklamasını yaparak Ankara’ya ne işlevini, ne estetiğini, ne tüketimini anlayabildiğimiz kendi tarzlarında inşaat ve tüketim malzemelerinin da-yatıldığını fark ediyoruz.Mantar gibi türeyen saat kuleleri2012’de “Ankara önümüzdeki iki sene içerisinde, saat kulelerinin dünyadaki en çok olduğu kent ha-line gelecek” açıklaması ile saat kulelerinin geli-şini müjdeleyen Melih gökçek 2014 yılı sonunda Ankara’nın her köşesini estetikten yoksun saat kuleleri ile donatmayı başardı . Aşağıdaki gör-sellerde ortadaki kol saati temalı saat kulesinin kamusal mekana bu şekilde taşınması da işte bu pratik bir zekanın örneği sayılabilir. Saatin kent mekanında görülmesi işlevinin yıllar önce net bir şekilde kalktığı kolumuzdaki saat kullanımının bile günümüz digital gelişmelerle değiş-tiği bu yıllarda kent mekanına 50’den fazla saat kulesi inşaatının nasıl bir ih-tiyacı karşıladığının kendi içinde saklı olduğu aşikar. Kentin hangi estetik, görsel veya işlevsel ihtiyacını karşılamak için yapıldığı anla-şılamayan kavşaklarda konumlanan saat kuleleri, ABB’nin Ankara’nın kent kapı-ları olarak tanımlanan projesi ile birlikte belediyeye çok yüklü maliyet ge-tirdiği için çeşitli mecralarda eleş-

tirilmişti .Tükürülen ve Kaldırılan HeykellerPeki gerçek sanat ögelerine geldiğimizde zihni-mizde 21 yılda neler kaldı? Kaldırılan, kırılan ve kaybolan heykeller, küfredilen sanat eserleri, da-valık sanat yapıtları ve daha niceleri. Bu liste as-lında fazlaca örnekle doldurulabilir. Fakat direnişi yıllara mal olmuş ve tekrar eski mekanında yer eden “Periler Ülkesi” heykelini bu dönemin öncü

örneği olarak vermeyi tercih ediyorum.Ankara’nın kamusal mekanına emeği ile birçok heykel kazandıran (ki daha sonra ucube olarak nitelendirilen ve Kars’taki İnsanlık Anıtı heykeli yıkılan) Mehmet Aksoy’un Altınpark’taki ‘Periler Ülkesi’ adındaki heykeline televizyon kanallın-daki bir röportajında “Ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar, ben böyle sanatın içine tükürürüm” açıklamasını yapmıştı Ankara Büyükşehir Bele-diye Başkanı Melih Gökçek . 1994 yılında Asya- Avrupa Bienalinde birincilik ödülü alan bu hey-kel aynı sene içerisinde bu aşağılamaya mağruz kalmış ve kamusal mekandaki yerinden alınarak yıllarca belediye depolarında saklanmıştır. Mehmet Aksoy Belediye başkanının bu açıklama-sı ve heykel’i kamusal mekandan kaldırması so-nucunda dava açmış ve haklı davasını 11 yıl sonra kazanarak heykelin yeniden Altınpark içerisinde konumlanmasını sağlamıştır. Bu tür bireysel ey-lemler kent mekânında da doğruyu ve emeği sa-vunan, bunun için direnmeye devam eden birçok aktörün bulunduğunu bizlere hatırlatan önemli direniş örnekleridir.Heykeltraş Mehmet Aksoy, bazı belediye başkan-larının ellerindeki gücü kullanarak estetikle ilgisi olmayan anlamsız ve yanlış işler yaptıklarını be-lirttiği bir röportajında mevcut durumun iyi bir eleştirisini yaptığını görüyoruz:“Sanatın ve sanatçının özgürlük alanını kısıtla-yıcı, küçümseyen tavırlar maalesef devam ediyor. Belediye başkanları ve Kültür Bakanlığı, şehir mekanlarına inanılmaz cehalet ve bilgisizlikle heykel önerileri getiriyorlar. Ellerindeki yaptırım gücünü kötü kullanıyorlar. Her üçboyutlu şeyin heykel olduğunu, bir fotoğrafın veya fantezinin üçboyutlu hale getirilirse heykel olacağını düşü-nüyorlar. Olmadık yerlere heykel dikmeye kalkı-yorlar. Eş dost, tanıdık ve torpil, sanat alanında da geçerli.”Kamusal Mekan, Sanat ve Ahlak…Sanat ve ahlaktan bahsetmişken… İçerikleri be-nimsenemeyen temel kavramlar bazı kişiliklerin hayatında yer edinemediği için dillerine yozlaş-mış bir yapıda dolanır. Bu kelimelerin anlamı ve içeriği hem konuşmaları ile hem de yaptıkları ile saptırılır. Sanat ve ahlakın birey ve toplum içeri-sinde benimsenememesi durumu yıllarca toplum-daki birçok aktörde karşımıza çıktı ama ağzımıza o berbat tadı bırakarak sakız olan bu söz Melih Gökçek’in Ankara’daki ilk yıllarında geleceğin nasıl olacağına dair ipuçlarını aslında hep barın-dırıyormuş…Durumu özetlemek gerekirse; ha-yallerimiz “Periler Ülkesi”, gerçek-ler kavşaklara dikilen otorobotlar…

Page 9: Son baski sayı06

9 MAYIS 2015Eğitim - Sağlık

Ahval-i Eğitim

Onur Hoca

Din Eğitimi Nasıl Olmalı?

