26
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM KARAR MECNUN AKSU BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2013/7208) Karar Tarihi: 21/1/2016

kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

MECNUN AKSU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7208)

Karar Tarihi: 21/1/2016

Page 2: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan : Engin YILDIRIM

Üyeler : Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Celal Mümtaz AKINCI

Muammer TOPAL

Muhammed Emin KUZ

Raportör Yrd. : Bülent ALTINSOY

Başvurucu : Mecnun AKSU

Vekili : Av. Ali Cemal ZÜLFİKAR

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kardeşinin askerlik hizmetini yerine getirdiği dönemde ateşli silah yaralanması sonucu hayatını kaybettiği olaya ilişkin etkili bir soruşturma yapılmaması ve müteveffanın vücut bütünlüğünün korunması konusunda gerekli tedbirlerin alınmaması nedenleriyle yaşam hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/9/2013 tarihinde Elazığ Ceza Mahkemeleri Ön Bürosu vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 25/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 15/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 10/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 22/7/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 6/8/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

1

Page 3: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru dilekçesi, başvuruya konu soruşturma dosyasının içeriği ve Adalet Bakanlığı tarafından sunulan görüş yazısından tespit edilen bilgilere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucunun kardeşi olan Mazlum Aksu (M.A.), Elazığ/Maden-Hazar Jandarma Karakol Komutanlığında askerlik hizmetini yerine getirmekte iken 21/2/2013 tarihinde saat 19.05’te görevli olduğu askerî birliğin kazan dairesinin bulunduğu bölgede ateşli silahla yaralanmış olarak bulunmuş ve hastaneye götürülürken yolda hayatını kaybetmiştir.

1. Askerlik Süreci

9. Olaya ilişkin yürütülen soruşturma dosyasından elde edilen bilgilerden M.A.nın askerlik hizmetini yerine getirmesine engel herhangi bir rahatsızlığı olmadığı, askerî birliğe katıldığında da kendisiyle çeşitli görüşmeler yapıldığı, kendisine anketler uygulandığı ve hakkında gerekli bilgi formlarının doldurulduğu ve söz konusu belgelerde müteveffanın herhangi bir psikolojik sıkıntısından bahsedilmediği anlaşılmaktadır.

10. Müteveffanın askerî birlikteki arkadaşları ve üstleri, birbirleriyle tutarlı olan ifadelerinde M.A.nın herhangi bir kimse ile problemi olmadığını, herkesle arasının iyi olduğunu belirtmişlerdir.

11. Müteveffanın bazı arkadaşları ise acemi birliğinde iken M.A.nın kendilerine bir kız arkadaşı olduğunu, kız arkadaşının dağa çıktığını ve bu sebeple ayrıldıklarını söylediğini belirtmişlerdir.

12. Yine askerî birlikte görevli olan tanıklar, müteveffanın olaydan önceki son iki üç gün kimseyle konuşmadığını, yemek yemediğini ve uyumadığını, bu durumun asker arkadaşları ve üstleri tarafından fark edilerek kendisiyle konuşulmaya çalışıldığını ancak sıkıntısını tüm ısrarlara rağmen kimseye anlatmadığını ifade etmişlerdir.

13. Müteveffanın arkadaşları ayrıca M.A.nın son günlerde garip sesler duyuyormuş gibi tuhaf davranışlarda bulunduğunu, cep telefonu hattını iptal etmesi gerektiğini, aksi hâlde başının belaya gireceğini söylediğini, kendisine sıkıntısını soran Y.S.ye “harcarlar adamı” diyerek sıkıntısını anlatmadığını, olaydan önceki gün koğuşa geldiğini ve bir anda oturduğu yerden kalkarak İ.Ç.ye zimmetli tüfeği alarak şarjörünü takmaya çalıştığını, bu esnada Z.A.nın olaya müdahale ederek M.A.nın elinden silahı aldığını, daha sonra M.A.nın yatağına yattığını ve arkadaşlarına “ölmemi istiyor musunuz” diye sorduğunu, yine nöbette iken silahını tam dolduruşa getirdiğini, başka bir askerin müdahale etmesiyle şaka yaptığını söyleyerek konuyu geçiştirdiğini beyan etmişlerdir.

14. Müteveffanın olay günü 18.00-20.00 nöbeti bulunmaktadır. Tanık ifadelerinden Nöbetçi Astsubay M.G.nin müteveffaya “kendini iyi hissetmiyorsan nöbete çıkma” dediği, müteveffanın da “tamam ben nöbete çıkmayayım” deyip gazinoya gidip oturduğu, bu esnada bile sıkıntılı şekilde davranmaya devam ettiği, saat 19.05’te kendisine zimmetli silahı ve şarjörü alarak sorumluluğunda bulunan kazan dairesi bölgesine gittiği, ardından tek el silah sesi duyulduğu ve müteveffanın ateşli silahla yaralanmış olarak bulunduğu anlaşılmıştır.

15. Olaydan sonra hastaneye kaldırılan M.A. yolda hayatını kaybetmiştir.

2

Page 4: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

2. Ceza Soruşturması Süreci

16. Olayın ardından olayla ilgili soruşturma başlatılmıştır.

17. Soruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet 7.62 mm çapında boş kovan ve olay bölgesinin üzerini kapatan sac levhada birbirine yakın bölgede üç adet açılma (delinme) olduğu tespit edilmiştir. Anılan raporda söz konusu deliklerin muhtemelen bir tanesinin mermi çıkış deliği, diğerlerinin ise etrafa dağılan kemik parçalarından kaynaklanan delikler olduğu değerlendirilmiş ve sac levhanın üzerinde kar olması, alttaki profil demirlerin ise ince olması nedeniyle çatının üzerine çıkılmadığı belirtilmiştir.

