159
T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ ĠNTERNET ORTAMINDA KUR’ÂN’A YÖNELTĠLEN BAZI ĠTHAMLAR VE CEVAPLAR Necdet ġAġKAN 1430207044 YÜKSEK LĠSANS TEZĠ DANIġMAN Prof. Dr. Ġshak ÖZGEL Isparta-2019 TEMEL ĠSLAM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI

T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

  • Upload
    others

  • View
    5

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

T.C.

SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ĠNTERNET ORTAMINDA KUR’ÂN’A YÖNELTĠLEN

BAZI ĠTHAMLAR VE CEVAPLAR

Necdet ġAġKAN

1430207044

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN

Prof. Dr. Ġshak ÖZGEL

Isparta-2019

TEMEL ĠSLAM BĠLĠMLERĠ ANABĠLĠM DALI

Page 2: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

i

T.C.

SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LĠSANS TEZ SAVUNMA TUTANAĞI

Öğrencinin Adı Soyadı Necdet ġAġKAN

Anabilim Dalı Temel Ġslâm Bilimleri

Tez BaĢlığı Ġnternet Ortamında Kur‟ân‟a Yöneltilen Bazı Ġthamlar ve

Cevaplar

Yeni Tez BaĢlığı1

(Eğer değiĢmesi önerildi ise)

--

Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve

Sınav Yönetmeliği hükümleri uyarınca yapılan Yüksek Lisans Tez Savunma Sınavında

Jürimiz …./…./…. tarihinde toplanmıĢ ve yukarıda adı geçen öğrencinin Yüksek Lisans tezi

için;

OY BĠRLĠĞĠ OY ÇOKLUĞU

ile aĢağıdaki kararı almıĢtır.

Yapılan savunma sınavı sonucunda aday baĢarılı bulunmuĢ ve tez KABUL edilmiĢtir.

Yapılan savunma sınavı sonucunda tezin DÜZELTĠLMESĠ kararlaĢtırılmıĢtır.

Yapılan savunma sınavı sonucunda aday baĢarısız bulunmuĢ ve tezinin

REDDEDĠLMESĠ kararlaĢtırılmıĢtır.

TEZ SINAV JÜRĠSĠ

Adı Soyadı/Üniversitesi Ġmza

DanıĢman Prof. Dr. Ġshak ÖZGEL

Üye Prof. Dr. Hüseyin YAġAR

Üye Dr. Öğretim Üyesi M. Zeki SÜSLÜ

Yedek Üye

Yedek Üye

Page 3: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

T.C.

SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YEMĠN METNĠ

Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum “Ġnternet Ortamında Kur’ân’a

Yöneltilen Bazı Ġthamlar ve Cevaplar” adlı çalıĢmanın, tezin proje safhasından

sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel ahlâk ve geleneklere aykırı düĢecek

bir yardıma baĢvurulmaksızın yazıldığını ve yararlandığım eserlerin bibliyografyada

gösterilenlerden oluĢtuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmıĢ olduğunu belirtir ve

onurumla beyan ederim.

Necdet ġAġKAN

03/ 11 / 2019

ii

Page 4: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

iii

ĠTHAF VE TEġEKKÜR SAYFASI

Bu çalıĢmayı, yakın zamanda vefat eden annem Remziye ġAġKAN‟a ve

babam Ġsmet ġAġKAN‟a; çalıĢmalarımda bana hep destek olan eĢim Zeynep

ġAġKAN‟a ithaf ediyorum.

Necdet ġAġKAN

15/ 11 / 2019

Page 5: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

iv

(ġAġKAN, Necdet, Ġnternet Ortamında Kur‟ân‟a Yöneltilen Bazı Ġthamlar ve

Cevaplar, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2019.)

ÖZET

Günümüzde bilgi ve iletiĢimin en önemli kaynağı internettir. Ġnternet ortamında

Kur‟ân-ı Kerîm hakkında verilen bilgileri, ileri sürülen iddiaları, Kur‟ân-ı Kerîm‟e

yöneltilen ithamları bilmek ve bütün bu itham ve iddialara cevap vermek oldukça

önemlidir. Bunun için araĢtırmanın bir ön çalıĢması olmak üzere Türkçe yayım yapan

site, forum vb. internet ortamlarında Kur‟ân-ı Kerîm‟e yöneltilen ithamlar tespit

edilmiĢ; ardından konunun geniĢ kapsamlı olmasından hareketle sanal ortamda en çok

gündeme getirilen ithamlar seçilerek tezin kapsamı belirlenmiĢtir. Bu iddialar,

Kur‟ân‟ın tümüne ve onun belli âyetlerine yönelik olmak üzere iki ana baĢlık altında

tasnif edilerek cevaplandırılmıĢtır.

ÇalıĢmada, internet ortamında Kur‟ân‟a yöneltilen ithamların büyük bir kısmının

belli kaynaklardan alınarak internet ortamına taĢındığı, bazen alıntı yapılan kaynağın

kendisine dahi sâdık kalınmadığı, aynı ithamların farklı internet ortamlarında

tekrarlandığı, ithamlarla ile ilgili kaynakların dikkate alınmadığı ve dolayısıyla bilimsel

ölçütlerden ve bütüncül yaklaĢımdan uzak iddialar olduğu tespit edilmiĢtir.

Anahtar Kelimeler: Kur‟ân-ı Kerîm, ithamlar, Kur‟ân‟da kadın, Kur‟ân‟da

savaĢ, kıssalar, matematiksel hata, yedi kat gök, put isimleri, cennet, altı gün, Ģahitlik,

kölelik, özgürlük, iddalar.

Page 6: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

v

(ġAġKAN, Necdet, Answerıng Some Charges Dırected At The Qur‟an In The

Internet, Master Thesis, Isparta, 2019.)

ABSTRACT

Nowadays, the internet is the most important source of information and

communication. In the internet, it is very important to know the information given about

the Qur‟an, the claims put forward, the charges made about the Qur‟an and to respond

to these claims and charges. For this purpose, as a preliminary study, Turkish publishing

site, forum and other internet environments, the criticism directed at the Qur‟an Kerime

was identified, the issue of the wide-ranging, virtual environment, by selecting the

charges that are brought to the agenda most, the scope of the thesis was determined.

These claims are classified under two main headings in our study, which are aimed at

the whole of the Qur‟an and its specific verses.

In our thesis study, it was determined that most of these charges directed to the

Qur‟an were raised in the internet by taking them from certain sources, that sometimes

the quoted source doesn‟t even stick to itself, that the some claims are repeated in

diffirent internet environments, that the sources related to the criticised subject are not

taken in to account therefore, it has been found that they are charges far from scientific

criteria and holistic approach.

Key words: Qur‟an Kerime, charges, women in Qur‟an, War in Qur‟an, short

stories mathematical error, seven flooms of the sky, names of idols, heaven, six days,

testimony, slavery, freedom, claims.

Page 7: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

vi

ĠÇĠNDEKĠLER

TEZ SAVUNMA SINAV TUTANAĞI .......................................................................... i

YEMĠN METNĠ .............................................................................................................. ii

ĠTHAF VE TEġEKKÜR SAYFASI ............................................................................. iii

ÖZET ............................................................................................................................... iv

ABSTRACT ..................................................................................................................... v

ĠÇĠNDEKĠLER .............................................................................................................. vi

KISALTMALAR ......................................................................................................... viii

ÖNSÖZ ............................................................................................................................ ix

GĠRĠġ ............................................................................................................................... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

KUR’ÂN’A YÖNELĠK ĠTHAMLAR

I. KUR’ÂN’IN KAYNAĞINA YÖNELĠK ĠTHAMLAR VE CEVAPLAR .............. 3

A. Kur’ân’ın Hz. Peygamber’in Telifi Olduğu Ġthamı ........................................... 5

1. Kur‟ân‟ın Kendini (vahyi) Savunması................................................................. 9

2. Kur‟ân‟ın Benzerini Sunamamaları ................................................................... 11

3. Kur‟ân‟da Hz. Peygamber‟i Uyaran Âyetler ..................................................... 11

4. Vahin Geciktiği Durumlarda Hz. Peygamber‟in Sıkıntıya DüĢmesi ................. 15

a. Medine‟deki Yahûdî Din Adamlarının Soruları ............................................ 15

b. Ġfk Hâdisesi.................................................................................................... 17

c. Kıblenin DeğiĢtirilmesi.................................................................................. 18

5. Bir Âyet Gelinceye Kadar Beklemesi................................................................ 19

a. Bakara Sûresi‟nin 284. Âyet-i Kerîmesi ....................................................... 20

b. Hudeybiye AntlaĢmasındaki Tavrı ............................................................... 23

6. Kur‟ân‟ın Ġndiği Dönemde Bilinmeyen Bazı Bilgiler Vermesi ......................... 25

7. Vahyin Nüzûlü Sırasında Hz. Peygamber‟de Görülen Fizikî ve Ruhî

DeğiĢimler ......................................................................................................... 27

B. Hz. Peygamber’in Kur’ân’ı BaĢkasından Aldığı Ġthamı.................................. 28

1. Kur‟ân‟ın Bu Ġddiaya BakıĢı .............................................................................. 28

2. Hz. Peygamber‟in Ümmîliği .............................................................................. 29

C. Kur’ân’ın Yerelliği .............................................................................................. 33

II. BAZI ÂYETLER ARASINDA ÇELĠġKĠLER OLDUĞU ĠTHAMI .................. 37

A. Aralarında ÇeliĢki Olduğu Ġddia Edilen Âyetler ............................................. 38

1. Kocası Ölen Kadının Bekleme Süresi ............................................................... 38

2. Zinâ Eden Kadının Cezâsı ................................................................................. 39

3. Ġçki Ġle Ġlgili Âyetler .......................................................................................... 41

4. Bazı Peygamberlerin Üstünlüğü ........................................................................ 43

5. Nesh Meselesi .................................................................................................... 44

6. Ġyiliğin Ve Kötülüğün Kaynağı ......................................................................... 47

III. KUR’ÂN KISSALARININ ÜSLÛBU .................................................................. 49

IV. KUR’ÂN KISSALARI VE EHL-Ġ KĠTAP EFSANELERĠ ................................ 52

V. SÛRE ADLARI ĠLE ĠÇERĠKLERĠ ARASINDAKĠ ANLAM ĠLĠġKĠSĠ ........... 56

VI. KUR’ÂN’DA TEKRAR ......................................................................................... 58

Page 8: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

vii

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

KUR’ÂN’IN BAZI ÂYETLERĠNE YÖNELĠK ĠTHAMLAR

I. DĠN, VĠCDAN VE ĠRÂDE ÖZGÜRLÜĞÜ ............................................................ 61

II. SAVAġLA ĠLGĠLĠ ÂYETLER .............................................................................. 65

III. BENÎ KUREYZÂ YAHÛDÎLERĠ ........................................................................ 68

IV. KADINLARLA ĠLGĠLĠ ÂYETLER .................................................................... 72

A. Kadının Toprağa Benzetilmesi .............................................................................. 74

B. Ailede Kadın ve Erkeğin Konumu ........................................................................ 75

C. Kadının ġâhitliği .................................................................................................... 76

D. Çok Kadınla Evlilik (Poligami) ............................................................................. 78

E. DiĢi Putlar .............................................................................................................. 79

V. KADINA ġĠDDET .................................................................................................... 81

VI. HZ. PEYGAMBER’ĠN HZ. ZEYNEP ĠLE EVLĠLĠĞĠ ...................................... 83

VII. AHZÂP 52 VE BEDEL NĠKÂHI......................................................................... 86

VIII. KUR’ÂN’DA KÖLELĠK VE CARĠYELĠK ..................................................... 88

IX. CENNET VE NĠMETLERĠ ................................................................................... 92

X. CEHENNEMLE ĠLGĠLĠ ÂYETLER .................................................................... 94

XI. AZÂP ÂYETLERĠ ................................................................................................. 97

XII. TAKĠYYE .............................................................................................................. 99

XIII. BEDDUA ............................................................................................................ 103

VIV. PUTLAR ............................................................................................................. 105

XV. ĠNSANIN TÎN SÛRESĠ’NDEKĠ ĠKĠ YÖNÜ .................................................... 110

XVI. EVRENĠN ALTI GÜNDE YARATILMASI ................................................... 112

XVII. YEDĠ KAT SEMÂ ............................................................................................ 113

XIII. EN YAKIN SEMÂ ............................................................................................. 118

XIX. DÜNYA’NIN ġEKLĠ ĠLE ĠLGĠLĠ ÂYETLER ............................................... 120

XX. HAREKET EDEN DAĞLAR............................................................................. 123

XXI. “SULB” VE “TERÂĠB” ĠN AÇIKLAMASI ................................................... 125

XXII. MĠRAS HUKUKU ĠLE ĠLGĠLĠ ÂYETLERĠN ĠZAHI ................................ 127

A. Üç AĢamalı Taksîm ............................................................................................. 128

B. Taksimde EĢin Payının Ayrılmasına Öncelik Verilmesi ..................................... 130

C. Kadîm Ġslâm Miras Hukukunun GörüĢü .............................................................. 131

XXIII. HZ. YÛSUF DÖNEMĠ MISIR’IN ĠKLĠMĠ ................................................. 132

SONUÇ ......................................................................................................................... 135

KAYNAKLAR ............................................................................................................ 140

ÖZ GEÇMĠġ ................................................................................................................ 148

Page 9: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

viii

KISALTMALAR

a.g.e. : adı geçen eser

a.g.m. : adı geçen makale

a.g.t. : adı geçen tez

agmd. : adı geçen madde

a.s. : aleyhisselâm

bkz. : bakınız

C. : cilt

Çev. : Çeviren

Dr. : Doktor

DĠA : Türkiye Diyanet Vakfı Ġslâm Ansiklopedisi

DĠD. : Diyanet Ġlmî Dergi

DĠB. : Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı

Ed. : Editör

Ek. : Ekleyen

ĠFAV : Marmara Üniversitesi Ġlâhiyat Fakültesi Vakfı

ĠSAM : Türkiye Diyânet Vakfı Ġslâmî AraĢtırmalar Merkezi

Hz. : Hazreti

M.Ü. : Marmara Üniversitesi

md. : maddesi

ö. : ölümü

s. : sayfa

S. : Sayı

s.a.v. : Sallallahu Aleyhi ve Sellem

SDÜ : Süleyman Demirel Üniversitesi

Tahk. : Tahkîk

TDK : Türk Dil Kurumu

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

Terc. : Tercüme

ts. : tarih yok

Ünv. : Üniversitesi

y.y. : (basım) yeri yok

Page 10: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

ix

ÖNSÖZ

Günümüzde bilgi ve iletiĢimin en hızlı, en etkin ve en geniĢ kapsamda

gerçekleĢtiği alan, internet ortamıdır. Sanal medya olarak da ifade edilen bu biliĢim

ortamında doğru ya da yanlıĢ her türlü bilgi yer alabilmekte, bu bilgiler birçok insana

ulaĢabilmekte ve dolayısıyla okuyucusunu olumlu ya da olumsuz olarak

etkileyebilmektedir. Bu durum, Ġslâm dini ve onun kaynakları hakkındaki bilgiler için

de söz konusudur. ĠĢte bu noktada, bu global bilgi ve iletiĢim platformunda Ġslâm dini

ve onun temel kaynakları ile bu kaynakların muhtevası hakkında paylaĢılan bilgilerin

incelenmesi ve değerlendirilmesi, hayatî önem taĢımaktadır. Ancak söz konusu

inceleme ve değerlendirmelerin daha geniĢ çalıĢmalar yapmayı gerektirdiğini de kabul

etmek gerekir. Yapılacak çalıĢmaların farklı konu baĢlıkları altında ve daha geniĢ çapta

çalıĢmalar olarak tasarlanması yararlı olacaktır.

Kur‟ân‟a yöneltilen ithamların geçmiĢi, Kur‟ân‟ın indiği döneme kadar

uzanmaktadır. Zirâ Kur‟ân‟ın kayanağına ve muhtevasına yönelik ithamlar, Kur‟ân‟ın

indiği ilk dönemden günümüze kadar hep yapılagelmiĢtir. MüĢriklerin ithamlarına karĢı

ilk cevapları da Kur‟ân‟ın kendisinin verdiği bilinmektedir.1 Kur‟ân‟ın nüzûlünden bu

güne kadar ona yöneltilen bu farklı ithamlar hep gündeme gelmiĢ, ileri sürülen iddialara

cevaplar verilmiĢ ve konu ile ilgili birçok eser telif edilmiĢtir. Ancak internet alanı kaydı

ile yapılmıĢ bir alan araĢtırma çalıĢması tespit edilmiĢ değildir.

Kur‟ân‟a yöneltilen ithamlar ve hakkında ileri sürülen iddialarla ilgili olarak

yapılmıĢ pek çok çalıĢma bulunmaktadır. Ġlk üç çalıĢma olarak bilinen Mukatil bin

Süleyman‟ın (ö. 150/767) “el-Cevâbât fi‟l-Kur‟ân”ı, Süfyân bin Uyeyne‟nin (ö.

150/767) “Cevâbâtu‟l-Kur‟ân”ı ve Muhammed bin Mustenîr Ebû Alî El-Basrî‟nin (ö.

206/821) “er-Raddu Ale‟l Mulhidîne fî MuteĢâbihi‟l-Kur‟ân”adlı eserler bize kadar

ulaĢmamıĢtır.2 Kuveyt Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Abdu‟l-Muhsin el-Mutayrî, 2016

tarihli konu ile ilgili doktora tezinde yirmi beĢi matbu, yirmi dördü el yazması ve elli

altısı kayıp olmak üzere toplam yüz beĢ eserin/çalıĢmanın listesini nakletmektedir.3

1 Enfal 8/31; Nahl 16/24, 103.

2 el-MUTAYRÎ, Abdu‟l-Muhsin, Deâva‟t-Tâinin fi‟l-Kur‟âni‟l-Kerîm, Dâru‟s-Saâde, Beyrut, 2006, s. 37-38.

3 el-MUTAYRÎ, a.g.e., s. 38.

Page 11: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

x

Konu ile ilgi Türkçe çalıĢmalara gelince Müslüman-Hristiyan diyaloglarını ihtiva eden

eserler4 baĢta olmak üzere Ġsmail Fennî Ertuğrul‟un (ö. 1855/1946) “Kitâb-ı Ġzâle-i ġukûk” adlı

eseri, Ġsmail Cerrahoğlu‟nun “Oryantalizm ve Batı‟da Kur‟ân ve Kur‟ân Ġlimleri Üzerine

AraĢtırmalar” adlı eseri, Hakan Uğur‟un “Osmanlının Son Döneminde Oryantalistlerin Kur‟ân

Hakkındaki Ġddialarına KarĢı Osmanlı Ulemasının Yaptığı ÇalıĢmalar, Ġsmail Fennî Ertuğrul

Örneği” adlı çalıĢması, Salih Akdemir‟in “MüsteĢriklerin Kur‟ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed

(s.a.v.)‟e YaklaĢımları” adlı makalesi, Abdulaziz Hatip‟in “Kur‟an ve Hz. Peygamber

Aleyhindeki Ġddialara Cevaplar” adlı eseri, Mehmet Emin ÖzafĢar‟ın “Oryantalist YaklaĢıma

Ġtirazlar”, adlı kitabı ile Selahattin Sönmezsoy‟un “Kur‟ân ve Oryantalistler” adlı eseri örnek

verilebilir.5

ÇalıĢmanın konusunun geniĢ olması dikkate alınarak konu/alan sınırlandırılması

tercih edilmiĢ ve konu, “Ġnternet Ortamında Kur‟ân‟a Yöneltilen Bazı Ġthamlar ve

Cevaplar” baĢlığı altında özetlenmiĢtir. Burada amacımız, internet ortamında, Türkçe

yayım yapan site ve forumlar vb. sanal ortamlarda, Kur‟ân‟a yöneltilen eleĢtirileri tespit

etmek, belirlenen bu eleĢtirileri dinî ve ilmî veriler ıĢığında cevaplandırmaktır. Âyet

meâlleri için Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı‟nın yeni meâlinden yararlanılmıĢtır.

Tezin tüm safhalarında, görüĢ ve önerilerine baĢvurduğum, hep teĢvik ve

yardımlarını gördüğüm danıĢman hocam Prof. Dr. Ġshak Özgel Bey baĢta olmak üzere ders

dönemindeki katkılarından dolayı Temel Ġslâm Bilimleri bölüm baĢkanı Prof. Dr. Ali Galip

Gezgin Bey‟e, Temel Ġslâm Bilimleri öğretim üyeleri Dr. Öğr. Üyesi Ali Bulut Bey‟e ve Dr.

Öğr. Üyesi Celalettin Divlekçi Bey‟e Ģükranlarımı arz ederim.

Necdet ġAġKAN

Isparta, 2019

4 Bkz. AKSEKĠ, Ahmet Hamdi, Âlem-i Ġslâm ve Ġngiliz Misyonerleri, Ġstanbul, 1334; AYDIN, Mehmet,

Müslümanların Hristiyanlığa KarĢı Yazdığı Reddiyeler ve TartıĢma Konuları, Selçuk Ünv. Ġlâhiyat

Fakültesi Yayınları, No: 2, Konya, 1989; el-CAHIZ, Ebu Osman Amr b. Bahr, Hristiyanlığa Reddiye,

Tekin Kitabevi, Çev. Osman Cilacı, Konya, 1992; ÇAVĠġ, ġeyh Abdulaziz, Angilikan Kilisesin‟e

Cevap, DĠB. Yayınları, Ankara, 1991. 5 Bkz. ERTUĞRUL, Ġsmail Fennî (ö. 1855/1946), Kitâb-ı Ġzâle-i ġukûk, Çizgi Kitabevi, Ġstanbul, 2017;

CERRAHOĞLU, Ġsmail, “Oryantalizm ve Batı‟da Kur‟ân ve Kur‟ân Ġlimleri Üzerine AraĢtırmalar”,

Ankara Ünv. Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. XXXI, Ankara, 1990, s. 105; UĞUR, Hakan, “Osmanlının

Son Döneminde Oryantalistlerin Kur‟ân Hakkındaki Ġddialarına KarĢı Osmanlı Ulemasının Yaptığı

ÇalıĢmalar, Ġsmail Fennî Ertuğrul Örneği”, Kur‟an ve Tefsir Akademisi AraĢtırmaları II, S. IV, Ġstanbul,

2013; AKDEMĠR, Salih, “MüsteĢriklerin Kur‟ân-ı Kerim ve Hz. Muhammed (s.a.v.)‟e YaklaĢımları”,

Ankara Ünv.Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. XXXI, Ankara, 1990, s. 93; HATĠP, Abdulaziz, Kur‟ân ve

Hz. Peygamber Aleyhindeki Ġddialara Cevaplar, Nesil Yayınları, Ġstanbul, 1997; ÖZAFġAR, Mehmet

Emin vd., Oryantalist YaklaĢıma Ġtirazlar, AraĢtırma Yayınları, Ankara, 1999; SÖNMEZSOY,

Selahattin, Kur‟ân ve Oryantalistler, Fecir Yayınları, Ankara, 1998.

Page 12: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

1

GĠRĠġ

1. ÇalıĢmanın Konusu, Metodu ve Amacı:

“Ġnternet Ortamında Kur‟ân‟a Yöneltilen Bazı Ġthamlar ve Cevaplar” baĢlıklı tez

çalıĢması için belirlenen çalıĢma metodu kısaca Ģöyledir: Konunun geniĢ bir araĢtırma alanına

sahip olması, konu ile ilgili tespiti mümkün görünmeyen sayıda internet siteleri, forumlar vb.

sanal ortamların çokluğu, bizi konu ile ilgili Türkçe yayın/yayım yapmakta olan site ve

forumlarda, Kur‟ân âyetlerine yöneltilen eleĢtirileri tespit etmeye zorlamıĢtır. Bu nedenle

araĢtırma alanı, Türkçe yayın/yayım yapmakta olan sanal ortamlar ile sınırlandırılmıĢtır.

Türkçe yayın/yayım yapan sanal ortamlarda Kur‟ân‟a yöneltilen ithamlar tahlil

edildiğinde söz konusu ithamların doğrudan ya da dolaylı nitelikte ithamlar olmasına rağmen

daha açık bir tasnif olması ve eleĢtirilere cevap vermede sağladığı kolaylık dikkate alınarak,

“Kur‟ân‟a yönelik ithamlar” ve “Kur‟ân‟ın bazı âyetlerine yönelik ithamlarlar” Ģeklindeki

tasnif tercih edilmiĢ ve çalıĢma bu iki baĢlık altında yapılandırılmıĢtır.

a. Kur’ân’a Yönelik Ġthamlar: Bu tür ithamlar, Kur‟ân âyetleri arasında çeliĢkiler

olduğu, kıssalarının anlatım bütünlüğünden yoksun olduğu, Kur‟ân‟ın diğer ilâhi kitaplardan

iktibas edildiği, sûre adları ile içerikleri arasında bir anlam iliĢkisinin bulunmadığı ve

sûrelerin kısır tekrarlar barındırdığı gibi Kur‟ân‟ın varlığına ve kaynağına yönelik ontolojik

nitelikte eleĢtirilerdir. ÇalıĢmanın birinci bölümü, bu ithamlar ve bunlara verilen cevaplardan

oluĢmaktadır.

b. Kur’ân’ın Bazı Âyetlerine Yönelik Ġthamlar: Bu ithamlar, Kur‟ân‟ın bazı

âyetlerinin bilimsel verilere; tarihî, hukukî ve hatta ahlâkî bazı temel ilkelerle çeliĢtiği

yönündeki ithamlardan oluĢmaktadır. Bu bölümde, baĢta kadınlardan bahseden bazı âyetlerle

ilgili olmak üzere savaĢ hukuku, putperestlik, Ģiddet, kölelik, takiyye, Kur‟ân‟ın üslûbu,

cennet ve nimetleri, irade özgürlüğü ile ilgili bazı âyetler ile Kur‟ân‟ın matemetiksel hata

içerdiği iddia edilen miras âyetleriyle ilgili iddialara cevap verilmiĢtir. Dünya‟nın Ģekli,

Mısır‟ın iklim özellikleri ve Kur‟ân, evrenin altı günde yaratılması, yedi kat gök, en yakın

gök, dağların hareketi, spermlerin üretildiği organ gibi konularda yapılan bazı ithamlar ise

dinî kaynaklarla birlikte bilimsel verilerin de dikkate alınarak değerlendirilmesi gereken

ithamlardır. Bütün bu ithamlar ve bunlara verilen cevaplar tezin ikinci bölümünü

oluĢturmaktadır.

Page 13: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

2

AraĢtırmada, sanal ortamlarda aynı ithamların farklı adreslerde tekrarlandığı

görülmüĢtür. Ancak çalıĢmada tekrar edilen bu ithamlardan biri seçilmiĢtir. Aynı Ģekilde

ithamların çoğunun belli adres, makale ve kitaplardan alındığı tespit edilmiĢtir. ithamlara

cevap verirken çoğu zaman ithamın yapıldığı kaynak metnin kendisine de yer verilmiĢ ve bu

metinler dikkate alınarak eleĢtiriler cevaplandırılmıĢtır. Ayrıca Kur‟ân‟a yöneltilen

eleĢtirilerin derecesine göre kullanımda bazın iddia bazen bazen itham kelimesi tercih

edilmiĢtir.

Bu çalıĢmanın amacı, internet ortamında Kur‟ân- ı Kerîm‟e yöneltilen ithamların bir

envanterini ortaya çıkarmak, ithamlara cevap vermek ve bundan sonra yapılacak çalıĢmalara

katkı sağlamaktır. Bunun için tespit edilen ithamlar; Kur‟ân-ı Kerîm, Hadîs ve Tefsîr

kaynakları baĢta olmak üzere bilimsel makaleler, tez çalıĢmaları gibi yazılı kaynaklar ile ilmî

kriterlere uygun yayım yapan ilgili internet siteleri ve bilimin mevcut verileri ıĢığında

cevaplandırılmıĢtır.

2. ÇalıĢmanın Önemi:

Kur‟ân-ı Kerîm hakkında bilgi edinmek isteyen birçok insan için internet, en kolay

ulaĢılabilir kaynaktır. Ancak burada yer alan/sunulan bilgilerin gevenilir olup olmadığı

meselesi, önemli bir problem teĢkil etmektedir. Zirâ çeĢitli amaçlarla farklı platformlarda

paylaĢılan bu bilgiler için henüz bir paylaĢım kriteri konulmuĢ değildir. Her konuda olduğu

gibi bu konuda da sanal ortamda gündeme getirilen yanlıĢ bilgilere karĢı doğrusunu ortaya

koymaya çalıĢmak/paylaĢmak en önemli yöntem gözükmektedir.

Sanal ortamlarda ve özellikle de sosyal medyada paylaĢılan bilgilerin yayılma hızı,

paylaĢımların hitap ettiği alanın oldukça geniĢ olması ve paylaĢımlar için etkin bir sunum

imkânı sağlaması oldukça önemlidir. Küresel ölçekte iletiĢim ve haberleĢme imkânı sağlayan

bu devasa alanda Kur‟ân-ı Kerîm‟e yöneltilen ithamları bilmek, öne sürülen iddiaları tespit

etmek ve bu itham ve iddiaları doğru bir Ģekilde cevaplandırmak, alanın/ortamın önemini

daha da arttırmaktadır. Bu nedenle denilebilir ki bu çalıĢma, bu global bilgi ve iletiĢim

çağında Kur‟ân-ı Kerîm ile ilgili doğru bilgileri ortaya koyma çabasından doğmuĢtur.

Page 14: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

3

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

KUR’ÂN’A YÖNELĠK ĠTHAMLAR

Bu bölümde, internet ortamında Kur‟ân‟ın tümüne yani kaynağına ve ontolojik

yapısına yöneltilen ithamlar incelenecek ve iddia sahiplerinin Kur‟ân-ı Kerîm hakkında ileri

sürdükleri bu ithamlara cevap verilmeye çalıĢılacaktır. Konu ile ilgili aklî ve naklî delillerden

istifâde edilecek ve özellikle Kur‟ân-ı Kerîm, Hadis, Siyer, Ġslâm Tarihi kaynakları ve konu

ile ilgili yeni telif eserler ve akademik çalıĢmalardan elde edilen bilgilerle konunun

iĢlenmesine özen gösterilecektir.

I. KUR’ÂN’IN KAYNAĞINA YÖNELĠK ĠTHAMLAR VE CEVAPLAR

Kur‟ân‟ın kaynağına yönelik ithamlar, “Kur‟ân‟ın, Hz. Peygamber‟in Telifi olduğu

Ġthamı”; “Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟ı BaĢkasından Aldığı Ġthamı” ve “Kur‟ân‟ın Yereliği”

alt baĢlıkları altında geniĢçe açıklanacaktır.6 Ancak burada, Kur‟ân‟ın hitap Ģeklini ve onun

üslûp özelliklerini anlamaya çalıĢmak yerine ilmî olmayan bazı yaklaĢımlarla onun ilâhî

olmamakla itham edenlere cevap verilmeye çalıĢılacaktır. Ġddialara konu olan âyetlerden

sadece Tekvîr Sûresi‟nin 15-16. âyetleri ile ĠnĢikâk Sûresi‟nin 16-19. âyetleri incelenecettir.

Ġtham kısaca Ģöyle:

“Bazı âyetlerdeki hitap Ģekli ve üslûp, âyetlerin Allah kaynaklı olma kanâati

vermemektedir. Bunların ancak bir insan sözü olabileceği anlaĢılmaktadır. Çünkü bu sözler

Allah‟a hitaben söylenmiĢtir.” 7

Ġthama mesnet olarak gösterilen âyetler: Tekvîr 81/15, 16 ve ĠnĢikâk 84/16-19.

Kur‟ân‟ın Allah‟ın kelâmı olmadığı ithamı/iddiası, Tefsir disiplininde; vahyin menĢei,

vahyin mahiyeti, Kur‟ân tarihi, Kur‟ân ilimleri ve Allah (c.c.)‟nun muradını (murâd-ı ilâhî)

açıklamak için seçtiği ifade biçimi olarak tarif edilen “Üslûbu‟l-Kur‟ân” ilmi gibi konu

baĢlıkları altında incelenmesi gereken bir konudur. Ġddia sahipleri, Kur‟ân‟daki yemin

üslûbunun ilâhî bir üslûp olamayacağını iddia etmekte ve buradan da Kur‟ân‟ın beĢer

kaynaklı bir kitap olduğu kanâatine varmaktadırlar. Onlara göre yemin eden Allah (c.c.) değil,

6 Bkz. bu tezin Kur‟ân‟ın, Hz. Peygamber‟in Telifi Olduğu Ġthamı, s. 5-28; Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟ı

BaĢkasından Aldığı Ġthamı, s. 28-32; Kur‟ân‟ın Yerelliği, s. 33-37. 7 http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2015)

Page 15: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

4

Hz. Peygamber‟in kendisidir ve bu durum yemin ifadelerini içeren tüm âyetler için

geçerlidir.8

“ للنللسش ؾ ـ قس ..فلل٠ا قعقسنلل ؾ قسجلل /Ant olsun, bir görünüp bir sinenlere, akıp gidip

kaybolanlara.”9

“ لللن ـ قس .س لللغ ي فللل٠ا للل. ـ قس ولللغقطققك . ؿللل. هللل للل قس . للل . .سش للليؽ للل. ؽ للل /Yemîn ederim

Ģafağa, geceye ve içinde topladıklarına, dolunay halindeki Ay‟a ki Ģüphesiz siz halden hale

geçeceksiniz.”10

Kur‟ân-ı Kerîm‟in üslûbunun bir parçası olarak Kur‟ân‟da Hurûfu‟l-Kasem (yemin

harfleri) ile baĢlayan âyetler ve sûreler bulunmaktadır. Bu konu “Aksâmu‟l-

Kur‟ân”(Kur‟an‟ın yeminleri) olarak bilinen Tefsir‟in alt disiplini ile ilgilidir. Konu, Tefsir

ilminin perspektifi ile değerlendirildiğinde bu ifadelerin bazen ilâhî bir hakikati tasdik, te‟kit

ve teyit etmek için; bazen kendisiyle yemin edilen Ģeyin kıymet ve önemine iĢâret etmek için;

bazen dinleyenlerin dikkatlerini yeminin hikmetine yoğunlaĢtırmak üzere kullanıldığı

görülecektir. Allah Teâlâ, belirtilen hikmetlerle bu yemin ifadeleriyle; kendi zâtına,

peygamberlere, Kur‟ân‟a, meleklere, Kıyâmet gününe ve evrendeki bazı olay ve varlıklara

yemin etmiĢtir. Bu, bir bakıma Allah‟ın kendi adına yemin etmesidir. Zîrâ yaratılmıĢ olan her

Ģey O‟nun zâtına delâlet eder. Bazı âlimler, yemin edilen varlıkların/kelimelerin baĢında

“rab” kelimesinin mahzûf (düĢürülmüĢ) bulunduğunu, meselâ “Yemin ederim Ģafağa”

ifadesinden maksadın “Yemin ederim Ģafağın rabbine” demek olduğunu ileri sürmüĢlerdir.11

Allah‟ın (c.c.), Kur‟ân-ı Kerîm‟de kendi zâtına ve yarattığı varlıklara yemin ederek

te‟kît ve teyît ettiği hususlar: Kur‟ân, tevhîd, Hz. Peygamber, âhiret, cezâ ve mükâfat gibi

Ġslâm inancının temel esasları ile vahyin muhatabı olan insanın bazı özellikleridir.12

Kur‟ân-ı Kerîm‟in dili, indiği dönemde halkın konuĢtuğu Arapçadır. Yemin üslûbu, bu

dilde çok yaygın olarak baĢvurulan bir ifade biçimi olduğu bilinen bir vakıadır. Ġndiği

dönemin dili ile nâzil olan Kur‟ân‟ın bu ifade biçimini kullanmasında yadırganacak bir durum

yoktur. Burada önemli olan, bu ilâhî mesajın insanın konuĢtuğu dil ile insana ulaĢmasıdır.

Kur‟ân kullandığı yemin üslûbu ile bazen güneĢe, kuĢluk vaktine, aya, gündüze, geceye,

semaya, yere, nefse;13

bazen incir, zeytin, Sina Dağı‟na ve emîn beldeye14

yemin edilmiĢtir.

8 http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2015)

9 Tekvîr 81/15, 16.

10 ĠnĢikâk 84/16-19.

11 KIRCA, Celâl, Aksâmu‟l- Kur‟ân, Diyanet Vakfı Ġslâm Ansiklopedisi (DĠA), C. II, Ġstanbul, 1989, s. 290.

12 KIRCA, Aksâmu‟l- Kur‟ân, DĠA, Ġstanbul, C.II, 1989, s. 291.

13 ġems 91/1-7.

Page 16: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

5

Böylece muhatabın her an yakınında olan ve asla görmezden gelemeyeceği varlıklara yemin

edilerek muhatabın dikkati verilmek istenen mesaja çekilmekte ve böylece ikna süreci

hızlandırılmaktadır.15

Burada açıktır ki iddia sahipleri, Kur‟ân-ı Kerîm‟in kendine özgü

üslûbunu ve dilinin yapısal özelliklerini ya bilmemektedir ya da bu özellikleri dikkate

almadan ithamda bulunmaktadır.

Kur‟ân‟ın üslûbunda görülen sözcük seçimi, söz dizimi, farklı kipler arasında geçiĢler,

konuların iç içe iĢlenmesi, çağrıĢım ve imaj teknikleri gibi metotlar iyi incelendiğinde

bunların her birinin Kur‟ân mesajlarının muhataplara tam ve etkin bir Ģekilde ulaĢmasına

hizmet eden unsurlar olduğu görülecektir. Kur‟ân‟ın bu üslup özellikleri, aynı zamanda onun

i‟cazı ile de yakından ilgilidir.16

Dolayısıyla Kur‟ân‟ın bazı âyetlerinin Allah‟a hitaben

söylendiği ithamı, Kur‟ân‟ın farklı kipler arasındaki geçiĢ tekniğini ya da daha genel bir ifade

ile Kur‟an‟ın üslûp özelliklerini bilmemekten kaynaklanmaktadır.

A. Kur’ân’ın Hz. Peygamber’in Telifi Olduğu Ġthamı

Bu itham sahipleri, Kur‟ân‟ın ilâhî bir kitap olmayıp onun Hz. Peygamber (s.a.v.)

tarafından yazılan/yazdırılan bir kitap olduğu ithamında bulunmaktadır.17

Bu iddalarını, bazen

“de ki” emrinin olmadığı âyetlerden hareketle Hz. Peygamber‟in kendisinin onu meydana

getirdiği sanucuna vararak,18

bazen Kur‟ân‟ın Ģekil ve muhteva yönünü yorumlayarak indiği

dönemde hâkim olan sözlü kültürün bir ürünü olduğu iddiasına dayandırmaktadırlar.19

Burada hemen belirtmek gerekir ki bu iddiayı ilk gündeme getiren Mekkeli

müĢriklerdir. Kur‟ân‟ın indiği dönemde, müĢriklerin Kur‟ân hakkında benzer iddialarda

bulundukları bilinmektedir.

لضى“ لن غ هليس للكس ل نهليلظم لقكل هلها ظعس هيعكس قسذ. Yoksa „Onu/قم سىقف غ

Muhammed uydurdu mu diyorlar? Hayır o kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiĢ

olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye Rabb‟in tarafından indirilmiĢ

gerçektir.”20

14

Tîn 95/1-3. 15

ġEN, AyĢegül,“Kur‟ân-ı Kerîm‟de Tekrarlar, Yeminler ve Mesellerin ĠletiĢim Açısından Değerlendirilmesi”,

Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 171, 172. 16

BAYSAL, Sıddık, “Üslûbu‟l-Kur‟ân‟ın Tefsîr Ġlmi Ġle ĠliĢkisi”, Bilimnâme, Kayseri, 2018, S. 35, s. 401-402. 17

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2015) 18

https://eksisozluk.com/kuranda-muhammedin-konustugu-ayetler--2522711 (2015) 19

http://islamgercegi.athost.net/kuranozellikleri.htm (2015) 20

Secde 32/3.

Page 17: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

6

“ للقهلليقؿلل ن قص ه غلل م للل ه ع فللكق شللغؿلل سلليقم سللىقف غلل لل نطللصسم قى

/ هلليصىه

Yoksa Onu (Kur‟ân‟ı) kendisi uydurdu‟ mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah‟tan

baĢka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuĢ on sûre

getirin.”21

Yukarıda zikredilen iki âyet-i kerimeden birincisinde, Kur‟ân‟ın Hz. Peygamber

tarafından meydana getirildiği iddiasına, vahyin ilâhî bir hakikat ve nimet olduğu

belirtildikten sonra Kur‟ân‟ın varlık sebebi vurgulanarak cevap verilmiĢtir.22

Ġkinci âyet-i

kerîmede ise söz konusu iddiaya karĢı bir meydan okuma vardır. Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟ı

oluĢturduğu iddiasına karĢılık olmak üzere müĢriklerden, üstelik yardım alabilecekleri

herkesten yardım alabilme yolu da açık olmak üzere Kur‟ân sûreleri gibi on sûre meydana

getirmeleri istenmiĢtir. Ancak onlar bütün edebî yeteneklerine rağmen buna cesaret

edemediler ve bir âyeti bile meydana getiremediler.23

MüĢriklerin Kur‟ân hakkındaki iddiaları

ve Kur‟ân‟ın bu ithamlara verdiği cevaplara iliĢkin üslûbu ifade eden âyet-i kerîmleri

hatırlamak gerekir. Konu ile ilgili âyet-i kerîmelerde onların vahyin menĢei konusundaki

iddialarını aktaran ifadeleri topluca görmekte yarar vardır.

”....”Sen ancak uyduruyorsun…/ إ وأته غ “ 24

قف لغق“ إفلكا لظقإ Bu Kur‟ân, Muhammed‟in uydurduğu bir yalandan baĢka bir Ģey.../ إى

değildir.. 25

“ ل ا لظأمل لله Acaba o, yalan yere Allah‟a iftira mı etmiĢtir? Yoksa onda/ أف غ

delilik mi var?...”26

غ“ ه إفكا ظقإ ”...Bu Kur‟ân düpedüz bir uydurmadan baĢka bir Ģey değildir…/ه27

قف لغق “ ل سلسقأػلثأأدل٠م saçma sapan rüyâlardır; bilakis onu kendisi (bunlar)…/ ل

uydurmuĢtur …”28

“ ظ له ”…?Allah‟a karĢı yalan uydurdu mu derler (senin için)…/ أم سىقف غ29

...?Yoksa Onu uydurdu mu diyorlar/أم سىقف غق“ 30

س“ ...?Yahut „Onu kendisi uydurdu!‟ mu diyorlar/أم سىك 31

21

Hûd 11/13. 22

KARAMAN, Hayrettin vd., Kur‟ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsiri, DĠB Yayınları, Ankara, 2017, C. IV, s. 348. 23

KARAMAN vd., a.g.e., C. III, s. 155. 24

Nahl 16/101. 25

Furkân 25/4. 26

Sebe‟ 34/8. 27

Sebe‟ 34/43. 28

Enbiyâ 21/5. 29

ġûra 42/24. 30

Ahkâf 46/8.

Page 18: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

7

Yukarıda zikredilen âyet-i kerîmelerde görüldüğü üzere müĢrikler, Kur‟ân‟ın Allah‟ın

kelâmı olmadığını, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından uydurulduğunu, bunu yaparken baĢka

kimselerin de kendisine yardım etmiĢ olabileceğini iddia etmektedir. AĢağıda zikredilen âyet-i

kerîmelerde ise bu iddia sahiplerine ve kıyamete kadar bu iddiada bulunacaklara karĢı, cevap

niteliğinde âyetler yer almaktadır. Bir bakıma bu âyetlerle Kur‟ân, kendisi hakkındaki

iddialara, bizâtihi kendisi cevap vermektedir. MüĢriklerin, Kur‟ân‟ın temel konularından

ikisini teĢkil eden risâleti ve vahyi yalanlamalarına karĢılık olarak inen âyetlerdeki cevap

ifadeleri, Kur‟ân‟ın bu iddialar karĢısındaki üslûbunu da ortaya koymaktadır.

“ لد ا دل إ ل .إى ل ليقس هل ل. /o, arzusuna göre de konuĢmaz. O (bildirdikleri)

vahyedilenden baĢkası değildir.”32

“ دوض يدنن ه ا ”.O, hikmet sahibi, çok övülen Allah‟tan indirilmiĢtir/كؼ33

ػعق“ قزلوللللل Böylece onlar hiç Ģüphesiz haksızlığa ve iftiraya/ف لللللضللللل

baĢvurmuĢlardır.”34

“ فل ه لل لله ليلإؿلغق ه ضا ضهل هل لغكنل ضه نإى ىهي أعأ قؿل ن غكن...س ي /Hiç

düĢündünüz mü; Ģâyet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmiĢseniz, Ġsrâiloğulları‟ndan

bir Ģâhit de bunun benzerini görüp inandığı halde, siz yine de büyüklük taslamıĢsanız

(haksızlık etmiĢ olmaz mısınız)? …”35

;

قسظ سوى“ هجذض كإ / Âyetlerimizi, ancak zâlimler bile bile inkâr eder.”36

“ ه تك ل قسو للى عكل كش لولكإطق هلي ل هليس لل / Sen bundan önce ne bir yazı

okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuĢku duyarlardı.”37

“ جولي.ف لغأ ل لغق س ؼ س هي هل ل لقل نه لل / Biz onu Arapça bilmeyenlerden

birine indirseydik de bunu onlara o okusaydı yine ona îmân etmezlerdi.”38

“ ... غق سلسقؿلذغقىكظل هؿلهليس ل سنن غقولأكل هؿأ هأك ه أك س سلسقإ لنل

Eğer doğru sözlüler iseniz Allah katından bu ikisinden (bana ve Mûsâ'ya inen / للفغى

kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!”39

“ إى قطصسيفلكقذضث ه ل / Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler.”40

31

Tûr 52/33. 32

Necm 53/1-4. 33

Fussilet 41/42. 34

Furkân 25/4. 35

Ahkâf 46/10. 36

Ankebût 29/49. 37

Ankebût 29/48. 38

ġuarâ 26/198-199. 39

Kasas 28/49. 40

Tûr 52/34.

Page 19: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

8

”...uydurulabilecek bir söz değildir (Bu Kur‟ân) / ه ىدض غ…“ 41

“ لى س ل ظققس غآىكىو لأىكقو قسجي ؾ لغسس ئيق و تق نسل غ ز ا ؼل / De

ki bu Kur‟ân‟ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler birbirlerine

destek de olsalar onun benzerini ortaya getiremezler…” 42

“… ليه لضه لغ قث ل ليقك ل هو هليأػل / Allah‟tan bir yol gösterici olmaksızın kendi

hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! ...”43

“ لل إسللإ أى لللنه لوقأ وللأللؼ لل ج قسنللنفلل ـ ... فللنىس للن / Eğer (onlar) size cevap

veremiyorlarsa bilin ki o ancak Allah‟ın ilmiyle indirilmiĢtir ve O‟ndan baĢka ilâh yoktur.

…”44

كي“ لقسل س له للسوي.لن سلظه . ل س ل لغق ل ك ل سل / Eğer (Peygamber) bize

atfen bazı sözler uydurmuĢ olsaydı elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını

koparırdık (onu yaĢatmazdık).”45

للقسنلفغي“ لغا ـ سذ إ ي. نظ هننه إ س لنأى / Ġçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu

Ģüphesiz bilmekteyiz. Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.”46

ذللض “ لليه للنه لللنقس للظيجللصسىفللآكللهللس / Böylece âyetlerimiz üzerinde tartıĢanlar,

kendilerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.” 47

“ ض ل س ؼ و ب ه إى نفع ل نطلصسي ليصىهإى ضقء نه قه قص ل يه ه ـع / فكق

Kulumuza indirdiğimiz Kur‟ân‟dan Ģüphe ediyorsanız siz de onun benzeri bir sûre meydana

getirin; eğer doğru sözlü iseniz Allah‟tan baĢka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın..”48

ئ...“ هل لفل٠كولنلىسلهليه إىقف غ ?Yoksa „Onu uydurdu‟ mu diyorlar /أم سىقف غقس

De ki: Eğer ben onu uydurmuĢsam Allah tarafından bana gelecek Ģeyi savmaya gücünüz

yetmez…”49

Mekkeli müĢriklerden sonra Kur‟ân‟ın Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından uydurulduğu

ithamı; Hristiyanlar, Yahudiler ve Herbert George Wells (ö.1947), Julius Wellhausen

(ö.1918), Gustave Le Bon (ö.1931), Theodor Nöldeke (ö.1930) baĢta olmak üzere bazı

oryantalistler tarafından da ileri sürülmüĢtür.50

41

Yûsuf 12/111. 42

Ġsrâ 17/88. 43

Kasas 28/50. 44

Hûd 11/14. 45

Hâkka 69/44-46. 46

Hâkka 69/49-50. 47

ġûrâ 42/35. 48

Bakara 2/23. 49

Ahkâf 46/8. 50

el-MUTAYRÎ, a.g.e, s. 181-182.

Page 20: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

9

Ġnternet ortamında çoğunlukla kendilerini ateist olarak tanımlayan, bu ve benzeri

isimlerle oluĢturdukları sanal ortamlarda Kur‟ân‟ın, ilâhî bir kitap olmayıp Hz. Peygamber

(s.a.v.) tarafından telif edildiği ithamının Hz. Peygamber döneminde müĢriklerin, sonraki

dönemlerde Hristiyanların, Yahudilerin ve bazı oryantalistlerin iddiaları ile örtüĢtüğü

görülmektedir. Bu itham yedi baĢlık altında değerlendirilerek izah edilmeye çalıĢılacaktır.

1. Kur’ân’ın Kendini (vahyi) Savunması

Burada Kur‟ân‟ın Hz. Peygamber‟in telifi olduğu ithamının Kur‟ân-ı Kerîm‟deki

durumu incelemek, Kur‟ân‟ın indiği dönemde bu iddialara verdiği cevaplar ve onun kendini

nasıl savunduğunu öğrenmek, konuyu anlamamızı kolaylaĢtıracaktır.

“ قسن ل ل ك ظم ل يض ل .قس ظم سنيكظضم ظققس غقىقى غهيصىه ه ى هليع ل لبفم ع

ي Bu Kur‟ân, Allah‟tan (indirilmiĢ olup) baĢkası tarafından uydurulmamıĢtır. Fakat o/قس لسوم

(Kur‟ân), kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitab‟ı (Allah‟ın Levh-i Mahfûz‟daki yazısını)

açıklayıcı olarak, indirilmiĢtir. Bunda hiçbir Ģüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabb‟i

tarafındandır.”51

Bu âyette, Kur‟ân‟ın hiçbir beĢer tarafından uydurulmadığı ve onun ilâhî kaynaklı bir

kitap olduğu açıkça ifade edilmektedir. Bu âyetle ilgili olarak Hâris el-A‟ver (ö. 65/685)‟in

Ali Bin Ebi Talip (ö. 40/661)‟ten naklettiği bir rivayette: “O‟nda (Kur‟ân‟da) sizden

öncekilerin ve sonrakilerin haberleri ve yaĢadığınız dönemin ayrıntılı açıklamaları vardır.”

Hz. Peygamber‟in geçmiĢ ve geleceğin haberleri ile ilgili bu derece bilgi sahibi

olamayacağına göre bu bilgiler ancak ilâhî kaynaklı olabilir. 52

Kur‟ân, hem lafzı hem manası itibariyle ilâhî bir sözdür ve Hz. Peygamber (s.a.v.) ona

asla müdâhele etmemiĢtir. AĢağıdaki iki âyet o (s.a.v.)‟in manaya müdahele etmediğine

delâlet etmektedir:

ن سسقس قطقسنكك عدول ا لض لغهليعنلن لظقظا ل هليعم قسل هدا قك ق وا س "ق

هلى " م Onlara bir âyet getirmediğin zaman: „Kendin bir âyet yapsaydın!‟ derler. De / س ل

ki: Ben, ancak Rabb‟imden bana vahyolunana uyarım, bu, Rabb‟inizden gelen açık

delillerdir. Ġnanan bir toplum için de yol gösterici ve rahmettir.”53

51

Yûnus 10/37. 52

ĠBNĠ KESÎR, Ebü‟l-Fidâ, Ġmadüddîn Ġsmail b. Ömer (ö.774/1372), Tefsîru‟l - Kur‟âni‟l-Azîm, Dâru Tayyibe

li‟n-NeĢri ve‟t-Tevzi‟ Riyad, 1999, C. IV, s. 269. 53

A‟râf 7/203.

Page 21: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

10

“ غىس اءق ي قس ظم س نقك ل قطقك ل سهي اقىقض هنىسم سس ض قق ظا غ غ ت غقى

للن ظم م لل للظق لل تعم ظلل اللقسلل قى قم قسلل هللللدا ق قىقك لل لل مـ Âyetlerimiz kendilerine/ كل اللن

apaçık birer delîl olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuĢmayı ummayanlar, “Ya

(bize) bundan baĢka bir Kur‟ân getir veya onu değiĢtir” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden

değiĢtirmem benim için olacak Ģey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer

Rabbime isyân edecek olursam elbette büyük bir günün azabından korkarım.” 54

Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in Kur‟ân‟ın lafzına müdâhele etmediğini gösteren âyetlerin

bir kısmı ise Ģöyledir.

سغقل .فلطقسغألفلك سغقل لو ل ل .قى م ل كس ج ـ س م ك كذغ " لل ل قى .لن

/Cebrail

sana Kur‟ân okurken unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme, yalnız dinle.

Doğrusu o vahyolunanı kalbine yerleĢtirmek ve onu sana okutturmak bize düĢer. O halde biz

onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuĢunu takip et. Sonra onu açıklamak da bize aittir.”55

سل. "قسغأؿنعكقس ظم /Yaratan Rabbinin adıyla oku!”56

غلس ل نلنك للى ؼسلسغآل " ق الق /Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kur‟ân olarak

indirdik.”57

“ ـ ”.Sana Kur‟ân‟ı okutacağız ve sen onu unutmayacaksın/ؿ غكف٠ك58

هل ذلضق " م سليكجلضهليصل م سنلوكل ه لض علك لكهلي ل قس دل لق ها قكل / Rabbinin kitabından

sana vahyedileni oku. O‟nun kelimelerini değiĢtirecek hiçbir kimse yoktur. O‟ndan baĢka asla

bir sığınak da bulamazsın.”59

" ٠ قس غقىكغكم عك ل ػص ”.Yahut buna biraz ekle. Kur‟ân‟ı ağır ağır, tane tane oku/ ق60

Bu âyetlerde geçen; Kur‟ân (سلغقى), kıraat ( سغقل), ikra‟ (إسلغأ), tilâvet ( ,(كغكل) tertîl ,(كل٠

dilin hareket ettirilmemesi (ك كذغ ) ve sözün Arapça oluĢu (غل ifadeleri, lâfza taalluk (سغآ

eden kavramlardır ve bu lâfızlar Hz. Peygamber‟e öğretilmiĢtir. Öyleyse açıktır ki Kur‟ân, ne

Hz. Peygamber‟e ne de baĢka bir insana ait bir sözdür. Böylece Kur‟an‟ın hem lâfız hem de

manâ yönüyle Allah‟ın kelâmı olduğu Kur‟ân‟da açıkça ifade edilmektedir.

54

Yûnus 10/15. 55

Kıyamet 75/16-19. 56

Alak 96/1. 57

Yûsuf 12/2. 58

A‟lâ 87/6. 59

Kehf 18/27. 60

Müzzemmil 73/4.

Page 22: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

11

2. Kur’ân’ın Benzerini Sunamamaları

Kur‟ân‟ın bütün meydan okumalarına rağmen müĢrikler, Kur‟ân‟ın kendisinin ya da

on sûresinin hatta bir sûresinin benzerini getiremediler.61

Halbuki edebî açıdan meĢhûr olmuĢ

müĢrik kiĢi ya da kiĢiler bir araya gelerek uydurduğu iddiasında bulundukları ümmî bir

kimseden daha iyi bir sûre ya da on sûre meydana getirebilirlerdi.62

Böylece Kur‟ân‟ın

meydan okumalarına cevap vererek müslümanlarla daha etkin mücadele edebilirlerdi. Ancak

Kur‟ân‟ın indiği dönemle ilgili hiçbir tarihi kaynakta müĢriklerin Kur‟ân‟ın bu meydan

okumalarına karĢı bir alternatif sunduklarına dair bilgi mevcut değildir.63

Ancak müĢrikler bu

meydan okumalara cevap veremeyince Kur‟an‟a; “süregelen bir sihir”64

, “öncekilerin

masalları”65

ve “uydurulmuĢ söz”66

gibi iftiralarla hakaretlerde bulundular.67

Kur‟ân, onların

bu acizliklerini Ģöyle ifade etmektedir:

“ لى سل لل ظققس غآىكىو لأىكقو قسجي ؾ لغسس ئيق و تق نسل غ ز ا ؼل /

De ki: Ant olsun, insanlar ve cinler bu Kur‟ân‟ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve

birbirlerine de destek olsalar yine onun benzerini getiremezler”68

3. Kur’ân’da Hz. Peygamber’i Uyaran Âyetler

Allah (c.c.), birçok âyet-i kerîmede, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)‟i ikaz etmek, ona

talimat vermek ve rehberlik etmek maksadıyla uyarmıĢtır. Bu uyarıların bir kısmı Hz.

Peygamber (s.a.v.)„in Ġslâm‟ı tebliğ yöntemi; bir kısmı onun yönetimle ilgili kiĢisel bazı

ictihad ve tasarrufları ile ilgilidir.69

Hz. Peygamber‟i uyaran ve ona yol gösteren bu âyetlerin

bir kısmına burada yer vermek yararlı olacaktır.

“ هغضقس غعقسض شيفقععكغضى أىنىسأؿغد دنناه ىس ؼؼا ه غ

ظلنا ا لظق لننفولأسلظكن ـ ليهؿل .سو ه ا ل Yeryüzünde savaĢırken düĢmanı yere sermeden/ س ل

61

Bakara 2/23; Hûd 11/13; Ġsrâ 17/88; Kasas 28/9; Tûr 52/34. 62

Müseylimetu‟l-Kezzab (ö. 12/633) ve Ġbnu‟l-Mukaffa‟ (ö. 145/759)‟nın bu yöndeki denemeleri hayal kırıklığı

ile sonuçlanmıĢtır.(el-BAKILLÂNÎ, Ġ‟câzu‟l-Kur‟ân, Beyrut, 1991, s. 48-49). 63

Bkz. er-RUMMÂNÎ, Ebu‟l-Hasan, en-Nüketu fî Ġ‟cazi‟l-Kur‟ân, Kahire, 1968; el-BAKILLÂNÎ, Ġ‟cazü‟l

Kur‟ân, Beyrut, 1991; ABDULCEBBÂR, Kâdî, Ġ‟câzü‟l-Kur‟ân, Kahire, 1960; el-CURCÂNÎ, Abdülkahir,

Delâilü‟1-Ġ‟caz, Beyrut, 1980; SEYYĠD KUTUB, et-Tasvîru‟l-Fennî fi‟l-Kur‟âni‟l-Kerîm, Kahire, 1966;

es-SÂBÛNÎ, Muhammed Ali, Ġ‟câzu‟l-Beyân fî Süneni‟l-Kur‟ân, DımaĢk, 1979. 64

Müddessir 74/24; Kamer 54/2. 65

En‟âm 6/25; Enfâl 8/31. 66

Furkan 25/4. 67

Fussilet 41/26. 68

Ġsrâ 17/88; Bakara 2/23-24; Hûd 11/13; Yûnus 10/37-38. 69

GEZGĠN, Ali Galip, Kur‟ân‟da Hz. Peygamber‟e Yapılan Uyarılar, Rağbet Yayıları, Ġstanbul, 2005, s.189-

190.

Page 23: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

12

esir almak, hiçbir peygambere yaraĢmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah,

ahireti kazanmanızı ister. Allah güçlüdür, Hakîm‟dir. Eğer Allah‟ın daha önce verilmiĢ bir

hükmü olmasaydı aldığınız Ģey (fidye)den dolayı size büyük bir azap dokunurdu.” 70

Bu âyetlerin tefsiri ile ilgili olarak nakledilen bir rivayete göre Bedir SavaĢ‟ından

sonra bu âyetler inince Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir ile birlikte ağlamıĢtır. Zîrâ Rasûlullah

(s.a.v.), Hz. Ömer‟in esirlerin öldürülmesi önerisi yerine; Hz. Ebûbekir‟in önerisi olan fidye

karĢılığı serbest bırakmayı tercih etmiĢti. Bunun üzerine bir uyarı olarak bu âyetlerin indiği

anlatılır.71

Uyarının sebebi, ister fidye almak olsun ister savaĢ ya da savaĢ devam ederken esir ve

ganimet toplamaya giriĢmenin yanlıĢlığı olsun, bu davranıĢ yerilmiĢ olup Hz. Peygamber ve

müslümanlar uyarılmıĢtır. Burada konu ile ilgili önemli bir tespit de Peygamber (s.a.s.)‟in

uyarı âyetlerinden sonraki durumudur. Kendisine verilen ilâhî görevi ifâ edememe korkusu

onu üzmüĢtür. Nitekim uyarı âyetinden sonra Hz. Ebubekir‟le birlikte ağlamıĢtır.72

Eğer

Kur‟ân, kendisinin oluĢturduğu bir kitap olsa idi, O‟nun (s.a.v.)‟in hali nasıl açıklanabilir?

“ لكسللنأطلت ك للنقسنللطي له للند ل لل يسلكقس للظيطلضسق س /Allah, seni affetsin! Doğru

söyleyenler sana iyice belli olup yalancıları bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin

verdin?”73

Âyette Allah (c.c.), Tebük Seferi öncesinde, Hz. Peygamber‟in savaĢa katılmak

istemeyenleri iyice araĢtırmadan onlara izin vermesini, hatalı bir karar olarak

nitelendirmektedir. Belki de Efendimiz izin vermeseydi onlar yine de savaĢa

katılmayacaklardı. Ancak o zaman Hz. Peygamber‟in onlara verdiği iznin arkasına

sığınamayacaklardı ve dolayısıyla Müslümanları kandırmak için bahaneleri kalmayacaktı.

Ancak bu olmadı ve Hz. Peygamber inen âyetle bu kararından dolayı uyarılmıĢtır.

“ لل. هللضعكس ل لؼ ول. .أىلءق س كل ل ؾ غ. غف لقسلظ لظ لهليقؿل ث.أ فلتسللأه

ششلل.ض كظلل لل لل . ـ للهلليللءك أه لل. ؼ للكأ ل هلل لل للكل .فللت /Kendisine âmâ geldi diye

yüzünü ekĢitti ve döndü. Sen nereden bileceksin, belki o arınacaktı? Yahut, öğüt dinleyecek de

öğüt kendisine yarayacaktı. Kendisini yeterli görüp tenezzül etmeyene gelince; sen ona

70

Enfâl 8/67-68. 71

el-MÜSLĠM, Ebu‟l-Hüseyn Müslim b. Haccac (ö. 261/875), el-Câmiu‟s-Sahîh, Kitabu‟l- Cihâd ve‟s-Siyer, 58,

1763, Dâru‟l- Hadîs, Beyrut, 1991. 72

AHMED B. HANBEL (ö.241/855), el-Musned, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 1992, C. I, s. 30-31. 73

Tevbe 9/43.

Page 24: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

13

yöneliyorsun. Onun arınmamasından sen sorumlu değilsin. Fakat koĢarak sana gelen, saygı

duyarak gelmiĢken, sen onunla ilgilenmiyorsun.” 74

Hz. Peygamber (s.a.v.), müĢriklerin önde gelenleri ile büyük bir ümit ve azimle

Ġslâm‟ı teblîğ ettiği bir sırada, gözleri görmeyen Abdullah Ġbni Ümmü Mektûm: (ö.15/636)

“Ey Allah‟ın Rasûlü! Allah‟ın sana öğrettiğinden bana da öğret.” diye seslenince Hz.

Peygamber (s.a.v.)‟in müsait olmadığı bir anda kendisine yönelik bu tavrı yadırgayarak

suratını astı ve tebliğe devam etti. Allah Teâlâ onun bu tavrının hatalı olduğunu kendisine

yukarıdaki âyetlerle beyân etmiĢtir.75

Allah Rasûlü (s.a.v.)‟i uyaran yukarıdaki âyetlerin dıĢında, ona (s.a.v.) yönelik ilâhî bir

uyarı Ģekli daha vardır. AĢağıdaki âyetler bu uyarı Ģeklini ifade etmektedir:

“ أى س ل ػل حقسوول طسلكػل حقسذل ئسلل٠.إطق نهل كلغ يإسل ل كس ض ض ل كجلضسلك ن

Sana sebat vermemiĢ olsaydık ant olsun ki az da olsa onlara meyledecektin. ĠĢte o/ظلغق

zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karĢı kendine

hiçbir yardımcı bulamazdın.”76

“ ه فول ثتعؿس إىس نك ك كهيع إس لغهأؼ ؿ قسغ لضأ ه ظوكهيقس لؽإى

مقسنلفغي Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O‟nun/قس ل

verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiĢ olursun. Allah, seni insanlardan korur.

ġüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmeyecektir.”77

“ كيفوه قس س ه سوين سظه س غق ل ك س لدلؼي يأدض ننه /Eğer

(Peygamber) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuĢ olsaydı, mutlaka onu kudretimizle

yakalardık. Sonra da onun Ģah damarını mutlaka keserdik. Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip

ondan savamazdı.”78

“ بؼي لقسث ه /O, gaybın bilgilerini (vahyi sizden) esirgemez.” 79

Rasûlullah (s.a.s)‟in, gerek Ģahsî bazı içtihad ve yorumlarındaki yanılgılardan dolayı

ilâhî ikazla uyarılması ve gerekse sonraki âyet-i kerîmelerde de görüldüğü üzere nâzil olan

vahiylerin tümünü gizlemeden eksiksiz bir Ģekilde tebliğ etme sorumluluğunun kendisine

yüklenmesi ve bu hususta Ģiddetli ifadelerle uyarılması, uyarıların bir sahibinin olduğunu

74

Abese 80/1-10. 75

el-KURTUBÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed (ö. 671/1272), El-Câmi‟li Ahkâmi‟l-Kur‟ân, Müessesetü‟r-

Risale, Beyrut, 2006, C. XXII, s. 70-71; es-SÂBÛNÎ, Muhammed Ali, Safvetü‟t-Tefâsir, Çev. Sadreddin

GÜMÜġ -Nedim YIMAZ, Ensar NeĢriyat, Ġstanbul, 1995, C. VII, s. 216. 76

Ġsrâ 17/74-75. 77

Mâide 5/67. 78

Hâkka 69/44-47. 79

Tekvîr 81/24.

Page 25: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

14

göstermektedir ki o da Allah‟tır. Yukarıdaki âyet-i kerîmelerde kendisine yöneltilen ağır uyarı

ifadelerini, Hz. Peygamber‟in kendisinin uydurduğunu düĢünmek mümkün değildir:

“… ػللل حقسووللل طسلللكػللل حقسذللل .../…hayatın da ölümün de katmerli acılarını

tattırırdık...”,80

ظغق“ ل كجضسك ”.sonra bize karĢı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın/...ن 81

”.peygamberlik görevini yerine getirmemiĢ olursun /...فول ثتعؿس …“ 82

“ سوي سظه /mutlaka onu kudretimizle yakalardık.”83

,

“… كين قس ,”.sonra onun Ģah damarını mutlaka keserdik / س ه84

“ دؼي يأدض ”.hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı / فوهننه85

Eğer iddia edildiği gibi Kur‟ân-ı Kerîm, Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in kendisinin telif

ettiği bir kitap olsaydı Hz. Peygamber (s.a.v.), niçin hatalı olduğunu gösterip kendisini

uyarsın? Ardından tebliğ görevini tam ifâ etmemesi durumunda, kendisini söz konusu

âyetlerde geçen sert ifadelerle uyarsın? Bütün bu âyet-i kerîmeler iyi incelendiğinde Kur‟ân-ı

Kerîm‟in Hz. Peygamber (s.a.v.) ‟in kendisinin telif ettiği bir kitap olmasının mümkün

olmadığı görülecektir.

Bu arada, Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in Kur‟ân‟da, kiĢisel bazı içtihat ve yorumlarının

sonucunda yaptığı bir kısım hatalardan (zellelerden) dolayı uyarılmasını doğru anlamamız

gerekir. Denilebilir ki Hz. Peygamber (s.a.v.), vahye mazhar olduğu halde neden bir kısım

âyetleri anlarken Allah‟ın muradına uygun anlamadı? Bu soruya onun bir beĢerî yönünün de

olduğunu tespitten hareketle cevap vermemiz gerekir. Nitekim onun “zelle” olarak ifade

edilen bütün hataları, Kur‟ân‟da uyarılara konu olanlardan ibarettir ve onlar da vahiyle

düzeltilmiĢtir. Böylece ondan hatalı hiçbir bilgi ve davranıĢ bize intikal etmiĢ değildir. Bu

itibarla da o (s.a.v.) masumdur. Burada konudan uzaklaĢmamak için onun ilâhi ikaza muhatap

olduğu hata (zelle) örneklerinden birini daha incelemekle yetinilecektir. Müttefekun aleyh

olan (Ġmam Buharî ve Müslim‟in birlikte naklettiği) bir rivayette özetle Ģöyle denmektedir:

“Münafıkların önderi Abdullah b. Ubey ölmüĢtü. Nebî (s.a.v.), onu kendi elbisesiyle

kefenledi ve onun için af dilemek ve cenaze namazını kılmak istedi. Bunun üzerine Hz.

Ömer (r.a.), ona (s.a.v.): „Rabb‟in sana yasakladığı halde onun üzerinde namaz mı

80

Ġsrâ 17/75. 81

Ġsrâ 17/75. 82

Mâide 5/67. 83

Hâkka 69/45. 84

Hâkka 69/46. 85

Hâkka 69/47.

