68
SAYI 18 KI 2011 TÜP BEBEKTE HASTA DOSTU TEDAV KARAC ER NAKL NDE BA ARI ARTIYOR CHECK-UP SA LI A SAYGIDIR HAYAT HER YA TA GÜZEL K REÇLENME A RILARINA SON

Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

SAYI 18 KI 2011

TÜP BEBEKTEHASTA DOSTU

TEDAV

KARAC ER NAKL NDE BA ARI ARTIYOR

CHECK-UPSA LI A SAYGIDIR HAYAT HERYA TA GÜZEL K REÇLENME A RILARINA SON

Page 2: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18
Page 3: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 3

EDİTÖR

edicana Hastaneler Grubu olarak 20 yılı aşkın bir süredir; kalp cerrahisinden, tüp bebek merkezine, ileri kanser tedavisinden kozmetolojiye, beyin cerrahisinden organ nakline, hemodiyalizden diz eklem hastalıklarına ve nörolojiye, birçok alanda uluslararası standartlarda hizmet veriyoruz.Grubumuz; sağlık sektörünün gereksinimleri

doğrultusunda, yatırımlarına ve yüksek kalitede hizmet sunma çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapısı ve uzman ekipleriyle ülkemize gelişmiş standartlarda hizmet vermenin gururunu taşıyoruz. Bu haklı gururu, JCI re-akreditasyon denetimlerinde belgelemenin onurunu yaşıyoruz. Denetimlerde; hasta güvenliği hedeflerimizi yükselttiğimizi, çalışan memnuniyetini artırdığımızı, sağlıkta kalite anlayışımızı sürekli devam ettirdiğimizi belgeledik. Hastanelerimize tedavi amacıyla gelen ziyaretçilerimiz yanı sıra, içinde bulunduğumuz toplumun sağlık bilincini yükseltmek için çalışmalarımız ilgi çekerek devam ediyor. Uluslararası konukların katılımıyla düzenlediğimiz ‘Hepatogastroenteroloji Sempozyumu ve Endoskopi Workshop’, ‘Kanser Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar Sempozyumu’, ‘Kalp Sağlığı Sempozyumu’, ‘Tüp Bebek Sempozyumu’, ‘Göğüs Hastalıkları Sempozyumu’, ‘Fizik Tedavi Sempozyumu’, ‘Nöroloji Sempozyumu’ gibi birçok konuda, hem sağlık profesyonellerine hem kamuoyuna sağlık konusunda değer katmaya devam ediyoruz. Bir yandan da ülkemizde uluslararası sağlık turizminin geliştirilmesi yönündeki çalışmalara destek veriyor, uluslararası sağlık hizmetimizi ve yatırım çalışmalarımızı pazarımızı genişleterek sürdürüyoruz. Bu amaçla ülkemizde düzenlenen ‘3. Uluslararası Sağlık Turizmi Kongresi’ne ev sahipliği yaptık. Yatırım ve işbirlikteliğinin gerçekleşmesine katkı sağlanması amacıyla; Almanya, Yemen, Yunanistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri’den gelen konuklar Medicana International İstanbul Hastanesi’nde ağırlandı ve hem grubumuz hem de sağlık turizminde, pazar seçimindeki kriterler ve pazarlamanın önemi konularında bilgi verildi. Değerli okurlar; hayat standartlarındaki değişiklikler sonucu ülkemizde yaşlanan nüfusun artması, bu yaşlarda görülen hastalıkların artması sonucunu doğuruyor. Güzel yaşlanmak ve sağlıklı uzun bir ömür sürmek herkesin hakkı. Dergimizin bu sayısında sağlıklı, mutlu ve aktif bir ömür sürmek için basit sağlık önerileri sunduğumuz bir dosya hazırladık. Bu dosyadaki konuları ilgi ile okuyacağınızı umuyor, kaliteli bir yaşam için uzmanlarımızın önerilerine kulak vermenizi diliyoruz. Yüzünüzdeki gülümsemeyi daim kılmak için çalışmalarımız devam ediyor. Sağlıklı, kaliteli ve güzel bir yaşam dileğiyle

MEDICANA AVCILAR

MEDICANA BAHÇELİEVLER

MEDICANA ÇAMLICA

MEDICANA DİŞ

MEDICANA KONYA

MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL

MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA

MEDICANA SAMSUN

M

Page 4: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

4 ■ KIŞ 2011

Sorumlu Yazı İşleri Md. Kurtuluş Okutan MEDICANA Kurumsal İletişim Koordinatörü

Bu dergi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.ʼye ait Tempo Dergisi tarafından Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. için hazırlanmıştır. Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita, illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi alıntı yapılamaz. Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş.Eski Londra Asfaltı No: 2 Bahçelievler/İstanbul [email protected]

Tempo Dergisi Hürriyet Medya Towers 34212 Güneşli/İstanbul [email protected]

Baskı: APA / Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. +90 212 798 28 40 – 10 Hat

PROF. DR. ALAATTİN YILDIZ NEFROLOJİ

PROF. DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU

KALP-DAMAR CERRAHİSİ

PROF. DR. ATİLLA YALÇIN HEMATOLOJİ

PROF. DR. BARIŞ DİREN RADYOLOJİ UZMANI

PROF. DR. BÜLENT BERKARDA ONKOLOJİ

PROF. DR. CEM SUNGUR NEFROLOJİ

PROF. DR. EMEL AKOĞLU NEFROLOJİ

PROF. DR. FULYA TANYERİ İÇ HASTALIKLARI

PROF. DR. GÜVEN ERDOĞ

KALP DAMAR CERRAHİSİ

PROF. DR. HAYRİ ERMİŞ

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM

PROF. DR. HASAN TAŞÇI GENEL CERRAHI

PROF. DR. HİDAYET AKDEMİR

BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ

PROF. DR. KAYA KAMBEROĞLU RADYOLOJİ

PROF. DR. KAMİL TOPAKLARA NÖROLOJİ

PROF. DR. LEVENT ALIMGIL

GÖZ HASTALIKLARI

PROF. DR. MARİF MUTLU CİHANGİROĞLU

RADYOLOJİ

PROF. DR. MEHMET BEKAROĞLU

PSİKIYATRİST VE PSİKOTERAPİ UZMANI

PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL

KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ

PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ

FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON

PROF. DR. M. İRFAN SABAH

KARDİYOLOJİ

PROF. DR. MUZAFFER SARIYAR

GENEL CERRAHİ UZMANI

(TRANSPLANTASYON)

PROF. DR. NAZAN TOMAÇ ÇOCUK ALERJİ

PROF. DR. NAZLIHAN GÜNAL

PEDİATRİK KARDİYOLOJİ

PROF. DR. NECMETTİN KUTLU

PLASTİK CERRAHİ

PROF. DR. NEYİR TUNCAY EREN

KALP DAMAR CERRAHİSİ

PROF. DR. OSMAN UĞUR ÇALPUR

ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ

PROF. DR. ÖMER IŞIK

KALP DAMAR CERRAHISI

PROF. DR. SADIK ERSÖZ

GENEL CERRAHİ UZMANI

(TRANSPLANTASYON)

PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL

KARDİYOLOJİ

PROF. DR. SELİM AKSÖYEK

ÇOCUK CERRAHISI

PROF. DR. SİNAN ARSAN

KALP DAMAR CERRAHİ

PROF. DR. SUMRU ŞEKERCİ ANESTEZİ

PROF. DR. TANFER KUNT

KULAK BURUN BOĞAZ

PROF. DR. TAYFUN GÜRPINAR

ÜROLOJİ

PROF. DR. ÜLKÜ SARITAŞ

GASTROENTEROLOJİ

PROF. DR. YÜCEL TAŞTAN

ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI

DOÇ. DR. AHMET ERDİL

GASTROENTEROLOJİ

DOÇ. DR. ERKAN DİKMEN GÖĞÜS CERRAHİSİ

DOÇ. DR. EROL AKIN ORTODONTİ

DOÇ. DR. FETHİ KILIÇARSLAN KARDİYOLOJİ

DOÇ. DR. FÜSUN TOKATLI

RADYASYON ONKOLOJİSİ

DOÇ. DR. G. FAİK HOBİKOĞLU KARDİYOLOJİ

DOÇ. DR. GÖKHAN ERKOL NÖROLOJI

DOÇ. DR.GÜRDAN GÜR GASTROENTOROLOJİ

DOÇ. DR. HAKAN ERDEM DAHİLİYE

DOÇ. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ

DOÇ. DR. H. GÜRDAL İNAL ÜROLOJİ

DOÇ. DR. H. İBRAHİM UÇAR

KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ

DOÇ. DR. H. NEDİM ARDA

KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI

DOÇ. DR. İBRAHİM TEK MEDİKAL ONKOLOJİ

DOÇ. DR. KERİM ORTAKOĞLU

AĞIZ VE ÇENE CERRAHİ UZMANI

DOÇ. DR. MERYEM KAYA NÜKLEER TIP

DOÇ.DR. MESUT Y.ATLI GENEL CERRAHİ

DOÇ. DR. NAZİF KÜRKÇÜOĞLU DERMATOLOJİ

DOÇ. DR. NİHAT AKBAYIR

GASTROENTEROLOJİ

DOÇ. DR. OĞUZHAN OKUTAN

GÖĞÜS HASTALIKLARI

DOÇ. DR. OĞUZHAN SARIYÜCE ÜROLOJİ

DOÇ. DR. SABİRE AKIN

FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON

DOÇ. DR. SELMAN LAÇİN

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF)

DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN

KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ

DOÇ. DR. SÜHA SÖNMEZ

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF)

DOÇ. DR. ŞADAN AY

ORTOPEDİ VE TRAVMOTOLOJİ

DOÇ. DR. TACETTİN GÜÇER

PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİ

DOÇ. DR. YUSUF ÜSTÜN

KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM

DOÇ. DR. YALIM YALÇIN

ÇOCUK KARDİYOLOJİSİ

Hastaneler GrubuDergi Danışma Kurulu

3 ÖNSÖZ6 KISA KISA10 FİZİK TEDAVİ İLE KİREÇLENME VE AĞRILARA SON

Çamlıca Medicana Hastanesiʼnden Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu Özekici, fizik tedavi süreciyle kireçlenmelerin bile önlenebildiğinin altını çiziyor.

13 DİYABETİN İPUÇLARIDiyabet hastalığının oluşmasında, kişinin genetik yatkınlığının ve yaşam şeklinin önemli rolü var. Prof. Dr. Cem Sungur, ʻbireyin diyabet açısından risk altında olup olmadığını belirleyen ipuçlarıʼnı anlattı.

20 “UNUTKANLIK” DEYİP GEÇMEYİNBirçok türü bulunan demans hastalığı, 65 yaş üzerinde her insanın karşılaşabileceği bir durum. Psikiyatrist Dr. Ceren Göker, “Birçok hastalık demansa yol açabilir” diyor.

23 GÜZEL YAŞLANIN Sağlıklı bir yaşlılık ve uzun bir ömür herkesin hakkı. Gençlik yıllarınızda alabileceğiniz basit önlemlerle 40 yaşınızdan sonrasını kaliteli geçir-meniz mümkün.

25 PROSTAT KANSERİ GENÇ ERKEKLERDE DE GÖRÜLEBİLİRProstat kanseri de diğer tüm kanser türleri gibi erken teşhis edildiğinde rahatlıkla tedavi edilebiliyor.

28 HAYAT HER YAŞTA GÜZELTerk edilme duygusu ya da ölüm korkusuyla gelişen yaşlılık depresyonu, zaman zaman fiziki hastalıkların tedavisini de güçleştirebiliyor. Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu, “Yaşlılık depresyonları asla bir kader değildir. Bu hastalıklar tedavi edilebilir” diyor.

31 HER TİTREME PARKİNSON DEĞİLDİRParkinson hastalığı da dahil olmak üzere, bu hastalığın belirtilerinin hemen hemen aynısının görüldüğü, ancak farklı nedenlere bağlı olarak gelişen çok sayıda hastalık ʻParkinsonizmʼ başlığı altında toplanır.

İÇİNDEKİLER

17 ORGAN NAKLİNDE BAŞARI ARTIYORYenilenen ve gelişen teknolojiler, organ nakli cerrahisine de yansıyor.

Yaşlılık depresyonu kader değil.

Page 5: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 5

MEDICANA Hastaneler Grubu İletişim Bilgileri

MEDICANA Hospitals Avcılar

Tel: 0212 695 48 30 Fax: 0212 695 48 30 Adres: Marmara Cad.Şamlı Sokak No: 32

34310 Avcılar / İstanbul

MEDICANA Hospitals BAHÇELİEVLER

Tel: 0212 449 14 49 Fax: 0212 555 80 09 Adres: Eski Londra Asfaltı No: 2

34180 Bahçelievler / İstanbul

MEDICANA Hospitals ÇAMLICA

Tel: 0216 521 30 30 Fax: 0216 335 86 36 Adres: Alemdağ Cad. No: 85

34764 Üsküdar / İstanbul

MEDICANA Hospitals SAMSUN

Adres: Yeni Mahalle Şehit Mesut1.Caddesi No:8 Canık /Samsun

MEDICANA DİŞ

Tel: 0212 506 00 00 Fax: 0212 506 06 20 Adres: İzzettin Çalışlar Cad. Nurettin Paşa Sok.

No: 2 / 34310 Bahçelievler / İstanbul

MEDICANA INTERNATIONAL

İSTANBULTel: 0212 867 75 00 Fax: 0212 872 12 36

Adres: Beylikdüzü Cad. No: 3Beylikdüzü / İstanbul

MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA

Tel: 0 312 292 92 92 Fax: 0 312 285 69 62Söğütözü caddesi 2165 sokak, No 6

Söğütözü Ankara ( ATO yanı)

İstanbul İçi Kod Çevirmeden 444 63 34 Alo MEDICANA

Tüm hastaneleri için e-mail: [email protected]

İÇİİNDDEKKİLLERR

33 NEZLE SİNÜZİTİ TETİKLERMüzminleşen baş ağrısı ve burun akıntısı sinüzitin

habercisi olabilir. Sinüzit yaşam kalitesini azaltan bir hastalık. Oysa teşhisi de tedavisi de çok kolay. 35 “CHECK UP, KİŞİNİN SAĞLIĞINA SAYGISIDIR”

Medicana International İstanbul Hastanesiʼnden Dr. Orçun Subaşılar, yaşam kalitenizi artırmak için yaşınız kaç olursa olsun, yılda bir kere check up yaptırmanızı öneriyor. 38 KUNDURACI GÖĞSÜ’ DÜZELEBİLİYOR

Halk arasında yaygın olarak ʻkunduracı göğsüʼ ve ʻgüvercin göğsüʼ isimleriyle bilinen rahatsızlıklar için yapılan ameliyatlar, yüz güldürücü.40 TÜP BEBEKTE BAŞARI ARTIYOR

Tüp bebek yöntemiyle hamile kalmak gün geçtikçe kolaylaşıyor. Daha önce uygulanan yöntemlerin üzerine her geçen gün yeni teknolojiler ekleniyor.44 DEPRESYONU VE PANİK ATAĞI TANIYIN!

Medicana International İstanbul Hastanesiʼnden Psikolog Pınar Önen, depresyonu ve panik atağı anlattı.

47 GECE KRAMPLARININ NEDENİ VARİS OLABİLİRToplardamarların genişlemesi varislere neden olur. Varisler de istenmeyen görüntüler ve ağrılar yaratır.

50 KALBİNİZ YETERSİZ KALMASIN Nefes darlığı, ayak bileklerinde şişme ve yorgunluk gibi rahatsızlıklarınız varsa, kalp sağlığınıza dikkat etmeniz gerekebilir. 54 SİNSİ DÜŞMAN Dişeti hastalığının temel nedeni, dişe sıkıca tutunan, ʻbakteri plağıʼ denilen, yapışkan ve saydam tabakadır. 58 SAÇLARINIZI GERİ KAZANIN Bahçelievler Medicana Hastanesiʼnden Op. Dr. Ercan Çakmak, saç ekimindeki yenilikleri anlattı.

62 EMZİREREK KİLO VERİNMedicana International İstanbul Hastanesiʼnden Dyt. Serap Andaç, hamilelikte alınan kiloların etkin bir emzirme programıyla kolayca verilebileceği görüşünde.

Varis ağrı yapabilir.

Page 6: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KISA KISA

Çağın hastalığı reflü, Türk toplumunda sıkça görülen bağırsak hastalıkları, irritabl bağırsak sendromu ve mide tümörü olan bir hastada tümörün endoskopik olarak

çıkartılmasının canlı uygulaması, 10-11 Aralık tarihlerinde Medicana International Ankara Hastanesi’nde düzenlenen ‘Hepatogastroenteroloji Sempozyumu ve Endoskopi Workshop 2010’da, ele alındı.Konusunda uzman Fransız Thierry Ponchon’un, endoskopideki son teknolojileri uygulamalı anlattığı workshop’ta, gıda alerjisi ve gastroentoloji alanında Alman tıp uzmanları da görüşlerini paylaştı.Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz açılış konuşmasında şu açıklamalarda bulundu: “Medi-cana Hastaneler Grubu olarak; sağlık sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda, geleceğe yönelik yaptığımız yatırımlar ve atılımlarla yolumuzda güvenli adımlarla ilerliyoruz. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapımız ve uzman ekibimizle birlikte Türkiye’ye gelişmiş ülke standardında hizmet vermenin gururunu taşıyoruz.”

UYGULAMALI WORKSHOP’A İLGİ YÜKSEKTİ

Medicana International Ankara Hastanesi, 5 Kasım 2010 tari-hinde, Ankara Ramada Plaza Hotel’de ‘Kanser Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar’ konulu sempozyum düzenledi. Medica-

na International Ankara Hastanesi uzmanları tarafından, özellikle son dönemin en yaygın kanser türü olan akciğer kanserinde erken teşhis ve etkin tedavi konusundaki son gelişmeler, yeni tedavi seçenekleri (akıllı ilaçlar, yeni kemoterapi ajanları, radyoterapideki yenilikler) ve ender rastlanan vakalar interaktif tartışıldı. Sempozyumda, akciğer kanseri tanılı hastaların ana hava yolları çevresinde gelişen hastalığı tedavi ve kontrol etme amaçlı brakiterapi uygulama yöntemi ve hasta gruplarındaki tedavi sonuçları, akciğer kanserinde yeni tedavi olanakları, tüm tedavi alternatifleri, klinik yaklaşım, günlük radyolojik yaklaşımlar, cerrahi ve medikal tedavi, uzmanlar tarafından değerlendirildi.Medicana International Ankara Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. İbrahim Tek, düzenledikleri sempozyumla ilgili olarak, “Uygun hastalarda en etkili tedavi seçeneğini belirlemek ve tedaviyi hastaya bireyselleştirmek gerekmektedir. Bunu da yaparken deneyimli bir ekip tarafından (cerrahi, radyasyon ve medikal onko-loji) bunu gerçekleştirmek önemlidir’ dedi.

KANSER TEDAVİSİNDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

Uzmanlar reflüyü tartıştı.

6 ■ KIŞ 2011

Page 7: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KISSAA KKIISAA

Medicana International Ankara Hastanesi ve Türk Kardiyo-loji Derneği, 14 Ocak 2011 Cuma günü, Ankara Ramada Plaza Hotel’de ‘Kalp Sağlığı’ konulu sempozyum düzenledi.

Medicana International Ankara Hastanesi uzmanları ve kardiyologlar, ülkemizde ve dünyada en önemli ölüm nedeni olan kalp-damar hastalıkla-rında erken teşhis ve etkin tedavisi konusundaki son gelişmeleri, yeni tedavi seçeneklerini ve diyetisyen gözüyle ‘kalp ve damar sağlığı için yemek’ önerilerini değerlendirdi.Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz açılış konuş-masında, “Medicana Hastaneler Grubu olarak; sağlık sektörünün ihtiyaçları doğrultu-sunda, geleceğe yönelik yaptığımız yatırımlar ve atılımlarla yolumuzda güvenli adımlarla ilerliyoruz. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapımız ve uzman ekibimizle birlikte Türkiye’ye gelişmiş ülke standardında hizmet vermenin gururunu taşıyoruz. Dünya standartla-rında son teknoloji cihazlarla donatılmış olan Medicana İnternational Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü, dünyada ve Türkiye’de birçok ilke imza atmış akademisyen kadrosu ile yeni başarıları gerçekleştirmeyi hedeflemektedir” dedi.

KALP SAĞLIĞINIZI ÖNEMSEYİN

Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği ve TKDCD’nin (Türk

Kalp Damar Cerrahisi Dergisi) ortak hazırladığı oturum, 27-31 Ekim 2010

tarihleri arasında gerçekleşti. Oturumda, diabetik kalp cerrahisi

geçirmiş olgularda ‘portland’ ve ‘yale insülin infüzyon’ protokollerinin kar-şılaştırılması, post-op deliryum tanı-

sında yoğun bakım hemşiresinin rolü, kardiyovasküler cerrahi operasyonlar

sonrasında gelişen hastane enfeksiyon-ları insidansı ve Medicana Bahçeliev-ler Hastanesi Hemşireleri arasındaki

tükenmişlik düzeylerinin araştırılması konularında sunumlar yapıldı.

Sunulan konularda, oturum başkanla-rı ve dinleyiciler tarafından Bahçeliev-ler Medicana Hastanesi’nde yapılan çalışmaların öncü olması gerektiği

vurgulandı ve ekip çalışması açısından olumlu geri bildirimler alındı.

BAHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ ÖNCÜ OLMALI

Medicana Sağlık Grubu, 21 – 22 Aralık 2010

tarihlerinde, Etiler Rotary Kulübü, Milli Eğitim ve İl Sağlık Müdürlüğü ile birlikte gerçekleştirdiği ‘Mini Mini Birler Sağlıklı Nesiller’ projesine ev sa-hipliği yaptı. Dezavantajlı bölgelerde öğrenim gören, ilkokul bir öğrencilerin

sağlık sorunlarının tespiti ve tedaviye başlanması, okul-çevre koşullarının iyileştirilmesi ve koruyucu sağlık önlemlerinin alınarak öğrencilerin bu imkânlardan ücretsiz yararlanmalarının sağlanması amacıyla hazırlanan ‘Mini Mini Birler Sağlıklı Nesiller’ projesi kapsamında, öğrencilere sağlık taraması yapıldı. Hastalık teşhisi konulan 100 öğrenci Medicana Çamlı-ca Hastanesinde ücretsiz tedavi edildi. Etiler Rotary Kulübü Başkanı Bü-lent Yılmaz, ‘Mini Mini Birler’ projesine desteğinden dolayı, Medicana Çamlıca Hastanesi Baş Hekimi Dr. Ali Rahimi’ye plaket verdi.

MİNİ MİNİ BİRLER MEDICANA’DA

Dr. Ali Rahimi’ye plaket verildi.

i lerini

ış konuş-rı doğrultu-enli adımlarla an ekibimizle birliktez Dünya standartla-

KIŞ 2011 ■ 7

Page 8: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KKIISAA KKKIISSSAA

Medicana Sağlık Grubu, 3 – 6 Aralık 2010 tarihlerinde düzen-lenen, tıp turizmi ve hastanelerin iş alanlarının konu edildiği 3. Uluslararası Sağlık Turizmi Kongresi’ne sponsor oldu.

Sağlık Turizmi alanında daha somut adımların atılması hedeflenen bu kongrede, sağlık turizminde standartlar, pazar analizi, Ortadoğu pazarı, insan kaynakları, yabancı doktorların çalıştırılması, tıp bilişimi, sağlık turizminde sağlık bakanlığı ve üniversitelerin rolü gibi konular değerlendirildi. Yatırım ve işbirliğinin gerçekleşmesine katkı sağlanması amacıyla, Almanya-Adıcoo yetkilileri, Yemen Sağlık Bakanlığı Türkiye İlişkileri Koordinatörü, Yunanistan Healthcare Cybernetics Başkanı, Kuveyt Universal yetkilileri, Birleşik Arap Emirlikleri Dubai Sağlık Merkezi kurumu sağlık danışmaları, Medicana Hastanesi’nin konuğu oldu. Ayrıca yurtdışından gelen iş dünyası temsilcileri ve sağlık uzman-ları, Medicana Hastanesi yetkililerinden hastane hakkında bilgi alarak olası iş birliği konusunda görüş alışverişinde bulundular. Medicana Uluslararası İlişkiler Koordinatörü Banu Başaran da, kongre kapsamın-da, ‘Sağlık Turizminde Pazar Seçimindeki Kriterler ve Pazarlamanın Önemi’ isimli bir sunum yaptı.

MEDICANA SPONSORLUĞUNDA ULUSLAR ARASI KONGRE

Sabah Gazetesi Sağlık Editörü Esra Tüzün tarafından hazırlanan

‘Yüz Yaşını Devirmenin Sırları’ konulu fotoğraf ser-gisi, 17 Ocak’ta, Medicana International Beylikdüzü Hastanesi lobi alanında açıldı.

