Upload
zipirit-dergi
View
260
Download
6
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Kosmos tek spiritüel mizah dergisi!
Citation preview
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 2
ZİPİRİT e-Dergi Editörler
Melodi Şule Dilmaç
Oyum Ben
Alt Beyin
Dergi Fotoğrafları
Büşra Coşkun
Elif Aksoy
Kapak Fotoğrafı
Ufuk Kıray /The Myth of Atlas
www.ufukcry.com
Proje Tasarım
Melodi Şule Dilmaç
Teknoloji Yönetmeni Alt Beyin
Webmaster Oyum Ben
İletişim
iletiş[email protected]
www.facebook.com/Zipirit e-dergi
www.zipirit.com
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 3
İÇİNDE BUNLAR VAR Sayfa 4 : Editörün kişisel ehemniyet köşesi
Sayfa 8 : Bir manyağın filozoflarla konuşması/ Oyum Ben
Sayfa 11 : Fırsat köşesi
Sayfa 12 : 21 Aralık’ a daha var dii mi?/ Alt Beyin
Sayfa 15 : Yükselmiş üstadlığın bedellisi çıkıyor/ Sıcak gelişme
Sayfa 16 : 21 Aralık’ta neler neler olacak ?
Sayfa 17 : Melahat’ın Son Akşam Yemeği/ Cem Başeskioğlu
Sayfa 18 : Çamur Gökhan’ın Duvarı
Sayfa 20 : Festivale gittik ya biz/ Zipirit
Sayfa 23 : Aşk ve ilişkilere bakış açısı/ Dilek Kırcaoğlu
Sayfa 25 : Zipirit Dergi Zeta Reticuliler tarafından ziyaret edildi
Sayfa 26 : Absürdistan / Cem Başeskioğlu
Sayfa 28 : Melodi Harikalar Diyarında / Mert Fırat röportajı
Sayfa 32 : Ulusa çağırış….!/ İhtiyar Delikanlı
Sayfa 35 : Akturus yıldız kapısına haftasonu gezisi/ Zipirit Tur
Sayfa 36 : Maymunlarla insanlar arasındaki tek fark/ Ebru Gezenti Postası
Sayfa 41 : Ayakla Akıl Burkmak/ Oyum Ben
Sayfa 44 : Siz hala Egonuzla tanışmadnız mı ?/ Zipirit Atölye
Sayfa 45 : Basit bişi istedim kosmostan/ Alt Beyin
Şöyle iyiyiz de, böyle iyiyiz de, hedele hödele...
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 4
Giriş : Bir önceki sayıda bilindiği
üzere Melodi yönetimin acımasız
kararı doğrultusunda kendi tekelinde
tuttuğu editör sayfasını Oyum Ben’le
paylaşmak zorunda kalır. Bu
zorundalık Melodi’de aşk, kin,
nefret, kıskançlık, hırs, öfke, intikam,
yüksek tansiyon, taşikardi ve pöte
pöte sendromu yaratır. Oyum Ben’de
ise her zaman ki gibi sevgi
duygusundan başka bir duygu
oluşturmamıştır. Editör yazısını
yazmak için buluşmaya karar
verirler. Buluşmaya giderken
Melodi’nin kafasında artık tek bir
hedef vardır, Oyum Ben’i dergiden
attırmak. (Giriş hemi de özet, bu
kadar valla, daha ne olsun)
Oyum Ben : Yemeğe giderken Alt
Beyin’i de alalım mı? O da acıkmıştır
sabi.
Melodi : (hıh bi bu eksikti diye
düşünür). Tabi alalım, hatta tüm
ekibi toplayalım herkes yazsın editör
yazısını.
Oyum Ben : (Alt Beyin’i telefonla
arar. ) Melodi’yle
beslenmeye
gidiyoruz, neden
gelmiyorsun,
gelsene? Gelmelisin,
gelsen keşke, ya
gelmezsen…(der ve
sık sık nefes alır
verir)
Alt Beyin : Melodi’yle
gidiyorsan kesin
gelmeliyim diye
düşünüyorum, hatta
eyleme geçiyorum,
geçerken de ne
yiyeceğiz acaba diye hem içimden
hem dışımdan düşünüyorum.
Oyum Ben : Gecenin 3’ünde ancak
bağırsak yenir, bağırsak mı
bağırmasak mı?
Alt beyin : Haykırarak bağırsak
istiyorum (Melodi’nin de kesin sinsi
planları vardır, gidelim, görelim,
gelelim)
Melodi : (Hı hı var sinsi planlar, olma
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 5
mı?)
Oyum Ben : Her zaman ki yerde
görüşelim öyleyse.
Alt Beyin : Ok görüşürüz.
(Her zaman ki yer neresi
ya?)Melodi : (Sahilde ki
kokoreççi var ya, oraya gel
işte diye düşünce
balonundan Alt Beyniyle
iletişime geçer, hatta cevap
bile verir, zaman zaman
soru sorduğu da duyulmuş,
hı hı Melodi alt beynin
düşüncelerini
duyabilmektedir, ve tabi
tabi tahmin ettiğiniz gibi
tersi de mevcut. )
Gelişme : Kokoreççi de buluşurlar…
Gizem (garson) : Kaç kilo istiyor
sunuz?
Alt Beyin : 314, 15 gr getirsen
ziyadesiyle memnun oluruz.
Gizem : Bi anlamı olmalı
Oyum Ben : Çevreyi çapa
böl, yüzle çarp, çıkan kadar
kokoreç getir.
Melodi : Arkadaşlar ben de
pöte pöte sendromu çıktı
biliyor musunuz?
Alt Beyin : Pöte pöte
sendromu mu? Kıçınızdan
sendrom uydurmayın
arkadaşlar, insan gibi
yiyelim de, yazıya bir an
önce başlayalım.
Oyum Ben : Öyle deme Alt Beyin,
pöte pöte deyip geçme. Pöte pöte,
insanları takım çalışmasından
tiskindirir, örseler, onları hırpalar,
akıllarını çırpıklar.
Alt beyin : hoş geldin MELODİ…
Gizem : Esas kokoreçleriniz geldi.
314,15 gr kokoreç için yandaki
kuyumcudan yardım almak zorunda
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 6
kaldık. Hem de hassas kantardan.
Oyum Ben : Dal sarkar kartal kalkar,
hassas kantar, kokoreç tartar. ehi :)
Melodi : Arkadaşım kıçımdan
uydurmuyorum, 7 milyarda bir
görülen bi sendrom bu, ve
yazarlarda
görülüyormuş.
Alt Beyin : ee
biz de niye yok
o zaman?
Melodi :
Sadece çok
ünlü yazarlarda
görülüyormuş.
Oyum Ben :
Melodi, o
zaman sen bu
ay ki editör
yazısına
katılma, takım çalışması yapman
sakıncalı olur, pöte pöte
sendromunu durduk yere
tetiklemeyelim.
Alt Beyin : (Valla çok hoş oldu,
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 7
sendrom da mükemmelmiş,
tadından yenmez.)
Melodi : Oyumcum, benim sağlığımı
bu kadar çok düşünüyorsanız, siz
çekilin,
ben tek yazayım, her zaman olduğu
gibi…
Oyum Ben : Fakat nasıl olur, sen
otur dinlen, biz yazarız.
