77
İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ TÜRKİYE EKONOMİK VE MALİ ARAŞTIRMALAR VAKFIYLA BİRLİKTE DÜZENLEDİĞİ "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL 16 Aralık 1998 İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının Türkiye Ekonomik ve Malî Araştırmalar Vakfıyla birlikte düzenlediği "Kriz içinde Kriz Yönetimi" adlı panele hoşgeldiniz. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanı olarak hepinizi sevgi ve saygıyla selâmlıyorum. Bir süredir, hem aylık toplantı ve paneller, hem de bunların arasına serpiştirilmiş diğer konferans ve benzeri katılımlı tartışmaları İstanbul Menkul Kıymetler Borsası çatısı altında yapageliyoruz. Bunun bir şekliyle akislerini, ekonomik hayatımızı yönlendirenlerin bu toplantılardaki tartışmaların getirdiği seyre göre etkinlendiklerini de, haber olarak alıyoruz; bu bize, bir noktada, önümüzdeki toplantılar açısından da güç ve şevk kaynağı oluyor. İşte, zannediyorum bu toplantımız da, ileriye doğru bize daha fazla teşvik unsuru getirecek önemli bir toplantı. Çünkü, gerçekten gördüğünüz gibi; katılımcılar, Türkiye'nin hem geçmişinde, hem bugününde çok önemli görevler ve sorumluluklar almış, Türk ekonomisine yön veren şahsiyetler. Bu bakımdan, bu güzel paneli ve bu katılım imkânını sağlaması açısından, esas olarak, hem konunun bir şekliyle önerisini getirmek dolayısıyla, hem de organizasyonunda bize yardımlarını esirgememesi dolayısıyla, Sayın Ziya Müezzinoğlu'na, bu vesileyle teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, Sayın Müezzinoğlu, zaman içinde bu masada oturanların birçoğunun bakanı, amiri olmuş çok önemli bir şahsiyet. Gerçekten şimdi de, Türk Ekonomik ve Malî Araştırmalar Vakfı Başkanı olarak fikir ve görüş hayatımıza yaptığı katkılarla hizmetini devam ettiriyor. Bu itibarla kendisinin; o katkıları ve her zaman gördüğümüz ve tanık olduğumuz büyük fikir ve çalışma aktivitesini kaybetmemesini temenni ediyoruz. Ülkemizin bu tür iyi örneklere ihtiyacı olduğunu burada belirtmeden geçemiyorum.

İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ TÜRKİYE EKONOMİK VE MALİ ARAŞTIRMALAR

VAKFIYLA BİRLİKTE DÜZENLEDİĞİ "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL

16 Aralık 1998 İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız,

İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının Türkiye Ekonomik ve Malî Araştırmalar Vakfıyla birlikte düzenlediği "Kriz içinde Kriz Yönetimi" adlı panele hoşgeldiniz.

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanı olarak hepinizi sevgi ve saygıyla selâmlıyorum.

Bir süredir, hem aylık toplantı ve paneller, hem de bunların arasına serpiştirilmiş diğer konferans ve benzeri katılımlı tartışmaları İstanbul Menkul Kıymetler Borsası çatısı altında yapageliyoruz. Bunun bir şekliyle akislerini, ekonomik hayatımızı yönlendirenlerin bu toplantılardaki tartışmaların getirdiği seyre göre etkinlendiklerini de, haber olarak alıyoruz; bu bize, bir noktada, önümüzdeki toplantılar açısından da güç ve şevk kaynağı oluyor.

İşte, zannediyorum bu toplantımız da, ileriye doğru bize daha fazla teşvik unsuru getirecek önemli bir toplantı. Çünkü, gerçekten gördüğünüz gibi; katılımcılar, Türkiye'nin hem geçmişinde, hem bugününde çok önemli görevler ve sorumluluklar almış, Türk ekonomisine yön veren şahsiyetler.

Bu bakımdan, bu güzel paneli ve bu katılım imkânını sağlaması açısından, esas olarak, hem konunun bir şekliyle önerisini getirmek dolayısıyla, hem de organizasyonunda bize yardımlarını esirgememesi dolayısıyla, Sayın Ziya Müezzinoğlu'na, bu vesileyle teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Sayın Müezzinoğlu, zaman içinde bu masada oturanların birçoğunun bakanı, amiri olmuş çok önemli bir şahsiyet. Gerçekten şimdi de, Türk Ekonomik ve Malî Araştırmalar Vakfı Başkanı olarak fikir ve görüş hayatımıza yaptığı katkılarla hizmetini devam ettiriyor. Bu itibarla kendisinin; o katkıları ve her zaman gördüğümüz ve tanık olduğumuz büyük fikir ve çalışma aktivitesini kaybetmemesini temenni ediyoruz. Ülkemizin bu tür iyi örneklere ihtiyacı olduğunu burada belirtmeden geçemiyorum.

Page 2: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Ben sözü daha fazla uzatmadan, Sayın Müezzinoğlu'nun kısa özgeçmişini sizlere sunacağım ve daha sonra, kabul buyururlarsa, birkaç söz söylemek üzere kendilerini kürsüye davet edeceğim.

Sayın Müezzinoğlu; Maliye Teftiş Kurulu kökenli. Daha sonra idarî görevine Hazine Müsteşarlığı’nda başlıyor.

Hazine, daha Müsteşarlık olmadan evvel, hatırlanacaktır; Maliye Bakanlığı içinde Hazine Genel Sekreterliği şeklinde teşkilâtlanmıştı. Sayın Müezzinoğlu bu Genel Sekreterlikte önce Genel Müdür Yardımcısı, daha sonra Hazine Genel Müdürü ve sonunda Hazine Genel Sekreteri, -ki, şimdiki Hazine Müsteşarlığına tekabül ediyor- görevlerinde bulunuyor. Daha sonra, Hazinenin dışında Devlet Plânlama Müsteşarlığı, Bonn Büyükelçiliği gibi, bürokrasinin en üst noktalarında görev yapıyor. Daha sonra da, bilindiği gibi, Maliye Bakanlığı görevini deruhte ediyor belli bir dönemde.

Tabii, kendisinin hizmetleri ve başarıları, benim bu tanıtımımın kısa çerçevesi içine sığmaz; esas itibariyle zaten kendisini tanıyorsunuz.

Ben, müsaade buyururlarsa, kendilerini sizlere hitap etmek üzere kürsüye davet etmek istiyorum. Teşekkürler.

Buyurunuz efendim. (Alkışlar) ZİYA MÜEZZİNOĞLU- İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının

Sayın Başkanı, , Sayın Panelistler, Medyanın Sayın Temsilcileri, Sayın Konuklar; hepinizi sevgi ve saygılarla selâmlıyorum; panelimize katıldığınız için, vakfımız adına, hepinize teşekkürlerimizi sunuyorum. Sayın Başkanın sunuş konuşmasındaki övücü sözleri için ayrıca teşekkür ederim. Bu vesileyle burada bir noktayı da açıklamak istiyorum: Politikaya girerken devlet hizmetini bırakmıştım; 1991 yılında ona nokta koyarak aktif politikayı da bıraktım. O tarihten bu yana, bürokrat, yönetici ve politikacı olarak geçmişteki tüm birikimimi, "Sivil Toplum Örgütleri" diye bilinen dinamik topluluklar içinde değerlendirmeye çalışıyorum. Bu tür gönüllü kuruluşlara her alanda çok ihtiyacımız olduğu kanısındayım ve ülkemizin çağdaşlaşmasına bunların önemli katkıda bulunacaklarına inanıyorum.

Sayın Başkanın biraz önce sözünü ettiği TEMAR Vakfı işte bu anlayış içinde 1991 yılında kurulmuş bir araştırma vakfıdır. Maliye Bakanlığı ile Devlet Planlama Teşkilatı ve Merkez Bankasında geçmişte birlikte hizmet vermiş bir arkadaş grubu olarak bu vakfı kurarken üzerinde durduğumuz nokta, gündemdeki sorunların, ilgililerle birlikte, halkın önünde tartışılması suretiyle bunlara çağdaş çözümler aranması

Page 3: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

olmuştu. Kurulduğundan bu yana TEMAR eldeki olanakları değerlendirerek bu doğrultuda faaliyet göstermekte ve konferans, panel ve sempozyumlar düzenleyerek yaşanan sorunlar üzerinde halkımızı bilgilendirmeye ve aydınlatmaya çalışmaktadır.

Bugünkü Panele gelince; Dünyada ve Türkiye’de ekonomik krizin tartışıldığı bir dönemde, yetkin bir kadro içinde bu konunun irdelenmesinde yarar görmüş ve bu amaçla bir süre önce Borsa Başkanlığıyla temasa geçmiştik. Bu gün bu Panel, böyle bir mekânda ve böylesine muhteşem bir katılımla gerçekleşme noktasına gelmiş ise, bunu herşeyden önce İMKB’nın Sayın Başkanı ile burada panelist olarak yer alan değerli arkadaşlarımıza borçluyuz. O nedenle, sizlerin önünde, kendilerine bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyorum.

Sayın Konuklar, Değerli Arkadaşlarım; geride bıraktığımız 10 yıl, bilindiği gibi, Dünyada çok büyük değişiklerin yaşandığı ilginç bir dönem oldu. Bu dönemin başında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılmasına tanık olduk ki bu olay, siyasal açıdan olduğu kadar, ekonomik açıdan da bu yüzyılın en önemli olaylarından biri olarak herhalde tarihteki yerini alacaktır. Çünkü böylece yalnız büyük bir “imparatorluk” son bulmuş olmuyordu; onunla birlikte, bu yüzyılın başlarında uygulama alanı bulan iddialı bir ekonomik model de bitme noktasına gelmişti. Doğu / Batı gerginliği artık geride kaldığı için Dünyada gerek siyasal alanda, gerekse ekonomik alanda yeni bir dönemin başladiğı kabul ediliyordu. Kalkınma hızlanmaya, dünya ticareti artmaya ve küreselleşme ivme kazanmaya başlamıştı. Bunlar olumlu göstergelerdi; ancak yeni dengeler tam olarak oluşmadığı için bazı sıkıntılar yaşanabileceği de akla geliyordu.

İlk kriz işareti, bilindiği gibi, NAFTA içinde ABD ile özel ilişkileri bulunan Meksika'da ortaya çıktı. Çeşitli yollardan ülkeye giren önemli miktardaki sıcak paranın birden çekilmeye başlaması büyük bir paniğe neden olmuştu. ABD’nin girişimiyle kısa zamanda olumsuz gidiş önlenerek kriz kontrol altına alındı. Bununla birlikte bu krizin bir dünya krizine dönüşmesi ihtimali ve onun ardından yaşanan olumsuzluklarla ilgili haber ve yorumlar uzun süre gündemde kaldı ve o arada, sık sık, 1929 yılında yaşanan Dünya Krizinden ve bu krizin dünya ekonomisine yaptığı tahribattan söz edildi.

Bu konudaki tartışmalar sürerken, geçen yılın ikinci yarısı içinde Güney Doğu Asya da Meksikadakine benzer olaylara sahne oldu. Kısa vadeli fonların birden çekilmeye başlaması “Asya Kaplanları”nı güç duruma sokmuştu. Bunu önlemek için alınan önlemler yeterli olmayınca, mali sektördeki sıkıntıların, bir süre sonra, reel sektörü de etkisi içine

Page 4: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

aldığı görüldü. Böylece, “Dünya Krizi” tekrar gündeme gelmişti. ABD ve Japonyanın da girişimleriyle Uluslararası Para Fonu ile birlikte hazırlanan programlar uygulanmaya başlandıktan sonra bölgedeki yangın söndürülmüş gibi görünmekteyse de krizin yer yer sürdüğünü gösteren işaretler de var ve o arada Endenozya'daki olumsuz gidiş özellikle dikkati çekmektedir.

Güneydoğu Asyadaki olaylar tüm dünyada endişe ile izlenirken bir süre önce krizin Rusyaya ve ardından Brezilyaya sıçramasıyla bu alanda yeni bir aşama gündeme gelmiş bulunuyor. Şimdi krizin bu çerçeve içinde kalmayarak bir dünya krizine dönüşmesi olasılığından daha çok söz edilmektedir. Gerek Rusya, gerekse Brezilya krizi kontrol altına almak için programlar hazırlayarak uygulamaya çalışıyorlarsa da bu çalışmalardan henüz olumlu bir sonuç çıkmadı; öteki sorunlar yanında IMF’nin kaynaklarının yetersiz kalmasının da bunda etkili olduğu anlaşılıyor. O nedenle şimdi tüm dünyada krizin gidişi kaygıyla izlenirken bugünkü düzenin dayandığı Bretton Woods sisteminin sorgulanmaya başladığını görüyoruz.

Ekonomik Kriz konusunun Türkiye yanına gelince; hepimizin bildiği gibi, Meksika’da kriz yaşandığı zaman Türkiye’de bu konu gündeme gelmemişti. Krizin Türkiye’de gündeme gelmesi Güney Doğu Asya’da yaşanan olaylardan sonra oldu ve ilk kez o zaman krizin Türkiye’yi de etkileyip etkilemeyeceğinden söz edilmeye başlandı. Resmi ağızlardan yapılan ilk tahminler bunun Türkiye’yi olumsuz yönde etkilemeyeceği doğrultusunda idi. Hatta krizden Türkiye’nin yararlanacağı üzerinde duruluyor ve neden olarak da, o ülkelerden kaçan fonların sanayileşmekte olan öteki ülkelere ve bu arada Türkiye’ye gelebileceği ileri sürülüyordu.

Bilindiği gibi, bu yöndeki beklentiler gerçekleşmedi ve bunun tam aksine, kriz Rusya’ya sıçradıktan sonra İstanbul Borsasında da önemli ölçüde çekilmeler oldu. Böylece kriz artık Türkiye’nin kapısını da çalmıştı. Borsadaki olumsuz gidişi reel ekonomiyle ilgili olumsuz göstergeler izledi. İstatistikler kapasite kullanım oranının önemli ölçüde düştüğünü gösteriyordu. Üretimdeki azalma ve ihracattaki artış gerileme sürecine girerken bazı sanayi dallarında işçi çıkarmaları da başlamıştı.

Ekonominin durumunu yansıtan bu göstergeler artık Türkiye'nin de krizden etkilenme sürecine girdiğini açıkça ortaya koyuyordu. Bunun üzerine hükümetin, ilk kez, ekonomide yaşanan ‘sıkıntı’dan söz ederek geçen hafta içinde bazı önlemler almak yoluna gittiğine tanık olduk.

Bu önlemlerin neler olduğu ve nasıl uygulanacağı biraz sonra Panelde enine boyuna konuşma ve tartışma konusu olacaktır. O

Page 5: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

nedenle bunu bir yana bırakarak krizde yönetim konusuna değindikten sonra konuşmamı bitirmek istiyorum.

Sayın Konuklar, Değerli Arkadaşlarım; hepimizin bildiği üzere, kriz yönetimi, krizi önlemek ve onun zararlı sonuçlarını gidermek için uygulanan yöntemleri içerir ve bunda başarıda, uygun program ve kararlı uygulama büyük önem taşır.

Bu açıdan Türkiyede bu gün bulunduğumuz noktada bir durum değerlendirmesi yapılırsa gerek program aşamasında gerekse uygulama aşamasında ciddi sorunlar olduğu görülmektedir.

Program aşamasında en önemli sorun belirsizlik olarak kendini göstermektedir. Bunca zamandır krizden söz edildiği halde, Devlet Plânlama Teşkilâtı bu konuda bugüne kadar bir çalışma yapmadığı gibi, bir süre önce kurulmuş olan Ekonomik ve Sosyal Konsey de şimdiye kadar bu konu ile ilgilenmek gereğini duymamıştır.

O nedenle bu gün Türkiye’de, bir anlamda iki katlı, bir kriz yaşandığı bilinmekle birlikte, bu krizin ne kadarının dünyadaki krizin Türkiye’ye yansımasından kaynaklandığı ve ne kadarının da zaten var olan sorunlarla ilgili olduğu belli değildir ve bu belirsizlik dolayısıyla, yaşanan güçlükleri bir süreden beri uygulanmakta olan İstikrar Programına bağlayanlar olduğu gibi bunun yıl ortasında vergi kanunlarında yapılan değişiklikten kaynaklandığını ileri sürenler de olduğunu görüyoruz. Şu sırada ekonomiye egemen olan olumsuzlukların kökeni ve boyutları konusundaki bu belirsizlik nedeniyle hükümetçe bu konuda alınan son önlemlerin ne ölçüde etkili olacağı da kestirilemiyor. Aslında sanayiye ve özellikle ihracatçı sanayiye dönük bu önlemleri sanayi kesimi yeterli bulmazken, işçi ve çiftçinin de bunu, krizin faturasının bu kesimler tarafından ödenmesi şeklinde yorumladıkları görülmektedir.

O nedenle bu konunun tüm yönleriyle tartışılarak açıklığa kavuşturulması yılında açısından bu Panelin çok yararlı olacağına inanıyorum.

Uygulama konusuna gelince; bir program ne kadar iyi hazırlanmış olursa olsun uygulamada beklenen başarının gerçekleşmesi için, biraz önce de söylediğim gibi, azimli ve kararlı bir uygulama şarttır;bunun için ise güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır. Güçlü siyasi irade, kriz yönetiminde başarının olmazsa olmaz şartıdır. Ne yazık ki şu sırada Türkiye’de ekonomik krizin kökeni ve boyutları konusunda belirsizlik olduğu gibi, hükümet krizi nedeniyle, siyasi irade alanında da bir belirsizlik dönemi yaşanmaktadır. Başka bir deyişle, kriz içinde kriz

Page 6: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

diye tanımlanabilecek bir durum var bugün. Hükümet krizi yakında herhalde aşılacaktır; önemli olan güçlü bir siyasi iradenin oluşmasıdır.

Bu konunun önemini vurgulamak üzere, geçmişte bu alanda yaşanmış bir olayı sizlere kısaca aktarmak isterim. Bilindiği gibi 1970'li yılların ortalarında dünya büyük bir krize, petrol krizine, sahne olmuştu. 1973 yılının sonlarında petrol fiyatlarının dört kat birden yükselmesiyle birlikte başlayan ve 1979 yılında en yüksek noktaya ulaşan bu krizden en çok etkilenen ülkeler Türkiye gibi petrolü bulamayan gelişme yolundaki ülkeler olmuştu. Tüm ihracat geliri petrol faturasını güç karşılayan bir ülke olarak Türkiye o sırada dış ödemelerine işlerlik kazandırmak yanında birikmiş enflasyonu da kontrol altına almak gibi güç bir durumla karşı karşıya bulunuyordu. Bu amaçla mayıs ayında bir program hazırlanmış ve Uluslararası Para Fonu’nun da desteklediği bu programı başarıyla uygulamaya başlamıştık. Program çerçevesinde önemli sayılacak miktarda taze kaynak sağlanırken 5,5 milyar dolar dolayında birikmiş ödeme konsolide edilmiş olduğundan dış ödemeler alanındaki dar boğaz aşılma noktasına gelmiş bulunuyordu. Öte yandan, kamu maliyesi ile para-kredi alanındaki uygulamalarla enflasyon hızı da düşme eğilimine girmişti. Böylece her şey yoluna girmiş gibi görünüyordu. İşte ne olduysa o zaman oldu ve iş başındaki CHP hükümeti Ekim ayı içinde yapılan ara seçimlerden yenik çıktığı için istifa etti; böylece, başarıyla uygulanmakta olan bir program ortada kalmış oluyordu. Yeni hükümet, ki bir azınlık hükümetiydi, o program yerine IMF ile işbirliği halinde yeni bir program hazırlamak ve onu uygulamak yolunu seçti.Bu da ekonomimizde 24 Ocak Kararları diye anılan bir dönemin başlangıcı oldu.O programı ve ondan sonra yaşananları tartışmak konumuzun dışında kalır.Yalnız yıllar boyunca ekonomimizi tahrip eden ve toplumumuzun değer yargılarını alt üst eden enflasyonun o dönemin mirası olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Son olarak bir noktaya daha değinmek istiyorum: Zaman zaman, ekonomimizin uzun zamandan beri güçlükler içinde bulunduğuna işaret edilerek, dünya krizinin bizi etkilemeyeceği anlamında beyanların basında yer aldığı görülmektedir.Bu görüşün gerçekçi olmadığı gibi akılcı bir yaklaşım da olmadığı açıktır.

Özetlemek gerekirse, bugün Türkiye kriz içinde kriz dönemi yaşamaktadır.Yeni hükümetin ne zaman ve nasıl kurulacağı belli olmamakla birlikte, teknokrat ve bürokrat olarak bu konudaki kararları hazırlayacak ve hükümetçe onaylandıktan sonra uygulayacak kadrolar,Merkez Bankası,Hazine,Dış Ticaret,Sermaye Piyasası ve İş Dünyası olarak şu anda burada bulunuyor.O bakımdan bu

Page 7: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

panelde,böyle bir zamanda, ekonomimizin bugünkü gerçekleri ve geleceği ile ilgili olarak ortaya koyacakları görüşlerin,kamu oyunu aydınlatmak açısından çok yararlı olacağına inanıyorum.

Panelist arkadaşlarımı şimdiden kutluyorum;Bursa Milletvekili Sn.İlhan Kesici’ye de davetimizi kabul ederek bu paneli yönetmeyi kabul buyurdukları için teşekkürlerimizi sunuyorum.

OTURUM BAŞKANI (İLHAN KESİCİ)- Değerli misafirler,

hanımefendiler, beyefendiler; hepinize hoş geldiniz diyorum. Toplantımızın açış konuşmasını yapan İstanbul Menkul

Kıymetler Borsası değerli Başkanı, eski Müsteşarımız, dostumuz, arkadaşımız Osman Birsen'e çok teşekkür ediyorum.

Yine, bu panelin hazırlanmasında, Türkiye Ekonomik ve Malî Araştırmalar Vakfı ve onun değerli Başkanı, değerli Maliye Bakanımız Ziya Müezzinoğlu Beyefendiye de çok teşekkür ediyorum.

Gerçekten bugün içinde bulunduğumuz hâlin adı kriz midir, yapmamız gereken yönetim tarzı kriz yönetimi midir'i bir gözden geçirmeye çalışacağız.

Şimdi bir yandan haklı olarak bazı çevreler, Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik durumun pek kriz olarak adlandırılamayabileceğini, krizin başka göstergeleri olduğunu ifade ediyorlar. Bir kısmı doğrudur. Bir kısmı, eğer bu kriz değil ise, kriz nedir sorusunu da ortaya çıkarıyorlar.

Sayın Bakanımızın konuşlarının içerisinde, teknik bilgilerin yanında, öyle tahmin ediyorum ki, hepimiz çıkardık ki, biz ne krizlerin içerisinden çıkıp geliyoruz. 1977-1978'lerde bir krizimiz var son 20 seneye bakarsak, 1980'lerde başka krizimiz var, 1994'lerde başka kriz gibi bir şeyimiz var; şimdi içinde bulunduğumuz hâlin adı, birazdan, toplantının bitimine doğru kriz olup olmadığı ortaya çıkmış olacak. Ama, toplantımızın konusunun, "official" adı "kriz içinde kriz" mi olduğuna göre, her hâlde kriz ögesi yukarı çıkmış olacak.

Sayın Bakanımız ayrıca, bir de, bazı azınlık hükûmeti denemelerinden, 1978'den bahsetti. Bir de diyorlar ki, bize öğretiyorlar ki, tarih tekerrür etmez. Aslında, aşağı yukarı tam bugünkü hâlin içinde bulunduğumuz durumunu da gösteriyor.

Demek ki, bir yandan finansal kriz gibi bir şey, ekonomik kriz gibi bir şey, siyasî kriz gibi bir şey, -eğer kriz demeyecek isek, yumuşatmaya çalışıyorum öyle bir hâlin içerisinde görüyoruz.

Şimdi bu toplantının sonunda onu görmüş olacağız.

Page 8: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Değerli misafirler, arkadaşlarımızın büyük bir bölümünü, ben dahil, arkadaşlarımızın tanıdığı kanaatindeyim ama, ben yine de bir tanıtmaya çalışacağım.

Eğer, 1978'den bu yana birtakım krizlerin içerisinden çıkıp geliyor isek ve hâlâ bu işlerin içerisinde olmaya, böyle hâllerin içinde olmaya devam ediyor isek, Allah sizi inandırsın ki, müsebbiplerinin çok büyük bir bölümü, önemli bir bölümü burada oturuyor... (Gülüşmeler, alkışlar)

Bu yüzden, nedir o, kuyuya düşen bilirmiş, minareden düşen bilirmiş, damdan düşen bilirmiş; şimdi bu arkadaşlarımızın söyleyeceklerine o yüzden çok daha fazla önem atfetmenizi ben rica etmiş olacağım. Toplantının sonunda mutlaka doğruları söylemiş olacaklar; çünkü tam içinden, müsebbibi olarak çıkıp geliyorlar.

Bir başka anekdot daha anlatacağım; ama, özgeçmişlerini arkadaşlarımızın kısaca bir takdim etmek istiyorum.

Konuşma sırasına göre yapalım ama, Osman Bey konuştu, Osman Beyinkini arkaya almış bir hain düzenleyici, kendisi her hâlde...

Belki kaybetmiş, burada bir yerde olabilir. Onu değil de bunu mu koyalım?.. Ben arkasını not olarak kullandım galiba, evet... (Gülüşmeler) Değerli Osman Birsen 45 yılında Ankara'da doğdu. 68 yılında,

diğer arkadaşlarımızın bir bölümünde de göreceğimiz gibi, devleti âliyemize yüksek zevat yetiştiren Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümünden mezun oldu.

Şimdi arkadaşlarımızın bir bölümü görmüyor olabilir, burada bir büyük devlet görüyorsunuz, aynı zamanda dinleyicilerin arasında da, belki arkada olan arkadaşlarımız görmüyor olabilir; ama, Devlet Plânlama Teşkilâtının eski uzmanları, yöneticileri, Hazinenin eski uzmanları, yöneticileri, Maliyenin eski uzmanları, yöneticileri vesaire, buradaki sırada ve ilk iki sırada tam bir, böyle Ankara'dan İstanbul'a hicret etmiş bir devlet görüntüsündeyiz.

68 yılında Osman Bey Maliye Müfettiş Yardımcılığıyla başladı, Hazine, o zamanki adıyla veya şimdiki adıyla Hazine Müsteşarlığında Banka Kambiyo Genel Müdürlük Bölümünde işe başladı, Banka Kambiyo Genel Müdür Yardımcılığına kadar geldi.

1983-1986 yılları arasında Washington Büyükelçiliğinde Türkiye Ekonomi ve Maliye Müşavirliği -göreceksiniz, başka arkadaşlarımız da var görevinde de bulundu.

1987-1988, (çok eskiye gitmişsin sen de) Hazine Müsteşarlığı Kamu Finansmanı Genel Müdürü olarak çalıştı.

Page 9: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Hızlandırıyorum, bazı paragrafları atlıyorum. En son, 1993 yılına kadar, 1989-1993 arasında Paris'te OECD

nezdinde Türkiye Daimî Temsilciliğinde Daimî Temsilci Yardımcısı olarak görev yaptı.

1993 yılı Ekim ayında Paris'ten döndükten sonra Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevinde bulundu.

Tam bir devlet görüntüsü veriyor. 1994 yılında, 1994 Nisanında... Bu tarih çok mühim bir tarih...

(Gülüşmeler ve alkışlar) Atlıyorum... (Gülüşmeler) OSMAN BİRSEN- Atlamayın atlamayın... OTURUM BAŞKANI- Peki, atlamayın diyor Osman Bey, 1994 yılının Nisan ayında Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarı

olarak göreve atanan Osman Birsen, bu Müsteşarlığın Hazine ve Dış Ticaret olarak ikiye bölünmesinden sonra bu görevinden ayrıldı.

1995-Ekim 1997 yılları arasında özel teşebbüste çalıştı. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanlığına Ekim 1997'de

atandı, halen bu görevi sürdürüyor. En son faaliyeti, Ekonomik ve Malî İşler Vakfıyla birlikte "Kriz

İçinde Kriz Yönetimi" toplantısını tanzim ve tertip etmektedir. Değerli misafirler, Doktor Mahfi Eğilmez, 1950 İstanbul

doğumlu. Aynen, Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi, aynen 1972 yılında

Maliye Müfettiş Muavini olarak görevine başladı. Maliye Bakanlığı ve Hazine, o zaman Hazine-Maliye beraber idi, Hazine Müsteşarlığında göreve başladı. İki kere Amerika Birleşik Devletlerinde Ekonomi Müşaviri olarak bulundu, aynen.

1997 yılında Hazine Müsteşarlığına atandı. Aynen, görüyorsunuz beyler...

DR.MAHFİ EĞİLMEZ- Aynen buradayız. OTURUM BAŞKANI- Aynen buradayız. Sonra, aynı yılın sonunda, yani 1997 yılının sonunda böyle bir

kariyerizm şeyiyle Hazine Müsteşarlığı görevinden ayrıldı, özel sektöre geldi. 1990 yılında Gazi Üniversitesinde kamu maliyesi alanında Kamu İktisadi Teşebbüslerinin finansmanı, Katma Değer Vergisi, Hazine...

Page 10: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Bunlar hep kod. IMF ve Dünya Bankası konularında 4 ayrı kitap yazdı, 3'ünü bana gönderdi, bir tanesini göndermedi, huzurunuzda sitem ediyorum. (Gülüşmeler)

Hâlen, bir özel sektör kuruluşumuzun veya Toprakbankamızın Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmaktadır.

