113
Claude Mosse _ Büyük İskender BÜYÜK İSKENDER büyük İskender gerçek kişiliğiyle hareket eden bir lider değildi. O, peş peşe ya da aynı anda farklı rollere bürünen bir lider ve fatihti: Makedonya kralıyken, Yunan Devletleri Koalisyonu Başkanı ve Akanıenidlerin mirasçısı olarak Doğu İmpa-ratorluğu'nun sahibiydi. Bu üç büyük rolün dışında Zeus'un oğlu ve Amman kâhini olan İskender'in gerçek kimliği hangisiydi? Nasıl bir hırsla besleniyordu? Erken ölümünün ardından nasıl bir sonuç ortaya çıkmıştı? Tüm bu soruların cevabı efsanenin bir kez daha çözülmesiyle ortaya çıkacaktı. NE MATERYALİNİN Ğİ TARİH ALTIN KİTAPLAR II Kitabin Orijinal Adı ALEXANDRE LE GRAND LA DEST1NEE D'UN MYTHE Yayin Haklari CLAUDE MOSSE © ALTİN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş. © YAYINA HAZIRLAYAN HALİL GÖKHAN Kapak SELÇUK ÖZDOĞAN Baski 1. BASIM /OCAK 2005 AKDENİZ YAYINCILIK A.Ş. Matbaacılar Sitesi No: 83 Bağcılar - İstanbul BU KİTABIN HER TÜRLÜ YAYİN HAKLARI FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASI GEREĞİNCE ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş.'YE AİTTİR. ISBN 975 - 21 - 0526 - 2 ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ Celâl Ferdi Gökçay Sk. Nebioğlu İşhanı Cağaloğlu - İstanbul Tel: 0.212.513 63 65/526 80 12 0.212.520 62 46/513 65 18 Faks: 0.212.526 80 11 http://www.altinkitaplar.com.tr info@ altinkitaplar.com.tr ALTIN KİTAPLAR İSTANBUL ORHAN KEMAL İL HALK KÜTÜPHANESİ ÖDÜNÇ VERME BÖLÜMÜ 4BUYUK İSKENDER CLAUDE MOSSE TÜRKÇESİ NURİYE YİĞİTLER ALTIN KİTAPLAR BÜYÜK İSKENDER'İN FETİHLERİ Eschate Iskenderıyesı PAMİR SOGDIANA ASUR Gaugameles Arbeles Arakozya \ T Iskenderiyeşi Sogdes fl draAg,ana iskenderıy ¦" iskenderiye Karmanya iskenderiyes ARABİSTAN İskender'in izlediği yol: Karayolu " Denizyolu ••••t* Makedon filosunun izlediği yol İskender'in kurduğu şehirler O Diğer şehirler

Claude Mosse-Büyük İskender

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Claude Mosse-Büyük İskender

Claude Mosse _ Büyük İskender BÜYÜK İSKENDERbüyük İskender gerçek kişiliğiyle hareket eden bir lider değildi. O, peş peşe ya da aynı anda farklı rollere bürünen bir lider ve fatihti: Makedonya kralıyken, Yunan Devletleri Koalisyonu Başkanı ve Akanıenidlerin mirasçısı olarak Doğu İmpa-ratorluğu'nun sahibiydi.Bu üç büyük rolün dışında Zeus'un oğlu ve Amman kâhini olan İskender'in gerçek kimliği hangisiydi?Nasıl bir hırsla besleniyordu?Erken ölümünün ardından nasıl bir sonuç ortaya çıkmıştı?Tüm bu soruların cevabı efsanenin bir kez daha çözülmesiyle ortaya çıkacaktı.NE MATERYALİNİN Ğİ TARİH

ALTIN KİTAPLARIIKitabin Orijinal Adı ALEXANDRE LE GRAND LA DEST1NEE D'UN MYTHEYayin Haklari CLAUDE MOSSE © ALTİN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş. ©YAYINA HAZIRLAYAN HALİL GÖKHANKapak SELÇUK ÖZDOĞANBaski 1. BASIM /OCAK 2005 AKDENİZ YAYINCILIK A.Ş. Matbaacılar Sitesi No: 83 Bağcılar - İstanbulBU KİTABIN HER TÜRLÜ YAYİN HAKLARI FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASI GEREĞİNCE ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş.'YE AİTTİR.ISBN 975 - 21 - 0526 - 2ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ Celâl Ferdi Gökçay Sk. Nebioğlu İşhanı Cağaloğlu - İstanbul Tel: 0.212.513 63 65/526 80 12 0.212.520 62 46/513 65 18 Faks: 0.212.526 80 11 http://www.altinkitaplar.com.tr info@ altinkitaplar.com.tr

