85
1

Bulten - 2006

Embed Size (px)

DESCRIPTION

ADAM 2006 Bülteni

Citation preview

Page 1: Bulten - 2006

1

Page 2: Bulten - 2006

ADAM’CA...................................................................................5

BİRİNCİ BÖLÜM CUMA KONFERANSLARI..............................7

1. KONFERANS Gümrük Birliği Çerçevesinde Türkiye-AB İlişkileri

Yrd. Doç. Dr. Hamdi Pınar.........................................................7

2. KONFERANS Yabancı Sermaye: Dost mudur, Düşman mı?

Doç. Dr. Mustafa Acar..............................................................10

3. KONFERANS Güncel Ekonomik Sorunlar

Doç. Dr. Metin Toprak..............................................................11

4. KONFERANS Kapitalizm Kıskacında Osmanlı İmparatorluğu

Doç. Dr. Mehmet Bulut.............................................................13

5. KONFERANS Türk Siyasetinde Liderlik Sultası Neden Gerekli

Doç. Dr. Bülent Arı...................................................................15

6. KONFERANS Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye

Doç. Dr. Zühtü Arslan...............................................................17

7. KONFERANS İktidar Muhalefet İlişkisi Çerçevesinde Osman

Bölükbaşı Yard. Doç. Dr. Âdem Çaylak...................................18

8. KONFERANS Ulusçuluk Doç. Dr. Ahmet Yıldız.......................19

9. KONFERANS Farklı İdeolojilerin İktisadi Anlayışları

Doç. Dr. Mustafa Acar..............................................................21

10. KONFERANS AB Gençlik Programları ve Erasmus

Dr. Ömer Ayçiçek.....................................................................23

11. KONFERANS AB Müzakere Çerçeve Belgesi Analizi

Prof. Dr. Ramazan Gözen........................................................24

12. KONFERANS Osmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi ve

Ekümenlik Doç. Dr. Bülent Arı..................................................26

13. KONFERANS Düşünce ve İfade Özgürlüğü

Doç. Dr. Zühtü Arslan...............................................................28

2

Page 3: Bulten - 2006

14. KONFERANS İslam Dünyasında Demokrasi

Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne....................................................30

15. KONFERANS Türkiye’de İstatistik Sistemi ve Ekonomik

Göstergeler Ferhat Arslaner.....................................................32

16. KONFERANS Dünya Bankası ve IMF

Doç. Dr. Murat Yülek................................................................34

17. KONFERANS Necip Fazılı Anlamak (Hatıralar)

Yahya Düzenli..........................................................................35

18. KONFERANS Ekonomik Kalkınma Meselesine Yeniden Genel

Bir Bakış Doç. Dr. Mehmet Bulut..............................................37

19. KONFERANS Dünyada Çok Kültürlülük

Dr. Kadir Canatan....................................................................39

20. KONFERANS Yabancı Dil Üzerine

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Vanlıoğlu...............................................41

21. KONFERANS Avrupa’da Laiklik Dr.Bülent Kent......................43

22. KONFERANS Sovyetler Birliğinin Dağılmasından Sonra Avrupa

Dr. Ünal Gündoğan..................................................................45

23. KONFERANS Anayasadaki son değişiklikler

Prof. Dr. Servet Armağan.........................................................46

24. KONFERANS Avrupa Birliği Müzakerelerinde Geline Son Nokta

Cevdet Yılmaz..........................................................................47

25. KONFERANS İfade Hürriyeti ve Atilla Yayla Olayı

Serhat Buhari Baytekin............................................................48

26. KONFERANS Irak’taki son gelişmeler Nasuhi Güngör............50

27. KONFERANS Nükleer Silahlanma

Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu......................................................51

İKİNCİ BÖLÜM: SEMİNER ÇALIŞMALARI.................................................52

1. İnsanlık Dersleri Doç. Dr. Mehmet Emin Özafşar........................53

2. Mukayeseli Müesseseler Tarihi Doç. Dr. Bülent Arı....................54

3. Sosyal Bilimlerde Analiz Yöntemi Dr. Kadir Canatan..................55

3

Page 4: Bulten - 2006

4. Felsefe Dersleri Dr. Kadir Canatan.............................................56

5. Temel Klasik Okumaları Dr. Kadir Canatan................................57

6. Türk Siyasal Hayatı Yrd. Doç. Dr. Mustafa Çufalı.......................58

7. Uluslararası Politika Prof. Dr. Ramazan Gözen..........................59

8. Sözün Gücü, Söz Söyleme Sanatı Av. Hayati İnanç...................60

9. Dünya Ekonomisindeki Genel Trendler Doç. Dr. Murat Yülek.....61

10. İktisat ve Medeniyet Doç.Dr. Mehmet Bulut................................62

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: GÜNDEM ANALİZ.....................................63

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: PROJE ÇALIŞMALARI........................64

BEŞİNCİ BÖLÜM: SANAT VE DİL FAALİYETLERİ.................65

ALTINCI BÖLÜM: BURSLAR...................................................66

4

Page 5: Bulten - 2006

SUNUŞHer başlangıç gelecek için bir ümittir. Başlamak önemlidir, ancak

başlanılan bir faaliyeti veya işi devam ettirmek ondan daha da önemlidir. Ankara

Düşünce ve Araştırma Merkezi Derneği (ADAM) 2006 yılı Kasım ayı itibariyle

resmen faaliyetlerine başladı. Bu resmi bir başlangıçtı. Aslında ADAM dostlarının

bir kısmı çok eskiden beri zaten birlikteydiler. Resmi bir çatı olmadan da bir çok

faaliyeti gerçekleştirmişlerdi. Kurumsal yapı oluştuktan sonra dost halkası

genişledi ve her geçen gün bir dalga gibi genişlemeye devam etti, ediyor,

edecek.

ADAM, “toplumda insan kaynaklarının niteliğini arttırmak, akademik, sosyal

ve kültürel gelişimlerini desteklemek ve bunun için gerekli olan eğitim, araştırma

ve proje etkinliklerini geliştirmek” amacıyla kuruldu. Kısa zamanda ADAM çatısı

altında bu amaca uygun bir çok faaliyete imza atıldı. Bu ilk bültende bu

faaliyetlerin çok kısa bir özetini bulacaksınız.

İlimsiz fikir sahibi olmakla övünmenin tutarlı bir tarafı yoktur. Oysa

ülkemizde her konu hakkında fikir beyan eden insanların sayısı giderek

artmaktadır. Fikir beyanından öte, belli bir konuda bilgi sahibi olmadan fikir sahibi

olup hüküm vermeye cesaret eden insanların sayısında da belirgin bir artış

olduğu gözlenmektedir. Bu toplumsal sorun çözümlenebilse insanlar birbirini

daha iyi anlayacak, toplumsal uzlaşma sağlanacak ve ortaya çıkacak bireysel

enerjinin sinerjiye dönüşmesiyle daha güzel günlere ulaşılmış olacaktır. ADAM

bu anlamda bilgiye dayalı fikir, şuur ve tavrı önemseyen ve bu konuda topluma

katkı yapmayı amaçlayan bir kurumdur.

Tek yanlı bilim anlayışı ve tek yanlı yaklaşımlar bütünlüğü görmek ve

açıklamak için yeterli değildir. Yüzünü Batı’ya dönmüş ülkelerde bu tek yanlılık

uzun süre düşünen ve üreten beyinler için bir sınır anlamı taşımıştır. Bu anlamda

tarihe, sosyal olay ve olgulara, kişilere, kurumlara sağlıklı bakabilmek için daha

geniş ufuktan bakmaya denemekte yarar vardır. Yani daha geniş bir ufuktan

bakmak… Geniş bakabilmek biraz yukarıya çıkmayı gerektirir. Yukarılara da tek

5

Page 6: Bulten - 2006

kanatla çıkılamaz. Dolayısıyla birazcık yukarıya çıkıp geniş bakabilmek için en

azından çift kanatlı olmak gerekir. ADAM bu ufku kazandırabilmek için hem

Doğu’nun ve hem de Batı’nın özgünlüklerini kendi klasiklerinden anlamak

gerektiğini gündemine almıştır.

Dünyada ve ülkemizde geçmişte yaşanan olay ve olguların analizini

yapmak, günümüzde gerçekleşen olayların nesnesi olmaktan kurtulup özne

konumuna geçebilmek bilgi, metodoloji ve donanımla ilgilidir. Bilenlerle

bilmeyenler bir değildir. Belli bir konuda bir duruşa, sahih ve sarih bir tavra

ulaşabilmek öncelikle o konuda gerekli olan bilgi birikimine sahip olmakla

gerçekleşir. Malumattan (bilgi yığını) tasnif edilmiş bilgiye ulaşabilmek de

eskilerin deyimiyle ancak “usul” ile mümkündür.

An gelir bilgi de yeterli olmaz. O halde, beyni tasnif edilmiş bilgi ile

donatmak kadar, kalbi muhabbet ve sevgiyle donatmak da sağlıklı, dengeli ve

tutarlı bir kişilik için zorunludur. ADAM bu yönüyle estetik ve sanatı da

önemseyen ve kişinin kalp ve ruh dünyasının öneminin farkında olan bir kurum

olma özelliğini taşımaktadır. ADAM toplumuna karşı sorumluluk taşıyan

münevverlerin önderliğinde faaliyetlerine devam eden kişilerden hiçbir maddi

amaç gütmeyen bir kurumdur.

ADAM dostlarının bir araya gelip bir şeyler yapılması gerekliliğinin

temelinde “nitelikli insan” eksikliği konusundaki ittifakıdır. Hemen hemen her

alanda eskilerin tabiriyle “kahtı- rical”in söz konusu olması ADAM’ın doğuşunun

temel sebebidir. Bu mütevazı başlangıçla ADAM, bu alandaki boşluğa dikkat

çekmek yanında sözden fiile geçmiştir. Bu amaçla toplumumuzda yetişmiş, özgür

düşünen ve özgün düşüncelere sahip akademisyen ve uzmanları bünyesinde bir

araya getiren ADAM, önemli bir boşluğu doldurmaya adaydır. Bu başlangıç,

bundan sonra da düşünen, araştıran beyinlerle, insanlığa gönlünü açmış ve

sahip olduğu bilgi ve yeteneklerini toplumda potansiyel taşıyan beyinlere

aktarmayı önemsemeyen, “insanın hayırlısı insana ve topluma yararlı olandır”

ilkesini şiar edinen “adamların” önemli çalışmalara imza atacağına inancımız

tamdır.

En önemli yatırım insana yapılan yatırımdır vesselam…

6

Page 7: Bulten - 2006

BİRİNCİ BÖLÜM:CUMA KONFERANSLARI

Cuma KonferanslarıAnkara Düşünce ve Araştırma Merkezi (ADAM) 2006 yılı Kasım ayının

başından itibaren başlayan ve sonraları bir gelenek haline gelen her hafta Cuma

günü saat 19:30’da bir çok konferansı gerçekleştirerek müdavimlerine çok önemli

bir kütür hizmeti sunmuştur. Bu konferanslarda önemli konularda ADAM

müdavimi dostlarla bilgilerini paylaşma lütfunda bulunan uzman ve

akademisyenlerin konuları ve kısa özetleri konferansların müdavimlerince tutulan

notlardan derlemeler sunulmuştur.

1. KONFERANSGümrük Birliği Çerçevesinde Türkiye-AB İlişkileri

Yrd. Doç. Dr. Hamdi Pınar

Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi (ADAM) faaliyet alanlarından biri

olan konferansların ilkini Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim

üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Hamdi Pınar’ın verdiği konferansla gerçekleştirdi.

Bu ilk Cuma Konferansında Dr. Pınar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında

savaşın yıkıcı etkilerini ortadan kaldırmak ve yeni savaşların önüne geçerek

Avrupa'da barış ortamı oluşturmak amacıyla, önce Avrupa Kömür Çelik

Topluluğu ve Avrupa Atom Enerji Topluluğu olarak kurulan ve daha sonra Avrupa

Ekonomik Topluluğu ve nihayetinde Avrupa Birliği haline dönüşen süreci kısaca

anlattıktan sonra, Türkiye ile o zamanki adı ile AET arasındaki ilişkileri

değerlendirdi. Bu kapsamda Türkiye’nin 1959 yılında gerçekleştirilen adaylık

başvurusu ve 1963 yılında imzalanan Ankara Antlaşması ile bu Antlaşma

çerçevesinde gerçekleştirilen Katma Protokol ve Gümrük Birliği’nin hukukî

açıdan, özellikle de Avrupa Adalet Divanı’nın Türkler hakkında vermiş olduğu

7

Page 8: Bulten - 2006

20’den fazla kararın Türk ve AB üyesi ülkelerin hukukuna yansımasını

değerlendirdi.

Dr. Pınar’ın Gümrük Birliği kapsamında temel serbestiler açısından

Türklerin hakların ilişkin tespitleri kısaca:

Kişilerin serbest dolaşımı:

1) 1/80 s. OKK m. 6 Yasal yollarla Topluluk üyesi devlette giden Türk

vatandaşı, o ülkede usulüne uygun bir iş ilişkisi içinde ise bir, üç ve

dört yıllık sürelere ilişkin haklardan yararlanabilecektir.

2) 1/80 s. OKK m. 10/I “Wählergruppe/Birlikte” kararıyla Türk

vatandaşı işçi ile o ülke vatandaşı arasında Topluluk Tüzüğünde

sayılan haklara açısından hiç bir ayırımcılık yapılmayacaktır.

