Upload
others
View
0
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
:;..:. . . . . .. -- . .
!TCJRI< ·auNYASI .ARAS_TlR.MALARI -- . . : ~ :.···. . . . · it
lki ayda·bir yayınlaJll!.
Sahibi
_Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı adına
Pro(.Dr.Tu.ran YAZGAN
Yazı İşleri Müdürü
Saadet Pınar YILDIRIM
Arşiv ve Tashih
Muhiddin NALBANTOGLU
İdarehane
Ankaravi Mehmed Efendi Medr~esi, Belediye Sarayı Arkası, SaraÇhane/Istanbul
Telefon: 51110 06-Posta Çeki Hesabı: 141720
Dizgi ·
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Yuluğ Tekin Dizgi Merkezi
Baskı
Pamuk Ofset
Abone Bedeli
Yurtiçi: 75.000 TL. Yurtdışı: 50 $
~-
RİRİNCİ BÖLÜM
isLAM SANATI IIENRY MARTİN 1
Çevi re n : Hakkı ÖNKAL
İsi mlen d i rme • Saha - S ü r e • Tarih · Beş E ko l
İsim lencJ i rme
İsliim sanatına çoğu kere yetersiz değişik isimler verilmiştir.
Uzun süre ve çok yaygın olarak bu isim, ''Arap Sanatı" olmuştur. Halbuki, İslfim sanatı hiç bir artistik geçmişi bulunmayan göçebe bir toplumun yani Arapların sanatı asla değild ir.
"Mağrib sanatı" denilmesi de daha isabetli değildir. Mağribliler, artistik faaliyetleri bilhassa Fas ve İspanya'nın bir bölümüne yayılmış olan Sahra .Berberleri (Murabıtlar) ile Atlas Berberleri (muvahhidler)dir. "Sarrasin sanatı" ismi de Lahdid edicidir. Bu müphem terim, ünce Yunanlılar ve Romalılar sonra da Haçlılar tarafından Suriye ve Mısır'da savaştıkları süvari birliklerini (müslümanları) belirtmek için kullanılmıştır.
Şu halde İslam sanatı adı, hem tarihi coğrafya nokta-i nazarı ndan hem de sanat tarihi bakımından Rabfil edilebilir gibi görünmektedir. Bu terim, Hz. Peygamber'in ilk inananlara verdiği ve Allah'a inanan kimse anlamındaki Arapça müsliın kelimesinden gelmektedir.
Saha
Çin sanatı istisna edilirse, ftiç bir üslı1p, İslc'lm sanatı kadar yayı l ma alan ı bulamamıştır. Bu sanat, Hindistan, Mezopotamya, İran, Suriye, Filistin, İspanya ve Sicilya, Türkiye, Mısır, Tunus, Cezayir ve Fas gibi geniş bir alana yayılmıştır.
Süre
isıam sanatı Hz. Peygamöer'in ölümünde, M.S. 632'de başlar, ülkelere göre değişmek üzere XVII. veya XVIII. yüzyıla kada r sürer.
1 La granınıaire dcs sıylcs, Collecıion de Prfris sur l'Histoire de l'Art, Puhlicc sous la dirccı ion
de Henry Martin, L'Art Musulman, Flammarion, Paris 1976.
146 2/TÜRK OÜNYASI ARAŞTIRMALARI
Tarih
Arapça'da övülmüş anlamına gelen bir isme sahip bulunan Muhammed Mckke'de doğdu. Arabistan, bu devirde, çok ilaha ve puta tapan göçebe kabilelerle meskt1ndu. Kırk yaşında iken ve vahiyden sonra Hz. Muhammed peygamberliğin·i ilan etti ve hemen, başlangıçta hiç bir başarı elde edemeyeceği tebliğine başladı. Putların yıkılmasını istemesi, 622 yılı 16 Temmuz'unda acele olarak terk etmek mecburiyetinde kaldığı Mekke halkının öfkesini celbetti. Bu tarihte hicret adı verilen islamidevir başlar. Hz. Muhammed, İs!am'ı kabul etmiş bir çok müminin bulunduğu Medine'ye sığındı. Orada, monoteist yeni dini, kuvvet ile yaymağa . teşebbüs edeceği küçük bir ordu taşkil etti ve hemen orada ilk mescidi inşa etti. Yunanlılar'a (Bizans) karşı kazandığı büyük bir zaferden . sonra, muzaffer olarak Mekke'ye giriyordu. Hz. Muhammed altını~ üç yaşında iken Mekke'de öldü.
Ölümünden sonra ailesinin üyeleri, halife ünvanıyla ona halef oldu-' !ar. Artık arkası kesilmeyecek islam fetihleri başlıyordu. Bir asırdan daha kısa bir zamanda mücahidlcr tarafından fethedilmiş ıopraklar, _yedi asır boyunca Romalıların fethetıikleri alan.Iardan daha büyüktü. D.oğrusunu söylemek gerekirse, büyük savaşlar ntidirdir: Fetihleı: özellikle misyonerlerin eseri olmuştur. İstilalar kesintisiz sürdü. Müslümanlar VII. yüzyılda, İran, Mezopotamya, Suriye sonra Mısır ve Tunus'u istila ettiler. Müıeakip yüzyılda, Fas ve İspanya'yı fethettiler; Pireneler aşıldı: Akitanya, Languedoc ve Burgonya'nın bir kısmı istila edildi.
732'de Charles Marı~l isıam dalgaları·nı durduruyordu. Fransadan püstüF_l~Jen müslümanlar, Ispanya'nın güneyine çekildiler ve sekiz asır Endülüs'te kaldılar.
Beş Ekol·
Müslümanlar tarafından fethedilmiş ve Hindistan'dan İspanya'ya kadar yayılan geniş topraklar, sanat bakımından değişik karakterler gösteren bir çok devlet halinde kısa bir sürede bölündü.
Bunlar beş grup veya beş ekol olarak ayrılabilir.
1- Suriye ve Mısır Ekolü; . 2.- -:ı\ınus, Cezayir, Fas ve İspany.a'yı içine alan Mağrib Ekolü; 3- Trnn E~olü; ·- ·· -·- . 4- Türkiye ve Anadolu'da yayılan Osmanlı Ekolü;. 5~ Hind Ekolü; ·
Bu beş ekole, Normanlar'ın eski istilası sebebiyle, Roman veya Narman, Bizans ve isJam sanatlarının garip bir karışmasının müşahede edildiği Sicilya'daki siculo-normande ekolü de ilave olunabilir.
Fransa'da, İslam işgali ve Saint-Jacques-de Compostelle'in ziyaretleri, bir çok süs unsurunu Roman sanatına kazandırmıştır ki çıkış noktalarından biri Puy şehri idi: La Charitc-sur-Loire ve Puy katedralinin çan kulesinde olduğu gibi deforme olmuş kufi hatlı kitabeler, çok dilimli ve
H.MARTİN/İSLAM SANATV3 147
yonca biçimli kemerler, Moissac (Torn ve Garonne) ve Saint~GuHhem~ du-Desert (Herault)'de olduğu gibi sütun başlıklarını süsleyen palmet ve girift örgüler, Clermont-Ferrand'ın Notre-Dame-du-Port kilisesindeki gibi yonga biçimli konsoHar, Puy katedralinin manastırında olduğu gibi siyah beyaz taş münavebesiyle örülmüş kemerler bu tesiri . açıkça ortaya kor.
