Download pdf - Objektif 11.2011

Transcript
Page 1: Objektif 11.2011

Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede Haber ve duyurularınız için Tel. : +336 81 48 55 39 İlan vermek için Tel. : +336 25 94 20 29

Kas

ım / N

ovem

bre

2011

* N°

65Objekti f

[email protected]

DEPREM HEPİMİZİ SARSTIŞİMDİ YARDIM ZAMANI

3 GÜZEL İNSAN ARAMIZDAN AYRILDI

STRASMED FESTİVALİ BAŞLIYOR 26 Kasım-10 Aralık tarihlerinde düzenlenecek olan « Exils » konulu festivalin açılışı Sevval ŞAM konse-riyle yapılacak 26 Kasım’da Strasbourg Cité de la musique’te

Sayfa 38

ELİT KUYUMCUSUHer türlü altın alınır ve değiştirilir

Paz

ar h

ariç

her

gün

10:

00 -

19:0

0 ar

ası a

çık22,18,14 ayar - set - bilezik

Zincir - yüzük - künye - küpe...

Hauptstr. 115 D-77694 Kehl (ana cadde)TEL: +49 7851 48 55 79 CEP: +49 151 240 118 79

2005 yılında yayın hayatına başlayan gazeteniz OBJEK-TİF, 2011 Eylül sayısıyla altı yaşını tamamlamış oluyor.Bu vesileyle, gazetemize her za-man teveccüh göstermiş bulu-nan okuyucularımıza teşekkür edebilmek amacıyla, 2011 yılının sonuna dek sürecek “Her ay bir hediye” kampanyası düzenledik. >>>>> 30

İlk Talihlilerimiz Belli Oldu

“6. Yılımızda Her Ay Bir He-diye” kampanyamızın ilk ta-lihlilerini açıklıyoruz

İzmir Voyages’dan uçak bileti ve Meubvet’ten çekyat kaza-nan şanslı Objektif okuyucu-larının isimleri

sayfa >>>> 30

Selen Ateş yazılarıyla aramız-da. İlk yazısı sayfa >>>> 31

Gazetemiz düzenli olarak işyerinize gelmiyorsa veya gazetemizle yeni tanışıyor-sanız,

[email protected]

‘ye adresinizi yazınız.

Düşük Fiyatlı Ulusal ve Uluslararası Aramalar İçin Ön Ödemeli Sim Kartı

6. YılımızdaHer Ay Bir

HediyeKampanyası Geniş bilgi sayfa 30’da

11-12-13 Kasım tarihlerinde Strasbourg Zenith’de düzenlenecek olan Fuar’da biz de varız. 11 Kasım’da yazarlarımız Ali BAŞARAN ve Hatice YILDIRIM saat

14-16 arası kitaplarını imzalayıp, okurlarıyla sohbet edecekler Sayfa 31

Hepimizin içini yakan ve acıya boğan Van ve çevresindeki deprem üzerine, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nca (AFAD) bir yardım kampanyası düzenlendi.Vatandaşlarımızı bu sese kulak vermeye davet ediyoruz.

Sayfa 38’de

Selman ASAN, Bülent ÇENELİ ve Ahmet KAPTAN’ı yıldızlara uğurladık. Bu üç güzel insanla ilgili haberlerimiz iç sayfalarda

200€ Hediye Çeki

Bütün okuyucularımızın Kurban Bayramı Kutlu olsun

11-12-13 KASIM’DA ORIENTAL EXPO’DAYIZ

Kısa kısa… Kısa kısa… Kısa kısa… Kısa kısa… Kısa kısa…TURQUOISE Derneği kuruldu PARADIS Kebap Mulhouse’da açıldı GALATA Restaurant Colmar’da FAVORIS Vacances Strasbourg’da

Kısa kısa… Kısa kısa… Kısa kısa… Kısa kısa… Kısa kısa…

Page 2: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 2

Page 3: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O

Kasım / Novembre 2011 * N° 65*Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi

/Journal mensuel d’infos,d’annonces et de publicités.

5, impasse des Prunelles 67820 Wittisheim

*İmtiyaz sahibi/Edité par: FZ SERVICES SARL

*Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication:

Fahri EKMEKCI [email protected]. : 00 336 81 48 55 39

*Haber Müdürü: Ömer [email protected]

Tel. : 00 336 25 94 20 29

*Grafik-Dizayn: Ömer AYDIN

*Dağıtım/Distribution: FZ SERVICES SARL

TEMSİLCİLERİMİZ

HAGUENAU-BISCHWILLER ve çevresi için

Emel SARMAŞIK +33 6 47 45 77 65

SAİNT-DİE, EPİNAL, NANCY

ve çevresi Mustafa GÜÇLÜ

Tel : +33 6 07 61 09 24

KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİ

Tel : +49 1795 592 171

MANNHEIM ve çevresi: Şahismail KAYA

Tel : +49 1797 843 183

SAVERNE-SARREGUEMINES-

LUNEVILLE-BOUXWILLER-

WISSEMBOURG ve çevresi

Kemal ERGÜL

Tel : +33 6 70 47 09 02

METZ ve çevresi: Recep GÜNEŞ

Tel : +33 6 67 11 87 89

PARIS ve çevresi: Gizem KABADAYI

+33 6 30 21 45 03

VÖLKLINGEN-SAARBRÜCKEN ve çevresi

Bedreddin AKCA + 49 160 94 68 68 66

*Baskı adedi/Tirage:15000

*Baskı/Imprimé par: ROTOCENTRE, 348, rue Marcel Paul F-45770 SARAN

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. /Objektif promet à respecter les principes et les lois concernant le métier de presse. *Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber ve fotoğ-raflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir./Toute reproduction de nos articles, textes d’annonces ou publicités parues dans notre journal est libre sous l ’obligation de citer le nom du journal.

*Dépôt Légal: Novembre 2011

*BANQUE POPULAIRE D’ALSACE: Code Banque: 17607 Code Guichet: 00001 N° Compte: 70214495865 Cle RIB: 61 *IBAN: FR76 1760 7000 0170 2144 9586 561 *Adresse SWIFT(BIC): CCBPFRPPSTR

TEL: +33 681 485 [email protected]

Gazete Objekti f

Page 4: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 4

Page 5: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O 5

Page 6: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O

Aile Birleşmesine İlişkin Avrupa Birliği Direktifi

Değerli vatandaşlarımız, Bu ayki yazımda sizlere ilginizi çekeceğini düşündüğüm Fransa’da aile birleştirmesine ilişkin Avrupa Birliği Direktifi’nin uygula-ma koşullarından sözetmek istiyorum.Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yasal olarak ikâmet eden yabancıların aile birleştirmesi yoluyla eşlerini ve çocuklarını çalıştıkları ülkelere getirmelerini düzenlemek üzere ihdas edilmiş olan 22 Eylül 2003 tarihli Direktif, birlik üyesi ülkelerin iç mevzuatlarında ya-pacakları düzenlemeler ile tüm Birlik üyesi ülkelerde uygulanmaya başlanmıştır.Sözkonusu direktif ;

Aile birleştirmesi talebiyle valiliklere ya-•pılacak olan başvurularda bekleme süre-sinin en geç 3 yılda sonuçlandırılmasını,

Başvuru dosyasını inceleme süresinin 6 •ayı geçmemesini, sorunlu dosyalar için bu sürenin aşılabileceğini,

Aile birleştirmesi yoluyla sadece eş ve •çocukların getirilebileceğini,

12 yaştan büyük çocukların aile birleş-•tirmesi yoluyla ülkeye kabulünde uyum şartının aranmasını,

Aile birleştirmesi yoluyla ülkeye giriş •yapacak olan aile bireylerine verilecek oturum kartının birer yıllık sürelerde uza-tılmasını ve çalışma müsaadesi için en az bir yıl beklenmesini öngörmüştür.

Avrupa Birliği üyesi ülkelere giriş yapacak olan yabancıların ülkeye kabulünü ve uzun süreli oturum alma koşullarını, Birlik huku-kuna uygun olarak uyumlu hale sokmak için ihdas edilen 25 Ekim 2003 tarihli Direktif, İngiltere, İrlanda ve Danimarka dışındaki üye ülkelerin iç mevzuatlarında yapacakları dü-zenlemeler ile tekdüze olarak uygulanacaktır.

Sözkonusu Direktif aşağıdaki hedefler üze-rine oturtulmuştur ;

Ülkeye giriş yapacak olan yabancıya •uzun süreli oturum hakkı vermek ve bu hakkı geri almak koşullarını tek-düze hale sokmak,

Şartları haiz yabancıya en az 5 yıllık •tekrar yenilenebilecek bir oturum kartı vermek,

Yasal oturuma sahip yabancıya eko-•nomik ve sosyal açıdan üye ülke

vatandaşlarıyla eşit düzeyde haklar sağlamak,

Yabancıyı yeterli gelir düzeyi elde •edeceği işlerde istihdam etmek,

Yabancıya yaşayacağı ülkeye uyum •sağlama şartı getirmek,

Uyum sağlayan yabancının ülkeden •ihracını koruma altına almak,

Bir üye ülkede verilen uzun süreli •oturumu diğer üye ülkeler için geçerli saymamak,

Bir üye ülkede uzun süreli oturum •kartı almaya hak kazanmış olan ya-bancının diğer üye ülkelerde uzun süreli ikâmet talebi olasılığına karşı, oturma ve çalışma koşullarını tüm üye ülkelerde birbiriyle uyumlu hale getirmek,

Yabancının 3 aydan daha uzun süreli •diğer üye ülke topraklarında kalabil-mesi için ; ücret karşılığı veya serbest çalışmasını sağlamak,

Veya öğretim ya da mesleki eğitim •amaçlı bir faaliyet içinde olmak,

Veya diğer üye ülke makamlarından •uzun süreli oturum talebinde bulun-mak,

Başvuru talebin diğer üye ülkelerce •dikkate alınmasını sağlamak,

Birlik üyesi ülkelerden birinde uzun •

süreli oturum ve çalışma hakkı elde etmiş bir yabancının diğer üye ül-kelerden uzun süreli ikâmet talebi karşısında istenecek yükümlülükleri benzer kılmak,

Yabancıdan ikâmet ettiği ülke top-•raklarında belirli bir gelir ve sosyal güvenlik şemsiyesi altında olduğunu kanıtlamasını istemek,

Gerektiği hallerde yabancıya üye •ülkedeki ulusal hukukun öngördüğü entegrasyon önlemlerini uygulamak,

Başvuru talebi için yabancıdan istene-•cek belgeleri ulusal hukukun belirle-diği liste çerçevesinde istemek,

Yabancının beraberinde yaşayan aile •fertlerine kendisine tanınan hakların aynısını sağlamak, (özellikle bakmak-la yükümlü olduğu birinci dereceden yakınlarına, eşi, çocukları ve yetişkin özürlü kategorisinde olanlara, Birlik üyesi ülkelerden, özel bir önem veril-mesi istenmektedir.)

Yabancıya ve aile bireylerine, yukarıda iste-nen şartları yerine getirmesi koşuluyla, uza-tılmak kaydıyla eş süreli oturum kartı verilir ve ilk giriş yaptığı ülkeden aldığı uzun süreli oturum kartı da eş zamanlı olarak iptal edilir. Saygı ve sevgilerimle.

Muhabirimiz Olmak İster misiniz ?Gazetemiz için muhabirlik ve dağıtım yapacak elemanlara ihtiyaç vardır.

Gazetemizin dağıtım alanını kapsayan Fransa’nın Doğu’sunda, hem muhabirlik yapacak hem de gazeteyi bulunduğu bölgede veya şehirde / kasaba-da dağıtacak elemanlar alınacaktır.

Sizin de yazma hevesiniz veya gazetecilik cevheriniz varsa, şimdi bunu göstermenin tam zamanı !Ayrıntıları öğrenmek için gazetemizi arayabilirsiniz. 06 81 48 55 39 / 06 25 94 20 29

Arif KOPUZStrazburg Bşk. Çalışma

ve Sosyal Güvenlik Ataşesi

6

Page 7: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O

GÜLE GÜLE GÜZEL İNSANLAR

Ekim ayı sonbaharın etkinliğini gös-termeye başladığı, yeşilliğin sararma-ya, yaprakların dökülmeye, canlı, pırıl pırıl yaşamın yerini sönükleşen belki de karamsarlaşan bir döneme bırak-tığı bir zaman dilimine denk gelir. Bu sene ekim yalnız yaprakları değil, aramızdan iki güzel insanı, arkadaşı, dostu da aldı götürdü. Gözümüzde yaş, gönlümüzde kan damlacıkları asılı kaldı.

Önce Bülent, 1 Ekim’de, sonra da Ahmet 12 Ekim’de bizleri bırakıp gittiler. İkisi de uzun yıllardır Strasbourg’da yaşayan, güler yüzlü ve insalığa verdikleri değerle çevrelerinde sevilen insanlardı. İkisi de tüm insanların kendi kültür ve dillerini rahatca öğrenip konuşacakları, ırkçılığın, ayrımcılığın olmadığı, eşit yurttaşlar olarak farklılıklarımızla birlikte birarada yaşayabileceğimize inanan ve bunu haya-ta geçiren insanlardı. Fransa’daki Türkiye kökenli insanların haklarını arayan, onla-rın bu toplumda başarılı olmalarının yol-larını açma mücadelesine katılan ve bu uğurda çaba sarfeden insanlardı. Bülent Manisa Akhisar’dan, Ahmet Balıkesir Ayvalık’tan kopup geldiler, Fransa’nın Strasbourg kentinde gönüllerini kaptır-dıkları Patricia ve Annick ile evlendiler. Farklı dil, din ve ırktan insanların sevgil-li, dost, eş ve bir yürek olabileceklerinin güzel örneklerini verdiler.

Bülent ÇENELİ, 1982’de geldi Fransa’ya. Ailenin en büyük çocğuydu. Bir erkek bir de kız kardeşi vardı. O günkü koşullarda Fransa’da kalabilmek için yaptığı iltica başvurusu kabul edildi. 1984’te Patricia ile evlendi ve birlikte iki erkek çocukları oldu. Patricia’nın ailesi

tarafından sevilen güleryüzlü bir « erkek evlat »tı artık. Geldiğinden beri usanma-dan inşaat sektöründe çalıştı. Bilgi ve tecrübelerini kendi evini yapmakta da kullandı. Oldukça yoruldu, ama her fır-satta gülecek, güldürecek bir fıkra anlat-maktan geri kalmadı. Zarif, uzun boylu, konuşkan Bülent, herkesle rahat ilişki kurabiliyor, en ciddi konular konuşulur-ken bile anlattığı fıkralarla herkesi güldü-rebiliyordu. Yabancı kökenlilere yönelik haksızlıklarda öfkesini dile getirmesini biliyor, bu toplumda eşit yurttaşlar olarak yaşama mücadelesinde gösteri ve yürü-yüşlere katılıyor, seçimlerde « ırkçılardan hesap » sormak gerektiğini söyleyerek herkesi oy vermeye teşvik ediyordu. Top-lumsal sorumluluk bilinci, dost yüzü ve hoşgörüsüyle tanıdık onu.

Yaşamı öylesine seviyor, ona öylesine bağlıydı ki, hastalığının son anlarında dahi gelecek projeleri yaptı, sevdikleriy-le, arkadaşlarıyla birlikte «dost sofrası» paylaşmak için öngörülerde bulundu. Bo-yun eğmedi, eğmek istemedi de « kalleş » ölüme. Ve Ekim’in birinde, 53 yaşında aramızdan ayrıldı.

Ahmet KAPTAN, Yusuf ‘tan küçük, Emine’den büyük, üç çocuklu bir aile-nin 1949’da doğan ortancı çocuğuydu. İlkokulu Ayvalık’ta okuduktan sonra İstanbul’daki Galatasaray’da orta okul ve liseyi bitirdi. 1970’de Fransa’ya geldi ve psikoloji okudu. 1982’de Annick’le ev-lendi ve bir oğulları oldu. Ahmet, gerek kişiel ilişkilerinde gerekse mesleki çalışmalarında örnek bir insan oldu. Sakin, ağırbaşlı, kendine güvenli, karşısındakileri her zaman dinlemeye hazır ve de oldukca sabırlıydı. Sakin, ama bilgi ve tecrübeleriyle oldukça güçlü biriydi. Türkiye kökenlilerin bölgemizdeki ilk «Türk Psikologu»ydu. Gerek okullarda gerekse bürosunda ağırladığı Türkiye kökenli yetişkin, genç ve çocukların so-runlarının giderilmesinde büyük katkılar sağladı.

Strasbourg Üniversite Hastenesinde (Hopital Civil) farklı kültürden gelen insanların kendi kültürel verilerinin de gözönüne alınarak tedevi edilmesi için çaba harcadı, bu dalda özel bir bölümün oluşturulmasında önayak oldu. Kısacası, Ahmet kendi alanında içi-mizden çıkan ilkti, öncüydü. Uzmanlık alanında, kendi geldiği topluma sırtını çevirmedi, tam tersine onların sorunlarını tespit etmek, çözüm yolları aramak için aktif uğraştı, bilgi ve tecrübelerini top-lumsal çözüm çabasıyla gittiği yerlerde paylaştı. Ahmet’le ilk tanışmam, 1988 yılla-rında yapılan belediye seçimlerinde Ekolojistler-Yeşiller listesinden aday olmamızla başladı. O dönem Fransa’daki

seçimler, Türkiye kökenliler içinde henüz bu denli heyecan ya-ratmıyordu . Sonraki gün-lerde aynı düşünce ve çaba içinde-ki insanların birbirine duyduğu ya-kınlaşma ve güven ilişki-siyle iyi bir arkadaş, iyi bir dost olduk. Aynı toprakların insanı olmamız, geldiği-

miz ülkedeki olumsuz gelişmelerden duy-duğumuz kaygılar, bulunduğumuz ülke Fransa’daki sosyal ve politik gelişmelerin biz «göçmenler» üzerindeki etkilerinin sohbetlerini yapar, demokratik, laik, hoş-görülü ve her türlü ayrımcı- dışlanmaya karşı, insanların kendi kültür ve kimlik-leriyle kardeşçe birarada yaşayabileceği bir toplum için bize düşen çabaları konu-şurduk. Ahmet psikolog, ben ise eğitimci, ikimiz de Turkiye’de yetişmiş, göç olayını yaşa-mış ve burada sorumlu yurttaşlar olarak üzerimize düşen görevlerin bilincinde ortak çabalarda sık sık buluştuk. Alsa-ce bölgesindeki birçok okulda meslek içi eğitimlerinde, öğretmen yetiştiren okullarda(IUFM) geleceğin öğretmen-lerine yönelik formasyonlarda yan yana olduk, birbirimizi tamamladık. Türkiye kökenli ailelerin, öğrencilerin konumunu, gerçekliklerini anlatmaya çalıştık. Birlik-te kafa yorduk, çözüm yolları önermeye

çalıştık.

Aynı çabayı birçok Türkiye kokenli der-nekteki konferans ve sohbet toplan-tılarında yürüttük. Doğrusu, kendimi biraz yetim hissedi-yorum, birlikteliğin yarattığı kuvvet ol-mayacak artık.

Sevgili Ahmet, hastaneye yattığın son dönemde bile

«memlekete bir gidebilsem» diyordun. Türkiye’ye gidip çocukluğunun, gençli-

ğinin bir bölümünün geçtiği ve de yaz tatillerinde ailece gittiğin Ayvalık yö-resini, aileni, çevreni görmek istiyordun. Hasretliğini gider-mek istiyordun, ama olmadı, olamadı, seni içten içe kemi-ren illet buna olanak vermedi. İşte arzun gereği, simdi bizleri terk ederek oraya ebediyen dinlenme-ye gidiyorsun. Sevgili Bülent, sevgili Ahmet, acı da olsa aramızdan temelli ayrılışları-nızı kabullenmek zorundayız, biliyo-ruz, ama gönlümü-ze anlatamıyoruz. Orada bıraktığınız boşluk çok büyük. İnsanoğlu yaşam-

da ölümsüzlüğe ulaşamadı. Doğrusu yeni kuşakların gelişi, onların yaşama farklı ve eleştirisel bakışları dünyada-ki ilerlemelerin bir gereği olsa gerek. Bir gün bizim de güllerimiz solacak, yerimizi yeni kuşaklara bırakacağız, çark dönmeye devam edecek. Anado-lu halkı iyi demiş «Ölüm adın kalleş olsun ! » Size ; Güle güle güzel insan. Aydınlıklar içinde Gidilecek yol bıraktın. Sığınacak ev bıraktın Kan ağlayan yüreklerle Onurlu bir yaşam bıraktın.19.Ekim 2011

Yazarımız Ali BAŞARAN Kitap Okuma Gününe

Katılacak Gazetemiz yazarlarından, eğitimci Ali BAŞARAN, 1 Aralık 2011 Perşembe günü, saat 14.30-16.00 arasında, Hau-

tepierre Jeunes Medyateki organizas-yonuyla, Masion de l’Enfance’ta kitap okuma etkinliğine katılacak.Organizasyonu üstlenen medyatik sorum-lusu Mireille LEROUX’dan aldığımız bilgilere göre, « Ali, Suna ve Meriem anlattığı zaman… » ismini taşıyan etkin-likte, çift dilli olarak ( Fransızca-Türkçe

ve Fransızca-Arapça ), yazarımız öyküle-rini okuyacak.Oryantal tarzda oluşturulacak bir dekor önünde, Ali BAŞARAN cazip ve adeta yaşayan öykülerini dile getiriken, Suna, Meryem ve Medyatik ekibinden oluşan grup da, içerdikleri mizah ve felsefenin birlikte Magrep’in geçmiş değerlerini

anlattıkları insan ve hayvan hikâyelerini keşfetmenizi sağlayacak.Tüm vatandaşlarımızı bu güzel etkin-liği izlemeye davet ediyoruz. ( Daha fazla bilgi için : Mireille LEROUX tel 03 88 27 22 62 )

YAZIYORUM

Ali BAŞARAN

Eğitimci - [email protected]

7

Page 8: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 8

Page 9: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O 9

Page 10: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O

Ölüm Doğum kadar doğalsın ölüm. Sana bir itirazımız yok.Seni vareden, senin mimarın, varlık gerekçen, o çok sevdiğimiz, uğruna büyük be-deller ödediğimiz « yaşamdır » çünkü.Tek tek ve sıramız geldikçe, yaşamla tanıştığımız gibi, se-ninle de tanışacağız yeni bir yol-culukta.Ancak, bir şeyler var yolunda gitmeyen. İtirazımız bundan.Birileri var, yaşamdan gayrı, do-ğum ile senin arana giren. Senin rengini değiştiren.İtirazımız bundan.Savun kendini ölüm.Oyuncak olma soysuzun elinde.

Kendi yetkini, dişini, tırnağını kendin kullan.Kullanılma.Vatan, bayrak, millet uğruna. Yalan, çıkar, hesap, hırs, plan, kâr ve daha çok hakimiyet uğ-runa. Savaşa « evet » diyenlerin imza-

sıyla … çalma gencecik hayatla-rın kapısını. Sebebi ne olursa olsun çalma.Savun kendini ölüm !Sen soylusun.Rezil rüsva olma soysuzun elin-de.Manşetlerde bugün seni gördük ölüm.İğrençtin.Kandil Dağı’ndan yere süzülen askerin cansız bedenindeki sen-din.O askerin, gerilla kardeşinin donakalmış açık gözlerindeki de sendin.Kendine gel ölüm.Ölümlüğünü bil.Daha fazla Anaların yüreğini yakma.Geri tep ölüm… geri tep. Etrafa seni saçanların zihinle-rinde patla.Sonra kendi işine bak ölüm. Sonra kendi işine !

Durak ARSLANFUAF Başkanı[email protected]

DEPRESYON

Sevgili Okurlar, Depresyon toplumda çok sık görülmekte-dir.Bununla beraber ilk kez depresyonun tanımlanması Hipokrat dönemine kadar es-kilere dayanır. Depresyonun temelinde daha önceden isteyerek, zevk alarak ve severek yaptığı günlük aktivitelere karşı isteksizlik ve hayattan zevk alamama durumu vardır. Ek olarak kişide kederli ve üzgün bir duygu-durum ile birlikte görülen bazı değişiklikler zamanla oluşur.

Bu durumda kişi her şeyi olumsuz olarak değerlendirerek karamsarlık düşünceleri ile geçmişi ve geleceği düşünmeye başlar. Bu düşünceler istemese de kişinin aklına gelir. Yani günlük yaşantıda her şeyin olumsuz taraflarını görür. Geçmişte yaşanmış olayların olumsuz ve kötü taraflarını görerek kendisini

suçlu ve cezalandırılmış hisseder. Aynı şekilde geleceği de umutsuz ve karamsar görerek gelecek adına çaresizlik düşünceleri iyice pekişir. Kişi hayatından zevk alamaz hale gelerek hatta yaşamanın anlamsız olduğunu düşünecek kadar kendini çökkün hissedebilir. Bu olumsuz bakış günlük hayatına, kişiler arası ilişkilere yansıyarak onun okul ve/veya iş hayatındaki performansının düşmesine neden olabilir. Yalnız normal sınırlarda kabul edilecek gün içerisindeki duygulanımdaki çökkünlükler depresyon sayılmaz. Depresyon diyebilmemiz için gün içerisinde hemen hemen gün boyu ve en az son onbeş gündür devam ediyor olması gerekir.

DEPRESYONUN BELİRTİLERİ NEDİR ? Önceden zevk aldığı günlük aktivite ve meşguliyetlerden zevk alamama, gün içerisinde sürekli veya günün büyük çoğunluğunda kederli ve üzgün olma, gençlerde ve çocuklarda daha çok çabuk sinirlenme duygudurum değişikliği, uyku azalması, sık sık uyanma, erken uyanma veya çok fazla uyuma, iştahsızlık veya çok aşırı yeme, dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon azalması, cinsel istekte azalma, çabuk yorulma, akla gelen ölüm düşünceleri, kendini değersiz -çaresiz- işe yaramaz - beceriksiz - suçlu görme, olayları olum-suz değerlendirme, geleceğe yönelik karamsar düşünceler ve buna benzer belirtiler görülür. Bu belirtilerin tamamı olabileceği gibi, önemli bir kısmı da bulunabilir.

DESTEK Öncelikle zaman gerekmektedir.Uzun süreli psikolojik destek gerekir. Gerekirse hipnoz desteği verilir. Fakat istekli olmak ve pes etmemek önce-liklidir.

Soru - CevapÇocuğum ek ders kursuna gidiyor fakat buna rağmen desleri pek iyi değil. Tavsiyeniz olabilir mi?

Sadece ders vermek bazen etkili olmayabilir ; bu yüzden belki özgüven, motivasyon verilebilir.

ÖNCE SAĞLIK

Erdinç ÜSTÜNDAĞPsikolojik Danışman / [email protected]: 0049 7851 496 15 03

10

Tuz’a olan sevgimiz vücudumuzu üzüyor

Bir süredir Fransa’da kalp reedükasyon hastanesinde beslenme uzmanı olarak çalışmaktayım ve bundan önce de farklı ser-vislerde çalıştım. Şu anki görevimde ilk kez çoğunlukla Türk hastalarıyla karşılaştım. Ve biz Avrupa’da yaşayan Türkler olarak beslen-memize gerekli önemi vermediğimizi daha iyi anladım. Neden çoğunlukla Avrupalı Türkler kalp hastası ? Bizim Avrupalılar’dan farkımız ne ? Tabii ki çok sebepler var ; mesela sedan-

ter olmak, sigara kullanmak, düzensiz beslen-mek… Ben sizlere çok önemli bir parametre-den bahsetmek istiyorum : tuz tüketiminden.

Tuz nedir ?Denizlerden istihsal edilmiş bir doğallıktır ; besinlerde doğal olarak da bulunmaktadır. Tuzun asıl adı sodyum klorürdür ( % 60 klor, % 40 sodyum ). Çoğu tuzlar iyotla zenginleştirilmiştir.

Sodyum nedir ?

Besinlerde doğal olarak bulunan bir mineral-dir. Sinir / kas çalışmasında çok büyük önemi vardır. Vücudumuzdaki sodyum düzenini böbrekler ayarlar. Böbreklerden süzülen sodyumun % 99’u geri emilir. Aldosteron hormonunun yetersizliğinde böbreklerden emilim azalır, sodyum atımı artar. Sodyum eksikliği olur. Bazı böbrek hastalıklarında sodyum atılımı azalır.Peki sodyum fazla olduğunda atılır mı ?

Hayır, kayp yetmezliğinde, kalbiniz uygun bir şekilde çalışmazsa, sodyumu saklar. Bunun sonucu da bacaklarda ve ayaklarda şişkinlik (ödem ) oluşur. Bu nedenle lezzetine bakma-dan yiyeceklerinize tuz eklemeyiniz ve fazla tuzlu besinleri tüketmeyiniz.Tuzu gereğinden çok alırsak, kandaki tuz miktarımız yükselir ve bu bizim susamamıza neden olur ( bu şekilde su içme ihtiyacı duyarız ). Tuz molekülü suyu « çeker », bu nedenle siz devamlı tuzlu besinler tüketirse-niz, kan miktarı arttığı için, tansiyonunuz da

yükselir. İlk zamanlarda içilen su ile birlikte fazla tuz idrarla, terle dışarı atılır. Ancak, kalbiniz veya böbrekleriniz ‘yorulduğunda’ ( hipertansiyon kalbinizi yorabilir ), tuzu dışarı atamaz. Kanda miktarı artar ve suyu da çekerek vücudun belirli yerlerinde ‘ödem’ler oluşur. Fazla sodyum, yüksek tansiyon oluşturmaktadır. Yüksek tansiyon da birçok hastalığa yol açar.

Tuz tüketimini nasıl azaltabiliriz ?

Yemeklerinizi az tuzlu veya tuzsuz pişirin. Sofrada tuz kullanmayın. Taze ve tuz eklenmemiş besinleri tercih edin. Hipertan-siyon varsa, satın aldığınız besinlerin etiket-lerini okuyun. Yemeklerin tadına bakmadan tuz kullanma alışkanlığından vazgeçin. Tuz yerine baharat ve maydanoz, kekik, nane, dereotu, fesleğen gibi aromalar kullanın. Ma-den sularının sodyum içeriğini etike-tinden kontrol edin ( eğer 50 mg’dan az ise sodyum miktarı, rahatlıkla kullanabilirsi-niz ).

Etiketleri okumayı öğrenelim.. Okumadan geçmeyelim..Tabii ki marketlerde her aldığınız besinin etiketini okursanız, çok zamanınızı alır ; ama her defasında değişik bir reyonu incelerseniz, en fazla 15 dakikanızı alır.

Pratik bilgiler

-Etiketin üzerinde en başta yazılanlar miktarları en fazla olanlarıdır.- 1 gr tuz 400 mg sodyumdur. Etiketleri okur-ken buna dikkat ediniz.- Konserveli besinleri yıkarsanız, tuz miktarı azalmaz.

Ayşegül YOLBeslenme Uzmanı - DiyetisyenCentre de réeducation cardiologique et

pneumologique de Franche Comté.

Page 11: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O 11

Page 12: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] OPsikolog

Ahmet KAPTAN’ı Sonsuzluğa Uğurladık

Bölgemizin sevilen isimlerinden, Alsace’ın, hattâ tüm Doğu Fransa’nın tek Türk psikologu olan Ahmet KAPTAN’ı 13 Ekim 2011 günü, sabahın ilk saatle-rinde kaybettik.1949 Ayvalık doğumlu olan ve Galatasa-ray Lisesi’ni bitirdikten sonra, 1970’de geldiği Strasbourg’ta psikoloji okuyarak alanında uzmanlaşan Ahmet KAPTAN, yakalandığı amansız hastalıktan kurtula-mayarak, yattığı hastanede hayata veda etti.Gerek hastalarına sıcak ve anlayışlı davranışı, gerek maddî durumu iyi ol-mayanlara yaklaşımı, gerekse görevli ya da gönüllü katıldığı sosyal proje-lerdeki titizliği ve çalışkanlığıyla tüm tanıyanlarının gönlünde taht kuran, kim olursa olsun karşısındakini dinlemesini bilen, İstanbul efendisi, çelebi ve nükte-dan Ahmet KAPTAN artık aramızda değil.

Ahmet KAPTAN, ölümünden iki gün sonra, 14 Ekim 2011 tarihinde, eşi, oğlu ve Türkiye’den gelen Ablası ile seven-lerince anıldı.Strasbourg’taki Alevi Kültür Merke-zi’nde düzenlenen anma töreni, yakın arkadaşı Prof. Ragıp Ege’nin sunu-muyla, büyük bir kalabalık huzurunda gerçekleştirildi.

Ragıp Ege, Muharrem Koç, Haydar Kaybaki, Durak Arslan, meslektaşı Prof. Bidet, eşi ve oğlunun gözyaşlarıyla ke-silen kısa konuşmalar yaptıkları anma günü, tam da Ahmet KAPTAN’ın isteyeceği şekilde, Mehmet Kaba’nın sazı ve Ragıp Ege’nin sesine bütün sa-lonun eşlik etmesiyle, kendisinin sevdiği şarkı ve türkülerin söylenmesiyle devam etti. Anma programı, verilen zengin bir açık büfe ile sonlanırken, katılan herkes, Ah-met KAPTAN’ın ölümüne duydukları üzüntüyü, bu denli sevildiğinin görül-mesiyle hafifletmenin mutluluğunu yaşadılar.Biz de kendisini sevgi ve özlemle anıyor, Milliyet Gazetesi’nde Şahin Alpay tarafından yapılmış bir söyleşiyle sizleri başbaşa bırakıyoruz.

Kültür ve ergenlik çağı çatışmalarının ifadesi

Ahmet Kaptan, bir psikolog. Yaklaşık otuz yıldır Fransa’nın Strasbourg ken-tinde yaşıyor. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Fransa’ya gitti ve Strasbourg Üniversitesi’nde psikoloji dalında yüksek ve lisansüstü öğrenim gördü. Öğrenimini tamamlamasından bu yana yerel yönetimde, okullarda ve hastanelerde psikolog olarak çalışıyor. Zengin deneyimleri olan Ahmet Kap-tan ile Fransa’daki Türk göçmenler ve gençler arasında yaşanan psikolojik so-runlar ile Türkiye’deki tartışmalarda

sık gönderme yapılan «Fransa okullarında başörtüsü» sorunu üzerine konuştuk. * Fransa’da yaşayan Türk göçmenler arasında yaygın psikolojik sorunlar neler? Göçmenler arasındaki psikolojik sorunlar genellikle, geldikleri ülkenin kültürüyle burada karşılaştıkları kültür arasındaki çatışma ve rekabetten kaynaklanıyor. Türkiye’de çok zor ekonomik koşullar içinde yaşayan insanlar burada birtakım rahatlıkları buldukları zaman, eskiden kafalarını kurcalamayan birtakım sorun-lar burada kurcalamaya başlıyor. Türkiye’de belki hiç akıllarına takmadıkları, mesela «Çocuklarımız nasıl büyüyecek? Onlara nasıl bir eğitim vereceğiz? Gelecekleri nasıl ola-cak?» gibi sorular üzerinde düşünmeye başlıyorlar. Fransa entegrasyonist, yani yabancıların yabancı kalmasını istemiyor. Göçmen çocuklarını kendi kültür modeline sok-mak istiyor. Ailelerin korktuğu da bu: «Bu çocukları hepten asimile edecekler

ve bir nesil sonra Türklükleri falan kal-mayacak!» * Türkler kültür çatışmasını nasıl yaşıyorlar? Kültür farkı çok büyük. Öyle olunca insanların aklına, «Bizim farklılığımız nereden geliyor? Neden bu kadar farklıyız?» soruları takılıyor. Benim gördüğüm, Türklükten çok dinsel kimlik çıkıyor ön plana. «Bizim özümüz, bizi onlardan farklı kılan Müslümanlıktır...» deniyor. Din konusunda büyük bir tutucu-luk görülmeye başlıyor. * Yani dinsel kimliğe sarılıyorlar... Evet. Bir de Fransa’da aşırı sağcıların artan oyları, yabancılara karşı bir tutum olarak görülüyor. Bu koşullarda iki ara bir derede gençler doğdu. Ergenlik çağına geldiklerinde sorunları daha da yoğun oluyor başka gençlere nazaran. İki kültür kutbu arasında kendilerine bir yer bul-maya çalışıyorlar. * Fransız makamları nasıl yaklaşıyor bu sorunlara? Bölgeden bölgeye değişiklikler görüle-biliyor. Mesela Strasbourg Belediyesi sol’un elinde olan bir belediye. İl Mecli-si’nde ise sağ egemen. ikisinin politikası bazı noktalarda birbirine uymuyor. O çelişkileri de yaşamak zorunda kalıyoruz. * Fransız okullarında Türkçe eğitim, din eğitimi var mı? Fransız okullarında din eğitimi zoru-nlu değil. Okullar laik. Hem ilkokul-

larda, hem ortaokullarda Türkiye’den Eğitim Bakanlığı’nca gönderilen Türkçe öğretmenleri var. Bir ara epey dindar öğretmenler yolluyorlardı. Öyle olunca dersler Türk dili ve kültüründen çok İslam dini dersleri haline geliyor. * Çocukların tavrı ne bu derslere karşı? Bazı aileler yolluyor çocuklarını, bazıları yollamıyor. Bazılarında da çocuk istiyor-sa gidiyor, istemiyorsa gitmiyor. Dinci bir öğretmense bir kısım aileler, aşırı laik bir öğretmense öteki aileler yollamıyor çocukları. * Anne babalarla çocuklar arasında çatışma yok mu? Bunun iki safhası var: Çocuklar ana okuluna başladığında sadece Türkçe biliyorlar ama bildikleri Türkçe sadece ailenin konuştuğu Türkçe; «halk dili» diyelim. Somut kavramları zengin, soyut kavramları biraz eksik bir dil. Tür-kiye’de böyle bir aileden gelen çocuk ailesinde öğrenmediği kavramları okulda öğrenebiliyor. Burada öyle bir imkan yok. Çocuk Fransızcasını öğrendiği bazı soyut kavramların Türkçelerini bilmiyor. Birkaç sene sonra anne ve babasıyla konuşması imkansız oluyor. Şu da önemli: Çocukların okulda başarılı olması, her ailenin bilinçaltında arzuladığı bir olay değil. Çünkü bir çocuk okul yoluyla topluma ne kadar entegre olursa, anne baba kültüründen o kadar uzaklaşıyor. * İkinci safha nedir? İkinci safha çocuklar ergenlik çağına ge-lince başlıyor. Bilindiği üzere, o dönemde çocuklarla anne babaları arasında birtakım çatışmalar oluşur. Buradaki göçmen ailelerinde Fransız kurumlarına karşı genellikle olumsuz bir bakış ege-men. Çocuklar da bu izlenimi aldılarsa, anne babaları ve onların kültürleri bu çatışmadaki «karşı taraf» olamıyor. Öyle olunca anne babayla olan çatışma başka tarafa, Fransa’daki birtakım kuruluşlara yöneliyor. Gençler, 17 - 18 yaşına kadar süren devrede kişiliklerini hep çatışmalarla geliştirirler. Buradakiler iki kül-tür arasındaki çatışmayı da kendi çatışmalarına katıyorlar. Ya Fransız kültürünü benimseyip kendi ailelerinin kültürüne karşı çıkıyorlar, ya da aileleri-nin kültürünü benimseyip rakip Fransız kültürüne karşı oluyorlar. Fransız kültürüne karşı çıkanlar gös-termelik bir şekilde İslami ibadetlere sarılıyor. Fransızların gözüne batacak ne kadar İslami adet ibadet varsa, oruç tutmak, namaz kılmak, camiye gitmek, vs. onları yapıyorlar. Ama Fransızların bilmediği İslam’a özgü başka şeyleri yapmıyorlar. * Bu tavır ne kadar yaygın? Gençlerin kendi aralarında da büyük kon-formizm vardır. Hepsi birbirine benze-mek ister. Kıyafetleri, düşünceleri, vs. ile. Göçmen gençler de aralarında topluluklar oluşturuyor. O topluluklarda birtakım sosyal normlar var. islam düşüncesi güçlendikçe gerek kızlar gerekse erkekler arasında İslam’a uygun davranış eğilimi yayılıyor. Bu da ailelerle çatışmalara yol açıyor. Tanıdığım 12 - 13 yaşlarında Türk kız öğrenciler var. Biri geliyor eve ve diyor ki, «Bizim sınıfta Müslüman çocuklar

başlarını örterek geliyor sınıfa, sa-dece benim başımda örtü yok. Bana ters bakıyorlar. Ne yapayım ben?» Başka biri annesine şöyle diyor: «Sen ne biçim Müslümansın? Ben bu yaşta başımı ör-tüyorum, sen bu koca yaşında başını ört-memeye utanmıyor musun?» Yine başka bir kız var; annesi babası kılmadığı halde düzenli namaz kılıyor. «Evde onların önünde namaz kılıyorum, görsünler ve utansınlar diye!» diyor. Kültür çatışması ile kendi ergenlik çatışmaları üst üste geliyor.

