28
SERXWEBÛN JI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE Ç aresizliklerinize, duygularınıza ve tutkularınıza bakıyorum çok yeter- siz. Siz bu kişiliklerle bir çorbayı bile kurtaramazsınız. Halbuki devrim çok kudretli olma, kudretli vurma, yıkma ve yeniden kurma hareketidir. Dik- katli olmuyorsunuz, kendi ellerinizle kendinizi vuruyorsunuz. Düşman nere- de, siz nerede? En kötüsü de gelişmek istemiyorsunuz. Hep zavallıları ve çaresizleri oynuyorsunuz. Devrim, siyaset ve askerlik çok ciddi olaylardır. Bunların kenarından bile geçmiyorsunuz. Tutkularınız, aşklarınız yok. Bir si- garadan, bir laklaktan aldığınız keyfi altın değerinde olan askeri bir kişilikten alamıyorsunuz. Sizin çürümüşlüğünüz buradadır. O kadar küçük şeylerle uğraşıyorsunuz ki, kendinizi o kadar basit yaşam alışkanlıklarıyla meşgul ediyorsunuz ki, size altın değerinde kahramanca bir yaşam sunsak bile, bu size sıkıntı veriyor. Neden böylesiniz? Büyük işleri amaçlayan, kendisine büyük iradeyi ya- kıştıran kişiler haline nasıl gelebilirsiniz diye çok düşünüyorum. Yaşamı ve savaşı kendi içinizde kilitlemişsiniz. Büyük tutkularınız o kadar dumura uğra- tılmış, kin ve intikam duygularınız o kadar çarpıtılmış ki, size acımamak elde değil. Benim gerçekten işlerim çok zor. Ama ben kendimi yaşatabiliyorum. Öyle ahım-şahım olmasa da, yaşam tarzım doğru ve ileri. Tabii sorun ben değilim. Sorun ben olsaydım, kendimi lime lime edip yeniden yapardım. Za- ten bunu yapıyorum. Devamı 12. sayfada Yürekleri bizimle büyük savaşa katılmayanların, yüreklerimize ortak olmaya hakları yoktur Yıl: 14 / Sayı: 168 / Aralık 1995 / 4,- DM Abdullah ÖCALAN H er yönüyle kazanılması ge- reken yaman bir süreçten geçiyoruz. Savaş ülkede, metropollerde ve yurt dışında yığınsal- laştıkça, bu bütün mücadele ortamları- na direkt yansıyor ve rejim önlem ola- rak, bir yandan şiddeti sınırsız bir şe- kilde dayatırken, diğer yandan da re- haveti yaygınlaştırarak gelişmelerin önünü tıkamaya çalışıyor. Kürdistan'ı insansızlaştırıyor, işkenceden geçirdi- ği insanların onbinlercesini zindanlara dolduruyor, ülke ve halk gerçekliği karşısında nedamet gösterip kaçmaya zorluyor. Böyle önemli bir süreçte dayatılan; mücadeleden koparmak, maddi ve manevi olarak yıpratmak, moralmen çökertmek oluyor. Bir yandan sınır ta- nımaz şekilde dayatılan özel savaşın, dışarıda halk kitleleri üzerinde estirdi- ği terör ve rehabilite merkezi olarak görülen zindanlar üzerinde oynanan oyunlar, diğer yandan uluslararası alanda kullanılan taktik ve araçlar; DEVR‹MC‹ YAfiAM D‹S‹PL‹NL‹ YAfiAMDIR Sabri Ok- Muzaffer Ayata SAVAŞTA DA BARIŞTA DA 1996 YILI PKK'NİNDİR 1995 yılını bitirip 1996’ya başlangıç yaparken devrim ve karşı-devrim arasındaki kazanım ve kayıpları de- ğerlendirmek savaşın bundan sonra- ki gidişatı açısından önem arzetmek- tedir. Kuşkusuz 1995 yılını iyi bir so- nuçla bitiren, rakibini zor durumda bırakan güç, 1996 yılına da iyi baş- langıç yapmış olacaktır. Bu anlamda yılın muhasebesini sunmak ve biri- kimlerini 1996’a aktarmak gereklidir. Bu arada hemen belirtelim ki, 1995 yılını elbette bütün yönleriyle bir değerlendirme kapsamında ele almak zordur. Ancak yine de yıla damgasını vuran temel olayları de- ğerlendirerek bir panorama çizme imkanı vardır. Türkiye ve Kürdistan’daki geliş- meleri değerlendirirken, dünyanın durumuna bakmakta da fayda vardır. Dünyadaki gelişmeler ve ittifak ara- yışları mevcut siyasal yapıları etkili- yor. Emperyalist-kapitalist sistem, 1996 yılına sorunları daha da ağır- laşmış olarak giriyor. Hatırlanacağı gibi, 1990’lı yıllarla birlikte dünyada mevcut olan iki blok arasındaki du- varlar yıkılmaya başladı. Reel sosya- lizm ile emperyalist-kapitalist sistem arasında var olan denge durumu ye- rini oynak dengeye ve belirsizliğe bı- rakmıştı. Bu gelişmenin olumlu yön- lerinin de olduğu şimdi daha fazla açığa çıkmış bulunuyor. Zira o dö- nemde mevcut olan denge durumu insanlığın sorunlarına çözüm olmada fazla ilerletici olamıyordu. Özellikle geri bırakılan, ezilen ve sömürülen ülkelerdeki gelişmeler bu çelişkinin PKK'siz çözüm Kürt ulusunun bitirilmesidir “Türk sistemi insanın insan olma hakkına, her şeye yöneliyor, bu en büyük terörizmdir. Konuşma özgürlüğünden tutalım siyasi parti kurmaya kadar, hepsine acımasız bir terörle yönelmektedir. Biz ise var olmak için kendimizi savunuyoruz. Bizim şiddet anlayışımız, tamıtamına insan olma hakkımızı, ulus olma hakkımızı, özgür olma hakkımızı kullanmak içindir.” Paris Match dergisinin Başkan APO'yla yaptığı röportaj Yazısı 16. sayfada ŞEHİTLERİMİZ KÜRDİSTAN'DIR KÜRDİSTAN ULUSAL ÖZGÜRLÜĞÜMÜZDÜR M. Ali Geyik, İbrahim İncedursun ve Ali Temel hevallerin anı yazıları HAREKETLİ SAVAŞ “On yılı aşkın süredir devam eden ulusal kurtuluş mücadelesi, bugün önemli mevzilere kavuşmuş, mevcut gelişmeler ve kazanımlar, bir üst aşamaya, yani stratejik açıdan denge, askeri açıdan da hareketli savaş aşamasına geçişi doğurmuştur. Zafere yakın olan böyle bir aşamada, ortaya çıkan koşulları doğru değerlendirip, taktik hamlelerle savaşı süreklileştirip tamamlamak devrimimiz için yaşamsaldır.” 25-26. sayfalarda Devamı 2. sayfada “Gerçek bir demokrasinin ve bar›fl›n Kürt sorunu temelinde h›z kazanmas› imkan›na ulafl›lm›flt›r. Kürdistan’daki devrimci savafl›m ilk defa Türk halk›na da demokrasinin gere¤ini, savafl›m›n›, kurtuluflu için vazgeçilmezli¤ini aç›kça göstermifltir.” Yaz›s› 4. sayfada SAVAfi VE BARIfi Yazısı 9. sayfada Devamı 21. sayfada www.arsivakurd.org

168 Aralik 95 (Page 1) · 2014. 10. 18. · 1996 YILI PKK'NİNDİR 1995 yılını bitirip 1996’ya başlangıç yaparken devrim ve karşı-devrim arasındaki kazanım ve kayıpları

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • SERXWEBÛNJI SERXWEBÛN Û AZADIYÊ BI RÛMETTIR TIŞTEK NÎNE

    Çaresizliklerinize, duygularınıza ve tutkularınıza bakıyorum çok yeter-siz. Siz bu kişiliklerle bir çorbayı bile kurtaramazsınız. Halbuki devrimçok kudretli olma, kudretli vurma, yıkma ve yeniden kurma hareketidir. Dik-katli olmuyorsunuz, kendi ellerinizle kendinizi vuruyorsunuz. Düşman nere-de, siz nerede? En kötüsü de gelişmek istemiyorsunuz. Hep zavallıları veçaresizleri oynuyorsunuz. Devrim, siyaset ve askerlik çok ciddi olaylardır.Bunların kenarından bile geçmiyorsunuz. Tutkularınız, aşklarınız yok. Bir si-garadan, bir laklaktan aldığınız keyfi altın değerinde olan askeri bir kişiliktenalamıyorsunuz. Sizin çürümüşlüğünüz buradadır. O kadar küçük şeylerleuğraşıyorsunuz ki, kendinizi o kadar basit yaşam alışkanlıklarıyla meşgulediyorsunuz ki, size altın değerinde kahramanca bir yaşam sunsak bile, busize sıkıntı veriyor.

    Neden böylesiniz? Büyük işleri amaçlayan, kendisine büyük iradeyi ya-kıştıran kişiler haline nasıl gelebilirsiniz diye çok düşünüyorum. Yaşamı vesavaşı kendi içinizde kilitlemişsiniz. Büyük tutkularınız o kadar dumura uğra-tılmış, kin ve intikam duygularınız o kadar çarpıtılmış ki, size acımamak eldedeğil. Benim gerçekten işlerim çok zor. Ama ben kendimi yaşatabiliyorum.Öyle ahım-şahım olmasa da, yaşam tarzım doğru ve ileri. Tabii sorun bendeğilim. Sorun ben olsaydım, kendimi lime lime edip yeniden yapardım. Za-ten bunu yapıyorum.

    Devamı 12. sayfada

    Yürekleri bizimle büyük savaşa katılmayanların,yüreklerimize ortak olmaya hakları yoktur

    Yıl: 14 / Sayı: 168 / Aralık 1995 / 4,- DM

    Abdullah ÖCALAN

    Her yönüyle kazanılması ge-reken yaman bir süreçtengeçiyoruz. Savaş ülkede,metropollerde ve yurt dışında yığınsal-laştıkça, bu bütün mücadele ortamları-na direkt yansıyor ve rejim önlem ola-rak, bir yandan şiddeti sınırsız bir şe-kilde dayatırken, diğer yandan da re-haveti yaygınlaştırarak gelişmelerinönünü tıkamaya çalışıyor. Kürdistan'ıinsansızlaştırıyor, işkenceden geçirdi-ği insanların onbinlercesini zindanlaradolduruyor, ülke ve halk gerçekliği

    karşısında nedamet gösterip kaçmayazorluyor.

    Böyle önemli bir süreçte dayatılan;mücadeleden koparmak, maddi vemanevi olarak yıpratmak, moralmençökertmek oluyor. Bir yandan sınır ta-nımaz şekilde dayatılan özel savaşın,dışarıda halk kitleleri üzerinde estirdi-ği terör ve rehabilite merkezi olarakgörülen zindanlar üzerinde oynananoyunlar, diğer yandan uluslararasıalanda kullanılan taktik ve araçlar;

    DEVR‹MC‹ YAfiAMD‹S‹PL‹NL‹ YAfiAMDIR

    SSaabbrrii OOkk-- MMuuzzaaffffeerr AAyyaattaa

    SAVAŞTA DA BARIŞTA DA

    1996 YILI PKK'NİNDİR

    1995yılını bitirip1 9 9 6 ’ y ab a ş l a n g ı çyaparken devrim ve karşı-devrimarasındaki kazanım ve kayıpları de-ğerlendirmek savaşın bundan sonra-ki gidişatı açısından önem arzetmek-tedir. Kuşkusuz 1995 yılını iyi bir so-nuçla bitiren, rakibini zor durumdabırakan güç, 1996 yılına da iyi baş-langıç yapmış olacaktır. Bu anlamdayılın muhasebesini sunmak ve biri-kimlerini 1996’a aktarmak gereklidir.

    Bu arada hemen belirtelim ki,1995 yılını elbette bütün yönleriylebir değerlendirme kapsamında elealmak zordur. Ancak yine de yıladamgasını vuran temel olayları de-ğerlendirerek bir panorama çizmeimkanı vardır.

    Türkiye ve Kürdistan’daki geliş-meleri değerlendirirken, dünyanındurumuna bakmakta da fayda vardır.Dünyadaki gelişmeler ve ittifak ara-yışları mevcut siyasal yapıları etkili-yor.

    Emperyalist-kapitalist sistem,1996 yılına sorunları daha da ağır-laşmış olarak giriyor. Hatırlanacağıgibi, 1990’lı yıllarla birlikte dünyadamevcut olan iki blok arasındaki du-varlar yıkılmaya başladı. Reel sosya-lizm ile emperyalist-kapitalist sistemarasında var olan denge durumu ye-rini oynak dengeye ve belirsizliğe bı-rakmıştı. Bu gelişmenin olumlu yön-lerinin de olduğu şimdi daha fazlaaçığa çıkmış bulunuyor. Zira o dö-nemde mevcut olan denge durumuinsanlığın sorunlarına çözüm olmadafazla ilerletici olamıyordu. Özelliklegeri bırakılan, ezilen ve sömürülenülkelerdeki gelişmeler bu çelişkinin

    PPKKKK''ssiizz ççöözzüümmKKüürrtt uulluussuunnuunnbbiittiirriillmmeessiiddiirr

    “Türk sistemiinsanın insan olmahakkına, her şeyeyöneliyor, bu enbüyük terörizmdir.Konuşmaözgürlüğünden tutalımsiyasi parti kurmayakadar, hepsineacımasız bir terörleyönelmektedir.Biz ise var olmakiçin kendimizisavunuyoruz. Bizimşiddet anlayışımız,tamıtamına insanolma hakkımızı,ulus olma hakkımızı, özgür olma hakkımızıkullanmak içindir.”

    Paris Match dergisinin BaşkanAPO'yla yaptığı röportaj

    Yazısı 16. sayfada

    ŞEHİTLERİMİZ KÜRDİSTAN'DIRKÜRDİSTAN ULUSAL ÖZGÜRLÜĞÜMÜZDÜR

    M. Ali Geyik, İbrahim İncedursun ve Ali Temel hevallerin anı yazıları

    HAREKETLİ SAVAŞ

    “On yılı aşkın süredir devameden ulusal kurtuluş mücadelesi,

    bugün önemli mevzilere kavuşmuş,mevcut gelişmeler ve kazanımlar,

    bir üst aşamaya, yani stratejikaçıdan denge, askeri açıdan da

    hareketli savaş aşamasına geçişidoğurmuştur. Zafere yakın olanböyle bir aşamada, ortaya çıkankoşulları doğru değerlendirip,

    taktik hamlelerle savaşısüreklileştirip tamamlamak

    devrimimiz için yaşamsaldır.”