ALTIN KİTAPLARİSTANBULORHAN KEMAL İL HALK KÜTÜPHANESİ ÖDÜNÇ VERME BÖLÜMÜ4BUYUK İSKENDERCLAUDE MOSSETÜRKÇESİ NURİYE YİĞİTLERALTINKİTAPLARBÜYÜK İSKENDER'İN FETİHLERİEschate IskenderıyesıPAMİR SOGDIANAASURGaugameles ArbelesArakozya \ TIskenderiyeşi Sogdes fl draAg,ana iskenderıy ¦"iskenderiye Karmanya iskenderiyesARABİSTANİskender'in izlediği yol:Karayolu " Denizyolu ••••t* Makedon filosunun izlediği yol İskender'in kurduğu şehirler O Diğer şehirlerİçindekilerGİRİŞBİRİNCİ BÖLÜM Hükümdarlığın Önemli Safhaları1. İSKENDER TAHTA ÇIKTIĞINDA, DOĞU-YUNAN DÜNYASI ....... 152. SALTANATIN İLK YILLARI: TEBAİ İSYANI ........................................ 223. PERS İMPARATORLUĞU'NUN BATI EYALETLERİNİ FETHİ ...... 264. DOĞU EYALETLERİNİN FETHİ VE ASYA SEFERİNİN SONU...... 36İKİNCİ BÖLÜM İskender'in Değişik "Suretleri"

Page 2: Claude Mosse-Büyük İskender

1. MAKEDONLARIN KRALI.......................................................................... 512. YUNANLILARIN HEGEMONU ................................................................ 603. AKAMENİDLERİN HALEFİ....................................................................... 714. ZEUS'UN OĞLU............................................................................................ 78ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İnsan Olarak İskender1. GENÇLİĞİ VE EĞİTİMİ.............................................................................. 952. İSKENDER'İN KİŞİLİĞİ ..............................................................................1003. GÖLGELER VE IŞIKLAR .......................................................................... 110DÖRDÜNCÜ BÖLÜM İskender'in Mirası1. İSKENDER İMPARATORLUĞU: KIRILGAN BİR YAPI ................... 1212. YENİ BİR MONARŞİNİN YERLEŞMESİ ............................................... 1333. "YENİ BİR DÜNYA'NIN DOĞUŞU ......................................................... 1494. DOĞU'NUN YUNANLILAŞTIRILMASI VE SINIRLARI ................... 160BEŞİNCİ BÖLÜM Efsanevi Kahraman İskender1. ANTİK DÜNYADA İSKENDER İMGESİ................................................ 1752. ORTAÇAĞ'DA İSKENDER........................................................................ 1863. XVII. ve XVIII. YÜZYILLARDA FRANSA'DA

İSKENDER İMGESİ..................................................................................... 1974. TARİHÇİLER VE İSKENDER İMGESİ...................................................2045. İSKENDER'İNROMANI'NDAN İSKENDER ROMANLARINA..........209SONUÇ................................................................................................................217EKLER: İskender'in Belli Başlı Arkadaşları ...................................................221Kronoloji ..............................................................................................................227Resimler...............................................................................................................229Kaynaklar.............................................................................................................237GirişBüyük İskender kadar hayranlık uyandıran pek az kahraman vardır tarihte. Makedonya hükümdarı İskender, MÖ 334-323 yılları arasındaki on bir yılda, büyük Pers İmparatorluğu'nu ele geçirip ordusunu Hindistan'a kadar götürmüştü. Daha İlkçağ'da bir efsane kahramanı olmuş ve yüzyıllar boyunca tüm büyük strateji uzmanlarına, büyük fatihlere, tarihin belli bir döneminde büyük iktidar özlemi çekenlere örneklik etmişti. Bununla birlikte tarihçinin karşısına bunca sorun çıkaran aynı tarihin pek az oyuncusu vardır. Ne kadar çelişkili görünürse görünsün, eserleri kütüphaneleri dolduran Demostenes ile Aristoteles'in bir çağdaşı söz konusu olsa da Büyük İskender hakkında elimizde pek az kanıt