Türkiye’nin dört bir yanından topla-nan ve gerçek hikâyelerle oluşturulan sergide, 100 yaşına kadar sağlıklı ve dinç olarak yaşayan kişilerin sağlık sırları veriliyor. Yüz yaşını devirenler, neyi asla yapmadıklarını, nelerden vazgeçemediklerini, alışkanlıkları-nı, inanışlarını ve tabii ki aşklarını anlatıyor, doğru bilinen bazı yaşam önerilerini yalanlayarak, Türkiye’de uzun yaşamanın sırlarını veriyorlar.

Medicana Hastanesi sağlık grubu hekimleri Kanal 7 ekranlarından iz-leyicilerle buluşuyor. Medicana’nın deneyimli ve uzman doktor kadrosu Ocak 2011’da yayına başlayan ‘Has-talıkta Sağlıkta Bizim Doktorlar’ programında hasta ve hasta yakınla-rına çeşitli sağlık sorunları hakkında bilgiler veriyor. Hastalıkların başlan-gıç evreleri, teşhis ve tedavi süreçleri izleyiciye aktarılırken, hastalar da kendi öykülerini paylaşabiliyor.Dokunmatik monitörler eşliğinde yapılan sunumlara da yer verilen ‘Hastalıkta Sağlıkta Bizim Doktor-lar’ programına siz de telefonlara katılabilir, merak ettiklerinizi danı-şabilirsiniz. Hafta için her gün sabah 8’den 9.30’a kadar süren yayın, haziran ayına kadar sürecek.

‘YÜZ YAŞINI DEVİRMENİN SIRLARI’

Tü ki ’ i

Kongre için yurt dışından gelen heyet,

çalışmaları izledi.

HASTALIKTA SAĞLIKTA BİZİM DOKTORLAR

8 ■ KIŞ 2011

Page 9: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

Medicana International Ankara Hastanesi, 4 Aralık 2010 Cumartesi günü, Ankara Ramada Plaza Hotel’de ‘Tüp Bebek Tedavisinde Güncel Yaklaşım-lar’ konulu sempozyum düzenledi. Sempozyumda Medicana International

Ankara Hastanesi uzmanları tarafından, tüp bebek tedavisi kapsamında, kadın ve erkek üreme sağlığı sorunları ve etkin tedavideki son gelişmeler, yeni yöntemler ve ender rastlanan vakalar tartışıldı. Sempozyumda, erkek ve kadın üreme sağlığı sorunları çevresinde gelişen hastalığın tanısı, tedavisi ve yenilikler, kötü ovaryen yanıtlı hastalarda tedavi seçenekleri, selektif tek embriyo transferleri, yardımcı üreme tekniklerinin kullanımı, tüp bebek uygulaması sırasındaki aşamalar ve tüp bebekte başarıyı artıran uygulamalar; kadın doğum hastalık-ları ve doğum uzmanları tarafından değerlendirildi.Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz açılış konuşma-sında, “Medicana Hastaneler Grubu olarak; sağlık sektörünün ihtiyaçları doğrultusun-da, geleceğe yönelik yaptığımız yatırımlar ve atılımlarla yolumuzda güvenli adımlarla ilerliyoruz. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapımız ve uzman ekibimizle birlikte Türkiye’ye gelişmiş ülke standardında hizmet vermenin gururunu taşıyoruz” dedi.

TÜP BEBEK TEDAVİSİNDE GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

KISSAA KKIISAA

■ 05 ŞUBAT 2011Kardiyoloji- KVC Prof. Dr. Ömer IşıkUzm. Dr. Ahmet KırbaşKalp ve damar hastalıklarında tanı, teşhis ve tedavi ■ 05 MART 2011Kadın Hastalıkları Doç. Dr. Ömer Faruk VanlıoğluJinekolojik onkoloji, kistler, idrar kaçırma, tüp bebek ■ 02 NİSAN 2011Göğüs hastalıklarıUzm.Dr. Ertuğrul Serdar AkınAkciğer CA, alerji,astım,alerjik rinit, sigara bırakma ■ 01 MART 2011 Fizik Tedavi ve RehabilitasyonProf. Dr. Meral Kozakçıoğlu

■ 28 OCAK 2011 NörolojiUz. Dr. Deniz Çelebi Sicimoğlu Alziehmer

KADIKÖY BELEDİYESİMEDICANA ÇAMLICA SEMİNER TARİHLERİ

Medicana Hastaneler Grubu Kalite Koordinatörü Op. Dr. Salih Cüneyt Aydemir, “Medicana Hastaneler Grubu olarak, yıllarca kaliteli sağlık hizmeti adına yaptıklarımızı, uluslararası

bir organizasyon ile mühürlemek ve standardizasyonunu belgelendirmek istedik. İlk olarak 2007’de Medicana Hospitals Çamlıca Hastanemize JCI Akrediasyonu belgesini kazandırdık. 2010 yılında tüm hastanelerimi-zin JCI tarafından akreditasyonu onaylanmıştı” diyor. Başarı ve kaliteye olan yolculukta sürekli iyileştirme ve gelişmenin amaçlandığını belirten Aydemir devam ediyor: “2010 yılında Medicana Hospitals Çamlıca Hastanemizde geçirdiğimiz JCI Re-Akreditasyon Denetiminde; hasta güvenliği hedeflerimizi yükselttiğimizi, çalışan memnuniyetini arttırdığı-mızı, sağlıkta kalite anlayışımızı sürekli devam ettirdiğimizi gösterdik.”

SAĞLIKTA, KALİTE ANLAYIŞI

Çamlıca Medicana ekibi

KIŞ 2011 ■ 9

Page 10: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

YENİ GELİŞTİRİLEN FİZİK TEDAVİ SİSTEMLERİYLE AĞRILARINIZDAN KURTULABİLİRSİNİZ. HER YAŞTAKİ İNSANA UYGULANABİLEN FİZİK TEDAVİDE EN ÖNEMLİ NOKTA, DOKTORUN DOĞRU TANIYI KOYMASI VE BUNA BAĞLI OLAN SÜRECİ BELİRLEMESİ. ÇAMLICA MEDICANA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ, FİZİK TEDAVİ SÜRECİYLE KİREÇLENMELERİN BİLE ÖNLENEBİLDİĞİNİN ALTINI ÇİZİYOR.

İskelet sisteminin ağrılı sendromlarını gidermek

için fizik tedavi uygulanır.

Fizik tedavi ileKİREÇLENME VE AĞRILARA SON

Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu ÖzekiciFİZİK TEDAVİ

10 ■ KIŞ 2011

Page 11: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

İZİK TEDAVİNİN AMACI NEDİR?Fiziksel ajanlarla yapılan tedaviye fizik tedavi denir. Rehabilitasyon da, herhangi bir sebepten dolayı

engelli hale gelmiş kişiyi tekrar günlük yaşama dönüştürmek için yapılan çalış-malara verilen isimdir. Aslında fizik tedavi ve rehabilitasyon birbirinden farklı iki kavramdır. Fizik tedavi ajan-ları, alçak ve yüksek frekanslı akımlar, uyguladığımız cihazlar, egzersizler, çeşitli masaj yöntemlerini içeren tedavi yöntemleridir. Fizik tedavi ise çok çeşitli amaçlarla uygulanıyor. Örneğin bel, boyun, diz, dirsek ağrılarında; tüm kas, kemik, iskelet sisteminin ağrılı sendromların tedavisi, fizik tedavi kapsamı içersindedir. Bel-boyun fıtık-ları, kireçlenme, kemik erimesi gibi rahatsızlıklar hep fizik tedavi kapsamı içersinde yapılan tedavilerdir. Fizik tedavi ve rehabilitasyonun amacı; ağrı-yı, ödemi, kas spazmını azaltmak, hasar gören dokuyu koruyarak iyileşmesini hızlandırmak, kas kuvvetini ve hareket açıklıklarını yeniden artırarak kişinin yaşam kalitesini yükseltmektir.

FİZİK TEDAVİ KİMLERE UYGULANIR?Fizik tedaviyi, insanın doğumundan ölümüne kadar her yaşta uygulayabi-liriz. Fizik tedavide uyguladığımız çok çeşitli sistemler vardır. Her merkezde olan sistemler de tamamen birbirinin aynı olan sistemler değildir. Fizik tedavide önemli olan tanıyı iyi koy-mak, fizik tedavi uzmanının tedaviyi iyi planlaması, eğitimli fizyoterapistler tarafından programın doğru uygu-lanması ve kullanılan cihazların yeni ve modern olmasıdır. Bunların hepsi beraber olduğu zaman tedavi bir netice gösterir. Fizik tedavide yüzde 100’e yakın bir başarı elde ediyoruz. Eskiden fizik tedaviyle ağrıya yönelik tedavi planlanıyordu, ama artık bozu-lan mekanizmaya yönelik tedaviler

planlayabiliyoruz. Örneğin kas-iskelet sistemini güçlendirici tedavi program-larımız var. Hastanemizin en önemli farklarından bir tanesi özellikle kas sistemi üzerinde yoğun ve değişik kas programları uyguluyor olmamız. Bu kas programları, zayıflayan çevre kasları güçlendirip, alttaki eklem ve kemik dokuyu güçlendirebiliyor.

FİZİK TEDAVİ HANGİ HASTALIKLARI İLGİLENDİRİYOR?Fizik tedavi çok geniş bir alana yayı-lıyor. Bu konuda her hekim grubuyla çalışıyoruz. Ortopedistler, nörologlar, kadın doğum uzmanları, dâhiliyeciler bunların hepsi fizik tedaviyle çalışmak durumunda. Fizik tedavi, bir ekip içerisinde olması gereken bir tedavi yöntemidir. Çünkü aynı zamanda, bel-boyun ağrıları, kireçlenmeler, bel-boyun fıtıkları, kemik erimesi, bunların dışında rehabilitasyon programları, felçten sonra uygulanan fizik tedavi programları, çocuk hastalıklarına bağlı rehabilitasyon programlarını içerir.

FİZİK TEDAVİ METOTLARI NELERDİR?Fizik tedavide uyguladığımız çok çeşitli

yöntemler var. Hastanemizde standart fizik tedavi yöntemleri dediğimiz; yüze-ğer sıcaklar, ultrason, ses dalgası, kısa dalga vb. gibi klasik fizik tedavi prog-ramlarının dışında, değişik uyguladığı-mız tedavi yöntemleri de var. Mesela lazer, manyetik alan, ozon tedavisi gibi. Hastayı muayene ettikten sonra tamamen bir bütün olarak ele alıp neler gerekiyorsa onu programlıyoruz. Tedavi yaparken, bütünde sistemik bir program düzenliyoruz. Tüm bunlardan dolayı da, hastanemizin fizik tedavideki başarı oranlarını herkes anlatır.

FİZZİKK TTTEDDAVVİ

FProf. Dr.

Meral Kozakçıoğlu Özekici

Hastaya tedavi sırasında düzenli gelmek görevi düşüyor. Tedaviye düzenli bir şekilde gelmek sonuç açısından çok önemlidir. Fizik tedaviden sonra hastayı kontrol eder, tedavi sonrası durumunu saptar, egzersizlerini verir, hangi ilaçları kullanacağını belirtirim. Dünyada fizik tedavi ve rehabilitasyonla ilgili ne yapılıyorsa, hastanemizde de aynısını uyguluyoruz. Son derece gelişmiş sistemlerimiz var. Bizim farkımız çok sistemik olarak çalışmamız. Değişik tedavi sistemlerini kullanmaktayız. Kas mekanizmasına yönelik hareket ediyoruz. Kas, vücudumuzun doğal korsesidir ve o yüzden çok önemlidir. Eklemleri ve kasları koruma programları dışında özellikle hastaların şikâyeti olmasa dahi hangi kas grupları zayıfsa onları muhakkak güçlendiriyoruz. Diğer tedavileri yaparken de güçlendiriyoruz ki daha sonra olabilecek herhangi bir yan etkiyi engelliyoruz. Hastayı çok sistemli ve çok dikkatli bir şekilde ele alıyoruz. Tedavi programını da hastaya düzenli olarak uygulatmaya çalışıyoruz.

FİZİK TEDAVİNİN YARARINI GÖREBİLMEK İÇİN NELER YAPMAK GEREKİR?

KIŞ 2011 ■ 11

Page 12: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

FİZZİKKK TTEDDAAVVVVİ

BOYUN VE BEL FITIKLARINDA FİZİK TEDAVİNİN YERİ NEDİR?Boyun ve bel fıtıklarında fizik teda-vinin çok önemli bir yeri var. Çünkü toplumumuzda insanların yüzde 70-80’i hayatlarının belli aşamaların-da boyun, sırt ve bel ağrısı çekiyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki bel fıtığı olan 100 hastadan sadece 3’ü ameliyat oluyor. Geri kalan yüzde 97’lik kesim fizik tedaviye gidiyor. Boyun ve bel fıtıklarındaki sinir bası-larıyla çevre kaslar zayıflıyor. Kaslar zayıfladığı zaman da alttaki eklem, dokuları koruyamıyor. Bel fıtığının daha sonra ortaya çıkardığı yeni bir olay da dizdeki kireçlenmedir. Yani diz ekleminin, kalça ekleminin bozul-masıdır. Burada belirtmemiz gereken önemli nokta, bel ve boyun ağrıları olan hastaların durumlarını ciddiye alıp ağrılarını çok uzun süre çekmemeleri gerektiğidir. Çünkü uzun süreli ağrı, çevre kasları zayıflatır. Kasların zayıfla-maması için de mutlaka kas dolaşımını düzenlenmesi ve çevre kasların güçlen-dirilmesi gerekiyor. Hastanemizde bel ve boyun fıtıkları için cihazlarla bacak kaslarını güçlendiriyoruz. Her kası, istediğimiz oranda güçlendiriyoruz.

Bunu sadece egzersizlerle yapmıyoruz, kullandığımız özel kas cihazları ile yapıyoruz. Örneğin hasta yatıyor, ama sanki futbol oynuyor gibi bacak ve kol kası güçleniyor. Ya da 80 yaşındaki bir kadının kaslarını çalıştırarak, o kadını 20 yaşındaki bir insanın kas gücüne kavuşturabiliyoruz. Hasta bazen teker-lekli sandalyeyle geliyor ve yürüyerek çıkıp gidebiliyor.

FİZİK TEDAVİYLE KİREÇLENMEYİ ENGELLEYEBİLİR MİYİZ?Kireçlenme fizik tedavinin ana konu-larından bir tanesidir. Kireçlenme, eklemlerdeki kıkırdak harabiyetidir. Aslında fizyolojik bir olaydır, herkesin başına gelebilir. Aynı saçın beyazlaması, cildin kırışması gibi… Kireçlenmenin engellenmesi için çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Yapılan araştırmalar kireçlenmenin 20’li yaşlarda başladığını söylüyor. Biz de bu yaşlarda tedbirimizi almalıyız. Eklemlerimizi çok aşırı kul-lanmamız, az kullanmamız ya da çok kötü kullanmamız kireçlenmeyi arttı-rıcı faktörler arasındadır. Tabi genetik faktörler de işin içersindedir. Obezite de kireçlenme için negatif faktörler arasındadır. Günümüzde, kireçlenmeyi

hem ilaç tedavisi hem de fizik tedaviyle yüzde 80-90 oranında engelleyebiliyo-ruz. Fizik tedaviyle eklemlerin üzerin-deki kasları cihazlarla güçlendiriyoruz.

KAS YAŞLANMASI ÖNLENEBİLİR Mİ?Fizik tedavide kullandığımız kaslar için özel anti-aging programlarımız var. Yani fizik tedaviye gelmek için illa ki her tarafınızın dökülmesi gerekmiyor. Hiçbir probleminiz olmadan, 30’lu yaşlardan itibaren kontrole gelip, hangi kaslarınız zayıflamışsa öğrenip, güçlen-dirmek için fizik tedavi programı içer-sine girebilirsiniz. Özellikle kadınlarda

diz kireçlenmesi görülür. Dizler eğrilir ve ‘O’ bacak biçimini alır. Yani, diz ekleminde aşırı kireçlenme, iç kısım-daki eklemin kapanmasına yol açıyor ve sonucunda diz ‘O’ şeklini alıyor. Bunları artık fizik tedaviyle yüzde 100 engelleyebiliyoruz. Protezleri de yüzde 100 engelleyebiliyoruz. Yeter ki hasta bize önceden müracaat etsin ve gereken önlemleri birlikte alalım.

ELLER İÇİN UYGULANAN TEDAVİLER VAR MI?El parmaklarına yönelik özel uygu-ladığım bir tedavi yöntemi var. Parmaklardaki aktif kireçlenmenin önüne geçebiliyorum. Ellerin eğrilmesi-ni, ellerde kist çıkmasını engelliyorum. Bana el kireçlenmesiyle ilgili sorunları nedeniyle Türkiye’nin her yerinden hatta Almanya’dan, Hollanda’dan bile yoğun şekilde hasta geliyor.

TEDAVİLER YAKLAŞIK OLARAK NE KADAR SÜRÜYOR?Fizik tedavide süre ortalama 15 seans-tır. Medicana Çamlıca Hastanesi olarak sabah saat 08.00 akşam 20.00 arasında fizik tedavi yapıyoruz. Rehabilitasyonda ise (hasta felçli hale

gelmişse, ameliyat, kırık sonrası reha-bilitasyonları gibi) hastanın durumuna göre süre değişebiliyor. Bu bir ay da olabilir, altı ay da. Ancak rehabilitas-yonda tedavi yöntemleri çok daha uzun sürmektedir.

FİZİK TEDAVİ UYGULAMASININ ARDINDAN HEMEN İYİLEŞME SAĞLANIYOR MU?Kasları özel cihazlarla çalıştırıyoruz. Ve kasları çalıştırdığımız için tedavi sırasın-da ağrıda artış olabiliyor. Bu nedenle, hastayı her zaman fizik tedaviden bir hafta sonra kontrole alırım.

“Fizik tedavi sayesinde 80 yaşındaki bir kadının kaslarını çalıştırarak, 20 yaşındaki bir insanın kas gücüne

kavuşturabiliyoruz. Hastalar bazen tekerlekli sandalyeyle geliyor ve yürüyerek

gidebiliyor.”

Fizik tedavi çok geniş bir alana yayılıyor.

12 ■ KIŞ 2011

Page 13: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

Yüksek kalorili gıdalar tüketmek, diyabet riskini artırıyor.

DİYABET HASTALIĞININ OLUŞMASINDA, KİŞİNİN GENETİK YATKINLIĞININ VE YAŞAM ŞEKLİNİN, ÖNEMLİ ROLÜ VAR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. CEM SUNGUR, “BİREYİN DİYABET AÇISINDAN RİSK ALTINDA OLUP OLMADIĞINI BELİRLEYEN İPUÇLARI”NI ANLATTI.

DİYABETİNİPUÇLARI

İÇ HASTALIKLARIProf. Dr. Cem Sungur

KIŞ 2011 ■ 13

Page 14: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

İÇÇÇ HHASSTAALIIKLLLAARRRRI

İYABET NE TÜR BİR SAĞLIK SORUNUDUR?Diyabet vücutta insülin adlı hormonun üreti-minde veya sunumunda bir sorun olması sonu-

cunda ortaya çıkan ve süreklilik gösteren bir sağlık sorunu. Halk arasında insülin bağımlı diyabet, bağışıklık sisteminin neden olduğu diyabet veya çocukluk çağı diyabeti olarak da bilinebilen Tip1 diyabet ve yine halk arasında insülin bağımlı olmayan diyabet veya erişkinlerin diya-beti adı verilen Tip 2 diyabet olarak ikiye ayrılır.

TİP 1 DİYABETİ ANLATIR MISINIZ?Tip 1 diyabet, bağışıklık sisteminin insülin üreten hücreleri hedef alması ve onları tahrip etmesi sonucu gelişir. Bu sağlık sorununun neden ortaya çıktığı çok iyi bilinmemekte. Tip 1 diyabeti olan bireyler ya çok az miktarda insülin üretirler ya da vücutlarında hiç insülin olmaz. Hastalık her yaştaki bireyde ortaya çıkmakla birlikte, daha çok çocuklarda veya gençlerde görülür. Tip 1 diyabeti olan bireylerin, kan şeker-

lerini denetim altında tutabilmek için hergün kendilerine düzenli olarak insü-lin enjeksiyonları yapmaları gerekir. Tip 1 diyabeti olan bireyler, insüline ulaşamazlarsa, yaşamlarını kaybederler.

TİP 2 DİYABETTE DURUM NEDİR?Tip 2 diyabeti olan bireylerin, kan şekerlerini denetim altında tutmak için insülin enjeksiyonlarına gereksinimleri çoğu kez yoktur. Tip 2 diyabet, bütün dünyada en çok görülen diyabet tipidir ve tüm diyabetiklerin yüzde 90 –

95’ini oluşturur.

AİLE ÖYKÜSÜDİYABET AÇISINDAN RİSK ALTINDA OLDUĞUMUZU ANLAYABİLİR MİYİZ? UYARI NİTELİĞİNDEKİ İPUÇLARI NELERDİR?Bireyin diyabet açısından risk altında olup olmadığı-nı belirleyen bazı ipuçları var. Bunlardan birincisi genetik yatkınlığı belirleyen aile öyküsü. Bir insanın ailesinde diyabeti olan bireylerin varlığı ve sayısı risk altında olduğunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor. İkincisi ise yaşam biçimimiz. Bir kişi öğünlerini atlayarak besleniyorsa, uzun açlık süreleri varsa, daha çok yüksek kalorili gıdalar tüke-tiyorsa, fiziksel hareketliliği azalmışsa ve tartıldığı zaman ibre her seferinde daha yüksek bir sayı gösteriyorsa risk altında olduğunu düşünmek gerekiyor. Vücutta şekerin iyi kullanılamadığı ve insüline karşı dokuların direnç göster-diği ‘metabolik sendrom’ adlı duru-mun varlığıysa diğer bir risk göstergesi.

Metabolik sendrom zemininde ‘bozul-muş glukoz toleransı (IGT)’ gelişebili-yor. Yani vücutta insülin fazlası olsa da, şeker dokularda kullanılamıyor ve kan seviyesi normalin üzerine çıkıyor. Bu durum şeker hastalığının öncüsü olarak kabul ediliyor. Olağan bir muayene ve kolay uygulanan laboratuar tetkikleri ile bu önemli riski ortaya çıkarmak mümkün.

OBEZİTE İLE DİYABET ARASINDAİLİŞKİ VAR MI?

Obezite, özellikle de karın bölgesin-deki kilo artışları, Tip 2 diyabetin, değiştirilebilir nitelikteki en önemli risk faktörüdür. Uluslararası Diyabet Federasyonu obezitenin önlenmesi ile Tip 2 diyabet sorununun yüzde 50 oranında azalacağını açıkladı. Karın bölgesindeki ve iç organlardaki anor-mal yağ birikimi, insülinin dokular üzerindeki etkisini azaltır ve şekerin kandaki düzeylerinin artışına neden olur. Önce dokulardaki insülin diren-cinin yol açtığı ‘bozulmuş glukoz tole-ransı (IGT)’ zamanla diyabete neden olmaktadır. Bir anlamda obeziteyle savaşmak demek, diyabeti önlemek anlamını taşır. Diyabet tanısı alan bireylerde de gereksiz kalori tüketilme-mesi ve egzersiz yapılması, tedavinin başarısını en az yüzde 70 oranında iyileştirir.

DİYABET NE TÜR SAĞLIKSORUNLARINA NEDEN OLUYOR?Tip 1 ve Tip 2 diyabet benzer sağlık sorunlarına neden olur. Sağlık sorunla-rının büyük bir bölümü kalp ve damar hastalıkları ile ilgilidir. Diyabeti olan erişkinin, diyabeti olmayan yaşıtına göre kalp krizi geçirme riski, felç olma riski belirgin derecede artar. Diyabet damar sertliğinin yaygınlığını ve ağrılık derecesini olumsuz etkiler. Diyabeti olmayan kadınlarda kalp damar hasta-

Prof. Dr. Cem Sungur

“Diyabet tedavisi sürecinde beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının değiştirilmesi, tedavininen önemli ama en zor bölümünü oluşturmaktadır.”

14 ■ KIŞ 2011

Page 15: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

İÇ HAASSTTAALIKKLLAARI

lıkları 60 yaş üzerinde artış gösterirken, diyabeti olanlarda daha erken yaşlarda ve daha ağır seyreder. Anjiyografi veya koroner bypass cerrahisi gereken hasta-ların en az üçte birinde diyabet vardır. Dünyada trafik kazaları ve diğer kaza-lara bağlı uzuv kayıplarından hemen sonra diyabete bağlı uzuv kayıpları gelir. Bu nedenle diyabeti olan her bireyde, tedavi ve bakım hedeflerinin başında kalp damar hastalıklarının önlenmesi yer alır. Diyabetin yol açtığı diğer sağlık sorun-ları ise daha küçük damarlarda neden olduğu tıkanıklıklara bağlı olanlardır. Bu küçük damarlar; gözün ağ taba-kasında, böbreklerde ve sinirlerde bulunur. Diyabet Afrika ülkelerindeki bazı bulaşıcı hastalıklardan sonra en fazla görme kaybına yol açan sağlık sorunudur. Birçok ülkede diyalize girmeye başlayan böbrek hastalarının yarısında böbrek yetmezliğinin nedeni diyabet haline gelmiştir. Ülkemizdeki diyaliz merkezlerindeki oran da yüzde 30’ları aşmıştır. Sinir sisteminde gelişen tahribat da, sadece yanma, hissizlik ve karıncalanma gibi yakınmalara neden olmamakta aynı zamanda diyabete bağlı uzuv kayıplarına katkıda bulunur. Bu nedenle diyabete bağlı tedavi ve bakım hedeflerinin başında bu önemli sağlık sorunlarının önlenmesi gelir. Diyabet tanısı alan her hastaya yılda bir kez göz muayenesi yapılması, kan ve idrar tetkikleri ile böbrek hastalığının araştırılması ve duyu sinirlerine yönelik

muayene ve ayak muayenesi uluslarara-sı bakım standartı olarak kabul edilir.