    25-26. sayfalarda

    Devamı 2. sayfada

    “Gerçek bir demokrasinin ve bar›fl›n Kürt sorunu temelindeh›z kazanmas› imkan›na ulafl›lm›flt›r. Kürdistan’daki devrimci

    savafl›m ilk defa Türk halk›na da demokrasinin gere¤ini, savafl›m›n›,kurtuluflu için vazgeçilmezli¤ini aç›kça göstermifltir.”

    Yaz›s› 4. sayfada

    SAVAfi VE BARIfi

    Yazısı 9. sayfada Devamı 21. sayfada

    www.

    arsiv

    akur

    d.or

    g

  • Sayfa 2 SerxwebûnAralık 1995

    Serxwebûn'dan...

    Yine Almanya’nın başlattığı Düssel-dorf davasını göremiyorlar mı? Bu-rada mahkum edilmek istenen PKKşahsında yeni sosyalizm anlayışı-dır. Solun yükselişinde PKK’nin pa-yının olmasındandır.

    1995 yılı dünyadaki gelişmelerebu yönüyle de damgasını vurdu.Bitti denilen ve gerileme sürecinegirdi denilen sol, 1995 yılında yük-selişe geçerek daha büyük bir çıkışiçin zemin yaratmış oldu. Bu durumsolun çabalarından ziyade, mevcutyönetimlerin politika üretememesin-den kaynaklanmaktadır. Bunun et-kileri Türkiye solunda da görülecek-tir.

    1995 yılının Kürdistan devriminidaha yakınlaştırdığını ve parçalan-mışlığı aşmada önemli bir yıl oldu-ğunu belirtmek gerekiyor. Gerekgerilla ordulaşmasının ve eylemlili-ğinin geldiği düzey, gerekse de si-yasi ordulaşmanın yakaladığı boyutve ayrıca düşmanın mevcut gerile-me ve çözümsüzlük düzeyi, 1995yılından 1996 yılına büyük kazanımumutlarıyla girdiğimizi gösteriyor.

    Partimiz 1995 yılına 5. Kongre-si’ni gerçekleştirerek girdi. 5. Kong-re ülkemizin doruklarında her eya-letten giden delegelerin katılımıylagerçekleştirildi. Kongremiz mücade-lenin her sahasına ilişkin aldığıkapsamlı kararlarla 1995’e damga-sını vurdu.

    Partimizin bu hamlesi TC’yi çıl-gınlaştırarak etkilerini sınırlandırmaçabasına itti. Kongreye cevap ola-rak TC’in attığı somut adımlar var-dır. Bunlardan biri İstanbul Gazimahallesinde Alevi insanlarımızakarşı gerçekleştirilen katliamdır. 5.Kongre’nin Türkiye metropollerineve Türkiye devrimine ilişkin kararla-rı ve pratikte bu yönlü atılan adım-lar, TC’yi böyle bir katliama itti. Kür-distan’ı tamamen kaybeden TC,Türkiye metropollerindeki Kürt hal-kının ve emekçilerin geliştirecekleriörgütlülüğün ve eylemliliğin önünükesmek için bir kez daha katliamlasindirme yöntemini seçmişti. AncakTC’nin hesapları bir kez daha tut-madı. Gazi katliamı Alevileri kema-lizmin etkisinden kurtarılmasına yolaçarak, ulusal kurtuluş mücadelesi-ne daha da yakınlaştırdığı gibi,metropollerde radikal kitlesel ey-lemliliği ve anti-faşist cepheyi dahada büyüttü. Bu yönüyle Gazi katlia-mı, TC’yi çok ciddi sorunlarla karşıkarşıya getirdi.

    Bu süreç aynı zamanda, New-roz’a denk geliyordu. TC, New-roz’dan oldukça ürküyordu ve Kürthalkının bayramına sahip çıkması-nın önüne geçmek istiyordu. Gazikatliamı, Güney Kürdistan’ın işgaledilmesi, Newroz’un kitlesel temel-

    de kutlanmasının önüne geçemedi.Başta Kürdistan’ın bütün şehirlerive köyleri olmak üzere, Türkiyemetropollerinde de onbinlerce Kür-distanlı Newroz’u sokaklarda ulusalrenkleriyle kutladı. Kürt halkı, ne türbaskı olursa olsun ulusal kurtuluştakarar kıldığını ve bundan başka dayaşam olanağı olmadığını dostadüşmana gösterdi. İşte 1995 yılınınbaşlarındaki bu gelişmeler TC’yiadeta çılgına çevirdi. Bir dönemler“ya bitireceğiz, ya bitireceğiz” slo-ganını atan özel savaş rejimi, attığıyanlış adımlarla ve yaşadığı gerile-meyle, kararsız bir duruma düştü.Güney’in işgali kararsızlığı aşma vegerillanın hazırlıklarını boşa çıkar-ma temelinde aynı süreçte geliştiril-di.

    20 Mart günü TC ordusu 5.Kongre'nin savaş hazırlıklarını boşaçıkarmak, yıla yaptığı kötü gidişidurdumak için resmi rakamlara gö-re 35 bin (gerçekte daha fazladır busayı) kişilik bir güçle Güney Kürdis-tan’ı işgal etti. Ancak Güney işgalitutmadı ve kısa sürede aleyhinedönmeye başladı. Güney işgali ge-rillaya zarar veremediği gibi gerilla-dan çok ciddi darbeler yedi. Geriçekilirken de ardında binlerce tabutve inançsızlaşmış bir ordu bıraktı.

    TC, Güney’de sivil halka çok cid-di zararlar verdi. Sivil halka yönelikolarak gerçekleştirilen katliamlar

    çeşitli basın-yayın kuruluşlarındada yer aldı. Bu yönüyle de TC’yiuluslararası alanda zor durumda bı-raktı. Elbette TC bölgeye girerkenemperyalizmin rızasını ve desteğinialdı. Ancak süreç içerisinde sonuçalamayacağı ve daha da yıprana-cağı kesinleştikçe, emperyalist ül-keler de tepki göstermeye başladı-lar.

    Güney’e kapsamlı bir şekilde gi-ren TC, Kuzey’de gerilla güçleriningerçekleştirdiği eylemler karşısındazor durumda kaldı. Savaşı Gü-ney’le sınırlandırmak istedi. Propa-gandası da bu yönlüydü, ancak asılbüyük çatışmalar başta Dersim ol-mak üzere Kuzey’de yaşandı. Buçatışmalarda da başarı kaydedengerilla güçleriydi. Bu yönüyle deTC’nin geliştirmek istediği psikolojikpropagandanın önüne geçilebildi.

    TC, Güney’de hem askeri, hemsiyasi ve hem ekonomik, hem dediplomatik olarak büyük kayıplarvererek çekilmek zorunda kaldı. Sıksık kullandıkları “tampon bölge”kavramı literatürlerinden çıktı gibi.Çünkü böyle bir bölgeyi korumaları-nın imkansızlığı açığa çıktı. TC al-dığı bu dersle bir daha yıl boyuncaGüney’e girmeye cesaret edemedi.

    Güney işgali partimiz açısındanda her açıdan bir kazanımdı. Gü-

    ney ve Kuzey’in birliği daha da so-mutluk kazandı. Güney’deki konu-mumuzu güçlendirdi.

    Aynı süreçte partimizin KuzeyKürdistan ve özellikle Dersim böl-gesinde yarattığı gelişmeleri veyaptığı hamleleri engelleyemeyenTC, yine sivil halka yöneldi. Köyleryakılıp yıkıldı, onlarca kişi katledildi.Bu gelişmeler TC’nin Dersim’i dekaybettiğinin göstergesi oldu. Budönemde psikolojik savaş o kadarileri boyutlara vardırıldı ki, Çiller,“PKK helikopterleri köyleri yakmış-tır” diyebildi.

    TC, ordusunun operasyonlarısadece Güney ve Dersim’le sınırlıdeğildi. Kürdistan’ın her eyaletindeçok kapsamlı operasyonlar geliştir-di. Özel savaş basını, yine onlarcaARGK komutanını öldürttü! PKK’ninbittiğini yazdı. Ancak bunların psi-kolojik amaçlı propaganda olduğukısa sürede açığa çıktı ve baştamedya olmak üzere, TC inandırıcı-lığını yitirdi. Çünkü gerçekler bupsikolojik propagandanın tam ter-siydi. Operasyonlarda zarar görenve adım atamaz hale gelen Türk or-dusuydu. Böyle bir ortamda Gü-ney’de gelişen yeni bir 15 AğustosAtılımı’na TC ordusu müdahale et-me gücünü ve cesaretini kendindegöremedi.

    TC’nin askeri ve siyasi anlamdaaldığı darbeler, diplomatik alanda

    da etkili oldu. Kürt halkının içine gir-diği yeni iktidarlaşma sürecinde ye-ni kurumlar ortaya çıktı. 12 Nisan1995 yılında Hollanda’nın Laheyşehrinde, önemli uluslararası şahsi-yetlerin katılımıyla Sürgünde Kür-distan Parlamentosu ilan edildi.DEP milletvekillerini apar-toparmeclisten zindana götüren özel sa-vaş rejimi telaşlandığı gibi, daha dasaldırganlaşmaya başladı. Hollan-da devletiyle ilişkilerini askıya aldı.TC, DEP milletvekillerine yaptıkları-nın kendisi açısından sonuçlarınınne kadar ağır olduğunu da görmüşolacaktı.

    Sürgünde Kürdistan Parlamento-su Kürt diplomasisinde ileri bir adımolduğu gibi, Kürt iktidarlaşmasınınbir kurumu olarak da uluslararasıalanda destek gördü. Kürt diploma-sisindeki bu atılım TC’yi uluslarara-sı alanda zora soktu. Son olarakAvrupa Parlamentosu’nun TC’yiPKK ile siyasi çözüm için masayaoturmasını istemesi, Kürdistan ulu-sal kurtuluş mücadelesi açısındandiplomatik alanda kazandığı başa-rıyken, TC açısından ise bir başarı-sızlıktır. Bu anlamda 1995 yılı dadiplomatik sahada mücadelemizinbaşarılarıyla sonuçlandı. Sorununçözümü için TC’ye baskılar dahada arttı. Başta Gümrük Birliği soru-

    nu olmak üzere, TC Avrupa’da ade-ta dilenci konumuna düştü. Başba-kan Çiller ve dışişleri bakanları sü-rekli dışarıdaydılar. İç sorunlarla il-gilenmek için zaman bulamadılar.Adeta “savaşa akan dış kaynak vedestek durursa mahvoluruz” tutu-munu segilediler.

    1995 yılı TC’yi ekonomik açıdandaha zor duruma soktu. Yıllardırsavaşa endekslenen ekonomi tı-kanma noktasındadır. Emekçininve işçinin sorunları artmış, geçimsıkıntısı baş göstermiştir. Ekonomi-yi kontrol edenler savaşa kaynakbulmaktan başka bir şey düşünmü-yorlar. 5 Nisan kararlarının savaşakaynak bulmak için daha fazla sö-mürü anlamı taşıdığı açığa çıkmış-tır.

    1995 yılında memur ve işçi ey-lemlilikleri de gelişti. Her ne kadarücret talebiyle ortaya çıkılsa da, si-yasi bir muhtevaya bürünebileceğide görüldü. Mevcut faşist düzenmemura, işçiye ve emekçiye dahafazla ücreti istese de veremez. Yasavaşa, ya da işçiye; ikisinden birinitercih etmesi gerekiyor. Ancak fa-şist rejim kaynağı savaşa aktar-makta ısrar ediyor. Bu durum dagösteriyor ki, 1995 yılı bu sorunlarıdaha fazla açığa çıkarmış ve kirlisavaş karşıtlığını geliştirmiştir. Anti-faşist cepheyi güçlendirmiştir.

    Türkiye’de sermaye kesimi gidi-şattan rahatsızdır. Çünkü sermayesavaşa akmaktadır, ekonomi gittik-çe küçülmektedir. Bu da sermaye-nin mantığıyla çelişmektedir. Baş-bakan’da dahil herkes sermayesinidışarı kaçırma telaşı yaşıyor.TC’nin 1996’yı bu şekilde geçirmeside oldukça zordur.

    1995 yılının en önemli gelişme-lerinden biri de Güney’de gelişen 2.15 Ağustos Atılımı’dır. Emperya-lizm, KDP ve YNK’yi Dublin’de yanyana getirerek, PKK’ye karşı Gü-ney’de işbirlikçi bir çözüm yaratma-yı planladı. Amaç planın bir parça-sını da aynı işbirlikçi çözümü Ku-zey’e yaymaktı. Bu planın içindeTC de vardı. KDP bu yönlü bir yak-laşımla Güney’de sürekli gerillagüçlerini sınırlandırmaya, komplolargeliştirmeye çalıştı. Güney hamlesibu temelde, PKK şahsında Kürthalkına dikilmek istenen kefeyi yırt-tı.

    Güney hamlesi Dublin’de Kürthalkı üzerinde oynanmak istenenkötü oyunu bozduğu ve emperyaliz-min planlarına ciddi darbeler vurdu-ğu gibi, işbirlikçiliğe de artık ülkeyive halkı satmanın kolay olmadığınıgösterdi.

    Güney hamlesiyle birlikte Gü-ney’de demokratik halk federasyon-laşmasının önü açıldı. PKK’nin bufederasyonlaşmanın güçlü destek-çisi ve kurucusu olduğu konusundavar olan tartışmalar olumlu temeldesonuçlandı. Bundan sonraki geliş-melerin daha fazla halk lehine ola-cağı, Kuzey karşısında engel ol-maktan ziyade destekçi olacağı veparalel bir gelişme içinde olacağıanlaşıldı. Bu sonuç, 1991’den beriGüney’de var olan iktidar boşluğu-nun dolmasına yardım edeceği gibi,işbirlikçiliğin etkisini de zayıflata-

    SAVAŞTA DA BARIŞTA DA

    1996 YILI PKK'NİN DİR

    kullanılması temelinde rahatlıklakontrol edilebiliyordu.

    Dünyanın çivisi yerinden oynadı-ğında emperyalist-kapitalist sistembiraz erken sevinmeye başladı.Sosyalizme karşı dünyaya ege-menliğini ilan edeceğini düşünüyor-du. Yaklaşım; “Sosyalizm yıkılmış,ezilen halk yığınlarının ideolojisi vekurtuluş umudu olmaktan çıkmıştır”veya “Kapitalizmin tek alternatiftir”şeklindeydi. Tekelindeki medyatikimkanlarını da kullanarak bu dü-şünceleri milyonların beynine şırın-ga etmeye çalışyor ve “yeni dünyadüzeni” tezleriyle egemenliğini ilanediyordu.