Gördüğünüz gibi, bütün krizlerin içerisinden Osman Bey gibi o da süzülerek gelmiş çok değerli bir arkadaşımızdır. (Gülüşmeler)

Şimdi, araya bir çeşni olsun diye Hüsamettin Kavi Beyin özgeçmişini koyuyoruz. (Gülüşmeler ve Alkışlar)

Göreceksiniz ki, Hüsamettin Kavi Bey, diğer arkadaşlarımıza çok benzemeyen bir arkadaş, hayatın gerçek içinden, "reel ekonomi" deyip duruyorlar ya, o yüzden "real life"ın içeresinden gelen bir arkadaşımız.

1950 yılında İstanbul'da doğdu. 72 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinden mezun oldu. 78 yılında Kavi Kablo ve Emaye Bobin Anonim Şirketi -uzun bir ad Anonim Şirketinde göreve başladı, 1989 yılında aynı şirketin Genel Müdürlüğü görevine getirildi. 1989-1999, demek ki 10 yıldır Kavi Kablonun Genel Müdürlüğünü görevini yürütmekte. 1987 yılından itibaren İstanbul Sanayi Odası Meclis üyeliği yapıyor, 92-93 yıllarında Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. 93 yılından bu yana İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmaktadır. Çok aziz bir dostumuzdur, değerli bir arkadaşımızdır ve İstanbul Sanayi Odası Başkanlığında da gerçekten hem çok değerli hizmetlerde bulunuyorlar, hem de icap ettiği zaman yeteri sesle feryat-figan ediyorlar, hükûmetleri, siyaseti topa tutuyorlar. Gerçek hayatın içerisinden gelmiş olan bir arkadaşımız.

Yavuz Ege gelmedi, yetişemedi daha doğrusu, ama yetişecek. Doktor Yavuz Ege, diğer bir değerli arkadaşımız, halen Dış Ticaret Müsteşarı olan arkadışımız. Onu da ben şimdi, bütün şeyi tamamlamak bakımından arz etmek istiyorum.

1947 yılında doğdu. 68'de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgeler Fakültesinden mezun oldu. Bölümü, yine maliye ve iktisat bölümüdür. 1974 yılında finansal yönetim dalında mastır derecesi var. Şimdi başka birisiyle aynenleşecek bu; 1975 yılında Devlet Plânlama Teşkilâtına girdi. Devlet Plânlama Teşkilâtında uzman, şimdiki adıyla Daire Başkanlığı, Genel Müdürlük ve Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. En son, 1997'den bu yana Dış Ticaret Müsteşarı olarak görev yapmaktadır. Değerli bir arkadışımızdır.

Gazi Erçel, 1967'de Maliye Bakanlığı Bankalar Yeminli Murakıplığı’nda başladı. 77-80 yıllarında, yine matbu; "Maliye Bakanlığı"

Page 11: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

diye okuduğum şey 1984 yılına kadarki bölümü itibariyle, aynı zamanda daha ziyade arkadaşlarımız Hazine Müsteşarlığı, ben Maliye Bakanlığı diye okuduğumda, o kısmını Hazine Müsteşarlığı olarak arkadaşlarımız anlarlarsa daha şey olur, anlaşılma kolaylığı olur.

Hazine Müsteşarlığında 1982 yılına kadar çeşitli, Genel Müdür Yardımcısı olmak da dahil olmak üzere, görev yaptı. 82-86 yılları arasında IMF nezninde Rektör Yardımcılığı yaptı. 87-89 Hazine Genel Müdürü, dış ekonomik ilişkilerden sorumlu Hazine Genel Müdürlüğü görevinde bulundu. Daha sonra, özel sektörün üst kademelerinde bulundu. 1994-96 Tütünbank A.Ş Genel Müdürü ve tütüngillerin hemen hemen tamamında Yönetim Kurulu Başkanlığı, Başkan Yardımcılığı vesaire... (Gülüşmeler)

Şimdi, 1996 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı olarak görev yapmaktadır. Sayın Erçel, master derecesini 1976 yılında, Tenesse Van Der Bild Üniversitesinden aldı. Hâlen 3 yıldır Merkez Başkanımızın Başkanı olarak görev yapmaktadır.

Profesör Selçuk Abaç -biraz uzakta kaldı Selçuk Bey, 1946 yılında İstanbul'da doğdu. 71 yılında Galatasaray Yüksek İhtisas ve İşletmecilik Okulunu bitirdi. Aynı yıl İstanbul Teknik Üniversitesine asistan olarak girdi. 1978-80 yıllarında İsviçre'de Lozan Üniversitesinde doçent oldu. 1983 yılında Devlet Plânlama Teşkilâtında 5'inci Plân hazırlıklarında Para-Kredi Özel İhtisas Komisyonunda görev yaptı. 1985 yılında Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasında Bankalar Gözetim ve Erken Uyarı sisteminin kurulması projesinde çalıştı. 1987, Marmara Üniversitesinde Profesör oldu. 1987-89, Devlet Bakanlığı ve Turizm Bakanlıklarında Bakan Özel Danışmanı olarak çalıştı. Ocak 1995'de Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevine getirildi. Üç sene sonra Şubat 88'de görev süresini tamamlayarak Merkez Bankasından emekli oldu. Şimdi ... Company Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Murahhas Azası olarak görev yapıyor.

En sağımızda Ertuğrul İhsan Özol Bey var. Eğitim, yine Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi,Ankara Hukuk Fakültesi, Amerika da Williams College'de Kalkınma Ekonomisi, MA, Yale Üniversitesinde Ekonomi teorisi, MA Yale Üniversitesinde ayrıca doktora kurlarından mezun, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde öğretim üyeliği, Ankara İktisadî ve Ticarî İlimler Fakültesinde öğretim üyeliği var.

Görevleri; Maliye Bakanlığında Maliye Müfettişliği, Hazine Genel Müdür Yardımcılığı, Hazine Genel Müdürlüğü 74-75'de Hazine Müşteşarlığı, daha sonra TÜSİAD Genel Sekreterliği ve TÜSİAD Yönetim Kurulu üyeliği, 80-1994.

Page 12: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

İhsan Beyin de dış görevleri var; OECD Türkiye Delegasyonunda Türkiye delegeliği, IMF Türkiye delegeliği, Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye bölümünün kuruculuğu ve Yönetim Kurulu Başkanlığı.

Türkiye'de Millî Gelir Hesapları, 1959 yılında böyle bir kitap, Türkiye'de Tarım-1982, Türkiye'de Bürokrasi-1983, Türkiye'de Malî Aracı Kurumları-1985, Türkiye'de Özelleştirme-1986.

Değerli panelistlerimiz için vermemiz gereken özel ve genel bilgiler bunlardan ibaret.

Ben, kendimi de bir eksiklik olmasın diye, bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemek bakımından, tamamlamak bakımından arz etmek istiyorum.

İlhan Kesici, Doğumu 1948, -yine böyle bir şeyin üzerinden

gidelim Orta Doğu Teknik Üniversitesi BS/MS, İngiltere'de MS, MA, İngiltere'de yine MA gibi bir şey... (Gülüşmeler) 1977 yılından itibaren Devlet Plânlama Teşkilâtında uzmanlık- 77-81; 81-83 Daire Başkanlığı, 83-84 Genel Müdürlük, 84-88 Avrupa Birliği nezdinde Bürüksel Daimî Temsilci Yardımcılığı; bu Gümrük Birliği hazırlıkları aşamasında ekonominin koordinasyonundan sorumlu Daimî Temsilci Yardımcılığı, 1991-93 Devlet Plânlama Teşkilâtı Müsteşarlığı, 1995 milletvekilliği.

Ama, değerli Maliye Bakanımız Ziya Müezzinoğlu'nun bize hem telefonda, hem burada ifade ettiği gibi, bizim şimdi milletvekilliğimiz "off" olarak değerlendirilyor. Biz, burada milletvekili şapkasıyla değil, zaten onu çok mecbur olmadıkça kullanmıyoruz, Devlet Plânlama Teşkilâtının diğer müsteşar arkadaşlarımız gibi eski müsteşarı sıfatıyla huzuru âlilerinizdeyiz.

Şimdi değerli arkadaşlar, aşağı yukarı programa uygun bir şekilde, programda ifade edilen saatlere uygun bir şekilde devam ediyor. Gerçekten, hem dünyanın içinde bulunduğu bu ekonomik hâl, hem de Türkiye'nin içinde bulunduğu ve bulunacağı -bundan sonrası daha önemli olmak üzere ifade etmek istiyorum, dünyada çok raslanan, sık rastlanan olaylardan, hâllerden birisi değildir. Türkiye'de de daha önce görülecektir ki veya önümüzdeki günlerde, eğer bu panelde tam anlamıyla görülmese bile inanıyorum ki görülecektir ki, "Türkiye'de daha önce biz ne krizler gördük" tarzındaki yaklaşımın dışında bir ekonomik iklim içine girmiş olacağız.

Bunu önemsemek lâzımdır, ciddîye almak lâzımdır. Ben, aşağı yukarı bir ay önce burada, İstanbul'da bir "World Economic Forum"

Page 13: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

yapıldı, ondan itibaren bu ekonomide bir şeyler oluyor, ey siyasî kadrolar, bunu gereği şekilde ciddîye almadığınız kanaatindeyiz veya almadığınız kanaatimdeyim diye dikkat çekmeye, ikaz etmeye çalışıyorum.

Sanayi Odası Başkanı arkadaşımızı ayrıca tebrik etmek istiyorum. Başta, onun İstanbul Ticaret Odası Başkanlığının ve diğer ekonomiyle ilgili üst kuruluşların yöneticileri, başkanları her 15-20 günde bir, hem hükûmetler seviyesinde, hem de Türkiye seviyesinde böyle bir ikaz görevini yaptılar; muhtemelen bütün bunların sonucu olmak üzere, 55'inci Hükûmet de birkaç gün önce bazı tedbirler aldı ve bu paketleri açıkladılar.

Şimdi, zaten panelist olan arkadaşlarımız bunlarla ilgili birşeyler ifade edecekler. Ama, dünyanın gidişatı istikametinde de, ben öyle inanıyorum ki, herkesin, bu konularla ilgili herkesin çok ders alacağı bir ekonomik iklimden dünya geçiyor. Ve muhtemelen bunun ertesinde, -ben ona 2 yıl gibi bir süre koyuyorum- muhtemelen 2 yıl sonra, gerek IMF, OECD, Dünya Bankası ve ekonominin diğer üst organizasyonları, uluslararası çapta, yeni ekonomik yaklaşımlar ve yeni ekonomik teorilerle zenginleştirmiş olacaklardır ekonomi literatürünü. Bundan, hem Türkiye, hem dünynın yeniden istifade edeceğine inanıyorum ben. Ama, bu içinde bulunduğumuz haller, önümüzdeki yıllar, bu konularda da şu trendi bozmayacaktır gibi geliyor bana; bu 2000'e doğru, 1990'ların özellikle ikinci yarısı, "yeni kapitalizm" diyelim biz ona, herhangi bir engel tanımamak isteyecek olan bir patlayış modeli olacaktır. Adına, isterseniz üç kelimeyle olmak üzere "serbest piyasa ekonomisi" deyimini arkadaşlarımız tercih edebilirler, ama ben hiç olmazsa tek kelime ve orijinal olması münasebetiyle "kapitalist ekonomi" demeyi tercih ediyorum.

Bu 3 öğe şu: 1) Her ne olursa olsun, uluslararası ticaretin önündeki engeller aşağı-yukarı bütünüyle kaldırılmış olacaktır. 2) Uluslararası rekabetin önündeki bütün engeller kaldırılmış olacaktır. 3) Uluslararası sermaye hareketinin önündeki bütün engeller, eninde sonunda kaldırılmış olacaktır. Önümüzdeki zaman bunlar olmuş olacak.

Bu 1997 krizinin finansal boyutu ortaya çıktıktan sonra, bazı ülkelerde, özellikle uluslararası sermaye hareketlerinin bir münasebetle, bazı yerlerinden, bazı tahkime, kayıtlara tâbi tutulması yaklaşımı da ifade ediliyor olmakla birlikte, bazı ülkeler, bununla ilgili bazı tedbirler şimdi almış görünse bile, ben inanıyorum ki, uluslar arası sermaye

Page 14: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

hareketlerinin önündeki engeller, yine kaldırılmış olmaya, hatta süratle kaldırılmaya başlamış olacaktır.

Şimdi, ben başlangıcı itibarıyla konuyla ilgili daha az konuşmak istiyorum; daha doğrusu konuşmamı bu münasebetle burada bırakıp, arkadaşlarımıza, değerli panelistlere paneli bırakmak istiyorum.

Ondan önce, arkadalarımızın elinde bulunan programda bir küçük düzeltme yapmak istiyorum. Arkadaşlarımızın elinde bulunan programda konuşma süreleri, değerli panelistlerin 20'şer dakika idi, bir; iki, bir ara var ve aranın hemen ertesinde, Hazine Müsteşarlığı Kamu Finansmanı Genel Müdürü arkadaşımız Emin Dedeoğlu gelecekti; o gelemiyor. Bu düzeltmeyi yapmak istiyorum. Arayı kaldırmış olduk; arayı sona bırakmış olacağız ve Emin Dedeoğlu arkadaşımızı da çıkarmış olduk.

Bütün bunları yaparken bir başka bir şey daha yaptık; ben konuşma sürelerinin eteklerinden biraz kesmiş oldum, yani 20'şer dakika gibi görünürken, onu 15'er dakikaya çekmiş olduk. Bunu, Osman Beyin bize vermiş olduğu öğlen yemeği sırasında yapmış olduk.

Bu arada, ben orada bir güzel fıkra anlatacaktım; orda anlatamadığım için, izninizle burada anlatmak istiyorum.

En güzel konuşma, daha doğrusu kısa konuşmanın; yani hastane ziyaretlerine filan gidildiğinde, "en güzel ziyaret, en kısa ziyarettir" gibi bir şey var; ben bunu konuşmaya da teşmil etmek istiyorum.

İngilizce anlatıldığında daha hoş giden, ama mecburen Türkçe anlatacağımız bir güzel fıkra var.

Ben, güzel konuşmayı mini eteğe benzetiyorum; öyle diyorlar ki, yani, en güzel konuşma mini eteğe benzer. "short enough to be attractive, long enough to cover up the essentials" Yani, iyi bir konuşma mini etek gibi olmalıdır; yani, yeteri kadar cazip olabilmesi için kısa olmalıdır; ama, kavrattığı essentialleri örtecek kadar da uzun olmalıdır. Bu bakımdan, arkadaşlarımızın konuşmalarını 15'er dakika ile sınırlamış olduk. Belki 1-2 dakikalık bir toleransı, yüksek müsaadelerimle arkadaşlarımıza göstermiş olabiliriz.

Ben ilk konuşmayı, değerli eski Hazine Müsteşarımız, Mahfi Eğilmez Beye vermek istiyorum; şimdiki hâliyle Toprankbank Yönetim Kurulu Başkanı.

Mahfi Bey, "Global Kriz ve Türkiye", ama daha çok finansal boyutu olmak üzere, bize global krizi anlatacak.

Çok teşekkür ediyorum. Buyurun.

Page 15: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

MAHFİ EĞİLMEZ- Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Paneli düzenleyen İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına ve

Ekonomik ve Malî Araştırmalar Vakfına teşekkür ederim; beni de panelist olarak davet ettikleri için.

Her ne kadar bundan yaklaşık 1 ay evvel burada, aynı salonda, muhtemelen yüzde 80'i aynı olan izleyicilere aynı konuda bir panel sunduysak da, bir parça belki farklı birşeyler sunmaya çalışacağım ben bugün. Ama, çok da büyük bir fark yok arada; çünkü ne yapalım ki, 1 ay, Türkiye için bile yeni bir kriz veya farklı bir kriz yaratmak için yeteri kadar uzun bir süre değil, çok fazla bir şey değişmedi o günden bugüne.

Aslında, Sayın Başkanın Hazinecilerle, Siyasal Bilgiler mezunlarıyla ilgili konuşmalarını dinlerken enteresan bir şey dikkatimi çekti; burada bir Orta Doğu Teknik Üniversiteliyle, ODTÜ ile belki siyasallının arasındaki farkı çok güzel koyuyor ortaya. Onu kendisi belirtmedi ama, tarihlerden çıkarıyorum ben; kendisi müsteşarlıktan 93'te ayrılmış, ODTÜ mezunu bir müsteşar olarak; siyasal mezunu Sayın Osman Birsen 94'te müsteşar olmuş. (Gülüşmeler) Yani zamanlama açısandan ...(Gülüşmeler)

Aslında, ben bunu daha önceden keşfettim, kendisinden öğrendim bu hadiseyi ve onun için de 97 sonu gibi ben de istifa ettim; böylece ODTÜ'lülerden ciddî bir şey öğrenmiş oldum hayatta; birçok şey öğrendim belki ama.

Bir başka konu da, şu da önemliydi o takdimde; yani bütün hakikaten bu geçmiş krizleri yaratmış olan bütün kadro burada oturuyor ve çoğu da Hazine kökenli; özel sektörü saymazsak. Ben de şimdi o tarafa yanaşıyorum ki, özel sektörden olayım diye; oradayım çünkü.

Eski kriz sahibi, kriz yaratmış olan Hazinecilerin tamamı burada, yeni kriz yaratmış olan Hazineci de gelmedi zaten toplantıya. Böyle bir gelişme var.

Şimdi müsaade ederseniz, bendeniz sizlere geçen seferki konuşmama benzer bir konuşma sunacağım.

Ben, öncelikle finansal krizin nedenlerini ve bugünkü durumunu kısaca özetlemeye çalışacağım, ondan sonra da Türkiye'nin durumunu ve sonuç olarak, birtakım öneriler olarak da kendi düşüncelerimi ortaya koymak istiyorum izin verirseniz.

Bugün yaşadığımız finansal krizin çıkış nedenlerini belki 3 ana başlık altında toplamak mümkün; bunlar çeşitli kusurlardan kaynaklanarak gelişti çünkü.

Page 16: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Birincisi; borç alanların veya yatırım davet edenlerin yarattıkları kusur. Hem firma olarak, hem genel olarak, aslında ülke olarak bakmak lâzım. Buna, "Borç alanların kusurları krizin yaratılışında" diye bir başlık koymamız mümkün.

İkincisi; "Bu ülkelere gidip para verenlerin veya yatırım yapanların; genel olarak yatırımcıların kusurları" diye bir başlığa oturtmak mümkün.

Üçünsünü de; belki, bunların ikisinin dışında diğer nedenlere bağlamak mümkün.

Borç alanların vehayut da bu yatırımcıları davet eden ülkelerin kusurları nelerdi; kısaca bunlara değinmek istiyorum. Tabii, pek çok kusur sayılabilir. Bunlarda o kadar çok şey tartışılıyor ki bugün; ama bunları azalttığımız zaman, zannediyorum bunları şu çerçevelerde, şu alt başlıklarda toplamak mümkün.

Bir tanesi; bu ülkelerde malî sektörün zayıflığı. Bundan kastettiğimiz şey, özellikle kriz sonrasında IMF'nin reyting kuruluşlarının ve diğer uluslararası kuruluşların yaptıkları ve borç verenlerin bizzat kendilerinin yaptıkları değerlendirmelerden çıkan sonuçlar şunlar:

Bir tanesi; yeteri kadar ciddî bir malî sektör gözetim ve denetim mekanizmasının bu ülkelerde bulunmadığı. En ciddî sorunlardan birisi olarak bu ortaya konuyor; malî sektörün zayıflığını gösteren.

İkincisi; yine bununla paralel olarak, malî sektöre ilişkin erken uyarı mekanizmalarının işlemesini zorlaştıran birtakım alt yapı yetersizlikleri veya eksiklikler olduğu.

Üçüncüsü; malî sektöre ilişkin kuralların ciddî olarak uygulanmadığı. Sanki bu kurallar var yazılı olarak herkesin önünde, ama bu, uygulamada gerçek anlamda bu kadar göründüğü gibi ciddî uygulanmıyor yahut Batı ülkelerinde de belki kurallar aynı; ama oralaraki ciddiyetiyle, bu ülkelerde uygulanmıyor.

Bir başka, malî sektörle ilgili bir ciddî sıkıntı da; malî sektörün yeteri kadar şeffaf olmadığı. Yani, açıklanan rakamların günlük olmadığı ve açıklanan rakamların aslında çok da doğru olmadığı şeklinde. Böylece, borç alanlara atfedilebilecek bir kusur olarak, "malî sektörün genel zayıflığı" başlığını çizmekte yarar var.

İkinci mesele; özellikle Asya ülkelerinde izlenen yanlış döviz kuru politikaları önem kazanıyor. Özellikle, yanlış "peg" uygulamalarının bu ülkelerin krize çok hızlı girmelerinde önemli bir neden oluşturduğu üzerinde duruluyor. Kore, Tayland ve Endonezya gibi ülkeler kendi

Page 17: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

paralarını, Japonya'yla olan bütün ilişkilerine karşın, dolara "peg" etmenin sıkıntısını çektiler. Her ne kadar Kore, 1996 sonlarına doğru "peg" uygulamasından, dolar "peg"inden vazgeçtiyse de, onun yarattığı rahatlıktan çıkması çok çabuk mümkün olmadı.

Bir başka husus dış denge bozuklukları. Bunlar da, tabii birçok şeyin sonuçları olarak karşımıza çıkıyor ama, böyle enstantane olarak aldığımız zaman derhal dikkat çekiyor.

1995 yılından itibaren bu ülkelerin, özellikle Asya ülkelerinin, dış ticaret açıklarının büyümeye başladığını görüyoruz. Ona paralel olarak carî işlemler açıkları da büyüyor; yani, ödemeler dengesinde yavaş yavaş, ama biriken bir bozulma görünüyor.

Bir başka grup; yine borç alanlara atfedilecek bir kusur olarak, kısa vadeli dış borçların hızlı büyümesi. Bu ülkelerde, gerçekten de özel kesim kuruluşlarının ve o arada bankaların kısa vadeli dış borç stoklarında, dış borçlanmalarında büyük artışlar ortaya çıkmaya başlıyor son dönemde. Ve bu artıştaki paylar, hem dış borç stokunun içindeki pay olarak yükseliyor, hem de gayrisafi millî hâsılaya oran olarak yükselmeye başlıyor. Burda kesmek istiyorum; daha pek çok neden bulunabilir, sayılabilir.

İkinci kategori; borç verenler yahut yatırımcıların kusurları nelerdir; bir de orada birkaç noktaya değinmek istiyorum.

Bunlardan bir tanesi; bu yatırımcıların, özellikle portföy yatırımcılarının ve doğrudan sermaye yatırımcılarının, vade uyumsuzluklarını, yani "mismatching"i ve marjinalleşme eğilimini gözden kaçırdıklarını; marjinaleşme eğilimi çok gözden kaçırılacak bir şey değil ama, ona razı olduklarını görüyoruz.

Bununla ne demek istediğimi müsaade ederseniz arz edeyim. Bu ülkelere yönelen paralar, bu ülkelere yönelen fonlar, büyük

ölçüde kendi vadesiyle, yöneldiği vadeyle uyumlu olmayan daha uzun vadeli yatırımlara yöneldi. Dolayısıyla, bunların geri ödenme zamanı geldiği zaman, ortaya bir fon ve geri ödeme "mismatching"i, uyumsuzluğu ortaya çıktı; bu da, bu krizi ateşleyen en önemli nedenlerden birisidir ve bunu borç verenler göremediler. Bu, biraz da borç alanın kusuru, yani malî sektörün yeteri şeffaflıkta olmamasının yarattığı bir husus.

Bir diğer konu; bu şekilde yatırım yapanlar, kârlı alanların, belki kısa sürede yüksek kâr getirecek alanların süratle tükendiğini ve giderek marjinal alanlara daha riskli, daha uzun vadeli kâra dönük, daha düşük oranlı kâra dönük alanlara gittiğini gözden kaçırdılar.

Bir başka mesele; bölgesel etki ve sürü güdüsü.

Page 18: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Bu ülkeler; ne yazık ki, bu bölgedeki ülkelerin tamamı aynı ülkeymiş gibi kategorize edildi insanlar kafasında. Bu, doğrudur da bir anlamda. Çünkü, bu ülkelerin hem birbirleriyle, hem bölgesel, hem de Japonya'yla büyük ilişkileri var; dolayısıyla, birisinde çıkan krizin derhal ötekine sıçrayacağı endişesi ortaya çıktı ve gerçekten de, böylece bölgesel etkiyle sürü güdüsü ortaya çıkarak, sürü şeklinde giren yatırımcıların aniden sürü şeklinde çıkması sonucunu getirdi. Genellikle sürü güdüsü piyasaya girerken yavaşlıyor, ama çıkıştı çok hızlı işliyor ve ezilmelere yol açıyor; çıkış o kadar da geniş olmadığı için. Dolayısıyla, böyle bir etki ortaya çıktı.

Dolayısıyla; yabancı yatırımcılar özellikle bu başlık altında, bu şekildeki çeşitli eksik incelemeler, çeşitli değerlendirmeler ve süratle para kazanma güdüsüyle buraya girdiler ve para kaybettiler. Bu da, bunun bir şekilde zaten riskiydi.

Diğer birkaç neden üzerinde durmak istiyorum; bu iki grubun dışında.

Bunlardan en önemlisi, özellikle Rusya kriziyle ilgili olarak karışımıza çıkan ve bugün de hâlâ ortada duran, IMF kaynaklarının kurumasıyla ilgili bir sıkıntıydı. IMF kotalarının artırılamamasının yarattığı kaynak yetersizliğiyle; özellikle Rusya'da IMF, hem kaynak yetersizliğini öngörüp, hem de Rus Hükûmetinin yeteri kadar önlemi almadığını gerekçe göstererek yardımı askıya aldığı anda Rusya'da kriz patladı. Ben, hep onu vurgulamaya çalışıyorum. Aslında, Rusya'nın bugünkü durumuyla 6 ay veya 8 ay evvelki durumu farklı değil; Rusya hep aynı durumdaydı, ama birtakım sözler vermişti ve sürekli olarak da IMF, Rusya'nın arkasında gibi bir izlenim vardı. IMF Rusya'nın arkasında olduğu zaman, yatırımcılar, kendi risklerinin IMF tarafından kurtarılabileceğini düşünerek giriyorlardı. IMF, "ben yokum" dediği anda, birdenbire bir panik ortaya çıktı ve herkes kaçmaya başladı.

Bu konuda ve özellikle bu krizin büyüdüğü aşamalarla ilgili olarak IMF'e çok büyük eleştiriler yöneltildi; ben de aynı benzer eleştirileri yöneltiyorum. İki türlü eleştiri yöneltiliyor IMF'ye; öngördüğü politikaların yetersiz olduğu. Birinci eleştiri bu. İkinci eleştiri; IMF'in, bu ülkelerde çıkabilecek olan sorunları önceden görüp dünyaya duyurmadığı eleştirisi. Ben, ikinci eleştiriyi yapan guruptayım. Çünkü, IMF'in politikalarının bu ülkelerde dört dörtlük uygulandığını söylemek çok zor. Ama IMF, politikalarının uygulanmadığını gördüğü zaman bunu dünyaya duyurması lâzımdı; yani, daha fazla sermaye akışını bu ülkelere duyurması lâzımdı. Bence, benim kanaatim, onu yapmamıştır.

Page 19: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Şimdi, izin verirseniz, süratle krizin bugünkü görünümüne geçmek istiyorum buradan.

Benim görebildiğim kadarıyla, krizin belli bir aşamasından sonra,, ihtiyaç saikine dayalı likidite talebi maksimum noktaya çıktı ve herkes likit kalmayı öngördüğü için bu piyasalara fon akmaz hâle geldi, fon akmayınca da hâdise dönmez oldu.

Ama, şunu söylemek istiyorum: Her geçen gün, kriz hakkındaki olumsuz beklenti sahibi sayısının azaldığı, olumlu beklenti sahibi sayısının arttığı görülüyor.

Yani, bundan 2-3 ay evveline kadar bu krizin, 1929 benzeri bir dünya ekonomik bunalımı olacağı şeklindeki görüşe sahip olan kişilerin sayısı, bugün giderek azalıyor.

Birkaç noktaya değinmek istiyorum bununla ilgili olarak. Bir kere; önceki dönemde kriz öncesinde çeşitli ülkelerde,

gelişmekte olan ülkelerde, yüzde 10 ilâ 20 arasında bir bantta dolar bazında reel getiri sağlayan sermaye, kendi ülkesine dönüp de yüzde 4-5 noktasına geldiği zaman, bu noktada çok fazla duramıyor. Bu da sermayenin bir özelliği; yani, risk alıp daha çok kazanmak istiyor. Bütün mesele, alabileceği riskte bir miktar düşme olup olmadığı şeklinde. Dolayısıyla, giderek bu paranın memleketinde durma eğilimi biraz azalmaya, kırılmaya başladı; bunun birtakım göstergeleri var.

Dolayısıyla, beklentiler bir miktar iyimserliğe doğru dönmeye başlıyor ve artık uluslararası borç verilebilir fonlar piyasasında bir canlanma yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

IMF kotalarının artırılması için Amerikan Kongresi engelinin aşılmış olması, IMF'e yeniden 92 milyar dolar civarında bir ek kota imkânı sağlıyor. Bu, önemli bir hadise. Çünkü, bu kotaya kadar IMF'in durumu, su deposu boş bir itfaiye aracına benziyordu. Ortalıkta dolaşıyor, siren çalıyor ama, sıkacak suyu yok. Şimdi, en azından deposunun yarıdan fazlasının dolduğuna dair bir görüntü ortaya çıkıyor. Bu tabii, beklentileri olumluya çevirme yolunda önemli bir hadise. Bununla birlikte birtakım olumsuz şeyler de var elbette ki; her şey olumlu gelişmiyor. Meselâ, Brezilya için hazırlanan 41,5 milyar dolarlık pakete rağmen, Brezilya Hükûmetinin, öngörüldüğü süratte önlemler almadığı ortaya çıkmaya başladı; bu, bir eksiklik olarak çıktı. Sonradan bu eksiklik tamamlandı.