Melodi : (Siz gelmeden önce zaten
hiç yorulmuyordum)
Alt beyin : (Yazılardan da belli
oluyordu zaten yorulmadığın)
Melodi : Lanet olsun, pöte pötem
başladı yine, sizinle değil yazmak,
takım olarak kokoreç yemekten bile
tiskindim, ruhumu örselediniz,
beynimi hırpalayıp, aklımı
çırpıkladınız, allam başıma bela
bunlar ya…(Öfkeden deliye dönen
melodi kasılarak bilincini kaybeder)
Oyum Ben : Bak gördün mü, önce
tiskindi, hemen ardından örselendi,
hırpalandı ve aklı çırpıklandı. Pöte
pöte bu!
Alt Beyin : (Resmen kıçından
sendrom uydurdu kadın
ya, koskoca filozofu da
inandırdı). Ne pöte
pötesi olm, görmüyor
musun, apaçık belli ki
sinir krizi geçiriyor, hadi
bi an önce
kokoreçlerimizi yiyelim
de yazıya başlayalım.
Sonuç : Aha editör
yazısı da bu işte, valla...
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 8
Bir Manyağın Filozoflarla
Konuşması
Konfüçyüs (3)
Ertesi gün aynı yer.
I- Üstat dedi ki: “O burada mı?”
II- Tzu yü “Kim efendim? Kimden
bahsediyorsunuz?” dedi
III- Üstat dedi ki: “Oyumben’den
bahsediyorum be adam… Burada
mı?”
IV- Tzu yü “Hayır görünmüyor
efendim” dedi.
V- Üstat dedi ki: “Peki o zaman
konuşmamıza başlayabiliriz. Yiyecek
pirincim, içecek suyum ve kolumu
dayayacak bir yastığım var. Bunlarla
ben mutluyum. Zenginlik, şan, onur
doğru olmayan bir
yolda elde edilirse,
bunlar benim için uçan
bulutlar gibidir.”
VI- Tzu-chang sordu:
“Üstat şu gelen Tzu yü
değil mi? Ne giyinmiş
öyle O? Aman
Tengrim yanındaki…
Yanındaki, Oyumben!
İstersen konuşmayı
bırakıp çiçek
topluyormuş gibi
yapalım.”
VII- Üstat dedi ki:
“Sus! Geldiler. Tzu yü!
Bu kıyafetlerde neyin nesi? Üstelik
kafanı da kazımamışsın bu gün?
Açıkla bize.”
VIII- Tzu yü dedi ki: ”Ben… Şeyy…
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 9
Ben artık etek gibi kıyafetlerle ve kel
kafamla şebelek gibi
olduğumu
düşünüyorum. Dünden
beri Oyumben’le
konuşuyoruz. Bana
güzel şeyler anlatıyor.
Üstat artık ben saç
uzatacağım.”
IX- Tzu-chang “Sakin
olun üstat
dinginleşin… Üstat!
Beni duyuyor
musunuz? Sabit bir
noktaya bakıp,
gözlerinizi
pörtletmeyin! Korku
veriyorsunuz.” dedi.
X- Üstat dedi ki: “O
nasıl lakırdı Tzu yü?
Sen neler diyorsun? O altına giydiğin
şey de ne?”
XI- Tzu yü dedi ki: “Hocam Levi
Strauss bulmuş bu giysiyi, sağlam ve
bir o kadar rahatmış. Mavi cin bu,
Kot da deniyormuş efendim. ”
XII- Üstat dedi ki : ”Suusss… Sus
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 10
artık. Dayanılır gibi değil bu sözler.
Bütün öğretiler yitmiş sende. Sonra
o kulağına soktuğun şey de nesi? “
XIII- Tzu yü dedi ki: “Oyumben verdi
onu. Kulağıma taktığımda hoş sesler
geliyor. 2 gigabyte mp3 alıyormuş.
Bu arada sakın gigabyte ve mp3′ün
ne anlama geldiğini sormayın
efendim. Oyumben bunu bana
açıklamaya çalıştığında beynim
çırpıklandı, adeta aura oldum. Ehi…”
XIV- Üstat dedi ki:”Aağğğkkkk. Ehi
mi? Sen de mi o garip ifade ile
gülüyorsun artık? Ulu Tengri belanı
versin Tzu yü. Chang gidelim
buradan …”
XV- Oyumben dedi ki: “Fakat üstat,
ben size erdemi nasıl
yükseltebileceğimizi, kötü
davranışları nasıl
düzeltebileceğimizi, yanılgıları nasıl
anlayabileceğimizi sormuştum”, siz
de; “Gerçekten güzel bir soru!”
demiştiniz ve “Önce, gereken şeyi
yapmak ve başarıyı sonra
düşünmek. Bu, erdemi
yükseltme yolu değil
midir; kendisinin zayıf
yanlarını anlatmak ve
başkalarının kötülüklerini
söylememek… İşte bu
kötülüğü düzeltmek değil
midir? Ufak bir öfkeyle
yaşamına kıymak ve
ailesini derde sokmak.
Bu bir yanılgı değil
midir?” demediniz mi?
Ha! Demedim deyin
hadi! Hadi desenize!
ehi.”
XVI- Tzu yü dedi ki: “Üstat lütfen şu
parçayı dinleyin. Tengrim harika bir
şey.” Sonra kulaklığın tekini çıkartıp
Üstat’a uzattı. Bir yandan kafasını
ileri geri hareket ettirerek ritim
tutuyordu.
XVII- Üstat dedi ki: “Artık ben bir
düşünce kabızıyım. Şuracıkta
inildemek, höykürmek ve usul usul
titremek istiyorum. Yediniz lan beni.
Ağk.”
XVIII- Oyumben dedi ki: “Titre Üstat,
Titre ki, kendine gel. Titre ve
oluşturduğun rezonansda varlığımızı
duyumsayalım. Her şey titrer. Sen
de titre.“
Oyum Ben
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 11
Bu tişörtler var, her beden. 36 TL. Sipariş için; [email protected]
Fırsatın alası valla.. Sayılı miktardaymış, ama daha saymadık..
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 15
Yükselmiş Üstadlığın
Bedellisi Çıkıyor
Yükselmiş Üstadlar ve Galaktik
Konseyin şok açıklaması yükseliş
yolculuğunda ki ışıkişçileri arasında
heyecan dalgası yarattı.
Galaktik Konsey toplantı esnasında.
Yüksekten görünüşü, (başka nereden
bakacaktık ya?)
Birleşmiş bilinçleri ve niyetleri ile
içsel planlarla dünyaya akıtılan tüm
enerjilere rağmen insanlığın
bilincinde, enerjitik ve fiziksel
yapısındaki hızın beklenen frekansa
yükselemediğini ifade eden
Yükselmiş Üstadlar, çareyi bedelli
yasası ile yükselmiş üstad sayısını
artırmakta bulduklarını dünyanın dört
Konsey Başkanı sevgili Taurus Keti
bir yanındaki bilumum kanal vasıtası
ile oluk oluk akıttılar.
Yüksek Boyutsal Alem Danışma Kurulu
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 16
21 Aralık 2012 sabahı
uyandığınızda hiçbir bok olmayacak.
Aynı hamam aynı tas.
Ahanda buraya yazıyoruz işte.