    Ancak, aradan geçen bu beş yıl-lık süreçte emperalist-kapitalist sis-temin insanlığın sorunlarına çözümolamadığı, olamayacağı ve gittikçede derinleştireceği açığa çıktı. “Ye-ni dünya düzeni” düzensizlik, belir-sizlik ve beklenti olmanın ötesinegeçemedi. Dolayısıyla kapitalizmdünyanın çivisini yerinden oynat-makla başına büyük dertler açacak,umutla ve heyecanla başladığı işisonuna götüremeyecekti. Nitekiminsanlığın sorunları 1990’dan buyana daha da ağırlaşmıştır. Kapita-lizmin vaat ettiği tüketim cennetinininsanlığın bütün değerleriyle oyna-ma anlamına geldiğini başta eskiDoğu Bloku’nun halkları olmak üze-re herkes anladı. Halklar geçmişiarar hale geldi.

    İşte böyle bir ortamda, bugünbaşta Rusya’da olmak üzere dün-yada sol yeni bir yükseliş sürecinegiriyor. Solun geçmiş hatalardansonuç çıkarıp çıkarmadığı ve hattagelişmeleri ne kadar anlamaya ça-lıştığı ayrı bir tartışma konusudur.Bu çok sağlıklı da gelişmeyebilir.Ancak şu gerçeği artık kimse inkaredemez: Halklar, ezilen kesimler veinsanca yaşamak isteyen milyonlar,kendilerine dayatılan ağır sorunlar-la yüklü yaşam koşulları karşısındayeni arayışlara girmişledir. Bu dabaşta emperyalist-kapitalist sistemolmak üzere gerici iktidarları ürküt-mektedir.

    İşte ABD’nin ve diğer emperya-list ülkelerin PKK karşıtlığı buradankaynaklanmaktadır. PKK bir örnekolarak dünyada önemli etkilerdebulunacak bir ideolojik, politik ve ör-gütsel yaklaşıma sahiptir. Sorunsadece Kürdistan sorununun çözü-mü değildir. İnsanlığa kurtuluş yolu-nu göstermek ve sosyalizmi yaşat-mak sorunudur. ABD ve Alman-ya’nın Kürt sorununu kendilerincekabul edip her gün PKK’yi teröristolarak ilan etmeleri bundandır.PKK’nin taşıdığı sosyalist kurtuluşideolojisindendir. Ve bu çelişki destratejiktir.

    Bazı küçük-burjuva kafa karıştı-rıcıları, Almanya’nın Kürt halkınayönelmesini, PKK’nin Almanya’dakieylemleriyle değerlendirmeye çalış-makta ve adeta Almanya’yı temizeçıkarmaya çalışmaktadırlar. Eğerbu kasıtlı yapılan bir değerlendirmedeğilse gaflettir. Bunu iddia edenleracaba Almanya’nın tarihten beri varolan sosyalizm, insanlık ve halklardüşmanı yüzünü göremiyorlar mı?

    Başkan APO ateşkes ilanıyla, sorunun barışçıl yollardan çözümü içindüzene bir şans tanımıştır. Bu şans değerlendirilmek için, siyasi çözüm yolununaçılması için tanınmıştır. Başka hiçbir şey için değildir. Kimse boş hayaller peşindekoşmasın, farklı komplekslere girmesin. PKK halklara saygının ve insanlığa çıkışyaptırmanın bir gereği olarak üstüne düşen sorumluluğa kutsallık derecesindeyaklaşırken, bunun doğru anlaşılması gerekiyor.

    Baştarafı 1. sayfada

    www.

    arsiv

    akur

    d.or

    g

  • Serxwebûn Sayfa 3Aralık 1995

    met Ağar, Necdet Menzir ve dahabirçoğu parlamenter oldu. Bunlarıngeliştirecekleri politikalar geçmişiaratacaktır. Böylece kontrgerila mec-liste resmileşmiş, yasallaşmış ola-caktır. Bu imha politikası terk edilme-diği müddetçe, demokratikleşme vesorunu çözme iddiaları imhanın diğerbir adı olacağından hiç kimsenin birşüphesi olmamalıdır.

    Refah Partisi’nin birinci parti olma-sı TC’nin bugüne kadar dışarıda ge-liştirdiği “İslam tehlikesi” fobisini deyok edecektir. Partilerden ziyadeözel savaş politikalarının geçerli ol-duğu görüldükçe daha fazla teşhirolacaklardır.

    Mevcut seçim genelkurmayın işinizorlaştırmıştır, seçeneksiz bırakmış-tır. Geliştirebilecekleri “milli mutaba-kat” hükümetleri adı altında üçlü ve-ya dörtlü koalisyonlardır. DolayısıylaMGK siyasetin önünü açmak içinyaptırdığı seçimlerle siyasetin özünüdaha da tıkatmıştır. MGK geçmiş im-ha ve şiddet politikalarında ileriye ge-çebilecek bir durumu yakalayamadı.Savaşta ısrar etse dahi (ki görünenodur) arkasındaki siyasi destek zayıf-lamıştır.

    Kısacası TC 1996’ya ciddi sorun-larla giriyor ve çözüm üretme düzeyide geridir. Bununla birlikte çok ciddiekonomik ve sosyal sorunları da var.İşçi ve emekçilerin insanca yaşamsorunları vardır. Bunları çözecek güçve kararlılıkta bu seçimden çıkma-mıştır. Sandıktan çıkan Refah, ANAPveya DYP değildir. Sandıktan çıkanbunalımdır, istikrarsızlıktır. RefahPartisi de bu bunalımı derinleştire-cektir. CHP mevcut özel savaş politi-kalarına destek sunmanın cezasınıçok ağır ödemiş ve yine rejimin mü-dahalesiyle ancak barajı aşmıştır. 24Aralık seçimleri sosyal demokratlarıbitişin eşiğine getirmiştir. Mevcut poli-tikada ısrar ederlerse tümüyle bite-cekleri de kesindir. Kötü politika yap-maları sonucu sağ gittikçe gelişmiştir.

    Sonuç olarak: Ulusal kurtuluş cep-hesinin geliştirdiği seçim taktiği başa-rılı bir şekilde sonuçlanmış ve Kür-distan’da tam bir referanduma dö-nüşmüştür. Kürt ulusu mevcut düze-ne karşı tavrını açıkça ortaya koy-muştur. Bu anlamda ulusal kurtuluşcephesi siyasal ve ulusal bireyini ge-liştirmiş ve yeni bir süreci başlatmış-tır. Bu anlamıyla partimizin ateşkesçağrısına da olumlu bir cevap vere-rek, TC’ye seçim süreci boyunca so-runu barışçıl yollarla çözme nokta-sında baskı yapmıştır.

    Özel savaş saflarında ise bu seçimsiyasal istikrarsızlık kaynağı olmuştur.Parlamento ve siyasi partiler güdükkalmış, seçimler formalite olmanınötesine geçememiştir. Meclis kontrge-rilla meclisine dönüşmüştür. Açık fa-şizm bir kez daha tescil edilmiştir.

    Sorunun bir kez daha PKK ile ge-nelkurmaylık arasında olduğu ortayaçıkmıştır. Genelkurmaylığın alternatif-leri ve ardındaki siyasi destek zayıfla-mıştır. Askeri açıdan ordu zayıflamış,ekonomi dumura uğratılmıştır. Mev-cut şiddet politikalarında ısrar ederseçözülüş hızlı bir biçimde gelişecektir.TC’nin yöneliminin de bu doğrultudaolacağı, seçimin ortaya çıkardığı tab-lodan rahatlıkla anlaşılabilir.

    Şayet TC mevcut ateşkese doğruanlam vermemekte ısrar ederse,1996 savaşın ciddi bir yoğunluktagelişeceği ve devrimin daha da ya-kınlaşacağı yıl olacaktır. Partimiz1996’ya iyi giriş yaptı, hazırlıklarımı-zın kapsamı bütün savaş yıllarınagöre hem nicelik, hem de nitelik ola-rak kat be kat büyüktür. Gerilla hazır-lıklıdır, halk hazırlıklıdır. Düşman isekararsız ve hazırlıksızdır.

    Bu temelde halkımızın özgür ya-şam umudunu taşıyan 1996 yılını se-lamlıyoruz.

    su gerçekleştirdi. Bu mitingler özelsavaş rejiminin yüreğine korku sal-mış ve işinin gittikçe zorlaştığını gös-termiştir.

    Özel savaş rejiminin önünde yenibir süreç var. Ya partimizin ateşkesve siyasi çözüm çağrılarına olumluyanıt verir, eşitlik ve özgürlük teme-linde Kürt halkının özgürce yaşamahakkını kabul eder, ya da imha siya-setini sürdürür. İkinci yol bugüne ka-dar uygulanan yoldur ve sonuçsuzkalmıştır.

    Eğer bunda ısrar edilirse ve ken-disini demokratik gelişmelere kapa-tırsa, savaş çok çok şiddetli geçe-cektir. Türkiye, tarihinde görmediğibir savaşa tanık olacaktır. Cehen-nemden daha kötü bir duruma gire-cektir.

    24 Aralık seçimleri tıkanan siyasalsistemin önünü açamamıştır. Kriziçözecek bir siyasal yapılanma ortayaçıkmamıştır. Seçim sonuçları siste-min krizini derinleştirecek boyuttadır.Kürdistan’da HADEP düzene alter-natif biçiminde gelişmiş ve Kürt halkımevcut seçimi, anti-demokratik vefaşizm kollarına rağmen bir referan-duma dönüştürmüş ve tercihini netyapmıştır. Bunca göçe, sürgüne,baskıya, zulme ve seçim hilesinerağmen ulusumuz direncini ortayakoymuştur. Bu kararlı kitlesel yapı,ister savaşla osun, isterse barışla ol-sun ulusal demokratik taleplerini ge-liştirmek ve bazı sonuçlara ulaştır-mak istiyor. Bunun karşısına dikilmekisteyen engelleri de aşacağını bugü-ne kadar geliştirdiği mücadele pratiğikanıtlamıştır.

    Artık gelişmeler eskisi gibi olma-yacaktır. Daha kapsamlı ve sonuçalıcı süreçler gelişecektir. 24 Aralıkseçimleri de göstermiştir ki; Kürt ulu-sunun politika yapma ve hareketegeçme düzeyi gelişmiştir. Kitlesel vedevrim serhildanları dönemine girmişbulunuyoruz. Yapılan eylemler ve mi-tingler, bir milyonun üzerinde alınanseçmen (geçersizler dışında) oylarıve Kürdistan’da seçimi kazanma ba-şarımız bizim 1995’ten 1996’ya ya-

    pacağımız güçlü girişin düzeyini gös-termektedir.

    Seçim sistemindeki eşitsizlikler-den ve baskılardan dolayı Kürt halkı-nın seçtiği temsilciler, Türk parla-mentosuna girememiş olabilir. Ancakbu o kadar önemli bir durum değildir.Zaten halkımızın amacı ya da bek-lentisi meclise milletvekili göndermekdeğildi. Kürt halkının oylarıyla seçtiğitemsilciler halkın meşru temsilcileri-dir ve politika yapma düzeyleri olduk-ça gelişmiştir. Önlerinde ciddi bir en-gel yoktur. Ulusal Kongre ve UlusalMeclis çalışmaları zaten yürüyor. Se-çilenler de bulundukları sahalardaTBMM’ye alternatif meclis ve benzerioluşumlar altında çalışmalarını sür-dürerek, bu süreci daha da hızlandı-racaklardır. Bir kez daha kanıtlan-mıştır ki, Kürt ulusu kendi iradesiniTürk parlamentosuna yansıtma ça-baları reddediliyor ve Kürt kimliğiTürkiye’de ciddi baskılarla karşı kar-şıya kalıyor. Bu gerekçe bile kendikurumlarımızı güçlü bir tarzda geliş-tirmemiz için yeterlidir.

    Kürtlerin kendisini yansıtamadığıparlamentoda Kürt halkının düşman-ları temsil ediliyor. Doğan Güreş,Ünal Erkan, Hayri Kozakçıoğlu, Meh-

    noktalandı. Seçim öncesi siyasi partiliderleri topluma hiçbir şey vaat et-medikleri gibi, sanki her şey çok nor-malmiş, kirli savaş ve bir Kürt sorunuyokmuş gibi yaklaştılar. Hiç kimseninde geçmişin muhasebesini yapma vegeçmişin hesabını verme gibi biryaklaşımı olmadı. Elbette bunu on-lardan beklemiyoruz. Ancak sorunufarklı ele almak ve Türkiye siyasetiniişletmek istiyorlarsa geçmişin hesa-bını vermeleri gerektiği konusundaonları uyarmak istiyoruz. Kimse ya-şanan bunca acı ve katliam üzerine,yaratılan bunca tahribat üzerine sün-ger çekerek kapatabileceğini düşün-memelidir. Kürtçe eğitim, TV gibi al-datmacalarla da Kürt halkını eşitliktemelinde özgürce yaşama ilkesin-den vazgeçirilemeyeceği konusundarejimi bir kez daha uyarıyoruz. Halkı-mız kendi mücadelesiyle Kürtçe eği-timini de, TV yayınını da yapıyor.

    Bu baskın seçimler, rejimin önü-müzdeki yılı da ciddi bir baskı ve kat-liam yılı haline getirmek istediğininbelirtisidir. Seçim sistemi demokratikgüçlerin aleyhinedir. Baskılar, katli-amlar ve engellemeler Kürt ulusununiradesini meclise yansıtmamıştır. İra-desini sisteme yansıtmayan-yansıta-mayan Kürt ulusu başka kanallarlabunu başaracaktır. O zaman da özelsavaş rejimi varsa gücü gelsin engel-lesin.

    Kürt ulusu HADEP ile Türkiye'dedemokrasi ve barış ortamının geliş-mesi için Türkiye kamuoyuna krediverirken, Başkan APO'da ateşkesilanıyla, sorunun barışçıl yollardançözümü için düzene bir şans tanı-mıştır. Bu şans değerlendirilmek için,siyasi çözüm yolunun açılması içintanınmıştır. Başka hiçbir şey için de-ğildir. Kimse boş hayaller peşindekoşmasın, farklı komplekslere girme-sin. PKK halklara saygının ve insan-lığa çıkış yaptırmanın bir gereği ola-rak üstüne düşen sorumluluğa kut-sallık derecesinde yaklaşırken, bu-nun doğru anlaşılması gerekiyor. Bu-na karşılık Türk devleti imha sava-şında diretme sorumsuzluğunu gös-

    teremez ve bu tutumundan dolayı or-taya çıkacak büyük yıkımların hesa-bını veremez.