* Başörtüsünü bölgenizdeki Fransız okulları nasıl karşılıyor? Birtakım olaylar oldu, sonunda eğitim müdürlüğünde bir komisyon toplandı. Beni de danışman olarak çağırdılar. Olayların anlattığım yönlerini bilmiyor-lar. Konuya tamamen yüzeysel bir şekilde bakıyorlar. Kızların ailelerin baskısı yüzünden başlarını örttüğünü zannediyor-lar ve «Biz bu kızları nasıl hürriyetlerine kavuştururuz; aile baskısından nasıl kurtarırız?» diye soruyorlar. Yine de başörtüsü bir kişisel haklar konusu ola-rak ele alınıyor. O yüzden deney yapılan fizik, kimya laboratuvarları gibi tehlikeli olabilecek durumlar dışında başörtüsüne izin veriliyor.

«Dedelerimiz gibi düşünüyorlar»

* Yetişkin Türk göçmenler arasındaki başlıca uyum sorunları neler? «Benim çocuğum kaybolacak, yok ola-cak, ben bunu kendi kültürüme göre nasıl eğitebilirim?» Bu endişe yaygın. Bir de bu göçmenlerde genel bir du-rumdur: Bir insan bir ülkeyi terkedip bir diğerine yerleştiğinde kişiliği fazla değişmez, zamanın geçtiğini, mekanın değiştiğini bilmez. Yani 1975 yılında Sivas Yıldızeli’nin bir köyünden bu-raya gelmişse, 25 yıl sonra da geldiği yılda, köyde yaşıyormuş gibi yaşamaya, düşünmeye devam eder. Bunun bir nede-ni, kişiliğinin değişmesi korkusudur. Kişi kendi ülkesinde yaşarken kişiliğinin değişmesi endişesini yaşamaz. Kültürüne yeni unsurlar katılıyorsa, «kişiliğim değişiyor, kültürüme ihanet ettim» düşüncesi gelmez aklına. Ama yabancı ortamda olur. Bu herkes için belli ölçüler-de geçerli. Geleneksel toplumdan gelen-ler için büsbütün öyle.

* Endişe nasıl tezahür ediyor? Bir olay aktarayım. Doğu Karadeniz’den buraya 25 sene önce gelmiş bir aile var. Burada büyümüş bir oğulları Türkiye’de amcasının kızına evlenme teklif ediyor. Kız da Fransa’ya gitme hayaliyle kabul ediyor. Liseyi terkediyor, evlenip buraya geliyor. Uçaktan inip otomobile bindiklerinde, kocası ce-binden bir başörtüsü çıkarıyor ve kıza diyor ki, «Burası Türkiye değil. Başörtü takacaksın...» O kız bana şöyle dedi: «Burada benim yaşımdaki Türk gençler bizim Türkiye’deki dedelerimiz gibi düşünüyor...» Bunda çok haklı.

12

Page 13: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O

Ölüm bu sefer yine çalışmadığımız yerden geldi !Bölgemizin sevilen insanı, psikolog Ahmet Kaptan da bizlere veda ederek aramızdan ayrıldı ve tüm yakınlarını derin acılara boğarak sonsuzluğa karıştı.Ama, çeşitli vesilelerle kendisiyle teması

olmuş olan ve onu çok seven ben, meğerse onun kör hastalığın pençesinde kıvrandığı-nın farkında değilmişim !O nedenle işte çalışmadığımız yer dedim yukarıda…Sevgili Ragıp Ege Hocam tesadüfen söyle-mese de, hastalığın son aşamasında olduğu-nu ve ölümünün yakında gerçekleşeceğini bilemeyecekmişim.Ne büyük gaflet…Son pişmanlık fayda vermez derler ; ben yine de onu bir kez daha göreyim, belki bir sevenim daha varmış duygusu moral olur diye düşündüm ama nafile ! Sevgili Ali Başaran Hocam’la onu görmeye gitmek için sözleştiğimiz günün başında, Ali Hocam’dan bir e-mail geldi : « Fahri, Bugün Ahmet Kaptan’ı ziyarete gidemeyeceğiz, zira o bu gece bizleri terk etti. »Yıkıldım tabii ki…Çünkü, kendisinin sözcüklere sığmaz olumlu nitelikleri bir yana, o benim türlü ortamlarda tanışı olduğum büyük bir insandı.Öncelikle, Galatasaray Lisesi’nden bir ağa-beyimdi o benim. Her zaman mütebessim, hep kollayıcı, daima sözü dinlenir ve efendi bir ağabeyim.

Sonra, bir dönem hastası da olduğum bir uzmandı o. Dinlemesini bilen, gerektiği kadar ama öz konuşan, size en kötü zama-nınızda dahi moral verebilen bir uzman.Ve, her zaman toplantılarda rastladığım, ayarını tam kararında tuttuğu sıcacık bir mesafeyi hep muhafaza eden, edepli, kül-türlü, bilgili bir büyüğüm.Bütün bunları alt alta koyduğunuzda da, neden onun ölümüne çok üzüldüğüm, ne-den burada yaşayan Türkler bulunmaz bir üyesini yitirdi diye düşündüğüm, neden iyi insanlar erken gidiyor diye hayıflandığım anlaşılır sanıyorum.İşte böyle birisiydi Ahmet Abi ; yeri gerçek-ten de doldurulamayacak, iyilikleri ve iyi insanlığı asla unutulmayacak ender değerle-rimizden birisiydi.Yıldızlarda, ışıklar içinde yat Ahmet Kaptan ; seni hiç unutmayacağız Ahmet Abi ; o muhteşem ama sakin gülümsemen hep aklımızda olacak « Doktor ».Bize hep yol göstereceksin…xxxxxxxxAhmet Kaptan’ı sonsuzluğa uğurlarken, haber sayfamızda da görebileceğiniz gibi, kendisine yakışır bir anma töreni yapıldı Strasbourg Alevi Kültür Merkezi’nde.

Bu törende acı, gözyaşı, elem vardı ama ağırbaşlı bir matemdi bu ; bağırıp çağırıp ağlayanlar, ortalığı birbirine katanlar yoktu.Sevgili eşi, oğlu ve kızkardeşinin soylu kederleri vardı.Ahmet Abi’nin sevdikleri vardı, sevdiği şarkı ve türküler vardı.Ahmet Abi’yi sevenler vardı ; işgünü olma-sına karşın salonu tıklım tıklım dolduran gönül dostları vardı.Mehmet (Kaba ) kardeşim çaldı, Ragıp Ho-cam söyledi ; onlara tüm salon eşlik ettik.Ahmet Kaptan’ı işte böyle güle oynaya ama içimizde acısını her an hissederek uğurla-dık.O da, daha sonra, son zamanlarda çok iste-yip de gidemediği Türkiye’sine, Ayvalık’ına gitti uçarak.Ama bir yanını da burada, bizlerin yüreğin-de bırakarak gitti.Acelesi varmış gibi gitti.Bizi yalnız, bizi öksüz bırakarak gitti.Bizi bu deryada Kaptan’sız bırakarak gitti.xxxxxxxxGüle güle Ahmet Abi..Güle güle Kaptan..Güle güle Ahmet Kaptan..Rahat uyu…

Ayın Sözü“Her iktidar, ne kadar hizmet ederse etsin, ne kadar çok

iş yapmış olursa olsun, en sonunda demokrasi, insan hakları, hukuk ve adalet alanlarındaki uygulamalarıyla

değerlendirilecektir.”-Emre KONGAR-

DörtlüklerBin cefalar etsen almam üstüme Gayet şirin geldi dillerin dostum

Varıp yadellere meyil verirsen Gış ola bağlana yolların dostum

-Pîr Sultan Abdal-

AnektodlarBu sefer, geçenlerde uğurladığımız sevgili Ahmet Kaptan Ağabe-yim için yapılan anma töreninde, kendisinden naklen Ragıp Ege Hoca’mın anlattığı bir anıyı paylaşmak istiyorum sizlerle. Böyle-ce, Ahmet Abi’yi de sevgi ve özlemle anmış olalım bir kez daha...Psikologlara doktor sıfatı verilmediği malûmunuz. Ama bizim Türkler bunu bir türlü anlamaz ve onlara da devamlı “Doktor Bey” ya da “Doktor Hanım” diye hitap ederler.Bir gün, geç bir vakit çalıştığı hastanenin kapısında elinde hasta-neye ait anahtarlarla gördüğü bir hastası yine kendisini “Doktor Bey” diye çağırınca, Ahmet Abi de “Ben doktor değilim” diye ya-nıtlamış kendisini.Hastasının cevabı müthiş :-“Doktor olmasaydın sana nah verirlerdi koskoca hastanenin anahtarlarını !”...

Okunası Kitaplar

“İçimizdeki Zalim”-Emre KONGAR- / Deneme /

Remzi Kitabevi

AZICIK

Fahri EKMEKÇİ[email protected]

Söylenesi Türküler / Şarkılar Haydar Haydar -Ahmet Kaptan’ın ölümsüz anısına-ben melamet hırkasınıkendim giydim eğnime,ar ü namus şişesinitaşa çaldım kime nehaydar haydar taşa çaldım kime nesofular haram demişleraşkımın şarabınaben doldurur ben içerimgünah benim kime nehaydar haydar günah benim kime negah çıkarım gökyüzüneseyrederim alemigah inerim yeryüzüneseyreder alem benihaydar haydar seyreder alem benigah giderim medreseyeders okurum hak içingah giderim meyhaneyedem çekerim aşk içinhaydar haydar dem çekerim aşk içinnesimi’yi sorsalar kimyarin ile hoş musunhoş olam ya olmayayımo yar benim kime ne-Nesimî-

Yazı Köşesi

Ölüm ve Üzüntü !

Bizimki gibi Doğu toplumlarında ne de çok ölüm ve üzüntü yaşanıyor !...Coğrafyadan mıdır, örf ve âdetlerin bitmek bilmez etkisiden midir, başka kültürel etken-lerden midir bilmiyorum ama, bizim oralarda sürekli ölüm, gözyaşı, kan, acı ve üzüntü hüküm sürer hep.( Aslında yanıtı biraz biliyorum da, şimdilik bilmezden geliyorum !)

XXXXXXXXXX

Bir sabah kalkıyoruz ki, çatışmalarda iki ta-raftan da birçok can gitmiş ; analar ağlamış yine.Ertesi sabah bakıyoruz ki trafik canavarı ( doğrusu, biz, kendimiz ) onlarca cana kıymış(ız).Bir başka sabah depremle uyanıyoruz ; bağrımız yanıyor, yüzlerce ölüye içimiz acıyor.

Diğer bir gün, şiddete mâruz kalan kadınların feryâdıyla sarsılıyoruz ; onları çok « seven » kocaları veya yakınları, onları ölümle yüzyü-ze bırakıyor.Bir başka zamansa, suçlarının ne olduğunu bilmeyen insanların, yıllarca tutuklu kalmak üzere, ha-pishanelere

doldurulduğuna tanık oluyoruz.Siz bu listeyi istediğiniz kadar uzatabilir ; sel felâketini, kim-sesiz çocukları, mafyozit ilişkileri, orman talan ve yangınlarını, şehircilik adına işlenen bina cinayetlerini, maganda kurşunlarını filan da ekleyebilirsiniz.

Yahu diyorsunuz kendi kendinize ; bu ül-kede hiç mi rahat yüzü göremeyeceğiz, çocuklarımızı yarınlara hazırlarken hiç mi huzur duymayacağız, hiç mi vicdan sahibi bir beşer kalmamış bu topraklarda ?Neden bu kadar kan, bu kadar ıstırap, bu ka-dar keder ; neden, neden, neden ?...( Aslında yanıtı biraz biliyorum da, şimdilik

bilmezden geliyorum !)

XXXXXXXXXX

Eskiden, biz gençken, sağ-sol çatışması vardı ; evden çıkarken kimsenin akşama sağ döneceği belli değildi.Sonra bir Ermeni me-selesi musallat oldu Türkiye’nin başına ; nedeni ne olursa ol-sun, birçok değerli diplomatımız ve vatandaşımız can verdi bu ortamda.Tabii, biliyorsu-nuz, hemen âka-

binde terörle tanıştık ; gerek asker-sivil Türk tarafından gerek-

se dağlardaki-ovadaki Kürt tarafından onbin-lerce insan yaşamını yitirdi. Hepsi de bizim insanımızdı, Türkiye’liydi bunların…

Bilmem yazmaya gerek var mıdır ; bunlar olurken, bütün doğal âfetlerin yanısıra, devle-tin ve mahallenin baskıcı politikaları özellikle solculara, Aleviler’e, kadınlara ve kimi zaman da dincilere nefes aldırmadı yıllar boyu. Yani yine şiddet, yine silah, yine kavga-dövüş ve yine kan-gözyaşı-acı…Hep analar ağladı bu ülkede, hiç ara verme-

den…Acaba neden ? ( Aslında yanıtı biraz biliyorum da, şimdilik bilmezden geliyorum !)

XXXXXXXXXX

Artık bitsin istiyoruz bu zulüm, bu gam-kasa-vet, bu ölüm oyunu, bu simsiyah yaşantı.İstiyoruz ki bizim ülkemizde de demokrasi tüm kurallarıyla işlesin, hak-hukuk her alanda egemen olsun, insanlarımızın refahı ve mutlu-luk düzeyi artsın, dünyada bilimsel ve sanat-sal yaratılarımızla adımızı duyuralım.Eğer siz de bunlara lâyık olduğumuzu düşünüyorsanız, durup aynada kendinize bakın bir ; acaba bunların gerçekleşmesi için ben neler yapabilirim diye kendinizi bir sorgulayın.

İlk adımı ( taşı ?) siz atın ki, diğerlerinden de bunu talep etme hakkınız doğsun.Yoksa, bu güzelim ülke bir cinnetin eşiğine gelmiş durumda.Ya hep birlikte güzel günler göreceğiz.Ya da, yine hep birlikte bir uçuruma yuvarlanıp helâk olacağız.Karar sizindir…( Aslında kararınızı biraz biliyorum da, şimdilik bilmezden geliyorum !)

(h)aykırı-yorumHakan KAYA

13

AlıntılarKörle yatan şaşı kalkar!

«« Artık bitsin is-

tiyoruz bu zulüm, bu

gam-kasavet, bu ölüm

oyunu, bu simsiyah

yaşantı....

Page 14: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O

İş ArıyorumFırın ustasıyım ; ekmek, etli pide, lah-macun, pizza, simit, açma, su böreği, kuru pasta ve benzerleri konusunda

ustayım. Tel : 07 86 93 32 36 ( Ciddî olanlar arasınlar lütfen )

Satılık Fond de commerce MarketStrasbourg’a 27 km, Colmar’a 50 km mesafede bulunan Benfeld’deki çok

geniş, iyi çalışır vaziyetteki market, yalnızlık sebebiyle sahibinden satılıktır.300 metrekarelik markette A’dan Z’ye tüm gıda ürünleri ve kasaphane + 300

metrekare tam teşekküllü fırın + çok geniş park alanı bulunmaktadır.

Tel : 03.88.74.15.61 / 06.62.25.20.91

Satılık Garaj ve EvSte Marie Aux Mines’de, 146 rue Clemenceau ardesinde bu-lunan Garage du Col satılıktır. Toplam 1 650 m2 : Atölye 280 m2 + Ev 130 m2 + Ön park 700 m2 + Bahçe 500 m2. Garajda Kabin + Boya Laboratuarı + Ta-mir için tüm araç gereçler tamamdır. Ekipman yeni, garaj ve evin bütün tamiratları yapıldı, her şey yeni.7 000 nüfuslu kasabadaki tek garaj. 20 yıllık tecrübe. Müşteri sorunu yok. Sağlık nedeniyle satılıktır.

Tel : 03 89 58 79 07 06 80 14 33 89

SATILIK RESTAURANT MUR et FONDEmeklilik dolayısıyla, 68 bölgesi Wittenheim ana caddede, 50m2 + 50m2 depo + 70m2

teras. Tam teşeküllü, bütün malzemeleri yeni durumda, hazır müşterili, potansiyeli yüksek, tamamen yenilenmiş kaliteli bir binadır.

+ veya bitişiğindeki 6 odalı ev ile birlikte satılabilir. 6 oda 140m2 + 70m2 cave + 70m2 teras. Tamamen her şeyi ile yenilenmiş olup, ev ve restaurant ayrı ayrı tapuludur. 2 daireye de

ayrılabilir. Tel : 06 15 44 85 76 veya Monsieur Fuche 06 62 71 63 01

Satılık veya Kiralık Döner Restoran ve Türk KahvesiSte. Marie aux Mines’de, şu an açık olan, işlek yerde, müşterisiyle birlikte kiralık veya

satılık Döner restoran ve Türk kahvesi. Tüm restoran malzemesi mevcut. Mekân 2 lokal ve büyük vitrinlere sahip. Her lokale iki ayrı kapı. Market ya da başka bir iş

yapılabilir.Daha fazla bilgi için : 06 30 87 34 21

TRANSPORT VE LIVRAISON İŞİ ARIYORUM

ALSACE BÖLGESİ ‘NDE TRANSPORT / LIVRAISON İŞİ ARIYORUM. FRANSA’DA 9 PLACE 3.5 TON ARAÇ KULLANMA PERMIS 1988 VAR BİRTAT DÖNER KEBAP DAĞITIM, MC CAIN

FRITES, SIMEXAL PARIS GİBİ YERLERDE ÇALIŞTIM. HAZIR DÖNER, FRITES VE TRANSPORT TECRÜBEM VAR. FRANSA

DIŞINA DA GİDEBİLİRİM. GECELERİ DE ÇALIŞIRIM. TEL : 06 46 59 42 93

Satılık fond de commerceColmar’da çarşı içinde, merkezî yerde, müşterisi hazır, 36 kişilik + 12 kişilik

terası olan dönerci satılıktır.Tel : 06 89 15 38 05

Satılık Fond de commerce + daireSaint Die Des Vosges’da bulunan, tout commerce dükkan sahibinden satılıktır.

25 m2 vitrin + 13m2 büro ve tuvalet-lavabo, şehir gazıyla çalışan, üstü daire 2 oda + salon + wc + banyo. Araba garajı mevcuttur. Fiyat anlaşmalı 98 000 €

Tel : 06 10 61 03 59 / 06 07 61 09 24

Satılık EvlerStrasbourg’a 20 km uzaklıktaki Marlenheim’ın merkezinde sahibinde acil satılık.

405 m² üzerinde iki sokaktan girişi olan ve yeni inşa için tüm olanaklara sahip olan evler, Bas-Rhin bölgesinin gözde yerleşim merkezlerinden biri olan Marlenheim’ın merkezinde Rue du Noyer ile Place

de la Liberté sokakları arasında bulunmaktadır.

Onarılması veya tümüyle yeniden yapılması halinde şu anki değerini en az ikiye katlayacak müstakil evler, alacaklar için ileriye dönük iyi bir yatırım olabilir.

Satış fiyatı 250.000 €. + noter giderleri. İletişim : 06 12 23 01 70

Güveninizin Eseri PROCOMM

www.procomm.frMr. Chenel A.

TEL.: 06 68 09 58 80

Le spécialiste des commerces, Café, Restaurant, Sandwicherie, Boulangerie, Boutique etc.

Affaires en Liquidations10 000 € à 40 000 €

Département de la Moselle et Meurthe & MoselleBoulangeries Restaurants Cafés

Yeni Yerimize Taşındık ! Centre d'Affaires de METZ (Parking Coislin) - 2e Etage 1, Place du Pont-à-Seille - 57000 METZ

14

Page 15: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O

SATILIK FOND DE COMMERCEHaguenau’da restaurant-snack fonu satılık, 40kişilik, teras, iyi işler durumda, işlek

cadde üzerinde, üniversite, gare, mediatheque ve okulun sokağında, 3-6-9 kira kontratlı, pizza, döner, mutfak ve salonun bütün malzemeleri yeni.

Fiyatı pazarlıklı 80 000 €

Tel : 06 72 85 25 24 – 06 22 60 70 20

Brumath’da Satılık Fonds de Commerce : Döner Dükkani

Ana cadde üzerindeki Döner Dükkanı satılıktır. İyi işler durumda ve müşterisi hazırdır.

Tél : 06 73 53 15 56

ASSISTANTE MATERNELLE AGREE TÜRK ÇOCUK BAKICISI - DİPLOMALI VE DENEYİMLİ

Çocuklarınıza tecrübeli, güvenilir, hijyenik bir ortam arıyorsanız, gözü-nüz arkada kalmadan gidebilirsiniz ! Hafta içi her gün veya Cumartesi - pazar kendinize özel bir gün ayırmak iste-diğinizde, çocuklarınızı bırakacak yer bulamıyorsaniz, beni arayın ! Her yaşta çocuklara bakılır ve beslenme dahildir. Çocuklarını bakıcıya vermek isteyen aileler, allocations familiale’dan yardım alabiliyorlar. Koenigshoffen sektörü, Parc des Poteries. İrtibat için : cep : 06.03.46.58.46 / ev : 03.88.30.16.28

Erkek Berberi Aranıyor

Kehl’de bulunan Pamukkale Friseur için erkek berberi aranmaktadır.

Dolgun ücret verilecektir.Tel : 0049-7851 63 66 410 / 0049-171 154 96 38

Satılık fond de commerce – Market

Haguenau’da, iyi işler durumda, merkezî yerde, müşterisi hazır market satılıktır.

300 metrekare, kirası 630 € TTC.Tel : 06 17 82 85 27

Satılık fond de commerce Döner + Oyun salonu

Molsheim’da, Merkez Tren İstasyonu’nun hemen yanında, işlek yerde, müşterisi hazır, 150 metrekarelik

dönerci + oyun salonu + 25 metrekare cave, iş değişikliği nedeniyle satılıktır.

Tel : 03 90 40 90 98

Satılık fond de commerce

Colmar merkezde bulunan Le Cappadoce isimli Restaurant & Grill, emeklilik nedeniyle satılıktır.

Tel : 03 89 23 69 36

Devren Satılık Döner Kebap Haus

Karlsruhe’de bulunan Kebap Haus devren satılıktır.

Tel : 0173 448 47 57

Marangoz YILDIRAYHer türlü marangozluk işiniz itina ile yapılır.

Arayın, memnun kalacaksınız !Tel : 03 69 78 51 74

Kiralık İşyeri - Depo

Strasbourg’un yanıbaşındaki Reichsett’te, 1 rue de l’Artisanat adresin-deki 360 metrekarelik, her işe müsait işyeri / depo kiralıktır.

Ciddi olarak ilgilenenler için tel : 03 88 29 14 84

Devren satılık mülkStrasbourg’da, Place des Halles’in hemen yanında, 11 rue de Bouxwiller adre-

sindeki 51 metrekarelik lokal satılıktır. Kira geliri aylık net 800 €’dur.Fiyat : 149 000 € Tel : 06 08 28 89 68

Satılık fond de commerceStrasbourg merkezde, işlek yol üzerinde, iyi işler durumda, tüm malzemesi hazır,

Market, Traîteur, Sandviççi ailevî nedenlerden dolayı satılıktır.Kasap reyonu eklemeye de elverişlidir.

Fiyatı : 150.000 €

Tel : 06 71 43 66 39

15

Kiralık Dükkan

Kehl’de, merkez tren istasyonu ve şehir merkezi yakınında bulunan, her türlü işe elverişli dük-

kan kiralıktır. Kirası 1 000 €.Tel : 0049 7851 481 699

TÜRKÇE KOD DERSLERİOTO EKOL MONİTÖRÜ SİZE ÖZEL

KENDİ EVİNİZDE TÜRKÇE KOD DERSLERİ VERMEKTEDİR.

RENS./BİLGİ : ALPER 06 31 47 47 42(HAGUENAU, BISCHWILLER, REICHS-

HOFFEN BÖLGELERİNDE)

Satılık fond de commerceVend fond de commerce restaurant 18 couverts, cuisine entièrement équipée

avec matériel neuf. 67300 Schiltigheim, 37 B, route du Gal. De Gaulle.

Tel : 06 61 86 07 97

KÜÇÜK İLANLARINIZI BU

SAYFALARDA DEĞERLENDİRİN

Normal küçük ilan : 25€

Resimli veya renkli çerçeveli : 50€

Satılık fonds de commerceBakkal – Snack – Traiteur

Strasbourg’da çok iyi bir semtte, cirosu yüksek, her türlü işe

elverişli, bir çift veya bir aile için ele geçirilmez bir fırsat.

Tel : 06 73 16 50 51

Satılık Et Dolabı (PRESENTOIRE)

3,5m uzunluk1m en

1200 € (pazarlıklı)Cep tlf : 06 03 87 49 03

Page 16: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O

SATILIKfonds de commerce Epicerie

Strasbourg Meinau’da, tramvay durağının hemen yanında, içinde her çeşit makinesi

mevcut, müşterisi hazır ve iyi işleyen dükkân satılıktır.

Tel. : 06.62.86.40.48

Satılık fond de commerce + Mur

Haguenau’da, çok işlek caddede, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan SOFRA RESTAURANT fon ve/veya mülk olarak

satılıktır.200 metrekare, içerde 85 + terasta 30

kişilik yer, odunlu fırını var, profesyonel yepyeni malzeme.

Tel : 06 21 05 03 43 / 03 88 80 90 57

İş ArıyorumAğır vasıta şoförüyüm, 5 yıllık tecrü-bem var. Bir firmada da çalışabilirim.

Tel : 06 10 76 84 64 / 03 88 92 07 53

SATILIKFonds de commerce

Brumath'da, tam merkez'de, ana cadde üzerinde, müşterisi hazır, tüm malzemeleri yeni, iyi çalışan ve çevresinde otopark alanı olan döner dükkanı yalnızlıktan dolayı aci-

len satılmaktadır.Kira: 600€ TTC Charges dahil. Fiyat:

55000€ (fiyatı konuşulabilir).Tel: 06.09.30.36.95

SATILIKFonds de commerce

Mulhouse şehir merke-zinde satılık Ephese Döner.

45 kişilik terası, 80 kişilik salonu bulunan + lisans (4)

Tel : 06 98 80 28 64

( Saat 14’den itibaren ciddi olanlar arasın lütfen )

Satılık Fond de CommerceTuristik Obernai şehrinde, 40

kişilik, müşterisi hazır, işlek yerde bulunan, 100 m2’lik dönerci,

tüm malzemesiyle birlikte satılıktır.Tel : 06 08 84 11 77 / 03 88 50 31 38

Satılık Bar – PMU – Snack

Haguenau’da, işlek cadde üzerinde, müşterisi hazır, 200 m2 .Ciddi olarak

ilgilenenlere

tel : 06 17 40 32 14

Fond a vendre Boulangerie – Patisserie –

Salon de the30 places, 140 m2, matériel récent, plus un véhicule neuf, dans quartier Europe

à Obernai. Prix : 150 000 € Tel : 06 75 13 28 53

Satılık fond de commerceColmar’da işlek caddede, müşterisi hazır, 35 kişilik + teras imkânı + garajı ve soğuk odası olan döner restoranı tüm mal-

zemesiyle satılıktır. 165 m2.Tel : 06 73 11 56 61

Satılık fond de commerce

Wittenheim’da çalışır vaziyette, müşterisi hazır, 11 yıllık döner restoran

özel sebeplerden dolayı satılıktır.

Tel : 06 24 54 17 60

SATILIK Petrol İstasyonu ve İmbiss

Kehl’e 2 km uzaklıktaki petrol istasyonu ve yanında imbiss ile

beraber tüm eşyalarıyla mülkiyeti.satılıktır. Ciddi olanlar bu telefonlardan ulaşabilirler.

0049.170.730.73.77 veya 0049.7844.99.11.22

Satılık Fond de CommerceMulhouse’da bulunan Au Soleil d’İstanbul isimli restaurantın fonu satılıktır. 70

kişilik + 70 kişilik teras. İyi işler durumda, müşterisi hazır, lisenin ve iş alanlarının olduğu bölgede. 3-6-9 kira kontratı 2008’in 7. ayında yenilendi. Kirası 864 € (

şarjlar hariç ). Fiyatı : 115 000 € ( tartışılabilir ).

Tel : 03 89 32 26 80

Satılık fond de commerce

Fransa-Almanya sınırındaki Huningue’de bulunan La Feuille d’Or isimli market sağlık sebebiyle satılıktır. 80 m2, tüm malzemesi tamam, çok iyi cirosu var, teras,

meyve ve sebze için raflar, kirası 625 € ( changes dahil ).

Tel : 06 79 37 12 47 03 89 89 95 50

Eleman AranıyorStrasbourg’ta saat 20.00 –

01.00 arası çalışacak, içecek servisi + temizlik için bayan

eleman aranıyor.Tel : 06 32 64 29 63

Satılık Fond de commerce Schwindratzheim'da Döne-

ristan, işlek caddede, halen çalışır vaziyette, müşterisi hazır, 40

otoparklı, 100m², teras + 30 kişilik

salon tüm malzemeleriyle satılıktır.

TEL.: 06 77 79 79 64

SatılıkFond de commerceFransa’nın Almanya ve İsviçre sınırındaki Huningue şehrinde bulunan elbise

mağazası, içindeki terzi eşyası ile birlikte satılıktır. 130 metre kare içerisi, terası

30 metre kare. Köşe başı, tam merkezde. Sağlık nedeniyle satılıktır.

İrtibat tel : (00 33) 06 82 11 68 67

Satılık ArabaSnack kamyoneti olarak kullanılan, havalandırmalı, buzdolaplı, 2 adet fritözü ile plağı ve ızgarası olan, 1989 model ve 250 000 km.’deki kamyonet satılıktır. Fiyatta anlaşılabilir.

Tel : 06 13 71 34 21

Aşçı Aranıyor

Türk mutfağından anlayan, işinde titiz, tecrübeli ve ciddî olarak çalışacak aşçı aranıyor.

Tel : 06 13 71 34 21

MULHOUSE’DA DEVREN KİRALIK TERZİ DÜKKANI

2 yıllık faaliyette olan, oturmuş müşteriye sa-hip terzi dükkanı “hamilelik nedeniyle” devren

kiralıktır.İrtibat : Prestige Couture 06 33 18 05 64

Satılık Fond de commerce

Colmar’da, La Boheme. Şehir merkezinde işlek yerde, müşterisi hazır, lise karşısında, bilançoları hazır ve iyi, 60 m2, 20 kişilik oturma yeri, + teras imkânı. Kirası 700 € (

charges dahil ).Tel : 06 69 75 02 16

Satılık Fond de commerceStrasbourg’ta Katedral yakınında, yazlık terası ve lisans 4’ü olan, 55

kişilik ve 95 m² restoran, çok elverişli bir mekan.

Fiyatı : 200 000 eurosTel : +33 6 48 05 00 07

Satılık Seyyar İmbiss

Kehl’de bulunan seyyar im-biss, döner ve ızgara türü tüm

malzemeleri mevcut, çalışır vaziyette ve iyi durumda.

Tel : 0049 179 72 02 861

SATILIK RESTAURANT ve EV ( mur et fond )

Emeklilik ve kesin dönüş nedeniyle, 68 bölgesi Wittenheim’da ana caddede, çalışır durumda, 50 m2 + 50 m2 depo + 70 m2 teras. Tam teşekküllü, bütün malzemeleri yeni durumda, hazır müşterili, potansi-yeli yüksek, tamamen yenilenmiş iş yeri ve bitişiğin-deki 6 odalı tamamen restore edilmiş ev ile birlikte expertiz fiyatının 60 bin € altına satılıktır. Ev 140 m2 + 70 m2 cave + 70 m2 teras. Ev ve restaurant ayrı ayrı tapuludur, 2 daireye de ayrılabilir.

Ciddî alıcılar için Tel : 06 15 44 85 76

16

Page 17: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O

Satılık veya Kiralık Petrol İstasyonu ve İmbiss

Kehl Neumehl’de bulunan, iyi işler durumda ve müşterisi hazır olan

istasyon ve imbiss, tüm malzemele-riyle birlikte satılık veya kiralıktır.

Tel : 00 49 / 170 73 073 77

Satılık Et Dolabı (PRESENTOIRE)

3,5m uzunluk1m en

1200 € (pazarlıklı)Cep tlf : 06 03 87 49 03

Satılık fond de commerceStrasbourg Neudorf ’ta, 132 rue de Bâle adresindeki RESTO BALE, sağlık

şartları nedeniyle acilen tüm malzemesiyle satılıktır. Mekân Jean Monnet

Lisesi’nin karşısında olup, müşterisi hazır ve iyi işler durumdadır. 70 kişiliktir +

teras imkânı olabilir.

210 m2, soğuk odası mevcut, 2 mutfağı ve 3 adet tuvaleti ( bay-bayan-sakat ) vardır.

Tel : 06 11 68 18 00 / 03 88 39 94 80

MULHOUSE’DA DEVREN KİRALIK TERZİ DÜKKANI

2 yıllık faaliyette olan, oturmuş müşteriye sahip terzi dükkanı “hamilelik nedeniyle” devren kiralıktır.İrtibat : Prestige Couture

59 r ue de S t r a sbourg 68200 MulhouseTel : 03 89 43 08 81

06 33 18 05 64

Satılık Bina ( Ev ve işyeri )Sainte-Marie-Aux-Mines’de satılık F4 ( 150 m2 ) + F3 ( 70 m2 ) + çalışır durumdaki local com-mercial ( 75 m2 ). Tümünün bedeli 135 000 € (

ticarî lokal için hava parası ayrıca konuşulabilir ).Tel : 06 72 85 80 83

17

Page 18: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] OSatılık İŞ YERİ Fond de commerce

Besançon'da Restaurant, 120 m2 ( 90 m2 / 44 kişilik + 30 m2 / 20 kişilik ), 24 kişilik teras, klimalı ve su arındırıcılı, şehir merkezinde, yaya yolu üzerinde, lise-kolej ve hastane yakınında, kısa süre içinde yakına ticaret merkezi açılacak, fiyatı 200 000 € anlaşılabilr.

Tel : 06 89 27 22 96

Acil satılık fond de commerce ve binaSte. Marie aux Mines’in hemen yanıbaşındali büyük lokal sağlık nedeniyle Tür-

kiye’ye döneceğimden satılıktır.Yemek salonu + oyun salonu veya Türk kahvesi yapılabilecek ikinci bir salonu

+ oyun salonu olarak kullanılabilecek bodrumu ( cave ). Kullanım alanı toplam 200 m2 + geniş otopark ( 15-20 araba ) + büyük teras. Turistik yer, 24 saat açık

oturma izni var, manzarası müthiş, oturmak için kiralık evi var.“Sahibinin değil, müşterilerinin gözünde süper bir yer”. Bina masrafsız, komple yeni yapılmış durumda. Bina komple 10 ar ( dönüm ); ormanı, bahçesi, iki terası

ve park yeri var.Binanın giriş katı komple restoran ( 200 m2 ). Birinci kat 120 m2 ev. İkinci

katta iki tane F3.Fonu 70 000 €. Kirası 700 €. Komple bina : 450 000 €.

“Lütfen bir kez gelip yeri görün, f iyatı sonra konuşalım.”Tel : 06 84 30 03 16

Satılık Fond de CommercePfaffenhoffen'de Restaurant DI CAPRI Pizza, tartes flambees, döner kebab.Müşterisi hazır, iki adet alışveriş mağazasının he-men yanında, çok potensiyeli olan dükkânın fond de commerce’i ailevi problemler nedeniyle satılıktır. İçindeki malzemelerin hepsi bir seneliktir, hepsinin garantisi vardır. İçinde 46 000 €’luk malzeme vardır. Kirası 500 €Fiyatı : 69 000 € ( pazarlıksız )

Tel : 06 33 35 07 80

Satılık Fond de CommerceSnack Restoran Grill National

Strasbourg'da Garın yakınında, işlek bir yerde, müşterisi hazır, 30 kişilik

salon, her türlü ekipman mevcut olup halen iyi bir müşteri

kapasitesiyle faaliyette... Adres: 30, rue du Faubourg National F-67000

Strasbourg

Tel : 06 14 73 34 33 03 88 23 24 88

Vend fond de commerce

Restaurant 18 couverts, cui-sine entièrement équipée avec

matériel neuf.

Adresse : 37 b, route du Gé-néral de Gaulle 67300

Schiltigheim ;

Tel : 06 61 86 07 97

SATILIK Fond de commerce Restaurant Strasbourg Grand rue’de, çok işlek, yaya bölgesinde, müşterisi hazır, yüksek cirolu, 20 kişilik + 26 kişilik

terası olan restoran satılıktır.Restoranın bitişiğindeki fırını da satın almak mümkündür.

Tel : 03 88 21 81 06 ( 11h00 – 23h00 arası )

SATILIK Satılık fond de commerce

Strasbourg merkezde, işlek yerde, iyi işler durumda ve müşterisi hazır, 76 m2, 36 kişilik salon de the ve petite

restorasyon mekânı satılıktır.

Tel : 06 14 59 47 77 / 03 90 23 79 33

SATILIK ARABATürkiye'ye kesin dönüş sebebiyle BMW 316i uygun fiyata acilen

satılıktır. 2001 model, 114.000 km.de, klimalı, bakımlı, abs, airbag 5.250 Euro (Pazarlığa açık)

Adres: Nuri TAŞTEKİN, 155 Rte de la Wantzenau 67000 STRA-

ZBURG/FRANSA Tel: 06 21 32 92 53, 09 52 00 50 44

Satılık fond de commerce KebapVittel'de, çarşıda Gare'ın hemen yanında, 20 kişilik oturma

salonu ve terası var, müşterisi hazır, ailevi sebeplerden dolayı satılıktır.28 000 € benefice (kâr),

yıllık cirosu 90 000 € Fonu 45 000 €’ya satılık.Tel : 06 37 28 04 91 / 06 37 28 04 91

Satılık fond de commerceFegersheim’ın ilk ve tek döner

dükkânı satılıktır.Bilgi için : 06 84 46 74 56

Eleman AranıyorSte. Marie aux Mine’de çalışacak döner ve

pizza ustası aranıyor.Müracaat tel : 06 30 87 34 21

Ölçüye göre her türlü mutfak dolabı, bar, vs. yapılır

KOLTUK TAMİRİ YAPILIR

( Kumaş müşteriden!)