II. BÖLÜM Genel Özellikler . Araplar, lçendilerine has bir sanata ve hiç bir artistik geçmişe sahip
değillerdi; bununla_ beraber, yabancı sanatlardan, özellikle İran ve Bi-7.ans sanatından alınmış unsurlarla bir üslup meydana getirmeyi başarmış-lardır. · · · · ·
Bu, sanat tarihinde hemen hemen yegıine örnektir. İslı'im sanatı kenJi bünyesinde doğup gelişmiş bir sanat değildir, fakat doğu sana_tı ile fethedilmiş ülkelerin sanatının karışımının ürünüdür.
Doğu sanatının önemi, önce".jstilfüar sonra da müslüman hükü-mdarIarın şarktan getirttikleri çok say~daki sanatkarın kullanılmasıyla ortaya çıkar. Bundan başka istila ordularını, siU!hçılar, maden ustaları, süslemeciler gibi çoğu . İran ve Suriye menşeli bir çok zenaatkar da takip etmiştir. Bunlar beraberlerinde, tamamen yeni süs temaları teşkil edecek olan halılar, kumaşlar ve koşum takımlarını taşıyorlardı.
Mekke'nin yıllık hac ziyaretleri de aynı şekilde Doğuyla münasebet-lerin geli§mesinde rol oynamıştır; fakir hacılar yolculuklarını kara yolu ile yapıyor ve geçmek zorunda bulundukları muhtelif bölgelerde kalıyorlardı.
İthal edilmişı bu doğu sanatına, mahalli gelenekler ve eski medeniyet-lere ait formüller karışmıştır. Mesela İslam süsleme sanatında çok büyük bir yer işgal eden geometrik süsleme, istilalardan çok önce, Mısır'da, Kopt sanatında ve Berberlcr'de mevcu<l idi.
İsl:'im sanatının özelliklerinden oiri de, mimariye yardımcı olan resim ve heykel gibi unsurların hemen hemen hiç bulunmamasıdır. Bu durum, istam dininin canlı varlık tasvirini yasaklamasından ileri geliyordu. Gerçekten de Kuran'ı tamamlayıcı olan Peygamber'in sözlerinde yani hadiste bu belirtilmiştir: ''Al/alı 'ı, insan/an Vl'.}'a canlı bir varhğı tasvir edene
· yazıklar olsun! Sadece, ağaçlan, çiçekleri veya cansız eşyayı resnıediniz. "Hindistan ve İran dı~ında bu buyruklara uymama hemen hemen istis
nai <lir. Mistik rüyalarına dalmış olan müslümanlar, tabiatın müşahedesini ta
mamen küçümsediler. Sanatkarların estetik bir geometri ıarzıyl_a, arabesklerle girift örgülerle, geometrik figürlerle tabiat duygusunu tabii bitki yerine ve onun aleyhine koymalarını görmek müslümanlar için şaşırtıcı değildir. Çicekler o kadar değiştirilmiş o derece üslGplaştırılmıştır ki onları tanımak hemen hemen imkansızdır. Hiç bir sanat bu kadar az rea-list değildir. .
Ayrıca mimarı ve İslam süslemesi, çok ibtidai bir silmecilikle özellik kazanır; fakat bu fakirlik, nadiren ulaşılabilecek zengin bir süslemeyle, oyma ve kakma alçıdan muhteşem duvar kaplamaları ile ve friz halindeki mukarnaslarla telafi edilmiştir.
148 4/TÜRK OÜNYASI ARAŞTIRMALARI
Bu süslemede rölyef nadirdir ve yontma hemen daima kabartılıdır.
Çok renklilik ve yaldızlama, İslam sanatında çok büyük rol oynar; onların çoğu, ne yazık ki, zamanın yol açtığı tahripten büyük zarar görmüştür.
İslam sanatı, tromplu kubbeyi, taşkın kemerleri, dilimli kemerleri, çini kaplamayı İran'a borçludur. Beyaz ve renkli taşların münavebesiyle örülmüş kemerleri, ajurlu pencereleri ve pandantifli kubbeyi de Bizanstan almışlardır.
III. BÖLÜM
Mimari' Unsurlar Kemerler ve kemerlemeler
İslam sanatı, bölgelere göre değişik formlar gösteren kemerleri benimsemiştir.
Bütün bir Mağribte ve hatta Mısır'da, en çok karşılaşılan kemer, bazen yuvarlak, bazen sivri olan taşkın kemerdir.
At nalı kemer olarak da tanınan yarım daire kavisli taşkın kemer, kavisleri merkez çizgisini aşağıya taşan yuvarlak bir kemerdir. Taşkın kısmı teşkil eden bu sarkmadır. Sivri kavisli taşkın kemerin de kavisleri, önceki gibi büyük çapını aşağı taşar.
Mukarnaslı kemer, karnı stalaktitlerle süslenmiş kemerdir. Bu tarz ke~eri ~~ha çok İspanya ve Fas'la buluruz.
Sarkıtma kemer ve kemerlemeler, isminden de anlaşılacağı .gibi -kel!~.!:!_ diş .di_ş kesilip oyulmuş keme·rıerdir.
Dilimli kemer ve -kemerlemeler, karnı yuvarlak diliµılere bölünmüş kemerlerdir ki bilhassa . Mağrib'te görülür.
Çaprazlama dilimli kemerler minarelerde sıkça görülür.
Kapı Çerçeveleri
Kapı ve mihrapların üst kısmı, köşelikleri rozet veya kabaralarla süslü dikdörtgen panolarla çerçevelenmiştir. Birden fazla dilimli kemerlemeler Fas'ta ve Cezayir'de şehirlerin güzel kapılarında ve münarelerde hayranlık duyulan bu bütünlükleri tamamlarlar.
Pencereler
İslam sanatı, önceleri taştan sonraları çok zarif bir işçilikle oyulmuş alçıdan yapılmış, siperleriyle kanatlı kapatma araçlarını Bizans sana.tından almıştır. İlk renkli cam percereler, XIII. yüzyılda Mısır'da ve Suriye'deortaya çıkmıştır. İster alçıyla mühürlenmiş olsun ister aynı malzemeden yapılmış çubuklarla tutturulsun bu vitraylar, çok küçük ölçüdeki camlardan vücut bulmuştur.
Sıkça rastlanılan kemerler daha yüksek kemerlerdir; bunlar yüksek, yani yuvarlak kemerlerden daha yüksek kemerlerdir. Bazen bu kemerler, sütün başlık tablosundan çok daha yüksekte başlar, bazen çok gü-
H.MARTİN/İSLAM SANATVS
zel bir tarzda yine ikiz olan kemerlemelerlc uyuşurlar.
Kapılar
Müslümanlar kapıları metal kaplama ile süslemek hususunda çok_ başarılıdırlar. Önceleri, onları rozet veya poligon şekilli çivilerle demirlemekten hoşlandılar; sonraları kapılar, bakır veya bronz palakalarla kaplandı.
xıv. yüzyııcıan ıuoaren, poııgonıar, rozetleri, yıld!zl~rı temsıı ecı~n ajurlu motiflerle oyulup işlenmiş ve dekorlu merkezı bır kabartma ıle süslenmiş kapılar ortaya çıkar. ·
Fas'ta, Fas (şehri) ve Meknes medreselerinin kapıları bunların güzel örnekleridir; İspanya'da Kurtuba, Toledo, Sevilla'nınkiler de yine güzel örneklerdir .