KOLESTEROL DÜZEYLERİ DÜŞÜRÜLMELİDİYABETİN NEDEN OLDUĞU BU SAĞLIK SORUNLARI ÖNLENEBİLİR NİTELİKTE Mİ? Hem büyük damar hem de küçük damar tıkanıklıklarına bağlı bu ölüm-cül sağlık sorunlarının önlenebilmesi için standart yaklaşımlar geliştirilmiştir. Öncelikle yeterli kan şekeri kontrolü sağlanması gerekir. Her üç aylık döne-min ortalama kan şekeri değerini göste-ren HbA1C değeri belirli sınırlar içinde tutulursa, yani kan şekerindeki zarar verici yükselmeler önlenirse, bu sorun-lar önlenebilir. Kan basıncı yüksekliği de sorunları ağırlaştıran bir sorundur. Diyabeti olan bireylerde hipertansiyon tedavisi, en etkili tedavi yöntemlerin-dendir. Diğer bir hedef ise kan yağla-

rındaki yüksekliklerin denetim altına alnmasıdır. Günümüzde kan

kolesterol düzeyleri yüksek olan diyabetik olan hastalarda stan-dart yaklaşım ilaçlarla koles-terol düzeylerinin düşürülme-sidir. Özellikle ülkemiz açı-sından önemli bir yaklaşım da

sigara içen diyabet hastalarında

sigara tüketiminin sonlandırılması için hastaya yardımcı olunmasıdır. Bütün bu önlemlerin merkezinde de yaşam biçimi değişiklikleri yer alır. Beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının değiştiril-mesi tedavinin en önemli ama en zor bölümünü oluşturmaktadır. Diyabet tedavi ve bakımı ile ilgili süreçler ve programlar değişmiştir. Klasik doktor hasta ilişkisinin dışında, takımlar halin-de sunulan, içeriği önceden tasarlanmış standart yaklaşımlar sunan ve hasta ve yakınlarının bilgilendirilmesi, yetki-lendirilmesi ve desteklenmesine dayalı yaklaşımlar haline gelmiştir.

BİR ERİŞKİN KENDİSİNDE HANGİ BELİRTİLERİ FARK EDERSE DİYABETTEN ŞÜPHELENMELİDİR?Kan şekeri çok yükseldiği zaman ortaya çıkan belirtiler aşırı su tüketimi, çok sık

“Diyabeti olan bireylerdehipertansiyon tedavisi, en etkili tedavi

yöntemlerinden biridir. ”

ş y yDiyabeti otedavisi, edendir. D

rındakialnm

koddtssı

sig

Karın bölgesindeki kilo artışı Tip 2 diyabetin

önemli bir risk faktörü.

Diyabet hastasının tatlılardan uzak durması gerekiyor. KIŞ 2011 ■ 15

Page 16: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

İÇÇÇ NNASSTAALIIKLLLAARRRRI

ve bol miktarda idrar yapmak ve kilo kaybıdır. Görmede bulanıklık da orta-ya çıkabilir. Stafilokok adlı bakterilerin yaptığı cilt enfeksiyonları da belirtiler arasında yer alır. Öte yandan bunlar Tip 2 diyabetin çok ileri aşamalarında ortaya çıkan belirtilerdir. Bu nedenle diyabet tanısı uygun laboratuar tetkik-leri ile henüz aşikar belirtiler gelişme-den önce konulmaktadır. Bu testler özellikle risk altında olan bireylerde diyabetin erken aşamalarında tanısının konulması açısından çok yararlı olur.

A1C TESTİAÇLIK KAN ŞEKERİNİNÖLÇÜMLENMESİ GÖRECELİ OLARAK KOLAY BİR TETKİK. OYSA ŞEKER YÜKLEME TESTİ DAHA ZAHMETLİ BİR TEST. NEDEN AÇLIK KAN ŞEKERİ ÖLÇÜMÜ İLE YETİNİLMİYOR?Sadece açlık kan şekeri ölçümü yapıldı-ğında, aslında diyabeti olan bireylerin yüzde 30’unda tanı konulamamakta ve neredeyse her üç diyabetik hastadan birisi bu önemli sağlık sorununun far-kında olamamakta. Ayrıca bozulmuş glukoz toleransı ile diyabeti birbirinden ayırdedebilen tek test glukoz tolerans testidir. Bu nedenle açlık kan şekeri 110 ile 126 mg/dL arasında yer alan bütün bireylere glukoz tolerans testi uygulanmalı. Bu tanı yöntemlerinin titizlikle yapılması önemlidir.BİR DE SON ZAMANLARDA ADI

DAHA ÇOK DUYULAN A1C TESTİ VAR. BU TEST NİÇİN KULLANILIYOR?Kandaki şeker miktarı sınırları aştığı zaman, şeker vücuttaki değişik protein-lere bağlanmaktadır. Bu proteinlerden birisi de alyuvarların içindeki hemog-lobin. Alyuvarların yaşam süreleri yaklaşık üç ay olduğundan, üç ayda bir hemoglobine bağlanan şeker seviyesi-nin ölçümlenmesi kan şekerinin orta-lama yüksekliği hakkında bilgi verir. Kısaca A1C testi olarak anılan bu tet-kik, diyabet bakım ve tedavisinde yeni bir çığır açmıştır. A1C düzeyleri hem tedavinin başarısını göstermekte hem de bireyin diyabete bağlı olarak gelişen sağlık sorunlarına olan yatkınlığını gös-termektedir. 2010 yılında A1C testinin diyabet tanısında da yararlanılabilecek bir test olduğu da kanıtlanmıştır. Bu nedenle diyabeti olan bireylerin üç ayda bir A1C testi yaptırmaları önerilir.

DİYABETİ OLAN BİREYLERİNYAPTIRMASI GEREKEN BAŞKATETKİKLER VAR MI? VARSAHANGİLERİ?Diyabeti olan bireylerin yaptırması gereken diğer bir önemli test grubu ise, diyabete bağlı olarak gelişen sağlık sorunlarının tanısında kullanılan tet-kikler. Diyabeti olan bireylerin kan yağlarının ölçümlenmesi son derece gerekli bir tetkik sürecidir. Kalp ve damar

hastalıklarının engellenmesi açısın-dan kolesterol düzeyleri yüksek olan diyabetik bireylere statin adı verilen ilaçların reçete edilmesi hayat kurtarıcı niteliktedir. Ayrıca diyabete bağlı böb-rek hastalığının, henüz böbrek yetmez-liği gelişmemişken teşhis edilebilmesi için, her diyabetik hastada yılda bir kez yapılması gereken önemli bir tetkik geliştirilmiştir. İdrarda çok az miktar-lardaki albumini saptayan ve oldukça kolay uygulanan bu tetkik sayesinde diyabete bağlı böbrek hasarını erken-den saptamak ve önlem almak olasıdır. Diyabete bağlı ve gözün ağ tabakasında gelişen hasarın erken dönemde teşhis edilmesi için de gözlerin ağ tabakası-nın incelenmesi gereklidir. Bu tetkik de yılda bir kez yapılmalıdır. Sorun saptandığında, göz içine kanama ve görme kaybına yol açabilecek küçük damar bozuklukları genellikle lazerle düzeltilmekte ve görme kaybı büyük ölçüde engellenebilmektedir. Diyabeti olan bireylerin bu tetkiklerin yapılma-sını sağlamak için doktorlarına zamanı geldiğinde anımsatmaları tedavinin başarısı açısından yardımcı olmaktadır.

Kan şekeri ölçümü çok

basittir.

İnsülin iğnesi16 ■ KIŞ 2011

Page 17: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

YENİLENEN VE GELİŞEN TEKNOLOJİLER, ORGAN NAKLİ CERRAHİSİNE DE YANSIYOR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. SADIK ERSÖZ, “ÖZELLİKLE KADAVRA VERİCİLERDEN ÇIKARILAN ORGANLARIN DAHA UZUN SÜRE SAKLANMASINA YARDIMCI OLAN TEKNOLOJİLER GELİŞMEYE DEVAM EDİYOR” DİYOR.

YENİLENEN VE GELLİİİİİİİİŞEN TEKNOLOJİLER ORGAN NAKLİ CERRAHİSİNE DE YANSIYOR

ORGAN NAKLİNDE BAŞARI ARTIYOR

TRANSPLANTASYONProf. Dr. Sadık Ersöz

KIŞ 2011 ■ 17

Page 18: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

18 ■ KIŞ 2011

TTRANNNSPPLAANNNTAASYYYOOOONN

ÜNÜMÜZDE ORGAN NAKİLLERİNDE UYGULANMAYA BAŞLANAN YENİ

TEKNİKLER NELER?Tıpta ve cerrahi yöntemlerde gelişen tüm yenilikler ve teknolojiler organ nakillerinde de kullanılıyor. Organ naklinin aşamalarına ve diğer cerrahi işlemlerden farklılıklarına bakarak bu yenilikleri değerlendirebiliriz. Özellikle kadavra vericilerden çıkarılan organ-ların daha uzun süre saklanmasına yardımcı olan teknolojiler gelişmeye devam ediyor. Çıkarılan organın, insan vücudu fizyolojisini taklit eden ortamlarda saklanması, araştırma konusu olmaktadır. Sadece soğutulmuş özel sıvılar içinde organ saklanmayıp kalbin atımının oluşturduğu basıncı taklit eden sistemler deneniyor. Organ saklama sıvıları gelişmeye devam ediyor ve çıkarılan organın en az hasarla en uzun şekilde saklanması sağlanabiliyor. Özellikle karaciğer nakillerinde, daha az kan kullanılarak yapılmasına olanak kılan elektronik neşterlerin kullanılması önemli bir teknik kolaylık sağlamakta. Bu sayede daha kansız bir ameliyatı daha kısa sürede yapmak mümkün. Mikrocerrahi tekniklerde kaydedilen

gelişmeler de organ nakli cerrahisine yansıyor ve kullanım alanı buluyor. Çocuk alıcılara yapılan nakillerde ve özellikle karaciğer naklinde çok küçük damarlar gelişen teknikler ile ağızlaştırılmakta. Laparoskopik cerrahi yöntemlerinin özellikle böbrek nakli vericilerinde kullanılması yaygınlaştı. Daha kozmetik sonuçları olan verici ameliyatlarının yapılması organ bağış oranını artırabilir. Bağışıklık baskılayıcı ilaçlarda yaşanan gelişmeler de önemli. Genetik mühendisliğinin bir ürünü olan monoklonal antikorlar daha uzun süreli organ fonksiyonu korunmasına ve sağ kalıma aracılık ediyor.

LAPORASKOPİK CERRAHİNİN ORGAN NAKLİNDEKİ YERİ NEDİR? HANGİ NAKİLLERDE NASIL UYGULANIYOR?Laparoskopik ameliyatlar karın duva-rında büyük kesiler yapılmadan 0,5 ile 12 milim çapında deliklerden cerrahi işlemlerin gerçekleştirilmesidir.

Özellikle canlı akraba vericilerden böbrek alınması aşamasında kullanımı yaygınlaşmakta.

LAPORASKOPİK YÖNTEMİN ARTILARI VE ÜSTÜNLÜKLERİ NELERDİR? HASTAYA NELER KAZANDIRIYOR?Laparoskopik yöntemin hasta açısın-dan bakıldığında en önemli avantajı ameliyat izinin daha az rahatsız edici olmasıdır. Böbrek alınmasında kullanı-lan gövdenin yan kısmında açılan ame-liyat kesisi yerine sezaryen işleminde oluşana benzer ve göze daha az çarpan bir kesi ile böbrek çıkarılıyor. Vericinin daha az ağrısı olur ve günlük yaşama daha kolay döner. Hastanede yatış süresi kısalır. Birçok hasta ameliyatın ertesi gününde taburcu olabiliyor.

HANGİ HASTALAR BU YÖNTEM İÇİN ADAYDIR?Tüm canlı vericiler laparoskopik ame-liyat için değerlendirilebilir. Çok özel bazı anatomik problemler ameliyatın yapılmasını güvensiz hale getirebilir. Örnek olarak böbreği besleyen atar damarın her iki tarafta fazla sayıda ve küçük çaplı olması gösterilebilir. Temel prensip vericinin güvenliğinin riske atılmamasıdır. Ameliyat izi ya da kon-for elde etmek hayati bir riski almak için gerekçe gösterilemez.

BU YÖNTEMLE TAKILAN ORGANIN YAŞAM SÜRESİNE BİR ETKİSİ OLABİLİR Mİ?Laparoskopik yöntem ile çıkarılan böbreklerin uzun süreli fonksiyon görme yetenekleri açık yöntem ile

‘Özellikle karaciğer nakillerinde, ameliyatları daha az kan kullanılarak gerçekleştirmeyi sağlayan elektronik neşterlerin kullanılması önemli bir

teknik kolaylık sağlıyor.’G

Page 19: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 19

kıyaslandığında, benzer sonuçlar elde edilmektedir. Tüm cerrahi işlemlerde işlem ve cerrah açısından bir öğrenme süreci söz konusu. Bu süreç cerrahi tek-niğin gelişimi açısından tamamlandı ve ameliyat şu an için güvenli ve standart bir hale geldi. Bu tekniği uygulayacak cerrahların kişisel deneyimlerini artır-maları başarılarına olumlu bir şekilde yansıyacaktır.

KAPALI YÖNTEMİ UYGULAMA KARARINI CERRAHLAR MI YOKSA HASTA MI VERİYOR?Hangi yöntemin kullanılacağına, veri-cinin özelliklerine göre, birlikte karar verilmeli. Hastanın teknik ayrıntılarını ve sonuçlarını bilmediği bir konuda karar vermesi zaten etik olarak kabul edilemez bir durum. Sonuç olarak açık ya da kapalı ameliyat ile yapılan

işlem aynı. Vericiden bir böbrek alınmaktadır. İki yöntem arasındaki fark böbreğin hazırlanması ve karın dışına çıkarılması için kullanılan kesinin farklılığı. Merkezin ve cerrahın deneyimi önemli. Türkiye de ve dünyada laparoskopik yöntemi kullanmayan çok sayıda merkez oldu-ğu da bir gerçek. Böbrek nakli karmaşık ve cerrahi yönü kadar tıbbi yönü de önem arz eden bir işlem. İşlemin bir bütün-lük içinde ve iyi sonuçlar elde edecek şekilde orga-nize edilmesi esas önemli olan nokta.

TTRRANNSSPPLAANNTAAASYYOONN

“EN ÖNEMLİ SORUNUMUZ KADAVRA SAYISINDAKİ AZLIK”

KARACİĞER NAKLİNDE DURUM NE?Karaciğer nakli tüm tıbbi işlemler arasında en kar-

maşık ve en pahalı olma özelliklerini devam ettiriyor. Böbrek yetmezliğinin aksine karaciğer hastalarının diyaliz alternatifi yok, bu nedenle başka seçeneği olmayan bir girişim. Türkiye nüfusu düşünüldüğün-de yılda 3 binden fazla karaciğer nakli ameliyatı gerçekleştirilmesi ihtiyacı bulunmakta. Ülkemizde

özellikle hepatit B ve bunun sonucunda gelişen kro-nik karaciğer hastalığı ve siroz, önümüzdeki yıllarda yapılması gereken karaciğer nakli sayısında azalma olmayacağını bize hatırlatıyor. Son 15 yılda Türkiye karaciğer nakli ihtiyacı bulunan hastalarını yurt dışına gönderen bir ülke olmaktan çıktı ve bölgesinin organ

nakli ihtiyacına cevap veren ve en karmaşık işlem-lerin gerçekleştirildiği hastanelere sahip bir merkez haline geldi. Canlı vericilerin kullanılmasının yaygın-laşması ile daha kısa sürelerde hazırlık aşamalarının gerçekleşmesi mümkün oluyor. Acil durumlarda 24

saati geçmeyen sürelerde verici ve alıcı hazırlanabil-mekte ve organ nakli yapılabilmekte. Tıbbi teknoloji açısından eksiksiz hastaneler ve teknoloji ile gerçek-

leştirilebilen bir ameliyat olması önemli bir özelliğidir. Bu nedenle hastanelerin kalite kontrolünü yapan bir mekanizma gibi de görülebilir. Çok iyi yoğun bakım hizmetleri, gelişmiş bir kan bankası, eksiksiz görüntü-leme ve laboratuar alt yapısı olmazsa olmazlar. T.C. Sağlık Bakanlığı organ nakli merkezlerinin açılmasını özel bir şekilde ruhsatlandırmaktadır. Bu ruhsatlandır-ma sürecinde hem hastane hem de tıbbi personelin

yeterliliği denetlenmektedir. Halen sosyal güvenlik sis-temimiz organ nakli işlemlerine büyük önem vermek-tedir. Bu amaçla tedavi merkezlerine geri ödemelerin

yeterli düzeyde olmasına özen gösterilmektedir. Her ülkenin sağlık hizmet koşulları farklılık gösterir. Karaciğer naklinin Türkiye de en sık nedeni olan

Hepatit B hastalığı açısından bakıldığında, karaciğer nakli sonrasında hastalığın nüksü yüzde 95 oranında engellenmekte. Batı ülkelerinde daha büyük bir prob-lem olan Hepatit C ülkemizin yaşam tarzı nedeniyle beklenildiği gibi bir sorun haline gelmemiştir. Halen

en önemli sorunumuz kadavra sayısındaki azlık. Kadavra kullanmadığımız her olgu, bir canlı ve sağ-lıklı akrabanın karaciğerini kullanacağımız anlamını taşımakta. Ancak kadavra organ sayısının artırılması zor ve zaman gerektiren bir süreç. Yıllık yüzde 10 artış ile önümüzdeki 10 yıl içerisinde daha iyi sayı-lara ulaşmamız bekleniyor. Türkiye yıllarca en yete-nekli ve çalışkan öğrencilerini tıp fakültelerine almış

bir ülke olarak, artık dünyanın ve özellikle bölgesinin en büyük tıbbi hizmet sağlayıcısı olma rolünün bir

numaralı adayı.

Prof. Dr. Sadık Ersöz

Page 20: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

Dr. Ceren GökerPSİKİYATRİ

BİRÇOK TÜRÜ BULUNAN DEMANS HASTALIĞI, 65 YAŞ ÜZERİNDE HER İNSANIN KARŞILAŞABİLECEĞİ BİR DURUM. HENÜZ KESİN BİR TEDAVİ

SEÇENEĞİ BULUNMAYAN DEMANS, HASTALIĞI YAŞAYAN KİŞİNİN HAYAT KALİTESİNİ DE DÜŞÜRÜYOR. MEDICANA INTERNATIONAL

ANKARA HASTANESİ’NDEN PSİKİYATRİST DR. CEREN GÖKER, “BİRÇOK HASTALIK DEMANSA YOL AÇABİLİR” DİYOR.

DEYİP GEÇMEYİN“UNUTKANLIK”

20 ■ KIŞ 2011

Page 21: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

PSSİKİYYAATTRİ Demans genellikle 65 yaş üzerinde

belirti verir.

KIŞ 2011 ■ 21

Page 22: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

EMANS NEDİR?Demans, bilişsel ve entelektüel işlevlerde

azalma sonucu bellek, konuşma, algılama, hesap-

lama, yargılama, soyut düşünme ve problem çözme gibi işlevlerden en az ikisinde kişinin günlük yaşam aktivi-telerini etkileyecek düzeyde bozukluk olmasıdır.

HANGİ SIKLIKTA GÖRÜLÜR?Demans, dünyada yaşlanan nüfusun ve beklenen yaşam süresinin artmasına paralel şekilde, giderek yaygınlaş-makta olan bir hastalık grubudur. Sadece Amerika’da beş milyon kişinin demanslı olduğu bilinirken, 2025

yılında dünyadaki 34 milyon kişinin demans hastalığından etkileneceği hesaplanmakta. 65 yaş üstü kişilerin yüzde 5’inde demans belirtileri izlenir ve bu oran yaşla artarak 80 yaş civa-rında yüzde 20’ye ulaşır. Demans riski 65–85 yaşları arasında her beş yılda bir iki katına çıkar.

SEBEPLERİ NELERDİR?Birçok hastalık demansa yol açabilir. En sık görülen sebep olan Alzheimer hastalığı, tüm demansların yüzde 50-60’ını oluşturur. Bunu yüzde 10–20 ile ‘vasküler demans’ izler. Üçüncü sıklıkta ‘Lewy cisimcikli demans’, dördüncü sıklıkta ise ‘fronto-temporal demans’ görülür. Daha nadir görülen demans nedenleri ise bazı nörolojik hastalıklar bazı enfeksiyon hastalıkları, bazı konjenital metabolik

hastalıklar, normal basınçlı hidrosefali, kafa içi yer kaplayan lezyonlar, bazı otoimmün hastalıklar (MS, Behçet, SLE) ve nutrisyonel/metabolik/toksik tablolar olarak sayılabilir.

TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR? Tanıda ayrıntılı bir öykü ve mental durum değerlendirmesini de kapsa-yan nörolojik ve sistemik inceleme esastır. Her hastaya sfilis için serolojik testler, B12 ve folat düzeyleri, tiroid fonksiyon testleri uygulanmalıdır. Beyindeki lezyonların aranması için bilgisayarlı beyin tomografisi veya manyetik rezonans görüntüleme yapılmalıdır. Lüzumu halinde EEG, lomber ponksiyon, SPECT, PET,

EMG, karaciğer fonksiyon testleri, HIV, antifosfolipid, antinükleer veya paraneoplastik antikorlar, ağır metal düzeyleri gibi ek incelemeler de yapılabilir.

RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?İleri yaş, ailede demans öyküsü, kafa travması, düşük sosyoekono-mik düzey, düşük eğitim düzeyi, Down sendromu, ağır depresyon

öyküsü, vasküler olaylar, tiroid hasta-lıkları, bazı toksik maddelere maruz kalma demans için risk faktörleridir.

NASIL SEYREDER?Demans çoğunlukla sinsi bir seyir izler. Genellikle 65 yaş üzerinde belirti verir. İlerleyici bir hastalıktır. Alzheimer demansı bellek bozukluğu ile başlar. Hasta isimleri unutur, kişisel eşyalarını yanlış yerlere koyar ve bulamaz. Yakın geçmişi hatırlamak giderek zorlaşır. Zamanla dil, yargılama ve oryantasyon bozulur. Yemek pişirme, basit ev işleri-ni yapma, faturaları ödeme, araba kul-lanma gibi beceriler aşamalı olarak kay-bedilir. Uyku düzensizlikleri, hijyende bozulma, hallusinasyonlar ve sanrılar, ajitasyon görülebilir. Son evrede hasta-da idrarını tutamama, aile bireylerini tanıyamama, hareket etmede ve beslen-

mede güçlük gelişir. ‘Frontotemporal demans’larda ise bellekten ziyade davranışlarda ve konuşmada bozulma gözlenir.

NASIL TEDAVİ EDİLİR? Demansa en sık neden olan Alzheimer hastalığı ve ‘vasküler demans’ın henüz kesin bir tedavisi yok. Alzheimer hasta-lığında belirtileri yatıştırmak ve hastalık seyrini yavaşlatmak amacıyla kullanılan en uygun tedavi seçeneği kolinesteraz inhibitörü ilaçlar. Vasküler demansta tedavi serebrovasküler hastalığın önlen-mesi ile sınırlıdır. Tüm demanslar için ortak tedavi seçeneği ise destekleyici yaklaşımlarla hastanın yaşam kalitesi-nin artırılmasıdır.

Dr. Ceren Göker

“Demans çoğunlukla sessizce ilerler. Hasta isimleri unutur, kişisel eşyalarını yanlış yerlere koyar ve bulamaz. Yakın geçmişi hatırlaması da giderek zorlaşır.”

Alzhemir demansı bellek bozukluğu

ile başlar.

PPSSİİKİİYAAATTRRRRİ

22 ■ KIŞ 2011

Page 23: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

SAĞLIKLI BİR YAŞLILIK VE UZUN BİR ÖMÜR HERKESİN HAKKI. GENÇLİK YILLARINIZDA ALABİLECEĞİNİZ BASİT ÖNLEMLERLE 40 YAŞINIZDAN SONRASINI KALİTELİ GEÇİRMENİZ MÜMKÜN. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL, YAŞLILIK DÖNEMİNDE GÖRÜLEBİLECEK HASTALIKLARI VE ERKEN YAŞTA ALINABİLECEK ÖNLEMLERİ SIRALIYOR.