Geçtiğimiz günlerde Kenan Evren’in ölmesiyle 1980 askeri darbesinin uy-gulamaları tekrar toplumun gündemine geldi. Aslında bunlar hep gündemde; çünkü 1980 hala hayatımızın bir par-çası. Kenan Evren’in miras bıraktığı önemli darbe kurum ve uygulamaları günümüzde de varlığını devam ettir-mektedir. Bundan dolayı 1980 darbesi hiç de gerilerde kalmış falan değil.Bu yazının amacı darbenin Türkiye halklarına müdahalesini bir yönüyle de-ğerlendirmek; sisteme uygun dindar ye-tiştirme amacının eğitimdeki en önemli uygulaması olan zorunlu din dersleri. Aslında bugünkü iktidar sözcülerinde de ifadesini bulan bir konu bu. Burhan Kuzu’nun Kenan Evren’in getirdiği zo-runlu din derslerini olumlu bir icraat olarak görmesi şaşırtıcı değil tabi. Tür-kiye’deki siyasal İslam bu gibi uygula-malar sayesinde iktidara geldi. Yediden yetmişe herkesin bir şekil-de içinden geçtiği eğitim bir torna ise, zorunlu din dersleri de onun sivri ucu olur herhalde. Bu durum dersin isminin din dersi olmasından daha çok, içerik olarak sadece devletin din yorumunun, yani adaletsiz sisteme itiraz etmeyen bir fıkıhın inanan ya da inanmayan tüm halkın çocuklarına zorunlu olarak daya-tılmasıdır. Devletin öğreteceği din yo-rumu, halkın temel sorunlarına yönelik ne diyebilir? İnsanlara hallerine şükret-mek dışından ne önerebilir? İtirazı ilk başta buradan başlatmak gerekir. İkinci olarak diğer mezhep ve inanç gruplarını ve elbette inanmayanları da düşünmek gerekir. Dindar insanlar Ke-malist sistemin eğitimine niçin yıllarca tepki gösterdiler? Tam da kendi istek-leri dışından çocuklarına bir ideoloji dayatıldığı için değil mi? Bu gün de zorunlu din dersleri ya da zorunlu hale getirilen seçmeli din dersleri ile devlet daha düşünce dünyaları yeni yeni olu-şan tüm çocuklara bir inanç ve değer-ler sistemi dayatmış olmuyor mu? Bu değerler sizlerin hoşuna gidebilir, ama birileri de çocuklarını başka şekilde ye-tiştirmek isteyebilir.Devletin kendi kadrosu ve müfredatı ile din eğitimini vermesi ve hele hele bunu zorunlu uygulaması engellenemez birçok sorun üretir. En başta iktidarda olanın ideolojisi bu eğitime yansır. Bu yüzden devletin iman eğitimine karış-maması gerekir. Peki isteyen insanlar çocuklarına din eğitimlerini nasıl ve-recekler? Öncelikle okullarda Din Kül-türü ve Ahlak Bilgisi dersi yerine tüm dinleri ve gelişimlerini anlatan dinler bilgisi ya da tarihi dersi koyulabilir. Ailelerin çocuklarına kendi dinlerinde eğitim alma talepleri de okullarda seç-meli ya da camilerde kurslar yoluyla karşılanabilir. Aslında okul dışında bu tür eğitimler yapılmıyor değil. Bu an-lamda niyet ettikten sonra herkesi mut-lu edecek çözümler üretilebilir. Devlet burada yine eşit olmak şartı ile kolay-laştırıcı veya finansör olabilir. Yeter ki niyet edelim.

Atanamayan Öğretmenler PlatformuAtanamayan öğretmenlerin sesini duymayanlara inat, bu sefer 2015 Şubat Ataması Platformu’ndan Bilal Kaçan ve Hatun Hoca ile renkli eylemlerini, atanamayan öğret-menleri, eğitim sistemini konuştuk.2015 Şubat Ataması Platformu Nasıl Ortaya Çıktı? Neden Buradasınız?Eylülden beri mücadele veriyoruz. Sosyal medya üzerinden bir araya geldik. 81 ilde il temsilcile-rimiz var. Ulaşabileceğimiz tüm makamlara sesi-mizi duyurmaya çalışıyoruz. 330.000 bekleyen öğretmen sayısı 450.000 olacak. Şuan İzlanda’nın nüfusunu aştık. Ne zamandır buradasınız?17 gündür Ankara’dayız. Mağduriyet ataması istiyoruz. Farklı illerden geldik. Ben Bursa’dan geldim arkadaşım Mardin’den, Denizli’den. Bir platform kurduk. Kendi imkânlarımızla derdimiz dile getirmeye, eylemlerimizi daha renkli sun-maya çalışıyoruz; çarkı-meslek yaptık mesela. Öğretmen olarak girip sucu veya pazarcı olarak çıkıyoruz. Diplomalarımızı satışa sunduk kimse almıyor. Niye alsın ki, bizim bile işimize yaramı-yor.