Page 26: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

15

kılacaksın? sorusuna „Rabbim beni muhayyer bıraktı‟ cevabını verdi ve Ģu âyeti

okudu:„Onlar için ister bağıĢlanma dile, ister dileme (fark etmez.) Onlar için yetmiĢ kez

bağıĢlanma dilesen de Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resûlü‟nü

inkâr etmiĢ olmaları sebebiyledir. Allah, fâsık topluluğu doğru yola iletmez.‟ ve namazını

kılmaya baĢladı. Bunun üzerine Ģu âyet indi: نهم هم كفروا "ولا تصل على أحد م ات أبدا ولا تقم على قبره إن م

اقو ا ام اوه ومااتوا و Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin baĢında بااه ور

durma. Çünkü onlar Allah‟ı ve Resûlü‟nü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler.‟86

Bunun

üzerine Hz. Peygamber namaz kılmayı bıraktı.”87

Allah Rasûlü‟nün, âyetlerin nüzûlüne sebep olan bütün yanılgılarından hemen

vazgeçmesi de dikkat çekicidir. O kendisinden hiçbir hata/yanılgı sadır olmayan bir

peygamber değildi. Hristiyanların Hz. Ġsa‟ya ulûhiyyet isnad ettikleri gibi müslümanlar da

onu Allah‟ın elçisi olma vasfından uzaklaĢtırabilirlerdi.88

Hz. Peygamber‟in Kendisini uyaran

bu âyetleri nimet bilerek, onlara hemen tabi olması da onun Kur‟ân‟ı Ģekillendiren bir kimse

değil; aksine Kur‟ân‟ın Ģekillendirdiği bir peygamber olduğunun kanıtıdır.

4. Vahyin Geciktiği Durumlarda Hz. Peygamber’in Sıkıntıya DüĢmesi

Kur‟ân-ı Kerîm‟in ilâhî kaynaklı bir kitap oluĢunun kanıtlarından biri de Hz.

Peygamber‟in vahye Ģiddetle ihtiyaç duyduğu bazı durumlarda vahyin gecikmesiyle

bilgi/haber bekleyenler karĢısında yaĢadığı sıkıntıdır. Bu konu üç ayrı örnek üzerinde

açıklanmaya çalıĢılacaktır.

a. Medine’deki Yahûdî Din Adamlarının Soruları

Ġbni Abbas‟tan rivayet olunduğuna göre KureyĢliler, aralarında seçtikleri Nadr bin

Haris ve Utbe bin Ebi Muayd‟ı Medine‟deki Yahûdî âlimlerine gönderirken onlara Ģöyle dedi:

“(Yahûdî âlimlerine) Muhammed‟i sorup sıfatını tavsif edin ve onlara, O‟nun kendilerinin

ısrarla kitap ehli olduğu, kendilerinden olmayan peygamberlerin ilmi bulunduğu yolundaki

sözünü de haber verin.” derler. Daha sonra bu iki kiĢi Medine‟ye gider ve orada yaĢayan

Yahûdî âlimlerine Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in durumunu anlattıktan sonra Rasûlullah‟ın bazı

sözlerini naklederek: “Siz Tevrat ehlisiniz. Biz buraya, adamımızın durumunun ne olduğunu

86

Tevbe 9/84. 87

el-BUHÂRÎ, Muhammed Ġbni Ġsmâil (ö.256/870), el-Câmiu‟s-Sahîh, Kitabu‟t-Tefsîri‟l-Kur‟ân, 12, Dâru Ġbni

Kesîr, Beyrut, 2002; el-MÜSLĠM, Kitabu Fedâili‟s-Sahabe, 2400. 88

GEZGĠN, Ali Galip, a.g.e., s. 226.

Page 27: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

16

bize bildirmeniz için geldik.” derler. Bunun üzerine Yahûdîler: “O‟na Ģu üç Ģeyi sorun. Cevap

verirse, bilin ki o Allah tarafından gönderilmiĢ bir peygamberdir. Cevap veremezse o zaman

yalancının biridir. Artık onun hakkında kararınızı siz verin, ona kaybolan gençleri (Ashâb-ı

Kehf) sorun, onların durumu neydi? Çünkü onların çok ĢaĢılacak bir durumları vardı. O‟na

arzın doğusuna ve batısına ulaĢan gezgin adamı (Zülkarneyn) sorun, onun haberi neydi?

Nihâyet O‟na rûhu ve onun ne olduğunu sorun.” diye karĢılık verdiler. Yahûdîlerden bu

soruları alan Nadr bin Haris ile Utbe bin Muayd, Mekke‟ye geri dönerek KureyĢlilere:

“Muhammed ile aranızdaki problemi kesin olarak halledecek delilleri size getirdik.” derler ve

hemen Hz Peygamber‟in huzuruna gelerek ona bu üç soruyu sorarlar. Hz Peygamber ise

“sorulara yarın cevap vereceğim” diye karĢılık verince onlar da oradan ayrılırlar. Hz.

Peygamber (s.a.v.), 15 gece beklemesine rağmen, Allah‟ın ona herhangi bir vahiy

indirmemesi üzerine Mekkelilerin, “Bize yarın diye söz vermiĢti. Ama üzerinden 15 gece

geçti.” diye Ģehirde yaygara koparmalarına ve bu konuda bir vahyin gelmemesine Hz.

Peygamber çok üzülür. Ancak bir süre sonra Ģu âyet-i kerîme nazil oldu: “Hiçbir Ģey için

„bunu yarın yapacağım‟ deme, „ Allah dilerse yaparım‟ de.” 89

Birçok Tefsir ve Ġslâm tarihi kaynağında nakledilen bu meĢhur diyalogda, Hz.

Peygamber‟in söz konusu sorulara uzun süre cevap verememesi nasıl açıklanabilir? Ġddia

edildiği gibi Kur‟ân-ı Kerîm onun oluĢturduğu bir kitap olsaydı bu kadar beklemesine gerek

kalmazdı ve kısa sürede cevap verebilirdi. Ayrıca rûhun mahiyeti ile ilgili soruya âyetin

verdiği cevap, “سلل٠ ليقس للنإ هلأكل نه حهيأهغع قسغ حس يقسغ سك ـ /Sana rûh hakkında

soru soruyorlar. De ki: Rûh, Rabbimin bileceği bir Ģeydir. Size pek az ilim verilmiĢtir.”90

Ģeklinde oldukça kısa bir cevap olmuĢtur. Kur‟ân, iddia edildiği gibi Hz. Peygamber

(s.a.v.)‟în kendisinin telif ettiği bir kitap olsaydı bu kadar kısa bir cevap için onun bu kadar

süre beklemesine gerek olmazdı.

b. Ġfk Hâdisesi

Ġfk, “insana, yalan ve iftira olarak ulaĢan Ģeyler anlamına” gelir.91

Rasûlullah‟ın eĢi

Hz. ÂiĢe validemize açık bir iftira atıldığı için Kur‟ân‟da bu Ģekilde ifadesini bulmuĢtur.

Peygamber Efendimiz, Benu‟l-Mustalik Gazvesi ya da ondan önceki bir baĢka savaĢta, eĢi Hz.

89

es-SUYÛTÎ, Celâluddîn Abdurrahmân b. Ebî Bekr (ö. 911/1505), ed-Dürrü‟l-Mensûr fi‟t-Tefsîri bi‟l- Me‟sûr,

Daru‟l-Fikr, Lübnan, 1911, C. V, s. 331-332. 90

Ġsrâ 17/85. 91

ez-ZEMAHġERÎ, Ebu‟l-Kâsım Carullah Mahmud b. Ömer (ö. 538/1144), Tefsîru‟l-KeĢĢaf an Hakâiki‟t-Tenzîl

ve Uyûni‟l-Ekâvîl fî Vucûhi‟t-Te‟vîl, Mısır, 1966, C.III, s. 52.

Page 28: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

17

ÂiĢe validemizi de yanına almıĢtı. Hz ÂiĢe, devenin üzerindeki hevdeçte92

yolculuk yapmıĢtı.

Bir mola yerinde Hz. ÂiĢe vâlidemiz, tabiî bir ihtiyaç için habersizce hevdecten ayrılmıĢtı.

Döndükten sonra boynundaki gerdanlığını düĢürdüğünü fark etmiĢ ve gerdanlığı almak için

mola yerinden ayrılmıĢtı. Döndükten sonra ordunun mola yerinden ayrıldığını görmüĢ ve bir

müddet sonra kervan, hevdecin içinde Hz. ÂiĢe‟nin olmadığını fark etmiĢti. Hz. AiĢe mola

yerinde onların geliĢini beklerken, onu, uykusunun ağırlığı ile bilinen ve mola yerinde uyuya

kalmıĢ olan Safvân b. Mu‟attal Sülemî ez-Zevkânî adındaki sahabe görmüĢ, onu devesine

bindirerek kervana yetiĢtirmiĢti. Bu arada bazı fitneciler boĢ durmamıĢlardı. Onların arkadan

gelip orduya yetiĢmelerini yanlıĢ yorumlayan Abdullah b. Ubey b. Selûl gibi bazı iftiracılar,

bu konuyu istismar ederek iftirada bulunmuĢlardı. Hz. Peygamber bu durumdan oldukça

etkilenmiĢ ve çok üzülmüĢtü. Ancak o, bu sıkıntılı duruma rağmen vahyin gelmesini beklemiĢ

ve ancak 40 gün sonra Nûr Sûresi‟nin 11. ve 12. âyet-i kerîmeleri nâzil olmuĢtur.93

“ قهلغ س نلنسنل لغا س ل قس نن ـ هغ كذ نن ه ظ ا فك ق قس ظي لبإى ـ لق نه ل لنه هليق

غ س قس ظك . ظنا ا ظق نس ه ه ليا لظقإفلكا سلسق لغق نس ل ـ هل قسو هلى قسو إطؿو وزلي س

/(Peygamber‟in eĢi hakkında) o yalanı uyduranlar içinizden bir gürûhtur. Bunu kendiniz için

kötü sanmayın, o sizin için hayırlı olmuĢtur. O kimselerden her birine kazandığı günah

karĢılığı ceza vardır; içlerinden elebaĢılık yapana ise büyük azap vardır. Onu iĢittiğiniz

zaman, erkek kadın müminlerin, kendiliklerinden hüsnü zanda bulunup da: „Bu apaçık bir

iftiradır‟ demeleri gerekmez miydi?”94

Kur‟ân‟ın, Hz. Peygamber‟in kendisinin meydana getirdiği bir kitap olduğu iddiası

doğru olsaydı onun 40 gün boyunca eĢi iftiraya uğradığı halde beklemesine gerek yoktu.

Yukarıda konu ile ilgili âyete benzer ifadelerle bir açıklama ile karĢılık verebilirdi. Böylece

bu sıkıntılı durumdan kurtulup iftiracıları bir an önce susturmuĢ olurdu. Ancak O (s.a.v.),

büyük bir sabırla bu konudaki ilâhî hükmü beklemiĢtir. Hz. Peygamber‟in 40 gün bu ilâhî

hükmü beklemesi, onun ancak vahiyle ile hareket ettiğinin, her konuda olduğu gibi bu konuda

da hevâ ve hevesiyle hareket etmediğinin ve Kur‟ân‟ın, Peygamber Efendimiz‟e gönderilen

ilâhî bir kelâm olduğunun kanıtıdır.

92

Hevdeç (صج/قصج), kadınların binmesi için değneklerden yapıldıktan sonra üstü ahĢapla örtülen kubbeli ve

kubbesiz mahfel. ( ĠBNĠ MANZÛR (ö. 711/1311), Lisânu‟l-Arab, Beyrut, 1994, s. 4360). 93

FAYDA, Mustafa, Ġfk Hadisesi, DĠA, Ġstanbul, 2000, C. 21, s. 507-509. 94

Nûr 24/11-12.

Page 29: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

18

c. Kıblenin DeğiĢtirilmesi

Kur‟ân- ı Kerîm‟de, hicretten önce inen bazı âyet-i kerîmelerde, Mescid-i Aksâ‟nın,

سل“ ”çevresi mübarek kılınan/قس ظع د95

ؿل “ ”mukaddes toprak/قععقسو ض 96

, “ أطلض ,iyi/ ه ل

güzel bir yer”97

olarak ifade edilmiĢtir. Oranın Ġsrâ ve Mi‟râç yurdu olması gibi birçok

sebeple hicretten önce iki üç yıl boyunca Rasûlullah‟ın hem Kâbe‟ye hem de Kudüs‟e aynı

anda yönelerek namaz kıldığı ile ilgili farklı rivâyetler bulunmaktadır. Hicretten sonra da on

altı veya on yedi ay bu Ģekilde namaz kılmaya devam ettikten sonra ancak Kâbe‟ye

dönmüĢtür.98

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), hicretten sonra da 16-17 ay boyunca Küdüs‟e yönelerek

namaz kıldığı belirtilen Berâ bin Âzib‟in rivâyetine göre Yahûdiler: “Muhammed ve ashabı,

biz gösterinceye kadar kıblelerinin neresi olduğunu bile bilmiyorlardı!” dediler ve

Peygamber (a.s.) ile alay ederek ortalığı karıĢtırmaya baĢladılar. Bu durumdan rahatsız olan

Efendimiz, müslümanlara Allah‟ın bir ikrâmı olarak kıblenin değiĢtirilmesi için dua etmeye

baĢladı. Hicretten 17 ay sonra kıblenin Kâbe‟ye doğru çevrildiğini bildiren âyet nâzil oldu:99

“ جضقسذغ ـ كه غقسو ف كس ل كغػ س وءفل ـ كفقس سلقسضغك لب ثهل ل نف د قم

ننهلل غ لل /(Ey Rasûlüm! Vahyin gelmesi için) yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu

görüyoruz. Bunun için seni, râzı olacağın bir kıbleye çevireceğiz. ġimdi, yüzünü Mescid-i

Haram tarafına çevir. Ey Müminler! Siz de her nerede olursanız yüzünüzü namazlarda o

mescit tarafına çevirin!”100

Ġlk kıble Mescid-i Aksâ ve mevcut kıble Kâbe, aslında insana aynı sorumlulukları

yüklemektedir. Medine Yahûdileri‟nin:“Muhammed ve ashabı, biz gösterinceye kadar

kıblelerinin neresi olduğunu bile bilmiyorlardı!”101

gibi sözlerle Efendimiz (s.a.v.) ile alay

etmeleri ve fitne çıkarma çabaları, Ġsrâiloğulları‟ndan önderliğin alınması ile ilgilidir. Kur‟ân-

Kerîm, bu durumun sebebi olarak; onların sorumluluklarını yerine getirmeyip gönderilen ilahi

emirlere sâdık kalmamalarından kaynaklandığını ifade etmektedir:“Yüzünüzü doğuya ve

batıya çevirmeniz, erdemlilik değildir. Asıl iyi kiĢi odur ki Allah‟a, ahiret gününe, meleklere

inanır. Sevgi duymasına karĢın malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmıĢlara,

95

Ġsrâ 17/1. 96

Mâide 5/21. 97

Yûnus 10/93. 98

el-BUHARÎ, Ġman, 30. 99

el-BUHÂRÎ, Salât, 31, Tefsîr, 18; MÜSLĠM, Mesâcid, 11,12. 100

Bakara 2/144. 101

el-KURTUBÎ, a.g.e., C. I, s. 420.

Page 30: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

19

yardım isteyenlere ve kölelerin özgürleĢtirilmesi uğrunda harcar, namazını dosdoğru kılar,

zekâtını verir. Bir de söz verdiği zaman sözünde duranlar; hele o sıkıntı, hastalık ve savaĢ

zamanlarında sabredenler var ya, iĢte doğru sözlü olanlar onlardır, korunanlar da yine

onlardır.”102

Efendimiz (s.a.v.), müslümanların, Mescid-i Aksâ‟ya yönelerek namaz kılmaları

üzerinden yürütülen bu kötü propagandadan dolayı çok üzülmüĢ ve kıblenin değiĢmesi için

dua etmiĢtir: “ للوء... ـ للكفللقس yüzünü göğe (Ey Rasûlüm! Vahyin gelmesi için)/ سللضللغك لللب

doğru çevirip durduğunu görüyoruz…”103

âyetinde geçen “.للوء ـ للكفللقس yüzünü / ...ك لللب

göğe doğru çevirip durduğunu” ifâdesi, Efendimiz‟in bu duasındaki yakarıĢı ve iĢtiyakı hak-

kında bize yeterince fikir vermektedir. Allah Rasûlü‟nün, vahye bir müdâhelesi mümkün

olabilse idi bu kadar çok istediği bir Ģeyi, dualarla istemek yerine kendisi ilâve edebilirdi.

Ama o (s.a.v.), Allah‟ın elçisidir ve ancak vahiyle hareket etmiĢtir. Zîrâ o, Kur‟ân‟ın kaynağı

değil; Kur‟ân‟ı insanlara ulaĢtıran bir elçidir.

Burada Ģunu da belirtmemiz gerekir ki Yahûdîler, daha önce müslümanların Mescid-i

Aksâ‟ya yönelerek namaz kılmalarını alay ve hakaret konusu yaparken kıblenin değiĢmesi ile

bu defa “Bu müslümanları, daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren sebep nedir?...”104

dediler. Bunun üzerine Allah (c.c.), “ De ki: Doğu da Batı da Allah‟ındır. O dilediğini doğru

yola iletir.” 105

âyet-i kerîmeseni indirmiĢtir.106

5. Bir Âyet Gelinceye Kadar Beklemesi

Hz. Peygamber‟in (s.a.v.), inen bazı âyetlerde geçen kelimelerdeki mücmellik,107

(kapalılık) ya da bazı âyetlerin mânâlarındaki müĢkillik108

sebebiyle sahabenin anlamakta

zorlandığı âyetler hakkında bir müddet açıklama yapmaktan kaçındığı bilinmektedir.109

O

102

Bakara 2/177. 103

Bakara 2/144. 104

Bakara 2/142. 105

Bakara 2/142. 106

el-BUHÂRÎ, salât, 31. 107

Mücmel, Kur‟ân-ı Kerîm‟de kendisiyle neyin kastedildiği anlaĢılamayan kelimelerdir. Kur‟an-ı Kerîm‟de bir

kelimenin; zikredildiği bağlamda iki farklı anlamda kullanılabilmesi (müĢterek), birlikte kullanıldığı

unsurlardan birinin mahzuf olması, zamirinin merciindeki farklılık, atıf veya istinaf ihtimali, garip olması, az

kullanır olması, takdim ve te‟hiri, harfleri değiĢerek dönüĢmesi ve sözü bir cümleye bağlamak için tekrar

etmesi mücmelliğin oluĢmasına sebep olan etkenlerdir. (es-SUYÛTÎ, el-Ġtkân fî Ulûmi‟l-Kur‟ân, Çev. Sakıp

YILDIZ-Hüseyin Avni Çelik, Hikmet NeĢriyat, Ġstanbul, 1987, C. II, s. 49). 108

“Kur‟an âyetleri arasında ilk bakıĢta var olduğu sanılan ihtilâf ve tenâkuz durumu.” (es-SUYÛTÎ, el-Ġtkân fî

Ulûmi‟l-Kur‟ân, C. II, s. 71). 109

Bu duruma örnek iki âyet: Bakara 2/190; Bakara 2/284.

Page 31: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

20

(s.a.v.), bu tür âyetleri ancak onları açıklayan (tefsir eden) baĢka âyet/âyetler indikten sonra

açıklamıĢtır. Bu duruma iki örnek vermekle yetineceğiz.

a. Bakara Sûresi’nin 284. Âyet-i Kerîmesi

Hz. Peygamber‟in; ashâb-ı kirâmın, Bakara 284. âyetindeki müĢkillikle ilgili sorularına

hemen cevap verememesi ve bir süre ilahî bir izah beklemesi, onun Kur‟ân‟ı telif etmediğinin

kanıtlarından biridir.

“ إىك ضقهفأ هفقعع وق ـ هفقس لل لظ هفث غسويشء كش ذؿ نن ننأ ـ

سلضغا ء هل ل ل ه Göklerdeki her Ģey, yerdeki her Ģey Allah‟ındır. Ġçinizdekini açığa/ هيشء

vursanız da gizleseniz de Allah sizi onunla sorguya çeker de dilediğini bağıĢlar, dilediğine

azap eder. Allah‟ın gücü her Ģeye hakkıyla yeter.”110

Bu âyet nazil olunca Allah‟ın emirlerine uyma ve yasaklarından sakınma konusundaki

titizlikleri ile bilinen müslümanlar, iradeleri dıĢında içlerinden geçirdikleri her duygu ve

düĢünceleri sebebiyle günah iĢlediklerini ve bu yüzden azâb göreceklerini düĢünmüĢlerdi. Bu

düĢüncelerle ağlayarak, Rasûlullah (s.a.v.)‟e gelip ona bu konudaki güçsüzlüklerini ifade

ettiler.111

Bunun için aĢağıdaki âyet nazil oldu ve böylece konu açıklığa kavuĢturulmuĢ,

endiĢe içindeki müslümanlar rahatlamıĢtır:

“ قسظإى ك ـ تع هق ل ـ ت ه س ؿ إ ـ نلحه كذو أس ع أ ـ

ك ل لقس ظيهيس لع إطغق ودول ل ل قعدول ألته قغ لغسل ل لح ق للهلؽسل سلل ذو

مقسنلفغي للقس ل Allah kiĢiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler, kazandığı iyilik/فظلغ

lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi

sorumlu tutma. Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme.

Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği Ģeyi taĢıtma, bizi affet, bizi bağıĢla, bize acı. Sen

Mevlâmızsın, kâfirlere karĢı bize yardım et.”112

Sahâbenin bu endiĢeleri, onların Hz. Peygamber ile bu konudaki diyalogları ve

sahabeyi endiĢelendiren âyetin anlam çerçevesini çizen açıklayıcı âyet ve konuyla ilgili süreç,

hadis kitaplarında da nakledilmiĢtir. Buna göre inen ilk âyetle ashab-ı kiram, uygulamaya

dönüĢmeyen sadece içlerinden geçen tüm düĢündüklerinden sorumlu tutulacaklarını sandılar,

telaĢ içinde Hz. Peygamber‟e gelerek namaz, oruç, zekât ve cihad gibi emirleri yerine

getirdiklerini, ancak içlerinden geçen düĢüncelere engel olamadıklarını ifade ettiler.

110

Bakara 2/284. 111

TĠRMĠZĠ, Tefsîr, 3, 1990, 1991, 1992. 112

Bakara 2/286.

Page 32: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

21

Peygamber Efendimiz onlara ehl-i kitabın söylediği Ģekilde “iĢittik ve isyân ettik” yerine

“iĢittik ve itaat ettik ey rabbimiz. Bizi bağıĢlamanı dileriz, dönüĢümüz ancak sanadır”

demelerini öğütledi. Onların bu yöndeki duaları kabul oldu ve gelen âyet, konuyu

kavramalarını sağladı ve böylece Allah (c.c.) onların îmanlarını güçlendirdi: “ لإ ـ نللحه

... ؿل / Allah kimseyi gücünün yetmeyeceği Ģeyden sorumlu tutmaz…” ifadesi ile baĢlayan

Bakara Sûresi‟nin 286. âyeti-i kerîmesi indi.113

Bu konu ile ilgi bir hadîs-i kutsî de olumsuz düĢüncelerin günah olarak

yazılmayacağını göstermektedir: “Allah Teâlâ meleklere Ģöyle buyurur: Kulum bir kötülük

yapmayı gönlünden geçirirse onu yapmadıkça kötülük olarak yazmayın. Eğer onu yaparsa o

zaman bir kötülük olarak yazın, Eğer kulum benim rızam için o kötülüğü yapmaktan

vazgeçerse bunu onun için bir iyilik olarak yazın. ġâyet bir iyilik yapmayı gönlünden geçirir

de yapamazsa siz onu bir iyilik olarak yazın. Eğer onu yaparsa o zaman on mislinden 700

misline kadar iyilik olarak yazın.”114

Bakara Sûresi 284. âyetini ve âyetin anlam çerçevesini açıklayan birçok âyet-i kerime

vardır:

“ هلي ظ هفقععث غسويشء ق و ـ هفقس لل دلنا ع هغ لعا Göklerdeki her / شلء

Ģey ve yerdeki her Ģey Allah‟ındır. O, dilediğini bağıĢlar, dilediğine azab eder. Allah, çok

bağıĢlayandır, çok merhamet edendir”.115

“ أد ءه قس ظعذيأ ص سستقس يسل.ث لغسوليشلء و ه أ نشغا ننظنن فلن ظ س

هي ظ قسوظلغ ل إس ول هل قعع ق لو ـ هللكقس لل شلء /(Bir de) Yahûdîler ve Hıristiyanlar,

„Biz Allah‟ın oğulları ve sevgili kullarıyız‟ dediler. De ki: „Öyleyse (Allah) size neden

günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O‟nun yarattıklarından bir beĢersiniz.‟

(Allah) dilediğini bağıĢlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında

bulunanların da hükümranlığı Allah‟ındır. DönüĢ de ancak O‟nadır.”116

ك ل لى“ ل إس غدنهليشلء هيشء O, dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet/ ظ

eder. Ancak O‟na döndürüleceksiniz”.117

دول“ غ لعقع لىه هيشء ظ ععث غسويشء ق ق و ـ هلكقس لل /Göklerin ve yerin

hükümranlığı Allah‟ındır. O, dilediğini bağıĢlar, dilediğine ceza verir. Allah, çok

bağıĢlayandır, çok merhamet edendir.”118

113

MÜSLĠM, Ġman, 199, 200; TĠRMĠZĠ, Tefsîr, 3,1990, 1991, 1992. 114

el-BUHÂRÎ, Tevhîd, 35; MÜSLĠM, Ġman, 203, 204. 115

Âl-i Ġmrân 3/129. 116

Mâide 5/18. 117

Ankebût 29/21.

Page 33: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

22

Bu âyetlerden anlaĢılan Ģudur ki Allah Teâlâ, azabı hak etmiĢ kimselerden dilediğini

affeder, dilediğine azâp eder. O‟nun dilediğini cezalandırması, adâlet dairesinde olup belli

ölçüleri olan bir cezalandırmadır. Çünkü O (c.c.), hiçbir kuluna zerre kadar haksızlık etmez ve

herkese kazandığını tam olarak veren ve hatta onun yaptığı iyilikleri kat kat arttırandır.119

لنظلولى“ ل ت ـ ل لؾ ه ف ك إسهن هكغ ىف قك ق /Öyle bir günden sakının

ki o gün hepiniz Allah‟a döndürülüp götürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı amellerin

karĢılığı verilecek ve onlara asla haksızlık yapılmayacaktır.”120

“ لل ؼلل ـ إىكللكد طع لل هظلللنه ظوللإى للأللغق هلليس ض لل / ġüphesiz Allah (hiç

kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat

arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.”121

نظلولى“ ل ـ قس لؽأ سنلي ئ هظللنقس لؽهل ġüphesiz Allah, insanlara hiçbir Ģekilde/إى

zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler.”122

“ ظققسن ل ه سى ف ف غقسوجغهيهش يهو قسن ػ لغ ثلصعطلثغ

ظللللنعلللكأدلللضق وللللقدػلللغق لللضقهللل أدظللل Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın/إ

içindekilerden korkuya kapılmıĢ görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük

hiçbir Ģey bırakmadan hepsini sayıp dökmüĢ!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karĢılarında

bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”123

Burada iyi anlaĢılması gereken bir nokta da Allah‟ın azap etmesi adâlete dayanınır ve

O‟nun affetmesi ise kuluna bir ihsanıdır. O‟nun affetmesi de azap etmesi de kendisi için bir

zorunluluk olarak anlaĢılamaz, tersine ikisini de küllî iradesiyle yapar. Kur‟ân-ı Kerim‟in

birçok âyetinde Allah (c.c.)‟nun iradesini sıkça vugulaması, bu konunun doğru anlaĢılmasını

sağlamak içindir. Burada tamamen keyfî bir durumdan söz edilemez. Ancak Allah (c.c.),

affetme ve azaplandırmada, mutlak yetki sahibidir. Bu yetkisi, O‟nun kimin neyi hakketiğini

en iyi bilmesine dayanmaktadır.124

Bu örnekte de açıkça görülmektedir ki Hz. Peygamber (s.a.v.), sahabenin, Bakara

Sûresi 284. âyetini anlamadaki problemlerini hemen çözememiĢtir. O, yukarıda zikredilen

açıklayıcı âyetler indikten sonra ancak söz konusu âyet-i kerîmeyi açıklayabilmiĢtir. Bu

durum, sahabenin anlamada zorlandığı ya da anlayamadığı bir âyeti anlatma konusunda keyfî

118

Fetih 48/14. 119

YAZIR, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur‟ân Dili, Azim Dağıtım, Ġstanbul, 1992, C. II, s. 268. 120

Bakara 2/281. 121

Nisâ 4/40. 122

Yûnus 10/44. 123

Kehf 18/49. 124

YAZIR, a.g.e., C. II, s. 269.

Page 34: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

23

davranmadığını göstermektedir. Bu da Kur‟ân-ı Kerîm‟ın bir beĢer olan Hz. Peygamber‟in

meydana getirdiği bir kitap olmadığının kanıtlarından biridir.

b. Hudeybiye AntlaĢmasındaki Tavrı

Hz. Peygamber, hicrî 6. yıl Zilkâde ayında, KureyĢlilerle barıĢcıl iliĢkiler kurmak ve

umre yapmak üzere 1400-1500 kiĢilik bir gurupla yola çıkmıĢtı. Bu amaçlarının bir iĢareti

etmek üzere ashabın üzerinde sadece yol kılıcı vardı. Böylece geçmiĢteki husûmetlerin

unutulması ve bölgeye barıĢ havasının hâkim olması sağlanacaktı. Ancak Mekke yakınlarına

geldiklerinde Mekkelilerin bu düĢünceden uzak olduklarını ve düĢmanca tavırlarını

sürdürdüklerini öğrendiler. Hz. Peygamber, beraberindeki ashâbıyla Hudeybiye denilen yerde

yapmak istedikleri bu umre ve hâkim kılmak istedikleri barıĢ arzularını, sürdürdürülen

diplamatik iliĢkilerle bir antlaĢmayla sonuçlandırmıĢtı. Ġslâm tarihine Hudeybiye AntlaĢması

olarak geçen bu anlaĢmada alınan kararların ilk bakıĢta müslümanların aleyhine görünmesi,

baĢta Hz. Ömer (r.a.) olmak üzere ashâb-ı kiramı ümitsizliğe sevketmiĢti. Ashâbın çoğunluğu

Mekke‟ye ve Kâbe‟ye bu kadar yaklaĢmıĢken umre yapmadan Medîne‟ye dönmeyi

kabullenemiyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in, “Kalkın, kurbanlarınızı kesin, ardından tıraĢ

olun.” Ģeklindeki davetini üç kez tekrarlamasına rağmen kafileden bu emre uyan çıkmadı.

Ümm-ü Seleme validemizin tavsiyesi ile Efendimiz‟in ortaya çıkarak kurbanını kesmesi, tıraĢ

için berberini çağırması, ashabı etkilemiĢ ve böylece müslümanlar; bu geçici itiraz, belirsizlik

ve kararsızlıktan kurtulmuĢlardır.125

Hudeybiye anlaĢmasından önce savaĢla ilgili inen medenî âyetlere baktığımızda,

nerede olursa olsun, müslümanlara savaĢ açanlara karĢı savaĢma izninin verildiğini

görüyoruz.

“ قسو للضي هذللب ك للضقإى هقس للظي للكلنن سللكلقفللؿلل /Sizinle savaĢanlara karĢı

Allah yolunda siz de savaĢın. Ancak aĢırı gitmeyin. Çünkü Allah aĢırı gidenleri sevmez.” 126

Bu ve benzeri âyetlerde, müslümanlara savaĢ açanlara karĢı savaĢma izni verilmesine

rağmen Hz. Peygamber‟in görünürde bu kadar ağır Ģartlar taĢıyan bir anlaĢmayı kabul etmesi,

anlaĢılması zor bir karardır. O‟nun barıĢta ısrar etmesi, Ġslam‟ın bir barıĢ dini olması ve barıĢ

ortamında insanlara ulaĢmanın daha kolay olduğuna olan inancı idi. Zîrâ bundan önceki bütün

125

TABERÎ, Muhammed bin Cerîr (ö. 310/922), Câmiu‟l-Beyân an Te‟vîli Âyi‟l-Kur‟ân, Müessesetü‟r-Risâle,

Beyrut, 1993, C. VII, s. 56-63; ĠZZEDDĠN EBU‟L-HASAN, Ali b. Muhammed, (ö.630/1233), el-Kâmil fi‟t-

Tarih, Dâru‟l-Kitabi‟l-Arabî, Beyrut, 2012, C. II, s. 85-86. 126

Bakara 2/190.

Page 35: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

24

savaĢlarda o, sonuna kadar hep barıĢı denemiĢ ancak müĢriklerin geri adım atmaması

sebebiyle savaĢ kaçınılmaz olmuĢtu.

Efendimiz (s.a.v.), yukarıda zikrettiğimiz Bakara 190. âyeti ve konu ile ilgili daha

önce nâzil olan âyeti kerîmeleri, barıĢ giriĢimleri için engel görmüyordu. Ancak Sahâbe-i

Kirâm, onun bu konudaki ısrarını da anlamakta zorlanmıĢtı. Ashap, îtiraz ederek ve

kararsızlıklarını ortaya koyarak tepki göstermiĢlerdi. Nihâyet bu belirsizlik, ashâbın Hz.

Peygamber‟in çizgisine gelmesiyle sonuçlanmıĢtır. Fakat bu konuda Kur‟ân‟a konu olacak bir

vahiy (vahy-i metluv) de inmemiĢ olmalı ki Efendimizin Hz. Ömer‟e cevaben: “Muhakkak ki

ben Allah‟ın resûlüyüm, kesinlikle O‟nun emrine isyân etmem. O, benim yardımcımdır.”127

ifâdesine rağmen ashâp, anlaĢma kararını kabul etmiĢ ancak buruk bir Ģekilde Medine‟ye

doğru yol almaya baĢlamıĢtı. DönüĢ yolunda Efendimiz‟in savaĢla ilgili âyetleri anlamadaki

kararlığı ve anlaĢma yapmadaki haklılığını teyit eden âyet-i kerîmeler indi. 128

“ لن س ض ـ قس نفلؼ ف لنهفسلل جغ هيإط ككذتقسش يقسو ه نف ذلعػ أل ن لل

ġüphesiz Allah o ağacın altında, sana biat eden müminlerden razı oldu. Kalplerinde/ سغ ل

olanı bildi. Ve onlara huzur ve sükûnet bahĢetti. Ve onları yakın bir fetih ile

mükâfatlandırdı.” 129

Burada tespit edilmesi gereken nokta Ģudur ki bu âyetler, Hudeybiye AntlaĢması‟ndan

önce Medine‟de savaĢla ilgili inen âyetlerin çerçevesini geniĢleterek söz konusu âyetlerin

daha iyi/doğru anlaĢılmasını sağlamıĢtır. Hz. Peygamber (s.a.v.), Hudeybiye‟de savaĢla ilgili

bu âyetlerin izahını yapmaktan kaçındığı anlaĢılmaktadır. Fetih Sûresi‟ndeki açıklayıcı bu

âyetler inince de mesele (Hudeybiye AnlaĢma ve ilgili tartıĢma) açıklığa kavuĢmuĢtur.

Böylece savaĢla ilgili âyetlerden ne anlaĢılması gerektiği vahiyle açıklanmıĢtır. Nâzil olan bu

açıklayıcı âyetler ve sonrasındaki geliĢmeler, Hudeybiye AntlaĢması‟nın sonucunda oluĢan

barıĢ ortamı, Ġslâm davetinin önünü açmıĢ ve müslümanları zafere götüren önemli bir etken

olmuĢtur.130

Hz. Peygamber‟in, Hudeybiye AnlaĢması sonrasında otaya çıkan tartıĢmalardaki bu

tavrı, onu Kur‟ân‟ın müellifi olmadığının delillerinden biridir. Ġddia edildiği üzere eğer o

(s.a.v.) Kur‟ân‟ın kaynağı olsaydı, baĢka bir ifade ile Kur‟ân‟ı meydana getirme imkânına

sahip olsaydı konuyla ilgili yukarıdaki âyet-i kerîmeleri (Feth 48/24-27), Hudeybiye

127

el-BUHÂRÎ, Kitabu‟Ģ-ġurût, 2731. 128

Fetih 48/1-5; Fetih 48/24-27. 129

Fetih 48/18. 130

ĠBNĠ HĠġAM, Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. HiĢâm b. Eyyûb el-Himyerî el-Meâfirî el-Basrî el-

Mısrî (ö. 218/833), es-Sîretu‟n-Nebeviyye, Dâru‟l-Kitabi‟l-Arabî, Beyrut, 1990, C. III, s. 273.

Page 36: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

25

AntlaĢması öncesinde ya da hemen sonrasında müslümanların meseleyi anlamada

zorlandıkları en kaotik sırada okuması/söylemesi gerekirdi. Oysa o (s.a.v.), açıklayıcı söz

konusu âyetler indikten sonra ancak konu ile ilgili ilâhî hükmü açıklamıĢtır. Zîrâ vahyin ne

zaman geleceğine karar veren Allah (c.c.)‟dur.

6. Kur’ân’ın Ġndiği Dönemde Bilinmeyen Bazı Bilgiler Vermesi

Kur‟ân, Hz. Peygamber‟in vefatından sonra meydana gelen bazı olaylardan haber

vermekte ve onun yaĢadığı dönemde bilinmeyen bazı bilgiler vermektedir. Hz. Peygamber‟in

kendisine vahiy ile bildirilenin dıĢında gaybı bilmediği, nâzil olan âyetler131

ve vârit olan

hadislerden132

anlaĢılmakadır. Oysa Kur‟ân, geleceğe ait gaybî haberlere yer vermektedir.

Buna bazı tarihî olaylar, peygamber kıssaları ve geçmiĢe ait gaybî haberler örnek verilebilir.

Bedir SavaĢı‟ında müslümanların gâlip geleceği,133

Bizanslılarla Ġranlılar arasında meydana

gelecek bir savaĢta Ġranlıların yenilgiye uğrayacağı,134

Hz. Peygamber‟in düĢmanlarına karĢı

korunacağı,135

müslümanların Mescid-i Harâm‟a (Kâbe‟ye) girecekleri, Mekke‟yi

fethedecekleri,136

ve Kur‟ân‟ın tahrif edilemeyeceği137

gibi haberler, geleceğe ait gaybî

haberlerdir. Bu haberler, ifade edildiği gibi gerçekleĢmiĢtir. Kur‟ân‟ın iddia edildiği gibi Hz.

Peygamber‟in meydana getirdiği bir kitap olduğunu varsayarsak bu durumda kendisine ancak

bildirildiği kadar gaybı bilen bir peygamberin, Kur‟ân‟da bildirilen bu gayb haberlerini nasıl

izah edeceğiz? Vahiyden baĢka, bu haberleri ona verecek baĢka kaynak olmadığına göre

Kur‟ân onun sözü olamayacağı gerçeği ortadadır.

Kur‟ân‟ın, Hz. Peygamber‟in yaĢadığı dönemde varlığı bilinmeyen bazı ilimlerden

haber vermesi de onun Kur‟ân‟ı meydana getiren değil; aksine vahyin gösterdiği Ģekilde

131

“Ancak seçtiği resûller baĢka. (Onlara bildirir.)” (Cin 72/27);“Ben gaybı da bilmem.” (En‟âm 6/50; Hûd

11/31); Gayb‟ın anahtarları Allah‟ın yanındadır.” (En‟âm 6/59); “De ki: Eğer ben gaybı bilseydim elbette

daha çok hayır yapmak isterdim.” (Arâf 7/188). 132

“...Muavviz kızı Rubeyyi Ģöyle demiĢtir: “Ben gelin olduğum günün kuĢluk vaktinde Peygamber evlenme

törenime geldi, oturdu. O sırada bir takım kızlar def çalıp Bedir‟de Ģehit olan babalarını övüyorlardı. Bu

kızlardan birisi:“Ġçimizde bir peygamber vardır ki o, yarın ne olacağını bilir” dedi. Bunun üzerine

Peygamber:“Öyle söyleme, söylemekte olduğun Ģeyleri söyle!” buyurdu/menetti. (Tirmîzî, Nikâh, 6; Buhârî,

Mağâzi, 12 ); “Kim, Peygamber yarın ne olacağını insanlara haber ver(ebil)ir derse, Allah‟a iftirâ etmiĢ

olur.” (Buharî, Tevhid, 4); Bi‟r-i Maûne ve Reci‟ olaylarında “Bize Ġslâm‟ı anlatacak kiĢiler gönder.”diyen

kabilelerin istediğini yerine getirirken ashabından pek çok değerli insanın suikaste kurban gideceğini

bilmemiĢtir.”

(el-BUHÂRÎ, Meğâzî, 28; ĠBNĠ HĠġAM, a.g.e., C. III, s.123-124). 133

Enfâl 8/36. 134

Rûm 30/15. 135

Mâide 5/67. 136

Fetih 48/27; Nasr 110/1-3. 137

Hicr 15/9.

Page 37: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

26

yaĢayan bir peygamber olduğunu gösterir. Kur‟ân‟ın birçok âyet-i kerîmesi; Allah‟ın varlığına

ve birliğine, O‟nun yaratıcı tek ilâh olduğuna ve âhiret hayatına dikkat çekmektedir. Ancak

Kur‟ân, bu vb. konularda muhatabı düĢündürmek ve ikna etmek için, insanın yaratılıĢı,

tabiatın oluĢumu, evrenin biyolojik, fiziksel ve toplumsal iĢleyiĢi ile ilgili bilgiler de

vermektedir. Günümüz pozitif ilimlerinin ortaya koyduğu kesin verilerle de örtüĢen bu

bilgilerin, Hz. Peygamber‟in yaĢadığı Mekke ve çevresinde biliniyor olması, ispatı mümkün

olmayan bir iddiadır.

Kur‟ân‟da, kısaca değinilen veya iĢaret yoluyla temas edilen ve aynı zamanda modern

bilimin de onayladığı bazı bilgiler bulunmaktadır: dünyanın bir yörüngede hareket etmesi,138

bütün canlı varlıkların erkekli diĢili yaratılması,139

dünyanın çevresinde bir atmosfer

tabakasının bulunması,140

bitkilerin tozlaĢması,141

güneĢin bizzat ısı ve ıĢık kaynağı olması,142

yerkürenin üzerinde canlıların yaĢamasına elveriĢli bulunması,143

uzayın geniĢlemesi,144

dağların ağırlık merkezi olup yerküreyi sarsılmaktan koruması,145

denizde tatlı su ile tuzlu su

138

“O, geceyi, gündüzü, güneĢi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.” (Enbiyâ 21/33). 139

“Yerin bitirdiği Ģeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) Ģeylerden, bütün çiftleri

yaratanın Ģanı yücedir.” (Yasin 36/36).

“Nihayet ondan da erkek ve diĢi iki eĢi var etti.” (Kıyame 75/ 39).

“DüĢünüp ibret alasınız diye her Ģeyden (erkekli diĢili) iki eĢ yarattık.” (Zariyat 51/49). 140

“Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.” (Saffat 37/6). 141

“Rüzgârları da aĢılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan

da siz değilsiniz.” (Hicr 15/22). 142

“O, güneĢi bir ıĢık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı

bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları (boĢ yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti

gereğince) yaratmıĢtır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.” (Yunus 10/5).

“Göğe burçlar yerleĢtiren, orada bir ıĢık kaynağı (güneĢ) ve aydınlatıcı bir ay yaratanın Ģanı çok yücedir.”

(Furkân 25/61).

“Onların içinde nasıl ayı bir ıĢık, güneĢi de bir kandil yapmıĢtır?” (Nûh 71/16).

“Alev alev yanan aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık.” (Nebe‟ 78/13). 143

“O, yeri sizin için döĢek, göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeĢitli ürünler

çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah‟a ortaklar koĢmayın.” (Bakara 2/22).

“O, yeri yayıp döĢeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-diĢili) iki eĢ

yaratandır. O, geceyi gündüze bürüyor. ġüphesiz bunlarda, düĢünen bir kavim için (Allah‟ın varlığını

gösteren) deliller vardır.” ( Ra‟d 13/3).

“Yeryüzünde birbirine komĢu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler; bir kökten çıkan çok gövdeli ve tek gövdeli

hurma ağaçları vardır ki hepsi aynı su ile sulanır. Ama biz ürünleri konusunda bir kısmını bir kısmına üstün

kılıyoruz. ġüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için (Allah‟ın varlığını gösteren) deliller vardır.” (Ra‟d

13/4). 144

“Göğü, gücümüzle Biz kurduk; Ģüphesiz biz onu geniĢleticiyiz.” (Zariyât 51/47). 145

“Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice iĢaretler

meydana getirdi. Ġnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.” (Nahl 16/15-16).

Page 38: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

27

arasına bir engelin konulması, (denizlerdeki su kütleleri)146

göğe doğru yükseldikçe oksijenin

azalması,147

gibi bilgiler örnek verilebilir.148

Bu konuda Deborah Potter149

‟ın sorduğu soru ve verdiği cevap Ģöyledir:

“Kur‟ân‟ın haber verdiği ancak bu günkü modern bilimin bile hâlâ çözmeye çalıĢtığı

evrendeki mucizeleri, bilgisizliğin hâkim olduğu bir çevrede büyüyen ve ümmî bir insan olan

Muhammed (s.a.v.), nasıl bilebilsin? Öyleyse bu sözün Allah‟ın sözü olması gerekir.”150

7. Vahyin Nüzûlü Sırasında Hz. Peygamber’de Görülen Fizikî ve Ruhî DeğiĢimler

Risâletten önce Hz. Peygamber‟de meydana gelen ilk değiĢim, sâdık rüyâlar Ģeklinde

baĢlayan vahiylerden sonra görülmüĢtür. Nitekim konu ile ilgili hadisi rivâyet eden Hz. ÂiĢe

(r.a.), bu değiĢimi Ģöyle ifade etmektedir: “ Rasûlullah (s.a.s.)‟e ilk vahiy, sâdık rüyâ Ģeklinde

gelmeye baĢlamıĢtır. Zîrâ Rasûlullah‟ın gördüğü bütün rüyâlar sabah aydınlığı gibi çıkardı.

Sonra kendisine yalnızlık sevdirildi…”151

” Bu rivâyette, Hz. Peygamber‟de meydana gelen

vahiy kaynaklı ilk değiĢim “…sonra kendisine yalnızlık sevdirildi…” Ģeklinde ifadesini

bulmuĢtur. Nitekim Allah Rasûlü, bu yalnız kalma isteği ile Hirâ Mağarası‟nda uzlete

çekilmiĢtir. Bundan sonraki değiĢim, yine Hirâ‟da Hz. Cebrail‟in Efendimiz‟e aslî hüviyetiyle

görünmesi ile yaĢadığı değiĢimdir. Hz. Peygamber, vahyin bu halinin ağırlığı ve gelen ilk

âyetlerin dehĢetinden titreyerek Hz. Hatice‟nin yanına gelmiĢ ve ondan kendisini örtmesini

istemiĢtir. Ardından da Hz. Hatice ve Varaka bin Nevfel, onun yaĢadığı bu durumu, övücü

sözlerle izah etmiĢlerdi.152

146

“Acı ve tatlı sulu iki denizi birbirine kavuĢmamak üzere salıvermiĢtir. Fakat aralarında bir engel vardır,

birbirine geçip karıĢmıyorlar. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (Rahman 55/19). 147

“Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü Ġslâm‟a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da

göğsünü göğe çıkıyormuĢçasına daraltır, sıkar. Allah, inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) iĢte böyle verir.”

(En‟âm 5/125 ). 148

YAVUZ, Yusuf ġevki, Ġ‟câzü‟l-Kur‟ân, DĠA, Ġstanbul, 2000, C. XXI, s. 404. 149

Potter Deborah 1954 doğumlu ve 1980‟de müslüman olan gazeteci. Amerika BirleĢik Devletleri‟nde medya

gözlem ve eleĢtiri yazıları ile ünlü bir dergisi bilinen American Journalism Review yazarı, gazetecilik etik

uzmanı ve eğitmeni, Washington‟daki NEWSLAB‟in (gazetecilik kaynak kuruluĢu) baĢkanı.

(https://www.pbs.org/wnet/religionandethics/about-the-series/biographies/deborah-potter/- ) (2016) 150

ĠMAMUDDĠN HALÎL, Kâlû ani‟l-Ġslâm, Ennedvetu‟l-Âlemiyyetu li‟Ģ-ġâbbi‟l-Ġslamî, Riyad, 1992. 151

el-BUHARÎ, Bedu‟l- Vahy, 3; MÜSLĠM, Ġman, 73. 152

Hz. Hatice:“Hayır, Allah'a yemin ederim ki, Allah seni asla utandırmaz. Çünkü sen akrabanı ziyaret eder,

iĢini görmekten aciz olanların iĢlerini yüklenirsin, yoksula bakar, misafiri ağırlarsın, hak uğruna halka

yardım edersin” dedi. (el-Buharî, Bedu‟l-Vahy, 3).

Varaka b. Nevfel:“Bu sana gelen Allah‟ın Mûsâ‟ya indirdiği Namus (melek)‟tur. KeĢke kavmin seni yurdundan

çıkaracağı zaman sağ olsaydım. Hz. Peygamber sorar: Onlar beni yurdumdan çıkaracaklar mı?” diye sorar:

“Senin getirdiğinin benzerini getiren hiç kimse yoktur ki kavmi ona düĢman olmasın. ġâyet o güne yetiĢirsem,

sana çok yardımcı olmaya çalıĢırım.” (el-Buharî, Bedu‟l-Vahy, 3).

Page 39: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

28

Vahyin nüzûlünün gerçekleĢtiği sırada Hz. Peygamber‟de görülen bazı fizikî ve ruhî

değiĢimler ve bu değiĢimlerin mahiyetini Ģöyle izah etmek mümkündür:

“ Kaynaklar, Hz. Peygamber‟e ilk vahyin kırk yaĢında gelmeye baĢladığını ve onda,

vahiy gelmeden önce olağan dıĢı haller görüldüğünü kaydetmektedirler. Söz konusu hallerle

ilgili hadislerin verdiği bilgilere göre Rasûlullah, vahiy esnasında âdeta kendinden geçerek

en soğuk günlerde bile terler, uykusu gelir, gözlerini belli bir noktaya diker, kaskatı kesilir,

benzi sararır veya kızarır, vücudu ağırlaĢır, bazen de nefes alırken horultuya benzer bir ses

çıkarırdı. Ġslâm bilginleri, Allah Râsulün‟de görülen bu belirtileri, onun, Kur‟ân vahyini,

beĢeriyetten melekiyete yükseltilerek, metafizik bir ortamda almıĢ olmasına bağlamaktadırlar.

Çünkü onlara göre bu durum, vahiy alma esnasında Rasûlullah‟ın melekût âlemine

geçiĢindeki zorluklardan kaynaklanıyordu.”153

Peygamberlikten önce Hz. Peygamber‟de görülmeyen ancak vahiy ile birlikte

kendisinde meydana gelen bu değiĢim, beĢerî bir sebeple açıklanacak bir durum değildir. Bu

durum, O‟nun vahiy esnasında fizik âlemden, metafizik âleme geçiĢteki zorlukla ancak

açıklanabilir. Nitekim Varaka Bin Nevfel, onun ilk vahiyden sonraki halini, Hz. Mûsa‟nın

yaĢadığı benzer bir hâl (Hz. Cebrail‟in geliĢi) ile açıklamıĢtır.

B. Hz. Peygamber ’in Kur’ân’ı BaĢkasından Aldığı Ġthamı

Bu iddia sahipleri de Kur‟ân‟ın ilâhî bir kitap olmadığı ithamında bulunmaktadır.

Ancak onun kaynağı konusunda yukarıda zikrettiğimiz birinci iddiayı yani Kur‟ân‟ın, Hz.

Peygamber (s.a.v.) tarafından yazılan ya da baĢkasına yazdırılan bir kitap olduğu iddiasını

kabul etmemektedirler. Bunun yerine onlar, Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in, Kur‟ân‟ı baĢkasından

aldığı iddiasını ileri sürerler. Onlara göre Kur‟an, vahiy kaynaklı olmadığı gibi Hz.

Peygamberin meydana getirdiği bir eser de değildir. Kur‟ân‟ın, bu iki kaynağın dıĢında

üçüncü bir kaynaktan alındığını iddia etmektedirler.154

1. Kur’ân’ın Bu Ġddiaya BakıĢı

Kur‟ân‟ın Peygamber Efendimiz‟e geliĢi konusunda, dört kaynak isnadı iddia

edilebilir. Bu ihtimaller, Hz. Peygamber‟in kendisinden baĢka bir Ģahıs/Ģahıslardan, bir

kitaptan ve Allah (c.c)‟dan alınmıĢ olma ihtimalleridir. Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟a kaynaklık

153

DEMĠRCĠ, Muhsin, “Kur‟ân Vahyinin Nüzûlü Keyfiyeti ve Korunması”, Diyanet Ġlmî Dergi, DĠB Yayınları,

2016, 2010, C. 46, S.1, s. 21. 154

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2016)

Page 40: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

29

ettiği iddiası, yukarıda açıklandığı üzere ilmî gerçeklerle bağdaĢmadığı ortaya konulmuĢtu.

Onun Kur‟ân‟ı baĢka bir Ģahıstan aldığı iddiasına gelince iddia sahiplerinin çoğunluğu, O‟nun

Yahûdî ya da Hristiyan bir kiĢiden aldığı iddiasındalar. Ancak Nahl Sûresi 103. âyeti bu

iddiaya cevap vermektedir. “ ن س ض لنأ لىا ـ لظقس جول أ ىقس ظلذضىإس ـ س سىإ و لوشغا

ه ليا غل /Ant olsun ki biz onların, „Kur‟ân‟ı ona bir insan öğretiyor‟ dediklerini biliyoruz.

Ġmâ ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur‟ân ise gâyet açık bir Arapçadır.”155

âyet-i

kerîmede de ifade edildiği üzere Kur‟ân‟ın kendisinden alındığı iddia edilen kiĢinin dili

Arapça değildir. Böyle bir kiĢinin fesâhat ve belâgat açısından Arapçanın zirvesi olan

Kur‟ân‟ı meydana getirmesi, mümkün değildir.

Kur‟ân‟ın bir kitaptan muktebes olduğu ithamı da Kur‟ân‟ın bizatihi kendisi tarafından

gerekçesi ile birlikte reddedilmiĢtir. “.قسو للى عكل كش وكإطق هي ه تك لهيس ل

قسظ لسوى هلجذلض كلإ فلطلضعقس لظيأكلققس للن ا ل ا آ /Sen Ģu Kur‟ân‟dan önce hiçbir

kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peĢinde

koĢanlar, Ģüpheye düĢerlerdi. Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık

âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zâlimler inkâr eder.”156

Okuma yazmayı bilmediği

bilinen Efendimiz‟in, baĢka bir kitaptan okumak sûretiyle bilgileri yazması düĢünülemez.

2. Hz. Peygamber’in Ümmîliği

Kur‟ân-ı Kerîm Hz. Peygamber‟in ümmî olduğu yani okuma ve yazmayı bilmediği ve

onun bu vasfının peygamberliğine delâlet eden bir kanıt olduğu ifade edilmektedir.157

Yine

Kur‟ân, kendisine vahiy gelmeden önce onun ne bir kitap okuyabildiğini ne de bir yazı

yazabildiğini vurgulamaktadır.158

O (s.a.v.), yaĢadığı dönemdeki muarızlarınca da ümmî

olarak bilinirdi. Nitekim anlattığı bir kıssa için müĢrikler, “للل / onu kendisi

yazdı”dememiĢlerdi. Bunun yerine “ إ/onu baĢkasına yazdırdığı” demeyi seçmiĢlerdi.159

Hz. Peygamber‟in, okuma yazmayı bildiğini varsaysak bile iddia sahipleri bu kez Eski

Ahit‟in Ġslâm öncesinde bir Arapça tercümesinin bulunmadığı gerçeği ile karĢı karĢıya

kalırlar. Eski Ahit ile ilgili bu görüĢü oryantalistler de paylaĢmaktadır. Nitekim Oryantalist

Goıteın (ö.1985), Hz. Peygamber dönemindeki Yahûdî sahifeleri ile ilgili olarak “Bu

155

Nahl 16/103. 156

Ankebût 29/47-48. 157

A‟raf 7/157; Al-i Ġmrân 3/164; Cuma 62/2; el-Buhârî, Kitâbu‟s-Savm, 13. 158

Ankebût 29/48. 159

Furkan 25/5.

Page 41: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

30

sahifeler, Arapça dıĢında bir dil ile yazılıydı.”160

demektedir. Ġslâm öncesinde Arapçaya

çevrilmiĢ Eski Ahit olmadığı ve ilk Arapça çevirisinin Abbasî dönemi baĢında ve Ġbranice

harflerle yazıldığını biliyoruz.161

Mekke döneminde Eski ve Yeni Ahitler, ancak iki dil

bilenlerin uhdesinde idi. Nitekim Tevrat içindeki bilgileri paylaĢma konusundaki cimrilik

gösteren bu kimseler Kur‟ân‟da tanıtılmıĢtır.162

Ġlmi gizleyen bu kimseler, bu durumlarını

Medine‟de de sürdürmüĢlerdir.163

Ancak hicretten önce Hz. Peygamber‟in bu çevre ile bir

iliĢki kurduğu yönünde bir bilgi mevcut değildir.164

Öyleyse bu tarihi gerçekler ortada iken

Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟ı Ahd-i Atik‟ten aldığını iddia etmek, ilmî temellerden yoksun bir

iddiadan öteye geçmemektedir.

Kur‟ân, Tevrat ve Ġncil‟den ya da eski kitaplardan alınmıĢ bir kitap olsaydı Efendimiz,

Kur‟ân‟ın bir benzerini getirme konusunda müĢriklere meydan okuyabilir miydi? Tevrât ve

Ġncil, insanların ellerinin altında iken bu meydan okumanın arkasının boĢ olduğu belli olacak,

bir süre sonra da Kur‟ân‟ın bunlardan alındığı ortaya çıkacak ve bu meydan okuma, çok

büyük bir hataya dönüĢecekti. Ayrıca Mekke döneminde Tevrat ve Ġncil‟i ya da eski kutsal

metinleri getirerek böyle bir iddiada bulunulduğu ile ilgili bir kayıt mevcut değildir.165

Bu iddia ile ilgili önemli bir reddiye de Ġslâm âlimlerinin, âyetlerin nüzûl sebeplerinin

faydaları ile ilgili kaydettikleridir. Ulemâ, esbâb-ı nüzûlü, Kur‟ân‟ın ilâhî bir kitap olduğunun

bir kanıtı olarak kabul etmektedirler. ġöyle ki bazen bir olaydan hemen sonra âyet inmiĢtir.

Burada Hz. Peygamber‟in bir kitaba bakarak ya da bir kimseye sorarak cevap verebilecek bir

durumu söz konusu değilken söz konusu olayla ilgili âyetleri açıklaması, nasıl izah edilebilir?

Öyleyse daha önce hakkında bilgi sahibi olmadığı bir konuda ve bir kaynaktan yararlanma

160

“GOITEIN, Shelomo Dov, (1900-1985) 20. yüzyılın tanınmıĢ Ģarkiyatçılarından biri. Bavyera‟nın

Burgkunstadt kasabasında doğdu; hem Ġslâm hem de Mûsevîlik üzerinde uzmanlaĢmıĢ bir Alman Yahûdîsidir.

Hayatını bu iki dini, özellikle birbirleriyle olan iliĢkilerini araĢtırmaya vakfetti. 1923‟te Filistin‟e göç ederek

1928‟den itibaren Kudüs Hebrew University‟de Arap ve Ġslâm araĢtırmaları konularında ders vermeye

baĢladı ve daha sonra bu üniversitenin Institute of Asian and African Studies‟e baĢkanlık yaptı. 1957‟de

profesör olarak davet edildiği Amerika BirleĢik Devletleri‟nin Pennsylvania Üniversitesi‟ne, ardından da

buradan Philadelphia Üniversitesi‟ne ve Princeton‟daki Institute of Advanced Studies‟e gitti. Hayatı boyunca

birçok ilmî faaliyete katıldı.” (JACOB M. LANDAU, GOITEIN, Shelomo Dov, DĠA, Ġstanbul, 1996, C. XIV,

s. 101). 161

ġENGÜL, Ġdris, Kıssa, DĠA, Ankara, 2002, C. XXV, s. 500. 162

Âl-i Ġmrân 3/78. 163

Bakara 2/79. 164

DRAZ, Abdullah, Kur‟ân‟a GiriĢ, Otto Yayınları, çev. Salih AKDEMĠR, Ankara, 2012, s. 117-118. 165

el-MUTAYRÎ, a.g.e., s. 172-173.

Page 42: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

31

imkânı yok iken onun yaptığı açıklama ancak vahye müstenit olup sadece vahiyle

açıklanabilir.166

Kur‟ân‟ın, ġam Hristiyanlarından ve/veya Medîne Yahûdîleri‟nden ya da baĢka ehli

kitap kaynaklarından alındığı iddiası da doğru değildir. Bu iddia tarihi gerçeklerle de

bağdaĢmamaktadır. Zîrâ böyle bir durum söz konu olmuĢ olsaydı Efendimiz döneminde

yaĢayan, onu çok iyi tanıyan, onun günlük hayatını yakından takip eden, ona cevap veren ve

ona karĢı iddialarda bulunan ve Ġslâm davetine düĢmanlık eden tüm çevrelerin dikkatinden

kaçmaz, mutlaka bu gündeme getirilir ve ilk dönem tefsir ve hadis kaynaklarına konu olurdu.

Oysa söz konusu kaynaklarda bu konuda bir kayıt bulunmamaktadır.

Kur‟ân‟daki bazı hükümlerin ya da bilgilerin Tevrat, Ġncil ve dönemin Arap

toplumundaki hükümlerle benzerlik göstermesi, onun bu kaynaklardan alındığına bir kanıt

değildir. Zîrâ Kur‟ân, eskiye ait her Ģeyi yıkmak için gönderilmiĢ bir kitap değildir. Hatalı

bilgi ve uygulamaları düzeltmek, Ġslâm‟ın tevhit inancıyla çeliĢmeyen uygulamaları devam

ettirmek, Kur‟an‟ın temel prensibi olmuĢtur. Nitekim Ġslâm, Cahiliye döneminden kalan

doğruluk, kahramanlık, cömertlik, merhamet gibi ahlâkî erdemleri devam ettirmiĢtir.

Kur‟ân‟ın, bu uygulamaları övdüğünü ve insanları bu erdemli davranıĢlara teĢvik ettiğini

görüyoruz. Efendimiz‟in " للنهنللعمقسلل٠ Ben güzel ahlâkı tamamlamak için/إولل للتكو

gönderildim.”167

ifâdesinde geçen “ شل/yeniden inĢa etmek” yerine “لن ”tamamlamak /كو

ifadesinin kullanılması bu inceliği vurgulamaktadır. Kur‟ân‟ın ilâhî kaynaklı bir kitap

olabilmesi için insanlığın ulaĢtığı iyi ve güzel uygulamalara karĢı çıkması gerekmez. Aksine

Kur‟ân‟ın bu tür müspet uygulamaları reddetmesi, onun ilâhî olduğu konusunda Ģüphe

uyandırabilirdi. Bu konuda ifâde edilmesi gereken bir bilgi daha var ki o da Kur‟ân‟ın, ehl- i

kitaptaki birçok argümanı reddeden ve onların insan fıratıyla uyuĢmadığını ifade eden birçok

hükmü içermesidir. Bu durum, Yûnus Sûresi‟nde Ģöyle ifade edilmiĢtir: “لظققس لغآىأى هل لى

قس ل هيع بف ع قسن ك ظ يض سنيكظض.قس ظ سوي غهيصىه /Bu Kur‟ân, Allah‟tan

(indirilmiĢ olup) baĢkası tarafından uydurulmamıĢtır. Fakat o, kendinden öncekileri

doğrulayıcı ve Kitab‟ı (Allah‟ın Levh-i Mahfûz‟daki yazısını) açıklayıcı olarak indirilmiĢtir.

Bunda hiçbir Ģüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi tarafındandır.”168

166

ĠBNĠ ÂġÛR, Muhammed Tâhir (ö.1973) et-Tahrîr ve‟t-Tenvîr, ed-Dâru‟t-Tunûsiyyetu li‟n-NeĢri Sahnûn li‟n-

NeĢri ve‟t-tevzi‟, Tunus, 1984, C. I, s. 50. 167

MALĠK BĠN ENES, Ebû Abdillâh Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-Yemenî (ö. 179/795), el-

Muvatta, Kitâbu Husni‟l Huluk, 8, C. 2, Dâru Ġhyai Turasi‟l-Arabî, Beyrut, 1985. 168

Yûnus 10/37.

Page 43: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

32

Birçok konuda Tevrat ve Ġncil‟e muhalefet ettiği halde Kur‟ân‟ın bu kitaplardan

muktebes bir kitap olduğu iddiası, ispatı mümkün olmayan bir iddiadır. Zirâ Hz. Mûsâ‟nın

kıssasıyla ilgili olarak Kur‟ân, Hz. Mûsâ‟ya bakan kadının Firavun‟un karısı olduğuna iĢaret

ederken Eski Ahit‟te bu kadının, Firavun‟un kızı olduğu vurgulanmaktadır.169

Yine Kur‟ân,

Firavun‟un boğulması, onun bedeninin denizden çıkarılması, ölümü ve helâkı gibi birçok

detayı zikrederken; Tevrat‟ın, Firavun‟un boğulmasına, kapalı bir Ģekilde, değindiğini

görmekteyiz. Kur‟ân ve Tevrat‟ta farklılık gösteren konulardan birisi de Hz. Mûsâ‟nın

kıssasındaki buzağı meselesidir. Tevrât, Hz. Hârûn‟un buzağıyı yaptığını söylemektedir. Hz.

Îsâ‟nın doğumu konusu ve diğer birçok konuda da aynı Ģekilde farklılıklar görülmektedir. 170

Kur‟ân-ı Kerîm‟de yer aldığı halde Yahûdî ve Hristiyan kaynaklarında yer almayan

Peygamber kıssaları bilinmektedir. Bu kıssalar Hûd (a.s.), Sâlih (a.s.) ve ġuayb (a.s.)‟ın

kıssalarıdır. Bu kıssaları Efendimiz nereden aldı? Ġddia sahiplerinin bu tespitleri hesaba

katmaları ve bu soruya cevap bulmaları gerekir.171

Hz. Peygamberin Kur‟ân‟ı, birlikte yaĢadığı dönemin Hristiyan ve Yahûdî kökenli

Suheyb er-Rûmî, Selmân-i Fârîsî, Varaka bin Nevfel, Bilâl-i HabeĢî, Abdullah bin Selâm ve

Ka‟b‟ul- Ahbârî gibi müslümanlardan aldığı iddiası da birçok açıdan reddedilebilir bir

iddiadır. Bu iddia, aslında, aleyhlerine Ģahitlik eden bir iddiadır. Zirâ Kur‟ân, ehl-i kitaptan

kopyalanan bir kitap idi ise Hristiyan ve Yahûdî kökenli bu müslümanlar neden Ġslâm‟ın aslı

olan bu dinleri terk edip sahtesine inansınlar? Bu arada Kur‟ân birçok âyette Hristiyanların

küfre saptıklarını ifade ettiği halde bu iddia ile ilgili olarak öne sürülen argümanlar doğru ise

bu durumda dönemin Hristiyan ve Yahûdîleri bunu neden açıklamadılar? “Ant olsun, “Allah,

Meryem oğlu Mesîh‟tir.” diyenler kesinlikle kâfir oldular. De ki: “ġâyet Allah, Meryem oğlu

Mesîh‟i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese Allah‟a karĢı kim ne

yapabilir? Göklerin, yerin ve bunların arasında bulunan her Ģeyin hükümranlığı Allah‟ındır.

Dilediğini yaratır. Allah, her Ģeye hakkıyla gücü yetendir.”172

“Ant olsun, “Allah, üçün

üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan baĢka hiçbir ilâh yoktur. Eğer

dediklerinden vazgeçmezlerse ant olsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap

dokunacaktır.”173

169

el-HAKÎM, Muhammed Bakır (ö. 2003), el-MüsteĢrikûn ve ġubuhâtuhum Havle‟l-Kur‟ân, Müessesetu‟l-

E‟lemiyyi li‟l-Matbûat, Beyrut, ts., s. 46. 170

el-HAKĠM, a.g.e., s. 47. 171

MAHMUT MÂDÎ, el-Vahy‟ul-Kur‟âniyyu fi‟l-Manzûr‟il-ĠstiĢrakıyyi ve Nakduh, Ġskenderiye, 1996, s. 148. 172

Mâide 5/17. 173

Mâide 5/73.

Page 44: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

33

C. Kur’ân’ın Yerelliği

Bu ithama göre Kur‟ân; indiği dönemdeki toplumun ortak kültür, edebiyat, örf- âdet

ve kanunlarının, Hz. Peygamber‟in kendi ilhamlarından ve rüyalarından oluĢturduğu bir

kitaptır: “Kur‟ân, Ġslâm‟ın tamamını değil, ilk 20 yılını yansıtmaktadır ve „kollektif yaratma

faaliyeti‟ sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Ahiretle ilgili âyetler, Arap Ģiirinin bir yansıması ve o

zamanki halk Ģiirinden seçmelerdir. GeçmiĢ kavimler ve Ģahıslarla ilgili efsaneler, çevre

kültüründen ve dinlerinden alınmıĢtır. Vahyin kaynağı „rüya‟dır. Nitekim „inzâl‟ de, Allah‟tan

veya gökten düĢmek değil; baĢa düĢmek, akla gelmek demektir. Bu da ilhamdır. Dolayısıyla

Kur‟ân, gökten inen bir kitap değil, Hz. Muhammed‟in rüyasında gördükleri ve ruhuna doğan

ilhamlardan ibarettir. Kur‟an, bir dönemde yaĢayan, mücadele eden, tartıĢan, hâkimiyet

kuran bir sınıfın müĢterek kanunlarını, örf-âdetlerini ve dünya görüĢlerini kendinde toplayan

bir kitaptır.” 174

Kur‟ân‟ın kaynağına yönelik bu ithamın cevabı, “Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟ı

BaĢkasından Aldığı Ġthama” baĢlığı altında verildi.175

Burada, iddiada öne sürülen yeni

argümanları da dikkate alarak, iddiaya bu yönüyle de değinmek yararlı olacaktır. Bu iddia

kısaca “Kur‟ân‟ın, bir dönemde yaĢayan bir sınıfın, ortak kültür ve dünya görüĢlerini

toplayan bir kitap olduğu Ġthamı” Ģeklinde ifade edilebilir.