Ğ İ İ Ö Ü İ

GÜZEL YAŞLANIN

KARDİYOLOJİ Prof. Dr. Sebahattin Ateşal

KIŞ 2011 ■ 23

Page 24: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

AŞLA BERABER ARTAN KALP HASTALIKLARI NELER?Koroner arter hastalığı, hiper-tansiyon, aort ve periferik damar

hastalıkları, artan kalp hastalıklarıdır. Koroner arter hastalıkları 40 yaş öncesi nadir görünürken, 40 yaş sonrasında artmaya başlar. Bu hastalıkların meno-poz yaşına kadar kadın-erkek oranı 1/7 iken, menopoz sonrası kadınlarda görülme riski artarak 60 yaşında eşitle-nir. Özellikle izole sistolik hipertansiyo-nun (büyük kan basıncı), 40 yaşından önce oluşma ihtimali yüzde 20 iken,

40 yaşından sonra yüzde 40; 60 yaşın üzerinde ise yüzde 60 olarak saptan-mıştır. Yine yaşın artışıyla birlikte özel-likle büyük kan basıncının (sistolik kan basıncı – maksimal basınç) artması ile aort ve damar dallarında genişleme ve yırtılma olabilir.

BU HASTALIKLARIN SEBEPLERİ NELERDİR?Bu hastalıklara sebep olan değiştiri-lebilir ve değiştirilemez risk faktörleri mevcuttur. Genetik yatkınlık, yaşın ilerlemesi gibi değiştirilemez sebeplerin yanında, sigara ve aşırı alkol tüketimi, şeker hastalığı, kan basıncının yüksekli-ği, kan yağlarında yükselme, şişmanlık, inaktif (hareketsiz) yaşam gibi kontrol altına alınabilir, değiştirilebilir nedenler kalp hastalığına neden olmaktadır.

BU HASTALIKLARIN TEŞHİSİNDE NASIL BİR YOL İZLENİYOR?Tüm hastalıklarda olduğu gibi, kar-diovasküler hastalıklarda da hastanın şikâyetlerinin dinlenmesi, hastanın muayene edilmesi ve laboratuar tetkik-lerinin yapılması gerekir. Ayrıca kalp elektrokardiogramı, ekokardiogramı (kalp ultrasonu), eforlu elektrokardi-

ogram ve eforlu ekokardiogram gibi tetkikler yapılabilir.

YAŞLA BERABER ARTAN HASTALIKLARIN OLUŞMAMASI İÇİN NASIL ÖNLEMLER ALINABİLİR?Hareketli bir yaşam tarzı önerilir. Günde ortalama bir saat, beş kilomet-relik hafif tempolu yürüyüş yapılmalı. Diyetle kırmızı et ve katı yağ tüketimi azaltılmalı. Sebze ve meyveye ağırlık verilmeli. Tuzsuz yeme alışkanlığı kazanılmalı ve daha az karbonhidrat tüketilmeli.

BU HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE NELER YAPILIYOR?Hiper tansiyon tedavisinde, ikinci sebep biliniyorsa tedavisi mümkün-dür. Nedeni bilinmeyen hipertansif hastalıklarda ise elimizdeki etkili ilaç-larla kombinasyon yapılarak tedavisi yapılır. Koroner arter hastalıklarında ise koruyucu tedavi ile kolesterol, şeker ve hipertansiyon kontrol altına alınır. Tıkanan kalp damarları, anjiyo ile tes-pit edilerek balon ve damara yerleştiri-len açıcı tel kafeslerle ( stent ) darlıklar giderilir. Ya da by pass ameliyatları ile yeni damar eklenmesi yapılarak tedavi edilebilir. Aort ve perifer damarlar için de benzer yöntemler ile tedavi yapılır.

KKAARDDDİYYOLLLOOOOJJİ

“Genetik yatkınlık, yaşın ilerlemesi gibi değiştirilemez sebeplerin yanında, şeker hastalığı, kan basıncının yüksekliği, kan yağlarında yükselme, şişmanlık, hareketsiz yaşam gibi kontrol altına alınabilir, değiştirilebilir nedenler kalp hastalığına neden olmaktadır.”

YProf. Dr. Sebahattin Ateşal

Günde bir saat hafif tempolu yürüyüş yapılmalı.

24 ■ KIŞ 2011

Page 25: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

ÜROLOJİOp. Dr. Can Arat

PROSTAT KANSERİ DE DİĞER TÜM KANSER TÜRLERİ GİBİ ERKEN TEŞHİS EDİLDİĞİNDE RAHATLIKLA TEDAVİ EDİLEBİLİYOR.

MEDICANA BEYLİKDÜZÜ HASTANESİ’NDEN OP. DR. CAN ARAT, 50 YAŞ ÜSTÜ HER ERKEĞİN SENEDE BİR KERE MUTLAKA

KONTROLDEN GEÇMESİ GEREKTİĞİNİN ÖNEMİNİ VURGULUYOR. Genetik faktör,

prostat kanserinde önemli bir etken.

GENÇ ERKEKLERDE DE

GÖRÜLEBİLİR

prostat kanseri

KIŞ 2011 ■ 25

Page 26: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

ÜÜRROLLLOOOOJJİ

ROSTAT KANSERİ NEDİR?Prostat kanseri belirti vermeden gelişen bir has-

talıktır. Akciğer kanserinden sonra en sık rastlanılan kanser türü. Beş erkekten birinde prostat kanseri teşhisi konulsa da sadece

33 kişiden biri hayata veda ediyor. Çünkü prostat kanseri ileri yaşlardaki erkeklerde daha sık rastlanılır ve vücut-ta çok yavaş ilerler. Fakat bazı durum-larda genç erkeklerde de görülebilir. Genetik faktör bu hastalıkta önemli bir etkendir. Eğer kişinin ailesinde bu hastalığı geçiren varsa, rutin olarak 50 yaşından itibaren yaptırılması gereken prostat kontrollerini 45 yaşından itiba-ren yaptırması gerekir. Şu an da artık ülkemizde birçok insan 50 yaşından sonra prostat kontrollerini aksatmadan yaptırması gerektiğini biliyor.

PROSTAT BÜYÜMESİ PROSTAT KANSERİNE Mİ İŞARET EDER?Her zaman değil. Erkeklerde genellikle 50 yaşından sonra iyi huylu prostat büyümesi sorunuyla karşılaşılıyor. Bu durum kişilerin idrara çıkmasını zorlaş-tırdığından, kişide kanser teşhisi yoksa bile yine de prostat ameliyatı olunması-na karar verilebiliyor.

PROSTAT KANSERİ SIK METASTAZ YAPAN BİR KANSER TÜRÜ MÜ?Prostat kanseri çok masum değildir ve çok türü vardır. Daha iyi huyluları ya da daha kötü huyluları vardır. Gleason skorlaması vardır. Burada 1’den 10 a kadar bir sıralama vardır. Genelde kar-şımıza 5-6 ya da 7 numarada seyreden hastalar geliyor. Bunlarda da erken teş-hisle çok rahat tedavileri mümkün.

HASTALIĞIN TEŞHİSİ NASIL YAPILIYOR?Teşhisin birden çok yöntemi var. Birincisi makattan elle yapılan mua-yene. Bunu aslında 50 yaşından sonra her erkeğin yaptırması önemli. Halk arasında insanlar bundan çekinebiliyor, ama aslında acı veren bir girişim değil. Prostat tümörlerinin çoğu prostatın dış tarafında, kalın bağırsak tarafında olduğu için ancak parmakla bakıldığın-da kesin tanı konulabiliyor. Şu an için, eğer bir sertlik oluşmuşsa bu sertliği görüntüleyebilen her hangi bir görün-tüleme yöntemi yok.TEŞHİS NASIL YAPILIYOR?Teşhisin ikinci yöntemi kanda bulunan PSA(Prostat Spesifik Antijen) denilen bir maddenin, salgılanıp salgılanma-dığına bakılmasıdır. Bu madde, kişide prostat varsa; salgılanıyor ancak bu durum sadece prostat kanserine de özel değil. Prostat da ya da idrar yolunda iltihap olduğu zaman da bu madde kanda yükselebiliyor. Böyle zamanlarda insanların kafaları karışabiliyor. Ama bu PSA tarama testi olarak kullanılıyor. Yani teşhis aşamalarında parmakla

muayene ve PSA testi bir arada yapılı-yor. Bu rutin olarak yapılması gereken bir tarama şeklidir. PSA seviyeleri bizim için 4 ng/ml’a kadar normaldir. 4-10 ng/ml arası şüphelidir. 10 ng/ml’dan sonrası için de kanser yüzdesi artar diyebiliriz. Teşhis yöntemlerinin ardından, biyopsi yapılmasına karar verirsek, hastaya rektal ultrason yoluyla bakılıyor. Bu da makata giren bir ult-rason cihazı yardımıyla ve bir iğneyle parça alınması işlemidir. Bu işlem biraz acı verebilir, ancak tanı aşamasında yapılması büyük önem taşır. Hastaya işlem sırasında lokal anestezi uygulanır ancak çok nadir durumlarda hastaya genel anestezi uygulanabilir. Biyopsi sonrasında hasta 1-2 saat istirahat edip evine geçebilir. Alınan parçanın pata-lojiye gitmesi sonrasında kanserli olup olmadığı anlaşılır. Prostat kanserinde görüntüleme yöntemleri maalesef henüz son derece sınırlı.

PSA SADECE KANSERİN TEŞHİSİİÇİN Mİ ÖLÇÜLÜR?PSA sadece teşhis etme aşamasında kullanılmaz. Bu ölçüm aynı zamanda kanser tedavisi gören hastaların kanser durumlarını takip etmek içinde kulla-nılır. Vücutta kanser ortadan kalkmışsa bu seviye 0’a düşmelidir. Eğer 0 a düşüp tekrar yükselirse o zaman kanse-rin geri gelmiş olduğunu anlayabiliriz.

TEDAVİ İÇİN KARAR AŞAMASINDA NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR?Karar verirken birkaç şey önemli. Çünkü burada genelde yaşlı ve genel medikal kondisyonları iyi seyretmeyen hastalardan bahsediyoruz. Örneğin hastanın yaşı 75’i geçmemeli. Yapılan Gleason Skorlaması testi 9-10 puanda olmamalı ve de hastanın yaşına bağlı yaşam beklentisi 10-15 yıl kadar olma-lı. Küratif tedavi yani hastalığın aktif yöntemlerle tedavi edilişi, hastanın tamamen şifa bulması için yapılır. Bu durum da cerrahi girişim yapılabilir. Prostatın tamamını alan ve geri kalan

Op. Dr. Can Arat

“Prostat kanserinde görüntüleme yöntemleri henüz son derece sınırlı. Bu nedenle makattan elle yapılan muayene hâlâ en belirleyici tanı yöntemi.”

P

26 ■ KIŞ 2011

Page 27: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

ÜRROLOOOJİ

kısmını birbirine bitiştiren büyük bir ameliyat da yapılabilir. Buna radikal prostetoktami adı verilir. Bu yöntem de birkaç şekilde yapılabilir. Açık normal yöntemle, çok tutulmasa da laparoskopik yöntemle ve çok yay-gınlaşmamış olan robotik yöntemle yapılabilir. Radikal prostetoktaminin de kendine has yan etkileri olabiliyor. Eğer bu ameliyat şekli hastaya her hangi bir nedenle uygulanamıyorsa, o zaman hastaya radyoterapi yapılabilir. Biz şartları da uygunsa cerrahi ameliya-tı öneriyoruz. Hastalık tekrar ederse ya da ameliyat başarısız geçmişse, bunun arkasından hormon tedavisi yapılabilir. Radyoterapistler de radyoterapi teda-visini hep hormon tedavisiyle birlikte yürütüyorlar ve başarısızlık olunca yine hormon tedavisi uyguluyorlar. Eğer prostat içinde sınırlı kalan bir tümör mevcutsa bunun cerrahiyle ya da rad-yoterapiyle tedavisi yapılabiliyor. Ama hastalık prostat dışına taşmışsa hor-monal tedavi uygulanıyor ve yine çok başarılı bir şekilde tümör geriletiyor.

HASTANIN AMELİYAT SONRASI DURUMU NEDİR?Hasta ameliyatın üzerinden 3-4 hafta geçtikten sonra normal yaşamına geri dönebiliyor. İşlem sonrasında hastane-de beş gün geçirmesi gerekir. Bu süre sonrasında hasta, evine geçebilir ancak sondasını çıkartamaz. İki hafta kadar sondalı kalması gerektiği için işe gitme-si de uygun olmayacaktır. Sonrasında vücudu eski haline dönüyor. Ancak bu tür cerrahi girişimlerin en büyük yan etkisi idrar kaçırma meselesidir. Ama hastaların asıl dertleri yaşayabilecek-leri iktidar kaybıdır. Sinirler ameliyat edilen bölgeye çok yakın bir bölgeden geçtiği için, yapılan ameliyatların sonrasında, hastalar zaman zaman iktidar kaybı durumuyla karşı karşıya kalabiliyor. Eğer doktorlar “O sinirleri korumayacağım” diye yola çıkarsa, ki hastalık yayılmışsa genelde öyle yapıl-ması gerekir, bu durumda iktidarsızlık

yüzde 100 olur. Ama çoğunlukla, bu korunmaya çabalanılır. Hastaların yüzde 60-70’i ameliyat sonrasında da iktidar sağlayabilir. Ancak yüzde 30-35 iktidarını kaybeder. Elbette bu oranlar

ve yüzdeler yaş arttıkça ilerler. Bu oran-lar radyoterapi tedavisi gören hastalar için de geçerli ancak radyoterapi uygu-lamasında kayıp hemen değil, daha sonra zamanla gelişir.

HORMONAL TEDAVİ NE ZAMANDEVREYE GİRER?Hormonal tedavi adını verdiğimiz bu tedavi şeklinde erkeklik hormonunu yok etmek için çaba gösterilir. Bu hor-monun ortadan kalkması için testisler çıkarılabilir ya da cerrahi hadım etme yöntemine de gidilebilir. Hormonal

tedavi uygulamalarında hastada, kemo-terapide görülen yan etkiler görülmez. Ama erkeklik hormonu baskılandığı için libido kaybı yaşanır ve buna bağlı olarak ereksiyon kaybı da vardır. Bu

durum da erkeklerde, tıpkı kadınların yaşadıkları menapoz sürecinin etkilerini yaşatır. Örneğin kişide sıcak basması, ani terlemeler görülebilir. Bu tedaviyle birlikte kardiyovasküler hastalıkların riskleri de artabilir. Ama hormonal tedavi, prostat kanseri tedavisinde oldukça etkilidir. Hatta hastalık kemiğe geçmişse bile, yayılım tamamen orta-dan kaybolur. Yaklaşık 18-24 ay kadar da tümör bu hormona cevap verir. Ondan sonra da dağılır gider. Hormon tedavisi yaşamı uzatabilen ve hayat standardını artıran bir uygulamadır.

“Hormonal tedavi, prostat kanseri tedavisinde oldukça etkilidir. Hatta hastalık kemiğe geçmişse

bile, yayılım tamamen ortadan kaybolur.”

Erkeklik hormonu baskılandığında, libido

kaybı yaşanabilir.

KIŞ 2011 ■ 27

Page 28: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

HAYAT HER YAŞTA GÜZEL

GELİŞMESİNDE TERK EDİLME DUYGUSU VE ÖLÜM KORKUSUNUN DA ROL OYNADIĞI YAŞLILIK DEPRESYONU, ZAMAN ZAMAN FİZİKİ HASTALIKLARIN TEDAVİSİNİ DE GÜÇLEŞTİREBİLİYOR. MEDICANA

ÇAMLICA HASTANESİ DOKTORLARINDAN PROF. DR. MEHMET BEKAROĞLU, “YAŞLILIK DEPRESYONLARI ASLA BİR KADER DEĞİLDİR. BU HASTALIKLAR TEDAVİ EDİLEBİLİR” DİYOR.

Prof. Dr. Mehmet BekaroğluPSİKİYATRİ

Page 29: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

İnsanın kendisiyle barışık olması

çok önemli.

AŞLILARDA DEPRESYON NEDİR? Yaşlılık döneminde ortaya çıkan depresyon tabloları hem klinik ola-rak hem de tedavi açısından farklı

özellikler gösterir. İlgi ve istek azalması, elemli duygudurumun artması, enerji azalması, halsizlik, karamsarlık ve uyku bozukları gibi klasik depresyon belirti-lerinin yanı sıra, dikkat ve konsantras-yon bozukluğu ile muhakeme kusurları da yoğun olarak kendini gösterir. Bu nedenle halk arasında yaygın bilinen hastalık, ‘bunama’yla karıştırılabilir.

NEDEN OLUŞUR?Çok farklı olaylardan söz edilebilir. Ancak yaşlılık depresyonlarının hemen hepsinin temelinde ‘yolun sonuna gelinmiş olduğu’ hissinin yattığını söylemek mümkün. Ölüm korkusu, hastalanma ve bakımsız kalma, yalnız kalma gibi endişeler yaşlılık depresyon-larında önemli rol oynar.

TETİKLEYİCİ UNSURLAR VAR MIDIR?Fiziksel hastalıklar, yoksunluklar, çocukların evden ayrılması, bakım evine bırakılmak gibi durumlar tetikle-yici unsurlar olarak sayılabilir. Özellikle kronik hastalıklar sonrasında yeti kaybı ortaya çıkan yaşlılarda, depresyon daha da sıklıkla görülür.

NASIL TEDAVİ EDİLİR?Çoğu zaman ilaç tedavisi gerekir ve uygulanır. Yaşlılık depresyonlarının ilaçla tedavisinde ilaç dozlarının erişkinlere göre daha az olduğunu bilmeliyiz. Yaşlı ve depresif hastalarda ilaç seçerken özellikle özen göstermek gerekir. Çünkü depresyon ilaçlarının bazıları yönelim bozukluğuna da yol açabiliyor. Bu durum da var olan tabloyu daha da karmaşık bir hale sokabiliyor. Ayrıca, ilaç tedavisinin yanı sıra hem aileye hem de hastaya yönelik,

desteği öne çıkaran terapiler uygulanır. Terapi programlarında hastanın yakın-ları ve bakıcılarının aktif rol almalarına özen gösterilir.

YAYGIN BİR DURUM MUDUR?Evet, yaşlılık depresyonları yaygındır. Hatta beş yaşlıdan birinde tedavi gerektirecek şekilde depresyona rast-landığını söyleyebilirim. Kronik şekilde bedensel hastalıkları olan yaşlılarda ise, depresyonun çok daha yaygın görüldü-ğünü vurgulamak gerekir.

HASTALIK BAŞLAMADAN ÖNCE ENGELLEMENİN YOLLARI VAR MIDIR?Yaşlılık depresyonları asla kader değil-dir. Kişi bununla yaşamak zorunda değil. Bu hastalıklar tedavi edilebilir. Hatta yaşlanan kişiye dikkat edilirse ve ortada tetikleyici faktörler göz-lemlenirse; hastalık oluşmadan da engellenebilir. Her şeyden önce, yaş-lılıktan önceki yılların iyi geçirilmesi gereklidir. İnsanın kendisiyle barışık yaşaması ve kendini gerçekleştirdiğine inanması önemlidir. Bu şekilde yaşayan bir insanın yaşlılığa adım attığında da depresyondan kendini koruyabileceğini

Y

Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu

PSSİKİYYAATTRİ

KIŞ 2011 ■ 29

Page 30: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

düşünebiliriz. Önceden yaşanan dolu dolu ve keyifli bir hayat, sonraki yıllar-da da yaşlılık depresyonları için koru-yucu bir bariyer görevini görebilecektir. Bu hastalıklarda tetikleyici unsurların azaltılması çok önemlidir.

YAŞLILIK DÖNEMİ DEPRESYONLARI BAŞKA RAHATSIZLIKLARA SEBEP OLUR MU?Depresyonların direkt olarak başka hastalıklara sebep olduğunu söyleye-mem. Ancak fiziki hastalıkları bulunan hastaların bakımını zorlaştırarak hasta-lığın ilerlemesine sebep olabilir. Ayrıca yaşlılardaki depresyon durumlarında her zaman Alzheimer hastalığını akıl-lara getirmek ve bu hastalığın da ayrıcı tanısını yapmak gerekir.BU RAHATSIZLIKLARA SON YILLARDA DAHA MI SIK RASTLIYORUZ?Giderek yaşlanan bir toplum olduğu-muzu dikkate alacak olursak önümüz-deki yıllarda diğer yaşlılık sorunları gibi depresyon vakalarına da daha çok rastlayacağımızı bilmeliyiz. Geleneksel

toplumsal değerler ve aile bağlarının zayıflaması yaşlılarda depresyonu artı-ran önemli bir faktördür. O nedenle bu noktada devletin alacağı tedbirler önem kazanmaktadır. Türkiye’nin artık yaşlıların bakımı ile ilgili ciddi politikalar geliştirmek zorunda olduğu-nu düşünüyorum.

YAŞLILAR İÇİN HAZIRLANAN HUZUR EVLERİ, BU HASTALIKLARI TETİKLİYOR MU?Yaşlıların toplu olarak kaldığı bakım ya da huzur evlerinin arttırılmasının artık iyi bir politika olmadığı hepimizce bili-niyor. Huzur evlerinde kalan insanlar için “En azından yalnız değiller” deni-liyor. Ama yapılan araştırmalar huzur evlerinde kalmak zorunda olan yaşlıla-

rın, yoğun şekilde terk edilmişlik ve işe yaramazlık duygusu yaşadığını ortaya koymuştur. Günümüzde artık ne yazık ki, ‘büyük aile’ kavramı ortada yok. Ama yine de aile bağlarının korunması ve yaşlı insanların kendi ortamlarında, kendi evlerinde kalmaları sağlanmalı-dır. Bu, yaşlılık dönemlerini mutlu ve huzurlu geçirebilmeleri için en doğru yoldur. Zaten son yıllarda bu nedenle, yaşlılara yönelik ‘kendi evlerinde yaşar-ken ihtiyaçları olan yardımın sağlan-ması’ şeklinde projeler geliştirmektedir.Anne ve babalarımızla ilişkilerimizde bir gün yaşlanacağımızı ve onlar gibi olacağımızı aklımızdan çıkarmamamız gerekir. “Ben de onun gibi olacağım, acaba ben ne isterdim?” sorusunu ken-dimize sorabilmemiz çok önemli.

Yaşlılık depresyonu

Alzheimer ile karıştırılmamalı.

PPSSİİKİİYAAATTRRRRİ

“İleri yaşlardaki depresyon durumlarında, her zaman Alzheimer hastalığını akıllara getirmek ve bu hastalığın da ayrıcı tanısını yapmak önemlidir.’”

30 ■ KIŞ 2011

Page 31: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 31

Parkinson, sıklıkla 60 yaş sonrası başlar.

PARKİNSON HASTALIĞI DA DAHİL OLMAK ÜZERE, BU HASTALIĞIN BELİRTİLERİNİN HEMEN HEMEN AYNISININ GÖRÜLDÜĞÜ, ANCAK FARKLI NEDENLERE BAĞLI OLARAK GELİŞEN ÇOK SAYIDA HASTALIK ‘PARKİNSONİZM’ BAŞLIĞI ALTINDA TOPLANIR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN DR. NİLGÜL YARDIMCI, “PARKİNSONİZMLİ BİR HASTA GÖRÜLDÜĞÜNDE AYIRICI TANININ DOĞRU YAPILMASI VE BİREYSEL TEDAVİNİN UYGULANMASI GEREKLİDİR” DİYOR.

HER TİTREME PARKİNSON

DEĞİLDİR

NÖROLOJİDr. Nilgül Yardımcı

Page 32: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

32 ■ KIŞ 2011

NNÖÖRROLLLOOOOJJİ

ARKİNSONİZM NEDİR?Öncelikle ‘Parkinson Hastalığı’ ile ‘Parkinsonizm’ tablosunun birbirinden ayırt edilmesi gerekir.

Çünkü bu hastalıkların nedenleri farklı olduğu için tedavileri de farklıdır. Bazıları tamamen iyileşme gösterirken, bazıları hızlı bir seyirle ağırlaşabilmek-tedir.Parkinsonizmde, Parkinson hastalı-ğının belirtilerinin yanı sıra beynin başka bölümlerinin de etkilenmesi sonucu çok sayıda ek belirti mevcuttur. Çeşitli ilaçlar, beyin damar hastalık-ları ve tümörler, karbon monoksit zehirlenmeleri, travmalar, enfeksi-yonlar bu tabloyu yaratabilir. Kalıtsal nörodejeneratif hastalıklara eşlik eden Parkinsonizmlerin yanı sıra ‘Parkinson-artı sendromlar’ başlığı altında incele-nen ve başka nörolojik belirtilerin de eklendiği hastalıklar grubu, Parkinson hastalığının ayırıcı tanısında önemlidir.