Bakanla görüştük, bize “siz yetersizsi-niz” diyor. Neye göre kime göre?Adaletli bir dağılım ile 40.000 atama istiyoruz. Sınıf öğretmenleri branşa geçti 4+4+4 sistemi ile. Var olan açıklarda ise 55.000 atama yapıldı ama

belli bölümlere adaletli bir atama olmadı. Taban puanı 50 iken ben 80 puan ile açıktayım. Bakanla görüştük, bize “siz yetersizsiniz” diyor.80.000 ücretli öğretmenin 70.000’i Eğitim Fakültesi’nden bile değil. Kaldı ki KPSS öğretmenin liyakatini ölçemez. Ya bize o okula giriş hakkı vermeseydiniz ya da hakkımızı verin. Bilim çağında yaşıyoruz. Bilişim dersleri azaltılıyor. Ba-kın dine karşı değilim; ancak herkes istediği dini öğrensin. Dine bu kadar yoğunlaşırken, neden bilim derslerini kal-dırıyorsun. “Dindar nesil” Matematik, Fen’e aykırı şeyler mi?Ne zamana kadar buradasınız?Atamayı alana kadar buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz. Liyakat aranmıyor bugün. Aday adayı değil öğretmeniz. Atanmakla da bitmiyor. Müdürle kafam uyuşmazsa tüm mesleğimi etkileyecek. Sistem yine değişecek biliyorsu-nuz 4+4+4 yapboz gibi, 4+1+3 olacak şimdi. Yine bize ve öğrencilere yansıyacak. Eğitimin çöktüğün resmidir bu.40.000 atama derdinize çözüm müdür?Çözüm değil kesinlikle. Resmi 130.000 açık var. 330.000 sınava giren var. İlk 10.000’deyim atanamıyorum. Her gün psikolojik baskı var üzerimizde. Çözüm adaletli atama. Ücretli “kölelik” ve Temel LiselerO kadar acı ki doğuda kura ile ücretli öğretmen alınıyor, üstelik ön lisans mezunları. Ben hiçbir zaman ücretli öğ-retmenlik yapmadım. 80.000 öğretmen 700 lira maaşla çalışıyor. Kar ettiklerini sanıyorlar ama gelecek nesilden çalıyorlar.Bakanımız eğitimci değil. Her bölümde açık olabilir ama öğretmenlik herhangi bir meslek değil. Dershaneler okul-lara dönüştürülüyor. Burada da liyakatsız insanlar çalıştı-rılıyor. Beden eğitimi öğretmeni İngilizce dersine giriyor, tarih dersine herhangi bir öğretmen. Böyle bir şey olabilir mi? Biz sadece öğretmenlik yapmak istiyoruz.

Okul Görünümlü Dershaneler; Temel LiselerUzun süredir devam eden, uğruna itti-fakların dağılmasının bile göze alındığı dershanelerin kapatılması mevzusu ni-hayet ilk meyvelerini vermeye başladı: Milli Eğitim Bakanlığı temel lise müj-desini verdi. Dağ fare doğurmadı tabii ki; her alanda özelleştirme yapan, tüm kamu hizmetlerini piyasaya açmak için can atan hükümetin dershaneleri daha iyi bir eğitim için kapatacağını düşün-mek safdillik olurdu zaten.Temel liseler, nam-ı diğer dershane liseler, hafta-lık 20 ders saati eğitim yapacak. Temel liseye dö-nüşen dershane binasında okul bahçesi, spor salo-nu, laboratuvar, oyun bahçesi gibi fiziki imkânlar aranmayacak. Ders saati ve koşullar düşünüldü-ğünde temel liselerde ağırlıklı olarak üniversite giriş sınavları olan YGS ve LYS’ye yönelik test ve ders tekrar eğitimi verileceği anlaşılıyor. Bu açıdan bakıldığında temel liselere dershanelerin okul biçimi diyebiliriz.Dershanelerin kapatılması ve temel liselerin açıl-ması iktidarın tam da kendi deyimiyle “eğitimin

kamu üzerindeki yükünü hafifletme” adımı. Ne kadar kurnazca değil mi? Hem öğrenciler sınava hazır-lansın, hem de kamusal eğitimin yükü hafiflesin. Her şey yolunda gibi gözüküyor; peki ya eğitim, gerçekten genç bireylerin ihtiyacı olan eğitim? Onları sadece hızlı test çö-zen, sorularda hata yapmayan makinelere mi dönüştürmek istiyoruz? Diğer yandan temel liselerin fiyatlarının özel okullara göre ucuz olması ve devletin “kıt” kaynaklarının musluklarını açarak teşvik vermesi, öğrencilerin temel liselere yönel-mesine yol açıyor. Çünkü lise öğrencilerinin önüne konu-lan üniversite giriş sınavını aşması gerekiyor. Öğrencisini kaptırmak istemeyen özel okullar, hatta devlet okulları da dershane gibi eğitim verip veremeyeceklerini tartışıyor. Temel liseler, dershanelerin ortadan kalkması bir yana, bü-tün okulları dershaneleştiren bir girdap etkisi yaratmaya başladı. Eğitim tarihinin en büyük özelleştirme atağıyla karşı karşıyayız. Özel okullardaki öğrenci sayısının, dev-let okullarındakini geçmesi planlanıyor. Devletin tüm yaş gruplarına kaliteli ve parasız eğitim verme sorumluluğu varken, öğrencilerin kendi ayaklarıyla gidip paralı ve kötü eğitimi tercih etmesi ne garip değil mi?