18. Müteveffanın cesedi üzerinde Fırat Üniversitesi Hastanesinde yapılan klasik ve sistematik otopsiye ilişkin raporda “müteveffanın sol kaştan 5 cm leteralde kulak üst sayvanından 2 cm anterior ve 3.5 cm süperiorda etrafında 5x5,5 cm alanda alev yanığı, duman-is artıkları ve barut kakmaları bulunan 0,7x0,7 cm ebadında ateşli silah yakın atış deliği olduğu, giriş deliğini alt kısmında zigomatik kemik üzerinde vital bulgular zayıf 1,5x0,7 alanda abrazyon ve ekimoz alanının mevcut olduğu, ateşli silah deliğinin 2 cm süperiorunda sol temporaparietokspital bölgeyi kapsayan duramater lesare, beyin dokusu dışarı protüze ve kafa kemikleri çok parçalı kırık vaziyette morgda kalmaya bağlı donmuş durumda ateşli silah çıkış deliği olduğu, buna göre atış istikametinin anatomik pozisyonda aşağıdan yukarıya çok hafif soldan sağa doğru yapılmış olduğu, ateşli silah giriş deliği etrafında alev yanığı, duman-is artıkları ve barut kakmaları olması nedeniyle atış mesafesinin 2-3 cm ile 8-10 cm arası mesafeden yapıldığı, bunun haricinde müteveffa üzerinde herhangi bir darp, cebir, delici ve kesici alet, elle veya iple boğma ve benzeri harici lezyonlara rastlanılmadığı, müteveffanın ateşli silah yaralanmasına bağlı kafa kemiklerinde kırık, beyin zarları arasında kanama ve beyin harabiyeti nedenleriyle öldüğü” sonucuna ulaşılmıştır.

19. M.A.nın sağ el iç ve dış, sol el iç ve dış, sağ yüz ve sol yüz bölgelerinden alınan svapların tümü üzerinde yapılan incelemede antinom elementinin tespit edildiği ve müteveffaya ait svap bölgelerinde tespit edilen elementin ateşli silahtan kaynaklanan atış artıkları olabileceği tespit edilmiştir. Diğer taraftan silah üzerinde yapılan parmak izi incelemesinde de mukayeseye elverişli herhangi bir iz bulunamamıştır.

20. Soruşturma sürecinde ayrıca M.A.dan alınan kan ve idrar örnekleri incelenip örneklerde alkole rastlanmadığı, M.A.ya ait giysilerde herhangi bir delinme olmadığı ancak giysilerin üzerinde atış artıklarının bulunduğu, müteveffaya zimmetli tüfeğin düşme veya çarpma gibi durumlarda kendiliğinden patlar nitelikte olmadığı, olay yerinde bulunan kovanın müteveffaya zimmetli tüfekten atıldığı tespit edilmiş ve olayın hemen ardından müteveffayı gören kişiler ile tatbikî keşif yapılmıştır.

21. Ayrıca soruşturma kapsamında müteveffa tarafından kullanıldığı tespit edilen telefon hattı üzerinden son üç aylık HTS raporları da incelenmiş ancak somut olayı aydınlatabilecek nitelikte herhangi bir bulguya ulaşılamamıştır.

22. Bu veriler ışığında ölüm olayını değerlendiren Kara Kuvvetleri Komutanlığı 8. Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) 7/6/2013 tarihli ve E.2013/368, 2013/107 sayılı kararıyla, müteveffanın kendisine zimmetli tüfek ile çene altından ateş etmek suretiyle bitişiğe yakın mesafeden yapılan ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak hayatını kaybettiğini, olay esnasında müteveffanın intihar etmek niyetiyle hareket ettiğini ve ölümünde kendi iradesinden başka herhangi bir etkenin rol oynamadığını belirterek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

3

Page 5: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

23. Anılan karara özetle “olay yerindeki çatıda birden fazla delik bulunduğu, bu deliklerin olaydan kaynaklı olup olmadığının araştırılmadığı, C.C.'nin olay yerinde yoğun bir barut kokusu bulunduğuna ilişkin beyanlarının dikkate alınmadığı, müteveffanın ölüm olayının gerçekleştiği yere gitmeden önce bulunduğu askeri gazinoda oturduğu iddia edilen korucuların ifadelerinin alınmadığı, soruşturma kapsamında alınan uzman raporunda silah üzerinde mukayeseye elverişli iz bulunmadığının belirtilmesi karşısında silah üzerindeki parmak izinin silindiği intibasının oluştuğu, soruşturmanın intihar ön kabulüyle yürütüldüğü, müteveffanın hiçbir sorunu bulunmadığı, kaldı ki intihar etse bile intihar nedenlerinin yeterince araştırılmadığı” belirtilmek suretiyle başvurucu tarafından itiraz edilmiştir.

24. İtirazı değerlendiren Kara Kuvvetleri Komutanlığı 2. Ordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi 11/7/2013 tarihli ve 2013/A-12-285 sayılı kararıyla “...müşteki vekilinin itiraz dilekçesinde belirttiği olay yerinde 4 adet delik bulunduğuna ilişkin itiraz değerlendirildiğinde, dinlenilen tüm tanıkların beyanına göre bir adet silah sesi duydukları anlaşıldığından 4 adet deliğin bulunduğuna ilişkin itirazın, olay yeri inceleme raporunda belirtildiği gibi başka nedenlerden kaynaklanma ihtimalinin olabileceği, birden fazla silah sesinin olması durumunda tanıkların bu yönde duyumlarının olması gerektiği, C.C.'nin kazan dairesinde yoğun bir barut kokusunun olduğuna ilişkin değerlendirmesinin yoruma dayalı olduğu, soruşturma dosyasında olay ile ilgili yeterince tanığın dinlenildiği, başka tanıkların (korucuların) dinlenilmesinin askeri savcılığın taktirinde olduğu, soruşturma dosyasında intiharın kabulü ile hareket edildiğine dair askeri savcılığın herhangi bir ön kabulünün olmadığı, soruşturmayı yapanın askeri savcılık olduğu, İç İşleri Bakanlığı Jandarma Genel Komutanlığı uzmanlık raporunda Mazlum AKSU'ya ait silah üzerinde mukayeseye elverişli iz olmadığının belirtildiği, bu hususun silah üzerindeki parmak izinin silindiği intibası yarattığına yönelik değerlendirmenin subjektif bir değerlendirme olduğu, diğer itirazların ise esasa yönelik delil elde etmeye dönük olmadığı...” gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.