PARKİNSON HASTALIĞI NEDİR?İlk kez James Parkinson tarafından 1817 yılında tanımlanan Parkinson hastalığı sıklıkla 60 yaş üzerinde başlar. Tüm Parkinson hastalarının yüzde 5 ila 10’unda başlangıç yaşı 20 ila 40 yaşları arasındadır. Erkeklerde kadın-lara oranla biraz daha sık görülür. Dünyanın çeşitli bölgelerinde görülme sıklığı farklı olup 50 yaş üzeri toplum-da oran 100 binde 15–170 arasında değişmektedir. 65 yaş üzerinde ise her 100 kişiden 1’inin Parkinson hastası olduğu kabul edilmektedir.

PARKİNSON HASTALIĞI NEDEN OLUŞUR?Parkinson hastalığı, üst beyin sapı bölgesinde yer alan substansiya nigra hücrelerinin azalmasından ileri gelir. Bu hücreler dopamin yapıp depolaya-mazlar ve beynin derinliğindeki ‘stria-tum’ denilen yapının sinir hücrelerinde de dopamin eksilir. Bu hücre hasarı yüzde 80 gibi ciddi boyutta olduğunda

Parkinson hastalığı belirtileri ortaya çıkmaya başlar. Bu hücrelerin hasara uğramalarının nedeni bugün için bilin-memektedir. Nadir olarak kalıtsal geçiş Parkinson hastalarının yüzde 5’inde gözlenir. Hastalığın bulaşıcı olmadığı bilinmektedir.

HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİRParkinson hastalığı çok sinsi ve yavaş bir şekilde başlar. Hastalığın titre-me, kas sertliği ve hareket azlığı ile şekillenen üç temel belirtisinden en belirgini olan titreme, hastaların yüzde 80 inde doktora ilk başvurma nede-nidir. Titreme sıklıkla bir taraftaki elde ve bazen ayakta ortaya çıkar, ileri dönemlerde vücudun diğer yarısında da görülür. Dinlenme esnasında göz-lenir, düzenli ve saniyede 5-6 vuruşluk hızdadır. Sinirlilik, yürüme ve stres titremeyi arttırdığı için hastalar toplum içinde olmaktan vazgeçebilirler. Ancak her titremesi olan hastanın Parkinson hastası olmadığını vurgulamak gerekir. Bazı ilaçların aşırı kullanımı, tiroid hastalıkları, beyincik lezyonları ya da esansiyel tremor adı verilen iyi huylu, ailevi hastalık akılda tutulmalıdır. Parkinson hastalığının belki de özür-lülük yaratan en önemli belirtisi hare-ketlerde yavaşlamadır (bradikinezi).

Hastanın günlük işlerini yapma sıra-sında, örneğin düğme ilikleme, kravat ve ayakkabı bağlama, yazı yazma gibi incelik isteyen hareketlerinde hissettiği güçlük giderek artar. Rijidite denilen kasların dinlenme esnasında bile gergin ve muayene ile eklemlerde hissedilen pasif harekete karşı sürekli bir direnç olması Parkinson hastalığının ana bulgularındandır. Parkinson hastaları öne doğru hafif eğik durma eğilimin-dedirler. Yürürken kısa adımlarla ve yavaş yavaş yürürler. İleri dönemlerde yürürken donmalar gözlenir. Kollarını sallamaları azalmıştır. Mimik hareket-leri donuk, ses tonu monotonlaşmıştır. El yazıları bozulur, imzaları değişir. Kabızlık, cinsel fonksiyon bozuklukları, ağrılar, duyusal yakınmalar, depresyon ve demans görülür. Hastalığın ileri dönemlerinde hasta bağımlı hale gele-bilir.

PARKİNSON HASTALIĞI’NIN TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?Parkinson hastalığında tedavi prensibi, eksilmiş olan dopamin maddesinin dışarıdan telafi edilmesine dayanır. Hastanın önde gelen bulgularına göre destekleyici tedaviler eklenir. Tedavi seçiminde hastanın yaşı, hastalık evresi, önde gelen belirtiler ve hastanın yaşam kalitesini etkileyen bulgular göz önün-de bulundurularak tedavi planlanır. Parkinson hastalığı’nın uzun süreli, yavaş ilerleyici bir hastalık olması nede-niyle tedavisinde hastanın ve ailesinin hekimle uzun yıllar iş birliği yapması gereklidir. Her hasta bireysel olarak ele alınarak öncelikle parkinsonizm ayırıcı tanısının doğru yapılması ve bireysel tedavi programının düzenlenmesi gereklidir.

PDr. Nilgül Yardımcı

“Parkinson hastalığında tedavi prensibi, eksilmiş olan dopamin maddesinin dışarıdan telafi edilmesine dayanır.

Hastanın önde gelen bulgularına göre destekleyici tedaviler eklenir.”

Page 33: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KBBProf. Dr. Tanfer Kunt

MÜZMİNLEŞEN BAŞ AĞRISI VE BURUN AKINTISI SİNÜZİTİN HABERCİSİ OLABİLİR. SİNÜZİT YAŞAM KALİTESİNİ AZALTAN BİR HASTALIK. OYSA TEŞHİSİ DE TEDAVİSİ DE ÇOK KOLAY. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN PROF. DR. TANFER KUNT SİNÜZİT TEDAVİ EDİLMEZSE, ÇEVREDEKİ ORGANLARDA, BEYİNDE, GÖZLERDE BAZI KOMPLİKASYONLARA YOL AÇABİLİR. O YÜZDEN SİNÜZİTİ CİDDİYE ALMAK LAZIM” DİYOR.

ÜMÜZMİNLEŞEN BAŞ AĞRISI VE BURUN AKINTHABERCİSİ OLABİLİR. SİNÜZİT YAŞAM KALİTEHASTALIK. OYSA TEŞHİSİ DE TEDAVİSİ DE ÇOKINTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN

NEZLE SİNÜZİTİ TETİKLER

KIŞ 2011 ■ 33

Page 34: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

34 ■ KIŞ 2011

KKKBBBBB

Prof. Dr. Tanfer Kunt

İNÜZİT NEDİR?Burun çevresindeki kemik boş-

luklarına ‘sinüs’ adı veriliyor. Sinüslerdeki mukozanın enfek-siyonuna da ‘sinüzit’ deniliyor. Sinüzit, akut (yeni oluşmuş) veya müzminleşmiş (kronik)

olarak sınıflandırılabilir. Farklı sinüslerde oluşabileceği için de farklı isimler alabilir.

SİNÜZİTİN NEDENLERİ NELER?Mukozanın enfeksiyonu, burun içinde-ki mikroorganizmaların sinüslerin içine taşınması ve sinüslerin içinde enfeksi-yon oluşturmasıdır. Sinüs mukozasın-daki bazı değişiklikler de, sinüzite yol açabilir. Sinüslerin burun içine açıldığı açıklıklardaki bazı hastalıklar da, sebep olabilir. Alerjik burun hastalıkları ve burun kemiğinin eğriliği de sinüzitin nedenleri arasındadır.

BELİRTİLERİ NELER?Genellikle en sık rastlanan, en büyük şikâyet baş ağrısıdır. Sinüzitten kay-naklanan basınç hissi ve öne eğilince artan bir ağrı olur. Ağrı gün boyunca devam edebilir. Sinüzit yeni oluşmuşsa ve şiddetliyse, yüzde şişliklere ve ağrıya

yol açabilir. İltihabi burun veya geniz akıntısı, burun tıkanıklığı ve burun etlerinde şişme görülebilir. Geniz akın-tılarından kaynaklanan boğaz ağrısı ve ses kısıklığı da olabilir. Sinüzit, çocuklarda alerjik hastalıkları ve astımı tetikleyebilir.

TEŞHİSİ NASIL KONULUYOR?Sinüzitin teşhisinde burun muayenesi yapılıyor. Endoskopik yöntemlerle burun içi ve burun içine boşalan sinüs-lerin ağızları incelenir. Sinüslerdeki olayın detayını görebilmek için tomog-rafi de çekilebilir. Hangi sinüste, ne derece problem olduğunu tomografi ile

anlayabiliyoruz. Bu yöntemlerle sinüzit tanısı konulabiliyor.

TEDAVİDE NELER YAPILIYOR?Medikal tedavi uygulanıyor, antibi-yotikler kullanılıyor. Burun mukozası üzerinde etkili olabilecek yan ilaçlar da kullanılabiliyor. Ağrı için ağrıkesiciler veriliyor. Burun içine, hastayı rahat-latmaya yönelik sprey tedavisi uygula-nıyor. Medikal tedavi sonrası, kontrol muayeneleri yapılır. Tedaviden ne kadar yarar sağlandığını anlamak için tomografi çekilir. Medikal tedavi ile problem çoğu zaman geçer. Ama ilaç tedavisi ile sinüzit iyileşmezse, cerrahi yöntemler devreye girebilir. Cerrahi yöntemler, sinüslerin içindeki enfek-siyonun temizlenmesi için kullanılır. Minimal ameliyat sahası sağlayarak maksimum yararı elde etmek için ‘fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi’ uygulanır. Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi, sinüslere burun içinden endoskoplarla yapılan minimal bir cer-rahi yöntemdir. Eğer sinüsler birtakım pencerelerle burun içine açılıyorsa, bu pencerelerin olduğu bölgeler, bu yöntemle temizlenir. Böylece sinüsler rahatlatılır ve boşalması sağlanır. Bu yöntemlerin haricinde, dışarıdan kon-vensiyonel (eski tür cerrahi) ameliyatlar yapılabilir.

TEDAVİ EDİLMEZSE NE OLUR?Hastaların baş ağrısı müzminleşir. Bütün gün süren ve kişiyi bezdiren baş ağrılarına yol açar. Nadiren çevredeki organlarda, beyinde, gözlerde bazı komplikasyonlar oluşabilir. O yüzden sinüziti ciddiye almak lazım.

TETİKLEYİCİLERİ NELER?Nezle, grip gibi viral hastalıklar tetik-leyebilir. Özellikle saçların kurutul-maması, sebep olabilir. Saçlar ıslakken dışarı çıkıldığında, sinüzit hemen baş ağrısına yol açar. Bu durumlardan kaçınmakla, bağışıklık sistemini güç-lendirmekle ve viral hastalıklardan korunmakla sinüzitin tetiklenmesini engelleyebiliriz.

“Genellikle en sık rastlanan, en büyük şikâyet baş ağrısıdır. Sinüzitten kaynaklanan basınç hissi ve öne eğilince artan bir ağrı olur.”

Page 35: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

SAĞLIĞINIZLA İLGİLİ HİÇBİR ŞİKÂYETİNİZ OLMASA DA CHECK-UP YAPTIRARAK, GİZLİCE OLUŞMAYA BAŞLAYAN HASTALIKLARI, ERKEN EVREDE YAKALAYABİLİRSİNİZ. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN DR. ORÇUN SUBAŞILAR YAŞAM KALİTENİZİ ARTIRMAK İÇİN YAŞINIZ KAÇ OLURSA OLSUN, YILDA BİR KERE CHECK-UP YAPTIRMANIZI ÖNERİYOR.

“CHECK-UP, KİŞİNİN SAĞLIĞINA SAYGISIDIR”

CHECK-UPDr. Orçun Subaşılar

KIŞ 2011 ■ 35

Page 36: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

36 ■ KIŞ 2011

HECK-UP NEDİR?Check up, sağlıklı bireylerin sağlık durumlarının genel değerlendiril-

mesi ve henüz şikayete yol açmamış olası bir hastalı-

ğın tarama ile erken tanısıdır.Check up yaptırmak kişinin kendine ve sağlığına özen göstermesidir. Bazı hastalıklar ve özellikle kanser de erken teşhis son derece önemlidir. Bu neden-le check-up taramaları sonucunda bu tür hastalıkların erken teşhisi, tedavinin başarısını da artırmaktadır. Çağımızın hastalıkları olan koroner arterhastalık-ları, kanser, hipertansiyon, kolestrol yüksekliği ve pek çok diğer hastalıkta erken ve doğru tanı, hem yaşam süresi, hem de yaşam kalitesi açısından son derece büyük önem taşır.

FAYDALARI NELER?Erken tanı sağlar. Bazı hastalıkları henüz oluşmadan önlememizi sağlar. Özellikle kalp damar hastalıklarında bu çok önemli. Şeker hastalığı , hipertan-siyon ve yüksek kolestrol başlangıcında yakalanırsa, hastalık oluşmadan müda-hale etmiş oluruz. Özellikle şeker hasta-lığı tüm damar yollarını tahrip edebilir. Bu hastalıklar vücuda zarar vermeden müdahale edilirse, ileride oluşabilecek kalp damar hastalıklarının önüne geçebilir, kişiyi hipertansiyondan veya

oluşabilecek böbrek hastalıklarından korumuş oluruz. Burada check-up’ta yapılan, kişinin 24 saatini özetlemek, yaşam döngüsünü çıkarmaktır. Kişinin yaşam döngüsünde yaptığı yanlışlıkları düzeltiyoruz. “Doğru beslenme prog-ramı ve yaşam standardı nasıl olmalı?” Mevcut yaşam döngüsü içinde yaptığı hatalardan dolayı oluşabilecek hastalık-ları kişinin önüne seriyoruz ve bunları düzeltme yoluna gidiyoruz.

HANGİ TETKİKLER YAPILIYOR?Standart check-up’ta tam kan sayımı ,

Elektro kardiyografi (EKG) , Akciğer grafisi, lipid düzeyleri, karaciğer

ve böbrek testleri yapılır. Tahlil sonuçları değerlendirilir ve yorumlanır. Ama aslında check-up yaşa göre yapılır. O yüzden

de çocukluk, gençlik, erişkin ve yaşlılık dönemlerinde farklıdır.

DÖRDE AYRILIYOR DİYEBİLİR MİYİZ?Denilebilir. 40 yaş üstü ve altı, çocuk ve genç olarak ayrılır. Özellikle geri-

atrik denilen yaşlılara özel check-up programımız var. Çünkü Alzheimer gibi hastalıkların önceden teşhisi çok önemli. Kişinin Alzheimer’a yakalanma olasılığı varsa eğer işte burada erken teşhis çok önemli. Erken teşhis edip hemen tedaviye başlanırsa şikayetlerin oluşmasını öteleyebiliyoruz.

ÇOCUKLUK DÖNEMİNDEKİ CHECK-UP’TA NELER YAPILIYOR? ÇOCUKLAR NEDEN CHECK-UP YAPTIRSIN?Bu okul çağı öncesi yapılıyor. Çünkü okul çağında çocuklarda görme ve işitme problemleriyle çok sık karşı-laşıyoruz. Ve bu durumdan dolayı çocuklar okulda sosyal problemlerle karşılaşabiliyorlar. Bu paketimizde göz muayenesi, işitme testi, idrar ve kan tahlilleri mevcut.

YETİŞKİNLER İÇİN NELER YAPILIYOR?40 yaşını geçmiş herkesin standart yap-tırması gereken testlere ek olarak, göz muayenesi, kardiyolojik incelemeleri ve kanser taraması için ek tetkiklerini

CCHHECKK--UUUPP

Dr. Orçun Subaşılar

“Akciğer, prostat, meme kanserleri, kalp-damar sistemi hastalıkları, hiper tansiyon, şeker, karaciğer rahatsızlıkları ve kolestrol yüksekliği check-up sayesinde erken evrede yakalanıp düzeltilebiliyor.”

C

36 ■ KIŞ 2011

g ç ş y p y yları kişindüzeltme

HANGİ TStandart

Elektrografi

ve soyoup

de yaşlılı

DÖRDE ADenilebive genç o

“Check-up yaşa göre yapılır. O yüzden de çocukluk, gençlik, erişkin ve yaşlılık dönemlerinde farklıdır.”

Page 37: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 37

ailesel riski olsun olmasın yaptırması önerilmektedir. Ailesel riski olanlar ise bu testleri yaptırmak için 40 yaşını beklememelidir. Risk grubunda olanlar 30’lu yaşlarından itibaren taşıdıkları risklerle ilgili ek testlerini yaptırmalıdır.Ailesinde kanser öyküsü olan kadınlar yılda bir; PAP smear alınması, meme ultrasonografisi, mamografi ve akciğer filmi çektirmelidir. Ailesinde kanser

öyküsü bulunan erkeklerin de yılda bir kez; prostat spesifik antijen, solunum fonksiyon testi ve akciğer filmi çektir-melidir.

YAŞLILAR İÇİN YAPILAN CHECK-UP’TA NELER VAR?Yaşlılar için olan check-up’ta alzhe-imer açısından nörolojik muayene (Beyin MR) , istemsiz idrar kaçırma

sebebiyle kadın doğum muayenesi, kalp damar sistemi kontrolu ( EKO, EKG, EFOR) , diyabet ve kanser riski açısından dahiliye muayenesi , katarakt açısından göz muayenesi ve meme hastalıkları açısından da genel cerrahisi ( Mamografi, meme USG) muayene-lerimiz var.

CHECK-UP SÜRECİ NASIL?Sabah aç karnına gelen hasta ilk olarak kan tahlilleri ve radyolojik işlemleri yapılıyor sonrasında Check-Up için gelen kişiye, yaklaşık 10 - 12 saattir aç olduğu için, merkezimizde bir kahvaltı ikram ediliyor.Daha sonra Check-Up muayenesine geçilir.Kişinin şikayetleri ve diğer bilgiler detaylı bir şekilde kaydediliyor.Ve daha sonra tepeden tırnağa tam bir fizik muayeneden geçi-rilir.24 saatlık yaşam döngüsü çıkartılır.Burada yapılan daha çok kişinin kendi doktoru olmasını sağlamak. Tahlillerin tek tek, neden istendiği anlatılıyor. Tahlil sonuçları yorumlanıyor. Kişiye ileride yakalanabileceği hastalıklar hak-kında bilgi veriliyor.

SPESİFİK OLARAK KİMLER KESİNLİKLE CHECK-UP YAPTIRMALI?Herkes check-up yaptırmalı. Kişi, sağ-lığına özen gösteriyorsa check-up yap-tırmalı. Çünkü tüm hastalıkların erken tanısı check-up ile konulabiliyor.

CHECK-UP SAYESİNDE HANGİ HASTALIKLARIN ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR?Akciğer, prostat, meme kanserleri, kalp-damar sistemi hastalıkları, hiper-tansiyon, şeker, karaciğer rahatsızlıkları ve kolestrol yüksekliği yakalanıp düzel-tilebiliyor.

CHECK-UP’IN PERİYOTLARI NASIL?Her sağlıklı bireyin yılda bir kez check-up yaptırması son derece önemlidir. Kendinize önem verin, check-up yaptırın, sağlık durumunuzun farkında olun.

CHHECCK---UPP

Kişide yüksek tansiyon varsa, check-up periyodu

altı aya inebilir.

Page 38: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

38 ■ KIŞ 2011

‘KUNDURACI GÖĞSÜ’

DÜZELEBİLİYOREKTUS DEFORMİTELERİNİN KAÇ ŞEKLİ VARDIR? NEDEN OLUŞUR?Henüz tam nedeni bilinmemekle birlikte, iki şekli var. Kunduracı

göğsü ve güvercin göğsü (pektus kari-natum). Kunduracı göğsü, göğüs duva-rının içeri doğru çökük şekil bozuk-luklarına verilen ad. Bu rahatsızlık için önceden daha zorlu ameliyat süreçleri gerekirken, artık daha konforlu ameli-yatlar yapılabiliyor.

RAHATSIZLIĞIN YAŞANMA ORANLARI NEDİR?Kunduracı göğsünün görülme sıklığı 300 doğumda birdir. Güvercin göğsü-nün görülme sıklığı ise 1000 doğumda 1’dir. Kunduracı göğsü 3/1 oranında erkekte daha fazlayken; güvercin göğsü 6/1 oranında yine erkekte daha sık görülüyor.

BU HASTALIĞIN ÖZELLİKLERİ NEDİR? GENETİK OLARAK GEÇİŞİ VAR MIDIR?Genetik geçiş özelliği taşır. Genellikle bu hastaların ailesinde, akrabalarında da bu rahatsızlık mevcuttur. Bazı has-talarda çöküklük ileri noktada olunca

bazen kalp bile yer değiştirebiliyor. Ancak bu rahatsızlığı yaşayanlara engelli sıfatı verilmiyor, çünkü yapılan araştırmalarda her hangi bir genetik aksaklık saptanmamıştır. Bu bir hasta-lık değil de kepçe kulak gibi bir şekil bozukluğu olarak kabul ediliyor. Bu rahatsızlığa sahip olan kişilerin perfor-mansları düşük olabilir.

NEDEN KUNDURACI GÖĞSÜ ADI VERİLİYOR?Kunduracılar, çalışırken ayakkabıyı halk arasında bilinen ismiyle iman tahtalarına dayayarak çalışıyorlar. Yine halk arasında, bu kişiler çalışırken dayadıkları ayakkabılar nedeniyle göğüs bölgelerinde çökme yaşadıkları varsayılmış. O nedenle de bu isim verilmiş. Güvercin göğsü ise, güver-cinlerin göğsü öne doğru çıkık olduğu

için, çıkıklık yaşayan hastalara güvercin göğsü rahatsızlığı yaşıyor denilmiş.

PEKTUS DEFORMİTELERİ İÇİN UYGULANAN BU YENİ AMELİYAT YÖNTEM NASIL ORTAYA ÇIKTI?Bu yeni ameliyat türü 1987 yılında Dr. Donald Nuss adında bir çocuk cerrahı tarafından ortaya atıldı. Prensip olarak çocuk göğüs kafesi yumuşaktır ve rahatlıkla esneyebilir. Buradan yola çıkarak, göğüs kafesindeki şekil bozuk-luklarını düzeltebilecek yeni bir sistem geliştirildi. Dr. Nuss 1997’de hasta üzerinde yaptığı çalışmaları yayımladı. Yöntem ilk olarak kunduracı göğsü ameliyatları için kullanılırken, 2000’li yılların başında Arjantinli göğüs cerrahı Horacio Abramson tarafından güvercin göğsü ameliyatları için de uygulanmaya başlandı.

P

Prof. Dr. Mustafa YükselOp. Dr. Salih Cüneyt Aydemir

GÖĞÜSCERRAHİSİ

GÖĞÜS DUVARINDA OLUŞAN ŞEKİL BOZUKLUKLARI, DOĞUŞTAN KAYNAKLANIR. ÇAMLICA MEDICANA HASTANESİ’NDEN, MARMARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANABİLİM DALI BAŞKANI PROF. DR MUSTAFA YÜKSEL VE DR. CÜNEYT AYDEMİR, HALK ARASINDA YAYGIN OLARAK ‘KUNDURACI GÖĞSÜ’ VE ‘GÜVERCİN GÖĞSÜ’ İSİMLERİYLE BİLİNEN RAHATSIZLIKLAR İÇİN YAPILAN AMELİYATLARIN, YÜZ GÜLDÜRÜCÜ OLDUĞUNU SÖYLÜYOR.

Page 39: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 39

GÖÖĞÜSSSCERRRAHHİSSİ

BU AMELİYATLAR TÜRKİYE’DE NE ZAMAN UYGULANMAYA BAŞLANDI?Gelişmeleri her zaman takip ediyor-dum. Yeni yöntemden etkilenerek çalışmalara başlamıştım. 2005 yılında ciddi bir hazırlık sürecinin ardından Türkiye’deki ilk ameliyatımı gerçek-leştirdim. O günden bugüne gelinceye dek de ameliyatı başarıyla geçen 220 hastam oldu.

NE KADAR SÜRÜYOR?Eski yöntemle yapılan ameliyatlar altı saat kadar sürerken, artık yarım saat içinde ameliyat bitiyor.

KAÇ YAŞINDAKİ HASTALAR İÇİN DAHA UYGUNDUR?Bu ameliyat için 10-16 yaş aralığındaki hasta grubu daha uygun. Bunun nede-ni göğüs kafesinin bu yaşlarda kolay forma girdiği için bu yaşlar tercih edi-liyor. Ancak ameliyatı başarılı geçen 36 yaşında bir hastam da oldu.

BU AMELİYATLARIN RİSKLERİ VAR MI?Evet, riskleri var ve biz bu riskleri en başında hastaya söylüyoruz. Kalp delinebilir, kalbin zarı derinebiliyor, koyduğumuz barlar kayarsa çeşitli problemler oluşturabiliyor. Yani ölümcül riskler her zaman var. Burada önemli olan bu ameliyatların deneyimli ellerde ve deneyimli merkezlerde uygu-lanıyor olmasıdır. Tecrübe kesinlikle çok önemlidir. Ancak eski yöntemle kıyaslandığında kesinlikle çok daha konforlu olduğunu söyleyebiliriz.

HASTA AMELİYATA NASIL KARAR VERİYOR?

Genellikle bu çocuklar estetik açıdan rahatsızlık duyuyor ve ameliyat olmak istiyor. Ailelerin bu konuda çok baskısı olmuyor. Çünkü bu ölümcül bir rahat-sızlık değil, hasta bu rahatsızlığıyla da yaşayabilir. Ancak dediğim gibi koşma türü aktivitelerde performansı düşük olabilir. İleri yaşlarda kalple ilgili büyük problemler de yaratmaz.

BU DEFORMİTELER DOĞUMDA FARK EDİLEBİLİR Mİ?Genelde fark edilmemektedir. Çünkü çocuk göğsü oldukça yumuşaktır.