3) 1/80 s. OKK m. 7 Türk işçilerinin çocukları da yaş sınırına

bakılmaksızın sonradan gitmiş olsalar bile 1/80 s. OKK m. 7’deki

şartları gerçekleştirmişlerse o ülke çalışma ve ikamet müsaadesine

hak kazanacaklardır.

4) 3/80 s. OKK m. 3/I Sosyal haklar açısından Türk işçiler en az Birlik

vatandaşları ile eşit muameleye tabidirler.

5) 1/80 s. OKK m. 13 tır taşımacılığı ve şoförlerine ilişkin olan “Abatay

u.a.” kararı ile hizmetin serbest dolaşımı çerçevesinde

Katmaprotokol’un ilgili ülkede kabul edildiği tarihten sonra yeni

sınırlamalar getirilemeyecek (Stillhalteklausel) hükmü hizmeti sunan

işletmenin işçileri için de geçerlidir. Ayrıca 1/80 sayılı OKK m. 13’ün

Türkler yararına yorumu.

Hizmetin Serbest dolaşımı, Yerleşim Yeri Serbestisi ve Vize Sorunu

ATM’nin “Savaş” ve “Abatay u.a.” kararlarıyla Ortaklık ile Türkiye

arasındaki hizmetin serbest dolaşımı ve yerleşim yeri serbestisi

açısından Stillhalteklausel yani “zamanın mevcut hukuki durumun

8

Page 9: Bulten - 2006

muhafazası ilkesi” geçerlidir. Bu da her üye ülke için konunun ayrı ayrı

incelemesini gerektirmektedir.

Alman hukuku açısından Türk vatandaşlarına belli şartlar varlığı

halinde (sportif, kültürel, sanatsal faaliyetlerde, işadamları için ve pasif

hizmetin serbest dolaşımında) vize mecburiyeti getirilemeyecektir.

Malların Serbest dolaşımı:

Katma Protokol m. 27 ve 29 doğrudan etkili hükümlerdendir.

Bundan dolayı söz konusu hükümler, Topluluk üyesi devletleri de

bağlar. 1/95 s. OKK Ek 8 m. 10 f. 2’de Topluluk ve Türkiye arasında fikrî

hakların tükenmesinin öngörülmemiş olması, paralel ithalât açısından

malların serbest dolaşımını engellemektedir. OKK’nın ikincil bir hukukî

düzenleme olmasından dolayı, bu şekilde bir sınırlama ortaklık

ilişkisinde birincil hukuk olan Ortaklık Anlaşması ve Katma Protokol’e

aykırıdır. AEA alanında geçerli olarak kabul edilen bölgesel tükenme

ilkesinin sınırlarına, Türkiye sınırları da dahildir. Yani Topluluk üyesi

devletlerden, İzlanda, Lihtenştayn ve Norveç’den her hangi bir kişi

Türkiye’de kurallara uygun olarak pazara sunulan malların paralel

ithalâtını bu ülkelere yapabilir.

Gümrük Birliği sonrası tam üyelik sürecinde Türkiye – AB ilişkilerine

değinen Dr. Pınar, sunumunu Aralık 2004’te müzakerelere başlama tarihinin

alınmasına kadar geçen ve devamındaki süreci aktardıktan sonra konferansın

ikinci bölümünde katılımcıların bu konuda merak ettikleri soruları cevaplandırdı.

Merkezimizdeki ilk olması nedeniyle de farklı bir anlam taşıyan bu

konferans katılımcılara sunulan ikramlarla birlikte oldukça samimi bir ortamda

gerçekleştirildi.

9

Page 10: Bulten - 2006

2. KONFERANSYabancı Sermaye: Dost mudur, Düşman mı?

Doç. Dr. Mustafa Acar

Yabancı Sermaye konusu günümüzde en sık konuşulan, değişik

platformlarda hakkında olumlu ya da olumsuz kanaatlerin sergilendiği bir

konudur. Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecine girmiş olan Türkiye için de son

derece güncel bir konu olan yabancı sermayeye bazı çevreler emperyalizmin

sömürü aracı olarak bakarken, bazı çevreler de iç kaynakları yeterli olmayan

ülkeler için oldukça faydalı ve gerekli bir araç olarak bakmaktadır.

Yabancı sermayenin varlığı kimi zaman bir ülkenin geleceği ve güvenliği

açısından bir risk, ülkenin bağımsızlığı üzerinde bir tehdit olarak algılanmaktadır.

Kimi zaman veya kimi çevrelerde ise aynı konu bir ülke ekonomisinin geleceğinin

inşa edilmesinde önemli bir araç, ülke ekonomisine bir katkı olarak

değerlendirilmektedir. Bu kadar zıt görüşlere ve hararetli tartışmalara konu olan

yabancı sermaye meselesi Kırıkkale Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi

Doç. Dr. Mustafa Acar tarafından ele alınmış ve değişik çevrelerin yabancı

sermaye konusundaki görüşleri değerlendirilmiştir.

Yerli tasarrufların yetersiz olduğu ülkelerde yabancı tasarruflara ihtiyaç

hissedildiği gerçeğinden hareketle, daha büyük işler başarmak isteyen ülkelerin

yerli sermayeye ek olarak yabancı sermayeye de müracaat etmelerinin çok tabii

bir süreç olduğunu belirten Acar, Türkiye’nin de bu gelişmelerden nasibini

almasından daha doğal bir şey olamayacağını belirtmiştir. Artıları ve eksileriyle

birlikte düşünüldüğünde yabancı sermayenin artılarının ağır bastığını, bir ülkenin

yabancı sermaye çekebilmesi ve kalkınmanın finansmanında kullanabilmesinin

önemli olduğunu vurgulayan Acar, Türkiye’nin son yıllarda bu alanda önemli

gelişmeler kaydettiğini, Türkiye'nin istikrar kazandıkça ve AB ile ilişkilerini

ilerlettikçe daha çok doğrudan yabancı sermaye çeker hale geldiğini verilerle

ortaya koymuştur.

10

Page 11: Bulten - 2006

3. KONFERANSGüncel Ekonomik Sorunlar

Doç. Dr. Metin Toprak

Doç. Dr. Metin Toprak tarafından gerçekleştirilen konferansta genel olarak

ülkeler ve bölgeler itibariyle dünya ölçeğinde fon piyasasına fon temin edenler ile

fon kullananların göreli büyüklükleri ve eğilimleri ele alındı. Konferansta

Türkiye’nin uluslar arası fon piyasasından fon temin etme düzeyi ve gelecekte bu

piyasadan yararlanma potansiyeli de değerlendirildi. Konuşmasında Doç. Dr.

Toprak dünya ekonomisinin ülkeler ve bölgeler itibariyle ekonomik büyüme

eğilimlerini özetlemiş ve Türk ihracatının yöneldiği piyasaların gelişme

potansiyelini açıklamaya çalışmıştır.

İlk olarak ülkelerin dış ticaret ve cari işlemler açıkları; ulusal tasarruf-

yatırım dengeleri ile kamu kesimi gelir-gider dengeleri bağlamında fon açığı veya

fazlası konusu irdelenmiştir. Konferansında Toprak, Kamu gelir-gider dengesi

hususunda ABD ve Japonya’nın Maastricht kriterlerinde belirtilen %3 barajının

üstünde (% 4 – 6) olduğunu Türkiye’nin ise açığı bu kriterlere uyumlu hale

getirmeye çalıştığını belirtmiştir. Ayrıca tasarruf-yatırım dengesi bağlamında

yüksek tasarruf eğiliminde olan ve tasarruf açığı veren ülkelerin hangileri olduğu

hususunu belirtmiş, bu konuda tasarruf eğilimi yüksek olan Japonya, Orta Doğu

Ülkeleri, Bağımsız Devletler Topluluğu ve yeni sanayileşmiş Asya ekonomilerinin

genelde doğal ve hammadde üretici ve satıcısı ülkeler olduğunu grafiklerle

anlatmaya çalışmıştır. Tasarruf açığı veren başta ABD olmak üzere genellikle

gelişmiş ülkelerin ise bu durumunun gelişmişlikle ve dinamik bir trende sahip

olmasıyla doğru orantılı olduğunu belirtmiştir.

Konferansın ikinci kısmında, Türk ekonomisinde tasarruf-yatırım dengesini,

devletin ekonomide dışlayıcı etkisi ve dış kaynak kullanımı tartışılmıştır.

Türkiye’de tasarrufların yatırımları karşılayamadığı ve kamu kesiminin gelir-gider

açıklarını bankacılık kesimi fonlarından karşılamasının bir dışlama etkisi yaptığı

görüşü ağırlık kazanmıştır. Ardından Doç. Dr. Toprak küresel fon akımları ve

11

Page 12: Bulten - 2006

gelişmekte olan ülkelerin borçlanma eğilimi konusunda dinleyicilere bilgi

vermiştir.

Dünyadaki en büyük 2000 ekonomik kuruluş ile İslam Dünyasının en

büyük 100 ekonomik kuruluşu içinde Türkiye’yi temsil eden kuruluşlar da kısaca

ele alınmıştır. Özellikle ilk İslam Dünyasında ilk 100 kuruluş sıralamasında 25

kuruluş ile Türkiye’nin başı çektiği vurgulanmış ve bunun nedenleri tartışılmıştır.

Konferansın sonunda kısa bir değerlendirme yapılmış, önerilere yer

verilmiş ve dinleyicilerden gelen sorular cevaplanmıştır.

12

Page 13: Bulten - 2006

4. KONFERANSKapitalizm Kıskacında Osmanlı İmparatorluğu

Doç. Dr. Mehmet Bulut

Bin yıllık Ortaçağ’da akla ve ekonomiye hakim olan ve Avrupa’yı

dünyadaki gelişmeler karşısında içe kapatan kilise, kapitalizmin ortaya çıkışıyla

birlikte yeni dönemde önemi azalmaya başlayan kurumları değerlendirmeyle

konferansa başlayan Başkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr.

Mehmet Bulut, XVI. yüzyılda Protestanlığın ortaya çıkışıyla Avrupa’da yepyeni bir

dönemin başladığını ve bu yeni dönemdeki sisteme “kapitalizm” dendiğini belirtti.

Bulut süreci aşağıdaki gibi tasvir etti.

Önceleri Güney Avrupalılar, İspanya ve Portekiz dünya ekonomisi ve

ticaretinde önemli rol oynadılar.İspanyollar Amerika’nın doğal kaynaklarının

kontrolü ve değerli madenlerinin Avrupa’ya taşınmasında önemli rol oynarken,

Portekizliler okyanus aşırı ticaret yollarında ve Asya’daki kaynakların ve ticaretin

Avrupalılar lehine sonuçlanması konusunda önemli adımlar attılar.

XVII. yüzyılda Güney Avrupalılar, İspanya ve Portekiz, Kuzey Avrupalılar,

özellikle Hollandalılar, karşısında görece dünya ticaretinde gerilemeye başladılar.

Böylece Hollandalılar ilgili yüzyılda Avrupa’nın en önemli ekonomik ve ticari

aktörleri konumuna yükseldiler. Ticaret kapitalizmi olarak anılan merkantilist

dönemin yıldızları Hollandalılar oldu. Kapitalizmin ticaret aşamasında Batı

Avrupalı uluslar hem doğunun ve hem de batının doğal zenginliklerini tüm

detaylarıyla keşfetme imkanına kavuştular. 1500-1750 döneminde Batı Avrupalı

uluslar dünya ticaretinde önemli gelişmeler kaydetmekle birlikte sermaye

birikiminde diğer uluslara göre avantajlı bir konuma yükseldiler.

XVIII. yüzyılda biriken bu sermayenin sanayi alanına yönelmesiyle Batı’da

sanayi kapitalizmin temelleri atılmaya başlandı. Sanayi alanında bu dönemde en

önemli gelişmeler İngiltere’de ortaya çıktı. Sanayi kapitalizminin öncü ülkesi

İngiltere XIX. yüzyıla girerken başta tekstil ve demir-çelik olmak üzere diğer

alanlarda da Avrupa’nın ve dünyanın diğer uluslarına karşı önemli bir üstünlüğe

13

Page 14: Bulten - 2006

ulaşmıştı. Sanayi alanındaki gelişmeler giderek hammadde talebini

arttırmaktaydı. Bir taraftan üretilen mamul maddeler için yeni pazarlara ihtiyaç

duyulurken diğer taraftan sanayi için gerekli olan hammadde ihtiyaçları da

giderek artma eğilimi göstermekteydi. Sanayileşme alanında İngiltere öncü rol

oynarken bir taraftan Avrupa’daki devletler diğer taraftan Amerika Birleşik

Devletleri de bu gelişmeleri çok yakından izlemekte ve sanayi alanında önemli

adımlar atmaktaydılar.

XVIII. yüzyılda başlangıçta İngiltere arkasından başta Fransa olmak üzere

diğer Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri’nin katıldığı sanayileşme

süreci XIX. yüzyılda ekonomik alandaki rekabetin giderek hızlanması, dahası

sertleşmesine neden olmuştur. Bu süreç sömürgecilik ve emperyalist anlayış ve

uygulamalarla giderek artmış ve XX. yüzyılın başında ekonomik alandaki rekabet

bir dünya savaşına dönüşmüştür. Birinci dünya savaşı büyük güçlerin tarihteki en

önemli hesaplaşmalarından birisi olarak değerlendirilebilir.

Osmanlıların başta ekonomi olmak üzere siyasal ve sosyal alanda

izledikleri politikaların kapitalist sistemden farklı, kendilerine özgü geliştirdikleri bir

sistemin özelliklerine dayanan uygulamalar olduğunu örneklerle açıklayan Dr.

