12
l (J.JJ '1 L . Bursa Tasavvuf l(ültürü 4 BURSA KULTUR SANAT VE TURIZM VAKFI

Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org/pdfdrg/D193342/2005/2005_GOKSOYHA.pdf · Bir Piicuda bu kadar perestiş ü naz nedir Tu'me-i kabr olacak Jıake bu i'zai nedir

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

l (J.JJ '1 L

. Uluslararası

Bursa Tasavvuf l(ültürü Seınpozyuınu

4

BURSA KULTUR SANAT VE

TURIZM VAKFI

BURSA KÜLTÜR SANAT VE TURİZM VAKFI BURSA IdTAPLIGI 18

Uluslararası Bursa Tasa11vuj Kültiirii Scmpozyumu 4

ISBN ...-975-7003-16-6

B irinci Basım Eylül2005

Ya)luıa Hazırlayan

Mehrned Temelli

Baskı

F.Özsan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.

İzmiryolu No:221 Beşevler 1 BURSA

Tel: O (224) 441 33 82

e-mail: [email protected]

Açıkhava Tiyatrosu Yanı, Kültürpark 1 Bursa Tel: (O 224) 234 49 12 (3 hat)

Faks: (O 224) 234 49 ll E-posta: [email protected]

Tasavvuf Edebiyatımızda Hikemiyyat Hasan Ali Göksoy 1

Kelime ve kavram bakımından Türkçe'de Tanzimat'tan sonra kulla­nılınağa başlandığı veya bu tarihten sonra yaygınlaştığı kaydedilen edebryat deyiminin2 Arap dilcilerine göre "ziyafete davet etmek" anlamındald edb veya "zarif ve edepli olmak" anlamındald edeb masdanndan isim 3 olduğu kaydediliyor.

Yunanca sempogum kelimesi de, "bir şölenin veya ziyafetin ildnci yan­sı" anlamını taşıyor. Syn (=birlikte) ve posis ( =içnte) kelimelerinin birleşi­mi olan bu deyimi ansildopediler: "Eski Yunanlılarda akşam yemeğinin sonun­da yer alırdı Jle toplion Jıayatmzn temel unsurlanndan birrydi. Heryaştan erkekler symposion'da bir araya gelir, neş'eli konuşmalar, şarkılar, danslaı~ oyuıılaı~ her çeşit eğlence arasmda bol bol içerlerdi" 4 şeldinde açıldıyor.

Bu kelime Türkçeye "ziyafet, şölen" olarak alınmış. Eflatun, Ksenofon ve Plutarkos'un Symposion adını verdilderi eserler de, dilimize Şölen adıyla tercüme edilmiş.

Bu durumda, edebi bahislerin yer aldığı bir toplantıyı, "ziyafet içinde ziyafet" sayınale gereldyor.

Bildirimizin başlığı, "hilcemiyyat" bahsinin vüs'ati balamından iddialı görünebilir. Bu yıl yine davet edilmenin heyecanıyla sermest; "eli boş

gidilmez, gidilen yere" töresince çıkın-be-dest, gönül bahçelerinden mendili­mize bir mılcdar "edb" dermiş, belld düşünceler tahrik olur da künfrz-ı mahfiden yeni sesler duyulur ümidiyle Bursa'mıza göndermişiz. Çünkü, yeni seslere, ya da işiilimemiş esld sesiere müştakız ve N abi ( 1642-

1 Türh.'}Jetrol Vakfı Mütevelliler Heyeti Üyesi 2 M. Orhan O kay, "Edebiyat" maddesi, TD V İslam Ansiklopedisi, c.l O, s. 395 3 Mustafa Çağrıcı, "Edep" maddesi, a.g.e., c. 10, s.412 4 Meydan Larousse, "Symposion" maddesi.

140 ULUSLARARASI BURSA TASAVVUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

ı 7 ı 2) 'nin dediğine innamışız ki, gönülden çılup li sana aksetmeyen bilgi, mahzende yatan faydasız para gibidir:

Sfneden elsimye sıçramayan ma'nf-i saf Benzer oluakde ki bf-sud yatar malızendc!