    Kürt halkı bu baskın seçimde HA-DEP öncülüğünde Emek, Barış veÖzgürlük Bloku’nda güçlü bir sınavvermiştir. Uzun süredir tartışılan faşiz-me karşı cephe projesi yaşam imkanıbulmuş ve üstünde yükselme birikimi-ni kazanmıştır. Bu durum önümüzdekisüreç için olumlu bir gelişmedir. Butürden bir cepheleşmenin önümüzde-ki süreçte daha da gelişeceğini bu biraylık seçim süreci göstermiştir.

    Aynı zamanda bu seçim taktiğihalkımızı yeni bir serhildan sürecininiçine sokmuştur. Binlerce faili meçhulcinayet ve sindirme amaçlı saldırılar-dan sonra, bu süreçte binlerce halkönderi çıkmış ve Kürt halkı mücadelekararlılığını göstermiştir. Bu sonuçlarbir referandumdur. Kürt halkı düzenikesin reddetmiş, kendi adaylarına oyvermiştir. Bu da gösteriyor ki, kont-rgerilla cumhuriyetinin bütün uygula-maları sonuçsuz kalmış, Kürt ulusuözgürlüğe daha da yakınlaşmıştır.Bunun göstergesi de seçim sonuçlarıve Kürdistan’da geliştirilen mitingler-dir. Seçimlerin en büyük mitingleriniKürdistan’da, militanlaşmış Kürt ulu-

    tem içinde var olan bütün kurumlarınbir göstergeden ibaret olduğu açığaçıktı. MGK ve Özel Harp Dairesi Tür-kiye’de siyasal kurumları, siyaseti vesiyasetçileri denetim altına almış veonlarla çok kötü bir tarzda oynamış-tır.

    1991 yılında “Kürt realitesini tanı-yoruz” açıklamalarıyla iktidara gelenve Kürt toplumundan da kredi alanhükümet, MGK’nin geliştirdiği Kürtsorununu şiddetle çözme (ezme) po-litikalarının destekleyicisi ve uygula-yıcısı olmaktan öteye geçemediler.Ayrıca her şeyi kirli savaşın hizmeti-ne sundular.

    Parlamentonun içinde var olanpartiler de bu kirli politikaya karşımuhalefet olmaktan ziyade, adeta“şiddeti yeterince geliştiremiyorsu-nuz, imha politikalarını kararlıca takipedemiyorsunuz” gibi eleştiriler geliş-tirdiler.

    Siyasetle ve siyasetçilerle kötütarzda oynanan böylesi bir dönemde,başta Kürt halkı olmak üzere, emek-çilerin, işçilerin, memurların ve ezilentüm halk kitlelerinin başına getirilme-dik bir durum bırakılmadı. Bu döne-min siyasal ifadelendirmesi açık fa-şist rejim olmaktadır. Siyasal kurum-lar ve siyasetçiler bir kontra gibi teksesten açık faşizmin sloganlarını ya-şama geçirdiler.

    Bu partilerin ve hükümetlerin so-rumluluğu altında, 2000’e yakın failimeçhul cinayetler adı altında insankatledildi. Bunların hepsi de halk ön-derleriydi. Aydın, sanatçı, yazar, ga-zeteci, doktor ve öğretmen demedenhunharca katlettiler.

    3000 köy yakıldı. İnsanlarımızkar-kış demeden sürgün edildiler.Kürdistan Kürtsüzleştirilmeye çalışıl-dı. Şırnak, Lice, Digor, Cizre, Yükse-kova ve daha birçok il ve ilçe yerlebir edildi. Ekonomik ve sosyal yaşamdumura uğratıldı.

    Kürdistan’ın yakılmadık ormanı,tahrip edilmedik güzelliği, talan edil-medik zenginliği, işkenceden geçiril-medik Kürt insanı kalmamış gibidir.Şu anda cezaevlerinde onbinlerce

    Kürt insanı tutuklu bulunmaktadır.Sivas’ta ve Gazi mahallesinde ge-

    liştirilen katliamlar, Türkiye metropol-lerinde geliştirilen toplu katliamlarınörnekleridir. Kürdistan’ı kaybedenTC, metropollerde geliştirdiği bu kat-liamlarla kitleleri sindirmeyi ve ege-menliğini sürdürmeyi hesaplamıştır.

    İşçiler, memurlar açlık sınırına ge-tirildi. Polis joplarıyla başlar yarıldı.Toplum tamamen terörize edildi. Enf-lasyon alabildiğine tırmandı. İnsanla-rın temel değerleri ayaklar altına alı-nıp çiğnendi. Bu süreçte, bütün ku-rumlar olduğu gibi medya da savaşçığırtkanlığıyla bu suçlara ortak oldu.

    Gelinen aşamada, bir dönem “yabitireceğiz, ya bitireceğiz” sloganınıkullanan özel savaş rejimi, yukarıdasaydığımız çılgınlıklarıyla tam bir in-sanlık suçu işlemiştir. Hiç kimse debu suçların hesabını vermeyi düşün-müyor. Mevcut parlamento ve siyasipartiler artık siyaset üretemiyor verejim çözümsüzlükle karşı karşıyadır.Bu haliyle mevcut şiddet ve imha po-litikalarını daha fazla ileri götüremi-yorlar. Bu krizi aşmak için seçimlergündeme sokuldu.

    Baykal’ın koalisyondan çekilme-siyle başlayan bu süreç, bir seçimle

    caktır. Demek ki, burada 1991’denberi sürüncemede kalan bir sorunun1995’de çözüme götürülmesi başarıl-mıştır.

    Bazı kafa karıştırıcılar ve işbirlikçi-liği kendine meslek haline getirenler,Güney hamlesini sıradan bir biçimde,bir gücün bir güce saldırması ve kar-deş kanının akması olarak değerlen-dirdiler. Şimdi daha da açığa çıkmış-tır ki; Güney hamlesi, işbirlikçiliğiKürtlerin kendi aralarındaki sorunlarıçözmede engel konumundan çıkar-mıştır. Güney hamlesi ve ardındangeliştirilen diyalog ortamı TC’yi ol-dukça telaşlandırmıştır. Artık GüneyKürdistan’a girmeye cesareti ve gücükalmayan TC, Güney Kürdistan’dayaratılacak bir demokratik federasyo-nun Kuzey’e etkisini düşündükçe da-ha saldırganlaşıyor. Dublin’deABD’nin yanında TC’nin de hevesikursağında kalmıştır. Güney’de de-mokratik federasyonu engelleme veKuzey’i geri temelde hal etme planıböylece boşa çıkmıştır.

    Bu yönüyle Güney’de yeni bir 15Ağustos atılımı ve ardındaki gelişme-leri 1995 yılından 1996 yılına geçer-ken, yılın en önemli gelişmesi olarakdeğerlendirmek abartı olmasa gerek.

    1995 yılının siyasi düzlemde enönemli olaylarından biri de UlusalKongre fikrinin artık pratikte yaşamageçirilmesinin imkanlarının yakalan-masıdır. Partimizin öncülüğünde ge-liştirilen ve bütün Kürt partilerinin dedesteğini alan Ulusal Kongre’nin ilanıan meselesidir. Güney’deki barış or-tamı da bu gelişmeyi hızlandıracak-tır. Ulusal Kongre ile birlikte Kürdis-tan sorunu uluslararası alanda yankı-sını daha fazla duyuracağı gibi, içtede ulusal birlik ve parçalanmışlığınyarattığı olumsuz sonuçları da berta-raf edecektir. Şu anda Kuzey ve Gü-ney birleşmiş durumdadır. Kürdis-tan’ın ortasına zorla sınır koymayaçalışan anlayışlar, Ulusal Kongreiçinde teşhir olacaklardır. Bu gelişmebirçok gücü telaşlandıracaktır, bazı-ları gerçekleşmemesi için aktif olarakçalışacaklardır. Ancak geri dönüle-mez bir noktaya gelindiği açıktır.

    Türk devleti kendisini zor temelin-de yaşattığı için barış taleplerine yineşiddetle cevap verdi. Kitlelerin geliş-tirdiği, “kirli savaşa son” kampanyala-rına dahi tahammül edemediler.Çünkü ister savaşta olsun, ister ba-rışta olsun partimiz kazanabilecek birdurumdadır. TC ise dağılma ile karşıkarşıyadır.

    1995 yılının ortalarında zindanlar-da bulunan on bin tutsağın başlattığıkitlesel açlık grevleri, halkımızın birlikve dayanışmasının bir göstergesi ol-du. Şehitler verme pahasına direniş-ten vazgeçmeyen halkımız dosta da,düşmana da kendi kaderlerini tayinhakkını kimsenin engelleyemeyece-ğini gösterdiler. Bu eylemlilikler halkı-mızın siyasi ordulaşmasının aldığıboyutu gösterdi. Kürdistan’da ve Tür-kiye metropollerinde yeni serhildan-lar sürecine girildi. Ve bu süreç, şuanda güçlü bir tarzda sürüyor.

    Siyasi tükenifl ve seçimler

    Askeri, ekonomik ve diplomatikaçıdan oldukça zorlanan TC, 1995yılının sonlarına doğru siyasi sahadada ağır bir krizin eşiğine geldi. Siyasikriz erken genel seçimleri dayattı veTC, başka türlü başramayınca bas-kın seçimlerle bunu aşma çabasınagirdi.

    1991 yılından beri geliştirilen (buaynı zamanda DYP-SHP hükümetidönemidir). “Milli mutabakat” hükü-meti ve parlamentosu, en son 2 Martdarbesiyle DEP milletvekillerinin zin-dana atılmasıyla ciddi sorunlarlakarşılaştı. Türkiye’de parlamentonun,siyasi partilerin ve parlamenter sis-

    Ulusal Kongre’nin ilanı an meselesidir. Güney’deki barış ortamı dabu gelişmeyi hızlandıracaktır. Ulusal Kongre ile birlikte Kürdistan sorunuuluslararası alanda yankısını daha fazla duyuracağı gibi, içte de ulusalbirlik ve parçalanmışlığın yarattığı olumsuz sonuçları da bertaraf edecektir.Şu anda Kuzey ve Güney birleşmiş durumdadır. Kürdistan’ın ortasına zorlasınır koymaya çalışan anlayışlar, Ulusal Kongre içinde teşhir olacaklardır.

    www.

    arsiv

    akur

    d.or

    g

  • Sayfa 4 SerxwebûnAralık 1995

    Bugün ülkemizde yoğun bir sa-vaş yaşanıyor. Savaşın geliş-mesine bağlı olarak barış so-runu da güncellik kazanıyor. Hem bur-juvazi, hem de çeşitli sol ve demokratikçevreler, dahası halk her geçen gündaha çok demokrasiden ve kirli savaşındurdurulmasından bahsediyor. Barışsonuçta gelip savaşa endeksleniyor.Savaşın bir tarafını PKK teşkil ettiğiiçin, barışın da bir tarafını oluşturuyor.

    İlki 1993'te ve son olarak 1995Aralık ayında PKK Genel BaşkanıAbdullah Öcalan yoldaş tarafından

    tektaraflı ateşkes ilan edildi. Yine bu ta-rihler arasında sayısız kez partimiztarafından ateşkes ve barış çağrılarıgeliştirildi. Kürdistan'da savaşın yo-ğun bir şekilde hem Türkiye'yi hemde uluslararası çevreleri etkilemesikendisiyle birlikte barış sorununu dagündeme sokmaktadır.

    PKK'yi muhatap almayan her yol,sonuna gelmiş durumda. BugünPKK'nin dayattığı demokratik barış an-layışı, savaş ve barış sorununa yakla-şımı, başta egemen güçler ve emper-yalizm olmak üzere çeşitli çevreler ta-rafından ele alınıp değerlendirilmekte-dir. Türk sömürgeciliği ateşkes ve barışçağrılarını; “PKK'nin zayıflaması”, “sı-kışması”, “taktik yapması” biçimindelanse ederken, kimi sol çevreler ise“uzlaşma”, “reformistleşme”, “silah bı-rakma” olarak değerlendiriyor. Hemenburada şunu söylemek gerekiyor. PKK,devletin temel politikasından tutalım,iktidarı etkileyen siyasi ve askeri birgüç haline gelmiştir. Siyaset yapan, si-yasi gündeme müdahale eden büyükbir siyasi organizasyondur. PKK'nin yü-rüttüğü politika en gerçekçi ve çözümüiçeren bir politikadır. Baştan sona halk-ların çıkarlarını ele alıp değerlendirenbir harekettir.

    PKK bugün Kürt ve Türk sorunununçözümü konusunda bir muhataparayışı içindedir. Onbinlerce, hattayüzbinlerce insan ölmeden bir an öncesavaşın sona ermesi ve barış sürecinegiri lmesini ist iyor. Kendini halkınöncüsü olarak görenler, ne halkadoğru-dürüst bir öncülük yapabiliyorlar,ne de Kürdistan'daki savaştan güçalabiliyorlar. “Eğer kendilerini halkınöncüleri olarak ilan edenler busorunun çözümüne yanaşmazlarsa,gerekirse sorunu genelkurmaylaçözeriz” diyor PKK Genel BaşkanıAbdullah ÖCALAN yoldaş. En büyükyargıç tarihin kendisidir. Pratik ve sıcaksavaş gerçekliği bütün sahte yaklaşım-ları yalanlıyor. Kürdistan ulusal kurtu-luş savaşı kendisiyle birlikte bir barışsorununu da gündemleştiriyor. Savaşbarışın anasıdır, mantığından hareketedilirse savaş anlaşılmadan da barışgerçekliği anlaşılamaz, denilebilir.

    Savaş barışın anasıdırBarış ve savaş sorununun anlaşıl-

    ması için önce “savaş nedir” sorusunuyanıtlamak ve savaşın kaynaklandığınedenleri ortaya koymak gerekiyor.Bugün dünyanın dört bir tarafında sür-dürülen savaşlar neden barışla sonuç-lanmıyor? Filistin, Kürdistan, Bosna-Hersek, Çeçenistan vb. birçok ülkedesavaşlar yaşanıyor. Savaşların en çokkızıştığı ve yaşandığı alanların başın-da da Ortadoğu gelmektedir. Emperya-lizmin “sıcak savaş alanlarını soğutma”

    politikası, bir yandan halkların bağım-sızlık ve özgürlük direncine çarparken,diğer yandan emperyalizm boş

    durmayarak “yeni dünya düzeni” politi-kası çerçevesinde kendi çıkarlarını ku-rumlaştırmak için halkları birbirine kır-dırtmaktadır. Bir yandan “demokrasi”,“insan hakları” adı altında çok sahte birbiçimde barış demagojisi yaparken, di-ğer yandan da durmadan savaş kışkır-tıcılığı yapmaktadır.