25. Bu karar 20/8/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup 19/9/2013 tarihli bireysel başvuruda süre aşımı bulunmadığı anlaşılmıştır.

3. Tazminat Davası Süreci

26. Başvurucunun, kardeşinin askerlik hizmetini yerine getirirken hayatını kaybettiği olayda devletin veya kamu görevlilerinin kusurunun bulunduğundan bahisle herhangi bir tazminat davası açıp açmadığı konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan araştırma kapsamında 24/8/2015 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesine (AYİM) bilgi sorulmuştur.

27. AYİM tarafından gönderilen cevap yazısında başvurucunun başvuru konusuna ilişkin olarak 13/6/2014 tarihinde maddi ve manevi tazminat davası açtığı, anılan davanın AYİM İkinci Dairesi tarafından 24/6/2015 tarihli ve E.2014/1146, K.2015/1059 sayılı kararla ve oyçokluğuyla reddedildiği bildirilmiştir.

28. Anayasa Mahkemesi tarafından 8/10/2015 tarihinde, söz konusu davanın reddedilmesi üzerine başvurucu tarafından karar düzeltme yoluna başvurulup başvurulmadığı konusunda tekrar bilgi istenmiştir.

29. AYİM tarafından gönderilen cevap yazısında başvurucunun anılan karara karşı 27/8/2015 tarihinde karar düzelme talebinde bulunduğu ancak bu talebe ilişkin henüz bir karar verilmediği bildirilmiştir.

4

Page 6: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

B. İlgili Hukuk

30. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Doğrudan doğruya tam yargı davası açılması” başlıklı 43. maddesi şöyledir:

“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler.

Görevli olmayan adli yargı mercilerine açılan tam yargı davasının görevden reddi halinde sonradan Askeri Yüksek İdare Mahkemesine açılan davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz.”

31. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ceza hukuku ile ilişkisini düzenleyen 74. maddesi şöyledir:

“Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”

32. 25/10/1963 tarihli ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun “Mahkeme kuruluşu” başlıklı 2. maddesi şöyledir:

“ (Değişik: 19/6/2010-6000/1 md.) Askerî mahkemeler, bu Kanunda aksi yazılı olmadıkça üç askeri hakimden kurulur.

Askerî mahkeme kurulunda bulunanların en kıdemlisi, mahkeme başkanlığı görevini yapar.”

33. 26/10/1963 tarihli ve 357 sayılı Askeri Hakimler Kanunu’nun “Bağımsızlık, teminat ve ödevler” başlıklı 37. maddesi şöyledir:

“(Mülga: 17/7/1972-1611/2 md.; Yeniden düzenleme: 22/5/2012-6318/39 md.)

Askeri hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre görev yaparlar. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Askeri hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

Askeri hakimler, Anayasada belirlenen hakimlik ve savcılık teminatı esasları çerçevesinde adalet, tarafsızlık, doğruluk ve dürüstlük, tutarlılık, eşitlik, ehliyet ve liyakat ilkelerine göre görev yaparlar.

Askeri hakimler azlolunamazlar. Bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması nedeniyle de olsa aylık ve ödeneklerinden ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamazlar ve bu Kanunda belirtilen istisnalar dışında, kendileri istemedikçe altmış yaşını bitirinceye kadar emekliye sevk olunamazlar.

Ağır ceza mahkemelerinin görevine giren suçüstü halleri dışında, suç işlediği ileri sürülen askeri hakimler, yakalanamaz, üzerleri, konutları ve araçları aranamaz, sorguya çekilemezler. Ancak durum, derhal Millî Savunma Bakanlığına bildirilir. Bu fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında genel hükümlere göre doğrudan doğruya soruşturma ve kovuşturma yapılır.

5

Page 7: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

Askeri hakimlere Millî Savunma Bakanlığı tarafından mesleki unvanlarını gösterir kimlik belgesi verilir.”

34. Anayasa Mahkemesinin 7/5/2009 tarihli ve E.2005/159, K.2009/62 sayılı kararı şöyledir:

“353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde askerî mahkemelerin iki askerî hâkim ve bir subay üyeden kurulacağı, ancak Genelkurmay Başkanlığı nezdindeki askeri mahkemenin general ve amiralleri yargıladığı zaman üç askerî hâkim ile iki general veya amiralden kurulacağı kurala bağlanmıştır.

Genel olarak hakim bağımsızlığı kavramı ile aynı anlamda kullanılan yargı bağımsızlığı, hâkimlerin kararlarını verirken özgür olmaları, hiçbir dış baskı ve etki altında bulunmamaları, baskı yapılması kadar baskı yapılabilme ihtimalinin de bulunmaması, hâkimin kimseden emir almaması, hukuka ve vicdanına göre karar vermesi biçiminde tanımlanmaktadır.

Askeri mahkemelerde görevli hâkim üyeler Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı tarafından üçlü kararname ile atanırken, 353 sayılı Yasa kurallarına göre subay üyeler, askeri mahkemelerin kurulu olduğu komutanlıklardaki en üst komutan veya askeri kurum amiri tarafından her yılın Aralık ayında o mahkemenin yetkisine giren birlik ve kurum mensupları arasından bir yıl süre ile değiştirilmemek üzere seçilerek görevlendirilmekte, bunların görevlerini yapmalarına sürekli engeller çıktığında ise yerlerine başkaları seçilebilmektedir. Bu üyeler yargılama sürecinde hakim üyelerin sahip oldukları yetkiye sahiptirler.

Öte yandan, askeri mahkemelerde görevlendirilen subay üyeler askeri hâkim olmadıkları ve bu görevi asıl görevlerine ek olarak yerine getirdikleri için, bunlara mesleki sicil verilmemekte, yükselmeleri genel kurallara göre yapılmakta ve sicilleri askeri hiyerarşi içerisinde kendi üstleri tarafından düzenlenmektedir.