Sözlüklerde, "hakimlik" ve "sebeb" lca,rşılıklannı taşıyan lıilmıet kelime­si, ilk manada, /ıakfm, yani, "alim, bilgin, herşeyi bilen; tabiatı inceleyen; felsefeci; tabip, doktor" ve "esma'-yi şerlfe'den biri" olarak açıklanıyor. Kelimenin çoğulu, yani "hikmetler" anlaınıtld;tki lıikem, isim halinden sıfat­Iaşıp lıikemf, lıikem!JlJIÔ.t haline girdiğinde manalar zincirine bir de "felsefe" ekleniyor. Hikemryyat, "hilunet ve felsefeyle ilgili söz ve düşünce" şeklinde

karşılık buluyor.5

Kuran-ı Kerim'in ilk inen ayetlerinde "hikmet" kelimesinin, "Peygam­berimiz'in irşad ve vaazları" anianunda kullanıldığına dikkat çekilerek, muhtelif karşılıkları arasında "Tanrı hakikatini ifade eden dini-tasavvufl özlü söz" açıklamasının yer aldığına işaret edilmekte ve bu bakımdan "hikmet"in "dini-tasavvufl özlü söz" şeklinde tarif edilebileceği belirtilmek­tedir6.

Türkiye Oiyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'nin ı ?'inci cildinde ı 7 say­fa tutan hikmet maddesi, deyimin tarih boyunca hangi kavramlarla ilgilendi­rildiğini, değerli dört araştırıcının kalemiyle açıklıyor.

Sohbetimizin hedefi, edebiyatımızda yer etmiş "hakimane sözler"in yüzyıllar boyu gönülleri nasıl etleilediğini hatırlaınaktır. Örnelderden bazı­lan alışılmış tasavvuf edebiyatı sınıfına girmez gibi görünse de, tasavvuf neş'esi taşıdıldarı hissediliyor. Niyetimiz, bazı gönül seslerini der-hatır et­mek, böylece, kimbilir daha nicelerinin gün ışığına çılunaları için yapılan çalışmalara gayret vermektir.

Benzeri daha önce söylenmiş veya kimin söylediği bilinmeyen sözler başkalarına atfedilrniş olsa da, sözlerin ilgi görüp bugüne kadar yaşamış olması mühimdir. Çünkü, Süleyman Peygamber'in dediği gibi, esasen "gü­neş altmdayeni bir şry yok" tur ve Nabi'nin dediği gibi,

Leb-ô.-lebdür zemfn ü asman asar-ı hikmetden Velfkin keşf ü talıkryka sezô. çeşm ü delıen yokdur!

Ama, hilunetlerin hatırlanması da, "re's-ül-hikmet-i mehafetullah" ve­ya "re's-ül-hikmet-i mahabbetullal1" gereğidir.

Hilunet bahsinde alda ilk gelen kaynak, bilindiği gibi, onbirinci yüzyıla atfedilen Ahmed Yesevi'nin Dfvan-ı Hikmet'idir. 1896 Kazan baslusındald

5 Ferit Develli oğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklop~dik Lılgat, I 970 basımı. 6 Kemal Eraslan, Divan-ı Hikmet 'ten Seçme ler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları 546,

1983, s. 40

TASAWUF EDEBiYATIMIZDA HiKEMiYAT 141

bir dörtlükte 4400 sayısı geçmesine rağmen, Yesevl'ye ait olduğu muhtemel ancak 250 kadar hilunetin varlığından söz edilir7

"Taliplere inci-cevher saçtığını" beyan eden Yesevl'nin ilk hilunetirıin üçüncü kıt' ası şöyledir:

Yani:

kayda körseng köngli smuk merhem bolğıl an dağ nıazlüm yolda kalsa hemden bolğıl rüz-ı malışer derga!ıığa malırem bolğıl

ma Jle menlik Jıalayıkdm kiçtim mıma.