    Günümüzde bütün savaşların temelkaynağı emperyalist-kapitalist sistem-dir. Çünkü, bu sistemi yaratanlar sa-vaşlardan büyük vurgunlar vurmakta-dır. Silah tekelleri savaşlarla beslen-mektedir. Emperyalizmin körüklediğihemen her savaşta, “savaş lobileri”oluşmuştur. Bugün Kürdistan'daki kirlisavaşın sürdürülmesinde en katı ve ıs-rarlı olan kesim de bu savaş lobisidir.Savaşın ısrarla sürdürülmesinden ya-nadır. Çünkü bütün yaşam umutlarınısavaşa bağlamışlar, savaş biterse ken-dilerinin de biteceklerini çok iyi biliyor-

    lar. Bu yönüyle emperyalist-kapitalistsistem çok sinsi, planlı-programlı birtarzda kirli savaşları geliştirmekte vekörüklemektedir.

    Bu sömürü sistemi, halkların köle-leştirilmesini zorunlu kılıyor. Bunakarşın savaşın ortadan kalkması, halk-ların özgürleşmesi ve sömürünün orta-dan kalkması demektir. Bu da ancakezilen halkların ve emekçilerin haklısavaşlarıyla gerçekleşebilir. Yaptığı birdeğerlendirmede; “Savaşlar esas iti-bariyle kitleselleştiğinde önemlisosyal-sınıfsal kesimleri hedefler vebir bütün olarak ulus, halk ve hattaazınlık topluluklarını kapsamlarınaalırlar. Kapsamlarına alışta da, saltbir genel boyun eğdirmeden tutalım,neredeyse birbirlerine yakın güçler-den birisinin çok sınırlı bir egemen-liğini kabul etmeye, hatta fiziki vekültürel kimlik gerçekliğini tamamenimha etmeye kadar bir amacı kap-sarlar. Tarihten günümüze kadar bu,hep böyle olmuştur” demektedir Baş-kan APO. Tarih boyunca gerçekleşenbirçok geniş çaplı halk katliamları butemel anlayışla gerçekleştirilmiştir. Hat-ta birçok halk böyle soykırımlar sonu-cunda tarihten silinip yok olmuşlardır.Örneğin bir Kızılderili halkların ve Er-

    menilerin durumu böyledir. Bunun dı-şında birçok halk savaşla denetim altı-na alındıktan sonra, süreç içinde asimi-lasyon yoluyla başkalaşıma uğratılmış-lardır. Anadolu'da bugün Laz, Çerkezvb. birçok halk böyle bir aşamayı yaşa-maktadır.

    Clausewitz; “Savaş, hasmımızairademizi şiddet araçlarıyla kabul et-tirmektir. Yine savaş, politikanınbaşka araçlarla devamıdır. Bütünsavaşlara politika gözüyle bakılabi-lir” biçiminde savaşı tanımlamaktadır.Aynı şekilde politika da, ekonomininyoğunlaşmış ifadesidir. Her ekonomiksistem, bir sınıfın çıkarlarının temsili,ifadesidir. Politika da toplumsal-sınıfsalparti, grupların sınıfsal çıkar ve amaç-larının belirlendiği etkinliklerle, devletorganlarının ya da tümden devletintoplumsal ve ekonomik yapısının yan-sıması olan etkinliklerdir. Savaş da

    ekonominin yoğunlaşmış ifadesi olanetkinliklerin şiddet araçlarıyla sürdürül-mesi anlamına geliyor. Bugün burjuvasınıfı, dünyada sömürgecilik sisteminikendi çıkarlarına göre biçimlendirmiştir.Emperyalist-sömürgeci güçlerin ekono-mik çıkarları bir bütün olarak yıkılma-dıkça, alt edilmedıkçe her zaman sa-vaşlar olacaktır. Çünkü bu güçler eko-nomik çıkarları tehlikeye düştüğündedaha çok çıkar elde etmek için silahabaşvurmakta ve politikayı şiddet araç-larıyla devam ettirmektedirler.

    Tarih boyunca yapılan hemen he-men bütün savaşların iki temel karak-teri vardır: Haklı ve haksız savaşlar.Ezilen, sömürülen halkların sömürücü,işgalci güçlere karşı verdikleri savaşlar,haklı savaşlardır. Sömürüyü derinleştir-mek, yaygınlaştırmak, halkları köleleş-tirmek için geliştirilen savaşlar ise hak-sız savaşlardır. Tarih boyunca böylebirçok savaş yapılmıştır. Kürt halkınıngeçmişten beri sömürgeci egemengüçlere karşı geliştirdiği savaşlar, meş-ru ve haklı savaşlardır. Çünkü bu sa-vaşlar köleliğe karşı, özgürlüğü amaç-layan bir halkın haklı tepkisinin dile ge-l işidir. Yine Vietnam halkınınFransa'ya, Rus emekçilerinin ve ezilenhalklarının Rus çarlığına, Filistin halkı-

    nın siyonistlere, Kürt halkının Türk sö-mürgeciliğine karşı geliştirdikleri sa-

    vaşlar haklı savaşlardır. Bu savaşlaraynı zamanda ezilen bütün halklar vesömürülen emekçi kesimler arasındadayanışmayı, kardeşliği ve enternasyo-nalizmi öngörür.

    Emperyalistlerin kendi aralarındaki

    pazar paylaşım savaşları da haksız vegericidirler. Birinci ve İkinci Dünya Sa-vaşları bu türdendir. Yine Amerikalıemperyalistler çağımızın en kanlı, engerici savaşını Vietnam'da geliştirdi.Bir milyon Vietnamlı kendi toprakların-da katledildi. Amaç Vietnam'ın yeraltıve yerüstü zenginlik kaynaklarını talanetmek, halkı köleleştirmek ve bununüzerine kölelik sömürü biçimini kurum-laştırmaktı. Ya Fransa'nın Cezayir'de,Portekizl i lerin Gine, Angola veMozambik'te işi neydi? Yine Türk sö-mürgeciliğinin Kürdistan'da işi nedir?Bu örnekler incelendiğinde tümününortak amaçlar taşıdığı ortaya çıkacak-tır. Sonuç halkları köleleştirmek, sömü-rü, talan ve yağmayı gerçekleştirmek-tir.

    Bugün Kürdistan dört sömürgecigüç tarafından işgal edilmiştir. Ne varki emperyalist güçleri bütün bu ülkeler-de geliştirilen savaşlardan daha kap-samlı, geniş çaplı ve kirli bir özel sa-vaşı Kürdistan'da geliştiriyorlar. Bir yö-nüyle Türk özel savaş rejimi bu ülkeler-de uygulanan bütün karşı-devrim yön-temlerini; kirli savaş biçimlerini sentez-leyerek çok boyutlu olarak halkımızakarşı uygulamaktadır. Bu noktada di-ğer sömürgeci ülkelerden farklı olarakdaha kapsamlı yöntemler kullanmakta-dır. Bugün Kürdistan'da sadece fizikibir soykırım yürütülmüyor, insanlarındüşüncelerine, beyinlerine karşı bir sa-vaş yürütülüyor. En önemlisi de düşün-celer, duygular ve yürekler yok edilme-ye çalışılıyor. Hitler ve Franko faşizm-lerinden daha karanlık bir faşizmKürdistan'da uygulanmaktadır. Ayrıcaülkemizin sömürgeleştirilmesinin tarih-sel-toplumsal açıdan kendine özgü ay-rıcalıkları da vardır. Örneğin hiçbir em-peryalist ülke sömürgeleştirdiği ülkeyiulusal yayılma alanı olarak görmezken,ülkemiz ulusal yayılma alanı olarak gö-rülmektedir. Bu da yoğun bir asimilas-yon politikasının geliştirilmesine yolaçıyor. Sonuçta ülkemizdeki özel sa-vaş tahmin edilemeyecek düzeyde da-ha derin ve kapsamlı olmaktadır.

    Kürdistan'da Türk faşizmi emperya-list güçlerin desteğiyle tarihin en kirli,en kanlı ve en çağdışı savaşını yürütü-yor. Adeta emperyalist ve sömürgecile-rin tarihten gelen bütün intikamları Kür-distan ulusal kurtuluş mücadelesindençıkarılmak isteniyor. Bu yönüyle deKürdistan ulusal kurtuluş mücadelesikendisine, tarihten gelen bütün doğru-ları, kötülüklere karşı savaşımı, ezilen-ler ve insanlık adına yapılanları temel

    almaktadır. Özel savaş rejimi sınırsızkuvvet kullanarak gerilla güçlerini vehalkımızın ulusal iradesini teslim almakve kırmak istiyor. En önemlisi de bugüngelinen aşamada yürüttükleri bu kirlisavaşta güçlerini son kertesine kadar

    SAVAŞ VE BARIŞ

    ““GGeeççmmiiflfltteenn bbeerrii hhaallkkllaarr kkeennddiilleerriinnee mmiittoolloojjiikkaaçç››ddaann ssaavvaaflfl ttaannrr››llaarr›› kkaaddaarr,, bbaarr››flfl ttaannrr››llaarr›› ddaa yyaarraattmm››flfl--llaarrdd››.. MMeezzooppoottaammyyaa hhaallkkllaarr››nn››nn oorrttaakkyyaarraatt››mm›› oollaann GG››llggaamm››flfl mmiittoolloojjiissiinnddee,, GG››llggaamm››flfl öönncceeEEnnkkiidduu''yyaa kkaarrflfl›› ssaavvaaflfl››rr.. SSoonnrraa ddaabbaarr››flflaarraakk ööllüümmssüüzz bbiirr ddoossttlluukk kkuurraarrllaarr..””

    ““EEbbeeddii BBaarr››flfl eebbeeddii kköölleelliikk aannllaamm››nnaa ggeelliiyyoorr..NNee zzaammaann kkii,, kköölleelleerr kköölleellii¤¤ee vvee ssöömmüürrggeecciillii¤¤ee kkaarrflfl›› bbaaflfl--kkaalldd››rrmm››flflllaarr;; oo zzaammaann oo üünnllüü ''EEbbeeddiiBBaarr››flfl'' ddaa ttuuzzllaa--bbuuzz oollmmuuflflttuurr.. SSppaarrttaakküüsslleerriinnggüüccüü bbaarr››flfl yyeerriinnee ssaavvaaflfl yyaarraattmm››flfltt››rr.. HHaakkss››zz bbiirr bbaarr››flflaakkaarrflfl›› bbiirr ssaavvaaflfl ggeelliiflflttiirriillmmiiflflttiirr.. ””

    www.

    arsiv

    akur

    d.or

    g

  • Serxwebûn Sayfa 5Aralık 1995

    kullanıyorlar. Vahşete sınır tanımıyor-lar. Üçbin köy yakılıp-yıkılmış, milyon-larca insan zorla topraklarından göç et-tirilmiş. Binlerce yurtsever faili meçhulcinayetlerle katledilmiş. İnsanlar evle-riyle birlikte diri diri yakılıyor, kentler ab-lukaya alınıyor, ekonomik ambargo uy-gulanıyor. Hiçbir demokratik gelişmeyeizin verilmiyor. Yapılan barış çağrılarına“kökünüzü kazıyacağız” şeklinde cevapveriliyor. Tarihsel-toplumsal değerleri-miz talan ediliyor. Kürt emekçileri ucuzişgücü deposu olarak; Türkiye'deki entortu, en ağır işlerde çalıştırılıyor. Enönemlisi de insanlarımızın psikolojikdünyalarına, duygularına, düşüncele-rine bir saldırı söz konusudur.

    Metropol kentlerdeki sanayi çarkları,ülkemizdeki elektrik ve hammaddelertarafından dönderilir. Petrol, kömür,elektrikten tutalım da bütün tarımsalmaddelere kadar ülkemizden götürülü-yor. O halde özel savaş güçleri işbirlik-çi-burjuvazinin hizmetindedir. Bunlariçin savaşıyorlar. Bu kirli-haksız savaş-ta çıkarı olan bir avuç işbirlikçi-tekelciburjuvazi, emperyalist güçlerdir. Bu sa-vaş özel güçlerle yürütülmektedir. Geri-ci, faşist, ırkçı ideoloji yapılanması üze-rinde özel eğitilen bu birlikler, egemengüçlerin ülkemizde varlığını sürdürebil-melerinin temel aracı oluyor. Her türlükirli-özel psikolojik işler bunlara yaptırı-lıyor. Dolayısıyla bunlar, her yönüyleinsani özelliklerini yitirmiş, kapitalizminyarattığı düşürülmüş, hayvanlaştırılmışucube insanın en tipik biçimi oluyor.Bundan dolayı Kürdistan devrimci sa-vaşı tarihsel ve toplumsal olarak bir zo-runluluktur.

    Her savaşbir barışla mı sonuçlanır?

    Savaşın şiddetlenmesiyle birlikteKürt-Türk ilişkilerinin yeniden düzen-lenmesi kendisiyle birlikte bir barış so-rununu da dayatmaktadır. Farklı çevre-ler bunu farklı biçimlerde dile getirmek-tedirler. Bir “barış sağlanmalı” yön-ündeki görüşlere bağlı olarak “siyasiçözüm”den söz ediliyor. Savaşın oldu-ğu yerde kaçınılmaz olarak barış dü-şüncesi ve çabaları da olacaktır. Barı-şın varlığı savaşın varlığının ortadankaldırılmasından geçiyor. Ülkemizdeyaklaşık olarak 12 yıldır sıcak bir savaşdevam ediyor. Bundan 4-5 yıl öncesinekadar “barış sorunu” diye bir şey gün-demde yoktu. Savaş gelişip boyutlan-dıkça, ülkemizde bir barış sorunu dapratikte güncellik kazanmaktadır. Bu-nun nedeni, savaşın geçen süreçte ya-rattığı sonuçlardır. Kürdistan ulusalkurtuluş savaşı artık denge aşamasınagelmiş, askeri, siyasi ve ekonomik ola-rak düzeni sıkıştırmıştır. Düzen ekono-mik, askeri ve siyasal olarak kirli sava-şı daha fazla yürütmeye güç yetiremi-yor. Halk kitleleri savaşın yükünü kaldı-ramaz duruma gelmiş, sosyal yaşamkoşulları iyice kötüleşmiştir.