Askeri mahkemelerde bulunan subay üyelerin hiyerarşik düzene bağlı olan görevlendirilme süreci, sicillerinin düzenlenmesi, disiplin cezası verilmesi gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda; askeri mahkemelerde görev yaptıkları süre içerisinde de hiyerarşik ilişkinin devam ettiği, bu durumda, hâkim olarak sahip olmaları gereken bağımsızlıklarının meslekten hakim olmadıkça sağlanamayacağı sonucuna varılmıştır.”

35. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı 172. maddesi şöyledir:

“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.

(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.

…”

36. 353 sayılı Kanun’un “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz” kenar başlıklı 107. maddesi şöyledir:

“Askerî savcı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri ile şüpheli ve suçtan zarar görene bildirilir.

6

Page 8: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

Bu karara karşı teşkilâtında askerî mahkeme kurulan kıt’a komutanı veya askerî kurum amiri ya da suçtan zarar gören, kararın kendilerine tebliğinden itibaren onbeş gün içinde kararı veren askerî savcının teşkilâtında olduğu askerî mahkemeye yer itibarıyla en yakın askerî mahkemede itiraz edebilirler. En yakın askerî mahkemenin tayininde kararsızlık olursa, bu husus Millî Savunma Bakanlığınca giderilir. İtiraz isteminde kamu davasının açılmasını haklı gösterecek olaylar ve deliller gösterilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

37. Mahkemenin 21/1/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

38. Başvurucu; kardeşinin hayatını kaybettiği olayın ardından başlatılan soruşturmanın etkili bir şekilde yürütülmediğini, bu kapsamda;

i. M.A.nın askerlik göreviyle ve arkadaşlarıyla hiçbir sıkıntı yaşamamasına rağmen intihar etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu,

ii. Soruşturmanın intihar kurgusu üzerine kurulduğunu,

iii. Olay yerinin üst kısmında bulunan çatıda çok sayıda delinme olmasına rağmen bunun nedeninin yeterince araştırılmadığını,

iv. Tanık olarak sadece karakolda görevli olan askerlerin dinlendiğini, müteveffanın olaydan önce bir müddet oturduğu askerî garnizonda bulundukları iddia edilen korucuların hiçbirinin ifadesinin alınmadığını,

v. Olayda kullanılan silah üzerinde mukayeseye elverişli iz bulunamadığına ilişkin uzmanlık raporunun silah üzerindeki izlerin silindiği intibasına yol açtığını,

vi. Sağ elini kullanan başvurucunun silahı başının sol bölgesine dayayarak tetiğe basmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını,

vii. Askerî mahalde meydana gelen bir olaya ilişkin soruşturmanın askerî merciler tarafından yürütülmesinin bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma ilkesine aykırı olduğunu belirtmiştir.

39. Başvurucu; ayrıca kardeşinin intihar ettiği kabul edilse bile ölüm olayının nedenleri konusunda yeterli bir araştırma yapılmadığını ve son günlerinde hiç yemek yemeyen, konuşmayan ve uyumayan kardeşinin ölümünde görevini ihmal eden kamu görevlilerinin sorumluluğunun bulunduğunu belirterek Anayasa’nın 17., 36., 40. ve 138. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve kardeşinin ölümünden sorumlu olan kişilerin yargılanması ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru formu ve ekleri bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde başvurucunun şikâyetlerinin ölüm olayının ardından yürütülen soruşturma sürecine ve yaşamı korumak için gerekli tedbirlerin alınmadığı iddiasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu, her ne kadar Anayasa’nın 36., 40. ve 138. maddelerinde güvence altına alınan haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun şikâyetlerinin özünün Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve başvuru bu çerçevede ele alınmıştır.

7

Page 9: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

41. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

42. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir;

“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”

43. Yaşam hakkına yönelik yapılacak bir incelemede öncelikle başvurucunun başvuru ehliyeti ve ihlal iddiasının incelenmesinde menfaatinin bulunup bulunmadığı denetlenmelidir. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişiler açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişilerin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucu, başvuru konusu olayda ölen kişinin kardeşi olup başvuru konusu olaya ilişkin yürütülen ceza soruşturmasına etkin bir şekilde katılmış ve soruşturma sürecini takip etmiştir. Bu nedenle gerçekleşen ölüm olayı ile ilgili yürütülen soruşturmanın, Anayasa’nın 17. maddesindeki yaşam hakkının ihlali niteliğinde olduğunun tespitinde başvurucunun meşru menfaati olacağı anlaşıldığından başvuruda başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik görülmemiştir.

44. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin, negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme; bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).

45. Anayasa Mahkemesinin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ihdas edilmiş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

46. Başvuru konusu olayda müteveffanın yaşamını korumak için gerekli önlemlerin alınmadığı ve ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediği başvurucu tarafından ileri sürülmektedir. Bu nedenle başvurucunun yaşam hakkının ihlaline ilişkin iddialarının, yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde devletin müteveffanın yaşamını koruma konusunda gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü ile ölüm olayına ilişkin etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü kapsamında ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir.

8

Page 10: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

a. Yaşamı Korumak İçin Gerekli Tedbirlerin Alınmadığına İlişkin İddia

47. Başvurucu, ölmeden önceki son günlerinde morali çok bozuk olan, hiç yemek yemeyen, konuşmayan ve uyumayan kardeşinin yaşam hakkını koruma konusunda devletin gerekli tedbirleri almadığını ileri sürmüştür.

48. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetler değerlendirilirken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) devletin yaşamı koruma yükümlülüğünü devletin egemenlik alanında bulunan kişileri intihara karşı korumayı kapsayacak şekilde yorumladığı belirtildikten sonra konuya ilişkin AİHM kararlarına yer verilmiştir. AİHM’nin bu konudaki kararlarında, bireyin kendisine karşı bir risk oluşturduğunu biliyor olması veya bilmesi gerektiği hâlde makul tedbirleri almamasının devletin sorumluluğunu doğurabileceği, dolayısıyla askerliğin zorunlu olduğu ülkelerde devletin özel bir itinayla hareket etmesi ve sağlık sorunları bulunan askerler için uygun önlemler alması gerektiği, bununla birlikte intihar olaylarında devletin yerine getirmesi gereken pozitif yükümlülüklerin kapsamının belirlenmesinde “insan davranışlarının öngörülemezliği” ilkesinin de gözden kaçırılmaması gerektiği ifade edilmiştir.