Nerde görsen gönlü· kırık, merhem ol sen; qyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol sen; malışer günü dergalıma malırem ol sen; ben-sen dryeıı kimselerden (yaratılmışlardan) geçtim işte8

Pir-i Türkistan; insanlığı sevgi yoluna çağıran bütün sistemlerin öğı·eti­sini Sayın Eraslan'ın dediği gibi, "fazla sanatlı değil ama, samimi, sunyane ve coşkulu" biçimde dile getinniştir. Son mısradald "ben-sen diyen ldmse­ler"le, hem ildlik yaratanlar, hem de benlik da.vasına düşenler kastedilmiştir gibidir. Ayı11 söze birkaç meram sığdım1ak da ayrı bir hilm1ettir elbet. 9

Yoğun felsefi mana taşıyan deyişler, insanı düşündürmektedir. Mesela Hazret-i Mevlana, yaratılış öncesinde bütün madde elemanlarının içinde dolaştığı "kaos" döneminin tarifini yapıyor gibidir:

"Yokluktan gelip varlık çevresinde dönüp qolaşmadan önce, daha ben yold<:.en, yokluktan bir kapı açıldı bana. Ne ay vardı, ne yıl.. Can, yıllarca zevalsiz canın çevresinde döndü-dolaştı; bir tertemiz yürüyenin, bir Kalender'in çevresinde yıllarca ka­nat çırptı ... .. .İz i belirmeyen bir can var; biz, onun izine dalmışız, eserine batmış-gitmişiz... Meldnsız bir can var; fakat baştan ayağa dek heryerimiz onun mekanı ... "10

Burada yine aldımıza, Niyazi-i Mısri (l618-l694)'nin geçen yılld teb­liğimizde anılan, adeta kaos teoremini "dört unsur"a bağlayan sözleri gelir. Niyazi-i Mısri, hikemiyyatın balasında gezinmektedir:

Ey garip bülbül dryarm kmıdedir Bir Jıaber Fer gül-zamı kandedir Sen bu ilde kimseye yar olmadm

7 Eraslan, a.g.e., s. 42 8 ~raslan, a.g.e., s. 54-55 9 Eraslan, a.g.e., s. 283 10 Mevlana Celiileddin, Diviin-ı Kebfr, c. 7, s. 162, 597 (Haz. Abdülbaki Gölpınarlı) Kültür

Bakanlığı yay.

142 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

Var senin elbette yarin, kandedir? Gökte uçarken yere indirdiler Cılıar anasır bendierine JlUrdular Nur iken adm Niyazi koydular Ş ol ezelki itibiimı kandedir? ...

Bu sözlerin sahipleri, nur (aydınlık,.-panltı, parlaklık = enerji?) de­mektedirler; cfln=rıllı demektedirler; cüz' (p,;ırça) demektedirler; ciiz-i ferd (atom) demektedirler; zerre, zenii.t (molekül) demektedirler ... .---·

Mesela; Karesi (Balıkesir) toprağında dünyaya gelip Fatih Türbedarı Ahmed Amiş Efendi ( 1807 -1920)'nin izini sünnüş bir ışık insan, Abdülaziz Mecdi Tolun (1865-1941),

Sryyale-i ışkmı, ebedf nur-ı bekqyım; Her zeınde par şulelerim, şems-i lıüdflyım

sözleriyle başlayan uzun manzilmesinde,

Bir sırr-ı azimin olarak paris-i hakkı, Bf-per uçarmı, sın·-ı pücudımıla lıümayım.

Sılrette görüp sanma beni sakin-i arzım, Bm calis-i semıenzil-i sükkfln-ı semflyım.

ZelTat bütiin gulgulesaz-ı alıiidiyyet, EzPak ile ben sami-i alıeng-i nepftymı ...

Demektedir... Malatya toprağından çılap Limni Adası'nda toprağa kanşan Niyazi-i·

Mısri'den 200 küsur yıl kadar sonra, Harputlu Abdülhamid Hazmi (1856-1928) de, ten kafesini er-geç terkedecek olan can bülbülüne sormaktadır:

Ey dil, bu kuyud-ı kajes-i ten de ne buldun Bu Pfrflne meskenin zulmetinde ne buldun Ey bülbiil-i Jıasret-zede pen,aza şitith et Bu ntıle Pii je1yadı bol şfpmde ne buldun? ...