Bu ithamda dile getirilen,“Kur‟ân, Ġslâm‟ın tamamını değil, ilk 20 yılını

yansıtmaktadır ve “Kollektif yaratma faaliyeti” sonucunda ortaya çıkmıĢtır.” cümlesiyle bu

iddiada Kur‟ân‟ın Medine döneminin son üç yılı yok sayılmaktadır. Ġddianın naklededildiği

metindeki çeliĢkiler hemen dikkati çekmektedir. Önce Kur‟ân‟ın kaynağı olarak Mekke‟deki

birçok unsûr kastedilirken sonra aynı metinde bu kaynaklar yok sayılarak Kur‟ân için yeni bir

kaynak ileri sürülüyor ki o da rüyalardır. “Kollektif yaratma faaliyeti” nden kastedilen Ģey ise

cahiliye döneminin örf ve dinleri, kabile önderlerinin emirleri, kabileler arasında görüĢlerine

değer verilen yüksek mevki sahibi kimselerin söyledikleridir. Ayrıca eski cahiliye Ģiirleri az

da olsa Hıristiyan ve Yahudi kimseler de burada gündeme gelmektedir.

Cahiliyedeki dînî uygulamalara baktığımızda Ġslâm‟ın; bunların bir kısmına

dokunmadığını, Ġslâm akidesine uymayan bir kısmını düzelttiğini ve diğer bir kısmını da

174

ERġAHĠN, Seyfettin, “Sovyetler Birliği‟nde Kur‟ân‟a YaklaĢımlar”, Ġslamî AraĢtırmalar Dergisi, Ankara,

1996, S. IX, s. 271-275; COġKUN, Selçuk, “Sovyet Dönemi Buharî Yurdunda Hadîs”, Ekev Akademi

Dergisi, 2002, s. 13. 175

Bkz. bu tezin Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟ı BaĢkasından Aldığı Ġthamı, s. 28-32.

Page 45: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

34

tamamen kaldırdığını görüyoruz. ġimdi Kur‟ân‟a kaynaklık ettiği iddia edilen bu „kollektif

yapıyı‟ oluĢturan unsurları inceleyelim.

Cahiliye döneminde de oruç ibâdeti vardı. KureyĢ‟in, AĢûre gününde oruç tuttuğu, Hz.

Peygamber‟in de bu orucu hicretin 2. senesine kadar sürekli tuttuğu ve ashabına da bu orucu

tutmalarını emrettiği bilinmektedir. Ramazan orucunun farz kılınması ile birlikte aĢûre orucu

ihtiyarî hale gelmiĢtir. Artık müslümanlar; süresi, hükmü ve Ģartları AĢûre orucundan farklı

olan Ramazan orucunu devamlı tutmaya baĢlamıĢlardır. AĢûre gününde tutulan oruç ise nâfile

bir oruç olarak varlığını sürdürmüĢtür.176

Zirâ oruç ilâhî bir gelenekten gelmektedir.

Hac ve umre ibâdetlerindeki bazı uygulamaları inceleyecek olursak Ġslâm, bu

uygulamaları tümüyle ortadan kaldırmamıĢtır. Bu iki konuda sadece Ġslâm‟ın tevhît anlayıĢı

ile uyuĢmayan uygulamalar kaldırılmıĢtır. Zirâ bu dönem biri çıplak diğeri elbiseli olmak

üzere iki çeĢit hac yapılırdı. Ġslâm, çıplak olarak yapılan tavafı yasaklamıĢ, hacda ihram

giymeyi farz kılmıĢtır. Aynı Ģekilde cahiliyede de hac ve telbiye vardı. Ancak Ġslâm telbiyenin

içeriğini değiĢtirmiĢ ve bugün uygulandığı gibi telbiyeyi177

Allah‟a has kılan bir formata

çevirmiĢtir. Cahiliye halkı, Safâ ve Merve tepeleri üzerine “Usaf” ve “Nâile” adında iki tane

put koyarak bu iki tepe arasında tavafta bulunurlardı. Ġslâm, bu iki tepenin üzerine konan

putları kaldırmıĢ ve bu yürüyüĢün adını “Sa‟y” olarak değiĢtirerek devam ettirmiĢtir. Yine

cahiliyede Zilhicce ayının 9. gününde Arafat‟ta durulurdu, oradan Müzdelife‟ye, oradan da

Minâ‟ya gelinirdi. Ġslâm bunlara da dokunmamıĢtır. 178

Cahiliyedeki evlenme konusuna gelince usûl ve fürû‟ ile evlilik yasağı onlarda da

vardı. Fakat kiĢi iki kız kardeĢi aynı anda nikâh altında tutabiliyordu. Ayrıca Makt nikâhı

yaygındı. Bu nikâha göre kiĢi babasının ölümünden sonra üvey annesi ile evlenebiliyordu.

Ġslâm, bu son iki uygulamayı kaldırmıĢtı. Cahiliyede mehrin verilmesi zorunluydu, bu da

devam etmiĢtir. Belli bir süre için evlilik olan mut‟a nikâhı ve bedel, Ģiğar, zaine, istibdâ‟

denilen cahiliyenin nikâh çeĢitleri kaldırılmıĢtır. Yine kaldırılan bir uygulama da boĢanma ile

ilgilidir. Üç talakla boĢanma (baîn talak) gerçekleĢtikten sonra kadının baĢından bir nikâh

176

SÖNMEZSOY, a.g.e., s. 88. 177

Sözlükte“çağrıda bulunana cevap vermek, bir dâvete icabet etmek” anlamındaki “telbiye”, bir fıkıh terimi

olarak hac veya umre niyetiyle ihrama giren kimsenin aĢağıdaki sözleri söylemesini ifade eder: “ لن لكقسل س

قسوللكهلغكسلك. قس ول سلك قسذولض لكإى لكهلغكسلكس كس Rabbim! Dâvetine sözüm ve özümle tekrar tekrar/س

icabet ettim, emrine boyun eğdim. Rabbim! Senin davetine icabet boynumun borcudur. Senin eĢin ve ortağın

yoktur. Rabbim! Bütün varlığımla sana yöneldim; hamd senin, nimet senin, mülk senindir. Senin eĢin ve

ortağın yoktur.” Ġslâm‟dan önceki dönemde hac sırasında Araplar tarafından telbiye getiriliyordu. Ancak

üzerinde ittifak edilen bir telbiye Ģekli mevcut olmayıp kabilelere ve putlarına göre değiĢiklik gösteriyordu.

(TOPALOĞLU, Bekir, Telbîsü Ġblîs, DĠA, Ġstanbul, 2011, C. XL, s. 397). 178

SÖNMEZSOY, a.g.e., s. 88-89.

Page 46: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

35

geçmedikçe aynı Ģahısla yeniden evlenmesi haramdı. Ancak cahiliye halkı, boĢadıkları kadını

geri alabilmek için onu anlaĢmalı bir Ģekilde baĢkasına nikâhladıktan sonra onunla

evlenirlerdi. Ġslâm, “Muhallel”179

denilen bu hileli nikâhı haram saymıĢtır. 180

Sünnet olma, cenabetten yıkanma, cenazenin yıkanması, teçhiz ve tekfin cahiliyede de

vardı ve Ġslâm‟dan sonra da bu uygulamalar aynen devam etmiĢtir. Cahiliyede kızlar mirastan

pay alma hakkına sahibi değildi. Kızlarına ilk defa mirastan ikide bir pay veren kiĢinin “Zu‟l-

Mecasit”181

lakabıyla bilinen bir kiĢidir. Onun bu taksimatı Ġslâm‟ın konuyla ilgili hükmüyle

örtüĢmektedir.182

Netice itibariyle Ġslâm dini, cahiliyeden alınan bu uygulamalardan kendi akidesine ve

Ģer‟î maksatlarına uygun bulduğu uygulamaları devam ettirmiĢ ancak yine akidesine,

Kur‟ân‟ın iniĢ maksadı ve Ġslâm‟ın uluhiyyet anlayıĢına ters düĢen uygulamaları da

kaldırmıĢtır. Cahiliyedeki bu uygulamaların kaynağının ne olduğu konusunda söylenebilecek

Ģey Ģudur ki insanın fıtrî ve aklî çabaları ya da ilâhî dinlerden tevarüs etmiĢ olma ihtimali.

Bundan hareketle Kur‟ân‟ın cahiliyedeki uygulamalardan alınmıĢ bir kitap olduğu iddiası,

ispatı mümkün olmayan bir ithamdır. Zirâ Kur‟ân, cahiliyenin birçok uygulamasını da

kaldırmıĢtır. Cahiliyenin kendisini ortadan kaldıran Kur‟ân‟ın, cahiliye kaynaklarından

alındığını iddia etmek açıklanabilir bir durum değildir.

Mekke‟de yaĢayan Hanîflerin Kur‟ân‟a kaynaklık ettiği iddiası doğru değildir. Zirâ

onların inançları hakkında bildiğimiz Ģey, tek bir ilâha inanmalarıdır. Akideleri konusunda

bize intikal etmiĢ detaylı bir bilgi yoktur. Ġnanç ve öğretileri oldukça müphem ve bütün

insanlığın hayatını tanzim edecek derecede güçlü dînî bir öğreti ve din mensubu sayısına

sahip olmayan bir grubun; muhteĢem bir kitap olan Kur‟ân‟a kaynaklık etmesi gerçeklerle

örtüĢmemektedir. Ümeyye bin Ebi Salt ve Rahip Ebi Amir bin Seyfi gibi Hanîflerin, Ġslâm‟a

düĢmanlıkları bilinmektedir. ġayet inançları Kur‟ân‟a kaynaklık edecek kadar Ġslâm‟a yakın

idi ise neden Ġslâm‟a karĢı çıkıyorlardı.183

Kur‟ân‟ın kıyametle ilgili âyetlerinin, Ümeyye bin Ebi Salt ait olduğu öne sürülen bir

Ģiirden mülhem olduğu iddiası, kanıtlardan yoksun bir iddiadan öteye geçmemektedir. Zirâ

Kur‟ân ile bu Ģiir arasındaki üslûp farkı, iddianın doğru olabileceğine imkân vermemektedir.

179

Konu ile ilgili rivayet Ģöyledir: “Allah (c.c.) “muhallile” (hileyi yapana) ve “muhallal lehâ” (kendisi için

hile yapılana) lânet etsin.” (SARAHSÎ, el mebsût, C. V, s. 2). 180

SÖNMEZSOY, a.g.e., s. 89-90. 181

Asıl adı Âmir bin CebĢ bin Ğanem bin Habib bin Ka‟b bin YeĢkûr‟dur. (ALĠ CEVÂD, el-Mufassal fi

Tarîhi‟l-Arab Kable‟l-Ġslâm, Daru‟l-Ġlm li‟l-Melâyin, 1970, C. V, s. 56). 182

SÖNMEZSOY, a.g.e., s. 80-91. 183

SÖNMEZSOY, a.g.e., s. 92-94.

Page 47: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

36

Ayrıca Ģiirin Ümeyye bin Ebi Salt‟a ait olduğu da kanıtlanabilmiĢ değildir. ġiirin bu kiĢiye ait

olduğunu varsaysak bile en az Kur‟ân kadar ilgi görmesi beklenmezmiydi? O dönem böyle bir

Ģiir bilinseydi Hz. Peygamber‟in açığını aramaya çalıĢan müĢrikler bunu mutlaka fark edip

ilân ederlerdi. Hulâsa bu Ģiirin söz konusu Ģaire ait olmadığı, Kur‟ân‟dan esinlenen bir Ģair

tarafından kaleme alındığı ispatlanmıĢtır.184

Hz. Peygamber‟in Varaka bin Nevfel‟den etkilendiği yolundaki görüĢleri analiz

edelim. Bazı iddia sahiplerine göre Hz. Hatice‟nin amcazâdesi Varaka bin Nevfel, Tevrat ve

Ġncil‟i Arapçaya tercüme etmiĢ ve Hristiyan olarak da ölmüĢtür. Yine onlara göre Hz.

Peygamberin 15 sene Varaka bin Nevfel‟in yakınında yaĢamıĢ ve ondan ilerde vahiy olarak

açıklayacağı bilgiler almıĢtı. Ġthama dayanak olarak gösterilen bu bilgiler, muteber hiçbir

kaynak tarafından kaydedilmiĢ değildir. Tersine kaynaklar, bu dönemde Tevrat ve Ġncil‟in

Arapçaya tercüme edilmediğini bildirmektedir. Buna göre ilk Kitab-ı Mukaddes Abbasiler

döneminde Arapçaya çevrilmiĢtir. Varaka bin Nevfel‟in Efendimiz‟e gelen ilk vahiy ile ilgili

değerlendirmesi, önceki peygamberlere nâzil olan Nâmûs-u Ekber olarak nitelendirmesi, onun

eski ilâhî kitaplardan öğrendiği bir bilgidir. Ancak onun kavminin kendisine eziyet edeceği ve

onu yurdundan çıkarılacağı Ģeklindeki bilginin ise Tevrat ve Ġncil kaynaklı olmadığı tespit

edilmiĢtir.185

Mekke‟de oturan bazı Yahûdiler‟den Kur‟ân‟ın alındığı iddiasına gelince Rasûlullah

(s.a.v.) döneminde Yahûdiler‟den çok az kimse Mekke‟de oturuyorlardı. Onlar daha çok

Medine‟de yaĢıyorlardı. Mekke‟de genelde kılıç yapma, marangozluk, bazıları okuma-yazma

bildikleri için tüccarların mal ve ticaretlerinin tescili ile uğraĢıyorlardı. Onlardan bazıları

Kitab-ı Mukaddesi muhtemelen biliyordu. Kur‟ân‟a kaynaklık edebilecek bir birikime asla

sahip değillerdi. Bu iddia sahiplerinden önce Mekkeli müĢrikler, bir kiĢinin Hz. Peygambere

yardım ettiğini iddia etmeleri üzerine Nahl Sûresi‟nin 103. âyeti inmiĢti.186

MüĢrikler, Hz.

Peygamber‟in bu vahiyleri bir gruptan aldığını iddia etmiĢlerdi. Ancak bu iddia, Furkan

Sûresi‟nin 4. âyeti ile reddedilmiĢti.187

Bildiğimiz bir gerçek var ki o da Mekke‟de oturan ehl-

i kitaptan bazı kimselerin Tevrat okudukları, mütevazî bir hayat yaĢadıkları, Rasûlullah‟ın

onlara çok ilgili gösterdiği nakledilmektedir. Sonra da bunların tümünün müslüman olduğu

184

ALĠ CEVÂD, a.g.e., C. VI, s. 495. 185

SÖNMEZSOY, a.g.e., s. 96-97. 186

“Andolsun ki biz onların, „Kur‟ân‟ı ona bir insan öğretiyor‟ dediklerini biliyoruz. Ġmâ ettikleri kimsenin dili

yabancıdır. Bu Kur‟ân ise gayet açık bir Arapçadır.”( Nahl 16/103). 187

“Ġnkâr edenler, “Bu Kur‟ân, Muhammed‟in uydurduğu bir yalandan baĢka bir Ģey değildir. BaĢka bir

topluluk da bu konuda ona yardım etmiĢtir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular.”

(Furkan 25/4).

Page 48: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

37

bilinmektedir.188

Eğer Kur‟ân‟ın bunlardan alındığı iddiası doğruysa peygambere hocalık

ettikleri iddia edilen bu kimseler neden hoca olmak yerine ona talebe olmayı tercih etsinler?

Kur‟ân‟ın Rahip Bahira‟dan alındığı iddiası, tespit edilmiĢ tarihi hakikatlerle

örtüĢmemektedir. Rahip Bahira olarak bilinen kimseyi ortaya koyan Siyer kaynaklarıdır. Aynı

kaynaklar, Efendimiz‟in Bahira ile 12 yaĢında iken sadece bir defâ Busra‟da görüĢtüğünü

nakletmektedirler.189

Efendimiz‟in 25 yaĢında iken çıktığı ġam seferinde onunla görüĢmediği

konusunda müttefiktir. Onun Bahira ile birçok kez görüĢtüğü iddiası kaynaklardan ve

kanıtlardan yoksundur. Efendimiz 12 yaĢında iken gerçekleĢen bu kısa görüĢmede, bu yaĢlı

zattan 23 yılda inen bu eĢsiz âyetler nasıl alınabildi? Üstelik Efendimiz okuma ve yazma da

bilmiyordu. Ġkinci görüĢmenin gerçekleĢtiği varsayılması halinde Hz. Peygamber‟in ondan

aldığı bilgileri neden en az 15 yıl sonra ancak açıklayabildi?190

II. BAZI ÂYETLER ARASINDA ÇELĠġKĠLER OLDUĞU ĠTHAMI

Kur‟ân-ı Kerîm‟in tümüne yönelik ithamlardan biri de onun âyetleri arasında çeliĢkiler

olduğu iddiasıdır. Hemen ifade etmek gerekir ki bu ithamlar, çoğunlukla Kur‟ân‟ın

“MüĢkilu‟l- Kur‟ân”191

kapsamında incelenen âyetlerle ilgilidir. Kendilerince çeliĢkili

olduğunu iddia ettikleri âyetlerden hareketle Kur‟ân‟ın ilâhî bir kitap olmadığı kanaatine

varmaktadırlar.192

Kur‟ân‟ın bu iddialarla ilgili görüĢü,“لغه لضغ لىهلي سل أف٠ لض غىقس لغآى

قس ٠فل لغق لضقفل Hâlâ Kur‟ân‟ı düĢünüp anlamaya çalıĢmıyorlar mı? Eğer o, Allah‟tan/ س

baĢkası tarafından (indirilmiĢ) olsaydı mutlaka onda birçok çeliĢki bulurlardı.”193

âyet-i

kerîmesinde özetlenmiĢtir. Bu âyette onun çeliĢkiler barındırması, ilâhî olma vasfını

kaybetmesi ile aynı anlama geldiği de ifade edilmiĢtir.

Bu ithamlarda bulunanlarının, Kur‟ân‟ın çeliĢkiler barındıran bir kitap olduğu

kanaatlerine varmaları birçok sebepten kaynaklandığı görülmektedir. Bu sebeplerin baĢında,

onların Tefsir alanındaki eksilikleri gelmektedir. Ġddia sahipleri, Kur‟ân‟ın; müfessire geniĢ

bir yorum alanı açan kıraât farklılıkları, hakikât ve mecâz ihtiva eden ifadeleri, birden fazla

mânâ ifade edebilen müĢterek lâfızları, herkes tarafından kolayca anlaĢılamayan âyetlerdeki

188

SÖNMEZSOY, a.g.e., s. 98. 189

en-NUVEYRÎ, Ebü‟l-Abbâs ġihâbüddîn Ahmed b. Abdilvehhâb b. Muhammed el-Bekrî et-Teymî el-KureĢî

en-Nüveyrî (ö. 733/1333), Nihâyetu‟l-Ereb fi Ahbâri Men Zeheb, Dâru‟l-Kutubi‟l-Mısrıyye, ts., C. 16, s. 91. 190

SÖNMEZSOY, a.g.e., s. 100-102. 191

“Kur‟ân‟ın bazı âyetleri arasında ilk bakıĢta var olduğu sanılan ihtilâf ve tenakuzu inceleyen Kur‟ân ilmi.”

(YERĠNDE, Adem, MüĢkilü‟l-Kur‟ân, DĠA, Ġstanbul, 2006, C. XXXII, s. 164). 192

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2016) 193

Nisâ 4/82.

Page 49: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

38

müteĢabihlik ve mücmellik, Kur‟ân‟daki bir olayın değiĢik yönlerden ele alınıĢ tarzı, bir

cinsin değiĢik türlerine veya bir oluĢumun muhtelif safhalarına iĢâret edilmesi, âyetlerin konu

ve yer farklılığı, harf-i cerlerin birbirinin yerine kullanılması ve fiil kiplerinin kullanım

yönleri gibi temel üsûl konuları hakkında yeterli bilgiye sahibi olmadıkları anlaĢılmaktadır.194

Yine iddia sahipleri, netice itibariyle, çeliĢkiler barındırdığını iddia ettikleri

âyetlerdeki anlama problemini gidermek için bilinen Tefsir metodolojisini, farklı sebeplerle

de olsa, kullanmadıkları tespit edilmiĢtir. Oysa söz konusu anlama problemini gidermek için

Arap dili ve belagatını iyi bilmek ve kullanmak, Kur‟ân‟ı bir bütün olarak ele almak, sünnetin

açıklayıcılığından yararlanmak, taassup ve taklitten uzaklaĢmak, gaybî konulara ve gereksiz

ayrıntılara dalmamak, zâhirî anlamı esas alıp gereksiz yerde batınî anlama gitmemek, sibâk ve

sıyâkı (âyetin bağlamını) göz önünde bulundurmak, âyetlerin nüzûl sebeplerinden

yararlanmak ve en önemlisi önyargısız bir Ģekilde hakîkâti aramak gayesiyle Kur‟ân‟ı okumak

gerekir.195

A. Aralarında ÇeliĢki Olduğu Ġddia Edilen Âyetler

Burada Kur‟ân‟ın aralarında çeliĢkiler olduğu iddia edilen bazı âyetleri, altı baĢlık

altında incelenecektir. Önce iddialar ortaya konulacak, ardından âyetlerdeki farklı anlamaların

nereden kaynaklandığı tespit edilmeye çalıĢılacak. Ortaya çıkan veriler ıĢığında konu

değerlendirilerek ithamlarla ilgili oluĢan kanaat belirtilecektir.

1. Kocası Ölen Kadının Bekleme Süresi

Kocası ölen kadının ölen kocasının evinde kalabileceği süre ile ilgili âyetlere yönelik

iddia kısaca Ģöyle özetlenebilir:“Bakara:234, kocası ölen kadının, dört ay on gün beklemesini

söylerken; Bakara:240, evlerinden çıkarılmaksızın senesine kadar geçimini sağlayacak Ģeyin

vasiyet edilmesini emreder.”196

Ġthama konu olan iki âyet Ģunlardır:

“ شغقفنطق غ أع أه ي ـ ق غ ظي ظعىأػ ىهنن ف قس ظي نن لل فل٠لح ي لثيأل

ي لل ـ هوللك ولللىس للغافوللف للليفللأ ,Ġçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eĢleri/ للسو غ

194

YERĠNDE, Adem, MüĢkilü‟l-Kur‟ân, DĠA, Ġstanbul, 2006, C. XXXII, s. 165. 195

CANDAN, Abdulcelil, Kur‟ân Okurken Zihne Takılan Âyetler, Elest Yayınları, 2004, s. 41-45. 196

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2016)

Page 50: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

39

kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler. Sürelerini bitirince artık kendileri için

meĢru olanı yapmalarında size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla

haberdardır.”197

“ غإسغقج غ إسقسذ نه ق ػ ط ق ظعىأػ ىهنن ف قس ظي نن ل فنىسغيف٠ح

ه لغ هليه ي ل ـ أ فلهلف لليفل دنلنا ؼلؼا / Ġçinizden ölüp geriye dul eĢler bırakan erkekler,

eĢleri için evden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler.

Ama onlar (kendiliklerinden) çıkarlarsa artık onların meĢru biçimde kendileri ile ilgili olarak

iĢlediklerinden dolayı size bir günah yoktur. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet

sahibidir.”198

Burada iki âyet arasında iddia edildiği gibi bir çeliĢki söz konusu değildir. Bakara

234. âyet, ölen bir kimseden geride kalan eĢin 4 ay 10 günlük evlilik yasağını yani belirtilen

süredeki bekleme zorunluluğunu ifade etmektedir. Bakara 240. âyette ise ölen kocanın

ölmeden önce geride bıraktığı hanımının bir yıla kadar, geçimini temin etmek üzere, evinde

kalabileceğini tavsiye etmesi istenmektedir. Burada kocası vefat eden eĢ, dilerse 4 ay 10 gün

bekledikten sonra evden ayrılabilir. Buradan anlaĢılan, iddia sahipleri 240. âyetteki tavsiyeyi

zorunluluk olarak anlamıĢlardır. Dolayısıyla çeliĢkiyi kendileri oluĢturmuĢtur. Yoksa bu iki

âyet arasında bir çeliĢki söz konusu değildir.199

2. Zinâ Eden Kadının Cezâsı

Kadınların zinâsı ile ilgili âyetlerde belirtilen cezaların farklılık arz ettiği iddiası, sanal

ortamda Ģu Ģekilde yer almaktadır:“Nisa 16 „da, „zînâ eden iki kimseye eziyet edin, tevbe edip

düzelirse onları bırakın‟ denirken Nisa 15‟te, daha farklı olarak sadece kadın için „ölünceye

kadar veya Allah onlara bir yol açana kadar evlerde tutun‟ denir. Nûr 2‟de ise, „Zinâ eden

kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun‟ denir.” 200

Ġthama konu olan üç âyet Ģunlardır.

“ لن ـ ضقفه لننفلنىهل أع ل ه ي لل ضق ل ننفؿ شل ـ قس٠ ككيقس دش هلي د ل فلقس ل ي

ؿل ٠ لي هس ج ل أ قسول ي ف ل / Kadınlarınızdan fuhûĢ (zînâ) yapanlara karĢı içinizden dört

197

Bakara 2/234. 198

Bakara 2/240. 199

CANDAN, a.g.e., s. 41-54. 200

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2016)

Page 51: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

40

Ģahit getirin. Eğer onlar Ģahitlik ederlerse o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar

hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dıĢarı çıkarmayın).”201

“ وفن هننف ط قسل ظقىك دول قلع ه لىك وإى غػق أطلذف ىك / Sizlerden fuhuĢ

(zînâ) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları

incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet

edendir.”202

“ فلصليه ولعأفل ا كسلظ ن ولهئل للض ه قدلض قفللضق ل قسؼ ق قسؼ هلىللل إى ل نك

هي ليقسول ه وؽ ل ا لظق ض سشل سلغ مق قسل / Zînâ eden kadın ve zînâ eden erkekten her birine

yüzer değnek vurun. Allah‟a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah‟ın dini(nin koymuĢ olduğu

hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü‟minlerden bir topluluk da

onların cezalandırılmasına Ģâhit olsun.”203

Kur‟ân'ın zinâ suçu cezasından bahseden ilk âyetleri, Nîsâ Sûresi‟nin 15. ve 16.

âyetleridir. 15. âyete göre suçlu kadın, “ ؿل ٠ لي هس ج ل أ قسول ي ف ل o kadınları/...د ل

ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar…” evde

tutulmalıdır. Âyet, bu cezanın nihâî bir ceza olmadığını ifade etmekle bu konuda yeni

âyetlerin nüzûlüne iĢaret etmektedir. Nisâ 16‟da, zînâ suçu iĢlediği tespit olunan kadın ve

erkeklerin cezalandırılması gerektiği, ceza biçimi ise azarlama, hor görmek, dövmek Ģeklinde

olması gerektiği açıklanmaktadır. Bu cezâ, sonra Nûr 2‟de değiĢtirilmiĢtir zînâ suçu iĢlediği

sabit olunan her kadın ve erkeğe yüz değnek vurulmalıdır. Cezaların aĢamalı olarak artması

birçok hikmete mebnîdir. Bu âyetlerin nazil olduğu dönemde insanlar, yerleĢik bir hukuk

sistemi içinde yaĢamaya alıĢkın değildi. Burada Kur‟ân‟ın tedricî olarak cezâ sistemini vaz‟

ettiğini görüyoruz. Nitekim Nisa 15 ve 16‟da açıklanan cezâlar uygulanmıĢ, daha sonra zînâ,

hırsızlık, cinâyet gibi suçlar için daha ağır cezalar belirlenmiĢtir. Böylece, Ġslâm cezâ

hukukunun oluĢum süreci tamamlanmıĢtır. Cezâ hukuku bu haliyle Efendimiz döneminde ve

sonra da halifeler döneminde uygulanmıĢtır.204

Bu yoruma göre zînâ cezası ile ilgili olarak

inen bu üç âyetin aslında birbirini nakzeden âyetler değil, aksine tedricî olarak birbirlerini

tamamlayan âyetler oldukları anlaĢılmaktadır.

Nîsâ Sûresi‟ndeki iki âyetin farklı zînâ suçları ile ilgili olduğu görüĢü de vardır. 15.

âyette konu kadınlar arasında gerçekleĢen eĢcinsellik (lezbiyenlik) iken 16. âyetin konusu ise

201

Nisâ 4/15. 202

Nisâ 4/16. 203

Nûr 24/2. 204

MEVDÛDÎ, Ebu‟l-A‟lâ, Tefhîmu‟l-Kur‟ân, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul, 1996, C. I, s. 338; YAZIR, a.g.e., C. I,

s. 530.

Page 52: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

41

erkekler arasındaki livata (homoseksüellik) dır.205

Nur Sûresi 2. Âyette, genel bir ifade ile

zinâ eden erkek ya da kadınlar için had cezası emredilmiĢ gibi görünse de âyetin hükmü

muhsan olmayanlar (evlenmemiĢ olanlar) için olduğunu Efendimiz‟in uygulamasından

anlaĢılmaktadır. Nitekim O (s.a.v.)‟in bekâr olan Maiz ve Gâmidiyye hakkında verdiği hüküm

bu yönde olmuĢtur. Nisa 15 ve 16. âyetlerde öngörülen cezâlar, belirlenip sistemleĢmiĢ

cezalar değildi yani ta‟zir cezaları idi. Nur 2‟de ise Nisâ 15‟te va‟d edilen yol gösterilmiĢ had

cezası olarak hükme bağlanmıĢtır.206

Aralarında çeliĢki olduğu iddia edilen söz konusu üç âyeti anlama konusunda farklı

yorumlar yapılmıĢtır. Ancak her bir yorum kendi içinde tutarlı olup ve her hangi bir çeliĢki

söz konusu değildir.

3. Ġçki Ġle Ġlgili Âyetler

Kur‟ân-ı Kerîm‟de içki ilgili âyetler arasında çeliĢki olduğu ithamı Ģu Ģekilde

özetlenmiĢtir:“Nahl:67‟de içki “güzel rızk” olarak nitelenirken Bakara: 219‟da içkinin

faydası da olduğu ancak zararının daha çok olduğu belirtilir. Nisa: 43„te Kur‟an: sarhoĢken

„ne dediğini bilene kadar namaza yaklaĢmayın‟ diyerek içkiye sadece namaz sırasında yasak

getirmekle yetinir. Ancak Maide 90 ise kararı değiĢtirir ve içkiyi toptan yasaklar; Tur: 23„te,

„Cennetle karĢılıklı kadeh tokuĢtururlar …” denilir ki her Ģey tam bir çeliĢkiler yumağı

olur.”207

Ġthama konu olan beĢ âyet sırasıyla Ģunlardır.

“ ول أ لغهلي و إ سل لؽ هلف لغا نا وإ ف غس ـ قسو يقسشوغ سك ـ ول ... / Sana içkiyi ve

kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah hem de insanlar için (bazı zahirî)

yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür….”208

“ ك لوقهك سى أ نؿنعد ٠ قس ظيآهقك غققسظ لقأ ـ كث د غؿ إ

يقسث ؾأ ننه ه ءأدضا أ لؿ غ غػأ إى نه لذق ـ وقط ضقؽ لفه ءفلنكجضقهءف و ـ ـ نقس ه

قغ لعق ل ه لى لضننإى أ نن ل / Ey iman edenler! SarhoĢ iken ne söylediğinizi bilinceye

kadar, bir de yolcu olmanız durumu müstesna, cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza

yaklaĢmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız yahut biriniz abdest bozmaktan

gelince ya da eĢlerinizle cinsel iliĢkide bulunup su da bulamazsanız o zaman temiz bir

205

CANDAN, a.g.e., s. 181. 206

YAZIR, a.g.e., C. v, s. 545-546. 207

https://pozitifateizm.wordpress.com/category/elestiriler/kuran-celiskileri-ve-yanlislari/ (2016) 208

Bakara 2/219.

Page 53: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

42

toprağa yönelip (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. ġüphesiz Allah, çok

affedicidir, çok bağıĢlayıcıdır.”209

“ ى ل قسش ول لي ه قػمعلؾا قظل غ ـ قسو قس ظيآهقإ وقسشوغ / ك لذلىفل س ل نلنأ

Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri Ģeyler), kumar, dikili taĢlar ve fal okları ancak

Ģeytan iĢi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluĢa eresiniz.”210

“ لل ك شللظىه لل ق قس شلل هلليوللغق لللى م فللطسللكلل س لل للإى ـ عػسللد Hurma/ ؿللنغق

ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden hem içki, hem de güzel bir rızık edinirsiniz. Elbette

bunda aklını kullanan bir toplum için bir ibret vardır.”211

“ ى للػ كللنا لل ف ا سثلل لل ؿلل ف /Orada, (içilince) boĢ söz söyletmeyen, günah

iĢletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaĢtırırlar.”212

Bakara 2/219, Nisa 4/43, Maide 5/90, Nahl 16/67 ve Tûr 52/23 âyetlerinde içki ile

ilgili çeliĢkili bilgiler olduğu iddiası birçok sitede paylaĢılmaktadır. Yukarıda zikredilen beĢ

âyette de içki konusu iĢlenmektedir. Ancak Tûr 52/23, cennette Allah (c.c.)‟nun bir ihsanı

olarak cennet ehline sunulan cennete özgü içecekle ilgili bir âyettir. Ġlk üç âyetin nüzul sırası,

farklı görüĢler olmakla birlikte, Nahl 16/67, Bakara 2/219, Nisa 4/43 ve Maide 5/90

Ģeklindedir. Bu âyet-i kerîmeler, içkinin haram kılınması ile ilgili olup yasaklama ile ilgili

tedrîcî süreci ifade etmektedir. Birinci âyet, içkiyi rızıktan saymayarak ona yasaklama zemini

hazırlamıĢtır. Ġkinci âyet, içki karĢısında, insan iradesini güçlendirmeye ve onu zihnen ikna

etmeye çalıĢmaktadır. Bir önceki ayetteki yasaklama zemini güçlendirilmiĢtir. Üçüncü âyet

ise içkiyi insan hayatının çok önemli kesitlerinden birinden (namazdan) çıkarmak sûretiyle

insanı içkisiz bir hayata hazırlamaktadır. Nihayet dördüncü âyet, Ġslam‟ın içkiye bakıĢını ve

insan ile ilgili zararlı yönü ifade edilerek insanın içki içmesi kesin bir dille haram kılınmıĢtır.

Ġlk üç âyet eğitim sürecinin geçici birer basamağını teĢkil ederken, Mâide Sûresi‟nin 90. âyeti

Ġslam‟ın içki hakkındaki temel görüĢünü ve bu eğitim süreci ile ulaĢılmak istenen asıl hedefi

ifade etmektedir. 213

Son iki âyetten birincisi (Nahl 16/67), dünya hayatının nimetlerinden bahsederken son

âyet-i kerîme (Tûr 52/23), ahiret hayatında cennette, müslümanlara ikrâm edilecek

nimetlerden bahsetmektedir. Dünya hayatında Allah (c.c.)‟nun insana ihsan ettiği iki nimetten

209

Nisâ 4/43. 210

Mâide 5/90. 211

Nahl 16/67. 212

Tûr 52/23. 213

ÜNAL, Necdet, “Kur‟ân‟ın Ġçki Yasağı Tedriciliği Üzerine Bir AraĢtırma”, Kelâm AraĢtırmaları Dergisi

(KADER), 2011, C. IX, S. 2, s. 156-166.

Page 54: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

43

yani hurma ve üzümden bahsedilmiĢtir. Bu iki nimeti meyve olarak yiyebildiğimiz gibi

üzümün suyundan da yararlanabildiğimiz vurgulanmaktadır. Burada kastedilen, üzümün

sarhoĢ edici özelliği olmayan sularıdır. Zîrâ âyette geçen “هلغق” (içki) kelimesi, sözlük

manasıyla kullanılmıĢtır. Ġkinci âyette ise cennette ikram edilen cennet içeceğinden

bahsedilmektedir. Bu içecek, dünyadaki içkilerden farklı olarak insanı sarhoĢ etmeyen ancak

cennet ehlinin içmesinden hoĢlanacağı cennete has içecektir.214

4. Bazı Peygamberlerin Üstünlüğü

Aynı konunun farklı yönlerini açıklayan Bakara 253 ile 285 âyetleri arasında çeliĢki

olduğu ithamı Ģöyle özetlenmiĢtir:“Bakara:285 „te “…Biz de peygamberlerimiz arasında fark

yapmayız…” denirken, aynı sûrenin 253. âyetinde; “ĠĢte bu peygamberlerin bir kısmını

diğerlerine üstün kıldık…” denir.”215

Ġthama konu olan iki âyetin meâli sırasıyla Ģöyledir.

“ ل آك نصعل ؼل عفل ي ل لنه نه ل غ ه ن ل ؼ فؼ ؿ كلكقسغ ل ليهلغنقس لق ـ

قس ظ هءههقس س أ ضغحقس ضؽ ن هل يآهي نه سنيقس ل قفو نقس ي ضهءك نه يهي ض

هلغلض ه ل سنلي هلءههلقس للق سل لي لغ ĠĢte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir/ه

kısmına üstün kıldık. Ġçlerinden, Allah‟ın konuĢtukları vardır. Bir kısmının da derecelerini

yükseltmiĢtir. Meryem oğlu Îsâ‟ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu‟l-Kudüs (Cebrail) ile

destekledik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık

deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düĢtüler. Onlardan

inananlar da vardı, inkâr edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin

Allah dilediğini yapar.”216

“ وأؼ ؿ آهيقسغ يأدلض ل لغ عؿلل ل هن آهيلل هى قسو هيع إس ؿلل ع

لكقسوظلغ إس ل أؽ لغ غقلكع سسقؿو Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene îmân / هلي

etti, mü‟minler de (îmân ettiler). Her biri; Allah‟a, meleklerine, kitaplarına ve

peygamberlerine iman ettiler ve Ģöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini

(diğerinden) ayırt etmeyiz.” ġöyle de dediler: “ĠĢittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden

bağıĢlama dileriz. Sonunda dönüĢ yalnız sanadır.” 217

214

TABERÎ, a.g.e., C. IV, s. 535. 215

https://pozitifateizm.wordpress.com/category/elestiriler/kuran-celiskileri-ve-yanlislari/ (2016) 216

Bakara 2/253. 217

Bakara 2/285.

Page 55: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

44

Bakara 253. âyette tüm peygamberlerin Allah Teâlâ tarafından seçilmekle birlikte her

birine veya bir kısmına farklı üstünlükler ve rütbeler verildiği ifade edilmektedir. Nitekim

peygamberlere verilen mu‟cizeler ve özellikler, birbirinden farklıdır. Hz. Mûsâ‟ya asâ ve

Allah ile konuĢma, Hz. Îsâ‟ya beĢikte iken konuĢma, ölüleri diriltme, körleri iyileĢtirme; Hz.

Muhammed (s.a.v.)‟e son peygamberlik verilerek onun Makam-ı Mahmûd‟a yüceltilmesi ve

miraçta Allah (c.c.)‟ın manevi katına yükseltilmesi gibi birbirinden farklı mû‟cizeler

verilmiĢtir.218

Bakara 285. âyette ise tüm peygamberlerin peygamber olmaları açısından ve onların

peygamberliğine îmân etme noktasında eĢit oldukları ifade edilmektedir. “لي ه يأدلض ل لغ

ؿلل Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” Yani hepsine îmân /ع

ederiz, onlardan birine inandığımız gibi diğerlerine de inanırız, demektir. Âyete göre inanma

yönünden onları birer peygamber olarak kabul etmek, onların bazılarının diğerlerine göre bazı

yönleriyile üstün olmadığı anlamına gelmez.

Bu âyeti, belirtildiği Ģekilde anlamamızı sağlayan aynı konuda baĢka âyetler de vardır:

لوى“ ـ ذيسه ن ه يأدض onlar (peygamberler) arasında asla ayırım yapmayız. Biz /… غ

ancak Allah‟a teslîm olmuĢuzdur.”219

; “ قس لظيآهلقللل سئلكؿل نأ ل ه يأدلض سلقل سلن غ عؿلل

دولل للىهغ للعقع ن نأللع ك Allah‟a ve peygamberlerine îmân edenler ve onlardan/ لل

hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince iĢte onlara Allah mükâfatlarını verecektir.

Allah, çok bağıĢlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”220

Ġlgili diğer âyetlerde olduğu gibi bu iki

âyetin ifade ettiği mânâ, hiç birini ayırmaksızın bütün peygamberlere îmân etmektir. Tüm

peygamberlere inanmanın zorunluluğu ya da îmân esasları arasında yer alması, bu âyetlerden

çıkan bir esastır. Bir peygamberi inkâr etmek, tüm peygamberleri inkâr anlamına gelir. Bu

sebeple Ġslâm‟a göre Rasûlullah‟a inanmayan ehl-i kitabın îmân ettiği söylenemez.221

5. Nesh Meselesi

Nesh meselesi ilgili Nahl 101‟in, Nisa 82, Yunus 64 ve Kâf 29 ile çeliĢtiği iddiası Ģöyle

özetlenebilir:“…Eğer Kur‟ân Allah‟tan baĢkası tarafından indirilmiĢ olsaydı onda birbirine

zıt olan birçok Ģey bulurlardı” (Nisa, 82); ” Allah‟ın sözleri asla değiĢmez…”(Yûnus,

64); “Benim nezdimde söz değiĢtirilmez…” (Kâf, 29) denilerek tanrısallık iddiası yine bizzat

218

YAZIR, a.g.e., C. II, s. 148-150. 219

Al-i Ġmrân 2/84. 220

Nisâ 4/152. 221

KANDEMĠR vd., Âyet ve Hadislerle Açıklamalı Kur‟ân-ı Kerîm Meâli, Marmara Ünv. Ġlâhiyat Fakültesi

Vakfı Yayınları (ĠFAV), Ġstanbul, 2016, C. I, s. 75.

Page 56: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

45

Kur‟ân‟ın kendisi tarafından ortadan kaldırılır. Ama daha da önemlisi, içsel çeliĢkilerin

ancak tanrısal olmamanın bir ispatı olabileceği Ģeklindeki sözler üzerine yukarıdaki ifadeler

unutulur ve „Biz bir âyeti değiĢtirip yerine baĢka bir âyet getirdiğimiz zaman ki Allah neyi

indireceğini çok iyi bilir, sen düpedüz iftiracısın‟ dediler.„MüĢriklerin çoğu bilmezler. (Nahl,

101)” denilerek çeliĢkili ifadelere yer verilmiĢtir.”222

Bu iddiaya konu olan dört âyet ve meali sırasıyla Ģöyledir:

“ قس ٠فل للغقأفل٠ للض غى للضقفلل للغهس للضغ للىهللي سلل قس للغآى /Hâlâ Kur‟ân‟ı düĢünüp

anlamaya çalıĢmıyorlar mı? Eğer o, Allah‟tan baĢkası tarafından (indirilmiĢ) olsaydı,

mutlaka onda birçok çeliĢki bulurlardı.” 223

“ إطق ن أ للغ سللسقإ وللأللته للغ لل لللنوللللؼ هأ نللىآلل سآلل ه لوللىللض / Biz bir âyeti

değiĢtirip yerine baĢka bir âyet getirdiğimiz zaman ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir,

onlar Peygamber‟e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.” 224

ػقس ظلن“ قس ل ل هطسلك سنلول ك لض فلقسلغ قسلض نقس شغفقسذل Dünya hayatında/ س

da, ahirette de onlar için müjde vardır. Allah‟ın sözlerinde hiçbir değiĢme yoktur. ĠĢte bu

büyük baĢarıdır.” 225

سل للض“ م هللأللظلل٠ سللض قس لل Benim katımda söz değiĢtirilmez ve ben kullara/هلل للض

zulmedici değilim.” 226

Nisâ Sûresi‟nin 81. âyetinde, gündüz Hz. Peygamber‟e itaat ettikleri halde akĢam

görüĢtükleri baĢka insanların yanında farklı davranan insanlardan bahsedilmektedir. 82. âyette

ise onların bu çeliĢkili halleri, Kur‟ân üzerinde gereği gibi düĢünmemelerinden kaynaklandığı

ifade edilmektedir. Kur‟an‟ın hiçbir çeliĢki içermemesi ve sunduğu hükümlerdeki tutarlılık

vasfının, Kur‟ân‟ı okuyan ve ona inanan insanlara yansıması beklenmektedir. Burada,“Eğer

Kur‟ân Allah dıĢında bir kaynaktan gönderilmiĢ olsaydı içinde birçok çeliĢki ve tutarsızlık

bulunurdu” vurgusu ile müslümanlar uyarılmıĢtır. Zîrâ Kur‟ân‟ın çeliĢkiler içerdiği iddiası,

onun ilâhî bir kitap olmadığı sonucuna götürmektedir. Oysa Kur‟ân‟ın hiçbir âyeti baĢka bir

âyetle asla çeliĢmemektedir. Evrendeki fiziksel kusursuzluk Kur‟ân için de geçerlidir.

Öyleyse evrenin yaratıcısı olan Allah (c.c), aynı zamanda Kur‟ân‟ın da kaynağıdır. 227

222

https://pozitifateizm.wordpress.com/category/elestiriler/kuran-celiskileri-ve-yanlislari/ (2016) 223

Nisâ 4/82. 224

Nahl 16/101. 225

Yûnus 10/64. 226

Kâf 50/29. 227

BAYRAKLI, Bayraktar, Yeni AnlayıĢın IĢığında Kur‟ân Tefsiri, Bayraklı Yayınları, Ġstanbul, 2017, C. VII, s.

233 -234.

Page 57: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

46

Yûnus Sûresi‟nin 62 ve 63. âyetlerinde ise Allah dostları ve onların iki özelliği olan

îmân ve takvâ vasıflarından bahsedildikten sonra 64. âyette onların Allah katındaki ödülleri,

“Onlara hem bu dünyada hem de âhirette müjdeler vardır” Ģeklinde ifade edilmektedir.

Âyetin devamında Allah (c.c.)‟nun Allah dostları ile ilgili va‟dinin (Allah‟ın verdiği sözün)

kesinlikle gerçekleĢeceği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla buradaki sözden kasıt Kur‟ân

değildir. Burada “ه Allah‟ın sözü” ifadesi, Türkçe‟de “söz verme” manasına/ لولل

gelmektedir.228

Ancak iddia sahipleri bunu fark etmemiĢ olmalı ki “Allah‟ın sözü” ifadesini,

Kur‟ân âyetleri olarak anlayıp bunların baĢka âyetlerle çeliĢtiği sonucuna varmıĢlardır.

Nahl Sûresi 101. âyet, “nesh”229

ile ilgilidir. Nesh konusu, Kur‟ân ilimlerinden birini

teĢkil eden “ للقسوزؿللقس رـ / Nâsih ve Mensûh” baĢlığı altında iĢlenmektedir. Kur‟ân‟da

hükümler va‟z edilirken hükümlerin ilk muhatabı olan birey ve toplum da dikkate alınmıĢtır.

Ġnsan eğitimi birçok aĢamadan oluĢan bir süreci gerektirir. Kur‟ân, toplum ve insanın bu

eğitim süreçlerini dikkate alarak bazen geçici hükümler koymuĢtur. Bu geçici hükümlerle,

onların belli bir kıvama gelmeleri sağlandıktan sonra asıl hüküm konmuĢtur. Kur‟ân‟ı, insanı

tedavi eden bir ilaç gibi düĢünmek gerekir. Ġlaçla önce hasta iyileĢtirilir. Sonra farklı yemekler

verilmeye baĢlanır. Kur‟ân‟ın bu üslûbu, vahyin anlaĢılmasını kolaylaĢtırmak üzere Allah‟ın

kullarına bir ihsanıdır. Bu âyet, Kur‟ân‟daki bu prensibin insan için önemini ifade etmekte

ancak müĢriklerin bunun farkında olmadıklarını açıklamaktadır. Burada Kur‟ân‟daki bu

eğitim sürecini bir çeliĢki olarak gören ve bu sözde çeliĢkiyi Hz. Peygamber‟e karĢı

kullananların tavır ve düĢüncelerine, bu âyetle cevap verilmiĢtir. Âyetler arasında çeliĢki

olarak ifade edilen bu durumu anlamak için Kur‟ân‟ın bir konu hakkındaki tüm âyetlerini bir

araya getirerek onları konu bütünlüğü içinde anlamak gerekir.230

ÇeliĢkili olduğu iddia edilen bu bölümün son âyeti ise Kâf Sûresi‟nin 29. âyet-i

kerîmesidir. Bir önceki âyette Allah (c.c.), suçlu iki insanın hesap gününde: “Huzurumda

çekiĢmeyin! Ben size daha önce uyarı göndermiĢtim.” Ģeklindeki diyaloglarına müdahalesi

zikredilmiĢti. Bu âyette ise “سل للض م هللأللظلل٠ سللض قس لل Benim huzurumda söz /هلل للض

değiĢtirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim.” denmek sûretiyle bu hak edilen cezânın

kendi yaptıklarının bir sonucu olduğu vurgulanmıĢtır. Burada geçen “ سللض قس لل هلل للض

/huzurumda söz değiĢtirilmez.” cümlesindeki “söz”den kasıt Kur‟ân sözü değil Allah‟ın

228

KARAMAN vd., a.g.e., C. III, s. 117-118. 229

“Bir nassın hükmünü daha sonra gelen bir nas ile kaldırmaktır, baĢka bir deyimle Ģer‟î bir hükmün baĢka bir

Ģer‟î delil ile kaldırılması; mukaddem tarihli bir nassın hükmünü daha sonra gelen bir nas ile değiĢtirmektir.

(CERRAHOĞLU, Tefsir Usûlü, s. 122). 230

es-SABÛNÎ, a.g.e., C. III, s. 344-345.

Page 58: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

47

verdiği sözdür. Dolayısıyla Allah‟ın verdiği cezâlandırma kararı geri alınamaz ve dünyada

iken haktan sapan ya da insanları hak yoldan saptıranlar için konulan o kanun

değiĢtirilemez.231

Nesh kelimesini, bir nassın hükmünün diğer bir nassla kaldırması ya da cari bir

uygulamanın kademeli olarak ve zamana yayılalarak kaldırılması gibi iki anlama biçiminde de

Kur‟ân‟ın indiği dönemdeki değiĢimi takip ettiği, o ortamda meydana gelen değiĢimlerin

inecek vahiyilere yön/Ģekil verdiği bir vakıadır. Ancak burada değiĢim karĢılıklıdır ve ilâhî

mesajlar da toplumu değiĢtirmekte ve dönüĢtürmektedir. Ġslâm toplum ve medeniyeti bu

Ģekilde teĢekkül etmiĢtir.232

Dolayısıyla nesh, Kur‟ân için bir çeliĢki değil; tersine indiği

toplumun birçok alandaki değiĢimini dikkate alan ilâhî eğitim sürecinin bir gereğidir.

6. Ġyiliğin Ve Kötülüğün Kaynağı

Bu ithamın konusu, ardarda gelen ve birbirini tamamlayan Nisa Sûresi‟nin 78. ve 79.

âyetleridir. Bu iki âyetle ilgili iddia Ģöyledir:“Nisâ: 78„de iyiliğin ve kötülüğün kaynağının

Allah olduğu belirtilirken; Nisa: 79‟da iyiliğin Allah‟tan kötülüğün ise insandan olduğu ifade

edilmektedir. Bu bir çeliĢkidir.”233

Bu itham “kötülük problemi” ile de ilgili olduğundan aynı zamanda kelâmî bir

meseledir. Ancak burada ithama konu olan iki âyet değerlendirilecektir. Konu olan iki âyet ve

meâli sırasıyla Ģöyledir:

“ ش ض نفغج ه س نقسو وكنقضع ننأ إىكظل لضه هلي لظ سق ا ـ ند إىكظ

لىدل منلصى ءقس ل ل لضهفولس ي ه ضكس هي ظ سق ,Nerede olursanız olun/ ضؿئ ا

sağlam ve tahkîm edilmiĢ kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaĢacaktır. Onlara bir

iyilik gelirse „Bu, Allah‟tandır‟ derler. Onlara bir kötülük gelirse „Bu, senin yüzündendir‟

derler. (Ey Muhammed!) De ki: „Hepsi Allah‟tandır.‟ Bu topluma ne oluyor ki neredeyse

hiçbir sözü anlamıyorlar!” 234

Özellikle Yahûdîler iĢleri yolunda gider, üretimleri çok, kazançları bol olduğunda

kendilerini seçilmiĢ bir toplum olarak gördüklerinden, bunu Allah‟ın kendilerine has bir

ihsânı olarak görüyorlardı. Ancak iĢleri ters gider, üretimleri az ve kazançları bekledikleri gibi

almazsa bunu Hz. Peygamber‟e isnat ettikleri bir uğursuzluğa bağlıyorlardı. Bu uğursuzluk

231

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. I, s. 338. 232

ÖZGEL, Ġshak, “Tarihselcilik DüĢüncesi Bağlamında Kur‟ân‟ın Tarihsel Yorumu (Metodolojik Bir Teklif)”,

Doktora Tezi, Isparta, 2002, s.164. 233

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2016) 234

Nisâ 4/78.

Page 59: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

48

isnâdı peygamberimizle de sınırlı değildi. Zîrâ Kur‟ân, birçok peygamberin, aynı Ģekilde,

uğursuzlukla itham edildiğini haber vermektedir.235

Âyet, bu yanlıĢ anlayıĢı, “ لضه لي ه De ki: Hepsi Allah‟tandır.” ifadesi ile tashih / س

ederek ilâhî bir prensip koymuĢtur. Buna göre insanların baĢına gelen iyi-kötü, hayır-Ģer, her

Ģey Allah‟tandır; O takdir etmiĢ, murat etmiĢ ve yaratmıĢtır. Ancak “eğer iradelerine

bırakılmıĢ konularda iyi bir Ģeyle karĢılaĢır, bir nimete nâil olur, bir baĢarı elde ederlerse

Allah‟ın verdiği aklı, bilgiyi, iradeyi ve gücü doğru ve yerinde kullanmıĢ oldukları anlaĢılır.

Allah böyle istediği, buna razı olduğu, verdiği kabiliyetleri bu sonucu elde etmek üzere

kullansınlar diye verdiği için hayır, iyilik, baĢarı Allah‟tandır. Yine insanların irade ve

tercihlerine bırakılan konularda, alanlarda, iĢlerde insanlar akıl, bilgi, irade ve güçlerini ki

bunların hepsini veren Allah‟tır, yerinde ve doğru kullanmazlar, bu yüzden O‟nun razı

olmadığı, kendilerinin de hoĢlarına gitmeyen sonuçlar elde ederlerse bu sonuçlar (Ģer,

kötülük) kendilerindendir; bunlara kendileri sebep olmuĢlardır.”236

Kötülüğü yaratıp insana

tercih imkânı verdiği halde rızâsı bulunmadığı için kötülük Allah‟a yüklenemez. Âyette

“hepsi Allah‟tandır.” ifadesi “ontolojik olarak iyiyi ve kötüyü yaratan Allah‟tır.” demektir.

Yoksa Allah, insana kötülüğü yaptıran değildir. 237

“ أعؿللكسل لؽعؿل لك ـ هلأطلكهليؿلئ فولي فوليه ـ أطكهيد ضقه / للللهل

Sana ne iyilik gelirse Allah‟tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!)

Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. ġâhit olarak Allah yeter.” 238

Bu âyet-i kerîme, bir önceki âyeti tefsir etmektedir. Bir önceki âyette iyiliğin ve

kötülüğün kaynağı tartıĢılmıĢ, Nisâ 4/79‟da ise sonuca bağlanmıĢtır. “Bazı kimseler iyiliğin

Allah'tan, kötülüğün de Hz. Peygamber‟den kaynaklandığını iddia etmiĢlerdir. Bu âyette

Allah (c.c.), bu düĢüncenin yanlıĢ olduğunu açıklamıĢtır. Ġyilik Allah‟tandır, bu doğru, ama

insanın baĢına gelen bir uğursuzluğu baĢkasına değil kendine bağlaması gerekir. Kötülüğü

kulun yapıp ettikleri dâvet eder, Allah da yaratır denilerek konuya açıklık getirilmiĢtir. Demek

ki iyiyi Allah ister, Allah yaratır; ama kötüyü insan ister, Allah yaratır. Bu âyette, ahlâkın ve

sosyal hayatın üzerine oturduğu değerler sisteminin kaynağı verilmektedir.” 239

Ġddiaya konu olan bu iki âyet arasında bir çeliĢki sözkonusu değildir. Ġyiliği de

kötülüğü de yaratıcısı Allah‟tır. Ancak diğer varlıklardan farklı olarak iki varlığa (insan ve

235

A‟râf 7/131; Hac 22/11; Neml 27/47; Yâsîn 36/18-19. 236

KARAMAN vd., a.g.e., C. II, s. 98. 237

ġûrâ 42/30. 238

Nisâ 4/79. 239

BAYRAKLI, a.g.e., C. V, s. 222-224.

Page 60: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

49

cin) akıl (irade) vererek onlara vahiy ve peygamberler göndererek onları iyiliği seçmesi

yönünde teĢvik etmiĢ, kötülükten sakındırmıĢtır. Öyleyse Allah (c.c.) iyiliği hem ister hem

yaratır hem de insanı buna teĢvik eder. O (c.c.) kötülüğü yaratır fakat onu istemez, tercihi

insana bırakır ve insanı bundan sakındırır. Ama sonuç itibariyle insana iyiliği ya da kötlüğü

seçebilme özgürlüğü verilmiĢtir.

III. KUR’ÂN KISSALARININ ÜSLÛBU

Kur‟ân kıssalarının; kesitler Ģeklinde, farklı yerlerde ve farklı bağlamlardaki anlatım

üslûbu da ithamlara konu olmuĢtur. Kıssaların kendine has bu üslûbu bir eksiklik, anlam

açısından da bir çeliĢki olarak algılanmıĢtır. Ġtham Ģöyle:“Peygamber kıssalarnın, Hz.

Yûsuf‟un kıssası hariç, hiçbiri derli toplu bir anlatıma sahip olmayıp her biri pek çok sûrede

parça parça ve her seferinde hatta aynı sûre içinde bile çeliĢkilerle dolu olarak

anlatılmıĢtır.”240

Mevcut haliyle Kur‟ân‟da geçmeyen “ سظل/kıssa” kelimesi, sözlükte izi sürülen, takip

edilen haberler manasına gelmektedir.241

Ancak kelimenin mastarı olan “hikâye etmek”

manasındaki “ سظلض /kasas” geçmektedir. Aynı anlamda “ ل / haber”, “أ لء/ haberler” ve

.söz /hikâye” kelimeleri de kullanılmaktadır /دللضث “242

Büyük ve önemli haber/ haberler

manasındaki ilk iki kelimenin bazı peygambelerin kıssalarında geçtiği görülmektedir.243

Kur‟ân‟da “hikâye etmek” anlamında kullanılan “ سظل/kıssa” kelimesi, edebî bir tür

olan hikâyeden farklı bazı özellikler taĢır. Kıssanın bu farklı özelliği de dikkate alındığında

kelimenin Tefsir ilminde “Kur‟ân- ı Kerim‟de ibret amacıyla zikredilen, tarihî doğruluk ve

gerçeklik niteliği taĢıyan olaylar/hayat hikâyeleridir.”244

Ģeklinde tarif edilebilir. Kelime;

etimolojik yapısı ve anlamı, kullanıldığı bağlamlar ıĢığında incelendiğinde: “Tarih boyunca

insanların yaĢadıkları gerçekleri ve gelecekte insanlara yol göstermek için öğüt olabilecekleri

hikmetlerden bahseden; yaĢamla bağlantısı kurulduğunda daha iyi anlaĢılabilecek, özellikle

tarih boyunca vahye muhatap çevrelerin tutum ve davranıĢlarına bizleri yönlendirerek, kimi

zaman süreç ve mekândan bağımsız kimi zaman da olayların detayları ile sunulduğu, Yüce

240

http://islamgercegi.athost.net/k uranbilimdisi.html (2016) 241

RÂĞIB el-ĠSFAHÂNÎ, Ebu‟l-Kâsım Huseyn b. Muhammed (ö. 502/1108), el-Müfredât fi Ğarîbi‟l-Kur‟ân,

Mektebetü Nizar Mustafa el-Bâz, y.y., ts., C. V, s. 3650. 242

ABDULBÂKĠ, Muhammed Fuâd, el- Mu‟cemu‟l Müfehres li Elfâzi‟l-Kur‟âni‟l-Kerîm, Dâru‟l-Hadîs, Kahire,

1988, s. 859. 243

Maide 5/27; Yunus 10/71; ġuara 26/69; Kasas 28/3. 244

ġENGÜL, Kıssa, DĠA, Ankara, 2002, C. XXV, s. 498.

Page 61: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

50

Allah‟ın razı olacağı birey ve toplum inĢası için idrak ve terakkimize yöneltilmiĢ bir bilgi

formudur.”245

Ģeklinde izah etmek mümkündür.

Tarih boyunca Allah (c.c.) tarafından gönderilmiĢ bazı peygamberlerin ve

gönderildikleri toplumların kıssaları, Kur‟ân-ı Kerîm‟in önemli bir bölümünü

oluĢturmaktadır.246

Peygamber kıssaları, insanlık tarihinin Kur‟ân dili ve onun eĢsiz üslûbuyla

aktarılmıĢ en güvenilir özetidir.247

Kur‟ân‟ın Ģekilsel üslûbu ne tam Ģiir ne de nesirdir. Sözlü

bir hitabın yazı ile ifadesi olarak nitelendirilebilir. Ġlk muhataplarının durumları gereği

kıssalar, emirler, nehiyler, temsiller, teĢbihler ve diyaloglar gibi anlatım Ģekillerinin sıkça

kullanıldığı görülmektedir. Bu üslûp, Kur‟ân‟ın beliğ (hale uygun söz söyleme) oluĢunun bir

gereğidir.248

Kur‟ân‟ın, kıssalarla anlatım yöntemini kullanmasındaki bir diğer gayesi, Kur‟ân‟ın

tümünde verilmek istenen ilâhî mesajları, yaĢanmıĢ gerçek olay örgüleri içinde insanlara

ulaĢtırmaktır. Bu ilâhî mesajlar, tarihî gerçeklerin anlatıldığı kıssalarda mükemmel bir uyumla

iĢlenmiĢ, eĢsiz bir üslûp ve belîğ ifadelerle aktarılmıĢtır. Kıssalar, müslümanların bir nevi

tevhît akidesi tarihidir.249

Kıssaları konu edinen âyetler incelendiğinde, tüm kıssaların teblîğ, ibret ve irĢâd

konularından biri, bir kısmı ya da tümü ile ilgili mesajlarla yetinilmiĢ olduğu görülecektir.

Olayların kronolojik sıralaması ve ayrıntıları özellikle terkedilmiĢtir. Bunun sebebi, olayların

ayrıntılarının bilinmemesi değil, Kur‟ân‟ın bu söz konusu yöntemine uygunluktur. Zîrâ Hz.

Peygamber‟in yaĢadığı Ġsrâ ve Mi„rac hadisesi ile Bedir ve Uhut savaĢları vb. olayların

detayları bilinmesine rağmen, bu yöntem gözetilmiĢ ve detaylara yer verilmemiĢtir.

Ayrıntılara yer veren ve kronolojik sıraya göre anlatılan tek kıssa Hz. Yûsuf‟un kıssasıdır.

Bunun sebebi ise kıssada zikredilen detayların kıssanın maksadının anlaĢılmasına yardımcı

olmasıdır. Bazı kıssalarda gereksiz gibi görünebilecek detaylara girilmesi de bu maksada

matuftur. Örneğin, Ġsrâiloğulları‟ından kesilmesi istenen ineğin özellikleri konusunda

ayrıntıya girilmesi, tarım ve hayvancılıkla uğraĢılan bir bölgede, ineğe tapma yanlıĢlığına

dikkatleri yoğunlaĢtırmak ve bu yanlıĢ inancı yıkmak içindir. 250

245

GEDĠKLĠ, Fikret, “Sosyo Psikolojik Boyutları Açısından Kur‟ân Kıssaları”, Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Doktora Tezi, Konya, 2011, s. 58. 246

KAYAER, Osman, Kur‟ân Kıssalarının Anlam ve Değeri, Fecr Yayınevi, Ankara, 1998, s. 23. 247

ġENGÜL, Kur‟ân Kıssaları Üzerine, Ġzmir, 1994, s. 17. 248

ÖZGEL, a.g.t., s. 247. 249

ġENGÜL, Ġdris, Kıssa, DĠA, Ankara, 2002, C. XXV, s. 499. 250

ġENGÜL, Kıssa, DĠA, Ankara, 2002, C. XXV, s. 499.

Page 62: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

51

Kur‟ân kıssalarının özelliklerinden biri de onların farklı üslûp, temsil ve tasvirlerle

bezenmiĢ çarpıcı giriĢ bölümleriyle baĢlamasıdır. Kıssaların çoğu bu çarpıcı sahnelerle baĢlar.

Böylece muhatabın dikkatinin kıssaya çekilmesi sağlanır ve sonra kıssanın ayrıntılarına

geçilir. Hz. Mûsâ‟nın kıssası bunun en güzel örneğidir. Bazen de kıssa, en ibret verici bir

giriĢle baĢlar, sonra kıssa tekrar ele alınır. Bunun örneği ise Ashâb-ı Kehf kıssasıdır. Bazen,

Kasas Sûresi‟nde olduğu gibi kıssadaki olayların hikmet ve sebebi açıklanarak kıssaya giriĢ

yapılır. Bunların dıĢında Kur‟ân kıssalarında vurgulanması istenen mesajlar, temsili sahnelerle

somutlaĢtırılır. Bu somutlaĢtırma, bazen bir portre ve tablo Ģeklinde bazen de etkili ve canlı

bir edebi üslupla gerçekleĢir.251

Kur‟ân kıssalarının üslûp özellileri hakkındaki bu temel bilgilerden sonra, kıssaların

derli toplu bir anlatımdan yoksun olduğu iddiası, birçok açıdan gerçeği yansıtmamaktadır.

ġöyle ki Kur‟ân‟ın bir sûrede, kısa ve özlü bir biçimde ifade ettiği bir konuyu, baĢka bir âyet

ya da sûrede daha detaylı bir Ģekilde anlatması, aslında onu okuyan ve inceleyen herkesin

müĢahede ettiği ilâhî bir metottur. 252

Bu metodun, Kur‟ân kıssalarında da kullanıldığını

görmekteyiz. Kıssalardaki bu üslûp, Kur‟ân‟ın vermek istediği mesajın farklı anlayıĢlara ve

anlama düzeyine sahip muhataplarca anlaĢılmasını ve pekiĢmesini kolaylaĢtırmaktadır.253

Bazı kıssa kesitlerinin bir kaç kere tekrar etmesi, muhatabın dikkatini diri tutup

mesajın pekiĢmesini sağlar. Zîrâ kıssalar, insanlık tarihini veciz bir Ģekilde seyircilerine, ders

alınacak ince noktaları vererek, onların gözlerinin önünde cereyan ediyormuĢçasına hayatı

tanzim etme yollarını gösterir. Ancak Kur‟ân‟daki kıssaların asıl gâyesi, bir edebî sanat

sunmak değil, ahlâkî erdemler kazandırmaktır.254

Yine Kur‟ân kıssalarının birçoğunun, farklı bağlamlarda, yeni ayrıntılar, farklı üslûplar

ve yeni manalarla tekrarlanmıĢ olması, ilâhî gâyenin daha etkin bir yöntemle gerçekleĢmesine

matûftur. Örneğin, Kur‟ân‟ın faklı bağlamlarında en çok tekrar edilmiĢ olan Hz. Mûsâ

kıssasının küçük farklar taĢıyan tekrarları birleĢtirildiğinde, kıssanın tamamı ortaya çıkacaktır.

Bu inceliği fark edemeyenler, bu muhteĢem üslûbu kuru bir tekrar gibi algılamaktadırlar. Bu

bakımdan, Hz. Âdem, Hz. Nûh ve Hz. Mûsâ gibi bazı peygamberlerin kıssalarındaki bu

tekrarları kusur olarak nitelendirmek, ancak konuyu ilmi ölçülerle incelememek ya da konuya

yüzeysel bakmaktan kaynaklanabilir.255

Ancak bir yönüyle bu konu, sadece bir anlama

251

ġENGÜL, Kıssa, DĠA, Ankara, 2002, C. XXV, s. 500. 252

ALBAYRAK, Halis, Kur‟ân‟ın Bütünlüğü Üzerine, ġûle Yayınları, Ġstanbul, 1993, s. 157. 253

ġĠMġEK, Mehmet Sait, Kur‟ân Kıssalarına GiriĢ, YöneliĢ Yayınları, Ġstanbul, 1993, s. 112. 254

CERRAHOĞLU, Ġsmail, Tefsir Usulü, TDV Yayınları, Ankara, 1983, s.172. 255

ġENGÜL, Kıssa, DĠA, Ankara, 2002, C. XXV, s. 499.

Page 63: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

52

problemi olarak izah edilememeke; aynı zamanda bir inanma ile ilgili bir boyutunun olduğu

da ortaya çıkmaktadır.