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 17
Cem Başeskioğlu'nun Sen Ne
Dilersen adlı filminden sonra şubat
ayında motor demesi planlanan
ikinci uzun metraj filmi. Filmin
Senaryosuda yönetmen tarafından
yazılmış tıpkı ilk filmde olduğu gibi.
Cem Başeskioğlu filmi 2010 yılında
gerçekleştirdiği aynı adlı kısa film
hikayesinden yoğun istek üzerine
yeniden yazmış. Film bu ülkede
geçmiş olsun denilen ve geçip
gitmeyen her şeye adanmış bir
hikayeyi anlatıyor.yönetmen filmi Psi
-Komedi olarak tanımlıyor. Müjde
Ar,Yeşim Ceren Bozoğlu, Işık
Yenersu, Eren Sezer,Ruchan
Çalışkur,Özay Fecht,Şerif Sezer ve
pek çok değerli oyuncunun başrolleri
paylaştığı filmin tamamı İstanbul da
çekilecek ve DSR film
yapımcılığında gerçekleşecek. Işık
Yenersu ve Cem Başeskioğlu
yönetmenin ilk filminde olduğu gibi
yeniden bir araya gelirken Kısa
Metraj versiyonunda olduğu gibi
Eren Sezer Uzun versiyonda da
Deniz karakterini canlandıracak.
Kısa özet: Üç yıllık depresyon
tedavisinin son aşamasında özel bir
izinle yılbaşı gecesi evine dönen
Melahat'in tek arzusu bütün ailesinin
katılacağı bir yemek vermektir ve bu
o bildiğimiz yemeklerden biri
olmayacaktır...
Melahat’ın Son Akşam Yemeği
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 18
1-)Yumurta ve sütün yenilir içilir
bişey olduğunu bulan insanları çok
merak ediyorum, sonuçta biri
memeden diğeri kıçından çıkıyor. Bi
sapıklık sezmedim değil hani!
2-)Kahve fincanları ile resim
çektirme mevsimi açılmıştır.
3-)Cool olamamamım tek nedeni bu
güne kadar sigaralı resmimim
olmamasıdır, kayıtlara geçilsin
lütfen.
4-)Aradığınız kriterlere şu an
ulaşılamıyor.
5-)Fantaya sarı, kolaya siyah diyen
insandan zarar gelmez, sevin onu.
6- )İlkokuldayken yediğimiz haltı
hocam sabahçılar sabahçıyken de
öğlenciler diyenlerden sen bizdensin
7-)En büyük
hayal
kırıklıklarım her
hangi bir yerde
yanınıza kız
oturma ihtimali
varken bir
erkeğin gelip
oturmasıyla
oluşan hayal
kırıklığı
8-)Ana avrat
sövebileceğim o
kadar insan
varken benim
favorim yine
sensin.
9-)Yıl olmuş 2012 hala zile basıp
kaçan piçler var.
10-)Benden bir tane daha olsa bu
hayat
hiç çekilmez
11-)Verdiğiniz check in’ler yüzünden
GPS olduk arkadaş.
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 19
12-)Pazar günlerini seven bir tek
benim galiba, sadece o gün branch
var, niye sevilmez la
13-)Ben ki aşık olmam diyordum ta ki
sensasion
white’ a
gidene kadar
bir gecede 300
kere aşık mı
olunur yaa
14-)Sonunda
davulcu yada
zurnacı
arasında
seçim yapacak
insanlar
tanıyorum
15-)Akasya
durağı bitecek
diye beklerken
cennet
mahallesi
tekrardan verilmeye başlandı.Bu
tanrının bir gazabı olsa gerek
16-) “Müsait değilim sonra konuşalım”
diyeni rehberden silerim, öyle de
şuursuzum.
17-) Bir tedavi yöntemi, baş ağrınızı
dindirmek için baş parmağınızla işaret
parmağınızın arasındaki yumuşak
dokuyu canınız yanana kadar sıkın,
bu ne yaa…Yumuşak dokunun
acısını dindirmek için neremizi
sıkacağız?
18-)Alkol masasında balkon görevi
görüp, içmeden mezeleri bitiren
arkadaş, senin ağzını burnunu her
zaman kırmak istemişimdir.
19-) Pringles’ ın kutusunu yapan
insan bunu yetişkinin yiyeceğini
düşünememiş, elimiz girmiyor
ağzımıza dökerken yüzümüz
gözümüz cips oluyor yaa…
20-)Çocuğuna Hamdi ismini koymuş
1 yaşındaki çocuğa abi diyesim geldi
la!
21-)Geç yatıp erkenden kalkma
çabasına giren bir şuursuzum.
22-)Kendi yazdığı notları
okuyamayan etraftan burda
ne"yazmış"diye yardım isteyen bir
insanım..
Çamur Gökhan
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 20
49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali
Nerede aktivite orada Zipirit sevgili
okur. Yine kastık, yine yaptık, bu yıl
49.’su düzenlenen (hı hı bu gereksiz
bilgi) Antalya Altın Portakal Film
festivaline Zipirit dergi olarak
katıldık. Zipirit dergiyi temsilen
editörlerimiz Melodi, Oyum Ben ve
Alt Bey’in festival kapsamında bolca
akdeniz yöresinin leziz
portakallarından yediler. (Yörenin
simgesi haline gelmiş turunçların da
tadına bakmaya yeltendiler,
söylemeden geçemeyeceğim.)
Yazarlarımızdan senarist yönetmen
Cem Başeskioğlu’nun senaryo
danışmanlığını yaptığı Elveda Katya
filmini izleyen Melodi, Oyum Ben ve
Alt Bey’in aralarında “kesin ödül alır,
iş yapar abi, izleyiciyi sünger gibi
çeker” falan gibisinden yapmış
oldukları yorumları, hemen
arkalarında oturan festival jüri
başkanı Hülya Avşar’ın dikkatle
dinliyor ve not alıyor oluşu
dikkatlerden kaçmadı.
Festivale basın kartsız katılan tek
basın olarak tarihe geçen Zipirit
Dergi ekibi giymiş oldukları Zipirit
logolu ve “Önce hisset sonra Zipirit”
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 21
sloganlı tişörtleriyle festivalin ilgi
odağı oldu. Akın akın gelen insan
seline kapılan Melodi, Oyum Ben ve
Alt Bey’inden uzun saatler haber
alınamaması neticesi olaya AKUT
müdahale etti. Uzun süren heyecanlı
bekleyiş sonrası Zipirit ekip
Konyaaltı sahilinde bir restoranda
keyif yaparken kurtarıldılar.
(Kurtarıldılar ambiyansa uymadı gibi
ya, neyse)
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 22
Melodi, Oyum Ben ve Alt Bey’in
gittikleri her mekanda “Yaşasın
Zipirit” çığlıkları ve alkışlarla
karşılandıklarını festival dönüşü
dergide önlerine gelene saatler
boyu anlatıp, tüm personeli
canlarından bezdirdiler. (Allam yine
geliyorlar, bana müsada, erkeklerin
asker, kadınların doğum hikayesi
bitmez ya yıllarca, ona döndürdüler
olayı, biri bizi kurtarsın)
Zipirit
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 23
AŞK VE İLİŞKİLERE BAKIŞ
AÇISI
Geçen Zipirit’ le laflıyorduk. Osho’
dan bahsetti bana. O’nun aşk ile ilgili
yazılarından konuştuk. “Osho’ nun
aşk ve ilişkilere bakış açısı benimle
birebir” dedi Zipirit.