Rusya'nın durumu netlik kazanmadı henüz. Yani, Rusya'nın ne tarafa gideceği, kimin sahip çıkacağı oradaki sıkıntılara; o henüz netlik kazanmadı.

Page 20: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Japonya'nın, her ne kadar kendi içine dönük birtakım önlemler alıyorsa da, Asya ülkelerindeki krize ne şekilde tam anlamıyla sahip çıkacağı tam olarak belirlenmedi.

Türkiye açısından baktığımız zaman hadiseye; bir kere, bir dış piyasalarda borçlanma açısından yaşanan olumsuz gelişmenin giderek yavaş yavaş da olsa, ufak ufak da olsa kırılmaya başladığını görüyoruz. Hazinenin sessiz ve derinden böyle başlattığı borçlanma operasyonları devam ediyor. Zannediyorum önümüzdeki günlerde de devam edecek; enteresan gelişmeler oluyor orada ve Hazine borçlanabiliyor. Onun yanı sıra da, özel sektör bankaları, aynı miktar kadar, ödedikleri miktar kadar olmasa bile, bir sendikasyon kredilerinin, en azından dörte üçünü yenilemeye, çevirmeye başladılar.

Şimdi burada; "Türkiye'de bir finansal kriz olası mı, değil mi?" konusunda 3-4 noktaya değinmek istiyorum.

Bugünkü bütçe dengesi gayrisafi millî hâsıla oranına baktığımız zaman, durumun 94'ten iyi olduğunu görüyoruz. Yani, burada kriz yönünde çok belirgin gösterge yok.

Kısa vadeli dış borç stokunun gayrisafi millî hâsıla oranında bir artış var Türkiye'de. Ama bu artış da, yine 94 kadar çok hızlı değil; 94 önceki kadar hızlı değil. Dış ticaret açığında hiçbir olumsuzluk görünmüyor, kıyaslanırsa, cari açıkta da şu anda bir olumsuzluk görünmüyor.

Bankaların takipteki alacakları Türkiye'de, Asya ülkeleriyle kıyaslanırsa düşük; ama, bu rakamların gerçeği yansıttığı kanısında değilim.

Sermaye yeterliliğine baktığımız zaman; özellikle, problemin kamu bankalarında olduğunu görüyoruz. Özel sektör bankalarının yeterliliği yüzde 11 civarında görünüyor.

Ben, müsaade ederseniz, iki sonuç çıkarıyorum. Bunlardan bir tanesi genel sonuç; yani, dünya için nasıl bir

sonuç çıkarabiliriz? Benim kanaatim; ben, bu krizin serbest piyasa sisteminin

yetersizliğini ortaya koyduğu iddiasına katılmıyorum. Benim kanaatim; kapitalizm ve serbest piyasa, kuralların en sıkı uygulandığı piyasadır; bugünkü geldiğimiz nokta itibariyle. Ama, kuralları koyup da uygulayamadığınız zaman, o zaman dönüp de sistemi eleştirmeye hiçbirimizin hakkı olmaz diye düşünüyorum. Bizim sorunumuz, kural koyup, uygulamamaktan ibaret; aslında, Asya'nın sorunu da bundan ibaret.

Page 21: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

İkinci mesele; bu korkuyla Keynesyen sisteme dört elle sarılmamak gerektiği kanaatindeyim. Çünkü, ben Keynesyen sistemin; her ne kadar kendi koyduğu isimle genel teori olsa da, genel teori olmadığı kanaatindeyim. Bana göre, klasik teori, kapitalizmin genel teorisidir; Keynesyen teori, bir düzeltme teorisidir. Böyle dönemlerde Keynesyen teoriden yardım istenir, ama bu dönem geçildikten sonra normale dönülür. Eğer biz bu dönemde kuralları koyamazsak, o zaman Keynesyen teori, bizim için genel teori haline gelir gerçekten.

Buradan atlayarak, Türkiye için bir-iki sonuca değinmek istiyorum izin verirseniz. Türkiye, göstergelere baktığımız zaman, bir finansal krizin eşiğinde görünmüyor. Eğer çok ciddî ekonomi politikası hataları yapmazsak, -94'te yaptığımız gibi Türkiye bugün bir finansal krizin eşiğinde görünmüyor. Ama, burada bir reel krizin yavaş yavaş oluştuğunu görüyoruz, büyüme yavaşlıyor, ihracatta düşüş var. Efendim, ithalât da düşüyor; dolayısıyla, dış ticaret açığımız da büyümüyor ama, ithalâtın düşmesi, aslında bizim hem iracatımızı, hem büyümemizi düşürüyor. Bunlar hepsi, birbirine çok yakından bağlı.

Bu arada, müsaade ederseniz, bankacılarla sanayicilerin kriz çekişmesi üzerine de bir iki nokta koymak istiyorum; Sayın Kavi'nin affına sığınarak..

Benim kanaatim; şimdi yapılan suçlama, bankaların vadesi dolmadan kredileri geri çağırdıkları şeklinde. Kısmen doğru, kısmen yanlış; neden kısmen yanlış, onu söyleyeyim. Türkiye'de bankaların açtıkları krediler Batı ülkelerindekinden farklı. Bizde krediler, döner kredi niteliğinde; yani 3 aylık açıyorsunuz, 3 ayın sonunda vade dolduğunda adam diyor ki, "enflâsyon oldu, 100 milyar vermiştiniz, bu oldu 125, ver bir 25 daha." Böyle devam ediyor. Dolayısıyla, aslında bu döner kredi, dönmez kredi gibi oluyor ve sonsuz vadeliymiş gibi oluyor. Arada bir yerde bankacı bunu geri çağırdığı zaman, vadesinden önce çağırmış oluyor. Doğrudur. Bunun dışında da çok sert uygulamaları yapanlar da var; onu da kabul ediyorum. Ama, burada ben, her ne kadar "Türkiye gerçekten hiçbir krizden etkilenmez, bize bir şey olmaz" görüşünde kesinlikle değilsem de, bu kriz meselesini çok fazla vurgulayıp, çok fazla abartmamızın iki sorunu oluyor diye düşünüyorum. Bir tanesi; dışarıda Türkiye'nin kredibilitesiyle, finansal fon bulmasıyla ilgili ciddî kuşkular yaratıyoruz, "Adam kendi söylüyor krize gireceğini" diyorlar.

İkincisi de; iş adamlarımız krizde olduğunu söylediği zaman bankalar kredi vermiyor veya yenilemiyor. Çünkü, "krize giriyorum" diyene kimse kredi vermez. Bu da bir sebep.

Page 22: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Çok teşekkür ediyorum beni dinlediğiniz için. OTURUM BAŞKANI-İLHAN KESİCİ Ben de Sayın Eğilmez'e

çok teşekkür ediyorum, zamanı gayet iyi kullandılar; birkaç sayfayı atlamak yoluyla.

Şimdi, son 15-20 gündür, gerçekten haklı olarak feryat figan edenlerin en önemli temsilcilerinden birisi, İstanbul Sanayi Odası Başkanımız Hüsamettin Kavi Bey konuşacak.

Hüsamettin Bey, çok doğal ki, krizin, işte gerek reel ekonomiyle ilgili olan bölümü, gerek finansal bölümüyle ilgili olmak üzere, "kriz ve sanayi ilişkisi" hakkında konuşacaklar.

Söz, Hüsamettin Beyin, buyurunuz efendim. HÜSAMETTİN KAVİ- Sayın Başkan, teşekkür ederim. İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına ve Türkiye Ekonomik Malî

Araştırmalar Vakfına ve sayın başkanlarına ben de teşekkür ediyorum. Değerli konuklar; Sayın Başkan da ifade etti, burada değerli

üstatlar arasında farklı bir ürün olarak bulunmaktayım bugün sizlerin huzurunuzda.

İşte, hayatın gerçekleri içinde bugün sizlere, bir inşaat mühendisinden, üstatlarımızın önderliğinde, rehberliğinde nasıl ekonomist olunabilir; biraz da onu anlatmaya çalışacağım.

Zannediyorum ki, bugünkü toplantının sonunda da lügatımızda bir değişikik yapmamız gerekecek; orada bir sıkıntı var. "Kriz" sözcüğü tek bir sözcük değil, farklı krizleri artık farklı tanımlamamız gerekecek. Yani, numaralamamak gerekirse, numaralamamız gerekecek; ama, kesinlikle ihtiyaç duyduğumuz bir gerçek var, bir kelime ile, bir sözcükle, artık Türkiye'nin birtakım konuları, çok genel bir çerçeveyi, bir meseleyi; önemli bir kısmı dünyadan, bir kısmı da kendisinden kaynaklanan bu meseleyi öyle bir kelimeyle artık tarif etme günlerinin geçtiğini zannediyorum.

Şimdi efendim, zamanı da iyi kullanmak istiyorum; ancak "kriz ve sanayi" dediğimiz zaman, yani imalât sanayinde ne oldu 98 yılında, bugüne gelirken; esas bunu aktarmaya çalışacağım. Ama, ondan evvel, biraz dünyaya gitmek istiyorum. Hatta, belki son 25 yıl içinde, 20 küsur yıl içinde nereden nereye geldik?

70'li yılların başında araştırmalar bize şunu söylüyor: Toplam dünya ticaret hacmi 370 milyar dolar civarında. 1995'in sonunda bu rakam 6 trilyon dolar. Ve de 80'li yıllardan itibaren, eğrinin yükselme trendinde önemli bir değişiklik var.

Page 23: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Şimdi; dünya ticaretindeki hacim büyürken, dünyanın malî piyasalarındaki toplam tasarruf hacmi de, bu eğriden daha dik bir eğriyle büyüyor. Ve de bütün bunların yanında da, iletişim çağı, bilgi ortamı, bilginin dünyanın her köşesinde paylaşımı ve bir noktadan bir noktaya talimat verme imkânı, saate karşı değil, artık saniyeye karşı geliyor. Ve dünya, bu kadar hızlı bir gelişmeye ne kadar hazır; sistem, dünyanın tüm mal piyasalarının sistemi ve malî piyasaların sistemi ne kadar hazır.

Mal piyasalarının sistemine yönelik hatırlayacaksınız; 1980'li yılların başında, işte ISO 9000 serisi standartlar gündeme geliyor. Dünyanın hepsinin ortak kabul göstereceği bir dizi standartlarla her ülkenin tasarruflarının korunması amaçlanıyor; ama, malî piyasalarda bu ölçüde hızlı gelişmenin alt yapısını kanaatimce, dünyanın oluşturabildiğini söylemek mümkün değil.

Bütün bunların yanında da, dünya, işte 80'li yılların sonundaki değişim ki, bana göre onun da ardında o gerçek var, yani doğu blokunun da pazar ekonomisine geçiş sürecine dahil edilmesi ve de son yılları, lütfen şöyle bir hafızalarınızı tazeleyin, rakamlar da farklı bir nokta değil; dünyanın özellikle belli gelişmiş ülkelerinin hedefi, sıfır enflâsyon.

Şimdi, sıfır enflâsyon; ifade ettim, ben mühendislik eğitiminden geliyorum ama, ekonomi kitaplarının söylediği şey, arz-talep arasındaki dengelerin kurulduğu; mal arzıyla mal talebi arasında belli dengelerin kurulduğu, hatta arzın, artık talebin üzerine çıktığını gösteriyor sıfır enflâsyon hedefinde.

Demek ki, dünyada bir taraftan tasarruflar büyüyor; -özellikle gelişmiş ülkelerin tasarrufları öbür taraftan da bu tasarrufları yatırıma dönüştürecek veya bir başka deyişle, talebe dönüştürecek mekanizmaları aynı süratle dünya yaratamıyor, dünyada talep o oranda gelişmiyor ve de sonuç olarak, malî piyasalardaki bu kontrol mekanizmalarının azalması. Bu arada, sağlıklıyken, yani ekonomi fevkalâde sağlıklı giderken, işte yine uluslararası literatürde kullanılan tabirleriyle "kravni" kapitalizmin yanlışlıkları içine düştüğünüz zaman, yani elinizdeki doğru kaynakları, "nasılsa bana bir şey olmaz, ben fevkalâde sağlıklıyım, geçmiş 10 senemin nereden nereye gittiğini de biliyorum" dediğiniz zaman, yol boyu, o yokuş aşağı sürecin içine giriyorsunuz. Uzak Doğu sürecini kendi tespitlerim çerçevesinde anlatmaya çalışıyorum.

Sonuç: Sayın Eğilmez'in de katıldığı Dünya Bankasının son toplantısında başkanlar şunu ifade ettiler; dünyada bugün bir sistem sorunu var. Yani, kurallar ve bu kuralların denetimi; ki, aynen kendileri de bu şekilde ifade ettiler.

Page 24: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Mesele burada. Kuralları koyacaksınız; ama, kuralları koymak yetmez, işleteceksiniz ve denetim mekanizmalarınızla çalışacaksınız.

Bu tablo ile beraber biz 97'den 98'e girdik. 97'den 98'e girerken, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti önemli bir enflasyon hedefi koydu önüne. Dedi ki, "Ben 1998 yılı sonunda enflasyonu 50'ye düşüreceğim." 97'den devrettiğimiz ve 98'de tartışması devam eden bir vergi yasamız var, vergi tasarımız var; Bununla beraber yola devam ederken, tabii ki, 97'de ortaya çıkan Uzak Doğu probleminde ülkelerin hepsinin yapıları farklı, özellikleri farklı; farklı oranlarda paralarının değerlerini yeniden gözden geçirdiler. Yani, bir ölçüde dünya pazarlarında yeni bir rekabet gücü kazandılar bunlar. Bedeli?.. Kendi millî ekonomilerinde mutlaka bir bedeli var ama, uluslararası pazarlarda yeni bir kan elde ettiler.

Şimdi, bu ölçü içinde önemli bir saldırı; Avrupa Birliği pazarına da, Amerika pazarına da, Rusya ve Asya, Bağımsız devletler topululuğu pazarına da, Afrikasına da, bütün dünyasına da... Ve de tüm bu süreçete biz, öncelikle "1998'in başlarında Uzak Doğu krizi bize ne getirir, ne getirmez?"i konuşurken, orada biraz, biraz değil, epeyce bu işi hafife aldık; bu işin gerçek boyutunun bizi nereye götüreceğini görmedik, görmezlikten geldik. Halbuki, Türkiye'nin 98'deki dış taahhütlerini, dünyanın ortaya koyduğu trendi ve sürecin getirilerini dikkate aldığınız zaman, dış pazarlarda olayın daralacağı ortada.

Türkiye, işte bu koşullar altında, bir taraftan bir enflasyon porgramına sımsıkı sarılmış, hedefini taşımaya çalışıyor... Ki, doğru bu program; ama, enflasyonla mücadele ederken iç pazarınızın daralması doğaldır, ama siz, üretim ve istihdamda sıkıntı yaşamak istemiyorsanız ve de hele hele birileri de dünya pazarlarında yeni bir kan kazanmışsa, derhâl tedbir alacaksınız. Derhâl tedbir alıp, iç pazarda ortaya çıkan kapasite fazlasını, bir türlü, dış pazara yönlendireceksiniz. Oralarda bu boşluğu doldurmanın adımlarını süratle atmamız gerekirdi.

İşte, bu dış pazarlarda karşılaştığımız rekabet, aslında 98'in başında bize mesajlar vermeye başladı. Ve de biz, ilk çana Nisan başında bastık, Nisan başında bastık ve dedik ki, "ihracatta sıkıntı var, giderek bu sıkıntı artacak." O sırada Türk ekonomisi büyüyor; gayrisafî millî hâsılanın rakamlarına bakarsanız, büyüyor. İnsanlar dedi ki, "Yahu, ekonomi büyüyor. Ne sıkıntısı, ne olacak?" Ama mesele, göstergelerden günü değil; bizim işimiz, -biz dünde hiç yaşamıyoruz, hiç bugünde yaşamıyoruz bizim işimiz, geleceğe bakmak, geleceği görmek; Türkiye'deki bütün karanlıklara, flu olan gelecek görüntülerine rağmen.

Nisan başında bastık; Mayıs başında tekrar dedik ki, "Etmeyin eylemeyin, gelin şunu konuşalım. Sıkıntı giderek artıyor ve bizim 97'den

Page 25: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

devraldığımız birtakım sektörel sıkıntılarımız da var; tekstil konfeksiyon sektörü gibi. Oradan kaynaklanan, bizim yapımızdan, bizim yatırımlarımız; yani özel sektörün karar süreci ve ihtiyacı olan bilgi arasında da bir kopukluk var. Dolayasıyla, buradan da kaynaklanan birtakım eksiklikler, hatalar var; yanlış bir sürecin içine gidiyoruz, bunu çarelerini bulmamız lâzım."

Bütün bunları konuşurken Mayıs geçti; bu arada, işte bir durum tespiti çalışmasına girdik Temmuz ayında, bütün veriler açıkça bunu gösterdi. Reel sektörde, öncelikle tekstil-konfeksiyon, arkasından inşaat sektöründe hissedilmeye başlanan bir süreç; bilahare sonbahara doğru, üçünçü çeyreğin ortalarında, işte otomotiv sektörüne yansıdı.

Ben bir konuyu da özellikle ifade etmek istiyorum, Birtakım yasal düzenlemelerle beraber Rusya, birtakım yasal düzenlemeler yaptı; yani, düne kadar adına "bavul ticareti" dediğimiz olguyu, onlar da disipline etmeye çalışıyorlar. Onlar da birtakım sınırlamalar koyarken, biz bunları da yaşamaya başladık. Bu arada, kayıt dışı ekonomiyle mücüdele ediyoruz, bunları kayıt altına almaya çalışıyoruz, bir taraftan da bir vergi yasası yapmaya çalışıyoruz; hem kayıt dışılığı kontrol altına alacağız, hem kara parayı kontrol altına alacağız; bütün bu süreç, hepsi üst üste çalışırken, işte Ağustos başındaki Moskova'daki olay da gündeme gelince, onun iki boyutta bize etkisi oldu; hatta üç. Yani, 1'in A'sı, B'si var. Mal pazarlarında talep bir defa pat diye çöktü; iki, orada inşaat sektörünün de önemli faaliyetleri var, onlar da öyle veya böyle etkilendi.

Onun da ötesinde, dünyanın bu bölgesinde toplanmış dünyanın sermayesi, yabancı fonlar derhal çekilmeye başladı. Bu, sadece Rusya'dan değil, bizden de çekilmeye başladı; Ağustosla beraber.

Şimdi, bütün istasistiklere bakın, geçmişe bakın, hepsi bize şunu söylüyor: Türkiye, yurt dışında ne kadar fazla kaynak yaratabiliyorsa, ne kadar bol fon Türkiye'ye transfer edebiliyorsa, o dönemlerde büyüyor Türkiye; ithalatıyla büyüyor, fon transferiyle büyüyor. Nedeni de şu: Çünkü Türkiye, son 10 küsur yıldır -veya hatta, daha aralıklı 10 küsur yıldan; 80'li yılların sonundan; 1987, 88'den bu tarafa. Çünkü kontrolün, dengenin bozulduğu tarih orası aşağı yukarı; 88, 89'dan itibaren bozuluyor o tarihe kadar fonlarınızı getiriyorsunuz, büyüyorsunuz ama, bütün bunların ötesinde, bütün bunların da büyük maliyetleri ve hızla giderek artan bir borç hacmi ve onun maliyeti arasındaki giderek bozulan da bir denge var.

Burada, müsade ederseniz şunu ifade etmek istiyorum: "Türkiye'de kamu maliyesi, borçlanma" diyoruz falan ama; Türkiye'nin alt

Page 26: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

yapı yatırımları da 80'li yılların başında, Türkiye ekonomisi bir yere gelmiş ama, alt yapıda çok ciddî eksiklikler görülüyordu. Bunların yatırımı için de kaynağı yoktu, bunların yatırımına karar verdi ama; Türkiye orada, kaanatimce bir konuyu düşündü ama maalesef yapamadı. O borçlanma ihtiyacı yanında, eğer Türkiye 87 ile 90 arasında çok ciddî bir özelleştirme yapabilseydi, biz buraya gelmezdik; kesinlikle gelmizdik. Bugün ne borç hacmi burada olurdu, ne de paranın maliyeti buralara gelirdi. Bunu başaramadı Türkiye; 1987 ile 90 arası.

Sonuç itibarıyla biz, işte bu süreçte Ağustos ayında bu 6-7 milyar dolar da ülkeden çekilince, -işte bizim bankalarımızın kaynakları ortada; Sayın Merkez Bankası Başkanımız burada Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının kaynakları 26 milyar dolara ulaştığında bunu söylüyoruz ama; bunun ardındaki nedeni de bizim konuşmamız lâzım. Nasıl çıktı? İhracatlarımız mı arttı, yabancı sermaye transferleri mi oldu? Turizm gelirlerimiz mi arttı? Ne arttı, nasıl arttı? Bu gerçekleri ortaya koyduğumuz zaman; bir müddet sonra bunun emanet para olduğu ortada, o emanet para gitti. Bankalarımız sıkıştı, taahhütleri onları sıkıştırdı; onlar ne yapacaklar? Zaten sanayici kısa vadeli borçlanıyor, "arkadaş, vadesi gelen borcu geriye öde" diyor. Biz öyle iş yapamıyoruz ki, yani bizim malımız para değil; ertesi gün sat parayı, al parayı, çıkamıyoruz bu işin içinden; stoğunuz var, üretimde malımız var, sattığımız alacağımız var. Bütün bunları yaparken de, enflasyona karşı bir mücadelenin içinde reel olarak tasarruf edemediğimiz de kesin olarak doğru.

Bakın bilançolara; 9 aylık bilançolara da baktım ben Menkul Kıymetler Borsasında, faaliyet dışı gelirleri atın kenara, faaliyet olarak bütün şirketlerin bilançosu eksidir; ama, fonları varsa, o fonları kullanarak bilançosunu derliyor, toparlıyor.

Demek ki, imalat sanayii faaliyetiyle, bu koşullarda, bu enflasyon, bu para maliyetiyle para kazanılmayacağı da ortada. Netice itibarıyla biz, bütün bunlardan sarı kartımızı aldık, bütün bunlar bizi bir yere getirdi.

Ben burada, müsade ederseniz şunu söylemek istiyorum: Burdan nasıl çıkılır?.. Şimdi, biz ne yaptık orada? İşte, söylediğim gibi, Nisan ve Mayısta raporlarımızla geldik ve de en son, bizim normal ses tonuyla verdiğimiz mesaj 9 Ekim tarihlidir. 9 Ekimde bizim yaptığımız kamuoyuna çağrı sanayicimize, bankalarımıza ve hükûmete yöneliktir; hepsi vardır.

Biz, sanayici arkadaşlarımıza dedik ki, "Likit olun; kaynaklarınızı nakte çevirin, stoklarınızı yıl başında sıfır olacakmışcasına hazırlıklarınızı

Page 27: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

yapın, dış borç ve döviz alacağınız arasındaki dengeyi kurun, borçlarınızı süratle tasfiye etmeye çalışın." Söyledik bunları da, bunları yapmak öyle kolay değil tabii.

Bankalarımızla da konuştuk; deki ki, "Beraber çıkarız bu işin içinden. Birbirimize destek vererek, omuz omuza vererek çıkalım bu işin içinden; aksi takdirde fatura ağırlaşır."

Hükûmetimizden de tek bir şey istedik; dedik ki, "Hiç paniğe kapılmaya gerek yok. Şu an hâlâ meselelerimizi çözecek imkânlara sahibiz; süratle, en kısa sürede bir araya gelelim, oturup konuşalım."

Yapamadık bunu. Yani, o tarihten bu güne kadar, maalesef bunu gerçekleştirmek mümkün olmadı.

Ve ben burada; muhtemel ki arkadaşlarımızın sorularıyla da bazı konulara yanıt vermeye çalışacağım, ama biz Türkiye'de -biz diyorum, af edersiniz bu kusur bizimdir. Nasıl başaramadık? Başaramadık ama, bunu başarmaya mecburuz. Biz Türkiye'de, Türkiye ekonomisinde imalat sanayinin ne olduğunu, üretimin ne olduğunu Türk toplumuna anlatamadık bu güne kadar. Üretmek nedir, istihdam nedir, insanlara iş yaratmak nedir; dış ticaret dengeleri için dünyada bütün bu azılı rekabet ortamında kıyasıya rekabette dünya pazarlarına mal satmanın ne olduğunu Türk toplumuna yeterince anlatamadık. Bu, bizim bir eksikliğimiz.

Ve de bunun bir sonucu olarak da, maalesef; biraz evvel panele başlamadan, toplantıda Sayın Müezzinoğlu bir soru sordu, ben de ifade etmeye çalıştım; Türkiye'de doğru bilgi, araştırmaya dayalı bilgi, referanslara, belgeye dayalı bilgi ve de bu bilgiyi eğer normal ses tonunda ve zamanında söylerseniz, alıcısı yok, para etmiyor. Çünkü Türkiye'de insanlara, tarih boyunca hep biz birtakım olayları normal tonu içerisinde söylediğimiz zaman gerekli yansımayı bulmuyor; hep e-ajere edeceksiniz olayları veya artık iyice bıçak kemiğe dayanacak ki, bunu söyleyesiniz.

Hayır; artık bu anlayışın değişmesi lâzım. Bu anlayışın değişmesi lâzım; ne yapmak lâzım?.. Bizim artık, sadece sıkıntıdan sıkıntıya bir araya gelmekle hiçbir şey çözemeyeceğimiz ortada.

Sayın Müezzinoğlu, teşekkür ediyorum altını çizdi. Biz 4 senedir anlatıyoruz; Türkiye'de sosyal tarafların, ekonomik ve sosyal tarafların, hepsinin bir araya gelmesi gerektiğine kesinlikle ben inanıyorum ve bunu çok açık ifade ediyorum. Türkiye'de; mesela tarım kesimini karşınıza alarak, tarım meselelerini çözemezsiniz. Malî sektörü karşınıza alarak malî sektörün problemlerini çözemezsiniz. Sanayii karşınıza alarak sanayinin problemlerini çözemezsiniz; vesaire vesaire... Ama, hepsini

Page 28: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

birden masaya oturtursanız, bu insanların hepsiyle eş zamanlı olarak meseleleri ortak bir platformda çözme şansı vardır. Çünkü orada, kimse, yek diğerine kıyasla bir üstünlük elde edemez; herkesin kendi dengelerini ve sistemlerini o zaman bir dengede tutarsınız.

İşte, bunun oluştuğu yer; İkinci Dünya Savaşını yaşamış AB ülkeleri 1946'dan bu tarafa, 50 küsur yıldır hayata geçirmişler; bunun adı, Ekonomik Sosyal Konsey. Sosyal taraflarınızın hepsini orada toplayacaksınız; işçisiyle, tarım kesimiyle ve de düzenli olarak toplanacaksınız. Beklemeyeceksiniz başınız duvarlara çarpsın veya bıçak kemiğe dayansın diye; düzenli olarak bir araya geleceksiniz, olayların nasıl bir süreç içinde gittiğini tespit edeceksiniz.

Bu müessese, bir karar müessesi değildir, iştişarî müessesedir; karar vericilere, siyaseten karar erkini elinde bulunduran insanlara tavsiyede bulunur, öneride bulunur, onlar da oturur bunları değerlendirirler, doğru bir çerçevede de karar sürecine taşırlar.

İnanıyorum ki; Türkiye, artık bu anlayış değişikliğini hayata geçirir ve de siyaseten "içinde bulunduğumuz koşullara rağmen, sıkıntılara rağmen, bize bir şey olmaz" anlayışını terk edip, "biz ne tedbirler alırsak asgari maliyetle bu işin altından çıkabiliriz?" sürecini hayata geçirerek; düzenli, devamlı, birbirimize saygıya dayalı, bilgiye dayalı bir süreci başlatır ve ümit ediyorum ki, bugün yaşadığımız noktada, 99 yılından itibaren alınacak tedbirlerle beraber bizi olumlu bir sürece taşır.Bizim ekonomimizin çok önemli bir pozitif unsuru var; Türkiye'de girişimcilik var, Türkiye'de üreten insanlar var, Türkiye'de akşamdan sabaha çözüm üreten insanlar var; Türkiye, bu insanların kabiliyetinden, yaratıcılığından ve becerisinden yararlanmalı.

Teşekkür ederim. (Alkışlar) OTURUM BAŞKANI- İLHAN KESİCİ Değerli arkadaşlar, biz de

Hüsamettin Beye, İstanbul Sanayi Odası Başkanı arkadaşımıza çok teşekkür ediyoruz.

Şimdi, teorik olarak Yavuz Ege Bey, Dış Ticaret Müsteşarımızın yetişmiş olabilmesi ve konuşması lâzımdı ama, her hâlde ya uçaklarda bir sıkıntı olmuştur mutlaka. Eğer gelirse, daha sonra konuşma imkânımız olabilir. Gelebilmiş olsa idi gerçekten çok faydalı olurdu diye düşünüyorum. Bir, ben Plânlama Müsteşarıyken Yavuz Bey de benim Müsteşar Yardımcımdı, o münasebetle bir hasret gidermiş olurduk. İki; bu son alınmış olan kararlarda, yani krizle ilgili alınmış olan kararlarda daha çok Dış Ticaret Müsteşarlığının inisiyatifi de görüldü, hem ihracatla

Page 29: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

ilgili, hem onu ilgilendiren bazı konularda. Bununla ilgili mütemmim bilgi almış olmayı ümit ediyor idik.

İnşallah panelin sonlarına doğru dahi olmuş olsa Yavuz Bey de gelir.

Ben şimdi, Yavuz Bey olmayınca, yine bu kriz kararlarının tam ortasında, tam göbeğinde olan veya krizi defetme kararlarının tam göbeğinde, tam ortasında olan, resmî görev hâlinde olan değerli Merkez Bankası Başkanımız Gazi Erçel Beye veriyorum sözü.