Kur‟ân kıssalarının bulunduğu bağlam (siyâk ve sibâk) iyi incelendiğinde, kıssa ya da

kıssa kesitlerinin; pedagojik, psikolojik ve sosyolojik açıdan bağlama uygunluk arz ettiğine,

bağlamı te‟yit ettiğine ve pekiĢtirdiğine Ģahit olunacaktır. Bu durum, Kur'ân i‟cazının

göstergelerinden biridir.256

Kur‟ân‟da anlatılmak istenen konular, verilmek istenen mesajlar,

âdeta kıssalara iĢlenmiĢtir. Dolayısıyla bir kıssanın veya bir bölümünün tekrarı, zikredildiği

bağlama göre, onun yeni bir mana/yorum kazanması demektir. Bu açıdan bakıldığında bazı

kıssalar, lâfız itibariyle tekrar izlenimi verse de mana açısından bir tekrardan söz edilemez.257

Bütün bunlardan sonra anlaĢılmaktadır ki Kur‟ân kıssalarının anlatım bütünlüğünden

yoksun olduğu ve çeliĢkiler barındırdığı iddiası doğru değildir. Ġddia sahiplerinin, Kur‟ân‟ın

kendisine has üslûbu ve yukarıda zikredilen ibret ve hikmet mantığı hakkında yeterli bir

bilgiye sahip olmadıkları anlaĢılmaktadır.

IV. KUR’ÂN KISSALARI VE EHL-Ġ KĠTAP EFSANELERĠ

Kur‟ân kıssalarının; ehl-i kitap efsanelerinden, dönemin dinî kültür ve folklorü gibi

kaynaklardan izler taĢıması ya da bazı yönlerden benzerlik göstermesi de iddilara konu

olmuĢtur. Özetle itham Ģöyle:“Müslümanlara göre bu benzerlik farklı izah edilse de, aslında

bu, mezkûr tarihî efsanelerin o dönemdeki tarihî duruma uygun biçimde yaratılmıĢ

olmasından kaynaklanmaktadır. Kur‟ân, eski mukaddes kitaplardan ve eski Arap

folkloründen derlemelerden meydana getirilmiĢtir. Hatta bu derlemeler arasında Parsizm

(Mecusilik)‟in de etkisi vardır. Ayrıca, Kur‟ân‟da yazılan ve Ģarkta yaĢayıp adaletsizlik

edecek olan “Ye‟cûc ve Me‟cûc”, Ġncil‟deki “Gog ve Magog”tur ve oradan alınmıĢtır.

Kur‟ân‟daki birçok hikâyede, Arap folklorünün eseri olan 1001 gece masallarından motifler

vardır.”258

Öncelikle Ģunu ifade etmemiz gerekir ki Kur‟ân ve Kur‟ân kıssalarının indiği

dönemde, Kur‟ân‟ın, Ġncil ve Tevrat‟tan alındığını ilk iddia edenler, Yahûdi ve Hıristiyanlar

değil, mekkeli müĢriklerdir. Zîrâ ehl-i kitabın itirazı vahye ve peygamberliğe değil,

peygamberliğin Ġsrâiloğulları‟ndan olmayan birine verilmesine yani Hz. Peygamber‟in

256

ÇĠÇEK, Halil, Yirminci Asırda Kur‟ân Ġlimleri ÇalıĢmaları, TimaĢ Yayınları, Yüksek Lisans Tezi, Ankara,

2006, s. 96. 257

SEYYĠD KUTUB, Kur‟ân‟da Edebî Tasvir, Hikmet NeĢriyat, Çev. Kamil M. Çetiner, Ġstanbul, 1997, s. 224. 258

CABBAROV, Sancar, Kur‟ân Efsanelari va Rivayetleri, Özbekistan CCR Fen NeĢriyatı, TaĢkent, 1986, s. 10-11.

Page 64: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

53

Ģahsına idi.259

Kur‟ân, onların, Hz. Peygamber‟i, oğullarını tanıdıkları gibi bildiklerini ancak

bu gerçeği bile bile gizlediklerini ifade etmektedir.260

Ümmî olan ve Arapça dıĢında baĢka bir dil bilmeyen bir peygamberin Arapça

bilmeyen, sayıları bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar az olan ve çoğu hizmetkârlıkla

hayatlarını idame ettiren, toplumlarından ayrı yaĢadıkları için dinleri hakkında pek bilgi sahibi

olmayan birkaç Hıristiyan kökenli insandan Kur‟ân‟ı ve Kur‟ân kıssalarını alması

düĢünülemez. Ayrıca elimizde o dönem Mekke‟de Yahûdîlerin yaĢadığına dair tarihî bir kayıt

da mevcut değildir. Tevrât‟ın bilinen ilk Arapça çevirisi miladî 718 tarihine, Ġncil‟in ilk

Arapça tercümesi ise 19. asra ait olduğu bilgisi, bu iddianın doğru olmadığını ispatlamak için

yeterli bir kanıttır.261

Kur‟ân‟daki kıssaların Tevrat ve Ġncil‟deki kıssalarla benzerlikler göstermesi Kur‟ân

kıssalarının bu kaynaklardan alındığına bir kanıt değildir. Zîrâ Tevrat ve Ġncil tahrîf edilirken

bu tahrifattan bu iki kitapta zikredilen kıssalar da nasibini almıĢtı. Tevrat tahrif edilerek Torah

oluĢturulmuĢtur. Torah‟taki kıssalar birçok çeliĢkiyi barındırmakta ve ana tema “tanrının

seçilmiĢ kavmi”dir. Oysa Kur‟ân kıssalarının ana teması Kur‟ân‟ın da temasıdır ki oda tevhit

düĢüncesidir. 262

Kur‟ân bütün vahiyleri, özü itibariyle, bir araya getirirken, aslında kıssaların

da tahrif edilmemiĢ halini yani doğrusunu ortaya çıkarmıĢtır. Kaynaklar arasındaki

benzerliğin sebebini burada aramak gerekir. Bununla birlikte Kur‟ân kıssalarının Tevrat ve

Ġncil‟deki kıssalarla hedef, üslûp ve muhtevâ açısından büyük farklılıklar arz ettiği

görülmektedir. Hz. Mûsâ‟nın Firavunla olan mücadelesindeki farklılıklar buna örnek olarak

zikredilebilir.263

Burada Hz. Âdem ve Hz. Nûh‟un Kur‟ân‟daki kıssalarının, Kitab-ı

Mukaddes‟teki kıssalarla bazı farklılıkları görülmektedir.264

AĢağıda oluĢturulan tabloda, bu

iki kıssanın Kur‟ân- Kerim ve Tevrattaki farklı anlatımları gösterilmiĢtir.265

259

Bakara 2/91. 260

Bakara 2/146. 261

GÜNDÜZ, ġinasi, “Kur‟ân Kıssalarının Kaynağı Eski Ahit mi? Yapı, Muhtevâ ve Kaynak Açısından Torah

Kıssaları”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. 10, Dönem: ġubat, Samsun, 1998, s.

88. 262

ġĠMġEK, Kur‟ân Kıssalarına GiriĢ, s. 113. 263

Bkz. bu tezin Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟ı BaĢkasından Aldığı Ġthamı, s. 28-32. 264

ġĠMġEK, Kur‟ân Kıssalarına GiriĢ, s. 20. 265

ġĠMġEK, Kur‟ân Kıssalarına GiriĢ, s. 15-29.

Page 65: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

54

Hz. Âdem’in Kıssası

Kur’ân’daki Anlatım266

Tevrat’taki Anlatım267

1. Detaya girmeden kıssadan alınması

gereken ibret öne çıkarılmıĢtır.

1.Kıssadan alınması gereken ibret detaylarda

boğulmuĢtur.

2. Aldatan ġeytan‟dır, ilk aldanan Hz.

Âdem‟dir.

2. Aldatan yılandır, ilk aldanan Hz. Havvâ‟dir.

3. Kıssa, ümitle son bulmakta. Ġnsan

Ģükretmeye davet edilmektedir.

3.Tevrat, Hz. Âdem‟in isyanı sebebiyle ona lânet

okumaktadır.

4. Allah, her Ģeyden haberdardır. Zirâ

O,insanın fitne çıkarabileceğini de iyilik

yapabileceğini de bilir.

4. Allah‟ın, olanlardan haberi yoktur. Zirâ o

saklanan Hz. Âdem ile Hz. Havvâ‟yı aramaktadır.

5.ĠĢlenen her suç Ģahsidir, bir kimsenin

günahı baĢkasına yüklenemez.

5. Hz. Âdem‟in ilk günahından soyu da sorumludur.

6. ġeytan üstünlük tasladığı için Hz.

Âdem‟e secde etmemiĢtir.

6. Melekler, Hz. Âdem‟e secde ettiği için, ġeytan

ona secde etmemiĢtir.

7. Hz. Âdem‟e ilmi öğreten Allah‟tır.

Allah insanı ilme teĢvîk etmektedir. Ġlim

insanı Allah‟a yaklaĢtırmaktadır.

7. Hz. Âdem‟e yasaklanan ağaç bilgi ağacıdır.

Yasaklanan bilgidir. Allah insanın bilgilenmesini

istememektedir. Ġnsanın bilgi sahibi olması,

Allah‟la çatıĢma sebebidir.

Hz. Nûh’un Kıssası

1. Detaya girmeden kıssadan alınması

gereken ibret öne çıkarılmıĢtır.

1. Kıssada ayrıntıya girilmiĢtir: Geminin hacmi,

hangi ağaçtan yapıldığı, suyun ne kadar yükseldiği

gibi.

2. Hz. Nûh'un gemiye binmeyen bir oğlu

olduğu zikredilmektedir.

2. Hz. Nûh'un böyle bir oğlunun olduğuna dair bir

kanıt yoktur.

3.Tufânın yeryüzünün tamamını

kapladığından bahsedilmemektedir.

3. Yeryüzünün tamamının sular altında kaldığı

zikredilmektedir.

4. Boğulmaktan kurtulanların îmân

edenler olduğu bunların, Hz. Nûh‟un

âilesinden ibaret olmadığı

belirtilmektedir.

4. Hz. Nûh ile birlikte gemiye binen ve

boğulmaktan kurtulanlar, onun eĢleri, oğulları ve

gelinleridir.

5. Allah‟ın, yanlıĢ yaptığı için onun bir

Ģeyden piĢmanlık duyması da

düĢünülemez Zîrâ Allah, bütün

eksikliklerden uzaktır.

5. Allah‟ın, tufandan sonra piĢmanlık duyduğu ve

bir daha böyle bir tufanı meydana getirmeyeceği

bildirilmektedir.

6. “Onların (kurbanların) ne etleri ne de

kanları Allah'a ulaĢır, ona sadece

onların takvâsı ulaĢır.”268

6. Hz. Nûh‟un, kurtulduğu için, sunduğu

kurbanların kızartılan et kokularının Allah‟a

gittiğini, O‟nun etleri kokladıktan sonra

kızgınlığının geçtiği ve bundan razı olduğu ifade

edilmektedir.

Tevrat‟ın kıssalarında zikredilen yaratıcı tasavvuru ve peygamber anlayıĢı, Ġslâm‟ın

Allah ve peygamber tasavvuruyla örtüĢmeyen tutarsızlıklar ve mitolojik unsurlar

266

Bakara 2/33-39. 267

Tevrat, Tekvin, 1., 2., 3. bablar. 268

Hac 22/37.

Page 66: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

55

içermektedir. Allah‟ın Tâlût‟u kral yapmaktan ve Nûh tufanını yaratmaktan dolayı, hâĢâ,

piĢman olduğu iddiası,269

peygamberlere, hâĢâ, zina yapma ve puta tapma isnadı gibi. Ġncil ise

Hz. Îsâ‟nın hayat hikâyesinde belirtilen teslîs inancı (üçlü ilah inancı), Hz. Îsâ‟nın, Allah‟ın

oğlu olduğu ve onun çarmıha gerildiği gibi birçok konuda Kur‟ân‟la çeliĢmektedir.270

Kur‟ân‟ın tümünde olduğu gibi kıssalarında da hiçbir topluluğa ayrıcalık

verilmemiĢtir. Zîrâ kıssaların taĢıdığı mesajlar, tevhît esasına dayalı bir hedefle, bütün

insanlığı kuĢatmıĢtır. Oysa Tevrat, seçilmiĢ bir kavim olduklarına inanan Ġsrâiloğulları‟nı

konu alan tarihi bir kitap görünümündedir.271

Kur‟ân‟da yer alan kıssaların, Arap Edebiyatı‟nın sözlü masal ve hikâyelerinden

alındığı,272

bizâtihi Kur‟ân tarafından reddedilmektedir. Kur‟ân‟ın birçok âyet-i kerîmesi,

kıssaların vahyedilen gayb haberlerinden olduğu, dolayısıyla bunların inmeden önce ne Hz.

Peygamber‟in kendisi ne de kavmi tarafından bilinmediği ifade edilmektedir.273

Buna göre

Arapların bu kıssaları bilmediği aĢikârdır. 274

Aynı Ģekilde Arap edebiyatının sözlü masal ve

hikâyelerine benzer motifler taĢıması da anlaĢılır bir durumdur. Ehl-i kitap kaynaklı muharref

kıssalar, o dönem aynı bölgede yaĢayan tüm kavimlerin sözlü edebiyâtlarını etkilemiĢtir. Bu

arada bölgenin kadîm iki toplumu olan Arap ve Sâsâni hikâye ve masallarını da

etkilemediğini kim iddia edebilir? Kur‟ân, Ehl-i kitap‟tan aktarılan kıssaların ve bu kıssaların

etkilediği civar bölgelerdeki tüm topluluklara ait anlatıların tahrif edilmemiĢ halini, yani,

doğrusunu ortaya çıkarmıĢtır. Kaynaklar arasındaki benzerliğin sebebini burada aramak

gerekir.

Kur‟ân‟ın, Allah‟ın kelâmı olmayıp onun, ehl-i kitap kaynaklarından derlenen bir kitap

olduğu iddiasına verilen cevapta da ifade edildiği üzere, Hûd (a.s.), Sâlih (a.s.) ve ġuayb

(a.s.)‟ın kıssaları gibi Kur‟ân‟da zikredildiği halde Yahûdî ve Hristiyan kaynaklarında bahsi

geçmeyen kıssalar da vardır. Kur‟ân‟a, hep vahiy dıĢında bir kaynak arayanlar, bu kıssalara

bir kaynak bulmaları gerekmez mi? Ġddia sahiplerinin bu soruya cevap aramaları gerekir.275

269

Tekvîn, 8/20-22; 9/11-17; Samuel, 15/10-11. 270

ġENGÜL, Kıssa, DĠA, Ankara, 2002, C. XXV, s. 500. 271

DEMĠR, ġehmus, Mitolojik Kur‟ân Kıssaları ve Tarihi Gerçeklik, Beyân Yayınları, Ġstanbul, 2003, s. 71;

GÜNDÜZ, a.g.m., s. 88. 272

CABBAROV, a.g.e., s. 10-11. 273

Âl-i Ġmrân 3/14; Yûsuf 10/102; Kasas 28/44-46; Hûd 11/49. 274

GEDĠKLĠ, a.g.t., s. 66-69. 275

MAHMUT MÂDÎ, a.g.e., s. 148.

Page 67: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

56

V. SÛRE ADLARI ĠLE ĠÇERĠKLERĠ ARASINDAKĠ ANLAM ĠLĠġKĠSĠ

Kur‟ân sûrelerinin adları ile sûrelerin içerikleri arasındaki anlam iliĢkisi ile ilgili iddia

Ģöyle ifade edilmiĢtir:“Hemen hemen her Ģeyden söz eden Bakara Sûresi, Yahûdîlere

kesmeleri emredilen bir sığırdan bahsettiği için bu adı almıĢtır. Yine içinde hemen hemen tüm

konulardan söz edilen Âl-i Ġmrân Sûresi, içinde Ġmrân ailesinin zikri geçtiği için bu adı

almıĢtır. 109 âyetlik Yûnus Sûresi‟nin bu adı almasının nedeni ise bir tek 98. âyetinde „Yûnus

Milleti‟nden söz edilmesidir. Oysa aynı sûrede 75„ten 93. âyete kadar Hz. Mûsâ„nın

kıssasından söz edilir; diğer âyetlerde de baĢka konulardan. Nitekim Hz Yûsuf‟un kıssasına

ayrılan Yûsuf Sûresi hariç peygamber adları taĢıyan sûrelerin tümü, adını aldığı

peygamberden çok, diğer konulardan söz eder. Yani bölümlere ad koymada en küçük bir

mantık tutarlılığı yoktur. Hz. Muhammed‟in eĢi Hz. AiĢe‟nin zan altında kalması üzerine onu

savunan ve kadın sorununa iliĢkin Ġslamî yaklaĢımı belirleyen Nûr Sûresi ise konu ağırlığı bu

olmasına rağmen bir tek âyette „ilâhî Nûr‟dan söz ettiği için bu adı almıĢtır. Yine Neml

Sûresi, bir tek âyetinde Hz. Süleymân‟ın ordusuna yol veren karıncalardan söz edildiği için

bu adı almıĢtır. Sâffât Sûresi bu sözcükle, Sâd Sûresi bu harf ile baĢladığı için, Fussulet

Sûresi ikinci âyetinde bu sözcük geçtiği için, Duhân Sûresi içinde bu sözcük geçtiği için, Kâf

Sûresi bu harfle, Zâriyât Sûresi bu sözcükle baĢladığı için, Necm Sûresi bu adla baĢladığı için

bu adları almıĢlardır. ĠĢte tüm âyetler böylesi en küçük bir iç tutarlılığı olmayan bir

yaklaĢımla adlandırılmıĢlardır.” 276

Konuya baĢlamadan önce, konunun Tefsir disiplini içinde nerede yer aldığı gibi bazı

hususlarda kavramsal ve teknik bazı ön bilgiler vermekte yarar vardır. Sûrelerin isimleri,

indiği yer ve zamanın bilinmesi, aralarındaki anlam iliĢkileri, ilk ve son âyetleri arasındaki

anlam bağları ve bir sûrenin âyetleri arasındaki insicam gibi konular, Kur‟ân‟ın anlaĢılmasına

yardımcı olan hususlardandır. Kur‟ân‟ın, âyet ve sûreleri arasındaki insicam ve burada ithama

konu olan sûre isimleri ile sûre içerikleri arasındaki irtibatı inceleyen Münâsebâtü‟l-Âyât ve‟s

Süver277

ilmi ile sûrelerin ilk cümleleri ile ilgili olan Fevâtihu‟s-Süver 278

ilmi, konumuzla

yakından ilgili olan iki ilim olduğu bilinmektedir.279

276

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2016) 277

Kur‟ân ilmidir. Kur‟ân âyetlerinin birbirleri ile olan anlam iliĢkisini, manalarının birbirini tamamlaması,

muntazamlığından dolayı cümlerinin tek kelime haline geldiğini ve sûreler arasında anlam iliĢkisi

bulunduğunu savunan ve inceleyen Tefsir ilminin alt disiplinidir. (Es-SUYÛTÎ, el-Ġtkân fî Ulûmi‟l-Kur‟ân,

C. II, s. 287-288).

Page 68: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

57

Kur‟ân, farklı isim ya da isimler taĢıyan 114 sûreden oluĢmaktadır. Sûre isimleri,

cumhurun tercih ettiği görüĢe göre, Hz. Peygamber‟den gelen rivayetlere dayanmaktadır. Bu

nedenle sûrelere verilen isimler tevkîfîdir.280

Sûrelere isim olan kelime ya da harf/harfler,

Fâtiha ve Ġhlâs sûreleri hariç olmak üzere sûrede zikredilen kelime ya da harflerden alınmıĢtır.

Bu isimler bazen sûrede anlatılan kıssalarda adı geçen bir peygamberden (Yunus, Hud, Yusuf,

Ġbrahim, Lokman gibi); bazen bir toplum/topluluktan (Sebe‟, Al-i Ġmran, Nisa, A‟raf, Hicr,

Kehf, Ahzab, KureyĢ gibi); bazen sûrede geçen bir olayı hatırlatan sembol bir kelimeden

(Ġsrâ, Bakara, Mâide, En‟âm, Enfâl, Tevbe, Ra'd, Nahl gibi); bazen sûrenin ilk kelimesinden

(Tâhâ, Yâsîn, Sâd, Kâf, Nûn gibi); bazen de konumu ve taĢıdıkları bir özellikten alınmıĢtır.

Genel olarak sûrelerin bir ismi varken, bazı sûreler için birden fazla isim sayılmıĢtır.281

Sûrelerin iĢlediği konular, ayrıntıda çeĢitlilik arz etse de her sûre genel ve özel

hedeflerinin olması ve ihtiva ettiği konular arasında irtibatı sağlamasıyla kendi içinde bir

bütünlük oluĢturur. Bu bütünlük, mutlaka, Kur‟ân‟ın temel konularından tevhit, risâlet, ahiret,

ibadet ve adaletten biri veya birkaçının etrafında oluĢmaktadır.282

Sonuç itibariyle sûre isimleri, vahyin inmeye baĢladığı ilk dönemlerde Kur‟ân ayetleri

gibi yazıyla tespit edilmiĢ değildi. Konu ile ilgili rivâyetler ve sahâbenin ifadeleri

incelendiğinde, ortaya çıkan görüĢ, yukarıda zikredilen cumhûrun görüĢüdür ki o da bu

isimlerin bir kısmının Hz. Peygamber‟in vahye dayanan direktifleri ile tespit edildiğidir.

Ancak isimler, sadece sûrenin ana konusu ile bağlantılı olarak tesbit edilmiĢ değildir. Sûreye

hâkim ana konuyu yansıtanları olduğu gibi ( Karia, Fil, KureyĢ, Yusuf, ĞaĢiye gibi); hâkim

konunun yerine sûrenin içerdiği talî bir konuda ama sembol bazı kelime ve harflerden alınan

isimler de vardır. (Bakara, Al-i Ġmrân, Ankebût, Nûr, Duhân, Necm, Neml, Fussulet, Zâriyât,

Kâf, Tâhâ, Nûn gibi ) Ġddia sahiplerinin “iç tutarlılığı olmayan bir yaklaĢımla adlandırma”

olarak iddia ettikleri isimler bu son guruptur.

Öncelikle sûrelerin isimlendirilmesindeki temel mantık, Kur‟ân‟ın kendi içinde 114

parçaya (sûreye) ayrılmasındaki mantıkla aynıdır. Bu mantık, Kur‟ân‟ın anlaĢılmasını

278

Sûre baĢlangıçı, sûre giriĢi demektir. Sûrelerin ilk kelimelerini belağat açısından inceleyen, tüm sûrelerin

Husnu‟l-Ġbtdâ ile (söze güzel bir cümle ile) baĢladığını savunanarak sûrelerin giriĢi belağatını inceleyen

Tefsir ilminin alt disiplinidir. (Es-SUYÛTÎ, el-Ġtkân fî Ulûmi‟l-Kur‟ân, C. II, s. 282). 279

AKPINAR, Ali, “Kur‟ân Sûrelerinin Ġsimlerine Dair YazılmıĢ Mensûr ve Manzûm Eserler ve Manzûm Bir

Örnek”, Cumhuriyet Ünv. Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sivas, 2009, S.1, C. VII, s. 6. 280

es-SUYÛTÎ, el-Ġtkân fî Ulûmi‟l-Kur‟ân, C. I, s. 69; ez-ZERKEġÎ, Ebû Abdillâh Bedrüddîn Muhammed b.

Bahâdır b. Abdillâh et-Türkî el-Mısrî el-Minhâcî ez-ZerkeĢî eĢ-ġâfiî (ö. 794/1392), el Burhân fî Ulûmi‟l-

Kur‟ân, Mektebetu Dâru‟t-Turâs, Kahire,1984, C. 1, s. 263-265. 281

AKPINAR, a.g.m., s. 6. 282

DEMĠRCĠ, Sabri, “Kur‟ân Âyetleri ve Sûreleri Arasındaki Tenasüb (Fahruddin Razi„nin Tefsiri Mefatihu‟l-

Gayb Örneği)”, Ekev Akademi Dergisi, Bahar dönemi, Ankara, 2015, S. 62, s. 62.

Page 69: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

58

kolaylaĢtırmaktır. Sûre isimleri, Kur‟ân‟ın temel konularından birini veya birkaçını iĢleyen

sûrelere verilerek, onların, okuyucunun hafızasında kalmasını kolaylaĢtırmıĢtır. Aynı Ģekilde

birçok açıdan muhatabın dikkatini çeken sembol bazı kelime ve harflerden isimlerin alınması

da aynı hikmete dayanır.

“Bakara Sûresi”nin Arapça ifadesi, “Sûretu‟l-Bakara” (ؿلعقس لغ)‟ dır. Bunun da

aslı “Sûretu‟lleti tüzkerü fiha el-Bakara” (ؿلعقس لكلظ غفلقس لغ)‟dır. Manası ise “ineğin

isminin geçtiği sûre” demektir. Ġsmin uzun olmasından ötürü, önce ismi mevsûl “elleti”

kelimeleri hazf edilmiĢ ve sonunda “Sûretu‟l- Bakara” ifadesi (كظ غ )”sonra da “tüzkerü ;(قس )

bulunmuĢtur. Bu durum, iddia sahiplerinin “iç tutarlılığı olmayan bir yaklaĢımla adlandırma”

olarak iddia ettikleri diğer sûre isimleri için de geçerlidir: “Âl-i Ġmrân isminin geçtiği sûre”,

“Ankebût‟tan bahseden sûre”, “Nûr kelimesinin geçtiği sûre”,“Duhân‟dan bahseden sûre”,

“Necm‟dan bahseden sûre”, “karınca isminin geçtiği sûre”, “Fussilet ile ilgili sûre”,

“Zâriyât isminin geçtiği sûre, “Kâf harfiyle baĢlayan sûre”, “Tâ hâ harfileriyle baĢlayan

sûre, “Nûn harfiyle baĢlayan sûre” gibi. 283

Bu gramatik bilginin iĢaret ettiği mananın (yorumun) bazı rivâyetlerle de

desteklenmesi, isimlendirmedeki mantığın, sadece sûrenin konusuna dayanmadığı, sûreyi

hatırda tutacak ve muhatabın dikkatini çeken sembol bazı kelime ya da harflerin de sûrelere

isim olduğu görülmektedir

VI. KUR’ÂN’DA TEKRAR

Kur‟ân‟ın; bazen aynı sûrede, bazen ayrı sûrelerde tekrar eden âyetlerinin olması, ilâhî

bir söze yakıĢır bir üslûp olamayacağı iddia edilmektedir. Bu konudaki iddia

Ģöyledir:“Mürselât‟ta 15. âyetten baĢlayarak, 50. âyete kadar, dokuz kez „YalanlamıĢ

olanların vay haline‟ âyeti geçer. Bu arada beĢ bitiĢik âyet olduğunu da belirtirsek demek ki

her üç âyetten biri „YalanlamıĢ olanların vay haline‟ olmuĢ oluyor. Aynı durumu Rahmân‟da

daha da boyutlanmıĢ olarak görüyoruz. 79 âyetlik bu sûrede, tam otuz bir âyet, „Öyleyken

Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?‟ ġeklinde tekrar etmektedir. 13. âyetle

baĢlayan bu ilginç durum her âyetten sonra tekrar Ģeklinde devam eder. Diğer yandan

Kur‟ân‟da aynı kelimelerle tekrarlanan âyetlere de sıkça rastlarız. Tevbe 32, yine Tevbe 33

ile Sâf 9 buna örnektir. „Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden ağır bir borç

altında mı kalıyorlar. Yoksa gaybın bilgileri onların yanındadır da diledikleri gibi mi

283

ĠBNĠ ÂġÛR, a.g.e., C. I, s. 88.

Page 70: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

59

yazıyorlar‟ diyen Tûr 40-41„in, kelimesi kelimesine Kalem 46-47‟de de tekrarlanması buna

bir diğer örnektir. Bu gibi örneklere Kur‟ân‟da oldukça çok rastlanır.” 284

Bu iddialar, Tefsir ilminin alt disiplinlerinden olan “Tekrâru‟l- Kur‟ân”285

ilmi

hakkındaki bilgi eksikliğinden kaynaklandığı görülmektedir. Bunun için “Tekraru‟l- Kur‟ân”

ilmi konusundaki bazı temel bilgileri hatırlamak gerekir.

Kur‟ân‟ın tekrar üslûbu, Arapların öteden beri âĢina oldukları bir edebî üslûp

olduğunu bilmemiz gerekir. Zîrâ onlar vahyin nâzil olduğu dönemde, sözlü edebî türlerde (Ģiir

ve hitabet gibi) oldukça iyi düzeyde idi ve böyle bir topluluğa hitap eden Kur‟ân‟ın, onların

konuĢtuğu bu dil ve üslûbu kullanması tabii bir durumdur. Üstelik Kur‟ân, bu dil ve üslûbu ve

dolayısıyla da tekrar üslûbunu, daha yüksek bir edebî zevkle kullanmıĢtır.286

Nitekim tüm

vahiyler gönderildiği toplumun dili ile gönderilmiĢtir.287

Kur‟ân‟ın bu edebî ve iletiĢimsel üslûbunun bir ifadesi olarak tekrarlar; söz ve manâyı

birlikte vurgulayan ve onları pekiĢtiren, Kur‟ân‟ın kendisine özgü bir eğitim tekniğidir.

Kur‟ân, muhatabın dikkatini çekmek için bazen bir kelimenin, bazen bir cümlenin, bazen bir

âyetin, bazen bir konunun tekrarına yer verir. Ancak bu tekrarlardan hiçbiri, aynı lafzın veya

ifadenin aynı siyâk ve sibâk (bağlam) içinde yeniden zikredilmesi Ģeklinde değil, farklı

muhataplarla ve farklı bağlamlarda, konunun yeniden yorumlanması Ģeklinde gerçekleĢir.

Kur‟ân‟ın dil ve üslûbunu bilen bir kimsenin, tekrarmıĢ gibi görünen bu lafız ve ifadeleri,

lüzumsuz ve bıktırıcı görmesi mümkün değildir. Zîrâ tekrarlar, eğitim ve iletiĢim açısından

çok önemli fonksiyonlar icrâ etmektedir.288

Ġddiada söz konusu edilen Mürselât Sûresi‟nde 10 defa geçen; “ ي سلونلظ هئلظ ا ل /O

günü yalanlayanların vay haline!” âyeti; Rahmân Sûresi‟‟nde 31 defa geçen “ ءعنول ف ل آ

ى Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” âyeti; Tevbe 32 ve 33 ile Sâf 9‟da çok/ كنلظ

az kelime farkla birer defa geçen “ ي للقسلض غ سظ صيقسذ. ض عؿسس قس ظأعؿ لغ سل لل

O, Allah‟a ortak koĢanlar hoĢlanmasalar bile dînini, bütün dinlere üstün kılmak / قسوشلغ ى

için peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.” âyeti, hem Tûr 40-41, hem Kalem 46-

284

AYDIN, Erdoğan, Kur‟ân ve Din, Ġslâmiyet Gerçeği1, Cumhuriyet Kitapları, Ġstanbul, 1992, s. 152.

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2015) 285

Kur‟ân‟ın tekrarlanan lafız ya da âyetlerini konu alan Tefsir‟in alt disiplinidir. Bu ilmin adını oluĢturan ilk

kelime olan “tekrar” kelimesi “tekrir” kelimesiyle aynı anlam gelmektedir.( SÎBEVEYH, Ebû BiĢr Amr Bin

Osman Bin Kanber el-Hârisî (ö. 180/796), el-Kitâb, Bulak Nushası, Mısır, 1898, C. I, s.79). Tekrîr sanatı ise

Manzûm veya mensûr bir parçada, sözün etkisini arttırmak ve anlamını kuvvetlendirrnek amacıyla aynı

kelimenin ya da kelime gruplarının sıkça tekrarlanması sanatıdır. (BAYRAKTUTAN, Lütfi, Edebî Sanatlar

Açıklamalar Ve Örneklerle, Akademi Yayınları, Balıkesir, 1989, s. 240). 286

SOFUOĞLU, Mehmet, Tefsire Giris, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 1981, s. 98. 287

Ġbrahim 14/4. 288

ġEN, a.g.t., s. 104-105.

Page 71: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

60

47‟de blok olarak geçen “ ن لس ـ لنن لى.أمك لبف نقسث لض للى.أم ه ثلغم ليه لنه Yoksa sen/ ألغقف

onlardan (teblîğ görevine karĢılık) bir ücret istiyorsun da onlar, borçtan ağır bir yük altında

mı kalmıĢlardır? Yoksa gayb ilmi onların yanında da ondan mı yazıyorlar?”289

âyetleri,

zikredildikleri bağlamları dikkate alınarak incelendiğinde, bu âyetlerin her birinin geçtiği

bağlamda farklı amaçlarla kullanıldığı ve yeni fikirler verdiği ortaya çıkacaktır. Özetlemek

gerekirse, bu âyetler, farklı bağlamlarda, konunun farklı yönleri, boyutları ile yeni manâlarla

yeniden zikredilmiĢtir.290

Rahmân Sûresi‟nin 14. âyeti (“Allah insanı piĢmiĢ çamura benzeyen bir balçıktan

yarattı.”) ile aynı sûrenin 15. âyeti (Cinleri de yalın bir ateĢten yarattı.) zikrediltikten sonra

gelen ve Sûre‟de 31 defa geçen “ Öyle ise Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? ”

âyetini kendisinden önceki iki âyetle bağlantısı kurularak Ģöyle anlamak mümkündür: “Ey

insanlar ve cinler, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız? Ġnsanların atası Âdem‟i

topraktan yaratıp yeryüzünde halife kılmasını mı? Yoksa insanların gözüne görünmeyen

cinleri hâlis ateĢten yaratmasını mı?”291

Lafzen tekrar eden söz konusu âyet-i kerîme, aynı

sûrede zikredildiği yerlerde, Allah‟ın ihsân ettiği nimetlerin farklı yönlerini ifade etmektedir.

Zîrâ tekrar, “düzgün ve yerinde söz söyleme sanatı”292

dır.

Belâgat üslûplarından ikisini teĢkil eden tekrar ve te‟kîd arasında çok yakın iliĢki

vardır. Te‟kid, kendinden önceki kelimeye tabîdir, o kelimenin manâsını pekiĢtirir ve

manasındaki kapalılığı giderir. Özellikle iĢlevleri açısından bakıldığında tekrar; en “kuvvetli

te‟kît”ten sayılır.293

Kur‟ân‟da, inkârcı muhatabı iknâ etmek için te‟kîde yer verilmesine itiraz

etmeyenler ya da Kur‟ân‟da çokça yer verilen te‟kîdi anlayabilenler ne hikmetse te‟kidin

kuvvetli bir Ģekli olan tekrarı gereksiz ve usandırıcı görmektedir. Bunu anlamak mümkün

değildir.

289

Kalem 68/46-47. 290

er- RÂZÎ, Fahruddîn (ö. 1411/1990), Mefâtihu‟l-Ğayb, Dâru‟l-Fikr, Beyrut, 1981, C. XXIX, s. 96-97. 291

ġEN, a.g.t., s. 102. 292

el-KAZVÎNÎ, Hatîb ( ö. 739/1338), et-Telhîs, Dâru‟Ģ-ġifa, y.y., 2017, s.12. 293

ġEN, a.g.e., s. 104-105.

Page 72: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

61

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

KUR’ÂN’IN BAZI ÂYETLERĠNE YÖNELĠK ĠTHAMLAR

Bu bölümde Kur‟an‟ın bazı âyetlerine yönelik ithamlar değerlendirilecektir. Sanal

dünyada ileri sürülen bu ithamlar, bir kısım âyetler üzerinden ileri sürülmüĢ olsa da netice

itibariyle Kur‟ân‟ın tümü hakkında kanaat oluĢturacak nitelikte ithamlardır. Ġddia sahiplerinin

oluĢturmak istedikleri bu kanaatteki hedefleri, Kur‟an‟ın tümünün ilahî bir kitap olmadığı

iddiasıdır. ÇalıĢmanın bu bölümündeki ithamlar, ithamlara konu olan âyet-i kerîmelerin

bağlamları dikkate alınarak, Kur‟an‟ın bütünlüğü içinde, söz konusu âyetlerle ilgili Tefsir

müktesebatı ve bilimin kesinleĢmiĢ verileri ıĢığında incelenecektir.

I. DĠN, VĠCDAN VE ĠRÂDE ÖZGÜRLÜĞÜ

Bu ithamlar, Hz. Peygamber‟in Mekke‟de insanları cennet mükâfatı ile ikna/motive

ettiği, cehennem azabıyla tehdit ettiği; Medine‟de ise bazı yerel uygulamaları ve önceki

dinlere ait bazı dinî argümanları kullandığı ve dolayısıyla kendinden baĢka insanlara inanç

özgürlüğü tanımadığı Ģeklindedir. ġöyle ki:

“Henüz güçlü olmadığı dönemde (özellikle Mekke döneminde) Hz. Muhammed, zor

kullanarak kiĢileri müslüman yapamayacağını bildiği için genellikle cennet vaatleri ya da

cehennem korkutmalarıyla iĢ görürdü. Müslüman olmak isteyenlerin mükâfatlara

kavuĢacağını, istemeyenlerin ise cehennemi boylayacaklarını anlatmak maksadıyla Kur‟ân‟a

âyetler koymuĢtur. Medîne‟ye geçtikten sonra Hz. Muhammed, kendisini Yahûdilere ve

Hıristiyanlara „peygamber‟ olarak kabul ettirmek istemiĢtir. Kabul ettirebilmek için, onların

bazı geleneklerini benimsemek yanında, bir de Tanr‟nın onlara verdiği dînin esas itibariyle

Ġslâmiyet olduğunu, bu doğrultuda kitaplar (Tevrat ve Ġncil) gönderdiğini fakat onların bu

dînî kitapları tahrif ettiklerini, doğru yola girmediklerini söyler. Ve eğer Kur‟ân‟ı benimseyip

kendisini de „peygamber‟ olarak kabul edecek olurlarsa mükâfatlandırılacaklarını, etmezlerse

sorumlu tutulacaklarını bildirir.”294

Ġthamlara dayanak olarak gösterilen âyetler: Hicr 15/93, En‟âm 6/125, Bakara: 2/137,

Bakara 2/2.

294

http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/kutsal-kitaplar/kuran-elestirisi/548-273 (2016)

Page 73: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

62

“ ئلكول لق و لغىسلسقل Dediler ki: “Evet, fakat biz sana (kavminin) Ģüphe/ فل

etmekte olduğu azâbı getirdik.” 295

“ طلضعػل دغل ج ل هليلغصأىؼلل ؿل٠م ضلشلغحطلضعس ل ضفلفويلغصهأى ولظ

هللى للقس للظي ؾ هقسللغ لوء للظسكج لل ـ Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse onun/قس

göğsünü Ġslâm‟a açar. Kimi de saptırmak isterse onun da göğsünü göğe çıkıyormuĢçasına

daraltır, sıkar. Allah, inanmayanlara azâbı (ve sıkıntıyı) iĢte böyle verir.”296

لضسلو لي“ لبفل ع Bu, kendisinde Ģüphe olmayan kitaptır. Allah‟a karĢı /طسلكقسن ل

gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.”297

“ نه لن ن ـ لنفلهل ف قفن ول س ل إىك لضق ف لضق هلآهل نل ل قس للنفنىآهلقو لو ـ قس ل /

Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse gerçekten doğru yolu bulmuĢ

olurlar; yüz çevirirlerse onlar elbette derin bir ayrılığa düĢmüĢ olurlar. Allah, onlara karĢı

seni koruyacaktır. O, hakkıyla iĢitendir, hakkıyla bilendir.”298

Hz. Peygamber (s.a.v.), gerek Mekke ve gerek Medîne döneminde, insanları hep

öğütle, kanıtla ve iknâ yöntemi ile dîne dâvet etmiĢtir. O (s.a.v.), hiçbir zaman zor kullanarak

onları dâvet etmemiĢtir. Zirâ Allah (c.c.), bu konuda da ona yol göstermiĢ ve onun insanları

dine dâvet ederken hikmetle, güzel öğütle ve en güzel Ģekilde dâvet etmesini

emretmektedir.299

Onun dâveti gibi mücâdelesi en güzel Ģekilde gerçekleĢmiĢtir. Nitekim

Efendimiz‟in bu samîmi yaklaĢımı sonuç vermiĢ ve Medîne‟de nâzil olan bir âyet ile onun bu

durumu tescil edilmiĢtir.300

Hz. Peygamber (s.a.v.), düĢmanın zayıf veya kuvvetli oluĢuna

göre değil; inandığı dinin dâvet ilkelerinin bir gereği olarak hep barıĢ yolunu tercih etmiĢtir.

Onun Mekke'deki dâvetinde sıklıkla tevhît, ahiret ve dolayısıyla da cezâ ve mükâfatı öne

çıkarması, hitap ettiği toplumun dikkatini çekmek ve böylece Ġslâm‟ı tanımalarını sağlamaya

yönelik bir yaklaĢımı seçmesi ile açıklanabilir.

Medîne‟de de barıĢ esastır. Ancak sadece müslümanların barıĢı seçmesi savaĢı

engellemeye yetmemiĢtir. MüĢrikler, müslümanların Medîne‟deki varlığından hep rahatsız idi.

Onlar, hem Amr b. Hadramî‟nin intikamını almak hem de gün geçtikçe güçlenen

müslümanların Mekke‟deki bu hızlı ilerleyiĢlerini engellemek için gelirini, yapılacak savaĢta

kullanmak üzere Suriye‟ye bir ticaret kervanı gönderdiler. Üstelik bu kervandaki malların

295

Hicr 15/63. 296

En‟âm 6/125. 297

Bakara 2/2. 298

Bakara 2/137. 299

Nahl 16/125. 300

Âli Ġmrân 3/159.

Page 74: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

63

çoğu da müslümanların gaspedilmiĢ sermayesinden oluĢuyordu. Hz. Peygamber‟in bu kervanı

engellemek ve kervandaki malın KureyĢ‟ten alınması için müslümanları teĢvik etmesi ile

savaĢ baĢlamıĢtır.301

Bu savaĢın öncesinde, müĢrîk kervanları hiçbir zarar ile karĢılaĢmadan

kurtuldukları halde, Efendimiz‟in savaĢmama önerisine rağmen müĢrikler savaĢta ısrar

etmiĢtir. Uhut ve Hendek savaĢları da müĢriklerin müslümanları ortadan kaldırmak amacıyla

baĢlattığı ve müslümanların kendilerini savundukları savaĢlardır.302

Hz. Peygamber‟in, Mekke‟nin fethi sırasındaki tavrı ve uygulamaları, Ġslâm‟ın hayata

ve insana bakıĢını ifade etmesi açısından önemlidir. Zîrâ o (s.a.v.), müslümanların varlığına

tahammül etmeyip onlara her türlü baskıyı, zulmü reva gören ve onları hicret etmeye

zorlayan, imzaladıkları Hudeybiye anlaĢmasını iki yıl sonra ihlâl eden ve bölgedeki

kavimlerle ittifaklar kurarak müslümanlara saldıran müĢriklere güvence verdi ve onlara

serbest olduklarını bildirdi. Bunu bir fırsat bilip intikâm hissine kapılmadı.303

Zîrâ onun

görevi kendisi gibi düĢünmeyen insanları yok etmek değil, onlara yol göstermekti. Onun bu

tutumu Mekkelilerin onu daha iyi tanımalarını sağladı ve Mekke‟nin fethinden sonra insanlar

guruplar halinde müslüman oldu.304

Hz. Peygamber, Medine‟deki bütün unsurları bir araya getirerek bir Ģehir devleti kurdu

ve onlarla Ġslâm tarihinde “Medine Vesikası” olarak bilinen bir sözleĢme yaptı. Bu sözleĢme,

Medine‟de yaĢayan herkese inandığı gibi yaĢama imkânı tanıyan ve herkesin mâl ve can

güvenliğini emniyet altına alan bir belgedir. Ancak burada da sözleĢmeyi ihlâl eden taraf

Yahûdi kabileleri olmuĢtu. Oysa Hz. Peygamber onları hep ortak bir söze dâvet etmiĢti.305

Hatta bazen Beytü‟l Makdis‟e yönelerek namaz kılması gibi vahyin inmediği bazı konularda

Tevrat‟a göre hüküm vermiĢti. Müslümanların onların kestiklerinden yemeleri, onlardan iffetli

kadınlarıyla evlenmelerine izin verilmiĢti. Onların Beytü‟l Midras adlı eğitim kurumlarına

dokunulmamıĢtır. Ancak onlar, müĢrikler ve diğer Ġslâm düĢmanları ile iĢbirliği yaparak

anlaĢmayı bozmuĢlardı. Öyle ki bir Yahûdi kabilesi olan “Benî Nadr”, bu hasmane tutumu,

Hz. Peygamber‟e suikast düzenlemeye kadar götürmüĢtür.306

Bütün bunlardan sonra artık

barıĢta ısrar etmek, bu kabileler için bir anlam ifade etmiyordu.307

301

SIRMA, Ġhsan Süreyya, Müslümanların Tarihi, Beyan Yayınları, Ġstanbul, 2014, C. II, s. 223-224. 302

ÜNAL vd., Ġslâm Kültüründe HoĢgörü, DĠB. Yayınları, Ankara, 2013, s. 43-44. 303

ÜNAL vd., a.g.e., s. 43-44. 304

Nasr 110/1-3. 305

Âl-i Ġmrân 3/64. 306

ÜNAL vd., a.g.e., s. 47. 307

Enfâl 8/58.

Page 75: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

64

Hz. Peygamber‟in Hristiyanlarla olan ilk teması, müslümanların ülkesine hicret

etmesine izin veren NecaĢî ile baĢlamıĢtı. Onun, Ca‟fer bin Ebi Talip ile olan diyaloğu, iki

dinin mensupları arasındaki olumlu bir etki meydana getirmiĢti. Ancak Medine döneminde,

Hz Peygamberin bölgeye gönderdiği dâvet mektuplarının engellenmesi, elçilerin öldürülmesi

ve genelde sergiledikleri hasmâne tutumları nedeniyle, Mûte SavaĢı yapılmıĢtır. SavaĢ

öncesinde, Ġslâm ordusuna, Ġslâmî ve insanî haklara riâyet konusunda gerekli uyarılar

yapıldıktan sonra savaĢ baĢlamıĢtır. Hristiyanlarla kurulan temaslardan biri de Tebük

Seferi‟dir. Burada Bizans imparatorunun bir birlik oluĢturarak, müslümanlara saldırmak üzere

olduğu bilgisi alınmıĢ ancak imparatorun herhangi bir savaĢ hazırlığı içinde olmadığı

anlaĢılınca Hz. Peygamber (s.a.v.), Tebük denilen bölgede geri dönme kararı almıĢtır. Bu

arada bölgede dâvet sürdürülmüĢ ve bölge halkından dininde kalmak isteyenler, cizye308

vergisinden sorumlu tutulmuĢlardır.309

Bu vergi onların askerlik yapmamalarına karĢılık

olmak üzere bir güvenlik vergisi olarak alınmaktaydı.

Ġslâm, tüm insanlar için gönderilmiĢ yegâne dindir. Tüm insanları dâvet eder ve

onların müslüman olmalarını arzu eder. Ancak tercih insana bırakılmıĢtır. SavaĢta da durum

farklı değil. Müslümanların onları koruması, onlara sunulan hizmetler ve askerlikten muaf

olmaları karĢılığında, bir vergi (cizye, baĢ vergisi) vererek, Ġslâm ülkesi vatandaĢı (dâru‟l-

Ġslâm halkı) olmaları istenir. Ancak bunu da reddeder de savaĢta ısrar ederlerse bu takdirde

ancak savaĢa izin verilir. Fakat Hz. Peygamber devrinde, Ġslâm‟ın doğduğu coğrafyada

yaĢayan müĢrikler ile Ġslâm‟dan dönen mürtedler dıĢında kalan Yahûdi, Hristiyan, Mecûsî ve

putperestlerle bir savaĢ durumu söz konusu ise ve onlar müslüman olmayı kabul etmezlerse

bunlarla savaĢmadan önce cizye seçeneğini teklif etmek farzdır. Arzu edilen cizye seçeneğini

kabul ederlerse bu durumda toplumun tamamına ait hukuk (muamelât) onlara da uygulanır,

müslüman halk gibi olurlar ve bu hukuka uyarlar. Ancak aile, miras, Ģahsın hukuku, inanma

ve ibâdetler gibi konularda ise kendi inançlarına ait hukuka tâbi olurlar.310

Öyleyse Ġslâm

ülkesinde, devletin görevlerinden biri de hem müslümanların dinini güçlendirmek ve

korumak, hem de gayr-i müslimleri zorlamadan ve onların inanç hürriyetlerine sâdık kalarak

Ġslâm‟a dâvet etmektir. Hiçbir müslümanlar, inandığı dinî kuralları açık alanlarda çiğneme

hakkına sahip değildir, bu ilkeyi ihlâl ederse buna engel olunur. Ancak hiçbir insanın özel

308

Ġslâm ülkesinin gayr-ı müslim vatandaĢlarından alınan bir vergidir. Bu vergi, askerlik yapmadıklarından, mal,

can ve din hürriyetlerinin güvence altına alınmasına karĢılık olarak alınırdı. (ÜNAL vd., a.g.e., s. 54). 309

ÜNAL vd., a.g.e., s. 54. 310

http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0478.htm (2017)

Page 76: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

65

alanına izinsiz girilemez ve bu alandaki gizli bilgiler açığa çıkarılamaz. Ġslâm ülkesinde

yaĢayıp müslüman olmak istemeyenler, hukukî sorumluluklarını yerine getirmek sûretiyle

temel insan haklarından yararlanarak asimile edilmeden, Ġslâm ülkesinin teb‟ası olarak

hayatlarını sürdürürler.311

Ġddiaya dayanak olarak gösterilen yukarıdaki âyetler incelendiğinde, âyetlerde geçen

“ و غى للقس لظي“ ,”.Ģüphe etmekte olduğu azâbı getirdik/ ئكو قف ؾ هقسلغ ظسكج

هلى /Allah, inanmayanlara azâbı (ve sıkıntıyı) iĢte böyle verir.”, “لضسلو لي /Allah‟a karĢı

gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” ve “ لنفلهل ق س ل إىك فن ول /yüz çevirirlerse,

elbette onlar, derin bir ayrılığa düĢmüĢ olurlar.” bölümlerde, irâdesini kötüye kullanmak

suretiyle baĢta yaratıcısı olmak üzere, kendine ve kendi dıĢındaki diğer varlıklara kötülük

ederek kendi tercihleri ile uhrevî bir azaba müstehâk olan insanlardan bahsedilmektedir. Bu

âyetlerde Ġslâm dıĢındaki farklı inanç sahiplerine yönelik bir irâde kısıtlaması yoktur. Zîrâ

Kur‟ân, diğer din ve inanıĢları bâtıl olarak nitelemekle birlikte, tercihi bu inanç sahiplerine

bırakarak, onları bir vakıa olarak kabul etmektedir.312

Kur‟ân‟ın bütün insanlara tebliğ edilmesi ve onların müslüman olmasını sağlamak için

müslümanlara sorumluluk yüklemesinde yadırganacak bir durum yoktur. Ancak Kur‟ân‟ın,

Ġslâm‟ın dıĢındaki dinlerin tümüyle ortadan kaldırılması ve sadece Ġslâm‟ın kalması gibi bir

iddiası yoktur.313

Hak ve hakikat kendisine ulaĢtıktan sonra, insanın sonuçları ile birlikte

küfrü tercih hakkı vardır.314

Dinin özü îmândır, îmân ise ancak hür iradeyle gerçekleĢebilir.315

II. SAVAġLA ĠLGĠLĠ ÂYETLER

Bu ithama göre Kur‟ân çözümü barıĢta değil, savaĢta arayan bir kitaptır. Kur‟ân‟ın

indiği dönemde yapılan onlarca savaĢ/saldırı ve savaĢ ilgili âyet sayısının çok olması bu

ithama kanıt olarak gösterilmektedir. itham özetle, “Ġslâm dininin ilk dönemlerinde 65 saldırı

düzenlenmiĢtir. Pek çok Arap kabilesi kılıçla müslüman olmuĢtur. Kur‟ân‟ın pek çok âyetinde

ganimetlerin nasıl paylaĢtırılması gerektiğinden bahseder. Bu, Ġslâm‟ın savaĢ dîni olduğunu

gösterir.316

Ģeklindedir.

311

http://www.hayrettinkaraman.net/makale/1246.htm (2017) 312

ALGÜL, Hüseyin, Ġlmihal I, TDV Yayın Matbaacılık, Ġstanbul, 1999, C. II, s. 309. 313

Yûnus 10/99. 314

Kehf 18/29. 315

Bakara 2/256. 316

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında (2016)

Page 77: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

66

Bu ithamın devamında özetle, Kur‟ân‟ın, barıĢı ve bilimi değil, savaĢı öne çıkaran bir

kitap olduğu ilâvesi de bulunmaktadır Ġddiaya mesnet olarak gösterilen kaynaklar, savaĢla

ilgili bazı âyet-i kerîmelerdir.317

Kur‟ân-ı Kerîm‟de barıĢ anlamına gelen selâm, silm, sulh ve islâm kavramlarına

bakıldığında barıĢın, ancak huzur ve güven ortamında gerçekleĢtiği görülecektir. Zîrâ Kur‟ân,

bireysel ve toplumsal hayatta barıĢ için gerekli olan huzur ve güven ortamını sağlamak için

insanlara yol göstermiĢ, barıĢın gerçekleĢmesine yönelik ilkeler koymuĢ ve müslümanların bu

ilkelere göre hareket etmeleri gerektiğini kendilerine sorumluluk olarak yüklemiĢtir. Ġslâm‟a

giren bir insan, aslında bulunduğu her ortamda, barıĢçıl olmayı da kabul etmiĢ demektir.

”Es-Selâm/قسـل٠م“318

ve “قسولهي/el-Mü‟min”319

olan Allah (c.c.)‟nun gönderdiği Ġslâm dini, “el-

Emîn”320

olan ve her namazdan sonra “قسللنألتقسـل٠مهلكقسـل٠م/Allah‟ım! Sen‟sin Selâm ve

Sen‟dendir selâmet”321

diyerek dua eden bir peygamber tarafından insanlara ulaĢtırılmıĢtır.

Böyle bir dinin bir savaĢ dini olarak gösterilmesi doğru değildir.

Kur‟ân‟ın gerçekleĢtirmek istediği barıĢ, üç aĢamada tahakkuk eder. Bunlar; öz barıĢ

(bireyin kendisiyle barıĢıklığı),322

âilede barıĢ,323

toplumsal ve evrensel barıĢtır.324

Bunun

yanında Kur‟ân, evrensel anlamda bir barıĢın gerçekleĢmesine yönelik ilkeler koymuĢtur.

Bunlar, adâlet ve yaradılıĢ açısından tüm insanlar eĢittir; üstünlük ancak takvadadır;325

tüm

insanlar fıtratta ve Hak Din‟e yönelmekte eĢit tutulmuĢtur;326

adâleti gözetmek, iyilik yapmak

ve akrabayı gözetmek emredilmiĢ; kötü, çirkin iĢlerden ve haddi aĢmaktan sakındırılmıĢtır;327

317

Bakara 2/191; Bakara 2/216; Bakara 2/244; Bakara 2/256; Âl-i Ġmrân 3/157; Nisâ 4/74; Nisâ 4/91; Nisâ 4/89;

Nisâ 4/144; Mâide 5/51; Mâide 5/32-35; En‟âm 6/68; En‟âm 6/125; Enfâl 7/12; Enfâl 7/39; Tevbe 9/5;

Tevbe 9/14; Tevbe 9/23; Tevbe 9/29; Tevbe 9/41; Tevbe 9/111; Tevbe 9/123; Hac 22/39; Muhammed 47/4;

Mümtehine 60/13; Sâf 61/11. 318

Allah (c.c.)‟nun isimlerinden biri olup “her türlü eksiklik, acz ve kusurdan, yaratılmıĢlara özgü

değiĢikliklerden ve yok oluĢtan münezzeh olan, selâmetin kaynağı olup esenlik veren” Ģeklinde açıklanır.

(TOPALOĞLU, Selâm, DĠA, Ġstanbul, 2009, C. XXXVI, s. 342). 319

Allah (c.c.)‟nun isimlerinden biridir ve “inanıp tasdik eden, baĢkalarının güvenli olmasını sağlayan, vaadine

güvenilen” mânalarına gelir. (TOPALOĞLU, Mü‟min, DĠA, Ġstanbul, 2006, C. XXXI, s. 558). 320

Ġslâmiyet‟ten önce Hz. Peygamber‟e verilen sıfatlardan biri. “kendisine güvenilen, hıyanet etmeyen, sözünde

duran, vefalı; baĢkalarından korkmayan kimse” anlamına gelir. (SAHĠLLĠOĞLU, Halîl, Emin, DĠA,

Ġstanbul, 1995, C. XI, s. 112). 321

el-MÜSLĠM, Mesâcid,135,136; TĠRMĠZÎ, Salât, 224. 322

Bakara 2/195; Nisâ 4/29; Bakara 2/30; Ġsrâ 17/70; Sâd 38/26; Tîn 95/4. 323

Nisâ 4/1; Nisâ 4/128; Tahrîm 66/6; Ġsrâ 17/23; En‟âm 6/151. 324

Bakara 2/233; Enfâl 8/28; Ġsrâ 17/64; Hadîd 57/20; Nahl 16/58-59; Hucûrât 49/13; Necm 53/45; Leyl 92/3;

Tekvîr, 8-9. Ġbrahîm, 36 Nisâ, 48/116; Mümtehine, 8-9. Mâide, 118; Bakara, 113; Yûnus, 93; Nahl 124;

Secde 32/25; Câsiye 45/17; Mâide 5/32; Ġsrâ 17/33; Hucûrât 49/9-10; Bakara 2/188; Nisâ 4/161; A‟râf 7/85;

Tevbe 9/34; Hûd 11/185; ġuarâ, 26/183. 325

Hucûrât 49/13. 326

Rûm 30/30. 327

Nahl 16/90.

Page 78: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

67

kötülüğün iyilikle savılması daha erdemli bir tutum olarak benimsenmiĢtir; 328

insanlar

arasında barıĢın bozulmasına sebep olan bütün kötü alıĢkanlıklar yasaklanmıĢtır; 329

dinde

zorlama yoktur;330

davette bulunurken zorbalık yerine; kesin bilgi, belge, güçlü kanıt,

yumuĢak sözlülük, hikmet ve güzelce tartıĢma gibi yöntemler seçilmelidir;331

mabetlere ve

kutsal mekânlara saygıda din ayrımı gözetilmez;332

Hz. Muhammed (s.a.v.) âlemlere rahmet

olarak gönderilmiĢtir.333

Tüm bu ilkelerin ortak özelliği, onların insan fıtratıyla uyuĢmasıdır.

Öyle ise barıĢ ve fıtratın dile gelmiĢ hali olan Ġslâm‟ın bir savaĢ dini olduğu iddiası, Kur‟ân‟ın

bu ilkeleri ile baĢdaĢmamaktadır.

Efendimiz, hicretin yedinci yılında, bazı kral ve yöneticilere elçiler göndermiĢ ve

onları Ġslâm‟a davet etmiĢti. Bu amaçla Busra vâlisine gönderilen Haris el-Ezdi, Gassâniler

tarafandan öldürüldü. Rûm Kayseri‟ne gönderilen Dıhyetu‟l- Kelbî ise Tebuk bölgesinde

soyuldu. Muan vâlisi Ġslam‟a girdiği için Rûmlar tarafından Ģehit edilmiĢti. Üç Hıristiyan

kabilesi olan Kelb, Cüzam ve Kudâa boĢ durmuyor ve müslüman kafilelere saldırıyor,

Medine‟yi istilâ amaçlı toplantılar yapıyorlardı. Gittikçe büyüyen bu geliĢmeler, müslümanlar

için tehdit ve tehlike olmaya baĢlayınca inen âyetle müslümanların savaĢa hazırlanmaları

emredilmiĢtir.334

Böylece müslümanlar kendilerini, mallarını ve yurtlarını tehdit edenlerle

caydırma ve savunma amaçlı savaĢ yapmak zorunda kalmıĢlardır.335

Ġslâm‟ın savaĢ dini olduğunu ileri sürmek kanıtlanması mümkün olmayan bir ithamdır.

Zîrâ yukarıda ithama mesnet olarak gösterilen âyetlerin indiği dönem ve sûrelerdeki

bağlamlarına dikkat edilerek incelendiğinde hepsinin savaĢ döneminde nâzil olduğu,

müslümanlarla fiilen savaĢanlarla ilgili olduğu ortaya çıkacaktır. Bu âyetler, müslümanları

yurtlarından çıkarmak isteyen ve onların varlığına kastedenlere karĢı savunma meĢruiyetini

ifade etmektedir. Bu ise son derece tabiîdir. Zîrâ inancınıza, varlığınıza ve yurdunuza

saldıranlara karĢı önlem almak (gerekirse de savaĢmak), zorundasınız.336

Kur‟ân‟ın savaĢla ilgili bütün âyetlerinden çıkan sonuç Ģudur ki Ġslâm‟da esas olan

barıĢtır, din ayrılığı bizatihi savaĢ sebebi değildir, savaĢ haklı gerekçelerle yapılan zorunlu bir

çözümdür. BarıĢçıl bir ortam için, dîni teblîğ etmenin önündeki engelleri kaldırmak gerekir.

328

Fussilet 41/34. 329

Mâide 5/90-91. 330

Bakara, 2/256. 331

Nahl 16/125; Yûsuf 12/108; Âl-i Ġmrân 3/159. 332

Hac 22/40. 333

Enbiyâ 21/107. 334

Tevbe 9/29. 335

ÜNAL vd., a.g.e., s. 31-32. 336

Tevbe 9/36.

Page 79: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

68

Yine savaĢ, Ġslâm‟da ancak tehdit, engelleme, saldırı ve zulme karıĢı savunma amaçlı olarak

meĢru kılınmıĢtır.337

Bu tespiti biraz açacak olursak, Ġslâm‟da savaĢı meĢru kılan sebepler:

meĢru müdafaa hakkı,338

karĢı tarafın mevcut bir antlaĢmayı bozması,339

yakın savaĢ

tehlikesinin bulunması,340

azınlık haklarının ihlâl edilmesi,341

Allah‟ın dîninin teblîği

önündeki engelleri kaldırmak.342

III. BENÎ KUREYZÂ YAHÛDÎLERĠ

Bu itham ile Medine‟de yaĢayan Benî Kureyzâ Yahûdîleri ile ilgili âyetler gündeme

getirilmiĢtir. Kendileri ile yapılmıĢ olan antlaĢmayı bozarak Mekkeli müĢriklerle iĢ birliği

yapmalarından dolayı çıkan savaĢla ilgili âyetler bu iddiaya konu olmuĢtur:“Ġslâm dünyasında

düĢmanın nasıl cezalandırılacağına dair ilk örnek Hz. Muhammed tarafından verilmiĢti. Ġbn-i

Ġshâk‟ın (ö.151/768) anlattığına göre Hendek SavaĢı‟nda Mekkelilere yardım ettikleri

gerekçesiyle, 15 Nisan 627 tarihinde Cebrâil‟in emri üzerine, Ģehirde kalan Beni

Kurayzâlılar‟ın mahallesi sarılmıĢ ve Muhammed „Ģehri terk etmenizi istiyorum‟ demiĢ.

Teslim olmalarına rağmen Kureyzâ erkekleri (sayılar 400 ila 900 arasında değiĢiyor) kafaları

kesilerek öldürülmüĢ, kadın ve çocukları köle edilmiĢ, malları müsadere olunmuĢ. En çok

kafa kesen, Hz. Peygamber‟in damadı Hz. Ali imiĢ. Hz. Ali o gün öyle yorulmuĢ ki sürekli kılıç

tutan elini değiĢtirmek zorunda kalmıĢ. Hz. Muhammed de çadırından bu iĢlemleri

izlemiĢ.”343

Ġthama dayanak olarak gösterilen âyetler:

“ ه ننف ققس ظيآهلق إطدعكإسقسو٠ن أ لبفػلغقفل قس لظي لغققسغ ؿلس فلسلل

لى ن ل قػلغقهل ل Hani Rabbin meleklere: „Ben sizinle beraberim. Îmân edenlere /ق

sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. ġimdi vurun boyunlarının üstüne.

Vurun, onların bütün parmaklarına‟ diye vahyediyordu.”344

Bu âyet-i kerîme, Bedir SavaĢı‟nda müslümanlara gönderilen ilâhî yardımlarından

sadece biri hatırlatılmaktadır. Bu yardım, melekler aracılığı ile gerçekleĢen yardımdır.

337

KÖSE, Saffet, Ġslâm Hukuku Açısından Din ve Vicdan Hürriyeti, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul, 2003, s. 52-99. 338

Nisâ 4/17; Bakara 2/290; Bakara 2/194. 339

Ahzâb 33/10; Enfâl 8/58. 340

Tevbe 9/36. 341

Nisâ 4/75; Bakara, 2/256. 342

AKINCI, Ahmet, “Ġslâm Hukukuna Göre SavaĢta Uyulacak Kurallar”, Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2007, s.

29-37. 343

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında/ (2016) 344

Enfâl 8/12.

Page 80: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

69

Meleklere, düĢmanların boyunlarına (baĢlarına) ve ayaklarına vurmaları emredilmektedir. Tâ

ki onlar, savaĢta etkisiz hale gelsin ve esir alınmaları kolaylaĢsın.345

“ سلءد ل نأ قءفل٠ك شلظقهل كن غى ول لغقف نلىؿل قس ص ق س ل فلنىك ه لغقفلؿل

ظللغق سلل ن ك شللظقهلل ن للضكو للث ند قس للل ن Arzu ettiler ki kendilerinin küfre /فشللظ

saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple onlar Allah yolunda hicret

edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve

bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.”346

Âyette yakalanıp öldürülmeleri istenenler, herhangi bir dine mensûp kimseler

olduklarından ya da açıkça düĢman olduklarını ifade ettikleri için de değil, tersine küfür ile

iman arasında kalan ve müslümanların aleyhine komplolar düzenleyen bir münafık guruptu.

Hiçbir din ve ideoloji kendisini yok etmek isteyen kimselere müsaade etmez. Üstelik onlar

müslümanlardan görünerek, onlardan öğrendikleri bilgileri, Ġslâm düĢmanlarına ulaĢtırırlardı.

Bu âyet bunların takip edilmesini ve etkisiz hale getirilmesini emretmektedir.347

قء“ كن غى ول لغقف نلىؿل قس ص /Arzu ettiler ki kendileri küfre saptıkları gibi siz de

sapasınız da beraber olasınız.” ifadesi ile asırlardan beri süregelen toplumsal bir vakıa olarak,

farklı inanç ve düĢünce gruplarının, birbirlerine karĢı sergiledikleri sosyo-psikolojik

tutumlarını ifade etmektedir. 348

“ لهل ل فنه ققس نفشلض ول ش د لإطقأ سل قسغ فنطقس نقس ظي غقفؼلغ لفلضقءد لكؼل إه لض

أ قس لظيس للقفلقسذغ ؼلننل غ سنيس ل ن ظغه شءه س طسك نػقع ولس أ فلليؼل ه ؿل

/(SavaĢta) inkâr edenlerle karĢılaĢtığınız zaman boyunlarını vurun. Nihâyet onları çökertip

etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra

(esirleri) ya karĢılıksız ya da fidye karĢılığı salıverin. SavaĢ sona erinceye kadar hüküm

budur. Eğer Allah dileseydi onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle

yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince Allah onların amellerini asla boĢa

çıkarmayacaktır.”349

Bu âyet-i kerîme, savaĢ hali ile ilgili olup Ġslâm‟ın savaĢ hali ile ilgili özel stratejisini

ifade etmektedir. Zirâ bütün barıĢ ümitlerinin tükendiği bir noktada savaĢ, karĢı gücü

kırmanın tek yoludur. Kur‟ân‟da farklı bağlamlarda geçen “ سل قسغ فلنطقس ل نقس لظي لغقفؼلغ

/inkâr edenlerle karĢılaĢtığınız zaman boyunlarını vurun” benzeri âyetler, savaĢ halinde

345

es-SABÛNÎ, a.g.e., C. I, s. 5. 346

Nisâ 4/89. 347

CANDAN, a.g.e., s. 192. 348

KARAMAN vd., a.g.e., C. II, s. 111. 349

Muhammed 47/4.

Page 81: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

70

baĢvurulabilen bu özel durumu ifade etmektedir.350

Nitekim âyetin devamında “ قسذغ كؼ د

ل ػقع SavaĢ sona erinceye kadar hüküm budur.” ifadesi ile bu savaĢ ve barıĢ talimatının /أ

bağlandığı gerekçe ortaya konmaktadır. Kur‟ân, haksız yere insan öldürmeyi, kısasla (fâilin

öldürülmesi) engellemek istediği gibi, savaĢı da zâlim düĢmanın savaĢ güçlerini çökertmek

sûreti ile engellemek istemektedir. Ancak bu Ģekilde hak, adâlet, barıĢ ve din özgürlüğü tesis

edilebilir.351

Kur‟ân‟nın savaĢa bakıĢı konusunda bu tezin “SavaĢla Ġlgili Âyetler” baĢlığı altında

bilgi verilmiĢtir.352

Burada Kur‟ân‟ın kafa kesmeyi bir cezâ olarak kullandığı iddiasını

incelemekle yetineceğiz. Adını barıĢ manasına gelen bir kelimeden alan Ġslâm dinince, aslolan

barıĢtır. SavaĢ kaçınılmaz olduğunda ise müslümanlar açısından artık o, kâideleri konmuĢ,

sınırları belirlenmiĢ bir vâkıadır. Ġslâm‟ın savaĢ anlayıĢında, insanlık Ģeref ve haysiyetini

rencîde edici hiçbir uygulamaya müsâade edilmemiĢ ve muharip (savaĢan) statüsünde

olanların dıĢında canlı ve cansız varlıklara zarar vermek yasaklanmıĢtır.353

Âlemlere rahmet

olarak gönderilen Efendimiz (sav),354

yeryüzünde rahmet ve merhametin hâkim olmasını

engellemek isteyenlere karĢı savaĢmıĢtır:“Ben rahmet peygamberiyim, ben savaĢ

peygamberiyim.”355

SavaĢ sırasında ve sonrasında, düĢmana ve onların ölülerine gösterdiği

duyarlılık, onun savaĢtaki maksadının ne olduğu konusunda yeterince fikir vermektedir.

Nitekim karĢı saflarda savaĢanların bir kısmı, savaĢ sonrasında Ġslâm‟a girerek kendisiyle

savaĢmak yerine ona asker olmayı tercih etmiĢtir.