Page 3: Claude Mosse-Büyük İskender

bulunuyor. Atinalı hatiplerin konuşmalarındaki birkaç gönderme, Küçük Asya'daki Yunan şehirlerinden elde edilen birkaç yazıt, tarihleri birbirini tutmayan sikkeler ve birkaç portre var elimizde yalnızca.Olağanüstü kahramanlıklarını anlatan öyküler, üç yüzyıl ya da daha sonrasına ait. Fethe katılıp da olayı anlatan çağdaşları olmadığından değil. Ama yapıtları elimize kadar ulaşmamış; onları, çok daha sonra anlatan yazarların kaynakçalarından tanıyoruz; bu yazarlar, Cezar'ın ve Au-gustus'un çağdaşı Sicilyalı tarihçi Diodoros, yüz yıl sonra İskender'in Hayatı ve İskender'in Yazgısı üzerine iki kitap yazmış olan ahlakçı Plutark-hos, I. yüzyılda yaşamış Romalı Quinte-Curcius, II. yüzyılda yazmış olanClaude MosseYunanlı Nikomedealı Arrhianos. Bu dört yazar bizim temel kaynaklarımız. Oysa onları kahramanlarından ayıran üç, dört, beş yüzyıl boyunca İskender efsanesi, bize iletilmiş olan imgelerle zenginleşti ve kuşkusuz bu zenginleşmenin izlerini taşıyorlar. Bu yazarların kanıtlarından yola çıkarak Pers İmparatorluğu'nun İskender tarafından fethedilmesinin farklı aşamalarını yeniden oluşturmak mümkün olsa da bir insan olarak İskender'in davranışları, amaçları hakkında bir yargıya varmak daha zor. Oysa İskender'den sonra, Doğu Akdeniz dünyası eskisi gibi değildir artık. Onun on üç yıl süren kısa hükümdarlık dönemi; VI. yüzyıl ortalarında Persli Büyük Kuruş tarafından kurulmuş büyük imparatorluğun yalnızca sonunu getirmekle kalmamış, aynı zamanda da klasik Yunan uygarlığının ya da -daha açık anlatırsak- Atinalıların bir buçuk yüzyıldan fazla kendilerine "örnek" aldıkları politik bir kültür tipinin de sonu olmuştur. Kuşkusuz İskender'den sonra da Yunan siteleri olmuştu her zaman, ama İskender'in yaptığı fetihten sonra ortaya çıkmış ve otoritelerini, fatihin mirasını alarak kurmuş büyük devletlerin o yönetici krallarının ellerine geçirdikleri Akdeniz politikasının kararlılığı içinde tüm ağırlıklarını kaybetmişlerdi. İskender'in hayatını ilginç kılan da bu miras ve bu serüvenin kendisiydi. Tarihçinin, uygarlıkların gelişiminde bazı insanların rolünü kendinde sorguladığı ölçüde bu böyledir.Her tarihsel biyografinin ortaya koyduğu bu soruya yanıt verebilmek için özellikle İskender'inki gibi kısa sürmüş bir hayatı anlatmak yetmez; çünkü o, otuz üç yaşında öldü. Aynı zamanda da kendisini Hint kıyılarına kadar götürecek bu fethi gerçekleştirmeye onu yönelten nedenleri ve fethin nasıl olduğunu da anlamak gerekir.Gerçekten de İskender, kendi adına hareket etmiyordu. Fetih, onu birbiri ardına ya da o anda farklı roller oynamaya yönelten uğraşılar gerektiriyordu. Makedonya kralı olmakla birlikte aynı zamanda da Yunan devletleri koalisyonunun başkanı, Akamenidlerin mirasçısı olarak Doğu10Büyük İskenderİmparatorluğu'nun sahibiydi; bu üç rolün dışında, kendisine dünyanın hakimi olacağına dair söz verilen Zeus'un oğlu, aynı zamanda Ammon kâhiniydi. Bu maskelerin altında hangi gerçek insan gizlenebilir? Eylemlerini besleyen acaba nasıl bir hırstı? Erken ölümünün ardından ortaya nasıl bir sonuç çıktı? Bu sorulara yanıt vermek kolay değil, çünkü efsaneyi bir kez daha çözümlemek gerekiyor.Son olarak da bu efsanenin yaratılışını ve yazgısını, çoğu zaman birbirine zıt biçimler altında yeniden oluşturmak gerekiyor; efsane, hem onu yeniden oluşturmaya çabalayan tarihçiler, hem de onlardan esinlenen tarihin aktörleri tarafından sunulmaktadır. Görüldüğü gibi böyle bir işe girişmek kolay değil. İşte bu kitapla Büyük İskender'in yeni bir biyografisini ortaya koymuş olduğumu umut ediyorum.11birinci bolumHükümdarlığın Önemli SafhalarıİSKENDER TAHTA ÇIKTIĞINDA, DOĞU-YUNAN DÜNYASIİskender ileride göreceğimiz koşullar altında, 336 yılında babası II. Filippos'un yerini aldığında, Yunan ve Doğu dünyası, on yıllarca süren savaşların ardından, bir dereceye kadar dengesini bulmuştu. Bu denge, hem Makedonya kralının 338'de Kerone'de kazandığı ve ardından Filip-pos'u Yunan krallarıyla bir araya getiren bir savaşın sonucunda; hem de ardından VI.