49. Bakanlığın görüş yazısında, ayrıca AİHS’nin 2. maddesinde yer alan etkili bir yargısal sistem kurma şeklindeki pozitif yükümlülüğün her olayda ceza yollarının bulunmasını zorunlu kılmadığı, ölüm olayının kasten meydana gelmemesi durumunda hukuki veya idari bir prosedür aracılığıyla tazminat ödenmesinin zararın uygun şekilde telafi edilmesini sağlayabileceği, bu nedenle başvurucunun mağdur sıfatının değerlendirilmesi bakımından AYİM nezdinde dava açıp açmadığının araştırılması gerektiği belirtilmiştir.

50. Başvurucu, Bakanlığın görüş yazısına karşı beyan dilekçesinde yaşam hakkını koruma konusunda gerekli tedbirlerin alınmadığına ilişkin iddialarını yinelemiştir.

51. Devletin -yaşam hakkını koruma konusundaki pozitif yükümlülüğü kapsamında- yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse de kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (bkz. § 44).

52. Bu kapsamda bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Zorunlu askerlik hizmeti için de geçerli olan bu yükümlülüğün ortaya çıkması için askerî mercilerin kendi kontrolleri altındaki bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bilip bilmediklerini ya da bilmeleri gerekip gerekmediğini tespit etmek, böyle bir durum söz konusu ise bu riski ortadan kaldırmak için makul ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında kendilerinden beklenen her şeyi yapıp yapmadıklarını incelemek gerekmektedir. Ancak özellikle insan davranışının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlemin veya yürütülecek faaliyetin tercihi dikkate alınarak pozitif yükümlülük, yetkililer üzerine aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanmamalıdır. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede, basit bir ihmali veya değerlendirme hatasını aşan bir kusurun askerî yetkililere atfedilebilip atfedilemeyeceğinin ortaya konması gerekmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74).

53. Askerlik yükümlülüğü kapsamında yürütülen bazı eylem ve etkinliklerin doğasına ve insan unsuruna bağlı olarak ortaya çıkan risk seviyesine uygun şekilde yaşamı koruyucu yasal ve idari düzenlemelerin bulunması gerekmektedir. Devlet askerlik görevini zorunlu kıldığı için özellikle silahların kullanımı konusunda büyük bir titizlik göstermeli ve psikolojik sorunları olan askerlerin tedavi edilmesini ve onlara yönelik uygun tedbirlerin alınmasını sağlamalıdır.

9

Page 11: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

Oluşturulan yasal ve idari düzenlemelerde, askerlik yaşamının doğasında var olan tehlikelerle karşı karşıya bulunan askerlerin etkin bir şekilde korunmasını sağlayan uygulamaya ilişkin tedbirlerin ve emir komuta zinciri içinde yer alan sorumlular tarafından işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usullerin öngörülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede askere alım sırasında kişilerin uygun denetimlerden geçirilmesi ve askerlik öncesinde ve sırasında kişilere gerekli denetim ve müdahalelerin yapılması büyük önem taşımaktadır (Sadık Koçak ve diğerleri, §§ 75, 76).

54. Yaşam hakkının korunması, bir askerin askerî makamların kontrolü altında iken “şüpheli” bir biçimde ölmesi durumunda, bağımsız ve tarafsız bir şekilde etkili ve uygun resmî bir soruşturmanın yürütülmesini de gerekli kılmaktadır. Bu şekilde yukarıda bahsi geçen yasal ve idari çerçevenin etkili bir şekilde uygulanması temin edilebilecektir. Bu amaçla yürütülen araştırma ve soruşturmanın öncelikle olayların tam olarak nasıl meydana geldiğinin belirlenmesini, ikinci olarak ise sorumluların tespit edilmesini ve gerek görüldüğünde cezalandırılmasını sağlayacak nitelikte olması gerekir. Bu kapsamda yürütülen işlemler, ön soruşturma aşamasının ötesine geçmeli ve yargı aşaması da dâhil bütün süreç 17. maddenin gereklerine cevap vermelidir. Böylelikle derece mahkemeleri hiçbir durumda mağdurların yaşam hakkına, maddi ve manevi varlığına karşı yapıldığı sabit görülen saldırıları cezasız bırakmamalıdır (Sadık Koçak ve diğerleri, § 77).

55. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, yaşam hakkı ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Ancak bu yükümlülük, her olayda mutlaka ceza soruşturması yürütülmesini gerektirmemektedir. İhmal nedeniyle meydana gelen ölüm olaylarında mağdurlara hukuki, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 55, 59).

56. Öte yandan ihmal suretiyle meydana gelen ölüm olaylarında kamu makamlarının muhakeme hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda -bireyler kendi inisiyatifleriyle hangi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun- insanların hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması 17. maddenin ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 60)

57. Bireysel başvuru açısından idari makamlar ve derece mahkemeleri tarafından bir tedbir ya da kararın alınması suretiyle ihlalin tespit edilmesi ve verilen karar ile bu ihlalin uygun ve yeterli biçimde giderilmesi hâlinde başvurucuların artık mağdur olduğu ileri sürülemeyecektir. Bu iki koşul yerine getirildiği takdirde bireysel başvuru mekanizmasının ikincil niteliği dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin inceleme yapmasına gerek kalmayacaktır. Bu kapsamda Anayasa’nın 17. maddesine ilişkin şikâyetler açısından kapsamlı bir ceza soruşturmasını müteakip yapılan ve makul bir tazminata hükmedilmesi ile sonuçlanan idari dava yolu, etkili bir başvuru yoludur ve mağdur sıfatını ortadan kaldırabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 61, 74; Sadık Koçak ve diğerleri, § 83).