Cahiliye döneminde, müĢriklerin, intikâm duygusuyla savaĢta öldürdükleri kiĢilerin

kulak, burun, tenasül organlarını kesmek ve karınlarını deĢmek, (müsle) uygulamaları

kaldırılmıĢtır. Uhud SavaĢı‟nda Hz. Hamza‟nın cesedine “müsle” yapıldığını gören

Efendimiz (s.a.v.), buna çok üzülmüĢ ve otuz müĢrike “müsle” yapacağına yemin etmiĢti.

Ancak konu ile ilgili bir âyet356

nâzil olunca o, bundan vaz geçerek keffaret ödemiĢti.357

Bu

konuda Kur‟ân‟ın koyduğu ölçü“Sizinle savaĢanlara karĢı Allah yolunda siz de savaĢın.

Ancak aĢırı gitmeyin. Çünkü Allah aĢırı gidenleri sevmez.” âyetidir.358

350

CANDAN, a.g.e., s. 416. 351

KARAMAN vd., a.g.e., C. V, s. 48. 352

Bkz. bu tezin SavaĢla Ġlgili Âyetler, s. 65-68. 353

AHMED B. HANBEL, Müsned, C. 17, s. 300. 354

Enbiyâ 21/107. 355

AHMED B. HANBEL, Müsned, C. IV, s. 395. 356

Nahl 16/126. 357

el-HEYSEMÎ, Ebü‟l-Hasen Nûrüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Süleymân el-Heysemî (ö. 807/1405), Mecmeu‟z-

Zevâid, Dâru‟l-Kütübi‟l-Ġlmiyye, Beyrut, 1988, C. VI, s. 120. 358

Bakara 2/190.

Page 82: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

71

Hicretten sonra Medineli müslümanlar ile üç Yahûdi kabilesi ve iki Arap kabilesi olan

Evs ve Hazreç arasında, elli iki maddelik bir antlaĢma yapılmıĢtı.359

“Medine SözleĢmesi”

olarak tarihe geçen bu anlaĢmaya, Medine toplumunun bütün unsurları katılmıĢtı. Bu siyasî

birlikteliğe göre Yahûdiler‟in can, mal ve hürriyetleri teminat altına alınacaktı; taraflar,

Medine dıĢından gelen saldırılara karĢı müslümanlarla birlikte ortak savunma yapılacaktı.

Böylece bu anlaĢma ile baĢta KureyĢ olmak üzere müslümanların düĢmanlarıyla anlaĢma

yapmaları yasaklanmaktaydı.360

Hendek SavaĢı, Medine‟yi kuĢatıp yağmalamak, katliâm yapmak ve böylece Ġslâm

davetini ortadan kaldırmak amacıyla yapılmıĢtır. Benî Kurayzâ Yahûdileri bu savaĢta

müslümanlara karĢı birleĢen güçlerle iĢbirliği yaparak müslümanları arkadan vurma kararı

aldılar. Bu savaĢ, bekledikleri gibi sonuçlanmayınca yaptıkları büyük ihânetin farkında olarak

korkuya kapılıp kalelerine çekildiler. Beni Nadir'in lideri Huyay bin Ahtab onları savaĢa iknâ

ederken söylediği “Bakın, ona karĢı bütün Arabistan‟ın gücünü birleĢtirdim. Bu ona bir son

vermek için mükemmel bir fırsat. Eğer bu fırsatı kaçırırsanız bir daha böylesi elinize

geçmez.” Ģeklindeki sözleri onların hangi amaçla bu savaĢa girdiklerini ortaya koymaktadır.361

Sonuç itibariyle, Benî Kurayzâ Yahûdileri sığındıkları kaleden inerek teslim oldular ve

Sa‟d bin Mu‟az (r.a.)‟ın hakemliğine razı olacaklarını bildirdiler. Sa‟d bin Mu‟az (r.a.), daha

önce anlaĢmayı bozan Beni Kaynuka ve Beni Nadr Yahûdileri‟nin Medine‟den ayrılmalarına

izin verildikten sonra, onların Medine çevresindeki diğer kabileleri örgütleyerek

müslümanlara karĢı, on iki bin civarında ortak bir cephe oluĢturduklarını görmüĢtü. Aynı

Ģekilde o, Benî Kurayzâ Yahûdileri‟nin, Medine‟nin, Ģehrin dıĢarıdan kuĢatıldığı ve tüm

Medinelilerin tehlikede olduğu çok kritik bir anda, onların ihanetine Ģâhit olmuĢtu. Öyleyse

onların da Medine dıĢına çıkmalarına izin vermek, Ġslâm‟ın ve müslümanların geleceği

açısından büyük bir tehlike oluĢturuyordu.362

Bu nedenle Sa‟d bin Mu‟az (r.a.), Tevrat‟a göre hükmetmeye karar verdi.363

Böylece

Benî Kurayzâ‟nın (savaĢ unsuru olabilecek) bütün erkeklerinin öldürülmesi, kadın ve

359

SIRMA, a.g.e., C. II, s. 193-194. 360

HAMĠDULLAH, Muhammed, Ġslâm Peygamberi: Hayatı ve Faaliyeti, Çev. Salih Tuğ, Ġstanbul, 1993, C. I, s.

189-210. 361

SIRMA, a.g.e., C. II, s. 310-311. 362

KELPETĠN, Mahmut, “Benî Kurayza Gazvesi Ġle Ġlgili Rivayetlerin Değerlendirilmesi: Ġbn HiĢâm Örneği”,

Tarih Dergisi, Ġstanbul, 2012, S. 53, s. 16-17. 363

KĠTAB-I MUKADDES, Tesniye, s. 10-15.

Page 83: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

72

çocukların (savaĢ dıĢı unsurların) esir alınması ve mallarının müslümanlar arasında

dağıtılması hükmü verildi ve karar uygulandı.364

Verilen kararın ardından haklarında hüküm verilen Benî Kurayzâ Yahûdileri‟nin

evlerinde, bu savaĢta kullanılmak üzere 1500 kılıç, 300 zırh, 2000 mızrak ve 1500 kalkan

toplanmıĢ olarak bulundu.365

Bütün bu silahlar, müĢrikler Hendek‟ten saldırıya geçtiği sırada,

müslümanlara karĢı arkadan kullanmak üzere hazırlanmıĢtı. Bu savaĢ bir bütün olarak

değerlendirildiğinde Sa‟d bin Mu‟az (r.a.)‟ın verdiği kararın yerinde olduğu anlaĢılmaktadır.

“ بفغ ك نقسغ سظ فسل ن هيطط قسن نهيأ غ قس ظيز ؼ أ كؿغىفغ / لى

Allah, kitap ehlinden olup müĢriklere yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine büyük

bir korku saldı. Siz onların bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir ediyordunuz.”366

Ġddia sahiplerinin, söz konusu savaĢın sadece bir kesitini alarak, Kur‟ân- ı Kerîm‟in

savaĢ anlayıĢı hakkında genel bir kanaat ifade ettikleri görülmektedir. Oysa savaĢ tüm yönleri

ile bütüncül bir bakıĢla incelendiğinde ve konu ile ilgili tüm âyet ve rivâyetler

değerlendirildiğinde durumun daha farklı olduğu görülecektir.

IV. KADINLARLA ĠLGĠLĠ ÂYETLER

Ġthamda bulunanlar, Kur‟ân‟ın kadından bahseden bazı âyetlerini gündeme getirerek

onun erkekler kadar kadına değer vermediğinin bir kanıtı olarak kadının Ģahitliği, çok kadınla

evlilik, kadının toprağa benzetilmesi, aile reisliğinin erkeğe verilmesi gibi bazı ithamlarda

bulunmaktadır. Bu bölümde bu ithamlar alt baĢlıklar altında değerlendirilecektir. Kur‟ân‟ın

erkekler kadar savaĢamadığı için kadına değer vermediği iddiası kısaca Ģöyledir: “Ġslâm‟ın ilk

dönemlerinde, askere/güce ihtiyaç vardı. Kadınların fiziksel olarak zayıf olmasından dolayı

Ġslâm, kadına hiç değer vermedi.” 367

Bu ithama dayanak olarak gösterilen bazı âyetler Ģunlardır: Bakara 2/222, Bakara

/223, Bakara 2/228, Bakara 2/282, Nisâ 4/3, Nisâ 4/34, Nisâ 4/117, Nisâ 4/119.

Ġthama cevap vermeden önce kadının cahiliye dönemindeki durumuna kısaca bakmak

gerekir. Bu dönemde kız çocuğuna sahib olmak, Mekkeliler için bir utanç vesilesi, yüz

kızartıcı bir suç olarak telakki edilirdi.368

Kız çocuklarını ancak diri diri toprağa gömerek

bundan kurtulabileceklerine inanan kabileler vardı. Yine bu dönemde kadın; kendisine miras

364

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. IV, s. 380. 365

AVCI, Casim, Benî Kaynuka, DĠA, Ankara, 2002, C. XXV, s. 88. 366

Ahzâp 33/26. 367

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında (2016) 368

Zuhruf 43/17.

Page 84: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

73

bırakılmayan, akit yapma yetkisi olmayan, Ģahitliği kabul edilmeyen, dönemin mevcut siyasî

ve hukukî haklarından mahrûm bırakılan bir varlık konumunda idi.369

Kabileler arasında

süregelen savaĢlarda erkekler öldüğünden, bölgede kadın sayısı çoğunlukta idi. Babalarını

kaybeden kızların ve dul annelerin, bir erkeğin himayesine girmekten baĢka bir çareleri yoktu.

Çoğu zaman, onların bu durumundan yararlanarak, fikirleri alınmadan, bir menfaat

karĢılığında, mehirsiz olarak evlendirebiliyorlardı ve aynı Ģekilde çok keyfî sebeplerle de

onları boĢayabiliyorlardı. Bazen himayesine girdikleri kiĢilerden, bir miras olarak, vârislere

kalabiliyorlardı.370

Kur‟ân, tesis ettiği sosyal adâletle haksızlığa uğramıĢ bütün kesimlerin olduğu gibi

kadınların da gasp edilmiĢ haklarını vermiĢtir. Ġslâm‟da kadın, hak ve adâlet açısından erkekle

eĢittir. Aynı Ģekilde kadın, erkekle aynı düzeyde vahyin muhatabı olup dînî hak ve

sorumluluklarını ifa etme açısından erkeğe denktir371

ve erkekle birlikte insan cinsinin eĢit

mütemmimi olan aslî bir varlıktır. Ancak o, aynı zamanda, erkekte olduğu gibi, psikolojik ve

biyolojik bazı farklılıkları da taĢıyan bir varlıktır. Erkeklerin sahip olduğu farklılıklar

kendileri için bir üstünlük veya aĢağılık ölçüsü olmadığı gibi, kadınların sahip olduğu bu

farklılıklar da aynı Ģekilde bir üstünlük ya da aĢağılık sebebi değildir. Bilakis erkek ve kadın,

birbirini tamamlayan bu özelliklerle insandır. Bu, Kur‟ân‟ın evrensel bir yasasıdır ve bu yasa,

insanın sahip olduğu fıtrî farklılıklara göre konulmuĢtur.372

Erkekler kadar savaĢamadığı için Kur‟ân‟ın, kadına erkekler kadar değer vermediği

iddiasına dayanak olarak gösterilen âyetler incelendiğinde, âyetlerin, iddiaya mesnet olmaktan

uzak olduğu anlaĢılmaktadır. ġöyle ki Yahûdiler, âdet gören kadınlarla aynı evde oturmazlar

ve onlarla aynı sofradan yiyip içmezlerdi. Sahâbenin, bunu Hz. Peygember‟e sorması üzerine,

Bakara 2/222‟nin indiği bilinmektedir: “ يقسوذغ سك ـ ءفقسوذغ ـ ؼسققس أطف س

قس لل هذللب للثأهللغ نهإى هلليد ي للغىفللك للغىفللنطقك د لل ي للغيك غلل قسو ذللب Sana / قي

kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: „O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan

uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaĢmayın. Temizlendikleri vakit, Allah‟ın size

emrettiği yerden onlara yaklaĢın.‟ ġüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri

369

ÖZTÜRK, Emine, “Kur‟ân‟ın Kadına BakıĢı ve Ġslâm Tarihinde Kadının Sosyal Statüsüne Genel Bir BakıĢ”,

Harakanî Dergisi, 2014, S. 2, s. 26. 370

BĠLGĠN, Beyza, Ġslâm‟da Kadının Rolü ve Türkiye‟de Kadınlar, Sinemis Yayınları, Ankara, 2005, s. 34. 371

Âl-i Ġmrân 3/195; Tevbe 9/71. 372

ÖZTÜRK, a.g.m., 2014, s. 24-28.

Page 85: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

74

sever.”373

Nitekim Efendimiz (s.a.v.) de âdet döneminde, cinsel iliĢki hariç, her türlü

birlikteliğin serbest olduğunu ifade etmiĢlerdir.374

Kur‟ân‟ın indiği dönemde, müĢriklerin ve ehl-i kitabın, kadınların bireysel, toplumsal

ve malî hakları konusundaki bakıĢ açıları ve bu dönem sürdürülen yukarıda söz konusu

uygulamalarına karĢın Ġslâm dini, insan mefkûresinin bir gereği olarak kadına yönelik bütün

bu yanlıĢ fikir ve uygulamaları kaldırmıĢtır. Ġslâmın kadına değer vermediği iddiasına

dayanak gösterilen âyetlerin, ilmi ölçülerle değerlendirilmediği anlaĢılmıĢtır. Dolayısıyla

âyetler ithamlara kaynak olmaktan uzaktır.

A. Kadının Toprağa Benzetilmesi

Bakara 2/223‟te kadının tarlaya yani toprağa benzetilmesini Kur‟ân‟ın kadına değer

vermediğinin bir kanıtı olduğu iddia edilmektedir.375

Ġthama dayanak olarak öne sürülen âyet:

Bakara 2/223.

“ لولقأ ق قك لقه لنن ـ هق سض هئ ن س ننفكقدغننأ ندغأا ـ هي لغقسول ش ٠سل / نلنه

Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için

(geleceğe hazırlık olarak) güzel davranıĢlar takdîm edin. Allah‟a karĢı gelmekten sakının ve

her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü‟minleri müjdele.”376

Bakara Sûresi‟nin 223. âyeti, bir önceki âyetle bağlantılı olarak değerlendirildiğinde,

Yahûdi kaynaklı bir anlayıĢı reddetmektedir. Zirâ Yahûdiler, cinsel iliĢki esnasında kadının

üreme organına arkadan yaklaĢmanın, doğacak çocuğun ĢaĢı olarak doğmasına neden

olacağını düĢünüyorlardı. 377

Bu âyet bu iddiaya cevaben inmiĢtir. Kur‟ân‟ın bu konudaki

cevabı, teĢbih sanatının belîğ bir çeĢidi olan “kinâye sanatı” ile ifade edilmiĢtir. Bu âyeti

kerîmedeki edebî sanatları açarak Ģöyle bir meâl verilebilir: “Kadınlarınız size ürün veren

topraktır. Toprağınızı dilediğiniz gibi iĢleyin ama mutluluğa varmanız için önceden hazırlık

yapın. Allah‟a karĢı gelmekten sakının ve ona kavuĢacağınızı bilin. Mü‟minlere müjde

ver.”378

Kadının tarlaya yani toprağa benzetilmesi ve toprağın istendiği gibi iĢlenmesi mecâzi

birer anlatımdır. Zîrâ kinâye mecâzi bir anlatım tarzıdır. Âyette, çocuğunu rahminde taĢıması

373

Bakara 2/222 374

el-MÜSLĠM, Hayz, 16. 375

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında (2016) 376

Bakara 2/223. 377

el-BUHÂRÎ, Tefsîr, 39; el-MÜSLĠM, Nikâh, 117-118. 378

KANDEMĠR vd., a.g.e., C. I, s. 124.

Page 86: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

75

ve onu dünyaya getirdikten sonra da büyütmesindeki yeri ve önemi sebebiyle anne, “toprak

ana” ya benzetilmiĢtir. Nitekim toprak, tohum için aynı vazifeyi icrâ etmektedir. Bu âyet,

aynı zamanda evliliğin temel hedefinin çocuk yetiĢtirmek olduğuna da iĢaret etmekedir.379

Edebî bir Ģaheser olarak Kur‟ân-ı Kerîm incelendiğinde onda hârikulade teĢbihlerin

yapıldığı görülecektir. Bu teĢbihler, sadece söz sanatı amaçlı değil, aynı zamanda, Kur‟ân'ın

içerdiği pek çok hakîkati, insanların dikkatini çekecek bir mükemmellikte ifade etmek ve bu

yolla ilâhî mesajları, Ģanına yakıĢır bir Ģekilde açıklama amacına da matuftur. Söz konusu

âyetle ilgili olarak edebî ve tarihî kaynak analizleri yapılmadan âyetteki teĢbih sanatını ve

hiçbir ilmi ölçüyü dikkate almaksızın değerlendirip tenkit etmek, üstelik bu tenkitleri

Kur‟an‟ın bütüne teĢmîl etmek doğru değildir. Rasûlullah‟ın en büyük mucizesi olan

Kur‟ân‟ın mucizevî yönlerinden biri de onun ifadelerindeki edebî güzelliklerdir. Fesâhat ve

belâgatındaki inceliklerdir. Bu incelikleri anlamak için iyi niyet ve gayretle gerekli

araĢtırmaların yapılması gerekir. Meselâ, burada kadın, toprağa değil de bir çiçeğe

benzetilmiĢ olsaydı, Yahûdiler‟in iddiaları cevapsız kalacaktı. Ayrıca Allah‟ın yaklaĢmayı

helal kıldığı yerden olmak kaydıyla, cinsel iliĢkinin Ģekli ile ilgili geniĢ bir ibâhatın

(serbestinin) tanındığı nasıl ifade edilecekti? Yine bu teĢbihteki benzetme yönü de

kaybolacaktı.380

B. Ailede Kadın ve Erkeğin Konumu

Kur‟ân‟ın, kadına, erkekler kadar değer vermediği, erkeklerin kadınlardan üstün

olduğunu ifade eden bazı âyetler olduğu ileri sürülmektedir.381

Önce söz konusu âyetler ve

meallerine bakalım.

“ أىن ويهسل.هفل ي س ذ ء ٠ سغ ي ـ غ ظي قسو ل للل هي ل إى لي ي أعدله

لل قس لظ ه ي س فطسكإىأعقصقإط٠د ي غص أد. ي س مقسغ قس صعل ا ي لل ل سلغ لسو غ ي

دنلنا ؼلؼا ه / BoĢanmıĢ kadınlar kendi kendilerine üç ay hâli (hayız veya temizlik müddeti)

beklerler. Eğer Allah‟a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah‟ın kendi rahimlerinde

yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barıĢmak isterlerse onları

geri almaya daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülükleri kadar meĢru hakları

379

KANDEMĠR vd., a.g.e., C. I, s. 124. 380

AYDAR, Hidayet, “Kur‟ân‟daki TeĢbihlerden: Kadınlarınız Sizin Tarlanızdır...”, Kur‟ân Mesajı Ġlmî

AraĢtırmalar Dergisi, S. 3, 1998, s. 54-57. 381

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında (2016)

Page 87: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

76

vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır. Allah, mutlak güç

sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”382

“ للل للغ ن ه ؼلل لل للءوللفؼ ـ لللقس قهللى س لل نقسغ قس وللأ للقهلليأهلل ... / Erkekler,

kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün

kılmıĢtır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve âilenin geçimini sağlamakta)

dırlar…”383

Bu iki âyette özetle “erkeklerin, kadınları koruyup kollamaları, böylece kadınlar

üzerinde bir derece farklarının olması ve insanların kiminin kiminden üstün kılınması…”,

Ģeklinde ifade edilen üstünlük, hukukî veya fıtrî bir üstünlük değildir.384

Bunu yerine fıtrî bir

farklılıktan bahsedilebilir. Ġslâm hukukçuları, buradaki üstünlüğü, âile reisliği olarak

anlamıĢlardır. Bu kanaatlerini, erkeklerin “kavvam olma”385

vasfına, yani onların bu yöndeki

biyolojik ve psikolojik bazı farklılıklarına ve ailenin geçimi için çalıĢıp harcama yapmalarına

dayandırmaktadırlar. Âile reisliğinin kocaya verilmesi, toplumun en küçük ve en önemli yapı

taĢı olan ailede çıkabilecek anlaĢmazlıkları önleme ve âilede sükûneti sağlama gâyesine

yöneliktir. Nitekim buradaki üstünlük ontolojik bir üstünlük değil, fonksiyonel bir yetki

farklılığıdır.386

Zirâ kadının da aile içi eğitim ve kültür gibi diğer bazı önemli konularda

erkeklere göre daha iyi bir fonksiyon icra ettiği görülmektedir. Böylece kadın ve erkeğin bu

fıtrî farklılıkları, toplumsal organizasyonlar içinde bir bütünün birer parçası olarak, insan olma

ve insanî sorumluluklar noktasında eĢitlenmektedir.387

C. Kadının ġâhitliği

Konu ile ilgili olarak öne sürülen bir argüman ise kadının Ģahitliği ile ilgilidir. Ġthamda

bulunanlar, Kur‟ân‟ın; Ģahitliklerine baĢvurma açısından, kadın ve erkeği eĢit tutmadığını

iddia etmektedir.388

Önce ilgili âyetleri anlayalım.

“ ف و ـ ه إسأ ي قس ظيآهقإطقكضق نض (....)أ ػل أ أ ؿل قسذ. ل فنى ىقس ظ

لسننفلنىس لن يهليع ض ضقهل قؿ شل سلس لض فلولل ل أىول ـ لي قهغأكلىهو ا يفغل نلعلل

ىهلي وقسلغكغػل غإدلضق وف لظ إدلضق ضقءأىكؼل ل Ey iman edenler! Belli bir süre için / ...قسش

382

Bakara 2/228. 383

Nisâ 4/34. 384

Nisâ 4/1; A‟râf 7/189. 385

“kavvam” kelimesi, bir Ģeyi gözetip koruma, muhafaza etme, bakma, yönetme, hak ve yetkilerine müĢtereken

sahip olmayı ifade etmektedir. (el-ĠSFAHÂNÎ, a.g.e., C. II, s. 538.). 386

AYDIN, Mehmet Akif, Kadın, DĠA, Ġstanbul, 2001, C. XXIV, s. 87. 387

ÖZTÜRK, a.g.m., 2014, s. 27. 388

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında (2016);http://dinsizler.tumblr.com/

Page 88: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

77

birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adâletle yazsın. Yazıcı,

Allah‟ın kendisine öğrettiği Ģekilde yazmaktan kaçınmasın, (her Ģeyi olduğu gibi dosdoğru)

yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah‟tan korkup sakınsın da

borçtan hiçbir Ģeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın.(...) Eğer borçlu, aklı ermeyen veya

zayıf bir kimse ise ya da yazdıramıyorsa velisi adâletle yazdırsın. (Bu iĢleme) Ģahitliklerine

güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa bir erkek ve iki kadını Ģahit tutun. Bu,

onlardan biri unutacak olursa diğerinin ona hatırlatması içindir. ġâhitler çağırıldıkları

zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. ...”389

Bu âyet-i kerîme borçlanma ve ticâret hukuku ile ilgili konulardaki Ģahitlikle ilgilidir.

Hicretten sonra Medine‟de vadeli satıĢlar gerçekleĢmekte idi. Hz. Peygamber (s.a.v.),

tahakkuk eden borçların miktarının ve ödeme zamanının tespit edilmesini emretti.390

Âyet, bu

tespitler sırasında iki erkek Ģâhidin ya da bir erkek bir kadın Ģâhidin bulunması gerektiğini

ifade etmektedir. Ancak kadın Ģâhidin unutması ihtimaline karĢılık, ikinci bir kadın Ģâhidin

bulundurulması da emredilmektedir. Burada kadın Ģâhit için ikinci bir kadının hatırlatıcı

olmak üzere bulundurulması Ģartı, kadının ontolojik olarak Ģâhitliğinin eksik olduğu anlamına

gelmemektedir. Kadının borçlanma ya da ticâret hukuku ile ilgili konularda uzman olmama ya

da o dönem bu sektörün daha çok erkeklerin uhdesinde olması ile açıklanmalıdır. Bu durum

erkek için de geçerlidir. Hz. Peygamber‟in bedevînin Ģehirliye Ģâhitliğinin geçerliği

olmayacağı ifadesi391

bedevî erkeklerin Ģehir hayatına ve onun ticarî faaliyetlerine yabancı

olmaları ve hâdiseleri yanlıĢ algılama ihtimaliyle ile ancak izah edilebilir. Efendimiz,

sütkardeĢliğinin tespiti konusunda, tek bir kadının Ģâhitliğine itibar ederek, sütkardeĢi

oldukları için Ukbe bin Haris‟in nikâhının bozulmasına hükmetmiĢtir.392

Hz. Ömer (r.a.)

doğumla nesebin tespiti konusunda; Hz. Osman (r.a.) ise evli çiftlerin boĢanması konusunda

bir tek kadının Ģâhitliğini yeterli bulmuĢlardır.393

Öyleyse kadınların daha kolay ya da doğrudan bilgi sahibi olabildiği doğum,

sütkardeĢliğinin tespiti gibi konularda sadece iki kadının, hatta zaruret halinde bir kadının,

Ģahitliğinin yeterli görülmesi, Nisâ Sûresi 34. âyetinde belirtilen bir erkek yerine iki kadının

Ģâhitliğinin istenmiĢ olması, ticarî alana kadının yabancı olmasından kaynaklandığını doğrular

389

Bakara 2/282. 390

el- BUHÂRÎ, selem, 2. 391

ĠBNĠ MÂCE, Ahkâm, 30. 392

el-BUHÂRÎ, ilim, 26. 393

ATEġ, Ali Osman, Kur‟ân ve Kadın Sempozyumu, TDV Yayınları, Ankara, 2013, s. 319.

Page 89: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

78

niteliktedir.394

ġâhitlik konusu ile ilgili âyetlerde, Ģâhitlerin cinsiyetleri ile ilgili bir kayıt söz

konusu değildir. Nisa Sûresi 34. âyetindeki iki kadın Ģahit aranmanın illeti bizatihi Kur‟ân'da

zikredilerek belirtilmiĢ olması önemlidir. Dolayısıyla Ģahitliğin gerçekleĢtiği alanda kadın ve

erkek farkı olmaksızın ulaĢılmak/araĢtırılmak istenen hakikate kim daha yetkin ise onun

Ģâhitlik yapması daha uygundur.

D. Çok Kadınla Evlilik (Poligami)

Kur‟ân‟a yöneltilen iddialardan biri de onun çok kadınla evliliği teĢvik ettiği

iddiasıdır.395

Bu konuda Nisâ Sûresi‟nin 3. âyeti kaynak olarak gösterilmektedir.

“ لء ـ سنلنهليقس نذقهلؽل ـ قفلقس لهفل ك إىس نأ ك لضسق علففلنىس ل نأ ل٠أ ل ه

ك سلق ولننطسلكأصلأ هلهلنلتأ قدلضأ Eğer (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) /ف

hakkında adâletsizlik etmekten korkarsanız (onları değil), size helâl olan (baĢka) kadınlardan

ikiĢer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adâletli

davranmayacağınızdan korkarsanız o takdirde bir tane alın...” 396

Bu âyetin konusu, yetim kızların evliliği ile ilgili istismarın önlenmesi ya da onlarla

evlenme hakkının kötüye kullanılmasının engellenmesidir. Âyetin indiği dönemde, yetim

kızları himayesinde bulunduran bazı kimseler, bu kızlarla evlendiklerinde ya mehîr ve

çeyizlerini emsallerine göre az belirliyorlardı ya da onları istemedikleri halde, sırf mallarını

ellerinden almak için onlarla evleniyorlardı.397

Bunlar o dönem bir vakıa idi. Âyetin dolaylı

olarak değindiği birden fazla kadınla evlilik konusu ise o dönem, o coğrafyada yaygın bir

uygulama idi. Bu birliktelik bazen nikâhlanmak, bazen de dost hayatı yaĢamak Ģeklinde

gerçekleĢiyordu. Ġslâm, bu istismarı ve haksız uygulamayı, ıslâh ederek belli Ģartlara ve hukûk

kurallarına bağlayarak devam ettirmiĢtir. Bu âyet, yeni evleneceklere bir evlilikle

yetinmelerini, çok kadınla evli olanlara ise, adâletli olmanın zorluluğu ifade edilerek aynı

Ģekilde tek kadınla yetinmeyi ifade etmektedir. Nisâ 129. âyetin hitâbı ise birden fazla kadınla

halı hazırda (fiilen) evli olanlaradır. 398

Burada birden fazla kadın arasında adâleti eksiksiz

394

ATEġ, a.g.e., s. 319. 395

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında (2016) 396

Nisâ 4/3. 397

el-BUHÂRÎ, Tefsîr, 1. 398

“Ne kadar uğraĢırsanız uğraĢın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Öyle ise (birine) büsbütün

gönül verip ötekini (kocası hem var, hem yok) askıda kalmıĢ kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve

Allah'a karĢı gelmekten sakınırsanız, Ģüphesiz Allah çok bağıĢlayıcı ve çok merhamet edicidir.”(Nisâ 4/129)

Page 90: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

79

olarak gözetmenin mümkün olmadığı tekrarlandıktan sonra, en azından adâletsizlikte, ilgi ve

muamelede ölçünün kaçırılmaması ifade edilmiĢtir.399

Sonuç olarak birden fazla kadınla evlilik izni, tarihî ve sosyal Ģartlarla kayıtlı bir

izinden ibaret olan bir evliliktir. Bu evlilik Ģeklinin çoğunlukla istismar edilmesi ya da

olumsuz sonuçlar doğurması halinde, müslümanlar veya onların yetkili temsilcileri bunu

engelleyebilirler ve bu engelleme, Allah‟ın koyduğu hükmü değiĢtirme anlamına gelmez. Zîrâ

bu, adâleti sağlamaktan korkan bir kimsenin tek kadınla evlenmeyi yeğlemesi gibidir. Tarihi

ve sosyal Ģartların, toplumsal ve bireysel zorunlulukların olmadığı durumlarda aslolan tek

evliliktir.400

Doğrusu, indiği dönemde, yetim kızlara yönelik hak ihlâllerini engelleyen bir âyetin,

kadına erkekler kadar değer vermediği iddiasına muhatap olmasını anlamak mümkün değildir.

E. DiĢi Putlar

Kur‟ân‟da geçen “إللأ/ diĢi putlar” ifadesi kadını aĢağılayan bir ifade olduğu

ithamıdır.401

Ġddiaya dayanak gösterilen âyet: Nisa 4/117.

هغلضق“ هلل ىإ إىلض إل إ ىهليصلل Onlar, Allah‟ı bırakıp ancak diĢi / إىلض

putlara tapıyorlar. Hâlbuki (aslında) azgın bir Ģeytana tapmaktadırlar.”402

Âyette geçen “inâs” kelimesi sözlükte “diĢiler” manasına gelmektedir. Kur‟ân

meâllerinde “diĢi putlar” Ģeklinde tercüme edilmesini iki sebebe dayandırılmaktadır. Birinci

sebebe göre bu kelime ile kastedilen diĢiler, müĢriklerin “el-Lât”, “el-Uzzâ” ve “el-

Menât”403

Ģeklinde müennes (diĢil) olarak zikredilen meĢhur putlarıdır. Ġkinci görüĢ ise Râğıb

el- Ġsfahanî‟ninde tercih ettiği ve anlamın hükmünün esas alındığı görüĢtür. Çünkü bu kelime

edilgen bir kavramdır. Buna göre varlıklar ya hep etken (Yaratıcı-Allah), ya hep edilgen

(cansız varlıklar) ya da hem etken hem edilgen (insanlar, melekler ve cinler) olmak üzere üçe

ayrılır. Bu ifade ile müĢriklerin, tamamen edilgen cansız birer varlık olan putlara

tapmalarındaki cehaletlerine de dikkat çekilmiĢtir.404

“el-Lât”, “el-Lâh”ın diĢisi; “el-Uzzâ”

399

KARAMAN vd., a.g.e., C. I, s. 155. 400

KARAMAN vd., a.g.e., C. II, s. 16. 401

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında (2016) 402

Nisâ 4/117. 403

Necm 53/19-20. 404

el-ĠSFAHÂNÎ, a.g.e., C. I, s. 35.

Page 91: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

80

da “el-Azîz”in diĢisidir. O dönem her bir kabilenin bir putu vardı ve bu put kabilenin ismiyle

“filânoğullarının unsâsı” (diĢisi) Ģeklinde anılırdı.405

Âyet-i kerîmede özetle, Allah‟tan baĢka hiçbir ilâh, kendisine tapanlara bir fayda

sağlayamaz, onlara yönelen bir kötülüğe mani olamaz; aksine müĢrikler taptıklarına bir takım

özellikler verir ve onlara yarar sağlarlar. Bu durum, Allah‟tan baĢka bir ilâhî varlığın kabul

edildiği tüm inanma Ģekilleri için geçerlidir. O halde müĢrikler hangi puta taparsa tapsın,

aslında Ģeytâna tapmakta ve ona itâat etmektedirler. Çünkü putlar insanları etkilemekten âciz

varlıklardır. Bu âyette ayrıca müĢrîklerin, kadınları aĢağıladıkları halde, putlarını, diĢilere ait

adlarla isimlendirmelerindeki çeliĢkiye de dikkatimizi çekmektedir.406

MüĢriklerin nazarındaki ilâh tasavvuru, her Ģeyden önce bir kadın hayaline

dayanmaktadır. Onlar nefislerini ilâhlaĢtırdıkları için tanrılarının rollerini de kendileri

belirlemektedir. Bunu için tanrılarını, her isteklerine boyun eğen bir varlık olarak telakkî

ettikleri kadın isimleri ile isimlendirmiĢlerdir. Eski Yunan ve tüm diğer putperest toplumların

putlarının çoğunun diĢi olması onların bu rûh hallerinden kaynaklanmaktadır.407

“Yani müĢrik rûhunun, tanrıdan gâyesi kadındır. Onun kanaatince tapınmanın en

büyük misâli kadına tapmadır (culte de femme), o bütün zevkini, bütün ilhamını kadından

almak ister, kadın zevki onun için en büyük lezzet olur. Onun bütün hayallerinin baĢında bir

kadın hayali vardır. Ve bundan dolayı, her oturduğu yerde, her hürmet edeceği mevkide güzel

bir kadın resmi arar. Putların ve hele pek çok putların kadın ismiyle isimlendirilmiĢ olması da

kadına tapmanın rûha hâkim olmasından doğmuĢtur. Putların yerleri buna bir remiz, bir

timsal olmaktan ibarettir. Bu Ģekilde fevkalade veya hayâl edilen güzellerin resimleri

genelleĢtirilerek onların hayalleri karĢısında, diğer kadınlar hakir görülür. Ve en çirkin bir

kadının, en güzel bir puttan daha kıymetli olması gerekirken tanrısını kadın kabul eden

müĢriklerin elinde gerçek kadınlar öyle bir aĢağı düĢerler ki hürmet Ģöyle dursun, en basit

insanî haklardan bile mahrûm edilirler. Davaya bakarsınız kadın her Ģeydir, tatbikata

bakarsınız kadın oyuncakların en düĢüğü olmuĢtur. (…) GüneĢe taparlar, diĢi tasavvur

ederler. Yıldıza taparlar, diĢi tasavvur ederler. Meleklere taparlar, diĢi tasavvur ederler ve bu

Ģekilde bütün tapmanın zevkini Ģehvetlerde toplayıp hakları, gerçekleri hayallere fedâ ederek

kadın hayalleri karĢısında gerçek kadınları ayaklar altında süründürürler.” 408

405

YAZIR, a.g.e., C. III, s. 86. 406

KARAMAN vd., a.g.e., C. II, s. 147. 407

YAZIR, a.g.e., C. III, s. 86. 408

YAZIR, a.g.e., C. III, s. 86.

Page 92: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

81

Onlar en aĢkın sevgilerini, tek olan Allah‟a değil, kadınlara tahsis ederek onları

ilâhlaĢtıranlar, Ģeytana aldanmaktan, Ģeytana kul olmaktan kurtulamazlar.409

Ġddia sahiplerine

göre burada “diĢi putlar” ifadesi, Kur‟ân‟ın kadınlara verilen değerin bir yansımasıdır. Oysa

âyet, müĢriklerin, putları hep kadın isimleri ile adlandırmıĢ olmalarından dolayı “diĢi putlar”

ifadesini zikretmiĢtir. Kur‟ân, o dönem bir vakıa olan bu anlayıĢı eleĢtirmekte ve bu konudaki

çeliĢkiyi ortaya koymaktadır. Burada ifade edilmek istenen kadının değersizliği değil

putperestliğin ve onun inanma mantığının arkasındaki yanlıĢlardır. Aynı Ģekilde burada

maksat “diĢiliği ĢeytanlaĢtırmak” değil, “diĢi putlar” düĢüncesinin arkasındaki problemli ve

kadını aĢağılayıcı bakıĢ açısını reddetmektedir.

V. KADINA ġĠDDET

Nisa 4/34‟ten hareketle Kur‟ân‟ın, erkeğin eĢine karĢı Ģiddet kullanmasına cevaz

verdiği ithamında bulunulmaktadır.410

Ġthama dayanak olarak Nisâ Sûresi‟nin 34. âyeti

gösterilmektedir.

“ نف قس وللأ للقهلليأهلل للل للغ ن ه ؼلل لل للءوللفؼ ـ لللقس قهللى س لل قسغ ا س لل للسذ سظ

ي جلغ ق ي ف ظل ي قس٠ كلكشلفىشلػ لبولد لالله سلث ا فلنىأؽ لننفل٠دفظ ي قػلغ فلقسوؼل

للل للغ ه للى ؿلل ٠إى ي للل Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü /ك ثللق

Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıĢtır. Bir de erkekler kendi mallarından

harcamakta (ve âilenin geçimini sağlamakta) dırlar. Ġyi kadınlar itaatkârdırlar. Allah‟ın

(kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini

reddederek) baĢkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız

bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat

ederlerse artık onların aleyhine baĢka bir yol aramayın. ġüphesiz Allah, çok yücedir, çok

büyüktür.”411

Ġthama kaynak olarak gösterilen bu âyet-i kerîme, ailede meydana gelen

anlaĢmazlıkların çözümü ile ilgilidir. AnlaĢmazlıklar ancak alınacak tedbirlerle önlenebilir.

Kur‟ân, bu noktada âileye bir yönetici tayin etmiĢtir. Bu yönetici âilenin geçimini de

sağlamakla görevli olan erkektir. Kadın ise evin içinden sorumludur. Diğer iĢler ise tarafların

karĢılıklı sevgi ve uyacakları adâlet ilkesi çerçevesinde yürütülür. Ancak bu her zaman

mümkün olmayabilir. Bu anlaĢmazlık kadın ya da erkekten kaynaklanabilir. Âiledeki bu

409

SEYYĠD KUTUP, a.g.e., C. III, s. 452. 410

http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/kutsal-kitaplar/kuran-elestirisi/548-273 (2016) 411

Nisâ 4/34.

Page 93: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

82

anlaĢmazlığı, âilenin yöneticisi olarak, erkeğin çözmesi beklenir. Âyetin de gösterdiği yöntem

budur. Erkekten kaynaklanan anlaĢmazlıklarda kadın kocasına konuyu açarak412

ya da âileden

birini araya koyarak çözebilir. Aynı Ģekilde kadın istemesi halinde mahkemeden boĢanma

talebinde bulunabilir ya da maruz kaldığı haksızlıklara sabredip durumun düzelmesi için

çözüm bulma çabasını sürdürmeyi tercih edebilir ve böylece evliliğini devam ettirebilir.413

AnlaĢmazlık kadından kaynaklanıyorsa âyette geçen “nâĢize” ifadesi ile “kocasına

isyan eden, ona güvenmeyen”414

ve “hukuka baĢkaldıran ve meĢrû âile düzenini bozmaya

kalkıĢan” kadın kastedilmektedir. Erkeğin nasihat etmek, bundan sonuç alınmadığı takdirde

yatakta yalnız bırakmak/küsmek, bundan da beklenen sonuç gerçekleĢmiyorsa bu durumda da

hafifçe dövmek Ģeklinde bir sıra ile çözüm aranmalıdır. Burada bir tedbir olarak dövmenin

zikredilmiĢ olması, günümüzde, kadın hakları ve insan onuru açısından tartıĢma konusu

olmuĢtur.415

Bu âyetten baĢka, dövme tedbirine kaynaklık eden konu ile ilgili hadisler de

mevcuttur. Bu hadisler, sıhhat açısından tasnif edildiğinde, dövmeyi ifade etmeyen

rivayetlerin, aksini söyleyen rivâyetlere göre daha sahih olduklarını görmekteyiz. Söz konusu

rivâyetlerde Peygamberimiz, eĢlerini dövenleri “hayırsız” olarak nitelemekte, kadını

dövdükten sonra onunla aynı evi ve yatağı paylaĢmadaki çeliĢkiye dikkat çekmiĢ ve

kadınların dövülmesini yasaklamıĢtır.416

Söz konusu rivâyetlerde dövmenin aynı zamanda

insanî ve ahlakî olmaktan da uzak olduğu vurgulanmaktadır. 417

Bu âyetin nüzûl sebebi iyi incelendiğinde, esasen o dönem bir âdet haline gelmiĢ olan

kadın dövme yanlıĢına karĢı Hz. Peygamber‟in olumsuz bakıĢını ve bu yanlıĢı ortadan

kaldırma isteğinin olduğu görülecektir. Koca, çözüme faydası olacağına inanıyorsa nâĢize

olan eĢini ıslah etmek ve böylece ailesini korumak maksadıyla ölçüyü kaçırıp eĢine zarar

vermeden te‟dib ve tedbir amaçlı olmak üzere buna baĢvurabilir. Yok eğer bu iznin sınırı

aĢılır ve izin istismar edilirse ulü‟l-emr (yönetici, yargı) bu konuda kesin bir Ģekilde yasak

koyma yetkisine sahiptir. Bu âyet-i kerîme‟de, kadının âile hukukunu ihmâl etmesi

durumunda, bir tedbir olarak baĢvurulabilecek belli baĢlı yollar önerilmiĢ, olayın geçtiği

toplumun bir âdeti dikkate alınarak zikredilirken “kocanın karısını dövmesi” ne de yer

412

Nisâ 4/128. 413

ġĠMġEK, Sait, Günümüz Tefsir Problemleri, Esra Yayınları, Ġstanbul, 1997, s. 369. 414

ez-ZEMAHġERÎ, a.g.e., C. IV, s. 235. 415

KARAMAN, vd., a.g.e., C. II, s. 59. 416

el-BUHÂRÎ, Nikâh, 93. 417

KARAMAN, vd., a.g.e, C. II, s. 60.

Page 94: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

83

verilmiĢtir. Son aĢamada baĢvurulabilecek olan bu tedbir, Hz. Peygamber tarafından hiçbir

insanın ve özellikle eĢin dövülemeyeceği ifade edilerek kötülenmiĢtir. Nitekim Efendimiz‟in

“iyi bir kocanın karısını dövemeyeceği” ilkesi ile âyette zikredilen anlaĢma, küsme ve hakem

tayin etme gibi yollarla anlaĢmazlığın giderilmesi teĢvik edilmiĢtir. Nitekim Hz. Osman (r.a)

ile Hz. Ali (r.a), dönemin Ģartlarının bir gereği olarak eĢlerin barıĢma veya ayrılma kararını

uygulama yetkisine sahip hakemler tayin etmiĢlerdir. Ancak bu hakemlerin resmî bir yetkileri

yoktur. Dönemin otoritesi, onlara belli yetkiler verirse ancak o zaman onlar da zorlayıcı

olabilirlerdi. Burada sünnetin âyeti nesh etmesi söz konusu değildir. Burada sünnet, âyetin

kültürel bağlamını açıklamıĢtır.418

Abdullah bin Ömer‟in “Hz. Peygamber devrinde hakkımızda âyet iner korkusuyla

kadınlarımıza elimizi ve dilimizi uzatmaktan sakınırdık. Hz. Peygamber vefat edince elimizi ve

dilimizi onlara uzattık.”419

Ģeklindeki tespiti, Hz. Peygamber devrinde kadına yönelik Ģiddetin

onun tarafından nasıl engellendiğini ortaya koymaktadır. Bugün Ġslam coğrafyasında kadına

yönelik bir Ģiddetten bahsediliyorsa bunun sebebi, Ġslâm ve onun önemli iki kaynağı olan

Kur‟ân ve Sünnet değil; tersine bu iki kaynağa uymamaktır.420

VI. HZ. PEYGAMBER’ĠN HZ. ZEYNEP ĠLE EVLĠLĠĞĠ

Hz. Peygamber‟in Hz. Zeynep evliliği ile ilgili âyetler ve bu âyetlerin nüzûl sebebi

konusundaki ilgili bazı rivayelerden hareketle internet ortamında gündeme getirilen ithamlar

vardır.421

Ġthamlara dayanak olarak gösterilen âyetler: Ahzab 33/37, 38.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Hz. Hatice ile evlendiğinde ona kölesi Zeyd bin Harise‟yi hibe

etmiĢti. Efendimiz (s.a.v.) henüz sekiz yaĢındaki Zeyd‟i âzât etti ve o dönemin yaygın bir

âdeti olduğu üzere onu evlât edindiğini ilân etti. Bundan sonra artık Zeyd, “Zeyd Bin

Muhammed” olarak tanındı ve öyle çağırılır oldu. Evlât edinme (tebenni), Ġslâm‟ın geliĢinden

sonra da uzun bir süre devam etmiĢti. Bu dönemde miras, boĢanma ve benzeri akitler, evlâtlık

esasına göre devam ediyordu. Ancak hem evlât edinme, hem de evlâtlıkların babalığının ismi

ile anılması, Medine‟de inen bir âyetle kaldırıldı.422

Rasûlullah (s.a.v.), herkesten önce bu

418

KARAMAN vd., a.g.e., C. IV, s. 386. 419

el-BUHÂRÎ, Nikâh, 80. 420

SAVAġ, Rıza, Ġslâm‟ın IĢığında Kadın, TDV Yayınları, Ankara, 2008, s. 109. 421

http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=2361( 2016) 422

Ahzâp 33/4-5.

Page 95: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

84

âyeti kerîmeye uymuĢ ve o, evlâtlıkların babalıklarının ismi ile çağrılmasının büyük bir günah

olduğunu ifade etmiĢlerdir. 423

Hz. Peygamber (s.a.v.), Zeyd bin Harise‟nin velisi olarak onun evliliği ile de ilgilendi

ve onu halası Umeyme‟nin kızı Zeynep Binti CahĢ ile evlendirdi.424

Burada köleliğin yaygın

olduğu bir dönemde köle kökenli bir müslüman olan Zeyd‟in, hür ve tanınan bir hanım olan

Hz. Zeynep‟le evlendirilmesi de oldukça önemlidir. Zira toplumsal sınıf farklılığını ortadan

kaldırmaya doğru atılmıĢ önemli bir adım olarak yorumlanmıĢtır.425

Ancak bu evlilik bir süre

sonra, taraflar arasında beklenen ülfet hâsıl olmadığından Hz. Zeyd, karısından boĢanmak

istediğini Rasûlullah (s.a.v.)‟e arz etti. Ancak Efendimiz (s.a.v.) ona eĢini boĢamamasını

tavsiye etti. Bunun üzerine inen âyet-i kerîmeler Efendimiz‟i uyarı niteliğindedir:

“ كش قك .ه ك كػ ل ك ـ أه ل وت أ ل نه سل ظأ إطك كشش ه ض كهه ـ ف

ؽغقػ ه ضا سؼػ أىكششفلو أد. ه نإطققس ؽ ل قجأص فلأػ هيدلغجا لقسول نى سن

ه ل لىأهلغه ؽلغق ي قهل Hani sen Allah‟ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat/سؼل

etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “EĢini nikâhında tut (onu boĢama) ve Allah‟tan

sakın” diyordun. Ġçinde, Allah‟ın ortaya çıkaracağı bir Ģeyi gizliyor ve insanlardan

çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı. Zeyd, eĢinden yana isteğini

yerine getirince (eĢini boĢayınca), onu seninle evlendirdik ki, eĢlerinden yana isteklerini

yerine getirdiklerinde (onları boĢadıklarında), evlatlıklarının eĢleriyle evlenmeleri konusunda

mü‟minlere bir zorluk olmasın. Allah‟ın emri mutlaka yerine getirilmiĢtir.”426

“ لقس ى سلضعقه لىأهلغه قهليس ل فلقس لظيسلل سلؿل ه هليدلغج فولفلغعه لضعق ل ه

/Allah‟ın, kendisine farz kıldığı Ģeyleri yerine getirmesi konusunda peygambere bir darlık

yoktur. Daha önce gelip geçen peygamberler hakkında da Allah‟ın kanunu böyledir. Allah‟ın

emri, kesinleĢmiĢ bir hükümdür.” 427

Ahzâp Sûresi‟nde zikredilen bu âyet-i kerîmelerde ifade edilen bir bölüm, dikkati

çekmektedir: “ …أىكششل أدل. ه كششلقس لؽ ه ضل لكهله ـ كش لفل ... / …Ġçinde, Allah‟ın

ortaya çıkaracağı bir Ģeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene

Allah daha lâyıktı. …” Burada Rasûlullah (s.a.v.)‟in Hz. Zeynep‟le evlenme emrinin daha

evvel kendisine bildirildiği, ancak Efendimiz (s.a.v.)‟in bunu bildiği halde, çevre baskısından

çekindiği için Hz. Zeyd‟e eĢini boĢamamasını tavsiye ettiğini anlıyoruz. Yukarıda ifade

423

MĠRAS, Kamil (ö.1957), Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve ġerhi, DĠB. Yayınları, Ankara, ts., C. XX, s. 335. 424

Ahzâp 33/6. 425

KARAMAN vd., a.g.e., C. IV, s. 386. 426

Ahzâp 33/37. 427

Ahzâp 33/38.

Page 96: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

85

edildiği gibi evlât edinme ve ona bağlı olarak da babalığın ismi ile çağırma kaldırılmıĢtı ve

Ģimdi artık sıra bu konu ile ilgili yeni bir hükmü uygulamaya gelmiĢti ki bu hüküm, evlatlığın

boĢadığı kadınla evlenme ile ilgili yasağın kalkmasıdır.428

Böylece Allah (c.c.), cahiliye

toplumunda harâm haline getirilen bir helâli (evlâtlığın boĢanmıĢ eĢiyle evlenebilme), bu

örnek olay üzerinden yeniden uygulamaya koymuĢtur. Bu uygulama; tüm insanlar için Üsve-i

hasene (en güzel örnek) olan ve doğru bildiği değerler konusunda karĢısındaki güçlere karĢı

gösterdiği direnme gücü ile bilinen ve içinde yaĢadığı toplumun en güvenilir kimsesi olan

Rasûlullah (s.a.v.)‟in Ģahsında baĢlatılmıĢtır. Nitekim bu uygulama müslümanlar tarafından

rahatlıkla kabul edilmiĢtir. AnlaĢıldığı üzere bu evlilik Efendimiz‟in kendi arzusuyla değil,

ilâhî emrin bir gereği olarak gerçekleĢmiĢtir.429

Yeri gelmiĢken Ahzâp Sûresi 37. âyet-i kerîme ile ilgili olarak vârid olan bazı

rivâyetlerden bahsetmek gerekir.430

Zîrâ bu rivâyetleri, art niyetli kimseler, iddialarına kaynak

olarak kullanmaktadır. Ancak rivâyetler incelendiğinde bunların tümünün amel edilecek

rivâyetler olmadığı ortaya çıkacaktır. ġöyle ki Tefsir âlimleri, Esbab-ı Nüzûl ile ilgili olarak

vârid olan bu tarz rivâyetler konusunda, oldukça dikkatli davranmıĢlardır. Çünkü bu

rivâyetler, âyetin ya da âyetlerin arka planını vermekte, âyetlerin anlam ya da yorum

sınırlarını belirlemekte, âyetlerin ifade ettiği manaya yön vermektedir. Bunun için usûl

âlimleri, nüzûl sebeplerinin tespiti konusunu, içtihada yer olmayan bir konu olarak kabul

etmiĢlerdir. Ayrıca sahih hadis için gerekli olan koĢulları, bu konuda kaynak gösterilen

rivayetler için de Ģart koĢmuĢlardır.431

Ahzâb Sûresi‟nin 37. âyet-i kerîmesi ile ilgili olarak vârid olan rivâyetler konusunda,

tesbit edilmiĢ bu ilkeler göz ardı edilmiĢ, söz konusu rivâyetler, muteber Tefsir kitaplarına

kadar girmiĢ ve sonuç itibariyle Hz. Peygamber‟in ve sahabenin âdâb ve ahlâkı ile asla

bağdaĢmayan bir profilin ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. Bu durum aynı zamanda art

niyetli kimselere kaçırılmayacak bir fırsat sunmuĢtur. Senet metin açısından tenkide açık bu

rivâyetleri, Taberî (ö. 310/923) ve Ġbn Sa‟d (ö. 230/845)‟ın kitaplarında nakletmesi, birçok

428

Ahzâp 33/38-40. 429

GÜMÜġ, Sadreddin, “Hz. Peygamber ve Âile Hayatı / Rasûlullah (s.a.v.)„in Aile Hayatı Ġle Ġlgili Âyetlerin

Toplu Değerlendirilmesi”, Ġslâmî Ġlimler AraĢtırma Vakfı (ĠSAV), Ġstanbul, 1998, s. 209-242. 430

Ġlgili rivayete göre Efendimiz, bir defa Hz. Zeyd‟in evine gittiğinde, Hz. Zeyneb‟i kıyafetini giyerken görmüĢ

ve onun güzelliğine hayran olmuĢ ve “gönülleri döndüren Allah‟ın Ģanı münezzeh olsun!” demiĢti. Bunu

duyan Zeyd, Rasûlullah‟a gelerek eğer Hz. Zeyneb‟i beğendiysen onu boĢamaya hazır olduğunu söylemiĢtir.

Bunun üzerine Hz. Peygamber “EĢini yanında tut ve Allah‟tan kork!” der. Fakat Hz. Zeyd bunu yapamaz, eĢi

Hz. Zeyneb‟i boĢar. Ġddeti bitince de Hz. Peygamber, Hz. Zeyneb‟le evlenir. (MEVLANA ġĠBLÎ (ö. 1914),

Asr-ı Saâdet, Çev. Ömer Rıza Doğrul, Eser NeĢriyat, Ġstanbul, ts., C.I, s. 417). 431

DĠVLEKCĠ, Celalettin, “Ahzâb Suresi 37. Âyetiyle Ġlgili Nüzûl Sebebi Rivayetleri ve Ġlmî Değeri”, Ekev

Akademi Dergisi, Bahar, 2014, S. 59, s. 89-90.

Page 97: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

86

müfessirin de bunları eserlerinde nakletmelerine sebep olmuĢtur. Semerkandî (ö. 373/983), el-

Beğavî (ö. 516/1122), er-Râzî (ö. 606/1210) ve ZemahĢerî (ö. 538/1144) rivayetleri

kullanmakta sakınca görmemiĢlerdir. Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1942) ile Tahir b. AĢûr (ö.

1973), bu rivayetleri asılsız kabul etmekle birlikte bunların bir sakınca içermediği

kanaatindedirler. Ġbnü‟l-Arabî (ö. 543/1148), Ġbni Kesîr (ö. 774/1373), Kurtubî (ö. 671/1273),

Alûsî (ö. 1270) ve Cemâleddin Kâsımî (ö. 1914) ise rivâyetleri kabul edilemez olarak

görmüĢlerdir.432

Metin tenkidi açısından söz konusu rivâyetler değerlendirildiğinde, bunların ifade

ettiği manâ, Hz. Peygamberin ismet sıfatı ve örnekliği ile bağdaĢmayacak nitelikte

olduğundan, bunları delil olarak sunmanın doğru olmadığı ortaya çıkacaktır. Mütevatir bir

yolla nakledilen Kur‟ân-ı Kerîm‟i, tenkide muhtaç senetlerle nakledilmiĢ bu tür rivayetlerle

açıklamak, kabul edilebilir bir durum değildir. Sahih hadis kitaplarında zikredilen sahih

rivayetlere gelince; Buhârî, Nesâî, Ahmed b. Hanbel ve Tirmîzî‟nin rivâyeti Ģu Ģekildedir:

“Zeyd eĢinden Ģikâyet etmek üzere Hz. Peygambere geldi, Efendimiz kendisine eĢini

bırakmamasını emretti. Bunun üzerine Allah‟ın ileride açıklayacağı Ģeyi içinde gizliyordun.

âyeti nazil oldu.” Bu sahih rivayetlerin senet ve metin açısından tenkit edilecek tarafları

olmadığı halde konuyu yeterince izah etmemektedir. Tam izah âyette zikredilmektedir ki o da

Hz. Zeyneb‟in Allah‟ın emri ile Hz. Peygamberle evlendirileceği gerçeğidir.433

VII. AHZÂP 52 VE BEDEL NĠKÂHI

Ahzap 33/52‟in bedel nikâhının kaynağı olduğu ithamıdır.434

Bu ithama mesnet olarak

gösterilen âyet, Ahzâb 33/52 ve âyetin tefsîr edildiği bazı tefsir kitaplarında geçen ilgili

rivâyetler.435

Âyetin meali Ģöyledir:

“ ههل إ ي ـ ج كد أ س قج هيأػ ي أىك ض ءهي ض ـ سكقس ذ ل ىه نتوك

س ل ع ء Bundan sonra, güzellikleri hoĢuna gitse bile baĢka kadınlarla evlenmek, eĢlerini / هل

boĢayıp baĢka eĢler almak sana helâl değildir. Ancak sahip olduğun câriyeler baĢka. ġüphesiz

Allah, her Ģeyi gözetleyendir.”436

432

DĠVLEKCĠ, a.g.e., s. 91-98. 433

DĠVLEKCĠ, a.g.e., s. 92. 434

http://turandursunku...6lc3bcmc3bc.pdf (2016) 435

el-KURTUBÎ, a.g.e., C. XXIII, s. 200; ĠBNĠ KESĠR, Muhtasar, Kur‟ân- Kerîm Tefsiri, Çağrı Yayınları,

Ġstanbul, C. IV, s. 1986. 436

Ahzâp 33/52.

Page 98: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

87

Bu âyet-i kerime, Ahzâp Sûresi 28 ve 29. âyetlerinde ifade edildiği üzere, âile içi bir

tartıĢmadan dolayı kendilerinden tercih yapmaları istenen Efendimizin‟in eĢlerinin büyük bir

kararlılıkla onu tercih etmeleri üzerine inmiĢtir.437

“ للءهللي للض ـ سللكقس ذلل ... / Sana bundan sonra kadınlar helâl olmaz.” ifadesi ile

efendimize özgü bir hüküm konulmuĢtur. Bu hüküm, samimiyetlerinin bir ifadesi olarak

dünya hayatı ve onun zinetleri yerine, Hz. Peygamber‟i tercih eden hanımları ile ilgilidir.438

قج…“ هليأػ لي eĢlerini boĢayıp baĢka eĢler almak” ifadesi ile de Efendimiz‟in/ …أىك لض

eĢlerini boĢaması ya da onları boĢayıp baĢka bir hanımla evlenmesi yasaklanmıĢtır. Bu,

Efendimiz‟in eĢlerinin samimi tercihlerinden dolayı Allah Teâlâ‟nın onlara bir lütfudur.

Nitekim Rasûlullah (s.a.v.) vefat edinceye kadar sadece onlarla evli kalmıĢtır. Vefatından

sonra da Efendimiz‟in hanımları, hep “mü‟minlerin anaları” olarak anılmıĢ bu Ģekilde

kalmıĢlardı.439

Açıktır ki iddia sahipleri, âyet-i kerîmeyi bağlamından kopararak onu anlamak

istedikleri gibi yorumlamıĢlardır. Sonra bu yorumu âyetin mealine de yansıtmak sûretiyle

âyeti, ithamlarına mesnet olarak ileri sürmüĢlerdir. Ġddia sahiplerinin bazı Tefsir kitaplarında

geçen ilgili âyetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetlere gelince Ġbni Kesir‟de zikredilen bir

rivayete göre özetle, Uyeyne bin Hısn, izin almadan Efendimiz‟in yanına girer ve kısa bir

diyalogtan sonra orada bulunan Hz. AiĢe‟yi sorar, Efendimiz onun mü‟minlerin annesi Hz.

AiĢe olduğunu söyleyince Uyeyne, bir cahiliye âdeti olan bedeli (eĢ değiĢtirmeyi) teklif eder,

Hz. Peygamber, Allah‟ın bedeli haram kıldığını söyleyerek karĢılık verir. Uyeyne çıkıp

gidince Hz. AiĢe bu da kim? diye sorar. Efendimiz: “Bu adam, sözü dinlenen bir ahmaktır.”

diye cevap verir.440

Ġddia sahipleri nedense bu rivâyetin devamında: “Rivâyetin delil olarak

kullanılacak yeterlilikte olmadığı, dolayısıyla güvenilir bir rivayet olmaktan uzak olduğu,”

kaydını görmemektedir! Bu rivâyet Kurtûbî‟nin EI-Câmi‟ li Ahkâmi‟l-Kur‟ân‟ında da geçer.

Burada da rivâyetin zayıf olduğu kaydı düĢüldüğü halde iddia sahipleri bu kaydı görmezden

gelerek onu kanıt olarak ileri sürmekten kaçınmamıĢlardır.441

437

KANDEMĠR vd., a.g.e., C. II, s. 1560. 438

Bu hanımlar: ÂiĢe binti Ebî Bekr, Hafsa binti Ömer, Ümmü Habîbe binti Ebî Süfyan, Sevde binti Zem‟a,

Ümmü Seleme binti Ebi Ümeyye, Safiyye binti Huyeyyi‟l-Hayberiye, Meymûne binti‟l-Harisi‟l-Lilâliye,

Zeyneb binti CahĢ, Cüveyriye binti‟l Hârisi‟l-Mustalikıyye‟dir. (YAZIR, a.g.e., C. VI, s. 328). 439

YAZIR, a.g.e., C. VI, s. 328. 440

ĠBNĠ KESÎR, a.g.e., C. IV, s. 1986. 441

el-KURTUBÎ, a.g.e., C. XXIII, s. 200.

Page 99: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

88

Câhiliye döneminin evlenme Ģekillerinden biri olan bedel (eĢ değiĢtirme), tamamen

kaldırılmıĢtır.442

Bunu Kur‟ân‟la iliĢkilendirme çabası beyhûdedir ve bu çirkin durumu

Kur‟ân‟a dayandırmak bir tarafa, bir Kur‟ân âyetinin yorumuna bile dayandırmak mümkün

değildir.

VIII. KUR’ÂN’DA KÖLELĠK VE CARĠYELĠK

Ġddia sahipleri, kölelik ve cariyelik ile ilgili âyetler incelendiğinde Kur‟ân‟ın kölelik

ve cariyelik sistemi öngördüğünü iddia etmektedir.443

Köleliğin tarihi, neredeyse ilk savaĢların tarihi kadar eskiye dayanır. Kur‟ân, Hz.

Yûsuf‟un kardeĢleri tarafından kuyuya atıldıktan sonra oradan geçen kervan sahipleri

tarafından kuyudan çıkarıldığını ve onun Mısır‟da (köle pazarında) satıldığını haber

vermektedir.444

Hz. Yûsuf‟un milattan binlerce yıl önce yaĢadığı bilgisi, kölelik tarihinin ne

kadar eski olduğu konusunda yeterince fikir vermektedir.445

Bu tarih, oldukça acımasız ve

zaman zaman ağır uygulamalarla XVIII. yüzyıla kadar devam etmiĢtir. Eski uygarlıklarda,

kabileler arasında tahakkuk eden savaĢlarda ele geçirilen esirler ya öldürülüyor veya köle

olarak en zor iĢlerde çalıĢtırılıyorlardı. Eski Yunan, Mezopotamya, Hint, Çin, Roma, Mısır,

Sümerler, Akatlar, Babil, Asur ve Arap medeniyetlerinde kölelik, tam bir toplumsal kurum

haline dönüĢtürülmüĢtür.446

Ġslâm öncesi ve sonrası dönemlerde Ġslâm coğrafyası dıĢındaki bölgelerde insanlar Ģu

yollarla köleleĢtirilirdi: SavaĢ, korsan ve haydutların insan ticâreti için yaptıkları saldırılar,

mahkemelerin bazı suçlar için verdiği cezâ kararları, terk edilen ya da köle olarak satılan

çocuklar, borca karĢılık ve feodal sistemle köleleĢtirme.447

Cahiliye dönemi Arap toplumunda

köleler sınıfı vardı ve köleleĢtirme, genellikle üç yöntemle sürdürülmüĢtür: SavaĢta ele

geçirilen esirlerin köleleĢtirilmesi, baĢka toplumlardan baskınlarla kaçırılan hür insanların

köle pazarlarında satılması ve bir kölenin soyundan gelenlerin köleleĢtirilmesi. 448

442

DEMĠRCAN, Adnan, “Cahiliye ve Hz. Peygamber Dönemi Uygulamalarıyla Nikâh”, Diyanet Ġlmî Dergi,

Ankara, 2013, C. XLIX, S. 3, s. 28; el-BUHÂRÎ, Nikâh, 36; EBÛ DÂVÛD, Süleymân b. el-EĢ„as b. Ġshâk

es-Sicistânî el-Ezdî (ö. 275/889), Talâk, 32, 33, Dâru‟l-Kütübi‟l-Ġlmiyye, Beyrut, 1996. 443

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında/ (2016) 444

Yûsuf 12/20-21. 445

https://ebubekirsifil.com/dergi-yazilari/islam-ve-kolelik-1 arsiv (2016) 446

AKGÜNDÜZ, Ahmet, Osmanlı‟da Harem, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul, 2012, s. 77. 447

https://ebubekirsifil.com/dergi-yazilari/islam-ve-kolelik-1 arsiv (2016) 448

DUMAN, M. Zeki, “Ġslam‟ın Köle ve Cariye Sorununa YaklaĢımı”, Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, 2011, S. 12,

s.1-54.

Page 100: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

89

Görüldüğü gibi kölelik449

ve cariyelik450

Ġslâm‟la ortaya çıkmıĢ bir uygulama değildir.

Kur‟ân‟ın indiği dönemde Mekke‟de sistem çok ağır uygulamalarla varlığını sürdürüyordu.

Bu uygulama, Ġslâm dininin öncelikle ıslah etmeyi ve zamanla da tamamen kaldırmayı

hedeflediği bir uygulama idi. Ġslâm‟ın baĢlattığı ilk ıslah hareketi sayesinde, uygulama, dünya

milletlerinin büyük ölçüde aynı noktaya gelmeleri sonucunda, bir daha geri dönmemek üzere,

tarihe karıĢtı. Ancak günümüzde sistem, dünyanın birçok yerinde farklı görünümlerle

sürdürülmektedir. Bugün bazı insanlar belki bir savaĢ sonucunda esir alınıp köle olmadılar

ancak onlar açlar, iĢsizler, evsiz-barksızlar, güçsüzler. Bunların bir kısmı, eski köleler ve

cariyeler gibi yaĢıyorlar. ġiddetli ihtiyaç gereksinimi ve güçsüzlük onları köleleĢtirmiĢtir

artık. Bu sebeple insanlık, Ġslâm‟ın baĢlattığı ıslah hareketinde kendisinden beklenen

geliĢmeyi gerçekleĢtirememiĢtir. Yapılması gerekenin ancak çok küçük bir bölümünü

gerçekleĢtirebilmiĢtir. Bu konuda Ġslâm‟ın hedeflediği Ģey, tüm dünyada insanın haysiyetine

yaraĢır bir özgürlük ve adâletin teminidir.451

Kur‟ân‟ın indiği dönemdeki kölelerin Ġslâm‟ı

seçmiĢ olması ancak bu hedefin bir tezahürü olarak açıklanabilir.