MARANGOZ10, rue André KienerF-68000 COLMAR

TEL. : +33 6 03 70 41 [email protected]

Marangoz SADIK TOPAKTAŞ

18

Page 19: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O

teknoloji kibarlığı

bi kalabalık karşısında konuşma yapabilmek,

insan bünyesinde yürek olduğu kadar yetenek

de gerektiren bişeydir.. herkes bu beceriyle

yaratılmamıştır dünyada..

kastettiğim şey, hitabet sanatı diğil.. şimdi

benim yüzümden, ‘’nasıl olmaz yahu, biz

var sanıyoduk’’ diyip yaşama küsmenizi

de istemezdim ama, kanımca öyle bi sanat

yoktur, hiçbi zaman da olmamıştır.. çoğumuz,

çıkıp da orta yere bişeyler anlatmaya

kalkışsak, iki lafı bi araya getiremeyen odun

gibi insanlar olduğumuz üçün, tesadüfen

getirebilenleri bu nedenle gözümüzde

çok büyütürüz.. hitabet sanatı diye bişey

uydurulmasının özü muhtemelen budur..

ben de tamamen olağanüstü bi raslantı

sonucu, ağzı bi nebze laf yapabilenler

grubundanım doğdum doğalı.. belli bi nedeni

yok, tanrı’nın bi hikmeti işte.. misal, ilkokul

birinci sınıfa giderken, mikrofona çıkıp tüm

okula andımız’ı okutturmuş ve sonra nedense,

çocukça bi mutlulukla ‘’iyi dersler sevgili

arkadaşlarım’’ diye eklemiştim.. bu lafı

edebildim diye uzun süre şehrimiz tarihinin

gelmiş geçmiş en akıllı, en girişken çocuğu

sayılarak yaşadım.. her an bilimsel bi icat

yapma ihtimali bulunan dev bi mucit gibi

görüldüm fani gözlere.. böyle kolay, böyle

içten, böyle sıradan bi laf, benden önce hiç

edilmemişti demek..

törensel, basmakalıp söz dizimleri, davranış

biçimleri köreltmişti herhal, nice beyinleri..

ve genç cumhuriyetin belki de en büyük

günahı bu değil miydi zaten.. Mustafa

Kemal’in ‘’sembol’’ niyetine kullandığı kimi

çağdaş imgeler, o’nsuz kalınan günlerde

acemice harcanıp, olur olmaz her biçimde

tüketilmedi mi..

bi ulu önder, salt askeri disiplin kökenli diye,

sabahın köründe çocukları okul bahçesinde

‘’kol hizası’’ sıraya sokmak mesela..

bi güzeller güzeli devlet adamı, kendi

kurduğu cumhuriyetinin balosunda vals

yapmayı seviyo diye, tüm bi ulusa vals

sevgisi aşılamayı düşünebilmek örneğin..

daha, tarihler boyu doğru düzgün bi halay

çekememiş bi halk, nasıl yapacaktı o valsi..

**** ****

yokluklarla gelinmiş, yokluklarla gidiliyo bu

memlekette..

söz gelimi, bizlerin küçüklük yıllarımızda

böylesi gelişkin bi teknolojik ortam hayal bile

edilemezdi.. diyelim ki minik taşra ilimizden

istanbul’a telefon açmak gerekiyo, önce ptt

aranır, epey bi zaman sonra nöbetçi memure

hanım tenezzül edip yanıt verdiğinde, sanki

karşınızda ingiltere kraliçesi varmış gibi, daha

evvel benzeri görülmemiş bi kibarlıkla; ‘’iyi

akşamlar hanfendi, bizim ev numaramız bil-

memne, istanbul’dan falanca numarayı bağla-

manızı istirham ediyorum.. ne kadar beklerim

acaba.. tabi hanfendi, hay hay hanfendi, say-

gılar hanfendi, eniştenin de ellerinden öperiz

hanfendi’’ falan denilirdi..

ptt memurelerine gösterilen nezaketin mil-

yonda biri, vali eşlerine bile gösterilmezdi

nerdeyse..

ama, ne yalan söyliyim, bu saygının ana nede-

ni mevki-makam işleri diğil, tamamen tekno-

lojiyle ilgili esrarengiz hislerden kaynaklanan

bişey idi..

ilerleyen yıllarda, evlerimize tv’ler girdiğin-

de, üstlerine danteller dokumak neyse, telefon

denen cihazı eline alan öküz gibi bi herifin

birdenbire kibarlaşması da oydu..

**** ****

işin içine teknolojik bi alet girince kibarlaş-

mak, köşklerde saraylarda dadı ve uşaklarla

büyümüşçesine nezaket kurallarına uyumlu

konuşmak bizim insanımızın en belirgin özel-

liklerinden biridir..

çok uzak örneklere gitmeye gerek yok, kü-

çükken eve taksi çağırmalarımı anımsıyorum,

ben de aynı turşunun suyuymuşum sonuçta..

diyelim, akşam ailecek ev gezmesine gidile-

cek, herkes odasında hazırlanırken, evin en

küçüğü olarak taksiyi ben çağırıyorum; ‘’

alo, iyi akşamlar, şehitoğlu apartmanına, kaya

ekmekçi’nin evine bi taksi gönderir misiniz

lütfen’’.. daha ilkokula bile gitmiyom, ama

öyle nazik bi ses tonum var ki, duyan babamı

lord sanır, beni de giresun dük’ü.. oysa eşşe-

ğin çük’ü bile diğilim o yıllarda..

bi telefon adamı ne kılıklara sokuyo..

bugünlerde de aynı şeyler geçerli diğil midir..

bi marangozla konuşur gibi hitap edebiliyoz

mu sanki, teknosa’nın götü boklu kasiyer

gızlarına..

**** ****

herkes böyle diğil tabi.. hangi ortama girerse

girsin, asla değişmeyen adamlar da mevcut

kainatta..

giresun şehir stadyumu’nun unutulmaz

anonsçusu, efsanevi ali abi mesela.. şehrimiz

kurulduğundan bu yana teknolojik kibarlığa

erişmeye gerek görmemiş en mühüm adam..

maç öncesi hakem ve takım kadrolarını sa-

yarken olsun, maç sırasında herhangi bişiyi

anons ederken olsun, bu dünyalar tatlısı

abimiz asla giresunca’dan taviz vermedi.. bi

başladı mı ‘’fotbul federasyun’undan bildü-

rülmüştür’’ diye anonsa, şiir gibi gelirdi ku-

laklara, dinlemeye doyulmazdı.. ingilizler halt

etmiş, futbol ne de hatalı bi sözcüktür yaa,

doğrusu fotbul’dur bizler üçün.. en azından

kulağa daha hoş gelmiyo mu..

**** ****

insan büyüdükçe kimi saplantılarını kolay-

lıkla aşıp, komplekslerini yenebiliyo.. devir

değişti dedikleri bu mudur acep..

çoğu arkadaşımla telefonda tamamen, en kaba

biçimiyle giresunca konuşmaya başladık biz

örneğin.. normal yaşamda kullanmadığımız

sözcükleri, ses tınılarını, yüklem sonu vurgu-

larını, hem de en abartılı haliyle, tıpkı şehri-

mizin en yüksek yaylasında yaşayıp hiç kente

inmemiş bi vatandaş tavrıyla telaffuz ediyo-

ruz artık.. ben dahil bi çoğumuz, yaşamının

yarısını büyük kentlerde geçirmiş, okumuş

etmiş eylemiş insanlarız.. içimizde doktor,

avukat, iş adamı, şair, yazar ne arasan var..

ama telefon konuşmalarımızı bi duyan olsa,

dağdan bugün yeni inmişiz zanneder..

hadi bizler bi yana..

peki, ya yaşamları boyunca hiç giresun’a gel-

memiş, bırak kentimizi, karadenizle hiç ilgisi

olmamış insanlara ne demeli.. benim pekçok

dostum, ahbabım, arkadaşım.. o denli etkilen-

mişler ki bu muhteşem lisandan, ana dilleri

gibi konuşuyorlar giresuncayı..

benden çok daha iyi giresun karşılaması oy-

nayanı, kimi zaman da bana inat olsun diye

gayet koyu bi şekilde bulancakspor’u tutanı

var yahu.. düşünüyorum, bunların hepsi

istanbul’da iş güç sahibi, kariyer sahibi in-

sanlar.. nasıl olur, neden olur, bi giresun nasıl

herşeyi kuşatabilir..

ülker’de çalışırken, almanya’dan bi gıda

uzmanı transfer olmuştu bünyeye, kısa sü-

rede arkadaş olup, kaynaşmıştık kendisiyle..

şivemize hayran olmuş, soranlara; ‘’ben gire-

sunluyum’’ demeye başlamıştı.. bi de nerden

öğrenmiş Allah bilir; ‘’neresindensin’’ diye

sorulursa ‘’keşap’tan’’ diyordu.. kulakların

çınlasın walter kardeşim.. ne iyi bi insandın..

**** ****

kuşaklar değiştikçe yeneceğiz bu teknoloji

kibarlığını.. hiçbi güç giresuncayla boy

ölçüşemez..

Mustafa Kemal’in, yurt gezilerinde, vilayet-

belediye gibi resmi kuruluşları sittir edip,

birinci iş olarak ‘’bilgi yurdu’’ adlı bi kültür

kurumunu ziyaret ettiği tek il..

boru diğil, dük’lüğüm ordan geliyo..

MİZAHGürsel EKMEKÇİ

19

Page 20: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 20

Page 21: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O 21

KurbanBayramınız

Mübarek Olsun

Page 22: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 22

Page 23: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O 23

Page 24: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 24

Page 25: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O 25

KEHL´de

Page 26: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 26

Page 27: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O 27

Page 28: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 28

Turquoise Derneği Kuruldu

Mehmet KABA yönetiminde başarılı çalışmalarını yürütmekte olan Groupe TURQUOISE, bundan böyle etkinlikleri-ni bir dernek çatısı altında devam ettirme kararı aldı.16 Ekim 2011 tarihinde, Strasbourg’un Elsau semtindeki Centre Socio Culturel’de yapılan Kurucu Genel Kurul toplantısı sonrasında, dernek, yöneticilerini seçerek, kurulmuş oldu.Otuz kişi kadar katılımcıyla toplanan Genel Kurul’da önce, Canan KABA bir hoşgeldiniz konuşması yaptı.Bunu takiben, sonradan Başkan seçi-len Michel ROTH bir açılış konuşması yaparak, derneğin amaçlarını anlattı ve önemli olarak da öldürücü kül-türel önyargılar olarak değerlendirdiği ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi olum-suzluklarla mücadele etmek gerektiğini belirtti.Daha sonra tüzüğün okunmasına geçildi ve çeşitli konularda oybirliği sağlandığı görüldü : tüzük için bir idarî yönetim oluşturulması ( ki bunun için oy kullanan 30 kişi de kurucu üye sıfatını kazandı ), yönetim kurulunun seçimi ve aidatların belirlenmesi ( yıllık bazda yetişkinler 20 €, öğrenciler 10 € ).

Yönetim Kurulu’na seçilen 10 kişi, daha sonra aralarında toplanarak, iş bölümü yaptılar. Buna göre ; Michel Roth Başkan, Freddy Vanweddingn Başkan Yardımcısı, Chantal Lutz Bienfaisant Muhasebeci, Canan Kaba Sekreter ve Selma Deveci Sekreter Yardımcısı olurken, diğer üye-likler Marie-Annick Guillemin, Ragıp Ege, Julien Bienfaisant, Barış Ayhan ve Fahri Ekmekci tarafından paylaşıldılar.Seçimler sonunda verilen bir açık büfeyle noktalanan toplantıda, Mehmet Kaba’nın da derneğin kültürel çalışmalarını yönet-mekle görevlendirilmesi kararı alındı.Biz de, Genel Kurul sonrasında, derneğin kuruluş aşamasında çok emeği geçen ve A’dan Z’ye derneğin her şeyini bilen Me-hmet Kaba’dan, derneğe ilişkin bilgiler aldık. Mehmet Bey’e sorduğumuz sorular ve aldığımız yanıtlar aşağıdadır.1/ Böyle bir dernek kurma ihtiyacını neden duydunuz ?İhtiyaç şöyle hasıl oldu : Her ne kadar bu

işe fikir temelinde iki kişi ile başladıysak da, aynı tutkulara sahip olan, bu konulara gönül vermiş arkadaşlar ile beraber bir araya gelmenin daha faydalı olacağını, yapacaklarımızı daha da etkili kılacağını düşünerek bir dernek çatısı altında to-planmaya karar verdik. Bir araya gelmek, birlikte düşünmek, karar almak, uygu-lamak önemli. Bir bakıma da resmiyet kazandırmış olduk. Şöyle bir durum da var; bu tür kültürel girişimleri dernek ola-rak düzenlemek resmi kuruluşlar nezdin-de de, bilinmek, tanınmak bakımından gerekli. Yani, adınız var, yeriniz var, bir statü, amaçlar ve bunları destekleyen, kabul eden üyeler. Böylece 16 Ekim 2011 itibarıyla ilk adımımızı attık. 2/ Derneğin genel amaçlarını özetler mi-

siniz ?Değerli dostum, Objektif Gazetesi sa-hibi Fahri Ekmekci ile uzun süredir konuştuğumuz bir konudur bu. Ki, 13. yy’dan başlayarak günümüze kadar uza-nan zaman içerisindeki ozanlarımızı, şiir ve türkü geceleri ile ve de yaşadıkları dönemleri anlatarak birer gece ile anmak, hem Türkler’e hem de yabancı halklara tanıtmak. Ancak bu işe başladığımızda gördük ki bizim avucumuzun içinde bulunan bu kültür hazinesi ile ilgili Fransızca’ya çevrilmiş çok çok az belge, yazı, kitap var; yapanlar da yabancılar yani, bize ilgi duyanlar. Asıl gayemiz müziğimizi sergilemekken, bu durum, bir de bu ozanlarımızın hayatlarının ve şiirlerinin Fransızca’ya çevrilmesi ve ki-tap haline getirilmesi lüzumunu ortaya çıkardı. Ben kendi adıma bu ihtiyacı hissettim. Genel olarak müzik ve çe-viri olarak bu iki temel üzerine kurduk derneğimizi ve buradan yola çıkarak da başka fikirlere ulaştık.

3/ Evet, nelerdir bunlar ve derneğin yapacağı etkinlikler hakkında bilgi verir misiniz ?Tabii, müzik başta geliyor ve elimizde bitirilemeyecek kadar çok malzeme var; halk müziğimiz ki içinde, zeybekleri, semahları, deyişleri, horonları, halayları, uzun havaları, yöresel çalış tavırları, kullanılan çalgıları… ve ozanları ile tanıtmakla bitiremeyeceğimiz malzeme var. Sonra Itrî’ler, Dede Efendiler, İsmail Hakkı Bey’ler gibi onlarca bestecisi ile Türk müzigimiz var. Geleneklerimiz var. Bu veriler çerçevesinde konserler ve hi-kaye-konserler yapmak ve bu hazinenin bilinmesine ufak da olsa katkıda bulun-mak ilk düşündüklerimiz.Dernek üyeleri içinde bulunan müzisyen

arkadaşlar ve birikimleri ile bunu yapabilecek kapasite-deyiz. Zaten şimdiye kadar da epeyce konser verdik. Derneğimizle aynı adı taşıyan müzik grubu “ Turquoise” ile bu çalışmaları yapabilecek seviyedeyiz. Grubumuz şu an 11 kişiden oluşuyor. Tabii bu sayı hazırlanan projeye göre değişiklik gösterebiliyor. Ayrıca bu alanlarda usta ol-mus sanatçılarımızı davet edip konser düzenlemek de bir başka düşüncemiz.Biraz önce de sözünü ettiğim gibi, ozanlarımızın şiirlerininin çevirisini yapıp, tabii ki hayatları ve yaşadıkları dönem de dahil olmak üzere,

bir kitapçık halinde basılmasını sağlamak derneğimizin amaçlarından bir diğeri. Geriye Fransız dilinde de bulunabilecek bir belge bırakabilmek.

Bir diğer arzumuz, ilgili kurumların desteği ile ilkokul, kolej ve liselerde konser-konferans etkinlikleri ile Türk müziği ve kültürü hakkında bilgilendirme çalışmalarında bulunmak. Başkaca, derneğimiz çatısı altında, saz, ney, gitar gibi çalgı kursları vermek de önceliklerimiz arasında. Bilgi almak isteyenler bizimle irtibata geçip derneğimizin amaçlarını daha geniş bir şekilde öğrenebilirler.4/ Sizin dernek bünyesinde özel olarak ilgileneceğiniz alanlar nelerdir ? Bu yukarıda sözünü ettiğim konularda elimden geldiğince, arkadaşlar ile beraber çalışacağız.5/ Biraz da kendi sanat yönünüzü ve düşüncenizi anlatır mısınız ?İnsanların birbirini tanımasının,

yakınlaşmasının, dinsel, kültürel, insanî önyargılarını yıkabilmenin en kolay yolu müzik. Böyle bir koz var elimizde. Bunu kullanmak gerek. Benim bu yolu kullanırken yaptığım tek şey var: Olduğu gibi sunmak. Bunu yaparken hiçbir sahi-plenmede, “Şu senin, bu benim, o onun müziği” gibi ayrımcılıkta bulunmuyorum. Zaten bu tür bir sınıflandırmaya, daha doğrusu ideolojik, dinsel, etnik koruma yollarına gidilmesi bana tamamen uzak. “Onun müziği, bunun müziği” diye bir koruma, kollama, sahiplenmeyi kabul etmem sözkonusu değil; bu, bir tür tu-tuculuk, körelme gibi geliyor bana. Te-hlikeli bir tercih. Bu seçim, ne o müziği, ne de onu bu şekilde ve de bu amaçla kullanan kişileri veya toplulukları bir yere götürür, sadece bir kısır döngüye sokar ve hapseder. Sonuçta da diğerini reddetmeye, yok saymaya, körleşmeye, ayrışmaya götürür ki iyi bir yol değil bence. Ne herhangi bir güdünün arkasına saklanmanın, ne de onu destek olarak arkaya almanın bir anlamı ve gereği var bence.

6/ Derneğin üye sayısı, yöneticileri, adresi, aidat tutarı, iletişim bilgileri vb. hakkında bilgi verir misiniz ?Derneğin üye sayısı şu an itibarıyla 32. Toplantımız sırasında aidatı yıllık 20 € olarak belirledik, bu tutar öğrenciler için 10 €. Bilgi almak, üye olmak isteyenler için, derneğimizin henüz bir blog ve sayfası yok. Şimdilik geçici olarak [email protected] adresine yazabilirler.7/ Derneğin gelecekteki gelişim yönünü nasıl tasarlıyorsunuz ?Dernek kurulmadan epey önce, der-nek çatısı altında yapılabilecek birçok etkinliği, iki yıldan bu yana kişisel çabalarımızla gerçekleştirdik. Dernek kurma aşamasına geçişimiz ise acele ile değil, zamana yayılarak, sağlam adımlar ile oldu. Bundan sonra da yine sağlam, gerçekçi projeler ile geleceğiz. Birçok proje var, bize lazım olan ise zaman ve çalışma. Sanırım derneğimizin büyümesi, üye sayımızın artması, yapacaklarımızın karşılık bulmasına bağlı. Eğer doğru bir işe soyunduysak ve de bunu doğru bir şekilde aktarabilirsek, karşılığını bulacaktır. “Şöyle olacağız, böyle büyüyeceğiz “ demenin, büyük laflar et-menin anlamı yok. “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” diyelim…

Page 29: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O 29

Page 30: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 30

Page 31: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O 31

Oryantal Expo Fuarı’nda Objektif de Var !

Yazarlarımız 11 Kasım’da Kitaplarını İmzalayacaklar

11-12-13 Kasım 2011 tarihlerinde, Strasbourg’un en önemli ve büyük gösteri merkezi olan Zenith’de gerçekleştirilecek olan fuarda, gazeteniz Objektif de yer alacak.

Basına ayrılan standdaki kendi alanında okuyucularıyla buluşacak olan Objektif, yeni çıkmış bulunan Kasım ayı sayısını size tanıtırken, gazetemiz yayını olan Ali Başaran’ın Laz Fıkraları kitabı ile sponsoru olduğu Grup Turquoise’ın Aşkın Nefesi isimli müthiş dinletisi-nin Dvd’sini de satışa sunacak.

Bu arada, gazetemiz yazarlarından Ali Başaran ve Hatice Yıldırım da, 11 Kasım günü saat 14.00-16.00 arası sizlerle buluşup kitaplarını imzalayacak ve sohbet edecekler.

300 civarında katılımcı firmanın çeşitli sektör-lerdeki faaliyetlerini tanıtacakları ve değişik şovların yer alacağı bu geniş kapsamlı fuara tüm vatandaşlarımızı bekliyoruz.

Eğitim Akademisi Yoluna Devam Ediyor

Psikolog Erdinç ÜSTÜNDAĞ yönetimindeki Eğitim Akademisi, Almanya-Fransa sınırındaki Kehl şehrindeki büroda derslere tam yol devam ediyor.Bu konuda ve Avrupa Psikoloji Merkezi hakkında sayın ÜS-TÜNDAĞ şu bilgileri verdi : « Eğitim Akademisi gayet iyi gidiyor, daha da iyi olacak diye ümit ediyoruz.Değerli öğretmenlerimiz eş-liğinde, öğrencilerimize Al-manca, İngilizce, Fransızca, Matematik ve Fizik dersleri veriyoruz. Buna ilaveten İspan-yolca ve Almanca dil kursları-mız da başlamış bulunuyor.Derslerine yardımcı olduğumuz öğrencilerimize, ihtiyaçları olduğu durumlarda, psikolojik destek de vermeyi sürdürüyo-ruz : konsantrasyon, motivas-yon, özgüven ve toplu halde dersleri anlama teknikleri ko-nularında öğrencilerimze katkı

sağlıyoruz.Öğrencilerimizin aileleriyle de bi-rebir ilgilenmeye gayret ediyoruz. Ayrıca, hem aileler hem de öğretmen-lerimiz açısından iyi olacağını düşün-düğümüz yeni bir uygulamaya daha

başlayacağız : ayda bir veli toplantısı yapacağız. Burada aileler gelip detay-lı şekilde öğretmenlerimize sorularını sorabilecekler çünkü onların da bilgi almak en doğal haklarıdır. »Avrupa Psikolojik Merkezi’nin Et-

kinlikleri« Bunun dışında, Avrupa Psiko-loji Merkezi olarak, Avrupa’nın belirli ve çeşitli şehirlerinde dizi konferanslara başlıyoruz. Ko-numuz da çok güncel : Kadına şiddete son ! İlk konferansı da, insan hakları alanında sembolik bir anlamı olan Strasbourg’ta ya-pacağız 30 Ekim 2011’de. Daha sonra, 13 Kasım’dan itibaren Almanya konferansları ile devam edeceğiz.Televizyon programlarımız da sürüyor ; on dört günde bir Star Avrupa kanalında, sabah 11.40’da canlı yayına konuk oluyoruz. Kasım ayının ilk günlerinde de Seda Sayın’ın programına katı-lacağım…Ayrıca, Türk A Millî Futbol Takımı’nın Avrupa’daki maçlarında da psikolojik desteği ben sağlıyorum. »

İlk Çekilişimizi Yaptıkİlk Talihliler Belli Oldu

Altıncı yılımızda her ay bir hediye kampanyamızın ilk talihlileri belli oldu.Bildiğiniz gibi, 2011’in Eylül ayında Objek-tif Gazete altıncı yılını doldurmuş ve biz de bu vesileyle her ay bir çekiliş kampanyası düzenlemiştik.Bize destek olarak siz okuyucularımıza değerli hediyeler veren ilk firmalar da, Se-lestat’tan IZMIR VOYOGES ile Mulhou-se’ten MEUBVET olmuştu.Hatta, ilk ayki çekilişimizi, sizlerden gelen yoğun talep neticesinde bir ay uzatmak zo-runda kalmış ve iki çekilişi birlikte yapmaya karar vermiştik.Böylece, IZMIR VOYAGES’dan uçak bi-leti ve MEUBVET’ten çekyat çekilişimizi bu ay yaptık ve kazananlar belirlendi.İşte ilk talihliler :1/ IZMIR VOYAGES’dan uçak bileti kaza-nan okuyucumuz : Halit ARAZ ( Strasbourg )2/ MEUBVET’ten çekyat kazanan okuyucu-muz : Salih BİRGÜL ( Strasbourg )Kazanan talihlilerimiz bizimle irtibata geçer-lerse, hediyelerin almaya gittiklerinde gaze-temiz için çekim yapacağımızı da şimdiden söyleyelim ve tüm katılımcılara teşekkür ederken, kazanan okuyucularımızı da bir kez daha tebrik edelim.

ÖTV zamları, Kraliçe Antoinette,

yoksulluk ve yasalar

ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) adı al-tında otomobil, cep telefonu, sigara ve alkole yapılan zamlar geçtiğimiz hafta Türkiye gündeminin üst sıra-larını oluşturdu. Zaten dünyanın en pahalı alkol ve otomobilini kullanan Türkiye, bu zamlarla kendi rekorunu bir kez daha kırdı. Burada iki ayrı ko-nuya dikkat çekmek gerekiyor; birin-

cisi yoksullukla lüks tüketim zamları arasındaki ilişki, ikincisi ise alkol ve sigara üzerinde geliştirilen “şeriat ge-liyor” meselesi.

Öncelikle lüks tüketime yapılan zam-ların yoksulları ilgilendiren kısmına değinelim. Zamların hemen ardından bir TV programına konuk olan Başba-kan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, usta gazeteci Mehmet Ali Birand’ın “Zamlar biraz fazla olmadı mı?” şeklindeki sorusuna, “Halkımızı ilgilendiren bir şey değil, sizin gibiler düşünsün” yanıtını verdi. Başbakan Erdoğan da benzeri bir ta-vırla, alkol alan, kaliteli cep telefonu ve otomobil kullananlara attı topu.

Bu bakış açısında ciddi bir mantık hatası var. Bu tavır bana XVI. Yüzyıl Fransası’nda geçen bir anekdotu ha-tırlattı. Rivayete göre, yoksulluk ve siyasal baskılardan çıldırmış halkın 1789 devrimine hazırlandığı sırada, dönemin Fransa Kraliçesi Marie An-toinette hanımefendinin, ayaklanmayı önlemek adına yaptığı öneri tarihe geçmişti: “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler !” Kraliçe devrim gibi

bir tehlikenin patladığı sırada eğer halkıyla dalga geçmiyorsa, yoksulluk hakkındaki bilgisizliği dikkat çekici-dir.

Gerçekten dünyanın her coğrafyasın-da, her zaman diliminde, burjuvaların yoksullar hakkında bildiği tek şey on-lardan uzak durulması bilgisidir.

Bülent Arınç ve Tayip Erdoğan’ın yoksullar hakkındaki yanlış bilgisi de tam budur. Başbakan diyor ki “4X4 jeep’e binme, FIAT marka otomobile bin”. Ne parlak bir öneri! Soruyu ters-ten soralım bir de. Acaba kaç 4X4 jeep alabilecek zengin bu zamdan sonra FIAT marka otomo-bile binme kararı almıştır? Tabii ki hiç! Zaten o arabalara binen insanların böyle gündemleri olması mantıklı değil. Zamların yoksulu ilgilendiren kısmı ise, akşam yorgun eve gelince içilen bir iki bira ya da bir hafta sonu arkadaş toplantısında tüketilen rakı ve içtiği sigarası. O zaman bu zamların gerçek amacı acaba nedir sorusu gün-deme geliyor.

Şeriat tehlikesi meselesine gelirsek…

Cumhuriyet devrimiyle başlayan Türkiye’nin modernleşme sürecinin belki de en büyük hatası, yeni bir toplum yaratmayı yasalarla yapmayı planlamasıydı. Sovyet devrimi ve hatta Nazi Almanya’sının da benzeri projeler üzerine kurulduğu tartışmasız bir gerçek. Toplumun hangi tür müzik dinleyeceğinden, nasıl giyineceğine kadar tüm olgular, cumhuriyet dev-riminin yasalarıyla, toplumun kendi dinamiklerine aldırmaksızın değiştiril-meye çalışılıyordu. Bugun geldigimiz yer “toplum değiştirmenin” öyle bir iki yasa çıkararak olamayacağını açık bir şekilde gösteriyor.

Cumhuriyet yasaları çıkarılarak “Ba-tılı” insan yaratma sürecinden, yine yasalar çıkararak Müslüman toplum yaratma serüvenine atılıyor gibiyiz. İnsanda hiç ama hiç heyecan yaratan bir değişim değil gerçekten… Yani mesele alkol, sigara zamlarının kendi-sinden çok yeni toplum yaratma adım-larından biri gibi görülmelidir.

Selen ATEŞ[email protected]

Page 32: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O

FRANSA’DA FRANSIZ KALDIM

Avrupa bazı gençlerin hayali, bazı gençlerin ise kabusu olur. Kendimi tam ortasında buluyorum ; ne çok büyük bir hayalim olmuştur ne de şu an yaşarken kabus gibi gelmiştir Avrupa, çünkü hiçbir Avrupa ülkesi TÜRKİYE’m kadar güzel olmamıştır en azından benim gözümde. Ülkem kadar huzuru ve de mutluluğu veremez, manevi yönden de beni asla etkileyemez. Fransa’ya gelmeden önce Avrupa ülke-lerini hep merak etmişimdir; Avrupa’nın nasıl bir yaşamı olduğunu, sosyal hayatı-nı, insanlarını, doğasını, sanatını, tarihini vs... En azından Avrupa’yı görme mera-kım vardı içimde, çünkü Avrupa’yı bazı insanlar gözümüzde çok büyütmüşlerdi, o insanlar Avrupa’da yaşamanın önemini, rahatlığını ve yaşam koşullarını ağzını ballandıra ballandıra anlatırlardı ama asla dilin önemini söylememişlerdi ve gide-

meyen göremeyen, gitmesi mümkün ol-mayan gençlerimiz veya vatandaşlarımız hep o güzel hikayeleri, o güzel yaşam şartlarından ibaret olduğunu sandılar, her şeyden önce dilin de çok önemli olduğu-nu pek düşünen olmamıştır. Bu ülkelere bir şekilde giriş yapıp hayatlarını sürdür-mek isterler. Fransa’ya 16.09.2010’da geldim. Kendi-si Türk ama Fransa’da doğup büyüyen, eğitimini Fransa’da tamamlayan Emine hanımla evlenerek Strasbourg’a yerleş-tim. İlk günlerde şaşkınlık vardı, bir o kadar da gözüm arkada kalmıştı; ailemi, arkadaşlarımı, köyümü ve de ülkemin gü-zelliklerini gözlerimin hep arar olacağını hissettim, ama alışmak zorunda olduğu-mu da kendime kabullendirmiştim. Fransa’nın Strasbourg şehrini dolaşmayı, tarihi yerlerini görmeyi istiyordum, ilk aylarda bu merakımı giderdim, ama o gün bugündür 1 yıl içinde elimin parmaklarını geçmez Srrasbourg’u gezdiğim, çünkü Fransızcayı bilmemek en büyük sorun olmuştu, dil bilmeyince gezme isteğim kalmıyordu. Strasbourg İstanbul’la kı-yaslanamazdı ; ne kadar dil bilmesek de, Strasbourg İstanbul kadar beni etkileye-memişti. Fransa’da dil bilmeyince herşe-ye Fransız kalıyorsun, en büyük eksiklik dil olduğu için gezerken, alışveriş yapar-ken, bir yere gittiğinizde, bir ihtiyacınız olduğunda veya bir mekanda oturduğu-nuzda hep merak dolusu gözlerle ne söy-lediklerini düşünürsünüz, merak içinde kalırsınız, belki çok basit bir şeydir ama dil olmayınca öylece bakıp kalırsınız. Kendi ülkesinin önemini, ülkesindeki yaşantıyı, hatta kendi dilinden konuşan insanları özler, hatta o an sitem bile eder, «Ya şu neydi, ya şu nedir, ya bunu nasıl

söyleyeceğim, bunu nasıl anlatacağım», öfkelenmemek imkansızdır, nedeni Fran-sız insanı Fransızca biliyorsanız yardım eder, bilmiyorsanız size okunuşuyla «oğvağ» der, yani «güle güle, iyi günler» manasına gelir, öylece kalakalırsınız, ya eşinizi ya da arkadaşınızı arayıp halle-dersiniz veya evin yolunu tutarsınız, dil olmayinca bu böyledir. Türk kardeşlerimiz; evde ve işte, hep Türkçe konuştukları için Fransızcayı iler-letemezler, işte bundan sonra Fransa’da her şey zor gelir. Sağlık şartları, insan hakları, sosyal yaşantı, insanların çevreye verdiği önem, hayvana gösterdiği ilgi, trafik, müzik, sinema vs... pek önemi kal-mıyor sizin açınızdan çünkü her şeyden önemli olan o ülkenin dilini bilmiyorsan o ülkenin sizlere sunduğu imkanlardan faydalansan bile rahat ve de stressiz bir gün geçirmeniz mümkün değildir. Bir sabah ekmek almaya gitme cesareti olmuyor, faturayı ödeme isteği doğmu-yor, gezip de güzel mekanlara gidip bir şeyler yiyip içme arzusu gelmiyor içiniz-den. Söylediklerim ilk 3 ayda yaşanan sıkıntılardır, sürekli o dili öğrenmeye gayret ederseniz 3 aydan sonraki aylarda artık tek başınıza da işlerinizi halletmeye başlarsınız. Kendime bu anlattıklarımdan da pay çıkarıyorum, benim de diğerleri gibi yaşadığım stresli anlar olmuştur, hatta sitem dolusu sözlerle «Ya bu ne iş, bir parça eşya alamadık geldik, ya bunun Fransızcası neydi, tühh bee» çıkıveri-yor ağzından, beden dilini kullansak da bazen yine anlatamıyorsun derdini. Bir dil bir insandır, bir ülkeyi anlamak ve de tanımak istiyorsan o ülkenin insanlarına sunduğu, sağlıktan, trafikten, insan hak-larından, hukukundan, örf-adet, gelenek-

görenek, sanatından, televizyonundan, sinemasından, sporundan, gezisinden vs... faydalanmak için öncelikle dil bilmenin şart olduğunu düşünüyorum. Gelen ithal damatların ve gelinlerin dile önem ver-meleri ve de öğrenmeleri gerekir… ( Ayrıca Turkiye’de yaşanan terör olayla-rını kiniyorum, bu olaylardan dolayı Türk vatandaşlarımızın sağduyulu olması, ülkenin birliğini ve de beraberliğini bo-zacak eylemlerden uzak durması gerekir, kardeşçe yaşamayı, bir bütün olup olay-lara sabırla, dua ile, metanetle yaklaşıp, dimdik ayakta durmamız gerektiği inan-cındayım. Tüm şehit olan Mehmetçikleri-mizin ailelerinin başı sağolsun, kalanlara sabırlar dilerim. Van’da 7.2 şiddetindeki depremde ölen Kürt kardeşlerimizin ai-lelerine de başsağlığı dilerim, Allah me-kanlarını cennet etsin, kalanlara sabırlar versin. Zaman birlik zamanı, kardeşlik zama-nı, yardımlaşma zamanı, ülkenin bu acı gününde dimdik ayakta durup Kürt kardeşlerimize destek olup dertlerine ve de acılarına ortak olmalıyız. Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Dadaş’ıyla, Kürt’üyle, Çingen’iyle bir bütündür Türkiyem, nasıl Çanakkale’de omuz omuza verip ülke-mizi savunduksa teröre karşı da aynı kar-deşliği gösterme zamanıdır ; asla bu acı günlerde oradaki kardeşlerimizi incitecek sözlerde bulunmayalım. Tekrar şehit ailelerimizin ve de deprem-de vefat eden yakınlarının başı sağolsun, Allah yar ve yardımcıları olsun. Müslü-man din kardeşlerimizin bileceği ve asla unutmayacağı Peygamber Efendimizin (s.a.s) bir sözüyle yazımı bitirmek istiyo-rum : üstünlük takvadadır, hiçbir ırk bir başka ırktan üstün değildir.)

TARİHTEN SİLİNENLER?

Yine bu yılki izinimizden alıntılarlarla önemli bir hususu siz kıymetli okuyucula-rımıza sunmak istiyorum zira önemli bir nokta, önemli bir belge…Malûm iki bin onbir sezonu izninde biraz olsun ilk kez bu kadar uzun süre kaldığı-mı bazı yerlerde dile getirmiştim. Genel olarak da kasabada kaldım, kasabada kal-dığım sürece de birçok insanımızla haya-tın her boyutunu konuşma, soru sorma ve dinleme firsatı buldum. Bu konuların başında en ilginç bulduğum da dünya ha-yatıyla ve er geç ahirete göçmenin kanıtı

olarak ortaya konmuş bir şahididir.Bundan birkaç yıl önce vefat eden Uzm. Çvş. Nevzat ARDIÇ (Allah rahmet ey-lesin), kendisi asker olduğu için görevini ülkenin çeşitli bölgelerinde yaparken nerede görür nerede rastlar veya nereden aklına gelir ama bir defter bir kalem ala-rak 1967 yılından itibaren kasabamızda yaşlı genç, çocuk kadın hayatını kaybe-denlerin kaybettiği tarihi günü gününe yazarak mükemmel bir kayıt düşmüş.Bu kayıt düşülen insanlar neticede kayıt-tan düşülenler. Bu kaydı mensup olduğun nüfus idaresi yapıyor ancak bu kasabamın sakinlerinden Merhum Nevzat Ardıç bey unutmadan usanmadan bıkmadan bu kaydı düşmüş. Ancak ömür bitip nefes tükenince kendisinin de bu dünyadan kaydı düşülmüş. Kader-i ilahiyyeye bakın ki onun da kaydını kendi küçük kardeşi Mahsar Ardıç düşürmüş.

Yüce ALLAH Kuran-ı Kerim’inde şöyle buyuruyor : Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır. Bu ayet-i kerimeden yola çı-karak, bundan önceki yaşanan bir hayat ha varmış ha yokmuş gibi aradan bir gün geçmesine rağmen belki acıları hemen unutulmasa bile birkaç gün sonunda ya-şayan canlılar için hayatın mutlaka devam ettiğini bile bile kendimize zulmetmenin bir anlamının olmadığını bilmelidir.

Bir önceki ayet-i kerimeyi tamamlayıcı olarak Yûnus suresi 24. ayette Yüce halik bakın ne buyuruyor : Dünya hayatının durumu, ancak gökten indirdiğimiz bir

su gibidir ki, insan ve hayvanların yediği bitkiler o su sayesinde gürleşip birbiri-ne girmiştir. Yeryüzü ziynetini takınıp süslendiği ve halkının da onun üzerinde kendilerini güçlü sandığı bir sırada, ge-celeyin veya gündüzün emrimiz o yere gelir de, bir gün önce hiçbir güzellik ve süsü yokmuş gibi, onu kökünden biçilmiş duruma getiririz; işte böylece iyi düşünen bir topluluğa âyetleri bir bir açıklıyoruz.” (Yûnus, 24)

İşte bir gün önceki hayatın bir gün sonra-ki durumunu anlatan apaçık ALLAH’ın hükümleri bu. Yüce Yaradan’ın yarattığı kullar için koyduğu kurallar benim ka-sabamda nasıl beni bağlıyorsa, bize göre dünyanın doğu tarafında bulunan hak ve hakikatleri tanımayan insanlara da aynı-dır, bundan kaçış yok, nereye kaçarsanız kaçın ölüm sizi bulacak. Bu konuda Pey-gamber Efendimiz Hz. Muhammed Mus-tafa (sav) da ümmetine şöyle buyuruyor.

Rasûlullah (sav) buyurdular: “Âdemoğlu, malım malım deyip duruyor. Ey âdemoğlu! Yeyip tükettiğin, giyip eskitti-ğin veya sadaka olarak verip sevap kazan-mak üzere önden gönderdiğinden başka malın mı var ki?” (Müslim, Zühd 3-4.)İşte ne kadar da malın olursa olsun, işte rızayı bari için önden ne göndermiş isen o senin malın.