Pursaklarda Hastane KandırmacasıPursaklar’daki arsa konut rantını artık bilmeyen yok diyebiliriz. Bu konu-ya başkanın “münafık uydurması”ndan başka cevabı da yok. Pursaklar-lıya tam teşekküllü bir hastane sözü verileli 10 yıl oldu. Bir kaç senedir çeşitli aksaklıklar olduğu söylenerek ertelenen Yavuz Bulvarı üzerindeki hastane binasının da yapımı tamamlandı. Ancak üzerine özel hastane ta-belası asıldı. Şimdi soru şu eğer sözü verilen hastane bu ise neden özel hastane oldu? Değil ise sözü verilen hastane nerede ve bu özel hastaneye neden belediyenin işçileri ve araçları hizmet ediyor? Yine Ankara büyükşehir belediye başkanı Melih Gökçek 30 Mart yerel seçimlerinden önce 40 dönümlük bir araziye hastane yapacaklarını söylemişti. Ancak bu konuyla ilgili de hiçbir çalışma olmadı. Fakat seçim-lerde Pursaklar’daki AKP oylarına bakarsak seçmen hafızasının zayıflığını kullanmak işe yarıyor diyebiliriz.

Muhibbi/Pursaklar

Onur Hoca

Page 10: Son baski sayı06

MAYIS 2015 10Kültür Sanat

İhtiyaçtan...Ali Sağ

“Gözyaşlarının Rengi Yok” Acı Her Yanda Aynı Acı

Hay-ı hak! Hak dostum hak… diyerek başlayalım her daim söze. Dert adamı söyletir. Söyletir söyletmesine ya; söyle-nenler yerlerine varır mı bilinmez. Ölü-mü anlatmak öyle kolay olası bi ahval değil. Her ölüm erken ölümdür zira. Bazı ölümler var ki içimizi yakar da geçer. Efendim; “Gözyaşlarının rengi yok” acı her yanda aynı acı. Ülkenin birinde de-diğim dedik çaldığım düdük misali bir diktatör yaşar… Masal değildir anlata-caklarımız bizzat ve gerçekten yaşanmış her daim. Ülkenin küçük bir kasabası. Diktatörün vesayetinde bir yüzbaşı. Hal-ka zulüm üzerine zulüm yaşatır. Canına tak eder halkın. Teker teker ya da grup halinde yönetimin adamları kasabada yaşayan erkekleri öldürüp cesetlerini yok ederler.Kasaba kadınları toplaşırlar, halleşirler birlik olup ölülerini sormaya karar ve-rirler. Topluca çıkarlar yüzbaşının kar-şısına. Efendim başta dedik ya acı öyle bir acıdır ki kadınlar dik ölülerini isterler yüzbaşıdan. Kadınlar kardeşlerinin, ka-dınlar kocalarının, kadınlar babalarının yitip giden cesetlerini isterler. İsterler ki faili meçhulleri bulunsun ve onların da bir mezar taşları olsun. Öyle dik, öyle vakur öyle onurlu dururlar ki; yüzbaşı insafa gelir onlara söz verir. Söz verir ki kadınlara cenazelerini teslim edecektir. Emrinde bulunan teğmeni yanına çağırır ve kadınların durumunu anlatır. Teğmen azılı. Teğmen kraldan fazla kralcı. Yüzbaşıyı al takke ver külah sö-zünden geri dönmeye ikna eder. Kadın-larla yüzyüze geldiğinde yüzbaşı daha önce söylediklerinin hepsini yutar. Yutar yutmasına ya kadınlar da istediklerin-den vazgeçecek değiller. Yüzbaşı bakar ki olacak gibi değil kadınların gözlerini korkutmak için içlerinden en yaşlı kadı-nın torununu gözaltına alır. Hemi de ni-nesinin gözünün önünde öyle bir işkence eder ki çocuğa ayakta duracak hali kal-maz. Askerler bir sabah torununu boş çuval misali yaşlı kadının evinin önüne atar. Kadınlar bu durumu prtotesto etmek için toplanıp yüzbaşının karakolunun önüne giderler. Yüzbaşı teğmenle gelir. Teğ-men kalabalığı dağıtır ve yaşlı kadını torunu ile birlikte gözaltına alır. İkisini de öyle bir işkence eder ki o halde dahi yaşlı kadın istediğinden vazgeçmez. To-runumun babasını istiyorum der. Ya ölü-sü ya da dirisi. Öldüyse cesedini verin. Yaşıyorsa da onu bana geri verin. Yüzbaşı anlar ki sorunu kadınlarımızın istediği gibi çözemeyecek topyekün yo-ketme girişimine başvurur. Korku top-lumunu yaratır. Askerlerine savunmasız insanların üzerine saldırtır.İşte böyle… Dedik ya efendim acının gözyaşı yok diye. Acı her yerde aynı acı. Derlenip toparladığımız Şili’de Pinoche dönemi… Dünyanın diğer ucu yani… Dünaynın hangi ülkesinde yaşanırsa ya-şansın Gözyaşlarının rengi yok. Acıları-mız ortak… Dillerimiz, dinlerimiz fark-lı olsa da acılarımız ortak… Dönelim bize… Vedat aydın’lar, Hrant Dink’ler. Ali İsmail’ler. Musa Anter, Ya Berkin!