    Savaşın kaçınılmaz olarak taraflarıeşitlediği, belli bir dengeye getirdiği,savaşın tıkanma yaşadığı bir politik sü-reçte barış sorunu gündeme gelir. Yine

    güç-israf kaynağının arttığı, halklarınsavaş yüküne, artan baskı ve kayıplaraartık dayanamadığı ve şiddetli bir ar-zuyla barışa ihtiyaç duyduğu, barış öz-leminin içinde mayalandığı bir süreçgelişir. Güçleri bunu kendi leyhlerine

    kanalize ederlerse, dengede kefeyileyhlerine etkileyecekleri süreçlerdeağırlık, güç, önem ve içerik kazanarakbarış gündemleşir. Bugün Kürdistan'dayaşanan savaşın bir sonucu olarak ba-rış böylece gündemleşmiştir. Yaptığı birdeğerlendirmede Başkan APO; “Önü-müzdeki süreçte özel savaş kundakçı-ları kadar, barış yanlılarının da atılımyapacağını söyleyebiliriz. Çünkü adına'askeri çözüm' dedikleri yol tutmamış,içinden çıkılamayan bir batağa giril-miştir. Türkiye ağır bir borç yükü ile,ekonomik, sosyal, siyasal bir bunalım-la karşı karşıya bırakılmıştır. İşte böylebir ortamda barış, artık tüm toplumsalkatmanlara, derinliğine sirayet edecekbir özlem, bir umut haline gelecektir”demektedir.

    Barış sorunu tarihte savaşların gün-demleşmesiyle birlikte var olan bir olgu-dur. Egemenler, geçmişten beri kirli,çirkin yüzlerini gizlemek, kendilerinihaklı çıkarmak için, sahte bir tarzdahep “barışsever” kesilmişlerdir. Diğeryandan ise ırkçılığı, gericiliği temel ala-rak savaşı körüklemişlerdir. Geçmiştenberi halklar kendilerine mitolojik açıdansavaş tanrıları kadar, barış tanrıları dayaratmışlardı. Mezopotamya halklarınınortak yaratımı olan Gılgamış mitolojisin-de, Gılgamış önce Enkidu'ya karşı sa-vaşır. Sonra da barışarak ölümsüz birdostluk kurarlar. Bilinir kökleri halkların,insanlığın toplumsal gerçekliğin derin-liklerinde olmayan hiçbir düş ve mityoktur. Bu anlamda Gılgamışdestanında işlenen tema özünde halk-ların ve insanlığın bir istemidir. Tarihineski dönemlerinden beri ezilen halklarve insanlık barışı tercih ediyor. Gılga-mış ve Enkidu'nun dostluğu, ölümsüzkalıcı barışın ve dostlukların kurulmasıgerektiğini ortaya koyar. Halklar yaşa-ma böyle yaklaşmışlardır. “Yunanlılarda barışı, ayakta duran kucağındaçocuğu Plautus'u (zenginlik) taşıyanEirene temsil eder” Savaş tanrısıAres'in yanında barış tanrısı da vardır.Büyük savaşçı güçlerden olan Romalı-lar barış için tapınaklar yapmışlardır.Barış, hep zeytin ve defne dalı ile tem-sil edilmiştir. Romalılar paraların üzerin-de bile barışı simgeleyen zeytin veyadefne dalı yapmışlardır. Yine “EbediBarış” olarak kastedilen “Roma Barışı”,Roma İmparatorluğu'nun ilk iki yüzyılın-da Akdeniz Havzası'nda Roma ordula-rıyla gerçekleştirilmiştir. O halde barışistemeyen kim? Neden barış sağlanmı-yor?

    Barış için savaşRoma'nın “Ebedi Barış” örneği ince-

    lendiğinde bu soruların dayanağı orta-ya çıkar. Roma ordularıyla sağlanan“Ebedi Barış” her şeyden önce kölelerekan kusturan köle sahiplerinin çıkarları-nın ifadesidir. Burada eşit, demokratik,özgür, ezilen halkların ve kölelerin ya-rarına bir barıştan sözedilemez. Varolan “Ebedi Barış” halkların, kölelerinörgütlenmesinin, direnmelerinin ordu-nun gücüyle etkisizleştirilmesi ve irade-lerinin teslim alınmasıdır. Bu anlamdabarış köle sahiplerin ebedi egemenliği

    anlamına geliyor. Köle sahiplerinin ikti-darlarını güçlendirmesi ve rakipsiz ola-rak yönetmesidir. Çünkü Roma İmpara-torluğu köleci bir rejimdir. Ve her şeyiçıplak zor temelinde sağlamaktadır.Barışı da böyle sağlamıştır. Demek ki

    burada “Ebedi Barış” değil, sürekli sa-vaşa açık bir zemin var. Neden? Çünkütek taraflı olarak böyle bir “barış” ger-çekleştirilmiştir. Karşı güç haksızlığauğratılmış, iradesi teslim alınmıştır. Bü-yük bir sömürü ve baskıya tabii tutul-muşlardır. Bütün hakları gaspedilmiştir.Dolayısıyla denetim altına alınıp iradesiteslim alınanlar fırsat buldukları andanitibaren kölelik düzeninden kurtulmakiçin savaşacaklardır. O halde “barış”yeni ve daha üst boyutlu bir savaş an-lamına geliyor. Tarih boyunca hep böy-le olmuştur. Çünkü sağlanan “barış”anti-demokratik olup, köleliği getirmiştir,bu sınıflı toplumun bir yasasıdır. Çünküsınıf mücadelesi olduğu sürece savaşve barış sorunu da varlığını devam etti-recektir. Burada egemen sınıf olan Ro-ma efendilerinin örgütlü, birleşik iradesigalip gelmiş, halkların ve kölelerin ira-desi teslim alınmıştır. Barış bir tarafıniradesinin kırılması üzerinde biçimlendi-rilmiştir. “Ebedi Barış” ebedi kölelik an-lamına geliyor. Ne zaman ki, köleler,köleliğe ve sömürgeciliğe karşı başkal-dırmışlar; o zaman o ünlü “Ebedi Barış”da tuzla-buz olmuştur. Spartaküsleringücü barış yerine savaş yaratmıştır.Haksız bir barışa karşı bir savaş gelişti-rilmiştir. O halde haksız, tek taraflı birbarışa karşı savaş haklı ve meşrudur.İradesi teslim alınan ve köleleştirilen,sömürgeleştirilen halkların bu anlamdageliştirdikleri savaş haklıdır. Yeni sa-vaş, yeni koşullarda güçlerin durumunagöre yeni barışları gündeme getirir.

    IV. Henri XV. yüzyılda Avrupa'dabarışı sağlamak için 15 devletle, bir fe-derasyonun kurulmasını öngörmüş,bunun için çalışmalar yapmıştır. YineJ.J. Rouss, Kant, Saint Simon vb.burjuva aydınları tarafından da bu yön-lü barış düşünceleri gündemleştirilmiş-tir.

    XIX. yüzyıldan itibaren barış soru-nunu çözümlemek için uluslararası bir-çok kurum ve kuruluş örgütlendirildi.Bugün de bu durum devam etmektedir.Denilebilir ki, bugün dünyanın en temelsorunlarından biri de barış sorunudur.Halklar, ezilenler bir barışı yaratmayaçalışırlarken, emperyalist-sömürgecigüçler de kendi çıkarları doğrultusundasahte barışı dayatmaktadırlar. Romaİmparatorluğu gibi kendi çıkarlarını ifa-de eden, halkları sömürgeleştiren“Ebedi Barış” yaratmaya çalışıyorlar.Açık ki bu, son derece aldatıcı ve ya-nıltıcıdır. Clausewitz; “Savaş dönem-leri, bize barışın, tarihe, sık sık birdinlenme, yani savaşlar için güçle-rin derlenip toparlanması amacınahizmet ettiğini öğretiyor” demektedir.

    Demek ki, tarihte savaş ile barış so-runu sürekli birlikte gündemleşmişler-dir. Sınıflı bir toplumda sömürge ile sö-mürgecilerin, ezen ile ezilenlerin varlı-ğı, savaşları da kaçınılmaz kılmaktadır.Ama güçlerin yeniden toparlanması,örgütlenmeleri, nefes almaları arasındabarış zorunlu olarak gündeme gelir. Vegenellikle bir tarafın iradesine, karşı ta-rafa kabul ettirilmesiyle barış sağlanı-yor. Burada da şu ortaya çıkıyor; sava-şın karakterine bağlı olarak haksız ba-rış, bir halkın iradesinin zorla kırılarak

    tek taraflıs a ğ l a -nan ba-rış, gay-ri-meşrubir ba-r ı ş t ı r .Bir hal-kın ba-ğımsız-lığı veözgürlü-ğü u ğru-

    na savaşarak iradesini egemen güçle-re kabul ettirerek sağladığı barış isedemokratik, meşru ve haklıdır. Ege-men güçler kendi çıkarlarını korumakve güçlendirmek için hep savaşı biraraç olarak kullanagelmişlerdir. Oysa

    halklar, savaşta zarar gören emekçilergerçek bir barış istemişlerdir. Savaşakarşı barışın sağlanması insanın birözlemi olarak hep canlı kalmıştır. Ege-menler tarih boyunca sahte, düzmecebarış da geliştirmişlerdir. Sıkıştıklarınoktada halkların iradesini kırmak içinbinbir hileye başvurmuşlardır.

    O halde barış nedir? Hukuksal açı-dan şöyle yanıtlanabilir: “Barış bir an-laşmanın yapılmasıyla gerçekleşir,ateş kesme ve müzakereden kesin ola-

    rak ayrılır. Barışa karar vermeye yetkiliorgan, genellikle savaş ilanında yetkiliolan organdır. Barışın temel esaslarınıortaya koyan bir hazırlıkla başlayanbarış anlaşmaları çoğu zaman malişartları, toprak düzeni ile ilgili hükümle-ri de içine alır. Öte yandan kendindenönceki savaş sırasında uygulamasınaara verilen milletlerarası anlaşmalarıda yeniden yürürlüğe koyar.” Siyasalaçıdan da şöyle bir tanımlama yapmakmümkündür: Barış; savaşan iki güçtenbirinin hasmının şiddet araçlarıyla da-yattığı iradesi karşısında boyun eğmesiveya bir noktadan sonra güçler denge-sine bağlı olarak karşılıklı iradelerinibenimsemelerine bağlı olarak öngörü-len koşullar çerçevesinde uzlaşmanınsağlanmasıdır. Diğer bir tarifi de, politi-kanın şiddet araçları olmaksızın uzlaş-ma temelinde yürütülmesidir. Barışınüzerinde gerçekleştiği uzlaşma ve uz-laşmanın sınırları dolayısıyla barışınkoşulları, hasımların iradelerini şiddetaraçlarıyla birbirlerine kabul ettir-melerine bağlı olarak gerçekleşir. Bugenel olarak böyle olmasına ve birçokgüç savaşı kazanmasına rağmen ma-sada kaybetmiştir.

    Her barışın kendine özgü koşulları,bir gerçekliği vardır ve barış kendi öz-gül koşulları üzerinde gerçekleşir. Bu-nu esas olarak belirleyen güçler siya-sal-ekonomik ve askeri güçlerdir. Ba-rış, toprak sorunlarından bütün siyasi-askeri sorunlarına kadar hepsini kendikapsamına alabilir. Günümüzde çeşitliçevreler barış sorununa emperyalizmingözlüğü ile yaklaşıyorlar. Barış denildi-ğinde emperyalizmin halklara dayattığıteslimiyet anlaşılıyor ve kimi çevrelerbarış diye emperyalizmin bu politikası-nı halklara dayatıyorlar.

    Reel sosyalizmin yıkılmasıyla em-peryalizm tek taraflı olarak dünya üze-rinde bir denetim sağladı. Halklarasahte çözüm yöntemlerini dayatarak,anti-emperyalist, devrimci-ilerici radikalhareketler ve mücadeleleri tasfiye et-me politikasını geliştirdi. Kimi alanlarafiili müdahalelerde bulundu. Kimi alan-lara da farklı baskı yöntemleri dayata-rak kendisiyle uzlaşmaya zorladı. Böy-lece sıcak savaş alanını soğutarak“Ebedi Barış” yaratmayı hayal ediyor.Açık ki, bu “Ebedi Barış” köleci Romaİmparatorluğu'nun halklara, emekçilereebedi köleliği, sömürüyü dayatması gi-bidir. Tam da bu noktada yeni dünyadüzeni politikası halkarın gerçek de-mokratik barış istemlerinin direncineçarparak geri tepiyor. Bu da yenidensavaş anlamına geliyor. Bu noktadaemperyalizm radikal-devrimci gelişme-leri pasifize etmek için her türlü yol veyönteme başvurmaktadır. Emperya-lizm, dünyadaki birçok devrimci örgüt-

    lenmeyi, radikal hareketi sahte barışyöntemleri ile ehlileştirmiştir. Ancak, bubarış yine de savaşı ortadan kaldıra-maz. Çünkü iradesi bastırılmak istenenhalklar bir başka biçimde örgütlenerekyeniden bu sahte barış ve köleleştir-meye karşı savaş açıyorlar. Ezilen, sö-mürülen halkların ve sınıfların çıkarları-nı esas alan adaletli, demokratik birbarış gerçekleştirilmediği sürece savaşda olacaktır.