Tekrar kayıt sistemine dönersek, yeryü-zünde beşerin tuttuğu kayıt dışında bir de etrafındaki Melaikelerin tuttuğu kayıt var ki, işte mahşerde eline verilecek kayıt odur, ona al senin kitabın diyecekler ve

oku, haydi dünyada yaşadığın yerde her ne zerre kadar iş yapmışsan, iyilik veya kötülük yapmışsan onun hesabını vermek üzere kendi şahitliğini kendi kendine ya-pacaksın.

Eğer gerçekten dünyada yaşarken senin kaydını düşenlerle iyi geçinmiş isen orada da yani ahirette de senin kaydını kötü me-kanlardan düşüp iyi mekanlara yeni kayıt-lar yapılacak, sonsuzluk bir âlem için…Benim temennim ve dileğim, yeryüzüne teşrif ettiğimiz günden bugüne yaşadı-ğımız hayat içerisinde ettiğimiz kötü-lükleri iyiliklere tebdil etmesi dileğiyle Rabbim’den bu dünyadan kaydımızın silinmeden ömrümüzün hayırlarla geç-mesini, haktan ayrılıp buhranda olanların da hak yoluna girerek Allah’ın emri üzere yaşamayı nasip etmesi.

Tarihten isimlerimiz silinmeden ahlaki yaşantımızla tarihte anlatılan faniler hali-ne gelmek şiarımız olsun . Sevgili okurlarım, daha dün onsekiz, yir-mi, yirmibeşli yaşlardaydık, ancak bugün ellili, altmışlı yaşlara dayandık. Sürekli tarihten, dünya hayatından silinmeye, yok olmaya doğru hızla gidiyoruz. Biz bu dünyadan, tarih sayfalarından silinince arkamızdan hayırla yadedilecek faniler olmalıyız.Hepinize hayırlı ömürler diler, bu dünya tarihinden silinirken Ahiret tarihine altın harflerle yazılmanız ümidiyle ALLAH’a emanet olun.

32

Adem GÜ[email protected]

BİR SÖZDEN BİR ÖZDEN

Hasan KARAKAYA

Page 33: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O

EURO 2012 SEVDAMIZ Turnuvaya katılmak için Play off tu-runa kaldık, aslında gönül isterdi ki di-rekt katılsaydık, ama olmadı. Belki baraj maçlarına da kalamayacaktık, Almanlar Belçika’ya aufwiedersehen deyince, biz de zar zor Azerbaycan’ı yenince, en iyi 2.olarak Play off’a kaldık.

Bu kimine göre başarıydı ama bence başarı değildi çünkü sonuçta kendi göbeğimizi ken-

dimiz kesebilirdik, yani Almanlar gibi biz de 10’da 10 yapabilirdik. Maalesef olmadı, Play off’taki rakibimiz olan Hırvatistan’ı yenme-miz lazım ki turnuvaya katılalım. Oynanan futbol pek iç açıcı bir durum değil ; stoperleri canlı bomba olan, orta saha çökmüş, kanatlardan düzgün orta gele-meyen, forveti de alternatifsiz olan bir milli takımımız var. Düsünüyorum, biz bu futbolla nereye gideriz ?

Rakibimiz Hırvatistan’ı Euro 2008’de mağlup etmiştik, onlar şimdi bu maçı rövanş olarak görüyorlar yani admalar bizi yıkmaya gele-cekler. Bu oyunla onlara mağlup oluruz. Sayın Hiddick, şartlar ne olursa olsun oyuncu tercihini iyi kullanmanız lazım ; benim aldığım duyumlara göre kadroları, futbolcu tercihini Oğuz Çetin yapıyormuş, saygım sonzuzdur. Ekibinize güven veriyorsunuz ama bütün ulusa güven vermemektesiniz. Madem kadroyu Oğuz Hoca yapıyor, orta sahaya da kendisini koyarsınız, kaleye de kaleci hocası olan Engin İpekoğlu’nu koyarsınız, belki milli takım düzelir ! Ya Hocam, siz bu ülkeye hizmet için mi geldiniz yoksa tatile mi geldiniz? Benim bildiğim milli takım hocası, kendi futbolcularını kendisi seçer, kurmaylara da onay verir, futbolcuyu izlemeye alır, büyük takımların maçı hariç sizi pek Anadolu klü-plerinin maçlarında göremedim, yoksa Ho-cam Levent Kızıl mı size gitmeyin diyor ? Sonuçta Türk futbolunun yetiştirdiği ender bir vakadır Levent Kızıl, eski Bursaspor başkanı,

senelerden beri Türk futbol federasyonunda görev alıyor, 2002 Dünya Kupası’nda Türkiye ilk maçını kaybedince bu milli takımdan bir şey olmaz deyip Kore’den ayrılan, sonra çey-rek finale kalınca geri gelen Levent Kızıl. Sizi bu göreve getiren Levent Kızıl, hedefi-miz 2012’ye direkt katılmak demişti, direkt olmadı, inşallah barajlardan sonra katılırız.Bu turnuva Türkiye’nin geleceği için önemli, yani ne yapıp edip Hırvatistan’ı yenmemiz lazım. Bu tür müsabakaların taktiği olmaz. Sahaya çıkacak olan ilk 11 çok önemli. Milli formanın yükünü kaldırması lazım, kaldıramazlar ise Hırvatistan’daki maç hüsran olur. Öyle bir ilk 11 çıkmalı ki, rakibi ken-di sahasına hapis edecek, boş alan bırakmayacak, kanatlar arı gibi işleyecek, Hırvatistan kanatlarını kulvara çevir-mesi lazım, orta sahada az pas hatası ile oynamamız lazım, rakibi bunalttıkça onlar hata yapacaktır, fırsatları değerlendirip gol bulmamız lazım. Kanatlardan iyi orta gelirse forvetler biri ön direk diğeri arka direğe koşu yapar, orta sahada iyi bir oyun kuru-cusu lazım. Takımda ağabey sıfatını alacak futbolcu lazım, oyuncuları mantal olarak hazırlayacak futbolcular lazım. Oynadıkça taraftarlar da iyi destek olurlar.Milli takımımız lokal takımı değildir, uluslararası bir takımdır, bu nedenle maçlara giden taraftarlara sesleniyorum, lütfen kırmızı beyaz formalarımızla stada gelelim, tuttuğumuz takımın formasi ile değil. Sonuçta taraftarlara da büyük görev düşüyor ; hangi

stad olursa olsun tıklım tıklım dolduralım. Gerekirse federasyon stad çevresine dev ekran koysun, orada da taraftar olsun, maksat Hırvat futbolcular stad ve çevresinde kırmızı beyaz bayraklarını, formalarını, flamalarını görünce şaşkınlık içinde olsunlar ki ayakları titresin. Taraftar futbolda 12. adamdır, ta-raftar takımı ateşleyebilirse o zaman kendi futbolcularımız kendilerini göstermek için iyi oynarlar.Ben inanıyorum biz Hırvatistan’ı mağlup edip, kendimizi tekrar Avrupa’ya duyuracağız, Türkler öldü denilen Çanak-kale’de dirildik, rüzgar olduk poyraz gibi estik. Bizi bir Hırvatlar korkutamaz, yeter ki adam gibi mücadele edelim, adam gibi oyun oynayalım, yüreğini bileğini her şeyini ortaya koysunlar.....Benim söylediğim bir soz vardir : Zafere giden yolda çekilen çile kutsaldır. Biz çileyi grup maçında çektik, şimdi zafer zamanıdır… Haydi çocuklar, biz inandık siz de inanın. Haydi zaferlere, hep birlikte elele. Biz bize, tek yürek, tek bilek ve tek bayrak…Bütün Müslüman aleminin Kurban Bayramı’nı en içten dileklerimle kutlarım.19 Ekim’de şehit verdiğimiz askerlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır di-liyorum. Saygılarımla…

Göçün Ellinci Yılı Üzerine…Kurban Bayramı yaklaşıyor. İzin zamanı, Ramazan Bayramı derken yaz geldi geçti. Güz geldi. Bu sene Avrupa’ya göçün 50’nci yılını yaşıyoruz, bazı yerlerde kutlamalar yapılıyor. Kutlamalara emek çekenlerin yüreklerine sağlık. Emeği geçen herkese teşekkürler.50 sene az bir sene değildir ama toplumlar açısından bakıldığında çok da uzun zaman değildir. 50 seneyi bir değerlendirdiğimizde yaşanan

çok şeyler oldu. Ben Almanya’ya geleli 25 sene oldu, Türkiye’de Almancı ailelerinin nasıl yaşadığını iyi bilirim. Bazıları çok hasret çekerdi, bazılarınınsa maddi imkânları eski zamanlarından iyi olduğu için rahatlardı. Yeni yetme gençlerin paraları olurdu, baba baskısı olmazdı, onların keyfi çoğunlukla yerindeydi, bazı aileler burada iş yok mu, ayda yılda bir mektup ge-lecek Avrupa’daki hasta mı sağ mı bilinecek. Bazıları böyle kaygılar çekerdi. Eşlerin ne çektiğini o zaman tam anlayamazdım. Belirli bir zaman geçti, Almancılar izine gelince alışveriş hareketlen-di. Belirli zamandan sonra Almancılar ev bark yaptırmaya başladılar, tarla takım almaya başladılar ; bu da memleketteki bazılarının işine yaradı, bazılarının işine yaramadı. Me-sela inşaat yapanlar ve tarla arsa satanların işine çok yaradı o dönem. Ama memleketteki arsa ev alanların işine yaramadı. Biri ev arsa almaya kalksa herkes fiyatları artırırdı nasıl olsa Almancı gelir alır diye. Oradaki insanlar da buna sinirlenirdi, ulan şu Almancılar her şeyi pahalandırdı, bunların yüzünden ev arsa alamadık diye çokları kızarlardı.Sonra biraz daha zaman geçti, Almancılar ailelerini götürmeye başladı, geri dönüşler araba ve minibüslerle izinler başladı. Herkes oğlunu kızını köyünden yakınından almaya başladı. Bu evliliklerde de hem sevinenler

hem yananlar oldu. Bazıları köy veya değişik işlerden kurtulup rahat paralı arabalı hayat umudunu yaşadı. Bazı birbirini seven iki gençten birisi Almancı isteyeni veya Almancı alacağı kız yüzünden birbirinden koptu, se-veyim mi hayatımı mı yaşayayım arasında seçenek yapmak zorunda kaldılar.Ve zaman geçti Avrupa’daki hayatın hiç de öyle olmadığı anlaşılmaya başladı. Malum evlilikler yine de devam ediyordu ancak Almanya’nın dil sınavı ve bazı yasal zorluklar çıkarması, bunu diğer devletlerin takip etmesi aile birleşmesini azalttı. Bugünler hepimizin gözü önünde malum kayıplar da oldu, kazançlar da.. İş kuran, okuyan, politikacı olan… Bu 50 sene içeri-sinde desteksiz engellere karşı çok da başarılı işlerimiz oldu. 50’nci yıl kutlamaları geçmişi düşündürdü bana, onun için eski Almancıları yani Avrupacıları geriden görebildiğim kadar anlatmaya çalıştım. Daha da yapacak çok işlerimiz var ; yaza-çi-ze, tartışa tartışa geleceğimize yön vermemiz lazım. Daha buralarda yaşadıklarımız tam bir sayfaya çekilmedi ama daha her şey için geç kalınmış değil. Çok da şiirler yazıldı buradaki yaşamımızı anlatan. Her şiir değerlidir yürek-ten gelen. Ama bazı şiirler günü, bazıları ayı-yılı anlatır, bazıları asırları… Benim aklımda kalan.en çarpıcı şiirlerden birkaçını örnek verecek olursam ; bir tanesi, Zülfü Livane-

li’nin müziğini yaptığı, ismini bilmediğim şairlerden birisinin bir şiiri ( şairin ismini bilmemek benim için zor ama bu vesileyle öğrenirim inşallah.) Zara’dan çıktık da uzun yıllara süre süre bu ellere getirdik ben feleği taşa çaldım sanırdım kör talihi yine başa getirdik gözlerim sılanın yoluna bakar deli gönül yalap yalap dert çeker bir ucundan insan girer mark çıkar ömrümüzü fabrikaya yatırdık. Ve beni çok etkileyen ikinci bir şiir.. Dostum arkadaşım Şah İsmail Kaya’yla benim Bruh-sal’da Samsunlu Yaşar’ın mekanında müzik yaparken.bir şiir günü yapalım dedik. Şah İsmail’in o fedakar cefakar çabalarıyla ve şair sanatçı Yekdahî gibi dostlarla beraberdik ki geceye Yörük Kızı diye bir şair geldi. Yüreğinden parçalanarak ----karnımı doyurdun ama yuvamı yıktın Almanya----dediği şiir kısaca Avrupa’nın olumlu ve olum-suz iki yönünü de anlatıyor. Esen kalın…

[email protected]

Mahmut Bİ[email protected]

BU OLAYLARA TEPKİ ÇOK BASİT

Değerli okurlarım; bu ayki makalemi biraz serzenişte bulunarak kaleme almak istiyorum. Sizler ne kadar Müslüman, ne kadar vatanperver ve milliyetçi iseniz ben de sizin kadar bu saydıklarımdan nasiplenen bir kardeşinizim. Bakın ülkemizin haline, sanki hükümet ilahi bir takdirmiş gibi bir Allahın kulu yanlış giden olayları eleştirmez. Hükü-met mi yaptı doğru yaptı. Maliye Bakanı mı zam yaptı kardeşim, adam cemaatten biri, bir bildiği vardır. İçişleri Bakanı Ankara’da hayatını kaybedenlere üç dedi, olsun bakan en azından solcu değil deyip geçiştirildi. Her gün onlarca şehit var, cevap hazır: bakmayın siz, bu hükümetin bir politikası vardır ya da sizin bilmediğiniz, onların

bildiği bir şeyler vardır. CHP mi aman kardeşim, millet bunlardan çok çekti, MHP mi aman aman bunlarda cinsellik ön planda baksana, kasetlerle bu partiyi kötü göstermeye çalışanları da lanetli-yorum. BDP mi bırakın şunları, benim babam emekli maaşıyla memleketine gidecek parayı zor bulurken, bu sözüm ona milletini arkadan hançerleyenleri de-mokratikleşme adı altında parlamentoya sokanlara da hakkımı helal etmiyorum. Geçenlerde ülkemi, vatanımı, Türkiye’mi gezerken önemli gördüğüm iki noktayı vurgulamak istiyorum. Bir basın mensubu olarak iki hassas nok-ta ülkemizde içler acısı: Birinci sorun Türkiye’de güven sorunu, ikinci sorun ise Türkiye’de güvenlik sorunu. Bu konuda kim ne söylerse söy-lesin bunun üzerini kimse örtemez, bu önemli iki konuyu kimse yalanlayamaz. Hükümetin onlarca güzel yaptığı doğru-lar vardır, ama hükümetimizin görmesi

gereken başka doğrular da bulunmakta-dır. Türkiye’de ailemle birlikte gezerken kalabalık yerlerden hep kaçındık, müm-kün mertebe birçok zamanımızı sakin alanlarda geçirmeye çalıştık. Sevgili okurlarım, bizdeki bu korku ne? Devletin görevi vatandaşını korumak, kollamak değil midir? Ben bunun ülke-mizde ya ciddiye alınmadığını ya da şe-hitler ölmez vatan bölünmez edebiyatıyla geçiştirildiğini düşünüyorum. Unutmayalım ki ülkemizde iki önemli sorun var. Güven ve de Güvenlik sorunu. Kimse kimseye güvenmiyor ve de sokakta gü-venle yürüyemiyor. Allah bütün insanlığın yar ve yardımcısı olsun. Şimdiden bayramınızı tebrik eder, Allah’tan şehit annelerine sabırlar dile-rim. Hoşçakalın, dostça kalın.

Şahismail [email protected]

00.49 / 179.784.31.83

33

Page 34: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O

FRANSA’DA İSLAMIN GÖRÜ-

NEN VE GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

Fransa’ya ilk geldiğimizde, her yerde Türkler ve Araplar’la karşılaşınca epey şaşırmış-tık. Halbuki bizim mahallimiz sırf Arap ve Türkler’den oluşan bir getto idi, sonradan anladık. Fransızlar’ın yaşadığı asıl şehirle aramızda en az bir 500 metre var. İlk intiba-mız Fransa’nın çok fazla müslüman nüfus barındıran ve gerçekten İslamlaşmakta olan bir ülke olduğu idi. Aslında realite yine böyle, ancak kazın ayağı biraz farklı. Açalım.

Ramazan ayından iki gün önce gezmeye gittiğimiz Epinal’de bir büyük mağazada Ramazan reyonu gördüm ve hoşuma gitti. Kocaman Ramadan tabelalarının altında halal reyonları vardı. Halal’ların hemen yanında, Fransızca Kur’an Meallerinden Hadis Külliyatlarına kadar, ibadet rehber-lerinden Peygamberimiz’in Hayatına kadar değişik kitaplar barındıran bir kitap reyonu

da vardı. Sonra kendi şehrimizdeki büyük, gerçekten Fransa’nın büyük mağazalarında da benzer reyonların olduğunu gördük ve heyecanlandık. Hatta ben sosyolojik bir tespit olması açısından, güvenlikten izin alarak bu reyonların fotoğraflarını çektim. Sonra bizim şehirde, ekmek fırını işleten bir aile Ramazan pidesi üretmeye ve satmaya başladı. Ekmek fırınının önünde, ikindiden sonraki kalabalığı, izdihamı ve pide kuyruğunu görmeliydiniz. Türkler’in dışında Arap kardeşler ve hatta Fransızlar bile bu kuyruğa giriyordu. Ben de hemen hemen her gün pide almak bahanesiy-le gider, o kalabalığı izlerdim. Hatta orda da bikaç resim çektim.

Bir de Türçe ve Arapça dükkan isimleri, dönerciler, elbise dükkanları… Türkler’e ve Araplar’a ait işletmelerin tabelaları her zaman her yerde karşımıza çıkıyor. Her yerde döner-ciler var mesela. Bunlar güzel. Bütün bunlar beni niçin heyecanlandırıyor olabilir? Bunlar Fransa’daki İslamın sosyolo-jisi de ondan. İslamın sosyal hayatta görünen yüzü.

Bütün bunlar birer gösterge, ama ‘’Fransa’da İslam’’ dediğimiz zaman kastettiğimiz ger-çeği yansıtan bir gösterge değil. Neden ? Zira burda İslam sadece bu. Bunun ötesi yok. Asıl olması gereken yok. Olması gereken ne peki? Temsil ve İletişim. Tebliğ demiyorum, dik-katinizi çekerim, temsil diyorum. Zira tebliğ dersek, bir islam misyonerliğinden söz etmiş oluruz ve Fransızlar’ı İslamlaştırmak gibi bir projeden bahsetmiş oluruz. Biz işin orasında değiliz. Temsil. Yani, dinimizi ne kadar tem-sil edebiliyoruz? İnsanlar bizde İslamiyetin ne kadarını görebiliyor? İslamı bizim üzeri-mizden ne kadar doğru algılayabiliyor? Nasıl bir İslam ve Müslümanlık imajı veriyoruz? İnsanlar bizden ürküyor mu yoksa çekiniyor mu? Zaten var olan çekinceleri giderbilmek için ne yapıyoruz? Korkuyu ve çekinceyi körüklüyor muyuz, yoksa gideriyor muyuz?

Bunun üzerinde düşünmemiz lazım ve bir dini ve bir milleti temsil etmekte olduğumu-zun sorumluluğuyla haretek etmemiz lazım. Diğer konu iletişim. İletişim konusunda sıkın-tı var. Daha doğrusu bir iletişimsizlik var. Bu iletişimsizlikte bizim sorumluluğumuz kadar Farnsızlar’ın da payı var. Zira bizi ayırmışlar. Ayrı kentlerde yaşıyoruz. İşçilerin olduğu toplu konutlar taşralaşmış ve gettolaşmış. Bürokrasi ile sadece kişisel işlemlerimizi yaptırmak için iletişim kuruyoruz. Halbuki, derneklerin Türk toplumu adına, bürokasi ve siyasetle devamlı iletişim halinde olması gerekir. Ayrıca artık cami yapma ve yaşatma dernek-çiliği bitmiştir. Sosyal haklar ve Fransa’ya kendimizi tanıtma ve entegrasyon için yeni bir tür dernekçiliğin başlaması gere-kir. Çalıştığımız yerde, iş arkadaşımız olan Fransızlar’la kalıcı dostluklar kurabilmeliyiz. Fransızlar’la su ve zeytinyağı gibiyiz. Kay-naşmıyoruz, birbirimize sirayet etmiyoruz. Bu durumdan Fransa ve Fransızlar bir şey kaybetmez. Zira Avrupalılar zaten bireysel yaşayan insanlar, arkadaş aramazlar. Ama biz kaybederiz.

Sosyal haklarımızı alabilmek için bizi gerçek-ten tanımaları gerek. Bize inanmaları gerek. Bunu yapacak olan biziz. Bu işi Türkiye’den gelen bürokratlar yapmaz ve yapamaz. Taşı-ma su ile değirmen dönmez. İslam’ın görün-tüsü sadece sokaklardaki İslam patentli nüfus olamaz. İslam’ın görüntüsü sadece mağazalardaki Ramazan reyonları olamaz. Fransız toplumu bizim üzerimizden İslamı tanımalı ve bunun korkulacak bir şey olmadığını görmeli. Ve müslüman nüfus sosyal hayata, bürokrasiye ve siyasete girmelidir. İçine kapanık bir İslam popülasyonu, sahaya çıkmadıkça yok olacak-tır.

‘’Efendim zaten bunlar bizi istemiyor’’ gibi bir itirazı duyar gibiyim. Bu noktada söy-

lenecek çok şey var ama, Diyanet Avrupa Dergisi’nin Eylül sayısından bir yazıya kulak verelim: ‘’Olumsuz bir iki örnekten hareketle Batı’nın Türkler’i kabul etmek istemediğini söylemek de önyargılı bir tutum gibi görünüyor. Gel-dik çiçeklerle karşılamadılar mı? Emeklerini bizlerle paylaşmadılar mı? Doğruluğuna yan-lışlığına bakmadan beyanlarımıza göre sosyal yardımlar yapmadılar mı? Çocuklarımızın okuması, kadınlarımızın sosyal ve ekonomik hayata katılması için kurslar açmadılar mı? Belediye meclislerine, parlamentolarına tem-silcilerimizi almadılar mı? O zaman soğuk-kanlılıkla şunu soralım: Bizler attığımız bazı yanlış adımlarla Batı’nın “Çok kültürlülük başarılı olamadı” ifadesini kullanmalarına kısmen katkı sağlamadık mı?

‘’ (Diyanet Avrupa Dergisi: Prof. Dr. Seyfet-tin Erşahin / Londra Din Hizmetleri Müşaviri) Bizim Avrupa’da veya Fransa özelinde isten-mememiz konusunda kendi sorumluğumuz ve hatalarımız oldu. Patates ehliyetleri piyasaya nasıl sürüldü? ‘’Türkler’den araba alınmaz’’ yargısı, ‘’Türkler’e ev yaptırılmaz ‘’ yargısı nasıl oluştu? Kurban kesmek için bize ara-zi tahsis ettiler, sonra bunu elimizden alıp mezbahanelere niçin mecbur ettiler? Bu ko-nularda Türk toplumu kendi içinde özeleştiri yapmasını bilmeli ve ortaya koyulan yanlış imajı yenilemek için her birey üzerine düşen görevi yapmalıdır. Bu milli ve dini, hatta insani bir görev olarak algılanmalıdır. İslami-yetin görüntüsü bu olamaz. Bunun vebalini ödeyemeyiz.

İslamiyetin ve Türklüğümüz’ün Fransa’da henüz görünmeyen, gösteremediğimiz, sıcak, sevecen, sempatik, din ve millet ayırmayan, hoşgörülü, ahlaki ve manevi boyutunu hal ve tavrımızla ortaya koymalı ve göstermeliyiz. Milletimiz, dinimiz ve geleceğimiz için.

Dağlıca’dan Çukurca’ya ve Kekliktepe Baskınına…

Geçen ay hain saldırıda şehit olan 26 Mehmetçiğimize ve tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, yalnızca onların ailele-rinin değil milletimizin de başı sağolsun diyorum.

« VATAN SAĞOLSUN! » da, nereye kadar ? Basından ve görsel medyadan takip ettiğim kadarıyla bu baskında ve daha öncekilerde de olduğu gibi yine istihbarat hataları ve zincirleme ihmaller söz konusu. Yazık değil mi gencecik yavrularımıza, onların ailelerine, hayallerine, hayattan beklen-tilerine ve kocaman hayatlarına ? Baskından hemen bir gün sonra bir ulusal gazetede okduğum ve tüylerimi ürperten bir yazıyla alakalı satırları paylaşmak istedim sizinle…

Sözde Dağlıca Komutanı olarak bilinen Onur Dirik ismin-deki şahsın bir ulusal gazeteye yaptığı açıklamalar tarihî

bir dönüm noktasını işaret ediyor gibi. Dokunulmazlık garantisi verenlerin can derdine düşmesi sonucu ortada kalmışlığın psikolojisiyle konuşuyor belki de. Tahmin edilen, başka kaynaklardan doğrulatılan bilgi-lerin birinci ağızdan teyidi anlamına geliyor, söyledikleri. Aynı delikten defalarca ısırılıyor, kopya baskınlarla onlar-ca şehit veriyoruz. Aktütün Karakolu tam beş kez vuruldu.

Dağlıca örnek olay şeklinde masaya yatırılıp analiz edilir-se, hangi hataların işlendiği anlaşılır ve yeni Çukurca’ların önüne geçilebilir. Dağlıca’da bağıra bağıra gelen baskına tedbir alınmadığı, istihbarat raporlarına rağmen önleyici müdahalede bulunulmadığını sağır sultan dahi duymuştu, basından ve medyadan. Burada can alıcı soru, önleyici müdahaleyi yapacak birliği tam ters istikamete kim yön-lendirdi? Hata ve ihmal zinciri mi var, yoksa ihanete mi uğruyoruz? Bu soruya tatmin edici cevaplar verilmediği müddetçe zihinleri kemirmeye devam edecek.

İki ay önce Aksiyon Dergisi’nde Haşim Söylemez imzasıyla yayımlanan haberde eski bir PKK yöneticisi şunları söylüyordu: «Bize haritalar getirildi. Askeri, özel haritalar. Krokiler de vardı. Karakolların nerede olduğu, asker sayısı, mühimmat durumu, komutanların özel ve genel durumları gibi bilgiler gelirdi. Bazen de kriptolu bil-giler getirilirdi. Bunları içimizdeki asker kökenliler hemen çözerdi.

Askeri haritalarda tabur, alay, karakol ve devriye ekipleri-nin güzergâhı bulunuyordu. Başarılı olan komutanların ne zaman izine gidecekleri, acemi asker sayısı, özel eğitimli askerlerin nerede görev yaptıkları gibi bütün bilgiler gelir-di. Bazen telsizlerdeki şifreler de ulaştırılırdı. Aynı kodla askerleri rahatça dinleyebiliyorduk.» İntihar saldırısı türü eylemleri önlemek hakikaten zordur. Ama böyle yüzlerce kişiyle birlikte ve aynı anda 8 noktayı vuran saldırılardan şüphelenmek için yeterince sebebimiz ve tecrübemiz var.

Çukurca’da 26 askerimizin şehit edildiği saldırı ile bir taşla çok sayıda kuş vurmak hedefleniyor. Terör ör-gütünün hedefi, öncelikle hâlâ çok güçlü olduğu mesajını vermek. ‘Sivil itaatsizlik’ dedi, tutturamadı. Demokra-tik özerklik ölü doğdu. BDP’li milletvekillerinin Meclis boykotu sonuçsuz kaldı. PKK da en iyi bildiği işe, yani teröre geri döndü. Devleti barışa değil savaşa zorlamaya çalışıyorlar. 90’lı yıllara dönülse bundan en fazla PKK ve derinlerdeki hukuksuz devlet mutlu olur. İkisinin de üreyebileceği ortam böylece geri gelir. PKK’nın ikinci mesajı bir yanıltmaca; şiddetle sonuç aldığı yalanına daya-nak arıyor. Halbuki hepimiz biliyoruz ki PKK’nın şiddeti yükselttiği dönemlerde karşı şiddet arttı ve hiçbir şekilde demokratikleşme ve hakların iadesi gündeme bile gel-medi. «Verilen haklar bunları şımarttı» sözü anti-demokrat cenahların eline verilebilecek en büyük kozdur.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun toplantı günü eylem yapmak, yeni anayasa sürecini baltalamak demektir. Öy-leyse demokratikleşme hamlelerinden PKK’nın mutlu olmadığını söylemek için kehanete gerek yok. Hal böyley-ken «verdikçe azıyorlar, azdıkça alıyorlar» tezleri doğru değil. Bu arada dış mihrakların da PKK’yı kullanarak Türkiye’ye mesajı da çok açık: Dünyada barış havarisi kesileceğine önce kendi içinde barışı sağla.

Bizim çıkarmamız gereken dersler ise şöyle sıralanabilir: PKK/KCK sözcüleri devletle görüşmeler sırasında hükü-metin kendilerini oyaladığını ileri sürüyordu. Ortaya çıkan manzara tersinin daha doğru olduğunu gösterdi bize. PKK/KCK iyi niyetli yumuşama adımlarını şehirleri bomba deposu yapmak ve dağı şehre taşımak için istismar etmiş. KCK, dağı şehre silahıyla birlikte indiren, şehirden dağa malzeme ve insan taşıyan bir mekanizma olarak mevzi kazanmış. PKK, Çukurca eylemini ‘KCK tutuklamalarına karşı yapılmış devrimci bir operasyon’ olarak savunuyor. Hani PKK ile KCK farklı şeylerdi?!.

34

Konuk Yazar

Arif KARABACAK

Valentigney Selimiye Camii Din Görevlisi

[email protected]

Hasan ALAKUŞ

Page 35: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O

Kireçlenme Değerli okurlar, Artroz, yani eklemlerin yaşlanması şu anda dünyada en çok sık rastlanan hastalıklardan biridir. Özellikle yaşlı kesimde daha çok rastlanmaktadır. Fransa’da yaklaşık 10 milyon kişi bu hastalıktan dolayı rahatsızlık çek-mektedir. Aile hekimlerine en sık başvurulan hastalıktır (5.6%). İnsanlarımızın dilinde kireçlenme olarak adı geçen arthroz başta sırt olmak üzere, diz, kalça ve parmak eklemlerinde görül-mektedir. Fransa’da her sene artroz yüzünden 80 000 kalça protezi ve 50

000 diz protezi takılmaktadır. Artrozu tetikleyen faktörler şunlardır : -Yaş : Artrozların üçte ikisi 60 yaş üzerindeki insanlarda gözlemleniyor. -Genetik : bazı ailerde parmak artroz-ları fark edilmiştir -Cinsiyet : 50 yaşına kadar erkeklerde daha sık görülen bir rahatsızlıktır. Fa-kat 50 yaşından sonra kadınlar erkek-lerden bu konuda öne geçmektedirler -Obezite : Aşırı kilolar eklemlerin üzerine büyük bir baskı kurmakta-dırlar. Başta diz olmak üzere, kalça eklemleri ve ayak eklemlerinde artroz oluşturmaktadır. -Travmalar : bir eklemin üzerine devamlı travmalar meydana gelirse, eklemin yaşlanmasına yol açabilir.

Mesela, devamlı koşu yapan yahut dizlerine darbe alan futbolcular gibi. Peki protez tedavisi olmadan önce ön tedavileri var mıdır ? Yaşlanmış bir eklemi iyileştirmek (yani gençliğini tekrar kazandırmak) imkânsızdır. Fakat daha çok yaşlan-masını engelleyen değişik haplar var-dır. Genellikle bu haplar 3 ay boyunca kullanılır. Eğer faydasını görüyorsa, hasta haplara devam eder. Aksi tak-tirde bırakır. Ağrılara karşı ağrı kesici kullanmaya devam eder. Şunu bilmemiz gerekir ki protez daim değildir. Bu tip protezlerin ömrü 10-15 sene arasındadır ve hasta yeni protez için tekrar bıçak altına yatmak zorundadır.

CİHAN BİRCAN

35

ACILARIMIZA İNAT ÇOCUKLUK COŞKUSU

Çocuk eğitiminde anne babaların ve öğret-menlerin en çok zorlandığı bir konu vardır : “KOŞULSUZ SEVGİ”. Aile içi iletişimde koşulsuz sevgi, etkili bir ilaç gibidir. Peki, bunu nasıl gerçekleştirebiliriz? Acılarımıza, sinirlenmelerimize, bıkkınlıkla-rımıza rağmen, başarabileceğimiz güzellikler

var. Bir anne, okullar tatil olduktan sonra, bana telefon açmıştı. Sesi, âdeta meydan muharebesinden çıkmış gibiydi. Üç çocukla yaşadığı sıkıntılarını paylaşmıştık.

“Sevgi gelince tüm eksiklikler biter.” -Yunus Emre- Çocuklarımıza kullandığımız kelimeler, ta-kındığımız davranışlar, koşullu sevgi içerme-melidir. “Akıllı çocuk olursan, sakin durursan, ye-meklerini yersen, derslerini yaparsan seni severim” vb...

Ya da herhangibir eksiklikten dolayı suçla-yıcı, küçümseyici imalarda bulunmak. Hata yaptığı zaman, sevgisizlik göstermek. Bu tür davranışlar çocuğun duygularını yaralayıcıdır. Çocuğumuzun kişilikli bir birey olabilmesi için, ona hata yaptığı zaman, olumsuz davra-nışının yerine, güzel davranışlar kazanabilme-sinin yollarını gösterebilmeliyiz. İstenmeyen, kötü bir alışkanlıktan kurtulmanın yolu, yeni güzel alışkanlıklar kazanmaktır. “Sevgi alanı da vereni de besleyen sihirli bir güçtür.” -Doç. Dr. Belma TUĞRUL-

0-6 yaş çocuklarının sevgi ihtiyacı çok önemli bir gereksinimdir. Bu ruhsal gıdadan mahrum kalmaları, onları her türlü olumsuzluklara itebiliyor. Aile bireyleri arasında, sevgi konu-

sunda anne babanın bilinçli olması; ne çok aşırı sevgiye boğmak, ne de sevgiyi göstere-memek, ikisi arasında orta yolu bulabilmek, çocuğun tüm gelişimlerine büyük katkı sağla-maktadır.

Zorlandığımız, her ne olursa olsun, içimizde-ki çocukluk coşkusunu canlı tutabilmeyi ba-şarabilirsek, kolaylıklar, muhakkak kapımızı tıklayacaktır.

Lütfen; o, içimizde hep yaşayan çocuksu yanlarımızı öldürmeyelim, çocuklarımızla çocuk olalım. Efendimizin de buyurduğu gibi: “ Kimin çocuğu varsa, onunla çocuklaşsın, çocukla çocuk gibi olsun.” -Camius-Sağır-Harfü Mim / Peygamberin Sünnetinde Çocuk Eğitimi S.188- Hem, büyük adamlar olup, çok ciddi olacağız da madalyamı alacağız, hadi diyelim ki bize madalya taktılar, o da duvarda asılı duracak. Yüreklerimizde takılı madalyalarımız olsa, ruhumuzda; sevgiden, mutluluktan sarayları-mız olsa...

Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük, ıssız bir adaya kadar sürük-ledi.

Adam ilk günler kendisini kurtarması için

Allah’a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden… Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu.

Günler hep aynı şekilde geçiyordu. Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendi-sini kurtarması için Allah’a dua ediyordu. Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü.

Duman, dans ede ede göğe yükseliyordu. Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı. “Allah’ım, bunu bana nasıl yapabildin?” diye feryat etti. O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi. O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti. Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaş-makta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı! Bitkin adam kendisini kurtaranlara sordu; “Benim burada olduğumu nasıl anladınız?” Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı: “Dumanla verdiğiniz işareti gördük!”

Kendini bilmek, büyüklenmemek...

Hepimiz bütün varlıklarla birlikle uçsuz bucaksız bir kainat içinde yaşıyoruz.

Samanyolu, yıldızlar, dağlar, hayvanlar, bitkiler, bir de insanlar... Saymakla bitmeyen tür ve çeşitlilikte canlı bulunmakta ve mükemmel bir dü-zen ve uyum içerisinde yaşamaktalar. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün canlılar dünyaya geliş maksatlarını yerine getirmekteler. Her biri ayrı ayrı görevle-rini kusursuzca yerine getirirken hiçbir zaman birinin diğerine böbürlendiği görülmemiştir. Yeri geldiğinde insanın dahi yapamadığını yapan hayvanlar veya bitkiler dahi. O halde insan düşünen bir varlık olarak acizliğini kabul edip diğer bir kardeşinden üstün görmemelidir ken-dini.

Doğaya bakıldığında, bütün canlıların yıllar öncesinden, yani ilk cinaye-tin işlendiği Kabil’in kardeşi Habil’i öldürdüğü günden bu yana, insanlara örnekler sunduğu görülür. O zaman da öldürdüğü kardeşini ne yapacağını bilmeyen Kabil, biraz sonra, az ile-ride bir karganın yeri eşelediğini ve sonrasında ölü olan kargayı içine koyup

üstünü kapadığını görür. Kargadan bile aciz olduğunun farkına varsa da olan olmuştur.

Diğer canlılarla insanları ayıran en büyük özelliğin düşünebilme yeteneği olduğu söylenir. Çünkü diğer bütün canlılara görevleri, neyi nasıl yapacakları Allah tarafından öğretilmiştir. Doğar doğmaz bilirler her şeyi. İnsanın ise, misal, yürü-meyi bile öğrenmesi için ayların geçmesi gerekmektedir.

Bu diğer varlıkların insandan daha zeki olduklarını göstermez elbette. Bu, insanın ne kadar aciz olduğunu gösterir sadece. Ne kadar aciz ve Allah’a muhtaç olduğunu. Peki bu her insan için geçerliy-ken nasıl olur da bir insan diğerine karşı büyüklenebilir ?

« Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir ! » sözü ne kadar da doğru. İnsan kendi türünü küçümser, yükselmek için ezip geçer, yok sayarken, doğayı

yok saymasına, misal, ‘ağaç işte’ deyip geçmesine çok şaşırmamalı aslında. Oysa o yok saydığı doğa tamamen onun için yaratılmıştır. Her canlı ona ameli için yardım etmekte, yeri geldiğinde yol gös-termektedir. Durup bir süre izlendiğinde o kusursuz yapı kimbilir biz insanlara neler neler öğretecektir.

Sözüm o ki, elbette insan yapısı gereği ilim öğrenmeli, kendini geliştirmelidir. Ama bildiğiyle övünmek yerine bilme-diklerine odaklanmalıdır.

Her ne kadar kainat insanlık için yaratılmış olsa da, insan ona ihtiyacı olduğunu unutmamalı, düzeni kendine uydurmak yerine, düzenin bir parçası olup o kusursuz yapının bize anlattıklarını anlamaya çalışmalıdır ki insan olduğunu unutmasın.

İnsanlığımızı kaybetmeden yaşayabilmemiz dileğiyle...