OPERASYONUN YÖNTEMİ NASILDIR? VÜCUTTA BELİRGİN BİR İZ KALIYOR MU?Sadece kenarlarda barın girdiği yerlerde ufak bir iz kalıyor. Zaten estetik dikiş uygulamaktayız. Kullandığımız mini-mal invaziv bir yöntem, yani herkesin anlayacağı şekliyle kapalı ameliyat. Hastanın göğüs kafesinin sağ ve sol tarafından iki delik açıyoruz. Daha önce ölçüsü alınıp uygun şekle getiril-miş çelik bir barı, kameralarla ekrandan

takip edilerek, kalbin arkasından içeriye yerleştiriyoruz. Çelik bar yerine, alerji yapmayan titanyumdan yapılan barlar da mevcut fakat Türkiye’de henüz kullanılmıyor. Kunduracı göğsü için yaptığımız ameliyatlarda bu çelik bar içeriye, şişkin olan tarafı hastaya doğru olacak biçimde takılıyor. Bar yerine oturduğu zaman olduğu yerde ters çevrilerek çökük olan göğüs duvarının öne çıkması sağlanıyor. 20 dakikalık ameliyat sonrası hasta 5 gün hastanede kalarak taburcu ediliyor.

AMELİYAT SONRASI YAŞANAN SÜREÇ NASILDIR?Ameliyatların sonrasında ilk 5 gün has-tanede kalınıyor. Sonra da eve geçile-bilir rahatlıkla ancak düzenli ağrı kesici kullanımı gerekiyor. Taburcu olunduk-tan sonra da hastalarımızı düzenli ola-rak kontrol ediyoruz. 3 ay sonra hasta barları hissetmemeye başlıyor. 6 aydan sonra ise vücut kendinden bir şey ola-rak kabul ediyor. Nefes alış verişlerinde her hangi bir ağrı olmuyor. 3 yıl geçin-ce de yerleştirdiğimiz barları çıkartabi-liyoruz. Çalışan insanlar 1 ay içerisinde işine dönebilmekteler. İlk 3-4 ay spor önermemekteyiz. Sonrasında spora devam edebilir hastalar ancak boks gibi göğüs kafesine darbe gelebilecek dövüş sporlarından kaçınılması gerekiyor elbette.

Prof. Dr. Mustafa YükselOp. Dr. Salih Cüneyt Aydemir

“Rahatsızlık küçük çocuklarda fark edildiğinde ameliyatlar da daha rahat ve kolay yapılıyor. Bu nedenle eğer çocuğunuzda bu tür bir durum fark

ederseniz geçiştirmemenizde fayda var.”

Page 40: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

Doç. Dr. Süha SönmezKADIN DOĞUM

TÜP BEBEK YÖNTEMİYLE HAMİLE KALMAK GÜN GEÇTİKÇE KOLAYLAŞIYOR. DAHA ÖNCE UYGULANAN YÖNTEMLERİN ÜZERİNE HER GEÇEN GÜN YENİ TEKNOLOJİLER EKLENİYOR. MEDICANA BAHÇELİEVLER HASTANESİ’NDEN DOÇ. DR. SÜHA SÖNMEZ’E GÖRE SON YILLARIN EN ÖNEMLİ GELİŞMESİ TEK EMBRİYO TRANSFERİ.

Ü Ö İ

TÜP BEBEKTE BAŞARI ARTIYOR

40 ■ KIŞ 2011

Page 41: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 41

KAADIIN DOOĞĞUMMM

ÜP BEBEKTE SON YILLARDAKİ GELİŞMELER NELERDİR?Tüp bebek uygulamalarında başa-rıyı artırma çalışmalarımız sürüyor. Bu yöntemlerin daha ucuz ve daha güvenli olması bizim için önemli.

Tüp bebek alanındaki ‘hasta dostu’ tedavilerimizde daha az ilaç kullanmayı tercih ediyoruz. Böylelikle daha az yumurta sahibi olunsa bile, daha fazla klinik gebelik elde etmeyi hedefliyoruz. Bu, maliyeti de düşüren bir çalışma olmasının yanı sıra, aynı zamanda daha az hormon verildiği için hastanın yaşayabileceği yan etkileri de azaltabi-liyor. Bulunduğumuz yıl içinde yurt dışında piyasaya sürülen, ancak ülke-mizde halen ruhsatlandırma çalışmaları devam eden, uzun etkili enjeksiyonlar kullanılmaya başlandı. Bu sayede enjeksiyonlar her gün değil de, haftalık yapılabiliyor. Yumurtalık uyarılması için ağızdan kullanılan ilaçlarla ilgili çalışmalar da devam ediyor.

TEK EMBRİYO TRANSFERİ NEDİR? Çoğul gebeliklerin bir başarı değil de, bir komplikasyon olarak kabul edildiği günümüz şartlarında; tek embriyo transferi, gerçekten önemli bir yere sahip. Bu yöntem sayesinde yumur-talıkların daha az ilaçla uyarılması sağlanıyor. Dünya üzerinde İskandinav ülkeleri ve Belçika’da uygulanan bu sistem, ülkemizde de uygulanmaya başlandı. Bu konuda önemli bir adım atmış olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü tek embriyo transferi son yılla-rın en önemli gelişmesidir. Tüp bebek uygulamalarının ucuzlaması nedeniyle ameliyat gerek-tiren tüp cerrahisi ve başarısı yüzde 15 civa-rında olan ve hafif erkek kısırlığı ve nedeni açık-lanamamış kısırlıkta uygulanan aşılama tedavileri artık daha az uygulanır hale geldi.

TRANSFER EDİLECEK EMBRİYOSEÇİMİNDE YENİ YÖNTEMLER NELERDİR?Transfer edilecek embriyonun en kali-teli olanını seçmek için dış görünümü esas alınır. Ancak artık bu yöntem de yetersiz kalabiliyor. Bu nedenle son yıl-larda hangi embriyoların rahme tutun-ma şansının daha fazla olduğunu tespit edebilmek için, embriyoların metabolik aktiviteleri inceleniyor. Dölyatağındaki değişmeler de incelenerek embriyonun gebeliğe ulaşmak için rahim içinin uygun olup olmadığı araştırılıyor. Gelecekte, kısırlık çalışmaları için kök hücreler son derece önemli bir kaynak olarak karşımıza çıkıyor. Fonksiyonel hücre ve dokulara dönüşüm potansi-yelleriyle kök hücreler bizim için son derece umut vaat edici.

NEDEN KÖK HÜCRE?‘Kök hücre’nin kendini yenileme özel-liği vardır. Sürekli bölünme özelliği sayesinde mevcut sayısını koruyarak gelişim sürecinde kendisinden sonra gelen; öncü hücreleri oluşturan; uygun ortam ve şartlar sağlandığında da istenilen vücut hücre tipine göre farklı-laşabildiği için kısırlık tedavisinde

büyük yardımcımız olabilecek. Kök hücreler aynı zamanda doğurganlığın korunması amacıyla, işlevsel döl hüc-

resi üretimi ve kısırlığın tedavisinde de önemli olacak. Embriyonik kök hücreler, kemik iliği veya kordon kanı kaynaklı hücreler de üreme tıbbı uygu-lamalarında kullanılabilecek.

TÜP BEBEKTE BAŞARIYI ARTIRAN YÖNTEMLERDEN BAHSEDER MİSİNİZ?Tüp bebekte başarı gün geçtikçe artı-yor. Preimplantasyon genetik tanı (PGT), Mikro-TESE yöntemi, emb-riyo dondurma, tek seçilmiş blastokist transferi gibi yeni uygulamalarla, gebe kalmak ve gebeliğin sağlıklı devam etmesi yolunda önemli aşamalar kay-dedildi.

PREİMPLANTASYON GENETİK TANI (PGT) NEDİR?Bu yöntem ile her embriyodan bir hücre alınır, genetik olarak incelenir ve sağlıklı olan embriyolar anne adayına transfer edilir. Tekrarlayan düşükleri

TDoç. Dr. Süha Sönmez

“Kök hücreler, doğurganlığın korunması amacıyla işlevsel döl hücresi üretimi ve kısırlığın

tedavisinde önemli olacak.”

Page 42: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

42 ■ KIŞ 2011

olan veya tekrarlayan tüp bebek başa-rısızlığı olan infertil çiftlerin tüp bebek yöntemi kullanılarak sağlıklı bebeğe kavuşmalarını sağlayan tanı yöntemi-dir. Kromozom bozukluğu önemli düşük nedenlerinden biridir ve bu hastalar, canlı çocuğa sahip olamadık-larından, tüp bebek üniteleri arasında mekik dokurlar. Bu nedene bağlı oluşan düşükler, başarısızlığın önemli

nedenlerinden biri. Bu durumda ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkla-rında ve özellikle ileri yaş tüp bebek hastalarındaki yumurtalarda görülen kromozom anomalileri sebebiyle PGT önerilmektedir.

BU YÖNTEME BAŞKA HANGİ DURUMLARDA BAŞVURULUYOR?Yine PGT, genetik geçişli olduğu bilinen hastalıkların gebelik öncesi tanısının konulması için de başarı ile uygulanabilmektedir. Böylece hasta ya

da taşıyıcı olan ebeveynlerin sağlıklı bebekleri olabilmektedir. Bu durum-da PGT sadece çiftlerin çocuk sahibi olmasını sağlamakla kalmayıp aynı zamanda sağlıklı bireylerin dünyaya gelmesine de olanak tanır.

MİKRO-TESE NEDİR? KİMLERE UYGULANABİLİR?Menide hiç sperm olmayan olgulara uygulanır. Cerrahi sperm elde etme yöntemi de denen bu uygulamada tes-tis dokusuna mikroskop altında ulaşılır

ve spermlerin yoğunlaştığı düşünü-len yerlerden örnekler alınır. Bunlar hemen ameliyathanenin yanındaki embriyoloji laboratuvarında incele-nir ve içinde sperm olup olmadığına bakılır. Bulunan spermler ya hemen yumurtalara enjekte edilir ya da don-durularak daha sonra eşten alınacak olan yumurtalar için saklanır. Bu yön-temle eğer menide sperm bulunmama-sının sebebi taşıyıcı kanallardaki tıka-nıklık ise olguların tamamında sperm bulunur, ancak sebep tıkanıklığa bağlı olmayıp üretim bozukluğuna bağlı ise o zaman olgularının sadece yüzde 50’sinde sperm bulunabilmektedir.

BU YÖNTEMLE BAŞARISIZ OLUNURSA TEKRAR UYGULAMA YAPILABİLİR Mİ?Bu işlem değişik zamanlarda tekrarla-nabilir ve daha önce sperm bulunmuş olgularda tekrar sperm bulunabilir. Hatta ilk seferinde sperm bulunmayan olgularda daha sonraki denemelerde sperm bulunduğu da olabilmektedir. Bu yöntemden önce menide sperm bulunmayan olgularda çareler tüken-miş oluyordu, oysa günümüzde bu hastalarda mikro-TESE yöntemi ile ciddi başarılar elde edilebiliyor.

EMBRİYO DONDURMA NEDİR?Bu yöntem sayesinde son zamanlarda uygulanan yeni teknikler ile hem başarı şansı artmış hem de maaliyetler ciddi olarak azalmıştır. Fazla embriyoların dondurulması hastaya hem ekono-mik hem de psikolojik destek sağlar. Özellikle ‘vitrifikasyon’ denilen hızlı dondurma tekniği kullanılırsa; yeniden transfer edilmek üzere çözülen emb-riyolarda canlılık ve kalite oranlarında hiç bir azalma yaşanmaz. Bu yöntem ülkemizde bu yıl mart ayında çıkarılan

yönetmelik sayesinde transfer edilecek embriyo sayısının 35 yaş altında ilk iki denemede sadece bir embriyo ile kısıtlanmasından sonra daha da önem kazandı. Zira tek embriyo transferi sonrası elde kalan embriyoların daha güvenli ve daha kısa sürede donduru-larak saklanması sonraki denemelerde başarıyı önemli ölçüde etkilemektedir. Ayrıca dondurulmuş çözülmüş emb-riyo transfer edileceği zaman hastaya ilk denemede olduğu gibi enjeksiyonlar yapıl-masına gerek olmamaktadır.

“Embriyo dondurma yöntemi sayesinde, son zamanlarda uygulanan yeni teknikler ile hem başarı şansı arttı hem de maaliyetler ciddi olarak azaldı.”

KAADINN DOOĞĞĞUUMMM

Kadınların anne olma şansı artık daha yüksek.

Page 43: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 43

DONDURULAN EMBRİYOLAR NE KADAR SÜRE SAKLANILABİLİYOR? Ülkemizde mevcut yönetmelikle çiftlerden onam alınarak dondurulan embriyolar, her yıl sözleşme yenilemek kaydıyla, beş yıl süreyle saklanabilmek-te. İstenmeyen embriyolar ise hastanın yazılı izni alınarak sağlık müdürlükle-rine bildirim yapılarak imha edilmek-tedir.

EMBRİYO GELİŞSE DE GEBELİK OLUŞMADIĞI DURUMLAR VAR MI? Evet olabiliyor. Doğal gebelikte embriyo rahim içine ulaştıktan sonra bölünmeye ve büyümeye devam eder ve belirli bir büyüklüğe ulaştığında kendisini çevreleyen zarı yırtarak endometrium denen rahim duvarına gömülür. Zaten ‘tüp bebek’ uygulanan çiftlerin önemli bir kısmında embriyo gelişmesine rağmen gebelik oluşmaz. Yani döllenme olduğu halde gebelik oluşmaması muhtemelen embriyonun rahim duvarına yerleşememesidir. Bunun sebeplerinden biri de embriyo-nun kendisini çevreleyen zarı yırtarak dışarıya çıkamamasıdır.

BU DURUMDA NE YAPMAK GEREKİR?Bu sorunu aşmak için transfer öncesin-de kimyasal, mekanik veya lazer yön-temleri ile bu zarda ya küçük bir delik açılarak ya da zar inceltilerek embriyo-nun dışarı çıkmasına yardımcı olunur. Bilimsel çalışmalar bu yöntemle gebelik oranlarında anlamlı bir artış olduğunu gösteriyor.

TEK SEÇİLMİŞ ‘BLASTOKİST’ TRANSFERİ NEDİR?Ülkemizde 35 yaş altı hastalarda ilk iki denemede tek embriyo transferinin zorunlu olmasından sonra son derece önem kazanan bu uygulama ile tek embriyo transferine bağlı azalmış başarı oranları yeniden artırılabilmiştir. Bu yöntemle beşinci ya da altıncı güne kadar laboratuvar ortamında kalabi-len gelişme potansiyeli daha iyi olan

kaliteli embriyolar seçilerek hem başarı artırılmakta hem de çoğul gebeliklerin önüne geçilmektedir. Blastokist döne-mi embriyonun rahim duvarına yapış-madan hemen önceki hali olduğundan, bu dönemde yapılan transfer de doğala en yakın hal olmaktadır.

TÜPLERİN ALINMASI YA DA BAĞLANMASI HANGİ DURUMLARDA GEREKİR?Tüplerin rahme yakın olan taraftan değil de uçlardan tıkanması halinde içlerinde biriken salgı bir süre sonra embriyolar için toksik hale gelmektedir

ve tüp bebek başarısını yaklaşık yüzde 50 oranında azaltmaktadır. Bu durum HSG denilen rahim filminde tespit edilebilir. Eğer ultrason muayenesinde de tüple-rin içindeki bu sıvı birikimi görülürse o zaman bu tüplerin alınması ya da bağlanması gerekir. Bunun için lapa-roskopi denilen ve göbekten karın içine sokulan bir kamera yardımıyla ya tüpler alınır ya da çeşitli nedenlerle bu imkânsız ise tüpler bağlanarak rahim ile ilişkisi kesilir. Bu işlemin yapılması ile tüp bebekte başarının arttığı çeşitli çalışmalarda kanıtlanmıştır.

KAADIIN DOOĞĞUMMM

“Ülkemizde mevcut yönetmelikle çiftlerden onam alınarak dondurulan embriyolar, her yıl sözleşme yenilemek kaydıyla, beş yıl süreyle saklanabilmekte.”

Page 44: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

ARTIK GÜNLER SİZİN İÇİN HEP AYNI MI GEÇİYOR?

YAŞAMAKTAN DAHA AZ MI KEYİF ALMAYA BAŞLADINIZ? BAŞINIZA KÖTÜ BİR ŞEYLER GELECEĞİ HİSSİ, İÇİNİZİ Mİ

KEMİRİYOR? MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL

HASTANESİ’NDEN KLİNİK PSİKOLOG PINAR ÖNEN, DEPRESYONU VE PANİK

ATAĞI ANLATIYOR.

DEPRESYONU VE PANİK ATAĞI TANIYIN!

Klinik Psikolog Pınar ÖnenRUH SAĞLIĞI

44 ■ KIŞ 2011

Page 45: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 45

EPRESYON NEDİR? TÜRLERİ NELER?Majör depresyon en az bir ay devam eden yoğun üzüntü, keyif alamama, karamsarlık,

halsizlik, iştahsızlık, uyku bozukluğu gibi belirtilerle

giden bir hastalıktır. Genetik yapı, kişilik özellikleri gibi faktörler depres-yon için risk oluştururken, tetikleyici bir olay hastalığın ortaya çıkmasına yol açabilir. Kişinin gündelik, iş ve aile hayatını etkiler, kişi öz bakımını bile yapamaz hale gelebilir. Örneğin duş almak istemez ve bir hafta boyunca duş almaz. Majör depresyon daha görünür bir tablo oluşturduğu için daha kolay fark edilir. Bir de ‘distimi’ denilen başka türü vardır.

DİSTİMİ NEDİR?Şiddeti daha az, ama kronik kalan bir depresif bozukluk. Aralarda majör dep-resif ataklarla seyredebilir. Şiddeti daha az olduğu için, durum yapısal olarak görülür, “Çok neşeli değil, durgun ve karamsar bir tip” diye düşünülür. Oysa bu da, bir duygu durumu bozuklu-

ğudur. Psikopatolojide şiddet, sıklık ve süreden oluşan üç temel kriterimiz var. Belirtilerin şiddetine, sıklığına ve süresine bakılır. Herkesin kendini kötü veya isteksiz hissettiği günler olur elbette, yaşam stresi, gündelik duygusal gel-gitler olabiliyor. Ancak bu süre 3-4 haftaya uzadığında ve şiddeti yoğun olduğunda, ve çok sık olmaya başla-dığında bir bozukluğun varlığından bahsedebiliriz.

DİSTİMİNİN FARKINA VARILMAMA İHTİMALİ VAR. HASTA İÇİNDE BULUNDUĞU DURUMU NASIL ANLAYACAK?Çok ağır semptomları olmadığı için, hasta günlük hayatını yaşayabilir ve işlevlerini yerine getirebilir. Ama aslında distimi kronik olduğu için daha ciddi bir durum, yaşam kali-tesini düşürür. Sürekli baş ağrısı ile yaşadığınızı düşünün. Belki hayatınızı devam ettirebilirsiniz, ama o baş ağrısı ile yaşamak can sıkıcıdır. Kendimize şu soruları dönem dönem sormalıyız aslında; “Hayattan keyif alıyor muyum, ne sıklıkla gülümsüyorum? Hayallerim, umutlarım, geleceğe dair planlarım var mı? Hayatı yaşamaya değer buluyor muyum, yoksa acılarla sıkıntılarla dolu gibi mi geliyor”.

DEPRESYON NELERE SEBEP OLABİLİR?Öncelikle çeşitli fiziksel hastalıklara sebep olabilir. Çünkü ruh ve beden sağlığı birbirini etkiler. Özellikle dışa vurma konusunda sıkıntıları olanlarda psikosomatik rahatsızlıklar (psikolojik kökenli fiziksel hastalıklar) görülebilir. Cilt bozukluğu, bağırsak problemleri, migren, mide hastalıkları ortaya çıka-bilir. Depresyon gündelik yaşantımızı etkiler. İş yaşamında performans kaybı oluşabilir, ilişkilerde problemlere sebep olabilir. Depresif insanlar kendilerini izole edebilirler, aile ve arkadaş ilişkileri bozulabilir. Çok ağır majör depresyon-da, alkol, madde kullanımı veya intihar girişimleri olabilir. Depresyon cinsel işlev bozukluklarına da yol açabilir. Tabii en önemlisi depresyon kişinin kendini mutsuz hissetmesi, yaşam

kalitesinin düşük olması demek. Bu bir hastalık ve niye böyle yaşayalım ki?

TEDAVİDE NELER YAPILIYOR?İlaç tedavisi ve psikoterapi yapılıyor. Psikoterapi, uzun vadede kişinin aynı sorunu yaşama ihtimalini azaltan bir yöntem. Kişinin kendi duygu ve dav-ranışlarına ilişkin farkındalık geliştire-rek, kendisini depresyona sürükleyen yaşam olaylarını (şiddet görüyor olmak örneğin), sağlıksız düşünce ve davranış kalıplarını tanıyarak değiştirmesidir amaç. Örneğin mükemmeliyetçi bir yapınız varsa, daha zor tatmin olabi-lirsiniz ve daha kolay hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Veya yaşamınızdaki problemlerle baş etme yöntemleriniz sağlıksız ve sonuç getirmeyen yöntem-ler olabilir. Majör depresyon tedavi edilirken, majör depresyona zemin hazırlayan yapısal özellikleri de ele almaya çalışıyoruz. Danışanın bu tip yatkınlıkları azaltıldığında, majör dep-resyon yaşama ihtimali de azaltılmış oluyor.

MAJÖR DEPRESYONUN TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜ?Tabii ki. Ama distimi, tedavisi daha

Klinik Psikolog Pınar Önen

“Panik atak, aniden başlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleri olarak tanımlanabilir.” D

RUUH SAAAĞĞLIĞĞI

Page 46: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

46 ■ KIŞ 2011

uzun zaman alan bir hastalık, kronik bir tablo olduğu için.

PANİK ATAK NEDİR?Panik atak bir kaygı (anksiyete) bozuk-luğudur. Aniden başlayan, insanı deh-şet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleri olarak tanımlanabilir. Kişi, çok yoğun bir kaygı ve kaygıdan kaynaklanan fiziksel semptomlar (kalp çarpıntısı, baş dönmesi, terleme, halsiz-lik) yaşar ve bir sağlık problemi oldu-ğunu, örneğin kalp krizi geçirdiğini düşünerek acil servise başvurur. Oysa bu psikolojik bir durumdur. Elbette bunun netleşmesi için bir hekim mua-yenesi şart, fiziksel bir hastalık buluna-mazsa, hekimler bunun psikolojik bir durum olduğunu, kişinin panik atak geçirdiğini saptarlar.

BAŞLANGICI NASIL?İlk atağın neden ortaya çıktığına dair kesin bir şey söylemek güç. Bir fiziksel durum, bir gerginlik hissi ile başlaya-biliyor. Ancak bir süre sonra, panik

atak geçirmiş kişide, tekrar panik atak geçireceği endişesi ve ortaya çıkan fiziksel belirtiler, yeni atakları tetikleyebiliyor. Örneğin, kişi bedeninde yaşadı-ğı herhangi bir fiziksel değişik-liği yanlış yorumlayıp anksiyete yaşamaya başlar. Örneğin tansi-yon düşüklüğünü veya baş dön-mesini farklı yorumlar. “Kalp krizi geçireceğim, öleceğim” diye düşünür. Bu psikolojik yorumun yarattığı kaygı, fiziksel belirtilerin artmasına yol açar ve kişi panik atak geçirir. Yani bir nevi kısırdöngü. Atak fiziksel semptomlara yol açar, endişe yaratan bu semptomlar atağın şiddetini arttırır. Bir süre sonra, kişi panik atak yaşayacağım endişesiyle kaçınma davranış-ları göstermeye başlar. Ataklar sürekli tekrarlanmaya başladı-ğında, artık “panik bozukluk” dediğimiz bir hastalıktan bahset-meye başlamışızdır.

NASIL KAÇINMALAR YAŞANIR?Kalabalık ve kapalı yerlere girmek iste-meme gibi kaçınmalar görülebilir.

NE ZAMAN UZMANA BAŞVURMAK GEREKİR?Tek bir kere atak yaşansa bile uzmana başvurulmasında fayda var. Çünkü ne kadar erken müdahale edi-lirse, o kadar iyi. Atak çok tekrarlan-dığında, atağın tekrarlanma olasılığı da artar. Kişide oluşan “Atak geçire-ceğim” korkusunun, hastalığın oluşu-mundaki etkisinden bahsetmiştik. O sebeple bu korkunun yerleşmemesi için, bir danışmanlık alınması faydalı olacaktır.

NELERE YOL AÇABİLİR?Ataklar kısa sürdüğü için, genellikle çok ciddi işlev bozukluklarına sebep olmaz. Yani kişi işine gücüne devam edebilir. Ancak kişinin yaşam kalitesi azalır, kişi sürekli atak geçireceğim duygusuyla tedirgin, tetikte yaşama-ya başlayabilir, sürekli bir şeylerden kaçınmaya başlar. Kişinin yaşamdan aldığı keyfi azaltır, çok yorucu olabilir. Elbette, hastalığın ciddi işlev kayıpla-rına yol açtığı durumlar da var, panik atak geçireceğim korkusuyla evden çıkamayan hastalar da var.