Kur‟ân, insanlık tarihinde derin bir geçmiĢe sahip olan ve toplumların sosyal,

ekonomik ve kültürel yapılarına kadar sinmiĢ olan bir vakıayı bir anda tümüyle

kaldırmamıĢtır. Ancak Kur‟ân, köleleĢtirmenin kaynağını teke indirerek zorlaĢtırmıĢtır. Zîrâ

Kur‟ân‟a göre yukarıda köleliğe kaynaklık eden sebeplerden sadece savaĢ sonucunda kölelik

gerçekleĢebilmektedir. SavaĢ sonucunda esir alınanların durumu konusunda beĢ ihtimal

vardır: esirlerin öldürülmesi, karĢılıksız serbest bırakma, belli bir bedelle serbest bırakma,

hapse atma ve köleleĢtirmek. Farklı Ģartlara ve imkânlara göre bunların her biri tercih

edilebilir olmasına rağmen esirleri öldürmek, savaĢ sonrası bir katliam anlamına geldiğinden

Ġslâm‟ın insanı yaĢatma mefkûresiyle örtüĢmemektedir. KarĢılıksız serbest bırakma, Ġslâm‟ın

savaĢ mantık ve maksadıyla uyuĢmadığından ve savaĢın caydırıcı olma vasfı ortadan

kalkacağından belli bir bedelle serbest bırakma veya esir değiĢimi her zaman mümkün

olmayabileceğinden hapse atma ise esirlerin uzun süre bakımı düĢünüldüğünde savaĢan

449

Köle, kökeni itibariyle özgür olmayan bir toplum sınıfından gelen, satılıp alınabilen, iktisadi bir araç olarak

görülen ve bir efendiye bağımlı olan kiĢi demektir. BaĢka bir ifade ile köle keyfî, totaliter, müstebit bir güce

veya Ģahsa boyun eğen erkek demektir. Eğer boyun eğmek zorunda kalan bu kimse kadın ise, ona da cariye

adı verilir. Bu kelimelerin Arapça‟da ve Kur‟ân‟da kullanılan karĢılığı ise “ لضا /abd” ve “ أهل/emet”dir. (

DUMAN, a.g.m., s. 5). 450

Cariye, esas itibariyle; seyr ve cereyanından ötürü güneĢe, denizdeki galip vasfı seyri sebebiyle gemiye isim

olarak kullanılır. Hizmetlerindeki sürat ve kıvraklık sebebiyle genç kız ve taze gelinlere; yaygın olarak da

efendilerinin emir ve hizmetleri dairesinde hareket ettikleri için hürriyeti elinden alınmıĢ kadınlara isim

olarak kullanılmıĢtır. Çoğulu “قع/cevârî‟” dir. (DUMAN, a.g.m., s. 5). 451

http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0269.htm-(2017)

Page 101: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

90

taraflar ve esirler açısından sorunun çözümüne bir yarar sağlamayacağından kölelik devreye

girmiĢtir.452

Ġslâm‟ın cevaz verdiği kölelik, batılıların kastettiği “devamlı kölelik” değil, Ġslâm‟ın

insana bakıĢı ile ilgili ilkelerle yoğrulmuĢ bir uygulamadır: “Allah‟a ibâdet edin ve O‟na

hiçbir Ģeyi ortak koĢmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba

olan komĢulara, yakın komĢulara, yanında bulunan arkadaĢa, yolda kalanlara, sahip

olduğunuz kölelere iyilik edin. ġüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.”453

Hatta

denilebilir ki Kur‟ân, köle âzât etmeye yetime ve yoksula yardım etmeye yanaĢmamayı

onursuzluk olarak ifade etmektedir:454

“ ط.ف٠قس ذنقس م فلل إؽ ما عس .أ هأصعقكهقس .فك

لنطقه غل . ـ ه لث . ولطقه غل .أ ـ Fakat o, sarp yokuĢu aĢamadı. O sarp yokuĢ nedir bilir / ه

misin? Köle âzat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi yahut aç-açık bir yoksulu

doyurmaktır.”455

Kur‟ân kölelerin evlendirilmesine yardımcı olmayı emretmiĢtir:“نذللق أ

نن هه ق ا قؿ ه هيفؼل نه إهننإىنقف غقءث ص ن سذيهي قسظ لنا / Bir de içinizden

bekârları ve kölelerinizle cariyelerinizden sâlih olanları evlendiriniz. Eğer fakir iseler Allah

onları kendi lütfundan zengin eder.”456

Bu arada, câriye sâhibinin, câriye ile evliği için bir

nikâh akdine gerek yoktu. Zîrâ câriye sâhibi, câriyenin bütününe sahiptir. Bu sâhiplik,

nikâhtan daha geniĢ bir hukukî tasarruftur ve câriye ile cinsel hayat yaĢamayı da meĢru

kılmaktadır. Öyleyse câriyelerle nikâhsız olarak cinsel temasa girildiği iddiası gerçeği

yansıtmamaktadır. 457

Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in kölelere muamele Ģekli, Kur‟ân‟ın emrettiği Ģekilde

somutlaĢmıĢtır. Hz. Hatice (r.a.)‟ın satın alarak kendisine hediye ettiği Zeyd bin Harise‟yi âzât

etmesi ve kendisini almaya gelen babasının yerine Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in yanında kalmayı

tercih etmesi,458

âzâtlı bir köle olan Hz. Bilâl‟e müezzinlik görevinin verilmesi, Hz.

Peygember‟in âzât ettiği Hz. Üsâme‟nin orduların baĢkomutanlığına getirilmesi, bu konuda

önemli birer örnek teĢkîl etmektedir.459

Yine Efendimiz (s.a.v.), köle

sahiplerine, yediklerinden kölelerine yedirmelerini, kendi giydiklerinden kölelerine de

452

https://ebubekirsifil.com/dergi-yazilari/islam-ve-kolelik-1 arsiv (2016) 453

Nisâ 4/36. 454

KARAMAM vd., a.g.e., C. V, s. 626. 455

Beled 90/11-16. 456

Nûr 24/32. 457

http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0269.htm (2017) 458

YAZIR, a.g.e., C. VI, s. 315-316. 459

ġĠMġEK, M. Sait, Kur‟ân‟ın Ana Konuları, Beyân Yayınları, Ġstanbul, 2005, s. 201.

Page 102: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

91

giydirmelerini, kölelere güçlerinin üstünde iĢ yüklememelerini tavsiye etmiĢ,460

kölesine kötü

davranan kimsenin cennete giremeyeceğini, kölelere “kölem”, “cariyem”, değil, “oğlum” ve

“kızım” demeyi bildirmiĢti.461

Böylece Hz. Peygamber (s.a.v.), aslında, efendi-köle ayrımını

fiilen ortadan kaldırmıĢ oluyordu.462

Köle sahibi olmanın ne derece büyük bir sorumluk ifade

ettiği “müslümanlıkta köle almak, köle olmaktır.” tabiriyle özetlenmiĢtir.463

Esirlerin köleleĢtirilmesi, Ġslâm fıkhı açısından “zorunluluk” bildiren bir hüküm (farz,

vacip) olmayıp birçok seçenekle birlikte sadece “mübah” (câiz) dir. Bütün dünya köleliği

ortadan kaldırdı da Ġslâm bunu tek taraflı olarak uyguluyor da değildi. Ġslâm‟da esas olan,

kölelerin özgürlüğüne kavuĢturulmasıdır. Bu amaçla bazı fıkhî hükümlerde, köleliğin zamanla

ortadan kaldırılmasını sağlamaya yönelik tedbirler alınmıĢ, onları âzâd etme (özgürleĢtirme)

nin yolu hep açık tutulmuĢ ve müslümanlar, bu konuda teĢvik edilmiĢtir. Devletin zekât

fonundan kölelerin âzât edilmesi (özgürlüğüne kavuĢturulması) için özel bir

ödenek ayrılması,464

kölelerin sahipleriyle “kitâbet” denilen bir anlaĢma ile belli bir bedelle

özgürlüklerini kazanabilmeleri,465

Ümmü‟l-veled olan (sahibinden çocuk doğuran) cariyenin

doğurduğu çocuğun hür kabul edilmesi, sahibinin ölümüyle de hürriyetine kavuĢması,

yanlıĢlıkla adam öldüren, yalan yere yemin eden ya da Ramazan orucunu cinsel iliĢki ile

bozan kimse için belirlenen keffâretin köle âzât etmek olarak öngörülmesi toplumda nihaî

hedef olarak tümüyle köleliği kaldırmaya yönelik hükümlerdir.466

Bu konu ile ilgili ayetlerde

köle bulamazsa” ifadesinin /فلنىسلنجلض“ kiĢi güç yetiremezse” ifadesi yerine /فلنىسلنـل “

kullanılması vahyin nihaî hedefinin köleliğin tamamen kalkacağına iĢarettir. Zirâ köleliğin

tamamen kalktığı ve azat edecek köle bulunamadığı durumda oruç tutmak, alternatif bir

keffaret olarak konulmuĢtur.467

Kur‟ân‟ın indiği dönemde, köleliği tümüyle kaldırılmamasının nedenine gelince;

Ġslâm‟a göre kölelik, kalıcı bir nitelik değildir. Köleliğin kaynağı olan savaĢlar, varlığını

sürdürmekte idi. Sadece müslümanların kaldırması ile kölelik kaldırılamazdı. Taraflar, esirler

konusunda, köleleĢtirmenin dıĢında bir çözüm (karĢılıklı serbest bırakma, fidye karĢılığı

460

el-BUHÂRÎ, Ġman, 22. 461

el-BUHÂRÎ, Itk, 17; el-MÜSLĠM, Elfâz, 3. 462

https://ebubekirsifil.com/dergi-yazilari/islam-ve-kolelik-1 arsiv (2016) 463

MĠRAS, a.g.e., C. VII, s. 466. 464

Tevbe 9/60. 465

Nûr 24/33. 466

ġĠMġEK, Kur‟ân‟ın Ana Konuları, s. 199-201. 467

ÖZGEL, a.g.t., s. 278.

Page 103: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

92

serbest bırakma) konusunda anlaĢtıklarında müslümanlar bunu hep desteklemiĢlerdir.468

Ancak bu her zaman mümkün olamamıĢtır. Tarihî bir vakıa olarak kökleĢmiĢ bir uygulamanın

bir anda tümüyle kaldırılmasını imkânsız ve faydasız kılan birçok sebep vardı. Bu sistem, en

azından toplu öldürmeleri önlüyordu. KarĢı taraf, ele geçirdiği müslümanları köleleĢtirirken;

müslümanların ellerindeki esirleri serbest bırakması beklenemezdi. Esirlerden köle olarak

yararlanma beklentisi, gereksiz kan dökülmesini önleme gibi bir fonksiyonu da vardı. Belli bir

sürece yayılarak ancak kaldırılabilecek bir uygulamanın gerekli tedbirler oluĢturulmadan

hemen kaldırılması, köleler için de ciddî ekonomik ve sosyal buhranlara yol açabilirdi.469

IX. CENNET VE NĠMETLERĠ

Ġthamda bulunanlara göre Kur‟ân‟da cennet; hûrîlerle iliĢkinin yaĢandığı, kadehlerle

Ģarâbın içildiği yer olarak anlatılmaktadır. Onlar bu iddiadan hareketle Kur‟ân‟ın tasvir ettiği

bir cennet tasavvuru yerine ölüp yok olma fikrinin daha mantıklı olduğunu iddia

etmektedirler.470

Ġthama dayanak olarak gösterilen âyet: Nebe‟ 78/31-38.

“ بأكغق ق . أ سلو يه ػق.دضق. س.إى ؿص ق. لظ ق لسثل لو ىف ـ ليلؼق. ءه

. ـ ءد ك س ع ولنىه وقسغدوي ه عع ق ق و ـ قس قسو٠نل طل .ع ح م لمقسلغ .

ق طلل سلل هلليأطىسللقسللغدوي ġüphesiz Allah‟a karĢı gelmekten sakınanlara bir / نل وللىإ

kurtuluĢ, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaĢta, göğüsleri çıkmıĢ genç kızlar ve dolu dolu

kadehler vardır. Orada ne bir boĢ söz iĢitirler, ne de bir yalan. Bunlar kendilerine;

Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân‟dan bir mükâfat,

yeterli bir ihsân olarak verilmiĢtir. Onlar, Rûh‟un (Hz. Cebrâil) ve meleklerin saf duracakları

gün Allah‟a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân‟ın izin vereceği ve doğru söyleyecek

olan kimseler konuĢabilecektir.”471

Bu ithama kaynak olarak gösterilen ilgili âyetlerde, muttakîlere (Allah‟a karĢı

gelmekten sakınanlar), cennette, kendilerine ihsân edilecek nimetler zikredilmektedir. Burada

zikredilen nimetlerden ikisi “ للبأكغقلل ق / kendileriyle bir yaĢta, göğüsleri çıkmıĢ genç

kızlar” ve “س ؿص / dolu dolu kadehler”dir.

468

Muhammed 47/4. 469

ALGÜL vd., a.g.e., C. II, s. 326. 470

https://tr.scribd.com/doc/59723328/Islamiyet-Gercekleri (2016) 471

Nebe‟ 78/31-38.

Page 104: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

93

Öncelikle ahiret hayatı dolayısıyla cennet ve oradaki mükâfat konusunun, gaybî bir

mesele olduğu bilinmelidir.472

Ġnsanın zor algılayabildiği bu konu, yine de temsilî bir üslûpla,

insanın dünyada en çok sevdiği nimetler ve bunların cennete özgü bazı lezzet ve hazlarından

bahsedilmiĢtir. Yine bu âyetlerde cenneti hak eden muhatabın dünyadaki amellerine,

beklentilerine, ahlâkî olgunluk derecelerine ve mutluluk anlayıĢlarına göre ödüllendirileceğini

de anlamak mümkündür.473

Cennette müttakîler için hazırlanan bu nimetler, “ يعأ ل ...هل

للسللبشلغ … س لغ أطىؿلو ت /…gözlerin görmediği, kulakların iĢitmediği ve hiçbir

beĢer aklının tam olarak tasavvur edemeyeceği türdendir.”474

Ahiret âleminde biz yeniden yaratılacağız ve duygularımız, talep ve arzularımız

dünyadakine benzemeyecektir. Bu âyette, müttakîlere verilen nimetlerin, dünyadaki isimleri

“bağ, bahçe, çiçek, köĢk, hûrî, gılman ve çeĢitli meyveler”ile zikredilmesi, yalnızca isim

bakımından benzer olmalarından kaynaklanmaktadır. Zîra mahiyetleri tamamen farklıdır.

Cennet hayatına ait nimetlerin, cennetteki özel isimlerini, dünyada bilmek ve onların

mahiyetini anlamak mümkün değildir. Dolayısıyla cennet nimetleri, dünyada bildiğimiz ve

hoĢlandığımız nimetlerin isimleri ile zikredilmiĢ ve dünya nimetleri üzerinden tarif edilmiĢtir.

Orada nefisler farklıdır ve orada canlar neyi isterse Allah onu ihsân edecektir.475

Netice itibariyle âyette müttakîlere va‟dedilen “kendileriyle bir yaĢta, göğüsleri çıkmıĢ

genç kızlar” ve “dolu dolu kadehler”, mahiyetini tam olarak kavrayamayacağımız

nimetlerdir. Kur‟ân, bazen cenneti gönüllerin özleyeceği, gözlerin hoĢlanacağı her Ģeyin

bulunduğu yer;476

bazen meleklerin dilinden: “Biz dünya hayatında da ahiret hayatında da

sizin dostlarınız. Canlarınız ne isterse gönlünüz ne dilerse burada sizin için hazırdır. Bütün

bunlar, bağıĢlayıcı ve esirgeyici Allah'ın bir ikramıdır.”477

Ģeklinde tasvir etmektedir. Bazen

de: “ لؼقءول لق وللى لي أ ليسلغ لنه س أس ه ف٠ك لن ؾا /Yaptıklarına karĢılık olarak, onlar

için ne mutluluklar saklandığını bilemezler.”478

Ģeklinde merak uyandırılmak sûretiyle tavsif

etmiĢtir. Cennet içeceği olarak va‟dedilen içecek ise Kur‟ân‟da “سل ؿلص /dolu dolu kadeh”

ya da “ لل للفعق... ”...kâfûr katkılı içeceklerle dolu kadeh / للؽ للىهؼق479

gibi ifadelerle

472

Bakara 2/3. 473

Fussilet 41/31-33. 474

el-BUHÂRÎ, Tevhîd, 35. 475

http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00015.htm 476

Zuhruf 43/71. 477

Fussilet 41/30-32. 478

Secde 32/17. 479

Ġnsân 76/5.

Page 105: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

94

zikredilmiĢtir. Ancak Kur‟ân bu içeceği, “ ى ل قسش ول لي ه ġeytan iĢi bir içecek.” bir içki/ علؾا

değil, “ عق .Tertemiz bir içecek...” olarak nitelendirmektedir/ هغقؽ

Bütün bu açıklamalardan ortaya çıkan sonuç Ģudur ki cennetteki mükâfatlar, akılla tam

olarak bilinmesi mümkün olmayan sonsuz mutluluk yurdunun nimetleridir. Mü‟mîn ona

ulaĢmakla aslında Allah'ın rızâsına ulaĢmak istemektedir. Yoksa amaç, dünya gözüyle

ulaĢılmak istenen bir kadın ya da insanı sarhoĢ eden bir kadeh içki aslâ değildir. ĠĢte cennetin

evrensel olan ve her çağa hitap eden yönü de budur.480

X. CEHENNEMLE ĠLGĠLĠ ÂYETLER

Ġthamda bulunanlar, cehennemle ilgili âyetler okunduğunda insanların çoğunun

cehenneme atılmak için yaratıldığını iddia etmektedir.481

Ġthama dayanak olarak gösterilen âyet: A‟râf 7/179.

“ ليا لنأ س ل لى ا نسل ؾس ق يقسجي ن غقه س ضطعأسج لنآطقىا س ل ظلغى

لنقسثلفلى سئلك أ لنأػل لمل سئلك لأ لو ى ـ /Ant olsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri

olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla

iĢitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. ĠĢte bunlar hayvanlar gibi hatta daha da

aĢağıdadırlar. ĠĢte bunlar gâfillerin ta kendileridir.“482

Ġddia edildiği üzere bu âyet-i kerîme ile ifade edilmek istenen mana, insanın varlık

sebebi onun Allah tarafından cehenneme gönderilmesi ya da cehennemin yakıtı haline

getirilmesi değildir. Burada kastedilen Ģey, Allah (c.c.)‟nun insanlara; birer ihsân olarak kalp,

akıl, göz ve kulaklar bahĢettiği halde onların bir kısmı bu yetenekleri, hakkı bâtıldan ayırmada

kullanmak yerine kötülükte kullanmıĢ olmaları483

ve böylece fıtrî değerlerinden uzaklaĢarak

bir hayvanın bile düĢemeyeceği - zîrâ hayvan insana bahĢedilen bu yeteneklerden yoksundur

ve onlardan ahlâkî erdemler beklenemez - bir duruma kendilerini mahkûm etmeleridir. Bu

âyetin (A‟râf 7/179) edebî üslûbunda, içeriği ile ilgili bir üzüntü ve hayıflanma vardır. ġöyle ki

oğulları savaĢta öldürülen bir annenin “ben onları savaĢta sıkılan kurĢunlara yem olsun diye

büyüttüm!” Ģeklindeki sözleri, annenin çocuklarını gerçekte bu amaçla büyüttüğü anlamına

480

ÖZTÜRK, Mustafa, “Kur‟an‟ın Cennet Betimlemelerinde Yerel ve Tarihsel Motifler”, Ġslâmiyat, Ankara,

2001, S. 1, s. 145-162. 481

http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/kutsal-kitaplar/kuran-elestirisi/548-273. (2016) 482

A‟râf 7/179. 483

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. V, s. 454.

Page 106: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

95

gelmemektedir. Aksine o, yaĢamakta olduğu büyük acıyı göstererek savaĢtan sorumlu olanları

yermek istemektedir.484

“ إىهللنن لل للظعقسظ للسويف للقس للظيقك للق ج ؼللللن لللعللكد ولله لل للى قعص Ey) / للإ

insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak

hükme bağlanmıĢ bir iĢtir. Sonra Allah‟a karĢı gelmekten sakınanları kurtarırız da zâlimleri

orada diz üstü çökmüĢ hâlde bırakırız.”485

Bu âyetlerin mutlak manâ ifade ettiği gerekçesi ile Kur‟ân‟a göre bütün insanların

cehenneme gireceği kanaatine varmak doğru değildir. Zirâ bu, âyetlerin bağlam (siyak ve

sibak)‟ına, Kur‟ân‟ın, iyi - kötü ve cezâ - mükâfat tasavvuru ile ilgili ilkelerine ters

düĢmektedir.486

Yine Kur‟ân, cennet ehlinin cehennemden uzak tutulacağını, 487

Onların

cehennemin uğultusunu bile duymayacaklarını, 488

dünyada da ahirette de korkmayacakları ve

üzülmeyeceklerine dair Allah‟ın va‟di olduğunu açıklamaktadır.489

Âyetin “(Ey insanlar!)

Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur.” kısmında geçen “هلنن/sizden” zamirinden

kastedilen kimselerin inkârcılar olduğu açıktır. Bunun için söz konusu âyetten bir önceki

âyetlere bakmak yeterlidir.490

Ayrıca ayette geçen ( ننإى هل ) ifadesindeki (لن ) bitiĢik zamiri,

aslında, “siz” manasında değil “onlar” manasında kullanılmıĢtır. Bu ince üslûbu, Kur‟ân‟ın

birçok yerinde görmek mümkündür.491

Buna göre âyetin; “قس ظيقك لق ج sonra Allah‟a karĢı/ن

gelmekten sakınanları kurtarırız” kısmını da, inkârcıların cehenneme girmesinin ardından

müttakîlerin cennete gönderilecekleri Ģeklinde anlamak gerekir.492

“ سلظسك دلنعلك هليع ؼقسلىهش ل ليإ قدلض قس ؽأه هءعكسج س لت لول علك كو لن سل

قس لؽأو لي ل نهليقسج ل Rabbin dileseydi insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet / هى

yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesnâ, onlar ihtilafa devam edeceklerdir.

Zâten onları bunun için yarattı. Rabbinin, „Ant olsun ki cehennemi hem cinlerden, hem

insanlardan (suçlularla) dolduracağım‟ sözü kesinleĢti.”493

Ġnsanların tek ümmet olduklarını bildiren âyetlerde, insanların ihtilâfa düĢmesinden

sonra Allah (c.c.)‟nun peygamberler gönderdiği, ihtilafları çözmeleri için kendilerine

484

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. II, s. 119. 485

Meryem 19/71-72. 486

Teğâbun 64/9-10; Kehf 18/106-108; Hâkka 69/18-35. 487

Enbiyâ 21/101. 488

Enbiyâ 21/102. 489

Yûnus 10/62-64. 490

Meryem 19/66-70. 491

Ġnsân 76/22. 492

SAKA, ġevki, “Mü‟minler Cehennem‟e Girer mi?”, s. 30-40. (http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/751/

9589.pdf) 493

Hûd 11/118-119.

Page 107: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

96

gerçekleri içeren kitaplar indirdiği açıklanmaktadır.494

Ġhtilâflar hususunda peygamberler hep

iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek sûretiyle inzâr ve tebĢîr görevlerini yerine

getirmiĢlerdir. Bu konudaki bir kısım âyetlerde ise Kur‟ân‟ın, insan iradesini dıĢlamadığı,

sonucu kendisine bırakılmak üzere ona günah iĢleme özgürlüğü verdiği, peygamberlerin

rehberliğinde onların doğru yola teĢvik edildiği, yine de hangi yolu seçeceği insanın kendisine

bırakıldığı anlaĢılmaktadır.495

Allah‟ın verdiği akıl nimetini doğru kullanan ve peygamberlerin

tarif ettiği doğru yolu tercih edenler cenneti; Allah‟ın ve fıtratının gösterdiği doğru yolu

tanımayan, nefsine uyup kötü yolu tercih edip bunda ısrar edenler ise cehennemi tercih

edecektir. Nitekim“قس ؽأو ي نهيقسج Ant olsun ki cehennemi hem cinlerden hem /هى

insanlardan (suçlularla) dolduracağım.” âyeti ile kastedilen mananın bu olduğu

anlaĢılmaktadır.496

Aynı manâ kastı, iddiaya konu olan aĢağıdaki iki âyet için de geçerli

olduğu anlaĢılmaktadır.

“ ك قه ن سج م ؼلض هيه /O gün cehennem‟e, „Doldun mu?‟ deriz. O da,

„daha var mı?‟ der.”497

“ قس لل لل نهلليقسج لل ى هلل هلل قس لل سنلليدلل. للضق للؾ لل لل ك هللئ سلل Eğer/ ؽأو للي

dileseydik, herkese hidâyetini verirdik. Fakat benim, „Ant olsun, cehennemi hem cinlerden

hem de insanlardan dolduracağım.‟ sözüm gerçekleĢecektir.”498

Hemen hemen bütün dinlerde ölüm sonrasında cennet ve cehennem adı altında olmasa

bile insanın mutlu ya da mutsuz bir hayatının olacağı inancı açıktır. Ancak Kur‟ân‟ın bu

konuda getirmiĢ olduğu ilke ve tasvirler daha geniĢ, daha doyurucu ve daha açık bir nitelik arz

etmektedir.499

Kur‟ân; îtikât, ibâdet, muamelât ve ahlâk konuları ile ilgili olarak getirdiği

hayat prensiplerinin hem uygulanmasını sağlamak hem de bunlarla ilgili ihlâlleri önlemek ve

böylece insan hayatını tümüyle ıslâh etmek amacıyla dünya ve ahiret hayatına yönelik olarak

hem özendirici hem de caydırıcı tedbirler almıĢtır.500

Âhiret hayatına yönelik olarak alınan bu

özendirici tedbirler, ölümden sonraki hayat için va‟d edilen ilâhî mükâfatlardır. (cennet ve

cennette ihsan edilen nimetler gibi) Âhiret hayatına yönelik olarak alınan caydırıcı tedbirler

ise ölümden sonraki hayat için, insanın kendi yapıp ettiklerine (ihlâllerine) karĢılık olmak

494

Bakara 2/213. 495

Nahl 19/93; En‟âm 6/35; En‟âm 6/149. 496

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. II, s. 432. 497

Kâf 50/30. 498

Secde 32/13. 499

ÇELĠK, Ahmet, “Kur‟ân‟a Göre Cehenne‟de Kalmanın Semantik Tahlili”, Ekev Akademi Dergisi, 2002, S.

11, s.79. 500

AKBULUT, Ġlhan, “Ġslâm Hukukunda Suçlar ve Cezâlar”, Ankara Üniv. Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara,

2003, C. LII, S.1, s. 167.

Page 108: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

97

üzere va‟dedilen ilâhî cezalardır.501

Kur‟ân-ı Kerîm‟de, insanın dünyada yaptığı bir iyiliğin

karĢılığının kat kat mükâfat olacağı ifade edilirken, dünyada yapılan bir kötülüğün (günahın)

karĢılığının ise onun misli502

ile bir cezâ olacağı ifade edilmiĢtir.503

Bütün bunlardan

anlaĢılmaktadır ki Kur‟ân‟ın bütünlüğü içinde konu ele alındığında, söz konusu âyetlerin,

ithama kaynaklık etmekten kesinlikle uzak olduğu anlaĢılmaktadır.

XI. AZÂP ÂYETLERĠ

Kur‟ân‟da çok öfkeli bir yaratıcı portresi olduğu ve azapla ilgili âyetlerin muhataplarını

sürekli cehennemle tehdit ettiği iddia edilmektedir.504

Ġthama dayanak olarak gösterilen âyet:

Bakara 2/275.

“Faiz yiyenler, ancak Ģeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların,

„AlıĢveriĢ de fâiz gibidir‟ demelerinden dolayıdır. Oysa Allah, alıĢveriĢi helâl, fâizi haram

kılmıĢtır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) fâizden

vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah‟a kalmıĢtır. (Allah, onu

affeder.) Kim tekrar (fâize) dönerse iĢte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî

kalacaklardır.”505

Bu âyet-i kerîmedeki “ ول لمقس لظ ش ل ل هلىإ قس لظيل لىقسغ ىهليقسولؾ ل قسش /

Fâiz yiyenler, ancak Ģeytânın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar…” bölümde fâizle borç

veren kimse, deliye benzetilmiĢtir. Deli kimse, hâkimiyetini kaybettiği gibi fâizle borç veren

kimse de hâkimiyetini kaybetmiĢtir. Zîrâ bu davranıĢı ile o, kardeĢliğe ve dostluğa ciddi bir

darbe vurduğunun, insan sevgisine ve insanlığın maslahatına ne denli zarar verdiğinin

farkında değildir. Zengin olma uğruna, kaybettiklerinin farkında olmayan bu insanlar, âhirette

de bilinçsiz halleriyle dirilecektir. Zîrâ insan hangi hâl üzere öldüyse Ahirette de aynı hâl

üzere dirilir.506

Fâizli bir muamaeleyi, normal bir alıĢveriĢ olarak gören insanlar, aslında

Allah‟ın harâm kıldığı bir Ģeyi helâl kılarak insanları sömürmektedirler. Onlar, mahĢerde

Ģeytanın çarptığı kimseler (delirenler) gibi kalkarlar ve düzgün yürüyemezler. MahĢerde bu

Ģekilde tanınırlar. Çünkü aldıkları fâizde borç alanın emeğinden alınmıĢ bir fazlalık vardır.

501

Zilzâl 99/7, 8. 502

Bu kelime suç ve ceza arasında biri diğerinin yerini tutan, onun yerine geçen çok yönlü bir denkliği zorunlu

kılmaktadır. Dolayısıyla suçların farklılığı beraberinde cezâların farklılığını getirmiĢtir. (ERDOĞAN, Suat,

“Kur‟ân ve Sünnet IĢığında Suç-Cezâ Uygunluğu”, Bingöl Ünv. Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, 2014, S. 3,

s.132). 503

En‟âm 6/160; Mü‟min 40/40; Yûnus 10/27; ġûra 42/40; Kasas 28/84; Neml 27/90; Nahl 16/126; Hac 22/ 60. 504

http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/kutsal-kitaplar/kuran-elestirisi/548-273- (2016) 505

Bakara 2/275. 506

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. I, s. 217.

Page 109: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

98

tebĢîr” kavramı ile insanı iyiye ve güzele teĢvik etmek maksadıyla mutluluk ve/ ك شلغ“

sevincin haberini veren Kur‟ân; “ /إلظقع inzâr” (uyarma) kavramı ile de insanı kötü ve çirkin

iĢlerden sakındırmaktadır.507

Ġnsanın, tercihleri sonucunda karĢılaĢacağı kötü akîbeti haber

vermek, onu bu konuda uyarmak bu kötü tercihi engelleme amacına matuftur. Zirâ bu uyarıyı

yapmak için peygamberler görevlendirilmiĢ ve onlara “uyarıcı”, “sakındırıcı” manasında

.nezîr”denmiĢtir/لللظغ“508

Ayrıca uyarıcı (Peygamber) gönderilmeyen topluluklara azâp

edilmeyeceği bildirilmiĢtir.509

Kur‟ân, tercihi insana bırakarak yaptığı bu uyarılarla, aslında

insanı, kendisini bekleyen tehditlerden koruma amacındadır. Kur‟ân‟ın, insanı fıtratına

uymaya çağıran bu uyarılarını tehdit olarak algılamak ve onun insanı sürekli cehennemle

tehdit ettiği Ģeklinde yorumlamak, en iyimser ifade ile Kur‟ân‟ı anlamamıĢ olmanın bir

sonucudur.

Kur‟ân‟ın azâpla ilgili âyetlerine gelince bu kelime, türevleri ile birlikte Kur‟ân‟da 490

defa geçmekte olup genellikle “ilâhî emirlere karĢı gelenlere verilen ceza” manasında

kullanılmıĢtır.510

Konu ile ilgili âyetler incelendiğinde, azâbın; dünyada,511

kabir hayatında512

ve ahirette513

olmak üzere üç safhada gerçekleĢtiği anlaĢılmaktadır.514

Çünkü insan baĢıboĢ

yaratılmamıĢ ve bütün yapıp ettiklerinin bir karĢılığı vardır.515

Özgür bir irâde ile karar verme

yeti ve yetkisine sâhip olan insan için dünya hayatı ne tümüyle cezâ ne de mükâfat yeridir.

Ġnsanın sınandığı yerdir.516

ĠĢte azâp, evrendeki tüm varlıklara karĢı yapılan her türlü ihlâllerin

karĢılığıdır. Ayrıca hiçbir idârî ve adlî sistem, insanın yaptığı tüm iyilikleri tespit etme ve

ödüllendirme, iĢlediği tüm kötülükleri tespit etme ve cezâlandırma gücüne sahip değildir. ĠĢte

bu noktada Kur‟ân, mükâfat ve cezânın, baĢka bir ifâde ile cennet ve cehennemin varlığının

zorunlu olduğunu bildirmektedir. Öyleyse azâp, mutlak adâlet sâhibi olan Allah (c.c.)‟nun

adâletinin bir gereğidir. Yoksa diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının hesabını kim

soracak ve cezasını kim verecekti?517

“Her Ģey zıddı ile kâimdir.” prensibi gereği, aslında, her Ģey zıddı bir varlıkla

tanımlanır ve değer kazanır. Cennetin varlığına bir itirazınız yoksa ve onun insanı

507

Fetih 48/8; Furkân 25/56. 508

Mülk 67/8. 509

Ġsrâ 17/15. 510

YAVUZ, Yusuf ġevki, Azâp, DĠA, Ġstanbul, 1991, C. IV, s. 303. 511

Ankebût 29/40; Ġsrâ 17/103, 171; A‟râf 7/84. 512

Konuya iĢaret eden âyetler: Mü‟minûn 23/100; Mü‟min 40/46; Nûh 71/25. 513

Kehf 18/105, 106; Nisâ 4/139, 145, 161, 172; Mâide 5/72-73; Âl-i Ġmrân 3/151; Ahzâb 33/73. 514

YAVUZ, Azap, DĠA, Ġstanbul, 1991, C. IV, s. 302-303. 515

Necm 53/31; Enbiyâ 21/16; Zariyât 51/56. 516

Mülk 67/2. 517

Tekvîr 81/8.

Page 110: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

99

“Ģımarttığına” inanmıyorsanız, cehennemin varlığına da bir itirazınızın olmadığını ve onun

insanı tehdit etmediğini de kabul etmiĢsiniz demektir. Zîrâ Kur‟ân‟daki emir ve nehiyler,

dâvet ve irĢat alanında tebĢir ve inzâr; insanın vicdanında yer bulduğunda ümit ve korku;

Ahiret hayatın da ise biri cennet ve nûr, diğeri ise cehennem ve nâr olarak ortaya çıkar.518

Ġnsanın, fıtratı gereği sahip olduğu adâlet duygusu,519

taĢıdığı sorumluluk duygusu,520

sonsuzluk ve ebedilik duygusu521

ve insanın yaratılıĢının bir amaç (yeryüzünün halifesi

olma)‟a dayanmıĢ olması, 522

ahiret hayatının dolayısıyla da cezâ ve mükâfatın varlığını

zorunlu kılmaktadır. Öyleyse Kur‟ân‟da çok öfkeli bir yaratıcı portresi olduğu iddiasının bir

dayanağı yoktur. Aksine, Kur‟ân‟da merhamet ve adâlet sahibi tek bir yaratıcının sıfatları

vardır. O insanı rahmete, merhamete ve adâlete dolayısıyla da cennete davet etmektedir.

XII. TAKĠYYE

Kur‟ân‟ın, ruhsat, azîmet ya da zarûret ifade eden bazı âyetlerinin takiyye

uygulamasının kaynağı olduğu iddia edilmektedir.523

Ġddiaya dayanak olarak gösterilen

âyetler: Âl-i Ġmrân 3/28, 29; En‟ân 6/119; Nahl 16/106, 107.

“ ؾهيهف طسكفل هي هي ىقسو سءهيص هىقسنفغيأ شظقسو ن أىك لقهل إ ء ه

إىكش قه إسهقسوظغ.س ـ ع نه ذظ هفلك ق و ـ لنهفقس ك ض لوه فطضع نأ

سلضغا ء هل لل ل ه Mü‟minler, mü‟minleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim /قعع

böyle yaparsa, onun Allah ile bir iliĢiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden)

korunmanız baĢkadır. Allah, asıl sizi kendisine karĢı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır.

Çünkü dönüĢ Allah‟adır. De ki: „Ġçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir.

Göklerdeki her Ģeyi, yerdeki her Ģeyi de bilir. Allah, her Ģeye hakkıyla gücü yetendir.”524

Kur‟ân‟ın, takiyyeye onay verdiği iddiasına mesned olarak gösterilen Âl-i Ġmrân

Sûresi‟nin 28. âyetinin nüzûl sebebi olarak; Medîne‟de, bazı Yahûdilerin ya da müĢriklerin

Ensar‟dan bazı müslümanlarla gizlice görüĢerek onları dinlerinden vaz geçirmeye çalıĢtıkları,

bunu fark eden bazı müslümanların (Rifâa bin Münzir, Abdurrahmân b. Cübeyr ve Saîd b.

Hayseme) da bu gizli görüĢmeleri yapan müslümanları uyardıkları, ancak onların bu

518

SAÎD NURSÎ, ĠĢârâtü‟l Ġ‟câz, Tenvîr NeĢriyat, Ġstanbul, 1988, s. 231. 519

Câsiye 45/21-22. 520

Sâd 38/27-28. 521

Câsiye 45/26-27. 522

Mümtehine 60/115-116. 523

http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/kutsal-kitaplar/kuran-elestirisi/487-218 (2016) 524

Âl-i Ġmrân 3/28-29.

Page 111: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

100

görüĢmeleri sürdürmeye devam ettikleri ve bunun üzerine bu âyetin nâzil olduğu

zikredilmektedir. Ancak nüzûl sebebi ne olursa olsun, âyette geçen hükümler tüm zamanlar

için geçerlidir. Bu konuda nâzil olmuĢ olan Kur‟ân âyetleri ile Hz. Peygamber‟in ilgili

uygulamaları birlikte değerlendirildiğinde müslümanların; inançlarını tehlikeye sokacak

Ģekilde, inkârcılara inanç açısından yakınlık duymaları ve bu noktada onlarla dostluk

kurmaları yasaklanmıĢtır. Ancak Ġslâm‟ın insana bakıĢını destekleyen ve hayatın istikrarlı bir

Ģekilde devamını sağlayan iliĢkiler özendirilmiĢtir. Bu, aynı zamanda, Ġslâm‟ı bütün insanlığa

ulaĢtırma (teblîğ) gâyesinin de bir parçasıdır. O halde burada yasaklanan dostluk, “itikadi bir

yakınlık” ya da “inanç zemininde bir sevgi ve güven duygusu oluĢumu” Ģeklinde

özetlenebilecek bir yakınlıktır ve bu tarz yakınlıkta, Ġslâm dinine ve müslümanlara sadâkat

yerine, bir takım kiĢisel çıkarlar öne çıkmaktadır. Zîrâ âyette geçen “هي ىقسولل هلليص

/mü‟minleri bırakıp” kaydı ile burada yasaklanan dostluğun çerçevesi çizilmiĢtir.525

Âyet-i kerimede geçen “نك ل أىك لقهل Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) / إ

korunmanız baĢkadır.” istisnâ cümlesi ile yaygın olan manası ile “bir kimsenin olduğundan

farklı görünmeyi sürekli bir davranıĢ biçimi haline getirmesi” anlamında bir takıyye anlayıĢı

ile karıĢtırılmamalıdır. Zirâ bu anlayıĢ, kaçınılmak istenen zararlardan çok daha büyük

zararlar getireceği, kiĢide karakter bozukluğuna sebep olacağı, bireysel ve toplumsal güveni

sarsacağı, dolayısıyla da bu anlayıĢın Ġslâm‟ın ahlâk ilkeleriyle bağdaĢmayacağı açıktır.526

Öte yandan, müslümanlar, daha üst bir değeri ihlâl etmeden, gelebilecek büyük bir

zarara karĢı önlem almak maksadıyla, bazı söz ve davranıĢlarıyla gerçek inanç ve düĢüncesini

gizlemek durumunda kalabilmektedir.527

Bu duruma Müseylemetü'l-Kezzâb‟ın Ģehîd ettiği iki

sahâbinin durumu örnek verilebilir. Müseyleme, esir aldığı iki sahabiyi de “Benim Allah‟ın

elçisi olduğuma Ģehâdet eder misin?” sorusunu sormuĢ, “evet” cevabını aldığı esir sahâbiyi

hemen serbest bırakırken; “Ben dilsizim, ben dilsizim, ben dilsizim” cevabını aldığı sahâbiyi

ise Ģehit etmiĢti. Bu haberi duyan Hz. Peygamber (s.a.v.): “O öldürülen, îmânındaki sadâkat

ve samîmiyet üzere geçti, mübarek olsun; öbürüne gelince o da Allah‟ın ruhsatını kullandı,

bunda da bir zarar yoktur.” buyurdu. Bu hadisin ifade ettiği manâ, iddiaya dayanak olarak

gösterilen aĢağıdaki âyet-i kerîmenin manası ile örtüĢmektedir. 528

525

KARAMAN vd., a.g.e., C. I, s. 538-539. 526

KARAMAN vd., a.g.e., C. I, s. 540. 527

KARAMAN vd., a.g.e., C. IV, s. 541. 528

YAZIR, a.g.e., C. VI, s. 328.

Page 112: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

101

“ سنيه يهغحسن وى سل ه وئي هيأ غ إ هلي غطضعهي غللهي ضإو نغؼلبا قف ل

لضقه ه أى للقسلغ ققسذلقسلض نقؿل ذ .طسلكل ظنا ا ظق ن س مقسنلفغي س ل / Kalbi îmânla

dolu olduğu halde zorlanan kimse hariç inandıktan sonra Allah‟ı inkâr eden ve böylece

göğsünü küfre açanlara Allah‟tan gazap iner ve onlar için büyük bir azâp vardır. Bu, onların

dünya hayatını sevip ahireti tercih etmelerinden ve Allah‟ın kâfirler topluluğunu asla doğru

yola iletmeyeceğindendir.”529

Bu âyet-i kerîme, Ġslâm dinine girip inanmanın zevkini yaĢadıktan sonra, dünya

hayatını âhiret hayatına tercih ederek dinden çıkanların Allah‟ın gazâbına uğrayacağı, ancak

kalbi kesin bir îmân ile dolu olduğu halde zorlandığı için inkâr kelimesini söyleyenlerin

bundan müstesnâ olduğu açıklamaktadır. Müfessirler, bu âyetin Ammar bin Yasir hakkında

indiğini belirtmektedir. MüĢrikler Hz. Ammar‟ı, babası Hz. Yasir‟i ve annesi Hz. Sümeyye‟yi

Ġslâm‟dan dönmeye zorladılar. Onlar bunu kabul etmeyince de Hz. Sümeyye‟yi birer

ayağından iki deveye bağlayarak ve ona hakaretler ederek bir mızrak ile karnının deĢtiler ve

onu develerin arkasından sürükletip Ģehit ettiler. Arkasından kocası Hz. Yasir‟i de öldürdüler.

Annesini ve babasını, bu durumda gören Ammar, müĢriklerin iĢkenceleri sonucunda, onların

istediklerini söylemek zorunda kaldı.530

Bundan sonra insanlar onun kâfir olduğunu

söyleyince Rasûlullah (s.a.v.): “Ammâr tepeden tırnağa îmân ile doludur. Ġman onun etine ve

kanına iĢlemiĢtir.” dedikten bir müddet sonra Hz. Ammâr ağlayarak Rasûlullah‟a geldi.

Rasûlullah, onun gözyaĢlarını sildi ve ona “Neyin var? Tekrar ederlerse sen de dediğini

tekrar et.”531

diyerek onu tesellî etmiĢti. Netice itibariyle “kalbi imanla dolu olduğu halde”

ağır baskılara maruz kalan bir mü‟min, görünüĢte inancının tersine bir açıklama veya bir

halde bulunmak zorunda kalırsa bundan dolayı mü‟min olmaktan çıkmaz. Dolaysıyla böyle

bir mü‟minin karĢılaĢtığı baskı veya sıkıntıya “zarûret”; böyle bir zarûret halinde onun

inandığının aksini ifade etmesine veya yapmasına “ruhsat”; zorlanmasına rağmen, inandığı

gibi konuĢmasına ya da davranmasına da “azîmet”, denir. Ayrıca bu âyet, genel bir hukûk

ilkesine de kaynaklık etmiĢtir:532

“Zarûretler, memnû‟ olan Ģeyleri mubah kılar” 533

“ هق ننإ ل م دغ سننه سضفظ ل ط غقؿنه ك لقهو هسننأ ى ؼلل لغقس إى ل ػل غعكنإس

للنسو أ ل ع لك إى للن لغ نث ق لضيل /Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dıĢında size neleri

529

Nahl 16/106-107. 530

YAZIR, a.g.e., C. VI, s. 328. 531

es-SABÛNÎ, a.g.e., C. III, s. 345-346. 532

KARAMAN vd., a.g.e., C. IV, s. 386. 533

Yani; ĠĢlenmesi yasaklanmıĢ (haram kılınmıĢ) bazı Ģeyler vardır ki; zaruret halinde bunları yapmak, mübah

olur. Bundan dolayı o iĢi iĢleyen kiĢi bundan sorumlu tutulmaz. (Ahmed Cevdet PaĢa, Mecelle, madde. 21).

Page 113: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

102

harâm kıldığını tek tek açıklamıĢken üzerine adının anıldığı hayvanları yememenizin sebebi

nedir? Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı) saptırıyorlar.

ġüphesiz senin Rabbin, haddi aĢanları çok iyi bilir.”534

Bu âyet-i kerîmede, daha önce bu konuda inmiĢ âyetlere atıfta bulunulmuĢtur. Zirâ

Kur‟ân‟daki tertibe göre bu âyetten önce inmiĢ olan bazı âyetlerde, açlıktan ölmek gibi

zorunlu haller dıĢında, neyin harâm ve neyin helâl olduğu açıklanmıĢtır.535

Burada Allah‟ın

adı anılarak kesilen Ģeylerden yenmemesinin sebebi sorgulanmaktadır. Bu sûrenin devamında

aynı konudan bahseden âyetler, daha önceki âyetleri desteklemekte ve onları

açıklamaktadır.536

ġüphesiz, bazı insanlar, bir konuda Allah‟ın koyduğu hükmü aramadan,

kendi arzusunu ölçü kabul ederek harâmı helâl, helâli de harâm göstererek insanları

saptırırlar. Allah (c.c.) sınırı aĢan bu insanları çok iyi bilmektedir. 537

Burada âyette geçen “ إ

ل Allah, yemek zorunda kaldıklarınız dıĢında…” bölümde ifade edilen zarûret /هلقػل غعكنإس

hâlinin ne olduğu konusunda kesin ölçüler belirlemek güçtür. Âyetin sonunda zikredilen “ إى

للنسو لضي أ ġüphesiz senin Rabb‟in, haddi aĢanları çok iyi bilir” bölüme bakılırsa bu / ع ك

durumun büyük ölçüde vicdanî bir mesele olduğu anlaĢılmaktadır. Bu ifade ile aynı zamanda

ruhsatı istismar edecek olan kimseler uyarılmıĢtır.538

,kökünden türeyen “takiyye” kelimesi; korumak, düzene koymak, saklamak ”سل“

ihtiyat tedbiri almak gibi anlamlara gelir. Terim manası ise bir kimsenin can, mal, ırz, nâmus

gibi her türlü kutsal değerlerini açık veya muhtemel tehlikelerden korumak amacıyla gerçek

inancını gizlemesidir. 539

Bu anlamıyla takiyye, zorunlu bir durumu ifade eder ki bunun

Kur‟ân ve sünnette yeri olduğu söylenebilir. Ancak Ġslam‟ın ilk üç asrında Hz. Ali‟nin

soyundan gelen, sonra da “ġia” olarak bilinen kesim, uzun süren iktidar olma arzularını

gerçekleĢtiremeyince bu arzularını gizlilik içinde sürdürme yolunu seçtiler. Onların bu

anlayıĢları, hicri üçüncü asrın ortalarında “asıl niyeti gizleme” olarak da özetlenebilecek bir

inanca dönüĢtü. Kısa bir süre sonra, Ġmamiye Ģiası mensupları, son imamların gizlenme

(gaybet) sebeplerinin bu inanç olduğu, bu gizlenmenin kıyamete kadar süreceği, dolayısıyla

da tüm Ģiilerin kıyamete kadar takiyyeye baĢvurabileceklerini iddia ettiler.540

ĠĢte bu anlamda

534

En‟âm 6/119. 535

Bakara 2/173; Mâide 5/3. 536

En‟âm 6/121; En‟âm 6/145. 537

YAZIR, a.g.e., C. VI, s. 328. 538

KARAMAN vd., a.g.e., C. IV, s. 386. 539

HAKYEMEZ, Cemil, “ġiî Takiyye Ġnancının TeĢekkülü”, Çorum Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi, Çorum, 2004, C.

III, S. 6, s. 130. 540

HAKYEMEZ, a.g.e., C. 3, S. 6, s. 144.

Page 114: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

103

tanımlanan bir takıyyenin, iddiaya mesned gösterilen yukarıdaki âyetlerle ilgili açıklamalarda

da izah edildiği gibi Kur‟ân‟a dayandırılamayacağı açıktır.

XIII. BEDDUA

Kur‟ân‟da bedduyı belirten bazı sözcüklerin bulunması ilgili olarak da bulunulmuĢtur.

AĢağıda açıklanacak olan birçok sepepten dolayı Kur‟ân‟ın kullandığı bu üslûp, bir eksiklik

olarak görülmüĢtür. Ġtham kısaca Ģöyle:“Ġnsanların Tanrı‟dan, „üstün bir güç‟ten dilekte

bulunmaları doğal. Ama Tanrı‟nın dilekte bulunmasına gelince anlaĢılır gibi değil. Tanrı her

gücün, her Ģeyin üstünde görüldüğüne göre hangi üstün güçten dilekte bulunur?”541

Beddua kelimesi, Farsça‟da “fena, çirkin, kötü” manalarına gelen “bed” kelimesiyle,

Arapçada “dileme, isteme” gibi anlamlara gelen “duâ” kelimelerinin birleĢmesinden

meydana gelmiĢ olup “bir kimsenin baĢına kötü Ģeylerin gelmesi için yapılan duâ”ya

denilmektedir. Bu kelimenin Arapça karĢılığı, “صلل” fiilinin “لللل ” harf-i ceri ile

kullanımından doğar.542

Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in müslümanlara iĢkence eden ve onlara karĢı Ģiddetli tavırları

ile bilinen müĢriklerin ileri gelenlerinden Ebû Cehil, Ümeyye bin Halef, Utbe bin Rebia,

ġeybe bin Rebia ve Ukbe bin Muayt gibi kiĢiler hakkında bedduada bulunduğu ve bu

kimselerin Bedir SavaĢı‟ında öldürülmüĢ oldukları bilinmektedir543

Yine Bi‟r-i Maûne

olayında, Kur‟ân öğretmeleri için çağrılan yetmiĢ civarında sahâbenin pusuya düĢürülerek

Ģehît edilmeleri, Hz. Peygamber, bir ay boyunca sabah namazlarının kunutunda, söz konusu

sahabilere tuzak kuran kabilelere, lânet okuyup beddua etmiĢtir.544

Buna rağmen, beddua Hz.

Peygamber (s.a.v.)‟den en az duyulan sözlerdendir.545

Kur‟ân-ı Kerim‟de birçok âyette farklı kelimelerle bedduaya baĢvurulduğu

görülmektedir. Zîrâ Kur‟ân-ı Kerîm‟de geçen; gazap ( غؼلب ), 546

lânet ( س ل), 547

veyl ( ل ),

548, bu„den ( ا لض ),

549 suhkan ( ؿلذ),

550 ta„sen (ك ـل),

551 tebbe ( كلب ),

552 ıtmis (قؽولؾ),

553 kutile

541

http://www.turandursun.com/turan-dursun/turan-dursun-makaleleri/475-kuran-in-tanrisinin-beddualari (2016). 542

SAYLAN, a.g.m., s. 125-135. 543

AHMED BĠN HANBEL, Müsned, C. I, s. 393-397. 544

el- BUHÂRÎ, Megâzî, 28; el-MÜSLĠM, Ġmâret, 147. 545

el-BUHÂRÎ, Edeb, 37, 38; el-MÜSLĠM, Birr, 87. 546

Bakara 2/61,90; Âl-i Ġmrân 3/112; A‟râf 7/152; Tâhâ 20/81, 86; Nisâ 4/93; Nahl 16/106; Enfâl 8/16; Fetih

48/6; Mâide 5/60; Nûr 24/9. 547

Bakara 2/88; Nisâ 4/46, 47, 52; Mâide 5/13, 60, 64; Nisâ 4/118; Hicr 15/35; Sâd 38/78; Bakara 2/89, 161;

Âl-i Ġmrân 3/87; Tevbe 9/68; Ahzâb 33/64; Fetih 48/6; A‟râf 7/44; Hûd 11/18; Mü‟min 40/52; Ahzâb 33/57;

Âl-i Ġmrân 3/61; Bakara 2/159; Râd 13/25; Muhammed 47/22; Nûr 24/7. 548

Ġbrahim 14/2; Fussilet 41/6, 7; Enbiyâ 21/18; Tûr 52/11; Mutaffifîn 83/1,10; Câsiye 45/7; Bakara 2/79;

Furkân 25/27-29; Âl-i Ġmrân 3/19; Zuhruf 43/6; Zümer 39/22; Kehf 18/47-49; Mâûn 107/4-7; Hümeze 104/1;

Page 115: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

104

) ve kâtele (س ل) ( سكل554

kelimeleri, beddua ifade eden kelimeler olduğu görülmektedir. Bu

ifadelerin geçtiği âyetlerde, bedduaların bir kısmı kullara diğer bir kısmı ise Allah‟a izafe

edilmiĢtir. Burada Allah (c.c.)‟nun; Kur‟ân‟daki bedduaların muhatabı olan inkârcıları

kınaması, onları azapla tehdit etmiĢ gibi görünse de aslında kötülenen onların kötü vasıfları ve

ahlâk anlayıĢlarıdır.555

Bu uyarı özü itibari ile insanı kötü ve çirkin olandan sakındırırken iyi

ve güzel olana teĢvik etmektedir.

Ġthama dayanak olarak gösterilen âyetlerden biri:“ للىهللأ للغ ـ ق Kahrolası/ س لل

(inkârcı) insan! Ne nankördür o!“556

Bu âyet-i kerîmede bedduayı belirten sözcük,

“kahrolası” ya da “lânet olunası” Ģeklinde tercüme edilebilecek olan Kutile ( لس ) kelimesidir.

Bu kelime, kâtele ( كلس ) Ģeklinde de kullanılmıĢtır. Âyette beddua edilenlerin kimler olduğu

konusunda, âyetin nüzûl sebebinden hareketle farklı isimler ve görüĢler ileri sürülmüĢse de

“fakirlere, fakirlikleri sebebiyle üstünlük taslayan inkârcı zenginler” olduğu anlaĢılmaktadır.

O dönemde yaĢayan Arapların yaptığı en kötü beddualardan olan bu ifade, Bürûc Sûresi‟nde,

Ġslâm‟dan önceki devirlerde, inananları dinlerinden döndürmek için, onları ateĢ dolu çukurlara

atarak iĢkence eden kimseler için de kullanılmıĢtır. Aynı ifade Müddessir Sûresi‟nde ise bu

kelime, dönemin müĢriklerden olup Mekkeli müĢriklerden; Hz. Peygamber‟in bir sihirbaz

olduğu, Kur‟ân‟ın sihirbazlardan nakledilen bir sihir ve beĢerî bir söz olduğu idddiasını

insanlar arasında yaymalarını isteyen Velîd bin Muğîre için kullanılmıĢtır. 557

“ ـ ذ ضا ـ ه نسشبا ن س س و ـ إى سقك ن ه ـ نك ج كأ إطقعأ نقس ض ن ل ذ ط ى

فنلى أ ل نه نسلكل Onları gördüğün zaman kalıpları hoĢuna gider. KonuĢurlarsa / فدلظع

sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiĢ kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi

kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düĢmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da

(haktan) çevriliyorlar!”558

Âyette “Allah onları kahretsin!” Ģeklinde tercüme edilen “سللكلنه” cümlesi, bir

beddua ifadesidir. Bedduanın muhatabı, âyette özellikleri verilen Abdullah bin Übey, Muğîs

bin Kays ve Cedd bin Kays gibi münafıklar olduğu rivâyet edilmektedir. Âyette, bu

549

Hûd 11/60; Hûd 11/68; Hûd 11/44; Mü‟minûn 23/41. 550

Mülk 67/11. 551

Muhammed 47/8. 552

Mesed 111/1-2; Mü‟min 40/37; Hûd 11/101. 553

Yûnus 10/88. 554

Zariyât 51/10; Müddessir 74/19, 20; Abese 80/17; Burûc 85/4. 555

SAYLAN, a.g.m., s. 131. 556

Abese 80/17. 557

SAYLAN, NesriĢah, “Kur‟ân‟da Beddua”, Fırat Ünv. Sosyal Bilimler Dergisi, Elazığ, 2016, C. XXVI, S. 1,

s. 132. 558

Münâfikûn 63/4.

Page 116: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

105

kimselerin, dıĢ görünümlerine çok önem verdikleri, aldatıcı cümleler kullandıkları ancak

onların cansız keresteler gibi rûhsuz, vicdândan yoksun ve korkak kimseler oldukları

belirtilmektedir. Ancak Allah (c.c.), insanları hak ve hakîkatten ayırmaya çalıĢmalarından

ötürü, bu münafıklara beddua etmiĢ ve onların rüsvay olmalarını murat etmiĢtir.559

“ ه هأغ كب ب ك تضقأس س قسذ بفض قهغأكدو ب س بؿظلعقطق ـ ه س

لض ـ ليه ه ا Ebu Leheb‟in iki eli kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda / د ل

vermedi. O, alevli bir ateĢte yanacak. Odun taĢıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden

bükülmüĢ bir ip olduğu halde karısı da (ateĢe girecek).”560

kelimesine birbirine yakın manalar verilmiĢtir. Zirâ söz konusu kelime “helâk ” ك لت “

olsun”,561

“hüsrâna uğrasın”,562

“çabası boĢa gitsin” ve “hiçbir hayır elde etmesin” gibi

manâlara gelmektedir. Ancak tüm bu manâlar birer beddua ifadesi olmakla birlikte, sûrenin

genel muhtevası dikkate alındığında burada “Ebu Leheb‟in iki eli kurusun! Kurudu da.”

Ģeklindeki manâ tercih edilmiĢtir.563

Bazı âlimler, bu âyetin Ebu Leheb‟in akibetini kesin

gerçekleĢmiĢ gibi mazi (geçmiĢ) kipiyle önceden haber verdiğini ve dolayısıyla da bir

lânetleme içermediği görüĢündeler. Zirâ birkaç sene sonra, yakalandığı çiçek hastalığı ya da

Bedir yenilgisi kahrı ile ölmüĢtür. Bu durumda “elin kuruması”ndan maksat, kiĢinin uğruna

her Ģeyini ortaya koyduğu hedefi gerçekleĢtirmede baĢarısız kalmasıdır.564

Kur‟ân‟da beddua formlarının bulunması, Allah (c.c.)‟nun yaratıcı tek üstün güç olma

vasfı ile bağdaĢmadığı iddiasına gelince bilinmelidir ki Kur‟ân‟ın, indiği dönemdeki ilk

muhataplarının konuĢtuğu üslûbu kullandığı ve ilk muhataplarının konuĢtuğu dille nâzil

olduğu bir vâkıadır.565

Dolayısıyla Kur‟ân, indiği dönemdeki dilde kullanılan beddua ve

kınama üslûbunu kullanmıĢtır. Böylece Kur‟ân‟ın ilk muhatap kitlesinin çok iyi bildiği ve

kullandığı bu üslûp, ilâhî mesajın daha kolay anlaĢılmasını sağlamıĢtır.

VIV. PUTLAR

Kur‟ân-ı Kerîm‟de yirmi civarında put ismi geçtiği, dolayısıyla da Kur‟ân‟ın

putatapıcılığı tamamen reddetmediği Ģeklinde özetlenebilecek ithamdır. Ġçinde bazı put

isimlerinin geçtiği âyetler ya da put isimlerinden alındığı iddia edilen bazı kelime ve harfler

559

SAYLAN, a.g.m., s.133. 560

Mesed 111/1-5. 561

Mü‟min 40/37. 562

Hûd 11/101. 563

SAYLAN, a.g.m., s. 131. 564

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. VII, s. 296. 565

Ġbrâhîm 14/4; Rûm 30/47.

Page 117: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

106

dayanak gösterilerek Kur‟ân, putperestliği tamamen yasaklamamakla itham edilmektedir.

Ġthama konu olan olan âyetlerde put isimlerinin nasıl geçtiğini görmekte yarar vardır.566

“ ي مقسللض دن.هلللكلل دويقسللغ قس للسوي.قسللغ ,Hamd, Âlemlerin Rabb‟i, Rahmân/ قسذوللضللع

Rahîm, hesap ve cezâ gününün (ahiret gününün) mâliki Allah‟a mahsûstur.”567

“ إؿلل ن للغق للإسللإ د أ قس لليهللي للض للإسللللح د للك وللأ للإس د إ للأ إؿللذ. و لل

صػلعق لصق آك وى ؿلل لعى لؾ أل ل ـ قؿل ؽ /Biz, Nûh‟a ve ondan sonra gelen

peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ġbrâhim‟e, Ġsmâîl‟e, Ġshâk‟a, Ya‟kûb‟a,

torunlarına, Îsâ‟ya, Eyyûb‟a, Yûnus‟a, Hârûn‟a ve Süleymân‟a da vahyetmiĢtik. Davûd‟a da

Zebûr vermiĢtik.” 568

“ . لل قسلل جنإطق هللغلل طللد نن هللػلل /Battığı zaman necme (yıldıza) ant olsun ki

arkadaĢınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı.”569

سلغ“ هلقس سل ق . قس لؼ نقسل٠ Lât ve Uzzâ‟ya ve diğer üçüncüsü Menât‟a ne/أفلغأ

dersiniz?”570

غ“ قسش ع أ /Doğrusu ġi‟râ yıldızının Rabbi O‟dur.” 571

سلي“ آلننق ع ع نلن ليقسشلس ي.ه ـ كلظعىأد ى ل٠ Yaratıcıların en güzelini, sizin/أكلض

ve geçmiĢ atalarınızın Rabb‟i olan Allah‟ı bırakarak Ba‟l‟e mi tapıyorsunuz?” 572

“ كغ سلغي فق ل ؿلي. للإ ؿل٠ما /Sonra gelenler içinde, kendisine bir ün bıraktık,

Ġlyas‟a selâm! dedik.”573

“ ”.Hâ Mîm. Ayn Sîn Kâf/ ـ..دن574

“ġûra” sûre ismi. “ġuârâ” sûre ismi.

”Tâ-Sîn-Mîm/ ؽـن“575

“ ه لللي للل قس لللغآى ؽلللؾكللللكآللل /Tâ-Sîn. Bunlar Kur‟an‟ın, apaçık bir kitabın

âyetleridir.”576

”.Hâ Mîm/دن“577

”Yâ Sîn/ؾ“578

566

http://alaeddinyavuz....rap-tanrilari/ (2016) 567

Fâtiha 1/1-3. 568

Nisâ 4/163. 569

Necm 53/1-2. 570

Necm 53/19-20. 571

Necm 53/49. 572

Sâffât 37/125-126. 573

Sâffât 37/129-130. 574

ġûrâ 42/2. 575

Kasas 28/1. 576

Neml 27/1. 577

ġuarâ 26/1.

Page 118: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

107

“ غ.ص قس غآىطقسظ /Sâd.” O Ģanlı, Ģerefli Kur‟ân‟a ant olsun (ki o, Allah sözüdür)” 579

“ ػذ وؾ قسش /ġems”e (GüneĢe) ve onun aydınlığına ant olsun.” 580

“ ل ـ ف ىفلأه ل أس قسش إطقكو إ ؿ هأعؿلهيس لكهيع ىلن ل هلل لقسش زه

دنلنا للنا ه آكل Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki bir Ģey temenni/ذنلنه

ettiği zaman, Ģeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiĢ olmasın. Ama Allah, Ģeytanın

vesvesesini giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaĢtırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve

hikmet sahibidir.”581

“ هلى.قسوغ أ لغقس لؽ سنلي لكقسذل. لكهليع إس أؼ قس ظ قسن كلكآ /Elif Lâm Mîm Râ.

ĠĢte bunlar Kitab‟ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen gerçektir, fakat insanların çoğu

inanmazlar.”582

Ġddia sahiplerine göre yukarıda meâlleri verilen âyet-i kerîmelerde italik olarak yazılan

kelime ve harflerin tümü, etimolojik olarak Arapça kelimeler olmadığı hatta bu kelimelerin

bir kısmı kök itibariyle ait olduğu dillerde putlar için kullanıldığı halde Kur‟ân‟da çeĢitli

bağlamlarda zikredilmiĢtir. Öncelikle Ģunu belirtmek gerekir ki tarih boyunca dünyanın farklı

bölgelerine yerleĢen insan toplulukları, coğrafî ve fizikî etkilere ve medeniyet seviyelerine

göre değiĢik kelimelerle diller meydana getirip geliĢtirmiĢlerdir. Bu diller, zamanla karĢılıklı

olarak ödünç kelimeler alarak birbirlerini etkilemiĢtir. Bu etkileĢimin neticesinde transfer

edilen kelimelerin bir kısmının etimolojik yapısı tamamen değiĢmiĢ, ancak bu kelimelerin

çoğu köklerini muhafaza etmiĢlerdir. Dolayısıyla Arapça olarak indirilen Kur‟ân-ı Kerîm‟de

de bu tarz yabancı kökenli kelimelerin bulunması bir vâkıadır.583

Arapça, geniĢ bir dil âilesi olan Sâmi diller gurubuna mensuptur. Bu dil gurubu, Arap

Yarımadası‟nın kuzey doğusundaki Bâbil‟den, güney batısındaki Etiyopya‟ya; batıdan

Cezayir ve Tunus‟a; kuzeyden Anadolu‟ya kadar uzanan bir coğrafyaya ait bir dil

familyasıdır. Sami dil gurubu Arapça, Aramice, Ġbranice, Süryanice, Berberice, Amharikçe,

Etiyopyaca dillerinin de yer aldığı 46 dili kapsamaktadır. Bunun yanında müslüman Arapların

gerçekleĢtirdikleri fetihler sonucunda, Kuzey Afrika‟da, bir dönem Ġspanya‟da ve Güney

Avrupa‟nın bir kısmında, Sâmî bir dil olan Arapça konuĢma dili olmuĢtur. Bu kadar geniĢ bir

coğrafyada yaĢamıĢ olan bir dilin diğer dil havzalarından kelime almasında yadırganacak bir

578

Yâsîn 36/1. 579

Sâd 38/1. 580

ġems 91/1. 581

Hacc 22/52. 582

Ra‟d 13/1. 583

USTA, Ġbrahim, “Kur‟ân- Kerîm‟de Semitik Kökenli Özel Ġsimler”, Turan Stratejik AraĢtırmalar Merkezi

Dergisi, Ġlkbahar, 2012, C. IV, S. 14, s. 182.

Page 119: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

108

durum yoktur. Nitekim Sâmî diller gurubundaki fiil çekimleri, ses sistemi, ismin halleri, kök

morfolojisi, Ģahıs zamirleri ve sayılar gibi konularda görülen benzerlik ortak özellikler olarak

dikkat çekmektedir. Bu ortak özelliklerin yanında çoğu dinî ve mitolojik terimler ile vücut

organları, hayvan isimleri, dünya ile ilgili coğrafî terimler, sıfatlar, renkler ve âile bireylerinin

isimleri, bu dil ailesinde ortak kök ve kullanıma sahiptirler.584

Sâmî dil gurubunun en kadim dillerinden birisi olan Arapça, ait olduğu dil gurubundan

kelimeler almıĢ ve zamanla bu kelimeler Arapçanın ayrılmaz parçaları olmuĢtur.

Oryantalistler aksini iddia etse de Kur‟ân‟ın indiği dönemde Arapçanın geliĢimini

tamamladığını anlamaktayız. GeliĢimini tamamlamadan önce Arapça, özellikle Farsça,

Süryânice ve Ârâmiceden etkilenmiĢtir. Bunu, Kur‟ân‟daki kelime köklerinden de anlamak

mümkündür. Zira, Arapçanın geliĢim döneminde, baĢka dillerden Arapçaya geçen kelimelerin

bir kısmı, bu dilde otoriter biri tarafından ArapçalaĢtırılmıĢsa bu kelimelere “mu‟arreb”;

Arapçanın geliĢim döneminden sonra ArapçalaĢtırılan yabancı kelimelere “müvelled”;

Arapçaya girdikten sonra aslî hüviyeti üzere kalan ya da kendisinde yabancılık eseri kalan

kelimelere ise “dahil” denmiĢtir. Bu en eski kelimeler Sümerce olup Sâmî milletlerin atası

kabul edilen Akadlar aracılığıyla Arapçaya girmiĢtir.585

Yeryüzündeki alfabe sistemlerindeki harflerin çoğu isim olarak Fenike alfabesinden,

Ģekil olarak da Mısır hiyerogliflerinden alındığı kabul edilir. Ancak her millet, bu harflere,

ihtiyaca binaen, dillerinin fonetik yapısına uyan yeni harfler/sesler eklemiĢtir. Harfler adlarını,

belli varlıkların adından; harflerin Ģekli ise o varlıkların yalın çizgilerle oluĢturulan

resimlerinden almıĢtır. Bu resim ve Ģekillerin bir kısmı zamanla ait oldukları orijinal resmi

andırırken bir kısmı ise ait oldukları orijinal resmin özelliğinden tamamen uzaklaĢmıĢtır.586

Arap alfabesinin kaynağı ve geliĢimi konusunda farklı görüĢler olmakla beraber,

bugün bu konuda kabul gören en güçlü görüĢe göre Araplar, önceleri Güney Arabistan‟da ilk

defa kullanılan ve “Müsned” ya da “Himyeri” denilen bir yazı kullanıyorlardı. Ancak Miladi

III. yüzyılın sonları ile 4. asrın baĢlarından itibaren “Nabât” harflerini kullanmaya baĢladılar.

Yirmi iki harften oluĢan “Nabât” alfabesine, Arap fonetiğine özgü sesleri belirten harfler

ilave edilerek ses sayısını yirmi dokuza çıkarmıĢlardır. Buna göre Arap harfleri, “Nabâtî” ve

584

USTA, Ġbrahim, a.g.m., s. 182. 585

BULUT, Selahattin, “Ta„rîb ve el-Cevâlîkî‟nin el-Mu„arrabı”, Yüksek Lisans Tezi Konya, 2007, s. 24-25. 586

DURMUġ, Ġsmail, Harf, DĠA, Ġstanbul, 1997, C. XVI, s. 161.

Page 120: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

109

“Arâmî” alfabeler kanalıyla dünya alfabelerinin çoğunun kaynağı kabul edilen Fenike

alfabesine, oradan da Mısır hiyerogliflerine ulaĢır.587

Arap harflerinin isimlendirilmesi meselesine gelince bu harflerinin önemli bir kısmı

adını, tıpkı Latin alfabesi gibi harfe isim olan kelimenin ilk hecesinden almıĢtır ve “elif-i

memdûde” ( ...ا ء ) ile söylenmektedir.588

( ثاءء ااءء ءاءء حاءء خاءء راء زاء طاءء ظاءء فاءء هاءء ياءء ).