ÇOCUK DÜNYASI

Hatice YILDIRIMAraştırmacı

e-mail: [email protected]

Emel SARMAŞIK

Page 36: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 3536

Mulhouse’da Yeni Bir Döner Restaurant : PARADIS KE-

BAPFransa’nın Mulhouse şehrinde, Yunus DAĞ isimli enerjik ve sempatik girişimci kardeşimiz, PARADIS KEBAP isimli bir yer açtı.Kendisiyle mekânında söyleştik ; o anlattı, biz yazdık…« 1973, Ankara / Şereflikoçhisar doğumluyum. Fransa’ya 1990’da geldim ; ilk geldiğim yer Saverne idi. Res-toran işleriyle meşgul olarak 2001’e dek burada kaldıktan sonra, bir teklif üzerine Than’a geldim. Oradan da 2007 yılında Mulhouse’a taşındım. Bu-rada da ortaklı olarak restoran işleriyle uğraştıktan sonra, en son olarak burayı alarak Para-dis Kebap ismiyle açtım. Burası Mulhouse’ın Illzach-Modenheim semti ; Türkler’in yoğun olduğu bir yer. Bizim mekânımız da ünlü Marche Frais’nin hemen karşısı. Haftanın 7 günü, sabah 10.30’dan geceyarısı 24.00’e kadar açığız.Dönerden başka, Araplar’ın meşhur takos’u var, lahmacun-yufka-pide-hamburger ve

ızgara çeşitlerimiz var. Ayrıca, döner ( veya hamburger )-patates-içecekten oluşan, 5 €’luk öğrenci mönümüz bulunuyor. Bir de, ev yapımı tatlılar ( baklava, şekerpare, tiramisu ) ve pastalarımız da mevcuttur.Burayı 2 Ekim 2011 tarihinde açtık. Açılış çok kalabalık oldu, sağolsunlar sevenlerimiz ve tanıdıklarımız bizi yalnız bırakmadılar. Duamızı Millî Görüş camisinin hocası yaptı. Açılışa Millî Görüş Doğu Fransa Başkanı

Eyüp Şahin kardeşimiz, dernek başkanlarımız ve çok sayıda Türk-Arap-Fransız vatandaşımız katıldı. Açılışta sunduğumuz mini lahmacunlar çok beğenildi ; o gün zaten burada yeme-içme ücretsizdi.

Burasının adına ge-lince.. Biliyorsunuz Paradis, Cennet demek. Ben aslında Restau-rant Medine koymayı düşünüyordum, bu res-toran ismini de 2008’de gittiğim Hac ziyareti esnasında görmüş ve çok beğenmiştim. Kasaplık yaptığım dönemde bu ismi o firmama verdiğim için, çocuklarım bu sefer Cennet olsun dediler ve ben de kabul ettim, tamam dedim.Buraya daha ziyade aileler geliyorlar ve kendilerini evlerinde gibi hissettiklerini söylüyorlar ; bu da beni ziyade-siyle mutlu ediyor.Burası şu an 45 kişi kapasitelidir, ayrıca 30 kişilik de teras imkânım var.Tüm etlerimizin helal olduğunu tabii ki başta söylemeliyim. Onun dışında, burası rahat bir aile ortamı sağlayan, müşterisine hijyenik bir ortamda ( her isteyen gelip mutfağımı göre-bilir ) güleryüzlü ve kaliteli hizmet veren bir müessesedir. Fiyatlarımızın hesaplı oluşunu da müşterilerimin takdirine bırakıyorum ; bu konuda iddialı olduğumu belirteyim.

Porsiyonlarımız çok doyurucudur ; örneğin bir kişi 7,5 €’ya burada karnını tıka basa dol-durup gidebilir.Buyrun gelin, hizmeti görün…Ayrıca, insanlarımız bilsinler isterim, tüm özel günleri için, iki bin kişilik yemek kapasi-tem var ; bu hizmeti de sunuyoruz. »( Paradis Kebap / 28, avenue de Belgique 68110 Illzach / 06 06 72 04 83 – 03 89 31 18 80 )

Alsace Bölgesi’nde Türk Ki-tapları Reyonu Olan Tek Ki-tapçı : Gallimard

Yazarımız, eğitimci Ali Başaran’ın dikka-timizi sonucu öğren-dik ki, Strasbourg’daki Kléber Meydanı’nda bulunan Gallimard kitapçısında, sadece Türk kitaplarından oluşan bir reyon var-mış. Kitapçının sorumlu müdürü Sylvie LIP-PER ile görüşmemiz kaçınılmaz oldu bu durumda. Kendisinden randevu aldık ve buluşmamız sonrasında orta-ya aşağıda okuyacağınız söyleşi çıktı. Merhaba, sizi tanıyabilir miyiz ? Benin adım Sylvie LIPPER. Üç yıldan bu yana açığız. Burada yalnızca dünya dillerine ait kitaplar bulunmakla beraber, tam karşı-mızdaki Librairie Kléber’e bağlıyız. Ben de bu kitap mağazasının sorumlusuyum. Burada çocuklar ve yetişkinler için yabancı dillerde edebiyat ve dil öğrenimi üzerine kitaplar,

sözlükler bulunduruyoruz. Yabancı dildeki yayınlar için bir kitapçı açmak fikri nasıl hasıl oldu? Dünyadaki tüm dilleri burada bulundurmaya ve temsil etmeye çalışıyoruz. Tabii şu an için

her dilde yayı-nımız yok, yavaş yavaş ge-liştir-meye çalışı-yoruz. Şurası doğru ki Türk

dilindeki kitaplar için gelişme ve talep çabuk oldu; tabii bu Türk toplumunun Strasbourg’daki yoğunluğundan da kaynak-lanıyor. İstek çok var ve yerine getirmeye çalışıyoruz. Ayrıca Türkçe dersler de veren Schlig Langue adlı derneğin de desteğini alı-yoruz bu konuda. Ne tür kitaplar var ? Herkes için, herkesi ilgilendiren kitaplar var ;

çocuklar için kitaplarımız var, Türkçe kitaplar izlemeyi sevenleri çin kitaplar var, Türkçe öğrenmek isteyen yabancılar için de kitapları-mız bulunuyor. Bazı kitaplar iki dilde ; örne-ğin Ali Başaran’ın kitapları… Çağdaş Türk

edebiyatının ve bazı yeni yazarların kitapları da mevcut. Türkçe kitaplar açıldığımızdan beri bulunuyor. Çeşitlendirmeye, geliştirmeye çalışıyor, çocuklar, gençler, her yaştan insan için kitap bulunduruyoruz. Bunlardan başka da sözlük var, iki dilde Kur’an-ı Kerim de var, dil öğrenme metodları var… Bu kitapları nasıl temin ediyorsunuz?

Almanya’da bir tedarikçimiz var, Türkiye’ye gidip yeni yayınları bulup getiriyor; ayrıca yeni muhataplar, yayınevleri de buluyor bi-zim için. Bunun dışında, Paris’teki Özgür Kitapevi ile de çalışıyoruz. Yakın zamanda

da Türkiye’den dil kitapları için Dilmer ( Dil Merkezi ) ile irtibata geçmeye baş-ladık. Biraz da Gallimard’dan söz etsek ? Gallimard yüzyıllık bir ku-ruluş. Çok önemli yazarların önemli kitaplarını yayınladı, büyük koleksiyonlar oluş-turdu. Son olarak, Objektif oku-yucuları için birkaç kelime ? Bu yayınınızdan sonra Türk kitaplarını talep edenlerin sayısında artış olacağını

umuyorum. Bize de ne tür kitaplar istedik-lerini söylerlerse, onların taleplerine ağırlık vermek isteriz. Size ve yayınevinize çok teşekkür ederiz.

Vosges Bölgesi’ndeki Futbol Hakemleri 2011-

12 Sezon Seminerine Katıldı

Mustafa GÜÇLÜ / EpinalEpinal Hukuk Fakültesi’nde her sene başı düzenlenen seminere Türk hakemleri de katıldı. İki yüz hake-min katıldığı seminerde 15’e yakın Türk hakem de vardı.

Futbol hakemleri bu se-minerde bazı uygulanan yeni kurallarla tanıştılar. Bölgede yirmiye yakın Türk hakem bulunuyor, her hafta sonları ha-kemler futbol maçlarına çıkıyorlar ve en iyi şe-kide maçları yönetmeye çalışıyorlar. Ama işleri kolay değil, her hakem

maçı başarıyla yönetmeyi umut edi-yor. Çok zaman maçlar çok iyi geçiyor ama amatör ligi olduğu halde bazı kendini bilmez oyuncular hakeme küfür ve şiddet uyguluyor. Türk hakemler de başarıyla hakem mesleğini hafta son-ları hobi olarak yapıyorlar. Saint Die FC Türk hakemleri de bu seminerde yerlerini aldılar ve sezonun açılmasını sabırla bekliyorlar. FC Türk hakemleri maçları ellerinden glediği kadar en iyi şekilde yönetmeye çalışıyorlar.

Page 37: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O34 37Pro-Inter’in Büyük Kaybı :

Selman ASAN Vefat Etti

Alsace Bölgesi’nin en büyük ve sevilen türk firmalarından biri olan Pro-Inter’in sahipleri olan ASAN Ailesi, büyük bir acı yaşadı. Ailenin üyelerinden Selman ASAN, 24 Eylül 2011 tarihinde hayata veda etti.

Bu acı ve elem dolu günlerin ertesinde, biz de merhumun kardeşi Salih ASAN’ın kapısını çalarak, kendisinin Selman ASAN hakkındaki duygu ve düşüncelerini öğrendik.« Selman ASAN 1970 doğumlu, 41 yaşındaydı. 92’den beri böbrek yetersizliği hastalığıyla uğraştı, ömrü bununla ve sonrasında amiloz hastalığıyla mücadele ile geçti.

Hayatının büyük bir bölümünü buradaki gençlerin eğitimi yolunda çalışarak geçirdi. Çocuklara Allah’ın emrini, örf ve âdetleri-mizi, dinimizi öğretmek amacıyla yapılan toplantılara, sohbetlere ve kurslara onları gönüllü olarak götürüp getiriyordu.Genelde insanlara yardım etmeyi çok seviyor-du. Maddî ve manevî anlamda çok cömert bir insandı. İnsanlara, gençlere nasıl yardımcı olabilirim, onların bir şey öğrenmesine nasıl vesile olabilirim diye düşünürdü.

İşleri ilk kurduğumuzda muhasebe konusuyla ilgileniyordu ; sonradan hastalığı sürekli çalışmasını engellediyse de, hem Mutzig mağazamızın yönetiminde bulundu hem de reklam alanında bir çığır açtı. Reklama çok önem verirdi, reklam bilinci yüksek düzey-

deydi.Evli ve iki kız, bir erkek çocuk babasıydı. Kızların büyüğü evli, ikincisi hemşirelik oku-maya başlayacak, bir de 14 yaşında bir oğlu

var.Benden bir yaş büyüktü, benim için en acı veren taraf da bu oldu : yaşlarımızın çok yakın olması nedeniyle, birbirimizle çok içli dışlıydık, hep beraberdik.Onu tanımlamak için kelimeler kifâyetsiz

kalıyor ; cö-mert, dürüst, mert, düzgün…. İçinde ne varsa dışında da oydu, kimse-nin arkasından dedikodusunu yapmazdı, kim-senin kuruşunda gözü olmazdı, söylemek istediğini direkt karşısındakinin yüzüne söylerdi. Böyle bir yapısı vardı, bizden çok farklı bir insandı, inandığı dava için zerre kadar

taviz vermezdi…Biz ailesi olarak, onun adını yaşatmak üzere, Lingolsheim’da bir okul yeri almış bulu-nuyoruz, yakında inşaatı da başlatacağız

inşallah. Bu ilk başta bir orta okul olacak ama sonrasında ilkokul ve lise olarak da devam et-tirmek arzusundayız. Adı da tabii ki Selman ASAN Okulu olacak…

Hastalıklardan çok çekti ama biz de ailesi ola-rak hep yanında olduk, bir şeyin eksikliğini hissettirmemeye çalıştık, desteğimiz hep arkasındaydı, çalışamadığı dönemlerde dahi hiçbir ayrımcılık yapmadık, bunu düşünmedik bile.

Devamlı ıstırap çektiği halde halinden hiç şikâyetçi olmadı, hep şükretti ; hattâ, kaldığı hastane servislerindeki kendisinden kötü du-rumdakilere bize gösterip, benden beteri var, şükretmek lâzım derdi.Gerçekten ibretlik bir insandı. Ben hasta-nede yatağında pamukla abdest alıp namaz kıldığını biliyorum. Son zamanlarındaki en büyük üzüntüsü de ibadetlerini lâyıkıyla yapamamaktı.Allah rahmet eylesin diyorum… »

Biz de merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz.

Saint Die Türk Dostluk Cemiyeti’nde Sene Başı Öğretmenler Toplantısı Düzenlendi

2011-2012 eğitim-öğretim yılı başı öğretmen-ler toplantısı, Saint Die’de, Saint Die Türk Fransız Dosluk Derneği lokalinde, Strazburg Eğitim Ataşeliği görev alanında bulunan öğretmenlerin katılımı ile 24 Eylül 2011 Cu-martesi günü yapıldı. Saat 10.00’da başlayan toplantıda, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın hep birlikte söylenmesinden sonra toplantı gündem maddelerine geçildi.Eğitim Ataşesimiz Abdurrahman TOPAL, açılış konuşmasında: “Öğrencide düşünce yumağını oluşturan, onun hayaller kurup gerçekleştirmesinde katkıda bulunan, ufku geniş ve zengin, deği-şimi arzulayan tüm başarılı öğrencilerin gizli kahramanları siz öğretmenlerimin ve 2011-2012 öğretim yılında aramıza katılacak olan 13 öğretmeninin yeni eğitim öğretim yılının hayırlara vesile olmasını diliyorum. Memleket hasreti ile yurt dışında yaşamak durumunda olan vatandaşlarımızın çocukları-nı, Türkiye sevdası, millet ve bayrak sevgisi ile beslemek, körpe dimağlarını çağdaş bilgi-lerle donatmak, onlara Türk olmanın onurunu ve kıvancını hissettirmek, milli ve menvevi duygular kazandırmak, en iyi şekilde uyum sağlamış, evvela kendi yakın çevresine sonra-sında da yaşadıkları ülkeye katkı sağlamaya aday bireyler yetiştirmek, hem görevimiz hem de sorumluluğumuz olduğunun bilincinde bu göreve talip olduğunuzu biliyorum. Sizlerin de bu sorumluluk içinde hareket ettiğinize ve görevlerinizi layıkıyla yerine getirmek için çabaladığınıza inancım tamdır.

Siz değerli öğretmenlerimin görevi, yalnızca Türk çocuklarına yönelik olmayıp, aslında anne ve babaların eğitimi ile ilgili de çalış-malar içinde olmamız, onlarla yakın iletişim içinde olmanız, yaptıkları faaliyetlere katkı sağlamanız, onların sorunlarını dinlemeniz ve sivil toplum kuruluşlarını da işin içine katarak hep birlikte çözümüne yönelik çalışmalar da, görevlerimiz arasında olduğunu unutmayalım.Sadece öğreten değil, aynı zamanda ömür boyu öğrenmeyi ilke edinen sizler, nitelikli

insan yetiştirmek gibi kutsal bir görevi yaşam biçimi haline getirdiğinizin bilincinde oldu-ğunuzu, gençlerimize ve çevrenizdeki insan-

larımıza kültürümüzü, örfümüzü, âdetimizi yani kısaca, bizi biz yapan özelliklerimizi ve güzelliklerimizi öğretme gayreti içinde oldu-ğunuzu da biliyorum. Bu bağlamda, bu öğretim yılında da, önceki yıllara göre daha büyük bir özveri ile çalış-manız gerektiğini, gönlünü fethetmediğiniz, kapısını çalmadığınız, sizi tanımayan, sizin tanımadığınız hiçbir va-tandaşımızın olmaması en içten dileğimdir.” diyerek, eğitim-öğretim yılının hayırlı olmasını diledi.

Toplantı, daha sonra, bu öğretim yılı göreve başlayan yeni öğret-menlerin kendilerini tanıtmasıyla devam etti.Bir önceki eğitim-öğretim yılının değer-lendirilmesi Ataşemiz tarafından yapıldı ve daha sonra bu yıl yapıl-ması gereken iş ve iş-lemleri, slayt sunusu ile öğretmenlere aktardı.

Öğretmen Murat BAŞBUĞ’un görev yaptığı Boulay kentinde, Belediye Kütüphanesinde, Türkçe eserlerin yer aldığı Pierre LOTI bölü-

münün açılmasındaki gayretlerinden dolayı, Strazburg Başkonsolosu Sayın Zeynep Sibel ALGAN’ın «TAKDİRNAME» belgesi tak-dim edildi. Ataşemiz, benzer çalışmaları diğer öğretmenlerden de beklediğini ilave etti. Ataşemiz, 24 Ekim 2011 tarihinde görev süresinin bitmesinden dolayı, bir de veda ko-nuşması yaptı. Dilek ve temennilerden sonra

toplantı sona erdi.Saint Die Dernek Başkanının öğretmenlere öğle yemeği ikramına geçildi. Ataşemiz ta-rafından, yemek sonrasında Dernek Başkanı Mustafa Güçlü’ye misafirperverliğinden, Türk toplumuna yaptığı gayretli çalışmaların-dan dolayı Teşekkür Belgesi takdim edildi.Toplantı sonrası küçük bir şehir turu yapıldı.

Şehir tur esnasında Saint Die Belediye Baş-kanı Christian Pierret ve encüme aza Ozan Rumelioğlu’yla Tour de la Liberte yakınla-rında buluşuldu. Belediye Başkanı öncelikle selamlarını sundu ve sayın Ateşeye ve Öğ-retmenlere hoş geldiniz dedi, 1975 ten beri Fransa’nın Türkiye’yle öğretmenler konusun-da anlaşması olduğunu söyledi. Türkiye tarih ve kültürel olarak çok büyük ülke, şu dönem-de Türkiye’nin her şeyi çok güzel gidiyor, ben de menmuniyetle karşılıyorum dedi.

Ben her zaman Türk toplumuna destek vermiş birisiyim ve Türkiye’nin Avrupa’da yeri ol-duğunu düşünüyorum ve bir gün tam üyeliği kabul olur dedi. Saint Die’de Türk toplumu çok iyi entegre olmuşlardır ve şehrimize eko-nomi olarak da büyük katkıları var dedi.

Fotoğraf çekildikten sonra cemiyetten öğret-menler menmun bir şekilde ayrıldılar.

Page 38: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 3538Strasbourg-Mediterranee Derneği’nin 7. Festivali 26

Kasım’da Başlıyor« Exils » konulu Festivalin Açılış Konseri 26 Kasım’da

Sevval ŞAM’dan

1999’dan bu yana, her iki senede bir ya-pılmakta olan Strasbourg-Mediterranee festivallerinin bu yıl yedincisi gerçekleşti-rilecek.« Exils » ( Gurbet, sürgün ) konusuna ayrı-lan bu yılki festivalin açılış konserini, ünlü sanatçımız Sevval ŞAM 26 Kasım akşamı yapacak.

26 Kasım-10 Aralık tarihleri arasında Stras-bourg ve civar illerde düzenlenecek olan etkinlikle ilgili olarak, dernek yöneticileri 25 Ekim 2011 günü bir tanıtım ve bilgilen-dirme toplantısı yaptılar.Strasbourg’daki Maison des Associations’da yapılan toplantıda söz alan konuşmacılar, başta derneğin Başkanı Mu-harrem KOÇ, festivale ilişkin açıklamalar-da bulundular.Yetkililerin açıklamalarından kimi satırbaşları şöyle…

Muharrem KOÇ : Bu festival önceleri çeşitli derneklerin biraraya gelmesiyle dü-zenlenirken, 2006 senesinde kendi başına bir dernek olarak kurumsallaştı ve Strasbourg-Mediterranee ismini aldı. Alanında tek örnek diyebiliriz çünkü organizasyona katılan çok sayıda dernek ve aktör bulunuyor. Exil konusunu ise, son dönemin en fazla gündemde olan, tartışılan, konuşulan konusu olduğu için seçtik. Bu arada « Arap Baharı » denen olgunun da ortaya çıkması, garip bir tesadüf oldu.

Bütçemizin kurumlar tarafından azaltılması sonucu, bu yılki festivali çok güçlükle ha-zırlayabildik. Örneğin Acse’nin bütçesi %50 oranıda azaltıldı. Ama, bunun yanında, olum-lu örnekler de yaşadık ; önreğin Strasbourg Belediyesi bütçesine 30 000 € ekledi.Bu festival sadece exil’den etkilenen yabancı-lar için değil, tüm vatandaşlar içindir.Salah OUDAHAR ( Sanat Yönetmeni ) : Festival boyunca, 46 katılımcının yapacağı 93 etkinlik izlenebilecek. Festivalin temel eksen-leri olarak Sağlamlık, Devamlılık ve Yenilen-meyi gösterebilirim.

Bu sene mahallellerde çok boy göstereceğiz, oralardan da çok katılım var organizasyona.Exil deyince, bunun içinde sorunlar da var ( köklerinden kopma, güçlükler, yaralar…),

umut da ( başkasına açılma, keşif gibi ).Bizim temel yönelimlerimiz ise Hal-kın yakınında ve yanında olma, Dün-yaya açılma, Mahallelere gitme ve bir Festival kimliği oluşturma olarak belirtilebilir.Festivalin üç temel teması ise ; Sür-günde ( gurbette ) kadınlar, Göç ve

göçmenler, Sürgün ve insan hakları’dır.

Festival’de Yer Alacak Türkiye Kökenli Etkinlikler26 Kasım’daki Şevval SAM konserini ( « Barış şarkıları » ) Cite de la Musique et de la Danse’ta ( Strasbourg ) saat 20.30’da ya-pılacak konserin giriş ücretleri 11 -13- 15 € olarak belirlendi.Daha sonra, konu sürgün olduğu için, şiir, müzik ve görsel programdan oluşan « Nâzım’a doğru » isimli bir gösteri var. Astu ile TJP’nin ( Theatre Jeune Public ) birlikte sunacağı bu dinleti 29 Kasım’da, TJP Petite Salle’de olacak ve giriş ücretleri 8 – 10 – 12 e olarak saptandı. Bu gösteride Sumru Ağıryürüyen, Oğuz Büyükberber, Anıl

Eraslan, Cenk Erdoğan, Korhan Erel, Şev-ket Akıncı ve Ozan Akıncı görev alacaklar.Üçüncü olarak da, 6 Aralık’ta Salle de la Bourse’da gerçekleştirilecek Ajda Ahu Gİ-RAY konseri var. Saat 20.30’da başlayacak konserde Ajda Hanım Türkçe ve Fransızca şarkılar seslendirecek. Bunu da giriş ücreti 8 -10 – 12 e olacak.İki « Aşık », Ali Rıza ve Hüseyin ALBAYRAK’ın « Sevda şairleri » isimli dinletisi. Salle de la Bourse’da, saat 17.00’de. Giriş ücreti 8 -10 – 12 €. 27 kasım Pazar günü.İsmail YILDIRIM’ın « Sivas, Türkiye, 2 Temmuz 1993 » isimli heykel ve resim ser-gisi. 30 kasım – 17 Aralık arası, Pazartesiden cumartesiye, saat 15.00-19.00 arası, Espace Insight Strasbourg’da.

Bunun dışında, festival çerçevesinde ASTU’nün etkin olarak katılacağı iki adet de konferans gerçekleştirilecek : Kadınlar ve Sürgün, Arap Baharı ( Samim Akgönül ).

Van Depremi İçin Başbakanlık’tan ( AFAD )

Yardım Kampanyası

Hepimizin içini yakan ve acıya boğan Van ve çevresindeki deprem üzerine, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nca (AFAD) bir yardım kampanyası düzenlenmiştir. Tüm duyarlı vatandaşlarımızı bu kampanyaya katılmaya ve yaraları bir nebze de olsa sarmaya davet ediyoruz. Aşağıda, konuyla ilgili yazıyı ve he-sap numaralarını bulabilirsiniz.

« Van ilimiz ve ilçeleri ile yakın illerde 23 Ekim 2011 günü mey-dana gelen deprem nedeniyle Başbakanlığımız tarafından bir yardım kampanyası başlatılmıştır.

Yardım kampanyasının gerek yur-tiçi ve gerekse yurtdışı koordi-nasyonu, bu alandaki faaliyetleri yasal olarak yürütmekle görevli olan Başbakanlık Afet ve Acil Du-rum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından sağlanacaktır. Yardım kampanyasına katılabilmek için ge-rekli banka hesap bilgileri, IBAN numaralarıyla birlikte aşağıda sunulmaktadır :

Hesap adı: VAN DEPREMİ İNSANİ YARDIM HESABI T.C.ZİRAAT BANKASI Aşağı Ayrancı Şubesi, An-kara

TL Hesabı : TR600001000820555555555031

ABD Doları Hesabı : TR330001000820555555555032

Euro Hesabı : TR060001000820555555555033

T.VAKIFLAR BANKASI A.O. Fi-nansmarket Şubesi, Ankara

TL Hesabı : TR620001500158007299317599

ABD Doları Hesabı : TR430001500158048013094088

Euro Hesabı : TR320001500158048013094092

T. HALK BANKASI Bakanlıklar Şubesi, Ankara

TL Hesabı : TR190001200940800005000015

ABD Doları Hesabı : TR210001200940800058000100

Euro Hesabı : TR910001200940800058000101

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. »

Page 39: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O34 39Schiltigheim’da

kardeslik, sevgi ve

Umut Esintileri ...

Sevgi Esintileri, Barış Esintileri ve ni-hayet bu yıl, Umut Esintileri.... Alsace-Lorraine bölgelerinde dinler arasında diyalog ile toplumsal ve kül-türel ilişkileri geliştirmek amacıyla her yıl düzenlenen Protes’temps Forts etkinlikleri için bu yıl 22 Ekim-6 Ka-sım tarihleri saptandı. Bu etkinlikler çerçevesine, farklı din ve mezhepler-den olanlarla ortak ayinler yapmanın dışında bir seri kültürel ve sanatsal faaliyetler düzenlemek de giriyor. Schiltigheim Protestan Kilisesi gele-neksel hâle gelen bu etkinliklere her yıl, düzenli bir şekilde ve zengin bir programla katılıyor. Bunda hiç şüphe-siz, insancıl kişiliğinin yanında yaban-cı kültürlere ve özellikle müziğe hay-ranlığıyla bilinen Schiltigheim’lı rahip Michel Roth’un etkisi çok büyük. 29 Ekim Cumartesi günü Schiltigheim La Trinité Protestan Kilisesi’nde saat 20’den itibaren başlayan Umut Esin-tileri gecesi Schiltigheim Prostestan Cemiyeti ve Aderscis* işbirliğiyle ger-çekleştirildi. Objektif Gazetesi, PFG de France, Victor Hugo Aile ve Sosyal Merkezi gibi çok sayıda kişi ve kuruluş gecenin düzenlenmesinde maddî ve manevî desteklerini esirgemediler. Yaklaşık olarak ikiyüz kişinin katıldı-ğı gecenin yıldızı geçen sene olduğu gibi bu yıl da Grup Turquoise oldu. Yunus Emre ağırlıklı olarak Türk Halk Müziği ve Sanat Müziği’nden örnekler sunan Grup Turquoise müzisyen kad-rosunu bu yıl biraz daha genişletmiş durumda. Aytekin Babayiğit ve Mehmet Kaba (grubun sanat direktörü) bağlamala-rıyla, Barış Ayhan curasıyla, Marie-Annick Guillemin viyolonseliyle, Thomas Vandevenne ve Soner Ulu-kaya perküsyonlarıyla, Ragıp Ege, Serenay Keçiş ve Selma Deveci ses-leriyle, Grup Turquoise’ı çok kısa bir

süre zarfında Türk müziğinin takdire değer ve istisnai bir temsilcisi haline getirdiler. Bas-Rhin eyaleti çapında sık sık resmî gecelere davet edilen grup, 16 Ekim 2011 tarihinde otuz kadar kurucu üyenin toplandığı bir Genel Kurul akabinde dernek sıfatını kazandı. Ku-ruluş amaçları arasında, Türk müzik geleneğinin zenginliğini ve çeşitliliğini

tanıtmak; dinler ve toplumlar arasında yakınlaşmayı sağlamak üzere kültürel faaliyetlerde bulunmak; saz ve bağla-ma öğrenimine yönelik kurslar açmak, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal gibi ünlü Anadolu ozanlarının eserlerini Fransızcaya çevirmek sayılabilir. Gecenin programında Grup Turquoise’ın yanısıra Yahudi-Endülüs müziğinden örnekler sunan Sefarades grubu ile Arapça ilahiler söyleyen El Bourda (Sidi Hamza) grubu da yeral-dı. Davetlilere ücretsiz olarak sunulan ve Türk mutfağından seçilen büfeyi her yıl olduğu gibi bu yıl da Aderscis Derneği’nin gönüllüleri hazırladılar. *ADERSCIS: 2005’te çoğunluğu Türk ve Kürt kökenli laikler tarafindan kurulan Strazburg Toplumlararası Sosyal ve Kültürel İlişkileri Geliştir-me Derneği, özellikle Schiltigheim ve Bischheim’da çok sayıda sosyal ve kül-

türel etkinli-ğe im-zasını atmış du-rumda. Der-nek,

Schiltigheim’daki Yaz Bayramı, Müzik Bayramı ve Noel Pazarı’nı organize eden Kollektif CAQOS’un kurucu ve aktif üyelerinden. Dernek, başarılı Başkanı Albera Meynioğlu’nun müt-hiş enerjisi ve çalışkanlığıyla önemli etkinliklere imza atıyor.

internet sitesi: aderscis.blogspot.comGRUP TURQUOISE inter-

net sitesi: www.facebook.com/groups/169097593115990

Michel ROTH’un Açılış KonuşmasıBienvenue à vous toutes, à vous tous, dans cette maison de l’homme, dans cette maison du partage et de la com-munion! à travers quelques trésors de notre patrimoine universel : trésors des mélodies, trésors des poèmes et des pensées, trésor du chant : ils ont traversé les siècles pour arriver jusqu’à nous ce soir! Nous les faisons nôtres! Ils animent, soutiennent et nourris-sent notre espérance! Souffles d’espérance, bien sûr! Après souffles d’amour et souffles de paix!Espérer ou ne pas espérer, là est la question, là aussi est notre liberté : nous attrister de ce qui est, ou nous en réjouir; être triste ou ne pas être triste, là est la question, qui n’est pas une question d’humeur mais de vo-lonté. Je t’aime, je ne t’aime pas, je suis heureux, je suis malheureux : là, je n’y suis pour rien... Je veux t’aimer, je veux être heureux, là, j’y suis pour quelque chose. L’espérance est le pro-pre de l’homme libre, le désespoir, celui de l’homme soumis, soumis aux pesanteurs, aux délabrements de son histoire. On a trop fait l’éloge de cet homme-là au point qu’aujourd’hui, il en perd ses immunités.Si seulement désespérer était mieux consentir à la mort, nous en tirerions quelque sagesse! Mais les vrais déses-

pérés le savent : désespérer, ce n’est pas plus vouloir mourir que vouloir vivre, c’est ne plus vouloir.L’espérance est un acte de volonté, càd une force; cette force qui nous man-que parfois et que toute prière célèbre ou appelle. Ceux qui sont vraiment désespérés le savent : l’espérance n’est pas naturelle. Il ne suffit pas de vou-loir. « Vouloir vivre encore, à certaines heures, n’est pas de notre seul ressort : une autre conscience éclaire notre conscience. Ce n’est plus moi qui dési-re vivre et qui espère, c’est l’Espérance qui désire et qui veut vivre en moi...Qui est cette Espérance, plus moi que moi-même, et tout autre que moi-même?Les croyants mettront là le nom du plus haut de leurs dieux. Les athés honnêtes, ( qui ne font pas de leur athéisme une idéologie ) s’interrogent sur ce possible...Il se pourrait que nous n’ayons pas raison de désespé-rer! Il se pourrait que la mort soit un moment parmi d’autres, des infinies métamorphoses de la vie.C’est peut-être l’illusion qui est triste, ou plutôt s’illusionner; puisque c’est prendre pour réel ce qui existe... Ce qui existe n’existera pas toujours. Ac-cepter cela est le commencement de la sagesse; alors oui, désespérer est le commencement de l’espérance... mais ce n’est que le commencement...Un pas de plus nous permettra d’aller au-delà de ce qui existe et de trouver ce qui fait exister ce qui existe, ce «rien du tout” dont il est la cause, ce «je ne sais quoi” qui fonde notre espérance.Nous ne vivons jamais, nous espérons vivre, oui, puisque vivre n’est pas autre chose qu’espérer vivre. Cette volonté d’interpréter positivement les négati-vités de notre existence, souffrances physiques, psychiques et autres, qui pourrait nous en empêcher?Le bonheur d’un homme libre ne dé-pend pas des circonstances mais de ce qu’il fait de ces circonstances. Il éprouve peut-être alors quelque chose du bonheur souverain de Celui qui a pu dire : «Ma vie, on ne me la prend pas, c’est moi qui la donne”. «Mort, où est ta victoire?..”.Notre joie, nul ne peut nous la ravir, puisque ce n’est pas réalité qui se pos-sède, mais réalité qui, comme l’amour, se donne...Merci à vous d’être là, merci à tous les participants et merci à tous les parte-nairesLes chants, les poèmes ne figurent pas tous dans le livret, nous avons fait un choix!

Almanya’ya Gidecek Araba Sahipleri Dikkat !

Kış Lastiği Uygulaması Başladı

Kış aylarına girdiğimiz bu dönemde, ara-ba sahiplerine önemli gördüğümüz bir

uyarıyı hatırlatmak istiyoruz.Bilindiği üzere, Almanya’da her sene 1 Kasım tarihinden itibaren kış lastiği uy-gulaması başlıyor.Bu yıl da 1 Kasım 2011 – 01 Nisan 2012 tarihleri arasında geçerli olacak uygu-lamaya göre, Almanya’da sefer halinde

olan her taşıt, ister Alman ister Fransız ister İsviçreli veya diğer ülkelerden geli-yor olsun, kış lastiği takmak zorunda.Bu mecburiyete uymamanın cezası ise, lastik başına 90 €.Tüm okuyucularımızı ve araba sahibi va-tandaşlarımızı bu konuda ikaz etmemize

vesile olan duyarlılıkları için, Kehl’deki TRT firması yetkililerine teşekkür ediyor, sizlere kazasız ve cezasız sürüşler diliyo-ruz.

Page 40: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 3540

Vosges AKM Epinal’de Yeni Döneme Başladı

Mustafa GÜÇLÜ / EpinalVosges AKM ( Alevi Kültür Merkezi ) Epinal’de düzenli olarak her sene yapılan ve 02-03-04 Eylül olmak üzere üç gün süren dernekler forumuna katılarak yeni döneme başladı. Bu konuda, AKM yetkilileri şunları söyledi-ler : « Geleneksel olarak her yıl katıldığımız bu Forumlarla, Epinalliler artık Aleviliğe iyice aşina olup, standımızdaki lezzetleri biz-lerle paylaşmaktan zevk almaya başladılar.Kadın komisyonumuzun büyük özveri ile yaptığı bu çalışma övgüye değer bir çalışma olup, yardımlaşma ve bir-likte yapılan bir çalışma olması açısından çok önemli, kültürümüzü tanıtma açısındansa bu-lunmaz bir fırsattır bizim için. Daha sonra 12-18 Ey-lül arasında Irkçılığa karşı savaş projesi ile Epinal belediyesine ait olan sergi salonunda bir haftalık bir fotoğraf sergisi düzenledik. Fotoğrafların konusu farklı dilleri konuşan,

faklı ırktan, farklı renkten ve farklı yaşlardan çocukların, hatta insanların bir araya gelerek çok güzel işler yapabileceği idi. Çok güzel dostluklar kurabileceği, çok güzel etkinlikler düzenleyebileceği idi. Zira Vosges AKM olarak kuruluşumuzdan beri milli bayramımız olan 23 Nisan dünya çocuk bayramını, Epi-nal’de yaşayan çeşitli kuruluşlarla birlikte kutluyoruz. Bu kuruluşlar müzik okulları, dans okulları, spor okulları, yabancı asıllı kül-türel derneklerdir. Etkinliklerimiz aşamasında gerek organizatörler olarak yöneticiler arasında, gerekse çocuklar arasında çok güzel

dostluklar geliştiğine şahit oluyoruz. Bu sene bu güzel ilişkileri ölümsüzleştirip, fotoğraf karelerinde Epinallilerin beğenisine sunduk. Epinal belediye meclis üyelerininde katıldığı sergimizin açılışında yerel gazete ve televi-zyonlar da bulunmaktaydı. Ziyaretçilerden çok güzel izlenimler aldığımız bir çalışma oldu. 24 Eylül, Cumartesi günü ise, Vosges AKM gençleri, yaptıkları gençlik projeleri sonucu kazandıkları paralarla Almanya-Fransa sınırında bulunan Europa park’a gidip, hep birlikte çok eğlenceli bir Cumartesi geçirdi-

ler. Gençlerin AKM çalışmalarına katkıları ve gelecek dönemde daha motive olarak çalışmaları için iyi bir etkinlik olduğunu düşünüyoruz. Zira bütçelerini tamamen ken-dilerinin hazırladığı ve yönettiği bir çalışma olmuştur. Son olarak da 25 Eylül Pazar tarihinde, bütün üyelerimizin katıldığı bir toplantı yapıp, gelecek dönem projeleri için görev dağılımı yaptık. Ayrıca da 2012 projelerimizi üyeleri-mizle paylaştık. Başlıkta da görüldüğü üzere, Eylül ayı Vosges AKM için çok dolu ve üretken bir ay oldu.

T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim

Ataşesi Murat ÇELEBİ’nin Veda

MesajıSayın Basın Mensuupları Okul Aile Birliklerinin ve Derneklerimizin Değerli Yöneticileri, Değerli Veliler, Üç yıldır sürdürmekte olduğum Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği görevinden

24/10/2011 tarihi itibariyle ayrılıyorum. Görevim süresince sizlerle çeşitli vesile-lerle, en başta çocuklarımızın Türkiye ve Türk kültürüyle olan bağlarını canlı ve sürekli tutmak için yapılan etkinlikler nede-niyle, biraraya geldik. Almanyada’ki Türk çocuklarının Alman okullarındaki eğitim sorunları ve Türkçe ve Türk Kültürü dersiyle ilgili çeşitli sıkıntıları aşmak için sizlerle ve öğretmenlerimizle birlikte mücadele verdik. Üç yıllık görevim sırasında Türk çocuklarının Alman okullarındaki başarılarını yüksetmek için velilerimizi bilgilendirmeye ve bilinçlen-

dirmeye yönelik çalışmalara öncelik verdik. Psikolojik danışmanlık hizmetleri, bilgi-lendirme toplantıları, basın açıklamaları ve internet sayfamız aracılığıyla eğitimi sürekli velilerimizin gündeminde tutmata çalıştık. En son Ataşeliğimiz internet sitesinde 11 konuda E-Kitap eğitim dizisi, velilerimizin hizmetine girmiştir. Üç yıllık görevim süresince Ataşeliğimize ve şahsıma gösterdiğiniz yakın ilgi ve işbirliğinden dolayı teşekkür ederim. Benden sonra Ataşelik görevine vekalet ede-cek olan Muavin Konsolos Mahmut Niyazi

SEZGİN ile aynı anlayış ve uyum içerisinde işbirliğini sürdüreceğinizden bir kuşkum yoktur. Türk kültürünün yurtdışında tanıtılmasında, yaşatılmasında, genç kuşaklara aktarılmasında; Almanya’daki Türk çocuklarının okul başarılarının desteklenme-sinde; velilerimizi bilgilendirme ve bilinçlen-dirme faaliyetlerinde sağladığınız katkılardan ve öğretmenlerimizle işbirliği içinde yürüt-mekte olduğunuz çalışmalardan dolayı teşekkür eder, sağlık mutluluk ve başarılar dilerim.