• • 1 ııı uevırue, çok ustalıklı bir kompozısyonun poligonları ve onaltı köşeli yıldızlarıyla, geometrik süslemenin şahikasını bize gösteren Kahire'deki El-Hasan Camii'nden neşet eden :Şl-Müeyyed Camii gibi, bakır kaplamalı, allın ve gümüş kakmalı kapılar görülgeme başlar. Kahire'deki Sultan Berkuk Camii'nin kapıları gibi diğer kapılar gümüş kaplama ve bron?=dan yapraklarl;ı süslüdür. . ..
XV. yüzyılda, özellikle Mısır'da, dövme bakır kaplamalı kapılara rast-lanır. Bu kapılar ayrıca, kitabe ve arabesklerden zengin bir süslemeye sah iptir.
Dahili kapılar asta metal kaplamaya sahip olmad ılar; bunlar birbirine karışan ve çok sayıdaki poligona! parçaların teşkil ettiği tahtaların birleşmesinden yapılmıştır. Öyle ki bazen panolara ayrilmış satıhlar ancak bir kaç santime ulaşır. Bu küçük parçalar bazen oyulmuş çiçek motifleri, bazen fil dişi ve Osmanlı ekolünde olduğu gibi sedef, kemik ve deniz hayvanları kabukları ile kakılıp süslenmiştir.
En s ı k görülen dekor, renkli ah§ap ağlarla örülü geomet rik süslemelerdir.
Süsleme Unsurları l\:lukarnaslar
iV. HÖLÜM
İslam süslemeciliğinin en karakte.ristik süsleme unsuru, gerçekten, kalker tuzlarının kümelenmesi ve toplanmasıyla mağaralarda teşekkül etmiş taş yığınları manzarasını hatırlatan stalaktittir. En basit bir mukarnas, çıkıntılı bir satıh elde etmek için kümelenmiş yedi prizmatik unsurdan meydana gelmiştir. Bu yedi unsurun planı , bir dikdörtgen ile biri eşkenar diğeri ikizkenar iki üçgendir. Bunların kenarlarının hcrbiriyle bu şekiller yan yana gelebilmekte ve birlcşchilmektcdir.
Mukarnas bir inşa unsuru değildir, fakat sütun başlığı, kemerler, pandantifler, frizler ve lentölar gibi mimari bir uzuvla çok uygulanan bir süs unsurudur. Mukarnaslar Suriye'cle olduğu gibi bazen taştan . yontulmuşlardır, bazen İran ve Türkistan'da olduğu gibi kalıplanmış tuğladan
150 6/TÜRK OÜNYASI ARAŞTIRMALARI
yapılmıştır ve nihayet en çok kullanılan tarzıyla alçıdan elde edilmişlerdir. Mukarnasların formu ekollere göre değişkilik arzeder.
Mukarnas önce pandantinerde uygulanmıştır. Bilindiği gibi pandantif, kubbe ile örtmek üzere karenin veya oktogonun köşelerinin herbirine konulmuş üçgen şekilli kürelerdir. Müslümanlar, sade bir pandantif yerine, mukarnas şeklini kazanan, çıkıntılı pandantif serilerini kompoze etmeyi başardılar . . Ayrıca daha ileri giderek, bununla pandantifleri birleştiren kemerlemeleri, tavanların köşelerini ve teknelerini minare ve· büyük portallerin konsollarnı süslediler. El-Hamra'da (Gırnata), tonozlar tepeye kadar. mukarnaslarla süslüdür. Hasıl olan tesir şaşırtıcıdır; gölge yansımalarıyla bütün bu küçük geometrik unsurlar tonoza sonsuz bir hafiflik manzarası verirler.
Arabesk ve Girift Örgüler
Arabesk, süslemenin merkezi motifidir, orta sap uzunluğunca muntazam bir ritm ile eğri çizgilerle dolanır ; arabesk daha çok dar panoları ve yükseklikleri süslemek için kullanılmıştır. Girift örgülere gelince, satıh üzerinde çıkıntılı . olarak kesişen çizgilerden oluşur. Baklava motineri çok kullanılmıştır. Esasen İnüslüman sanatkarlar, düz şeritlerin kesişmesiyle elde edilmiş çok değişik kompozisyonlar da kullanmış.Jardır ki bunlardan El-Hamra panosu bize muhteşem bir örnek sunar.
Nebati Süs leme
İran ve Suriye dı§ında, İslfım sanatının ülkeleri, bize sadece mücerret, hayali ve itibari bir bitki süslemesi gösterirler .
. - . . . Müslüman dekoratörler, özellikle, cepheden, göbekten çıkan uzamış,
sade bir yaprak görüntüsü veren ve yandan, iki dilimi değişik yönlerde dolanan bir çift yaprak motifi intibamı veren palmiye yaprağından ilham almışlardır. Akant yaprakları, umumiyetle, çok sıkışık olarak, kurt yeniği bir ağ tarzında şekillenir ki Mağrib'te her yerde rastlan ı r. Bu nebati motifte, Yunan palmelleri, çam kozalakları ve deniz hayvanları kabukları birbirleriyle karışır. Bu yapraklar bazen düzdür, bazen de özellikle kitabelere zemin teşkil ettiklerinde, çizgilerle i şlenmiştir. Bu çizgiler, yaprak ayalarının damarlarını belirler.
Geome~rik Sti s!ı:..m~
P6ligonal kompozisyonlar, is!am süslemesinin temelini teşkil eder. Daha X. yüzyılda Kurtuba Camii'nde ortaya çıkar ve XIV. vüzvıldan itibaren, İran dı§ında, bütün İsl:1m imparatorıuguncıa su!)ıcme hakim olur. Onun ihtişama ulaştığı yer Mısır'dır. Arapça geometri risalel&rinde, bu geometrik süslemenin prensipleri, bilhassa aşağıdaki problemler yer alır: "Bir daire etrafına altı eşit beşgen çizmek" veya yine "Bir daire etrafına altı kare ve altt muntazam alllgen yerleştirmek".
XVIII. yüzyılda, sonsuz bir giriftliğe u(aşan geometrik çizgi, d§ima, büyük bir güzellik ve muhteşem bi r süs etkisi bırakır. Üçgen ve baklava motiflerine de yer veren sekizgen, yıldız ve üçgen ağlarını ihtiva eder. En çok rasllanan çizimlerden biri, sade poligon ların üzerine yıldız poligonları yerleştirmektedir. Poligona) süsleme, muntazam allıgend~n,
H.MARTİN/İSLAM SANATV7 1 51
yıldızlar, gülbezekler, düz ve eğri şeritler, oniki genden oniki kollu yıldızlar, muntazam sekizgenden sekiz kollu yıldızlar, ônaltı kenarlı poligondan onaltı koliµ yıldızlar ve nihayet muntazam ongenden on kollu veya on yarı çaplı yıldızların doğmasıyla elde edilmiştir.
Poligona! süslemenin şekillendirdiği ağlar, kare, dikdörtgen ve eşkenar üçgen · alancıklara sahiptir.