Page 4: Claude Mosse-Büyük İskender

yüzyılın başından beri özellikle Mısır'ı yeniden fethetmiş III. Artakserkses Okhos tarafından Pers İmparatorluğu birliğinin yeniden oluşturulmasından sonra sağlanmıştı. Ama erken kurulmuş bir dengeydi bu; Filippos'un çevresinde oluşturulan birliğin amacı, Asya'da Büyük Kral'a karşı bir savaş başlatmaktı.Gerçekten de yüzyılın başından bu yana, Pers İmparatorluğu sürekli olarak Yunan dünyası tarihinin içinde bulmuştu kendini. İsparta ile müttefiklerinin Atina İmparatorluğu'na karşı açtığı Peloponnes Savaşı yıllarında (431-404), Büyük Kral ile satraplarının0 yaptıkları maddi yardım-Eski Perslerde il idarecisi.15Claude Mosselarla Yunan siteleri arasındaki ilişkilere müdahale ettikleri görülmüştü. İşte bu yardımlar sayesinde, İsparta Donanma Komutanı Lysandra, güçlü bir filo toplamış, o ana kadar denizlerin hâkimi olan Atina filosunu 405 yılında, Aigos Potamoi'de yenmişti. Perslerin yaptığı para yardımları, 405'te yenilen Atinalı General Conon'un birkaç yıl sonra, elli savaş gemisiyle geri dönmesini ve zaferinden sonra Lysandra'nm emriyle yıkılan kent duvarlarının onarımı için tazminat ödemesini sağlamıştı. Büyük Kral ile Atinalılar arasındaki bu yakınlaşmanın bir nedeni, Küçük Asya'da önce Lysandra, sonra İsparta Kralı Agesilas'ın yürüttüğü politikanın yol açtığı bir endişeydi. Ama Agesilas'ın birleşme çağrısı yapması ve özellikle Ege'de bir hegemonya, kurmayı arzu eden Atinalıların hırslarının canlanması, Büyük KraPı Ispartalılara yeniden yaklaştırmış ve Ispartalı Antalci-das'ın desteğiyle 386'da, Yunanlılara ünlü Kral Barışı'nı zorla kabul ettirmişti. Bu barışla Artakserkses II. Mnemon, Ege dünyasındaki düzeni destekleme garantisi veriyordu.Asya'nın sahibinin bu müdahalesi yüzyıl boyunca tekrarlanıp duracaktı; Atinalı retorik hocası İsokrates'in gösterdiği aşın düşmanca tepkinin nedenini bu müdahaleler açıklamaktadır. İsokrates, "Barbar"ın haksız olarak benimsediği rolü herkese duyuruyor ve söylevlerinde Asya'nın yani, Pers İmparatorluğu'nun Batı illerini fethetmek için kurulan Yunanlılar birliğini göklere çıkarıyordu. Son söylevlerinden birinde, Kerones bozgunuyla aynı yıl ölen İsokrates, Makedonya Kralı Filippos'a seslenerek, onun böyle bir savaşı başarıyla yürütebilecek tek kişi olduğunu söylüyordu.Oysa o sırada Atina'da en etkili hatip Demostenes'ti ve tersine Filip-pos'u Yunan barışı için bir tehdit olarak görüyor, Makedonyalının girişimlerine karşı çıkmak gerektiğini durmadan tekrarlıyordu. Çoğunlukla başarıyla taçlanan çabalan, Filippos'un zaferini engelleme konusunda yine de başarılı olmamıştı. Filippos, Demostenes'in kendisine önceden bildirdiği korkunç yazgısını Atina'ya saklamadıysa da Korint'te bir ittifak kurmak için toplanan Yunanlıları kandıramadı. Korint Birliği adı verilen16Büyük İskenderbu ittifakın açıklanan amacı Asya'nın fethi, ileri sürülen amacı Yunanlıların V. yüzyılın ilk on yıllarında sürmüş olan Med savaşlarında uğradıkları bozgunun intikamını almaktı. İttifak üyesi olan Yunan devletleri, siteler ve federe toplumların komutası, hegemon, yani sefer başkanı olarak Filippos'a bırakılarak, savaşa katılacak askerleri sağlayacaklardı.O ana kadar Demostenes'in baskısı altında, Filippos direnişinin mızrak demiri olmuş olan Atina, boyun eğmişti ve 336 yılında Makedonya kralının katledildiğini öğrendiğinde, bu müdahaleye katılmaya hazırlanmaktaydı. Hatip Aiskhines'in söylediğine bakılırsa, kısa süre önce kızını kaybetmiş olan politik rakibi Demostenes, duyduğu sevinci aşırı derecede belli etmemişti. Bununla birlikte hemen harekete geçmesi söz konusu değildi, çünkü kendisinden sonra gelen kişi hakkında henüz hiçbir şey bilmiyorlar ve özellikle de aynı anda, III. Artakserkses'in de öldürüldüğünü öğreniyorlardı. Savaş durumunda Makedonya iktidarına Büyük Kral'ın yardım yapma olasılığı pek azdı, bu yüzden de en iyisi daha uygun durumların oluşmasını beklemekti.O sırada Ege dünyasında durumlar nasıl gidiyordu acaba? Filippos, Korint Birliği'ne katılmayı reddetmiş olan İsparta dışında, Yunanistan'ın Balkan Yarımadasındaki tüm sitelerini kurduğu ittifaka sürüklemeyi başarmıştı. 371'de Tebaili Epaminondas'ın orduları karşısında Leuctres'de uğradığı başarısızlıktan