Kriz ve Merkez Bankacılığıyla ilgili bilgiler verecekler. Buyurunuz efendim. GAZİ ERÇEL-Sayın Başkan, değerli izleyiciler; teşekkür

ediyorum. Her şeyden önce Sayın Müezzinoğlu’na çok teşekkür ediyorum.

Benim de kurucusu olduğum Türk Ekonomik ve Mali Araştırmalar Vakfı’nın böyle bir girişimde bulunması ve zamanını gayet iyi seçmesi dolayısıyla kendilerini kutluyorum.

Hazine’de göreve başladığım 78’in başlarında Sayın Müezzinoğlu o zaman Maliye Bakanıydı; devletin ve devlet adamlığının nasıl olması gerektiği konularında kendisinden çok şey öğrendim.

Dostluğumuz 20 senedir sürüyor ve bu Vakıf aracılığıyla da bunu sürdürmek benim için bir zevk oluyor. Böyle bir toplantının ev sahipliğini yaptığı için aynı zamanda Sayın Birsen’e de teşekkür ediyorum.

Krizin içinde olmak veya krizin kenarında olmanın ötesinde geçmişime baktım. İlginç rastlantılar gördüm. Hangi işe, hangi göreve başlasam orada bir kriz ortamı var veya bu ortam daha sonra ortaya çıkıyor.

1978’de Hazine’ye başladım, Türkiye’nin 78-79 Krizi ile karşılaştım, IMF’e 82’nin sonbaharında gittim, Meksika Krizi Ağustos’ta başlamıştı. Özel sektöre geçtim, 90 Körfez Krizi ile boğuştuk. Ocak 1994’te özel bir bankanın genel müdürlüğüne atandım, 94 Krizi oluştu. Sakin bir şekilde ve güçlü bir politik ortamda Merkez Bankası Başkanlığına atandım. Herhalde şu enflasyonu indiririz diye görevi aldım, üç senedir uluslararası krizler, politik krizler içinde görevimi sürdürüyorum.

O zaman şöyle bir soru soruyorum: Acaba benim gittiğim yerde mi böyle bir olay oluyor, yoksa ben hep böyle kriz veya bir takım sorunlu işlerin içine mi düşüyorum; ona pek karar veremedim ama, bir ilginçlik olduğu belli.

Önce, krizin tanımı üzerinde şöyle kısaca durmak istiyorum.

Page 30: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Gerçekten kriz bir tanım sorunu. Kriz var, krizcik var; her zaman söylediğim gibi krizin ufağı, ve büyüğü, sorunu az olanı, fazla olanı var.

Ama önlenebildiği zaman kriz zaten kriz olmuyor. Dolayısıyla, bütün çabalarımızı krizin önlenmesi üzerine

kurmamız gerektiği inancındayım. Çünkü, ileriki dönemlerde de yalnız gelişen ekonomilerde değil, dünyanın her yerinde bu türden krizler, krizcikler ortaya çıkacak. Bu gerçeği görmemiz ve kendimizi ona alıştırmamız lazım. Dolayısıyla krizleri önlemeye yönelik önlem alma yeteneğini ve sistemini geliştirmemiz veya çalışmalarımızı buna doğru yöneltmemiz gerekiyor.

Umarım birçok izleyicimiz de okumuştur, Charles Kenderberger’in eskiden yazılmış bir kitabı vardı, “Maniacs, Panics and Crisis”, Manyaklar, panikler ve krizler üzerine. İlginç bir kitap. Krizlerin tarihini anlatıyor. İlk finansal krizin 18’inci yüzyılda “South Sea Company” isimli bir şirket ile ilişkili olduğunu öğreniyoruz. Merkezi New York’ta kurulan bu finans şirketinin Brezilya kıyılarını, ihraç ettiği bir menkul kıymet mukabilinde Amerikan vatandaşlarına satma girişimi olmuş. İşler iki sene gayet güzel devam etmiş. İki sene sonra bir soru sorulmuş;”Peki, güzel de, bu Brezilya kıyılarında bulunan gayrimenkullerin tapusu nerededir, kime aittir?” Bu sorunun cevabı yokmuş. Yatırımcılar bunu öğrenince paralarını almak istemiş ve kriz çıkmış, ilk bilinen finansal kriz bu. Daha sonra da başka nitelikte finansal krizler oluşmuş. Zamanımıza kadar gelmiş.

Ama, 1700’lü yıllardan zamanımıza doğru konuyu irdelerken krizlerin iki temel noktada yoğunlaştığını görüyoruz. Birincisi, bankacılık kesimi, ikincisi, döviz yani ödemeler dengesi. Krizler ikisinde birden oluşunca derinliği fazla oluyor. Birisinde çıkarsa diğerine bulaşıyor.

Dolayısıyla, kriz vardır denmesi için, bankacılık kesimiyle birlikte döviz kıtlığının da ortaya çıkması ve bunların sonunda üretimin, gayrisafi yurtiçi hasılanın azalması gerekiyor. Ve krizin etkilerini, maliyetini ölçmek için de kullanılan ölçek, gayrisafi yurtiçi hasılanın azalışı.

Son zamanlardaki gelişen, Asya’dan başlayıp Rusya’da devam eden olaylar tanımına bir nitelik daha ekliyor; bu da ortaya çıkan bankacılık artı döviz krizinin bulaşıcı olma karakteri. Yani bölgesel ve küresel bazda yayılma niteliği göstermesi.

Eskiden de krizler vardı. Ama bulaşıcı değildi. Örnek 90’lı yılların başında İskandinav ülkelerinde bir bankacılık krizi vardı. Ama

Page 31: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

bulaşmadı. İskandinav ülkelerindeki kriz bize çok yakın bir bölgede idi, onu hiçbir şekilde hissetmedik. İskandinav ülkelerinde birçok banka devletleştirildi. Daha sonra sorun çözüldü.

Dolayısıyla, krizin önlenmesi dediğimizde krizin hem bankacılık ve döviz sorunuyla beraber oluşmasına mani olmak hem de bulaşıcılık karakterini azaltmak lazım.

Bu çerçevede, esas sorunun, esas görevin, esas uğraşı alanımızın da krizlerin önlenmesi yönünde olması gerektiği kanısındayım.

Son dönemlerde Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı finansal gelişmelere benden önceki değerli konuşmacılar değindiler. Uluslararası global durumda ortaya çıkan olayların hem mal, hem finans, hem de uygulanan yanlış ekonomi politikalarıyla biraraya gelmesi sonucunda, beklenildiği şekilde üretimde azalışlar ortaya çıktı. Asya’da, Rusya’da gözlenen üretim azalışları buna örnekler.

Bu çerçevede Türkiye’deki yaşanan bu durumu kriz diye nitelendiremeyiz. Kriz içinde yönetim değil, süregelen olumsuz birikimlerin biraz daha yoğunlaşarak ortaya çıkması diye adlandırabiliriz.

Peki, bu çerçevede ne yapabiliriz? Herşeyden önce oluşabilecek bir krizi önlememiz gerekiyor. Buna önlem almamız, bulaşıcı nitelikteki uluslararası krizlere karşı koymamız lazım.

Yine belirttim, krizleri önlemenin yolu bankacılık kesimi ve ödemeler dengesini sağlıklı tutmak.

Bu nedenle, halihazırda bankacılık kesimiyle ilgili olarak sunulan bir Bankalar Kanunu var. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilgili komisyonlarından geçti, Parlamentoya geldi. Ümit ediyorduk ki geçen hafta çıkacaktı; ama olmadı. Hala ümidimizi sürdürüyoruz.

Bankacılık sektörü ile ilgili düzenlenen bu yeni yasal önlemler denetimle ilgili uygulanacak politikaları ve oluşabilecek daha güç durumları önleyen yeni oluşumlar öngörüyor.

Bu noktayı kısaca özetleyelim. Birincisi, herşeyden önce, etkin bir denetimi sağlamanız lazım.

İkincisi, bankacılık sisteminde risk almayla ilgili kültürü daha da geliştirmeniz lazım. Özellikle makroekonomik risk, kredi riski, faiz riski, döviz riski ve likidite riskinin ne ölçüde nasıl alınacağını belirli kurallara oturtturmanız ve bunu denetime sokmanız gerek. Banka yönetimiyle ilgili olarak etkin önlemleri de ortaya koymak bir zorunluluk. Merkezi Basle’da olan BIS’in 1997 yılında yapılan çalışmalar sonucu 25 adet olarak koyduğu temel kuralları esas almamız lazım ve bu aldığımız esasları da Avrupa Birliğinin Bankacılıkla ilgili direktifleriyle beraber

Page 32: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

birleştirip bunu bankacılık sistemine adapte etmemiz lazım. Halizazırda Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan kanun tasarısı bütün bu ögeleri de içinde taşıyor.

Krizlerle ilgili ikinci nokta ise ödemeler dengesi. Ödemeler dengesinin sağlıklı olması, dövizle ilgili olarak ortaya çıkacak bir takım oluşumlara imkan vermemesi tabii ki temel amaç.

Bunun altında ne yatıyor? Sağlıklı makroekonomik politikalar yatıyor, sağlıklı döviz politikaları yatıyor, özellikle kısa vadeli sermaye hareketleri konusunda çok dikkatli olunması yatıyor. Son iki yıldır uluslararası düzeydeki gelişmeler kısa vadeli sermaye hareketlerinin krizlerdeki boyutunu bize açıkça gösteriyor.

Tabii bunlar, krizin önlenmesinde bankacılık ve dövizle ilgili olarak alınacak kısa vadeli önlemler. Kısa vadeli önlemlerle bir yere kadar gidebiliyorsunuz. Daha sonra orta vadeli önlemleri ortaya koymanız lazım. Orta vadeli önlemler hepimizin bildiği konular. Artık söylemekten her halde hepimizin de dili yoruldu, yine söylemeden de edemiyoruz; yapısal bir takım reformları zamanında ve etkin bir şekilde yapmak, finans sektörünü uzun vadeli olarak düşünmek, ona göre stratejisini çizmek, dış ve iç borçlanmayla ilgili stratejileri saptamak. Bu kadar basitliğin nedeni de, Türkiye’nin sorununun gerçekte stok sorunu değil, akım sorunu olma niteliği.

Asya ülkelerine baktığımız zaman, bu ülkelerde oluşan önemli bir stok sorunu var. Örneğin yüksek oranlarda bir iç borç stoku var, dış borç stoku var, özel kurumların, firmaların açık pozisyon nedeniyle birikmiş kurla ilgili sorunları var; ekonomilerinde birikmiş sosyal sorunlar stok halinde duruyor. Asya’nın çözümü bu stok probleminin çözümünden geçiyor. Akımların gerçekleşmesi bu stok sorununu çözemiyor.

Ama, Türkiye’nin sorunlarında böyle bir stoklaşma yok. Türkiye’nin sorunları akımla ilgili bir olay. Yani, iç borçları aldığınız zaman 30 milyara yaklaşan bir iç borç stoku var; bunu belirli bir şekilde bir akımla, 15 milyar dolarlık dıştan gelecek ve Hazine’ye yönelecek bir akımla çözmeniz mümkün oluyor. Bizdeki stokların oransal ve düzeysel büyüklükleri halen alt düzeylerde.

Tabii, bu belirttiğim noktalara iki tane daha öge eklemek gerekiyor; o da, politik istikrar ve yüksek kredibilite. Alınacak önlemlerin ve çizilecek programın mutlak surette kredibilitesinin yüksek olması ve firmalara, kişilere, piyasalara güven verecek nitelikte içeriğinin bulunması şart.

Page 33: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Biraz önce Sayın Kavi belirtti, bütün bu önlemlerin de mutlak surette bir sosyal uzlaşmayla yapılması gerekiyor. Latin Amerika deneyimleri bunun birincil şart olduğuna işaret ediyor. Yani, aldığınız önlemlerin kredibilitesini ve güveni sağlamlaştırmak için mutlak surette sosyal işbirliğine gitmeniz ve ilgili tarafları da ikna edici bir şekilde olayı yönlendirmeniz gerekiyor. Bu sosyal dayanışmayı da içeren programlar çok daha başarılı oluyor.

Geçen sene, hatırlarsınız, Ekim, Kasım aylarında enflasyonla mücadele programının başlayacağını ve enflasyonun yüzde 50’lerde olacağını biz teknokratlar olarak defalarca belirttik. Ama, bunları söylerken de görüyorduk, söylediğimiz kimselerin gözlerine bakıyorduk, yansımalarını izliyorduk, kimse başlangıçta böyle bir beklentiye inanmadı, yüzde 50’lere inecek bir enflasyona inanmadı ve bütün davranış biçimleri yüzde 70’lik, 80’lik enflasyona göre şekillenmeye başladı. Ekonomik program uygulanırken ilk çeyrekte, ondan sonra Nisan, özellikle Mayıs aylarında olumlu sonuçlar ortaya çıkmaya başlayınca, piyasa 60’lara doğru gerilemeye başladı. Ama, ekonomiyi bir yıl etkileyecek davranış biçimleri bir yıl önce Ekim, Kasım ve en geç Aralık aylarında zaten alınmıştı. Özel sektörde davranış biçimleri, fiyatlama biçimleri genelde Kasım ayında şekillenmeye başlar. Ücretler, fiyatlamalar, onunla ilgili bekleyişler hep bir önceki yıl sonu belirlenir. 1998 için 70-80’e göre bir tavır almıştı piyasa. Sonra ne oldu? Yılın ortasına geldiğimizde stokların önemli miktarda biriktiğini hep beraber izlemeye başladık. Biz Merkez Bankası olarak iktisadi yönelim analizi veya anketinden yararlanarak reel ekonomideki bu türden değişimleri süratli bir şekilde izleme olanağı buluyoruz; buradan biz de izledik.

Bu noktada biriken stokların azaltılması iki faktöre bağlı idi. Ya malların fiyatları düşürülecekti veya dıştan gelen bir taleple ihraç edileceklerdi. Piyasaların yılın ortasındaki bekleyişleri dıştan gelecek taleple bu olayın çözülebileceği idi. Ben ise bu olgunun biraz da fiyatların indirilerek çözüleceğini bekliyordum. Ancak, Rusya krizi bu bekleyişlere üç dört nokta birden koydu. Dışarıdan mal hareketleri azaldı, finans hareketleri bıçak gibi kesildi. Aynı zamanda kamu sektörünün üç dört yıldır devam eden “crowding out”tan “crowding in”e geçen süreci bir anda Rusya kriziyle beraber tekrar terse döndü. Kamu sektörü “crowding out” denilen, yani mali kaynaklara saldırması, oradan kendini finanse etmesi ve özel kesime fon bırakmaması süreci yeniden ortaya çıktı. Bütün bunlar bir anda oluşunca üretimde de düşüşler gayet keskin bir şekilde gerçekleşti. Ama, dikkat ettiğimiz bir nokta da, üretim son üç aylık dönemde çok hızlı bir şekilde düşmesine rağmen daha

Page 34: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

önce birikmiş artılar, 1998 yılı için gayrisafi yurtiçi hasılanın eksi rakamlara geçmemesini sağladı. Tabii bizim için önemli bir gösterge niteliği taşıdı.

Sayın Başkan sanırım zamanı aştım. OTURUM BAŞKANI-Hayır, zamanı gayet iyi kullanıyorsunuz,

ama şey olacaksa, yani soru-cevap bölümüne kalmadan Ankara’ya gitmek mecburiyetinde kalacaksanız-öyle görünüyor 5 ila 7 dakika daha vermek istiyorum sürenize.

GAZİ ERÇEL-Evet, o zaman toparlayayım. OTURUM BAŞKANI-Veya, yani nasıl isterseniz. Ama öyle bir

marjımız olduğunu bilin, daha iyi olur. GAZİ ERÇEL-Söylediklerimin özetini yaparsam, bu krizlerle

değil; sorunlar ve krizciklerle uğraşıyoruz. Halihazırda dünyadaki kriz de dondurulmuş bir nitelikte. Dondurulmuş ama ileride ne olacağını bilmediğimiz bir durum. Bu biriken ve giderek de ivmesi artan ve de sorunları fazlalaşan bir global ortamda yapacağımız şey, biraz önce de dediğim gibi, sağlıklı makroekonomik önlemleri oluşturup, bu politikalara uluslararası kuruluşlar yardımıyla da kredibiliteye düzen kazandırarak uygulamalara geçmek. Bu bizi bulaşıcı nitelikteki dünya krizinden koruyacak en önemli strateji.

Böyle bir ortamda Merkez Bankası politika uygulamaları tabii ki önem kazanıyor. Bunları kısaca sizlere aktarayım.

Birincisi, böyle durumlarda, yani sorunların arttığı, bekleyişlerin olumsuza döndüğü ortamlarda biz Merkez Bankası olarak finansal istikrarın bozulmamasına birincil önceliği veriyoruz. Finansal istikrara önem veriyoruz’dan kastım, finansal kurumlar, finansal piyasalar ve özellikle ödemeler sistemi şeklinde üç boyutu olan finansal istikrarı sağlamaya süratle yöneliyoruz. Buna da yönelirken üç dört tane önemli politika uygulaması ve prensiplerimiz var. Birincisi bu uygulamalarımızı IMF’le yaptığımız yakın izleme anlaşması çerçevesinde sürdürüyoruz. Bildiğiniz gibi anlaşma 1999 yıl sonuna kadar gidiyor. Bu politikaları ve verileri Merkez Bankası ve Hazine’nin “web” sayfalarında kamuoyuna bildiriyoruz. Gelişmeleri hep beraber hatta günlük olarak izliyoruz.

Page 35: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Bu, tabii Merkez Bankası açısından bizim parasal limitlere uyum sağlamamız gereğini ve o limitlerin içinde olmamız gereğini de beraberinde ortaya çıkarıyor ve onun da içindeyiz.

İkincisi, faizi süpürücü olarak kullanıyoruz. Yani, piyasadaki herhangi dengesizliği giderecek bir araç olarak faizi kullanıyoruz. Bunun nedeni de, dövizi süpürücü olarak kullanamıyoruz. Teori diyor ki ya dövizi, ya faizi süpürücü olarak kullanacaksınız; başka bir seçenek yok. Dövizi belirlemeyi politika aracı olarak istikrar politikasının bir unsuru olarak gördüğümüzden dolayı faizi piyasanın belirlemesine bırakıyoruz. Ama, piyasa halihazırda faizi çok yüksek düzeylerde belirliyor. Biz, Merkez Bankası olarak piyasanın bu belirlemesine karışmak istemiyoruz. Fakat, bu kadar yüksek reel faizlerin uzun süre gitmeyeceğini de hepimiz biliyoruz.

Onun için de, faizin o süpürücü unsuruna, o süpürücü karakterine, bu türden çekincelerimizi de koruyoruz, fakat yine de o birinci karakteristliği olan süpürücülükten de vazgeçirmiyoruz.

Üçüncü bir nokta ise, piyasanın günlük likiditesini her gün hesap ediyoruz. Ve de o likiditeyi veriyoruz. Fakat hepimiz de biliyoruz ki, enflasyon düşme trendinde olmasına karşı, para talebi aynı süratle düşmüyor. Enflasyon 50’lere, 60’lara inse dahi para talebi belirli bir süre aynı seviyelerde devam ediyor. Ekonomi o parayı talep ediyor, para talebinin düşmesi biraz uzun zaman alıyor. Bu gerçeği göz önünde tutarak likiditeyi veriyoruz.

IMF ile de bu konuyu tartıştık. İlk önce o fikirde değillerdi. Beklediğiniz enflasyon veya enflasyon 50 olursa, parasal göstergelerin yıllık artışı 50-60 olması lazım diyorlardı. Sonunda, benim gerçekten kıymetli araştırmacı arkadaşlarımın çabalarıyla IMF de o fikre geldi. Ve programı buna göre yaptık.

Özetle, enflasyon yavaş yavaş düşüyorsa, para talebindeki düşüşün aynı yavaşlıkta veya aynı paralellikte beklenmemesi lazım. Çünkü, enflasyon düşerken, kişilerin para talebindeki davranış biçimleri aynı hızla aşağıya inmiyor. Yani, enflasyon 50’lere iniyorsa, para talebinde veya parasal büyüklüklerdeki yıllık artışın da 50-60 olmasını bekleyemezsiniz; 70’dir, 80’dir. Belirli bir zamanda bu devam edecektir. Nitekim de, bizim parasal göstergelerdeki bu 70’lik, 80’lik, 90’lık artışların nedeni de budur.

Bundan şuna gelmek istiyorum. Biz günlük likiditeyi sağlıyoruz. Dün itibariyle 1.4 katrilyon

civarında piyasaya para sağladık. Ancak dün maaş ödemelerinin

Page 36: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

yapıldığı bir zaman olması dolayısıyla likidite talebi arttı. Dolayısıyla, likiditeyi aza göre ayarladık. Böyle zamanlarda, sorunlu dönemlerde, iniş çıkışlarda, belirsizliklerin arttığı zamanlarda likiditeyi bu gelişmeleri de dikkate alarak veriyoruz. Güveni sağlıyoruz, istikrarı belirli hale getiriyoruz.

Bir nokta da, kur politikası ile ilgili. Bir çok kez belirttik. Kur politikası beklenen enflasyon çerçevesinde ve piyasanın zaten tahmin edilebilir seviyelerinde süregeliyor. Kur bizim elimizde en güçlü araçlardan bir tanesi. Ödemeler dengesini de düşünüyoruz. Kur halihazırda TEFE’ye göre ve geçen yıl sonuna göre reel olarak değer kaybetmiş durumda.

Son bir noktayı da belirterek sözlerime son vermek istiyorum. Merkez Bankası olarak biz, böyle inişi çıkışı fazla, belirsizliğin yüksek olduğu zamanlarda hiçbir şekilde paniğe kapılmadan, sakin bir şekilde o olayları nasıl aşabiliriz şeklinde bir yaklaşımla gelişmeleri izliyoruz. O nedenle de, önlem gerekiyorsa önlemi alıyoruz. Paniğe ve umutsuzluğa kesinlikle kapılmıyoruz.

Efendim, dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. OTURUM BAŞKANI-İLHAN KESİCİ Şimdi, ben de değerli

Merkez Bankası Başkanımıza çok teşekkür ediyorum; zamanı da çok iyi kullandılar. Çünkü, soru cevap bölümünde arkadaşlarımız olmayacağı için bir ilaveyle bilgilerinden istifade edelim istedik.

Yavuz Ege ve benim, bütün arkadaşların kanaatlerinin aksine, nasıl söyledim ki gelebiliyor ise gelir diye, o da geldi. Şimdi değerli bilgilerinden istifade edeceğiz. Ama, biraz üzücü tarafı, Gazi Erçel Bele birlikte Ankara’ya dönmek mecburiyetinde olmuş olması. Yahya Kemal’den bu yana demek ki devran epeyce değişmiş. Yani, İstanbul’a gelişin en güzel tarafı Ankara’ya dönmek gibi düşünüyor Yavuz Ege Bey de. Devletimiz sahipsiz, başsız filan kalmamalıdır elbette.

Yavuz Beyin bilgisi olmayabilir, gücenebilir, daha önce böyle bir gücenik halinin olduğunu biliyorum. Seninle ilgili bütün özgeçmiş vesaire, ne kadar anlatılabilecek anektod var ise, senden önce diğer bütün konuşmacıları takdim ederken ben yaptım. Bir eksiğimiz, kusurumuz yoktur.

Gazi Erçel, şimdi unuttum tabii; şimdi birinci cümlesini hatırlayabilir misiniz Gazi Beyin? Ben not ettim, Sayın Müsteşar da not

Page 37: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

etmiş; diyor ki, “Kriz önlenebildiği zaman kriz olmuyor” Altına “Süleyman Demirel” de diyebilirdi mesela yani. (Gülüşmeler)

Kriz önlenebildiği zaman kriz olmuyor. GAZİ ERÇEL-Yalnız, bu cümlenin sahibi Michele Mussa’dır;

IMF’in araştırma bölümünün başında… OTURUM BAŞKANI-O da Süleyman Beyden öğrenmiştir.

(Gülüşmeler ve alkışlar) YAVUZ EGE- Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. OTURUM BAŞKANI- 15 dakika süreniz var; gerekirse ben birkaç

dakika ilâve ederim. YAVUZ EGE- Peki, teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli panelistler, değerli konuklar; hepinizi

saygıyla selâmlıyorum ve gecikmemden dolayı da özür diliyorum. Elimde olmayan nedenlerden kaynaklandı. Ankara-İstanbul seferini yapacak olan uçak 2 saati aşan bir süre rötar yapınca, ben de böyle bir gecikmeyle karşı karşıya kaldım; tekrar özür diliyorum.

Sayın Başkan, beni epeyce iyi tanımış, ne olursa olsun geleceğimden emin olduğu için de ayrıca kendisine teşekkür ediyorum.

Efendim, şimdi dış ticaret açısından konuya yaklaşmaya çalışacağım. Ama tabii dış ticareti makro ekonomik politikaların bütününden ayırt edebilmek, ondan yalıtabilmek söz konusu değil, mümkün de değil.

Yalnız tabii, dış ticaretin adı üzerinde, içerideki gelişmeler kadar, belki ondan da önemlisi dışarıdaki gelişmelerden etkileniyor olması da son derece doğal.

Ayrıntılara fazla girmeye gerek yok, hep birlikte yaşadık, izledik, hâlen de izlemeye devam ediyoruz; dünyada giderek belki hâlâ derinleşmeye devam eden, ki bazılarına göre öyle, bir kriz var. Son yapılan birtakım araştımalar da henüz daha dibi bulmadığını söylüyor global krizin. Bazılarına göre, daha iyimser olanlara göre ise, yavaş yavaş çıkılmaya başlanacağı ya da başlandığı şeklinde yorumlar var.

Uzak Doğu’da geçen yıl kriz başladığı zaman, Uzak Doğu kriziyle ilgili olarak, bize yapacağı etkiler, muhtemel gelişmeler ve bunlara karşı hangi önlemlerin alınabileceği konusundaki çalışmalarda, o ilk ortaya çıkışla birlikte, hatta ondan önce belki, belirtileriyle birlikte hazırlıklar bu istikamette yapılmaya başlanmıştı.

Page 38: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Tabii, Uzak Doğu’da kriz ortaya çıktığı zaman Türkiye'ye -adı üstünde Uzak Doğu, oldukça da uzak bir bölge- fazla da etkisi olmayacağı, ya da daha kolay üstesinden gelinebileceği gibi birtakım düşünceler vardı. Başlangıçta krizin hangi boyutlarda olduğu, ya da ne tür bir yayılma etkisi göstereceği, dünyanın hangi bölgelerini ne ölçüde etkileyebileceği de çok fazla bilinmiyordu.

Ama, başlangıçta kâğıt üzerinde rakamlara bakınca, Türkiye'nin toplam dış ticareti içinde bu bölgenin, özellikle de kriz ülkelerinin payı nedir diye bakınca, çok da önemli bir büyüklük olmadığı görülüyordu. Nitekim, doğrudan etkiler olarak bakınca da, Uzak Doğu’daki krizin Türkiye'yi öyle önemli büyüklüklerde doğrudan bir etkisi zaten düşünülebilir değil idi.

Yalnız bir ufak nüans var burada. Bizim bu bölgeye olan ihracatımızın önemli bir bölümü belli bir sektörün ihracatı şeklinde görülmekteydi, orada yoğunlaşmıştı. O da demir-çelik sektörüydü. Yani, ihracatımız bir yerde aşağı yukarı bu bölgeye olan demir-çelik ihracatıyla eş anlamlı gibi düşünülebilirdi. Nitekim, en çok etkilenen de, doğrudan etkileri itibariyle bakınca demir-çelik sektörümüz oldu. Ama, demir-çelikle ilgili olarak da birtakım önlemler alındı geçen yıl, daha krizin başlamasıyla birlikte neredeyse. Ve demir-çelik ihracatımızın bir şekilde kayıplarını kompanse etmesi, telâfi etmesi yönünde oldukça önemli adımlar da atıldı.

Ancak, tabii zaman içinde ortaya çıkan başka birtakım etkileşimler de söz konusu olacaktı. Nitekim, bu etkiler de yavaş yavaş görüldü zaman içinde.

Bunlardan bir tanesi, dolaylı olarak muhattap olabileceğimiz birtakım etkilerdi. Yani, genel olarak dünyada Uzak Doğu’da başlayan krizle birlikte görülebilecek olan bir talep daralmasıydı.

Neden bu öngörülüyordu? Yine, hepiniz hatırlayacaksınız, çünkü bu bölgeye yatırım yapmış olan, finansal anlamda özellikle, pek çok batılı kurum ya da kuruluş söz konusuydu, özellikle de Avrupa açısından baktığımızda. Nitekim, en çok da Avrupa'nın etkilendiği görüyoruz. Ama, öbür taraftan ticaret nedeniyle de, özellikle Pasifik kıyıları başta olmak üzere, Kuzey Amerika'nın ciddî olarak etkilendiğini zaman içinde daha iyi bir şekilde görür hâle geldik.

Daha sonra bunun yayılması bekleniyordu dedim; nitekim Rusya'yla ilgili gelişmeler yılın başlarından itibaren, 1998'in başlarından itibaren hissedilmeye başlanmıştı.

Rusya ile ilgili olarak bir- iki şey daha söylemek istiyorum, bundan önceki döneme ilişkin olarak.

Page 39: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

1997 yılında,1997 yılının yine başlarından itibaren, hatta 1996 sonlarından itibaren başlayarak birtakım önlemler alındığını görüyoruz, Rusya Federasyonu Hükümeti tarafından.