Geometrik süsl<!mede karşıtlık m.eycuttur. Doğrudan doğruya motifi uygun düşen bir ajurla ayrılmış motiflerin .tevalisi bu terimle belirtilmiş-· tir. Öteki motifle onun ajuru üst üste konabiliyordu. Bunlar frizler, bordürler. oanolar· ve gülbezekleri::lir.
Yazı Dini hikmetler, vecizeler ve hü{cürndara övgüler ihtiva eden · Arap harfli
yazılar, çok İnesud bir tarzda, süslemeye kanşıy bütünleşir. Öyle ki uzaktan, yazı frizleri süslemeden ayırd edilemez. Belli başlı yazıtipleri, nesih ve kufidir. Nesih yazı, inceli kalınlı. ve yuvarlaktır, akıcı ve hareketli bir kayıcılığı vardır: Adını Kufe şehrinden alan kufiye gelince,_harfler köşelidir, kalınlıkları eşittir.
Kahire'deki Hasan Cam.ii'nde bunun güzel bir örneğini görmek mümkündür.
V. BÖLÜM
Camiler ve Medreseler:
Plan ve inşa tarzlarına göre camiler üç değişik. tarz gösterirler: Dikdörtgen pHinlı ve düz çatılı camiler; XII. yüzyılda otaya çıkan haçvari pHinlı vetonoz örtülü camiler ve nihayet Osmanlı ekolünün camiİeri olan kubbeyle örtülü camiler.
Bu değişik camiler, incelemeye değer bazı müşterek noktalara sahiptir.
Merkezi avlu, bazen ajurlu nişlerle hafifletilmiş revaklarla çevrilidir. Kemerlerin gergilerine kandiller asılıdır. Bu avlunun ortasında hemen daima bir şadırvan mevcuttur. İslam dininin camie girmeden evvel müminlere yITzün, ellerin ve ayakların yıkanmasını emrettiği bilinir. Revaklar oturmağa m·ahsustur, fakat kalabalık günlerde ibadet etmek için de kullanılır. Dip revak, maksure denen ve ajurlu bir kuşatmaya sahip bulunan namaz bölümüne aittir.
Dışta ve camiye bitişik olarak, bizim kiliselerimizin çan kulesini hatırlatan minare yükselir. Bu, şekli her ülkeye göre değişen yüksek bir kuledir. Bu kule günde beş defa müezzinin ezan okuyacağı bir şerefe ile son bulur.
Medreseler, hukuk, tefsir ve ilahiyat okullarıdır. Etrafında talebe hücrelerinin, ders salonunun ve b ir mescidin yer aldığı merkezi bir avluya sahiotir.
Mağrib'te ve bilhassa Fas'la, dini toplumların mahalli olan zaviye gibi, şehirlerin büyük ibadet mahalleri olan musallala r gibi başka dini yapılara da rastlanır.
Harimin dip duvarında mihrap ve minber bulunur.
:1~2-. 8/TÜRK OÜNYASI ARAŞTIRMALARI
Duvarda açılmış bir niş olan mihrap imamın yeridir. o . . daima mukaddes şehir olan Mekke'ye yönelir ve pencerelerden bir sıra onu üstte kateder.
Minber, daima mihrabın sağına konulan bir nevi va~z kürsüsüdür. Minber, alınlıklı bir kapı, düz rampalı bir merdiven ve soğan şekilli veya piramidal bir sayvanla üstten katedilmiş bir sahanlıktan ibarettir.
Suriye ve Mısır Ekolü Tarih ve Gelişme
VI. BÖLÜM
İslam sanat tarihinde, bu iki ülke beş değişik devre gösterir.
İlk Halifeler Devri (639-971)
Bu devre, önce Emevi ve Abbasi hanedanlarını ıçıne alır (639-870). Bu iki asır boyunca Mısır, sırasıyla Şam ve Bağdat'ta hüküm süren ilk dört halifenin emrindeki valilerle idare olunmuştur.
870'de Mısır valisi Tolunoğlu, Mısır ve Suriye'nin bağımsızlığını ilan eder ve Tolunlular hanedanını tesis eder.
Bu devirde, camiler, revaklı merkezi avlularıyla dikdörtgen pHinlı ve düz çatıyla örtülü ofarak inşa edilmiştir. Bunlar Kahire'dcki Am~r ve İbn Tolun camileridir.
Kudüs'teki Ömer Camii (Kubbetü's-Sahra) kubbesi ve sırlı kühlerden mozaikleriyle açıkça Bizans tesirleri gösterir.
Fatımiler Devri (972-1170)
972'de, Tunus'un harpçi bir kabilesinin şefi olan El-Mansur, Peygamher'in kızı Fatıma soyundan geldiğini iddia ederek Mısır'ı istila etti ve Fatımi hanedanını kurdu.
Fatımiler devrinde. düz hatlar mimarisinin yerini kubbe mimarisinin aıoıgını ve mukarnasıarın ılk defa süslemede göründüğünü farkederiz. Fatımi devrinin belli başlı camileri, Kahire'deki Ezher ve El-Akmer ca mileridir.
Eyyubiler Devri (1171-1250)
Fatımilerin son zamanlarında vezirler çok büyük kuvvet ve kudret sahibi olmuşlardı. Onlardan biri olan Salahaddin, kudredini kabul etıirir ve sultan Unvanını kazanır.
Bu devrede, medrese inşalarında da uygulanacak olan haç şekilli planlı ilk yapılar ortaya çıkar.
Memluk Sultanları Devri (1250-1516)
Sultanların şahsi muhafız birliğini teşkil eden beyaz köleler olan memluklar asillerden oldular ve 1250'de iktidarı ele geçirdiler. Mem!Oklu sultanları hanedanı ikiye ayrılır: Türk menşeli BahriMemlOkları ve Kafkasya menşeli Kaıra Memlukları.
H.MARTİN/İSLAM SANATV9 153·
Bu devrede, islıim sanatı Mısır'da zirveye ulaşır. Mimari bu devrede büyük bir zerafct kazanmıştır, malzemenin zenginliği sınırsızdır ve inşaat, taş yontuculuğunun şayan-ı hayret tekamülüyle temayüz eder. Bu devrin Kahire'deki belli başlı yapıları, Sultan Hası.;n, Kalavun, En-Neccar, Rerkuk, El-Müeyyed ve Kayıt-Bay camileridir.
Türk Devri (1517-1798)
Anadolu'dan gelen ve 1453'de İstanbul'un hıristiyaiı imparatorlugunu yıkan Osmanlılar, 1517'de Kahire'yi aldılar ve Mısır'ı paşa ile idare edilen bir eyalet yaptılar.
Bu de.vrin yapıları, Osmanlı ekolünün bütün vasınarını yansıtırlar; bunlar bir kubbe ve daha az yüksek yanlardan eklçnmiş yarım kubbelerle örtülüdürler. Safiye Sultan ve Sinan Paşa camileri böyledir. Tek bir yapı geleneğe sadık kalır, bu da Burdeyni Camiidir.
Aynı devirde Suriye, Şam'da tekkelerin ve büyük bir hanın Esed Paşa J::Ianının yükselişine şahid olur.