Page 5: Claude Mosse-Büyük İskender

beri, İsparta'nın kara Yunanistan'mdaki konumu büyük ölçüde zayıflamıştı. VII. yüzyılda iki uzun savaşın ardından ele geçirilen ve Epaminondas'ın isteğiyle yemden bağımsız olan Mesina'nın kaybedilmesi yüzünden İsparta halkı büyük ölçüde yoksullaşmış; Pelo-ponnes'in bu bölümünde sahip oldukları ve bu toprakları işleyenlerin ödedikleri vergi sayesinde halk yemeklerine katılmalarını sağlayan payları ellerinden alınmıştı; bu vergiler en yoksul olanların başlıca yaşam kaynağıydı. Filozof Aristoteles, kurumlar üzerine yazdığı ve bizim Politika adını verdiğimiz, birkaç yıl sonra yayınlanan büyük kitabında, Ispartalıla-17F. 2Claude Mosserın sitesinde yalnız bin savaşçının olduğunu, toprağın artık orada küçük bir azınlığın elinde bulunduğunu ileri sürüyordu. Kısa süre önce,Agesilas adlı kitabında Xenophones, bu İsparta kralının ömrünün sonunda Büyük Kral'a karşı başkaldırmış bir Mısırlı'ya görev verme nedeninin, sitenin hazine işlerini yeniden düzene koymak ve ordusundaki askerlere maaş ödemek olduğunu gizlemiyordu.Atina hem toplumsal, hem de maddi açıdan daha çok kayırılıyordu. Pire faal bir değiş-tokuş merkeziydi. Peloponnes savaşlarından sonraki yıllarda yavaşlayan Laurion Madenleri'nin işletilmesine, maden imtiyazı veren hakimlerin kayıtlarında gösterildiği gibi, yeniden başlanmıştı. Tek karanlık nokta, Ege'deki mevkilerin kaybedilmesi sonunda oluşan tehditti; sitenin tahılla beslenmesini engelleyen bu tehdit, bir korsan ya da Boğazları aşan gemilere düşman devletlerin saldırısına bağlıydı. Zaten 340 yılındaki son savaşı tetikleyen neden de Filippos'un, Atina'ya buğday taşıyan ticaret gemilerine el koymasıydı. Son karar, üyesi olarak Filippos'un başa geçirilmesiyle Delf Amphiktuoniai karada durduruldu; bu konsey Delf Tapınağı'nı, Apollon Tapınağı'na ait toprakları işlediği için suçlu bulunan Amphisialılara karşı yapılan sefere hayranlık duyan Yunan halkı temsilcilerinden oluşuyordu. Zaten bu dördüncü kutsal savaşın başlaması, Atina ile Tebai arasındaki birliği bozmuştu.O zamanlar Tebai, hantal konfederasyonun en güçlü sitesiydi. Sitelerin özerkliğini isteyen, 386 tarihli Kral Barışı'nm uygulanmasının geçersiz kılınması, öte yandan koina adı verilen site konfederasyonlarının dağılmasının ardından; Tebaili Pelopidas'ın yönetimindeki demokratlar ortakçı yöneticilerden kurtulunca siteler yeniden kurulmuştu. 371'de yeni bir Kral Barışı vesilesiyle hantallara yemin etmemeleri için Tebaililere emir verilince -konfederasyonu yadsımak anlamına geliyordu bu- reddettiler ve bu da Epaminondas yönetimindeki Leuctres zaferine yol açtı ve Peloponnes'te İsparta hegemonyasının sonu oldu. Pelopidas ile Epami-nondas'ın ortak hareketi altında, Tebaililer on yıl boyunca kara Yunanis-18Büyük İskendertan'a egemen olacaklardı. 362'deki Mantine Savaşı, artık orta ve kuzey Yunanistan'la sınırlı kalan bu hırslara bir son verdi. Bu durum, hantal konfederasyonla genç Makedonya Kralı II. Filippos arasındaki birliğin kaynağı oldu; bu birlik, Makedonyalının Teselya'ya el koyması ve Mec-lis'e girişiyle sona erdi daha sonra.Makedonya, Yunan dünyasının belirsiz sınırları üzerinde kurulmuş o devletlerden biriydi. Günümüzde bu bölge insanlarının, Balkan Yanma-dası'ndan gelmiş, Yunanca konuşan istilacılardan olduğu kuşkusuz kabul edilebilir. Bölgenin kuzeyinde ayrı ayrı yerleştiklerine göre, uzun süre yarı göçebe bir çoban hayatı yaşamış olmalıydılar. Aigai'deki büyük yeraltı mezarlığından, ancak VII. yüzyılda merkezi bir güce kavuştukları anlaşılmaktadır. Geleneğe göre bunun, Temenides denen ve Argos'tan gelen bir hanedanın Makedonya'ya hâkim olmasının sonucu olması gerekirdi. Bu geleneğin asıl ana ilkesi bu olmasına karşın, VII. yüzyılın sonundan itibaren krallığın miras yoluyla bu ailede kaldığı sanılmaktadır. Makedonya kralları kendilerini Yunan asıllı olarak görürlerdi ve bu nedenle kişisel olarak, V. yüzyıl başından itibaren ya da daha sonra, olimpiyat yarışlarına katılırlardı.Yunan siteleri Trakya-Makedonya kıyıları boyunca sıralandıklarından, o sırada Yunan dünyasının işlerine de karışmışlardı. Media savaşlarından sonra, birliğine