Ne tür önlemler? Bunlar, içinde bulundukları sıkıntıları aşmaya yönelik birtakım önlemlerdi, kamu finansmanıyla ilgili önlemlerdi, kamu gelirlerini artırmaya yönelik önlemlerdi. Bunun için de, öncelikle kayıt dışı birtakım faaliyetleri, aktiviteleri kayıt içine alarak kamu gelirlerini arttırmaya çalışıyorlardı.

Bundan, bizim bavul ticareti diye söz ettiğimiz ticaretimiz son derece olumsuz bir şekilde etkilendi. Yani, kontrollar arttı, ilâve vergiler geldi ve giderek rakamlar küçülmeye başladı. Nitekim, Merkez Bankamızın yaptığı çeşitli çalışmalar gösterdi ki, burada önemli bir düşüş olmuştur 1997 yılında. Ödemeler dengesine yansıttıkları rakamlardan da bunu görmek mümkün.

1998 yılının, yani bu yılın başlarında da benzeri gelişmeler sürdü. Nitekim, ilk dokuz aylık ödemeler dengesi rakamlarına bakarsanız, yine Merkez Bankamız, bavul ticareti yoluyla elde edilen gelirde 1 milyar dolar civarında bir düşüş olduğunu tahmin etmektedir.

Krizle birlikte, tabii burada bu açıdan baktığımızda, bavul ticaretiyle ilgili olarak biraz daha farklı bir bakış açısı geliştiğini görüyoruz Rusya Federasyonu’nda. Oraya belki birazdan dönerim.

Rusya'daki kriz Ağustos ayında büyük bir patlamayla birlikte ortaya çıktı. Ama, dediğim gibi, Ağustos ayından daha önce Rusya ile yaptığımız kayıtlı ticarette, Rusya'daki muhtemel gelişmelerin ön uyarıcılarını, bir anlamda habercilerini görmeye başlamıştık; Rusya ile yaptığımız ihracatta bir azalma görülmeye başlanmıştı. Aynı şekilde Rusya'dan yaptığımız ithalâtta da dalgalanmalar gözükmeye başlamıştı. Yani, çok düzenli olmayan artışlar ya da azalışlar, Rusya'daki bunalımın ilk işaretlerini veriyordu. Ağustos ayıyla birlikte Rusya krizi tam anlamıyla Türkiye'nin ticaretini etkilemeye başladı, kayıtlı ihracatımız hızla düşme eğilimine girdi. Ve Eylül ayına geldiğimizde de, en son o rakamlar var elimizde, Eylül ayında çok ciddî, dramatik bir düşüş olduğunu görüyoruz Türkiye'nin Rusya'ya olan kayıtlı ihracatında. Geçen yıl 1997 Eylülünde 220 milyon dolar olan ihracatımız, 1998 Eylülünde 37 milyon dolara düştü.

Benzeri eğilimleri Rusya'nın hemen civarındaki ekonomilerle olan ilişkilerimizde de görmeye başladık. Örneğin, bir Ukrayna da aşağı yukarı benzer bir patern izlemeye başladı ticarî ilişkilerimiz açısından.

Tabii, bununla da bitmedi. Rusya'yla tarihsel olarak yakın ekonomik ilişkileri olan ve bizden önce Avrupa genişlemesine aday

Page 40: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

olarak belirlenen merkezî ve Doğu Avrupa ülkelerinde de benzer birtakım gelişmeler yaşanmaya başlandığını görüyoruz.

Merkezî ve Doğu Avrupa ülkelerine olan ihracatımızda da, özellikle son aylarda ciddî birtakım düşüşler söz konusu oldu. Bu ülkelerin içine düştükleri birtakım sorunlar nedeniyle, Rusya'dan ve diğer global gelişmelerden etkilenmeleri sonucu içine düştükleri birtakım güçlükler sonucu olarak bunlardan bazılarını daha 1997 sonuna gelirken, bir tanesinin de çok yakın zamanlarda, bundan 2-3 ay kadar önce ödemeler dengesi güçlüğü ilân ettiklerini görüyoruz.

Ödemeler dengesi güçlüğü ilân eden bu ülkeler, ithalâtlarına ilâve vergi getirdiler. Biliyorsunuz, böyle bir probleminiz olduğunu açıkça deklâre ettiğiniz zaman, birtakım kurallara bağlı olmaktan büyük ölçüde kurtuluyorsunuz ve ithalâtınızla ilgili daha önce libere etmişseniz bile, koruyucu birtakım önlenler almanız mümkün oluyor ama, o ülkenin de hemen hemen hiç kredibilitesi kalmıyor uluslararası piyasalarda.

Şimdi meselâ bu durumda olan bir Romanya var. Romanya, 10 Ekim tarihinde ödemeler dengesi güçlüğü ilân etmiş ve bütün ithalâtına yüzde 6 ilâve vergi getirmiş.

Benzer bir şey geçen yıl Slovak Cumhuriyeti tarafından yapılmış, o da yüzde 7 vergi getirmiş.

Diğerlerinin de hâlen uygulamakta oldukları vergiler var, çok daha öncesinden geliyor.

Şimdi demek ki, Doğu Asya'dan başlayıp Batıya doğru gelen ve ülkeleri ciddî olarak etkisi altına alan birtakım problemler var. Ve bu en nihayet bizim çok daha yakınımıza geldi, Rusya'ya geldi, Ukrayna'ya geldi, Doğu Avrupa'ya geldi ve bu ülkelerle olan ticaretimiz de bundan ciddî olarak etkilenir bir hâle gelmiş durumda.

Büyüklükler açısından belki bir fikir verir diye, ihracatımız ne ölçüde bu ülkelerdeki gelişmelerden etkilendi, onu görmek bakımından:

Meselâ bu yılın ilk dokuz ayı itibariyle Rusya'ya olan ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 27 azalmış durumda. Sadece Eylül ayındaki azalma, bir önceki yılın Eylülüne göre yüzde 83.

Ukrayna'da da benzeri bir durum var; ilk dokuz ayda yüzde 16,4'lük bir azalma var, sadece Eylül ayında yüzde 65.

Gürcistan, meselâ bir başka Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi ülke. Gürcistan'a olan ihracat azalışı da yine Eylül ayında yüzde 45 olmuş.

Bunları şunun için anlatıyorum: Dışarıdan gelen, dışarıdan kaynaklanan etkinin cesametini, büyüklüğünü bir yerde hissedebilmeniz bakımından.

Page 41: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Buna karşılık, toplam ihracatımızda Ocak-Eylül dönemi itibariyle bakınca bir azalma yok, hâlâ daha bir miktar, çok küçük de olsa artış görülüyor.

Bu arada olumsuz diyebileceğimiz başka bir gelişmeyi ihracatımız açısından özellikle ifade etmekte yarar var; o da, genel olarak global bir deflasyonun mevcut olduğu. Yani, dünyada fiyatlar düşüyor. Bu, özellikle birtakım doğal kaynaklarla ilgili olarak çok daha belirgin görünüm arz ediyor. Zaten bazı ülkelerin özellikle belki hızlı bir şekilde krize girmelerinin, bunalıma girmelerinin arkasında yatan nedenlerden bir tanesi bu. Meselâ, Rusya Federasyonu için çok sık bir şekilde bu nedenden söz edilmekte; örneğin ham petrol fiyatlarında hızlı düşüş, doğalgaz fiyatlarındaki düşüş, diğer doğal kaynakların fiyatlarındaki hızlı düşüş.

Bütün bunlar Rusya'yı iki açıdan sorunlarla karşı karşıya bıraktı; bir tanesi dış ticaretle ilgili olarak, bir tanesi de kamu gelirleriyle ilgili olarak. Meselâ, aşağı yukarı son bir yıllık dönemde, kriz öncesi bir yıllık dönemde Rusya Federasyonu’nun kamu gelirlerindeki azalmanın sırf bu nedenden dolayı 35 milyar dolar civarında olduğu söyleniyor. Çeşitli tahminler var tabii daha aşağıda, daha yukarıda olmak üzere.

Şimdi, böyle bir deflâsyonist eğilim var ve bu bizim ihracatımızı etkilemiş durumda.Bunun sonucu olarak, ihraç fiyatlarımızda bir düşüş söz konusu.

Meselâ, en son Devlet İstatistik Enstitüsü’nün çıkardığı Ocak-Ağustos dönemine ilişkin veriler var ve buraya baktığımız zaman şunu görüyoruz: Bizim ihraç fiyatlarımız meselâ 12 aylık ortalamalara göre yüzde 5,6 düşmüş. Demek ki, bir de ihraç fiyatlarımızda bir düşme var, bunun da getirdiği bir olumsuzluk söz konusu.

Ve bir başka veri tabii fiyatlardaki düşmenin bir sonucu olarak, değer olarak ihracatımızda çok küçük bir artış olmasına karşın, miktar olarak, reel olarak oldukça önemli bir artış var: Yine son 12 aylık ortalamalara göre, ihracatımızda yüzde 13'e yakın bir artış olduğunu görüyoruz.

Şimdi peki, Rusya Federasyonu’na, Bağımsız Devletler Topluluğu’na, Doğu Asya'ya olan ihracatımızda düşüş var; bunlar nasıl oluyor?

Bunlar şuradan kaynaklanıyor: Diğer bölgelere nispeten istikrarlı olan, ekonomileri istikrar içinde olan ve gelişmiş ekonomileri olan ihracatımızda çok ciddî boyutta artış var.

Page 42: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Bunlardan bir tanesi Amerika Birleşik Devletleri. Amerika Birleşik Devletleri’ne olan ihracatımızda yılın ilk dokuz ayında yüzde 15'lik bir artış var.

Avrupa Birliği’ne olan ihracatımıza baktığımızda onda da, önceki yılların aksine, yani Gümrük Birliği’nin akabinde hemen hemen hiçbir kımıldama olmamıştı ihracatımızda. Geçen yılda da pek fazla bir hareket yoktu ama, bu yılın ilk dokuz ayına baktığımız zaman yüzde 7'ye yakın bir artış olduğunu görüyoruz, Avrupa Birliği ülkelerine olan ihracatımızda. Özellikle de son ayda, yani elimizdeki en son verilerin olduğu Eylül ayına baktığımızda, bu ihracat artışının yüzde 11'e kadar çıktığını görmekteyiz. Demek ki Eylül 98'de, bir önceki yılın Eylül’üne göre yüzde 11'lik bir artış var, Avrupa Birliği ülkelerine yaptığımız ihracatta.

Özellikle burada Almanya'ya olan ihracata değinmek istiyorum. Alman ekonomisinin özellikle kendi sorunlarından kaynaklanan

bir talep daralmasının da etkisiyle ithalâtında bir yavaşlama olduğunu görüyoruz önceki dönemlerde. Ama, yavaş yavaş bir toparlanma var. Nitekim, bir miktar düşüş vardı Eylül ayına gelinceye kadar, Almanya'ya olan ihracatımızda; Eylül ayında Almanya'ya olan ihracatımızda da ciddî bir artış olduğunu, yüzde 8'lik bir artış olduğunu görmekteyiz.

Bunların yanı sıra bir başka önemli gelişme, nispeten istikrarlı diyebileceğimiz başka birtakım, yine coğrafî olarak yakınımızda olan bir grup ülkeye olan ihracatımızdaki artıştır, o da Kuzey Afrika ülkeleri, Libya hariç Kuzey Afrika ülkeleri. Mısır, Tunus, Fas ve Cezayir'e olan ihracatımızda çok ciddî, önemli artışlar söz konusu. İlk dokuz aydaki artış yüzde 54. Demek ki dolar bazında bu dört ülkeye yüzde 54'lük bir artış gerçekleştirilmiş.

Bu dört ülkeye yaptığımız ihracat toplamı, Rusya'ya yaptığımız ihracat kadar, aşağı yukarı, kabaca. Demek ki, bu dört ülkeye yaptığımız ihracattan bahsederken, kayıtlı ihracat olarak söylüyorum, Rusya'ya yaptığımız ihracata yakın bir büyüklük söz konusu. Onun için buradaki yüzde 54'lük artış son derece önemli.

Bir de tabii, İsrail'e yaptığımız ihracat var, onda da çok ciddî artışlar söz konusu son zamanlarda. Örneğin, bu yılın yine dokuz aylık döneminde yüzde 24'lük bir artış gerçekleşmiş durumda İsrail'e.

Bu bölgedeki, özellikle bu ülkelere olan ihracatımızdaki artışların taşıdığı ayrı bir de önem var. İsrail ile, biliyorsunuz Serbest Ticaret Anlaşması yürürlükte. Çok ciddî artışları peşpeşe gerçekleştirir durumdayız İsrail'e olan ihracatımızda.

Page 43: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Bu dört Kuzey Afrika ülkesiyle de serbest ticaret anlaşması yapmak üzere ön görüşmeler başlatılmış durumda. Bunlardan bir tanesi Mısır, bir tanesi Tunus, bir tanesi Fas.

Mısır ile görüşmeler hemen çok yakında, yarın başlıyor Ankara'da. Tunus'la daha önceden başladı. Bütün bunların da önümüzdeki yılın ortalarına kadar falan belki de tamamlanması söz konusu olabilecek.

Bu şu anlama geliyor: Bu ülkelere olan ihracatımızda daha da büyük artışlar söz konusu olabilir.

Amerika Birleşik Devletleri, yüksek ihracat artışı gerçekleştirdiğimiz tek ülke değil, Kuzey Amerika'nın diğer ülkesi olan Kanada'ya olan ihracatımızda da çok önemli artış söz konusu. Orada da yine ilk dokuz ayda yüzde 39 oranında bir artış gerçekleşmiş durumda.

Şimdi demek ki, bütün bunlardan çıkartabileceğim bir sonuç var. Dünyanın daha istikrarlı olan ülkelerine bir defa Türkiye daha fazla ihracat yapabiliyor; birincisi bu.

İkincisi de, tabii bir şansı da Türkiye'nin, bu istikrarlı ülkelerin önemli bir bölümünün gelir düzeyi, satın alma gücü daha yüksek olan ülkeler olmaları, bölgeler olmaları ve ihracat artışının daha büyük bazlar üzerine oturuyor oluşu. Örneğin bir Doğu Asya'ya çok büyük ihracat artışları da gerçekleştirilmiş olabilseydik bile oransal olarak, baz çok düşük olduğu için mutlak olarak fazla bir anlam ifade etmeyecekti. Ama, Amerika Birleşik Devletlerine olan ihracatımızın yüzde 15 oranında artmış olması, sadece artan kısım itibariyle bile mukayese etseniz, Uzak Doğu Asya'ya yapmakta olduğumuz ihracatı çok daha fazlasıyla aşmış olan bir miktardan söz ediyoruz demektir.

Bu durumda ihracatımızın azaldığı ülkelerle olan ilişkilerimizi bir kenara mı bırakacağız? Hayır. Örneğin bir Rusya Federasyonuyla, bir Ukrayna Cumhuriyetiyle, -Sayın Başkan kırmızı kart gösterdi, sözümü fazla uzatmayacağım- bu ülkelerle olan ilişkilerimizi de ihmal ediyor değiliz. Özellikle Rusya Federasyonu büyük bir ekonomi ve büyük bir potansiyeli olan bir ekonomi. Bugün içinde bulunduğu koşullardan hareket ederek birtakım sonuçlar çıkarmak ya da ihmal etmek doğru da değil zaten.

Evet, söyleyebileceklerimin hepsini söyleyebilmiş değilim ama, çok teşekkür ediyorum hepinize, saygıyla selâmlıyorum. (Alkışlar)

OTURUM BAŞKANI- İLHAN KESİCİ Ben de değerli dostumuz ve Müsteşarımıza çok teşekkür ediyorum.

Sadece böyle bir 15-20 dakikalık konuşmaya yapabilmek için Ankara'dan; önce ofisten hava alanına gideceksiniz, aşağı yukarı 1

Page 44: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

saattir, oradan buraya uçacaksınız, hava alanından buraya geleceksiniz, şimdi tekraren ayne işi yapacaksınız; bütün bu işleri göze aldığı, yaptığı için ayrıca çok teşekkür ediyorum. Verdiği bilgiler de çok değerli bilgiler idi.

Benim fazla bir kusurum yok; biz Yavuz'u dinlemeye doymayız, sizler de doymazdınız ama, Gazi Erçel Bey hava alanına gitmek için çok ısrarla beni dürtüyordu arkadan. Onu tabii ne Yavuz görüyor, ne arkadaşlarımız görüyor. O yüzden zannediyorlar ki kırmızı kartı ben gösteriyorum. Halbuki ben, önce bir sarı kart yazıyorum, arkasından kırmızı kart.

Şimdi, gerçekten hem Yavuz Beye, Ankara'ya gitmek mecburiyetinde oldukları için, hem Merkez Bankası Başkanımız Gazi Erçel Beye hepinizin adına ayrıca çok teşekkür ediyorum.

Sizin yolunuz açık olsun, güle güle gidiniz, güle güle tekrar dönünüz efendim. Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (Alkışlar)

Şimdi Selçuk Abaç Bey. Selçuk Abaç Bey de Merkez Bankamızın Başkan Yardımcısı. Evet, söz sizin. SELÇUK ABAÇ- Sayın Başkan, çok değerli konuklar; hepinizi

konuşmama başlamadan önce saygıyla selâmlıyorum ve bu fırsatı bana verdiği için ve bu toplantıyı düzenledikleri için TEMAR Vakfı Sayın Başkanı ve Genel Sekreterine ve İMKB Sayın Başkanımıza şükranlarımı sunuyorum.

Efendim, ben, çok değerli bürokratlarımızdan ve özel sektör temsilcilerimizden sonra, içinde bulunduğum şu anki konum itibariyle farklı bir bakış açısını getirmeye çalışacağım.

Evet, ben yakın tarihe kadar bürokrasinin içindeydim, ama şu an bir uluslararası, Türkiye'de kurulmuş olan, Türkiye'de de bir "Joint Venture"i olan bir uluslararası reyting kuruluşunun yetkilisiyim.

Dolayısıyla, Türkiye'ye not veren ve son ikibuçuk yıldır ağırlıklı olarak banka olmak üzere 35 kurumu Türkiye'de derecelendiren ya da derecelendirme süreci devam eden bir uluslararası reyting kuruluşu Türkiye'ye nasıl bakıyor; sizi yormadan, arkadaki slaytlardan da yararlanarak, görüntülerden de yararlanarak hızlı bir şekilde anlatmaya çalışacağım.

Bizim tespitimiz, Türkiye'de bir krizin var olduğudur. Bunun göstergesi, yaz aylarındaki o giderek düşme eğilimine giren ve IMF ile imzalanan Yakın İzleme Anlaşmasının olumlu sonuçlar verdiği ortamdan hızla Türkiye'nin, piyasaların ateşinin yükseldiği ve faizlerin kabul

Page 45: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

edilebilir sınırların çok üzerine çıktığı bir ortama geçilmiş olmasıdır. Krizin göstergesi budur.

Bu gösterge, krizin adının da konmasını şu şekilde gerektirmektedir: Bu bir dış finansman krizidir ya da Türkiye'de yaşanmakta olan bir dış kaynak darboğazıdır. Bu, finansman ağırlıklıdır, finansman kökenlidir ama, reel sektörde, özellikle ihracat sektöründe yaşanan sıkıntılar da bu dış finansman sorununu ağırlaştırmaktadır.

Şimdi, ben konumu dörtlü bir çerçeve içinde ele alacağım; yani bu sorun nasıl aşılır?

Burada size Türkiye'nin yapısal dengesizliklerinden, global krize Türkiye'nin nasıl yakalandığından, içinde bulunduğu temel ekonomik dengesizliklerden söz etmeyeceğim; çünkü bunlar başka bir çerçevedir. Şu an Türkiye'nin gündeminde bu unsurlar yer almamaktadır, ya da yer almamalıdır.

Türkiye şu an konjonktürel bir olayı yaşamaktadır, bir dış finansman krizini yaşamaktadır; ancak bu krizin başlangıç aşamasındadır, daha kesin bir ifade kullanmam gerekiyorsa, başlangıç aşamasının son kısmındadır.

Başlangıç aşaması tamamlandıktan sonra belki kriz daha kuvvetli hissedilebilecek, daha etkileri yaygınlaşacak ve belki o zaman hepimiz, "kriz var mı-yok mu" tartışması yapmayacağız. Eğer bugün yapıyor isek, krizin başlangıç aşamasında olmasındandır, ya da henüz etkilerinin tam olarak ortaya çıkmamasından.

Bu içinde bulunduğumuz olumsuz konjonktürü Türkiye'nin aşabilmesi için Türkiye ekonomisinin kredibilitesinin kesinlikle yükselmesine ihtiyaç vardır.

Yani, Türkiye yeniden dış finansman yaratabilmek için ulusal kredibilitesini yükseltmek zorundadır. Kimin nezdinde? Bir defa uluslararası kurumlar nezdinde, uluslararası finans kuruluşları nezdinde ve ülkelere not veren uluslararası reytingciler nezdinde.

Burada karşımıza çıkabilecek olan, Türkiye için görünen dört temel yol vardır, şart vardır. Ancak, bu dördünün de birarada gerçekleşme mecburiyeti var.

Birincisi, siyasî belirsizliğin ve olumsuz beklentilerin olabilecek en kısa süre içinde sona erdirilmesi ihtiyacı var.

Bir ekonomide en kötü sonuçlara yol açan şey uygulamalar değil, beklentilerdir. Uygulamalar bazen yanlış olabilir, ama her zaman telâfisi mümkündür. Ama beklentiler, hele yoğunlaşırsa ve yaygınlaşırsa, bir ekonomiyi olmayacak noktalara kolaylıkla götürebilir.

Page 46: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Onun için, Türkiye'nin hiçbir şekilde, şu içinde bulunduğumuz konjonktürde olumsuz beklentilerin kök salmasına ve yaygınlaşmasına izin vermemesi gerekir.

Buna Türkiye'de izin vermeyen kurumlar vardır. Şu anda Türkiye'de bir hükümet yoktur; ancak, Türkiye'de kurumlaşma öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, başta Merkez Bankası ve Hazine olmak üzere ya da İstanbul Menkul Kıymetler Borsası gibi büyük deneyim kazanmış kuruluşlar olmak üzere, bunlar, olumsuz beklentileri çok rahatlıkla göğüsleyebilmektedirler, ama bugünkü beklentilerin şiddeti çerçevesinde. Eğer bu beklentilerin şiddeti artacak olursa, o zaman mutlaka beklentilerin kırılabilmesi için bunun arkasında bir siyasî iradenin bulunması gerekir.

Burada kastettiğimiz güçlü bir siyasî hükûmet değildir; bu, bugünün gündeminde de değildir.

Güçlü hükûmet, yapısal reformları yapabilecek, Türkiye'deki enflâsyon olgusuna son verebilecek, 1999 Nisanında ortaya çıkabilecek olan hükûmettir.

O nedenle bugünkü gündemimiz sadece bir siyasî otoritenin, beklentileri kıracak siyasî otoritenin varlığıdır.

İkinci önemli şartımız, Türkiye'de denetim mekanizmaları mutlaka etkinleştirilmelidir.

Güneydoğu Asya krizinin yarattığı sonuçları uluslararası reyting kuruluşlarının görememesi, yakalayamaması ve büyük yanılgıya düşmelerindeki sebeplerin temelinde bu yatmaktadır. Çünkü, reyting kuruluşları bu ülkelerde doğru bilgilere ulaşamamışlardır, çünkü denetim mekanizmaları iyi çalışmamıştır. Türkiye'de de bu sorun ciddî olarak mevcuttur.

Denetim mekanizmaları dediğimiz zaman, önce iç denetimleri anlıyoruz; kurumlar içindeki iç denetim mekanizmaları mutlaka vermesi gereken sonuçları verebilecek şekilde işletilmelidir. Arkasından, bağımsız denetim kalitesi Türkiye'de mutlaka iyileştirilmelidir. İleride reyting uygulamalarının yaygınlaşması bu konuda önemli etki yapabilecektir. Ama, kamunun bu konuda önemli tedbirler alması gerekmektedir.

Üçüncü denetim kamu denetimidir, en önemli denetimdir. Ancak bu denetimin de mutlak biçimde bağımsız bir yapıda gerçekleştirilmesi gerekir. Siyasî irade, hiçbir seviyede finans kurumlarının kurumsal denetiminde yer almamalıdır. O nedenle, bankaların gözetim ve denetiminde bu hususun mutlaka dikkate alınması ve belki de sadece bu hususun dikkate alınması, bunun dışında gözetimi, denetimi daha

Page 47: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

karmaşık hâle getirecek unsurlara kesinlikle gidilmemesi gerekir. Ve bankalar denetiminin de mutlaka doğrudan bankalarla ilgili olan otoritelerin temsilcileriyle yapılması gerekir.

Üçüncü enstrümanımız, en önemli ihtiyaç konumuna gelen, uluslararası piyasalardaki şeffaflığın ve güvenin sağlanmasıdır. Burada reyting önemli bir enstrüman olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün, biraz önce de söyledim, yaklaşık 35 kuruluşumuz Türkiye'de reyting zorunluluğu olmadan kendi talepleriyle, uluslararası reyting sürecine kendilerini tabii tutmuşlar ve son 2,5 yıl itibarıyla Türkiye'ye yaklaşık 4 milyar dolar tutarında bir ihraç gerçekleştirmişlerdir.

Duff&Phelps tarafından yapılan bu derecelendirmenin sonucu hakikaten anlamlıdır. Çünkü, her ülkede reyting, kamu otoritesinin yarattığı gereklilik ile gelişmekte ve yerleşmektedir. Ama Türkiye'de bu olmadan, böyle bir rakama eğer 2,5 yıl içinde ulaşabildiysek, demek ki kurumlarımız bu ihtiyacı kamu otoritesinden de önce hissetmişlerdir.

Bu güven ihtiyacı son derece önemlidir. Çünkü, artık uluslararası piyasalara bu güveni sağlamadan, -çünkü gelişmekte olan piyasalardan biridir Türkiye, genel olumsuz kanaati değiştirmeden Türkiye'nin çıkması hakikaten çok güçtür.

Dördüncü çok önemli bir aracımız ya da şartımız, artık piyasalara, uluslararası piyasalara eski tekniklerimizle, geleneksel yöntemlerimizle değil alternatif yöntemlerle, yeni finansal tekniklerle çıkma ihtiyacıdır. Bu "structure finance" olarak adlandırılan yapılandırılmış finansman yöntemi bugün bütün "emerging market"larda yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.

İki tarafın da ihtiyacını karşılamaktadır bu yöntem. Birincisi, borç verenlerin ihtiyaç duydukları güvene karşılık bir teminat oluşturmaktadır. Diğer taraftan, borç alanlar, tâbi oldukları ülke reytingini, ülke riskini bu yöntemle aşabilme imkânına kavuşmaktadırlar.

Eğer bir ülkenin uluslararası reytingi spekülatif kategoride ise, siz güçlü bir kurumsanız ve geleceğe yönelik nakit akımlarına, döviz cinsi nakit akımlarına sahipseniz, yurt dışında, uluslararası bir yatırım bankası kanalıyla bir yapı oluşturur ve bu yapıya dayalı olarak da, ülke riskinin üzerinde bir notla, çok uygun şartlarla, uzun vadeli kaynak yaratabilirsiniz.

Bu konuda bankalarımız gerçekten son derece başarılı olmuşlardır. 1994 krizi daha yaşanırken, Türkiyenin notu tek B kategorisine düşürüldüğünde iki bankamız yatırımcı kategorisinden notlar alarak, 5 ve 7 yıl vadeli dış kaynak temin etmişlerdir.

Page 48: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Şimdi içinde bulunduğumuz şartlar, bu enstrümanın çok daha yoğun bir şekilde kullanılmasını gerektiriyor. Bu enstrümanı, işte bugüne kadar yirmiiki banka, son iki yıl içinde kullandılar ve 3,3 milyar dolar tutarında bu yöntemle, yapılandırılmış finansman yöntemiyle, yani geleceğe yönelik nakit akımlarını menkul kıymetleştirerek ihraç sağladılar ve uygun şartlarla dış finansman temin ettiler.

10 bankanın halen reyting süreci devam etmektedir ve 99'un ilk çeyreği için hedeflenen yapılandırılmış finansman ihracı 1,2 milyar dolardır. Gördüğünüz gibi yaklaşık toplam ihraçlar 4,5 milyar dolara ulaşmaktadır.

Burada, yapılandırılmış finansman içinde en önemli unsur, çeşitli nakit akımlarına dayalı olarak yapılabilmektedir. Örneğin kredi kartı alacakları, işçi dövizleri girişleri, ama en kritik konu ihracat gelirleridir. İhracat gelirlerinden doğan nakit akımlarının menkul kıymetleştirilmesi yapıldığı takdirde, bizim değerlendirmemiz, Türkiye 99'un ilk altı ayı içinde yaklaşık 4-5 milyar dolar tutarında bir ek kaynak sağlayabilecektir.

Evet, sarı kart bana da geldi, çok hızlı toparlayacağım Sayın Başkan. Ama isterdim ki bu önemli mesajı da özellikle Dış Ticaret Müsteşarımız mutlaka alsın. Çünkü Türkiye’nin yüksek menfaatleri mutlaka bu imkândan yararlanmamız gerektiğini bize göstermektedir. Bu yolla Türkiye 4-5 milyar doları sağlayabilir. Latin Amerika ülkeleri son üç yılda 21 milyar dolar civarında bu yolla dış kaynak temin etmişlerdir ve bunun yüzde 80'i ihracattan gelen finansmandır.

Bu mekanizmanın işleyişini de hazırlamıştık size anlatmak için, ama zamanımız olmadığı için ben sözlerimi bu şekilde tamamlıyor ve beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Çok sağ olun. (Alkışlar) OTURUM BAŞKANI-İLHAN KESİCİ Profesör Abaç'a çok

teşekkür ediyorum. "There was no light and there was no darkness. He said that

there was the light and there was the darkness. That was the first day..." Şimdi biz birinci günü yaratmış olduk. Ben Sayın Dış Ticaret Müsteşarına sizin mesajlarınızı da ayrıca, ben de bu akşam eğer yetişebilirsem Ankara'ya yetişeceğim, o zaman iletmiş olurum.