Bulut, dünya üzerinde esasen kapitalizme direnen tek gücün Osmanlı Devleti

olduğunu belirtti. Konferansın sonunda soru-cevaplarla konuya daha da derinlik

kazandırılmış oldu.

14

Page 15: Bulten - 2006

5. KONFERANSTürk Siyasetinde Liderlik Sultası Neden Gerekli

Doç. Dr. Bülent Arı

ADAM Cuma Konferanslarının beşinci konuğu Çankaya Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Bülent Arı’ydı. Türkiye’de

siyasi bir partinin, kurucu liderinin herhangi bir nedenle partiden ayrılışından

sonra o partinin siyasi arenadaki varlığını ya da etkinliğini devam ettirmesi

nadiren görülen vakıalardan olduğunu belirten Dr. Arı, Saadet Partisi, Demokratik

Sol Parti, Demokrat Parti bunun en güzel örnekleri olarak zikretti. Çünkü dün

olduğu gibi bugün de Türk siyasal hayatında liderlik sultası öne plandadır ve

partiler varlığını kurucu liderlerinin karizmasına borçludur.

Cumhurbaşkanı kim olacak tartışmalarının yaşandığı şu günlerde önemli

bir tartışma konusu da Cumhurbaşkanı olması durumunda Adalet ve Kalkınma

Partisinin geleceğinin ne olacağıdır. Tayyip Erdoğan’ın karizmatik liderliğinde

kurulan partinin ilk yılında yakaladığı başarıyı Tayyip Erdoğan sonrasında devam

ettirip ettiremeyeceği gündemi oldukça meşgul etmektedir. İşte bu merakın arka

planında da parti liderliğinde ‘sultanın genel kabul görmesidir.

Doç. Dr. Bülent Arı, Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi’nde verdiği

konferansın başlığı da bu genel kabulü yansıtmakta ve Türk siyasal yaşamında

liderlik sultasının gerekli olup olmadığını sorgulamak yerine gerekliliğin

nedenlerini sorgulamakta ve bu konudaki tezlerini gerek batı dünyasından gerek

Osmanlı yönetim yapısından ve gerekse günümüz siyasal yaşamından örneklerle

desteklemektedir.

Dr. Arı’nın konferansta altını çizdiği bazı noktalar olarak şunlar

zikredilebilir: Osmanlı idare yapısının temel noktalarına bakıldığında İmparatorluk

yönetiminde padişahın yönetiminde sulta etkisini en üst noktada bizlere

ulaştırıyor. Sultandan başlayarak reayaya kadar uzanan piramit yapıda en üst

noktada yer alan padişah tayin ve tasfiyelerin tek onay makamında yer

almaktadır. Daha da önemlisi padişah, herhangi bir rekabet ortamının

15

Page 16: Bulten - 2006

doğmaması ve merkezin güç kaybetmemesi için müsadere sistemini uyguluyor

ve servet birikimine izin vermiyor. Mevcut servet birikimi de servet sahibinin ömrü

ile sınırlı oluyor ve öldükten sonra birikimi hazineye kalıyor ve dolayısıyla fazla

birikim anlamsızlaşıyor. Yine kardeş katli de merkezin zayıflamasının önüne

geçilmesi için gerçekleştirilen uygulamalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yeniçeri ve devlet adamlarının kullardan seçilmesi; tayin ve tasfiyelerin padişah

eliyle gerçekleştirilmesi de padişaha bağlılığı gerekli hale getiriyor.

Osmanlı döneminde görülen bu sulta etkisinin günümüzde de

yansımalarını görüyoruz. Kurucu liderler sonrası partiler önemli ölçüde güç

kaybetmektedir. Ayrıca seçim öncesi parti yöneticileri olası bir iktidar durumunda

önemli makamlara gelebilmek için parti liderlerini bağlılıklarını ön plana

çıkarmaktadırlar. Bunlar ve bunlar gibi nedenler dolayısıyla liderlik karizması öne

çıkmakta ve siyaset anlayışında liderlik vasfının önemi göze çarpmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Atatürk ve İnönü dönemleri, Demokrat Parti, Turgut

Özal sonrası güç kaybeden Anavatan Partisi, Erbakan sonrası Saadet Partisi gibi

örnekler bizleri hep bu düşünceye yöneltmektedir.

16

Page 17: Bulten - 2006

6. KONFERANSAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye

Doç. Dr. Zühtü Arslan

ADAM’IN Cuma Konferanslarının altıncısının konuğu olan Polis Akademisi

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zühtü Arslan, düşünce ile ifade hürrüyeti arasındaki farkı

belirterek başladı. Düşünce özgürlüğünün mutlak, ifade özgürlüğünün ise mutlak

olmadığını belirtti. Düşünce ve ifade hürriyeti konusunda Türkiye’deki

uygulamaları değerlendiren Dr. Arslan, “tehdit ve tehlike” dışında düşüncenin

sınırlanmasının bir anlamı olamayacağını vurguladı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin düşünce ihlalleri ve özellikle

Türkiye’deki düşünce suçları konusundaki kararlarını değerlendiren Arslan son

yıllarda dava sayısındaki artışa dikkat çekti. 2001 yılına kadar toplam 300 dava

söz konusu iken sadece 2005 yılında 270 kadar davanın Türkiye ile ilgili

olduğunu söyledi. İfade özgürlüğü konusunda 39 tane ihlal kararı bulunduğunu

söyleyen Dr. Arslan, genelde ihlalin 312. madde ile ilgili olduğunu belirtti. Eski

bakanlardan Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli ile Eski Cumhurbaşkanı Süleyman

Demirel polemiği ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Ekrem

Pakdemirli’yi haklı bulduğunu açıkladı.

Din Özgürlüğü konusunda Türkiye’den yapılan başvurularda çelişkili

kararlara imza atan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gelecekte Türkiye’deki

gerçeklere vakıf oldukça bu konuda daha tutarlı kararlar almak zorunda

kalacağına inandığını belirtti. Özellikle başörtüsü konusunda Avrupa İnsan

Hakları Mahkemesinin iyi bir sınav vermediğine belirten Arslan, bu konuda

Birleşmiş Milletler Komitesinin kararlarının bağlayıcı ve önemli olduğunu

vurguladı.

17

Page 18: Bulten - 2006

7. KONFERANSİktidar Muhalefet İlişkisi Çerçevesinde Osman Bölükbaşı

Yard. Doç. Dr. Âdem Çaylak

Türk siyasetinin en renkli simalarından biri olan Osman Bölükbaşı

konusuyla ADAM’da misafirimiz olan Kars Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölüm

Başkanı Yard. Doç. Dr. Adem Çaylak, Cuma Konferanslarının konuğuydu.

Kırşehir’deki köyünden başlamak üzere önce Osman Bölükbaşı’nın yaşadığı

coğrafya ve çevre şartlarını anlatan Dr. Çaylak, Türk siyasal hayatındaki

duruşundan, muhalif tavrına, halkla kurduğu diyalogtan meclisteki renkli üslubuna

kadar tüm detaylarıyla bu “Anadolu delikanlısının” hayatını anlattı. Kendi başına

bir parti olarak tarif ettiği Osman Bölükbaşı’nın hazır cevaplığı ve olaylara halkın

dilinden tercüman olmasını çeşitli örneklerle anlatan Dr. Çaylak, Türk siyasal

hayatının gerçek muhalifinin Osman Bölükbaşı olduğunu belirtti.

18

Page 19: Bulten - 2006

8. KONFERANSUlusçuluk

Doç. Dr. Ahmet Yıldız

Tüm ulusçuluklar gibi, Kemalist ulusçuluk da hem siyasî hem de etnik

bileşenler içermektedir. Millî seciye teorisini veri olarak alan, bilimsel ırkçılığın

sosyo-politik yansımalarından olan öjenik eğilimleri resmîleştiren, ırkî süreklilik

teziyle Anadolu halklarının dünü ve bugününü Türkleştiren, vatandaşlıkla milliyeti

önce birbirinden ayırıp, sonra vatandaşlık haklarının fiili kullanımını milliyet

bağına irca eden, özümseme ve medenileştirme politikalarına etnisizmi ikiz kılan,

Türk ulusu kavramını Türk etnikliği ekseninde tanımlayan Kemalist ulusçuluk,

böylece siyasî-hukukî (seküler) boyutuyla etnik boyutu arasında sürekli bir gerilim

hattı oluşturmuştur.

Kemalist ulusçuluğun etnik boyutu, seküler (siyasî-hukukî) boyutu

karşısında araçsal bir işleve sahip olmuş, bu durum etnisizmden ırkçılığa kayışı

engellemiştir. Çünkü, Kemalist ulusçuluk, Batı'nın "büyüleyici" dünyası karşısında

hissedilen aşağılık kompleksinin tahrik ettiği bir medeniyetçilik iradesidir. Bu

iradenin temelini, dine karşıt laiklik anlayışı oluşturmuş, ulusçuluk bu sürecin

gereklerine göre şekillenmiş ve ferdî ve kolektif aidiyet bağı olarak dine alternatif

eksende konumlanmıştır. Yeni Türk adamının ulusal bilinci, Kemalizmin pozitivist

bilim akidesine uygun olarak, hem dindışı hem de dine karşı olarak

kurgulanmıştır. "Hayattaki her şey için" "müspet ilimleri" kılavuz eden kaba

bilimcilik, kolektif bilinç düzeyinde çok yoğun bir duygu ve heyecan açığı

meydana getirmiş, bu "açıktan” kaynaklanan "rasyonel" olanı "nasyonel" hale

getirme ihtiyacı, etnik temaların Kemalist ulusçuluğun yapısal bir parçası haline

gelmesine yol açmıştır.

Millî mücadele döneminde, bütün Müslüman etnik unsurları, etnik

kimliklerini ikrar ederek barındıran şemsiye bir kavram olarak kullanılan Türklük,

Cumhuriyetten sonra giderek bu anlamını yitirmiş, sonunda söylem düzeyinde,

gayr-ı Türk etnik unsurların varlığını reddeden, gayrimüslim azınlıkları, özellikle

de Yahudileri, Lozan Antlaşmasının azınlık haklarının korunmasına ilişkin

19

Page 20: Bulten - 2006

hükümlerine uymasa da, asimilasyon yoluyla Türklük akidesine bağlanmaları

şartıyla kapsamı içine alan bir niteliğe bürünmüştür. Asimilasyonun kabul

görmediği durumlarda ise etnisist politikalar devreye sokulmuş, tüm tek parti

dönemi, asimilasyon-etnisizm sarkacında vatandaşlık-Türklük gerilimine sahne

olmuştur.

Türk ulusal kimliğinin tarihsel evriminde, nihaî olarak ortaya çıkan Kemalist

Türk tanımı şu olmuştur: "Kâmil", "hakikî" ya da "öz" Türk, Türkçe konuşan,

Batılılaştırılmış yekpâre Türk kültürüne bağlı, Cumhuriyetçi ülküyü benimseyen

ve Türk soylu olandır. Bu Türklük karinelerinden herhangi birinde eksiği olanların

bunu telafi etmesi, "yarım vatandaşlık"tan, "misafirlik"ten ve "kanun-u esasî

Türklüğü"nden kurtulmaları için şarttır. Türkçe’nin sadece resmî değil, aynı

zamanda anadil olarak kabul edilmesi, yeni rejimin vaz ettiği cumhuriyetçi

ülkünün ve Batılılaştırılmış yekpâre Türk kültürünün benimsenmesi, ırkî arılık ve

güçlülüğün kazanılması, önerilen telafi edici araçlardır.

XIX. yüzyılda ortay çıkan Milliyetçiliğin sonuçlarını hem dünya ve hem de

Türkiye açısından değerlendiren Dr. Ahmet Yıldız, günümüzde etnik milliyetçiliğin

dayandığı temelleri analiz etti. Etnik milliyetçilik bağlamında Türkiye’nin yaşadığı

ve karşılaştığı sorunları tüm ayrıntılarıyla ortaya koyan Yıldız, bu olayın dış

boyutlarına da değindi. Uluslar arası ilişkiler bağlamında yaklaşıldığında etnik

milliyetçiliğin daha kompleks bir hal aldığına değinen Yıldız, Türkiye’nin bu

konuda önemli aşamalardan geçtiğini tarihsel örneklerle anlattı.

20

Page 21: Bulten - 2006

9. KONFERANSFarklı İdeolojilerin İktisadi Anlayışları

Doç. Dr. Mustafa Acar

İdeolojiler insanoğlunun hayata bakışını, dış dünyayı algılama ve

değerlendirme konusunda başvurduğu kılavuzlardır. Diğer alanlarda olduğu gibi

iktisadi alanda da anlayışlar ideolojilerin türüne göre farklılık göstermektedir.

Kırıkkale Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Acar da

merkezimizde verdiği ikinci konferansında, farklı ideolojilerin birbirinden farklı

iktisadi yaklaşımlarına değinmiştir.