Anadolu'nun edebiyat ve hikmet cevherine zenginlik katanlardan Harputlu Hazıni, masivada kayboluşlarla dertlidir:

Bir Piicuda bu kadar perestiş ü naz nedir Tu'me-i kabr olacak Jıake bu i'zai nedir Ca/ı u ilcbale 'aceb Jıırs u lıePeste oldun Bilmedin ki tutacak meslek-i mümtaz nedir Süjlf bu mmzil-i Janfde Peja ki yoktur Daha biilaZara brylıUde bu peıı,az nedir Bir hayatın ki beka olmaya encammda Öyle bir ömre göre çok nedir, az nedir

TASAWUF EDEBİYATIMIZDA HİKEMİYAT

Yonna bu tal-i emelZere fiklin Ha21nf Kim bilir perde-i JıiJ..aııette olan raz nedir1 1

Yunus Emre, geçici varlığa bel bağlayan gafillere az mı seslenmiştir:

Nice bir besüyesin bu kadd ile kiimeti Düştün dü1rya zeFkine ımuttun kryameti Topraktan yaratı/dm yine topraktıryerin Toprak olan kişiler nider bu aZameti Uslu değil delidiryüce saraylar yapan Akıbet Jlfran olur cümlenin imareti Duruş kazan ye yedir bir gönül ele getir Yüz J(fibe'den yeğrektir bir gönül z!Jlfireti Keriimetim par d!Jle halka siilusluk satan Nefsin müslüman etsin Far ise kerameti · Nefsi müslüman olan hak yola doğru Jlanr Yarm ona oluşar Muhammed şifiiati Yüzbin ptygamber gele lıiç şifiiat olmqya Vay eğer olmazısa Alliilı'm iniiyeti Yunus imdi sen dalıi gerçeklerden olagör Gerçek erenler imiş kamunun ibadeti.

143

Felsefi bilgilere de agah olan Yunus, Risfilet-i Nuslıryye'sine, ilkçağdan beri varlıkların menşei telakki edilen dört unsuru, yeryüzünün ve insan'ın yaratılışını ve her unsurun özelliklerini tarifle başlar:

Pfidişiilım lıiJ...7ııeti gör ntyledi Od u sa toprağ u yfle söyledi

Bismilliilı d!Jlüb getiirdi toprağı Ol m·iida lıfizır oldı ol dağı

Toprağıla suyu bü1ryiid tyledi Ana A.dem dfnıeği ad ryledi

Yil gelüb ardmca debitdi anı Andan oldı cism-i Adem bil bum

Od dahi geldi FÜ kızdırdı anı

Çünkü kızdı cisme ulaşdı cam

Surete can ginııeğe femzfin olur

ı ı Harputlu Alıdülhami d Hazml, Divan, (Haz.Hayrettin Ayaz), Elazığ Kültür ve Dayanışma Derneği yayını, 1 998

144 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

Padişiilı emri ana demıan olur

Süretf can girdi pür-nür ryledi Silret dalıi cam mesrı1r ryledi

Hamd ii şükritdf didf ry Zül-CelftJ Bin benüm b lgi yaratsan ne mulıii~ _

'

Toprağıla bfle geldi dört sıfat ..-- · Sabr u ryü lııry, teFekkül, mekrümet -

Sıryıla geldi bile dö1t dürlü /ıli[ Ol safiidur /ı em selıii, lütfu Fisiil

Yflile geldi bile bil döıt !ıeJies Oldürür kizb ü rtya, tfzlik ii nefs

Odıla geldf bile döıt dürlü derd Şefıpet ii kibr ii tama' birle lıased

Canıla geldf bile uş dört lıısal İzzet ii JJalıdet, lıayfl, a'dflb- Jıal12

Şair Arşi (1562- ?) "insan", "dört unsur" bahsini şöyle özetlemektedir:

Kcltim-i zat idi m "kiin" emri frftd olmadan ewel Bu lıflk ü bfid ü ab ü ateş fcad olmadmı CJlJlel Gezerdiın üçyüz altmış menzili giin gibi şeb tti rüz Bu if! ak-i zümüJTiid film büııyfld olmadan eJJJJel Bana bildimıiş idi sm·-ı esmiiımı hryfln hep ı\1.eliiik zümresine Adenı üstfld olmadmı eı,Jlel 13

Allah'ı bilme, bulma ve birleıne; maddeden ınanaya yükselme yolu şek­linde tarif edilen tasavvuf, cemiyeti doğruya yöneltmek, ahsen-i takvim üzre yaratılmış insan'a verilen akll ve rühl imkanları o yaratılışa layık bi­çimde kullanmayı bilmek ve öğretmek demektir. Tasavvufa yöneleceklerde fıtri kabiliyetİn şart olduğuna işaret edilir.