Page 6: Claude Mosse-Büyük İskender

giren o siteleri kontrol eden Atina ile Makedonya kralları, hem politik, hem de ticari ilişkiler kurmuştu; filo kurmak için Makedonya'dan ahşap satın alıyordu Atinalılar. İlk paranın basılması da V. yüzyıla rastlamaktadır; para Makedonyalıların ülke üzerinde gittikçe artan otoritesinin kanıtı oldu. Ama IV. yüzyıldan sonra en heyecan uyandırıcı değişimler yaşandı: Kentlerin gelişmesi, Pange Dağı'nda maden çıkarılması, Ege dünyasıyla gelişen ilişkiler gibi. Aynı anda, Makedonya kralları Pella'nın yerine kurulan başkentleri Aigai'yi (Vergina) güzelleşti-riyorlardı. Vergina'da bulunan zengin mezarlar, hem orada yatan kralların kültür konusundaki helenizmini, hem de kullandıkları büyük kaynak-19Claude Mosselan kanıtlamaktadır. Bu kaynaklar özellikle askeri güçlerini geliştirmelerini sağlayacaktı. Ortakların süvari sınıfı her zaman için en iyi savunma aracıydı. Ancak V. yüzyılın sonundan itibaren ağır mızraklarla, kalkanla donatılmış ağır piyade sınıfı ortaya çıkmaktadır; Makedonya mızraklı asker alayında, Filippos'un ustalıkla yararlandığı korkunç bir takım oluşturacaktır bu sınıf.Filippos'un tahta çıkışına kadar, krallıkta zaman zaman dengeli ve karışık dönemler yaşanmıştı. Bu karışıklıkların nedenlerinden biri, krallığın kuzey ve batı sınırlarında çıkartılan ayaklanmalardı; varsayıma göre, Makedonya'ya tabi halk sık sık bu vesayetten kurtulmaya çalışıyordu. Diğeri, tahtta hak iddia edenleri karşı karşıya getiren hanedanlık kavgalarıydı. Bu yüzden 399'da Kral Arkhelaos öldükten sonra, İlliryahlar tarafından kısmen istila edilen Makedonya, II. İskender'in ölümünden sonra kardeşinin yerine geçen Perdikkas'ın egemenliğinde eski birliğine kavuşmuştu ancak. Perdikkas egemenliği süresince tahtta hak iddia eden değişik kişilerle çarpıştı ve Atinalı generaller (Timothe ve İphikrates) kişisel olarak bu çarpışmalara katıldı. 359 yılında öldürüldü ve oğlu Amyntas tahta geçemeyecek kadar küçük olduğundan, ikinci oğlu Filippos, belirli bir politik ağırlığı var gibi görünen askeri divan tarafından kral ilan edildi.359'da tahta çıkışından 336'daki ölümüne kadar, Ege dünyasının tarihine Filippos egemen olacaktı. Daha önce de gördüğümüz gibi o sırada Amphipolis'in güçlü bölgesini kısmen ele geçiren Atina, kontrolünde olan bu Trakya-Makedonya kıyısını öncelikle ele geçirdi. Sonra otoritelerini kabul ettirmek ve Teselya Birliği'ni yemden düzenlemek için Teselya siteleri arasındaki çatışmalardan yararlandı. Delf Birliği'ne girişiyle imzalanan 346 yılındaki barış nedeniyle bir süre kesilen Atinalılarla girdiği çatışma, Kerone'de kazanılan barışla 338 yılında sona eriyordu. Yunan siteleri arasındaki işbirliğini güvence altına almayı başaran, usta bir taktikçi, usta bir politikacı olan Filippos, yirmi yılda Yunan dünyasında hegemon-20Büyük İskenderyasını kurmayı başarmıştı; o da 336 yılında öldürülmesinden sonra, Kuzey komşularının sürekli tehdidi altında olmasına rağmen, oğlu İskender'e güçlü bir krallık bırakmıştı.İskender tahta çıktığı sırada, Doğu Akdeniz dünyasının bu görünüşünü sona erdirmek için Pers İmparatorluğu'nun durumunu hatırlatalım. Bu geniş topraklar VI. yüzyılda Büyük Kral II. Kuruş tarafından birleştirilmiş, II. Kambuses de buna Mısır'ı eklemişti, ama imparatorluk hiçbir zaman tek parça halinde olmamıştı. Kıyıdaki Yunan siteleriyle ilişki kurmuş batı eyaletleri, helenizmin büyük etkisi altında kalmışlardı. Valilerinden bazıları, ünlü Tissaphernes gibi, Ege'de gözü olan Atinalılara karşı İsparta'yı desteklemek için yapılan Peloponnes savaşlarına katılmıştı. Bunun dışında, Mısır IV. yüzyılda bazı Atinalı generallerin ya da daha önce de gördüğümüz gibi İsparta kralının yardımıyla, XXVIII, XXIV ve XXX. hanedanların firavunları önderliğinde bağımsızlığım kazanmıştı. Bu zengin taşrayı geri almak için Büyük Kral'ın yaptığı girişimler önce başarısız kalmış ve bu başarısızlık genel bir ayaklanmaya neden olmuştu; Frigya Valisi Ariobarzanes yönetimindeki bu isyan 371'de patlak verdi ve çok geçmeden tüm Batı Asya'ya yayıldı. Okhos Kralı III. Artakserkses, ordu içinde düzeni sağlamak istediyse de önce başarılı olamadı, çünkü isyancılar, bazı Yunan sitelerinden yardım alıyorlardı. En azından eyaletini, Yunan sitesi Halikarnas'ı başkent yaparak gerçek bir bağımsız devlet