Dr. Acar bu konferansta Sosyalizm, Kapitalizm, Liberalizm,

Muhafazakârlık, Faşizm ve dini ideolojilerin iktisat anlayışlarını yine bu düşünce

okullarını savunan yazarların görüşlerine de dikkat çekerek açıklamaya

çalışmıştır. Dr. Acar sunumunda iktisadi hayata bakışın aslında genelde hayata

bakışı belirleyen zihni parametrelerden, ya da zihniyetten bağımsız olarak ele

alınamayacağını belirterek, ideolojilerin iktisadi düşüncenin oluşmasında oldukça

önemli bir yere sahip olduğunu belirtti. Bu çerçevede Dr. Acar “özgürlüğü” temel

alan ideolojiler ile “güvenliği” temel alan ideolojilerin iktisadi hayata bakışlarının

birbirinden esaslı faklılıklar içerdiğini vurgulamıştır. Sayın Acar Sosyalizm,

Faşizm ve radikal dini ideolojilerin “kollektivist” bir karakter taşıdıklarını, üretim

araçlarının özel mülkiyetini ya hiç tanımadıklarını, ya da devlete mülkiyet

haklarını sınırlandıracak aşırı yetkiler verdiklerini, dış ticarette korumacı, yabancı

sermaye konusunda dışa açılmacı değil içe kapanmacı politikalar

benimsediklerinin altını çizmiştir. Acar’a göre özgürlüğe vurgu yapan liberal ve

yer yer muhafazakâr ideolojiler ekonomide piyasacı çözümlerden yanadır; piyasa

ekonomisinin temel kurumları olan özel mülkiyet, kişisel menfaat ve kâr arayışı,

rekabet, sınırlı devlet ve serbest ticaretten yanadır.

Dr. Acar son yıllarda bütün dünyada piyasa ekonomisine yönelmenin

gerisinde iki faktörün önemli rolü olduğunu söylemiştir:

1) Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla merkezden kumandalı sosyalist

sistemin başarısızlığının tescil edilmesi,

21

Page 22: Bulten - 2006

2) Batılı sanayileşmiş ülkelerde ise 1940’lardan beri uygulanmış olan

ekonomide devlete merkezi bir rol yükleyen müdahaleci ve açık finansmanına

dayalı Keynesyen politikaların günümüz ekonomik sorunlarına çare bulamaması

ve gözden düşmesi.

Acar’a göre yanlış yere Kapitalizm ile özdeşleştirilen piyasa ekonomisine

dini endişelerle karşı çıkmak çok isabetli bir tavır değildir; kapitalizmin tekelci ve

piyasacı versiyonlarını birbirinden ayırmak gerekmektedir.

22

Page 23: Bulten - 2006

10. KONFERANSAB Gençlik Programları ve Erasmus

Dr. Ömer Ayçiçek

Türkiye- Avrupa Birliği ilişkilerinin gelişmesine paralel olarak Avrupa

Birliğine üye ülkelerle Türkiye arasındaki eğitim, kültür, turizm v.b. alanlardaki

ilişkilerin giderek arttığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede Türkiye ile Avrupa

Birliğine üye ülkelerin gençlik programlarının içeriği hakkında geniş açıklamalar

yapan DPT Gençlik Programları Koordinatörü Dr. Ömer Ayçiçek, bu

programlardan kimlerin nasıl yararlanabileceğini, hangi tür projelerin

desteklendiğini ve bunların sonuçlarını konu aldığı konferans gençler tarafından

çok ilginç ve yararlı bulundu.

Konferansın sonunda Avrupa’nın yol haritasını kendi üslubunca tarif eden

Dr. Ayçiçek, gençlerin bu programlardan yararlanmasını tavsiye etti.

23

Page 24: Bulten - 2006

11. KONFERANSAB Müzakere Çerçeve Belgesi Analizi

Prof. Dr. Ramazan Gözen

Cuma Konferansımızda son dönemdeki Türkiye-AB ilişkilerini konu alan

Çankaya Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.

Ramazan Gözen, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini gerçekleştirmek amacıyla 3

Ekim 2005 tarihinde müzakere süreci başlatıldığı tespitiyle sözlerine başladı.

Müzakere sürecinin yol haritası niteliğindeki Müzakere Çerçeve Belgesi (MÇB),

bu sürecin nasıl gelişeceğini, müzakere şartlarının neler olduğunu ve benzeri

detayları ortaya koymaktadır dedikten sonra aşağıdaki tespitleri yaptı.

Müzakerelerin nihai hedefi: Tam üyeliğe “Evet, Ama...”

MÇB’nin 2. Maddesinde belirtildiği üzere, müzakerelerin nihai hedefi, AB

Antlaşmasının 49 Maddesi çerçevesinde “Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini

gerçekleştirmektir.” Ama müzakereler “sonu önceden garanti edilmeyen açık uçlu

bir süreç”dir. “Açık uçlu” ibaresi, aslında malumun ilanıdır. Zira her müzakerede

nihai hedefe varılıp varılamayacağı (yani tam üyeliğin gerçekleşip

gerçekleşmeyeceği), her iki tarafın da müzakere sürecinde belirtilen şartlara

uygun hareket edip etmediğine bağlıdır. Yani; 1. maddede belirtildiği üzere

Türkiye’nin tam üyelik şartlarını yerine getirip getirmediğine, ama diğer yandan

AB’nin Türkiye’yi “hazmetme kapasitesine” sahip olup olmadığına bağlı olacaktır.

Kısaca “Evet, Ama...” şeklinde özetleyebileceğimiz formül şudur: Eğer Türkiye

tam olarak AB standartları ve seviyesine ulaşırsa ve AB de böyle bir Türkiye’yi

üye alma kapasitesine sahip olursa Türkiye AB’ye “tam üye” olabilecektir, yoksa

“mümkün olan en güçlü bağlarla kenetlenecektir,” yani metinde zikredilmiyor ama

“imtiyazlı üye” olarak kalacaktır.

Bu formülasyonun nedeni şudur: AB tarafı, Türkiye’nin ve kendisinin

gelecekte nasıl bir durumda olacağından emin olamamaktadır. Bu belirsizliğin ve

endişenin nedenlerini anlamak güç değildir. Öncelikle Türkiye bakımından

geleceğin kestirilememesi doğal ve normaldir. Diğer yandan, AB kendi

24

Page 25: Bulten - 2006

geleceğini de net olarak görememektedir. Türkiye gibi “dev bir ülkeyi” ekonomik,

mali, ticari ve kültürel-dini açılardan “hazmetme kapasitesine” sahip olup

olmayacağı konusunda şüphelidir.

Türkiye’den tavizler koparacak bir tuzak mı?

Müzakereler sürecinde Türkiye’den bir çok alanda reformlar ve

düzenlemeler isteneceği ve Türkiye’nin bunların birçoğuna itiraz hakkı bile

olmadan uymak zorunda kalacağı doğrudur. 4., 6. ve 10. maddelerde, Türkiye’nin

Kopenhag Kriterlerinin siyasi kriterlerini yerine getirmiş olduğu belirtildikten sonra,

iç ve dış politikada reformlar yapması istenmektedir. İçeride; özgürlükler,

demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı ve temel haklar, ilgili

Avrupa hukuku alanlarında ilerlemeye devam edilmesi; işkence ve kötü

muameleye sıfır tolerans politikası, ifade ve din özgürlükleri, kadın hakları, ILO

standartları ve azınlık hakları konularındaki mevzuatın geliştirilmesi ve konsolide

edilmesi istenmektedir. Eğer bu alanlarda “geri gidiş” olursa müzakerelerin

askıya alınması mümkün olacaktır. Diğer yandan, aşağıda daha detaylı

belirteceğimiz gibi, dış politika alanında da Türkiye’nin belirli adımlar atması

istenmektedir. Özellikle, komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi ve sınır sorunlarının

BM prensiplerine göre çözülmesi istenmektedir.

Tüm bu talepler, “taviz” midir yoksa, Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve sosyal

yaşamda daha iyi şartlara sahip olması için gerekli adımlar mıdır? AB taleplerini

taviz gibi görmek, sanki “Türkiye’de her şey çok iyidir ve yapılan reformlardan

Türkiye değil AB ülkeleri avantaj sağlamaktadır” gibi bir anlayıştır. Halbuki durum

hiç de öyle değil; Türkiye’nin MÇB’de belirtilen alanlarda birçok sorunlarının

olduğu ve bu sorunların çözümü için reformlar yapması gerektiği çoğunluğun

kabul ettiği bir gerçektir. Tüm bu reformların yapılması, “AB için taviz değil,

Türkiye’nin gelişmesi yönündeki kazanım ve ilerlemedir”.

25

Page 26: Bulten - 2006

12. KONFERANSOsmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi ve Ekümenlik

Doç. Dr. Bülent Arı

ADAM’daki Cuma Konferanslarının ikinci kez konuğu olan Çankaya

Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Arı,

Papa’nın Türkiye ziyaretini de içine alan “Osmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi ve

Ekümeniklik” konulu bir sunuş yaptı.

İstanbul’un fethinden itibaren Fener Rum Patrikhanesi’nin konumu ve

onunla nasıl ilişkiler içinde bulunulması gerektiği hep tartışılagelmiştir. Kimi

zaman bu ilişkiler çerçevesi saydam bir hale gelmiş kimi zaman da Türk

insanının gündeminde önemli yer edinmiştir. Son dönemde işte bu ilişkiler trafiği

yoğun bir hale gelmiştir. Gündemdeki önemine binaen Cuma Konferanslarımızın

birinin konusunu da Osmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi ve Ekümenlik oluşturdu.

Her ne kadar konferansın konusu Osmanlı’da Fener Rum Patrikhanesi

olsa da patrikhanenin tarihi daha eskilere dayandığından Doç. Dr Bülent Arı

konferansına Fener Rum Patrikhanesinin tarihi ile başladı. Belirttiğine göre

patrikhane, kendi geçmişini 1500 yıl öncesine dayandığını iddia etmektedir. Bir

zamanlar beş ayrı şehirde [Kudüs, Antakya, İskenderiye, Roma ve

Konstantinopolis (İstanbul)] devam eden kilise daha sonra diğer dördünün

zayıflamasıyla sadece İstanbul’da varlığını sürdürür. 331 yılından sonra

İmparatorluk kilisenin içine karışır ve özellikle İstanbul’un Roma

İmparatorluğunun başkenti olmasından sonra kilise artık siyasi otorite üzerinde

söz sahibi olmaya başlar. Bu şekilde Osmanlı’nın tarih sahnesinde belirmesine

kadar devam eden Ortodoks kilisesi ve Roma İmparatoru arasındaki ilişki

zamanla Osmanlı’nın etkilerine maruz kalır.

Ekümen kelimesinin aslı olan “Oecumen” kelimesi manası “üniversal”

(evrensel) demektir. Yani Ekümen kavramı “dünya patrikliği” anlamına

gelmektedir. Ekümen kavramının ilk ortaya çıkışı 1517 yılında Yavuz Selim'in,

Mısır'ı fethettiğinde, İskenderiye ve Antakya Patrikhanelerini de, İstanbul'daki

26

Page 27: Bulten - 2006

Patrikhane'ye bağlaması ve patriği de “Milletbaşı”lıktan, Ekümen yani “cihan

patriği” ilan etmesiyle ortaya çıktı. Ekümenlik kavramı son dönemde Fener Rum

Patriği Bartholomeos'un dış ilişkilerinde “Yeni Roma’nın ve İstanbul'un

Başpiskoposu ve Evrensel Patriği” unvanını kullanmasıyla tekrar gündeme

gelmiştir.

Konferansın sonlarına doğru Dr. Arı günümüzde yeniden tartışma

gündemine gelen ekümenlik konusu hakkındaki görüşlerini belirtti. Konuşmasının

sonunda ayrıca dinleyicilerin sorularını yanıtladı.

27

Page 28: Bulten - 2006

13. KONFERANSDüşünce ve İfade Özgürlüğü

Doç. Dr. Zühtü Arslan

Cuma Konferanslarımızda ikinci kez konuğumuz olan Doç. Dr. Zühtü

Arslan’ın “düşünce ve ifade özgürlüğü” konulu sunuşu ilgiyle takip edildi.

Dr. Arslan konferansında, ilk olarak “düşünce özgürlüğü” ve “ifade

özgürlüğü” kavramlarının farkını dile getirdi. Belirttiğine göre bu farkın pratikte bir

değeri yoktur ve açıklamazsanız zaten kimse anlamaz. Bu konuda AİHM’nin

düşünce ile ilgili 9. maddesi ve ifade özgürlüğü ile ilgili 10. maddesini açıklamaya

çalıştı. Bu maddelerin genel olarak içeriğini, düşüncelerin “kınanamaması” ve

“düşünce ve inançların açıklanmaya zorlanamaması” oluşturmaktadır. Milli

güvenlik ve kamu düzeni gibi konular ise istisnaidir.

Konferansın devamında Dr. Arslan, düşünce ve ifade özgürlüğü

konularında Türkiye’nin durumu üzerinde durdu. Bu konuda AİHM’ye giden

davalar ve bunlara verilen kararlar hakkındaki istatistikleri verdi. Arslan’ın verdiği

en çarpıcı istatistiklerden birisi, 2005 yılında AİHM’nin Türkiye için verdiği 39

karar ve bunların önemli kısmının da 312. madde hakkında olmasıdır.

AİHM’nim verdiği kararlar üzerinde de uzun açıklamalar yapan Arslan bu

konuşmaların devamında benzer özellikler taşıyan davalara AİHM’nin verdiği

kararların farklı olması üzerinde durdu. Örnek olarak sendika toplantısında bir

öğretmenin “eli kanlı faşistleri adalet bakanı yapıyorlar” sözü nedeniyle

memuriyetten atılması kararı AİHM’ce iptal edildi. Fakat Mehdi Zana’nın “PKK’nın

mücadelesini haklı görüyorum ama çocukların ve kadınların ölmesini

istemiyorum” şeklindeki sözlerinin ardından görevden alınması kararında AİHM

Türkiye’yi haklı bulmuştur. Çünkü Zana bu sözleri söylediğinde belediye

başkanıydı ve terör olaylarının azdığı bir ortamda Cumhuriyet Gazetesi’ne

konuşmuştu. Konuşmada AİHM’nin karar verirken; kimin, ne zaman, nasıl ve

hangi koşullarda bulunduğunu tahlil edip sonra karara vardığı sonucuna varıldı.