Bu istidadla yaratıldığı belliyken ve her ınısraı gibi, "insan" haldunda yapılmış bütün tarifierin fevlGndeki şu sözleriyle de tüylerimizi ürpertir­ken, "tasavvufa sonradan yöneldiği" zehabına manız bıralulan Mehmed

ıı Yunus Emre, Risiilat al-Nuslıiyya ve DfvGJç(haz. Abdülbiik! Gölpınarlı), Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneği yay. 1965, sayfa: I

13 Mustafa Kara, Metinler/e Osmanlılarda Tasavvııf ve Tarikat/ar. s. 105, Sır Yayıncılık 2004

TASAWUF EDEBiYATJMJZDA HiKEMiYAT 145

Akif, başka hangi yolda olabilir? (Bu mısraiarın tamamını, belki yeni birkaç kişi daha okur veya bazılarımız tekrar ve dikkatle okur ümidiyle .kaydedi­yoruz):

Haberdar olmamışsın kendi zatmdmı da Jıala sen, "Mulıakkar bir 11ücudum" dersin ry insan, fakat bilsen ...

Senin malıiyetin hatta meleklerden de ul11'idir: A11alim sende pinlıandır, cihanlar sende matllfdir!

Zeminlerden, semalardan taşarken.feyz-i Rabbfmf, Olur kalbin tecellf-zar-ı nura-nur-i Yezdanf.

Musaggar cinnin amma gaye-i sun'-ı İlalıfsin! Bu lıaysiyyetle payamn bulunmaz, bftenalıfsin!

Ed'ib-i kudretin brytü'l-kas'id-i şi'ıi olnıuşsun; Hak'inı-i fitratin bir anlaşılmaz sm-ı olmuşsun.

Esirindir tablat, dest-i tesh'iıindedir eşya; Senin alıkamııım münkiidıdır, malıkumudur dü1rya.

Bulutlardan se11aik sayd eder iifan-ı çalakin; Yerin altında nıa'denler bulur nakkiid-i idrakin.

Denizler bisterindil~ dalgalar ge11lıiire-i nazın; Nedir dağlar, sema-pryma senin şelıbfll-i pen,fizm!

Ha11a, bir refrefi sryyal-i lıükmündür ki bir demde, Olur dem-siiz-ı avazm bütün aktar-ı alemde.

Dayanmaz pfş-i ikdammda mani'ler müzalıimler; Kaçar, sen rezm-galı-ı azme girdikçe mulıacimler.

Karanlıklarda gezsen, şeb-çerağın fikr-i Jıikmettir, Ki Jıer işriikı bir sönmez ziya-yı sennediyyettir;

Susuz çöllerde ka/san, bedrekan ilham-ı sa)lindir, Ki her hatllende ryler saye-küster valıalar zahir

Ne zindanlar olur lıiiil, ne nıenfalar, ne makteller ... Yürürsün sedd-i rahm olsa hatta alıen'in eller.

Yıkar hii1"ft-yi istibdadı bir iisude tedbfrin; Semalardmı inen teyidisin gCtyii ki takdflin!

T alıaniden usanmazsm, teailden tealfye Atıldıkça, atılsam şimdi, dersin, başka atıyel

Senin en şanlı ryyamında, en mes'ud halinde, Bir istikbiil-i dura-dur 11ardır hep Jıayalinde.

O istikbaledir şe11kin, odur ma'şuk-i vicdanın, O kudsf neşvenin şryda-yı b'i-aramıdır camn.

O şe11kiiı daim ilciisryle sry1in ıztırar'idir; Terakkf mryli aıtık fıtratında ı"ftlı-i sarfdiri

Bütün esrar-ı lıilkatten haberdar obnak istersin, Bu gaybistan-ı lı'iça-lı'içten kurtulmak istersin!

Meadın, mebdein, halin ki üç müdlıiş muammadır ...

146 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

Durur edı,fir-ı müstakbel gibi karşmda Jıep Jıazır. Koşarsm bunların seJJdii-yı idrilktyle dumıazsm, Hakikatten JJeleJJ bir şen11ne duymazsan otumıazsm.