Benimkisi ise Müslüm Baba ile
örtüşüyo. Birebir.
Osho özgür bırakıyomuş.
Sahiplenme aşk değil diyomuş.
Benimkisi yapış yapış, vıcık vıcık
bişe. Şems’ le Mevlana gibi tutkulu
felan. Uğruna döktürecen bişiler. Bi
telef olucan. Bi yerlerini kesicen.
Zipirit dedi; Osho diyomuş ki, “Arada
mesafe olmalı aşk yaşanırken, yakın
iki düşman olacağınıza, uzak iki dost
olun.”
Olur mu abi öle şey, kavga
edecen, sinir olacan, kafayı
yiyecen, sora barışacan.
Tadı çıkmaz öle. Dümdüz
bişe.
İnecen, çıkacan, öğütülecen,
sürüm sürüm sürünecen.
Boyu devrilesiceeee diye
bağıracan, sora geliverince
yanına, dayanamayıp
öpücükler konduracan. Sanki
onları diyen sen dilsin gibi
davranacan.
Yoksa ben ne diye aşık
olacam yahu. Amacım ne yani?
Burnum sürtülmeli. Debelenmeliyim.
Başka türlü sevildiğimi nasıl
hissedecem?
Yani şimdi adam gelcek, “Biz uzak
duralım, birbirimizi de
sahiplenmeyelim, sen orda
öleeeeeeee ben burada böleeeeeee
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 24
takılırız bacım” mı diyecek?
Ula öle aşk olur mu?
Adam arıza çıkarıcak, kıskanıcak,
oraya gitme buna bakma dicek, ben
piskopata bağlicam, yok ona yan
baktın, benimle ilgilenmiyon, sen artık
beni sevmiyon mu felan dicem.
Birbirimize kenetlenecez. İki günde
çocuk yapmaya karar verecez.
Özlemekten telef olacaz. “Maç mı dizi
mi?” diye kavga edecez. Yani bildiğin
dengesizlik durumu.
Deli deli bakacak o gözler. 360
derece dönecek. Yoksa inanmam abi
aşka ben.
Böle karşıdan baktılar mı aşık çifte,
aha bunlar kırmış kafayı denmeli.
Yağmurların altında zatüreeee
olunmalı, parklarda öpüşülmeli,
sabahlara kadar uyunmamalı.
Güneşin doğuşu mutlaka izlenmeli,
işmiş, faturalarmış, hayatmış hiç bişe
umursanmamalı, ayaklar yerden bi
karış havada yürünmeli, sürekli bi
karın ağrısı hissedilmeli, yürek
çarpıntısından ağzın bi karış açık
gezilmeli.
Ona baktığın an dünya durmalı,
ayrılırsan yeme içmeden kesilmeli,
kilo vermeli ve kesinlikle verem
olunmalı. Kan kusup kızılcık şerbeti
içtim denilmeli.
Piskopata bağlanmalı anlayacağınız.
Yoksa yok, yaşamam ben kardeşim
öle şey. Osho Mosho. İstemiyom ben!
Seveceksen böle sev!
Dilek Kırcaoğlu
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 25
Zipirit Dergi Zeta Reticuliler tarafından ziyaret edildi. Ya da buna bir tür uzaylı
baskını demek daha doğru olur, Zipirit ekip ziyaret esnasında sakin davrandı,
asla tırsmadı, sadece tuvalet önünde bir süre kısa süreli izdiham yaşandı.
Zeta Reticuli’li Ketrin Zeta Rons, Melodi’ye bizzat verdiği röportajda
dönüşümleri sırasında beden yapılarını değiştirdiklerini ve kendilerini
duygulardan arındırdıklarını, ancak bununla hata yaptıklarını düşündüklerini,
yeni bir değişim için orijinal gen aradıklarını, ve aradıkları genin Zipirit
Dergi’de olduğunu bildikleri için burada olduklarını söyledi.
Zipirit ekipden o gün bugündür haber alınamaması komple olarak kaçırılmış
olabileceklerini, yada ekip olarak manyak oldukları için kim bilir nerede ne
yaptıkları düşüncelerini aklına getiriyor insanın. Merak edilecek bişey yok
yani, gelirler bir gün…
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 26
Doktor faturasını sana yollicaz canım...
Veren verene..
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 28
Tavşan deliğinin sonu yok sevgili
okur. Amma velakin dünyada zaman
işliyor, ve yeni yayın zamanı hızla
yaklaşmakta ve ben Harikalar
Diyarının sahiplerinden biriyle daha
karşılaşmanın heyecanı içinde
salıveriyorum kendimi tavşanın
peşinden boşluğa. Gözlerimi
açtığımda Oyun Atölyesi’ndeyim.
Konuğum karşımda, sıcak bir
gülümsemesi var, ve gözlerine
baktığınızda ruhunu
hissedebildiğiniz insanlardan biri o,
Mert Fırat.
Merhaba Mert, seni Zipirit’te konuk
etmek çok keyifli. İnternet üzerinde
seninle yapılan tüm röportajları
okudum J Gördüm ki neredeyse
sorulabilecek tüm sorular sorulmuş,
ve allam bana soru kalmadı paniği
de yaşadım, itiraf ediyorum.
Ben de kendi merak ettiklerimi
sorayım istedim, heveslendim, ve
sana bir düzine sorum var.
Melodi :Hayat her gün bize keyifli
deneyimler sunmuyor, hayatında
meydan okumalarla karşılaştığında
bunlarla nasıl baş ediyorsun?
Mert Fırat :Genelde korkmadan
üzerine gidiyorum ama her zaman
zararsız çıktığım söylenemez.
M :Hikayene baktığımda oyuncu
olmak istediğini, ama ailenin önce
üniversite öğrenimi almanı
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 29
söylediğini görüyorum, sen
tutkularının peşinden gitmişsin, ve
çok da iyi etmişsin, yoksa biz
izleyiciler Mert Fırat izlemenin
keyfinden mahrum kalacaktık. Sana
göre seni başarıya götüren şey
neydi?
MF :Başarı, çaba ve hırs gerektiren
bir ödül ama şansımın da yaver
gittiğini düşünüyorum.
M :Yaşamın bir oyun olduğunu
düşünüyorum, ve her günü yeni bir
rol tadında yaşasak keyifli olacağını.
Oyuncu olmak, farklı rollere girmek
yaşamına nasıl yansıyor?
MF :Beni en mutlu eden şey
karşımdaki insanların kariyeri ya da
sosyal statüsü ne olursa olsun
içlerindeki oyun oynamayı seven
çocuğu diğer insanlara göre daha
çabuk görebilmek.
M :Tamamen kişisel merakımdan
soruyorum, asla oynamam dediğin
rol var mı? Varsa nedir diye arkasına
eklemezsem de ambiyansa ters
düşecekJ Mesela gay rolünü oynar
mısın?
MF :Hikayesine inandığım her
projedeki her rolü oynarım; cinsel
tercihi ne olursa olsun... J
M :Her rolün kendine has bir yüz tipi
olduğuna inanıyor musun?