28

Page 29: Bulten - 2006

Konferansın son bölümlerinde ise dini değerlere hakaret ve düşünce

özgürlüğü hakkında görüş bildirildi. Özellikle son dönemde gündemi oluşturan

Danimarka’da Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında hakaret içeren yayınların

çıkması hakkında konuşuldu. İfade özgürlüğünün kutsal değerlere hakareti

kapsamadığını belirten Arslan son olarak dinleyicilerin görüşlerini dikkatle dinledi

ve sorularını yanıtladı.

29

Page 30: Bulten - 2006

14. KONFERANSİslam Dünyasında DemokrasiProf. Dr. Mümtaz’er Türköne

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, “İslam

Dünyasında Demokrasi” adlı konuşmasıyla ADAM Cuma Konferansları zincirine

bir halka ekledi. Amerika ve Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) hakkında bir girişle

başlayan Prof. Türköne konuşmasında yeni dönemin temel parametrelerine

işaret etti.

Amerikan ekonomisi reel bir ekonomi olmaktan yavaş yavaş çıkmaktadır.

Şu anda Amerikan ekonomisin gücü üretimden ziyade dünya çapında geçerli

olan dolardan gelmektedir. Amerika istediğin anda dolara müdahale ederek

dünyanın bütün ekonomilerini etkilemektedir. Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile tek

kutuplu bir dünyada en güçlü ülke haline gelen Amerika ne olursa olsun dünyanın

süper gücü olarak kalmak istemektedir. Bunun da enerji kaynaklarını

denetiminde tutmaktan geçtiğine inanmaktadır. Enerji kaynaklarını güvenliği aynı

zamanda BOP’un en önemli ilkesidir.

Amerika enerji kaynaklarına ulaşım konusunda oldukça savaşçı politika

izlemesi gelecek dönemlerde dünyanın enerji ihtiyacının daha fazlalaşacağı ve

enerji kaynaklarının üzerinde hâkimiyet kurma savaşının kızışacağı bir dönem

olmasından kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede BOP Amerika’nın orta doğuyu

yeniden şekillendirmesinin projesi olup amaçlarının belki de en önemlisi burada

yer alan zengin petrol kaynaklarını denetimine almaktır. Çünkü gelecek

dönemlerde süper güç Amerika’yı tehdit eden, ekonomide attığı dev adımlarla

önümüzdeki 50 yıl içinde Amerika’yı geçeceği düşünülen Çin’in enerji

kaynaklarına olan ihtiyacı hızla artmaktadır. Dünya petrolünün büyük kısmına

sahip Orta Doğu üzerinde egemenlik kurması Amerika için Çin ile 50 yıl sonra

karşı karşıya gelmesinin öne alınması olarak görülebilir. Gelecekte zengin ve

güçlü bir Çin ile karşı karşıya gelmek gelmektense, Amerika kendi gücünün en

üst seviyesinde olduğu bir dönemde karşı karşıya gelmek isteyecektir.

30

Page 31: Bulten - 2006

Amerika’nın Çin ile mücadelesinde Müslüman ülkeler figüran rolünü

üstlenecektir. Şu anda dünya siyasetine yön verecek bir Müslüman devlet yoktur.

Yakın gelecekte de olması zor görünmektedir. Amerika aynı zamanda dünyanın

birçok ülkesinde azınlık olarak bulunan Müslümanları da kullanmaktadır. Örneğin

Çin’de Hindistan’da ve Rusya’da çok ciddi Müslüman nüfusu bulunmaktadır.

Amerika bu Müslüman azınlığı kullanmaktan çekinmeyecektir. Önümüzdeki

dönemlerde Müslüman toplumlar arasında güçlü bir birliktelik olmadığı takdirde

Müslümanlar, fillerin savaşında ezilen çimler olmaktan kurtulamayacaktır.

Konferansın sonunda dinleyicilerin görüşlerini dinleyen Türköne yöneltilen

sorulara da cevap vermiştir.

31

Page 32: Bulten - 2006

15. KONFERANSTürkiye’de İstatistik Sistemi ve Ekonomik Göstergeler

Ferhat Arslaner

Çağımızın bilim, teknoloji ve iletişim çağı olması nedeniyle, gerekli bilgi ve

iletişim imkanlarına sahip olan ve bundan yararlanabilen ülkeler büyük bir

üstünlük sağlamaktadır. Bir ülkede demokrasinin niteliği, ekonomik kararların

etkinliği ve toplumsal sorunların çözümü sağlıklı, güçlü bir istatistik ve bilgi

sistemi alt yapısı ile; bilim, teknoloji ve bilgi akışının sağlanmasıyla mümkün

olabilmektedir. Bugün bilginin üretilmesi kadar, elde edilen bu bilgilerin açık ve

hızlı biçimde topluma aktarılması da büyük önem taşımaktadır. Çünkü teknolojik

ve ekonomik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla meydana geldiği çağımızda,

bilgileri zamanında derlemek, değerlendirmek ve politikaları zamanında

uygulamaya etkin biçimde koymak, büyük yarar ve üstünlük kazandırmaktadır.

Bu itibarla, küreselleşen ve bilişimin son hızla geliştiği dünyada, bilginin hızlı bir

şekilde yayılması kaçınılmaz bir hâl almış ve bu durum, bilgi kargaşası ve

kirliliğini de beraberinde getirmiştir. Bu yapıyla beraber, son çeyrek yüzyıla

damgasını vuran, bilgi çağı olarak adlandırılmasına neden olan gelişmeler,

istatistiği ortak bir anlaşma dili haline getirmiş ve dolayısıyla değişimlerin seyrini

bilmek önemli hale gelmiştir. Özellikle son dönemlerde ölçüm tekniklerinin

geliştirilmesi bu sonucu hazırlayan etkenlerin en önde gelenlerinden biri haline

gelmiştir.. İstatistik de değişen dünyanın sanki fotoğrafını çekmeye

benzemektedir. Belli bir tarihe ait veriler kayıt altına alınır ve geriye dönük zaman

serileri karşılaştırılarak analiz edilir. Mevcut veriler üzerinde yorum yapılarak

çeşitli bulgular elde edilmeye çalışılır.

Türkiye İstatistik Kurumu Daire Başkanlarından Ferhat Arslaner

ADAM’daki konferansına istatistiğin öneminden bahsederek başladı. Sn.

Arslaner, kısaca TÜİK’in eski adıyla Devlet İstatistik Enstitüsü’nün tarihi hakkında

bilgi verdikten sonra, 18 Kasım 2005 tarihli ve 5429 sayılı Türkiye İstatistik

Kanunu’nda yer alan TÜİK’in görev ve yetkileri ile resmi istatistik üretim sürecinin

32

Page 33: Bulten - 2006

ilkeleri olan; istatisdiki gizlilik, tarafsızlık, şeffaflık, kullanıcı odaklılık, doğruluk,

güvenilirlik, güncellik, zamanlılık, karşılaştırılabilirlik, açıklık, kolay ve eşit

erişilebilirlik kalite unsurlarından bahsetti. Ardından resmi istatistikleri oluşturan,

idari kayıtlar, sayım ve anket verileri hakkında özet bilgi verdi. Arslaner, diğer tüm

kamu kurum ve kuruluşların katkılarıyla TÜİK’in koordinasyonunda hazırlanan 5

yıllık program halinde hazırlanan Resmi İstatistik Programı üzerine konuştu. Bu

amaçla, kamu kurumlarının üst düzey temsilcileri, üniversitelerimizi temsilen bir

YÖK temsilcisi ve istatistik alanında faaliyette bulunan iki sivil toplum kuruluşu

temsilcisinden oluşan ve yılda en az bir kez toplanan İstatistik Konseyi’nden

bahsetti.

Konferansın ilerleyen bölümünde Türkiye İstatistik Sistemi ile istatistik

alanındaki Avrupa Birliği’ne uyum sürecine de değinen Arslaner, bu bağlamda

özellikle verinin; kaynağının, derlenme yönteminin, sektörel kapsamının,

sınıflamasının, döneminin, coğrafi kapsam ve ayrıntısının önemini vurguladı.

Teorik anlatımlarını pratikten örneklerle süsleyen Arslaner, makroekonomik

göstergelerin nasıl hesaplandığı, analiz edildiği ve yorumlandığı konularında da

ayrıntılı bilgiler sundu. Bu bağlamda; Türkiye’de işgücü, dış ticaret, sanayi üretim,

enflasyon ve milli gelir hesaplamalarında verilerin nasıl elde edildiği, kapsam,

yöntem ve standartlar gibi bazı özel alanlarda da önemli istatistikleri dinleyicilere

sunmayı ihmal etmedi.

Ferhat Arslaner, son olarak Türkiye ekonomisinden değişik örnekler

vererek ve dinleyicilerin sorularını cevaplayarak konuşmasını tamamladı.

33

Page 34: Bulten - 2006

16. KONFERANSDünya Bankası ve IMFDoç. Dr. Murat Yülek

XX. yüzyıl başlarından ikinci dünya savaşına kadar dünya ekonomisindeki

gelişmeleri değerlendirerek konferansa başlayan Global Danışmanlık A.Ş. Genel

Müdürü Doç. Dr. Murat Yülek, Breeton Woods sistemiyle ortaya çıkan yeni

durumu değerlendirdi. Bu süreçte kurulan IMF ve Dünya Bankasının dünya

ekonomisinde oynadığı rolün üzerinde duran Dr. Yülek Amerika Birleşik

Devletleri’nin her iki kurumda da etkin rol oynadığını ve politikaların

belirlenmesinde en önemli aktör olduğunu belirtti.

Özellikle IMF’nin yapısını tüm detaylarıyla analiz eden Dr. Yülek üye

ülkelerin hangi oranda ortak olduklarını anlattı. İkinci Dünya Savaşından sonra

kurulan IMF’nin dünya ekonomisinde oynadığı rolü geniş bir biçimde

değerlendirildikten sonra son dönemlerde IMF ile ilgili ortaya çıkan güvensizliğe

vurgu yapıldı.

Türkiye’nin IMF ile ilişkilerini de değerlendiren Dr. Yülek, yapılan stand-by

anlaşmalarının ne zaman ve hangi gerekçelerle yapıldığını ve ne tür sonuçlar

doğurduğunu anlattı. Soru-cevap bölümünde IMF’nin hiç bir ülkeye zorla borç

vermediği, ihtiyaç hisseden ülkelerin IMF’ye kredi için müracatta bulunduğu, mali

yapısı güçlü ülkelerin IMF ile ilişkiye girmesinin çok da makul bir durum olmadığı

ortaya çıktı.

34

Page 35: Bulten - 2006

17. KONFERANSNecip Fazılı Anlamak (Hatıralar)

Yahya Düzenli

Türkiye’nin yakın tarihinde düşünce sistemine damgasını vuran en önemli

şahsiyetlerden biri de kuşkusuz Necip Fazıl Kısakürek’tir. Gerek yaşadığı

dönemde gerekse vefatından sonra pek çok insanı yazı ve şiirleriyle derinden

etkilemiştir. Hakkında birçok kitaplar yazıldı. Taşıdığı misyonu sahiplenenler oldu.

Çok sert tepki verenler oldu. Ama hiç insanların gündemden düşmedi. ADAM

Cuma Konferanslarında 26 Mayıs 2006 akşamı Necip Fazıl konusuna ayrılmıştı.

Yahya Düzenli konuşmasına şu sözlerle başladı:

Necip Fazıl’ın 1943–1983 yılları arasındaki hayatını özetleyen üç kelime

vardır: İman, fikir ve aksiyon.

Düzenli, bu sözlerin ardından Necip Fazıl’ın hayat hikâyesi ile devam etti.

Necip Fazıl’ın çocukluk ve gençlik yıllarını anlattıktan sonra okumak için gittiği

yurtdışındaki hayatından kesitler sundu.

Hayatını Necip Fazıl, iki döneme ayırmaktadır. İlk döneme -kendi tabiriyle-

“gökyüzünden habersiz uçurtma uçurma” demiş, ikinci kısım ise Abdülhakim

Arvasi Hz.leri ile tanışmasıyla başlamıştır. Necip Fazıl’ın herkesin tanıdığı

“aksiyon adam” özelliği bu dönemde sonraya rastlamaktadır.

Kısa hayat hikâyesinden sonra bizim için daha önemli olan fikriyatı ve

düşünce sistemi irdelendi. Konuşma özellikle şiir ve yazılarından sunulan

alıntılarla daha anlamlı hale geldi. Yahya Düzenli sözlerine şöyle devam etti:

Necip Fazıl’ın en büyük şanssızlığı şair olmasıdır. Çünkü bu özelliği demek

istediğini örtmüştür. Necip Fazıl insanları ikiye ayırırdı. İlki ölmeden ölenler ve

diğeri ölüp de ölmeyenler.