Soru-cevap bölümünde de biraz ilâve vaktimiz birazcık daha olacak.

Değerli misafirler; şimdi, elimizdeki programa göre İhsan Özol Bey...

Page 49: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

İhsan Özol Bey, yine hafızalarımızı tazelemek bakımından söyleyim, 74-75 Hazine müsteşarımız ve daha sonra TÜSİAD eski Genel Sekreteri; kriz yönetimi ve saydamlık konusunda dinleyeceğiz.

İhsan Beyin de 15 dakikalık zamanı var. Buyurunuz efendim. İHSAN ÖZOL- Teşekkür ederim. Sayın Başkan, sarı kart yememek için teşekkürlerimi genel

olarak arz ediyorum. Hemen konuya giriyorum. Şimdi, kriz geçiren ülkelerin rakamlarına bir bakmak istedim ben,

bunu size arz edeyim. Endonezya'da gayrisafi millî hâsıla yüzde 16,5 düşmüş; Çin'de

7.6 artmaya devam ediyor, Güney Kore'de 6.8 düşmüş, Türkiye'de 2.6 olarak devam ediyor. Bir sene evvelkine göre rakamlar. Rusya'da 9.9 düşmüş, Malezya'da 8.6 düşmüş. Altı ülkeyi aldım sırf görebilmek için Türkiye'nin durumunu.

Sanayi üretimine bakarsak, Endonezya'da yüzde 3 düşmüş. Endonezya çok ağır geçiriyor krizi. Halkın yarısı işsiz, sokaklarda aç.

Çin'de yüzde 11 artıyor, Güney Kore'de eksi 8 düşmüş, Türkiye'de yüzde 0,5 artıyor, Rusya'da eksi 11 düşmüş, Malezya'da eksi 10,5 düşmüş.

Yani, bu rakamlar tam kriz durumunu göstermiyor. Nasıl göstermiyor? Yani, sosyal hayata tezahür şeklini tam göstermiyor. Haberlere bakarsanız, Endonezya ve Rusya çok ağır şekilde geçiriyor. Yani, belki dünya tarihinde az görülen bir kriz geçiriyorlar.

Fiyatlara bakıyoruz; fiyatlar, Endonezya 78, Çin'de tersine istikrar var, Güney Kore 6.8 artıyor fiyatlar, Türkiye 76.8 artmış, Rusya 56.4, Malezya 5.2.

Görüyorsunuz ki, burada enflâsyonda Türkiye bu ülkeler arasında rekor sahibi.

Hepsine girmeyeceğim, fakat sadece faizleri söyleyeyim. Yıllık faizlerde, (kısa vadeli), Endonezya'da yüzde 46, Çin'de

yüzde 6, Güney Kore'de yüzde 7.70, Türkiye'de yüzde 80, Rusya'da yüzde 60, Malezya'da yüzde 6.6. Şu rakamlara bakarsak, Türkiye üretim hariç diğerlerinde rekor durumda gidiyor. Yani bu da gösteriyor ki, bir kriz atmosferine doğru diğerlerine göre Türkiye rahat bir şekilde kayıyor. Türkiye bu noktaya nasıl geldi?

Page 50: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Bütün dünyada gelir dağılımı bozuluyor, Amerika da dahil. Bütün kapitalist ülkelerde gelir dağılımı bozuluyor. Sermaye hareketleri de son derece kontrolsüz,ülkeler arasında dolaşıyor.

Globalizasyon adı altında spekülâtif sermaye, her gün en çok kâr sağlayabileceği bir kaç ülkeye saldırıyor ve orada alabileceği kadar rantı sağladıktan sonra çekip gidiyor. Ve bu globalizasyonun, gerektirdiği malî reformun, yani finans sektörü reformunun yapılamamasının sonucu oluyor, çünkü Para Fonu bu konuda aciz kalıyor. Ayrıca, ülkeler kendi başlarına bunu kontrol edemiyorlar, yani uluslararası sermaye hareketleri spekülatör gruplara göre dünyayı etkiliyor.

Bizde çok uzun süren bir enflâsyon süreci var. Yani, zaten bunalım atmosferi içinde olan Türkiye bu krize hazırlıksız yakalandı. Yani, Türkiye normal ekonomik ve politik istikrar içinde olsaydı, bu kadar iç ve dış borcu bulunmasaydı bu krizi şüphesiz çok daha rahat atlatacaktı; fakat maalesef hazırlıksız yakalandı.

1983-1984 seneleriydi, televizyonda -iyi hatırlıyorum Sayın Turgut Özal, "Patlıcanın fiyatı önemli değil" dedi; onu duyanlarınız vardır. "Patlıcanın fiyatı önemli değildir, yatırımlar yapılıyor, köprüler yapılıyor, yollar yapılıyor" dedi. Ve ben o zaman, bir mühendis kafasıyla bir istatistikçi kafasının farkını gördüm ve hakikaten dehşete kapıldım. Biliyorsunuz, TÜSİAD devamlı ekonomik durum hakkında raporlar yazıyordu ve biz o tarihten itibaren hükûmetin dikkatini enflasyona çekmeye başladık. Bu enflâsyon sıkıntısının başımıza ne büyük felâketler getireceğini, devamlı olarak raporlarda hükûmeti ikaz ettik, fakat kesinlikle dinlenmedi. Aslında, artık bir süre sonra, iktisatçının inceleyeceği bir konu olmaktan çıktı; belki sosyolojik, psikolojik, antropolojik araştırmalar yapmak lâzım geliyordu.

Niçin bizde politikacı sınıf bu kadar enflâsyona düşkün; yani halkı yatırım vaadleri ve "işler çok iyi gidiyor" sözleri ile aldatıp yine iktidara geliyor ve yaptığı tahribata devam edebiliyor?

Türkiye bugünkü durumuyla 36 milyar iç borç, dolar olarak ifade ediyorum, -çünkü sıfırlar artık, 12 sıfırlı düşünmemiz gerekiyor, yani basitleştirmek için dış borcumuz 95 milyar dolar. Türkiye ekonomisinin bugünkü finans kapasitesiyle bu borcu devretmeye, döndürmeye iktidarı yok, mümkün değil.

Bazı hükûmetler geliyor gidiyor, Japonya'da kredi bulmuş, "Atlattık krizi, her şey yolunda" diyor, öbürü de geliyor bir yerden ufak bir kredi buluyor, "işler düzeldi" diyor... Yani öyle bir noktaya geldik ki artık bunlara Türk milletinin inanmaması lâzım. Ve, bu enflâsyonu

Page 51: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

muhakkak Batı standartlarına bir an önce indirmek kritik bir önem arzediyor.

Bir hatırami size nakletmek istiyorum. Türkiye AT'ye müracaat etti tam üyelik için, oradan da

ekonomistler geldiler; Türkiye'nin ekonomisi nasıl gidiyor araştırıyorlar, TÜSİAD'a da geliyorlar. AT Heyetinin Başkanı bana dedi ki, "Mr. Özol, siz cidden Avrupa Birliğine girmek istiyor musunuz?" Öyle zannediyorum dedim. Buna karsılık AT heyet Başkanı,”Ama, şu ekonominizin durumuna bir bakın,düzeltmek için hiçbir gayret göstermiyorsunuz. Maastricht şartlarını biliyorsunuz,politikada hiçbir gayret yok. Bu gösteriyor ki, siz gayrisamimîsiniz. Yani, sırf içerde efkârı umumiyeyi aldatmak için politikacılarınız böyle bir şeye talip olmuşlardır.”

Şimdi, konuyu burada saydamlığa getiriyorum. Yani, ekonominin gidişini halk gayet yakından ve doğru olarak

takip edebilseydi, yani politikacı ve bürokrasideki bilgiler, halkta olsaydı ekonomik durum bu kadar kötüye gitmeyebilirdi. Biz buna saydamlıkta "asimetrik bilgi ve enformasyon" diyoruz, yani birinde olan bilginin değerinde olmaması ve o nedenle kolaylıkla yanıtılması..

Biliyorsunuz,ülkemizde milletvekili halktan kopmuş vaziyette. Yani halk, sıkıntısını hiçbir zaman milletvekiline gidip de, "Bu enflâsyon nedir, ben çok sıkıntıdayım, ne yapacağım" diyemiyor, halk seçtiği mebusunu tanımıyor bile.

OTURUM BAŞKANI-İLHAN KESİCİ Eyvah, eyvah... İHSAN ÖZOL- Ben şu anda şanslıyım.Mebusumuza durumu

arzedebiliyorum. OTURUM BAŞKANI-İLHAN KESİCİ Efendim, ben milletvekiline

benzemiyorum zaten... (Gülüşmeler) İHSAN ÖZOL- O şansı elde etmiş oluyorum şüphesiz. Dünyada saydamlık konusunda en ileri gösterge uluslararası

yolsuzluk endeksi. Bu endeksin sonuncusunda biz 54'üncü sıradayız. Yani 10 üzerinden 3.4 almışız.Bizden sonra 54'ten 85 ci sıraya kadar ülkeler var. Dünyada 16'ncı büyük ülkeyiz ama, saydamlıkta maalesef çok gerilere düşmüşüz. Bu da gösteriyor ki,bu konuda bir şeyler yapmamız artık çok zarurî, her hâlde bir şeyleri hemen yapmamız lâzım.

Biz dernek olarak,saydamlık calısmalarına 1994'te başladık bu derneğin çalışmasına, 1996'da toplantıları dernek hâline getirdik, tescil ettirdik. Şu öneriyi geliştirdik: Birçok ülkede halkın gerekli bilgiyi

Page 52: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

alabilmesi yani saydamlık için özel kanunlar çıkarılmış. Şimdi biz bu dernek olarak,kanunları ayrı ayrı çıkarmaktansa, halkın bilgi alma hakkını bir Anayasa hakkı, yani insan haklarının bir parçası hâline getirmeyi düşünüyoruz ve Anayasaya koyacağımız basit bir maddeyle Türkiye'yi birdenbire, aniden saydam hâle getirme şansımız olacak. Size biraz evvel dağıttığımız broşürlerde bu madde vardır. Yani, bir vatandaş, kendisiyle ilgili olsun olmasın, belge ve bilgileri kamu yönetiminden isteyebilecek, vermediği takdirde de memur aleyhine savcıya gidebilecek.

Şimdi, bu konuda tehacümü önlemek için yönetimlerin zaman zaman kendi yaptıkları işleri neşretmesi lâzım ki, vatandaş geldiği zaman, "işte bak, neşrettim orada var" yahut "işte şu Resmî Gazetede var, git oraya bak" diyebilsin. Esasen, Japonlar bu işi neşriyat yaparak halletmişler. Her bakanlık yaptığı işleri hakkında yıllık raporlar neşrediyor ve halkın sıkıntısı olduğu zaman da diyor ki, "Gidin şu raporun şu sayfasına bakın." Bu şekilde bakanlıklarda saydamlık konusu bir anlamda sağlanmış oluyor.

Saydamlık olmamasının sıkıntısı, bizde ilk önce özelleştirmede başladı.Özelleştirme başladığı zaman Türkiye'de, Amerikan gazetelerinde yazılar çıktı. "Türkiye özelleştirmede dünya rekoru kırıyor, herkesin önüne geçti" diye yazılar çıkıyordu. Gazeteleri getirdiler bize gösterdiler. Ama ne oldu? Politikacı özelleştirmeyi kendi eline geçirdi, örgütlü suç şebekeleri de işin içine girdiler ve özelleştirmeyi kendi çıkarlarına göre yönlendirdiler.Sağlam yapılan ihale parmakla sayılacak kadar az. En son elime geçen bir bilgiye göre, Asya Kalkınma Bankası "Bu bölgede türlü yollarla vergi gelirlerinin yüzde 50'si mafyanın eline geçiyor" diyor.

Endonezya'da uzun süre bulunan arkadaşımız Kemal Siber Bey aramızda, Asya Kalkanma Bankasının böyle bir rakam vererek mafyayı suçlaması ne kadar enteresan. Bizde bu rakam yüzde 50 değil ama, her hâlde bir hayli yüksektir zannediyorum.

OTURUM BAŞKANI-İLHAN KESİCİ 49. (Gülüşmeler) İHSAN ÖZOL- Ben bir rakam söylemiyorum. Çünkü biz, bu

özelleştirmeden sonra bir araştırma yapıp da durumun nasıl olduğunu tespit edemedik. Ne şekilde, ne kadar rüşvet ve yolsuzluk olduğuna dair bazı belediyelere araştırma teklifinde bulunduk. Biz dedik, kapıya anketçi koyacağız, ne kadar rüşvet veriliyor tespit edeceğiz,iştirakı kabul ediyor musunuz? "Hayır" dediler, "başka belediyelere git, bizde azdır"

Page 53: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

dediler, yani kabul etmediler. (Gülüşmeler) "Git başka yere, bizde yok" diyorlar. Beraber yapalım şu araştırmayı,diyoruz. Asla kabul etmiyorlar.

Özetle, hem dünyada, hem Türkiye'de saydamlık konusunda yapılacak çok şey var. Bugünkü dünyayı ve Türkiye'yi sadece "homoeconomics"lere bırakamayız, "homo morales"e de ihtiyaç var. Yani, iktisadî işlemlerde muhakkak bir ahlâk hareketi, bir ahlâkı sınırın tespit edilmesi lâzım. Bu herkes için varit; yani bizim şahsî hayatımızda da varit, uluslararası ilişkilerde de varit, hepsinde varit uygarlık saydamlıkla baslıyor.

Ben sözümü burada bitiriyorum. Her hâlde sarı kartı yemeden bitirdim. (Alkışlar)

OTURUM BAŞKANI- İLHAN KESİCİ Evet, ben de Sayın Özol'a çok teşekkür ediyorum; hem bir dakika önce tamamlamış oldu, hem de biz zaten sarı ve kırmızı kartı yiyorduk hak etmiş olduğumuz için. Özol Beye de çok teşekkür ediyorum ben.

Şimdi, aşağı yukarı üç saatlik filan bir maraton toplantının sonlarına doğru -"good news" olarak veriyorum şimdi sonlarına doğru yaklaşmış hâldeyiz.

Şimdi, İMKB Başkanı değerli Osman Birsen Bey; elindeki notları görebildiğim kadarıyla sadece 1,5 sayfalık filan bir not. Erken bitireceği ümidiyle Osman Birsen Beye söz veriyorum.

Buyurunuz efendim. OSMAN BİRSEN- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Gerçekten son panelist olmanın getirdiği dezavantajın da

farkındayım. Bir noktada, tabii daha önceki değerli konuşmacıların söylediklerini tekrar etmemeye gayret edeceğim. Ama, kaçınılmaz olarak bazılarına değinmek durumunda olursam, o benim arzlarımın zorunlu parçası dolayısıyla olacak.

Şimdi müsaade ederseniz, konuşmamın bir iskeletini önce ortaya koymak istiyorum, nelerden bahsedeceğim.

Birinci olarak, bir tespitten yola çıkmak istiyorum: Global kriz bir finansal kriz olarak başladı, ancak reel ekonomik kriz olarak devam ediyor.

Şimdi böyle bir cümlenin altına birçok kimse imza atabilir bugünlerde, bunun üzerinde biraz duracağım. Ama, hemen arkasından, sermaye hareketlerinin liberalleşmesi global kriz nedeni midir? Biraz bunun üzerinde durmak istiyorum; yani konunun global kısmına değinmek.

İkinci bölümünde de konuşmamın, Türkiye ekonomisi bu krizlerden veyahut da krizden nasıl etkilendi; etkilenme noktalarına

Page 54: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

kısaca değindikten sonra, Türkiye'de kriz var mı, yok mu; panelistler arasında bile bir ortak görüş belirmedi bu konuda, buna biraz değineceğim. Daha sonra da, kriz olsa da olmasa da Türkiye'de neler yapılmalıdır gibi ilginç bir konuya da temas etmek isiyorum.

Şimdi müsaadenizle, ilk plânda global kriz finansal kriz olarak başladı ama, reel kriz olarak da devam etme durumunda veya en azından istidadında, hatta bunu derinleşme ihtimali içinde de görenler var. Bu noktada son resme bakmak suretiyle durumu ortaya koymakta yarar var.

Görünen o ki, genel bloklar arasında, üçlü blok diye tabir ediliyor, yani Amerika bloku, Avrupa ve Asya bloku; bu blokların durumları, genel itibariyle bakıldığı zaman Avrupa o kadar kötü gözükmüyor. Yani Maastricht nedeniyle üçlü bir yapıya sahip, bunu atlatacak gibi gözüküyor; ileriye doğru bekleyişleri de öyle ciddî krizlere işaret etmiyor.

Amerika Birleşik Devletleri de aşağı yukarı güçlü yapısını muhafaza ediyor; kendi ekonomik durumundan kaynaklanan nedenler var, ama global kriz nedeniyle ciddî bir çöküntüye veyahut da bir talep daralmasına muhatap olmayacak gibi gözüküyor.

Buna karşılık, Asya bölümünde miks, yani karışık bir şey var; hem iyi var, hem kötü olan bölüm var. Kötü olan bölüm, zaten krizin başladığı ülkeler. Bunlara baktığımız zaman, aşağı yukarı kendini belli ediyor. İşte, üretim seviyeleri zaten düşmüş durumda ve ödemeler dengesi açısından da nisbî olarak gene bazı zorluklarla karşı karşıya, yaptıkları devalüasyonlara rağmen.

Ama, burada daha çok dikkati çeken Japon ekonomisi, ki dünyanın ikinci büyük ekonomisi. Asya'da bunun sorunlarının beklenenden daha ciddî olması veyahut da alınan veya öngörülen tedbirlere rağmen düzelme sürecinin daha uzun olması keyfiyeti nedeniyle daha yakın bir takip ve ilgi var.

Burası çok önemli. Niye çok önemli? Birincisi, Japonya'nın büyüklüğü açısından önemli. Asya'ya

etkileri açısından, ekonomik ve siyasî yapı açısından önemli. Ama belki bizim için en önemli tarafı, bizim dış finansman kaynağı olarak en çok derinlik bulduğumuz ve kaynak olarak kullandığımız yeri ifade ediyor.

Bu itibarla, orada özellikle malî sektöründen kaynaklanan kriz ve bunun iyileştirilmesiyle ilgili önümüzdeki dönemin belli riskler taşıması bizim için önemli. Buna özellikle dikkat sarf etmemiz lâzım. Bir noktada, buna alternatif piyasaları yaratmak açısından bizim finans kesiminin şimdiden, Avrupa ve Amerika piyasalarında daha derinleşme, daha fazla

Page 55: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

enstrümanla daha fazla kaynak temin etme yönündeki teknik gayretlerini yoğunlaştırması lâzım diye düşünüyorum.

Şimdi konuşmamın ikinci bölümüne geçmek istiyorum. Görüldüğü gibi, yani büyüklerde o kadar büyük problem yok. Tek soru işareti, bir noktada Japon ekonomisi veya malî sistemi üzerinde. Ama, bir bakımdan da sorunlu ülkeler var, onu da gözardı etmemek lâzım. Bunlar, Malezya, Endonezya, kısmen Güney Kore, yani sorunun ilk başladığı yerler.

Bu nokta da bir şeyi aklımıza getiriyor; esas bu global kriz nelerden çıktı? İşte sermaye hareketlerinin fazla liberalleşmesinden ve nihayet işte globalleşmenin bir sonucu olarak, özellikle sermaye hareketlerinin akışkanlığı dolayısıyla bunlar başımıza geldi. Bir kısmı diyor ki, "Madem bunlar geldi, o zaman bu fazla liberalleştirdi, liberalleşmesin, yani geri dönelim." Genel yapı itibariyle böyle söyleyenlere çok fazla katılan olmuyor.

Yani, netice itibariyle deniyor ki, "Dünyadaki ekonomik gelişme açısından istikbale, 2000’li yıllara bakıldığı zaman şu gözüküyor: “Gelişmekte olan ülkeler toplam üretimde daha büyük bir paya sahip olma yönünde ilerliyor." Yani, bazı tahminlere göre, meselâ 2020 yılında, bugünkü dünya üretiminin yüzde 40'ını temsil eden gelişmekte olan ülkeler, paylarını 2020 yılında yüzde 50'ye yükseltecek; 2050'de bu pay yüzde 60'a çıkacak. Demek ki burada, gelişmekte olan ülkelerin mevcut gelişme potansiyellerini kullanmaları halinde -ki mevcut veriler bunu gösteriyor, geçmiş bunu gösteriyor- ileriye doğru projeksiyon yapıldığı zaman böyle bir yapıyı gösteriyor. O hâlde, bu gelişme potansiyeli ve ekonomik faaliyetin yoğunluğu kaçınılmaz olarak bir verimlilik sağlıyor. İşte bu verimlilik, sermaye hareketlerinin liberal olması durumunda, global sermayenin belli bir bölümünün verimini yükseltmek açısından bu piyasalarda yer almasını zorunlu kılıyor bir noktada. Ama, zaman içinde işte böyle krizler dediğimiz, genellikle makro ekonomik şartlardan, yani alan ülkenin makro ekonomik şartlarından veya yaptıkları yatırımın cinsinden kaynaklanan sorunlarla böyle krizlere rastlıyoruz.

Ve netice itibariyle, bu dönemlerde gelişmekte olan ülkelere fon akımlarının daraldığını görüyoruz. Nitekim böyle olmuş. Yani, 1990 yılından 97 yılına gelirken gelişmekte olan ülkelere 90 milyar dolar civarında yıllık kaynak akışı 1997'de 300 milyar dolara çıkmış. Bunun 120 milyar doları -1997 rakamlarıyla konuşuyorum- yabancı sermaye yatırımları şeklinde, yani uzun vadede. 32 milyar doları da portföy yatırımı dediğimiz borsalardaki hisse senetlerine yapılan yatırımlar. Diğerleri, tamanen finansal, yani borç verme şeklinde.

Page 56: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Bu rakamlar 3 misli artıyor. Direk yatırımlara baktığımız zaman 1990’a göre 5 misli artıyor. Portföy yatırımlarına baktığımız zaman, 3 milyardan 32 milyar dolara çıkmış, 10 misli artmış. Bir kere bu trendin değişmeyeceğini, ileride de devam edeceğini görüyoruz.

O hâlde, netice itibariyle, bizim bu sermaye hareketlerini bir şekliyle kısıtlamamız veyahut da liberalleşmekten vazgeçmemiz, bir noktada gelişmenin daha sınırlı kalmasına sebep olması dolayısıyla, çok da rasyonel bir tercih olarak gözükmüyor. O açıdan bakıldığı takdirde, yani teorideki tartışmalara bakıldığı zaman, daha çok bu sermaye akımlarından iyi yararlanmayı ön plânda tutucu ve kendi makro dengelerini, yani kaynağı kullananın sorumluluğunu bilerek davranması gerektiği sonucunu çıkartmamız gerekiyor. Yoksa, kaynağın gelmesini engelleyici tedbirlerin genellikle o kaynak geldikten sonra çıkışını engellemesi dolayısıyla, istikbaldeki gelişmelerini sınırlayıcı bir politika tercihi hâlinde kalmasına neden oluyor.

Şimdi genel yapıyı bu şekilde özetledikten sonra, müsaade edersiniz, Türkiye ekonomisinin etkilerine gelelim.

Türkiye ekonomisini etkiledi; diğer konuşmacılar da ifade etti. Özellikle bu etkilerin en çok algılandığı noktalardan birisi, şühpesiz sermaye piyasaları ve borsalar.

Güneydoğu Asya'daki krizin etkileri özellikle Temmuza kadar bizde nisbeten yumuşak olarak hissedildi. Ama Rusya'nın devreye girmesiyle endekste yüzde 40'a varan ilâve bir düşüş oldu ki, toplam yüzde 50'lere varan bir düşüşe sebep oldu. Bu, netice itibariyle, krizin Borsa endeksine olan etkileri.

Ama ondan daha önemli bir sorun çıkardı; o da para piyasaları üzerindeki etkisi. Çünkü biz biliyoruz ki, Borsadaki bu endeks düşüşü dışında yabancıların, evet, kısmî olarak bir çıkışı oldu borsadan, ama bu cüz'i kaldı, yani 350 milyon dolar civarında 98'deki tüm net çıkışlar; hatta son aylarda giriş yönünde de geliştiğini görüyoruz. Ve genel büyüklüklere bakıldığı zaman, bunun çok önemli olmadığını da bir noktada tespit ediyoruz.

Ama para piyasalarındaki durum biraz daha farklı; ikiye ayrılıyor. Para piyasalarına etkisi iki noktada özetlenebilir.

Birincisi, yeniden borçlanma açısından bir duraksamaya giriliyor; bu önemli. Yani, dış kaynak bulma açısından ve eski borçların döndürülmesi açısından bir sıkıntıya giriliyor; bunun getirdiği bir yönelme var. Nereye yöneliyor? İç piyasaya yöneliyor, yani dış piyasadan kullandığı kaynağı içe yöneltiyor, içeride bir finansman baskısı yaratıyor; bunu görmemiz lâzım. Ve nitekim, bu yöneliş, bir noktada bize daha

Page 57: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

yüksek iç faizleri ortaya çıkarıyor. Niye? Çünkü kamu zaten borçlanma gereğini yeterince düşüremediği için, bu fonlara olan talep artınca, kaçınılmaz olarak faizler yükseliyor.

Şimdi öyle olunca, bu yüsek faiz; "Ne olacak, biz yıllardır yüksek faizle de yaşadık, geçmişte reel faiz olarak çok yüksek reel faizleri de ödedik, bir şey olmaz" gibi bir yanılgıya düşmemek gerektiğine ben burada işaret etmek istiyorum.

Niye? Çünkü bu dönemdeki yüksek faizin veya reel faizin bir özelliği var. Geçmişe baktığımız zaman, bizim yüksek reel faiz verdiğimiz dönemler, genellikle enflasyonun yükselme trendini kazandıktan sonra düşük faizlerin onları yakalaması, hatta üstüne çıkması şeklinde tecelli etti. Halbuki bu sefer bakıyoruz, enflasyon azalma eğilimindeyken, faizlerin yönü yukarıya doğru çıkıyor şimdi. Ve bunun tabii kaçınılmaz sonucu olarak da, hem kısa ve orta vadedeki reel faizin yükü artıyor, hem bunu uzun vadeye çektiğiniz zaman, uzun vadede yükü de çok ciddî ve bugüne kadar hiçbir zaman hesaplanmamış veyahut da bir şekilde finansmanı yapılmamış bir borç hâline geliyor.

Bu bakımdan, bu paradoksa veya bu yeni duruma dikkati çekmek gerekir.

Sayın Merkez Bankası Başkanımız da ifade etti, biz bunu süpürge gibi kullanıyoruz diye. Ama, bu sefer gerçekten; süpürge gibi kullanılmıştır, gene de kullanılıyor, yalnız bu bir tavan süpürgesi gibi, biraz büyük bir süpürge. Ama şu anda kriz şartları itibariyle kısa dönemde kaldığı takdirde gerekli; onu da hemen burada söylemek lâzım. Önemli olan, süratle bunu normal seviyelere çekebilecek yapıya kavuşmak.

Bu açıdan neler yapmalı? Yani biz krizde miyiz? Aslına bakılırsa, enflasyon düşüyor geçmişe göre. Üretim, evet "düşüyor" deniyor. Sayın Samsun Odası Başkanı ifade ediyor ama, planlananın yüzde 50 üstünde; yani, yüzde 3 gelişme hızı planlamışız, şu anda 4.5. Biz şikâyet ediyoruz, "aman biz durgunluğa giriyoruz" diye. Halbuki, planlananın yüzde 50 üstünde üretim artışı var. Birçok göstergeye baktığınız zaman, öyle çok kriz gibi değil. Döviz derseniz; 20 küsur milyar dolar döviziniz var. Yani, böyle bizim eski alıştığımız tam kriz gibi değil. Ödemeler dengesi, ihracat fena gitmiyor. Yani, tam kriz gibi değil de, dikkat etmek lâzım; ileriye doğru bazı sorunlar çıkarır.

Şimdi; evet, kırmızı kartı dahi gördüm... OTURUM BAŞKANI- İLHAN KESİCİ Sarı.

Page 58: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

OSMAN BİRSEN- Altında kırmızı var. Ben, sarı kart dönemi içinde ne yapılmalı; onu ifade edeyim.

Birincisi; şimdi siyasî istikrarı, zaten söylemeye gerek yok; o, yemeğin ana unsuru; yani bir ocak olacak, orada ısıtacaksınız. O, öyle bir şey. Onu hiç söylemiyorum.

Şimdi, makro dengelerin tesisi, korunması ve bunun antienflasyonist olması... Bu da herkes tarafından biliniyor. Bunun nasıl olacağını da, ekonomistler dışında herkes biliyor; çünkü o kadar çok tekrar ettik ki, herkes biliyor. Diyorlar ki, "kamu finansman gereğinin azaltılması." Yani, ben meselâ dolmuşta otururken, önümüzdeki adamla konuşurken bunu duyuyorum. Yani onun için, hiç ayrıca onu söylemeye de lüzum yok. Demek ki, buralarda gerekli tedbirleri almamız lâzım.

Bunlar nasıl olur?.. Bunlar, rasyonelleşmeyle olur. Yani rasyonelleşme demek, akıllı, kaynaklarını doğru kullanmak demek. Yani, hangi kaynaklarınızı?.. Her türlü kaynağı. Bu kaynağı, hem iç, hem dış kaynak olarak kabul edeceksiniz.