Genel Vasıflar
XIII. yüzyılın sonuna kadar, yapıların çoğu tuğla ile inşa edilmiş olup sonradan oymalarla süslenmiş alçı ile sıvalıdırlar; fakat taş ve tuğla sıraları ile örülerek yapılan inşaat da yaygındır. Aynı 1.amanda kemerler ve lentolarda, değişik renkli taşların ve geçme tafzının kullanılışına şahit olunur. XIV. yüzyıldan itibaren, mimarinin en ka.rakteristik unsurlarından biri, mukarnaslı konsollar üzerine oturan, duvar satıhlarından taşmış ve bir yarım kubbe ile örtülü büyük portaldir. Kahire'deki Sultan Hasan Camiinin muhteşem portali örnek olarak zikredilebilir ki, bu yapının ölçüleri bilhassa dikkat çekicidir. Umumiyeqe, portal kçmcrinin açıklığı, Kayıtbay Camiinde olduğu gibi üç difimlidiT.
Ilelli Başlı Yapılar
Bu devrin yapılarının çoğu bize, çok zarar görmüş olarak intikal etmiştir. En az zarar görmüş yapılardan biri, Kahire'dcki Sultan Hasan Camiidir(1356). Bu mezar-cami, haçvaribir plıin üzerine kurulmuştur ve haçın dört kolu, merkezi avluyu kuşatan bölümlerin dört kanadı ile şe
killenmiştir. Mezar salonu, camiin hariminin arkasında bulunur. Sertlik izleri taşıyan cepheler, mukarnaslı geı:ıiş bir frizle nihayetlenen büyük çıplak satıhlar arz .eder. Burada İran tesiri yeterince hissolunmaktadır, özellikle bu büyük portalin köşelerinde ve yivli sütun süslemesinde görülür. Aşırı olmayan iç süsleme büyük mermer kaplamalar ve güzel bir yazı frizinden ibarettir.
Kahire'de, sur içindeki Kayıtbay Camii, Mısır'da İsıtim sanatının şaheserlerinden biridir, ünvanına gerçekten layık bir eserdir. Nisbetlerin zerafeti ve hafifliği süslemenin zenginliği bu takdirkarlığa imkan verir. Minare aynı şekilde çok dikkate şayandır. Kahire'deki El-Ezher Camiindeki gibi, o da sel<izgen bir alt gövden in üzerinde silindirik ikinci bir gövdeye sahiptir .. Sekizgenden kar~ye geçiş, mukarnaslarla desteklenmiş bir balkonla (şerefeyle) gizlenmiştir. Minareye çok zarif bir yükseklik kazandırmak için ilk şerefe yeterli bir yükseklik~e tutulmuştur. Soğan
154 . 10/TÜAK OÜNYASI AAAŞTIAMALARI
tarzındaki külah bu· zarif kompozisyonu en güzel bir tarzda tamamlar. Kare kaideden sekizgen gövdeye mail üçgenlerle intikal sağlandığını da ilave edelim. Bu camiin cephelerinde, Mısır ve Anadolu İslam sanatının karakteristik bir motUi olan, basık bir goncanın etrafında dolanan iki kaval silmeden müteşekkil silme kemerlemeler görülür. Bu motif ·kapıyı da çevreleyen minarenin kemerlemelerinde ve kubbenin piramid şeklindeki kaidesinde mevcuttur. Kubbe, geometrik süsleme~er ve yıldız şeklindeki gülbezeklerle süslüdür. ·
Halife Türbeleri
Kahire yakınlarındaki, halife türbeleri diye tanınan Memlt1klu mezarlığında, müslüman mimarlar inşacılıktaki ustalıklarını göstermişlerdir.
Malumdur ki, kare bir kaide üzerine bir kubbeyi oturtmak içiiı, karenin her köşesine birer tromp veya pandantif yerleştirilerek kareden sekizgene veya daireye geçmek Mzımdır. Müslümanlar, herbirinin, karenin kenarlarından biri üzerine konulduğu üçgen piramidlerle elde edilmiş bir kasnağa kubbeyi oturtmayı düşünüp başardılar. Dışta, karenin köşelerinde pandantifler, çok ustaca kombinezonlarla halledilmiştir. Bu türbelerde bunlar, üst üste konulmuş iki satıhlı şevlerdir; diğer türbelerde, köşe ekleme ve uyuşumu, kademeli bir piramidle gerçekleştirilmiştir.
Mesken
Müslüman evlerinin hatta sarayların~n cepheleri çok sadedir. Müslüman evinin karakteristik unsuru kafesli cumbadır (muşarabieh) : Bu, bazen şgıyısı bir metrekarede bin ikiyüze ulaşan sayısız küçük deliklerin vücut · verdiği ahşap"tan bir kafesle kapatılmış bir nevi balkondur. Umumiyetle, muşarabiehler cumba şeklindedirler. Başlangıçta, buraya, içinde, değişik yönlerden gelen hava ile meşrubatın soğutulduğu toprak gözenekli vazolar (testiler) konuyordu; fakat sonraları cumbalar istirahat mahalleri oldu. Bazen cumbalar, küçük renkli cam pencerelerle süslenmiştir.
Evlerin planı, greko-romen evlerininkiyle aynıdır. Bölümler, merkezi bir avlu veya revaklarla çevrilmiş iki avlunun etrafında gruplaşır. Bu avluya, birinci katta, kuzeye yönelmiş kemerli küçük bir oda açılır. En geniş bölüm, çoğu kere büyük bir yüksekliğe sahip olan ve bazılarında kemerli küçük odadan, bazılarında aşağıdaki bir bölümden ışık alan salondur. Pliinın özelliği, geçenlerin uygunsuz bakışlarından sakınmak için bükülmüş bir tarzda giriş dehlizine verilmiş bir şekle dayanır. Harem, evi n diğer bölümlerinden tamamen tecrit edilmiştir.
Sarayların iç süslemesi, özellikle, üstte çinilerın yer aldığı mermer kaplamalardan ibarettir. Boyalı ve oymalı tavanlar, tekne şeklinde veya görünen kirişler halindedir.
Osmanlı ekolünde olduğu gibi Suriye-Mısır ekolünde de en yaygın iç süsleme, üst üste konulmuş ve uygun sı ralar halinde dizilmiş dilimli nişlerin vücut verdiği şekillerdir. Frizler ekseriyetle, cumbalarda olduğu gibi, tahtaların birleşmesiyle yapılmıştır, korniş ise mukarnaslıdır.
H.MARTİN/İSLAM SANATV11 155
VII. BÖLÜM.
Mağrib Ekolü
Tarih ve Genel Özellikler
Araplar, Mağrib adıyla, yani batan güneş ülkeleri adı allında sadece Tunus, Cezayir ve Fas'ı değil bunlara ilaveten ispanya'yı da kastederler. Tunus ve Cezayir, İspanyol ve Faslıların daha etkin oldukları Mağrib sanatı tarihinde silik bir rol oynadılar.· XV. yüzyıla kadar İspanya ve Fas çok sıkı bir birlik halindedirler; sanat alanında karşılıklı tesirlerin görüldüğü bu ülke halklarının birinden diğerine -medd ü cezri müşahede edilir. Mağribliler İspanya'da derin ve sürekli bir iz bıraktılar, öyle ki, İspanyol dili birçok saf Arapça kelime ih t iva eder ve bazı müslüman adetleri . günümüze kadar devam etmiştir. XTX. yüzyılın başında, hala, İspanyol kadınlarının t iyatroya tamamen örtünmüş olarak gidebildiklerini ve tiyatroyu kafesler ardından takip edebildiklerini biliyoruz.