Page 7: Claude Mosse-Büyük İskender

haline getiren ünlü Mausole'nin oğlu Vali Carie Idrieus'un yardımı sayesinde; Artakserkses, asilere boyun eğdirmeyi ve 345'te Mısır'ı yeniden fethetmeyi başardı. Yeniden ele geçirdiği eyaletlerde, özellikle de tüccarlarını soymaya kalkışan Mısır'da terör estirdi. Bununla birlikte yeniden fethetmesine ve kıyıdaki Yunan sitelerinde kontrolü arttırmasına rağmen imparatorlukta birlik olmaması, Yunanistan'da, Filippos'u Asya'nın fethine teşvik edenlerin hırslarını haklı çıkarmaktaydı. Filippos'un öldüğü sırada, III. Artakserkses'in öldürülmesi, fethin kolay olacağını düşündürüyordu. Doğu Akdeniz dünyasının yazgısı iki kral arasında İskender'le III. Dari-us'u elleri arasında çocuk oyuncağı olacaktı.21SALTANATIN İLK YILLARI: TEBAİ İSYANIFilippos'un 336 yılında öldürülmesi Makedonya'da bir kriz dönemini başlattı. Kralla kraliçe Olympias'ın oğlu genç İskender, tam yirmi yaşındaydı. Kuşkusuz Filippos oğlunu, geleneğe göre kendisinden sonra kral olacağını düşünerek yetiştirmişti. İşte bu nedenle sarayına filozof Aristoteles'i getirtmiş ve gencin eğitimini ona vermiş olmalıydı. İskender ayrıca babasının yanında Kerones'te savaşmıştı. Ama Filippos, ölümünden kısa süre önce genç Kleopatra ile evlenmek için karısını, yani İskender'in annesini boşamıştı ve Filippos'un öldürülmesi olayına kraliçe Olympias'ın parmağı olduğundan şüpheleniliyordu. Bu yüzden İskender'in yerine III. Perdikkas'ın oğlu ve Filippos'un kuzeni Amyntas'ı kabul ettirmeye çalıştılar. Taht üzerinde hak iddia eden başkaları, özellikle de yukarı Makedonya'da Lyncestides'i kontrol eden ailenin prensleri de ortaya çıktı. İskender, kendini kabul ettirmek için hemen harekete geçmek zorunda kaldı. Filippos'un danışmanlarından biri olan Antipatros'un yardımıyla rakiplerinden kurtulmayı başardı. Önce, Lyncestides prenslerini babasını öldürmekle suçladı ve bunun öcünü aldı. Çok geçmeden, Amyntas'ın, kraliçe Kleopatra'nın, amcası Attales'in ve tüm ailesinin öldürülmesini emrediyordu. Daha sonra silahlı halk kurulunu toplayarak kendini kral ilan ettirdi.22Büyük İskenderMücadele kazanılmamıştı henüz. Filippos'un ölüm haberi, Yunan dünyasında bazı ayaklanmalara neden olmuştu, Makedonya'nın kuzey sınırlarındaki uysal halk başkaldırmaya hazırdı.İskender'den öncelikle Yunan sorununu çözmesi bekleniyordu. Filippos'un konfederasyon siteleri üzerinde kurmuş olduğu otoriteyi tekrar kabul ettirmek için İskender, Teselya'ya girdi. Termofil'de Yunanlıların hegemonu adıyla toplanmış meclisle ilişkisini kestirdi. Son olarak Korint Birliği kuruldu, Filippos'un Asya'ya karşı yürüttüğü savaşın idaresini ona verdi. Birkaç ayda, bağımsızlıklarını tekrar kazanamayacaklarını anlamış olan Yunan müttefiklerine kendini kabul ettirmeyi başardı.İkinci aşama 335 yılının ilkbaharında başladı. İskender, Tuna'yı aşarak kuzeydeki asi halklara boyun eğdirdi. Sonra batıya yönelerek İlluria-lılarm Makedonya'daki baskınlarına son verdi. İşte bu savaş sırasında Te-bai yeniden ayaklandı.Daha önce de söz ettiğimiz gibi Tebai, hantal konfederasyonunun başında, Makedonyalı hükümdarlarla birlik olma politikası gütmüştü. Phokislilere karşı üçüncü kutsal savaşı sona erdirmiş olan zaferin ertesi günü Filippos'un Delf Amphictones'e girmesi, Tebaililer tarafından en azından, Orta Yunanistan'daki uyguladıkları otoriteye bir tehdit olarak algılanmıştı. İçlerinden bazılarını Demostenes'in desteğiyle Atina Birli-ği'ne girmeye yöneltmişti bu durum. Bu yüzden Tebai, konfederasyon topraklarında cereyan eden bozgundan daha fazla etkilemişti Atina'yı. Üstelik, Filippos Atina'yı yönetirken, Tebaililere site kalesi Kadme'de bir Makedon garnizonunun varlığını kabul ettirdi.335 yılında Tebai'ye, İskender'in, Trakya'nın kuzeyindeki Tribayalı-lara karşı yaptığı savaşta öldüğüne dair yanlış bir haber gelince, Tebaililer, Makedonya garnizonunu kovmak amacıyla ayaklandılar. İsyanı, yeni Büyük Kral III. Darius'un Yunanistan'a para vererek gönderdiği elçiler mi çıkarmıştı acaba? Başta Demostenes olmak üzere Atinalılar, isyanlara katılmaya söz vermişler miydi? Durum ne olursa olsun, İskender'in verdiği yanıt korkunç oldu. Zorlu bir yürüyüşle Tebai'ye gitti, kenti ele geçire-