O halde, yani "dışarıdan aman kaynak gelmesin, sonra bize bir şeyler olur, kaçar" filan demek doğru değil. Bunu, Çin dahi söylemiyor. Bugün, 1991-1995 yılları ortalaması olarak komünist Çin'in yıllık 22 milyar dolar geliri var; fon giriyor sistemine. Yani demek ki, onlar bu kaynağı kullanıyor. Nereye?.. Birçoğunu direkt yatırım olarak almış.

Demek ki, bizim bir kere, bu yatırımları artırmamız lâzım. Sermaye hareketlerinin en faydalı bölümü, direkt yatırım şeklindedir; bunu temin edecek şartları Türkiye'de yaratmak lâzım.

Bunun için, tabii özelleştirme önemli bir enstrüman; bunu kullanmamız gerekir. Özelleştirme olduğu zaman, kaçınılmaz olarak, yabancı sermayeyle içerideki sermayenin bir şekliyle birleşmesi sonucunu getiriyor ki, çok önemli bir kombinasyon. Niye?.. Dünyaya bakıyoruz, herkes birleşmelerle uğraşıyor rekabet şartları dolayısıyla; fakat Türkiye'de hiç böyle bir hareket yok. Sanki, hani biz çok kuvvetliyiz; yani Mercedes'ten de kuvvetli bizim meselâ otomotiv sanayii veya herhangi bir sektörümüz. Yani, Mercedes'le, Amerika'nın en büyük firmalarından Chrysler birleşme ihtiyacını duyuyor; fakat biz hiç böyle bir birleşme ihtiyacı duymuyoruz... Buraya da bakmak lâzım. Yani, bu liberal ortamda, global ekonomide, rekabetin daha ağır ve ciddî boyutlarda olduğu ortamda, birleşmelere, daha güçlü olmalara bir noktada mecburuz; o stratejileri gözden geçirmeliyiz. Özellikle yabancı yatırımları, portföy dahil olmak üzere, çekebilecek şartları yaratmamız lâzım.

Page 59: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Benim ilk aklıma gelen; hani, "her şeyi yaptık, yabancı sermayeyi teşvik ettik" diyoruz; daha da mı var?.. Evet, var. Meselâ; bir noktada, işte hâkemlik konusu var; bu BOT (yap-işlet-devret) ve BO (yap-işlet) işlemesi açısından sınır getiren.

İşte, böyle ufak tefek gibi gözüken, fakat ciddi sonuçları olan konulara eğilmemiz lâzım diye düşünüyorum.

Tabii hiç şüphesiz; rasyonelleşme, kamu yönünde bir sosyal güvenlik sisteminin reforma tâbi tutulması ve bu arada reformun sonuçları veya başlangıcı da beklenmeksizin, sermaye piyasasının derinleşmesi açısından, özel emeklilik fonları gibi fonlarla, borsaya ve sermaye piyasasına yatırımcıların getirilmesi ve sistemin daha ucuz kaynak temin eder hâle getirilmesi imkânının araştırılması ve bunun sağlanması gerekiyor.

Ben, sabrınız için teşekkür ediyorum, FIFA uyarısı da almak suretiyle konuşmamı bitiriyorum, saygılar ve sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

OTURUM BAŞKANI- İLHAN KESİCİ Değerli misafirler, Osman Beye de ayrıca çok teşekkür ediyorum ben.

Şimdi, aşağı yukarı 3.5 saate yaklaşan bir oturum olmuş oldu. Gerçekten, bütün misafirlerimizin sabrını tebrik etmek lâzım diye düşünüyorum ben. Ama, gerçekten hoş bir toplantı oldu, arkadaşlarımız çok değerli bilgiler verdiler.

Şimdi soru-cevap bölümüne geçeceğim ama, salon biraz durulur gibi olsun; biraz daha istikrar, salon istikrarını gördükten sonra, hem ben bir-iki şey söylemek istiyorum, sonra da soru-cevap bölümüne geçmek istiyorum.

Evet, şimdi değerli arkadaşlar; çok olmamak üzere, ben kendi kişisel konumu da söyleyeyim ama, 3.5 saattir sizin dinlediğinizi ve yorulduğunuzu birinci plâna almak üzere.

Eğer böyle 6'yı 5 geçe civarında toplantıyı kapatabilmiş olur isek, 7 uçağıyla, Tanrı nasip ederse ben Ankara'ya gideceğim; eğer toplantıyı 6.15 ve ondan sonrası tarzında bitirebilecek olur isek, 8.30 uçağıyla gideceğim; her iki hâl de bana uygundur. Bunu bilgilerinize sunmuş olayım.

Arkadaşlarımızın soruları hakkında; yani ben, daha ziyade yorulmuşluklarına, yorulmuş olabileceklerine veriyorum ama, hâlâ 3.5'uncu saatten sonra bu kadar arkadaşımızın bu salonda kalması, gözleri yaşartacak ve tebrik edilecek şayanı tebrik bir hâldir diye düşünüyor, bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Page 60: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Mümkün olduğu ölçüde; yani arkadaşlarımız yorumda bulunabilirler elbette ama; mümkün olduğu ölçüde yorumu az, sorusu bol bir şekilde sorulabilirse ve hangi sorunun hangi arkadaşımıza tevcih edildiği de işaretlenmiş olur ise, daha rahat olur; aksi hâlde, biz hepimiz üstümüze alırız ve hepimiz birden konuşmaya başlarız. O yüzden daha "to the point" olmak bakımından "Ahmet Beye, Mehmet Beye" tarzında arkadaşlarımız sorarlarsa, sevinirim.

Bir de "arkadaşlarımız, ola ki kendilerini tanıtırlarsa, faydası olur mu acaba?" diye düşünüyorum.

HARUN ODABAŞI- Harun Odabaşı, Akşam Dergisi Ekonomi Editörü.

Ben, Sayın Kavi ve Sayın Birsen'e sormak istiyorum: Bu kriz sürecinde Avrupa birliği Euro'ya geçiyor. Bunun reel ekonomiye yansıması ve daha ziyade kaydî açıdan ve borsaları da ilk plânda ilgilendirdiği için, borsa piyasasına, İMKB'ye yansıması açısından, sermaye piyasasına yansıması açısından nasıl bir değerlendirme yaparsınız?

OTURUM BAŞKANI- İLHAN KESİCİ Evet, sağolunuz. Sayın Başkan Buyurunuz. OSMAN BİRSEN- Teşekkür ediyorum. Bu konu gerçekten önemli; bu fırsatı verdiği için sayın soru

sahibine de teşekkür ederim. Şimdi, Euro'nun etkilerine birkaç konuşmamda da değindim, bize

de önemli bir fırsat getiriyor. Nasıl?.. Euro, bir yeni para birimi, Avrupa'da yaratılan. Netice itibarıyla, Avrupa piyasasının tekrar şekillenmesine sebep olacak. Bunun muhtemel şekli konusunda yapılan araştırmalar var. Bu araştırmalar şunu gösteriyor: Şu anda Avrupa sermaye piyasasında para piyasasının büyük bir bölümü; yüzde 80'i "sabit getirili enstrümanlar" dediğimiz tahvil, bono gibi enstrümanlar üzerinde duruyor, yüzde 20'si de, hisse senetlerinde.

Şimdi, buradaki bu yapı, bir şekliyle zaman içinde Euro nedeniyle faizlerin düşmesi ve arbitraj imkânlarının ortadan kalkması dolayısıyla, bir noktada değişecek. "Nasıl değişecek?" diye bekliyorlar. "Hisse senetlerine yapılan yatırımların payı 40'a çıkacak" diyorlar. Yani, sabit getirili enstrümanlardan ayrılan kaynaklar hisse senedi piyasasına yönelecek.

Nitekim, bu o kadar bariz bir bekleyiş ki, sermaye piyasası ve borsaların oluşumu açısından Avrupa'da büyük hareketler var. Bir

Page 61: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

merkezileşme gayreti var ve rekabet ortamı içinde bu kaynaklardan yararlanma amacı var arkasından.

Şimdi, "bu kaynaklar ne kadar?" diye bakarsak; bu, muazzam bir rakam, bu yüzde 20'lik değişim, 380 milyar dolara eşit; yani, daha düşük bir verimden, daha yüksek bir verim arayan 380 milyar dolar piyasada olacak.

Bunun büyük bir bölümü, hiç şüphesiz, tabii Avrupa piyasasında tekrar kendine yer bulacak. Ama bu kadar bir hareket olduğuna göre, bunun bir bölümünün, daha da yüksek verimi arayacağı piyasalara yönelme ihtimali var; en azından bu arayış içine girebilir. Niye?.. Çünkü bir sökülme var, bir değişiklik var.

İşte, o dönemde İstanbul Menkul Kıymetler Borsası olarak veya bizim sermaye piyasamız olarak, bu kaynak değişikliğinde bu kaynakların bir kısmını bize çekebilmenin yollarını aramak lâzım, bunun şartlarını yaratmak lâzım.

Bunun şartlarıyla ilgili konulara girmek istemiyorum. Biz Borsa olarak bu hazırlığın içindeyiz; hem teknoloji olarak, hem diğer şartlar itibarıyla bunu karşılayabilecek ölçeği ve şartları yaratmaya çalışıyoruz. Ama, bunun tabii genel platformunun, ekonomik istikrar, siyasî istikrar olduğunu bilmek lâzım. İşte o platform olur ise, ümit ederiz ki, önümüzdeki dönemde Euro'nun piyasaya gelişi, Avrupa piyasasına gelişi bizi müspet yönde etkileyebilir; yeter ki, biz bunu kabul edebilecek, ondan yararlanabilecek halde olalım.

Teşekkür ederim. OTURUM BAŞKANI- Evet çok teşekkür ederim. Hüsamettin Bey. HÜSAMETTİN KAVİ- Teşekkür ederim. Efendim şimdi ben, tabii olaya reel sektör açısından, imalat

sanayii açısından nasıl bakarız; onu düşünmeye çalışıyorum. Bir; tek para. Yani, ülkelerin paraları arasındaki çapraz kur efektini ortadan kaldırdığımız zaman, talep yaratan taraf açısından olayın değerlendirilmesi hangi bazda olacak? Bir ürünün fiyatı var, navlunu var, sigortası var. Dolayısıyla, baktığınız zaman, rekabet gücü unsurları, önümüzdeki zaman diliminde giderek farklılaşacak. Kanaatimce, birtakım sanayilerde sektörel bazda bir "relocalisition" olayını, Avrupa Birliği muhtemelen yaşayacak; yani her sanayi, bugün olduğu yerde kalmayacak. Belli birtakım yer değiştirmeler yaşanacağını zanediyorum; pazar ilişkisine, ölçeğine, gücüne bağlı olarak rekabet gücünün getirdiği unsurlar çerçevesinde. Bütün bunların yanında; Sayın Birsen bahsetti, zaten bu sürece hazırlık, aslında bir müddetten beri yaşanıyor Avrupa

Page 62: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Birliğinde yoğun bir şekilde. Bir taraftan rekabet gücü; bir taraftan rekabeti belli koşullarda kontrol altına almaya yönelik ya birleşme, ya da satın alma; satın alıyor firmayı, rakip firmasını satın alıyor. Kapasite ihtiyacından satın alan, kanaatimce çok az. Bir müddet sonra o işletmeyi kapatıyor, durduruyor; pazardan bir rakibini ortadan kaldırıyor veya işletmeler birleşiyor.

Dolayısıyla, yeni Avrupa'nın haritası üzerinde sanayiler yeni noktalarını, yeni hareket noktalarını, yeni rekabet güçlerini oluşturmaya yönelik, zaten 90'lı yılların başından beri bir hareket içindeler. O hareket, önümüzdeki yıllar içinde de kanaatimce devam edecek, belki daha da hızlanacak.

Peki, Türkiye'nin bu koşullar altında ne yapması lâzım?.. Türkiye, bu koşullara aslında hiç hazır değil; çok ciddî fahiş

hatalar da yapıyor. Nedeni; Türkiye'de girişimcinin şu an talep olgusunun nasıl geliştiğine yönelik bir bilgisi yok. Türkiye'de nasıl bir kapasite var, hangi ürünle ilgili olarak; bu konuda da bir bilgisi yok. Bu konuda aslında bilgi var ama, ona ulaşmak noktasında ciddî problemler var.

Biz bir tarihte hatırlıyorum; Hazine Müsteşarlığıyla bir araya geldiğimiz bir toplantıda Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğünün verdiği teşvik belgelerinin bölge ve sektör bazında girişimci tarafından kullanılabilir hâle gelmesi gerekliliğini söylemiştik. Merkezdeki bu bilgiyi bizim odalara, bölgelere kullanılabilir bir network oluşturulabildiği takdirde, girişimci, Türkiye'de ve dolayısıyla buna bağlı olarak bir sonraki etapta Avrupa Birliği'nde hangi ürünle ilgili olarak kapasitelerin ne olduğu, imkânların ne olduğu ve bunların, bu yatırımların nerelerde şekillendiğini öğrenme imkânına kavuştuğu takdirde, elindeki tasarufunu doğru kullanacaktır. Bugün doğru kullanamamış olmamızdan dolayı, birtakım sektörlerde maalesef talep var, orada arz edemiyoruz; ama bütün bunların yanında da, bazı sektörlerde -onların neler olduğunu da gene hepimiz biliyoruz talebin üzerinde bir arz var ve bunlar arasındaki dengeleri kuramıyoruz.

Zannediyorum ki, bu süreçle beraber, işte "bilgi tabanı" dediğim o "network"ü oluşturmak zorunda kalacağız; aksi takdirde, olmayan veya fevkalâde sınırlı olan kaynaklarımızı, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da yanlış kullanmaya devam edeceğiz.

OTURUM BAŞKANI- Evet, çok teşekkür ediyorum. Şimdi, "Türkiye'de kriz var mı, yok mu?" diye arkadaşlarımız

epeydir merak ediyorlar. Türkiye'de kriz falan yoktur; en azından salonumuzda şimdilik yoktur. (Gülüşmeler)

Page 63: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Bunun ispatıdır. Buyurunuz efendim, buyurunuz. KEMAL SİBER- Efendim, ben Kemal Siber, eski Hazine Genel

Sekreteri ve IMF ekonomisti. Sorum, Profesör Selçuk Abaç'a. Gazi Bey burada olmadığı için,

her halde Gazi ile alakadar olanı da o cevaplandıracak. Bir sorum var, bir de müsade ederseniz, bir yorumum var. OTURUM BAŞKANI- Buyurun. KEMAL SİBER- Çünkü, "Endonezya uzmanı" diye herkes bana

bakıyor. OTURUM BAŞKANI- Benim uçağım da aslında kaçıyor artık. KEMAL SİBER- Nasıl olsa kaçtı. OTURUM BAŞKANI- Ne kadar isterseniz konuşabilirsiniz. KEMAL SİBER- Çok uzun sürmeyecek. Burada Endonazya çok konuşuldu. Evvela, Selçuk Beyin

Endonezya hakkındaki görüşüne tamamen iştirak ediyorum. En büyük problem, orada özel sektörün, bankaların ve şirketlerin durumunun bilinmemesi ve kâfi derecede ciddiye alınmaması, krizin en önemli faktörüydü. Yalnız bilinmemesi değil; -Sayın Mahfi Eğilmez dostumun şeyini alıyorum, kusurlu ve kusursuz burada kredi verenlerin de önemli kusuru vardır. Correction'dan bahsetti dostum; bu şirketler, bile bile, politik bağlantısı olan, akrabaları, yakınları birtakım firmalara hesapsız büyük krediler verdiler. Hiç reyting falan düşünmediler ve bunların, bir gün politik istikrarsızlık olduğu zaman, büyük bir problem yaratacağını düşünemediler.

Dünyanın en zengin, en büyük firmalarından birisi Reisicumhurun çok yakınıydı; onun bankası, evvela batan banka oldu. Yani, artık reyting değil bu; bu, bir mesuliyetsizlik. Alanların da mesuliyeti, verenlerin de mesuliyeti.

Peki, üçüncü hükûmet yahut kamu sektörü veyahut ekonomik management yapanlar; onların durumu ne?

Endonezya hakkında bir kere şunu hemen söyleyeyim, sonra geleceğim soruma.

Evvelâ, Endonezya krizinden 6 ay evvel IMF'nin Management Director'u, yanındaki en yüksek seviyedeki adamları toplayarak anında bir konferans yaptı ve Endonezya'yı, dünyanın model bir memleketi olarak ilân etti. Niçin?.. Çünkü, son 15 yıl içerisinde kalkınmazlığı yüzde 7. Bütçe fazlası; -bütçe açığı değil dış borç ödendikten sonra gayrisafi hâsılanın yüzde 2'si bütçe fazlası, enflâsyon yüzde 6. Bu şartlar altında

Page 64: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

makro ekonomik dengeler bu kadar düzgünken, ne oldu da bu kriz çıktı?.. İşte, Gazi Bey bahsetti; bu hastalık sirayet etti, büyük bir panik yarattı Endonezya'da. Ve neticede, bu kadar makro ekonomik dengeleri ve hükûmet idaresi; 5 tane profesörünün idare ettiği ekonomi bu kadar başarılıyken, Merkez Bankası Başkanı bu kadar başarılıyken, dünyada eşine rastlanmamış, az rastlanmış bir kriz hâlâ devam ediyor. Çünkü, politik istikrarsızlık; IMF'nin bütün gayretlerine rağmen bir düzelme var ama, tam değil.

Şimdi, bu açıklamayı yaptıktan sonra soruma geliyorum. Türkiye'yi ben Endonezya ile mukayese ettiğim zaman, tamamen

değişik. Endonezya'da Hükûmet sektörü, devlet managementi iyiydi, özel sektör kontrolsüzdü. Ben, sizin verdiğiniz brifingi çok enteresan buldum ve alakayla dinledim. Şimdi,bizde döviz açığı, döviz darboğazı yanlız özel sektör ve bankalar için değil, hükûmet için de geçerli. Bugün Hükûmetin de büyük bir yardıma ihtiyacı var.

Şimdi, siz, reytingi şirketler ve bankalar için bir mekanizma geliştirerek çok önemli bir hizmet yapıyorsunuz. Sorum: IMF'le geçen yıl yapılan "yakın izleme programı" sizce nasıl etkili oldu; ne derece etkili oldu? Kâfi miydi ve önümüzdeki yıla baktığımız zaman istikbale; bizde hiç kimsenin ağzına almak istemediği stand-by gibi, daha ciddî, daha yakın bir anlaşmaya Türkiye'nin ihtiyacı var mıdır?

Teşekkür ederim. OTURUM BAŞKANI- Sağ olunuz Kemal Bey. Selçuk Bey buyurunuz. SELÇUK ABAÇ- Efendim, Kemal Bey gerçekten Endonezya'daki

durumu çok açık bir şekilde anlattılar; tamamen katılıyorum. Türkiye, tabii çok farklı Endonezya'dan.

Bu IMF'le yapılan anlaşma, hiç kuşkusuz reytingçileri önemli derecede etkilemiştir. Çünkü, reytingçiler gerçekçi olmak durumundadırlar. Yani, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarda, özellikle siyasî açıdan önemli dezavantajların bulunduğu bir konjonktürde bunun daha ötesine gidilebilmesi, o şartlarda zordu. Dolayısıyla, bu, gayet olumlu karşılandı ve nitekim sonuçları da alındı; böyle, her şey gayet iyi bir trende Türkiye'de girer gibiydi. Yani, hatırlayacak olursak verileri; enflâsyon hızında bir düşme var, faizler geriliyor ve iç piyasadaki beklentiler de gayet olumluydu. Bu,içinde bulunulan şartların gereği olarak bulunmuş bir çözüm olarak değerlendirildi; tabii temel çözüm, Türkiye'nin mutlaka IMF'le gerçek bir stand-by yapması. Zaten, herhalde bu; yeni oluşacak hükûmetle gerçekleşir mi ya da gündeme gelir mi

Page 65: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

bilmiyorum ama, Nisan seçimlerinden sonraki hükûmetin mutlaka gündeminde yer alacaktır.

Teşekkür ederim. BAŞKAN- Evet, çok teşekkür ediyorum, sağ olunuz. Sondan bir önceki soru hanımefendinin, son soru da bir başka

hanımefendinin olursa seviniriz. BERRA KILIÇ- Teşekkür ederim. Berra Kılıç, Meksa Menkul Değerler Genel Müdürüyüm. Sorum Sayın Hüsamettin Kavi'ye olacak. Hafta başında Hükûmetimiz tarafından reel sektöre dönük olarak

açıklanan önlemler paketi sanayicimizi ne ölçüde tatmin etti? Ve ben eminim, sizlerin ortak masada bir araya gelme ve Ekonomik Sosyal Konseyi daha aktif çalıştırma önerisinin dışında, daha somut talep ve beklentileriniz, önerileriniz olmalı; bunlara değinebilir misiniz?

BAŞKAN- Çok teşekkür ediyorum. Hüsamettin Bey... HÜSAMETTİN KAVİ- Teşekkür ederim. Efendim, sağ olun. Önümde bir not vardı; bugünkü gazeteleri

inceliyordum, orada da farklı yaklaşımlar, farklı görüşler var. Şimdi bir defa, Cuma günü Sayın Başbakanın ifade ettiği ve

hafta başında da Sayın Maliye Bakanımız ve Sayın Işın Çelebi'nin uygulama detaylarında ifade ettiği program ne getiriyor? Programda, bir defa Eximbank'a birtakım yeni kaynak imkânları var. Eximbank'ın bu sene başında söylenen; "sermayesini 75 trilyona çıkartma" ifadesi, senenin sonu geldi, hâlâ gerçekleşmiş değil, tamamlanmış değil; şimdi onu 200 trilyona çıkaracağız... Bu kaynak ne zaman bulunacak? Yani, bu programı, biz sadece bir ifade bütünü olarak göremeyiz; bunun hayata geçme tarihinin ne zamandan itibaren ilgili taraflara ulaşacağı meselesi var. Kanaatimce bu, neresinden baksanız, yılbaşından önce yol alacak, sonuç üretecek bir mekanizma değil kaynak noktasında. Madde bir.

İki; neler var orada?.. İhracata ilişkin ithalâtta teminat yüzde 100'den yüzde 10'a indirildi.

Evet, bir teminat mektubu maliyeti açısından veya teminat kredisi açısından size; ihracatçıya, bankalara olan ilişkilerinde bir imkân getirir. Aslında, bana göre gereksiz.

Çarşamba günü Sayın Yavuz Ege'yle, büyük bir ihtimalle ihracatı ve de bu programın uygulama detaylarını tartışacağız. Kanaatimce Türkiye'de, ihracat karşılığı ithalâtta bir teminat istediğiniz sürece,

Page 66: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

denetim görevini devlet üstleniyor. Sizin ihraç etmek üzere getirdiğiniz bir malı, ihraç ettiğiniz, etmediğiniz, iç piyasada satıp satmadığınız, ithalâtçıyla, o belgeyi alanla devlet arasındaki bir ilişki hâline dönüşüyor ve de biz orada, o sürecin içinde yokuz. Bu arada da bir teminat veriyorsunuz; az verdiniz, çok verdiniz, yerine getirdiniz, getirmediniz... Kanaatimce, yüzde 10'a bile gerek yok. Aşağı yukarı 3 senelik bir tekliftir bu Dış Ticaret Müsteşarlığımıza. Kaldırın bunu tamamiyle; ihracat birliklerinden, Türkiye İhracat Meclisinde de ihracatçıların reytingini tutalım; biz tutalım bilgisayarımızla ve de ne yapmış, pastperformansına bakalım ve doğru firmaları biz, hem kontrol altına, takibe alalım, hem de onaylayalım. Yani, bir taahhütname versin ihracatçı ithalâtı karşılığı, götürüp onu verelim; bankayı vesaireyi aradan çıkartmak lâzım.

Efendim, bir an için diyeceksiniz ki; bu ne yapar, getirir de bu firma iç piyasada kullanırsa?.. Efendim, biz kendi içimizde kendimizi kandıramayız; kendi içimizde kendi öz denetim mekanizmalarımız derhal çalışır ve de hiç kimse böyle bir işe de kalışamaz. Ama, eğer bunun denetim görevini devlete bıraktığımız sürece, bizler seyirciyiz orada, bizim yaptırım gücümüz yok. Halbuki kaldırın, yüzde 10'a bile gerek yok; kaldırın, bir taahhütnameye bağlayın. Kendi öz denetim mekanizmalarımızın Türkiye'nin çalışması lâzım. Millî Akreditasyon Konseyi Yasa Tasarısının özü de budur. Kalite sürecinde de, denetim mekanizmalarında da, sistemin bütününde de, bunu çok çeşitli yerlerde geliştirebilirsiniz. Sistemin kendi içindeki denetim mekanizmaları, en sağlam denetim mekanizmalarıdır. Merkezden denetleyemezsiniz; lokalde denetim mekanizmalarını ve onu işletecek kurumları çalıştırın, yürütürsünüz.

Üçüncü konu, "Ne var orada?.." Pamuk. Diyor ki, "Benim elimde pamuk var, ben satın aldım çiftçiden, şimdi sana 6 ay vadeli bunu faizsiz vereceğim." Ve de bunu, bugün medyada okuduğum birtakım yazarlarımız da şu şekilde değerlendiriyor: Bu koşullar altında ihracatçıya sağlanan bu imkânlar, üreticiye sağlanan bu imkânlar, halkın cebinden karşılanacak bir şeydir ve de ülkenin bütünü tarafından finanse edilecektir.

Benim burada söylemek istediğim şey şu efendim: Devletin, özel sektörün içinde bulunduğu sıkıntıyı aşması için, onun elinden tutmasına gerek yok. Ama, eğer devlet yanlış yapıyorsa, bunun karşılığında, bedeli ödemekle eğer üreticiyi karşı karşıya, sanayiciyi karşı karşıya bırakıyorsa ve de eğer burada meselenin tarafı hâlâ olmamaya devam ederse, edebilir. Sonunda üretim kabiliyetini zaten belli bir noktaya, bir yere getirmiş, duvara dayamış; sündüremez bunu. İstihdamda ciddî

Page 67: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

sıkıntılar yaşarsınız, bunun sonucunda ortaya çıkacak sosyal sıkıntıları da göze alırsınız, dış ticaret dengeleriniz rotasından çıkar. Bunu mu yapması lâzım? Yoksa, dün yapması gereken; Eximbank'a Türkiye'nin, vaktiyle, 98 yılının başında kaynak ayırıp, bu kaynağı oraya aktarması lâzımdı. Lütfen bakar mısınız kanuna; Kaynak Kullanım Destekleme Fonu var ya yüzde 6, -vadeli ithalâtta ve 2 yıldan daha kısa süreli getiren o kaynak Eximbank'a gitmek zorundadır. Lütfen bakın; 97'de, 98'de oraya mı gitti, başka yere mi gitti? Hiçbir şey söyleyecek halimiz yok. Eğer o Eximbank'a biz doğru zamanda, doğru kaynak aktarabilseydik, -Nisan'dan bu tarafa biz o şeyi yaptık gelmezdik bu noktaya.

Şimdi buradan şuraya gelmek istiyorum: Türkiye'deki bugün reel sektörün karşılaştığı problemlerin odağında iki olay var; bir tanesi pazar, bir tanesi kaynak ve maliyeti. Pazar; iç ve dış. Şimdi bununla, belli bir oranda, ümit ediyorum ki dış pazarda belli şeylere zorlanacak; biraz daha zorlayacağız. İç pazarda orta vadede ümitli olmak ,kanaatimce mümkün değil; ortaya çıkan tablo o. Kaynak; şu an Türkiye'nin dış kaynak yaratma kabiliyetinin neler olduğunu bütün uzmanlarımız, müsteşarlarımız, başkanlarımız açıkça ifade ettiler; orada da, tabii çok rahat olmayacağımız ortada.

Kaynak maliyeti; ben o işi hiç anlamıyorum, ben o işin hesabını bilmiyorum. Evvelki günden düne Hazine bonosunun faizi niye 20 puan düştü; bilmiyorum. Konuşacağız, bu hafta sonu Bankalar Birliğiyle bir araya geleceğiz; niye düştü, nasıl düştü, yani ne iyileşti de 20 puan düştü; ben çözemiyorum.

OTURUM BAŞKANI- Yeniden çıkmak üzere. HÜSAMETTİN KAVİ- Bilmiyorum efendim. Eğer çıkacaksa, o

zaman düşürmesinler; yani, onun da bir istikrarının oturması lâzım. Reel faiz...Bir tarafta bakın, bugün enflâsyondan bahsediyoruz;

burada göstergeler var ama, zaman fevkalâde sınırlı. Sayın başkanlarımızın hepsi de ifade ettiler; enflâsyonu bir yere getirirsiniz, enflâsyonu bir yere getirmek, paranın maliyetini de paralel halde manalı bir hale getiriyorsa, manası var. Yok bugün o mana. Enflâsyon başka yerde, reel faiz başka yerde.

Dolayısıyla, bizim meselemiz, esasta Türk sanayiinin meselesi, bir taraftan pazar olduğu gibi, -o konuda bizim de kendi içimde yapacaklarımız var, kaynaklarımızı doğru yönlendirmek var ama onun ötesinde, kaynak imkânları yaratmak. Biz kaynak yaratamıyoruz, tasarruf edemiyoruz; bu enflâsyonla mücadele etmek ve başarılı olmak konusunda en ön safta biz varız. Çünkü, bu enflâsyon bizi açıkça tehdit

Page 68: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

ediyor, yok etmekle karşı karşıya bırakıyor. Bunu yaşayabilmek için, biz varlığımızı sürdürebilmek için, bu kıskacın içinden kurtulmak zorundayız.

Sayın Başkan, onunla ilgili olarak da benim görebildiğim şey şu: Bugün Türkiye'de enflâsyonla reel faiz arasındaki mesele, tamamiyle siyasî bir konudur. Siyasî bir konudur, kararlılık konusudur, Türkiye'nin devlet yönetim yapısıyla alakalıdır ve bu işi yapmaya niyet etmek, karar vermektir.