MF :Mutlaka önemi var ama rolü
oynayan oyuncuya göre değişir bu
durum. Bazen ters köşe yapmak
yani seyirciyi şaşırtmak da filme ya
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 30
da oyuna artı değer katıyor.
M :Hayal gücünün sınırlarını
zorlayarak diyoruz ki; tiyatro oyunu
esnasında oyuncuların üzerinde
beğen butonu var, ve siz beğeni
sayısını canlı olarak
görebiliyorsunuz, bu sizin
performansınızı nasıl etkiler?
MF :Seyirci verdiği tepkiyle nerdeyse
buna benzer bir şey yapıyor zaten.
Özellikle komedi oynarken anında
tepki alıyorsun ya da almıyorsun
Yani butona hacet yok efem ve
muhakkak bu durum oyuncuyu
etkiliyor.
M :Gelecekte tiyatronun internet
üzerinden yapılabileceğine inanıyor
musun? Bir tiyatro portalı olacağına,
bu portal üzerinden tanesi 1 liradan
belki milyonlarca kişiye bilet
satılacağına, bu şekilde sektörün
radikal değişime uğrayacağına
inanıyor musun?
MF :Büyük konuşmak istemem ama
onun olması biraz zor lakin bu
durumun büyüsü tam da, şimdi ve o
anda olmasında ve daha
da önemlisi seyirci, artı
onun tepkisi de oyunun
yarısı... Mesela on binlerin
katıldığı konserlerde
benzer uygulamalar
yapılıyor fakat orda canlı
seyredenlerin enerjisi,
aynı konseri domine
ediyor...
M :Teknolojinin
imkanlarıyla yaratılmış
hologram sanatçı Hatsune Miku’nun
insanoğluna verdiği canlı konserden
sonra gelecekte şu an ki aktörlerin
ve aktrislerin mesleğinin tehlikeye
gireceğini düşünüyor musun?
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 31
MF :Mutlaka bu durumunda bir
alıcısı çıkar ama tek başına
korkutacak hale geldiğini umarım
ben görmem J
M :Gelecekte sinema ve tiyatro
sektörünün hologram yaratan
kişilerin eline geçeceğine inanıyor
musun?
MF :Belki de gelecekteki tiyatrocular
da bu işin ucundan tutacaklar, belli
olmaz..
M :İleride Türkiye’de de hologram
sanatçı olsa, onun oyuncu koçu
olmayı kabul eder misin?
MF :Şimdilik hayır..
M :Zaman makinesi icat edildi,
1594’e dönsen, Shakespeare’in ilk
oyunu için ona tavsiyelerin olur mu?
MF :Hayır. Sadece daha çok
yazmasını isterdim herhalde.
M :Dijitalize bir veri üzerinden insan
duygularının aktarılabileceğine
inanıyor musun?
MF :Kısmen yapılıyor ve yapılacakta
ama hep daha fazlası gerekecek
çünkü insan her gün yeni bir
duyguyu tanıyan, anlayan ya da
anlamaya çalışan bir varlık.
Zipirit’te seni ağırlamak büyük keyifti,
teşekkür ediyoruz Mert Fırat.
Ve kendi adıma…
Röportaj sorularını hazırlayabilmek
için hakkında araştırma yaparken,
senin dünyana girmek, “hmm Mert
Fırat’ın penceresinden yaşam nasıl
görünüyormuş” diye düşünmek,
benim için keyifliydi.
Başarılı kişilere başarılar dilemek
anlamsız olur sanırım, yaşam
güzellikler getirsin sana hep böyle
diyeyim. (Benim kulağıma daha hoş
geldi adeta)
Tüm Zipirit dergi ekibi adına,
okuyucuları adına, ve kendi adıma
teşekkürlerimle... :)
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 32
Ulusa çağırış….!
Foton kuşağına giriyoruz. (Tamam
biliyoruz demeyin bir okuyun
yahuuu)
FOTON; Samanyolu Galaksisinin
belli bir bölgesinde yer alan ve
güneş sisteminin tüm gezenleriyle
birlikte 2012 yılında gireceği öne
sürülen yüksek enerji alanıdır.
Bu teoriye göre insanlığın 6 gün
içerisinde tamamen değişeceği öne
sürüm sürüm sürülüyor. Biliyoruz
kardeşim... Biz hazırlıklarımızı
yaptık. Halay ve Mezdeke eşliğinde
altı gün altı gece eğlence var. Fedon
da yeni bir albüm yapacakmış zaten.
Fedon dan fotona best offf ulen offf
şeklinde…
Mayalara göre 2012 yılı insanlığın
yükselişinin başlangıcı
olacak, bu dönemde içinde
yaşadığımız çağ sona
ererek yeni bir çağ
başlayacak.
Yurdum insanı rahat
olun,bu bilgiler bizim için
değil. Maya tutmayanlar
ya da mayası bozuk olan
ülkeler için. Biz ülke
insanları olarak zaten çağ
dan çağa atlayıp durduk.
Mayamız sağlam. O
yüzden sadece biz
göreceğiz, anadan üryan gözlerle bu
kuşaklar arası geçişi. Bunun sebebi
hikmeti nedir diye sorarsanız eğer
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 33
(Sormamanız da ben sormuş
olduğunuzu farz ederek vecd ile
secde ederek yanıtlayacağım)
Türkiye’de yaşayanların kuşak
geçişlerine karşı bağışıklık
sisteminin güçlü olmasından
kaynaklanıyor da ondan.
1071 kuşağı ile başladığıma
inandırılıp, 1453 kuşağı ile çağ
atlatılarak büyütülen ve mehter’lenen
kuşaklar, ellerinde kuşak dolusu
ganimetlerle,
bellerinde gayret
kuşakları ile iyice
karınlarını
doyurduktan sonra
uykuya daldı. Aklı
başında biri
çıktı,”Yeteeerrr beeee”
dedi.
Böylece 29 ekim 1923
kuşağını oluşturup niv
eyç e geçtik. Yetmedi,
1960 kuşağını yarattık,
biraz süsleyip 1971
kuşağı oluşturduk.
Yorulduk.
Malkoçoğulları ve Tarkan’ın “atıl
kurt” söylemleri ile dinlendik. Bu
kadar tembellik yeter dedik. Al sana
Ressam Kenan Evren (Soyadı bile
foton kuşağı habercisiydi kimse fark
etmedi.) önderliğinde 12 eylül 80
kuşağı. Özümüzün farkına vardık.
Haydi çağ atlayalım dedik. Öz Al dık
çağ atladık. Bu arada çeşitli geçiş
yolları da yarattık. Arabesk ve
taverna eşliğinde coşan yudum
insanı bir doz Ferdi ile ağlama
yeteneği kazanırken, bir buçuk doz
Orhan baba ile isyankarlık refleksi
kazandı. Ooooh misssleeerrr gibi
“Sen de mi Leyla.” Daha sonraları
Leylaların yerini Olgalar İrinalar
Natalialar aldı. Ve böylece uluslar
arası atlayışlar yaptık. Milenyumu
nasıl atladık ben bilmiyorum o gece
çok sarhoştum. Bu bilgi bende yok..
Rahat olun kardeşlerim.Bu foton
denen marduk mahluk bize bir şey
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 34
yapamaz.