Kalan diğer harfler, dayandıkları eski orijinal adlarını korumuĢlardır: (ص ,ش ,س ,(ذ) د ,ج ,ا

,Yani bu harfler/isimler, temsil ettikleri seslere isim oldukları gibi (,و ,ن ,م ,ل ,ك ,ق ,(غ) ع ,(ض)

kendileri de müstakil birer isimdir. (Elif, Dâl, Zâl, Sîn …. ) Arap harflerine ad olmuĢ bu

isimler, Sami alfabesindeki harflere ait isimlerin devamıdır. Sami topluluklar, dolayısıyla

Araplar harfleri, Mısır hiyerogliflerinden Ģekilleri ve adlarıyla birlikte almıĢlardır. Zamanla

Mısır dilindeki isimlerin telaffuzlarına kendi dillerindeki karĢılıklarını vermiĢlerdir. Harfin

temsil ettiği sesin tezahür ettiği adın bu ilk kısmı muhafaza edilmiĢ ancak adın diğer kısmı

giderek unutulmuĢtur. 589

Hulâsa, bütün diller birbirini etkilemektedir. Her dil gibi Arapça da baĢka dillerden

kelimeler almıĢ ve onları kendi fonetiği içinde ArapçalaĢtırmıĢtır ve bu yabancı kökenli

kelimeler artık Arapçadır. Burada önemli olan bu kelimelerin geçtiği dilde ifade ettiği

anlamdır. Kur‟ân‟da, put isimlerinin geçtiği âyetler incelendiğinde Kur‟ân‟ın, putlara

tapanları “müĢrik”; onlara tapmayı da “Ģirk” olarak nitelediğini ve Ģirk koĢmanın da büyük

zulüm olduğunu görecektir.590

Hal böyle iken Kur‟ân‟ın, puta tapıcılığı tamamen

reddetmediği iddiası gerçekle bağdaĢmamaktadır. Kur‟ân‟ın, her dilde olması bir vâkıa olan

yabancı kökenli kelime bulundurma meselesine gelince Allah (c.c.) ilâhî mesajı (vahyi) daha

önce gönderdiği farklı peygamberlere farklı dillerle göndermiĢtir.591

Kur‟ân yeni bir Arapça

icat edip ve icat edilen bu dille gönderilmiĢ bir kitap değil, indiği dönemdeki insanların

konuĢtuğu en güzel dil ile gönderilmiĢtir.

587

DURMUġ, Harf , DĠA, Ġstanbul, 1997, C. XVI, s. 161. 588

Bu on iki harfe kaynaklık eden isimler için bkz. (DURMUġ, Harf, DĠAĠstanbul, 1997, C. XVI, s. 160-161). 589

DURMUġ, Harf, DĠA, Ġstanbul, 1997, C. XVI, s. 161. 590

“Dikkat edin, halis din Allah‟ındır; O‟nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: „Onlara, bizi Allah‟a

yaklaĢtırsınlar diye kulluk ediyoruz.‟ derler. Doğrusu Allah ayrılığa düĢtükleri Ģeylerde aralarında hüküm

verecektir. Allah Ģüphesiz yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola eriĢtirmez.” (Zümer 39/3).

“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek Ģöyle demiĢti: “Yavrum! Allah‟a ortak koĢma! Çünkü ortak koĢmak elbette

büyük bir zulümdür.” (Lokman 31/13). 591

“Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah‟ın emirlerini) iyice açıklasın.

Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet

sahibidir.” (Ġbrahim 14/4).

Page 121: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

110

XV. ĠNSANIN TÎN SÛRESĠ’NDEKĠ ĠKĠ YÖNÜ

Bu itham, Tin Sûresi‟nin 4. ve 5. âyetleri ile ilgilidir. Bu iki âyet-i kerimeye atıfta

bulunularak Ģöyle denmektedir. “Allah insanı aĢağıların aĢağısında yaratıp diğer canlılara

karĢı üstün hale getirendir. Allah zamanla insanı, gorillerden, Ģempanzelerden,

orangutanlardan ve diğer primat türlerinden ayırıp akıl sahibi yapan ve kim benim daha iyi

kulum olacak diye imtihana tabi tutmuĢtur.”592

Ġthama dayanak olarak gösterilen âyetler:

“ و... قس ظيآهق ؿفليإ عصصأؿ ن ن يك ـ ىفأد ـ غس ضسل ق غ نأغا فل سذ لققسظ

…هوللى /…biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aĢağıların

aĢağısına indirdik. Ancak iman edip salih ameller iĢleyenler baĢka. Onlar için devamlı bir

mükâfat vardır…”593

Tin Sûresin‟de kısa ama etkileyici bir üslûpla ahiret hayatı ile bu hayatta verilecek

cezâ ve ödülün gerekliliği ve mantıkî zorunluluğu anlatılmaktadır.594

Sûre‟nin “لى ـ س ضسل ق

ن ليك ل ـ .biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık” Ģeklinde tercüme edilen 4 / فأد

âyet-i kerîmesi, Allah (c.c.)‟nun insana ihsan ettiği en güzel ve en mükemmel yapısını ve

onun gerek fizyolojik gerekse ruhsal yetenekleri bakımdan tüm varlıklar içinde en mükemmel

canlı olarak yaratıldığı açıklanmaktadır. Ġnsanın bu imtiyazlı yaratılıĢı ve bu sayede onun

yeryüzünde halife kılınması,595

Allah (c.c.)‟nun bir ihsânıdır. Kur‟ân‟ın konu ile ilgili diğer

âyetinde ise insana bahĢedilen bu güzelliğin kaynağı da açıklanmaktadır ki o da Allah

(c.c.)‟nun insanı yaratması, Ģekil vermesi, ona ruhundan üflemesidir.596

Bu âyet-i kerîmeyi

açıklayan bazı rivâyetlerde ise Allah (c.c.)‟nun insanlık düzeyinde olmak üzere bazı

sıfatlarının tecellisi olarak insanı yarattığı açıklanmaktadır.597

Tefsir âlimleri de Allah‟ın

yarattığı en mükemmel varlığın insan olduğu kanâatindedirler. Zîrâ insan; ilim ve irâde sahibi,

konuĢan, iĢiten, dinleyen, gören, düĢünüp önlem alan, hikmetle hareket eden, üreten, ahlâk

sahibi, sorumluluk üstlenebilen ve böylece kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde

hâkimiyet kurabilen tek varlıktır.598

Bütün bu müspet fizikî, rûhî ve zihinsel özelliklerle

donatılmıĢ olan insanoğluna bir yaratılıĢ istikameti de çizilmiĢtir: “ يد لف لغه كسلض فسن

592

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında/ (2016) 593

Tîn 95/4-6. 594

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. VII, s.16. 595

Bakara 2/30. 596

Sâd 38/72. 597

el-BUHÂRÎ, Ġsti‟zân, 1; el-MÜSLĠM, Birr, 115. 598

KARAMAN vd., a.g.e., C. 5, s. 647.

Page 122: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

111

أ ل قس ف غ سنلي يقس لن طسلكقسلض سشلل.ه ك ض ل لولىقس ؽ غقس لؽ /Hakka yönelen bir kimse

olarak yüzünü dine çevir. Allah‟ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah‟ın

yaratmasında hiçbir değiĢtirme yoktur. ĠĢte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu

bilmezler.”599

Ancak bazı insanlar Allah (c.c.) kendilerine bahĢedilen bu fıtrata/tabîata sâdık

kalmamaktadır:“Sonra onu, aĢağıların aĢağısına indirdik.”

Sûrenin “ؿلفلي عصصأؿ Sonra onu, aĢağıların aĢağısına indirdik.” Ģeklinde ifade /ن

edilen bölümünde ise iman etmeyen, iyi ve erdemli davranmayan, dünya ve âhiret için iyi ve

güzel iĢler (sâlih amel) iĢlemeyen kimselerin yaratılmıĢların en mükemmeli olabilme

fırsatını/imkânını kötüye kullandıklarından dolayı alçalacakları, açıklanmıĢtır.600

Ġnsanın

kendisinin asla sahip olamayacağı ve tümüyle yaratan Allah (c.c.)‟nun ona ihsanı olan bu

mükemmel özellikler, kötülük yolunda kullanıldığında, bu durum, insanı aĢağılar aĢağısı bir

konuma düĢürür. Böyle insanların durumu açıkça gözlenebilen bir hakikattir. ġöyle ki hırs,

bencillik, Ģehvet düĢkünlüğü, öfke, intikam alma duygusu, menfaat elde etme, makam ve

mevki sahibi olma gibi bazı nefsi arzular nedeniyle insan ahlâkî bakımdan vahĢî bir

hayvandan daha düĢük bir seviyeye düĢer: نأم م نإ لىإى و ىأ ـ ن أ غ بأى ـ كذ

ؿل ٠ Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını /أػل

mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da ĢaĢkındırlar.” 601

VahĢî hayvanlar, beslenmek için ihtiyacı kadar avlanır. Oysa insan çeĢitli gerekçelerle

kendi gibi insanlara katliam uygulayacak kadar aĢırıya gidebilmektedir. VahĢî hayvan

avlanırken sadece pençelerini ve diĢlerini kullanırken; insan, kendisine ihsân edilmiĢ olan aklı

kötüye kullanmakta, hemcinslerini yok etmek için yeryüzündeki enerjiyi de amacı dıĢında

kullanarak en tehlikeli silahları kullanabilmektedir. Hiçbir vahĢî hayvanın, insanları diri diri

yaktığı ve diri diri toprağa gömdüğü görülmemiĢtir. Kendi fıtratlarından uzaklaĢan insan,

bütün sahalarda olduğu gibi inanç konularında da fıtratıyla bağdaĢmayan durumlara

düĢmektedir. Meselâ bazen ağaçlara, hayvanlara, taĢlara, erkek ve kadınlara, hatta cinsî

organlara tapabilmektedirler. Hatta tapındıkları tanrı ve tanrıçalara o kadar çirkin duygularla

yönelirler ki her insan bundan iğrenir. 602

Hulâsa; insanoğlu, rabbini unutur ve fıtratına sâdık kalmazsa tüyleri ürperten gü-

nahlara dalar ve insan olma vasfından uzaklaĢır. Güzel fıtrat ancak îmân, amel-i sâlih ve

599

Rûm 30/30. 600

KARAMAN vd., a.g.e., C. V, s. 648. 601

Furkân 25/44. 602

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. VII, s. 171.

Page 123: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

112

takvaya sarılmakla ayakta kalabilir. Bu üç unsur olmayınca fıtrat da kaybolmaktadır.

Görüldüğü gibi iddiaya konu olan söz konusu fıtrat âyetlerinin evrimle, gorillerle,

Ģempanzelerle, orangutanlarla ya da diğer primat türlerle bir ilgisi bulunmamaktadır.

XVI. EVRENĠN ALTI GÜNDE YARATILMASI

Bu konudan itibaren Kur‟ân‟ın bilime de konu olan bazı âyetleri ile ilgili ithamlar

değerlendirilecektir. Burada bilimin ilgili verileri ile âyetler arasında çeliĢki olduğu iddia

edilmektedir. Kur‟ân evrenin altı günde yaratıldığını ifade ederken,“Prof. Dr. Guillaume,

Tevrat‟ta, Tekvin1‟de ve Kur‟ân‟ın Kâf Sûresi‟nde „gökleri ve yeri ve ikisi arasındaki her Ģeyi

altı günde yarattık‟ diye söylendiğinin tersine evrenin altı günde yaratılmadığını biliyoruz.

Meâric 4, Hac 47 ve Secde 5‟te açıklanan dünyadaki elli bin yılın ya da bin yılın, kıyametteki

bir güne eĢit olduğu yorumu da bilimsel açıdan mümkün değildir. Bu âyetler arasında bir

çeliĢki var.”603

ithamı yapılmaktadır.

Ġthama dayanak olarak gösterilen âyet-i kerîmelerde “evrenin altı günde yaratılması”,

yakın ifadelerle zikredilmiĢtir. Bazı âyetlerde, “ قععفلؿل أ لم ق لو ـ gökleri ve / قس ظسلل.قس

yeri altı gün içinde yaratan”604

Ģeklinde; bazen“ هل عع ق ق لو ـ ولفلؿل أ لم قس لظسلل.قس

/gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı günde yaratan” Ģeklinde ifade edildiği görülmektedir.

Fussilet 41/9-12‟de ise yer ile yeryüzü üzerindeki bitki örtüsü ve benzeri unsurların

yaratılması dört günde ( ع سلض لفلأع ل أ لم قك لأس ف ) ve göğün yaratılması iki günde (.قس لظسلل

ي ه ععفلللل .olmak üzere toplam altı günde (dönemde) yaratıldığı ifade edilmektedir (ق

Böylece Kur‟ân‟da, bu farklı ifadelerle evrenin altı günde (dönemde, aĢamada) yaratıldığı,

açıkça ifade edilmektedir. Bu âyetlerin konusu, hem ilâhî bir kitap olan Kur‟ân‟ı hem ilâhî bir

eser olan kâinat kitabını okumanın önemini kavramaktır. Dolayısıyla da evreni yaratan ve her

Ģeye kâdir olan Allah (c.c.)‟yu bilme ve O‟na iyi bir kul olmaktır. 605

Kur‟ân-ı Kerîm‟de, “arz” (yer) ve “semâvât” (gökler) kelimeleri, 176 defa birlikte

zikredilmiĢtir. Birlikte kullanıldığı durumlarda, bu iki kelimenin, “âlem”i (kâinatı, evreni)

ifade ettiği anlaĢılmaktadır. Bunların birlikte kullanıldığı âyetlerde, Cenâb-ı Hakk‟ın göklerin

603

http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/kutsal-kitaplar/kuran elestirisi/548273 (2016)

GUĠLLAUME, Alfred, “Garp‟ta Ġslâm Tetkikleri‟ Konusuna Dair Konferanslar”, Ġslâm Tetkikleri Enstitüsü

Dergisi, Ġstanbul, 1953-1954, Cüz: 1-4, C. I, s.122. Prof. A. Guillaume, Ġstanbul Üniversitesi‟nde verdiği

konferansta, “bir gün” den maksadın, “elli bin yıl” olduğunun kendisine hatırlatılması üzerine Ģu cevabı

verir: “Binlerce milyon yıl gibi geniĢ zaman kavramını elli bin yıl ile ifade etmenin, bu zamanı „24 saatlik bir

gün‟ ile ifade etmekten daha isabetli olacağını sanmam.” (GUĠLLAUME, a.g.m., C. I, s. 142). 604

A‟râf 54; Yûnus 10/3; Hûd 11/7; Hadîd 57/4. 605

ġĠMġEK, Sait, YaratılıĢ Olayı, Beyân Yayınları, Ġstanbul, 1998, s. 12.

Page 124: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

113

ve yerin yaratıcısı ve oraların mutlak hâkimi olduğu, kâinatın sırlarının sadece kendi

bilgisinde olduğu ve evrende bulunan her Ģeyin kendisine boyun eğdiği ifade edilmektedir.606

Âyetlerde zikredilen “altı gün” ifadesindeki “gün” (لم) kelimesi, yirmi dört saat

manasında kullanılmamıĢtır. Zîrâ evrenin henüz oluĢum safhası ifade edilirken gün

mefhumundan bahsetmek mümkün değildir. Burada insan açısından bir anlam ifade etmek

üzere dönem, devir ve aĢama gibi bir anlam ifade etmektedir. Nitekim Kur‟ân-ı Kerîm‟de bu

kelime bazen “an” mânasında607

, bazen insanların hesabına göre bin yıl manasında608

bazen

elli bin yıl anlamında609

kullanılmıĢtır. Dolayısıyla bu altı dönemin her birinin ne kadar süre

devam ettiği ise gaybî bir meseledir. Esasen zaman kavramlarını, yaratıcı ve yaratılan

iliĢkisinin söz konusu olduğu konumlarda, dâima yaratılan açısından dikkate almak gerekir.610

Prof. Dr. Guillaume‟in; Hac 22/47, Secde 32/5 ve Meâric 70/4 âyetleri arasında çeliĢki

olduğu ithamına gelince bağlamları dikkate alınarak incelendiğinde bu âyetlerin her birinin

zaman mefhumunun farklı boyutları ile ilgili olduğu anlaĢılacaktır. Hac 22/47 ve Secde

32/5‟te Ġnsanın “zaman”dan anladığı Ģeyin Allah için bir anlamı olmadığı, dolayısıyla da

O‟nun zamandan münezzeh olduğu, O‟na bir baĢlangıç ve son isnat edilemeyeceği

belirtilmektedir. O‟nun için bir gün ile bin yılın bir farkı yoktur.611

Meâric 4„te ise bir önceki âyette Allah (c.c.) için “ طقسو لعجهل يه / O, derece ve

makamların sahibi Allah‟tandır.”dendikten sonra meleklerin, miktarı elli bin sene olan bir

günde, Allah (c.c.)‟ya yükseldikleri belirtilmiĢtir. Görüldüğü gibi “ ليأسلحؿل ـ elli bin/ سو

yıl”ifadesi, uhrevî hesapla, dünya ya da âhiretteki zaman mefhûmu ile bir ilgisi olmayıp

meleklerin Allah‟a yükselirken geçen zaman olarak söz edilmektedir612

ve burada bir çeliĢki

söz konusu değildir.

XVII. YEDĠ KAT SEMÂ

Ġddia sahipleri Kur‟ân‟ın “yedi kat sema” ifadesi ile ilgili yorumlardan sadece birini

seçerek ve onu tek bir yorummuĢ gibi bilimin ilgili verileri ile karĢılaĢtırmakta ve Ģu ithamda

bulunmaktadır:“Bu mûcize, Kur‟ân‟daki atmosferin yedi kat oluĢu mûcizesinin devamı

niteliğinde aslında. Ġddiaya göre Kur‟ân, yerin içindeki katmanların atmosferin katmanlarına

606

BOLAY, Süleyman Hayri, Âlem, DĠA, C. II, Ġstanbul, 1989, s. 358. 607

Rahmân 55/29. 608

Hac 22/47; Secde 32/5. 609

Meâric 70/4. 610

KARAMAN vd., a.g.e., C. II, s. 535. 611

ESED, Muhammet, Kur‟ân Mesajı, ĠĢaret Yayınları, Ġstanbul, 1996, C. II, s. 680. 612

KARAMAN vd., a.g.e., C. IV, s. 386.

Page 125: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

114

benzer olduğu ve yedi tane olduğunu haber veriyormuĢ. Kur‟ân‟nın haber verdiği bu bilgiyi,

bilim daha yeni bulmuĢ. ĠĢin mûcizevi tarafıysa Ģu: bilimin yeni keĢfettiği bu bilgi, Kur‟ân‟da

1400 yıl önceden yazılıymıĢ. ĠĢte Kur‟ân‟ın Allah katından geldiğinin en büyük kanıtlarından

biri olduğunu söylüyorlar. Bunun, Kur‟ân‟ın bir mûcizesi olduğuna inanıyorlar. Oysa durum

hiç de öyle değildir. Çünkü atmosferin yedi değil, beĢ katmandan oluĢtuğunu ve bahsedilen

diğer iki katmanın atmosferin katmanları olarak bilimde yer almadığını, atmosferin özellikleri

olduğunu artık kesin olarak bilmekteyiz.”613

Ġthama dayanak olarak gösterilen âyet: Talâk: 12

“ ه س لوقأى ي هغ ق ؼ ي ل ععه هيق ق ؿو قس ظسل.ؿ ه ه أى سضغا ء ه ل

لول ء ه Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah‟ın emri bunlar/سضأدؽن

arasından inip durmaktadır ki Allah‟ın her Ģeye kadir olduğunu ve Allah‟ın her Ģeyi ilmiyle

kuĢattığını bilesiniz.”614

“Semâ” )ؿلوء( kelimesi “sümüvv” ( ”kökünden türemiĢ olup sözlükte “yükseklik (ؿلو

anlamına gelen bir isimdir. Çoğulu semâvât )ؿللوق( tır. Kur‟ân-ı Kerîm‟de daha çok

“gökyüzü” anlamıyla zikredilen bu isim, “bulut, yüksekte olan her Ģey, evin tavanı, yağmur,

atın sırtı”gibi mânâlara da gelmektedir. Kur‟ân‟da kelimenin müzekker615

, müennes616

,

müfred,617

ve cem‟i618

olarak kullanımını görmek mümkündür.619

“Semâ” )ؿلوء( kelimesi,

Kur‟ân-ı Kerîm‟de üçü Mekkî dördü de Medenî olmak üzere, yedi âyette “yedi gök”

anlamında kullanılan )قسـوققسـ ,ؿ ؿوق( ifadeler geçmektedir.620

Kur‟ân- Kerîm‟de ve hadîs-i Ģerîflerde, dolayısıyla da Ġslâm‟ın varlık tasavvurunda

“Semâ” )ؿلوء( kelimesinin biri fizikî diğeri fizik ötesi olmak üzere iki anlamından söz edilir.

Uzaydaki tüm gök cisimlerinin yer aldığı ve bütün uzaklıkları ifade eden ve gök ile ilgili tüm

ilimlerin (kozmoloji, astronomi, astrofizik vb.) inceleme konusu olan boyut, kelimenin fizik

anlamını teĢkil eder. Kelimenin fizik ötesi boyutu ise Hz. Peygamber‟in, Melekût âleminde,

yedi kat gökte Ģâhit olduğu olayların621

zikredildiği Mi‟râç hadisesinde olduğu gibi söz

613

https://pozitifateizm.wordpress.com/category/elestiriler/kuranin-olmayan-mucizeleri (2016) 614

Talâk 65/12. 615

Müzzemmil 73/18. 616

Fussilet 41/11. 617

Fussilet 41/11. 618

Bakara 2/29. 619

BAġ, Erdoğan, sema, DĠA, Ġstanbul, 2009, C. XXXVI, s. 453. 620

Bakara 2/29; Ġsrâ 17/44; Fussilet 41/12; Talâk 65/12; Mülk 67/3; Nûh 71/15; Mü‟minûn 23/86. 621

el-BUHÂRÎ, a.g.e., Salât, 1; Bed‟ü‟l-Halk, 6; Tevhid, 37.

Page 126: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

115

konusu edilen boyuttur. Melekût âleminin diğer varlıkları olan kürsî, arĢ, âlem ve beytu‟l-izze

bu boyuta örnek verilebilir.622

Yukarıdaki âyet-i kerîmelerde zikredilen “ قسـلوققسـل” ve “ؿل ؿلوق” ifadesi “yedi

kat gök” manâsında kullanıldığı gibi hadislerde de aynı manâda kullanılmıĢtır.623

“Yedi kat

gök” ifadesinden ne kasdedildiği konusuna gelince bu konuda serdedilen görüĢler üç baĢlık

altında tasnîf edilebilir.

1. Kur‟ân‟ın bazı âyetlerinde olduğu gibi624

“yedi kat gök” ifadesinin geçtiği âyetlerde

de “yedi” rakamının “kesretten kinâye” olduğu, temsilî bir anlam taĢıdığı ve dolayısıyla da

semânın katlarının yedi ile sınırlandırılamayacağı Ģeklinde özetlenebilecek görüĢtür. Buna

göre kürsî ve arĢ ya da Uranüs ve Neptün de ayrı ayrı sekiz ve dokuzuncu katlar olarak

sayılabilir.625

Birçok dilde olduğu gibi Arapçada da bu temsilî anlatım örnekleri

bulunmaktadır: “ ل لض ذلغ ه ؿل أ هلي لض قس ذلغولض أس٠ما ععهيهجغ أ وفق س ه إى ه لول

دنلنا ؼلؼا / Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa arkasından yedi deniz

daha ona katılsa Allah‟ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez. ġüphesiz Allah mutlak güç

sâhibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”626

Burada “ ذلغ yedi deniz” ifadesindeki yedi /ؿل أ

sayısının çokluk bildirdiği açıktır. Dolayısıyla Kur‟ân‟da geçen yedi gök ifadesinden “yedi

âdet gök” anlaĢılabileceği gibi “birçok gök” de anlaĢılabilir.

2. “Yedi kat gök” )ؿل ؿلوق( ifadesini, Kur‟ân‟ın müteĢâbih ifadelerinden sayan

görüĢtür. Kur‟ân‟da “Yedi gök” terkibinin mücmel olarak ifade edilmiĢ olması, birçok farklı

yorumu da beraberinde getirmiĢtir. Bu farklı yorumlara dayanarak bazı müfessirler, semânın

yedi kat olarak yaratıldığını açıklayan âyetlerin, Kur‟ân‟ın müteĢâbih (mahiyeti fizikî ölçüm

ve aygıtlarla tam olarak bilinemeyen) âyetlerinden olduğunu ifade etmiĢlerdir. 627

Bu durumda

bazı Kur‟ân âyetleri ve hadîs metinlerinde zikredilen gökyüzüne iliĢkin “Ebvâb” (kapılar),

“Sakf” (dam), “Ģidâd” (sağlam ve metin olanlar) ve “bina etme” gibi maddî anlam ifade

eden kavramları, tıpkı meleklere atfedilen kanatları, meleklerin metâfizik yapıları içinde

değerlendirdiğimiz gibi metâfizik hususlar olarak anlamak gerekir.628

622

BAġ, Erdoğan, sema, DĠA, Ġstanbul, 2009, C. XXXVI, s. 453. 623

TĠRMĠZÎ, Tefsîr, 57; el-BUHÂRÎ, Salât, 1. 624

Lokman 31/27; Tevbe 9/80. 625

TANTÂVÎ CEVHERÎ, Cevâhir, Kahire, 1935, C. I, s. 46-49. 626

Lokman 31/27. 627

BAġ, sema, DĠA, Ġstanbul, 2009, C. XXXVI, s. 453. 628

ÇĠÇEK, Halîl, “Kur‟ân‟da Sema Kavramı”, Dicle Ünv. Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, Diyarbakır, 1917, C. 9, S.

1, s. 15.

Page 127: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

116

3. Bu ifadedeki “yedi” rakamını gerçek mânada kullanıp yorumlayan görüĢtür. Bu

görüĢ aynı zamanda birçok farkı yorumu içinde barındıran görüĢtür.

a. Müfessirlerin çoğunluğunun görüĢü: Buna göre Kur‟ân- ı Kerîm‟de “dünyâ

semâsı” ya da “yakın semâ” (قسـللوءقسللض)629

Ģeklinde zikredilen semâ; galaksiler ve

gezegenlerden oluĢan; güneĢ, ay ve yıldızların da bulunduğu fiziki semanın birinci katını

oluĢturmaktadır. Bu dünya semâsının ötesinde altı kat semâ daha bulunmaktadır ki bunların

mahiyeti bilinmemektedir. 630

Kur‟ân‟da, sıkça Allah (c.c.), gök cisimlerini dile getirerek

kudretinin bir delîli olarak insanın duyularına ve aklına hitap etmiĢtir. Böylece, Allah (c.c.),

ilim ve kudretinin sonsuzluğu ve bu sonsuz kudretin bir tecellisi olarak bu geniĢ evreni

yarattığını, dolayısıyla da insan için tümüyle evreni kavramanın zorluğunu bildirmiĢtir ki bu

ihtimalin akla uzak olmadığı anlaĢılmaktadır.631

“Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve

deniz de ardından da yedi deniz daha eklenerek (mürekkep) olsa yine de Allah‟ın kelimeleri

(yazmakla) tükenmez”632

âyeti bu yorumu teyit etmektedir.

b. Batlamyus nazariyesinin esas alındığı eski astronomi bilginlerinin görüĢü: Buna

göre semânın katları, Merkür, Venüs, GüneĢ, Merih, Jüpiter, Satürn ve Satürn sonrası Ģeklinde

sıralanır. Bilimsel Geçerliliğini yitirmeye baĢlayan Batlamyus nazariyesine dayandığı için ve

sonradan Uranüs ile Neptün‟ün keĢfedilmesinden dolayı bu görüĢ eleĢtirilmiĢtir.633

Eski

dönem müfessirlerin çoğunun göklerin ve yerin yaratılıĢı gibi konulardaki yorumları,

Batlamyus ve Kopernik‟in izahlarına dayanmakatadır.634

Batlamyus ve Kopernik‟in bu

görüĢleri, yeni bilimsel geliĢmelerle aĢılınca, hâliyle, müfessirlerin, ilgili âyetler hakkındaki

yorumlarının isâbetli olmadığı ortaya çıkmıĢtır.

c. Semâyı, iĢârî ve ruhanî anlamla yorumlayan bazı tasavvuf âlimlerinin görüĢüdür ki

onlara göre yedi kat semâ, insanın olgunlaĢma dereceleri ve insanın Allah‟a yükselirken

aĢması gereken önemli basamaklardır. Ġnsan ruhu, irfanla donanır, kesretten (çokluktan)

kurtulup vahdete (birliğe) ulaĢırsa ancak o zaman yedi kat semayı aĢabilir ve böylece Allah‟a

ulaĢabilir.635

629

Sâffât 37/6; Fussilet 41/12; Mülk 67/5. 630

BAġ, sema, DĠA, Ġstanbul, 2009, C. XXXVI, s. 455. 631

ÇĠÇEK, a.g.m., s. 16. 632

Lokmân 31/27. 633

BAġ, sema, DĠA, Ġstanbul, 2009, C. XXXVI, s. 455. 634

ġAHĠN, Furkan, “Yeryüzünün ve Göklerin Yaratılmasıyla Ġlgili Âyetlerin Modern Ġlmî Veriler IĢığında

Yorumlanması”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 93. 635

BAġ, sema, DĠA, Ġstanbul, 2009, C. XXXVI, s. 455.

Page 128: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

117

d. Semânın katlarıyla kastedilen Ģeyin, atmosferin katmanları olduğunu düĢünen

çağdaĢ bazı coğrafyacı ve astrofizikçilerin görüĢü: Bunlara göre semânın katları: troposfer,

stratosfer, ozonosfer, mezosfer, termosfer, iyonosfer ve ekzosfer Ģeklinde sıralanmıĢtır. Bu

görüĢ, semayı atmosfer tabakasından müteĢekkil gördüğü için kabul görmemiĢtir.636

Bazı bilim adamları bu yedi tabakanın bazılarını, müstakil birer katman olarak değil,

atmosferin birer özelliği olarak nitelendirmiĢ ve aynı tabakadan saymıĢlardır. Bu durumda

sayı tam olarak yedi rakamına tekabül etmemektedir. Buna göre yedi rakamının kesretten

kinaye (çokluktan kinâye, temsili) olan ikinci mânasına göre yorumlanmıĢtır. Gökyüzünün

tabakalarında olduğu gibi yeryüzünün bazı katmanları da aynı kategoride sayılmıĢ

olduğundan, yeryüzünün tabakaları için de yedi sayısı kesin değildir. Bu durumda da yedi

rakamı çokluktan kinâye olarak yorumlanmıĢtır. Katmanların sayısı ne olursa olsun, bilim,

atmosferin birbirinden ayrı ve de birbirine uyumlu tabakalardan meydana geldiğini ancak son

yüzyılda tespit edebilmiĢtir.637

Sonuç itibariye, Kur‟ân‟ın farklı âyetlerinde zikredilen “yedi kat gök” ifadesinden

anlaĢılan Ģudur ki kendine has özellikler taĢıyan, bizim tam olarak tanımlayamadığımız bir

Ģekilde düzenlenmiĢ ve her biri diğerini kuĢatmıĢ biçimde yedi farklı gök var. Konu ile ilgili

Kur‟ân âyetleri ve yeni bilimsel geliĢmeler dikkate alındığında, yedi kat semayı; dünyayı

merkez kabul ederek bu merkezin etrafından dıĢa doğru daha büyükleri ile birbirlerini

sarmalayan ve muazzam büyüklüğe ulaĢan bir küre olarak tasavvur etmek mümkündür.638

Galaksiler, gezegenler, güneĢ, ay ve yıldızların da bulunduğu semâ, yedi kat göğün birinci

katını oluĢturmaktadır. Dünya seması olarak da isimlendirilen bu semânın ötesinde altı kat

sema daha bulunmaktadır ki bunların mahiyeti bilinmemektedir. Ancak her bir göğün kendine

has bir iĢleyiĢi ve oluĢ Ģekli olduğu ayet639

ile sabittir.640

Ayrıca ilgili Kur‟ân âyetlerinin

dikkatimizi semâlara çekmesi, insanın sarf edeceği çaba ile kalan altı kat sema hakkında da

bilgi sahibi olabileceğini ve mevcut bilgilerinin sınırlarını geliĢtirebileceğini göstermektedir.

Bu, evren hakkında bir farkındalık meydana getirecek ve Allah (c.c.)‟nun kudretini ve

azametini anlamamızı kolaylaĢtıracaktır: “Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını

636

KOCABAġ, ġakir, Kur‟ân‟da YaratılıĢ, Küre Yayınları, Ġstanbul, 2004, s. 96-97. 637

ġAHĠN, a.g.e., s. 118-119. 638

ÖZDEMĠR, Ġsmail, “Kur‟ân-ı Kerim‟de Göklerin ve Yerin YaratılıĢı ve “Altı Gün” Problemi”, Marmara Ünv.

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2007, s. 82. 639

Fussilet 41/12. 640

ġAHĠN, a.g.e., s. 118-119.

Page 129: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

118

yaratandır. Allah‟ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki Allah‟ın her Ģeye kadir

olduğunu ve Allah‟ın her Ģeyi ilmiyle kuĢattığını bilesiniz.” 641

Allah (c.c.)‟nun varlık, birlik ve kudretinin somut olarak anlaĢılmasına vesile olması

açısından bilimsel tefsir yöntemi önemli olmakla birlikte, Kur‟ân‟ın, esasen, bir bilim kitabı

değil; bir hidâyet kitabı olduğunu unutmamak gerekir. Onun evrene dair verdiği misalleri bu

açıdan okumak/anlamak gerekir. Dolayısıyla onu bir bilim kitabı gibi anlamaya ve

yorumlamaya çalıĢmak doğru bir anlama yöntemi değildir. Bilimsel olarak kanıtlanmamıĢ

değiĢken verilerle yapılan yorumların ilgili âyetlerin kesin yorumu ve dolayısıyla da Allah‟ın

murâdı olamama ihtimalini de hesap etmek gerekir.642

“Yedi kat gök” ifadesinin mevcut bilimsel verilerle çeliĢtiği iddiasına gelince bu

ifadenin fizik ve fizik ötesi yorumlara açık olması ya da mücmel olarak zikredilmiĢ olması,

âyetlerin farklı yorumlanmasına imkân vermektedir. Ġddia sahiplerinin, bütün muhtemel, hatta

kuvvetle muhtemel yorumları yok sayarak, âyetin manasını, sadece atmosferin katmanları

olarak yorumlayan görüĢe indirgemeleri, üstelik bu yorumu tek ve kesin yorummuĢ gibi

sunmaları ilmî olarak açıklanabilir ve kabul edilebilir bir durum değildir. Burada üzerinde

fikir birliğine varılmamıĢ bir yorumun, yine bilimsel olarak henüz tam kanıtlanmamıĢ bir ilmî

veri ile çeliĢtiği iddiası var. Söz konusu yorumu kabul etmemiz halinde bile buradaki yedi

sayısının kesretten kinaye olduğu yorumu ile açıklanmıĢtır.

XIII. EN YAKIN SEMÂ

Ġddia sahipleri, Kur‟ân‟ın “en yakın sema” ifadesi ilgili kabul görmeyen bir yorumu

bilimin ilgili verileri ile karĢılaĢtırmakta ve Ģu iddiada bulunmaktadır: “En yakın göğü

kandillerle süsledik”âyetinde geçen „en yakın gök‟te (Troposferde) yıldızlar varmıĢ.

Atmosferin en yakın katmanı Troposferdir. Bu katman kutuplarda 6 km, ekvatorda 16 km

kalınlıktadır. Yani mûcizevi âyete göre, kutuplarda 6 km. yakınında yıldızlar var, ekvatorda

16 km yakınında yıldızlar vardır. Bilime göre bize en yakın yıldız, GüneĢ‟tir ve uzaklığı

yaklaĢık 150 milyon km‟dir.”643

Ġddiaya dayanak olarak gösterilen âyet: Fussilet Sûresi‟nin 12. âyetidir.

“ وظ وءقسض ـ ػ قس ؿوءأهغ دف أ ي ه ف ق ؿو ؿ ي د ظطسلكك لضغف ؼ خ

Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi / قس ؼلؼقس للن

641

Talâk 65/12. 642

KAYA, Mehmet, “Bilimsel Tefsir ve DeğiĢim”, Mütefekkir Dergisi, Haziran, 2016, S. 5, C. III, s. 120. 643

https://pozitifateizm.wordpress.com/category/elestiriler/kuranin-olmayan mucizeleri/ (2016)

Page 130: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

119

iĢini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. ĠĢte bu, mutlak güç sahibi ve

hakkıyla bilen Allah‟ın takdiridir.”644

“En yakın gök” ifadesi, Kur‟ân-ı Kerîm‟de iki âyette daha geçmektedir.645

Bazı

müfessirler, bu âyetlerdeki “dünya semâsı” ya da “yakın semâ” (قسـللوءقسللض)‟dan kasıt,

galaksiler ve gezegenlerden oluĢan; güneĢ, ay ve yıldızların da bulunduğu kattır ve bu kat

semanın birinci katını oluĢturmaktadır. Bu katın (Dünya semasının) ötesinde altı kat semâ

daha bulunmaktadır ki bunların mahiyeti bilinmemektedir. 646

“Biz, bu görüĢü Yüce Allah‟ın sonsuz güç ve büyüklüğü açısından daha kuvvetli bir

görüĢ olarak buluyoruz. Bugünkü bilimsel geliĢmeler henüz bu yıldızlardan müteĢekkil olan

evreni aĢamamıĢtır. Ancak son zamanlarda paralel evrenlerden bahsedilmektedir. Buna göre

uzaydaki kara delikler vasıtasıyla bizim bildiğimiz yıldızlar, galaksiler, gaz ve toz

bulutlarından müteĢekkil evrenin dıĢına çıkılıp baĢka bir evrene veya evrenlere

geçilebilmektedir. Kimi araĢtırmacılar Kur‟ân‟daki „Târık‟ yıldızının bu kara deliklere iĢâret

ettiğini belirtirler.647

Bu kanaat sahiplerine göre kara delikler, Târık Sûresi‟nin mâna

sınırlarına yaklaĢım yaparak, bizlere yalnız uzayın değil; uzay ötesinin de sınırlarını ifĢa

etmektedir.”648

Buna göre, iddia edildiği üzere, “Kur‟ân‟a göre atmosferin en yakın katmanı olan

Troposfer‟de (bu katman kutuplarda 6 km, ekvatorda 16 km kalınlıktadır) yıldızlar var”

iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Zirâ dünya semâsının; galaksiler, gezegenler, güneĢ, ay ve

yıldızların bulunduğu muazzam bir geniĢliği ifade etmiĢ olması kuvvetle muhtemeldir.

Semânın katlarından kastedilen Ģeyin atmosferin katmanları (troposfer, stratosfer,

ozonosfer, mezosfer, termosfer, iyonosfer ve ekzosfer) olduğu düĢüncesi, çağdaĢ bazı

coğrafyacı ve astrofizikçilerin görüĢüdür. Ancak semayı atmosfer tabakasından müteĢekkil

gördüğü için bu yorum kabul görmemiĢtir.649

ġunu da ifade etmemiz gerekir ki “ق لب ؼل قسن لوءقسلض ـ Biz, en yakın göğü / إ لػ لقس

zinetlerle, yıldızlarla (yıldızların süsü) ile donattık.”650

âyetinde ifade edilen „yakın göğün

yıldızlarla süslenmesi‟ nden anlaĢılan, yıldızların yakın semada yer aldığı değil, yıldızların

birinci semadaki görüntüsünün oluĢturduğu süstür. Âyette, yakın göğün, yıldızlarla değil,

644

Fussilet 41/12. 645

Sâffât 37/6; Mülk 67/5. 646

BAġ, sema, DĠA, Ġstanbul, 2009, C. XXXVI, s. 455. 647

Târık 86/1-3. 648

ġAHĠN, a.g.e., s. 124. 649

KOCABAġ, a.g.e., s. 96-97. 650

Sâffât 37/6.

Page 131: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

120

yıldızların süsü (ؼلل قسنق للب) ile süslendiği açıkça ifade edilmektedir. Zîrâ dünyadan

bakıldığında, yıldızların muazzam görüntüsü ile donatılmıĢ bir gökyüzü görürüz.

Burada konu ile ilgili âyetler, kesin olmayan ya da herkesçe kabul görmeyen bir

yorum esas alınarak, bu ayetler ile bilimin bu konudaki verisi karĢılaĢtırılmıĢtır. Kanaatimizce

bu Ģekildeki bir karĢılaĢtırma yanlıĢtır ve dolayısıyla iddia mesnetsiz bir iddiadan öteye

geçmemektedir.

Kur‟ân‟da, sıkça gök cisimleri dile getirilmiĢ; Allah (c.c.)‟nun sonsuz kudretinin bir

delîli olarak insanın duyularına ve aklına hitap edilmiĢtir. Böylece, Allah (c.c.), ilim ve

kudretinin sonsuzluğunun bir tecellisi olarak bu geniĢ evreni yarattığını, dolayısıyla da insan

için tümüyle evreni kavramanın zorluğunu bildirmiĢtir.651

Lokman Sûresi‟inde, “Eğer

yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz ardından da yedi deniz daha eklenerek

(mürekkep) olsa yine de Allah‟ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez”652

buyurulmak sûretiyle bu

perspektif teyit edilmiĢtir.

XIX. DÜNYA’NIN ġEKLĠ ĠLE ĠLGĠLĠ ÂYETLER

Bu ithama göre Kur‟ân‟da, Dünyâ‟nın küre Ģeklinde olduğunu bildiren âyet yoktur.

Tersine dünya‟nın düz olduğunu ifade eden âyetler vardır:“Kur‟ân, Dünyâ‟nın ve diğer

gezegenlerin küre seklinde olduklarını bilseydi âyetler bundan mutlaka bahsederdi.

Kur‟ân‟da “yuvarlak”, “dâire”, “küre”, “çember" kelimeleri geçmez. Ancak Dünyâ‟nın düz

olduğunu imâ eden âyetler bulunmaktadır.”653

Ġthama mesnet olarak gösterilen iki âyet Ģunlardır: Kâf 50/7, ġems 91/6.

Âyet-i kerîmelerde Dünya‟nın Ģekli ile ilgili geçen ifadelerden bir kısmı Ģunlardır:

“ ععهلضص ق ... /Yeryüzünü de yaydık...654

ل“, هلؽذ عع ق / Yere ve onu yayıp döĢeyene

ant olsun,”655

,“ ل عع لضطسلكصد ق / Ardından yeri düzenleyip döĢedi”656

لح“, عع إسلق

”?Yeryüzünün nasıl yayıldığına bir bakmazlar mı / ؿل ذت657

قس لظهلض قعع“ , ل / O, yeri

yayıp döĢeyen,…”658

,“ سنللللنقععفغقهلللل ...قس للللظ لللل / O, yeri sizin için döĢek

651

ÇĠÇEK, a.g.m., s. 16. 652

Lokmân 31/27. 653

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında (2016) 654

Kâf 50/7. 655

ġems 91/6. 656

Nâzi‟ât 79/30. 657

ĞâĢiye 88/20. 658

Ra‟d 13/3.

Page 132: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

121

yapan…dır.”659

,“ ... قععهلضص / Yeri uzatıp yaydık…”660

,“ ععفغهل ق ... / Yeri de biz

döĢedik…”661

,“ صق ععه ق ?Biz yeryüzünü bir döĢek, yapmadık mı / أسنج 662

Kur‟ân-ı Kerîm, bu âyet-i kerîmelerin bir kısmındaki bazı ifadelerle sadece

yere/dünyaya, âyetlerin bir kısmında ise yerle birlikte göğe ve ikisi arasındaki bazı varlıklara

dikkat çekmektedir. Zîrâ yeryüzü, insanın üzerinde yaĢayabildiği, dinlenebildiği, rızkını temin

edebildiği ve çeĢitli üretim faaliyetlerini sürdürebildiği bir Ģekilde yaratılmıĢtır. 663

ġems Sûresi 6. âyette geçen ve “yayıp döĢemek” anlamıyla tercüme edilen

“tahâ/ؽذلل)” kelimesi, bir nesneyi yaymak, geniĢletmek ve götürmek manasına gelir.664

Burada söz konusu kelime yeri nitelediği için yer yüzeyinin kabuğunun oluĢturulmasıyla

yaĢamaya elveriĢli bir Ģekilde döĢendiği ifade edilmektedir. Bu durum, yerin küremsi

olmasına engel bir durum teĢkil etmemektedir. Zirâ “لحؿل ذت عع إسلق / ve yerin nasıl

yayılmıĢ olduğuna bakmazlar mı?” 665

âyet-i kerîmesi, insanı yerin bu özelliğini anlamaya

davet etmektedir. Bu gün bilimsel araĢtırmalar yerin Ģeklinin küremsi olduğunu

ispatlamıĢtır.666

Gerek yukarıda zikredilen âyetlerde ve gerek Kur‟ân‟ın konu ile ilgili diğer

âyetlerinde Dünyâ‟nın Ģeklinin düz olduğu iddiasına mesnet olabilecek bir bilgi mevcut

değildir. Aksine aĢağıda söz konusu edeceğimiz bazı âyetlerde de görüleceği üzere,

Dünyâ‟nın küre Ģeklinde olduğu ile ilgili bilgiler verilmektedir.

“ قس ولغ لوؾ غقسش ؿلش عفقسل سجقس ع فقس سجقسل ه أسنكغأى لو ـ ه جلغإسلأل ل

ولك وللىس لغا ه أى /Görmedin mi ki Allah, geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin

içine sokuyor. GüneĢ‟i ve Ay‟ın iĢleyiĢine hâkim kıldığı kanunlara boyun eğdirmiĢtir. Her biri

(kendi yörüngesinde) belli bir zamana kadar akar gider. ġüphesiz Allah, iĢlediklerinizden

hakkıyla haberdardır.”667

Bu âyet-i kerîmenin zikredildiği bağlama bakıldığında, Allah (c.c.)‟nun sonsuz kudreti

ve mükemmel yaratıcılığı; gece ile gündüzün, güneĢ ile ayın birbirleriyle olan iliĢkisi ve

Allah‟ın söz konusu gök cisimlerin iĢleyiĢine koyduğu ilâhî kanunlar üzerinden

hatırlatılmaktadır. Bu âyetten, gece ile gündüzün; güneĢ ve ayın hareketlerinin birbirleri ile

659

Bakara 2/22. 660

Hicr 15/19. 661

Zâriyât 51/48. 662

Nebe‟ 78/6. 663

KARAMAN vd., a.g.e., C. I, s. 86. 664

el-ĠSFAHÂNÎ, a.g.e, C. II, s. 394. 665

ĞâĢiye 88/20. 666

YAZIR, a.g.e., C. IX, s. 239. 667

Lokman 31/29.

Page 133: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

122

yakından ilgili olduğu, her birisinin kendi yörüngesinde ve belirlenmiĢ bir süreye göre hareket

ettiği anlaĢılmaktadır.668

Yine burada, gündüz ile gecenin ve evrendeki diğer tüm gök

cisimlerinin kusursuz bir sisteme göre düzenli bir Ģekilde hareket etmesi, GüneĢ‟in ve Ay‟ın

da bir sistem çerçevesinde hareket ettiğini göstermektedir. Bu kusursuz düzenin ebedî

olmadığı da vurgulanmaktadır.669

Konu ile ilgili benzer bir âyet de Zümer Sûresi‟nde

zikredilmektedir:

“ ؿلش ل للقسل لع عقس نل لع للقس ل عقسل ن ععسذ. ق ق و ـ سل.قس قس ولغ ل لوؾ غقسش

قس ؼلؼقسث لع ل أ لو ـ ه ل .Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıĢtır / جلغ

Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor. GüneĢ‟i ve Ay‟ı da

koyduğu kanunlara boyun eğdirmiĢtir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp

gitmektedir. Ġyi bilin ki O, mutlak güç sahibidir, çok bağıĢlayandır.”670

Bu âyet-i kerîmede “örtmek”, “dolamak” olarak tercüme edilen “yükevvirü” (ع (نل

fiili, “bir nesneyi döndürmek, sarmak, dolamak, yuvarlak bir Ģeyi sarmak ve bir nesnenin

parçalarını yanaĢtırıp bir araya getirmek” manasına gelir.671

Âyette zikredilen bu kelimeden,

Dünyâ‟nın bugünkü Ģeklinin ve kendisine tayin edilen yörüngede hareket etmesinin bir

sonucu olarak gece ve gündüzün oluĢtuğu anlaĢılmaktadır.672

“ عع ضطسكصد ق / Ardından yeri düzenleyip döĢedi.”673

Bu ayetlerdeki „dehâ‟ (صد) fiili, kök itibariyle, hem “yapıp düzenlemek” hem “deve

kuĢunun yumurtlama yeri” anlamına gelmektedir. Bunun yanında bu kelimenin bazı

müĢtakları (türevleri) “yuvarlak taĢ ve ceviz atmak” anlamına da gelmektedir. Bu manâlar

incelendiğinde âyette “yerin döĢenmesi” olarak tercüme edilen söz konusu fiilden, küremsi

bir düzenleme kastedildiği anlaĢılmaktadır.674

Günümüzde artık uzay araçlarından çekilen fotoğraflardan da görüldüğü gibi

Dünyâ‟ya çok uzaktan bakıldığında, onun GüneĢ‟e bakan yarısı aydınlık iken diğer yarısının

ise karanlık olduğu görülmektedir. GüneĢ‟in aydınlatması sâbit olduğu halde, aydınlık olan

yarım küre ile karanlık olan yarım kürenin 24 saatte bir yer değiĢtirmesi, günümüz insanının

kolayca anlayabileceği bir durumdur. Zîra GüneĢ‟in nisbî olarak sabit olduğu ve Dünya‟nın

668

KARAMAN vd., a.g.e., C. IV, s. 343. 669

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. IV, s. 337. 670

Zümer 39/5. 671

el-ĠSFAHÂNÎ, a.g.e, C. II, s. 571. 672

https://sorularlaislamiyet.com/kuran-i-kerimde-dunyanin-yuvarlak-oldugunun-belirtilmesi-kuranda- yapilan-

bilimsel-hatalardan-birisi (2016) 673

Nâziat 79/30. 674

https://sorularlaislamiyet.com/kuran-i-kerimde- dunyanin-yuvarlak-oldugunun- belirtilmesi-kuranda- yapilan-

bilimsel- hatalardan-birisi (2016)

Page 134: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

123

GüneĢ‟in etrafında döndüğü artık herkesçe bilinen bir gerçektir. Ancak Kur‟ân‟ın; aydınlık ile

karanlığın bu sürekli yer değiĢtirmesi durumu, gece (bölümü) nin, gündüz (bölümü) e girmesi

olarak tasvir etmesi, o devirde insanların bu bilgeye sahip olduğu izlenimini vermektedir.

Oysa bunun böyle olması bilim tarihi ve Kur‟ân‟ın indiği dönemle ilgili tarihî kaynaklar

açısından mümkün değildir.675

Bu da Kur‟ân‟ın, her Ģeyi yoktan var eden Allah (c.c.)‟nun

gönderdiği mu‟ciz (eĢsiz) bir kitap olduğunun kanıtlarından biridir.

XX. HAREKET EDEN DAĞLAR

Ġddia sahiplerine göre Kur‟ân‟ın dağlardan bahseden âyetlerinden dünyadaki dağların

her an hareket etmekte olduğu anlaĢılmaktadır. Ancak bu hareketin mahiyetini söz konusu

etmeden bu konudaki âyetlerle ilgili diğer yorumları yok sayarak Ģu iddiada

bulunulmaktadır:“Dağların hareket etmesi ifadesinden yola çıkıp bilimin yakın zamanlarda

keĢfetmiĢ olduğu kıtaların hareket etmesi ve „levha tektoniği kuramı‟na bağlarlar. Levha

tektoniği, Litosfer‟in yapısını ve bu yapının değiĢimini inceleyen jeoloji dalıdır diyebiliriz.

„Kıtaların kayması‟ kuramının geliĢmesi sonucu oluĢmuĢtur. Kurama göre baĢlangıçta

„pangea‟ denilen tek bir kıta vardı sonradan parçalanarak ayrıldı ve ayrılma devam etti ve

günümüzdeki kıtaların Ģekli oluĢtu. Kıtaların kayması kuramı kıtalarla alakalıdır. Dağlar ile

alakası yoktur. Dağların hareket ettiği söylenemez.”676

Önce iddiaya dayanak olarak gösterilen Neml Sûresi 88. âyet-i kerîmesini, siyâk ve

sibâkı (bağlamı) içinde anlamaya çalıĢalım. Bunun için âyetin, bir önceki ve sonraki âyetlerle

birlikte değerlendirmek yararlı olacaktır.

“ صق أكل ل هليهلءه ععإ هليفلق ق لو ـ عف لؼفهليفلقس م زفقسظ سلغي / Sûr‟a

üfürüleceği ve Allah‟ın dilediği kimselerden baĢka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin

korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O‟na gelirler.”677

“ إ لل ء هلل قس لظأك للي ل ه طلل لذ ـ قس هللغ كوللغ ل هللض ل ـ كذ كلغقسج لل وللك للى س لغا /

Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Hâlbuki onlar bulutların geçiĢi gibi hareket

ederler. Bunu, her Ģeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıĢtır. ġüphesiz O,

yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”678

675

BUCAĠLLE, Dr. Maurice, Müsbet Ġlim Yönünden Tevrat, Ġncil ve Kur‟ân, DĠB. Yayınları, Çev. Mehmet Ali

SÖNMEZ, Ankara, 1998, s. 267. 676

https://pozitifateizm.wordpress.com/category/elestiriler/kuranin-olmayan-mucizeleri/ (2016) 677

Neml 27/87. 678

Neml 27/88.

Page 135: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

124

“ ه غا فلس ـ آهلىهيءسذ هئلظ ليفلؼف لنه ل /Her kim iyi amel getirirse ona ondan

daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan emindirler.”679

Ġddiaya dayanak olarak gösterilen âyetten bir önceki âyetin (Neml 27/87) konusu,

kıyâmet ve onun kuĢatıcı yönü olduğu açıktır. Bu âyetin sonunda herkesin, bugüne Ģâhit

olacağı ve o günün hükmüne boyun eğeceği bildirilmiĢtir. Konumuzla ilgili olan Neml 88‟de

ise kıyâmette, dağların bugün hareketsiz durduğu gibi durmayacağı, kıyâmet günü dağların

bulutlar gibi hareket edeceği ve bütün bunların arkasındaki mulak güç sahibinin; her Ģeyi

olması gereken yerde yaratan ve her Ģerden haberdâr olan Allah (c.c.) olduğu ifade

edilmektedir. Nitekim Neml 89. âyette, birey veya toplumların yaptıkları iyi davranıĢların bir

karĢılığı olmak üzere kendilerine âhirette daha iyisi verileceği ve orada huzûr ve güven

içerisinde yaĢayacakları ifade edilmiĢtir.680

Bazı müfessirlere göre bu âyet, kıyametin ancak ilahî kudretle kopacağının da bir

delilidir. Evreni ve içindeki her Ģeyi yaratan ve yaratılıĢ amacına uygun mükemmel bir düzen

içinde yürüten sonsuz kudret, zamanı geldiğinde, bu âlemi, baĢka bir âleme dönüĢtürmeye

muktedirdir. Nitekim Kur‟ân- Kerîm‟de, Sûr‟un üflenmesinden sonra, dağların yok edileceği

ve yeryüzünün baĢka bir âleme dönüĢtürüleceği ifade edilmektedir.681

Elmalılı M. Hamdi YAZIR‟ın Neml 27/88 ile ilgili görüĢü Ģöyledir:

Bizim görüĢümüze göre bu âyet, Ģimdiki hâlin her an oluĢ ve yok oluĢunu göstererek,

kıyamet ve yeniden dirilmeyi düĢündürmek için bir nevi delil göstermek üzere ifade edilmiĢtir.

„Hâlbuki onlar her gün bulut geçer gibi geçerler.‟ (للكوللغهللغقسـللذ) ifadesi, dağların,

aslında, gezici gazlardan meydana gelmiĢ olup, zerrelerinde bulut buharlaĢır gibi olmak ve

yok olmak, kimyasal değiĢim ile her an yeni yaratılıĢın devam edip durduğunu ve bu suretle

yoğunluklarının da bir tek hacimde sabit kalmayıp her an değiĢmek ve yeniden meydana

gelmek üzere bulunduğunu ve bu sebepten âlemin en sabit görülen Ģeylerinin bile böyle her

an değiĢme ile bir kıyamete doğru gittiğini ve Ģu halde günün birinde bir üfürme ile o koca

dağların yerinden bütün yoğunluklarıyla yürütülüp yeryüzünün baĢka bir yeryüzüne

değiĢtirilebileceğini anlatıyor.682

“Kıtaların kayması” kuramının geliĢtirilmesi ile ulaĢılmıĢ bir kuram olan “Levha

Tektoniği Kuramı”, kıtaların oluĢumu ile ilgilidir. Ancak Kur‟ân-ı Kerîm‟de, dağların

679

Neml 27/89. 680

KARAMAN vd., a.g.e., C. IV, s. 206. 681

Ġbrahim 14/48; Kehf 18/47; Tâhâ 20/105-107; Nebe‟ 78/20; Tekvîr 81/3; Kâriâ 101/5. 682

YAZIR, a.g.e., C. VI, s. 166-167.

Page 136: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

125

hareketliliğinden bahseden âyetlerin, dağların mevcut halleri ile ilgili olmayıp kıyametle

birlikte tüm evrende olduğu gibi dağların da düzeninin bozulması/yok olması ile ilgili olduğu

anlaĢılmaktadır.683

Yukarıda, iddiaya konu olan âyet-i kerimeyi (Neml, 88), kıyametle

iliĢkilendirmeyip dağların dünyadaki mevcut durumu olarak görmek ve dağların

hareketliliğinden maksadın, kıtaların hareketliliği olduğu Ģeklinde yorumlamak, zorlama bir

yorum olduğu görülmektedir. Zîrâ Kur‟ân, dünyada, dağların hareketliliği bir yana, onların

sâbit olduğuna iĢaret eder.684

Kur‟ân‟ın birçok âyet-i kerimesinde, dağların, yer kabuğunun sağlıklı bir Ģekilde

görevini yerine getirecek Ģekilde yerleĢtirildiği, ifade edilmektedir. 685

Kur‟ân‟ın konu ile ilgili

verdiği bu bilgiler, mevcut çağdaĢ jeolojinin verileri ile tamamen örtüĢmektedir.686

Ayrıca,

Kur‟ân-ı Kerîm‟de Levha Tektoniği Kuramı ile ilgili bir kaynağın olup olmaması ayrı bir

araĢtırma konusudur.

XXI. “SULB” VE “TERÂĠB” ĠN AÇIKLAMASI

Bu itham ise Tarık Sûresi‟nde geçen “(O su) sırt ile göğüs kafesi arasından

çıkar.”âyetinin tam olarak ne ifade ettiği ile ilgilidir. Bu konuda internet ortamında iddia

edilen Ģudur: “Tıp biliminde diĢi üreme hücresi olan “oocyte” nin yumurtalıkta, erkek üreme

hücresi olan „sperm‟in ise testiste üretildiği bilinmektedir. Ancak Kur‟ân‟a göre insan, bel

kemiği ile kaburgalar arasından gelip atılan bir sudan yaratıldı.”687

Ġthama dayanak olarak gösterilen âyetler: Tarık: 5-8.

“ للع قس غقلبإ ل للب يقسظ ءصقف. شغجهيل سل.سل.هيه ىهن ـ فلظغق س لصعا ل / Ġnsan

neden yaratıldığına bir baksın! Atılan bir sudan yaratıldı. (O su) sırt ile göğüs kafesi

arasından çıkar. ĠĢte Allah (baĢlangıçta bu Ģekilde yarattığı) insanı tekrar yaratmaya da

kadirdir.”688

Ġthama konu olan âyetler, Târık Sûresi‟nin 5-8. âyetleridir. Bundan önceki âyetlerde

gökyüzüne dikkat çekildikten sonra, 5. âyette “Ġnsan neden yaratıldığına bir baksın!”

denmek sûretiyle, insanoğlu, bizzat kendi varlığı üzerinde tefekkür etmeye dâvet edilmiĢtir. 689

Sonra da insanın oluĢumu ilgili bazı detaylar veriliyor.“ للب يقسظ لءصقفل. شلغجهليل سلل.هليه

683

Ġbrahim 14/48; Kehf 18/47; Tâhâ 20/105,107; Nebe‟ 78/20; Tekvîr 81/3; Kâriâ 101/5. 684

Nebe‟ 78/7; Nâziât 79/32; ĞâĢiye 88/19. 685

Lokmân 31/10; Nahl 16/15; Enbiyâ 21/31; Nebe‟ 78/7; Nâziât 79/32; ĞâĢiye 88/19. 686

BUCAĠLLE, a.g.e., s. 284-285. 687

http://www.turandursun.com/ kose-yazarlarimiz/arv/serdarkaangil/620-celiskiler-4-bilimdisi-ayetler(2016). 688

Târık 86/5-8. 689

MEVDÛDÎ, a.g.e., C. VII, s. 91.

Page 137: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

126

قس غقلب / (Ġnsan) sırt ile göğüs kafesi arasından çıkan/atılan bir sudan yaratıldı.” bölümü ile

insan varlığının gerçekleĢtiği anatomik alan ve varlığının dayandığı kaynak belirtilmiĢtir.

Ġnsan varlığının oluĢumunu sağlayan üreme suyunun (meninin) çıktığı/atıldığı

anatomik alan, 7. ayette belirtilmiĢtir: “شلغجهليليقسظللبقس غقلب”: “sulb ve teraib arasından

çıkan (su)” burada “sulb” kelimesi, içinden omuriliğin geçtiği/indiği, baĢın arka kısmından

kuyruk sokumuna kadar uzayan vücudun arka kemiğine denir ki bu organ, omurga kemiği ve

bel olarak da isimlendirilen bedenin temel direğidir. “قس غقلب/Terâib” ise “teribe” kelimesinin

çoğulu olup, “göğüs tahtası” olarak tabir edilen göğüs kemiklerine dendiği gibi iki meme ile

boyun halkası kemiklerinin aralığına ya da göğsün sağ tarafından ve sol tarafından dörder

kaburgaya veya iki el, iki ayak ve iki göze de denilir. ġu halde bu iki kavram bedenin bel ve

bağır gibi iki temel direği arasında bulunan üreme aygıtlarından kinayedir. 690

Burada âyette zikredilen “sulb” ve “terâib”, erkeğe mi kadına mı ya da ikisine birden

mi iĢaret ettiği konusunda farklı yorumlar yapılmıĢ olmakla birlikte bu âyetlere geniĢ yer

veren Elmalılı M. Hamdi Yazır, 7. âyette geçen “شلغج” (çıkar) fiilinin gizli zamirinin 6.

âyetteki “.هلءصقفل” (atılan bir su)‟nun yerine geçtiğini ve onu nitelediğini, dolayısıyla “sulb”

ve “terâib” kelimelerinin ikisinin de açıkça erkeğe iĢaret ettiğini ancak yine de erkek ve

kadından her birine; “sulb” un erkeğe “teraib”in ise kadına iĢaret ettiği Ģeklindeki anlamanın

daha uygun olduğunu izah etmiĢtir.691

Bu âyet-i kerîme ilgili olarak yapılan değerlendirmeleri iki noktada toplamak

mümkündür. Birinci görüĢe göre âyette geçen “sulb” ve “terâib” in ikisi de erkeğe aittir.

Sulb, erkeğin bel kemiği, terâib ise onun alttan dörder kaburga kemiğidir. Ġnsan, cinsellik

sırasında, bedenin bu iki ana iskeleti arasında yer alan cinsellikle ilgili organların tazyikle

atılan suyun bir kısmından meydana gelmektedir. Buna göre insan, erkekten atılan meninin

içindeki milyonlarca spermden birinden meydana gelmiĢtir. Burada âyet, kadının üremedeki

fonksiyonunu yok saymıĢ değil, âyet üremenin iki tarafından en önemli olanına iĢaret etmekle

yetinmiĢtir. Bu yorumun oluĢmasında “ع سل لهلي ل سل لف لض ء هل Allah onu hangi/ هليأ

Ģeyden yarattı? Bir erlik suyundan, onu yarattı.”692

âyeti etkili olmuĢtur. Ġkinci görüĢe göre

ise insan, erkeğin sulb‟ü ile kadının terâib‟i arasından çıkan bir sudan yahut her ikisinin sulb

ve terâibi arasından çıkan bir sudan yaratılmıĢtır. Buna göre insan, menîdeki sperm ile

kadındaki yumurtanın birleĢiminden yaratılmıĢtır. Bu arada söz konusu âyette (“atılgan suyun

690

YAZIR, a.g.e., C. VI, s. 328. 691

YAZIR, a.g.e., C. VI, s. 328. 692

Abese 80/18, 19.

Page 138: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

127

bir kısmından yaratıldı”) geçen ve “…den, …dan, bir kısmından” anlamına gelen “هلي” cer

harfinin seçilmesindeki incelik dikkat çekmektedir. Zîrâ âyette, insanın; sulb ve terâib

arasından tazyikle atılan suyun tamamından değil; atılan menî içindeki milyonlarca spermden

sadece birisinden yaratıldığına iĢaret edilmiĢtir.

Yukarıda belirtilen farklı görüĢlerin hiçbirinde, üremenin kadın yumurtalığı ile erkek

testisleri kaynaklı olduğu bilgisiyle çeliĢen bir bilgi mevcut değildir, ancak üreme testisten

baĢlayıp sonuçlanmaz. Zira Embriyoloji biliminin bu konudaki verilerine göre, testislerde

üretilen spermler, buradan baĢlayan bir seyirle Vas Deferens denilen kanal aracılığıyla

böbreklerden mesaneye gelen kanalların üzerinden dolanarak aĢağıya inmekte, mesanenin

altında bulunan prostat bezinin içinde yoğunlaĢarak idrar kanalından dıĢarı atılır.693

Bütün bu

devinim, âyette sulb olarak ifade edilen bel bölgesi ve omurganın önünde gerçekleĢmektedir.

Sulb ve teraib arasındaki bu bölgenin damar, sinir ve lenf sisteminin üst sınırı terâib denilen

bölgedir. Zîrâ testislerden yukarıya doğru çıkan Vas Deferens denilen kanal, böbreğin üst

kısmında âyette teraib olarak zikredilen yerle birleĢmektedir. ĠĢte bu sistem, söz konusu

sıvının (meninin) tazyikli bir Ģekilde tahliyesini sağlamaktadır. Zîrâ mesane kanserlerinde

buradaki lenf düğümleri ameliyatla alınmak zorunda kalındığından, sıvı tazyikli olma

özelliğini kaybetmektedir. Bu noktadaki devinim ise hem bel hem de göğüs bölgesinde

gerçekleĢmektedir ki âyette zikredilen sulb ve teraible bu bölge kast edilmektedir. Buna göre

ayette zikredilen sulb ve teraib‟in ikisi de erkeğe aittir.

Burada iddia edildiği üzere, tıp biliminde diĢi üreme hücresi olan “oocyte” nin

yumurtalıkta; erkek üreme hücresi olan spermin testiste üretildiği bilinmektedir. Ancak

burada âyet, spermin nerede yaratıldığına değil; testiste üretilen spermlerin dıĢarıya atılırken

nerelerden geçtiğine iĢaret etmektedir. Zirâ bu durum açıklanırken “شللغج” (çıkar) fiili

kullanılmıĢtır. Nitekim sperm hareketinin baĢladıktan sonra geçtiği, tazyik kazandığı,

yoğunlaĢtığı ve prostatta birleĢtiği bölge, âyetin tarif ettiği sulb ve teraib arasındaki bölgedir.

Bu ise günümüz tıp biliminin verileri ile de örtüĢen bir bilgidir

XXII. MĠRAS HUKUKU ĠLE ĠLGĠLĠ ÂYETLERĠN ĠZAHI

Bu itham, Ġslâm Hukuku‟nun bir alt disiplini olan Ġslâm miras hukuku (ferâiz) ile hisse

sahiplerinin mirastan alacakları pay miktarı hesaplanırken payların toplamının ortak paydadan

fazla çıkması (avl) ile ilgilidir: “Miras hukuku ilgili âyetlere göre hesap yapıldığında mirasın

693

https://www.dicle.edu.tr/Contents/01baef8f-7b2e-4395-afc0-3132c45538c9.pdf (2018)

Page 139: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

128

payları toplandığında, toplam, mirastan fazla olmaktadır. Varsayalım ki bir adam öldü ve

geride üç kız evlât, bir ana, bir baba ve eĢini bıraktı. Yukarıdaki âyetlere göre miras

paylaĢımı Ģöyle olacaktır: Üç kız evlâda mirasın 2/3‟ü, ana ve babanın her birine 1/6,

karısına 1/8 kalacaktır. Bu durumun matematiksel ifadesi Ģöyledir:

(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8)=27/24=1,125 bulunur. Oysa sonuç (1,0) olması gerekirdi.”694

Ġthama mesnet olarak gösterilen âyetler Ģunlardır: Nisâ 4/11-12, Nisâ 4/176.

Bir arama motorunda “Kur‟ân” ve “hata” kelimesi ile bir tarama yaptığımızda,

karĢımıza bu ithamla ile ilgili birçok internet sitesi çıkmaktadır. Ġddia sâhipleri, bu ithamlarını

Nisâ Sûresi‟nin miras ile ilgili söz konusu âyet-i kerîmelere dayandırmaktadırlar. Oysa ithama

konu olan âyet-i kerîmeler incelendiğinde durumun öyle olmadığı; tersine Kur‟ân‟da, çok

seçici ifadelerle bilinçli bir Ģekilde matematiksel bir mantığın iĢlendiği görülecektir.695

Miras âyetlerinde, “doğrudan hisse sahipleri”nin alacağı oran, izafet terkibi (isim

tamlaması) ile “للهلكلغك / tüm bıraktığının üçte ikisi” ve mutlaklıkbildiren ifadelerle “ ل فل

ona tüm mirastan yarım var.”ifade edilmiĢtir. “Dolaylı hisse sahipleri” nin alacağı / قسظلح

oran ise “den/dan” anlamına gelen “هللي” ile (قسـللضؽهوللكللغك/kalanın altıda biri gibi)

bildirilmiĢtir. Bu ifade biçimlerine, bütün miras âyetlerinde, özenle ve tekrar tekrar uyulduğu

görülmektedir.696

Dolayısıyla âyetlerdeki bu ifade biçimleri, aynı zamanda yukarıda tarif

edilen iki hisse türünün varlığına da kaynaklık etmektedir.