Nedir Olgu Sanat Atölyesi?Yıllardır bir sanat atölyesi hayalimiz vardı. Zülfi-kar’ı bunun için basamak olarak kullandık. Bu sanat atölyesinde mahallenin sorunlarına da el atmak, bir şeyler yapmak istiyoruz. Bizler dertli kahırlı insan-larız. Burada insanı merkeze alarak taraf olmadan güzel şeyler yapmak istiyoruz. Burada günde 20 saate yakın çalışıyoruz. Evlerimize gidemiyoruz. Zülfikar filmini de burada olgu sanat atölyesinde çı-karacağız. Zülfikar uzun zamandır devam eden bir proje. Olgu sanat atölyesi Zülfikar sayesinde ortaya çıktı. Burası bizim için bir ev ve açıkçası bir reha-bilitasyon merkezi. Mahalleden gelen ve bizlerle üreten birçok arkada-şımız var. Bizim insani kaygılarımız var ve öteki-leştirmeye karşıyız. İnsana insan olduğu için değer veriyoruz. Burada sokaktan bulduğumuz hayvan-lara bakmaya çalışıyoruz. Hayata dair her şeyle ilgileniyoruz. Sanat merkezimiz herkese açık. Ha-yata dair unuttuğumuz değerleri hatırlatmak istiyo-ruz. Zaman zaman etkinliklerimiz oluyor. Ücretsiz kurslarımız var. Hiçbir yerden sponsorluk desteği almıyoruz. Parayı sevmiyoruz. Teoriden çok prati-ğe önem veriyoruz. Zülfikar yapacağımız işler için bir adımdı. Bir hayaldi gerçeğe dönüşüyor.

Zülfikar; Bir Mamak Hikâyesi İnsanların dile gelmeyi ve çözülmeyi bekleyen bir-çok derdi var. Uyuşturucu sokakta ve her gencin ulaşabileceği durumda. Biz bunun farkındayız ve mahallemizde müdahil oluyoruz. Engel olmaya ça-lışıyoruz. Eskiden başka güzellikleri geçmişi olan mahalleler bugün uyuşturucu ile anılıyor. Bu çok üzücü. Biz var olan sorunları bu sorunları yaşayan insanlarla çözmek istiyoruz. Olgu sanat atölyesi-nin kapısı devamlı herkese açık. Hepimizin hayal-leri vardı ve doğru insanların yolları kesişti ve Olgu Sanat atölyesi çıktı ortaya.

Zülfikar; Mahalledeki Sorunlar, Uyuşturucu, Kentsel Dönüşüm

Zülfikar’dan sonra Olgu ortaya çıktı. Zülfikar fil-mi olgu sanat atölyesinden çıkacak. Üretimi çok önemsiyoruz. Zülfikar benim bir hayalimdi ve on senedir kurguladığım bir işti diyor Ferhat Kaygu-suz. Ama çıkış noktasında ismi Zülfikar değildi. Mahalledeki sorunları uyuşturucuyu kentsel dö-nüşümü ve bozulan ilişkileri anlatmak istiyordum. Bunu Mamak’ta çekmek ve başarmak istiyordum. Sakarya’daki barların sorunlarını ve dönüşümünü

anlatan kısa film yapacaktım fakat vazgeçtim ve ma-halleye geldim Zülfikar’ı çektim. Zülfikar ismi adaleti ve hakkı temsil ettiği için seçildi. Bu film projesini insanlara anlattığımda benimle dalga geçtiler. Daha sonra insanları topladım hayallerimi anlattım ve ha-yallerime ortak olmak isteyen var mı dedim. Oyuncu bulma süreci çok enteresandı. Mafya için mafyayı, serseri için serseriyi buldum. Çekim süreci çok zor geçti ve ciddi sorunlarla karşılaştık. Uyuşturucu sa-tışı sorununa parmak bastığımız için tehditler aldım farklı zorluklar yaşadım fakat pes etmedim. Zülfikar filmini Antalya film festivaline yetiştirmeye çalışıyo-ruz. Zülfikar kolektif bir emeğin ürünüdür ve mahal-leli ile birlikte çekilmiştir. Filmin eksik sahneleri var ve tamamlamaya çalışıyoruz. Belki olur da Tuzluça-yır’da büyük bir gala yaparız. Bu bir hayal ama neden olmasın. Biz insanları başka bir şeyin sanatın var ol-duğunu hatırlatmak ve sanatı konuşturmak istiyoruz. İnsanın değişebileceğini unutmuşuz hepimiz.

Hayatı İlmik İlmik Örmek İstiyoruz

Kötüler tarihin hiçbir döneminde olmadıkları kadar güçlüler. En temiz duygularımızı bile parayla eşdeğer göstermeye başladılar. Ve aslında iyilerle kötüler ara-sında bir savaş sürüyor ve kötüler ne yazık ki öndeler. Olgu sanat atölyesi de bir amaç değil yapacağımız iş-lerin bir parçası. Çok güzel işler yapmak ve hayatı il-mik ilmik örmek istiyoruz. Film yapmak sanat neden birilerinin tekelinde olsun. Neden biz yapamayalım. Bu mahallelerde çok yetenekli zehir gibi çocuklar var. Ve biz bu çocukları yanlış yollara sapmasınlar diye bu güzel işlerin parçası yapmaya çalışıyoruz. Biz gördüğümüz şeyleri sadece konuşmak tartışmak değil müdahil olmak değiştirmek istiyoruz. Buradaki her-kesi her ürettiğimiz işte emeği var. Benim senin onun kavramını unutturmaya çalışıyoruz. Burada biz varız.Konuştuğumuz Arkadaşlar: Serkan, Ferhat ve Ahmet abi. İlker/Mamak

Zülfikar; Bir Mamak Hikayesi filmini duyar duymaz, heyecanlandık, merak ettik, gittik, muhabbet ettik. Filmin mutfağında bir set ekibinden fazlasını bulduk. Olgu Sanat Atolyesi’nde Zülfikar’ı, mahalleyi, gençliği konuştuk.