Yine ayakkabılar bağcıklı
olacak, gazeteler spor
sayfasından başlanarak
okunmaya devam
edecek,magazin
eklerinde ilk önce güzel
hatunların resimlerine
bakılıp iç geçirilecek,
ürünlerin son kullanma
tarihleri 2013 olacak,yeni
yıla girişte 10 dan 0 a
kadar sayılacak,Taksim
meydanında uluslararası atlayışlar
devam edecek,seneye görüşürüz
esprisi yapılacak,şike soruşturması
sonuçlanmayacak, şampiyonluk
bizim hakkımız söke söke alamaz
mıyız? denecek,herkes birbirine
“nerelisin hemşerim” sorusunu
sormaya devam edecek,düğünlerde
takı merasimleri hiç
bitmeyecek,mektuplarda büyüklerin
ellerinden küçüklerin gözlerinden
öpülecek,Milli takım yenilmeye
devam edecek,birileri otobüs
tepesinden bağırıp “yola devam”
yalanını söylemeye devam
edecek.Biz ne kuşaklar atladık,ne
kuşaklar atlattık.Bize bişeycikler
olmaz..
İhtiyar Delikanlı
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 35
Zipirit Tur İftiharla Sunar
Akturus yıldız kapısına haftasonu gezisi
Merkezi güneşle hizalanmak, 5.boyutsal aktivasyon güçlerinizi hızlandırmak,
yükselişinize izin veren 5.boyut enerjinizi aktive etmek istiyorsanız bu gezi
tam size göre.
Geziye katılacakların eş, dost ve akrabaları ile vedalaşmaları, gezi gününe
kadar geçen süreyi dünyada üzerinde yapmak istedikleri son şeyi yaparak
geçirmeleri önemle rica olunur.
Boru değil, yıldız kapısı bu, gitmesine gideceğiz de dönebilecek miyiz sorusu,
uzay zaman sürekliliğinde sürekli cevapsız adeta.
Ayrıca dileyenler Pleiades, Sirius,
Aldeberan , Scorpio, Andromeda ,
veya ‘Merkezi Güneş Ayı – Alano
Gezegenlerine transit geçiş
yapabileceklerdir.
(Transit yolculuk farklı ücrete
tabidir)
Geleneksel nostaljik tur
Bu da yeni, cancanlı tur.
Artık hangisini isterseniz
ona yazılıyosunuz…
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 36
Maymunlarla insanlar
arasındaki tek fark nedir
biliyor musunuz?
Bir şeyi elde etme politikalarımızın
işleyişi...
İnsan istediği şeye ulaşmak için
önce bir plan belirler: tatile çıkacaksa
kendine rota çizer, birinden
hoşlanmışsa karşıdakinin
karakterine göre onu tiyatroya, bara,
sinemaya götürerek ve zeka pırıltıları
saçarak üzerinde etki bırakmaya
çalışır, dil öğrenecekse önce hangi
kursa gideceğini belirler... Kısacası
bir sürü haritası, bir dolu planı, sepet
sepet düşüncesi ve ona göre hareket
edeceği bir şeması vardır insanın...
Zafere giden yol çetrefilli ve
dolaylıdır...
Lakin maymun farklıdır... Hiçbir planı
olmaksızın direk hareket eder:
mangonuzu mu istedi? Gelir, zorla
alır, ağaca çıkar ve size baka baka
yer... Budur!... Maymun gelir ve alır...
Size kızmışsa bir de tepedeki
ağaçtan üzerinize üre bırakır
efendim... Size geri vereceği tek şey
de bu olur zira... Mangonuzu geri
almak isterseniz, arzunuzun bedelini
maymun çişiyle ödersiniz... Budur!...
Maymunlar çok dolaysız
hayvanlardır...
Benim maymunlarla ve bilcümle
hayvanla yaşadığım maceralar,
gezilerimin olmazsa olmazlarını
oluşturuyor... Örneğin bir geziden bir
bukalemun tarafından ısırılmadan
dönersem, kendimi o geziden hiçbir
şey alamamış sayıyorum... Ellerimin
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 37
ve kollarımın en nadide izlerini hep
tropik hayvanlar oluşturuyor, kendimi
ısırtmadan duramıyorum...
Başrollerini Mel Gibson ve Chris
Rock'ın paylaştığı Cehennem Silahı-
4 filminin bir sahnesinden
esinlenerek şöyle bir replik
geçmişti bir arkadaşımla
aramda bu ısırıklara ve
yaralara istinaden:
O (Sol üst kolunu göstererek) :
Bu yara 1974 Kıbrıs Barış
Harekatı sırasında oldu.
Ben (Sağ başparmağımdaki
dikişli yarayı göstererek) : Bu
2010'da Tayland'da bir
maymunun mıncırması
sonucu oldu, ananasımı
paylaşmak istemedim... Geldi,
ısırdı, aldı, ağaca çıktı ve
gözümün içine baka baka
yedi....
O (Sağ kulak memesini göstererek) :
Bu yara 1991 yılında Körfez Savaşı
sırasında oldu...
Ben (Sol dirseğimin altındaki mantı
şeklinde yarayı göstererek) : Bu
2012'de bir bukalemunu cimcirmeye
çalışırken Singapur'da oldu... Ben
ciyak ciyak bağırırken, güçlü
dişleriyle koluma yapışan bukalemun
tüm akrobatik yeteneğini göstererek
benden bir parça almayı başardı...
Mutluyum, gururluyum...
O (Mabadının sağ alt köşesini
göstererek) : Bu 2003'de Irak Savaşı
esnasında oldu...
Ben (Sağ ayak bileğimin üzerindeki
diş izlerini göstererek) :
Madagaskar'da dibi görünmeyen
sularda yürürken üstüme yapışan ve
benden ayrılmayı katiyetle reddeden
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 38
sülükleri tuz bulamayıp, bıçak
kullanmak suretiyle tenimden
ayırırken oldu bu izler...
Arkadaşım gözlerine lamba tutulmuş
koyun gibi şaşkın şaşkın bakıp pes
etti; lakin ben artık duramıyordum...
Bir kere başlamıştı bu hayvanlarla
enteresan macera anıları...
Durduramıyordum kendimi...
Bir keresinde Sri Lanka'da yağmur
ormanlarının ortasında pansiyonu
basan fillerden başlayıp,
Dambulla'da bir paket mengustin için
beni patak patak pataklayan
maymun ailesine, Venedik'te kafama
gözüme bisküvi muamelesi yapan
güvercinlerden, Trisibihina Nehri
üzerinde kurduğumuz çadıra
sinsince girip burnumda flemenko
yapan tarantulaya kadar bütün
hayvanat bahçesi anılarım
hafızamda canlanıyor
ve akın akın odaya
uçuşuyordu... Bu
hikayelerden alınacak
dersler var tabii, onlar
da şunlardır efendim:
1.Fil yoluna kamp
kurma... Fil yolu
üzerinde pansiyon
kiralayacaksan da
parasını peşin ödeme...
Güldür güldür odana
doğru yürüyen bir fil
familyasını gördüğünde
“Hay Allah, keşke
ödemeseydim odanın
parasını...” diye geçiyor
insanın içinden...