IMF'le stand-by anlaşması, bana göre, "ben yapmaya kararlıyım, sen de bana gel denetçi ol" demekten farklı bir şey değildir. Sizin önce, denetime değil, önce yapmaya kararlı olmanız lâzım.

Teşekkür ederim. BAŞKAN- Hüsamettin Beye çok teşekkür ediyorum. Tercihan, yine son soruyu bir hanımefendiye, eğer bir

hanımefendi bulamazsam size vereceğim; hanımefendi bulursam da vereceğim ama, illâ da bir hanımefendi arıyorum.

Hanımefendi buyurun. - Önce, tabii iki konuşmacı var; Merkez Bankası Başkanı gitti,

asıl sorum onaydı. Neyse, siz, her ne kadar konuşmacı olarak katılmasanız da, son cümleyle, kapitalist ekonominin daha da serbestleştirilmesi çevresinde, 2 yıl içinde her şeyin düzeleceğini ilettiniz. Buna karşılık, Mahfi Eğilmez Bey de, serbest piyasa ekonomi kurallarının yetersizliğinden değil, sorunun daha farklı olduğunu, bu arada da, Keynesyen politikalarının da tek başına yeterli olamayacağını söyledi; ama bu çerçevede yeni çözüm şekillerini de belirlemedi.

Dolayısıyla, Mahfi Eğilmez Beye soruyorum; eğer Keynesyen değilse. Çünkü asıl sorunu, hep finansal kriz olarak gördü genlede konuşmacılar; fakat, asıl sorunun bir talep ve sermaye birikimi sorunu olduğunu, bu çerçevede yeni piyasalarda doğan finansal krizle beraber, bu sorunun daha da derinleştiğini görüyorum. O nedenle, bence çözümler, çok daha kalıcı, çok daha teknik olmalı. Dolayısıyla, Mahfi Eğilmez'den, bu çözümlerin neler olabileceğini net bir şekilde istiyorum.

MAHFİ EĞİLMEZ- Efendim, ben teşekkür ederim soru sahibine. Ben şöyle söyledim; tekrar biraz daha açarak söylemek istiyorum

izin verirseniz. Ben, kapitalizmin, genel ekonomik teorisinin klâsik iktisat teorisi

olduğunu iddia ediyorum ve bu görüşteyim. Tabii, "klâsik iktisat" deyince, hemen aklımıza Adam Smith ve

"görülmez el"i geliyor. Klâsik iktisat teorisi, Adam Smith'ten bugüne kadar çok ciddî değişikliklerden geçmiş, süzülerek gelmiş bir iktisat

Page 69: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

teorisi. Keynesyen iktisat da öyle; ilk çıktığına göre çok değişiklikler geçirmiştir.

Ben, şu iddiadayım, öteden beri şunu savunuyorum: İşin özü, klâsik iktisat. Yani, "özel sektöre dayalı, serbest piyasa ekonomisine dayalı sistemdir" diye düşünüyorum. Buraya devlet müdahalesinin, her yerde ve her şekilde, her koşulda ıstırap yarattığı kanaatindeyim; bir kriz çıkana kadar.

Nitekim, 1929'da kriz çıktığı zaman, kapitalizm kurallarını geliştirememişti. İşte karteller, kartelleşme, işçi sendikalarının güçsüzlüğü; bir sürü şey vardı. Bütün bunlardan süzülerek, artık geldiği noktada Batı'da kendi kurallarını kendisi geliştirmiş durumda serbest piyasa ekonomisi ve oralarda da kendi içinden çok kriz doğmuyor.

Kriz doğan yerler; genellikle "kapitalist" veya "serbest piyasa ekonomisi" kodu altında kodlandırılıp da, yerleştirilip de, aslında böyle olmayan ülkelerden doğuyor. Ben, Türkiye'nin de aynı noktada olduğu kanaatindeyim. Çünkü, serbest piyasa, bizim kafamızda hâlâ, ne yazık ki, anarşiyle karıştırılıyor. Bu tür yerlerde kurallar; bu tür ülkelerde, kapitalizmin yürürlükte olduğu ülkelerde bütün kurallar herkese aynı eşitlikle uygulanmak zorunda. Ancak, bu şartlarla sistem kendisini düzeltebilir; bu anlamda söylüyorum.

Aksi takdirde, bugün ben hep şu noktaya değiniyorum: Meselâ 1929 yılında kapitalizmin şampiyonlarından birisi olan İngiltere, 1920'li yıllardan sonra dünya ekonomik bunalımının yarattığı sıkıntıyla Keynesyen politikaları benimsemiştir ve çok katı girmiştir bu politikaların içine; kamulaştırma yapmak suretiyle, özel sektörü büyük ölçüde silmek suretiyle girmiştir. İngiltere'nin bu sistemden çıkması tam 50 yılını aldı. Bu politikalara derinlemesine girdiğiniz zaman çıkamıyorsunuz ve İngiltere dünyanın, oralara girerken hiç değilse sayılı ekonomilerinden bir tanesiyken, gelişmiş dünyanın en geri ekonomilerinden biri konumuna düştü.

Dolayısıyla ben, serbest piyasa ekonomisinin; ama bütün kurallarının herkese eşit uygulandığı bir yapıya oturtulması hâlinde, dünya açısından en sağlıklı sitem olacağı kanaatimdeyim. Bu tür ülkelerde de, Türkiye dahil, Asya ülkeleri dahil, bu politikalardan çok sapmaksızın; Keynesyen iktisadı böyle tökezleme durumlarında imdada çağırıp, sıkıntıyı aştıktan sonra derhâl kuralları geliştirmek suretiyle serbest piyasaya dönülmesi gerektiğini savunuyorum. Benim genel fikrim bu.

BAŞKAN- Bağladınız?.. MAHFİ EĞİLMEZ- Tam değil ama, bağladım.

Page 70: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

BAŞKAN- Hayır hayır, devam et o zaman, Allah aşkına devam et. (Gülüşmeler)

Evet, çok teşekkür ediyorum. Son soru sizin olacak; son söz milletvekilinin olacak. Ondan

önce, şimdi Osman Bey hatırlattı, iktisatçılarla ilgili çok hoş bir anektot ve hoş bir fıkra var, "Bir yerde 5 tane iktisatçı var ise, mutlaka 6 ayrı fikir çıkar" derler, onun 6'ncısı da hep Keynes olurmuş. Şimdi tam o hâle benzemiş olduk; çok hoş.

Buyurunuz efendim, soru sizin. - Efendim, bu serbest piyasa ekonomisi için bir örnek vermek

istiyorum; ne kadar sıhatli olduğuna bir İsviçre örneği vermek istiyorum. Benim cebimde; şu anda değil ama, evde, 1922 yılında basılmış

10 sent var, halen tedavülde. Ve zannediyorum ki İsviçre, dünyanın en liberal bir ekonomisi. Demek ki, İsviçre'de kriz olmuyor. Kriz olmamasının da nedeleri var; müesseseler kurulmuş, her şey saat gibi çalışıyor. Bu, soruya bir yanıt olmuş oluyor.

Şimdi Sayın Kavi'ye bir soru sormak istiyorum. Efendim, şimdi Hükûmet, 1998'in başında, hatta daha önceleri

1998 hefelerini koydu. Dedi ki, "Ben, 1998'de enflâsyonu yüzde 50'ye indireceğim." Fakat bakıyorum; izledim, özel sektör bu mesajı pek algılayamadı ya da inanmak istemedi. Toplu sözleşmelere bakıyoruz; yüzde 50'ye göre, hatta yüzde 50'nin altında zam verilmesi lâzımgelirken, yüzde 80'ler, yüzde 90'lar, hatta yüzde 100'lere kadar işçi ücretleri artırıldı. Fiyatlara bakıyoruz; Devlet İstatislik Enstitüsünden endekleri aldım, Kasım itibariyle, kamu sektöründeki toptan eşya fiyatları 41 civarında, 41,5 zannediyorum, özel sektörün 63. Yani burada, özel sektörün, aslında Hükûmetin uygulamak istediği ekonomik politikaya ayak uyduramadığı için, şu anda sıkıntı içinde olduğu düşünüyorum. Acaba, aynı kanaatte mi Sayın Kavi?

Teşekkürler. BAŞKAN- Çok teşekkür ediyorum. Hüsamettin Bey... HÜSAMETTİN KAVİ- Efendim, denim ifade ettiğim,

kullanamadığımız rakamlar. Bakın, burada genel son 1 yıldaki toptan eşya indeksi 58.6;

Tarımdaki rakam 75,5. Son 12 aylık; İmalat sanayii özel sektör rakamı 57.6; Enerji, -kamunun kontrolünde biliyorsunuz 66; Tüketici fiyat indeksi de 72.8.

Page 71: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Şimdi burada özellikle şunu işaret etmek istiyorum: Toptan eşya fiyat indeksi 58.6'nın, imalât sanayiindeki enflâsyon altında. Madde bir.

İki; "neye inanıyoruz, neye inanmıyoruz?" konusu. Şimdi efendim, aslında Türkiye, enflâsyonu indirmek için ne

yapıyor?.. Türkiye enflâsyonu indirmek için, işte bu biraz evvelki söylediğim rakamların üzerine bunu da koyarsanız, şunu yapıyor; bakın, bu da şunu söylüyor: İkinci kolondaki değişim 98-97 tahmindir efendim; senenin başında. Yani, "gelirlerde yüzde 104 artacağım" diyorsunuz, giderlerde 94. Yani, "gelirlerde giderlerden 10 puan yukarıda olacağım" diyorsunuz seneye başlarken ve de "yüzde 68 artacak bütçe açığı" diyorsunuz. Kabulleriniz bunlar seneye başlarken.

10 aylık rakamdır bu efendim; sonuç: Gelirleriniz ve giderleriniz arasında artı 10 yerine eksi 10'luk bir farkla 10'uncu ayın sonuna geliyorsunuz. Bütçe açığınız 68 yerine, 158'e çıkmış.

Şimdi bunun izahı şu: Enflâsyonda da siz 58'e düşmüşseniz, bu olayın sürdürülme şansı yok. Yani, enflâsyonu gerçek manada düşürmeye yönelik yapısal hiçbir programı, yani borçlanma açığını azaltacak hiçbir yapmamışsız.

Bir; "Kamuda fiyatlar düşük" diyorsunuz zaten, doğru. Çünkü, kamunun mal ve hizmetleri baskı altındadır; fiyatları aşağıda tutmaktadır.

İki; kurları da, sözünü ettiğimiz manada -bütün diğer rakamları da var, dış ticaret rakamlarını ifade ederim kontrol altında tutuğunuz zaman, enflâsyonu aşağı çekiyorunuz, ama bütçe açığınız kontroldan çıkıyor. Bu, onu sölüyor.

Dolayısıyla, enflâsyonda reel doğru referanslar için, bana göre, enflâsyonla mücadele projesi ve bunun başarısı hiçbir hükûmetin olamaz efendim. Hükûmetler bu projeyi ve düşüncelerini toplumla paylaşmak zorundalar; topluma anlatmak, ikna etmek ve topulumu yanına alarak adım adım, "3 ayda bunu öngördük, sonuçları bu oldu" deyip -bu güven müessesidir adım atmak lâzım. Bunu yapmadıktan sonra, bu konuda başarılar geçicidir; sonuçlarının da kalıcı olduğun söylemek fevkalâde zor. Özel sektörün bakış açısı budur.

Ama, bütün bunlara rağmen şunu açıkça rakamlar da söylüyor: İmalât sanayiini enflâsyon kadar yapamaz efendim; toplum kaldırmaz bunları, yansıtamazsınız.

İki; tarımdaki fiyat artışları da, tarım sektöründe Türkiye'de arz ve talep arasındaki dengesizliği de açıkça ortaya koyuyor. Aslında, Türkiye'nin tarımda çok ciddî bir handikapı var ve fevkalâde giderek yetersiz hâle geliyor; kendi ihtiyacını üretemez durumda. Aslında,

Page 72: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Türkiye'nin, belki sanayi ve diğer makro ekonomik dengelerinde çok ciddî bir tarım politikasına da ihtiyacı olduğunu zannediyorum.

Teşekkür ediyorum. BAŞKAN- Evet, teşekkür ediyorum. Mahfi Bey de ilâve bir iki şeyde bulunacak... MAHFİ EĞİLMEZ- Tabii Sayın Başkan, teşekkür ederim. Efendim, yüzde 50'lik hedefi özel sektörün tam

algılayamamasının çeşitli nedenle var. Bunlardan bir tanesi; bugüne kadar özel sektör, tabiatıyla bu

açıklamaları çok dinledi, hepimiz çok dinledik, herkes, bütün vatandaşlar, kamu da dinledi. Sonuç olarak; özel sektör soruyor şunu: "Siz, enflâsyonu kalıcı bir biçimde düşürmek için ne yaptınız?" diyor. Geriye dönüp baktığımız zaman bir tane alet var; kamu fiyatlarının artışına izin verilmemesi. Bunun dışında hiçbir önlem yok. Ne yapısal önlem alınmış, ne parasal tedbir var, -Sayın Erçel'le burada da ayrılıyoruz belli bir miktarda yani parasal büyüme belki yok ama, öyle daraltıcı herhangi bir önlem de görülmüyor.

Bu, iktisat teorileri üzerine dalmış gitmişken, en yeni ve en yaygınlaşmaya başlayanlarından bir tanesi, "Rasyonel Bekleyişler Teorisi." Bunun özünü anlatmak için kullanılan çeşitli deyişler var. Bunlardan bir tanesi de, "Beni ilk kez aldattığında sana, ikinci kez aldattığında bana yazıklar olsun" şeklinde bir deyiş. İnsanlar ilk defa aldatılıyorlar; "indiriyoruz enflâsyonu" yaklaşımıyla ama, ikinci kez inanmıyorlar buna. Şimdi, bizim özel sektör de buna inanmıyor.

Sayın Başkan, affınıza sığınarak şunu da toparlayım. Bir başka hâdise daha var, bir çaba var gerçekten. O çaba, vergiyle ilgili. Bir "vergi reformu" adı altında bir düzenleme getirildi Türkiye'de ve bunun enflâsyonu düşüreceği savunularak getirildi.

Ben tersini iddiâ ediyorum: Türkiye'de, devletin bu koşullar altında vergi toplaması enflâsyonu artırır.

Neden?.. Çünkü, vergiye alacağınız şeyler, marjinal tasarruf eğilimi yüksek gruplardır. Siz, bunu alıp da, eğer memura ve tarım kesimine sübvansiyon, maaş, vesaire olarak verirseniz; marjinal tüketim eğilimi yüksek...

...kullanırsanız olur; böyle bir etki yaratırsınız. Dolayısıyla benim kanım, bugün topladığımız, toplamaya

başladığımız, -daha da toplayamadık ama toplamaya başlayacağımız vergi, önümüzdeki günlerde enflâsyonun artışına katkıda bulunacaktır bu koşullar altında.

Teşekkür ederim.

Page 73: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

OTURUM BAŞKANI-İLHAN KESİCİ Evet, ben de çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, "son söz milletvekilinin" usulü var ya; biz nasıl olsa Parlâmentoda çok doğru dürüst konuşamıyoruz, bizim parlâmentomuz, Parlâmenterler Parlâmentosu değildir, bizim parlâmentomuz Partiler Parlâmentosudur; orada o yüzden hep parti sözcüleri konuşurlar; normal parlâmenterler konuşmazlar.

Ben bağlıyorum. Aşağı yukarı 4 saatlik bir toplantı oldu. Gerek panelistlerimiz, gerek sorularıyla katkıda bulunan arkadaşlarımız, hem de dört saat boyunca dinleyenler, benim Türkiye'nin istikbaliyle ilgili ümitlerimi artırdı. Bu kadar ciddî bir konuda bu kadar; özellikle hâlâ kalanların ve toplam hâldeki arkadaşlarımızın yarısı da, belki yarısından fazlası da hanımefendiydi; ayrıca o, çok daha ümitvar etti beni.

Şöyle bir bağlamak lâzım her hâlde durumu. Ben, 1 ay önce; "World Economic Forum" dan birara bahsettim, ondan itibaren kuvvetli bir ikazda bulunmak istiyorum Türkiye'ye. Arkadaşlarımız biraz daha uzun konuşmuş olsalardı, onlar da o meselenin ikaz noktasına gelmiş olurlardı.

Şimdi, bu dünyada olan biten şey önemli bir şeydir. Uzak Asya'dan veya sermaye piyasalarından merkeze doğru kayan rakam, aşağı yukarı 400 milyar dolardır; yani sermayenin geri çekilişi. Bu sermaye kaybının 200 milyar dolar civarında olduğu söyleniyor; çok ciddî bir rakam. Bu, şu demek: Bundan sonra biz ve bize benzeyen ülkeler uluslararası sermaye hareketlerinden istifade ederlerken; bir, şimdiye kadarki kadar rahat edemeyecekler; yani bu sermaye, yoğurdu üfleyerek yiyecek. Yani biz, diyelim ki, işte libor+1-1,5-2; her neyse, ona benzeyen rakamlarla borçlanabilir gibiyken, bundan sonra, önümüzdeki birkaç yıl icaplarını yerine getirmemiz hâlinde, kat'iyen o rahatlıkta borçlanma kolaylığı bulamayacağız.

Arkadaşların bence, bunu veri olarak ele almaları lâzım. İki; hem sebebi, hem sonucu itibariyle bu bölgelerde yeni

piyasaya daha kuvvetli bir şekilde lânse edilen "crony capitalism; imtiyazlı kapitalizm, eş-dost kapitalizmi, yaran kapitalizmi, kayırmacılık kapitalizmi" diye hoş bir deyim çıkardılar. Bu, olmayacak artık. Yani, bu olmaya devam eden ülkeler; adı Türkiye, Venezuella, Nikaragua vesaire ne olursa olsun, bu işin nimetlerinden istifade edemeyecekler. Yani, kapitalizmi bütün kurum ve kurallarıyla işletemezseniz eğer, teessüs ettiremezseniz, kroni olmaya, yarancılık etmeye, eş-dost kayırmacılık

Page 74: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

etmeye devam ederseniz, "keyfiniz bilir" diyecekler; o ülkeler, kapitalizmin erdemlerinden ve imkânlarından istifa edemeyecekler.

Bu bakımdan, Türkiye'nin, çok önemli ölçüde en yapması gereken işlerin başında bu işe bir kafa yorması lâzım. İkinci temel nokta o.

Üçüncü temel nokta; bu "global, finansal kriz" vesaire dediğimiz ülkeler spectrumunu, haritasını, böyle gözlerimizi kapatıp, 10 saniye filan bir gözümüzün önüne getirelim. Bir Uzak Asya'da birtakım ülkeler var; arada bir mesafe var, Rusya'da var, bir de arada uzun bir mesafe var, Lâtin Amerika ve Brezilya'da var. Bütün bunların müşterek özelliklerinin başında ya "non demokratik ülkeler" bunlar, yani demokrasileri yok veya çok eksik olan demokrasiler veya kısmî demokrasi olan ülkeler. Yoksa; yani uzak Asya'dan Rusya'ya zıpladı; tamam, gayet iyi. Rusya'nın yanında başka ülkeler filan var; -yani Batı Avrupa ülkelerini kastedelim İtalya'ya uğramadı, Fransa'ya uğramadı, İngiltere'ye uğramadı, Almanya'ya uğramadı ve Hollanda, Belçika, Danimarka vesaire... Halbuki, onu yalayarak, yani sârilik olsa, sirayet olsa; onlara hiç olmazdı, şöyle bir dokunarak geçerdi. Hayır, öyle olmadı. Oradan Lâtin Amerika'ya atladı, Kuzey Amerika'yı da bıraktı.

Bu kötü yönetimlerin olduğu ülkeler, yani hem demokrasilerinde eksiklikler var, hem yönetimlerinde kötülükler var, eksiklikler var; en kötüsünde de, yönetimin en kötüsü kimdeyse, kriz, en vahim olarak da orada var. Rusya, en kötü yönetim içerisinde. Siyasetle ilgili, bizim siyasetimize benzeyen bir şeyle ilgili bir irtibat da kuracağım; en derini o. Endonezya da onlardan bir tanesiydi, onda da oldu.

Demek ki bu, kötü yönetimleri bulan bir şey. Yoksa, dünya kapitalizminin, dünya uluslararası sermaye hareketlerinin, dünya finans düzeninin bir eksikliği marifetiyle, oradaki eksiklikler, noksanlıklar marifetiyle olmuş olan bir şey değil; sadece, bunu kötü bir şekilde kullanan ülkelerin yaptığı bir şey.

Bu kötü yönetim içerisinde bu demokrasiyle ilgili olan bölümünde; bundan sonra Türkiye'nin de, bize benzeyen her ülkenin de çok dikkat etmesi gereken işlerden birisi, bu hesapların şeffaflığı. Demin İhsan Bey söyledi; "publice account, private account" da, kamu hesapları da, özel sektör hesapları da belli bir disiplin içerisinde mutlaka şeffaf olacak; kimse kimseyi kandırmayacak, kandırmak istenilir ise eğer; ona uluslararası bir cezaî müeyyide filan da uygulayacaklar zaten. Ama adamlar çok sıkıntısını çekmiş oldular; 200 milyar dolar uluslararası sermaye hareketleri kaybetti.

Page 75: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Demek ki bunlar, önümüzdeki Türkiye'nin önünde bulunduğu durumlar.

Türkiye, bütün bunların icaplarını yerine getirebilmek için; mevcut siyasî yapısıyla bunların icabını yerine getirebilir mi? Yani, şimdi bütçesinin açığı millî gelirinin yüzde 10 kadarı olacak, iç borcun faizi sadece, -iç borcun tamamı filan değil iç borcun faizi millî gelirinin yüzde 10'unu aşmış olacak... Türkiye'de bu "vergi" filan diyoruz; bazen çok geliyor, bazen az geliyor, bazen "adil gibi" diyoruz, bazen "değil gibi" diyoruz; aşağı yukarı 2 milyon işçi, işte 100 bin civarında anonim şirket, 300 bin civarında limited şirket, 6,5 milyon memur, 2 milyon serbest beyannameli mükellef vesaire, yani vergi verecek ne kadar adam varsa, az veya çok bütün bunlardan aldığımız vergi -1998 yılında tahakkuk ettiğinde öyle olacak kabaca, yani yukarı çıkararak söylüyorum ben, 3,5 katrilyon lira; 3.7. İç borcu faizine ödeyeceğimiz rakam veya ödediğimiz rakam 6 katrilyon. Yani, doğrudan vergi diye aldığımız ne kadar para varsa; azdı çoktu, adildi değildi filan neyse yani, iç borcun faizinin yarısını ancak karşılıyor. Bu hâl, kat'iyen sürdürülebilir, devam ettirilebilir bir hâl değildir; Türkiye'nin bu işe çok ciddî kafa yorması lâzım. Kim kafa yoracak?.. "Türkiye" dediğimiz kim? "Türkiye" dediğimiz, bana sorarsanız, Türk siyaseti.

Bu toplantıya gelmeden önce Harp Akademilerinde bir sempozyum vardı, orada da bir münasebetle ben konuştum, bu örneği orada da verdim. Çünkü, kabak patladığı zaman, hepimizin başına patlıyor; siyasetçilere bir şey olmuyor bence; başbakanlar başbakanlık ediyorlar, bakanlar da bakan. Bizi şimdi Sayın Yılmaz, Sayın Genel Başkanımız veya başkalarınınki de başka sayın genel başkan yazdı mı sırada "uygun, seçilebilir" bir bölgeye yazdığı zaman, biz milletvekiliyiz, bize bir şey olmaz. Ama olan -Hüsamettin Kavi niye çok bağırıyor kriz gömleğini giydi, feryat figan filan ediyor sanayicilere olacak; bir. Finans kesimine olacak; onlar da yavaş yavaş bağırmaya başlıyor, iki. Bütün bunların altında da, bütün ahaliye olacak, bütün halka olacak. İşte, işi olan insanlar; yani akşam saat nasıl -1994'te öyle oldu bu kartla girilen iş yerleri var, akşam saat 5.00'te iş yerlerinden kartlarıyla beraber çıktı insanlar geldiler evlerine, sabah saat 9'da aynı kartla gittiler, kartı soktular, kart almadı; işsiz kaldılar. O, aşağı yukarı 1994'de 400 bin civarında idi. Endişe edilir ki, bu iş büyürse eğer, -ciddîye alınması lâzım geldiği için söylüyorum bununla Türkiye tekrar karşılaşacaktır. Bundan sonraki karşılaşmalar, hep birbirinden daha büyük faturalar ortaya

Page 76: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

çıkararak karşılaşmış olacaktır. Tanrı, bizi bu büyük faturalardan korusun.

Şimdi, bu siyasetle ilgili bir şey söyleyip, bağlıyorum ben. Asıl siyasete kızıyorum; yani kendimize bu arada kızmış olacağım, kızmaktan pay da çıkaracağız.

Harp Akademilerindeki sempozyumda Koment olarak; biz bu Yunanistan'ı filan çeşitli münasebetlerle beğenmeyiz kızarız ve "Batının şımarık çocuğu" vesaire, her neyse, ona benzeyen lâflar filan ederiz. Bir başka bir şey oldu; bu 6 Mart Belgeseliyle ilgili, yani Gümrük Birliği Belgeseliyle filan ilgili olmak üzere, orada söyledim; Türk siyaseti veya Türk Devleti için.

Pangolos 1981 yılından bu yana Dışişlerinde çalışıyor, daha doğrusu Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu olarak çalışıyor, -1981; yani Yunanistan'ın Avrupa Birliği'ne girdiği tam üyelik tarihi 1981-1994 arasında 13 sene Dışişleri Bakan Yardımcısı, Avrupa Birliği'nden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığı yapmış, 3-4 senedir de Dışişleri Bakanlığı yapıyor. Biz, yani Türk siyaseti bir Pangalosun karşısına 9 tane Dışişleri Bakanı çıkardık. Şimdi saymak istesek; yani tam 9 olduğunu biliyorum da, en hafızası kuvvetli arkadaşımız kimse kendi içinden saysın, 5'i, 6'yı bile bulamaz. Bunların içerisinde 28 günlük dışişleri bakanları var, 54 günlük dışişleri bakanları filan da var. Böyle bir siyaset, siyasî yapı, böyle bir devlet yapısı olmaz.

Buradan, zülfüyâre çok dokunmasın diye dışişleri bakanlarından örnek verdim ben. Ekonomiyle ilgili olan arkadaşlarımızı da, benzer şeyin içerisine koymak mümkündür.

Buradan ulaşmak istediğim, gelmek istediğim nokta şudur: İşler kötüye gittiğinde, Türkiye'de siyasetçilere bir şey olmuyor. Medenî ülkelerde işler kötüye gider gibi olur ise, henüz kötüye gitmeden, olan siyasetçiye olur; başbakansa başbakanlığı kaybeder, bakansa bakanlığı kaybeder, milletvekiliyse milletvekilliği kaybeder. Türkiye'de siyaset sınıfı hiçbir şey kaybetmiyor; buna karşılık, kaybetmemesi gereken insanların tamamı neredeyse, kaybetmiş oluyorlar.

O yüzden, bu kaybeden insanların siyaset üstüne, siyasetin yeniden yapılandırılması üstüne, daha yüksek sesle, daha çok, daha sık konuşmaları lâzımdır diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) Çok teşekkür ediyorum efendim.

Page 77: İSTANBUL MENKUL KIYMETLER BORSASININ · "KRİZ İÇİNDE KRİZ YÖNETİMİ" ADLI PANEL . 16 Aralık 1998. İMKB BAŞKANI OSMAN BİRSEN- Değerli konuklarımız, İstanbul Menkul

Sayın Müezzinoğlu, Sayın eski Bakanımıza söz veriyorum; toplantımızı bitiriyorum efendim.

Buyurunuz efendim... ZİYA MÜEZZİNOĞLU- Sayın Başkan, arkadaşlarıma

teşekkürlerimizi sunuyorum tekrar. Öyle sanıyorum ki, sizin büyük başarıyla yönettiğiniz bu panel

sonunda, bugün Türkiye'nin gündeminde bulunan kriz konusunun birçok yönleri tam açıklığıyla ortaya çıkmış oldu. O nedenle teşekkür ediyorum.

Toplantı uzadı; fakat buna rağmen, sizin de işaret ettiğiniz gibi büyük ilgiyle izlendi. Bunda da zatıâlinizin anekdotlarla süslediği konuşmaların, ayrıca büyük payı oldu; onun için de ayrıca teşekkür ediyorum. Fakat bir noktayı daha ekleyeceğim.

Sizin konuşmalarınızdan, Türkiye'deki krizin varlığı ve boyutları hakkında, sanıyorum ki başlangıçta bir tereddüt hâsıl olmuştu. Krizi dünya çapında yorumlarken, bunu sonuç olarak kötü yönetime bağladınız ve Türkiye'nin nasıl yönetildiği konusunda da sözlerinizin sonunda bazı örnekler verdiniz. Öyle sanıyorum ki, bu konudaki görüş ayrılığı da giderilmiş oldu.

Son bir nokta. Bizim Vakıf olarak bir geleneğimiz var; bu toplantıları ayrıca, 3 ayda bir çıkan bir dergimiz var, orada yayınlamak yoluna gidiyoruz.

Amacımız; bununla, burada varılan sonuçların bu çerçeve içinde kalmasını aşarak, Türkiye'de ilgili çevrelere, özellikle üniversitlere iletmektir. Bunu da gerçekleştirmeye çalışacağız.

İsteyen arkadaşlarımız, arzu ettikleri takdirde bir süre sonra Vakfımıza müracaat ederek, sağlayabilirler.

Tekrar hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar) OTURUM BAŞKANI- İLHAN KESİCİ Çok teşekkür ediyorum. - -