58. Mağdur sıfatının ortadan kalkması, özellikle ihlal edildiği ileri sürülen hakkın niteliği ve ihlali tespit eden kararın gerekçesi ile bu kararın ardından ilgilinin uğradığı zararın giderilip

10

Page 12: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

giderilmediğine bağlıdır. Başvuruculara sunulan telafi imkânının uygun ve yeterli olup olmadığı, söz konusu temel hak ve özgürlüğün ihlalinin niteliği ve dava koşullarının tamamı dikkate alınarak değerlendirilecektir. Bu çerçevede bir başvurucunun mağdur sıfatı, Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet ettiği durum için aynı zamanda idari veya yargısal bir kararla kendisine ödenmesine karar verilen tazminata da bağlı olabilecektir (Sadık Koçak ve diğerleri, § 84).

59. Somut olaya ilişkin Askerî Savcılık tarafından yürütülen soruşturma sonucunda müteveffanın kendisine zimmetli silah ile çene altından ateş etmek suretiyle bitişiğe yakın mesafeden yapılan ateşli silah yaralanmasına bağlı olarak hayatını kaybettiği ve olay esnasında müteveffanın intihar etmek niyetiyle hareket ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

60. Soruşturma kapsamında dinlenen tanıkların müteveffanın son günlerde moralinin çok bozuk olduğuna hatta birkaç defa intihar teşebbüsünde bulunacağına ilişkin ciddi şekilde şüphelenmeyi gerektiren davranışlar sergilediğine ve olay anında tek el silah sesi duyulduğuna ilişkin ifadeleri, olay yerinde olayda kullanıldığı tespit edilen bir adet boş kovanın bulunması ve Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen otopsi raporunda müteveffanın başına yakın mesafeden yapıldığı tespit edilen tek bir atışla hayatını kaybettiğini belirten bulgular bir arada değerlendirildiğinde Askerî Savcılık tarafından müteveffanın intihar etmek suretiyle hayatına son verdiğine ilişkin kanaatinden ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı anlaşılmaktadır.

61. Öte yandan başvuru konusu olayda başvurucunun, kardeşinin askerlik hizmetini yerine getirirken hayatını kaybettiği olayda devletin veya kamu görevlilerinin kusurunun bulunduğundan bahisle maddi ve manevi tazminat davası açtığı, anılan davanın AYİM İkinci Dairesi tarafından 24/6/2015 tarihli kararla oyçokluğuyla reddedildiği, bu karar üzerine başvurucunun karar düzeltme talebinde bulunduğu ancak başvurucunun karar düzeltme talebi hakkında henüz bir karar verilmediği tespit edilmiştir (bkz. §§ 26-29).

62. Somut olayda başvurucunun lehine hükmedilebilecek uygun bir tazminatla mağduriyetinin giderilmesine olanak sağlayacak bir hukuk yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır. Zira anılan dava; müteveffada gözlemlenen moral bozukluğunun, etkisi ve sonuçları itibarıyla intihar gibi büyük bir eylemi gerçekleştireceğine yönelik öngörülebilir bir davranış olup olmadığının değerlendirilmesine, psikolojik anlamda kırılgan bir durumda olduğu anlaşılan müteveffanın olayda kullanılan silaha ulaşmasında ve müteveffaya gerekli psikolojik desteğin sağlanmamasında ilgili kamu görevlilerine atfedilebilir bir kusurun bulunup bulunmadığının tartışılmasına, olayın meydana gelmesinden önce alınması beklenebilecek önlemlere ilişkin ihmallerin ortaya çıkan sonuç açısından taşıdığı nedensel değerin belirlenmesine ve sonuç olarak intihar olayında idarenin kusurlu olup olmadığına ilişkin yapılacak bir tespitle başvurucu lehine uygun bir tazminata hükmedilerek başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kaldırılmasına imkân verecek niteliktedir.

63. Bu doğrultuda somut olayda yürütülen ceza soruşturmasının ardından başvurucu tarafından ölüm olayında devletin kusurlu olduğundan bahisle tazminat davası açıldığı; anılan davanın, başvurucunun maddi ve manevi zararlarının tazminini sağlayarak mağduriyetini ortadan kaldırabilecek nitelikte olduğu ancak bu davanın henüz derdest durumda bulunduğu dikkate alındığında başvurucunun AYİM nezdinde açtığı tazminat davasının sonucunu beklemeden ikincil nitelikteki bireysel başvuru yoluna başvurduğu anlaşılmıştır.

64. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, kardeşinin ölümünde idarenin gerekli önlemleri almaması sebebiyle kusurlu olup olmadığını tespit edip yeterli miktarda tazminata hükmedilmesi suretiyle mağdur sıfatını sona erdirebilecek nitelikteki tazminat davasının sonucunu beklemeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

11

Page 13: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

b. Ceza Soruşturmasının Etkili Yürütülmediğine İlişkin İddia

65. Başvurucu, kardeşinin hayatını kaybettiği olayın ardından başlatılan soruşturmanın etkili bir şekilde yürütülmediğini ileri sürmüştür.

66. Bakanlığın konu hakkındaki görüş yazısında, öncelikli olarak AİHM içtihatları uyarınca yaşam hakkı kapsamında yürütülecek ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için yetkililerin resen harekete geçmesi, soruşturmakla görevli olan ve soruşturmayı yürüten kişilerin olaylara karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olmaları; soruşturmanın, ölenin ailesinin meşru çıkarlarının korunması için yeterli ölçüde kendilerine açık olması, makul bir hızlılık içinde yürütülmesi, sorumluların belirlenmelerine ve gerekirse cezalandırılmalarına imkân verecek nitelikte olması gerektiği ifade edilmiştir.