Bizim Seçtiklerimiz

Gelecek Uzun Sürer Özcan Alper

Benden Selam Söyle Anadolu’ya

Dido SotiriyuDoğu TürküleriHakan Yılmaz

Page 11: Son baski sayı06

11 MAYIS 2015Spor

Taraftar Hakları Derneği: Passolig’i Çöpe Atın!

AHVAL-İ ANGARAAylık Siyasi Yerel Gazete

Ahval-i Angara adına Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Merve Keskin

Yönetim Yeri: Güneşevler mah. Güneşevler Pazar yeri no: 9/A

Altındağ / ANKARATel no: 0507 059 01 68

Baskı: MATTEK MATBAACILIKAğaç İşleri San. Sit. 1354

(Eski 21. Cadde) 1362. Sokak, No:35 Yenimahalle - İvedik/ ANKARA

Tel: 0 312 433 23 10

Son yıllarda, ülkemizdeki taraftar-lar olarak artan oranda ‘baskı, ya-sak ve ceza’ üçlüsü ile kuşatılmış durumdayız.Futbolun karar vericilerinin ‘son icadı’ 6222 sayı-lı yasa, gerek İl-İlçe Spor Güvenlik Kurulları’na gerekse de spor müsabakalarında görevli kolluk güçlerine ‘keyfi yasaklar imkanı’ sunmaktadır. Stadlara sokulmayan pankartlara ilişkin sıklıkla duyduğumuz ‘yassah hemşerim’ nakaratından ve bu yasağın gerekçesini sorduğumuzda karşımıza çıkan ‘amirim öyle dedi’ ezberinden daha trajiko-mik hatta skandal durumların olduğunu biliyoruz. Bir zamanlar maçlarda rakip takım taraftarları yan yana otururken -ki hâlâ birçok ülkede bu uygu-lama devam etmektedir- önce tribünleri böldüler. Olmadı, deplasman taraftarına kontenjan uygu-laması getirdiler. O da olmadı, deplasman yasa-ğı koydular… Peki bunların sonuçları ne oldu? Deplasman yasağının uygulandığı dönemde, hem de statla hiç alakası olmayan bölgelerde hayatını kaybeden taraftar kardeşlerimiz oldu. Son olarak

Ç.Rizespor-Fenerbahçe maçının ardından Rize il sınırları dışında yaşanan Fenerbahçe takım otobü-sünün kurşunlanması olayı hepimizin malumudur.Sporun, oyun olmaktan çıkıp bir işe dönüştü-

ğü günümüzde her şey ‘kazanmak’ üzerine inşa edilmiş durumdadır. Devasa paraların döndüğü bir sektöre dönüşen, bahis şirketlerinin ve mena-jerlerin cirit attığı spor hadiselerinde ‘kazanmak’ için her yol mubah sayılmakta ve kartlar tek bir

amaç için karılmakta ve dağıtılmaktadır. Bu ne-denledir ki, insan sağlığı ve yaşamı bile rahatlıkla ikinci plana atılabilmektedir. Performans arttırıcı ilaçlar, sakat sakat oynamaya zorlanmalar adeta sporun yeni kuralları olmuştur. Bütün bu zorlama-ların yanı sıra ‘herkesin bildiği bir sır’ olan teşvik primleri adı altında yapılan şike anlaşmaları ise işleri iyice çığırından çıkarmaktadır.

14.04.2014 tari-hinden itibaren, 6222 sayılı yasa-nın e-bilet ile ilgili hükümleri gerekçe gösterilerek Tür-kiye Futbol Fede-rasyonu’na bağlı Süperlig ve 1. Lig

müsabakalarında Aktifbank’ın ticari bir ürünü olan passolig kartı taraftarların stadyumlarda maç izlemesi için zorunlu kılınmıştır. Mevduat ban-kacılığı izni ve şubesi olmadan, BDDK’nın özel izniyle taraftarların futbol oyununa ve takımlarına olan bağlılıkları kullanılarak 1 milyonun üzerinde banka/kredi kartı satışı yapılmıştır.Stadyumlarda şiddeti önleyeceği yalanıyla pazar-lanan, pazarlanmaktan öte maç izlemek için ta-raftarlara zorunlu kılınan bu tekelci uygulamanın şiddeti önleme noktasında en ufak bir geçerliliği olmadığı gibi, stadyumlarda maç izleyen taraftar sayısının %50 oranında düşürdüğü kayıtlara geç-miştir.Bu dayatmacı ve tekelci uygulamaya göre passo-lig kartı alan 1milyon kişi, taraftar olarak değil Aktifbank’ın bir müşterisi olarak tanımlanmıştır. Aktifbank, Türkiye Futbol Federasyonu ile 10 yıl süreli münhasırlık (tekel olma) şartıyla sözleşme imzalamış, bu alanda rekabet koşulları devre dışı bırakılmış ve ülke futbolunun geleceği yine ta-raftarların duyguları rehin alınarak ipotek altına alınmıştır.Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesi için, si-yasal iktidarın ve futbolun karar vericilerinin kök-lü bir zihniyet değişikliğine gitmesi gerekmekte-dir. Baskıcı ve güvenlikçi anlayış terk edilmelidir.Çözüm; daha fazla baskı ve yasaklama değil, daha fazla özgürlük ve demokrasidir.Taraftar Hakları Derneği’nin 25.Dönem Milletve-kili Adaylarına ÇağrısıTam metin http://www.taraftarhaklari.org

Sporda şiddetin çözümü bir ban-ka kartını pazarlamak, o kartı al-maya mecbur bırakılan taraftarla-ra cezalar yağdırmak, tribünlere yönelik yasak ve engellerle baskı kurmak değildir. Denenmiş ve hiçbir olumlu sonuç alınamamış, hatta durumun daha fazla kötüye gitmesine sebep olmuş bu tür uy-gulama ve yöntemlerden derhal vazgeçilmelidir.