2.Etrafta aylakça
dolaşan bir maymun ailesi varken
meyve yemeyi aklından bile geçirme,
onlar gidene kadar meyve satın
alma... Yoksa paran boşa gider...
Şapkam var diye sevinme, her an bir
maymun konseyi dolaysız yoldan çat
diye el koyabilir eşyalarına ve sen
sadece bakakalırsın... Fıstıkla
beslediğin maymun, fıstıgın yere
düştüğünü anlayıp “bunu yıka” diye
sana geri verirse de yıka... Yoksa
vay haline...
3. Adının maymun familyasıyla
anılmasına çok alınan bir grup
hayvan var: lemurlar... Sen sen ol
etrafta lemur varken onlara maymun
deme, tokatı yersin... hem de
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 39
Osmanlı tokatı... Lemurlar çok kibar
hayvanlardır lakin kızdıklarında
orada bulunmak istemezsin...
4. Etrafta bebek bir fil varsa,
muzların sana kalacağını düşünme...
Bebek fili mıncıklayabileceğini
aklından bile geçirme... Unutma; her
bebek filin kocaman bir anası
vardır... Tecrübeyle sabittir, filler
göründükleri kadar hantal değiller
konu insan kovalamaya gelince... Ah
bir de kendini bebek bir file öptürmek
demek yüzünün baştan aşağı fil
sümüğü olması demektir, bunu asla
aklından çıkarma... Temizlemesi zor
oluyor... Benden
söylemesi...
5. Ve en önemlisi
savaşmak yerine gez...
Daha çok yara izin olur
lakin anlatacak daha
keyifli hikayeler
biriktirirsin... Hem böyle
birilerini tavlamak daha
heyecanlı ve kolay
oluyor... Referans
Cehennem Silahı-4
yara gösterme
sahnesi.... İnanmayan
açsın izlesin...
Efendim, seyahatlerde
yapılmaması gereken
şeyler konumuzun bu
kısmını hayvanlarla
iletişime ayırdık ya da
iletişememeye... Bir sonraki
sayımızda buluşana kadar ısırıksız
kalın...
Paşa Postası: Ohoooooo, ben ne
diyorum sen ne yapıyorsun anacım
yahu... Sen gezip tozarken ve başka
hayvanlarla beni alenen aldatırken,
ben burada bir tavuklu mamaya
hasret yaşıyorum... Az gez de bana
tavuklu mama al artık... Halka
sesleniyorum... Mama balıklı mı
tavuklu mu hatırlamak bu kadar zor
mu? Bu kadının beynini de yemişler
sanırım o tropik gezilerde...
İsyaaaaannnnnnnnn.... Bu arada
RTE Okmeydanı'nı Amsterdam'a
bağlayacak mı bilen var mı? Ona
göre vizeye başvuracağım...
Ebru Durupınar
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 41
Ayakla Akıl Burkmak
Okulun bahçesindeki toprak sahada
yapılacak futbol maçına ilk kez davet
edilmiştim. Belki de futbol topu
benim olduğu içindi bu davet, fakat
sanmıyorum. Memnuniyetle kabul
ettim ve şortları giyip sahaya çıktık.
Yaklaşık 40 dakika boyunca bir
oraya bir buraya koştum, hevesle
pas istedim, fakat o ana kadar top
ayağıma bir defa gelmişti. O da
bizim takımdan biri diğerine pas
verirken araya girdiğim için topun
ayağıma çarpması suretiyle olmuştu.
Bu çarpmanın etkisinden ya da
heyecandan olsa gerek feci biçimde
ayağım burkuldu.
Sağ ayağım bağımsızlığını ilan etmiş
ve ayak numaram aniden en az bir
sayı artmıştı. Sonra Çetin koluma
girdi ve beni hastaneye götürdü.
Hastaneye geldiğimizde hastabakıcı,
doktoru beklememiz için yatağın
üzerine oturmamı söyledi. Çetin
ayakta, ben oturarak doktoru
beklemeye başladık.
Bu esnada Çetin;
-“Maçı seyrederken senin hangi
takımda oynadığını anlayamadım iyi
mi?” dedi.
-“Nasıl yani? Forvetim olum ben.”
Dediğimde aklımdan hızla ” forvet ne
ki?” düşüncesi geçti. Sanırım gol
atıyordu. Zaten forvet olmakla hangi
takımda olduğumun alakasını da
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 42
kuramamıştım.
Çetin,
-“Pas istediğini görene kadar da seni
hakem sandım valla” deyince
ayağımla beraber beynim de
zonkladı.
Tam “top benim olmasa da
oynardım” diye haykıracaktım ki
tohtur geldi. Niye bu şekilde
haykırmak istediğimi de anlamış
değildim. Aniden olmuştu. Bu arada
yine alaka olmadığını fark ettim tabii.
Ayağımla beraber aklım da
burkulmuş olabilir diye düşündüm.
Neyse doktor robotik bir tavırla;
-“Şikayetin ne?” diye sordu.
-“Maç yaparken ayağım burkuldu”
dememle birlikte acelesi olsa gerek
hemen ayağımı nazikçe sıktı ve
-“Acıyor mu?” diye sordu.
-“Hayır” dediğimde daha fazla
sıkarak
-“Şimdi acıyor mu?” dedi.
-“ı ıh acımıyor”
Olumlu cevap almaya ant içmiş bir
ruh haliyle daha sert sıkarak
“Nasıl olur? Şimdi acıyor mu?”
dediğinde
–“Acımıyor, çünkü burkulan bacağım
o değil” deyiverdim.
Aynı anda Çetin tüm kahkahalarını
doktorun yüzüne kusmuştu.
Çetin’in oda içerisinde yankılanan
kahkahaları ve doktorun
kulaklarından içeri kaçan
cümlemden sonra Exorcist filminde
gördüğüm bir sahnenin gerçeğini
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 43
yaşadım. Evet doktorun içine şeytan
kaçmıştı. Ardından doktorun
şeffaflaşan kafatasının içerisinde 36
amperlik sigortanın attığını yavaş
çekimde izledim. Şeytanın ele
geçirdiği doktorun, neden belli bir
süre sessiz kaldığını ise var gücüyle
haykırdığında anladım. Haykırık için
nefes topluyormuş hayvan.
“SEN BENLE DALGA MI
GEÇİYORSUN HA!”
“Yoo, bana hiç sormadan bacağıma
saldırıp sıktınız ve acıyor mu diye
sordunuz, hazırlıklı değildim ve ben
de hemen cevapladım.”
Bu cümleyi kurarken kaşlarımı çatı
şekline getirmeye çabalıyordum.
Utanmasam kaşlarımın arasına
parmağımı koyup yukarı doğru
çekecektim. “Jest ve mimikler önemli
şeylerdi. Vücut dili de çok möhöm
canım” diye iç geçirirken doktor
yeniden nefes toplamış olsa gerek ki
hastabakıcıya dönüp “BUNUN
AYAĞINI ALÇIYA AL, HEMEN
GÖNDER” diye bağırmaya devam
etti.
Hastabakıcının ne suçu varsa? O
esnada hastabakıcıya sarılıp “Tüm
kabahat bende, sen sadece zavallı
bir mazlumsun, ezildin ama rezildin,
sana kim hasta bak dedi” gibi
cümleler kurup hasta bakıcının aklını
mıncıklamak istedim. Yapmadım
ama. Ayağımı alçıya alacak kişiydi o.