Bu iddiaya cevap verme konusunda üç görüĢ öne çıkmaktadır:

A. Üç AĢamalı Taksim

Buna taksime göre mirâsla ilgili bu âyet-i kerîmelerde vârislerin hisse oranları ve ilgili

ifadeler iyi incelendiğinde âyetlerinde sözü edilen hisse sâhiplerinin temelde iki nitelik

gösterdiği görülecektir. Hisse sahiplerinin bir kısmının, doğrudan; diğer bir kısmımının ise

dolaylı bir Ģekilde mirastan pay alma hakkına sahiptir. Varsa vasiyet ve borç düĢürüldükten

sonra, kalan mirastan/maldan doğrudan pay alma hakkına sahip olan hisse sahiplerine

“doğrudan hisse sahipleri” denir. PaylaĢıma hazır mirastan/maldan doğrudan pay alma

hakkına sahip varis/varisler hisselerini aldıktan sonra kalan mirastan pay alma hakkına sahip

694

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2016) 695

Nisâ 4/11, 12, 176. 696

AYDEMĠR, Halis, Kur‟ân‟da Hata Yok, Enki Yayınları, Ġstanbul, 2012, s. 19-20.

Page 140: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

129

olan varislere ise “dolaylı hisse sahipleri” denir.697

Bu tasnif, aynı zamanda hissenin türleri

olarak da isimlendirilir. Buna göre paylaĢıma hazır miras üç aĢamada paylaĢtırılır:

Birinci aĢamada, mûris (miras bırakan) çocuklu ise ve çocuklardan en az biri erkek ise

çocuklar, doğrudan hisse sahibidir ve bütün miras, bu aĢamada paylaĢtırılır. Ölen kiĢi çocuklu

değilse bu durumda anne-baba ve koca (ölen çocuksuz kadınsa) “doğrudan hisse sahibi”

konumuna çıkarlar ve belirlenen oranda hak sahibi olurlar. Sadece kız çocuk/çocukları varsa

kız çocuk/çocuklar doğrudan hisse sahibi olarak kendileri için belirlenen payı aldıktan sonra

mirasın kalan kısmı, ölenin anne-babası ve eĢi kendileri için belirlenen oranlarda hak

sahibidir.

Ġkinci aĢamada, ölen kiĢinin sadece bir kız ya da birden fazla kız sahibi olması

durumunda dolaylı hisse sahibi olan anne-babası ve eĢi (kadın ya da erkek) kendileri için

belirlenen oranlarda hak sahibidir.

Üçüncü aĢamada, her halükârda dolaylı hisse sahibi olan varislerdir. Ölen çocuksuz

olsa bile ancak ikinci aĢamadaki hisse sahipleri konumuna gelebilenlerdir. Bunlar ölen

erkeklerin eĢleridir.

Yukarıda geçen iddia metninde verilen örnekte (varsayalım ki bir adam öldü ve geride

üç kız evlât, bir ana, bir baba ve eĢini bıraktı. Yukarıdaki âyetlere göre miras paylaĢımı Ģöyle

olacaktır: Üç kız evlâda mirasın 2/3‟ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır)

belirtilen vârislerin miras payları/oranları doğru verilmiĢtir. Ancak dolaylı hisse sahiplerine;

doğrudan hisse sahiplerinin hisseleri ayrılmadan, mirastan pay verilmiĢ ve onlar doğrudan

hisse hakkına sahip olan varislerle bir tutulmuĢtur. Oysa doğrudan hisse hakkına sahip

olanların payları verildikten sonra kalan mal, dolaylı hisse sahiplerine oranları ölçüsünde üç

aĢamada paylaĢtırılınca matematiksel bir hatanın söz konusu olmadığı görülecektir.698

Öyleyse hata Kur‟ân âyetlerinde değil, iddia sahiplerinin âyetleri doğru anlamamalarından

kaynaklandığı ortadadır.

Ġddia sahiplerinin, Kur‟ân‟da matematiksel hata olduğu ithamını ispatlamak üzere

verdikleri örnek hesaplamayı bir de bu doğru veriler ıĢığında yeniden hesaplayalım. Daha

kolay anlaĢılması için bu hesaplamayı bir örnek üzerinden anlamaya çalıĢalım: Bir erkek

ölürken ardında bıraktığı 3 kız evlât, anne, baba ve eĢine 72 bin TL miras bırakmıĢ olsun.

697

AYDEMĠR, a.g.e., s. 17-19. 698

AYDEMĠR, a.g.e, s. 25-27.

Page 141: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

130

Birinci aĢama: Üç kız, “doğrudan hisse sahibi” olmalarından ötürü 72 bin TL‟nin

2/3‟nü alacaklardır. 72/3=24 bin TL‟dir. 24x2=48 bin TL‟dir. (üç kızın payı) 72-48=24 bin

TL‟dir. (kızlardan kalan miktar)

Ġkinci aĢama: Anne ve baba, birinci “dolaylı hisse sahibi” olarak her biri, kızlardan

kalan 24 bin TL‟nin 1/6 alacaklardır. 24/6=4 bin TL‟dir. 4x2=8 bin TL‟dir. (Anne ve babanın

toplam payı) 24-8=16 bin TL‟dir. (anne babadan kalan miktar)

Üçüncü aĢama: Ölenin eĢi ikinci “dolaylı hisse sahibi” olarak anne ve babadan kalan

16 bin TL‟nin 1/8 alacaktır. 16/8=2 bin TL‟dir. 16-2=14 bin TL‟dir. (mirastan artan miktar)

48+4+4+2=58 bin TL‟dir. (paylaĢtırılan miras) 58+14=72 bin TL‟dir. (paylaĢıma hazır

bırakılan toplam miras)

Burada mirastan arta kalan bir miktarın (14 bin TL) olması, matematiksel bir hata

değil; tersine matematiksel bir veridir. Kalansız bir iĢlem her zaman mümkün olmayabilir.

Önemli olan, varisler arasında paylaĢımın adil olmasıdır. PaylaĢımlarda arta kalan miktar,

aklımıza Nisâ Sûresi‟nin 8. âyetini getirmektedir. Zirâ bu âyette, miras paylaĢılırken hazır

bulunan akrabalara, yetimlere ve yoksullara bir Ģeyler verilmesi emredilmektedir. Mirastan

artan bu miktar sanki söz konusu kiĢilere ayrılmıĢ gibi:“Miras taksiminde (kendilerine pay

düĢmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa onlara da maldan bir Ģeyler

verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin.” 699

Bu görüĢ; mirasla ilgili âyetlerin, daha çok gramatik ve kelime çözümlemelerine

dayanan yorumlar içermesi ve kadim Ġslâm miras hukukunun sistemleĢmiĢ miras taksim

esaslarına ters düĢmesi yönüyle eleĢtirilmektedir.

B. Taksimde EĢin Payının Ayrılmasına Öncelik Verilmesi

Burada söz konusu ettiğimiz örnek paylaĢımda, eĢin payının verilmesinden sonra kalan

miktardan diğer hisse sahiplerine oranlarınca paylarının verilmesi gerektiğini savunan

görüĢtür.700

Bu görüĢe göre iddiada örnek verilen miras paylaĢımında, önce eĢin 1/8‟lik payı

ayrılır, sonra kalan miktardan diğer hisse sahiplerine belirlenen oranlarda payları verlir. Bu

durumda avliye701

ye de gerek kalmamıĢ olur. Bu görüĢe avliye, Nisâ, 12‟de eĢler için

699

Nisâ 4/8. 700

https://www.suleymaniyevakfi.org/fikih-arastirmalari/avliyye-meselesi.html (2019) 701

Bir mirasın taksiminde, belirli hisse sahiplerinin terekeden alacakları pay miktarı hesaplanırken, payların

toplamının ortak paydadan fazla çıkmasına “avl”; bu durumun ortaya çıktığı miras meselesine de avliye

denir. ĠĢlem sonucunda ortaya çıkan eksiklik her vârise hissesi oranında paylaĢtırılır. Böylece varislerin

Page 142: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

131

belirenen 1/8 (قسللوي) oranını, 1/9 olarak değiĢtirmektedir. Ayrıca bu görüĢ sahipleri,

paylaĢımda eĢin hissesine öncelik verilmesini, Nisâ, 33‟e dayandırmaktadırlar: “(Erkek ve

kadından) her biri için ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından (pay alan) varisler kıldık.

Yeminlerinizin bağladığı (ahitleĢtiğiniz) kimselere de kendi hisselerini verin. ġüphesiz Allah

her Ģeye Ģahittir.”Onlara göre bu âyette geçen “...ولنن أ لض قس لظي /Yeminlerinizin bağladığı

(ahitleĢtiğiniz) kimseler…”den maksat eĢlerdir ve paylaĢımda önce onların payı ayrılır.

Buna göre miras paylaĢımında “eĢin hissesi ayrıldıktan sonra, kalan miktarın

paylaĢtırılması” yorumunun Nisâ 33‟e dayandırılması, zorlama bir yorum olarak

görülmektedir. Zîrâ bu âyette, miras paylaĢtırılmasında eĢe öncelik verilenmesinden

bahsedilmemekte; sadece eĢlerin paylarının (haklarının) verilmesi emredilmektedir.702

C. Kadîm Ġslâm Miras Hukukunun GörüĢü

Ġslâm mîras hukuku (Ferâiz)‟de, hisseler oransal (kesirli) olduğundan bütün durumlara

(yani farklı bireylerden oluĢan her aileye) uygun tam kesir çıkaran bir formül

oluĢturmak matematiksel olarak mümkün değildir.

Burada gözden kaçırılmaması gereken diğer önemli bir konu ise Ġslâm miras hukuku

(Ferâiz)‟de, vârislerin hisse oranlarının her zaman sâbit olmadığıdır. Zirâ vârislerin sayısı,

mirastaki payları, onların dolaylı ya da doğrudan hisse sahibi olup olmaması, erkek ya da

kadın olması, dolaylı hisse sahibi ise kaçıncı derecede hisse sahibi olduğu gibi değiĢkenlere

bağlı olarak farklılık arz etmektedir. Burada rasyonel sayı kullanılarak elde edilen sonucun,

eksik veya fazla çıkması zorunlu bir durumdur. Zira sonucun, her durumda tam

çıkması, matematiksel olarak mümkün değildir. Ġddiâ iyi incelendiğinde denilebilir ki iddia

sahipleri, bilerek ya da bilmeyerek Kur‟ân-ı Kerîm‟den, matematiksel olarak mümkün

olmayan bir Ģey istemektedir.

Ġddiada yer verilen örnek paylaĢım incelendiğinde, 2/3 + 1/6 + 1/6 + 1/8 rasyonel

sayıların toplamı 1‟i aĢıyor (diğer bir ifade ile %100'ü aĢıyor). Farz edelim ki Kur‟ân, bu

örneğin sonucu, tam sayıyı verecek Ģekilde, kızlara 1/2, anneye 1/6, babaya 1/6, eĢe 1/6

verseydi baĢka bir örnekte, varis olarak kızlar, anne ve eĢ kalsa ama baba hayatta olmasa bu

durumda da eksik çıkacaktı. Bu son duruma göre hüküm verilse baĢka bir miras meselesinde

baba olunca bu sefer de fazla çıkacaktı. Varislerin; sayı, cinsiyet ve oran gibi açılardan

hisseleri o ölçüde azalmıĢ olur.” (el-MEVSILÎ, Ebu‟l-Fazl Mecduddîn Abdullâh b. Mahmûd b. Mevdûd (ö.

683/1284), el-Ġhtiyâr li Ta‟lîli‟l-Muhtâr, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 2015, C. V, s. 96). 702

Nisâ 4/33.

Page 143: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

132

farklılık göstermesi, pay ya da paydanın fazla veya eksik olması sonucunu doğurmaktadır.

Fıkıhta sonucun fazla çıkmasına “avliye”, eksik çıkmasına “reddiye” denir ve varislerin

hisseleri oranınca azaltma veya artırma yapılarak paylaĢım sonuçlandırılır. Böylece hiçbir

varise, fazlalık veya eksiklik yansıtılmaz. Böylece pay-payda dengesi hisseler oranında adil

olarak orantılanmıĢ olur. Burada sonuç, 81/72 hisse çıkacağından, “avliye” uygulanır ve

payda 24‟ü 27‟ye yükseltilerek pay ve payda dengelenmiĢ olur. Bu yönüyle avliye, tüm hisse

sahiplerini, mirastaki hisse oranları kadar etkilediğinden adil bir paylaĢım sağlamaktadır.

XXIII. HZ. YÛSUF DÖNEMĠ MISIR’IN ĠKLĠMĠ

Hz. Yusuf‟un rüyasının aktarıldığı âyetlerde ifade edilen ve yedi yıl süreceği belirtilen

bereketli yıllardaki verimin sebebini yağmura bağlayan iddadır. Ancak Mısır‟ın kurak bir

iklime sahip olması durumu, oranın yedi yıl yağmurlu olmasının mümkün olmadığı Ģeklide

özetlenecek bir iddiadır: “Devamlı yedi yıl ekin ekip biçtiğiniz ekinin yediğinizden artanını,

baĢağında bırakın, sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelir, bütün biriktirdiğinizi yer,

yalnız az bir miktar saklarsınız. Sonra halkın yağmur göreceği bir yıl gelir, o zaman sıkıp

sağarlar. Yusuf 47, 48 ve 49. âyetlerinde, sürekli yağmur sayesinde bolluk ve bereket

sağlanacağı anlatılmak istenmiĢtir. Oysaki Mısır‟da, tarih boyunca yağmurdan daha az bir

Ģey görülmemiĢtir. Ġklimin çok kurak olması yüzünden Mısır'ın ziraâta ve iskâna müsâit olan

bölgesi, Nil nehri boyunca uzanan ve nehrin deltası üzerinde geniĢleyen yerlerdir ki vaktiyle

Firavunlar‟ın yaĢadıkları yerlerdir. Her ne kadar Nil nehrinin taĢmasının HabeĢistan‟a

yağan yağmurlardan olduğunu ve yukarıdaki âyetin buna atıfta bulunduğunu öne sürenler

bulunsa da bu yanlıĢtır, çünkü âyet Firavun‟dan ve Mısır halkından söz etmektedir. Yine

bunun gibi her ne kadar Mısır‟a yağmur yağdığı ileri sürülürse de söz konusu olan mıntıka

Mısır‟ın çok aĢağısı olan güney bölgesidir; kaldı ki oraya dahi pek az yağmur düĢer. Mısır

topraklarındaki bereketin yağmur bolluğundan değil fakat Nil nehrinden ve bu nehrin zaman

zaman taĢmasından geldiği tarihi bir gerçektir.”703

Hz. Yûsuf‟un kıssası, Tevrat‟ta da Kur‟ân-ı Kerîm‟de de ayrıntılı bir Ģekilde,

anlatılmaktadır. Bu iki kitabın anlatımları karĢılaĢtırıldığında, anlatımlar arasındaki

benzerliklerin daha çok olduğu dikkat çekmektedir.704

Konu ile ilgili eski Ġbrânice

metinlerdeki bilgiler, kronolojik olarak sıralandığında, kıssanın milâttan önce 1871‟ler

703

http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/kutsal-kitaplar/kuran-elestirisi/519-249 (2016) 704

HARMAN, Ömer Faruk, Yûsuf, DĠA, Ġstanbul, 2013, C. XLIV, s.1.

Page 144: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

133

civarında XII. sülâle döneminde cereyan ettiği anlaĢılmaktadır. Bazı arkeolojik bulgular, Hz.

Yûsuf kıssasının Tevrat‟taki anlatımının gerçek olduğunu desteklemektedir. Zîrâ kıssada

geçen Mısır âdetleriyle ilgili belgeler ve papirüsler bulunmuĢtur.705

Milâttan önce 100 yılına

ait bir kitâbede, Firavun Zoser döneminde (M.Ö. 2700 yıllarında) yedi senelik bir kıtlıktan

bahsedilmektedir. Milâttan önce 1900‟lu yıllara doğru Sâmî kökenli bir topluluğun Mısır‟a

göç ettiğini gösteren bir de tasvir mevcuttur.706

Ġddiaya dayanak olarak gösterilen Yûsuf Sûresi‟nin 47., 48. ve 49. âyetlerini tetkik

etmek yerinde olacaktır. Söz konusu âyetler, Hz. Yûsuf‟un; kralın gördüğü rüyânın Mısır‟ın

ekonomik hayatına iliĢkin yorumunu ele almaktadır. Hz. Yûsuf‟un; zindan arkadaĢları olan

gençlerin gördüğü rüyâları ve kralın rüyasını yorumlamasından anlıyoruz ki o dönem “rüya

yorumlama” geleneği oldukça yaygın idi. Bundan dolayı da Hz. Yûsuf‟a bu yaygın gelenek

üzerinden bir meydan okuma imkânı (mucizesi) verilmiĢtir. Zira Hz. Mûsâ döneminde

“sihir” yaygın olduğundan kendisine “asâ mûcizesi”, Hz. Ġsâ döneminde “tıp” yaygın

olduğundan ona “ölüleri diriltme mûcizesi”, Hz. Peygamber döneminde ise “sözlü edebiyât”

ileri düzeyde olduğundan ona “Kur‟ân mûcizesi” verilmiĢti.

Hz. Yûsuf, yedi yıl boyunca, eskiden olduğu gibi ekin ekilmesini, bu dönemde

ekinden az bir miktar yiyecek için ayırdıktan sonra, mahsûlün fazlasının baĢağında bırakılarak

stoklanmasını; bu bereketli yıllardan sonra kıtlığın hüküm süreceği ikinci yedi yılda ise yeteri

kadar tohumluk ayırdıktan sonra bu biriktirdikleri yiyecekleri tüketmelerini, sonra da Allah‟ın

yardımı ile verimli bir yılın geleceğini söyler.707

Bu son yılda, meyve ve sebzelerin bol

olacağına da iĢaret eder ki bütün bu yorumlar, tüm toplumlar için tasarruf, harcama ve tedbirli

olma noktasında evrensel birer ilke mesabesindedir.708

Bu noktada artık Mısır‟ın ikliminden bahsetmek gerekir. Mısır; coğrafik olarak, Kuzey

Afrika çöl kuĢağında yer aldığından iklimi sıcak ve kurak çöl ikliminin etkisi altındadır.

Burada yıl boyunca iki ana mevsim (yaz, kıĢ) ve bu iki mevsimin kısa geçiĢ dönemleri

görülür. Yaz mevsimi her yerde sıcak geçer ve en sıcak geçen ay olan Haziran ayıdır.

(Haziran ayı en yüksek günlük sıcaklık ortalaması, Kahire‟de 33°C; Asvan‟da 41°C‟dir).

YağıĢın en fazla olduğu mevsim, kıĢ mevsimidir. KıĢ yağıĢları daha çok kıyı kesimi ve

705

Potifera, Zafenat-paneah (Tsafnath - Paeneach), Asnath, Potifar, On gibi Mısır isimleri (Tekvîn, 39/1; 41/45);

görevlilerin unvanları (Tekvîn, 39/1; 40/23) ve Mısır‟daki kıtlık (41. bab) bunlar arasında zikredilebilir.

(HARMAN, Yusuf, DĠA, Ġstanbul, 2013, C. XLIV, s. 3). 706

HARMAN, Yusuf, DĠA, Ġstanbul, 2013, C. XLIV, s. 3. 707

Yusuf 12/47, 48, 49. 708 BAYRAKLI, a.g.e., C. IX, s. 425-435.

Page 145: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

134

deltalarda görülür. (Ġskenderiye‟ de yıllık yağıĢ ortalaması 178 mm.) Kahire ve çevresinde

yağıĢlar azalır. (30 mm.) Güneyde ve vahâlarda yıllık yağıĢ oranı iyice düĢmektedir. (Asvan 2

mm., Feyyûm 12 mm ). Sinâ yarımadası rakımının diğer bölgelere oranla yüksek olması,

yarım adanın daha fazla yağmur almasını sağlamıĢtır.709

Âyetlerde “yağmur”, “iklim” ya da “kuraklığa bağlı bir kıtlık”ı doğrudan belirten bir

ifade/kelime zikredilmemiĢtir. BaĢka bir ifade ile bolluğun ya da kıtlığın sebebi

açıklanmamaktadır. Ancak 47. âyette geçen “ziraatte eskiden beri süregelen” ve “her zaman

yapılan” anlamındaki710

( للأص ) kelimesinden hareketle, eskiden beri bu bölgede yaĢayan

insanların rızıklarını temin ettikleri Ģekilde ekin ekmeleri istenmekte ve yedi yıl boyunca

mahsullerinin bereketli olacağı dolaysıyla da yiyecekleri stoklamaları istenmektedir. Bu

bolluğun sebebi yağmur ve Nil suları olabileceği gibi Allah‟ın lütfettiği baĢka bir sebeple de

olabilir.711

Bolluğun sebebini yağmura dayandırmamız halinde, Mısır‟da yedi yıl boyunca

insanların ihtiyaçlarını karĢılayacak kadar yağmurun yağamayacağı (ve dolayısıyla da ekinde

bir bolluk olamayacağı) iddiası bilimsel açıdan somut kanıtları gerektirir ki bu imkânsız

görünmektedir. Zîrâ iklim değiĢikliklerini hesaba katmadan, M.Ö. 2000 yıllarında yaĢanan

kıssanın geçtiği iklim koĢullarını, günümüz Mısır iklimi ile değerlendirmek, izaha muhtaç bir

iddiadır. Ayrıca Nil nehrinin Mısır‟a taĢıdığı suyu sadece Nil bölgesine yağan yağmurlardan

aldığını iddia etmek de doğru değil; bilakis Nil nehri kaynağından baĢlayarak nehrin geçtiği

tüm bölgelerin su kaynaklarından (yağmur, akarsular vb.) da su alabilir. Zirâ Nil‟in iki

kaynağı olan Mavi Nil ve Atbara nehirleri Mısır‟ın dıĢındadır ve bu iki nehir Mısır‟a giren Nil

sularının % 80‟nini oluĢturmaktadır.712

SONUÇ

709

DOĞANER, Suna, Mısır, DĠA, Ankara, 2004, C. XXIX, s. 554. 710

MAHLÛF, Hüseyn Muhammed, Kelimâtu‟l- Kur‟ân, el-Mektebetü‟l-Ġslâmiyye, Ġstanbul, 1957, s.137. 711

Talâk 65/2-3. 712

ERGĠL, Doğu, “Ortadoğu‟da Su SavaĢları mı?”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Ankara, 1990, S. 1, C.

XLV, s. 72.

Page 146: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

135

“Ġnternet Ortamında, Kur‟ân‟a Yöneltilen Bazı Ġthamlar ve Cevaplar” konulu tez

çalıĢmasında varılan sonuçlar Ģöyle özetlenebilir:

Bu tez çalıĢmasının; “Ġnternet ortamında Kur‟ân-ı Kerîm‟e yönelik iddia ve ithamların

bir envanterini ortaya çıkarmak, tespit edilen ithamlara cevap vermek ve konu ile ilgili

yapılacak çalıĢmalara katkı sağlamak” olarak belirlediği hedefler doğrultusunda Türkçe

yayım / yayın yapan site, forum vb. internet ortamları incelenerek 37 iddia / itham tespit

edilmiĢ, belirlenen bu ithamlardan 23‟ü tezde üst baĢlıkta 14‟ü alt baĢlıkta tasnif edilmek

suretiyle konu ile ilgili Ġslâmî kaynaklar ve bilimsel veriler ıĢığında değerlendirilerek

cevaplandırılmıĢtır.

Oldukça geniĢ bir araĢtırma alanına sahip olan bu çalıĢmada, internet ortamında

Kur‟ân-Kerîm hakkında gündeme getirilen ve ithama varan iddiaların büyük bir kısmının

alıntılardan ya da ilgili kaynak metinlerin yorumlarından oluĢtuğu, bazen alıntı metnine sadık

kalınmadığı görülmüĢtür. AraĢtırmada dikkat çeken bir baĢka husus ise çoğu iddia

sahiplerinin bilimsel ölçülerle uyuĢmayan tutumları, konuya bütüncül olmayan yaklaĢımları

ve bazen ahlâkî değerlerle bağdaĢmayan dil ve üslûpları olmuĢtur. Bundan sonra aynı konuda

yapılacak çalıĢmalarda tespit edilen bu ithamların her birinin müstakil olarak ele alınması ve

çalıĢmaların internet ortamlarında paylaĢılması yararlı olacaktır.

Farklı sanal ortamlarada gündeme getirilen tüm bu ithamlar, Kur‟ân‟ın ilâhî vasfını

inkâr niteliği taĢıdığı, ancak taĢıdıkları nitelikler açısından değerlendirildiğinde ithamların iki

kategoride tasnif edilebilir nitelikte olduğu anlaĢılmıĢtır:

1. Kur’ân’ın ilâhî vasfını tümel (genel) bir yöntemle inkâr etme niteliği taĢıyan

ithamlar: Bu itham, bir bütün olarak vahyin / Kur‟ân‟ın inkârına dayanan sonra çeĢitli

argümanlarla bu inkârın kanıtlanmaya çalıĢıldığı bir ithamdır. Denilebilir ki önce inkâr sonra

bu inkârı ispatı çabası/arayıĢı vardır. Kur‟ân‟a yönelmeleri ve onunla ilgilenmeleri bu inkârı

ispat gayretlerinden kaynaklanmaktadır. Bu ithamda bulunanlar, Kur‟ân‟ın kaynağı

konusunda farklı görüĢtedir: Onun Hz. Peygamber‟in telifi olduğu, eski kutsal kitaplardan ya

da bu dinlere mensup bazı kimse ya da kimselerden muktebes (alıntı) olduğu, indiği dönemin

bazı yerel kaynaklardan alındığı gibi. Ayrıca Kur‟ân‟ın üslûp özellilerinden bahisle / hareketle

onun ilâhî bir metin olamayacağı iddiası ile Kur‟ân‟ın çeliĢkiler barındıran bir kitap olduğu

ithamı da bu türden ithamlardır.

Ġnternet ortamında Kur‟ân‟ın kaynağına yönelik ithamların yeni bir iddia olmadığı,

ithamların bir kısmı eski iddialarla benzerlik gösterirken bir kısmı Allah‟ın varlığını,

Page 147: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

136

dolayısıyla da vahyi ve risaleti reddeden bir kısım yazılı ve sözlü kaynakardan alındığı tespit

edilmiĢtir. Bu konudaki kaynak âyetler incelendiğinde, Kur‟ân‟ın bizatihi kendisinin bu

iddiaların bir kısmını gündeme getirdiği ve bu iddialara cevap veren en önemli kaynağın da

yine Kur‟ân‟ın kendisi olduğu görülmüĢtür. Zirâ Kur‟ân‟ın Hz. Peygamber‟e yönelik

hitaplarında kullanılan ifadeler incelendiğinde bu ifadelerin bir kısmının lafza, bir kısmının

manaya taalluk eden ifadeler olduğu, ve bunların Hz. Peygamber‟e emreden bir üslupla ifade

edildiği anlaĢılmıĢtır. Bu vecihle, Kur‟ân‟ın hem mâna hem de lafız yönüyle ilahî olduğu ilgili

âyetlerle açıklanmıĢtır.713

Kur‟ân‟ın kanağına yöneltilen ithamlar, ispatı mümkün olmayan iddialardan öteye

geçmediği anlaĢılmıĢtır. Nitekim Kur‟ân‟ın bütün meydan okumalarına rağmen müĢriklerin,

ümmî bir peygamber olduğunu bildikleri Efendimiz‟den Arap edebiyatı konusunda çok daha

ileri düzeyde yetenekli ve meĢhur birçok Ģair, hatip olduğu halde Kur‟ân‟ın ya da bir kısmının

benzerini sunduklarına dair muteber hiç bir kaynakta bu yönde bir bilgi tespit edilmiĢ değildir.

Efendimiz (s.a.v.), Kur‟ân-ı Kerim‟de birçok konuda uyarılmıĢtır. Hz. Peygamber (s.a.v.)

müellifi olduğu iddiası doğruysa kitapta niçin hatasını gösterip kendisini sert uyarılarla

uyarsın? Yine Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in; Medineli Yahûdî din adamlarının soruları, ifk

hadisesi ve kıblenin değiĢtirilmesi gibi vahye Ģiddetle ihtiyaç duyduğu durumlarda vahyin

gecikmesi ile sıkıntıya girmesi, Efendimiz‟in anlamlarında kapalılık olan bazı âyetler714

ve

sahabenin anlamakta zorlandığı bazı âyetler hakkında açıklama yapmaktan kaçınması,

Kur‟ân‟da onun yaĢadığı dönemde bilinmeyen birçok gaybî haberler / bilgilerin olması, daha

önce onda görülmeyen ancak vahiy öncesi rûhî hazırlık döneminden itibaren ve nihayet

vahyin geliĢiyle birlikte özellikle nüzûl sırasında ve sonrasında Hz. Peygamberde görülen bazı

fizikî ve ruhî değiĢimlerin olması, Kur‟ân‟ın Hz. Peygamber tarafından telif edilmiĢ bir kitap

olamayacanın kanıtlarındandır.

Hz. Peygamber‟in Kur‟ân‟ı yaĢadığı dönemin yazılı kaynaklarından ya da bazı

kimselerden aldığı aldığı iddiası da doğru değildir. Nitekim o dönem hiçbir ilâhî kitap / metin

Arapçaya tercüme edilmiĢ değildi. Ümmî bir peygamberin bunu yapamayacağı ortadadır. Hz.

Peygamber‟in meydan okumalarına rağmen ehl-i kitaptan hiç kimse Kur‟ân‟ın, kitaplarından

alındığı iddiasında bulunmamıĢlardır. Tersine ehl-i kitap, Kur‟ân‟ın kendi kitaplarından farklı

olduğunu söylüyorlardı. Unutulmamalıdır ki ehl-i kitabın itirazı vahye ve peygamberliğe

değil, gelecek peygamberin kendilerinden olmamasına yönelik idi. Ayrıca dönemin tüm yerel

713

A‟râf:7/203;Yûnus:10/15; Kıyame: 57/16-19; Alak: 96/1; Yûsuf: 12/2; A‟lâ: 87/6. 714

Bakara 2/284.

Page 148: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

137

dinî kaynaklarına mensup birçok insanın müslüman olmayı seçmesi de önemle kaydedilmesi

gereken bir tespittir.

Kur‟ân kıssalarının Yahûdî ve Hristiyan efsanelerinden alındığı ithamı da ispatı

mümkün olmayan bir iddiadır. Zira Tevrat‟ın ilk Arapça çevirisi milâdî 8. yılda Ġncil‟in ise

ancak 19. asırda yapılabilmiĢtir. Kur‟ân kıssaları, Tevrat ve Ġncil‟in kıssalarından hedef, üslûp

ve muhtevâ açısından farklılık göstermekte, mesajın farklı anlayıĢ ve anlama düzeylerine

sahip muhataplarca anlaĢılmasını ve pekiĢmesini sağlamaya yönelik bir üslûptur. Farklı

bağlamlarda zikredilen kıssa kesitleri ise pedogolojik, psikolojik ve soyolojik olarak bağlama

uyum sağlamakta ve bu durum, âdeta tekrarın sanata dönüĢmesidir. AnlaĢılan o ki bu ince,

sanatsal ve vecîz üslûbu fark edemeyenler, bunu olumsuz bir durum, bir eksiklik olarak

görmüĢ ve bu beliğ üslûbu itham konusu yapmıĢlardır. Kur‟ân‟daki kıssaların ehl-i kitabın

kıssalarıyla ismen benzerlik göstermesi, Tevrat ve Ġncil‟in tahrif edilmesi gibi bu kıssaların

içeriğinin de tahrif edilmesi ile açıklanabilir. Denilebilir ki Kur‟ân kıssaları, Tevrat ve Ġncil‟de

geçen kıssaların tahrif edilmemiĢ halini ortaya çıkarmıĢtır. Ayrıca Hûd (a.s.), Sâlih (a.s.) ve

ġuayb (a.s.)‟ın kıssaları gibi, Kur‟ân‟da zikredildiği halde Yahûdî ve Hristiyan kaynaklarında

bahsi geçmeyen kıssalar olduğunu da unutmamak gerekir.

Sûre adları ile sûre içerikleri arasında tutarlık olmadığı iddiasına gelince anlaĢılan Ģu

ki iddia sahipleri Kur‟ân‟ın kendisine özgü üslûp özelliklerini bilmemektedir. Kur‟ân‟ın 114

sûreye ayrılmasındaki mantık ile bu sûrelerin isimlendirilmesindeki mantık aynıdır: Sûrelerin

akılda kalmasını sağlamak ve sûredeki muhtevayı anlamayı kolaylaĢtırmaktır. Kur‟ân‟ın edebî

üslûplarından biri olan tekrarlar ise söz ve manâyı birlikte vurgulayan ve pekiĢtiren Kur‟ân‟ın

kendisine özgü bir eğitim tekniğidir. Ancak tekrarlar, aynı lafzın veya ifadenin aynı bağlamda

yeniden zikredilmesi Ģeklinde değil, farklı muhataplarla ve farklı bağlamlarda, konunun

yeniden yorumlanması Ģeklinde gerçekleĢir. Böylece Kur‟ân, Ģiddetli inkârcılığı ile bilinen

Mekkli müĢrikler ile diğer muhatap kitleleri ikna etmek için dönemin dil ve edebiyatına

hâkim olan iki belâgat üslûbu olan te‟kîde ve te‟kîdin en kuvvetli hali olan tekrara

baĢvurmuĢtur. Kur‟ân‟ın dil ve üslûbunu bilen bir kimsenin tekrarmıĢ gibi görünen lafız ve

ifadeleri lüzumsuz ve bıktırıcı görmesi mümkün değildir. Zîrâ tekrarlar, eğitim ve iletiĢim

açısından çok önemli fonksiyonlar icrâ etmektedir. Kur‟ân‟da kısır tekrarlar olduğu iddiası,

Kur‟ân, Kur‟ân tarihi ve Kur‟ân‟ın üslup özellikleri hakkında yeterince bilgi sahibi

olmamaktan kaynaklandığı görülmüĢ

Page 149: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

138

Kur‟ân‟ın, bir dönemde yaĢayan bir toplumun, ortak kültürü, fikrî ve edebî

müktesebâtını toplayan bir kitap olduğu iddiasını “Kur‟ân‟ın Yerelliği” baĢlığı altında

incelenmiĢtir. Ġslâm dini, insanın fıtrî özellikleri ve aklî çabaları ile bulduğu ya da ilâhî

dinlerden tevarüs etmiĢ olma ihtimali olan uygulamalardan, akidesine ve Ģer‟î maksatlarına

uygun bulduklarını devam ettirmiĢ ancak bu niteliklere uymayan uygulamaları da kaldırmıĢtır.

Cahiliyenin kendisini ortadan kaldıran Kur‟ân‟ın, cahiliye kaynaklarından alındığını iddia

etmek açıklanabilir bir durum değildir.

Tek bir ilâha inanmaları dıĢında inançları hakkında fazla bir bilgiye sahip olmadığımız

Haniflerin Kur‟ân‟a kaynaklık etmesi mümkün değildir. Oldukça müphem öğretilere sahip bu

inanç gurubunun, insanlığın hayatının tüm yönleri kuĢatan evrensel bir kitap olan Kur‟ân‟a

kaynaklık ettiği iddiası, büyük bir zorlamadır. Kıyametle ilgili âyetlerin Ümeyye bin Ebi

Salt‟ın Ģiirlerinden alınması iddiası da Ģiirin söz konusu Ģaire ait olmadığı ve sonraki

dönemlerde müslüman bir Ģair tarafından, Kur‟ân‟dan mülhem olarak yazıldığı tespit

olunmuĢtur. Varaka bin Nevfel‟in, Kur‟ân‟a kaynak olabileceği ile ilgili aleyhte hiçbir kaynak

tespit edilmiĢ değildir. Tersine o gelen ilk vahyi Nâmûs-u Ekber olarak nitelendirerek Hz.

Peygamber‟in peygamberliğini anlamıĢ ve açıklamıĢtır. Efendimiz‟in Kur‟ân‟ı Rahip

Bahira‟dan almıĢ olması bir iddiadan öteye geçmediği görülmüĢtür. Zira Bahira‟yı bize

aktaran siyer kaynaklarıdır. Bu kaynaklara göre Efendimiz, on iki yaĢında iken kendisiyle bir

kez kısa görüĢmesi olmuĢtur. Bu kadar kısa bir görüĢmede onun, yirmi üç yılda inen bu eĢsiz

âyetlerin hepsini öğrenmesi ve ezberlemesi mümkün değildir. Kaldı ki bu kısa görüĢmede

Bahira, Efendimiz‟in durumunu yorumlayarak onun peygamberlik vasfı taĢıdığını ifâde ettiği

bilgisi de vardır.

2. Kur’ân’ın ilâhî vasfını tikel bir yöntemle (belli örneklerden hareketle) inkâr

etme niteliği taĢıyan ithamlardır: Burada Kur‟ân‟ın belli âyetleri ile ilgili bazı iddialar/

argümanlardan hareketle Kur‟ân‟ın ilâhî vasfı inkâr edilmekte ve Kur‟ân; bilimsel, tarihî,

sosyal ve hukûkî gerçeklerle bağdaĢmayan bir kitap olmakla itham edilmektedir.

Bu gurupta tasnif edilen ithamlar, çalıĢmanın ikinci bölümünde incenmiĢ ve

Kur‟ân‟ın; bilime, insana, insanın sosyal hayatına ve ölümden sonraki hayatına dair bazı

âyetlerine yönelik eleĢtiriler cevaplandırılmıĢtır. Kur‟ân‟da kadın, kadının değeri, kölelik ve

cariyelik, Hz. Peygamber‟in Hz. Zeynep‟le evliliği, kadına yönelik Ģiddet, savaĢ, insan ve

onun değeri, takiyye, cennet ve cehennem hayatı, cezâ ve mükâfat, Kur‟ân‟da geçen put

isimleri, mirasla ilgili âyetlerde matematiksel hata olduğu, Kur‟ân‟ın üslûbu ile ilgili bazı

Page 150: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

139

iddialar ve Kur‟ân‟ın, bilimin de konusu olan bazı âyetlerine iliĢkin iddialar, bütüncül bir

yöntemle incelenmiĢ, iddialara konu olan âyetlerin; iddia sahiplerince doğru anlaĢılmadığı,

bilimsel verilerin yorumlanması ile elde edilen bazı yorumsal veriler, adeta Kur‟ân‟ın ilgili

âyetlerine dayatılmaya çalıĢıldığı anlaĢılmıĢtır.

Ġnternet ortamında Kur‟ân‟a yöneltilen iddiaların temelinde “Kur‟ân‟ı doğru

anlamama” probleminin yattığı tespit edilmiĢtir. Bu probleminin temelinde ise Kur‟ân‟ı

Tefsir kitaplarından okuma / anlama yerine meallerden okuma / anlama ya da mealle yetinme

olduğu tespit edilmiĢtir. Aynı Ģekilde Ġthamların temelinde; Arap dili ve belâğatı konusundaki

yetersizlik, Kur‟ân‟ı bütüncül bir bakıĢla okumama, sünnetin açıklayıcılığından

yararlanmama, taassuptan sakınmama, gaybî konulara dalma, Kur‟an‟ın zahirî ve batınî

anlamalarında dengeli davranmama, âyetlerin bağlamını dikkate almama, âyetlerin nüzûl

sebeplerinden yararlanmama, Ulûmu‟l-Kur‟ân‟ı bilmeme ya da dikkate almama, daha da

önemlisi Kur‟ân‟a, hakikati arama erdemi ile yaklaĢmama gibi ilmî, fikrî, metodolojik, teknik

ve etik sebepler olduğu anlaĢılmıĢtır.

Bütün ön yargılardan uzak bir Ģekilde, âyetlerin ifade edildiği bağlam, Tefsîr

kaynaklarındaki ilgili açıklamalar ve bilimin kesinleĢmiĢ verileri dikkate alınarak ithamlar

incelenmiĢ, inceleme sonucunda, internet ortamında, Kur‟ân-ı Kerîm‟e yöneltilen ithamların

doğru gerekçelere dayanmadığı, tutarlı olmaktan uzak olduğu ve kanıtlanması mümkün

olmayan iddialardan öteye geçmediği görülmüĢtür.

KAYNAKLAR

Page 151: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

140

ABDU‟L-BÂKÎ, Muhammed Fuâd (1882-1968), el-Mu‟cemu‟l-Müfehres li Elfâzi‟l-

Kur‟âni‟l-Kerîm, Dâru‟l-Hadîs, Kahire, 1988.

AHMED B. HANBEL (ö.241/855), el-Musned, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 1992.

AHMED CEVDET PAġA (1823-1895), Mecelle, md. 21.

AKBULUT, Ġlhan, “Ġslâm Hukukunda Suçlar ve Cezalar”, Ankara Ünv. Hukuk Fakültesi

Dergisi, C. LII, S.1, Ankara, 2003, ss. 167-168.

AKDEMĠR, Salih, “MüsteĢriklerin Kur‟ân-ı Kerîm ve Hz. Muhammed (s.a.v.)‟e

YaklaĢımları”, Ankara Ünv. Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. XXXI, Ankara, 1990, ss.

93-94.

AKGÜNDÜZ, Ahmet, Osmanlı‟da Harem, TimaĢ Yayınları, Ġstanbul, 2012.

AKINCI, Ahmet, “Ġslâm Hukukuna Göre SavaĢta Uyulacak Kurallar”, Yüksek Lisans Tezi,

Bursa, 2007.

AKPINAR, Ali, “Kur‟ân Sûrelerinin Ġsimlerine Dair YazılmıĢ Mensûr ve Manzûm Eserler ve

Manzûm Bir Örnek”, Cumhuriyet Üniv. Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi C. XIII, 2009, ss. 6-

7.

AKSEKĠ, Ahmet Hamdi, “Âlem-i Ġslâm ve Ġngiliz Misyonerleri”, Ġstanbul, 1334.

ALBAYRAK, Halis, Kur‟ân‟ın Bütünlügü Üzerine, ġule Yayınları, Ġstanbul, 1993.

ALGÜL, Hüseyin vd., Ġlmihal (I-II), TDV Yayın Matbaacılık, Ġstanbul, 1999.

ATEġ, Ali Osman, Kur‟ân ve Kadın Sempozyumu, TDV Yayınları, Ankara, 2013.

AVCI, Casim, Benî Kaynuka, DĠA, C. XXV, Ankara, 2002, s. 88.

AYDAR, Hidayet, “Kur‟ân‟daki TeĢbihlerden: Kadınlarınız Sizin Tarlanızdır...”, Kur‟ân

Mesajı Ġlmi AraĢtırmalar Dergisi, S. 3, 1998, ss. 54-57.

AYDEMĠR, Halis, Kur‟ân‟da Hata Yok, Enki Yayınları, Ġstanbul, 2012.

AYDIN, Mehmet Akif, Kadın, DĠA, C. XXIV, Ġstanbul, 2002, s. 87.

AYDIN, Mehmet, Müslümanların Hristiyanlığa KarĢı Yazdığı Reddiyeler ve TartıĢma

Konuları, Selçuk Ünv. Ġlâhiyat Fakültesi Yayınları, No: 2, Konya, 1989.

AYDIN, Erdoğan, Kur‟ân ve Din, Ġslâmiyet Gerçeği 1, Cumhuriyet Kitapları, Ġstanbul, 1992.

BAġ, Erdoğan, semâ, DĠA, C. XXXVI, Ġstanbul, 2009, s. 453.

BAYRAKLI, Bayraktar, Yeni AnlayıĢın IĢığında Kur‟an Tefsiri, Bayraklı Yayınları, Ġstanbul,

2017.

BAYSAL, Sıddık, “Üslûbu‟l-Kur‟ân‟ın Tefsîr Ġlmi Ġle ĠliĢkisi”, Bilimnâme, Kayseri, 2018, ss.

401-402.

BĠLGĠN, Beyza, Ġslâm‟da Kadının Rolü ve Türkiye‟de Kadınlar, Sinemis Yayınları, Ankara,

2005.

BOLAY, Süleyman Hayri, Âlem, DĠA, C. II, Ġstanbul, 1989, s. 358.

BUCAĠLLE, Maurıce, Müsbet Ġlim Yönünde Tevrat, Ġnciller ve Kur‟ân, Çev. Mehmet Ali

SÖNMEZ, DĠB Yayınları, Ankara, 1998.

Page 152: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

141

EL-BUHÂRÎ, Muhammed b. Ġsmâil (ö.256/870), el-Câmi‟‟s-Sahîh, Dâru Ġbni Kesîr, Beyrut,

2002.

BULUT, Selahattin, “Ta„rîb ve el-Cevâlîkî‟nin el-Mu„arrab‟ı”, Yüksek Lisans Tezi, Konya,

2007.

CABBAROV, Sancar, Kur‟ân Efsanelari ve Rivayetleri, Özbekistan CCR Fen NeĢriyatı,

TaĢkent, 1986.

EL-CAHIZ, Ebu Osman Amr b. Bahr, Hristiyanlığa Reddiye, Tekin Kitabevi, çev: Osman

Cilacı, Konya, 1992.

CANDAN, Abdulcelîl, Kur‟ân Okurken Zihne Takılan Âyetler, Elest Yayınları, Ġstanbul,

2004.

CERRAHOĞLU, Ġsmail, Tefsir Usûlü, TDV Yayınları, Ankara, 1983.

--------------------,“Oryantalizm ve Batı‟da Kur‟ân ve Kur‟ân Ġlimleri Üzerine AraĢtırmalar”,

Ankara Ünv. Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. XXXI, 1990, ss. 105-106

CEVÂD, Ali, el-Mufassal fî Tarihi‟l-Arab Kable‟l-Ġslâm, Dâru‟l-Ġlm li‟l-Melayin, C. V,

y.y., 1970, s. 56.

COġKUN, Selçuk, “Sovyet Dönemi Buharî Yurdunda Hadis”, AKEV Akademi Dergisi, S.

13, 2002, ss. 13-14.

ÇAVĠġ, ġeyh Abdulaziz, Angilikan Kilisesine Cevap, DĠB. Yayınları, Ankara, 1991.

ÇELĠK, Ahmet, “Kur‟ân‟a Göre Cehennem‟de Kalmanın Semantik Tahlili”, Ekev Akademi

Dergisi, S. 11, 2002, ss. 79-80.

ÇĠÇEK, Halil, “Kur‟ân‟da Sema‟ Kavramı”, Dicle Ünv. Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi,

S. 1, 1907, ss. 15-16.

----------, Yirminci Asırda Kur‟ân Ġlimleri ÇalıĢmaları, TimaĢ Yayınları, Ankara, 2006.

DAVUTOĞLU, Ahmet (ö.1983), Sahîh-i Müslim Tercemesi ve ġerhi, Sönmez NeĢriyat,

Ġstanbul, 1983.

DEMĠR, ġehmus, Mitoloji, Kur‟ân Kıssaları ve Tarihi Gerçeklik, Beyân Yayınları, Ġstanbul,

2003.

DEMĠRCAN, Adnan, “Cahiliye ve Hz. Peygamber Dönemi Uygulamalarıyla Nikâh”, Diyanet

Ġlmî Dergi, C. XLIL, S. 3, Ankara, 2013, ss. 28-29.

DEMĠRCĠ Sabri, “Kur‟an Âyetleri ve Sûreleri Arasındaki Tenasüb (Fahruddîn Razî„nin

Tefsiri, Mefâtîhu‟l-Gayb Örneği)”, Ekev Akademi Dergisi, S. 62, Ankara, 2015, ss. 26-

63.

-----------, “Kur‟ân-ı Kerîm‟deki Tekrarlar Meselesi ve Mefâtîhu‟l-Ğayb Tefsir‟inde Râzî‟nin

YaklaĢımı”, Sosyal Bilimler Dergisi, S. 5, Aralık, 2015, s. 286-307.

DEMĠRCĠ, Muhsin, “Kur‟ân Vahyinin Nüzûlü Keyfiyeti ve Korunması”, Diyanet Ġlmî

Dergisi, C. XLVI, S. 1, Ankara, 2010, ss. 21-22.

DĠVLEKCĠ, Celalettin, “Ahzâb Suresi 37. Âyetiyle Ġlgili Nüzûl Sebebi Rivayetleri ve Ġlmî

Değeri”, Ekev Akademi Dergisi, S. 59, 2014, ss. 89-90.

DOĞANER, Suna, Mısır, DĠA, C. XXIX, Ankara, 2004, s. 554.

Page 153: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

142

DÖNDÜREN, Hamdi, Avl, DĠA, C. IV, Ġstanbul, 1991, s. 117,118.

DRAZ, Abdullah, Kur‟ân‟a GiriĢ, Otto Yayınları, çev. Salih AKDEMĠR, Ankara, 2012.

DUMAN, M. Zeki, “Ġslâm‟ın Köle ve Cariye Sorununa YaklaĢımı”, Erciyes Ünv. Ġlâhiyat

Fakültesi Dergisi, S. 12, 2011, ss. 1-54.

DURMUġ, Ġsmail, Harf, DĠA, C. XVI, Ġstanbul, 1997, s. 161.

EBÛ DÂVÛD, Süleymân b. el-EĢ„as b. Ġshâk es-Sicistânî el-Ezdî (ö. 275/889), es-Sünen,

Dâru‟l-Kütübi‟l-Ġlmiye, Beyrut, 1996.

ERDOĞAN, Suat, “Kur‟ân ve Sünnet IĢığında Suç-Ceza Uygunluğu”, Bingöl Ünv. Ġlâhiyat

Fakültesi Dergisi, S. 3, 2014, s.132-133.

ERGĠL, Doğu, “Ortadoğu‟da Su SavaĢları mı?”, Ankara Ünv. SBF Dergisi, C. XLV, S. 1,

Ankara, 1990, ss. 72-73.

ERġAHĠN, Seyfettin, “Sovyetler Birliği‟nde Kur‟ân‟a YaklaĢımlar”, Ġslamî AraĢtırma- lar

Dergisi (özel sayı), S. 9, Ankara, 1996, ss. 28-32.

ERTUĞRUL, Ġsmail Fennî (ö. 1855/1946), Kitâb-ı Ġzâle-i ġukûk, Çizgi Kitabevi, Ġstanbul,

2017.

ESED, Muhammet Kur‟ân Mesajı, ĠĢaret Yayınları, Ġstanbul, 1996.

FAYDA, Mustafa, Ġfk Hadisesi, DĠA, C. 21, Ġstanbul, 2000, ss. 507-509.

GEDĠKLĠ, Fikret, “Sosyo Psikolojik Boyutları Açısından Kur‟ân Kıssaları”, Selçuk Ünv.

Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Konya, 2011.

GEZGĠN, Ali Galip, Kur‟ân‟da Hz. Peygamber‟e Yapılan Uyarılar, Rağbet Yayıları,

Ġstanbul, 2005, ss. 189-190.

GUĠLLAUME, Alfred “Garp‟ta Ġslâm Tetkikleri Mevzuuna Dair Konferanslar”, Ġslâm

Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, C. I, 1954, ss. 122- 142.

GÜMÜġ, Sadreddin, “Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, Resûlullah (s.a.v.)‟in Aile Hayatı Ġle

Ġlgili Âyetlerin Toplu Değerlendirilmesi”, Ġslâmî Ġlimler AraĢtırma Vakfı (ĠSAV),

1998, ss. 209-242.

GÜNDÜZ, ġinasi, “Kur‟ân Kıssalarının Kaynağı Eski Ahit mi? Yapı, Muhteva ve Kaynak

Açısından Torah Kıssaları”, Ondokuz Mayıs Ünv. Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi, S. 10,

1998, ss. 88-89.

EL-HAKÎM, Muhammed Bakır (ö.2003), El-MüsteĢrikûn ve ġubuhâtuhum Havle‟l-Kur‟ân,

Müessesetu‟l-E‟lemiyyi li‟l-Matbûat, Beyrut, ts.

HAKYEMEZ, Cemil, “ġiî Takiyye Ġnancının TeĢekülü”, Çorum Ġlâhiyat Fakültesi Dergisi,

C. III, S. 6, , 2004, ss. 130-131.

HAMĠDULLAH, Muhammed, Ġslâm Peygamberi: Hayatı ve Faaliyeti, Ġrfan Yayınevi, Çev.

Salih Tuğ, Ġstanbul, 1993.

HARMAN, Ömer Faruk, Yûsuf, DĠA, C. XLIV, Ġstanbul, 2013, s.1.

HATĠP, Abdulaziz, Kur‟ân ve Hz. Peygamber Aleyhindeki Ġddialara Cevaplar, Nesil

Yayınları, Ġstanbul, 1997.

Page 154: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

143

EL-HEYSEMÎ, Ebü‟l-Hasen Nûrüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Süleymân el-Heysemî (ö.

807/1405), Mecmeu‟z- Zevâid, Dâru‟l-Kütübi‟l-Ġlmî, Beyrut, 1988.

ĠBNĠ ÂġÛR, Muhammed Tâhir (ö.1973), et-Tahrîr ve‟t-Tenvîr, ed-Dâru‟t-Tunûsiyyetu li‟n-

NeĢri Sahnûn li‟n-NeĢri ve‟t-tevzi‟, Tunus, 1984.

ĠBNĠ HĠġAM, Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. HiĢâm b. Eyyûb el-Himyerî el Meâfirî

el-Basrî el-Mısrî (ö.218/833), es-Siretu‟n-Nebeviyye, Dâru‟l-Kitabi‟l-Arabî, Beyrut

1990.

ĠBN KESÎR, Ebü‟l-Fidâ, Ġmadüddîn Ġsmail b. Ömer (ö.774/1372), Tefsîru‟l - Kur‟âni‟l Azîm,

Dâru Tayyibe li‟n-NeĢri ve‟t-Tevzi‟, Riyad, 1999.

------------, Muhtasar Kur‟ân-ı Kerîm Tefsiri, Çağrı Yayınları, Çev. Bekir KARLIĞA,

Ġstanbul, 1990.

ĠBNĠ MANZÛR (ö. 711/1311), Lisânu‟l-Arab, Beyrut, 1994.

ĠMAMUDDĠN HALÎL, Kâlû ani‟l-Ġslâm, Ennedvetu‟l-Alemiyyetu li‟Ģ-ġâbbi‟l-Ġslâmî, Riyâd,

1992.

ĠZZEDDĠN EBU‟L-HASAN, Ali b. Muhammed, (ö.630/1233), el-Kâmil fi‟t-Tarih, Dâru‟l-

Kitabi‟l-Arabî, Beyrut, 2012.

JACOB M. LANDAU, Goıteın Shelomo Dov, DĠA, C. XIV, Ġstanbul, 1996, s. 101.

KANDEMĠR, Mehmet YaĢar, Âyet ve Hadislerle Açıklamalı Kur‟ân-ı Kerîm Meâli, Marmara

Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Yayınları, Ġstanbul, 2016.

KARAMAN Hayrettin, ÇAĞRICI Mustafa, DÖNMEZ Ġbrahim Kâfi, GÜMÜġ Sadrettin,

Kur‟ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsiri, DĠB. Yayınlar, Ankara, 2017.

KAYA, Mehmet, “Bilimsel Tefsir ve DeğiĢim”, Mütefekkir Dergisi, C. III, S. 5, 2016, ss.

120-121.

KAYAER, Osman, Kur‟ân Kıssalarının Anlam ve Değeri, Fecr Yayınevi, Ankara, 1998.

EL-KAZVÎNÎ, Hatîb (ö.739/1338), et-Telhis, Daru‟Ģ-ġifa, y.y., 2017.

KELPETĠN, Mahmut, “Benî Kurayzâ Gazvesi Ġle Ġlgili Rivâyetlerin Değerlendirilmesi: Ġbn

HiĢâm Örneği”, Tarih Dergisi, S. 53, Ġstanbul, 2012, ss. 16-17.

KIRCA, Celâl, Aksâmu‟l- Kur‟ân, DĠA, C. II, Ġstanbul, 1989, ss. 290-291.

KĠTAB-I MUKADDES, Tesniye, s. 10-15.

KOCABAġ, ġakir, Kur‟ân‟da YaratılıĢ, Küre Yayınları, Ġstanbul, 2004.

KÖSE, Saffet, Ġslâm Hukuku Açısından Din ve Vicdan Hürriyeti, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul,

2003.

El-KURTUBÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed (ö. 671/1272), El-Câmi‟ li Ahkâmi‟l-

Kur‟ân, Müessesetu‟r-Risâle, Beyrut, 2006.

MAHLUF, Hüseyn Muhammed, Kelimâtü‟l-Kur‟ân, el-Mektebetu‟l-Ġslâmiyye, Ġstanbul,

1957.

MAHMUT MÂDÎ, el-Vahyu‟l-Kur‟âniyyu fi‟l-Manzuri‟l-ĠstiĢrakıyyi ve Nakduhu, Mektebetu

Dari‟d-Da‟ve, Ġskenderiye, 1996.

Page 155: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

144

MALĠK BĠN ENES, Ebû Abdillâh Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-

Yemenî (ö.179/795) el-Muvatta, Dâru Ġhyâi Turasi‟l-Arabî, Beyrut, 1985.

MEVDÛDÎ, Ebu‟l-A‟lâ (ö.1979), Tefhîmu‟l-Kur‟ân, Ġnsan Yayınları, Ġstanbul, 1996.

MEVLÂNÂ ġĠBLÎ (ö.1914), Asr-ı Saâdet, Çev. Ömer Rıza Doğrul, Eser NeĢriyat, Ġstanbul,

ts.

EL-MEVSILÎ, Ebu‟l-Fazl Mecduddîn Abdullâh b. Mahmûd b. Mevdûd (ö. 683/1284), el-

Ġhtiyâr li Ta‟lîli‟l-Muhtâr, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 2015.

MĠRAS, Kamil (ö.1957), Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve ġerhi, DĠB. Yayınları, Ankara, ts.

EL-MUTAYRÎ, Abdu‟l-Muhsin, Deâva‟t-Tâinin fi‟l-Kur‟âni‟l-Kerîm, Dâru‟s-Saâde, Beyrut,

2006.

El-MÜSLĠM, Ebü‟l- Hüseyn Müslim b. Haccac (ö. 261/875), el-Câmiu‟‟s-Sahîh, Dâru‟l-

Hadîs, Beyrut, 1991.

EN-NUVEYRÎ, Ebü‟l-Abbâs ġihâbüddîn Ahmed b. Abdilvehhâb b. Muhammed el-Bekrî et-

Teymî el-KureĢî en-Nüveyrî (ö. 733/1333), Nihâyetu‟l-Ereb fî Ahbâri Men Zeheb,

Dâru‟l-Kutubi‟l-Mısrıyye, Kahire, ts.

ÖZAFġAR, Mehmet Emin vd., Oryantalist YaklaĢıma Ġtirazlar, AraĢtırma Yayınları,

ANKARA, 1999.

ÖZDEMĠR, Ġsmail, “Kur‟ân-ı Kerîm‟de Göklerin ve Yerin YaratılıĢı ve „Altı Gün‟ Problemi”,

MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2007.

ÖZGEL, Ġshak, “Tarihselcilik DüĢüncesi Bağlamında Kur‟ân‟ın Tarihsel Yorumu

(Metodolojik Bir Teklif)”, SDÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, Isparta,

2002.

ÖZTÜRK, Emine, “Kur‟ân‟ın Kadına BakıĢı ve Ġslâm Tarihinde Kadının Sosyal Statüsüne

Genel Bir BakıĢ”, Harakanî Dergisi, S. 2, 2014, ss. 26-27.

ÖZTÜRK, Mustafa, “Kur‟ân‟ın Cennet Betimlemelerinde Yerel ve Tarihsel Motifler”,

Ġslâmiyat, S. 1, Ankara, 2001, ss. 145-162.

RÂĞIB El-ĠSFAHÂNÎ, Ebu‟l-Kâsım Huseyn b. Muhammed (ö.502/1108), el-Müfredât fi

Ğarîbi‟il-Kur‟ân, Mektebetü Nizar Mustafa el-Bâz, yy., ts.

ER- RÂZÎ, Fahruddîn (ö.1411/1990), Mefâtîhu‟l-Ğayb, Dâru‟l-Fikr, Beyrut, 1981.

ES-SÂBÛNÎ, Muhammed Ali, Safvetü‟t-Tefâsir, Ensar NeĢriyat, Ġstanbul, 1995.

---------------, Ġ‟câzu‟l-Beyân fî Süneni‟l-Kur‟ân, DımaĢk, 1979.

SAĠD NURSÎ (ö.1960), ĠĢârâtü‟l Ġ‟caz, Tenvir NeĢriyat, Ġstanbul, 1988.

SAHĠLLĠOĞLU, Halîl, Emin, DĠA, C. XI, Ġstanbul, 1995, s. 112.

SAKA, ġevki, “Mü‟minler Cehennem‟e Girer mi?”, Ankara Ünv. Ġlahiyat Fakültesi Dergisi,

S. 41, Ankara, ss. 30-40.

SAVAġ, Rıza, Ġslâm‟ın IĢığında Kadın, TDV Yayınları, Ankara, 2008.

SAYLAN, NesriĢah, “Kur‟ân‟da Beddua”, Fırat Ünv. Sosyal Bilimler Dergisi, C.

XXVI, S. 1, Elazığ, 2016, ss. 132-133.

Page 156: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

145

SEYYĠD KUTUP (ö.1966), Fî Zilâli‟l-Kur‟ân, Çev. M. Emin Saraç, Bekir Karlığa, Ġsmail

Hakkı ġengüler, Hikmet Yayınları, Ġstanbul, ts.

---------------------, Kur‟ân‟da Edebî Tasvir, Hikmet NeĢriyat, Çev. Kamil M. Çetiner,

Ġstanbul, 1997.

SIRMA, Ġhsan Süreyya, Müslümanların Tarihi, Beyan Yayınları, Ġstanbul, 2014.

SÎBEVEYH, Ebû BiĢr Amr Bin Osman Bin Kanber el-Hârisî (ö.180/796), el-Kitab, Bulak

Nushası, Mısır, 1898.

SOFUOĞLU, Mehmet (ö.1987), Tefsire Giris, Çağrı Yayınları, Ġstanbul, 1981.

SÖNMEZSOY, Selahattin, Kur‟ân ve Oryantalistler, Fecir Yayınları, Ankara, 1998.

ES-SUYÛTÎ, Celâlüddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr (ö.911/1505), ed-Dürrü‟l-Mensûr fi‟t-

Tefsîri bi‟l-Me‟sûr, Daru‟l-Fikr, Lübnan, 1911.

--------------, el-Ġtkân fî Ulûmi‟l-Kur‟ân, Çev. Sakıp YILDIZ, Hüseyin Avni Çelik, Hikmet

NeĢriyat, Ġstanbul, 1987.

ġAHĠN, Furkan, “Yeryüzünün ve Göklerin Yaratılmasıyla Ġlgili Âyetlerin Modern Ġlmî

Veriler IĢığında Yorumlanması”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 93.

ġEN, AyĢegül, “Kur‟ân-ı Kerîm‟de Tekrarlar, Yeminler ve Mesellerin ĠletiĢim Açısından

Değerlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006.

ġENGÜL, Ġdris, Kıssa, DĠA, C. XXV, Ankara, 2002, ss. 498-500.

-----------, Ġdris, Kur‟ân Kıssaları Üzerine, TimaĢ, Ġzmir, 1994.

ġĠMġEK, Sait, Günümüz Tefsir Problemleri, Esra Yayınları, Ġstanbul, 1997.

----------, Kur‟ân Kıssalarına GiriĢ, YöneliĢ Yayınları, Ġstanbul, 1993.

----------, Kur‟ân‟ın Ana Konuları, Beyan Yayınları, Ġstanbul, 2005.

----------, YaratılıĢ Olayı, Beyân Yayınları, Ġstanbul. 1998.

TABERÎ, Muhammed bin Cerîr (ö. 310/922), Câmiu‟l-Beyân an Te‟vîli Âyi‟l-Kur‟ân,

Müessesetü‟r-Risâle, Beyrut, 1993.

TANTÂVÎ CEVHERÎ (ö.1940), Cevâhiru‟l- Kur‟ân, Kahire, 1935.

TĠRMĠZÎ, Ebu Îsâ Muhammed b. Îsâ (ö.279/892), Çev. Mehmet Türk, Kitap Dünyası, Konya,

2018.

TOPALOĞLU, Bekir, Telbîsü Ġblîs, DĠA, C. XL, Ġstanbul, 2011, s. 397.

------------------, Selâm, DĠA, C. XXXVI, Ġstanbul, 2009, s. 342.

------------------, Mü‟min, DĠA, C. XXXI, Ġstanbul, 2006, s. 558.

UĞUR, Hakan, “Osmanlının Son Döneminde Oryantalistlerin Kur‟ân Hakkındaki Ġddialarına

KarĢı Osmanlı Ulemasının Yaptığı ÇalıĢmalar Ġsmail Fennî Ertuğrul Örneği”, Kur‟ân

ve Tefsir Akademisi AraĢtırmaları II, S. 4, Ġstanbul, 2013.

USTA, Ġbrahim, “Kur‟ân-ı Kerîm‟de Semitik Kökenli Özel Ġsimler”, Turan Stratejik

AraĢtırmalar Dergisi, C. 4, S. 14, 2012, ss. 182-183.

ÜNAL, Ġsmail Hakkı - ÖZDEMĠR, Mehmet - YAZICI, Nesimî, Ġslâm Kültüründe HoĢgörü,

DĠB. Yayınları, Ankara, 2013.

Page 157: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

146

ÜNAL, Necdet, “Kur‟ân‟ın Ġçki Yasağı Tedriciliği Üzerine Bir AraĢtırma”, Kelâm

AraĢtırmaları, C. 9, S. 2, 2011, ss. 156-166.

YAVUZ, Yusuf ġevki, Azâp, DĠA, C. IV, Ġstanbul, 1991, s. 303.

YAVUZ, Yusuf ġevki, Ġ‟câzü‟l-Kur‟ân, DĠA, C. XXI, Ġstanbul, 2000, s. 404.

YAZIR, Elmalılı M. Hamdi (ö.1942), Hak Dîni Kur‟ân Dili, Azim Dağıtım, Ġstanbul, 1992.

YERĠNDE, Adem,, MüĢkilü‟l-Kur‟ân, DĠA, C. XXXII, Ġstanbul, 2006, s. 165.

YILMAZ, Mehmet Faik, Münâsebâtü‟l-Âyât ve‟s-Süver, DĠA, C. XXXI, Ġstanbul, 2006, ss.

569-571.

EZ-ZEMAHġERÎ, Ebu‟l-Kâsım Carullah Mahmud b. Ömer (538/1144), Tefsîru‟l-KeĢĢâf an

Hakâiki‟t-Tenzîl ve Uyûni‟l-Ekâvîl fî Vucûhi‟t-Te‟vîl, Mısır, 1966.

EZ-ZERKEġÎ, Ebû Abdillâh Bedrüddîn Muhammed b. Bahâdır b. Abdillâh et-Türkî el-Mısrî

el-Minhâcî ez-ZerkeĢî eĢ-ġâfiî (ö. 794/1392), el Burhân fî Ulûmi‟l-Kur‟ân, Mektebetu

Dâru‟t-Turâs, Kahire, 1984.

Ġnternet Kaynakları:

http://ateizmdernegi.org.tr/forum/index.php?/forum/31-dinler-hakkında/(2016)

http://alaeddinyavuz....rap-tanrilari/ (2016)

http://islamgercegi.athost.net/kuranbilimdisi.html (2015)

http://islamgercegi.athost.net/kuranozellikleri.htm (2015)

http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler /37/ 751/9589.pdf (2017)

https://dergipark.org.tr/download/article-file /38264 (2017)

http://www.dicle.edu.tr/Dosya/2018-09/2007-1-icerik_493.PDF (2018)

http://dinsizler.tumblr.com/ (2017)

https://eksisozluk.com/kuranda-muhammedin-konustugu-ayetler--2522711 (2015)

http://turandursunku...6lc3bcmc3bc.pdf (2016)

http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0269.htm (2017)

http://www.turandursun.com/bilgi-arsivi/kutsal-kitaplar/kuran-elestirisi/548-273 (2016)

https://ebubekirsifil.com/dergi-yazilari/islam-ve-kolelik-1 arsiv (2017)

https://www.pbs.org/wnet/religionandethics/about-the-series/biographies/deborah-potter/-

2016

https://pozitifateizm.wordpress.com/category/elestiriler/kuranin-olmayan-mucizeleri (2016)

https://sorularlaislamiyet.com/kuran-i-kerimde-dunyanin-yuvarlak-oldugunun-belirtilmesi-

kuranda- yapilan-bilimsel-hatalardan-birisi (2017)

https://www.suleymaniyevakfi.org/fikih-arastirmalari/avliyye-meselesi.html (2019)

Page 158: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

147

https://tr.scribd.com/doc/59723328/Islamiyet-Gercekleri (2016)

https://www.dicle.edu.tr/Contents/01baef8f-7b2e-4395-afc0-3132c45538c9.pdf (2018)

Page 159: T.C. AM Btez.sdu.edu.tr/Tezler/TS03478.pdf · 2020. 8. 20. · T.C. SÜLEYMAN DEMĠREL ÜNĠVERSĠTESĠ. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü. YEMĠN METNĠ. Yüksek Lisans

148

ÖZ GEÇMĠġ

KiĢisel Bilgiler:

Adı ve Soyadı : Necdet ġAġKAN

Doğum Yeri ve Yılı : MuĢ / 26/03/1969

Medeni Hali : Evli

Eğitim Durumu :

Lise Öğrenimi : Üsküdar Ġmam Hatip Lisesi, 1990.

Lisans Öğrenimi : Selçuk Üniversitesi Ġlâhiyat Fakültesi, 1995.

Yüksek Lisans : SDÜ Ġlahyat Fakültesi, 2019./ Ġnternet Ortamında Kur‟ân‟a Yöneltilen Bazı

Ġthamlar ve Cevaplar.

Yabancı Dil(ler) ve Düzeyi:

l. Arapça / C düzey

ĠĢ Deneyimi :

1. 1995 yılından beri Milli Eğitim Bakanlığı‟nda, ĠHL Meslek Dersleri Öğretmeni olarak

çalıĢmaktadır.