Necip Fazıl’ın düşünce sisteminin dayandığı temeller Platon ve Aristocu

düşünce sistemi üzerindeki tartışmaya verdiği cevaba dayanır. Ona göre Aristocu

düşünce mesaili itibariyle caizdir ama delaili itibariyle caiz değildir. Yani

Müslüman bir düşünür herhangi bir konuyu ele alıp açıklığa kazandırmak

35

Page 36: Bulten - 2006

zorundadır ki bu caizdir. Ama bu düşünce delil olmaz yani referans alınamaz.

Kaynak ve çözümler farklı olmalıdır. İşte Necip Fazıl bu görüşün en önemli

savunucusudur.

Necip Fazıl’ın dikkat çeken en önemli özelliklerinden birisi de ıslahatçı bir

zihniyetten ziyade devrimci bir zihniyete sahip olmasıdır.

Konferansın sonuna doğru Düzenli Necip Fazıl’ın önemli eserleri hakkında

kısa bir bilgi verdi. Dinleyicilerin sorularından sonra konuşma sona erdi.

36

Page 37: Bulten - 2006

18. KONFERANSEkonomik Kalkınma Meselesine Yeniden Genel Bir Bakış

Doç. Dr. Mehmet Bulut

ADAM Cuma Konferanslarının ikinci kez konuğu olan Başkent Üniversitesi

Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Bulut bu kez “Ekonomik Kalkınma

Meselesine Yeniden Bir Bakış” konulu bir konuşma yaptı. Dr. Bulut konuşmasına

ekonomideki ilerleme hakkında literatürdeki, kalkınma (progress), büyüme

(growth) ve gelişme (development) kavramlarını açıklayarak başladı.

Kalkınma meselesini modern (rasyonel) insan üretmiştir ve bu meselenin

dayandığı esas “bir önceki döneme göre net katkımız nedir ne kadardır?”

sorusunun cevabını içerir.

İktisat tarihi açısından yüzyıllar kısa birer süreçtir. Fransız tarihçi F.

Braudel’in “iktisadi ya da sosyal bir meselenin doğru anlaşılabilmesi uzun

dönemli (long run-long dure) bakışla mümkün olabileceğini hatırlatan Bulut,

modern ekonomik kalkınma meselesine “imar-irfan” bağlamında

değerlendirilebileceğine işaret ederek yeni bir yaklaşım öne sürdü.

Dr. Bulut daha sonra büyüme modelleri üzerinde durmuş ve bu çerçevede

neoklasik ve modern teorinin farklı yönlerini ele almaya çalıştı. Bulut’a göre

neoklasik teori daha çok tasarruf haddine ağırlık verirken modern teori emeğin

gücüne inanmıştır. Marksist kalkınma modeline de değinen Bulut, bu yaklaşımda

“emek” faktörünün temel teşkil ettiğini belirtti. Bunun dışında zihniyete vurgu

yapan Bulut bu çerçevede Max Weber’in açıklama modelini açıkladıktan sonra,

Marksist gelenekle, Weberyen geleneğin mukayeseli analizini yaptı.

Farklı kalkınma modelleri bulunduğunu anlatan Dr. Bulut, İngiliz, Alman,

Japon kalkınma modellerinin birbirinden farklı olduğunu ve her toplumun kendi

coğrafi, tarihsel ve kültürel değerleriyle uyumlu bir model geliştirdiğini belirtti.

Türkiye’nin bu alandaki temel sorunlarından birinin başkalarının aklına fazla

güvenmesi olduğunu dile getiren Dr. Bulut, modernleşme ile kalkınma arasındaki

tercihte Türk yönetici elitlerinin neredeyse 150 yıldır modernleşmeden yana tavır

37

Page 38: Bulten - 2006

aldıklarını, kalkınmanın ikinci planda kaldığını belirtti. Türkiye’nin yarışta hızlı yol

almasında en önemli faktörün tüm toplumun kalkınma oyununa dahil edilmesinde

yattığını vurguladı.

Konferansın ilerleyen dakikalarında Dr. Bulut istatistikler üzerinde durdu.

Özellikle iktisat tarihi konularına ağırlık veren Bulut’un belirttiğine göre, 1500’lü

yıllara kadar Asya’nın Avrupa üzerindeki üstünlüğü tartışılmazdır. Tarım

devriminden itibaren bu dönemlere kadar çok uzun bir süre, yaklaşık 9500-

10.000 yıl geçmiştir. Bu dönemlere kadar merkez “Bereketli Hilal”, Akdeniz ve

çevresi olmuştur. Dr. Bulut, özellikle “Çelik, Tüfek ve Mikrop” adlı eseri zikretti.

Avrupa’nın gelişmesi ise sadece 500 yılı kapsar. Verilen istatistiklere göre 1000

yıllarında GSMH’nin %28’i Hindistan’a %16’sı Ortadoğu’ya %11’i Afrika ve %8’i

de Avrupa’ya %22’si ise Çin’e aittir. Fakat 1800’lü yılların sonuna doğru ise

yüzde olarak Fransa 5,5, İngiltere 5,2 olurken Çin 18 ve Hindistan 16’ya düşüyor.

Bu da 1800’lü yıllardan sonra dengenin değişmeye başladığını göstermektedir.

Günümüzde dünya üretiminin kıtalar ve ülkeler itibariyle durumunu ortaya koyan

Bulut, Türkiye’nin dünya üretiminde 17. sırada olmasına rağmen, bölgesinde ve

İslam ülkeleri içinde en yüksek paya sahip olan ülke olması bakımından önemli

olduğunu belirtti.

Konuşmasını tamamlamadan önce ise Dr. Bulut dinleyicilerden gelen

sorulara cevap verdi.

38

Page 39: Bulten - 2006

19. KONFERANSDünyada Çok Kültürlülük

Dr. Kadir Canatan

2006 yılında gerçekleştirilen 19. Cuma Konferansında Dr. Kadir Canatan

“Dünyada Çok Kültürlülük” kavramını ele aldı. Konuşmasına konu hakkındaki

temel kavramları açıklayarak başlayan Dr. Canatan ilk olarak “çok kültürlülük”

tanımının bir kelime mi yoksa bir kavram mı olduğu konusu üzerinde durdu. Daha

sonra kavramın kökenini anlatan Canatan çok kültürlülük kavramının üçe

ayrılarak incelendiğini belirtti. Bunlar:

Gerçeklik olarak çok kültürlülük,

İdeoloji olarak çok kültürlülük,

Politik olarak çok kültürlülük

Bu üç farklı çok kültürlülük düzeyini sırasıyla açıklayan Dr. Kadir Canatan

analitik bir kavram halinde çok kültürlülük (multicultural) ve çok kültürcülük

(multiculturalism) kavramlarına açıklık getirdi.

Çok kültürlülük sorununun arka planı üzerinde durulduktan sonra farklı

perspektifler açısından çok kültürlülük kavramı irdelendi. Farklı perspektifler

çerçevesinde iki farklı ideoloji olarak çeşitlilik ve birlik ideolojileri açıklanmaya

çalışılmıştır. Çeşitlilik ideolojilerinden liberal çok kültürcülük ilk olarak ele alındı ve

bu akımın “Eşit ve evrensel yurttaşlık ilkesi ve etnik azınlıkların eşit katılımı”

üzerindeki söylemi üzerinde tartışıldı. Ardından bir başka çeşitlilik ideolojisi

radikal çok kültürcülük görüşünün hangi temellere dayandığı ve ne tür söylemler

içinde olduğu konusu ele alındı. Birlik ideolojileri kısmında ise bunlardan en

önemli olan cemaatçilik (communitarism) ve cumhuriyetçilik akımları

incelenmiştir.

Konferansın ilerleyen dakikalarında Dr. Kadir Canatan çağdaş

uygulamaların nasıl olduğu üzerinde durdu. Hangi toplumlarda hangi akımların

daha çok taraftar bulduğu anlatılmıştır. Bu bağlamda Amerika, Avustralya ve

39

Page 40: Bulten - 2006

Kanada’da çoğulculuk modeli olan liberal çok kültürcülük, Avrupa’da ise

entegrasyon modeli olan cumhuriyetçilik kabul edildiğini bildirdi.

Perspektiflere eleştirel bakışlar da önemine binaen ele alınmaya çalışıldı.

Bu konuda hem çeşitlilik ideolojilerine getirilen eleştiriler hem de birlik

ideolojilerine getirilen eleştiriler ele alınmıştır.

Dr. Kadir Canatan konuşmasını soruna yeniden bir tanım ve sorunun

çözümüne yönelik görüşlerini aktardı. Çeşitlilik ve birlik arasında bir denge olması

gerekliliği görüşü ağırlık kazandı. Burada bir felsefi bir formülasyon yapılmak

istenirse;

“Birlik (tez) + çeşitlilik (antitez) = birlik içerisinde çeşitlilik (sentez)”

formülünün elde edileceğini savunan Dr. Canatan bu formülün de ikiye

ayrılabileceğini ve bunların birlik içerisinde çeşitlilik ve çeşitlilik içerisinde birlik

şeklinde olacağını belirtti. Konuşmasını bitirdikten sonra dinleyicilerin soruları

cevaplandırmıştır.

40

Page 41: Bulten - 2006

20. KONFERANSYabancı Dil Üzerine

Yrd. Doç. Dr. Mehmet Vanlıoğlu

Dil (lisan), aynı geçmişe sahip insanlar arasında diyalogu sağlayıcı özelliğe

sahiptir. Bir toplumu bir arada tutan bir harç mahiyetinde olan dilin önemini kimse

yadsıyamaz. Bu sebeple dilin öneminden yola çıkarak Cuma Konferanslarımdan

birisin konusunun da dil ve mahiyeti hakkında olması gerektiği düşünüldü.

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi uzmanlarından Dr. Mehmet Vanlıoğlu “Dilimiz ve

Yabancı Dil” konulu konferansla ADAM müdavimleriyle beraberdi. Dr.

Vanlıoğlu’nun konuşmasında öne çıkan noktalar ise:

“Dil” bir toplumun veya grubun konuşma lehçesi ve anlaşma simgesidir.

Farsçada “gönül“ anlamına da gelmektedir.

Her kim bir kavmin dilini bilirse o kavmin hilesinden emin olur (Hadis-i

Şerif).

3000 ila 6000 arasında konuşulan dilin varlığından söz ediliyor. İnsanlar

toplumdaki meslek ve uğraşı alanlarıyla ilişkili bir kelime haznesine sahiptirler. Bu

bağlamda “dil bilmek” zor bir iş haline gelmiştir.

Dünyada şu an ekonomik ve siyasi güç bir dilin gücünü belirliyor.

Dünya ile ilişkiler olup bitenden yani gündemden haberdar olup ilişkilerin

devamını sağlamak gibi nedenlerle dil öğrenilir.

Arapça aynı zamanda ibadet dilidir. İbadet ederken sadece okumak

yetmediğinden okuduğunu anlamak için bu dili bilmek gerekir. Ayrıca cennet ehli

Arapça konuşacaktır.

İslam Peygamberi (s.a.v) çeşitli zamanlarda ilim ve dil öğrenmenin

gerekliliğine dikkat çekmiştir. Bu çerçevede yabancı dil öğrenmek ve iletişim

kurmak sünnet gibi görülebilir. Arzu edilen teknoloji ve gelişmeler ancak bu yolla

elde edilebilir.

Türkiye’de yabancı dil öğretimini ve yabancı dilde eğitim yapma

kavramlarını birbirine karıştırıyoruz. Herkes yabancı dil öğrenebilir ve hatta

41

Page 42: Bulten - 2006

öğrenmelidir, ama yabancı dilde eğitim yapmaya zorlamak milletimize yapılacak

en büyük yanlışlardan biridir. Biz araç olarak kullanmamız gerekeni amaç haline

getirdik.

Konuşmasının sonunda ise Vanlıoğlu dinleyicilerin sorularını cevapladı.

42

Page 43: Bulten - 2006

21. KONFERANSAvrupa’da LaiklikDr.Bülent Kent.

Laiklik, dünyada olduğu kadar ülkemizde de üzerinde çok tartışılan

konulardan birisidir. Biz de ADAM’daki bugünkü Cuma Konferansımızda “laiklik

ve özel olarak da Avrupa’da laiklik” konusunu ele alıyoruz. Bu kavramı iyi

anlayabilmek önce “Avrupa’da laiklik” konusunun tartışılması gerektiğini

düşünüyoruz. Çünkü laiklik Avrupa’da doğdu ve gelişti.

Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Bülent Kent,

söyleşiye önce laik ile sekülerizm arasındaki farklardan bahsetti. Laikliğin politik

bir kavram olduğunu sekülerizmin ise sosyolojik bir kavram olduğunu söyledi.

Sonra da Fransa’daki laikliğin gelişim sürecini anlattı. Fransa’da 1789

devriminden sonra laiklikle, Katolik Kilisesinin yapısının değiştirmek, devletin

içine sokmak ve onu kamu görevini yerine getiren bir kurum haline getirmek

istendiğinden bahsetti.

“Laiklik” politik bir kavram ve Fransız Devrimi’nden gelmektedir ve din ile

devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak tanımlanmaktadır. Dinin politik

arenadan çıkartılması olarak da tanımlanmaktadır.

“Sekülerizmin” ise daha çok sosyolojik bir süreç olduğunu, İngiltere’de

ortaya çıktığını dinler arası, savaş ve sürtüşmenin ürünü olduğunu söyledi.