VII. yuzyılın sonunda, Müslümanfor KÜzey Afrika'yı . ve İspanya'yı is tila ettiler ve müteakip yüzyılın başından itibaren, Emevilerin Mısır ha- · nedanına mensup biri tarafından Kurtuba'da bağımsız halifelik tesis edildi. 785'de, bu şehir, meşhur camiin yükselişine şahit oldu.
XII. yüzyılın başlarında, İspanya müslümanları, hıristiyan ordularının tehlikeli ilerlemeleri karşısında, Fas'dan dindaşlarını yardıma çağırdılar. Bunun üzerine, Sudan hududlarından, Murabıtlar denilen Sahra'nın Berber halkı onların imdadına koştular. Murabıtlar 1108'de İspanya'ya çıktılar ve oraya yerleştiler. Bu kaba ve harpçi halkın hakimiyeti bize, dikkate değer hiçbir şey bırakmamıştır. ·
Atlas Berberfori olan Muvahhidlcr oniara halef oldular ve İsp.anya ile Fas'ı 1130'dan 1212'ye kadar aynı iktidar altında birleştirdiler. Tlemsen'in büyük camii, Merakeş'delçi Kutfuiye, Sevilla'daki Giralda ve EJkazar (El-Kasr), Fas ve Merakeş'in güzel kapıları ve Tinmel Camii bu devirde yapılmıştır.
1212'de hıristiyan orduları, Jspanya müslümanlarına karşı Las· Navas de Toloso'da büyük bir zafer kazandılar ve birbiri ardından Kurtuba ve Sevilla'yı istilii .ettiler. Muslümanlar ikiyüz elli yıl küçük Endülüs emirl iğinde direndiler; onlardan üçyüz bin kadarı Fas'a iltica etti ki böylece orada Endülüs 'mimari zevki yayıldı.
1212'den 1300'e kadar iki hanedan iktidarı oavlastılar. Bunlar İsnanya'da Nasriler, Fas'ta Merlniler'dir. Bu devirde Mağrib sanatı, Gırnata'-daki Elhamra ve Fas (şehri) mcdresderiyle doruğa· ulaştı.
XIV. ve XV. yüzyıllar, Mağrib sanatının gerileme yıllarıdır. 1492'de, Aragon Kralı ·V. Ferdinand ve İsabelle de Castille tarafından, Gırnata'nın alınışı, ispanya'da İsltim hakimiyetinin sonunu belirler ve Fas kendi içine çekilerek, dünyadan tecerrüd etmiş olarak. kalır.
XVI. yüzyılda, Sadiler hanedanı s ı rasında (1560-1640) Merakcş'de meşhur Sadi !er Türbesi ve Ebu Yusuf Medresesi ile Fas sanatı röncsansını yaşar.
156 12/TÜRK OÜNYASI ARAŞTIRMALARl
XVII. yüzyıldan itibaren, Alavitler zamanında, Mağrib sanatı çökmeye başlar. Bununla beraber, Fas'ta, Fas şehrindeki El-Mokri sarayı gibi zikre değer bazı binalar yapılmıştır.
Cezayir başpiskoposluğunun şahitlik ettiği gibi Cezayir'de formlar yozlaşmıştır.
MüdeharÜshibu
Yeniden fethedilmiş bölgelerdeki İslam yapılarının İspanya hıristiyan ordularınca geniş çapta takdir toplaması XIII-XV. yüzyıllarda Müdchar Üslı'.lbunun doğmasını intac etmiştir. Esasen . bu üslup, İslam süslemeciliğinin hıristiyan yapılarına adapte edilmesidir. Kfö hıristiyan mimar ve dekoratörler gözlerinin önünde seriti bulunan· modelleri kopye ettiler, k~h biralar, mahkum veya toprak hürriyetinden sonra İspanya'ya dönen müslümanlar tarafından yapılmıştır. Müde~af üsliihunun belli başlı yapıları şunlardır: Tolecte'de Santa ~Maria la Blanca ve San Benito; Segovie' de Corpus Christi, Kurtuba'da San Miguel ve Villaviciosa şapeli; Sevilla'da Casa da Pilatos ve El~kazar'dır.
Müslümanlar t'ara.fından XII. yüzyılın sonunda yapımına başlanmış o-. lan bu sonuncu yapı El-kasr, XIV. XV. ve XVI. yüzyıllarda, bilhassa Charles-Quint zamanında birçok defalar değiştirildi, Şeref avlusunun büyük kapısı, haklı olarak meşhurdur. Saçak ilk yapıdandır, fakat orta ve subasman bölümleri 1634'e tarihlenir.
Mimari Unsurlar.
Büyük kapıları taçlandıran abideviahşap saçaklar Mağrib mimarisinin karakteristik unsurlarından biridir. Sevilla'daki El-Kazar'ın_ saçağı buna örnektir. Mukarnaslı küçük konsollara dayanmış, dantel gibi işlenip süslenmiş iki büyük konsol uçlarda saçağa destek olurlar. Saçağın bir ucundan diğerine kadar, genellikle çıkıntı yapan oymalarla süslü güzel kirişlerden bir sıra hakimdir. Fas'taki Ebu inaniye Medresesinin, Endülüs Camiinin, Neccarin çarşısının ve Sale Medresesinin saçakları böyledir. Tlemsen'deki Sidi Ebu Medin ve Sidi El-Haluyl Camilerinin kapı saçakları gibi, Cezayir'de görülen saçaklar çok daha sade ve basittir.
Daha çok Fas'a has olan, Mağrib mimarisinin karakteristik unsurlarından biri de konsollu kornişlerdir. Buna medreselerin çoğunda rastlanır. En güzel konsollu kornişler, Fas'daki Ebu İnaniye ve Eş-Şeratin medreselerinin kornişleridir. Bu güzel kornişler profili üç çıkıntı bir bindirrnelik üzerine basan çifte sütuncelerin yüksek başlıklarına oturur. Bütün parçalar oyulup süslenmiştir ve girift örgülerle işlenmiş bir zemin üierin,de dağılır.
. . Mağrib minareleri, şekillerinin sağlam sadelikleriyle, ağır, biraz kaba,
asil görünüşleriyle takdire şayandır. Minareler genellikle kare şekilli -ve ekseriyetle çok renkli çinilerle kaplıdırlar. Terasları mazgal siperleri ile çevrilidir, külahları üç altın küreli bir çubukla son bulur. Merakeş'daki (işbiliyye) Giralda (Khiralda) minaresi bütün milletlerce tanınmış ve herkesin hayranlığını celb etmiştir. Bunlarda, dört kat hali.ndc pencerelerin sıralanması, girift örgülerle süslenmiş şakuli uzun bantlı güzel kompo-
H.MARTİNJİSLAM SANATV13 157
sizyonlar süslemenin ustalıklı gelişmeşini ortaya kor. Bir çok minarenin ayrıca çok renkli çini lerle kaplı olduğunu da ilave edelim.