TEDAVİSİ NASIL?Yine ilaç ve psikoterapi gerekiyor. Kaygı bozuklukları görece tedavisi daha kolay rahatsızlıklar arasında. Ama altta yatan kişilik yapısını da incele-mek gerekiyor. Çünkü ataklara zemin hazırlayan bu yapı. Bu yapı genellikle, mükemmeliyetçi, kontrolcü bir yapı-dır. Yaşamda bir şeyler üzerinde kont-rolümüz olmadığı gerçeğini daha zor kabullenen ve her şeyi kontrol etmeye çalışan bir yapıdır.

DEPRESYON VE PANİK ATAK NEDEN YAYGIN?Aslında daha görünür ve kolay sapta-nan hastalıklar bunlar. Kişilik bozuk-lukları veya sosyal problemler yapısal olarak yorumlanabilir. Ama panik atak çok kolay fark edilir. Karşınızda birinin fiziksel semptomlar yaşadığını anlaya-bilirsiniz.

MODERN DÖNEMİN HASTALIKLARI MI?Modern çağın getirdiği pek çok faktör olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Ama bu başka bir söyleşinin konusu olabile-cek uzun bir konu.

RUUHH SAAĞĞLLLIĞĞĞĞI

Hayattan keyif alamama, distimi belirtisi.

“Genetik yapı, kişilik özellikleri gibi faktörler depresyon için risk oluştururken, tetikleyici bir olay hastalığın ortaya çıkmasına yol açabilir. Kişinin gündelik, iş ve aile hayatını etkiler, kişi öz bakımını bile yapamaz hale gelebilir.”

Page 47: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

DAMAR CERRAHİSİProf. Dr. Güven Erdoğ

TOPLARDAMARLARIN GENİŞLEMESİ VARİSLERE NEDEN OLUR. VARİSLER DE İSTENMEYEN GÖRÜNTÜLER VE AĞRILAR YARATIR. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN PROF. DR. GÜVEN ERDOĞ, VARİS

TEDAVİSİNDE UYGULANAN YÖNTEMLERİ SIRALIYOR.

GECE KRAMPLARININ

NEDENİ VARİS OLABİLİR

KIŞ 2011 ■ 47

Page 48: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

48 ■ KIŞ 2011

DDAMMMAAR CEEERRRAHHHİSSİ

ARİS NASIL ORTAYA ÇIKIYOR?Her organın kullandığı, kanı kalbe taşıyan toplardamarı var. Bu damarların içindeki kapak-

çıklar ve çevrelerini saran kas dokusunun hareketi ile bu kan, kalbe doğru yöneltilir. Kapakçıkların

çeşitli nedenlerle bozulması, damar çevresindeki kasların yetersiz kalması, varislerin oluşmasına neden olan başlı-

ca faktörlerdir.

VARİSİN İLK BELİRTİSİ NEDİR? Varisin ilk ortaya çıkan belirtisi ayak sırtında görülen ödemdir. Uzun süren ayakta kalmalarda veya yolculuklarda ortaya çıkar, ağrısızdır.

DAHA SONRA ORTAYA ÇIKAN BELİRTİLERİ NELER?Ayaklardaki ağrı hissi, gece krampları, sürekli veya zaman zaman beliren şişlikler hastaların en sık dile getirdiği şikâyetler. Varisler, sıklıkla kaşıntıya neden olur. Daha sonra bacaklarda, ciltten rahatça görülebilen mavi-mor renkteki şişlikler ile kendini belli eder. Örümcek ağı ve biraz daha büyük olarak ortaya çıkan yumak şeklindeki varisler de sıkça görülür. Hastalığın ilerlemesi ile bacağın alt bölgesinde renk koyulaşmaları olur. İleri aşamada yaraların açılması da varis komplikas-yonları arasında yer alır.

KİMLER RİSK ALTINDA? KADINLARDA NEDEN DAHA SIK GÖRÜLÜYOR?İşi nedeniyle sürekli ayakta durmak zorunda olanlar, fazla kilolular ve ailesinde varis olanlar, bacaklarından travma geçirenler ve hamileliğin son üç ayındaki kadınlar risk altında. Kadınlarda daha sık görülme sebebi ise hormonlara bağlı.

VARİS ÇEŞİTLERİ NELER?‘Telanjiektazik varisler yıldız şeklinde, örümcek ağı gibi veya ipliksi olarak görülürler. Adacıklar gibi görünebi-lir veya bütün bacağı da sarabilirler. Genelde bir milimetreden küçük çaptadırlar. ‘Retiküler varisler’in çapları dört milimetrenin altındadır. Ciltten hafif kabarık olarak görülürler. ‘Toplardamar varisleri’ ise cilt altında kabarık olarak görülürler. Çapları dört milimetreden fazladır ve içindeki kanın rengi nedeniyle renkleri mavi-mor-yeşilimsidir.

VARİS TEDAVİSİNDE NASIL BİR YOL İZLENİYOR?Koruyucu tedavi ilk adımdır. Daha varis oluşmadan ortaya çıkmasına neden olabilen etkenlerden korunmak esastır. Uzun süre ayakta sabit kalma-mak gerekir. Sabit kalmaktan kaçınıla-madığı durumlarda ayak değiştirmek, ayak parmakları üzerinde hafifçe yay-lanmak, hafifçe çömelir gibi yapmak veya birkaç adım atmak kişileri varis oluşumundan korur. Başlangıç halin-deki varislere tıbbi tedavi, istirahat ve varis çorapları uygulanabilir. İlerlemiş varislerin tedavisinde ise ‘skleroterapi’, köpük tedavisi, mikro cerrahi yöntem, lazer tedavisi ve cerrahi girişim uygu-lanabilir.

SKLEROTERAPİ NASIL BİR TEDAVİ YÖNTEMİ?Varislerin içerisine damarları dondu-rup kapatıcı bir ilaç verilir. Bu ilaç damarların kapanmasına ve 3-6 aylık bir zamanda yok olmasına neden olur.

Uygulamanın ardından bacak elastik sargı ile sarılır veya ince bir varis çorabı giydirilerek hasta evine gönderilir. Varislerin yaygınlığına göre 1-4 seans tedavi yeterli olur.

YAN ETKİLERİ VAR MI?Vakaların yüzde 50’sinde, koyu renkte bir iz kalma riski vardır. Türkiye’de genellikle hastalar tedavilerini yaptırın-ca hemen günlük hayatlarına dönmeyi isterler. Ancak bu tedavi sonrası birkaç saat hastanede kalmak gerekir. Daha sonra hasta evine gider ve istirahatına evinde de devam eder. Tam manasıyla bu maddenin o bölgeyi iyice kapaması beklenmelidir.

BAŞARI ORANI NEDİR VE KAÇ

“Varisin ilk ortaya çıkan belirtisi ayak sırtında görülen ödemdir. Uzun süren ayakta kalmalarda veya yolculuklarda ortaya çıkar, ağrısızdır.”

AŞIRI GÜNEŞ VARİSİ TETİKLER■ Uzun süre ayakta durmak zorun-da kalırsanız sıkça ayak değiştirin.■ Fazla kilolar bacakların yükünü artırarak varis oluşumunu kolay-laştırır.■ Dar pantolonlar kan dolaşımını zorlaştırarak varislere neden ola-bilir.■ Kronik kabızlık da ıkınma süre-cince toplardamar içi basıncını artı-rarak varise neden olabilir.■ Yüksek topuklu ayakkabılar bal-dır kaslarının sürekli gerginliği ile toplardamar akımını bozarlar.■ Aşırı güneşte kalmak varis oluşu-munu tetiklediği için güneşlenirken bacaklarınızı bir havlu ile örterek koruyunuz.

Prof. Dr. Güven Erdoğ

Page 49: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 49

GÜNDE TEDAVİSİ BİTİRİLİR?Hasta ne kadar erken başvurmuş ise o kadar yüksek başarı oranı elde edilir. Kılcal damarlardaki varis miktarına bağlı olarak, kişinin tüm bacak varis-lerinin bir günde tedavisi mümkün değildir. Aşırı miktarda kullanılırsa damarları kapatıcı kimyasal maddenin yan etkileri ortaya çıkabilir, karaciğeri yorabilir. Bu nedenle hekim kullanıla-cak madde dozunu ayarlar.

KÖPÜK TEDAVİSİ NASIL UYGULANIYOR?‘Skleroterapi’de kullanılan ilacın köpük haline getirilerek daha geniş çaplı damarlara uygulanmasıdır

MİKRO CERRAHİ YÖNTEMİ NASIL UYGULANIYOR?Genelde bölgesel uyuşturma ile yapı-lır. Cerrahi girişimden sonra, hasta kısa süre dinlenip evine gidebilir. Toplardamarlarda gruplaşmaların olduğu yani paketlerin olduğu yerlerin çevresi lokal anestezik enjeksiyonla uyuşturulur. Daha sonra 1-2 milimet-relik kesilerden tığa benzer aletlerlerle, özel yöntemler kullanılarak çıkartılır. Çoğunlukla kesi hiç dikmeden hatta sadece yapıştırarak tedavi bitirilir. Genelde bu yöntemde iz kalmamak-tadır.

DIŞTAN LAZERLE KAPATILMA YÖNTEMİ NASIL UYGULANIYOR?Dıştan uygulanıyor. Hasta yatırıldıktan sonra, cilde ağrı hissini azaltıcı krem sürülür. Böylece ağrı duyma oranı azaltılır. Damarın çapına, derinliğine, yapısına göre lazer ışığı ile atış yapılır. Saniyede bir atıştan 4-5 atışa kadar zaman aralığında, hastanın dayanabile-

ceği çok hafif bir acı ile yapılır. Hasta bu acıyı küçük bir cimdik atılıyor veya iğne ucu batırılıyor şeklinde ifade eder. Toplardamarların renginin kırmızı - morumsu olması, ışığın enerjisinin damar içerisinde birikmesine neden olur. Aşırı ısınan damar bir şekilde kurur. Bu kuruyan damarlar, ortalama 3-6 aylık bir sürede vücut tarafından emilerek yok edilir.

İŞLEM NE KADAR SÜRÜYOR?Ortalama varisin yoğunluğuna göre 15 dakika ila 1 saat devam eder.

TEDAVİDEN SONRA NELERE DİKKAT EDİLMELİ?Kaplıca gibi sıcak bir ortama gitme-meye dikkat edilmeli. Bacak bacak üstüne atmaktan kaçınılmalı. Soba yakınında fazla bulunulmamalı. Güneşlenilmemeli.

LAZER DAMAR İÇİNE NASIL UYGULANIYOR?Hasta yine lokal anestezi altında, ame-liyathane şartlarında hazırlanır. Lazer ve doppler cihazı birlikte kullanılır. Toplardamarın içine doppler eşliğinde,

bir kateter gönderilir. Lazer atışları sıra-sında kateterin ucu 950 dereceye kadar ısınır. Bu şekilde damarın içi kurutula-rak kapatılmış olur.

AÇIK CERRAHİDEN FARKI NEDİR?Dokuları daha az travmatize etmesi temel fark. Açık cerrahide damarın içinden geçirilen bisiklet tellerine ben-zeyen bir tel yardımıyla damar çekilip çıkartılır. Damar çekilirken etrafındaki dokularda yırtılmalar, parçalanmalar söz konusu olur. Lazerin kullanıldığı cerrahi uygulamada böyle bir yırtılma ya da parçalanma olmaz. Açık cerrahi-de hasta ortalama bir hafta süre yatağa bağlı kalmaktadır. Lazer kullanılan durumlarda hasta ertesi gün hatta o gün ayağa kalkıp yürüyerek işine gide-bilmektedir. Bir kaç saatlik hastane istirahati yeterli olmaktadır.

PEKİ, İŞLEM NE KADAR SÜRÜYOR?İşlem ortalama bir saat sürüyor. Tekrarlamak gerekmiyor. Herkese uygulanabiliyor. Ancak bunun için bazı şartlar var. Damar içinde lazer uygulaması yapılacak hastalarda dama-rın çapının çok büyük olmaması ve fazla kıvrımlı olmaması aranan iki şart. Varisin birden fazla yerde olması işleme mani değil. Yan etki olarak ciltte morarmalar görülebilir. Ancak bu açık cerrahi yöntemden daha fazla değildir. Hemen hemen hiçbir yan etkisinin olmadığını söyleyebiliriz.

“İşi nedeniyle sürekli ayakta durmak zorunda olanlar, fazla kilolular ve ailesinde varis olanlar, bacaklarından travma geçirenler ve hamileliğin son üç ayındaki kadınlar risk altında.”

DAAMMARRR CCERRRRAAHHİSİİVaris hormonlara

bağlı olarak, kadınlarda daha

sık görülüyor.

Page 50: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

Uzm. Dr. Alper CanbayKARDİYOLOJİ

Kalp yetmezliğini önlemenin en etkin yolu risk faktörlerini kontrol etmek.

50 ■ KIŞ 2011

Page 51: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 51

KAARDDİYYYOOLOOJİİ

ALP YETMEZLİĞİ NEDİR? Türk Kardiyoloji Derneği

bu hastalığa, yetersiz kalma durumunu daha iyi ifade

ettiği için, ‘kalp yetersizli-ği’ denmesini öneriyor.

Kalbimiz vücudumuza gerekli oksijen ve enerjiyi taşıyan kanı, tüm doku-

lara ulaştıran pompadır. Kas doku-sundan oluşan bu pompada birçok sebepten dolayı gelişebilecek güç kaybı, kalp yetersizliğine neden olur.

NEDENLERİ NEDİR?Nedenleri arasında en sık kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, kalp kapak hastalıkları yer alır. Daha nadir olarak, kalp kasının başka bir mekanik sebebe maruz kalmadan zayıflamasıyla da gelişebilir. ‘İdiopatik kardiyomiyopati’ diye adlandırdığımız bu durum, kalp nakli gerçekleştirilen birçok hastanın altta yatan hastalığıdır. Kalp yetersizli-ği, düşük yaşam kalitesi, sık hastaneye yatış ve yüksek ölüm oranı nedeniyle önemli bir toplum sağlık sorunu-

dur. Genel olarak, erişkin nüfusta kalp yetersizliği görülme sıklığı yüzde 1–2 iken, 70–80 yaş grubunda bu oran yüzde 10–20’ye kadar çıkmaktadır.

NE TÜR ŞİKAYETLER GÖRÜLÜR?Nefes darlığı, ayak bileklerinde şişme ve yorgunluk, kalp yetersiliğinin karak-teristik yakınmaları ve bulguları. Fakat özellikle yaşlı hastalarda, obezlerde ve kadınlarda bu bulguların yorumlan-ması güçtür. Nefes darlığı, hastalar tarafından ilk olarak sıklıkla efor sarfı esnasında fark edilir ve kalp yetersiz-liği ilerledikçe, daha hafif eforla hatta bazen istirahat ederken bile yaşanır. Nefes darlığı ile uykudan uyanan ve rahat uyumak için daha fazla sayıda yastığa ihtiyaç duyan hastaları çok sık görüyoruz. Hastalarda özellikle geceleri sık idrara çıkma, öksürük, su ve tuz tutulumuna bağlı kilo artışı, sersemlik, çarpıntı gibi çok çeşitli yakınmalar görülebilir.

TANI NASIL KOYULUR?Tanının konulması, hastanın ayrıntılı

medikal özgeçmişini sorgu-lamak, muayene ile kalp

yetersizliği bulgu-larını araştırmak ve bir takım kan testleri ve görün-tüleme yöntemle-rinin kullanılması ile gerçekleşir.

Rutin kan testleri, kalp yetersizliğine neden olan hastalıların varlığını ve kalp yetersizliğinin derecesini belirlemede yardımcı olur. Böbrek, karaciğer, tiroid bezlerinin fonksiyonlarını göstermek, kolesterol seviyesi ve kansızlık (anemi) araştırmak için temel biokimyasal tet-kikler yapılır. Elektrokardiyografi, idrar tahlili akciğer röntgen grafisi önerilen en temel tanısal testlerdir.

TANIDA ALTIN STANDARTTANISAL TESTLERİ DAHA AYRINTILI OLARAK ANLATABİLİR MİSİNİZ?Bunların ilki, en basit tanımı ile kalbin ultrasonografisi olan ekokardiyogra-fidir. Ekokardiyografi ile kalbin tüm

Uzm. Dr. Alper Canbay

KNEFES DARLIĞI, AYAK BİLEKLERİNDE ŞİŞME VE YORGUNLUK GİBİ RAHATSIZLIKLARINIZ VARSA, KALP SAĞLIĞINIZA DİKKAT ETMENİZ GEREKEBİLİR. MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN UZM. DR. ALPER CANBAY, HASTALIĞI ÖNLEYEBİLMEK İÇİN

DİKKAT EDİLEBİLECEK BAZI NOKTALAR OLDUĞUNUN ALTINI ÇİZİYOR.

KALBİNİZYETERSİZ KALMASIN

Page 52: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KKAARDDDİYYOLLLOOOOJJİ

boşlukları, kapakları, kalp zarı, kalp kasının durumu ve fonksiyonları değer-lendirilir. Kalp yetersizliği tanısında altın standart, ayrıca çabuk uygulana-bilen pratik bir yöntemdir. Girişim gerektirmeden hızlıca ve ağrısız bir şekilde gerçekleştirilebilir. Diğer test ise kalp yetersizliği tanısında giderek önemi artan, BNP testidir. Bu test kanda natriüretik hormonların düzeyi-ne bakılmasıdır. BNP düzeyleri düşük-normal bulunursa, kalp yetersizliğinin yakınmaların nedeni olma olasılığı düşüktür.

KALP YETERSİZLİĞİ ÖNLENEBİLİR Mİ?Evet, hatta en etkili ve ucuz yöntem, kalp yetersizliği risk faktörlerinin kontrolü ile kalp yetersizliği gelişimi-nin azaltılmasına yönelik koruyucu önlemlerin alınmasıdır. Hipertansiyon, diyabet, obezite, sigara, hiperlipidemi, sedanter yaşam gibi kontrol edilebilir risk faktörlerinin kontrolü önemlidir. Böylece klinik tablo ortaya çıkmadan önce hastalığı durdurma şansı doğar. Bu da hastalık ortaya çıktıktan sonraki yaklaşımlara göre daha başarılı olacak-tır.

TEDAVİ NASIL YAPILIR?Tanı konulduktan sonra tedavi yaklaşı-

mı hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak, yakınmaları azaltmak, yaşam kalitesini arttırmak ve yaşam süresini uzatmaya yöneliktir. Kilo takibi, kalp yetersizliği olan birisi için günlük aktivitelerin bir parçası haline gelmelidir. Üç gün içerisinde iki kilogramdan fazla ve bek-lenmeyen bir kilo artışı tespit edilirse, hasta hemen doktoruna haber vermeli-dir. Ya da idrar söktürücü ilaç dozlarını arttırarak yeniden ayarlamaları önerilir. İleri derecede kalp yetersizliğinde, günlük sıvı alımı 1,5–2 L/gün ile kısıtlanmalıdır. Ancak bu durumdaki

hastaların şikayet düzeyleri ileri oldu-ğundan zaten çoğunlukla hastaneye yatırılmaktadırlar.

BU HASTALARA NELERE DİKKAT ETMELERİNİ ÖNERİRSİNİZ?Obez hastaların kilo vermeleri gere-kir. Kesinlikle sigara kullanılmamalı. Gereksiz ağrı kesici kullanımından kaçınılmalıdır. Tuz kısıtlaması yapıl-malıdır. Günlük sodyum alımı iki gram altına düşürülmeli. İlaç tedavisi, doktorun düzenlediği biçimde, aksatıl-madan uygulanmalı. İlaç tedavisinde beta blokerler, ACE inhibitörleri, AT II reseptör blokerleri, diüretikler ve kalp glikozidleri önerilir. Kalp yetersizliği tedavisinde kaydedilen iler-lemelere karşın ciddi kalp yetersizliği hastalarında yıllık ölüm oranı yüzde 20 civarındadır.

KALP YETERSİZLİĞİ PİLİ UYGULAMASI

NEDİR?Son yıllarda, yakınmaları ilaç tedavisi

ile kontrol

edilemeyen, EKG ve ekokardiyografi ile bir takım kriterlerin varlığı tespit edilen seçilmiş olgularda, kalp yeter-sizliği pili uygulaması yaygınlaşmakta. Kliniğimizde de yaygın biçimde uygulanan bu tedavide prensip, kalbin pil yardımı ile senkronize bir biçimde çalışması sağlanmak. Kardiyak resenk-ronizasyon tedavisi olarak adlandırılan bu yöntemde kullanılan cihazlarla, ani ölüm riskini de azaltan şok özelliğinin varlığı ile hastalarda yaşam kalitesinde artma sağlanmaktadır. Yakınmalarda, hastaneye yatışlarda ve ölüm oranların-da da belirgin azalma görülmektedir.

KALP TRANSPLANTASYONU İÇİN NELER SÖYLEYECEKSİNİZ?Kalp transplantasyonu, son dönem kalp yetersizliğinde kabul edilmiş bir tedavi şekli. Kontrollü çalışmalar yapıl-mamış olmasına rağmen, uygun seçim kriterlerinin kullanılması koşuluyla, geleneksel tedaviyle karşılaştırıldığında sağ kalımı, egzersiz kapasitesini ve yaşam kalitesini anlamlı derecede arttır-dığı kabul edilmektedir.

“Rutin kan testleri, kalp yetersizliğine neden olan hastalıların varlığını ve kalp yetersizliğinin derecesini belirlemede yardımcı olur. Bu nedenle sağlık kontrollerinizi aksatmamalısınız.” Erişkin nüfusta kalp

yetmezliği görülme sıklığı yüzde 1-2.

52 ■ KIŞ 2011

Page 53: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 53

HASTALIKTA VE

SİNSİ DÜŞMAN Bakteri plağına dikkat

SAÇLARINIZI GERİ KAZANINSaç ekiminde yenilikler

EMZİREREK KİLO VERİNFazlalıklarınızdan kurtulabilirsiniz

SAĞLIKTA

Page 54: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

DİŞ HASTALIKLARI

Dişleri korumak için günlük ağız bakımını

doğru yapmalıyız.

54 ■ KIŞ 2011

Page 55: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 55

DİŞŞ HHAASTTALLIKKLAARI

DİŞETİ HASTALIĞININ TEMEL NEDENİ, DİŞE SIKICA TUTUNAN, ‘BAKTERİ PLAĞI’ DENİLEN, YAPIŞKAN VE SAYDAM TABAKADIR.

TIRNAĞINIZLA DİŞİNİZİN ÜZERİNİ KAZIYARAK PLAĞI FARK EDEBİLİRSİNİZ. PLAĞIN BİR MİLİGRAMINDA 200 İLA 500 MİLYON

ARASINDA BAKTERİ BULUNUR. GÜNLÜK FIRÇALAMA VE DİŞ İPİ KULLANIMIYLA PLAKLAR UZAKLAŞTIRILABİLİR.

SİNSİ DÜŞMAN

AKTERİ PLAĞI NELERE SEBEP OLUR?Bakteri plağı kaldırılmazsa, yani etkin bir şekilde fırçala-

ma yapılmazsa, sertleşir ve diş taşı ya da tartar olarak isimlendirilen birikintiler oluşur. Plaktaki bakteriler dişetlerine zarar verir, dişetini dişe sıkıca bağla-yan lifler yıkıma uğrar, dişeti dişten uzaklaşır ve ‘periodontal cep’ oluşur. Böylece bakterilerin daha derin doku-lara ilerlemesi kolaylaşır. Hastalık iler-ledikçe cep derinleşir, bakteriler daha derine, kemiğe kadar ilerler ve dişlerin kemik desteği yok olur. Böylece hiç çürük olmadığı halde dişte oynamalar başlayabilir ve tedavi edilmeyen dişler sallanmaya başlar ve sonunda çekilir. Dişeti iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından çok daha fazla. Oysa dişeti hastalıkları, erken dönemde teş-

his edildiklerinde kolay ve başarılı bir şekilde tedavi edilebilirler.

DİŞ ETİ HASTALIKLARININDİĞER SEBEPLERİ NELER?Dişeti hastalıklarının ana nedeni bakteri plağı. Ama lösemi, AIDS gibi vücudun savunma sistemini etkile-yen hastalıklar ya da sigara, stres, ilaç kullanımı, hormonal değişiklikler, diş gıcırdatmak veya diş sıkmak, beslenme biçimi ve genetik faktörler de dişeti hastalıklarına sebep olabilir. Hatta kötü yapılmış kron, köprü ve dolgular da bir etken olabilir.

DİŞETİ HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELER?Sağlıklı dişeti açık pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna benzer parlak - pütürlü bir görünümü vardır. Sağlıklı

B

Page 56: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

DDİŞŞŞ HHASSTAALIIKLLLAARRRRI

Diş eti hastalıklarıyla başa çıkabilmek için plakların ve tartarların uzaklaştırılması gerekir.