67. Bakanlık görüşünde yine AİHM kararlarına dayanılarak somut olayda varılan sonuçla ilgili değil, bu sonucu doğuran araçlarla ilgili bir yükümlülüğün söz konusu olduğu; yetkililerin somut olaya ilişkin delillerin toplanabilmesi için kendilerinden beklenen bütün makul önlemleri alması gerektiği, soruşturmada sorumlu kişi ya da kişilerin tespit edilmesini engelleyebilecek nitelikteki her eksikliğin onun etkinliğine zarar verebileceği, etkili bir yargısal denetim oluşturma şeklindeki pozitif yükümlülüğün her olayda mutlaka ceza davası açılmasını veya her ceza davasında mahkûmiyet kararı verilmesini gerektirmediği, mağdurlara idari ve hukuki dava yollarının açık olmasının da yeterli görülebileceği; olaylara ilişkin delillerin özellikle de görgü tanıklarının ifadelerinin, güvenlik güçlerinin elde ettiği bilimsel ve teknik verilerin, gerektiğinde maktulün vücudundaki zedelenmeleri tam ve belirgin bir şekilde gösterecek bir otopsi sonucunun ve hastanede yapılan gözlemlerin nesnel bir değerlendirmesinin toplanabilmesi için yetkili mercilerin makul olarak kendilerine açık olan tedbirleri almaları gerektiği belirtilmiştir.

68. Bakanlık görüşünde mevcut başvuru ile ilgili olarak müteveffanın ölümü ile aynı anda adli soruşturmaya başlandığı, askerî savcı eşliğinde olay yeri incelemesi yapıldığı, ölü muayene ve otopsi işlemleri gerçekleştirildiği, kriminal incelemeler yaptırıldığı, tanıkların dinlendiği, adli soruşturmanın başvurucuya açık olarak yürütüldüğü ve kısa sürede sonuçlandırıldığı, müteveffanın kesin ölüm nedeninin belirlendiği ve intiharını çevreleyen koşulların ortaya konduğu ifade edilmiştir.

69. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde kardeşin hayatını kaybettiği olaya ilişkin etkili bir soruşturma yürütülemediğine yönelik iddialarını yinelemiştir.

70. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir resmî soruşturma yürütmek durumundadır. (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54). Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi hâlinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığının tam olarak tespit edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle soruşturma yükümlülüğü, devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini oluşturmaktadır (Salih Akkuş, B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).

71. Yaşam hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını

12

Page 14: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği veya devlete tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

72. Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57, Sadık Koçak ve diğerleri, § 94 ).

73. Ölüm olayına ilişkin yapılacak etkili bir soruşturma kapsamında yetkililerin; tanıklarının ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması, ölüm sebebinin objektif analizinin yapılması ve söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması gibi işlemleri yapmaları gerekmektedir. Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini olumsuz yönde etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma yürütülmesi açısından risk teşkil edebilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Giuliani ve Gaggio/İtalya [BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011, § 301; Mehmet Köse/Türkiye, B. No: 10449/06, 1/4/2014, § 64).

74. Ayrıca soruşturmada görevli kişilerin olaylara karışan veya karıştığından şüphelenilen kişilerden bağımsız olmaları gerekir. Bu durum sadece hiyerarşik veya kurumsal bir bağlantı bulunmamasını değil, aynı zamanda somut bir bağımsızlığı da gerektirmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Anguelova/Bulgaristan, B. No: 55721/07, 13/9/2002, § 138).

75. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkililiğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).

76. Yaşanan bir ölüm olayının oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevidir. Ancak Anayasa Mahkemesinin, başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve başvurucuların yakınlarının ölümünün “şüpheli” olduğuna dair iddialarının soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından karşılanıp karşılanmadığını nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi gerekebilmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).

77. Somut olayda öncelikle başvurucunun, askerî mahalde meydana gelen bir olaya ilişkin soruşturmanın bağımsız ve tarafsız olmayan askerî merciler tarafından yürütüldüğüne yönelik iddialarına değinmek gerekir.

78. Anayasa’nın 145. maddesinde askerî yargının askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütüleceği, bu mahkemelerin asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli olduğu; askerî yargı organlarının kuruluşu, işleyişi, askerî hâkimlerin özlük işleri, askerî savcılık görevlerini yapan askeri hâkimlerin görevli bulundukları komutanlıkla ilişkileri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır (Rıfat Bakır ve diğerleri, § 79).

13

Page 15: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

79. Askerî mahkemelerin oluşumu, statüsü ve görevleri Anayasa’nın 145. maddesi ve 353 sayılı Kanun’da hüküm altına alınmıştır. Bu hükümler incelendiğinde askerî mahkemelere atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve ilgili kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri yönünden askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları görülmektedir (Rıfat Bakır ve diğerleri, § 80).

80. AİHM de bu konuya ilişkin bir dönem aldığı kararlarında, askerî ceza mahkemelerinin bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin şikâyetleri incelemiş; ilgili başvuruların koşulları ile birlikte şikâyetleri değerlendirerek bu mahkemelerin bağımsızlık ve tarafsızlığının yeterli olduğuna hükmetmiştir Ancak AİHM, daha sonraki bir dönemde Anayasa Mahkemesinin 353 ve 357 sayılı Kanunların bazı hükümlerini incelediği yukarıda yer verilen (bkz. § 34) kararına göndermede bulunarak askerî ceza mahkemelerinde subay üyenin varlığı nedeniyle başvuranların bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanmadıkları sonucuna ulaşmıştır.

81. 353 sayılı Kanun’da Anayasa Mahkemesinin kararı doğrultusunda 19/6/2010 tarihli ve 6000 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile yapılan değişiklikle askerî mahkemelerde subay üyelerin varlığına son verilmiş ve askerî mahkemelerin üç askeri hâkimden oluşacağı hükme bağlanmıştır. Böylelikle Anayasa Mahkemesinin kararında yer verdiği mahkemelerin bağımsızlık ve tarafsızlığına ilişkin aykırılık giderilmiştir. Nitekim AİHM daha sonraki kararlarında bu gelişmeleri dikkate alarak askerî ceza mahkemelerinin bağımsızlık ve tarafsızlığına ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaksız olduğu gerekçesiyle reddetmiştir (Rıfat Bakır ve diğerleri, § 82).

82. Diğer yandan genel olarak tarafsızlık, davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmaması ile davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını ifade eder.

83. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006). Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması ya da yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur. Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmekte olup bu husus tarafsızlığın nesnel boyutuna işaret etmektedir (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, § 40).