Futbol hiçbir zaman sahada top çizgiyi ge-çince, ‘goool’ diye haykırdığımız 90 dakikadan ibaret bir oyun değildi bizim için... Uzaklardan sevme-nin, uzaklardan direnme-nin, aşkların en büyüğünü uzaklardan yaşamanın ete kemiğe bürünmüş haliydi adeta... Böyle yazılmış-tı kader, değiştiremezdi ki bunu hiçbir keder, acı, gözyaşı... İnsanoğlunun değiştireme-diği şeyler vardır ya hani bu da onlardandı işte, sevdamızla aramızda kısaltamadığımız, ket vuramadığımız yüzlerce kilometre vardı. Ama sevda bu, dinlemez öyle kilometreymiş, barikat-mış, kalkanmış... İşte böylece uzaktan sevmeyi öğrenenlerin hikâyesi olarak kurulan bir taraftar grubuydu bizimkisi...Kulağa ne kadar yabancı gelse de bizim hikâ-yemize düşen de buydu işte; Taşraydı adımız... Sanmayın ki; bu insanları bir araya getiren sade-ce arma sevdalısı, futbol aşığı olmaları.. Bizim de hayata, sisteme dair söyleyeceğimiz birkaç çift sözümüz olacaktı elbet , ol-

malıydı ..

Zaten bunun için kurulmuştu ya TAŞRA, başka türlü nasıl gücü yeterdi özgürlük için mücadele veren, emek harcayan, bedel ödeyen insanları bir araya getirip tek vücut etmeye... Gazozuna oynanan maçlar artık gazoz fabrikalarının daha çok gazoz satması için oynanmaya başlamıştı. İnsanlar artık arsada futbol oynamak yerine, borsada tuttuğu takıma, bir ev daha, bir araba

Emrah/Taşra

daha almak için para yatırır hale gelmişti... Atılan goller arma sevdasını büyütmek için değil,

sermayeyi büyütmek için atılıyordu... Bahis oynayıp, kendi tuttuğu takıma

atamadığı her gol için sövüp sayan insanların unuttuğu bir

şey vardı şüphesiz: Futbol hal-kın oyunuydu, futbol emek-çinin, işçinin eğlencesiydi. Futbol para için oynandı-ğında değil, yere düşen ra-kibini omzundan tutup tek-rar ayağa kaldırdığın zaman

güzeldi. Futbol ‘Borsada değil, arsada oynandığı zaman ‘ güzeldi...İşte bütün bunların farkında olan insanlar olarak kurmuştuk Taşrayı. Kendi içimizde ilke olarak belirlediğimiz birkaç kural da vardı elbet, diğer insanlarda da bu farkındalığı yaratma adına. En-düstriyel futbola karşı olacaktı her şeyden önce sarı laci Taşra bayrağını sallayan renktaş. Faşolig almayacaktı, aldırmayacaktı...Cinsiyetçi olmayacaktı hiç kimseye karşı, çünkü bilecekti futbolun hiçbir cinsiyete ve zümreye ait olmadığını... Ne kadar bağırsa da tuttuğu takım gol kaçırınca, asla küfür yoktu bizim fıtratımız-da... Kötü söz ve küfür her zaman sahibinin ola-caktı, bizim değil, çünkü biz kişisel mülkiyete karşı olan insanlardık; bu yüzden kötü söze ve küfüre sahip olmak bize göre değildi... Başka mı? Başka bir şey yoktu... Gerisi sadece biraz İsyan, biraz Devrim, biraz Özgürlük...

“Yaşama sevincim Gençlerbirliğim...”Memleketimiz tribünlerinin yıllardır unut-madığı bir sempatik slogan var: “Sen şam-piyon olmasan da... kupaları almasan da... seviyoruz işte... var mı diyeceğin!” Ne yazık ki pek az zaman can-ı gönülden söylenen bu slogan, sanki bizim nâdan kulübü-müz için yaratılmış gibi. Evet, taraftarlık karşılık-sız, akıldışı, bazen saçma bir bağlılık, bir tutkudur. Fakat bunca karşılıksız, bunca akıldışı, bunca tenha olanını zor bulursunuz! Genç-lerbirliği size bir cazibe sunmaz, Tanıl Bora

çığırtkanlık yapmaz - emekle seveceksiniz. Bu küçük mezhebe dahil olduktan sonra ge-

len, asla bir mazhoizmle açıklanamayacak o neşeyi, o heyecanı bilemezsiniz!