Doktor odayı terk ettiğinde,
hastabakıcıya ayaklarımı gösterip
-“Sadece ayaklarımın fotoğrafını
çeksem gören iki farklı insanın
bacağı sanmaz mı?” diye sordum.
Cevap alamayınca
-“Umarım doğru bacağımı alçıya
alırsın” dedim ve bir tek ben güldüm.
Sonra da hastabakıcının sadece
baktığını asla konuşmadığını
anladım. Belki de dili yoktu. Neyse
en azından eli vardı.
Ardından yan odaya geçtik ve var
olan elleriyle hızlıca sardı alçıyı.
Ayak numaram birkaç sayı daha
büyümüştü artık.
Hastaneden çıktığımda ayağımı belli
bir süre eskisi gibi kullanamayacak
oluşuma hiç üzülmedim.
Çünkü o belli süreyi 20 günlük rapor
belirliyordu ve bu da 20 gün tatil
demekti. Heyoo.
Oyumben
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 44
Siz hala Egonuzla
tanışmadnız mı ?
“Herkes bir egodan bahsediyor, ama
ben hala onu bulamadım,
tanışamadım, yüzleşemedim,
şöyle bi karşıma alıp da, “yaa
bi anlat ne var ne yok”
diyemedim, “ la nedir senden
çektiğim, ego derdin hiç
bitmiyor, yediğin nanelere
bak, bu da mı sana yetmiyor
egooo” diye iki sümsük
çakamadım diyenler…İşte
fırsat size geldi…
Kişisel ehemniyetlerimizin
ötesine geçebilirsek bu
etkinliği bir kaç arkadaş
toplaşıp düzenleyebileceğiz.
Orada egonuz sizi bekliyor
olacak, al kardeşim, “işte
kapı, işte sapı, işte ego”
diyeceğiz.
Durum budur…
İsteyenler egosunu alıp dilediği yere
götürebilecek,
dileyen ego ile ilişkisini orada
sonlandıracak,
dileyenler hasret giderecek,
kucaklaşacak, “aayyy hiç de
sanıldığı gibi değilmiş bee, pek de
tatlı bişi bu” diyecek…
Kastık, yaptık…Varolana hayrola…
Zipirit “Tüm güç benim içimde,
istersem egoyu sıkar, suyunu bile
çıkarırım evelallah” Şuur Atölyesi
Zipirit
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 45
Basit bişi istedim
kosmostan
Yazlıktayım. Yazın son günleri.Gece
11-12 gibi. Kumlara sırtüstü
uzanmış, yıldızları seyrediyorum. Bi
yandan da denizin getirdiği güsel
dalga seslerini(hışşş hışşşşş diye
geliyo ya, çok dinlendirici oluyo).
Küçükken de sahil kenarındaki
bankta yatar yıldızlara bakardık
arkadaşlarla. Kesin biri kayacak diye
hissettiğimizde(saflığımızdan mıdır,
nedir?) bir yıldız kayardı. Şimdi de
öyle hissedeyim, kaysın diye
zorluyorum, bilincim fışkırdı
fışkıracak, o esnada 5-6 kişilik bi
genç gurubu, ellerinde kırmızı bişey
(dilek balonuymuş ya, öğrendik
sonra) cıvıl cıvıl
konuşuyolar. Yaz bitiyo ya!
Yaz aşkları da bitiyo
esasında ama bunlar bitsin
istemiyolar(tam piskopatça
bi durum dii mi, dii mi?(öyle
ama neyse, tabii yaz bitti
mi, onunla başlayan
herşeyin bitmesi daha
mantuklu gibi duruyo)).
Birbirlerine sarılmışlar üç
kişi gibiler(o yüzden
çıkaramadık di mi başta,
Zipirit; kosmosun tek spritüel mizah dergisi
Zipirit 46
tam olarak kaç kişi ?). Sürekli
öpüşüyolar, hadi dileyelim, tutalım
filan..Ne ki bu, tutulan nedir ?
Derken ellerindeki kırmızı şeyi
açtılar, büyüdü –lambalara takılan
kağıttan abajur gibin bişi- altında da,
tam ortasına gelecek gibi artı
şeklinde tellerin birleşim yerinde
yanıcı maddeyle harmanlanmış bi
bez parçası(oh, hiç bitmicek sandım,
cümle bi başladı, kapanası
gelmedi..).Toplaştılar, daire filan gibi
bişi oldu, sonra hepiniz tuttunuz dii
mi gibi seslerin eşliğinde
gönderiyoruz çığırtıları
ve harrrr diye
yakıverdiler bez
parçasını..Sanırsınız
uzaya yeni bi uydu
gönderiyoruz
(:))))..İçlerinde
anlıyormuş gibi duran
delikanlı balonu tuttuyor,
uçacağını hissediyor
sanki ve güvercini
kendisine iade ediyor
gibi atıveriyor havaya.
.Velakin(ammasını
yazmadım daha geliştirici oluyor,
buraya yazınca da manasızlaştı ve
daha çok yorucu oldu ama bundan
sonrakiler için en azından bi hazırlık
safhası hatta sınıfı gibi oldu,
pekişti..) balon dolonk(bu kadar
gürültülü değil ama, komik)
diyerekten toprağa çakılıyor her
seferinde(düzgün akış alamıyor
adam sanırım balondan dedim,
hatlarda sıkıntı var, balonunda
evrilmesi tamamlanmamış olabilir,
yükselemiyor bi türlü diye de
ekleyiverdim) ve hüsran, acı,
gözyaşı, dram, vb..Velhasıl kağıttan
balon(bunun başka çeşitleri de var
sanırsam, aklıma gelmedi şimdik)
yana yana öldü toprağın üzerinde
tüm içindeki dilek ve
umutlarla..Ağladık bi müddet, ben
içimden güldüm(çok komikti canım,
herkes güldü ya olm, şimdi burda,
hayret bişi..)..Sonra dilekler boşa
gitmesin, kesin uçacaktı o balon,
Önce hisset, sonra Zipirit !..
Zipirit 47
bizim beceriksizliğimiz filan diyip bi
tane daha aldılar gençler.İkinci
balonda da aynı sona yaklaşmaya
yakın benim farkıma vardılar,
gülerek farkındalık yaratmışım
sanırsam..Seçicilik oldu, teklif edildi
ve balonu benim uçurabileceğime
inanan sayısı artınca ben de kendimi
bi anda Jules sandım, hatta
inandım, uçar ki bu diyorum
içimden..Önce dilek tut dedi bi
kız, tuttum dedim, gelmeden
tuttum.Sonra elimde balon, altta
bez parçası yanıyor, bıraktım
usulca toprağa.Bi müddet sonra
hafifçe kaldırıp yukarı doğru
ittiriverdim.Valla uçtu..Sevinç,
çığlık, gülmeler, arada biri sordu
sen ne dilemiştin ki? Dedim ki,
beklenti yüksek olunca balon
kasılıyor, evren, sen
kasılıyorsun, bilinç zor durumda
kalıyor..Ben çok basit bişi istedim
kosmostan. İnşallah şu balon uçar
yarabbim, havaya da girdim didim
içimden, dışımdan ve şimdi ise
“Balonun uçmasını”..
Alt Beyin