Serilir perde-püş-i zulmet olsun JJarsın isterse ... Düşünnez diiştüğün yeldil-yı lıiı?ııan rülıunu ye'se:

Emel, meş'al-keşin, bir relı-nümlt Jıem-ralmı olmuşken, Telziişf rylemezsin sfne-i drycüra,gtnnekten.

Gelip bir gün tecellf etse miilıjyyfit-ı masnılfit, TalzaJTlden geçeı~ bir dem karfiı'_ryler misin? Hrylıiit!

Tutar mfilıtyyet-i Siini', o en Jırybetli miilıtyyet Olur iiteş-zen-i iiramm, artık dımna ceplan et!

TeJJakkuf yok seninçün, daimi bir styre tiibi'sin ... Ne zfrfi lıflle razfsin; ne miistakbelle kiini'sin!

Durıa*en böyle bf-pil.yfin terakkf-zar karşmda; Nasıl dersin ya "pek malzdüd bir cimıim" tutaı·sm da?

Meleklerden büyük, lıem çok biiyük tebcfle mazlzarsin: Tekiilifin emanet-gahısm bir başka ceJJlzersin!

Hayiitm eksik olmazken ağır bin barı aı·kandan; Öliimler, korkular saJJlet edeı*en hepsi biryandan;

Sedaid iktilıiim etmekte miidlziş bir mekfinetle, Yolundan kalmqyıp dilim gidersin ... Hem ne sür'atle!

Senin bir niislıa-i kübril.-yı lıilkat olduğıtn elbet, Tecellf etti artık; dw~ düşün öylryse bir lıükmet:

Nasıl obnak gerektir şimdi efiilin ki, hem-payen Belıiiim olmasm, kadıin meliiikten muazzezken?14

Mehrned Aıdf Bey, insana:

"Sana rnahh1kaatı arasında değer ve kıymetini bildirrnek için seni mülk alemiyle rnelekfı.t aleminin arasında rnutavassıt, orta. bir alernde yarattı. Şüphesiz sen bir cevhersin. Bütün rnükev­venatın ve alernlerin sedefleri sende dürülmüş ve sak1annuş­tır...Dünya, seni maddi vücUdun yönüyle ancak içine alabilir. Yoksa ruhaniyetinin varlığı yönünden seni ihata edip kaplayarnaz ... " 15

diyen İbn Ataullah İskenderi'yi geçmiş, insanı meleklerden de ulvi bir mer­tebeye oturtrnuştur.

Aıdf Bey, yaratılışdald yeri böyle tariflenen insan'a sormaktadır: "Sen kendini küçük bir cirirn, ufak bir şey sanıyorsun; oysa en büyük alem sende

14 Mehmed Ak:ifErsoy, Safalıat, Birinci Kitap, s.65-67, (Haz: M. Ertuğrul Düzdağ), İZ Yayın­cılık, İstanbul ı 99 ı

15 İbn Atiiullah İskenderi, Tasavvufi Hilanetler- Hilrem-i Atliiyye, (Haz. Mustafa Kara), Der­giili Yay., s. 49

TASAWUF EDEBiYATIMIZDA HiKEMiYAT 147

dürülüdür ... Yaratılış"ın bir büyük eseri olduğun belliyken, değerin melek­lerden daha az!z bilinmişken, hayvanlarla eşit olmamak için nasıl davran­man gerekir, bir düşün ve karar ver! ... "

Ne ki, insan kendisinin farlunda değildir; "Homo lıomini lupus" (İnsan, insanın kurdudur) sözünü haklı çıkarmak istercesine birbiriyle yarıştadır. Hep almak-az vermek, ya da hiç vem1emek; kul haklu, komşu haklu, ana­babahaldu bilmemek, ekseriyetin şiandır. Yılın elliiki Cuma'sı her hutbede tekrar edilen "Allah size adaletle daJil·aıınıayı emredryor .. " mesajına rağmen,

kimileri belki secdede bile başkasına oynayacağı oyunu tasarlamal(tadır. Yaratılişındald ulfıhiyeti kavrama!( yerine, sırf kendisinin, hemcinslerinden büyük olduğunu sanmal(tadır. Hz. Mevlana'nın tarifindeld gibi:

Bir sinek,. at sidiği gölcüğündeld saman çöpüne konmuş, kendi kendine düşünmektedir: "Duymuştum; uçsuz bucal(sız deniz­ler, o denizlerde yürüyen gemiler ve o gemileri yürüten mahir kaptanlar vam1ış ... İşte deniz, işte gemi, ben de kaptan!..."