Selestat Alevi Kültür Merke-zi’nde İşçilerin Sorunları

Üzerine Konferans

22 Ekim 2011 cumartesi günü, Selestat Alevi Kültür Merkezi lokalinde İnsan Hakları Ligi, Reseau Citoyen Centre Alsace, FO ve CGT sendikaları ve Selestat Alevi Kültür Mer-kezi ortak bir konferans düzenledi.Konferansla ilgili olarak, Selestat Alevi Kül-tür Merkezi Sekreteri Hamza KAYA’dan sizler için şu bilgileri aldık : « Salonda bulunan Fransızlar’a Alevilik ve Alevi Kültür Merkezi’nin tanıtımı, kültür

merkezi sekreteri Hamza KAYA tarafindan yapıldı.Konferans, Reseau Citoyen sorumlularından Ekrem ATAÇ tarafından yönetildi.Fransa’da ve dünyada işsizlik ve işçilerin

durumu hakkında genel bir değerlendirme ya-pan Ekrem ATAÇ, emekçileri, işçileri ve gençleri birlik ve beraberliğe çağırdı. Genel bir değerlendirme yaparak işsizlik oranları hakkında birkaç bilgi veren ATAÇ, gittikçe zorlaşan işçilerin yaşam şartlarına karşı, birlikte hareket etmenin gerekliliği ve gerçeğini olmazsa olmazdır diyerek

somut adımlar atmalıyız diye belirtti.İş müfettişi olan İnsan Hakları Ligi sorumlulularından Loys PAIN de, iş yer-lerinde karşılastığımız psikolojik ve fizik-sel sağlık sorunları hakkında bilgi verdi ve çözümleri için yol gösterdi. Ayrıca iş hayatında karşılatığımız ırkçılık, ayrımcılık ve taciz gibi

konularda bilgiler veren bu konuların uzmanı Loys PAIN, katılan insanlarımızın haklarını aramalarında yardımcı oldu.FO sendika sorumlularından Eric BOR-ZIC ve CGT sendikasından Khalid SA-ROUAOUI ise, sendikalar ve sendikacılık hakkında bilgiler vererek, işçilerin sendikalı olmalarının faydalarını anlattılar. Günümüzde sendikaların karşılastığı sorunlar hakkında da bilgiler verdiler ve işçileri ve sendikaları büyük patronlara karşı güç birliğine çağırdılar.

Uzman kişiler tarafindan değişik konularda bilgi verildikten sonra salonda bulunan in-sanlarla soru cevap kısmına geçildi ve sorusu olan insanlar sorularına değişik alanlardaki sorumlulardan cevap ve tavsiye aldılar.Konferans kapanış konuşması ve değerlendirmesini Ekrem ATAÇ yaptı ve ardından hep beraber hazırlanan bir yemekte buluşuldu. Oldukça dostça ve sıcak bir sohbet ortamı oluştu. Bu konferansta emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz ve bu tür olu-mlu ve faydalı projelerde buluşmak dileğiyle diyoruz.. »

Page 41: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O34 41

HAGUENAU SIEGFRIED

LİSESİ

ÖĞRENCİLERİ YAZIYOR

FRANSA’DA TÜRK OLMAK

Fransa’da veya her hangi bir ülkede yaşama-nın avantajları ve de dezavantajları var.Bu olumsuz şeylerden bir kaç örnek verelim : - Dışlama ve ırkçılık gibi sorunlarla karşıla-şabiliyoruz (iş aramak, staj aramak, okulda...) - Aynı anda 2 dil ögrendiğimiz için dilleri karıştırabiliyoruz - Türkiye’deki arkadaşlarımızdan ve akrabalarımızdan uzaktayız, onları özlü-yoruzVe tabii olumlu şeyler de var : - Çifte vatandaş olma hakkına sahibiz

- 2 dil ögreniyoruz

- 2 ülkenin de tüm haklarına (avantajla-rına) sahibiz

- 2 kültürü de öğreniyoruzİki ülkemiz var diyebiliriz ama Fransa’da da Türkiye’de de yabancıyız (öyle görü-lüyoruz)

O ZAMAN NERELİYİZ, ANLAYAMI-YORUM .

KARATEKİN Sezen

Fransa’da Türk olmanın hem olumlu hem de olumsuz yönleri vardır.Olumlu yönleri şunlardır:

Fransa’da ya- şamakla bir-çok farklı kültüre tanıklık edebiliyoruz, bu da bizi zenginleştiriyor.

Aynı zamanda çifte vatandaşlığa sahib olabiliyoruz, bu da bizi her iki ülkenin olanaklarından yararlandıra-biliyor.Eğitim konusunda da çok olanakları-mız var :

Hem çal- ışıp hem okuyabiliyo-ruz Okulu ödemiyoruz çünkü - Fransa’da okul parasızdır.

Olumsuz yönleri de şunlardır: Yabanc- ı kökenli olduğumuz için ırkçılığa ve dışlanmaya maruz kalabiliyoruz Din ve dil konusunda iki kül-- tür arasında, kimliğimizi oluş-turmakta zorlanıyoruzFransa’da Türk, Türkiye’de - gurbetçi olduğumuz için ister istemez dışlanabiliyoruz.

Ne olursa olsun, bir Türk, Türk ol-

duğunu asla unutmamalı, gururlu ve onurlu olmalı ve herkese Türk kültü-rünü göstermeli ve öğretmeli …İki dil, iki kültür, iki ülkeye sahip olmak büyük bir zenginliktir. Bunun değerini bilelim. KANAY Neşe

Ben burada doğduğum için, Türk olmak ilk kuşak kadar zor değil. Ama bir de anneme sordum. Annem bana hâlâ gözüm Türkiye’de dedi, çok da haklıydı. Çünkü o Türkiye’de doğmuş, bü-yümüş, orada okula başlamış, ailesi

orada yaşıyor. Bir de burada onların dil problemleri de oluyor. Biz burada yaşarken iki kültürü bir arada yaşıyo-ruz. Yeri geliyor, onların bayramında tatil yapıp onlara uyuyoruz. Ama tabii ki kendi bayramımızı, kendi gelenek göreneklerimizi de unutmuyoruz. Biz ne kadar burada doğmuş olsak da, biz hiç bir zaman Türk olduğumu-zu unutmamalıyız. Burada ne kadar Türk-Fransız ayrımı olmuyor dense de oluyor, okulda, iş yerinde,başka bir yerde hiç farketmiyor. Bizim en bü-yük sıkıntımız Fransız vatandaşı da olsak yine de yabancı görülmemizdir. Türkiye’ye yani memlekete gidince adımızın “Almancı” olması ya da bizleri yürüyen para makinesi gibi görmeleri de hiç hoş olmuyor.KARSAL Yeliz

Fransa’da Türk olmak aslında olumlu çünkü bir dil fazladan biliyoruz. Ama bazı insanlar bizleri istemiyorlar çünkü onlar ırkçı ve bizi dışlıyorlar. Okulda veya iş yerlerinde olsun, dışlanıyoruz. Fransız vatandaşı olsak bile ya-bancı muamelesi görüyoruz. İki tane ülkemiz var ama ikisinde de yabancı gibiyiz.

PITIR Kübra

Fransa’da Türk olmak, yabancı ola-rak yaşamaktır, sokağa çıktığımızda Tϋrkçe’yi değil de Fransızca’yı konuşmaktır. Tϋrk’ϋm dediğimizde karşımızdakinin ‘HAYIR’ demesidir, bazen dalga konusu olmaktır, bazen dışlanmaktır…Fransa’da Türk olmak, her Türkiye

haberi çıktığında işini bırakıp gidip dinlemektir, her vatan şarkısı duy-duğunda içinin acımasıdır, her Türk bayrağı gördϋğϋnde gururlanmak-tır…Fransa’da Türk olmak, izin gününü sabırsızlıkla saymaktır, gϋn yaklaş-tıkça sevinmektir, sıla yolunda sani-ye saniye heyecanlanmaktır ve Tϋrk bayrağını dalganarak gördϋğϋnde ağlamaktır... Ama Türkiye’ye ayak bastığımızda aslında Fransız olduğumuzun ve iki ϋlkemizde de « yabancı» olduğu-muzun farkına varmaktır! Ne mutlu Türk’üm diyene !!USLUER Gϋlşah

Fransada Türk olmakla, yabancı bir ülkede gururla yaşamak, bütün olumlu ve olumsuzlukları kabul etmek zorun-dayız. Kendi ülkemizde olmadığımız için

kendimizi dışlanmış hissediyoruz, fa-kat Fransa’da yaşamak bizim için bir avantaj ne de olsa farklı dil ve kültür-leri kolaylıkla öğrenebiliyoruz. Yabancı bir ülkede büyümek, yaşa-mak kendimizi geliştirmemize yar-dımcı oluyor. Bazen yabancılarla dil konusunda anlaşabilmek zor oluyor. Ama bazı yerlerde çok Türk olduğunda kendi-mizi aynı Türkiye’de gibi hisediyoruz, Türk mahallelerinde mesela, bizim için daha iyi oluyor, Türkiye’de olma-sak da Türk insanlarımızla yaşamak,

hep beraber olmak, farklı şehirlerden gelen insanlarla beraber olmak, ortak sohbet etmek hoş oluyor.

KÜÇÜKKÖMÜRCÜ Filiz

Fransa’da Türk olmanın çok olumlu yanları vardır. Ne kadar büyük ve geniş kül-türe sahip olduğumuzu gö-rüyoruz. Fransa’nın kültürü ve bizim Türkiye’mizin kültürü bizde bir zenginlik yaratır. Hem Türkiye’nin hem Fransa’nın vatandaşlığına sahip olmanın da büyük faydaları var (iki ülkede de yaşamak, iki ülkenin hakla-rına sahip olmak…) Fransa’da okulların ücret-siz olması bizim için çok güzel bir şey ve maalesef Türkiye’de böyle bir olanak yok. Burada Üniversite’de

hem okuyup hem çalışan bir çok öğ-renci var ama Türkiye’de binlerce öğrenci sınavlardan geçip zar zor kabul edildikleri için buna zamanları olmuyor. Fransa’da ben ırkçılıkla karşılaşma-sam da birçok arkadaşım ve yakınım ırkçılıkla karşılaştılar. Nasıl bir duy-gudur bilmesem de insanın o an nasıl dışlandığını hissediyorum. Bazen konuştuğumuzda Türkçe’yi ve Fransızca’yı karıştırabiliyoruz ve bunun yüzünden ne gerçekten Fransızca’yı ne de Türkçe’yi yete-rince biliyoruz. Gelenekler, kültürler, yaşam tarzları farklı da olsa bunlar bizi zenginleştiriyor. YILDIRIM Selda

Page 42: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 [email protected] O 3542

Page 43: Objektif 11.2011

Objektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° [email protected] O34 43

Page 44: Objektif 11.2011
Page 45: Objektif 11.2011

TÜRK KUYUMCUSU

Bijoutier Cadorar

Altın alınır - satılır73, Grand rue 67700 SAVERNETel.: 03 88 91 35 88 - 03 88 71 42 18Port. : 06 24 56 40 04E-mail : [email protected]

Kasım / Novembre 2011 * N°

bjektifO [email protected] 65www.objektifgazete.fr

Gazete Herkesin yanında ve herkese eşit mesafede

Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet ÖZHASEKİ’nin Strasbourg Ziyareti

2

Uluslararası “Tarihi Miras ve Toplu Taşıma” konulu konfe-ransa katılan Kayseri Büyükşe-hir Belediye Başkanı Mehmet ÖZHASEKİ, Strasbourg’da

Kayserili hemşehrileriyle buluştu, yeni Ditib binasını ve İlahiyat Fakültesi’ni gez-di. Tarihi belediye sarayında UNEFT’in öncülüğünde veri-

len resepsiyona katılan Özha-seki, “ Strasbourg’da Kayseri Günleri ” düzenlenmesi için çalışmalar başlattı.

Page 46: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 2

Kurban Bayramınız Mübarek Olsun.

Page 47: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65

MEDEST DERNEĞİ ZAFER KAL-KINMA AJANSI’NI AĞIRLADI

Zafer Kalkınma Ajansı’na bağlı Uşak, Manisa, Kütahya ve Afyonkarahisar şehirlerinden, aralarında valilerin, İl Genel Meclisi başkan-larının, yatırımcıların, yatırım koordinatörleri ile yöneticilerin de bulunduğu 17 kişilik heyet, Strasbourg’a gelerek temaslarda bulundu.

Temaslar boyunca Ajans’a eşlik eden Stras-bourg İşadamları Derneği MEDEST’in Genel Sekreteri Abdurrahman ATLI’nın verdiği bilgiye göre, heyet, Bas-Rhin Valisi Pierre Etienne BISCH’i, Strasbourg Ticaret Odası Başkanı Jean-Luc HEIMBURGER’i, Alsace International’dan Jean-Michel STRASBACH’ı makamlarında ziyaret ederek bilgi alış verişinde bulundu.

MEDEST’in organize ettiği çalışma ziyareti programında heyet, Hilton Oteli’nde Strasbo-urglu yatırımcılarla bir toplantı düzenledi. Top-lantının açılışında konuşan Strasbourg Beledi-

yesini temsil eden Olivier BITZ, « Kent’te İzmir ve Kayseri arasında kardeş kent çalışmalarının devam ettiğini, bundan memnunluk duyduğu-nu » ifade etti.

MEDEST adına başkan Oktay YILDIRIM ve Ge-nel Sekreter Abdurrahman ATLI, Strasbourg motifli porselen tabağı Uşak Valisi ÇAKACAK’a verdiler. Hilton’a gelen 120 civarında davetli Ajans üyelerinin bir saat süren tavsiyelerini dikkatle dinledi. Konferanstan sonra davetlilere resep-siyon verildi. . Sonraki gün Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nu da ziyaret eden heyet, Parc des Exposisitions Wacken’deki Ulaşım Fuarı’nı ziyaret ederek otobüs ve tram-vayları yerinde inceleme imkânı buldu.

Strasbourg’a gelen Zafer Kalkınma Ajansı üyeleri arasında, Uşak Valisi Özdemir Çaka-cak, Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu, Kütahya Valisi Kenan Çiftçi, Kütahya Belediye Başkanı Mustafa İça, kentlerin İl Genel Meclis Başkanları, Ticaret ve Sanayii Oda Başkanı , programlama, yatırım, tanıtım, planlama ve koordinatör üyeleri bulunuyordu.

Zafer Kalkınma Ajansı heyeti Strasbourg’ta temaslarını tamamladıktan sonra Fransa’nın Nice kentine geçip oradan Türkiye’ye döndü-ler.

Kudsi ERGÜNER Strasbourg’taydı

Mevlevilik ve neyzenliğin en tanın-mış isimlerinden birisi olan Kudsi ERGÜNER, 22 Ekim 2011 Cumar-tesi akşamı Strasbourg’daydı. 1975 yılında eğitimini tamamlamak amacıyla Paris’e ayak basan ve o günden bu yana da Paris’te yaşayan üstad ERGÜNER, mevlevilik ve ney konusunda uzman olarak kabul ediliyor. Pro-Network adlı derneğin davetlisi olarak Sufîlik ve Ney üzerine bir konuşma yapmak için Strasbourg’a gelen Kudsi ERGÜNER, Collège Doctorale Européenne’de 100’e ya-kın dinleyiciye, sufilik hakkında bilgi verdi. Sufiliğin ne olduğunu ilk çıkışından alarak günümüze kadar tarihsel akışı içinde anlatarak, bu konudaki sorulara da yanıt veren ERGÜNER, ayrıca Mevlevilik hakkında da açık-lamalarda bulundu ve ney ile yaptığı kayıtlarından örnekler dinletti.

Mizaç olarak çok hoşsohbet ve nüktedan olan Kudsi ERGÜNER, fikralar ve tarihte yaşanan olaylar ile süslediği bir buçuk saat süren konferansından sonra da, kendisini dinlemeye gelenler ile sohbete de-vam etti.

DÖNÜŞÜM HIZIİnsanın değişiminin içinde olduğu döneme, o günün koşullarına, toplumsal eğilimlere göre değişkenlik göstermesi oldukça doğal ve anlaşılır.. Ama aynı zamanda, zamana, şartlara uyum sağlamak uğruna neye, kime dönüşeceğinizin hızı sizin ne kadar sağlam değerlere sahip olduğunuzun da bir göstergesi değil midir, yani omurganızın ne kadar sağ-lam olduğunun? Mesela koşullar gerektirirse yırtıcı bir işadamı/kadını’na dönüşme hızınız nedir ? Ya da katı, koyu disiplinli, çalışanla-rına zulmeden bir patrona? Duyarsız bir eşe? Hayırsız bir evlada? Mekanize olmuş, sadece para hırsıyla gözü dönmüş bir çalışana? Bir gammaza? Bir diktatör’e? Bir işkenceciye? Sebebi ne olursa olsun cana kıyan bir katile? Omurgası zayıf, haddinden fazla etki altında kalmaya meyyal insan tipini o günkü zama-nın, şartların neresine koyarsanız, rüzgar ne-reden eserse, değerler nereye yükselirse orada bulursunuz, öncelikle içerisinde bulunduğu sosyal sınıfının da buyurduğu şartlar şekillen-dirir bu sürüden hiç ayrılmayan insan tipini, o hiç “güzel” kafasını yormaz, şablon bellidir, menfaatler bellidir, aklın yolu birdir!

Mesela daha zayıf ekonomik sınıfın mensu-buysa bu kişi ve erkek olarak dünyaya geldiy-se, şartlar elvermediği için okul yaşamı erken sona erenlerdense üstelik, en iyi ihtimalle hayali, ataerkil aile yapısının öngördüğü gibi

hemen bir iş bulup çalışmak, askere gitmek ve temiz bir aile kızıyla evlenmek olacaktır. Aynı ekonomik sınıftan genç kız için de işin-de, gücünde uygun biriyle evlenmekten ve tez elden çocuk yapmaktan daha iyi bir yol yoktur.

Hayatın gerçekleri katı ve sınırlıdır, eli ekmek tutan erkek, hamarat ev kızı seçilecek en iyi yoldur, gidilen tüm cemiyetlerde bu empoze edilir, mahalle kahvesinde, akşam beş ça-yında, akraba ziyaretinde.. Aslında herkes; herkesin herkese benzemesini istemektedir. Düzen budur, diğer seçenekler karışık, ür-kütücü, dışlayıcıdır, her şey öngörüldüğü ve bilindiği gibi, usülünce yaşanmalı ve benzer yaşamlar tanıdık usüllerinde devam ettirilme-lidir. Başka türlüsünü yaşamak isterseniz veya bu türlüsünü içinize sindiremezseniz becerik-siz, aykırı, tuhaf, marjinal, sorumsuz vs. gibi negatif tabirlerle yaftalanırsınız.

Bu minvalde evlilik kurumuna ilk adım atılır, kadın genç kızlık’tan kadınlığa geçişte bir nevi yeni evine kapatılmıştır, gün, ev içerisin-de piyasa’da bolca bulunan, aşırı dozda süslü ve frapan kadınları televizyon başında izle-yerek, yoğun gürültü kirliliği’nin yaşandığı, kulaktan dolma bilgilerle herkesin ahkam kes-tiği kadın programlarından, hayatı öğrenmeye çabalamakla geçer, kadınlığı, gözü açık olma-yı, ihaneti, koca’yı elde tutma yöntemlerini, yemek tariflerini, popüler müzisyenleri taze gelin hep TV’den takip etmektedir, erkekler ise namuslu hanımlarını eve kapatmış, bazen sövüp, hatta bazıları bazen döverek terbiye etmeye başlamış, ama sokakta o TV’dekilere benzeyenlerini görünce gözünü alamayıp, kadın denen varlığa bakış açıları ikiye bö-lünmüştür. İçeride hapsedilen kadınlık ve dışarıda özgürce yaşanan kadınlık arasında, erkek olmak, içeride farklı, dışarıda farklı bir adam olmak zorunda kalarak anlam karmaşa-sına kurban gitmektedir. Dünün evinin genç kızı’nın ise giderek gözünün feri sönmüş, evlilik sonrası hafif kilo alıp, toparlanmış, market alışverişleri ve TV programları ara-sında giden yaşamın bir parçası olmuş, hayatı market raflarındaki gibi paketlenip, soğutul-maya bırakılıp, aynılaştırılmıştır, akşam eve gelen kocası, kendi babasından yaşamının gü-venlik amirliğini devralmış, kız artık herkesin onayladığı hanım hanımcık bir ev hanımına,

herkesin yengesi’ne dönüşmüştür.

Orta halli sınıftansa eğer bu portatif ve dö-nüşüm çılgını insan modeli, ki bu en tehlike-lisidir, mesela ailenin gençleri bir üniversite falan okumaya görsün, hemen geçmiş itinayla silinecek, kırk yıldır en iyi semtte oturmuş, mürebbiyelerle büyümüş havası yaratılırak özlemi duyulan sınıfın parçası olmak için tüm değerler ufak ufak terkedilecektir.. Mesela, dün komşunuzun kızı olan biri gelir, bugün dişli bir bölüm müdürü olmuştur, dünün naif, çekingen genç kızı kısa zamanda sert iş kadı-nı ceketini üzerine giymiş, giyemeyenleri de pataklamaya başlamış, “ben oldum” hallerine çoktan bürünmüştür bile.. Bu gömlek-ceket formatındaki tek tip’in yegane gailesi kariyer yapmak, “düzgün ve kaliteli” yaşamın bir parçası olmak uğruna, belki de eski mahal-leli günlerin inadına, halk tipi insanın ismini dahi telaffuz edemeyeceği türden mekanlarda vakit geçirerek, mesafeyi iyice açmak, sanki dün Newyork’taymış gibi bir hava yaratmaya çalışmaktır.

Aslında bu tip kent çocuklarının alt yapısını mahalle kültürü oluşturduğu için, bu yapı’nın üzerine monte edilen bu fazla şehirli ve üst sınıf özlemli kişiliğin, çoğul kişilik bozuk-luklarına kadar varabilmesi an meselesidir, çünkü içeriden bazen mahalleli, bazen salon hanımı/beyefendisi çıkacaktır, hangisiyle muhatap olacağınızı kestiremeyeceğiniz için hayat bir hayli zordur ve bence bu çok hallilik günümüz boşanmalarında da çok önemli bir etkendir.

Zengin sınıfın hamur kıvamındaki insanları için ise varolan iktidarı sürdürmek, güce güç katmak, o kaymak katman’dan insan grubuyla hep aynı yörünge’de olmak için bu türden yakınlıklar kurmak, lüks ve ihtişam içerisinde yaşamak, şirket’se holding’e dönüşmekten başka türlü bir hayal olamayacaktır. Maddi-yatın her şeyi çözdüğü, erk’in en kıymetli şey olduğu çocuk yaşlardan itibaren bu sınıfın in-sanlarına enjekte edilmiştir. Söylenecek fazla söz yoktur, güç onlardadır, kaybedilmemeli, elde tutulmalıdır.

Bu bağlamda, hangi ekonomik sınıftan olursa olsun, varlıklarını onay almak ve sürüden

ayrılmamak üzerine inşa eden insan toplu-luğunun; üzerinde kafa patlatılmış, özenle seçilmiş ve gerektiğinde mücadele edilerek sahip çıkılmış orijinal değerleri ve kendine has fikirleri olamadığı için türlü türlü kişilik hallerine bürünmeleri hiç de şaşırtıcı değildir. Şimdi etrafımızda yadırgayarak, hayretle bak-tığımız bu her form’a girmeye yatkın insan topluluğunun bugünkü halleri, eksik, karma-şık ve hatta belki de arızalı geçmiş yaşantı-larının ürünüdür. Sağlam kalmak ve özünü kaybetmeden yaşamak, özellikle günümüz koşullarında oldukça güç bir iştir, günümüz insanı zaman zaman esneklikle, omurgasızlığı karıştırmaktadır. Çünkü insan bir kez özünü kaybetmeye görsün, o noktadan sonra her şey ve herkes olması mümkündür. Çünkü den-geler o durumdan sonra tamamen gerekeni yapmak adı altında, güç alışverişine dönüş-müştür. Ve güç kazanmak için böyle biri, her şeyi yapacak kıvama çoktan gelmiştir.

Herkesin güç anlayışı farklı olmakla birlikte, kimi daha çok para, kimi altında kaç kişinin çalıştığı, kimi kaç sevgilisinin olduğu, kimi hangi aileden geldiği, kimi hangi okulu bitir-diği, kimi hangi şirkette çalıştığı üzerinden güç kazanmaya çalışmaktadır, ama insanın asıl gücü, fikrimce, ne kadar kendisi ve ne ka-dar özgür olduğuyla ilgilidir. Çünkü üretken ve keyif dolu bir yaşamın sırrı budur.

Yoksa, yaşam denen armağanı, gönlünce ve anlamlandırarak yaşamak yerine, önüne her konan yemeği sorgusuz sualsiz hazmetmeye, sıradan ve ortalama olanı sineye çekmeye çalışıp, bunun adına da disiplin ve pratik zeka demeyi tercih etmek, çoğunluk psikolojisiyle hareket eden kolaycıların işidir. Bugün sokak-ta, metroda, otobüste, aslında her yerde gör-düğümüz adeta ruhu çekilmiş insan suretleri tam da bu kör disiplinin ürünüdür.

Bir öncekinin kesip biçtiği, nesilden nesile devrolan, bedeni, kolunun uzunluğu, omzu-nun hizası, düğmesinin ilmeğinin yeri bile standart olan, basmakalıp, dar bir ceketi giyercesine yaşamak zorunda değiliz hayatı, biz biriciğiz ve böyle güzeliz. Eğer bir şeye dönüşeceksek, kendimizin en güzel haline dönüşmemizi diliyorum...

Şükran Bahar [email protected]

KARŞI KÖŞE

3

Page 48: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O

FRANSA’DA EKONOMİMİZ ÜZERİNE…

Fransa’daki Türk Toplumu; başlangıçta buraya para kazanma amaçlı geldiği ve geriye dönmeyi düşündüğü için ticaret, eğitim ve toplumsallaşma faaliyetlerine girişmemiştir. Öncelikli ihtiyaç olan dini eğitim, kültürünü ve anadilini un-utmayarak dönüşü kolaylaştırmak için yapılan Türkçe dersleri alma dışında pek faaliyet yapılmamıştır. Petrol krizi sonrası yapılan zorunlu işten çıkarmalar, ücretli geri dönüşlerde uyum sorunları yaşanması ve sosyalist Cumhurbaşkanı François Mitterand iktidarında ise sosyal haklarda yapılan düzenlemeler; Türk

vatandaşlarının burada kalıcı olmaya karar vermelerini sağladı. Fakat bu kez de ekonomik sorunlar baş gösterdi. Akabinde AB ve Euro para birimi ekonomilerini iyice sarstığında; bunun böyle gitmeyeceğini düşündüler. Herkes kendi işini kurmanın yollarını aramaya başladı. Bu durumda vatandaşlarımız en kolay yapabilecekleri işlerden başlayarak ticarete atıldılar. Pazarcılık, dönercilik ve eksportçuluk dedikleri Türk malları satışı gibi işler yaptılar. Derken lastikçilik, restoran işletmeciliği, tamircilik, araba alım satımı ve inşaat şirketleri bunu takip etti. Şimdi ise okuyanlar çoğalmakta, vatandaşlarımız çok daha değişik ti-caret alanlarında yer almaktadırlar. Tekstil, eğlence dünyası, otel ve mağaza işletmeciliği gibi sayabileceğimiz büyük işlerin yanında; vatandaşlarımızı öğretmenlik, devlet memurluğu ve yöneticilik alanlarında da görebiliyoruz.

Yaşanan bu olumlu gelişmelerden sonra vatandaşlarımızın yapması gereken şey; üzerlerine yapışan Türkler sahtekâr damgasını silmeleridir. Bunun içinde kalıcı ve büyük yatırımlara girişmeleri gerekir. Sadece Türkler’e dönük değil herkese açık işler yapmaları akılcı olacaktır. Yetişmiş insan gücümüzden istifade etmeleri önemlidir. Bu toplumda eğreti değil, asıl olanın bir parçası gibi davranmalıdırlar. Bilinmelidir ki bu ülkenin yerlisi çok azdır. Sadece bizden daha önce gelenler söz konusudur. İspanyollar, İtalyanlar, Polonyalılar gibi.

Bu ülkede yaşarken yaptığımız en büyük hatalardan birisi; başta kalıcı düşünmediğimiz için gelecek nesiller için

iyi temel atamamaktır. Açıklarımızı kısa zamanda kapatmalı ve toparlanmalıyız. Topluma açık kültürel faaliyetlerle bu farkları da asgari ölçüye indirgemek ve bir an önce bu topluma uyum sağlamak ger-ekmektedir. Her alana hitap edecek insan yetiştirmek gerekmektedir. İş adamı, sporcu, sanatçı ve siyasetçi gibi… Ticaret odalarına, belediyelere, derneklere girmeli; siyasi partilere üye olunmalı ve oy hakkını asla boşa harcamamalıdır. Dernekleşme faaliyetlerine de önem vermek gerekir. Derneklerin arkasında olup onun gücünden yararlanmalıdır. Örneğin inşaat sektöründe söz sahibiyiz fakat maalesef büyük şirketlerimiz yok. Bu alanda güçlü yerel derneklerimiz ek-sik. Yeni yeni filizlenen ve ülke çapında hizmet veren derneklerimiz güzel işler yapmaktadırlar. Ayrıca birbirimizle re-kabeti bırakmalı, fiyat kırarak kendi piyasamıza zarar vermemeliyiz. Böyle ol-unca kendileri karın tokluğuna çalışırken diğerleri parsayı topluyor. Kriz geldiği za-man da dayanamıyorlar. Orman işlerinde en fazla yine bizim vatandaşlarımız var. Fakat bakıyorsunuz ne bir sendikaları ne de bir kooperatifleri mevcut. Kısaca artık büyük düşünmemizin zamanı gelmiştir. Uluslararası ticaretin doruğa çıktığı bu yıllarda nice cazip fırsatlar bizleri bekle-mektedir. Asil bir millet olduğumuzu, bir-lik ve beraberlik içinde aşamayacağımız hiçbir şeyin olmadığını unutmayalım.

Ticaret yapan insanlarımızın kanunları çok iyi bilmeleri, meslek odalarına kayıtlı olmaları, diğer meslektaşları ve resmi kurumlarla iyi ilişkiler içinde olmaları da en önemli konulardan biridir. Fakat bu konuda son derece eksik olduğumuzu;

Türk girişimcilerin sürekli yüksek oran-larda mali cezalara maruz kalmalarından anlıyoruz. Sonra da bize ırkçılık yapıp yanlı davranıyorlar diyorlar. Bence bu tavırda ırkçılık payı çok az görünüyor. Biz daha ziyade kurallara uymuyor, on-lara zemin hazırlıyoruz. Hâlbuki bizim daha çok çalışmamız ve onlardan daha dürüst olmamız gerekmektedir. Bunun dışında; uluslararası hedefler seçmeli, anavatanımız Türkiye ile ortak ticari münasebetler mutlaka kurulmalıdır. Dernekleşmenin yanında ticari örgütlen-melere de uzak durmamalıdır.

Ticari sahada başarılı olan vatandaşlarımızın reklâma yeterince önem vermediği de bir gerçektir. Günü-müz liberal ekonomi anlayışında reklâmın etkisi yadsınamaz. Dolayısıyla yaptığınız işi, ürettiğiniz malı tanıttığınız ve gün-demde tuttuğunuz ölçüde satışları arttırır ve de büyürsünüz.

Yine pazarda başarılı ve kalıcı olmak için; tek bir kalem üzerine üretim yapmamaları mantıklı olacaktır. Üretici daima kendisini geliştirmeli ve günceli yakalamalıdır.

Son olarak ticaretle iştigal eden vatandaşlarımızdan ve firmalardan; eksik kaldıkları bir diğer nokta olan sosyal ve kültürel faaliyetler yürüten dernekleri-mize destek olmalarını ve gelecek vaat eden öğrencilerimize burs sağlamalarını bekliyoruz. Daha doğrusu onlar bekliyor-lar…

Sağlıkla kalın.

MALSCH TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ

30. YILINI KUTLADI

Hasan Bellikli/ Karlsruhe

Malsch ve Çevresi Türk Kültür Derne-ği, 30. kuruluş yıldönümünü muhteşem bir törenle kutladı. 30. yıldönümü kutlamaları saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasından sonra yapılan açılış konuşmalarıyla başladı. Dernek Başkanı Muhsin ÇELİK ve Karl-sruhe Başkonsolos Yardımcısı Muavin Konsolos Mahmut Niyazi SEZGİN’den sonra söz alan Malsch Belediye Başkanı Elmar HIMMEL, Sparkasse Müdürü Si-egfried JÖRGER, SPD Gemeiderad’tan Martin REICHOST, İtfaye Müdürü SCHNEIDER, Okul Müdürü WIPFLER ve DRU’dan RAUCH da kısa birer konuşma yaptılar. Türk Kültür Derneği Başkanı Muhsin ÇELİK, konuşmasında yaptıkları çalışmalara kısaca değindikten sonra, 30 yıldır uyum içinde kültür çalışmalarını sürdürdüklerini belirterek, Türk

kültürüne hizmet veren başta der-neğin kurucusu Nezir ŞENKAL olmak üzere

derneğe hizmet veren eski başkanlara birer teşekkür plaketi verdi.

Gecenin ilerleyen saatlerinde tiyatro sanatçısı ve yazar Ruşen KARTALOĞLU ve Grup Marmara Gelişim ekibiyle şiirler okundu, türküler söylendi. Program Türk mutfağının lezzetli ikramıyla son buldu.

Hiçbir Şey İçin Geç Kalmadınız!

Hasan Bellikli/ Karlsruhe Karlsruhe ve Wiesloch’ta bir yılı aşkın süredir bağlama ve saz dersleri Süleyman BEKYİĞİT tarafından verilmektedir. TÜRKÜSAZ Bağlama Kursu, profesyonel disiplinli, en önemlisi de notalı bir eğitimdir. 7’den 77’ye türkü severler Türküsaz Bağlama Kursu çatısı altında bağlama çalmayı ve türkü söylemeyi öğrenmektedir. Kursta her öğrenciye aynı titizlikle kişiye özel eğitim verilmektedir.

Ayrıca TÜRKÜSAZ Bağlama Kursu’nda güzel konuşma kültürümüzü tanıtma gibi ek çalışmalarla da eğitime devam edilmektedir. Yaş sınırı olmadan çocuklara ve yetişkinlere tek Türk enstrümanı olan bağlama eğitimi verilen kursta, dinletiler ve konserlerle öğrencilerin kendilerini izleyicilere göstere-bilme avantajları da vardır. Böylesi etkinlikler ve konserlerle öğrencileri motive ederek kendilerine olan güvenlerinin artmasını sağlayan TÜRKÜSAZ Bağlama Kursu, gurbette yaşayan tüm Türkler’i saygı ve sevgi çerçevesinde nezih bir ortamda kül-türlerini yaşatmaya davet ediyor.

Kısa sürede notalı bağlama çalabilme garantisi veren kurslar, ilgi duyan herkese açıktır. Kurs-lar için aile indirimi de mevcuttur. Yeni dönem desleri ise 04 Aralık 2011 Pazar günü Bürger zentrum Hart str.37 A,Bau 2 76185 Karlsruhe adresinde başlayacaktır. Daha fazla bilgi için saz - bağlama öğretmeni Süleyman BEKYİĞİT’e 0176 64 11 25 97 no’lu telefondan ulaşabilirsiniz.

İbrahim MERALSaint-Dizier ve çevresiTürkçe ve Türk Kültürü

Dersleri Öğ[email protected]

4

Page 49: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65

Bu Vatan Hepimizin!Merhaba Dostlar,

Bir kibrit kutusu insanın yaşadığı toplumu ifade eder aslında. Yan yana dizilmiş ve incesi kalınıyla, eğrisi düzgünüyle muntazam bir görüntü arz eder. Fakat yakından inceleyince bazı kibrit çöpleri vardır, bir amaç için yanar-lar. Kimi bir sigara yakar, kimi ocağı, kimi de boş yere yanıp tükenir, hiçbir işe yaramaz. Kimi ise bir ormanı, bir evi, büyük bir alanı yakar, kül edip gider kendisiyle birlikte.

Kibrit kutusunu açıp baktığımızda hepsi aynı gibi gözükse de, birbirinden farklı kibrit

çöpleri vardır. Bazıları yanamayacak kadar incedir, yakarken kırılacak sanırsınız ama en iyi onlar yanar. Bazıları da epeyce kalın olur, zannedersiniz ki yeri göğü yakacak ama bakarsınız yakınca “ fıs “ diye bir ses çıkarır, kendisini bile yakamaz, ucundaki kimyasal madde alev bile almadan kararır gider.

Kimileri de eğri büğrüdür ama bir kibrit çöpünden beklenen bütün fonksiyonları ek-siksiz yerine getirirler. Yanıp bitme, hayatın bitmesi gibidir ; ucunda başlar, yavaş yavaş dibine doğru gider ve sonunda kararıp kalır. İşte insan yaşamı da bu kibrit çöplerine ben-zer, kimi insanlar vardır; kötü işler yaparlar, ev yakar orman yakar, kimi insan vardır; kendinden beklenileni yerine getiremez, kalın kibrit çöpünde olduğu gibi yok olup giderler. Fakat öyle insan da vardır ki; bir lambanın fitilini, bir mumu yakar, bir yandan da yok olup gitseler de bıraktıkları ışık sonsuza kadar etrafını aydınlatır.

Kitaplar dolusu birçok insan, insanlara ve kainata fikirleri veya buluşlarıyla ışık tutmuşlardır.

Çok uzaklara gitmeye gerek yok elbette, ulu önder “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” deyince, değil aydınlatmak, canını ortaya koymak suretiyle, yok olmak üzere olan bir ülkenin,

“ Ülkemizin” yeniden küllerinden doğmasına sebep olmuştur. Her ne kadar “ Benim Naçiz Vücudum Bir Gün Elbet Toprak Olacaktır, Fakat Türkiye Cumhuriyeti İlelebet Payidar

Kalaktır.”demiş olsa da, yok olan sadece vücududur. Fikri zikri, düşünceleri ve eylem-leriyle hep aramızda olmuştur, olacaktır.

Bana elektronik posta yoluyla gelen bu yazıyı olduğu gibi sizlerle paylaşmak istedim, belki bir yetişkin veya bir öğrenci ya da bir çocuk mu yazdı bilinmez ama bildiğimiz bir şey var ki

bizler bir kibrit kutusundayız ve istesek de istemesek de yan yana, sırt sırta, omuz omu-za duruyoruz. Eğrisiyle doğrusuyla, küçüğü büyüğüyle, kadını erkeğiyle, yaşlısı genciyle, yerlisi ecnebisiyle, okumuşu okumamışıyla, zengini fakiriyle, çalışkanı tembeliyle, şişmanı zayıfıyla… Bu örnekleri istediğimiz gibi çoğaltabiliriz. Mesele, ne kadar çeşitli oluşumuzda değil, bu çeşitlilikle dağılmadan, savrulmadan ve birbirinden ayrışmadan ayakta kalabilmek ve nesiller boyu bu birlik ve beraberliği koruyabilmektir.

Vatanı bir kibrit kutusu olarak düşünürsek, içindeki çöpleri kutusuz bir arada ve dik olarak durdurabilir misiniz ? Hayır, hepsi bir yana savrulur. Kutunun bir yanını kesip tekrar çöpleri içerisine dolduralım, yine hep birlikte dağılmadan durabilirler mi ? Tabiî ki hayır…Vatan toprağı da aynı. Hep bir arada yaşadığımız, yüz yıllarca can cana kan kana, aynı topraklar için kan vermiş can vermişiz, Çanakkale’de Mehmet’in de, Azad’ın da mezarları yan yana. Şimdi olanlara bakınız, ülkede huzur yok, sükûnet yok, her kafadan bir ses çıkıyor, iplerimiz adeta başkalarının

elinde. Bu durum ne kadar ve nereye kadar devam edecek, her gün şehit haberi almaktan haber dinleyemez hale geldik.