    Lenin; “Avrupa barış içindeydi

    ama, bu sömürgelerde yaşayan mil-yonlarca insan üzerindeki Avrupauluslarının egemenliklerini sürdür-meleri, ardı arkası kesilmeyen, bitip-tükenmez savaşlar sayesindeydi. Vebiz Avrupalılar bunlara savaş bile di-yemiyorduk. Çünkü, hepsi de he-men her zaman savaştan çok katli-amlar, silahsız halkın toptan kırılma-sına benziyordu” demektedir. Gerçekanlamda bir barışın sağlanabilmesi içinher şeyden önce sömürge uluslarınkendi özgürlüklerine kavuşması gereki-yor. Sömürgelerden elde edilen talanve sus payı emperyalist ülkelerdekiemek sınıfına veriliyor. Bununla ege-men sınıf ile emek sınıfı arasında geçi-ci bir uzlaşma sağlanıyor. Bu uzlaşmaaldatıcı bir barışı getiriyor. Aynı şekildesömürge paylaşımları da günümüzdeemperyalistler arasında belli bir uzlaş-ma sağlamıştır. En azından çelişkilersiyasal-ekonomik düzeyle sınırlandırıl-mıştır. Bu göreceli sahte barış, sömür-ge halkların talan ve yağma edilmesiüzerinde biçimlenmekte ve gerçekleşti-rilmektedir. Emperyalizmin barıştan sö-zetmesi halkları aldatmaya yönelik de-magojik bir propagandadır. Barışınsağlanması her şeyden önce sömürgehalkların kendi kaderlerini ellerine al-maları için savaşmalarından geçer. Le-nin barış için “Savaşın sonuçlanmasıiçin, savaşın kuşku yok ki gereklili-ğidir. Ama barış isteği ancak dev-rimci bir savaşın çağrısı ile proleter-ce bir öz kazanır. Devrimler birbirle-rini izlemezse sözde demokratik birbarış, bir küçük burjuva ütopyasıdır”demektedir. Demokratik bir barışın yo-lu, halkların kendi bağımsızlıklarını veözgürlüklerini koruyabilecek bir güç ol-masından geçiyor. Halklar örgütlenme-den, kendi özgüçlerini açığa çıkarma-dan barışı da sağlayamazlar. Ama so-nuçta her savaş bir barışla sonuçlanır.Bu barış demokratik de olabilir. Ebedikölelik biçiminde de olabilir.

    Kürt ulusu savaşarakdemokratik barışınkapısını aralıyor

    Kürdistan'da barış nasıl sağlana-cak? Partimiz gerçek demokratik barışıgerçekleştirmek için savaşı her alandahızlandırıyor, yoğunlaştırıyor. Hızlananulusal kurtuluş savaşımız aynı zama-nda gerçek demokratik bir barışın dagüçlü temellerini yaratıyor. Bugünkükoşullarda Kürt halkı ulusal iradesiniaçığa çıkardıkça, ulusal kurumlarınıyaratıp ulusal bir güç olarak ulusal var-lığını, kimliğini savunabilir duruma gel-dikçe demokratik bir barışın da temel-

    ““GGüünnüümmüüzzddee bbüüttüünn ssaavvaaflflllaarr››nn tteemmeellkkaayynnaa¤¤›› eemmppeerryyaalliisstt--kkaappiittaalliisstt ssiisstteemmddiirr..ÇÇüünnkküü bbuu ssiisstteemmii yyaarraattaannllaarrssaavvaaflflllaarrddaann bbüüyyüükk vvuurrgguunnllaarr vvuurrmmaakkttaadd››rr..SSiillaahh tteekkeelllleerrii ssaavvaaflflllaarrllaa bbeesslleennmmeekktteeddiirr..EEmmppeerryyaalliizzmmiinn kköörrüükklleeddii¤¤ii hheemmeenn hheerr ssaavvaaflflttaa,, ''ssaavvaaflfl lloo--bbiilleerrii'' oolluuflflmmuuflflttuurr.. BBuuggüünnKKüürrddiissttaann''ddaakkii kkiirrllii ssaavvaaflfl››nn ssüürrddüürrüüllmmeessiinnddee eenn kkaatt›› vvee››ssrraarrll›› oollaann kkeessiimm ddee bbuu ssaavvaaflfl lloobbiissiiddiirr..””

    ““BBüüttüünn ddoosstt vvee ddüüflflmmaann ggüüççlleerr KKüürrddiissttaann uulluussaall kkuurrttuulluuflfl ssaavvaaflfl››mm››nnaaeennddeekkssllii bbaarr››flfl›› kkoonnuuflflmmaakkttaadd››rrllaarr.. BBaarr››flfl››nn bbuu kkaaddaarr kkoonnuuflfluullmmaass›› vveeyyaaggüünnddeemmlleeflflmmeessii bbiillee yyüürrüüttüülleenn ssaavvaaflfl ssaayyeessiinnddeeddiirr.. PPKKKK zzoorruunnlluu bbiirrssaavvaaflfl yyüürrüüttmmeekktteeddiirr.. SSaavvaaflflaa eenn ssoonn bbiirr ççaarree oollaarraakk bbaaflflvvuurruullmmuuflflttuurr..SSaavvaaflfl uulluussuummuuzzuunn vvaazzggeeççiillmmeezz kkuurrttuulluuflfl aarraacc››dd››rr.. DDaahhaa ççookk ssaavvaaflflddeemmookkrraattiikk bbiirr bbaarr››flfl››nn ssaa¤¤llaannmmaass›› iiççiinn zzoorruunnlluudduurr..””

    www.

    arsiv

    akur

    d.or

    g

  • Sayfa 6 SerxwebûnAralık 1995

    leri yaratılıyor. Neden? Çünkü, barışınsağlanması, öncelikle savaştan geçi-yor. Türk özel savaşı halkımızın ulusaliradesini tanıyacak ki, savaş barışa dö-nüşebilsin.

    Yüzyıllardan beri halkımız köleleşti-rilmiş, üzerinde herkesin politika yaptı-ğı, çıkar savaşları yürüttüğü bir halk ol-muştur. Bu köleleştirme üzerinde sö-mürgeci güçlerin çıkarları doğrultusun-da “barış” sağlanmıştır. Açık ki, bu ba-rış değil, Kürt halkının ulusal varlığınıyok sayan ve giderek halk olarak tarih-ten silmeyi ve ortadan kaldırmayı he-defleyen bir savaşın sonucudur. Ulusu-muzun iradesi teslim alın-dığından dolayı kendi öziradesini yitirmiş ve sa-vaşma gücünü kaybet-miştir. Sömürgeci güçleriradeyi kırma üzerindeköleleştirici “Ebedi Barış”sağlamışlardır. Bu barışdeğil, bir ulusun her şe-yiyle tarihten silinmesi veköleleştirilmesidir.

    PKK'nin ortaya çıkışıy-la halkımız yeniden kendiöz iradesine kavuştu. Öz-gürlüğü için, göreceli veköleleştirmeyi yaratansahte “Ebedi Barış”a karşısavaş açtı. Bu haklı savaşhızlandıkça demokratik birbarışın da koşulları geliş-mektedir. PKK bugünKürdistan'da demokratikbir barışı yaratmak içinsavaşıyor. Savaş kazanıl-dıkça ve yeni mevziler ya-ratıldıkça barış da gerçek-leşmektedir. Gelinenaşamada 12 yıldan beriKürdistan'da partimiz PKKöncülüğünde yürütülen savaş, barışı ya-ratacak bir sürece girmiştir. Yaptığı birdeğerlendirmede; “PKK'nin yeni dö-nemde Kürdistan'daki ve dolayısıylaTürkiye'deki savaşımı 'Ya iktidarlaş-ma ya kaybetme' keskinliğinde birsavaş olacağı bugün daha iyi açığaçıkmış bulunmaktadır. Düzen son sü-recini yaşamaktadır. PKK'nin ise, ba-şarma imkanlarının kat be kat arttığısavaşın düzeyinden görülmektedir.Siyasi ve askeri sonuçlar değerlendi-rildiğinde, dönemin PKK'nin lehineolacağı rahatlıkla görülmektedir. Bu-gün devrimde bir zafer şansı yaka-lanmıştır. Belki de Kürt tarihinin enderli-toplu şansı olduğunu söyleyebi-liriz” demektedir Başkan APO. Zafersürecine doğru gittikçe demokratik birbarışın da temelleri doğuyor. Bugünekadar Kürt halkının adını bile anmayan,hiçbir şekilde varlığını kabul etmeyen,tamamen imha ve köleliği dayatan ege-men güçler, bugün ulusumuzun müca-delesini her yönüyle hesaba katmak zo-runda kalıyorlar.

    Bütün dost ve düşman güçler Kür-distan ulusal kurtuluş savaşı endekslibarışı konuşmaktadırlar. Barışın bu ka-dar konuşulması veya gündemleşmesibile yürütülen savaş sayesindedir. PKKzorunlu bir savaş yürütmektedir. Sa-vaşa en son bir çare olarak başvurul-muştur. Savaş ulusumuzun vazgeçil-mez kurtuluş aracıdır. Daha çok savaşdemokratik bir barışın sağlanması içinzorunludur. Savaş köleleşmenin önünegeçiyor. Bu sayede ulusal imha sürecidurdurulmuş, diriliş başarılmış ve kur-tuluş sürecine girilmiştir. Ülkemizde de-mokratik bir barışın yaratılmasının te-mel bir koşulu halk güçlerinin ulusalkimliğine kavuşabilecek-savunabilecekbir örgütlülüğe kavuşmasından geçi-yor. Bu anlamda savaş, barışın anası-dır. Halkların, emekçilerin yararınaolan demokratik bir barışı, halk savaşıyaratmaktadır. Diğer bir ifadeyle bugünKürt ulusu savaşarak demokratik birbarışın kapısını aralıyor. Ancak halkı-mız savaşı kendi lehine geliştirip, de-mokratik bir barışın koşullarını yarattık-ça, egemenler siyasi-askeri bunalımın

    bir sonucu olarak daha çok saldırgan-laşmaktadırlar. Başkan APO; “Gelişmeolanaklarına karşı devlet sürekli birsaldırı pozisyonundadır ve çok şid-detli bir savaş geliştiriyor. Özgürlükve barış temelinde bir barışçıl for-mülün ancak bu kıyasıya savaşınsonucuyla belirleneceği şimdi dahaiyi anlaşılmaktadır. Savaşı iyi anla-mak gerekiyor. Çünkü savaşı iyi an-lamadan, nasıl yapılması gerektiğinibilmeden her türlü hayal ve yaşamalışkanlığı hiçlikten başka bir anla-ma gelmez” demektedir.

    Savaş boyutlandıkça, Kürt ulusu

    kendi kaderini eline alıp, kendi yazgısınıbelirledikçe ve kendi tarihini kendisiyazmaya başladıkça gerçek ve demok-ratik barışın da yolları açılmaktadır. Kürtulusunun iradesinin teslim alınması, kö-leleştirilmesi ve ulusal olarak yok edil-mesi artık mümkün değildir. Teşhis edi-len sahte “Ebedi Barış” kökünden dina-mitlenmekte ve bunun yerine barışçıl,demokratik, halkların çıkarlarını esasalan bir barış süreci doğmaktadır. Bunoktada Kürdistan'daki savaşın doğasıiyi anlaşılmak zorundadır. Savaş olma-dan barış yaratılamaz. Daha düne ka-dar lanetli bir kölelik konumunu yaşayanKürt halkı, bugün bütün dünya ezilenhalklarının kurtuluş umudu ve esin kay-nağı haline gelmişse, yürüttüğü savaşsayesindedir. Çünkü, savaş olmadansömürgeci güçler hiçbir şekilde barışayanaşamazlar. Yaptığı bir değerlendir-mede; “Ordu içinde ve Kürdistan’dasavaşan kesimlerde ciddi rahatsızlık-lar yaşandığı bilinmektedir. 'Bu işinartık böyle yürüyemeyeceği' düşün-

    cesi gün geçtikçe gelişmektedir.CHP kongresinde bir albay eşinin ençok oyu alarak parti meclisine seçil-mesi, varılan düzeyi göstermektedir.Fakat sisteme hakim klik, savaşın çıl-gınca sürdürülmesinden yana tavırkoymaktadır. Barış yanlılarının sesihenüz zayıf ve cılızdır. Bazı çabalarolsa da bu, henüz güçlü bir alternatifolacak düzeye varmaktan uzaktır” de-mektedir Başkan APO. Bu yönüyle sa-vaş sadece belli kesimleri zorlamıyor,sermayeden tutalım bütün halkı derin-den etkiliyor.

    Emperyalizm Kürdistan'da PKK ön-cülüğünde yürütülen savaştan derin

    endişeler duymaktadır. Çünkü PKK'ninbilimsel sosyalizmi temsil ettiğini, ulu-sal kurtuluş savaşının halkların bağım-sızlık ve kurtuluş yolunu aydınlattığınıgörüyorlar. Bu açıdan kendileri çoksahte bir tarzda barıştan sözederken,diğer yandan halkımızın barış çağrıları-nı “terörizm” olarak lanse edip kirli sa-vaşı dayatıyorlar.

    Rejim yıllardan beri “belini kırdık”,“bitirdik”, “üç-beş eşkıya”, “sonları gel-di” diyerek demagojik bir propagandageliştiriyor. Ne var ki her geçen yıl PKKrejimin demagojik yanlarını ortaya çı-kardı, kendisini her yıl bir önceki yıla

    göre daha da büyüterek sürece müda-hale etti. Gelinen aşamada özel savaşrejiminin kendisi artık en üst düzeydesavaşın denge aşamasına geldiğini iti-raf etmektedir.

    Sosyal-şovenlerve Kürdistan'daki savaş

    Kürdistan ulusal kurtuluş savaşı tur-nusol gibi bütün güçlerin renklerini açı-ğa çıkarmakta, ayrışmayı sağlamakta-dır. Özel savaş boyutlandıkça, sol adı-na hareket eden güçlerin de ayrışmasıve gerçek yüzlerinin açığa çıkma sürecihızlanmaktadır. Bu güçlerin en çok sözettikleri “proletarya enternasyonalizmi”,“anti-emperyalist” ve suçlamaları da“reformistlik”, “miliyetçilik”tir. Her fırsat-ta enternasyonalistliklerini, anti-emper-yalistliklerini, marksist-leninistliklerini di-le getiriyorlar. PKK'nin milliyetçi olduğu-nu, kendileri gibi “enternasyonalist” ol-madığını ispatlamaya çalışıyorlar. Dü-

    zen sahiplerinin bile cesaret edemeye-ceği saldırılara girişebiliyorlar.

    Neden bu kadar saldırganlık yapı-yorlar? Bunların ideolojik-sınıfsal yapı-ları incelendiğinde, kemalizmin ayak iz-lerinde yürüyen sosyal-şovenler olduk-ları anlaşılmaktadır. Bunlar her şeydenönce “anayurt savunması”nı meşru-laştıran bir politika izliyorlar. Kendileriniyenilemiyorlar, hatta yenileme gereğibile duymuyorlar. Yaptıkları politikalarlamezhepsel yaklaşımlardan öteye gide-miyorlar. Kürdistan gibi bir ülkede bü-yük bir savaş sürerken bunlardan sesçıkmıyor. İşin politikayla alakası olma-yan yönlerine kafa takıyorlar.