Yünus, büyüklük hastalığına tutulanları şöyle tarif etmektedir:

Miskinlikte buldular kimde erlik Jlar ise MerdiJlenden ittileryüksekten bakar ise Gönül yüksekte gezer dem-be-dem yoldan azar Dış yüzüne o sızar içinde ne Jlar is~ Ak sakallı pfr koca bilemez Jıali nice Emek yemesin hacca bir gönül yıkar ise ...

Her sözü hikmetle bezeli Yünus Emre, Mehmed Aıctfin de ilham aldığı kuvvetle muhtemel olan mısralarında eşref-i mahlfıldtı yüceltmekte, ama sonunda, kendi noksanını da melamet diliyle itiraf etmektedir:

Beııem ol aşk ha/msı, denizler hayran bana Deıya benim katremdil~ zeınler umman bana Kajdağz zeınm değil, ay Jle güneş bana kul Hak'dır aslım şek değil, mürşiddir Kur'an bana Çün dosta gideryolum, mülk-i ezeldir ilim Aşkdan söyler bu dilim, aşk oldu sryrô.n bana Yoğikeıı ol barigalı, Far idi ol Padişalı Alı bu aşk elinden alı, derdoldu dennan bana Adem yaratılmadan, can kalıba gimıedeıı Şrytan lanet olmadan arş idi sryran bana Yaratıldı Mustafa, yüzü giil gönlü saja Ol kıldı bize JJeja, andandır ilısô.n bana Şerfat elıli ırak, eremez bu menzile Ben kuş dilin bilirem, söyler Sülryman bana Yunus bu halk içinde eksiklidir Hak bilir DfFane olmuş çağm~ dervişlik bülıtan bana

148 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

Yenişehirli Avni (1826-1884), insanın hem seçde edilecek derecesini, hem de Şeytan'a bile yolkesicilik yapabilen derekesini söylemektedir:

A.dem eğer olmasaydı milırab-ı sücud Şrytan olamazdı der-i Hak'tan matrud Bu alem-i Jzayr u şerde vallalz_bilWı A.dem'dir olan relı-zen-i İhlfs-i a~ıud!

* * * ' /- .

V eliler toprağının tasawufu da, hilaneti de, edebiyatı da tükenmez. Kişiler, kelimeler, söyleyiş biçimleri değişse de, ruh ve mana değişmez. Me­sela, İstanbul'da nalıncı esnafından Mehmed Ağa oğlu bir Ahmed Lutfı ( 181 7 -1907) çıkar, Tari/ı yazarı olur, şairdir ve Niyazi-i Mısri'ye nazire gönderir:

Alemin lıer ZelTeSinde nur-ı ilfan gizlidir Dfde-i bfnaye sanma enır-i pinhan gizlidir Hep zulzur-ı tammıdır ilıfaye hadi zatmm Bu sebebtendir ki zat-ı pak-i Süblıan gizlidir ...

Adana' dan bir Tal'at (Muter) Bey ( 1863- ? ) çıkar, Aksisadada Valıdet'i söyler:

YaZvaran bir sesle "Allalızm! .. " dedim, Sonra durdum, h isli lı isli dinledim ... Samiamda bir icabet iııledi, Aym alzeııgfle "Allah 'ım "dedi.

Giresun'dan bir Can Akengin çıkar ... Ünü bu ilde kalmış bir cezbe a­damıdır. Dünyaya 1892'de konup 1942'de göçmüştür. Asıl adı Ömer Avni Beyazıtoğlu'dur. Bazarı 'A Melilı" · imzasıyla bir yerlerde görünür. Şeyh Galib'in vezniyle söylemeğe çalışırsalc Bir lat'ası var ki işbu Can'ın, lcimu­suna sığmaz şuaranın:

Rulz, özde nur, gözde menşur, kadelıte şuur; Dinryat Çin'de,yeter rinde eFindeki bulgur. Kamp gerçek bezme gelmek istersen ry dost, Aynayı kır, takPimi yııt, saati durdur!

* * *