Güya Nato üyesiyiz, Birleşmiş Milletler insan hakları için bas bas bağırır. Demokrasi ve özgürlük adına okyanus ötesi harekatlar ya-pan güçler, nedense başımızdaki terörü hep görmezden gelir. Amerika işbirliği yapıyoruz der ama her geçen gün acı bin kat daha ar-tar. Tabiî ki, ( ağır bir benzetmeyle söylemek zorundayım) bir söz vardır ya; “El elin eşeğini türkü söyleyerek ararmış”, kimin umurunda ki? Ey! eşim dostum, ahbabım, akranım, ko-num komşum, kardeşim arkadaşım, Kürdüm, Türküm, Lazım, Çerkezim, bu vatan bu to-praklar çok büyük, çok güzel, çok verimli, çok kıymetli ve de çok kutsal.

Aklımızı başımıza alalım ve dolduruşlara gelmeyelim. Bakınız hepimizin çocukları büyüyor, terörün başladığı seksenli yıllarda kimse ciddiye almazdı ve üç beş asker ölmüş, onlara günlerini gösteririz, bir ölüp bin diriliriz deniyordu, ama şimdi bakın aradan yirmi, yirmi beş sene geçmiş hâlâ terör belası, hâlâ onlarca şehit. Hani hemen hallediyorduk terörü? O gün doğan oğullarımız daha be-bekken söylüyorduk bu sözleri ama şimdi hepsi askerlik yaşına geldiler, çoğu da geçti bile. Umut ederim ki; torunlarımız da o yaşa gelmeden bu bela başımızdan gitsin. Kibrit kutusuna iyi sahip çıkalım.

Nice acısız günlere…

GALATA RESTAURANT Colmar’da Açıldı

Bölgemizin tanınmış simalarından, bir yandan da meslektaşımız ( Post gazetes-inde haberleri yayınlanıyor ) olan Alican VURAL, Colmar’da GALATA Restau-rant ismiyle bir mekân açtı. Kendisiyle, siz Objektif okuyucuları için, yeni yerinde görüşerek, GALATA Res-taurant hakkında bilgi aldık.

Evet, Alican Bey, nereden çıktı bu lo-kanta fikri? Şu an 42 yaşındayım, Uşaklı’yım, ilk ticaret hayatıma 23 yaşında lokanta ve fırıncılıkla Colmar’da başlamıştım. Mesleğim gıda, yani lokanta ve kasaplık üzerineydi. Bu işe bir altı yıl kadar ara verdim ve bu esnada seyahat acentası açtım.

Bıraktınız mı turizm işini? Yok hayır, yine dostlara turizm ve bilet satış işinde yardımcı oluyoruz. Sonra baktım ki bu iş benim asıl mesleğim değil, tekrar lokanta işine dönmek iste-dim. Meslekte kasaplık da olduğu için, bu yeni yerimizde et yemekleri üzerine yoğunlaştık, eti bir estetik ve lezzet uzmanı gibi işliyoruz. Biliyorsunuz et önemli bir gıda ve işlemesini bilmek lazım,dinlendirmek gerekiyor. Ben eti kasap veya bakkallardan almıyorum, kendim gidip kesim yerinden alıp getiri-yorum ve en az 15 gün dinlendirdikten sonra müşteriye servis ediyorum. Etin kalitesine ve yumuşak olmasına özen gösteriyoruz.

Aşçınız kim? Bahri Usta. Kendisi 28 yaşında, Türkiye’den geldi. Sivaslı. 12 yaşından beri bu işle ilgili, annesi ve babası ile

Türkiye’de dinlenme tesisleri işletmişler, yani bu işin içinden yetişmiş birisi. Bir de Fransız lokantalarında çalıştığından, soslar konusunda da mesleğine son derece hakim. İki mutfağı, Fransiz ve Türk mutfağını çok güzel bir şekilde harmanlıyor. Bir de, Samira Larguito isiminde, Fransız bayan var servis yapan. Burada kaç kişi ağırlayabiliyorsunuz? İçerde 40 kişi kadar ağırlayabiliyoruz. Dışarıda terasımız var, yazın 40 kişi ka-dar da orada müşteri ağırlamak mümkün oluyor. Gelenler, özellik yazın, yemek yemek zorunda değiller, gelip kahvelerini yudumlayıp gidebilirler. Ayrıca düğünler için de yemek yapıyoruz.

Adını neden Galata koydunuz? Ben biraz önce dediğim gibi, turizm ile de uğraştığımdan, biliyorum ki Galata Fransız turistlerinin ilgisini çeken bir yer. Galata, Galata Kulesi kulaklarına yabancı değil. Bir nevi Türkiye’ye ve turizme de katkısı olur düşüncesi ile bu adı koy-dum. Lokantanın ortasında görüyorsunuz gemi şeklinde bir kontuar yaptık. 28 bin

küçücük fayansı tek tek elle döşedik bunun için. Yani biraz da denizcilik ve gemicilikle olan ilgim de sözkonusu… Müşteriler niçin gelsinler size? Dönerden artık bıktık sayılır ; elbette döner de önemli bir et yemeğimiz ama, dediğim gibi artık başka et yemeklerine yönelmenin vakti geldi diye düşündüm. Herhalde döner servis etmeyen tek

lokanta burası olsa gerek. Başka bir şekilde tanıtmak lazım yemeklerimizi Fransızlar’a. Fransız yemeklerini de yaptığımızdan, iki mutfağı da tatmak mümkün burada. Burası farklı bir mekan, belki bu tarzda Alsace’da bir başka yer yoktur. Ailelerin gelip rahatça yemek yiyebilecekleri bir yer. İsteyen gelip mutfağımızı da gezebilir, bizim için hiç bir sakıncası yok, tersine bunu teşvik ediyoruz. Temizlik ve lezzet konusunda kendimize güvenimiz tam. Başka bir mesajınız var mı? Farklı bir atmosferde lezzetli et yeme-kleri yemek isteyenler veya eşini-dostunu davet etmek isteyenler gönül rahatlığı ile bizim lokantamıza gelebilirler. Gönlümüz ve kapımız her zaman açık. Çalışma saatlerimizi de ileteyim sizin aracılığınız ile: Pazartesi akşamı hariç (öğleyin açık), her gün hizmet veriyoruz. Size teşekkür ediyor ve başarılar dili-yoruz. ( GALATA Restaurant / 12, avenue de Lattre de Tassigny 68000 Colmar / 03 89 29 58 66 )

Meryem Şenocak TRT Türk Halk Müziği Ses Sanatçısı

[email protected]

5

Page 50: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O

Ne olacak şimdi?Hani Sarkozy sağcı ya! Hani Sarkozy ırkçı ya! Hani Sarkozy Müslüman düşma-nı ya! Oh ne rahatladık. Şimdi François Hollande gelecek bizi kurtaracak! Yetiş solcu Cumhurbaşkanı yetiş. Tek umudu-muz sensin! Sen olmasan biz ne yapar-dık? Sen umudumuzsun, sen şahsın, sen kralsın!

Niye şaşırıyorsunuz ki? İnternette Fransa’da yaşayan bazı Türkler’in Fran-çois Hollande’ı desteklediğini görünce bu tür cümleler de abes olmaz herhalde. Bu kadar mı aciziz? Bu kadar mı düşüncesi-ziz? İnsan kimi, niçin, neye göre destek-lediğini, neye göre karşı çıktığını bilmez mi?

30 yıldır siyasette olmasına rağmen hiçbir hükümette bakanlık yapmamış, Fransa’nın ücra köşesinde sadece millet-vekilliği yapmış, en büyük görevi parti başkanlığı olan bir adam gelecek ve Cumhurbaşkanı olacak. Hiçbir karizmaya sahip olmayan, sadece ve sadece medya-nın şişirmesiyle, kimi lobilerin desteğiyle adaylığı kazanmış bir şahıs.

Onun parti başkanlığı döneminde sol hep kaybetmiş, parti bölünmüş, bir sürü skan-dallar ortaya çıkmış ama akıllı militanlar onu aday yapmış. Ne büyük bir başarı! Fransa’da yaşayan Türkler olarak şunu iyi bilmeliyiz: iktidara hangi parti ge-lirse gelsin bazı politikalar değişmez, değiştirilemez. Çünkü bunlar hem devlet politikasıdır hem de siyasi riski büyüktür. Hangi parti yabancılara, Müslümanlara hak vereceğim derse asla iktidar yüzü görmez. Nasıl ki Türkiye’de laiklik bir devlet politikasıdır ve AK Parti bile bunu savunmaya mecbur ise Frasna’da yabancı karşıtı politika asla değişmez.

O halde boşuna umutlanıp durmayın, Obama kadar taş düşer başınıza. İlk se-çildiğinde kimileri onu Mehdi bile ilan ediyordu. Ne oldu şimdi? Aldınız mı ce-vabınızı? Solcular iktidara gelse ne deği-şecek? Hele hele François Hollande gibi Ermeni lobisinin önünde soykırımı inkar edenleri cezalandıran yasayı geçireceğine söz veren adam gelse ne yazar?. Unut-mayın ki Sarkozy bu yasayı engellemişti. Real politika onu buna zorluyordu. Ama Hollande beyefendi gücünü Ermenilerden alınca başka çaresi kalacak mı?

O François Hollande ki, başörtüsü yasağı-

na her zaman evet diyen, İslam ile ilgili, katı laiklik uygulaması destekleyen biri, nasıl bizim dostumuz olacak? Tek varlığı sadece ve sadece güçlü lobilerin verdiği direktifler doğrultusunda olan bu şahsiyet Sarkozy’yi aratacak durumda. Sarkozy’nin ne olduğunu biliyorduk, temkinli davranıyorduk, şimdi dost bildi-ğimiz arkadan vurunca çok mu şaşıraca-ğız? Sosyalist Parti aday adaylarını takip ettiniz mi bilmiyorum. İçlerinde Arnaud Montebourg farklı bir çizgi ortaya çıkar-mıştı. Dedesinin Cezayir asıllı olduğunu öğrendik. Müslümanlar ve Filistin konu-sunda güzel fikirleri vardı.

Ön seçim yapıldığında büyük bir başarı yakalı ve %17 alarak üçüncü oldu. Ama ikinci turda görüşlerine daha ters olma-sına rağmen Hollande’ı destekledi. Hal-buki fikir olarak Martine Aubry’e daha yakındı. Şu anki başkan (Genel Sekreter deniyor) Aubry çeşitli lobilerin hışmına uğradı. Başörtülü ve nazi bıyıklı resimleri yayınlandı. Kocası birçok başörtülü kızı savundu. Buna rağmen biz Aubry’e oy vermedik, Montebourg da koltuk hevesi yüzünden Hollande’ı tercih etti. Şimdi 2012’de seçimler olacak. Tüm an-ketler solcuların kazanacağını gösteriyor. Büyük bir sürpriz, bir gelişme olmaz ise durum onu gösteriyor. Dolayısıyla bir 5 yıl solcuların elinde olacağız. Şunu unutmamak gerekiyor ki 5. Cumhuriyet döneminde Mitterand hariç başka solcu Cumhurbaşkanı olmadı. Bunu iyi düşün-mek gerekiyor neden diye.

Eğer bizler hâlâ vurdumduymazlığımız devam eder, partilere üye olmayı redde-der, seçim kütüklerine yazılmaz ve oy kullanmaz isek halimiz perişan olacak.

Tabii bu seçimde Yeşiller Partisi’nin başarısı da önemli. Eğer güçlü bir oy ile Yeşiller de iktidara ortak olursa dengeyi sağlayacak kapasiteye sahipler. 2012’de yapılacak genel seçimlerde ben de millet-vekili aday adayıyım. Yerim garanti de-ğil. Ama Türkler partilere üye olsa hatta aday olsa ve içerde destek verecek kişi çok olsaydı durum riskli olmazdı. Ama tabii biz şu an Türkiye’ye dönme hayalleri kuruyoruz. Nasıl olsa hiç ol-madığı kadar Türkiye büyük bir başarı elde etti. Terör belasından da kurtulduğu zaman çok şey daha güzel olacak. Eko-nomik fırsatlar var, yatırım fırsatları var. Kimileri sapla samanı karıştırsa da, bozuk plak gibi akaryakıt ve et fiyatlarını öne sürse de elbette Türkiye’ye dönmek daha cazip geliyor. Ama o zamana kadar bari sorumlu hisse-din kendiniz. Kıpırdayın biraz. Hiçbir şey kendiliğinden olmayacak.

Önemli not: Türkiye’de terör yine vurdu. Yine canlarımız yandı. Batı hâlâ terör örgütüne göz yumuyor. Hatta solcular destek bile oluyor. Peki, biz ne zaman Strasbourg sokaklarında sesimizi duyura-cağız? 3-5 terörist gelip buralarda serbest dolaşırken, o gün bizlere sokaklar yasak-lanırken hâlâ biz neden suskunuz? Neden hiçbir dernek, kurum, kuruluş, cemaat kılını bile kıpırdatmıyor? Yoksa çok mu yorulduk? Yoksa bir şehit daha olmuş ne yazar havasında mıyız? Yoksa çok daha mühim önceliklerimiz mi var?

Bu vurdumduymazlığımız bir gün başı-mıza büyük bela olacak, benden söyle-mesi! Selametle.

FRANSA GÜNDEMİ

Fatih [email protected]/fkarakaya

Kabaran öfke!Kapitalizmin 2008’de başlayan küresel çaptaki krizinin ilk dalgası dev şirketleri ve bankaları yutmuştu. Ardından, bir süre sonra kapitalist düzenbazlar ve uzman iktisatçılari « Artık kriz aşılıyor, gelişmeler ekonominin yeniden büyüme trendine girdiğini göster-mektedir » türünden diskurlara başlamışlardı ki, krizin ikinci dalgası geldi; hem de çok daha büyük bir yıkımla. Öyle ki, krizin birinci dalgası banka ve şirketleri yutmuştu, ikinci dalgası ise ülkeleri çökertip iflasa sürüklüyor. Tabii ki kapitalizmin bütün krizlerinde olduğu gibi bu kez de gelenek bozulmadı ve faturası yine halka ve emekçilere kesildi. Yunanis-tan, İrlanda, Portekiz, İspanya ve İtalya’da halka yutturulan acı reçetelerin ardı arkası kesilmiyor. Tasarruf paketleri, kemer sıkma politikaları bu ülkelerle sınırlı kalmadı. Alma-nya ve Fransa’ya kadar yayıldı.

Kısacası, hükümetler zenginin zenginliğini güvence altına almak için yoksul emekçinin ümüğünü sıkmaya devam ediyorlar. Fransa hükümetinin açıkladığı tasarruf paketine göre 1 milyarı 2011, 11 milyarı da 2012

bütçesinden olmak üzere toplam 12 milyar euro tasarruf planlanmış. Buna göre onbin-lerce kamu emekçisi işten atılacak, sigara ve şekerli içecek ürünlerine zam yapılacak ve yeni vergilendirmeler olacaktır. Aslında cumhurbaşkanlığı seçimlerine aylar kala hükümet fazla sıkmak istemiyor. Öyle görünüyor ki asıl kemer sıkma politikaları seçimlerden sonra gelecek.

Açıkçası mali sermayenin hükmettiği bütün ülkelerde hükümetler hep zenginin ve ser-mayenin önünü açan, işlerini kolaylaştıran, yoksul halk yığınları ve çalışan emekçi-lerin yaşamlarını zorlaştıran sosyal yıkım politikalarını uygulayageldiler.

Bir zenginin günah çıkarması!

Yürütülen bu politikalarda sermaye yandaşlığı ve emekçi düşmanlığı o kadar aleni yapılıyor ki, bu durum dünyanin en zengin üçüncü kişisi sayılan Warren Buffet’yi bile isyan ettirmiş. 50 milyar dolarlık kişisel servete sahip olan 80 yaşındaki Buffet, New York Times’a yazdığı bir makalede şu iti-raflarda bulunuyordu : « Hep yoksul halkın

üzerine gidilmesin, en zor ve pis işlerde hep onlar çalışıyor, bizim için savaşmaya onlar gidiyor, büromdaki çalışanım benden daha fazla vergi ödüyor, biz zenginlerin dostu olan ABD Kongresi artık zenginleri daha fazla şımartmaktan vazgeçmeli, daha fazla vergi alın benden. »

Bütün bu söylenenleri samimi bir itiraf olarak mı okumalı, yoksa bir ayağı çukurda olan yaşlı bir zenginin papaza günah çıkarması olarak mı anlamalı ?Ya da, zenginlere karşı biriken ve her geçen gün daha da kabaran yoksul öfkenin gazını almak ve aynı za-manda düzenin bekçilerini uyarmak olarak mi algılamalı ? Kim nasıl anlar bilemeyiz.

Ama şu kadarını iyi biliyoruz ki; Tunus’taki, Mısır’daki milyonların adalet ve eşitlik arayışı, Yunanistan, Potekiz, İspanya ve İtalya’da krizin faturasına karşı yaşanan öfke patlamaları, har vurup harman savuran asalak milyarderlere karşı daha adaletli bir dünya is-teyen Wall Street ayaklanmaları da gösteriyor ki, bütün bu arayışlar kapitalizm için hayra alamet değil...

STRASBOURG BÜROSUNU AÇMAYA HAZIRLANAN

ELEMAN ARIYOR

Bilindiği gibi, Selestat’ta bürosu bulunan IZ-MIR VOYAGES, dünyanın her tarafina organi-ze tur, Türkiye’ye uçak bileti ve havaalanlarına taşıma servisi hizmetini veriyor.Bölgemizin bu yeni ve başarılı turizm şirketinin yetkilileri, Strasbourg’a ikinci bürolarını açacaklarını daha evvel duyurmuşlardı. Strasbourg ve çevresine hitap edecek olan IZMIR VOYAGES’ın yeni Strasbourg şubesinin açılışının Kasım/Aralık 2011’de yapılması

programlanıyor.

Bu arada, yeni büro için elaman arayışında olan firma sahiplerinden Hüseyin KOCA, « Zamanın dar olmasından dolayı, bizimle çalışabilecek adayları açılıştan önce görme-liyiz. Firmamızın kalite prensipleri ile en iyi bağdaşan kişiyi bulabilmemiz lazım » diyerek, « Adayın Strasbourg çevresinden olmasına dikkat edeceğiz » şeklinde konuştu. Verilen bilgiye göre, turizmde tecrübeli ya da

turizmle yakından ilgilenen kişiler ve bu işe aday olmak isteyenler, şu e-mail’e CV’lerini gönderebilirler : [email protected] (IZMIR VOYAGES SELESTAT / Tours Organisés, A Travers Le Monde 5 Rte de Colmar 67600 Sélestat / Bureau no: (+33) 0981350136 - 0981330136 Garantie financière 100 000€ - Licence IM067100036 H.KOCA : (+33) 676374273 / A.DURMAZ:(+33) 624939688 )

6

HAYATIN EMEK YAKASI

İbrahim BALCI DIDF ( Demokratik İşçi

ve Gençlik Dernekleri Federasyonu ) Yn. Kr. Üyesi

[email protected]

Page 51: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65

YİTİP GİDEN KELİMELER - Soba ne demek öğretmenim?

Fransa’da görev yaptığım bir okulda Türkçe dersi esnasında öğrencilerimden biri soruyor bu soruyu. Yüreğime cemre gibi düşüyor bu kelime. Donup kalıyorum bir an. Sizin de başı-nızdan geçmiştir mutlaka. Bazen duyduğunuz bir kelime saniyeler içerisinde alır götürür sizi uzaklara, başka coğrafyalara, eski zamanlara. Belki yıllar, belki koca bir hayat geçer o an gözlerinizin önünden. Duygulanırsınız. Te-bessüm mü gelir dudaklarınızın kıvrımlarına ya da hüzünlü bakışlar mı oturur gözlerinize, bilemem. Ben o an eski bir dostumu hatırlar gibiydim, gelince yürek ısıtan, sözleri sohbete ayrı bir lezzet katan … Yok olmuştu işte, yok-tu. Soruyordu öğrenci: “Öğretmenim soba ne demek?” Burnuma doluyor sobanın üzerinde kızarmış ekmek, mandalina kabuğu, tutuşan talaş ve odun kokusu. Gözlerimde canlanıyor

bacadan tüten duman, gürül gürül yanan bir soba, üzerinde dem alan, tıslayan bir çaydan-lık, izlemeyi çok sevdiğim alevlerin yüzüme sıcaklığı vuran kırmızı yalımları…

Bir ihtiyaçtan doğan kelimeler, ihtiyaç devam ettiği sürece yaşayabiliyorlar. Ya da “soba” gibi evrim geçirerek başka kelimelere bırakı-yorlar yerlerini. Örneğin: “Kombi”. Merkezi ısıtma yöntemleriyle ısınan evlerde yaşa-yan öğrencilerime sobayı anlatmak ancak Anadolu’da ziyaret ettikleri sobalı evlerden örnek vererek mümkün olabilmişti.

Hatırladıkça yüreğim burkuluyor. Anadolu’da öğretmenlik yaptığımız köyler, dağ köylerinde okula koşan çocuklar… Ayaklarında yırtılmış kara lastikten ayakkabıları, karda yağmurda ıslanmış çorapları, buz kesmiş elleri ve yüz-leri, soğuktan kızarmış burunları, al al olmuş yanakları… Okuma hevesindeler, gözleri pırıl pırıl. Minik yürekleri sevgi deryası. Bir gülücü-ğünüze ellerinde çiçeklerle koşarlar.

Kış yaklaşmaktadır. İş başa düşmüştür. Genel-de köy okulunda hademe yoktur. Tek öğret-mensiniz üstelik. Sene sonu havalar ısınınca boruların kurumlarını temizleyerek bodruma koyduğunuz soba, havalar soğuyunca tek-rar sınıfa taşınır. Adeta hepsi soba kurmada ustalaşmış öğrenciler yardımcı olmak için etrafınızda pervanedir. Soba kurmaksa ger-çekten bir sanattır. İyi ısınabilmek için doğru bir şekilde kurmak gerekir. Ayrıca sobanın sınıftaki yeri çok önemlidir. Yazı tahtasını per-delemeyecek, en ön sırada oturanları rahatsız etmeyecek.

Sobanın yeri belirlendikten sonra soba altlığı yere döşenir. Üstüne soba, borusuz haliyle yerleştirilir. İlk dirsek boruyu taktıktan sonra diğer borular işaretlerine dikkat edilerek üst üste geçirilir. Bir delikli borunun üstüne bir deliksiz boru gelecek şekilde borular duvarda-

ki baca deliğine kadar sıralanırlar. İş bitmedi tabii ki. Sobanın duruşu düzeltildikten sonra boruları duvara çaktığınız çivilere tellerle tutturarak sabitlemek zorundasınız ki borular düşmesin, bir kaza olmasın.

Nöbetçi oldukları için sabah erkenden gelen ilk öğrencilerle soba yakma telaşı başlardı. Öğretmen sobayı tutuşturur, külleri nöbetçi-ler döker, sobanın etrafını temizlerlerdi. Soba önce kendini, sonra çevresini en son duvarları ısıtırdı. Soğuktan üşümüş olarak okula ge-len öğrencilerin ilk uğrak yeri sobanın etrafı olurdu. Soba başında muhabbetle ısınarak gevşeyen öğrenciler yerlerine geçer, yüzlerde içten, sıcak bir tebessümle ders başlardı. Her gün aynı yerde buluşan mutlu, kalabalık bir aile gibiydik. Öyle ki yoklama sırasında ailenin fertlerinden birinin gelmediğini, o gün hasta olduğunu öğrendiğimde onun yokluğunu gün boyunca hisseder, ne durumda olduğunu me-rak ederdim. Öğretmenlik böyle bir yuvada, böyle çocuklarla, böyle bir aşka dönüşüyordu ancak.

Anlıyorum ki yokluklar içinde, zorlukları gö-ğüsleyerek, yardımlaşarak değerli bir şeye ulaşma çabasında olan insanlar elde ettikleri-nin kıymetini bilirler ve onlarla mutlu olurlar.

Çocukluğumuzdaki sobalı yıllara dair aklımız-da kalanlar üç aşağı beş yukarı hepimizde aynıdır. Şehir hayatı içinde kış yaklaşırken babaların eve odun getirme telaşını hiç unutamam. Havalar henüz yağışlı değilken geç kalmadan alınmalıydı odun kömür. Ne zorluklarla, belki taksitlerle aldıkları yakacak-ları taşıtmak için bir de kamyon ve hamallar tutulurdu. Mahalledeki çocuklar arkadaşla-rını toplar kim odun almışsa yardıma gider, küçücük kollarıyla kucaklarına doldurdukları odunları gösterilen yere taşırlardı. Odun alan ev sahibi de taşıma bitince çocuklara harçlık verir, onları da sevindirmiş olurdu.

Bir pazar sabahıdır, haftalardır yağmur yağı-yordur. Annenizin güzel sesiyle uyanırsınız “Kahvaltı hazır, herkes sofraya!”, sıcacık ya-taktan istemeyerek nazla kalkarsınız. Odanın buz gibi havası yapışır sırtınıza. Hemen salona kaçarsınız. Kapıyı açar açmaz sıcacık karşılar sizi soba. Üzerinde kızaran ekmek kokusu dol-durmuştur salonu. Soğumasın diye bir kenarı-na koyulmuş çaydanlıkta fokurdamaktadır su. Ellerinizi sobaya uzatıp sıcağı ovuştururken yere özenle kurulmuş sofraya iştahla bakarsı-nız. Kızaran ekmeklere tereyağı sürülüyordur. Babanız günlük gazeteyi almıştır eline göz atmaktadır. Herkes sofradadır. Çay bardağı, kaşık sesleri arasında sobanın şahit olduğu sıcacık bir aile saadeti yaşanmaktadır. Mutlu-luk saatleri televizyonun tek kanalında siyah beyaz bir sinema ile devam ediyordur. Filmin en heyecanlı yerinde babanızın “Ödevin yok mu senin?”diyen sesi ile hatırlayıp kitap def-terleri yanınıza alır ödevlerinizi yapmaya baş-larsınız ki anneniz o sırada yıkadığı çamaşırları borunun üzerine kurulmuş tellere asıyordur. Çamaşırlardan sobaya düşen su damlalarının kızgın yüzeyde çıkardığı sesler, çaydanlığın tıslaması, ıhlamur kokusu ile kendinizden geçip tatlı rüyalara bile dalarsınız. Sanırsınız ki bütün aileyi tek salonda bir araya getiren, mutluluk oyununu ısıtarak kış boyunca yaşa-tan sadece bir sobadır.

Soba kelimesi de yaşantımızda yeri dolduru-lamayacak bir boşluk ve saadet dolu hatıralar bırakarak tarihe karışacak gibi gözüküyor. Tıpkı mum, gaz lambası, tüp gaz, el süpürgesi, elektriksiz çalışan dikiş makinası, elde örme paspaslar, sofra bezleri, tahta yer sofrası ve daha birçok kelime gibi.

Kelimeler de doğar, yaşar ve ölür derdi dilbi-limci hocalarımız. Haklılarmış.

Sevgiyle kalın.

Salih BİRCANTOUL Türkçe ve Türk Kültürü

Dersleri Öğretmeni [email protected]

7

Kimlere Yardım Etmeli ?

Değerli okurlarımız,

Son zamanlarda ülkemizde bir Afrika sevdası başladı gidiyor. Afrika’daki açlığa bizler çare olacağız diyenler, başta Başbakanımız olmak üzere, bir grup sanatçı, bir grup yandaş me-dya ve iş adamlarından oluşan bir uçak do-lusu insan Afrıka kıtasında yaşayan bu insanları zıyaret ettiler. Ne de güzel timsah gözyaşları döktüler. İnsanlara yardım elini uzatmak elbette iyi bir şeydir ama Afrika’ya giden sözüm ona sanatçılar Türkiye’ye döndüklerinde havuzlu villasının balkonunda kokteylini içerken acaba Afrika’yı ne kadar düşündüler? Yandaş gazeteciler manşet atıp gazetelerinin satış tirajını artırdıktan sonra acaba Afrika’da-ki acıları ne kadar düşündüler ?... Dostlar, Afrika adı altında kimilerine yeni bir rant kapısı açılıyor, tıpkı daha önce Komba-san, Jetpa ve Yimpaş örneklerinde olduğu gibi. Binlerce mağdur vatandaşımız hâlâ paralarını almak için bekliyor; kimileri ise mahkeme kapılarında sürünüyor. Bütün bu-nlardan sonra en son Deniz Feneri olayını herkes hatırlıyor. Yardım adı altında kimlerin neler yaptığını

gördük,duyduk. Bunlar duyduklarımız, gördüklerimiz ; bir de duymadıklarımızı düşünün? Evet, son olarak Afrika’ya yardım adı altında her yerde yardım toplanıyor, televi-zyonlarda hesap numaraları veriliyor. Bu sizce ne kadar doğru ? Afrika asırlardır aynı duru-mda, açlıkla, birçok sorunla mücadele ediyor. Dünyanın gözü önünde insanlar açlıktan ölüyor ve emperyalist devletler bunlara göz yumuyor. Ve de hatta bu kıta insanlarının üzerinden gelir elde etmenin hesplarını yapıyorlar. Elbette bu insanlara yardım edilmeli. Dü-nyada insanların açlıktan ölmeleri hepimiz için utanç verici bir durum ama görüyorsunuz ki tam tersi oluyor.

Amacım kimseyi kırmak, üzmek değil; adımız gibi her şeyi insanlarımız bilsinler istiyoruz. Şimdi bazı dostlarımız şu soruyu sorabilirler : « İyi de kardeşim, biz kime yardım edelim ? » İyi bir soru. Önümüzde Kurban Bayramı var, herkese şimdiden iyi bayramlar... Yardım yapacak o kadar insan var ki saymakla bitmez. Örneğin Türkiye’de 9 milyon emekli insanımız var,

bunların en az yarısından çoğu açlık sınırının altında yaşıyor. Yardıma muhtaç, ayda 700,- 800,- TL civarında bir gelirle bu insanlarımızın yaşamlarını sürdürmesi mümkün değil.

Diğer bir örnek : asgari ücret alan milyonlarca işçimiz var. Asgari ücret 600,- TL net. Peki bu para ile işçilerimiz nasıl yaşayabilirler, nasıl kurbanlık alırlar, çocuklarına ve ailesine nasıl bayramlık alırlar ?

Diğer bir örnek : sayısız yetimlerimiz, dullarımız ve engelli insanlarımız var. Bunlara küçük bir miktar yardım yapılsa da bununla geçinmeleri mümkün değil. Evet dostlar, yardımlarınızı bu saydığım insan-lara yapmanızı tavsiye ederim.

Sakın ola ki dini inancınızı istismar etmeye kalkan din bezirganlarına asla inanmayın ve de rağbet etmeyin. Aksi taktirde Yimpaş, Kombasan, Jetpa ve Deniz Feneri mağdurlarının durumuna düşersiniz.

Sevgi ile kalın…

Özgür Köşe

Mustafa KAYA

Page 52: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 8

Page 53: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 9

Page 54: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 10

Neslihan ve Mahmut’a mutluluklar diliyoruz.

Foto Objektiften Ekibi

Feyza ve Tevfik’e mutluluklar dileriz.

Artı Media Ekibi

Emine ve Adem’im Esra Gül ismini

verdikleri kızları dünyaya geldi.

Tebrik eder, mutlu bir ömür dileriz.

Hatun ve Murat’a mutlu bir ömür dileriz.

Foto Objektiften Ekibi

Mutlu günlerinizin resimlerini yayınlatmak için isim, soyisim, tarih ve adresinizi yazarak, resimlerinizi yukarıdaki e-mail adresine gönderiniz.

Page 55: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 11

Page 56: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 12

Page 57: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 13

Page 58: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 14

Page 59: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 15

Page 60: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 16

Diplomasız Fransız Olamayacak Fransa hükümetinin yabancılara karşı yürüttüğü sert politika daha da sertleşti-rildi. Daha önce Fransız olmak isteyen-lerde aranan asgari Fransızca konuşma ve Fransa’yı tanıma kriterleri, değişikliğe gidilerek daha da zorlaştı. Her geçen gün göçmenlere karşı yeni önlemler alan hükümet iltica adayla-rına Fransa’ya gelmeden dil bilgisi şartını getirmişti. Şimdi ise Fransız vatandaşlığına geçmek isteyenlere kolej son sınıf seviyesinde olmaları şartı koşulacak. Buna göre vatandaşlığa başvuranlar ya kolej son sınıf diplomasına sahip olacak (college 3eme) ya da yetkili kurumların sınavından geçecek. Dil bilgisi haricinde vatandaşlık görevleri ile ilgili çok seçenekli cevaplı sorular şeklinde de sorular sorulacak. Ancak bu soruların normal Fransızlar için bile çok zor olduğu görülüyor. Fransa’da her sene 100 bin kişi Fransız vatandaşlığına geçiyordu. Verilen dosya-ların %75’i kabul görürken geçen sene eklenen yeni bir şart bu rakamı %50’ye düşürmüştü. Bu yeni şartta maddi açıdan kişiler kendi kendine yetecek deniyordu. Yani işsizlik, sigorta, RSA gibi imkan-larla geçinenlerin otomatik olarak dos-yaları reddediliyor. Bu nedenle de zaten

2011’de 100 bin kişiye ulaşılması müm-kün görünmüyordu. Bu güne kadar Fransız vatandaşlığına geçmiş olan Türkler’in bu yeni seviye şartı dönemimde başvursalar hiçbir şe-kilde vatandaşlığa geçmeleri mümkün değildi. Özellikle de kendi ülkelerinde eğitim almamış olanlar (ki bayanlar daha çok oranda) başvuruda bile bulunamaya-caklar.

Sosyalistler Adayını Seçti

Aylardır süren kampanyadan sonra ya-pılan ön seçimde sol seçmenler François Hollande dedi. 6 adayın yarıştığı ön seçimde şu anki Genel Sekreter Martine Aubry, 2007’de Sarkozy’e karşı kaybe-den Segolen Royal, eski Genel Sekreter François Hollande ve 3 aday daha yarıştı. İlk turda en yüksek oy alan François Hol-lande ve Martine Aubry ikinci tura kaldı. Diğer 4 adayın da Hollande’ı destekleme kararı alması üzerine bu aday seçimleri kazandı. François Hollande daha önce hiçbir ba-

kanlık yapmamış olan ve sadece millet-vekilliği yapan birisi. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine karşı olmayan ancak bunu şartlara bağlayan Hollande ayrıca Ermeni lobisine yakınlığı ile de biliniyor. Bu doğrultuda Sarkozy tarafından bloke edilen soykırımı inkâr yasasını Meclis’ten geçirme kararı aldı. İslam karşıtı yasaları da oylaması ile tanınan Hollande’ın an-ketlerde de Sarkozy’e karşı kazanacağı görülüyor.

İçeceklere Yeni Vergi

Fransa her geçen gün ekonomik kriz yüzünden yeni vergiler oluşturmaya başlıyor. Büyüme hedefini %1.75 olarak açıklayan ancak %1’in altında kalacağı kesinleşen ve bu yüzden kredi notunun düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalan hükümet yeni vergileri devreye sokuyor. 2012 bütçesi için birçok vergi getiren hükümet daha önce ek sağlık sigortasına vergi getirmişti. Zenginlere karşı sürekli vergi indirimi uygulayan hükümet şekerli içeceklere vergiyi de obeziteye (şişman-lıkla savaşma) adına karşı yaptıklarını söylüyorlar. Bu vergi sayesinde 280 milyon gelir bek-lerken, lokanta sektörüne tanıdığı KDV indiriminden 3 milyar kaybetmişti. Buna rağmen lokantacılar verdikleri sözü yeri-ne getirmeyerek ne istihdamı artırdılar ne de yatırım yaptılar. Her ne kadar 33cl teneke içeceklerde 2 santimlik artışa tekabül etse de son 5 yıl içinde uygulamaya konulan 24 yeni

vergiden biri olması vatandaşları iyice çileden çıkardı.

Sarkozy Baba Oldu Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy zor günler geçirdiği siyasi yaşantısını, özel alanda güldürmeye çalışıyor. Görevde iken, 2007’de ilk boşanan cum-hurbaşkanı olma özelliğine sahip olan Sarkozy yine görevdeyken baba olma şe-refini yakalayan ilk Cumhurbaşkanı oldu. Ünlü İtalyan sanatçı Carla Bruni ile evle-nen Sarkozy-Bruni çiftinin Guilia adında kızı oldu. Marine Le Pen ‘den eleştiri Aşırı sağcı parti lideri Marine Le Pen ise Sarkozy ailesi için sevindiğini ancak ismin Fransız olmamasını yadırgadığını söyledi. Cumhurbaşkanı’nın örnek olması gerektiğini söyleyen Le Pen, milliyetçi yönünün öne çıktığını söyledi.

Fatih Karakaya haberleri

Page 61: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 17

BEKLENEN SEYAHAT ACENTASI

« FAVORIS VACANCES » STRASBOURG’DA AÇILDI

Hesaplı ve güvenli tatillerin yeni adresi FA-VORIS VACANCES, geçtiğimiz Ekim ayı içinde , Strasbourg’ta, 4 rue Spielmann adre-sinde hizmete açıldı.

MARMARA / MONDIAL TOURISME acentalarının ALSACE-LORRAINE bölge-sindeki kurucusu olan ve 18 seneyi aşkın bir

süreden beri turizm sektörinde yönetici olarak başarılı turizm çalışmalarıyla bölge halkı tarafından yakından tanınan, ayrıca bölgede birçok genç turizmcinin yetişmesine vesile olan, Abdullah GÖZÜTOK, Strasbourg şehir merkezindeki yeni acentasında yönetici

olarak göreve başladı.

FAVORIS VACAN-CES ; özellikle en uy-gun fiyatlı her şey dahil oteller, paket tatil turları, SPA’li oteller, termaller, çok çeşitli gezi turlarının yanında, tüm uçak firma-larının tarifeli veya char-ter seferleri biletleri ile gemi seyahatleri, oto-tren biletlerinin de en uygun fiyatlarının bulunabilece-ği tek adres. Türkiye için bilinen destinasyonların dı-şında, tüm Avrupa’ya (Yunanistan, İspanya, Portekiz, Italya…), Ku-zey Afrika’ya (Cezayir, Fas, Tunus), Mısır’a,

Kenya’ya, Dubai’ye, adalara (Balear, Kanar-ya Adaları, Malta, İbiza, Mayorka, Domini-ken Cumhuriyeti…), Uzak Doğu ülkelerine de paket programlar sattıklarını bildiren şirket Müdürü Abdullah GÖZÜTOK, yılların biri-kimine sahip olduklarını söyleyerek, bilhassa banka veya APST garantisi olmayan, IATA garantisi olmayan, turizm seyahat acenta lisansı olmayan « acenta görünümlü » büro-lardan kesinlikle bilet ve seyahat alınmaması

konusunda uyarılarda bulundu.

İşini profesyonelce yapan, gerçek turizm tecrübesi olan, her türlü finans garantisi olup seyahat acentası lisansına sahip bulunan şir-ketlerle çalışmanın avantajlarını da anlatan Abdullah GÖZÜTOK, « Bizi bunca uzun süreden beri ; MEURTHE ET MOSELLE, ALSACE-LORRAINE, TERRITOIRE DE BELFORT ve FRANCHE-COMTE bölgesine kadar olan coğrafi bölgelerde tanımayan yok. Hesaplı ve özellikle de kali-teli hizmetimizi bizimle yolculuk yapanlar bilir. Bilmeyen ve bizi yeni tanıyacak olan müşterilerimize de her türlü otelli veye otelsiz seyahatlerini almadan önce mutla-ka bizleri ziyaret etmelerini öneriyoruz » dedi.