56 ■ KIŞ 2011

Page 57: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 57

DİŞŞ HHAASTTALLIKKLAARI

dişeti kana-maz. Dişeti

hastalığının ilk ve en önemli belirtisi dişe-

tindeki kanamalardır. Hastalarımızda en çok

rastladığımız sorunlardan biri olan dişeti kanamaları, çoğunlukla diş fırçalama eksikliğinden kaynaklanıyor. Başlangıçta sadece diş fırçala-

ma sırasında görülen kanama, hastalığın ilerlemesiyle elma gibi sert yiyeceklerin ısırılmasıyla bile oluşabilir ve daha ileri aşamalarda kendiliğinden kanamaya dönüşebilir. Dişeti kanama-sının ağrıya yol açacağı ve fırçalamanın kanamayı daha da artıracağı endişesiyle fırçalamanın durdurulması yaygın rastladığımız bir yanlıştır. Kanama olsa dahi fırçalanmanın sürdürülmesi gere-kir. Kanama kontrol altına alınmazsa, iltihabi bir reaksiyona yol açarak, dişi tutan kemik dokusunu eritir ve sağlam diş kayıpları yaşanabilmektedir.

DİŞETİ HASTALIKLARININ TEDAVİSİ NEDİR? Dişeti hastalığının erken dönemdeki tedavisi, dişler üzerinde bulunan eklen-tilerin (plak ve diş taşı) uzaklaştırılması

(diş taşı temizliği) ve düzgün bir kök yüzeyinin sağlanmasını takiben gün-lük etkin ağız bakımını kapsar. Erken tedavi edilmeyen dişetleri ve ilerlemiş vakalar cerrahi tedavi gerektirebilir.

DİŞ TAŞLARINI TEMİZLETMEK ZARARLI MI?Tabii ki zararlı değildir. Diş eti hasta-lıklarıyla başa çıkabilmek için plakların ve tartarların uzaklaştırılması gerekir. Ultrasonik cihazlarla ya da uygun el aletleriyle yapılan müdahaleler sonu-cunda bu zararlı oluşumlar çıkarılır. Bu aletler diş minesine kesinlikle zarar vermezler çünkü diş hekimlerince kullanılan profesyonel aletlerdir. Diş taşlarını temizlerken hava, su ve püs-kürtülen özel bir temizleme tozundan da faydalanılır. Diş temizliğinden sonra yeniden diş taşı oluşumunu engellemek hastaların elinde. Diş hekiminin gös-terdiği şekilde fırçalayarak ve ara yüz bakımını yaparak istenen ağız sağlığına kavuşmak mümkün.

DİŞETİ HASTALIKLARI NASIL ÖNLENİR?Öncelikli görev kişinin kendisine düşüyor. Kişi dişlerini korumak için günlük ağız bakımını doğru ve düzenli yapmalı. Yani dişler düzenli olarak fırçalanmalı ve diş ipi kullanılmalı. Diş hekimine düzenli aralıklarla gidilmeli, kontrol ve tedavi uyarıları dikkate alın-malı. Dişler temizletildikten sonra hızlı

bir şekilde yeniden diş taşı oluştuğu düşünülüyorsa, fırçalama şekli gözden geçirilmeli. Temizlenen yerin yeniden kirlenmesi, iyi bakılmadığı anlamına gelir.

■ Diş etlerinde şişmeler, kızarmalar ■ Diş etlerinde çekilmeler ve açığa çıkan kök yüzeylerinde hassasiyet ■ Ağızda sürekli bir kötü koku ve kötü tat hissi ■ Dişeti kenarlarında veya dişler arasında, diş taşlarına bağlı olarak oluşan siyah alanlar ■ Diş ile dişeti arasında iltihap oluşumu ■ Dişlerde sallanmalar, uzamalar ve dişler arasında açılmalar

DİŞETİ HASTALIĞINI NASIL FARK EDEBİLİRİM?

Sağlıklı dişeti açık pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna benzer parlak - pütürlü bir görünümü vardır.

Dişler, hekimin gösterdiği şekilde

fırçalanmalı.

hastalönemli b

tindeki kaHastalarımız

rastladığımız biri olan dişetiçoğunlukla dişeksikliğinden kBaşlangıçta sad

ma sırasında gö

Page 58: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

Op. Dr. Ercan ÇakmakESTETİK

ZAMAN GEÇİYOR VE SAÇLARINIZ ESKİSİ GİBİ GÜR GÖRÜNMÜYOR MU? GÜNÜMÜZDE SAÇ EKTİRMEK KOLAYLIKLA UYGULANABİLEN BİR İŞLEM. BAHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ’NDEN OP. DR. ERCAN ÇAKMAK, SAÇ EKİMİNDEKİ YENİLİKLERİ ANLATTI.

SAÇLARINIZI GERİ KAZANIN

58 ■ KIŞ 2011

Page 59: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 59

ESTETTİKKK

AÇ EKİMİ ESKİYE ORANLA DAHA MI POPÜLER?

Evet, saç ekimi erkekler arasında artık daha rahat konuşulan, popüler bir

konu. Kadın hastalar da saç ekimi yaptırıyor, ama erkek hastalar daha fazla diyebilirim. Zaman geçtikçe insanlar artık, kendilerine daha fazla bakmaya başladı.

SAÇ EKİMİ KOLAY BİR İŞLEM Mİ?Erkeklere de kadınlara da uyguladığı-mız saç ekimi operasyonlarında hasta-nın kendine en azından 10 gün ayır-ması gerektiğini söyleyebiliriz. Doktor tarafından hastanın kel olan bölgesi belirlenerek, nereden kıl kökü alına-bileceği tespit ediliyor. Erkeklerdeki saç dökülmesinin en yaygın nedeni erkeklik hormonudur, ancak ense ve yanlarındaki kıl kökleri erkeklik hormonuna dirençli olduğu için, bu bölgede saç kaybını pek görmüyoruz. Bu nedenle bu alandaki kıl köklerini alıp kel bölgeye ekim yapıyoruz. Bunu da yeni yöntem olan FUE yöntemiyle yapıyoruz.

FUE YÖNTEMİNİN GETİRDİĞİ YENİLİKLER NEDİR?Eskiden başın arka tarafından 15x2,5 santimlik bir şerit çıkartıyorduk. Yani dikiş yapılması gereken bir teknikle çalışıyorduk. Alınan şeritteki kıl kökle-ri, dışarıdaki bir ortamda tek tek ayrı-lıyordu. Sonrasındaysa hazırlanan kel sahaya, tek tek ekim gerçekleştiriliyor-du. Ancak bu uygulamanın dezavantajı vardı, hastanın şerit alınan bölgesinde yara izi kalıyordu. Özellikle saçlarını kısa kestiren erkek ve kadın hastalarda izin görünmesi sorun yaratıyordu. Geliştirilen FUE yöntemiyle bu durum ortadan kalktı. Bu yöntemde bir mik-romotor kullanıyoruz. Çok ince, 0,8 ya da1 milimetre kalındığında bir ucu olan bir mikro motor yardımıyla kafa-nın arka tarafında bulunan kıl kökleri tek tek alınıyor. Burada kökler tek tek

alındığı için işlem eskisine oranla daha uzun sürüyor. Yani eskiden 3-4 saatte halledilebilen saç ekimi uygulaması, yeni yöntemle 7-8 saatte halledilebili-yor. Ancak bu işlem sonrasında kesin-likle yara izi kalmıyor. Bu gerçekten avantajlı bir durum. Saç ekim operas-yonu lokal anestezi altında yapılıyor. Yalnız bazı durumlarda hasta kendini huzursuz hissediyorsa, uygun olabile-cek bir sakinleştirici ilaç yardımıyla da işlemi gerçekleştirebiliyoruz.

AĞRISIZ İŞLEMSAÇ EKİMİ ACI VEREN BİR İŞLEM Mİ?Lokal anestezi kullanıldığı için hasta işlem sırasında hiçbir ağrı duymuyor. Çünkü saç derisi uyuşturuluyor. Ekim, çok rahat koşullarda gerçekleşiyor. Hasta rahat bir koltukta, televizyon izlerken işlem gerçekleştiriliyor. Hatta aralarda kalkıp çayını içebiliyor, yeme-ğini yiyebiliyor. Kişi 7-8 saat boyunca sürekli yatmadığı için de sıkılmıyor. Saç ekiminde öncelikle arka taraftaki kıl köklerini alıyoruz, özel kutularda biriktiriyoruz, sonra kel bölgedeki saha-ya neşter yardımıyla alıcı kanallar açı-yoruz. Sonra tek tek ekim yapıyoruz.

EN ÖNEMLİ NOKTA NEDİR?Bu işlemdeki en önemli nokta, öndeki saç hattını düzgün oluşturmaktır. Bu

Op. Dr. Ercan Çakmak

Erkeklik hormonu, saç

dökülmesinin en yaygın nedeni.

Page 60: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

60 ■ KIŞ 2011

hat doğal olmazsa saç ekimi de doğal görünmez. Doktorun tecrübeli olması burada önem taşıyor. Çünkü hem ön taraftaki saç hattında, hem de kafa-nın her alanında saç çıkım yönü her zaman farklıdır. İşlem sonrasında özen gösterilmezse, dikkat edilmezse, yanlış

yönlerde çıkan saçlar elde edilir. Zaten buna dikkat edilmediğinde hastanın memnuniyeti de düşük olur.

KIL KÖKÜ ALINAN BÖLGELERDEİZ KALIYOR MU?Hayır, kesinlikle belli olmuyor. Zaten zamanla o bölge, aradan tek tek kök alındığı için kendini toparlıyor. Hatta bazen sıklaştırma seansı gerekebiliyor. Hastanın kel sahası çok büyükse, tek bir aşamada tüm sahaya ekim yapamayabiliyoruz. Bunun nedeni de arka sahadan çok fazla ‘greft’ (kıl kökü) aldığımız zaman, o bölgenin dolaşımını bozabilme ihtimalimiz. Bu gibi durumlarda araya altı aylık bir adaptasyon, yani uyum süreci koymayı uygun görüyoruz. Sonrasında ise saç sıklaştırma seansı uygulamayı tercih ediyoruz. Kimi durumlarda saç ekimi için göğüsten de kıl kökü alınabiliyor. Yanık durumlarında ya da bazen sade-

ce estetik amaçlı olarak da kafadan kıl kökü alınıp göğse ya da kaşlara ekim yapılan hastalarımız olabiliyor. FUE yöntemi bu alanlarda da rahatlıkla uygulanabiliyor.

ÖZELLİKLE NELERE DİKKAT EDİLMELİ?Doktorun tecrübeli olması dediğim gibi önemli, bu özellikle kafanın ön bölgesinin estetik görünümü için

“Hasta rahat bir koltukta, televizyon izlerken işlem gerçekleştiriliyor. Kişi, aralarda kalkıp çayını içebiliyor, yemeğini yiyebiliyor. 7-8 saat boyunca sürekli yatmadığı için de sıkılmıyor.”

ESSTEEETTİİKK

Saç ekimi sonrası ilk banyo hastanede yapılıyor.

Page 61: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 61

ESTETTİKKK

gerekli. Her bir greft’in o alandaki çıkış yönüne göre ekilmesine de dikkat etmek gerekiyor. Bununla birlikte, kıl kanallarının da çıkış yönüne göre açılmasına özen gösterilmeli. Son zamanlarda bu konuda PRP teknolojisi ön plana çıktı.

MEZOTERAPİ YÖNTEMİPRP YÖNTEMİNDEN BAHSEDERMİSİNİZ?PRP yöntemi ektiğimiz kıl köklerinin kalıcılığını daha da artırmak için kulla-nılan bir teknik. Kök hücreye dayanan yeni bir yöntem. Hastadan aldığımız kanı santrifüjden geçiriyoruz. İçinde de normal kanda bulunan trombosit deni-len pıhtılaşma hücreleri var. Bunun en önemli özelliği uygulandığı alana büyüme faktörlerini çağırması, kök hücreleri çağırması. Oradaki damarlan-mayı artırarak iyileşmeyi hızlandırması. Bu yöntem iyileşmeyen yaralarda ve

kalp damar cerrahisinde 20-25 yıldır uygulanan bir yöntem, ama estetik cerrahide kullanımı daha çok yeni. Oradaki damarlanmayı artırarak bizim ektiğimiz kıl köklerinin kalıcılığını artırıyor. Özellikle mevcut saçların da dökülmesini azalttığı saptanan bir yöntem. Bunu aynı zamanda yanakları çökük olan hastaya yağ dolgusu yaptı-ğımız zaman, bu dokunun kalıcılığını artırmak için de uyguluyoruz. PRP bir mezoterapi yöntemidir. Tek başına yüz mezoterapisi olarak da kullanılabilir. Saç mezoterapisinde de kullanılabilir ve saç ekimini desteklemek için yarar-lanılabilir.

İŞLEM SONRASI SAÇLAR HEMEN ÇIKIYOR MU?İşlem sonrasında yeni ektiğimiz kök-lerden çıkan saçlar 1–1,5 ay sonrasında dökülürler. Sonra 2’inci, 3’üncü aydan itibaren yeni saçlar çıkmaya başlar ve bu yeni çıkan saçlar kalıcıdır artık. İşlem günü hastaya bir pansuman yapı-yoruz. Çünkü saçlı deriye lokal anestezi uyguladığımız için, nadiren de olsa kaş bölgesine inen bir ödem, bir şişlik ola-biliyor. Bunu engellemek için, hastaya alnından geçen sıkı bir bandaj uygulu-yoruz. Bandajı işlemden bir gün sonra hastamızı çağırarak çıkartıyoruz. Sonra işlemin üzerinden üç gün geçince, has-tamızı tekrar çağırıyoruz. Hastamızın ilk saç banyosunu biz yaptırıyoruz. Yapması gerekenleri göstererek öğre-tiyoruz. Bunu takip eden iki hafta boyunca da kendisi evde uyguluyor. Banyolar özel bir şampuan ve solüsyon eşliğinde gerçekleşiyor.

ÇALIŞAN İNSAN BU İŞ İÇİN NE KADAR ZAMANINI AYIRMALI?Biz en az bir haftasını ayırmasını uygun görüyoruz. Zaten ilk bir haf-tayı geçirdikten sonra rahatça iş başı yapabilir. Saç ekimi işleminin yapıldığı hafta boyunca kıl köklerinde kan pıh-tıları olacağı için, hastanın daha hassas davranması önemlidir. O hafta zaten ektiğimiz kıl köklerinin tutması açısın-dan da önemli bir süredir. Operasyonu geçiren kişi, hareketsiz kalmaya özen gösterilmeli, başını çok eğmemeli, yatarken kafasını yüksekte tutarak yatmalı. Hasta bu dönemde kesinlikle yüzüstü yatmamalı, sadece sırtüstü yatmalı, çünkü ön bölgedeki greft’lerin oynamaması gerçekten önem taşıyor. Başını yüksekte tutarsa da ödemi daha rahat çözülür. Ayrıca kafasına şapka vb. şeyleri takmaması gerekir. Bütün bunlara dikkat ettiği kısa süreci atlattı-ğında, kişi çok rahat şekilde yeni görü-nümüyle sosyal çevresine çıkabilir.

“İşlemdeki en önemli nokta, öndeki saç hattını düzgün oluşturmaktır. Bu hat doğal olmazsa saç ekimi de doğal görünmez. Doktorun tecrübeli olması burada önem taşıyor.”

İşlem sonrası yara izi kalmıyor.

Aşırı saç dökülmesinin nedeni araştırılmalı.

Page 62: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

Dyt. Serap Andaç ÖztürkDİYET

Düzenli emziren anne günde yaklaşık 500-700 kalori harcar.

62 ■ KIŞ 2011

Page 63: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

DİYYET

O MUTLU GÜN GELDİ. BEBEĞİNİZİ KUCAĞINIZA ALDINIZ. ŞİMDİ KÜÇÜK YARAMAZI EMZİRME VE HAMİLELİKTE ALINAN KİLOLARDAN KURTULMA VAKTİ. MEDICANA

INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN DYT. SERAP ANDAÇ, HAMİLELİKTE ALINAN KİLOLARIN ETKİN BİR EMZİRME PROGRAMIYLA KOLAYCA VERİLEBİLECEĞİ GÖRÜŞÜNDE.

EMZİREREK KİLO VERİN

Page 64: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

64 ■ KIŞ 2011

DİİYYEEETT

HAMİLELİKTE ALINACAK KİLO MİKTARI NEYE BAĞLI?Annenin hamilelik süresince alması istenilen kiloyu belirleyen unsur, gebe-liğe başlangıcındaki ağırlığı. Eğer anne adayı hamile kalmadan önce zayıfsa, 15 kilogram kadar kilo alması normal. Gebelik öncesi kilosu normal olanlar 8-12 kilogram kadar alabilir. Ama anne adayı obez ise, yani vücut kitle endeksi 30’un üzerindeyse, 7 kilogramdan faz-lasını almamalı.

KADINLAR DOĞUMDAN SONRA NE KADAR KİLO KAYBEDEBİLİYOR?Kaybedilecek kilo miktarı, doğuma veya annenin ödemine göre değişiyor. Genellikle 4-7 kilogram civarı bir kayıp söz konusu

DOĞUM SONRASI ANNELER NEDEN KİLOLARINI KOLAY VEREMİYOR?İlk altı aylık dönemde annelere zayıf- lama programı önerilmez. O sürede,

etkin ve düzenli emzirme programı uygulanmalı. Vücut süt salınımı için ciddi enerji sarf eder; bir mililitre süt salınımı için yedi kalori harcanıyor. Dolayısıyla düzenli emzirme olduğun-da, anneler günde yaklaşık olarak 500-700 kaloriye kadar harcıyor. Aslında kadınlar, etkin bir emzirme programıy-la, altı aylık sürede, hamile kaldığı kilo-ya dönebiliyor. Ancak toplumumuzda her zaman bu durum mümkün olmu-

yor. Çünkü doğum yapan annenin çevresindekiler, anneye “Şunları şunları yemelisin ki sütün artsın” şeklinde çok fazla öneride bulunuyor.

ANNENİN VERECEĞİ KİLO, DOĞUM ŞEKLİNE GÖRE DEĞİŞİYOR MU?Matematiksel olarak sezaryen veya nor-mal doğum yapan anneler, zayıflarken eşit şansa sahip. Ama genellikle normal doğum yapan anneler daha rahat kilo verebiliyor. Çünkü normal doğum-

“Normal doğum yapan anneler daha rahat kilo verebiliyor. Doğumdan sonra kalan kilo miktarı, annenin yaşına da bağlı.”

Dyt. Serap Andaç Öztürk

Emziren annenin

düşük kalorili diyet yapması önerilmiyor.

Page 65: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

KIŞ 2011 ■ 65

DİYYET

da, anne daha çabuk toparlanıyor ve günlük hayatına geri dönebiliyor. Doğumdan sonra annede kalan kilo miktarı, annenin daha önce doğum yapmasına iki gebelik arasındaki süreye ve annenin yaşı gibi birçok etkene bağlı.

DOĞUMDAN SONRA KİLO VERMEYİ ZORLAŞTIRAN YAYGIN YANLIŞLAR NELER?“Bulgurlu ürünler, sütlü ve şerbetli tatlılar anne sütünü artırır” gibi ina-nışlar var. Fakat bilimsel açıdan, anne sütünü artırdığı kanıtlanmış bir besin yok. Rezenenin anne sütünü artırdığı-nı öngören bazı çalışmalar var. Anne sütünün çok veya az salgılanması tama-men psikolojik. Anne eğer emzirmeyi çok isterse, sütünün miktarı konusun-da kaygı yaşamazsa, bebeği istekli ve huzurlu emzirirse, annenin sütü zaten artar. Dolayısıyla annenin ekstradan kalori almasına gerek yok. Anneler, anne sütünün bebekteki olumlu etkile-rini çok iyi biliyor. Biraz da içgüdüsel olarak “Sütüm artsın kiloyu sonra veririm” diye düşünerek, bebeklerini emzirirken çok fazla tatlı tüketiyorlar. O dönemde o kadar çok kalori alıyor-lar ki emzirmeyle bir kısmını harcasalar da, eski kilolarına kavuşamıyorlar. Doğumdan sonra kilo verseler bile, emzirme sürecinde daha fazlasını almış olabiliyorlar.

DOĞUM YAPTIKTAN SONRA, ANNEDE KAÇ KİLO KALIRSA TEHLİKELİ KABUL EDİLİYOR?Kadınlar, hamileliklerinde 9-12 kilo aldıklarında, bu kiloları daha rahat verebiliyor. Bazen 25-30 kilo alıyorlar. Bu kadar çok kilo aldılarsa, kilo verme süreci de uzuyor. “Kaç kilo kalması tehlikeli?” sorusuna beden kitle endek-

sine bakarak cevap verebiliriz. Spesifik bir rakam veremeyiz.

HAMİLELİKTE ALINAN KİLOLAR DOĞUMDAN SONRA NASIL VERİLİR?Öncelikle etkin emzirme, sonra yavaş yavaş fiziksel aktiviteye başlanmalı. Altı ay dolduktan sonra, annede fazla kilo varsa, bir diyetisyenden yardım almalı. Uygun beslenme programıyla anneler, süt salınımı engellemeden fazla kilola-rını verebilir. Ancak emziren annelerin düşük kalorili diyetler yapmalarını önermiyoruz.

KADINLAR DOĞUMDA ALDIKLARI KİLOLARDAN KURTULMAK İÇİN NASIL BESLENSİNLER?Kızartma ve kavurmalardan uzak dursunlar. Çok fazla şerbetli tatlı tüketmesinler. Tatlı ihtiyaçları fazlaysa sütlü tatlı tüketmelerinde fayda var. Kompostoları kuru meyve ağırlıklı ve şekersiz yapabilirler. Hamur işi, pasta ve börek yememeliler. Kadınların doğumdan sonra, düzenli olarak prote-in tüketmesi gerekiyor. Kalsiyum alma-ları da önemli; bu yüzden her öğünde yoğurt yemelerini öneriyoruz. Kadınlar diyet yaparken, kolay kilo vermek için ekmek yememeye çalışırlar. Ama doğumdan sonraki bu özel dönemde, ekmeği sıfırlamamak lazım. Her öğün-de en az 1-1.5 dilim ekmek yemelerini tavsiye ediyoruz. Çünkü ekmek enerji veren bir besin. Diyetin enerji veren temel besinleri, ekmek, bulgur, pirinç ve makarna grubu. Bu grubu tamamen çıkardığınızda, düşük kalorili diyet olu-yor. Düşük kalorili diyet de, vücudun kendini yıkmasına yol açar. Alınan proteinin vücutta düzenli kullanılabil-mesi, enerji olarak tüketilmemesi için mutlaka karbonhidrat da alınmalı. Ara öğünler atlanmamalı. Meyve, grisini, az

şekerle yapılmış sütlü tatlılar ara öğün-lerde tüketilebilir.

EGZERSİZİN ROLÜ NE?Egzersiz kilo verirken büyük avantaj sağlıyor. Çünkü kilo kontrolü, aldığı-nız enerjiyi harcayıp harcayamadığı-nızla doğru orantılı. Doğumdan sonra, kişiye özel hareketler belirlenmeli. Fizyoterapist veya spor hocasından des-tek alınarak egzersiz yapılabilir.

ANNELER, SÜTÜNÜN ARTMASINI NASIL SAĞLAYABİLİR?Annelerin günde iki, üç litre su içmesi, sütü artırmaya yardımcı. Çünkü anne sütünün yüzde 87’si sudan oluşuyor.Emzirirken stres yapmamalı. Çünkü stres yüzünden anne sütü baskılanıyor.

“İlk altı aylık dönemde annelere zayıflama programı önerilmez. O sürede, etkin ve düzenli

emzirme programı uygulanmalı.”

Page 66: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18

66 ■ KIŞ 2011

■ ADI SOYADI: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ DOĞUM TARİHİ:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ DOĞUM YERİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ MESLEĞİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ DERGİ TESLİM ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ SEMT:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ POSTA KODU: . . . . . . . . . . . . . . . ■ ŞEHİR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ TEL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ■ GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ E MAİL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ İŞ/EV ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

ÇAMLICA BAHÇELİEVLER

AVCILAR

MEDICANA INTERNATIONAL

ANKARA

MEDICANA INTERNATIONAL

İSTANBUL BAHÇELİEVLER

DİŞ

■ HASTANEMİZİ İLK NEREDEN DUYDUNUZ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ BÖLÜM VEYA BÖLÜMLER: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ DERGİMİZDE GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

■ DERGİMİZDE EKSİK BULDUĞUNUZ VE EKLENMESİNİ ARZU ETTİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

MEDICANA HASTALIKTA SAĞLIKTA DERGİSİ ABONE FORMU VE OKUR ANKETİ

Aşağıdaki bilgileri doldurun, ‘Hastalıkta Sağlıkta’ Dergisine ÜCRETSİZ abone olun. Dergimiz hiçbir ücret ödemeden adresinize ulaştırılsın.

www.medicana.com.tr

■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ HASTANEMİZ

Page 67: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18
Page 68: Medicana hastalikta-ve-saglikta-sayi-18