Gençlerbirlikli olmak hakikaten de bir ayrıcalıktır! Sen-ben-bi-

zim oğlanlık tribünümüzün bu sene denediği, takımımı-zın az sayıdaki özgün teza-hüratının çoğu gibi naif bir slogan var: “Yaşama sevin-cim Gençlerbirliğim...” Ay-

nen öyle işte!

Page 12: Son baski sayı06

Ankara. Sakinliğiyle, dinginliğiyle dostlukların demlenmesine, komşulukların pekişmesi-ne izin veren zarif şehir. Solgun zayıf sokak ışıklarının altında sokak sokak adım-layıp, kaybolmayacağına, silinmeyeceğine duyulan güvenle anıların, seslerin ka-zındığı şehir. Sokaktaki bakkalın, kuruyemişçinin, ayakkabı tamircisinin, terzinin bizi tanımasının mutluluğunu, güvenini yaşatıp, sokağın hayatın bizi kendine dâhil ettiği şehir. O eski Ankara sadece Ankaralıların değil, kısa bir zaman bile olsa yaşayan, uğrayan he-men herkesin zamanı, demi gelip özlediği şehir. Ankara’yı özlemenin, farkında olmadan aslında sevmiş olduğunu anlamanın bir zamanı var sanırım. Artık yalnızca anılarda ve fotoğraflarda kalan o eski Ankara’nın göklerde çınlayan ses-lerine kulak verdiğimiz zaman nereden nereye geldiğimizi görüyoruz.

Tuzluçayır’ın eski halleri, komşu-lukları, kahvelerinde oturup dem-li çaylarını derin dostluklar, mu-habbetler eşliğinde yudumlayan insanlar. Yolları çamur bile olsa, halen insan olmanın, insandan olan bir şeylerin içinde olmanın verdiği mutlulukla, çamurun to-prağın varlığının işareti olduğunu bilen insanlar. Ege mahallesinin şimdiki dip dibe evlerinin yerine, bahçelerinde meyve ağaçlarının olduğu, eve ye-tecek kadar soğanın, maydanozun yetiştiği gecekondular. Gecekon-du duvarından komşusundan tuz isteyen, bahçelerde hamurunu yoğurup yufka ekmeğini, katmer-ini pişiren insanlar. Dikmen’in ağaçlarının üzerine henüz sıkış tıkış beton binaların dikilmediği, halen yeşilin hâkim olduğu zamanlardaki ince ince dumanların tüttüğü, beton, asfalt değil buram buram insan, komşu-luk koktuğu zamanlar.

Kızılay’dan Dikmen, Öveçler

Türkülerin, deyişlerin, saz ses-lerinin evlerden göğe doğru yükselip, gökten yağmur yerine türkülerin, deyişlerin, bozlakların yağdığı zamanlar. Çinçin’de Yenidoğan’da yok-sulluğu, açlığı paylaşmanın, dayanışmanın en güzel örnekleri. Mahallede pisliklerin, yanlış yola gidenlerin önüne geçerek onlara

dur diyecek gözü kara, yüreği pırıl pırıl abi ve ablaların gülüm-seyerek sokaklarda gezmeleri. Kale’de Hasan Amcanın dem-li, kırmızısı kırmızı o güzelim çayını, çaylara eşlik eden sigara ve koyu sohbetlerle akşamı get-irmek Ankara’ya.Mahallerinde oturan öğrencilerle akraba gibi olup, evlerinde pişen bir kap yemeği, akan çatılı, sobalı evlerinde öğrencilerle birlikte kıvançla yiyen insanlar. Bakkal abisine veresiye yazdıran, küçük elli küçük çocuklar. Henüz servis denen o ucubeler ortaya çıkmadığı için, öğretmen-leriyle el ele okula giden, öğret-menlerini ailesi, komşusu bilen çocuklar. Öğrencileriyle komşu olan, öğ-rencilerini yalnız okulda değil,

Sabah sokağa çıktı-ğında, her yana her-kese verilen selamlar-la işlerine uğurlanan insanlar. Koştur koştur giden insanlar değil, ağır ağır yürüyerek o kom-şuluğun o insanlığın tadıyla içlerini dolu dolu eden insanlar.

Kimsesize, yoka yoksula, öğrenciye evini, bahçe-sindeki küçük damı ev olarak açıp, kira almayı bırak oradan kira düşünmeyi bile ayıp sayan in-sanların olduğu bir şehir Ankara. Dostluğun, sadeliğin, sakinliğin, dinginliğin, al-çak gönüllüğün, erdemin, ahlakın hüküm sürdü-ğü o eski Ankara. Ya şimdi?

mahallede, evde her daim gör-düğü için, eğitimi öğretimi ders saatlerine sıkıştırmak zorunda kalmayıp hayatın her anını değer-lendirip, hayatın öğretmenliğini yapan öğretmenler.

Çocuklarını, büyük bir güven bü-yük bir sevgi besledikleri üniver-site öğrencisi komşularına ders çalışmaya gönderen anneler, ba-balar.

Ege Mahallesi Hüsamettin Özden

0536 747 01 61Dikmen

Cafer Sabancılar 0532 578 88 85

Aydınlıkevler Bekir Demir

0553 013 81 24Hasköy

Cihad Teke0532 734 46 85

www.ahvaliangara.com

[email protected]

Bize Yazın

ahvaliangara

ahvaliangara

Bize UlaşınBaykuş Kafe

Konur Sokak, No 8/3Yeni Yeşilçam KafeKonur Sokak, No 19Tayfa Kitap Kafe

Selanik caddesi 82/32