Strasbourg ve çevresinde oturanların artık Almanya tarafına gidip gelmeye ihtiyaçlarının kalmadığını hatırlatan GÖZÜTOK, bağlan-mış oldukları yeni rezervasyon sistemleriyle dünyanın her yerine tüm hava yolları ile seya-hat etme imkanlarını sağladıkları gibi, ayrıca vatandaşlarımıza tüm Alman Tur Oparatör-lerinin (Tui, FTI, Öger Tour, Neckermann, Bentour,…) seyahatlerini en uygun fiyattan FAVORIS VACANCES’da bulacakları müj-desini verdi.

Abdullah GÖZÜTOK, ikinci bir yenilik ola-rak ; Fransa, Almanya, İsviçre …her nerede olursanız olun, sadece uçuş bileti almak için acentaya uğramak gerekmediğini, e-biletleme (elektronik bilet) sistemi ile biletlerin artık

çok kolay bir şekilde ödemeli olarak cep tele-fonlarına gönderildiğini de belirtti. Strasbourg’un Place de la Bourse Meydanı yakınındaki, 4 rue Spielmann adresindeki acentaya 03 88 22 90 24 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz. Tramway ile gitmek istiyen-lerinse Lignes A ve D’yi alıp, ETOILE-BOURSE durağında yani Strasbourg Mairie’sinin ( Belediye ) önünde inmeleri gerekiyor.

« FAVORIS VACANCES » şirketi, güveni-lebilir ve tecrübeli kadrosuyla müşterilerine hizmet vermenin haklı gururunu yaşıyor. Biz de, yılların tecrübesi Abdullah GÖ-ZÜTOK yönetimindeki FAVORIS VACANCES’ı kutluyor, işlerinde başarılar diliyoruz… (FAVORIS VACANCES 4, rue Spielmann 67000 STRASBOURG / Tél : 03 88 22 90 24 - Fax : 03 88 22 34 78 Portable : 06 64 44 29 29 / e-mail : [email protected] / www.favorisvacances.com )

Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı 6 Aralık’ta

Mulhouse’a Geliyor

2011-2012 sezonu CEV Indesit Şampiyonlar Ligi’nde mücadele edecek Fenerbahçe Bayan Voleybol takımının maç programı belli oldu. Temmuz ayında Avusturya’nın başkenti Viyana’nda yapılan kura çekiminde Fener-bahçe Bayan Voleybol Takımı B Grubu’nda

Almanya’dan Dresdner, Azerbaycan’dan Rabita Bakü ve Fransız ekibi Mulhouse ile eşleşmişti. Bu şampiyona çerçevesinde, Fenerbahçe Ba-yan Voleybol takımı, ASPTT Mulhouse ile karşılaşmak üzere, 6 Aralık 2011 tarihinde bu şehre gelecek. Mulhouse Kapalı Spor Salonu’nda saat 19.30’da başlayacak olan bu maç için, Alsace Bölgesi ile çevresindeki Fransa ve Almanya şehirlerinde oturan vatandaşlarımızın ekibi-

mize destek vermelerini bekliyoruz. ( Maçın rövanşı 11 Ocak 2012 tarihinde İstanbul’da yapılacaktır.)

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin

Strasbourg Çıkarması

Konya Büyükşehir Belediyesi ile COJEP’in birlikte düzenlediği, Avru-pa Gençlik Projesi kapsamında « AB-Türkiye İlişkilerinde Hz. Mevlana’nın

Sevgisi ve Hoşgörüsü » başlığıyla gerçekleştirilen program çerçevesin-de 4-5 Ekim günlerinde Strasbourg’a gelen Büyükşehir heyeti ilgiyle karşı-

landı.

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin katkı-larıyla, Selçuk Üni-versitesi İnsan Hak-ları Topluluğu ve COJEP International ortaklığında gerçek-leştirilen program bünyesinde 4 Ekim Salı günü Avrupa Konseyi’nde sema gösterisi ve Mevla-na konulu panelin yanısıra aynı günün akşamı Saint Pierre le Jeune Protestan Kilisesi’nde sema

gösterisi düzenlendi. Konya Belediye Başkanı Tahir Akyürek’i Strasbourg’ta başkan vekili Mehmet Akdaş temsil ederken, heyet-te belediye meclis üyeleri Abdurrahim Büyükmatür, Fahrettin Çamurcu, Zeliha Üzümcü, Sıdıka Turgut ile birlikte Konya Belediyesi AB ve Dış İlişkiler Şube Müdürü Tayfun Pala da yer aldılar.

İlk defa Strasbourg’a gelen Konya he-yetinin onuruna COJEP International Başkan Yardımcısı, Immo Saturn fir-ması sahiplerinden Tuncer Sağlamer kentin ünlü Cappadoce restorantında bir aksam yemeği verdi. Yemek davetine COJEP temsilcileri, Strasbourg’ta yaşayan Konyalı işa-damları, dernek temsilcileri ve Fransız – Türk Girişimciler Birliği (UNEFT) başkanı Murat Ercan da katıldı.

Page 62: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 18

Bu Savaş Bitsin Artık Nice yiğit askerler toprağa verdikHep acılara doğru gülleri serdikBirbirimize teselli kanadı gerdikVatanımızda olan bu savaş bitsin artık

Güzel analarımız daha ağlamasınBaşlarına karalar artık bağlamasınTerör onların yüreklerini dağlamasınVatanımızda olan bu savaş bitsin artık

Allahım başka felaketler vermesinDaha hüzünlü günler göstermesinDüşmanı hiçbir zaman sevindirmesinVatanımızda olan bu savaş bitsin artık

Yıllardır bu savaş devam ediyorNe zaman biteceğini kimse bilmiyorDostluk bağının koparılması isteniyorVatanımızda olan bu savaş bitsin artık

Allahım bizi başka belalardan saklasın

Vatanımızda bu terör kirini paklasınArtık bu millet hürriyet güllerini koklasınVatanımızda olan bu savaş bitsin artık

Şehit haberine hep donakalırızKendimizi geçilmeyen yollarda bulu-ruzNasıl bir acı bir dert olduğunu iyi bilirizVatanımızda olan bu savaş bitsin artık

Millet dört gözle barışı bekliyorO ana kavuşmak için güne gün ekliyorYıllardır bu ümidi yüreğinde saklıyorVatanımızda olan bu savaş bitsin artık

Aşık Abdullah sözünü söyler teröreTeslim olup kurşun sıkmasın askereCan kaybı olmasın bir daha yok yereVatanımızda olan bu savaş bitsin artık

Abdullah KELEŞ 22.10.11 / Lahr / Schwarzwald

DERMANI YOK GİBİ

Gönlüm coşkun seller gibiSanki bir güzel sahibiAradım buna tabibiElbet dermanı yok gibi

Gönlüm esen yeller gibiKışın açan güller gibiKonuşmayan diller gibiSordum zamanı yok gibi

Ters açılan fallar gibiAcı çalan ballar gibiDüzen tutmaz teller gibiDini imanı yok gibi

Fidan dertli kullar gibiSonsuz biten yollar gibiMeyve vermez dallar gibiYaşar gümanı yok gibi

Fidan ÇOLAK

DEMİŞLER !

Bir insan kul ise hakkın yolundaEzana kulağı uyar demişlerİki melek durur sağ ve solunda Çekilen tevhidi duyar demişler

Kulluk iradesi başlı başınaKıymet veriliyor gözde yaşına

Kabede örtülü siyah taşınaEn güzel konulan secde demişler

Kul olan kulluğu bilirse eğerKullukta kıymette her şeyi değerEn sonunda hakka varmakmış meğerKurtuluş geldiğin vecde demişler

Yaradan yaratmış kul olsun diyeŞeytanın yolundan gidersin niyeMiraca çıkarsın melekler ileKıldığın namazsa geç’de demişler

Durunca huzura, huzur bulursunKullukta mertebe aşkı solursunAğlayı ağlayı derya olursunEdeple yaklaşsan üç’de demişler

Sorguda sualde döner mi dilinNesine gerekli düşünmez ilinBağrında yetiştir var ise bil’inŞairim en güzel iman demişler

Hasan KARAKAYA 13/ 10 /2011Strasbourg

Page 63: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65

HERBERT MULLIN (3) “DEPREMİ ENGELLEYEBİLMEK İÇİN ÖL-

DÜRMEM LÂZIM!”

Bundan sonrası hep benzer olaylarla geçti, Herbert Mullin’in ruh sağlığı giderek bozuluyordu. Santa Cruz’da ya da aniden karar vererek gittiği başka bir şehirde başı sürekli bela-ya gidiyordu, yakınındaki insanları tehdit ediyor, anlamsız vaazlar ver-meye başlıyor, tehditler savurarak çevresindekileri korkutuyordu. Ailesi her defasında Herbert’i bulunduğu yerden alıyor, doktora götürüyordu ancak kalıcı ve ciddi bir tedavi başla-tılmadığı için durumunda hiçbir düzelme sağlanamıyordu. Devlet hastaneleri o dö-nemde valilik kararı yüzünden yatılı akıl hastası kabul etmemeye başlamışlardı. Özel hastaneler ise çok pahalıydı.

Sıklıkla geçici heveslere kapılıp çok farklı şeyler deneyen Herbert Mullin belki de kendisine yeni bir çıkış yolu arıyordu. Bir defasında kafasını kazıttı, ardından çok ciddi bir diyete kalkıştı ve aşırı kilo kaybetti, bir süre sonra kafasına kocaman bir sombre-ro takarak Meksikalı aksanıyla konuşmaya başladı. Yine kısa süre sonra bundan da sıkılıp herkese boksör olduğunu söy-lemeye başladı. Bir dönem her yerde savaş ve şiddet aleyhtarı konuşmalar yapıyordu, ancak bir süre sonra bir Asyalı kadına birlikte olup ırkların karışımı bir çocuk sahibi olma önerisinde bulunduğunda reddedilince şiddet aleyhtarı nutuklarını unutup kadına saldırdı.

Her anlamda kafası karışık biri olmuştu. Bir dönem aşırı özgürlükçü ve yenilik-çiyken birdenbire aşırı muhafazakar biri haline gelebiliyordu. Uyuşturucu bulun-durduğu için hakimin karşısına çıkarıldığı bir gün hakimden başta LSD ve esrar olmak üzere tüm uyuşturucuların serbest bırakılmasını istemişti, ancak bir süre sonra tüm hippilerden, çiçek çocuklardan nefret etmeye başladı. Savaş karşıtıyken askere başvurmuş olması da bu karmaşık ruh halinin en önemli belirtisiydi.

Kısacası 1970’lerin başında Herbert Mullin artık hem her şeye taraftar hem de her şeye karşıydı. Kendisinde yanlış bir şeylerin olduğunu fark edi-

yordu ancak ciddi bir çözüm bulmaya yanaşmıyordu. Bunun yerine babasını suçluyor, kullandığı ilaç ve uyuşturucu-ları suçluyor, arkadaşlık ettiği insanları, hatta din adamlarını suçluyor ve rahatlı-yordu. Birkaç kere psikiyatri kliniklerine başvursa da asla sürekli devam etmedi. Her defasında bir bahane bulup tedavi olmaktan kaçındı.

1971 Mayıs’ında yeni bir başlangıç umuduyla ailesinin yanından ayrılıp San Francisco’ya taşındı. Ancak işler yine yo-lunda gitmedi, burada sefil apartmanlar-da alkolikler ve uyuşturucu müptelalarıy-la birlikte yaşadı. Ruhsal durumu daha da kötüleşti. Bir süre YMCA (Genç Hıristiyan Erkekler Birliği) misafirhanelerinde kaldı, İncil okumaya, tartışmaya başladı. Çevre-sindekiler bu tuhaf adamın garip fikirle-rinden rahatsızlık duyuyorlardı.

Bir süre sonra kendini yetenekli bir bok-sör olarak görmeye başladı ve bir spor salonuna kayıt oldu. Burada kum torba-larını hırsla yumruklarken kendinden ge-çiyordu, her defasında eklem yerleri kan içinde kalana dek yumruklamaya devam ediyor ve sürekli kendi kendine konuşu-

yordu. Korkutucu bir görüntüsü vardı, hiç kimse onunla antrenman maçı yapmaya yanaşmadı. Katıldığı ilk turnuvada raki-bine öyle kuralsız ve vahşice saldırdı ki hakem ve antrenörler maça müdahale etmek zorunda kaldılar. Diskalifiye edile-rek turnuvadan atıldı.

San Francisco’da rahip olma, sanatçı olma gibi heveslere de kapıldı, hiçbirisi yapabileceği işler değildi. Kaldığı dairenin zeminin delerek yüksek sesle Tanrı’yla konuşmaya başlar başlamaz ev sahibi Mullin’i evden attı.

Bir buçuk yıl oradan oraya sürüklenerek tam bir karmaşa içinde yaşamaya çalıştığı San Francisco’dan 1972 Eylülünde yenik, küskün bir vaziyette geri döndü. Yeniden ailesiyle yaşamaya başladı. Başta onlara uyum gösterdi, yeniden defalarca yarım kalan psikolojik tedavisine başlandı, yeni

ilaçlar verildi. Ancak kısa bir süre sonra ortam yeniden gerilmeye başladı. Babası ile aynı çatı altında, onun kesin talimatla-rına uyarak yaşamaktan nefret ediyordu. Üstelik gazetelerde California Eyaletinde meydana gelmesi beklenen bir depreme ilişkin spekülasyonlar yapılmaya başlan-mıştı.

Bu spekülasyonlarda başı bilimselliği hayli tartışmalı, eksantrik bir bilim adamı çekiyordu, bazı yer hareketlerinin San Francisco civarında büyük bir depremin

habercisi olduğunu söylüyordu medya-ya. Kendisini ciddi-ye alan fazla insan yoktu ama bu iddia-sı Herbert Mullin’in

iyice gerilmesine neden oldu. Herkesin “kaçığın teki” olarak gördüğü bilim adamını Mullin adeta bir peygamber olarak kabullenmişti. Bu arada ilaçlarını almayı da kesti.

DEPREMİ ÖNLEMENİN YOLU

Mullin doğum günü olan 18 Nisan tari-hinin büyük San Francisco depreminin yıldönümüne rastlamasını kafasına çok takıyordu. Karmaşık zihninde bu tesadüfi olaya büyük anlamlar yüklüyor, yaklaş-makta olan depremden insanları ancak kendisinin kurtarabileceğine inanıyordu. Bunun için de kurbanların verilmesi ge-rekiyordu. 13 Ekim Cuma sabahı çok yağ-mur yağıyordu, Herbert Mullin babasını garajında eski bir beyzbol sopası buldu. Tüm hafta boyunca beyninin içinde baba-sından geldiğine inandığı telepatik mesaj-lar “öldürmelisin!” emrini fısıldamışlardı. Öldürmeliydi, yoksa herkes ödleğin biri olduğunu düşünecekti. Ailesi bunu kendi-sinden bekliyordu. 1958 model Chevrolet steyşın vagona atladı ve ıslak sokaklarda arabayı sürmeye başladı.

Nehir boyunca sekoya ağaçları arasında uzayan boş yolda ilerlerken biraz iler-de yürümekte olan bir yayaya rastladı. Adamı geçtikten biraz sonra arabayı dur-durdu, indi ve sanki bir arıza varmış gibi motor kapağını açarak içine bakmaya başladı. Yolda tek başına yürümekte olan adam Lawrence White adlı evsiz, gariba-nın biriydi. Mullin’in yanına yaklaşarak motorun içine bakmaya başladı, aslında talihsiz adamın bulabileceği tek arıza Mullin’in kafasındaydı ancak artık çok geçti. Mullin beyzbol sopasını olanca gü-

cüyle adamın kafasına indirdi. Kafatası parçalanan Lawrence White anında yaşa-mını yitirdi. Mullin evsiz kurbanının ce-sedini yolun kenarına itekledi ve arabayı çalıştırıp yoluna devam etti. Artık zincir boşalmıştı.

White önemsiz bir vatandaş olduğundan ölümü hiçbir yankı uyandırmadı. Köprü altlarında, ormanlarda geceleyen, para bulursa içkiye yatıran bu garibanın vahşi bir cinayetin kurbanı olması basını hiç etkilememişti, bazıları iki satırlık yorum-suz haberlerle geçiştirdiler, polis de fazla üzerinde durmadığı dosyayı bir süre son-ra rafa kaldıracaktı. Lewis’in cenazesine katılan olmadı, kimsesizler mezarlığına gömüldü. Kendisine en büyük değeri yine de katili verecekti: “Kutsal kitaplardaki Yunus peygamber gibiydi, onu yolda gördüğüm anda bana telepatik mesajlar gönderdi, ‘Hey insanoğlu, beni seç ve ka-yıktan sulara at.. beni feda et ki diğerleri kurtulsun’ diyordu.”

Mullin, yazar Irving Stone’un ünlü heykel-tıraş Michelangelo’nun yaşamını anlatan

“Agony and Ecstacy – Şiddetli Sancı ve Coşku” adlı kitabını okuduğunda çok etki-lenmişti. Annesi Herbert’e Michelangelo kitabını hediye ettiğinde oğlunun sanatın güzellikleriyle ilgilenmesini umut etmişti. Mullin’in kitapta en çok dikkatini çeken bölümlerden biri Michelangelo’nun bu-labildiği kadavraları kesip biçerek insan uzuvlarını incelemesi olmuştu. “Ünlü us-tanın yapıtları bu nedenle benzersizdi; bu deneyleri yaparak hiç kimsenin sahip ol-madığı kavramlara ulaşabilmişti”. Mullin kendisini aynı zamanda önemli bir sanatçı olarak gördüğü için tıpkı ünlü Rönesans sanatçısının yaptığı gibi insan vücudunun parçalarını detaylı olarak incelemek ve sırlarını öğrenmek arzusuna sahip olu-verdi.

Bir iş görüşmesine yetişmek için aceleyle evinden fırlayan Mary Guilfoyle hoş bir genç kadındı. Durakta uzun süre bek-lediği otobüsün gecikmesi canını sıktı, geçen arabalara el kaldırarak otostop çekmeye başladı. Genellikle bu yolu ter-cih etmezdi ama iş görüşmesi kendisi için önemliydi, üstelik önünde duran 58 mo-del Chevrolet’in içindeki hüzünlü bakışlı genç adam hiç de caniye benzemiyordu. Mary Guilfoyle tereddüt etmeden araba-ya bindi. Santa Cruz merkezine gittiğini söylediğinde adam da orada işi olduğunu söylemiş, kız daha da rahatlamıştı.

( Devam edecek )

SERİ KATİLLER VE SERİ KATİLLER 2 KİTAPLARININ YAZARI FİKRET TOPALLI'DAN GERÇEK SERİ KATİL YAŞAM ÖYKÜLERİ...

Ancak kısa bir süre sonra ortam yeniden gerilmeye başladı. Baba-sı ile aynı çatı altında, onun kesin talimatlarına uyarak yaşamaktan nefret ediyordu.

Mullin’in yanına yaklaşarak mo-torun içine bakmaya başladı, aslında talihsiz adamın bulabi-leceği tek arıza Mullin’in kafa-sındaydı ancak artık çok geçti. Mullin beyzbol sopasını olanca gücüyle adamın kafasına indirdi.

Bir dönem her yerde savaş ve şiddet aleyhtarı konuşmalar yapıyordu, ancak bir süre sonra bir Asyalı kadına birlikte olup ırkların karışımı bir çocuk sahibi olma önerisinde bulunduğun-da reddedilince şiddet aleyhtarı nutuklarını unutup kadına saldırdı.

Bunun yerine babasını suçluyor, kullandığı ilaç ve uyuşturucuları suçluyor, arkadaşlık ettiği insan-ları, hatta din adamlarını suçlu-yor ve rahatlıyordu.

19

Page 64: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O

Sessizliğin söyledikleri

Doğu kültürünün muhteşem bir felsefesi vardır yaşam üzerine. “Sessizlik” kavramı bu felsefede -anlamlı ve uyum içinde bir yaşam sürdürme yolunda- bir anahtar olarak kabul edilir.

“Konuşan kişi bilmeyendir; susan ise bi-lendir.”

“Söz gümüşse, sükût altındır.”

“Tanrı insana bir ağızla iki kulak vermiş; bir söyleyip, iki dinlesin diye !” atasözle-rinde olduğu gibi.

İsa’dan önce 480-406 tarihleri arasında yasamış yunanlı şair Öripid bu konuda kesin hükmünü koymuş: “Söyleyeceklerin sessiz-likten daha güçlü değilse, SUS !”

Sessizlik, sessizliği dinlemek, sessizliği

içmek... Hepsi güzel güzel de, içinde ya-şadığımız zaman ve koşulları, bizden bu imkânı neredeyse alıp götürmüş. Çoluk-çocuğu eskisi gibi rahatça “çıkın dışarıda oynayın !” deyip gönderemiyoruz meselâ. Bugünün sokakları, sokak-araları mâlum. Allah muhafaza, her şey gelebilir çocuk-larımızın başına. Günümüz itibarıyla kurt, artık modern insan görünümünde ve hatta BMW arabalarda alenen dolaşıyor. Akşamları yaşanılan TV’siz aile sefaları da sizlere ömür.

Evde televizyon sürekli açık olmayınca kendimizi bir tuhaf hissediyoruz çoğu za-man:

“Aaa, neden kapalı televizyon, bozuldu mu yoksa ?” ya da, “Birisi mi öldü, hayır-dır ?! Neden kapalı şu meret ?” Öyle bir saplantı haline gelmiş ki televizyon, gözler ekranda akıl başka yerde gören-körler gibi anlamsız ve boş bir ifadeyle kanape veya koltukta saatlerce oturup değerli zamanımızı boşuna harcarıyoruz hiç dü-şünmeden.

Anneme her gidişimde kalbimin neden çok daha hızlı çarptığını ve endişe krizine girdiğimi yeni keşfettim. Sebep, annemin televizyonu. Daha doğrusu annemin sü-rekli olarak izlediği Türk kanalları...

Türk kanallarındaki o bitmek bilme-yen kaza ve cinayet haberleri; tartışma programlarındaki karı-koca, baba-oğul, kaynana-gelin vs. arasındaki küfür ve tehditlerle dolu çekişmeler bir yana, program sunucusunun konuşmak yerine neredeyse bağırması... işte anneme her gidişimi kâbusa çeviren asıl sebep. Biraz

da bundan olsa gerek, annemin kulakları nereyse hiç duymaz olmuş. Zavallı anne-ciğim...

Modern hayatın evle iş arasındaki ko-şuşturmalardan ve insan ilişkilerindeki inişli-çıkışlı tansiyondan kaynaklanan da-yanılmazlığı, çoğumuzu mutlak sessizlik arayışına yöneltiyor doğal olarak.

Susmak ve sessizliği dinlemek, hem iç dünyaya yönelerek kendini bulmada, hem de insan ilişkilerinde kaliteyi yakalamada -olmazsa olmaz- bir koşul. Nasıl bulmalı, nasıl yaratmalı öylesi bir ortamı ?

Eeeee, kelin merhemi olsa önce başına sürermiş.

....................

Yine sessizlik üzerine....

“Sessizlik, sohbet sanatının en mükemmel şekillerinden biridir.” demiş ingiliz dene-mecisi ve edebiyat eleştirmeni William Hazlitt (1778-1830).

Bir de güzel bir Afrika atasözü: “Sen ko-nuşurken karşındaki seni dinlemiyorsa, SUS ve dinle. Belki o zaman, karşındakinin neden seni dinlemediğini anlayabilirsin.”

Ve Orhan Veli (1914-1950) gözleri kapalı İstanbul’u dinliyor :

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalıÖnce hafiften bir rüzgar esiyor;Yavaş yavaş sallanıyorYapraklar, ağaçlarda;Uzaklarda, çok uzaklarda,Sucuların hiç durmayan çıngırakları

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;Kuşlar geçiyor, derken;Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.Ağlar çekiliyor dalyanlarda;Bir kadının suya değiyor ayakları;İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;Serin serin KapalıçarşıCıvıl cıvıl MahmutpaşaGüvercin dolu avlularÇekiç sesleri geliyor doklardanGüzelim bahar rüzgarında ter kokuları;İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;Başımda eski alemlerin sarhoşluğuLoş kayıkhaneleriyle bir yalı;Dinmiş lodosların uğultusu içindeİstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;Bir yosma geçiyor kaldırımdan;Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.Bir şey düşüyor elinden yere;Bir gül olmalı;İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasındanKalbinin vuruşundan anlıyorum;İstanbul’u dinliyorum.

Bırakalım kendimizi sessizliğin kollarına, ve dinleyelim... Sessizliğin bize söylemek istediği o kadar çok şey var ki !...

S i z d e n b i r i...

Albera Meynioğlu

USTA DİŞLİLERİ İYİ

YERLEŞTİRMİŞ

Sayın okurlarım bu sayıda sizlerle görev ve sorumluluk bilinci hakkında ( İslam ve müslümanlıkta ) söyleşmek istedim. Haddimi aştığımın da bilincindeyim. Şimdiden sizlerden özür dilerim.

İnsan toplumsal bir varlıktır ve to-plum içinde yaşamaya mecburdur. İnsanoğlunun zira birçok istekleri vardır, tek başına her birinin üstesinden gel-meye ne gücü yeter ne de zamanı. Bu sebeple insanlar birbirine muhtaçtır. Toplumun huzur ve refahı, gelişimi her-kesin talip olduğu vazifeyi yerine getir-mesine bağlıdır. Bu vazifelere talip olan-lar bir motor çarkının dişlisi gibidir.

Çarkın bir dişi görevini yapamazsa mo-tor çalışmaz. Yaşayan insanlar da aynı durumdadır. Toplum adına aldıkları va-zifeleri yerine getirmezlerse ya da çağın

gereklerine göre kendilerini güncelle-mezlerse işler aksayacak, zarar görecek olan da, faturasını ödeyecek olan da insanlık dolayısıyla toplum ve ülkedir.

Bir insan üstlendiği görevi en iyi şekilde yapmalıdır. Zira ona tevdi edilen vazife, kutsal bir emanettir. Bu arada emaneti veren de emaneti taşıyabilecek kişi ve kurumlara vermelidir. Konuyu aslında İslama ve müslümanlığa getirmek iste-dim.Yüce Allah; insanı en güzel şekilde yaratmış, her şeyi onun emrine amade kılmıştır. Bu kadar önem atfettiği insanı da başıboş bırakmamıştır. Kur’an’da Yüce Allah; « İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder ? » buyur-mak suretiyle insanların da vazife ve sorumluluklarının olduğunu ifade eder.

İslam birey ve toplum haklarına yöne-lik her türlü tecavüzü yasaklamıştır. Buradan hareketle, bu gibi fiiller ; kişisel çıkarlar uğruna kişi ya da kişilerin haklarını yemek, altından kalkamayacağı iş ve vazifelere talip olmak, görev ve güveni kötüye kul-lanmak, maaş aldığı işi yapmamak veya eksik yapmak, rüşvet almak, vermek, aracı olmak, alışveriş ve tica-rette hileye başvurmak, karaborsacılık yapmak, ortalığı kızıştırmak veya al-datmak, gıybet etmek veya iftira at-mak, kişilerin şeref ve haysiyetlerine dil uzatmak, bildiğinin üstüne gidip onu cezalandırmamak, bilmediğinin peşine düşmek, terazisi eksik tartan mal beyancısı olmak gibi çoğaltılabilir. Bunlar büyük vebal değildir de nedir? Bunların hepsi İslam toplumlarında me-

vcut diyebiliriz.

Avrupa’da, seksenli yılların ortasından itibaren kâr payı altında gurbetci işçinin alın terini kâr payı karşılığında toplayan ve İslami holdingler, televi-zyon ve medya şirketi kuran kişilerin şu anda bir bölümü aklanmış vaziyette, bazıları içerde. Yakında ona da kılıf bu-lundu, savcıları değiştirdiler. Mülkiye müfettişleri hesaplarda rakam oynaması yapılmıştır diye beyanda bulunup, yeni rapor hazırlamakla meşguller.

Kanunları akşamdan sabaha değiştirip aklamaya çalışıyorlar. En son domuz bağı ile işkence edenleri, yönünü bulmaya çalışan kaptanlara ışık olan deniz fenerinin adını da kirleten-leri tutukluluk günlerini cezaya çevi-rip, tutuksuz yargılanmalarına karar verip serbest bıraktılar. Cumhuriyet’in kollanmasını yaşamasını savunan paşa ve komutanları kaçma durumları olmadığı halde içerde tutmaları sizce ustanın yeni icat ettiği motorun dişlileri değil mi?

Yukarda saydıklarımızın hepsi bütün İslam toplumlarında mevcudiyetle-rini sürdürmekteler. Kaldı ki tanınmış kişilerin veya toplum önderlerinin cenazelerinde en ön saflarda ekabir takımının yanında saf tutup namaza du-ruyor, yetmedi kendilerinin aklanmasını da sağlamak üzere, garip gurabanın ödediği vergilerle kurulmuş olan de-vletin televizyonlarına çıkıp kendileri-nin sütten çıkmış ak kaşık ilan etmeye çalışıyorlar.

Milletin vergisiyle yayın yapan aynı televizyon milli maçı maalesef mille-tine seyrettiremiyor. Yani uzun lafın kısası ahlaksızlığa kılıf aranıyor. Yine başladılar Avrupa’da kurban furyasına, reklamlarına.

Ne mücahitler gördük ki müteahhit olu-verdiler birden. Bunlar Kuran-ı Kerim’in dediklerini yapmıyor, kendi yaptıklarını Kuran-ı Kerim’e uyduruyorlar. Bun-lar karşımıza yalnız din adamı olarak çıkmıyorlar, onları her kimlikte görebi-liyoruz : Politikacı, gazeteci, akademi-syen, polis, hakim…. ve en önemlisi de yanlış yaptıklarında, medya soytarıları onlara ne yapması gerektiğini işaret ediyorlar. Daha sonra da, aklamaya çalışıyorlar.

Bu sebepten dolayı, bütün İslam alemi dertleri ile acizleniyor. Bu da yalan, do-lan, hırsızlık, arsızlık türü bütün olum-suzluklar, neredeyse hemen hemen her gün eşinden şiddet gören veya öl-dürülen hanımların gördükleri bu vahşi hareket müslümanlarda olduğu için. DİŞLİLER ARTIK BİRBİRİNE SÜRTMEYE BAŞLADI…

Bu vesile ile, Tevfik Fikret’in şu dize-leri akla gelmiyor mu? Han-ı Yağma şiiriden Yiyin efendiler yiyin, Bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.

Cumhuriyet Bayramını’zı ve akabinde gelen Kurban Bayramını’zı en içten di-leklerimle kutlarım. Bir sonraki sayıda buluşmak üzere hoşça kalın.

ÇİÇEK PASAJI

Basri ÇİÇ[email protected]

20

Page 65: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 21

Hayırlı bayramlar dileriz...

Page 66: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 22

Page 67: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 23

Page 68: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 24

Page 69: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 25

Page 70: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 26

Page 71: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 27

Page 72: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O Fransa ve Almanya’daki Önemli Telefon Numaraları

ÇİLİNGİRStrasbourg ve çevresi:

06 88 75 14 49Colmar ve çevresi:

06 03 97 98 58Mulhouse ve çevresi:

03 89 43 40 43Metz ve çevresi: 03 87 80 36 43

Mannheim ve çevresi: 06 21 15 32 95

BİLGİSAYARINIZDAN

DOSYALARINIZ MI SİLİNDİ ?

Bozulan PC ve Laptoplarda kalan dosyalar, re-sim ve videolar geri yüklenir.

Format atılan disklerden dosyalar geri alınır. >>> 06 25 94 20 29

T.C. STRAZBURG BAŞKONSOLOSLUĞU hafta içi her gün 08:30-13:00 / 14:00-17:00 saatleri arasında açıktır.

Vatandaş kabulü saat 12:00’ye kadar yapılmaktadır.E-mail: [email protected]

T.C. Karlsruhe BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 721-98 44 00Eğitim Ataşeliği 0 721-98 44 027Çalışma Ataşeliği 0 721-85 77 87

T.C. Mainz BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 6131-98 26 00Eğitim Ataşeliği 0 6131-98 26 031Çalışma Ataşeliği 0 6131-98 26 027

T.C. Stuttgart BaşkonsolosluğuSantral Numaraları 0 711-16 66 70Eğitim Ataşeliği 0 711-26 40 57

Çalışma Ataşeliği 0 711-24 07 10

Merkez HastanelerKlinikum Mannheim 0 621-383-0Klinikum Karlsruhe 0 721-974-0Klinikum Stuttgart 0 711-253-00

İdari BirimlerMannheim Valiliği 0 621-293-93 00Karlsruhe Valiliği 0 721-133-10 10Stuttgart Valiliği 0 711-216-25 54

BelediyelerMannheim Santral 0 621-293-0Karlsruhe Santral 0 721-133-0Stuttgart Santral 0 711-216-0

Turizmle ilgili BirimlerMannheim Turizm Bürosu 0 621-10 10 11Karlsruhe Baden-Baden Havaalanı 0 7229 -66 20 00Stuttgart Havaalanı 0 1805-94 84 44

Acil NumaralarMannheim Karlsruhe Stuttgart

İtfaiye 112Polis 110Mannheim MVV-Elektrik ve Gaz 0 621-290-0Karlsruhe Stadtwerke-Elektrik ve Gaz 0 721-599-0Stuttgart EnBW-Elektrik ve Gaz 0 711-289-0

Konsolosluk evinize taşınıyor: 2010 yılında uygulanan harç miktarları dahil her türlü detaylı bilgiyi edinebileceğiniz adres

www.e-konsolosluk.net

İŞLEMİN CİNSİ Tutarı

TAAHHÜTNAME,MUVAFAKATNAME,İMZA TASDİKİ 17,00 €

ÖZEL VEKALETNAME(Beher imza) 14,00 €

GENEL VEKALETNAME(Beher imza) 24,00 €

DOĞUM KAYIT BELGESİ,EVLENMEKAYIT BELGESİ ÜCRETSİZ

ACTE DE MARİAGE, ACTE DE NAİSSANCE ÜCRETSİZ

TERCUME, FOTOKOPI TASDİKİ. (Beher sayfa) 11,00 €

TESPİT VE TUTANAK HARÇLARI 24,00 €

DÜZELTME HARCI(İMZA BAŞINA) 4,00 €

MÜKAVELE FESİH HARCI 10,00 €

RES’EN SENET, BABALIĞI TANIMA SEN. 75,00 €

K O N S O L O S L U K H A R Ç L A R I

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ 14,00 €

İMZA VE MÜHÜR TASTİKİ METNE ŞAMİL 28,00 €

KANUNLARA UYGUNLUK HARCI 14,00 €

BELGE, TUTANAK, ŞERH HARCI (1. SAYFA) 14,00 €

TEREKE MÜHÜRLENMESİ 35,00 €

P A S A P O R T H A R Ç L A R I

6 AY UZATMA 25,00 €

1 YIL UZATMA 36,00 €

2 YIL UZATMA 59,00 €

3 YIL UZATMA 83,00 €

4 VE 5 YIL UZATMA 117,00 €

D E Ğ E R L İ K A Ğ I T L A R

PASAPORT CÜZDAN BEDELİ 27,00 €

NÜFUS CÜZDANI 3,00 €

ULUSLARARASI AİLE CÜZDANI 22,00 €

NOTER KAĞITLARI 3,00 €

VEKALET, PROTESTO, RESEN SENET KAĞITLARI 5,00 €

BEYANNAME 3,00 €

SÜRÜCÜ BELGELERİ 29,00 €

EURO ÜLKELERİ T.C. BAŞKONSOLOSLUKLARINDA 2011 YILINDA UYGULANAN HARÇ MİKTARLARI

Vatandaşlarımız, karşılaştıkları hukuki ve adli sorun-lara ilişkin olarak Başkonsolosluğumuz bünyesinde görev yapmakta olan Hukuk Danışmanımıza Çar-

şamba günleri 09:00 – 13:00 saatleri arasında bizzat müracaat edebilirler.

Santral N°Fax N°

03 88 36 68 14 03 88 37 97 39

Danıșma 03 88 36 68 1403 88 24 74 44

Pasaport ișlemleri 03 88 24 77 33 03 88 24 77 31

Nüfus ve Doğum ișlemleri 03 88 24 77 35Cenaze ișlemleri 03 88 24 74 06Askerlik ișlemleri 03 88 24 74 09

03 88 24 74 06Noter ișlemleri 03 88 24 77 32Çifte Vatandaşlık ișlemleri 03 88 24 74 06

03 88 24 74 09Doğum, Evlenme, Ölüm, Kayıt ve Ehliyet 03 88 24 77 32Vize ișlemleri 03 88 24 74 43Tebligat-Kasa 03 88 24 74 42Eğitim Ataşeliği 03 88 52 97 09Çalışma Ataşeliği 03 88 37 14 27Din Hizmetleri Ataşeliği 03 88 36 86 44

T.C. Paris Büyükelçiliği 01 53 92 71 12T.C. Paris Başkonsolosluğu 01 56 33 33 33Av. Kons. Nezdinde Türkiye Daimi Tems. 03 88 36 50 94Fransa’nın İstanbul Başkonsolosluğu 0090/212 334 87 30Fransa’nın Ankara Başkonsolosluğu 0090/312 455 45 45

Santral 04 72 83 98 40Passport(Düzenleme) 04 72 83 98 45Passport5Uzatma) 04 72 83 98 51Askerlik 04 72 83 98 54Noter 04 72 83 98 46Nüfus 04 72 83 98 47Evlenme 04 72 83 98 53Güvenlik 04 72 83 98 55Kasa 04 72 83 98 52Çalışma Ataşeliği 04 72 74 26 73Eğitim Ataşeliği 04 78 24 33 00Din Hizmetleri Ataşeliği 04 78 65 01 21Appel d'Urgence Européen 112SAMU SOCIAL 115Enfance Maltraitée 119

Turizmle İlgili BirimlerStrasbourg Turizm Bürosu 03 88 52 28 28Entzheim Havaalanı 03 88 64 67 67Mulhouse / Basel Havaalanı 03 89 90 31 11S.N.C.F. ( Tren ) 36 35C.T.S. ( Otobüs ve Tramvay ) 03 88 77 70 11

Acil Numaralarİtfaiye 18Polis 17

Jandarma 03 88 37 52 99S.A.M.U. 15Elektrik 03 88 18 74 00Gaz 03 88 75 20 75

T.C. Lyon Başkonsolosluğu

Servislerimizin doğrudan(direkt) numaraları (14:00 - 17:00 arası)T.C. Strasbourg Başkonsolosluğu

SIH

Hİ T

ESİS

ATÇ

I İBR

AH

İM C

EYL

AN

Kan

aliz

asyo

n ve

bor

u tık

anık

lıkla

rında

ve ac

il du

rum

lard

a 24 s

aat h

izm

et!

Her

türlü

su te

sisat

işle

ri / K

API

MA

TEL

.: 06

88 75

14 49

28

Page 73: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 29

Page 74: Objektif 11.2011

[email protected] Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 O 30

Page 75: Objektif 11.2011

[email protected] OObjektif Gazete | Kasım / Novembre 2011 * N° 65 31

Buz Makinası

745.00€ ‘dan başlayan

�yatlar

Bulaşık Makinası

900.00€ ‘dan başlayan

�yatlar

03 90 23 93 24RESTAURANT ve SNACK EKIPMANLARI

Reklam vermiyoruz;hizmet veriyoruz

“ “Mehmet ŞEFTALİ

tasarım ve uygulama

İhtiyacınız olan tüm restaurant ekipmanları

Hayırlı ramazanlar dileriz...

239 route de Schirmeck 67200 STRASBOURGwww.gastro-pro.com Mail : [email protected]

Bayramınızı En içten Dileklerimizle Kutlarız...

Page 76: Objektif 11.2011