84. Başvuruya konusu olayda, başvurucunun kardeşinin ölümü hakkında yürütülen soruşturmada Askerî Savcılığın ve itiraz mercii olarak Askerî Mahkemenin resen elde edilen veya idare ile başvurucu tarafından sunulan bilgi ve belgeleri değerlendirmek suretiyle söz konusu olayın gerçekleşme koşullarının ve olası sorumluların tespitine ilişkin kararlar verdiği görülmektedir. Bu kapsamda başvuruya konu yargılama faaliyeti açısından ilgili usul hükümleri uyarınca soruşturma ve yargılama faaliyetini devam ettiren makamların tarafların adil yargılanmaya ilişkin meşru beklentileri üzerinde menfi etkide bulunacak bir izlenime sahip olmadığı gibi hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde soruşturmayı

14

Page 16: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

yürüten Savcılığın ve itirazları inceleyen Mahkeme üyelerinin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir bulgu da saptanmamıştır.

85. Diğer taraftan başvurucu; somut olaya ilişkin yürütülen soruşturmanın etkili olmadığını, delillerin ve hayatın olağan akışıyla uyuşmayan bazı konuların soruşturma kapsamında yeterince araştırılmadığını ileri sürmektedir.

86. Bu iddialar çerçevesinde başvuru konusu olaya ilişkin yürütülen ceza soruşturmasındaki işlemlere bakıldığında ölüm olayının ardından derhâl soruşturmanın başlatıldığı, soruşturma kapsamında olay yeri incelemesi yapıldığı, olay yerinin fotoğraflarının çekildiği ve krokisinin çizildiği, olaya ilişkin tatbikî bir keşif yapıldığı, kimyasal ve balistik inceleme raporları alındığı, olayda kullanılan silah üzerinde parmak izi araştırması yapıldığı ancak yapılan araştırmada mukayeseye elverişli bir ize rastlanmadığı, müteveffanın üzerine kayıtlı olduğu tespit edilen telefon hattına ilişkin HTS kayıtlarının incelendiği, askerî birlikte görevli olan müteveffanın arkadaşları ile üstlerinin tanık olarak dinlendiği, müteveffanın askerî birlikteki sosyal ve psikolojik durumunun tespit edilmeye çalışıldığı ve müteveffanın cesedi üzerinde ölü muayenesi ve otopsi işlemleri yapılarak ölüm sebebinin net olarak belirlendiği anlaşılmıştır.

87. Somut olayda başvurucu her ne kadar olayın intihar kurgusu üzerine kurgulandığını, olayın gerçekleştiği yerdeki çatıda birkaç adet delik bulunduğunun tespit edildiğini ve bu durumun müteveffanın başka biri tarafından öldürülmüş olabileceğini akla getirdiğini ileri sürse de olaya ilişkin tanık ifadeleri ile teknik ve tıbbi raporlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde Askerî Savcılık tarafından müteveffanın intihar etmek suretiyle hayatına son verdiği yönündeki tespitinden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı belirlenmiştir (bkz. §§ 59, 60).

88. Bununla birlikte yaşam hakkına ilişkin etkili bir soruşturma yapıldığından bahsedebilmek için müteveffayı intihara sürükleyen sebeplerin ve bu sebepler ile intihar vakıası arasındaki nedensellik bağının da araştırılması gerekmektedir.

89. Somut olaya bu açıdan bakıldığında müteveffanın olaydan önce cep telefonu hattını iptal etmesi gerektiği, aksi hâlde başının belaya gireceği yönündeki söylemleri üzerine soruşturma kapsamında başvurucunun kullandığı cep telefonu hattına ilişkin HTS kayıtlarının incelendiği fakat bu incelemeden müteveffayı intihara sürükleyen sebepler hakkında herhangi bir sonuç çıkarılamadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca müteveffanın ölüm sebebine ilişkin yapılan inceleme kapsamında askerî birlikte görev yapan arkadaşları ve üstlerinin ifadeleri alınarak müteveffanın intihar etmeden önceki psikolojik durumu ortaya konmaya çalışılmıştır. Bunun dışında somut olaya ilişkin soruşturma kapsamında müteveffayı intihara sürükleyen sebepler açısından nedensel bir değer taşıdığını akla getirebilecek herhangi bir eksiklik görülmemektedir.

90. Bütün bu veriler kapsamında somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde Askeri Savcılık tarafından başvurucunun kardeşinin hayatını kaybettiği olaya ilişkin derhâl soruşturma başlatıldığı ve soruşturmanın beş ay gibi makul bir sürede sonuçlandırıldığı, olaya ilişkin delillerin elde edilmesine yönelik ayrıntılı bir çalışma yapıldığı, olayın öncesinde ve olay anında yaşanan gelişmelerin detaylarıyla birlikte araştırıldığı, başvurucunun meşru menfaati gereği soruşturma sürecine etkili bir şekilde katılmasına engel bir bulguya rastlanmadığı ve bu suretle somut olayın aydınlatılmasına yönelik yeterli çabanın gösterildiği anlaşılmıştır. Bu durumda yukarıda bahsedilen yaşam hakkının usul boyutuna ilişkin ilkeler karşısında başvuru konusu olayda, soruşturma makamının olayların seyrini aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektiren bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

15

Page 17: kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr · Web viewSoruşturma kapsamında yapılan olay yeri incelemesi raporunda, olayın meydana geldiği yerde bir adet G-3 piyade tüfeği, bir adet

Başvuru Numarası : 2013/7208Karar Tarihi : 21/1/2016

91. Açıklanan nedenlerle somut olayda yürütülen ceza soruşturmasında yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlaline neden olabilecek bir yön bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının korunması için gerekli tedbirlerin alınmadığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkı kapsamında yürütülen ceza soruşturmasının etkili olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA

21/1/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

BaşkanEngin YILDIRIM

ÜyeOsman Alifeyyaz PAKSÜT

ÜyeCelal Mümtaz AKINCI

ÜyeMuammer TOPAL

ÜyeM. Emin KUZ

16