Süsleme Unsurları
Mağrib'de alçı oymalar ve çini mozaikler, hemen daima süs-Iemenin iki ana unsurunu teşkil etmiştir. Başka hiçbir yerde alçı oymadaki bu ustalığa erişilememiştir; bunlar ekseriyetle gözenekli (ajurlu) işleme ve kabartmalı dantela ile mukayese edilmiştir. Yontucular, kalemleri ile taze alçıya, kalem darbeleriyle aşağıdan yukarıya eğim vererek ve değişik planlarda tesir elde edecek tarzda süslemeyi hazırlamışlardır.
İşlenmiş alçılardan büyük beyaz halılarla, çini mozaik kaplamaları.n parıltılı çok renkliliği hemen daima bütünleşir. Bu mozaikler, zellicler ve oyulmuş karolar olmak üzere iki çeşittir.
Zellicler, tek renkli çini karolara işaretlenmiş ize uygun olarak ve küçük bir bıçak yardımıyla kesilip parçalara ayırmakla elde edilir. Bu parçalar, sonra, harçla birleştirilir. Bunlarda en çok kullanılan renkler mavi ve açık yeşil olup bunlara koyu kahverengi refakat eder.
Özellikle yazı friezlerinde kullanılan oyulmuş karular, macunla tamamen doldurulmuş zemin üzerine siyah ve kabartma olarak tahsis edilmiş harflerden ibarettir. Nihayet, İspanya'da hiç karşılaş·ıımayan ezzülha'ları zikredelim: hunlar boyalı ve oyuklu dökülüp hazırlanmış karolardır ki onların kile hakkolunmuş desen hatları çeşitli renklerle doldurulmuştur.
Ilellibaşlı Yapılar
Tunus'taki Zeytuniye Camii (732) ve Kayrevan Camiiyle temsil edilen ilk devir, Suriye-Mısır ekolünden çok etkilenmiştir. Çok farklı bir özelliğe sahip Kurtuba Camii (785-1000), birbirine bağlanmış iki katlı kemerleri ve üst üste konulmuş sütunlarının bolluğuyla dünyaca tanın
mıştır. Bu tertip asla taklit edilmemistir. Allas'taki Tinmel Camii (1150) ve Tlemsen Camii' gihi, gerçek Ma·ğ
rib mimarisinin ilk örnekleri ile karşılaşmak . için XII. yüzyıla ulaşmak gerekecektir
xııı. ve XIV. yüzyıllar, Gırnata;daki Elhamra ve· Fas şehri İnedreselcri ile Mağrib sanatının doruguna şahit oldul~r_,
tsatıcıa Elhamra (1230-1466) İslam sanatının ana eseri olarak telakki olunmuştur; bu yapı, Fas eserlerine, bi lhassa Fas şehrindeki El-Karaviyn Camiine çok tesir etmiştir. Elhamra bahçeleri ve Çeşmeleri ile, son derece hafif olan mimarisinden daha az meşhur değildir. Endülüs nizamı adı verilen ve ilk defa uygulanan sütunlar asla aşı lamayacak bir zerafc: te sahiptirler. Ölçü 10-12 çapındadır. İçte çini kaP,lamalar, oyma alçılar, kemerler ve mukarnaslı tonÖzlar görülür ki, bunların renkleri ve yaldız-ları ne yazik ki çok zarar görmüştür. ·
Fa.s'taki medreselerin· çoğu, XIV. yüzyılda yap11mıştır. Ahşap bunıarda mühim bir rol oynar: geniş saçaklarda, kemerlerde ve lcntolarda kullanılmıştır. Alçı oymanın parlak beyazlığı ile tezad teşkil eden ahşabın sertli.11iyle sağlanmış çok güzel tezyini tesirin görüldüğü yegane ·yer Fas'-
158 14/TÜRK OÜNYASI ARAŞTIRMALARI
tır.
En güzel medreseler, nefis bir z~raf~t le, muh~eşem bir süs vüçuda getiren alçı oymalarla kaplı Fas şehrindeki Ebu İnaniye, At-tarih ve Sahriç mcdreseleriı.lir. Zikretmemiz gereken son eser, XIV. yüzyıia . tarihlenen Merakeş'deki Sadlara ait meşhur türbedir. Güzel başlıkları, mukarnaslı kemerleri ve işlemeli kaplamasıyla oniki sütunlu bu· salon muhteşemdir. Bu binadaki çok fazla süs zenginliği belki haksız o larak tenkid edilmiştir.
. vnı. BÖLÜM
İran Ekolü İran'da, sanat, 642'deki Arap istilasından itibaren XVI!. yüzyıla ka
dar İslam tesirine maruz kalmıştır. VII. yüzyıldan XII. yüzyıl~ kadar uzanan halifeler devrinden bize sadece harabeler kalmış t ır. XVI. ve XVII. yüzyıllardaki Safevidevri daha parlaktır; bu devir bize, üzerinde şaha ait camiin yükseldiği ve bütün dünyanın en güzel meydanlarından biri olan Isfahan'daki Şah Meydanını bıraktı.
Müslüman İran sanatının özellikleri arasında müslüman Hindistan' da da karşılaşılan teğet kemeri zikredilebilir. Tra·sesi oldukça komplekstir ve eğrilerinin herbiri, farklı yarıçaplı iki kavisle elde edilmiştir. · Cami ve medreselerin büyük portalleri dikdötgen bir çevçeveyle şekillenirler. Kenarlarda birer şerefe ile nihayetlenen konik minareler bu portale dayanır. Yarım kubbe ile örtülü bu portaller bazen pişmiş topraktan iri mukarnaslarla süslüdürler. Portalin arkasında, soğan şekilli, yani kaidesjnde. şişkinlik yapan çift cidarlı bir kubbeyle örtülü harim bulunur.
Süsleme bilhassa çini kaplama ·ile sağlanm.ıştı.r. Önceleri sırlı tuğla kullan ıl mıştır, fakat XII. yijzyıldan itibaren çini karolar cari olmuştur. İran çinileri benzersiz l)ir kaliteye sahiptir. Onun mükemmel sır'ı zamanın tahribine mukavemet edebilmektedir, renk tonları, tatlı, ince ve heyecan vericidir ve metal akisleriyle görünü r gibidirler. Bunlardan gök mavisi, sarı ve limon yeşil i hakim renklerdir.
Süslemenin ana unsuru, serbestlikle ele alınmış . olan tabii çiçektir . . Çok kullanılan çokgenler ve geometrik süsleme İran'da nadir olarak kullanılmıştır. Panoların çoğunda, merkezi kısmı dolduran büyük bir ka rtuş veya bir çeyrek yaprak görülür; köşelerin herbiri üçgen şekilli motiflerle süslenmiştir ki, bunların kenarla rı , merkezi kartuşunkiler gibi dilimlidir.
En güzel halıların iran'da bulunduğu herkesin malumudur: atkının zeminini taşan düğümlerin makasla düzeltildiği düğümlü, bukleli, kadife gibi yumuşak halıdır. Bunların bazıları çok sık dokunmuş olup tamamen ipek, allın ve gümüşten dokunmuştur.
Halıların süslemesi çok değişiktir : bunlar arasında nebati ve geometrik süslemeyi, av sahnelerini ve hayvan mücadelelerin i sayabiliriz. İran, canlı varlık tasviri yasağına uymayan nadir islam ülkelerinden biridir. Bu zıtlık, İran'da çok sayıda çinli sanatkarın bulunmasıyla açıklanabilir. Esasen İran süsleme sanatında, Çin'in sembolik hayvan figürleriyle kar-
H.MARTİN/İSLAM SANATV15 159
şılaşmak nadir değildir.