Protestan mezhepler, Anglikan ve Katolikler arasında 16. yüzyılda başlayan

yoğun mücadelelerin İngiltere’de dinlere, inançlara özgürlük rejimini sekülerizmi

getirdiğini ifade etti. Sonra da “Sekülerizm de din örneğin biyoloji, fizik gibi,

sosyoloji gibi bir çok alanda açıklayıcı özelliğini kaybediyor. Politikanın laik

olabilmesi için toplumun seküler olması gerekiyor. Bir toplumda İnsanlar neden

inanıyor?, Din nereden geliyor?, Din toplumda hangi işleve sahip? Soruları

yöneltiliyorsa seküler olarak kabul ediliyor” diyerek devam etti.

Bu açıklamalar ışığında kabul edilen din devlet işleri konusunda Avrupa’da

3 sistem olduğunu ve bunların ise;

43

Page 44: Bulten - 2006

(1) devlet kilisesi sistemi,

(2) dayanışmacı sistem ve

(3) ayrılıkçı sistemden oluştuğunu söyledi.

Dayanışmacı sistemde, devlet ve kilise organizasyon olarak ayrı

olmalarına rağmen bir çok alanda hem dayanışma içerisinde olabiliyorlar hem de

beraber çalışma yapabiliyorlar.

Ayrılıkçı sistemde ise kilise ile devlet hem organizasyon olarak ayrılar hem

de aralarında dayanışma ya da yardımlaşma söz konusu değildir. Örneğin

Fransa, Türkiye ve Portekiz’de olduğu gibi. Fransız Anayasanın 1. maddesine

göre “Fransa laik, demokratik ve sosyal devlettir”. Bu üç ülke dışında Avrupa da

hiçbir ülkenin Anayasasında laiklik anılmamıştır.

Daha sonrada Dr. Kent, Almanya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa,

Yunanistan, Büyük Britanya, İtalya, Lüksembourg, Hollanda, Avusturya, Portekiz

ve İspanya’daki din devlet ilişkilerinden ve Anayasalarındaki düzenlemelerinden

bahsederek konuşmasını tamamladı.

44

Page 45: Bulten - 2006

22. KONFERANSSovyetler Birliğinin Dağılmasından Sonra Avrupa

Dr. Ünal Gündoğan

Konferansa XX. yüzyılda dünyanın gidişatını değiştiren dört olaydan

bahsederek başlayan Dr. Ünal Gündoğan bu olayların; I. Dünya Savaşı, Bolşevik

İhtilali, II. Dünya Savaşı ve Sovyetler Birliğinin dağılması olduğunu belirtti. Daha

sonra soğuk savaş döneminden itibaren dünya tarihini dinleyicilere aktardı.

Özellikle tarih hakkındaki konuşma Sovyetler Birliğinin dağılmasından önce ve

sonra olmak üzere iki ayrı zaman dilimine ayrılmıştı. Sovyetler Birliğinin

dağılmasından sonraki olaylara ağırlık verildi. Sovyetler Birliğinin dağılmasından

sonra 15 devlet kurulduğunu belitten Gündoğan bunlardan beş tanesinin Türk

devleti olduğunu da sözlerine ekledi.

SSCB’nin dağılmasından sonra gelişen olaylardan bazıları:

Güçler birliği teorisi bozuldu,

Sınırların değişmezliği düşüncesi değişti,

Varşova paktı dağıldı, NATO’nun misyonu değişikliğe uğradı,

Dünya Siyaseti 19. yy imparatorluk dönemine geri döndü vs.

Yukarıda sıralanan gelişmeleri açıkladıktan sonra Dr. Gündoğan bu

gelişmelerinin özeti mahiyetinde “Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla büyük teoriler

de çökmüştür” tezini ortaya koydu.

Daha sonra dünya tarihinin gidişatını değiştiren en önemli olaylardan biri

olan 11 Eylül saldırıları hakkında görüşlerini bildiren Gündoğan bu tarihten sonra

batı ülkelerinin İslam’a bakışlarının değiştiğinden söz etti.

Sovyetlerin dağılmasından sonra Avrupa’nın genel durumu ve bunun

Avrupa-Türkiye ilişkileri üzerindeki etkisi tartışıldıktan sonra Gündoğan

dinleyicilerin görüşlerine yer verdi. Son olarak Gündoğan dinleyicilerin sorularını

cevaplandırarak konuşmasını tamamladı.

45

Page 46: Bulten - 2006

23. KONFERANSAnayasadaki son değişiklikler

Prof. Dr. Servet Armağan

14 Kasım 2006 tarihli Cuma Konferansımızın konuğu Harran Üniversitesi

kurucu Rektörü Prof. Dr. Servet Armağan’dı. Anayasa tarihi ve anayasadaki son

değişiklikler üzerine bir konuşma yaptı. Prof. Dr. Armağan ilk olarak Osmanlı son

dönemlerinden başlayarak anayasamızın tarihi üzerinde durdu. Bu çerçevede

Sened-i İttifak, Tanzimat fermanı ve Islahat fermanı üzerinde duran Armağan

daha sonra cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan anayasalar ve bunların

uygulanması hakkında konuştu.

Daha sonra bir olağanüstü durum anayasası olan ve kısa bir içeriğe sahip

1921 Anayasası ele alındı.

1924 Anayasasının kabulü ve içeriği 1961 yılına kadar ki dönemde nasıl

uygulandığı gibi konular üzerinde durduktan sonra 1961 ve 1982 Anayasalarını

anlatan Prof. Dr. Servet Armağan 1982 anayasasının bir tepki anayasası olarak

görüldüğünü de sözlerine ekledi.

Anayasadaki son değişiklikler üzerinde de duran Prof. Armağan özellikle

Avrupa Birliği uyum sürecinde bir çok değişiklik yapıldığını belirtti. Son olarak

2001 yılında da 35 madde birden değiştirilerek Avrupa standartlarına uyum

amaçlandığını dile getiren Armağan konuşmasını tamamlamadan evvel

dinleyicilerin sorularını yanıtladı.

46

Page 47: Bulten - 2006

24. KONFERANSAvrupa Birliği Müzakerelerinde Geline Son Nokta

Cevdet Yılmaz

Gündemi yakından takip etmeye çalışan ADAM, Cuma Konferansımızda

gündem maddelerini katılımcılarına aktarmaya devam etti. 17 Kasım 2006

tarihinde o günlerde özellikle gündemde olan Avrupa Birliği hakkında DPT

Avrupa İle İlişkilerden sorumlu Genel Müdür Cevdet Yılmaz bir konferans verdi.

Konuşmasına Avrupa Birliği’nin ne olduğunu sorup bunun cevabını vererek

başlayan Yılmaz, Avrupa Birliğinin kuruluşunu ve günümüze gelinceye kadar

geçirdiği evrimi anlattı.

Avrupa Birliğinin yapısı hakkında genel bilgiler verdikten sonra Yılmaz,

birliğin kuruluş nedenleri üzerinde konuştu. Konferanstan kısa notlar şu

şekildedir:

“ Avrupa Birliğinin yapısında Komisyon, Konsey ve Zirve vardır.

Sayıştay ve Merkez Bankası gibi alt kurumlara sahiptir. Müktesebat,

kurumların birikimidir.

Avrupa Birliği yapısının yedi yıllık bir bütçesi vardır. Üye ülkelerden bir

kısmı tahsil edilmektedir.

Bu sözlerinin ardından Yılmaz, Türkiye-Avrupa ilişkileri konusuna

değinmiştir. Bu konuda Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerinin tarih boyunca devam

ettiğini belirtmiş AB ile ilişkinin ise 1963’te Ankara Anlaşmasıyla başladığını dile

getirmiştir. Bu tarihten sonra Türkiye adım adım aday ülke konumuna gelmiş, bu

konuda Gümrük Birliği büyük rol oynamıştır. 2004’te müzakereler ve 2005’te ise

tam üyelik için müzakereler başlamıştır.

Konuşmasının son kısmında Cevdet Yılmaz, birliğe girmek için gerekli olan

şartlar hakkında bilgi vermiş ve son dönemde müzakerelerin geldiği noktaya

vurgu yapmıştır. Ardından dinleyicilerin sorularını cevaplayarak konferansını

tamamlamıştır.

47

Page 48: Bulten - 2006

25. KONFERANSİfade Hürriyeti ve Atilla Yayla Olayı

Serhat Buhari Baytekin

2006 Kasımında Atilla Yayla bir konuşmada sarf ettiği iddia edilen cümleler

yüzünden ders verdiği üniversiteden uzaklaştırma cezası almıştı. İşte bu

dönemde ifade özgürlüğü tartışması ülke gündemine yeniden ağırlığını koydu. Bu

sebeple kasım ayındaki Cuma Konferanslarımızdan birisin konusunu ifade

özgürlüğü ve Atilla Yayla olayı oluşturdu.

Muhafazakar Düşünce Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhat Buhari

Baytekin, ifade özgürlüğü kavramının tarihi hakkında kısa bilgiler vererek

konuşmasına başladı. Bu çerçevede Mill tarafından ilk olarak dile getirildiği

söylenen ifade özgürlüğü kavramı hakkında aynı dönemde bir Osmanlı aydını da

çalışmalar yapmıştır ama bahsedilmemektedir. Yine kavramın tarihi gelişimi

anlatılırken John Wilton, Luther ve John Locke’un bu gelişmelerdeki önemi

vurgulandı.

İfade özgürlüğü kavramının ilk olarak ele alındığı eser Mill’in “Hürriyet” adlı

eseridir. Baytekin, bu eser ve bu eserdeki ifade özgürlüğü konularında açıklama

yapmış ardından Avrupa’nın ve dünyanın diğer toplumlarının ifade özgürlüğüne

yüklediği anlam üzerinde durmuştur.

Daha sonra Osmanlı’da ifade özgürlüğü üzerinde duran Baytekin, özellikle

Osmanlı’nın son dönemlerinde Ziya Paşa’nın, eserlerinde bu kavrama yer

verdiğini ve bu dönemlerde Avrupa’da bu kavram üzerinde hiçbir çalışmanın

olmadığı konusunu vurguladı.

Konuşmanın ikinci kısmını ise gündemdeki önemine binaen Atilla Yayla

olayı ve bu olaydan sonraki gelişmeler oluşturdu. Bu olaya benzer olayların

yabancı ülkelerde yaşanması halinde ne gibi gelişmeler olduğu konusunda

düşüncelerini dile getiren Baytekin, örnek olarak Columbia Üniversitesi

rektörünün aynı şekilde bir hocanın atılması kararında baskıya uğramasını

48

Page 49: Bulten - 2006

anlatıp bu olayın ardından rektörün kaleme aldığı ifade özgürlüğü ile ilgili yazıyı

dinleyicilerle paylaştı.

Ayrıca ifade özgürlüğünün Atilla yayla olayını çok ötesinde bir sorun

olduğunu belirten Baytekin, medyanın bu olayı ortamı germek için malzeme

olarak kullandığı iddiasını ortaya attı.

Konferansın sonunda dinleyicilerin görüşlerini dinleyen Baytekin, yöneltilen

soruları cevaplayarak konuşmasına son verdi.

49

Page 50: Bulten - 2006

26. KONFERANSIrak’taki son gelişmeler

Nasuhi Güngör

“11 Eylül, figür ve figüranlar ne olursa olsun dünyanın yeniden bir

düzenlenmesidir.” şeklindeki sözleriyle konuşmasına başlayan Nasuhi Güngör’ün

konferans konusu Irak’taki son gelişmelerdi. Sözlerine özetle şöyle devam etti:

Afganistan ve Irak’ın işgali de bu yeni düzenlemeni ilk coğrafi atılımlarıdır.

Ama işgal için tesadüfen seçilmiş bir yer değildir Irak. İşgalden sonra mezhep

çatışmalarının ortasında kalmış ve bu da Amerika’nın işine gelmektedir.

Irak’ta Şii ve Sünni olmak üzere en önemli iki mezhebin çatışmasının

mekân bulduğu çerçeve aslında tamamen bir oyundan ibarettir.

Bu sözlerin ardından Irak’taki gelişmelere paralel olarak İran’daki

gelişmelere değinen Güngör, bu coğrafyada yaşayan Şiiler ve Kürtlerin Irak’taki

olaylar üzerinde nasıl bir etki bıraktığı konusu üzerinde durdu. Özellikle Amerika

ile karşı karşıya gelmesi durumunda İran’ın, Irak kartlarını öne süreceği ve bunu

bir koz olarak kullanacağı görüşüne vurgu yaptı.

Konu hakkında daha kapsamlı bulgulara ulaşmak için Ortadoğu’nun genel

durumunu göz önünde bulunduran Güngör, Türkiye’nin Ortadoğu ile ilişkilerinin

odak noktasının Sünnilik olacağını iddia etti. Çünkü dünyada Şii İran’ın karşısına

denge unsuru oluşturacak Sünni tek ülkenin Türkiye olacağını belirtti.

Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin hale gelmesinin gerekliliği ne bunun nasıl

olabileceği üzerinde duruldu. Ardından Nasuhi Güngör, “Irak üzerinde oynanan

oyunu bozmanın tek yolu Türkiye’nin İran’la olabildiğince çok alanda işbirliğine

gitmesidir.” sözleriyle konuşmasını tamamladı.

Son olarak dinleyicilerden gelen sorulara cevap verildi.

50

Page 51: Bulten - 2006

27. KONFERANSNükleer Silahlanma

Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu

2006 yılında ADAM Cuma Konferanslarının son konuğu Bilkent

üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu’ydu. Son günlerde dünya

gündemini Amerika’nın Irak işgali ve İran ile girilen polemik oluşturuyor. Bu

polemiğin başlıca kaynağı ise İran’ın nükleer silah yapımı ve buna karşı

Amerika’nın tepkisidir. Bu açıdan nükleer silahlanma ve savunma, olası bir

savaşta önemli bir noktaya gelecektir.