    Her şeyden önce bir gerçeğin altınıısrarla çizmek gerekir: Türkiye soluKürdistan'ı hiçbir zaman tanımadı;Kürdistan'ı her bakımdan tanımak içinhiçbir çaba harcamadı. SadeceOrtadoğu'nun en eski halklarından biriolarak, kökleri binlerce yıl öncesineuzanan bir ülke ve halk gerçekliği anla-mında değil, sömürgeci Türk devletininegemenliği altındaki konumu, yapısı veözellikleriyle de Kürdistan ve Kürtlükgerçeğini tanımaya yanaşmadı. Hiçabartmadan denilebilir ki, sözcüğüngerçek anlamında Türk solcusununKürdistan hakkındaki bilgisi, uzak bir ül-

    keden gelip Kürdistan'ı dolaşmış olanmeraklı bir turistin bu ülke ve üzerindeyaşayan halkın durumu konusundaedindiği bilginin düzeyini bile yakalaya-madı. Çeşitli sol grupların kendi yayınorganlarında Kürdistan hakkında bolcayazılar yazmaları ve ideolojik değerlen-dirmeler yapmaları, onların Kürdistan'ıtanıdıkları anlamına gelemez.Kürdistan'ın resmi literatürdeki adı olan“Doğu ve Güneydoğu Anadolu”dan sözedildiğinde, bu solculuk oldukça gerikalmış, ağalığın hükmünü icra ettiği veson derece ilkel koşullarda yaşayan birtoplum tablosunu gözünde canlandırdı.Özellikle “Güneydoğu Anadolu” bölge-sinin tablosunu iç karartıcı buldu. Res-mi ideolojinin de etkisiyle bu tablodanürküntü duydu. Ürküntüsü ile tepedenbakıp horlaması iç içe geçti.

    Sosyal-şoven güçler bugünTürkiye'de kemalizmi sol cephedenbesliyorlar. Sonuçta ve objektif olarakegemen güçlerin geliştirdikleri ırkçıpropagandayla sosyal-şoven güçlerin

    devrimcilik adına yaptıkları anti-PKK'cipropaganda aynı kulvarda buluşuyor.Şu ortaya çıkıyor: Kimi ilerici, demokra-tik gruplar ile sınırlı sayıdaki dürüst ay-dın dışında sol geçinen bazı çevrelersosyal-şovenizm bataklığına saplan-mışlardır. Kürt ulusunun haklı mücade-lesi karşısında kendi egemen güçleri-nin yanında yer alıyorlar. Demek kisosyal-şovenizm sonuçta egemen güç-lerin çıkarlarını ifade etmektedir. Tarih-sel konumu itibariyle de böyledir. Sos-yal-şovenizmin babası Karl Kautsky de“anavatan savunması” adı altında Al-man egemen güçlerinin yanında yer al-mış ve onların safhında işçi sınıfına

    karşı olmuştur.Türkiye solu bir türlü Türkiye günde-

    mine müdahale edememiştir, hep gün-demin dışında basit şeylerle uğraşmış-tır. Teoride sosyalist, pratikte ise işyapmayan bir konumda çakılıp kalmış-tır. Başkan APO Türkiye devrimci-de-mokrat güçlerine, her zaman için sonu-na kadar maddi-manevi her türlü des-teği sunacakları, yardım edebilecekleriçağrısı yapmaktadır. Hiçbir koşul ilerisürülmeden bu çağrılar yapılmaktadır.Bu çağrılar hâlâ geçerliliğini korumak-tadır. PKK'nin bütün iyi niyet yaklaşım-ları karşısında “PKK halkları bölüyor”,

    “sınıf mücadelesini rededi-yor”, “sosyalizmden uzakla-şıyor”, “bayrağından orak-çekiç amblemini çıkarıyor”gibi mezhepsel yaklaşımlariçinde çakılıp kalıyorlar. Herşeyden önce PKK emperya-lizmle bir uzlaşma çabasıiçinde değildir. PKK bugünbüyüyen ve politika yapan,uluslararası alanda herke-sin dikkate aldığı bir güç ko-numuna gelmiştir.

    Uluslararası kamuoyuKürdistan sorunuyla olduk-ça yakından ilgilenmektedir.PKK'nin çeşitli temas ve gö-rüşmelerini uzlaşma olarakdeğerlendirmek politikayıanlamamak ve bilmemektir.Yine PKK'nin halkları bölmediye bir sorunu da yoktur.Tam tersine PKK bugünKürt ve Türk halkı arasındakardeşlik köprüsünü en iyiatan bir güçtür. PKK'nin ba-rış çağrıları ve tek taraflıateşkes girişimleri haksız,kirli savaşın sona erdirilme-

    si içindir. İki halk arasındaki kardeşliğive birliği güçlendirmekten başka birşey değildir. Gelinen aşamada uzunsüreli anti-faşist bir cephenin temelleri-ni sağlam bir şekilde atmak oldukçaönemlidir. Bütün devrimci-demokratikve ilerici güçler, özel savaşa karşı ge-lişen halkın ve emekçilerin haklı öfkele-rini örgütleyip harekete geçirebildiklerioranda savaş karşısındaki görevleriniyerine getirecek ve gerçek barışa hiz-met edeceklerdir.

    Gelinen aşamada kirli özel savaş,Türk egemen siyasal rejiminde derin biraskeri-siyasi bunalım yaratmıştır. Sosyalsınıflar arasındaki çelişkiler derinleşip,keskinleşiyor. Siyasi alanda da derin birbunalım yaşanıyor. Artık rejim özel savaşyöntemleriyle iktidarını sürdüremiyor. Heryönüyle bir tıkanma yaşanıyor. Rejimçözümü çıplak zorda aradığı sürece bu-nalım katlanarak artacaktır. Yine gelinennoktada halk, rejimi daha iyi tanımayabaşlıyor. Giderek bu haksız kirli özel sa-vaşta esas zararı gören Türk ve Kürthalkı ile emekçiler olduğunu görüyor. Re-jim eskisi gibi iktidarını devam ettireme-mektedir. Kaçınılmaz olarak değişikliklereihtiyaç duymaktadır.

    Başkan APO; “Barışa doğru adım-lar gerekiyorsa, biz atarız ama, ken-dimizi aldatmayacağız! Bu durum birzayıflık nedeni olarak görülmemeli-dir. Tam tersine halk iradelerinin da-ha yüksek gelişmesi, ortam hazırla-mak için bunu yapacağız. Ayrıca da-ha geniş mücadele biçimlerine işler-lik kazandırmak için bu adımları ata-cağız. Her şey karşı tarafın durumu-na bağlıdır. Bizim yaklaşımımızdahalkların iradesine saygı vardır. Halk-ları ezmek, halklara umutsuz bir ya-şamı dayatmak yoktur. Sonuna kadareşitlik ve özgürlük temelinde çözümevar olduğumuz, barışı bunun için is-tediğimiz ortadadır” demektedir. Ger-çek bir demokrasinin ve barışın Kürt so-runu temelinde hız kazanması imkanınaulaşılmıştır. Kürdistan’daki devrimci sa-vaşım ilk defa Türk halkına da demok-rasinin gereğini, savaşımını, kurtuluşuiçin vazgeçilmezliğini açıkça göstermiş-tir.

    ““KKüürrddiissttaann''ddaakkii ssaavvaaflfl››nn ddoo¤¤aass›› iiyyii aannllaaflfl››llmmaakk zzoorruunnddaadd››rr..SSaavvaaflfl oollmmaaddaann bbaarr››flfl yyaarraatt››llaammaazz.. DDaahhaa ddüünnee kkaaddaarr llaanneettllii bbiirr kköölleelliikk

    kkoonnuummuunnuu yyaaflflaayyaann KKüürrtt hhaallkk››,, bbuuggüünn bbüüttüünn ddüünnyyaa eezziilleenn hhaallkkllaarr››nn››nn kkuurrttuulluuflfl uummuudduu vvee eessiinnkkaayynnaa¤¤›› hhaalliinnee ggeellmmiiflflssee,, yyüürrüüttttüü¤¤üü ssaavvaaflfl ssaayyeessiinnddeeddiirr..

    ÇÇüünnkküü,, ssaavvaaflfl oollmmaaddaann ssöömmüürrggeeccii ggüüççlleerr hhiiççbbiirr flfleekkiillddee bbaarr››flflaa yyaannaaflflaammaazzllaarr..””www.

    arsiv

    akur

    d.or

    g

  • Serxwebûn Sayfa 7Aralık 1995

    rı operasyonlarında daha bir sistemlilikve büyük çaplılık vardır. Savaşın heryerde şiddetini hissettirmesi, gerillanıngörünmeyen cephesi giderek görün-meye başlar. Düşmanın denetimindenkoparılmış veya ağırlıklı olarak halk or-dusu güçlerinin denetiminde olan alan-lar oluşur.

    İşte bu gerçeklik 1990’lı yıllardansonra bizde de yaşanmaya başladı. Buaçıdan 1993 dönemi ulusal kurtuluş sa-vaşımız açısından oldukça önemlidir.1993 yılı baharı ile başlayan ve yaz or-

    talarında ivme kazanan taktik saldırı-mız karşısında düşman savunmayageçti. Bu savunma, düşman açısındanhem zorunluydu, hem de bunu bilinçliyaptı. Çünkü 1992 yılı imha planı boşaçıkmıştı. Halbuki bu plan stratejik birplandı. Dolayısıyla yeni bir plan çizmekzorundaydı. Bu zorunluluktu. Bilinçliyapması ise bizim taktik ve mevzilen-me biçimimizi tam anlamak içindi. Bunuyaparken hedef olarak birçok küçükmerkezlerini topladı ve tabur, alay, gar-nizon şeklinde güç mevzilenmelerinegitti. Arazi denetimi, özellikle Botan’da%60-70 oranında gerilla güçlerinin de-netimine geçti. Bu önemli bir durumdur.Askeri olarak stratejik dengeye geçişinilk basamaklarıydı. Bu dönemde “Os-yan kuşatması” biçiminde gelişen birhareketli savaş denemesi oldu. İçindeyetersizlikler taşımasına rağmen, dene-

    me açısından önemli bir yere sahiptir.Düşman ise 1993 yılının bütününü

    ve 1993-1994 kışını esas olarak kar-şı saldırıya hazırlık biçiminde değer-lendirdi. 1994 baharı ile birlikte, düş-man ülke bütününü kapsayan, ama

    İdeolojik-politik araştırma süreci,parti ilanı ve silahlı mücadeleyibaşlatma hazırlıkları ile on yılıaşkın süredir devam eden ulu-

    sal kurtuluş mücadelesi bugün önemlimevzilere kavuşmuştur. Mevcut geliş-meler ve kazanımlar, bir üst aşamaya,yani stratejik açıdan denge, askeri açı-dan da hareketli savaş aşamasına ge-çişi doğurmuştur. Zafere yakın olanböyle bir aşamada, ortaya çıkan koşul-ları doğru değerlendirip, taktik hamle-lerle savaşı süreklileştirip, tamamla-mak devrimimiz için yaşamsaldır.

    Her bir yeni aşamaya geçişte, onubaşarılı kılmak çok yönlü zorlukları vesorunları da birlikte getirir. Fakat buzorluk ve sorunların; ortaya çıkan ola-naklar ve ulaşılan gelişme düzeyi kar-şısında fazla anlam ifade etmeyeceğide açıktır. Önemli olan ortaya çıkanhassas koşulları ve kazanımları doğrudeğerlendirmektir. Bu sağlandığı oran-da zorluklar göğüslenir, yakalanan ka-zanımlar korunur, yürütülen çaba veemeklere, dökülen kanlara bağlı kalı-nır.

    Gelinen aşamada Kürdistan devri-minde hareketli savaş ne kadar yeni birtaktik evre olsa da, yoğun tecrübelerve partimizin ulaştığı gelişim düzeyidoğru değerlendirildiğinde bu taktikaşamaya, başarı temelinde cevap ol-mak hiç de zor olmayacaktır. Bu açı-dan hareketli savaşı bütün özgünlük veincelikleriyle ortaya koyup bilince çıkar-mak oldukça önemlidir. Bu konuda bir-çok araştırma yapılmaktadır. Hatta ya-pılan ve yapılacak olan hareketli savaşdenemeleriyle, hareketli savaşın ülke-miz ve devrimimiz açısından somut bi-çimi ortaya çıkacaktır. Kuşkusuz tartış-ma gelişecek, ardından pratik gelişe-cek ve ülkemize özgü doğru biçim butemelde ortaya çıkacaktır. Her şeydeolduğu gibi, bu konuda da pratikte sa-vaşa savaşa, doğru ve kazandıran tar-za, biçime ulaşılacaktır.

    Konuya hareketli savaş nedir soru-suyla başlamak yerinde olacaktır.

    Hareketli savaş nedir?

    Hareketli savaş tanımına doğrubir yaklaşım göstermek; soru-nun kavranılması ve doğru uygulanma-sı açısından oldukça önemlidir. Çünkühareketli savaş kavramını doğru bir bi-çimde ele almakta yetersizlikler görül-mektedir. Doğru bir hareketli savaş ko-nusunda birçok çözümleme ve değer-lendirme yapılmasına rağmen, pratiktehareketli savaşı tüm yönleriyle anlamave biçime kavuşturmada yetersizliklerinve bir karmaşanın yaşandığı açık birşekilde ortadadır. Bazen birkaç günlükkapsamlı bir çatışma, bazen kapsamlıbir baskın ya da mevzi değiştirerek, oy-nak bir çatışma hareketli savaş olarakdeğerlendirilmektedir. Kuşkusuz, bun-lar önemli deneyim ve tecrübelerdir. Veoldukça da anlamlıdır. Ancak ulusalkurtuluş savaşımızın geldiği düzey veortaya çıkan hassas durum, sorunaçok ciddi eğilmeyi dayatmaktadır.

    Öncelikle, ulusal kurtuluş savaşı ve-ren halkların tecrübe ve deneyimlerini,yine evrensel savaş teorisini inceleyipyararlanmak oldukça önemlidir. Amaülkemiz ve devrimimizin özgünlüğü gözönüne alındığında soruna yaratıcıyaklaşmak kaçınılmaz bir gerçekliktir.Her şeyden önce Çin, Vietnam vb.halkların yaşadığı tecrübeler öğretici-

    dir. Fakat bu, halkların yaşadığı tecrü-beler olduğu gibi alınıp, ülkemiz koşul-larına uygulanamaz. On yılı aşkın ol-dukça kapsamlı ve derslerle dolu birsavaş tecrübemiz var. Ve Parti Önder-liği’nin bu konuda ortaya koyduğu te-mel hususlar oldukça açıktır. Tüm buhususları yaratıcılıkla birleştirdiğimiz-de, güçlü bir hareketli savaş biçiminiKürdistan’da ortaya çıkarmak o kadarzor değildir.

    Hareketli savaş; geniş b