En eski İran halıları XIII. yüzyıla tarihlenir; XVI. yüzyıl halıları ise, günümüzde olduğu gibi, en güzelleri olarak kabul olunurlar.
İslam sanatının bize sunduğu yegane resimler İran minyatürleridir. Bunların canlılıklarına ve zarif farklılıklarına hayran olunmaktan usanılmaz. Dakik bir ihtimamla gerçekleştirilmiş bu eserler mükemı:nel bir şiir atmosferi ile doludurlar.
IX. BÖLÜM
Osmanlı Ekolü Avrupa Türkiyesine girmeden ve 1453'de İstanbul'u fethetmeden ön
ce, İran'dan gelmiş Türkmenler (Osmanlılar) Anadolu'yu (Küçük Asya'yı) fcth etmişlerdi. Sanatlarının ilk unsurlarını aldıkları mahal Anadolu'dur ve özellikle Konya şehri yapılarıdır.
Osmanlı sanatı, güzel çini kaplamalarını aldıkları İran sanatı ile mimarisini benimsedikleri Bizans sanatının bir karışımdır.
Bütün Osmanlı cami leri, İstanbul'daki eski Bizans kilisesi Ayasofya~ d_an mülhemdir. Bu kilisenin pUlnının, basık bir kubbeyle örtülmüş geniş bir kare (salon)dan ibaret olduğu bilinir; bu karenin iki kenarı, yarım kubbelerle örtülmüş yarım daire şekilli salonlarla uzatılmıştir ve diğer iki kenarda, massif konforların dayandırıldığı büyük kemerler mev-cuttur. _
Osmanlı mimarlarının benimsedikleri plan budur; fakat onlar ona daha fazla genişlik kazandırmış ve bazı değişiklikler getirmişlerdir: Özellikle minarelerı umumi manzarayı hissedilir şekilde değiştirir. Bunların sivri şekilde nihayetlenen uzun silindirik gövdeleri, bir sunağa yerleşti-
. rilmiş şamdan fikrini akla getirmektedir. Merkezi büyük salonun iki kenarındaki salonları, örten yarım kubbelerin altında, diğer yarım kuhhclcr yer alır. Nihayet, küçük kubbelerin sayısı çok anmıştır:' on lardan hiri umumi pf~ninı köşelerinden her birini örter. Revaklarla çevrili merkezi büyük avfü, Osman l ı camileriyle ortadan kaybolur.
Camilerin büyük ponalleri ile mihrablar, düz hatlı mukarnasların püskülleriyle sivri şekillidirler; bu arda çok şayan-ı dikkat bir özelliktir.
iç süsleme, mukarnaslı frizlerin ve pandantiflerin beyazlığını ortaya koyan mavi çini kaplamadan ibarettir ki bu kaplamalar dekroşmanları takip eder.
Osmanlı sanatının bellibaştı yapıları İstanbul'daki ilk eserlerden olan Bayezid Camii (1497), mihrab duvarının vitraylarıyla meşhur olan Süleymaniye Camii (1557), avlu cephesinin kubbe ve yarım kubbelerinin sıralanışıyla dikkat çeken 1. Ahmed Camii (1614) ve nihayet Yeni Valide Camii (1650)dir.
X. BÖLÜM
Hind-İslam Ekolü
16/TÜRK OÜNYAS! ARAŞTIRMALARI
Yayıldığı alan Kuzey Hindistan olan Hind-İslam sanatı iki devreyi ihtiva eder:
l. Sanatın hfüa Hindli olduğu Moğol öncesi devre (1193-1525); 2. Orijinallik gösteren Moğol devri (1526-1720).
Hind-İsrnm sanatı, İran sanatından basık sivri (gemi teknesi) kemeri ve soğan kubbeyi almıştır; fakat örneğe asla kölece bağlanılmamıştır. Fethpur Sikri Camiinin abidevi muhteşem kapısında olduğu gibi büyük portallerin üstünde küçük kubbelerin sıralanışı, küçük kubbelerle örtülmüş asma localar, diğer ekollerin alçı oymalarının yerini tutan ajurlu merm~r satıhlar ve çıkıntılı konsollarla birbirine bağlanmış ilgi çekici Hind-Islam sanatının özelliklcı:ini teşkil eder. Fethpur, Agra ve Delhi üç sanat merkezidir.
Fethpur Sikri'de büyük camii, imparator ve sultan saraylarını ve divan sarayını zikretmek gerekir.
Agra'da, İmparator Şah Cihan'ın saltanatı zamanında, Hind-lstam sanatı, inanılmaz zenginliği ve dünyada ünik yapılar topluluğuyla, doruğa ulaştı. Bunlardan belli başlı ikisi itimadü'd-Devle'nin mezarı ile Tac Mahal Türbesidir. Her ikisi de en nadir kıymetli taşlarla kakılmış beyaz mermerdendir. Bir şaheser olarak kabul edilen Tac Mahal köşeleri minarelerle süslenmiş bir sed üzerinde yükselir; eser muhteşem bahçelerle çevrelenmiştir. Yirmi bin işçi, onyedi sene boyunca burada çalışmıştır; ve kakma işi, Bordeaux menşeli Austin adlı bir Fransız tarafından yönetilmiştir.
Delhi'de Moğol imparatorlarının sarayı, büyük cami ·safdarjang türbesi dikkate değer. Lahor Camii İran üslilbundadır. Golkonda türbelerine gelince, oldukça ağır minareleriyle, ancak XVIII. yüzyılda ortaya çıkacak, Hind-İslam sanatının çöküşünü duyurur.
NETİCE
İslam sanatı, Asyai İran sanatının Batıya ithalinden doğmuştur. Müslümanlar, tarihte belki de ilk defa olarak, kendi adlarına ait bir sanalın yaratıcısı değillerdir; onlar sadece yayma rolü oynamışlardır.
Arabistan'dan İspanya'ya yürüyüşünde, İslam sanatı, ülkelere göre, beş değişik ekolde tasnif edilebilecek değişik şekillere büründü.
Bu ekollerden her biri özel bir önem taşır. ilk bakışta, onlardan birine üstünlük vermek zor gibi görünür. Bununla beraber, Gırnata'daki Elhamra ve Fas şehrindeki medreseler gibi iki mücevheriyle, Mağrib sanatını ilk sıraya koymağa teşebbüs edilecektir.
İslam sanatı, her şeyden evvel, bir süsleme sanatıdır: Mısır . ve İra- · n'ın haricinde, çini mozaik, daha ziyade Hind'de olmak üzere mermer ve kıymetli taşlar gibi çok değişik malzemeyi birleştirebildikleri bu eser boyunca görülebilecektir.
İslam sanatı, belki sanatların en ihtişamlısıdır. Şayet canlı varlıkların tavsir edilmesi yasağı, resim ve heykeli tamamen safdışı bırakmasaydı,
H.MARTİNJ]SLAM SANA TV17 .161
belki de bu sanat, en mükemmel sanatlardan biri olacaktı.
Not: Eserde, zuhulden doğan hataların yanısıra iştirak etmediğimiz ve bugün demode olmuş görüş ve kanaatler de mevcuttur. Ancak bunlar tercüme sırasında tartışılmamıştır.