ADAM Cuma Konferanslarının Aralık 2006 dönemindeki konularından

birini de gündemdeki nükleer silahlanma ve önemi oluşturmuştur. Konudaki

yetkinliği dolayısıyla Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu “nükleer silahlanma” konusunda

bir konferans vermiştir.

İlk olarak nükleer silahların diğer silahlanma şekillerinden farkını dile

getirerek sunumuna başlayan Kibaroğlu tarihteki savaşlardan farklı olarak

nükleer silahlar ile yapılacak bir savaşın etkileri hakkında bilgiler verdi.

Tarihteki nükleer silah kullanımını anlatan Dr. Kibaroğlu bu nitelikteki

silahların ilk olarak nerede kullanıldığı konusu üzerinde durdu.

Nükleer silah yapmak normalin üzerinde bir emek, para ve bilgi

gerektirdiğinden dünyadaki her ülke bu silahlara sahip değildir. Dr. Kibaroğlu

nükleer silah sahibi ve bunların dışında nükleer çalışma yapan ülkelere kısaca

değindikten sonra nükleer silahlanma hakkında yapılan anlaşmalar ve bu konuda

getirilen kısıtlamalar hakkında bilgi verdi.

Daha sonra İsrail ve İran’ın silahlanması konusuna değinen Kibaroğlu,

özellikle İran’a yaptığı gezilerde edindiği bilgileri dinleyicilere aktardı. İran’ın

silahlanma konusundaki çalışmalarını anlatan Kibaroğlu, daha sonra ilerleyen

günlerde ne gibi gelişmeler olabileceği konusunda tahminlerini ifade etti.

Konferansın son kısmında dinleyicilerin görüşlerini alan ve onların

sorularını cevaplayan Dr. Kibaroğlu konuşmasını tamamladı.

51

Page 52: Bulten - 2006

İKİNCİ BÖLÜM:SEMİNER ÇALIŞMALARI

Bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi ve her geçen gün artan bilgi yoğunluğu

artık günümüzde belli bir alanda uzmanlaşmayı beraberinde getirmiştir. Bu

durum her ne kadar bilimde ve teknolojide kaliteyi beraberinde getirmiş olsa da

insanları hızla entellektüel derinlikten uzaklaştırarak monoton bir hayat yaşamaya

itmekte ve sosyal yaşamdaki kaliteyi hızla olumsuz yönde etkilemektedir. ADAM

bu gidişata müdahil olmayı misyon edinmeyi en önemli amaçlardan biri olarak

kabul etmiştir. Gerek sosyal ve gerek fen bilimlerindeki lisans ve lisans üstü

öğrencilerine okullarında alma imkanı bulamadıkları dersler ADAM’a gönül

vermiş akademisyen ve uzmanların katılımı ile değişik boyutlarda ele almakta ve

hangi bölümde eğitim görürse görsün akademi, bürokrasi veya iş dünyasına

adım atmadan önce öğrencilerin entelektüel bir derinlik kazanmaları

amaçlanmaktadır.

Bu bölümde merkezimizde düşünen ve araştıran beyinlere sunulan

seminerler ve içerikleri hakkında özet bilgiler bulunmaktadır.

52

Page 53: Bulten - 2006

1. İnsanlık Dersleri (Sosyal ve Beşeri İlişkiler)Doç. Dr. Mehmet Emin Özafşar

Toplum olarak giderek eksikliğini derinden hissetmeye başladığımız,

birbirimize karşı latif ve zarif davranışlar şüphesiz tarihimizdeki yüce şahsiyetlerin

hayatlarını yeniden keşifle mümkündür. Bu dersler bu alandaki boşluk en

azından farkedilmesi için bir başlangıç özelliği arz etmektedir. ADAM, bilginin

hayata yansıması, eskilerin deyişiyle ilim-amel bütünlüğünün sağlanması

konusundaki çabalara mütevazı bir başlangıç olarak, unutulmaya yüz tutan adab-

ı muaşeret değerlendirilebilir.

53

Page 54: Bulten - 2006

2. Mukayeseli Müesseseler TarihiDoç. Dr. Bülent Arı

ADAM’ın eğitim derslerini verme amacı olan üniversite öğrencilerinin kendi

okullarında ve bölümlerinde alamayacakları dersleri sunma amacının en bariz bir

şekilde görüldüğü derslerden biridir. Bu derste salt bir kronolojik olaylar silsilesi

anlatmak yerine olaylar Osmanlı müesseslerinin temel yapısı, tarihi değişim ve

dönüşümler çerçevesinde ele alınmış; özellikle kanunnameler üzerinde önemli

analizler gerçekleştirilmiştir.

Dersin en can alıcı noktaları Osmanlı ile diğer ülkelerin devlet yapılarının

mukayeseleri; Osmanlı ile diğer devletlerin etkileşimlerinin ele alındığı

bölümlerdir.

Üniversitelerin sadece tarih bölümlerinde okutulan Osmanlı

müesseselerinin tek başına anlamsız oluşundan yola çıkılarak ilgili müesseseler

Osmanlının askeri, idari başarıları, imparatorluğun gerilemesi Avrupa ve Dünya

kültürleri ile birlikte ele alınmıştır.

54

Page 55: Bulten - 2006

3. Sosyal Bilimlerde Analiz YöntemiDr. Kadir Canatan

Ankara’da bir düşünce ve araştırma okulu sorumluluğunu üstlenmiş olan

merkezimizin akademik çalışmalar yapması da temel amaçları arasındadır. Bu

çalışmalarla henüz tanışmış olan merkezimiz öğrencilerinin edinmesi gerekli

olduğu bilgilerden biride akademik çalışma metodolojisine ait olanlardır. Bu

bağlamda sosyal bilimlerde yöntem ve metodoloji dersi, sosyal bilimlerdeki temel

yöntemleri ve bu yöntemlerin gerisinde yatan ilkeleri vermek amacıyla

sunulmuştur. Bu yöntemler bilgi üretim aşamalarının çıkış noktası olarak alınarak

nitel ve nicel olarak farklı boyutlarda ele alınacak çalışmalar öncesinde

öğrencilere ciddi bir ön hazırlık sağlamıştır.

55

Page 56: Bulten - 2006

4. Felsefe DersleriDr. Kadir Canatan

Felsefe tarihinin hızla gözden geçirildiği bu derste Eski Yunan’dan

günümüze kadar düşünürlerin fikri alt yapılarının nasıl oluştuğu, bu düşünürlerin

yaşadığı dönemlerin özellikleri anlatılarak bölüm farkı gözetilmeksizin tüm

öğrencilere yeni bir düşünsel perspektif kazandırılmaya çalışılmış ve bu dersi

lisans düzeyinde alma imkanı olmayan öğrencilerle felsefe dersi

buluşturulmuştur.

56

Page 57: Bulten - 2006

5. Temel Klasik OkumalarıDr. Kadir Canatan

Farabi’nin İdeal Devlet’i, Gazali’nin El Munkizu Min-ed-Delal’i, İbni

Haldun’un Mukaddime’si gibi Doğu klasikleri ile, Marks’ın Komünist Manifesto’su,

Weber’in Protestan Ahlak’ı, Decart’ın Metod Üzerine Konuşmalar’ı gibi Batı

klasiklerinin okunup tartışıldığı seminerin temel konularını ahlak, ekonomi, kültür,

siyaset, düşünce akımları, v.b. oluşturmaktadır. Hem dersi anlatan öğretim üyesi,

hem de derse iştirak eden müdavimler tarafından okunan klasik metinlerin

dinamik bir analizinin yapılması imkanı elde edildi.

57

Page 58: Bulten - 2006

6. Türk Siyasal HayatıYrd. Doç. Dr. Mustafa Çufalı

Modern Türkiye’nin doğuşundan günümüze Türk siyasal hayatının temel

kırılma noktalarının analiz edildiği seminerin temel konuları tek partili hayattan

çok partili hayata geçişte Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasal alanda ortaya

çıkan belli başlı değişimler üzerinde durulmakta, geçmişten günümüze iç ve dış

dinamiklerin bu değişimdeki etkileri değerlendirilmektedir.

58

Page 59: Bulten - 2006

8. Uluslararası PolitikaProf. Dr. Ramazan Gözen

Uluslararası ilişkilerin temelleri, teorik temelde ele alınmaktadır. Modern

dünya düzeninin ortaya çıkışı, ABD gibi aktörler ile AB gibi oluşumların

Uluslararası ilişkilerde ne gibi role sahip oldukları, bu çerçevede Türkiye’nin

önündeki seçenekler analiz edilmektedir.

59

Page 60: Bulten - 2006

9. Sözün Gücü, Söz Söyleme SanatıAv. Hayati İnanç

Bu seminerde, Divan Edebiyatından seçkin örneklere dayanarak söz

söylemenin usulü ve üslubu üzerinde durulmaktadır. Fatih, Kanuni gibi şair

Sultanların onca iş içinde edebiyat ve şiirle ilgilenme nedenleri ve sonuçlarının

müzakere edildiği seminerde temel amaç sözün nasıl daha etkili

söylenebileceğinin ortaya konulmasıdır.

60

Page 61: Bulten - 2006

10. Dünya Ekonomisindeki Genel TrendlerDoç. Dr. Murat Yülek

Dünya ekonomisinin son 25 yıllık döneminde ortaya çıkan belli başlı

değişmelerin analiz edildiği seminerde ayrıca Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve

Uzak Asya’daki gelişmelerdeki yeni trendler, yükselen ekonomilerdeki temel

dinamikler üzerinde durulmaktadır.

61

Page 62: Bulten - 2006

11. İktisat ve MedeniyetDoç.Dr. Mehmet Bulut

A. Toynbe, İbni Haldun, K.Marks, M.Weber, R.Garudy, R.Daymond gibi

düşünürlerin iktisat ve medeniyete ilişkin analizleri bu seminerin temel konusunu

oluşturmaktadır. İlk çağlardan günümüze doğu ile batı arasındaki iktisadi ilişkiler

yanında, İslam dünyasının iktisadi alanda başta Batı Medeniyeti olmak üzere

diğer medeniyetlerle ilişkisi, insanlığın iktisadi alandaki ortak mirası konuları

üzerinde durulmaktadır.

62

Page 63: Bulten - 2006

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:

GÜNDEM ANALİZ

Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi’nde 2006 yılı boyunca her ayın ilk

Salı günü saat 20:00-22:00 saatleri arasında o ayın Dünya ve Türkiye açısından

en önemli konusu analiz edildi. Bir moderatör (mihmandar) yönetiminde

katılımcılar konu hakkında görüş ve önerilerini dile getirdiler.

Aylık gündeme geçilmeden önce ADAM’ın faaliyetleri, aylık olarak

öncelikle değerlendirildikten sonra gündeme geçilmektedir. Bu çerçevede 2006

yılı boyunca başta aşağıdaki konular olmak üzere o ayın en önemli konuları

analiz edilmiştir. Bunlar:

Dünya ve Türkiye Ekonomisindeki Kısa Dönemli

Dalgalanmaların Nedenleri,

İsrail’in Lübnan Saldırısı,

Türkiye’den Lübnan’a Asker Gönderilmesi,

Papa’nın Hz. Muhammed(S.A.S) ile ilgili Açıklamaları,

Papa’nın Türkiye Ziyareti,

Avrupa Birliği- Türkiye İlişkileri,

Yeni Üniversiteler ve YÖK,

Kuzey Irak’taki Gelişmeler.

63

Page 64: Bulten - 2006

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:PROJE ÇALIŞMALARI

2006 yılında ADAM İktisat, Tarih, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler

Akademik takımlarının yürüttüğü üç önemli proje gerçekleştirildi. Bu projeler

akademisyen hocalarımızın koordinasyonunda Ankara’daki belli başlı

üniversitelerde lisans üstü çalışmalarına devam eden öğrencilerimizin katkılarıyla

gerçekleştirildi. Bunlar:

İktisat ve Tarih Akademik takımlarının birlikte yürüttükleri

proje:

Geçmişten Geleceğe Türkiye – Avrupa Birliği İlişkileri

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkilerler akademik takımının

yürüttüğü proje:

Türkiye ve ABD’nin Ortadoğu Politikaları: Kesişen ve

Çatışan Çıkarlar

İktisat Akademik takımın yürüttüğü proje:

Dünya Politikalarının Belirlenmesinde Finansman

Boyutu

64

Page 65: Bulten - 2006

BEŞİNCİ BÖLÜM:SANAT VE DİL FAALİYETLERİ

Sanat Kursları (Ney Saatleri): Perşembe: 17:30-19:30

Dil Kursları (Osmanlıca): Cuma 17:00-19:00

(İngilizce): Cumartesi: 16:00-18:00

65

Page 66: Bulten - 2006

ALTINCI BÖLÜM:BURSLAR

ADAM esas itibariyle potansiyel beyinler ve omuzları üzerinde sorumlu bir

baş taşıyan adamların öncelikle yöntem ve bilgi düzeyinde çok değerli

akademisyen ve uzmanlarla bir araya geldiği entellektüel bir ortamdır. Bununla

beraber üyeleri ve gönüllülerin maddi destekleri sayesinde kısıtlı düzeyde de olsa

belli kriterlere bağlı olarak ihtiyacı olan, özellikle de yurt içinde ve yurt dışında

lisans üstü çalışma yapan öğrencilere maddi destekler de sağlamıştır.

66