Page 8: Claude Mosse-Büyük İskender

23Claude Mosserek askerlere yağmalattırdı. Aiskhines ile Demostenes'in Taç konusundaki davası sırasında verdikleri nutuklarda, İsparta sitesini bekleyen yazgının bildirilmesi üzerine Yunanlıları saran heyecanın yankıları görülmektedir. Daha sonra Yunanlı müttefiklerin, bağışlamaya hazır olan İskender'den Tebaililere örnek olsun diye işkence etmesini istedikleri iddia edilecekti; bununla ilgili düşünce Arrhianos öyküsünde geçecekti. Hatta bu münasebetle durumla ilgili, Media savaşları sırasında Tebaililerin takındıkları tavırla ilgili eski bir yakınma da ortaya atılacaktı. Korint Birliği' nin içinde toplanmış Yunanlılara göre, asıl rakip Makedonya kralı değil, Tebai'nin öncülerine boyun eğdiği Asya Barbarlarıydı.Tebai'nin yazgısı üzerine böyle oyunlar oynansa da İsparta sitesinde çıkan isyanın bastırılması, Yunan Birliği başkanı olarak İskender'in işlerini çözüme ulaştırıyordu. Başta Demostenes olmak üzere, Tebai isyanına desteklemiş olan Atinalı hatiplerin kendisine teslim edilmesini isteyebilirdi o sırada. Demostenes, Taç Altında adlı söylevinde, nasıl giderildiğini belirtmeden bu isteğe anıştırma yapmaktadır. Demostenes'in rakibi Aiskhines, Ctesiphon'a Karşı adlı söylevinde ünlü hatibin Makedonya kralı ile gizli ilişkileri olduğunu iddia edecek kadar işi ileri götürür. Büyük bir olasılıkla İskender'in başta Demades olmak üzere babasına yakın olmuş Atinalı hatipler arasında saydığı taraftarlar, onu isteklerinden vazgeçirtmek için araya gireceklerdi.O sırada Yunanlıların hegemonu rolü oynayan İskender, birkaç yerel çatışmayı çözmek için çaba harcar mıydı? Demostenes'in olduğu söylenen, ama içinde birçok yorumcunun, hatibin üslubunu bulmadığını söylediği bir nutuk, Yunan işlerinde İskender'i araya girmiş olarak kabul ediyor, Korint Paktı maddelerinin Mesina'da, Pellene'de, Sikuon'da, iyi karşılanmadığını ileri sürüyordu. Bu müdahaleler ancak Tebai isyanı bastırıldıktan sonra başlamıştı. Bundan da Makedonyalının, Avrupa'dan ayrılmadan önce arkasında rahata kavuşmuş bir Yunanistan bırakmak istediği anlaşılmaktadır.24Büyük İskenderEge'nin durumu sürekli kaygı veriyordu. Gözcü olarak gönderilen FilipPosun eski arkadaşı Parmenion, Büyük Kral'ın hizmetine geçmiş olan Rodoslu Memnon karşısında sayısız başarısızlığa uğramıştı. Bu yüzden İskender, Yunanlı müttefiklerinin geçici huzurundan yararlanıp gecikmeden harekete geçmek zorundaydı. Yunanlılar sözleşme tarihine uyarak, Makedonya kralına belirli sayıda asker ve gemi sağlamıştı. Oysa Atinalıların verdikleri göz önüne alınırsa (700 insan've 20 gemi), müttefik güçlerin yaptıkları katkı hiç de önemli değildi. Ordu, toplam 7000 piyade ve 600 atlı askerle, 334 baharında yürüyüşe geçecekti. Müttefiklerin sağladığı filo ise tamamen ikincil rol üstlenecekti.İskender, kendi Makedonyalılarına ve Makedonya'ya bağlı halklar tarafından sağlanan asker sayısına daha fazla güveniyordu; bunlar, Tesel-ya'dan gelen süvarilerle, Trakya, Triballes, Peones'ten gelenlerle kalabalık piyade sınıfını oluşturuyorlardı.Kuvvetlerinin bir kısmını, güvendiği komutanı Antipatros'un emri altında Makedonya'da bırakıyordu. Özellikle Yunanlıların gözetim altında tutulması ama aynı zamanda da Makedonya'da, kralın çabucak kazandığı ama küçük bir olayla tehlikeye düşebilecek başarıyı güçlendirecek bir otorite kurmak gerekiyordu.Asya serüveni böyle başladı.25PERS İMPARATORLUĞU'NUN BATI EYALETLERİNİ FETHİTebai olayları dolayısıyla ortaya çıkan kaynaklar sorunundan söz etmiştik daha önce. 334 baharında başlayan sorun konusunda, zaten kimi zaman birbirini tutan iki gelenekten yararlanılmaktadır. Birincisine Sicilyalı Diodoros'un ve Latin tarihçi Quinte-Curcius'un anlatısında rastlanmaktadır. İskenderiyeli Klitarkos'un eserinden çıkmış olabilir bu; kendisi savaşa bizzat katılmadan İskender'in arkadaşı Kassandroslu Aristobu-los'un anılarından ve gelecekte Mısır'ın sahibi ve hanedan kurucusu, bir Makedon generali olan Ptolemaios'un öyküsünden yararlanmış olabilir. Özü bakımından Arrhianos'un temsil ettiği ikinci gelenek, çağdaş kaynaklarla yani Aristobulos ve Ptolemaios ile çok daha doğrudan bir ilişkisi olabileceğinden, özellikle fatih ve generallerinin yaptığı

Page 9: Claude Mosse-Büyük İskender

farklı savaşların tasvirleri konusunda çok daha güvenilir olabilir. Önümüzdeki sayfalarda savaş uzmanlarının karşı çıktığı tartışmalar konusuna girmekten kaçınacağız. Bu kitabın amacı da zaten bu değil.26Büyük İskenderKüçük Asya'nın FethiBöylece İskender, 334 baharında Asya'ya indi ve Troya'ya doğru yola çıktı. Homeros şiirlerinin büyük okuyucusu, kendine yeni Agamemnon süsü veriyor, bir yandan da Troya önünde savaşmış "atası" Akhilleus'a saygılarını sunuyordu. Bununla birlikte, Yunanlı müttefiklerinin kendisine vermiş olduğu büyük görevi unutmuyordu İskender: Pers vesayeti altındaki Yunan sitelerini "özgürlüğe kavuşturmak". Aslında bu siteler, İkinci Atina Deniz Konfederasyonu'nun yıkılmasından beri kısmen bağımsızdılar ve çoğu oligarşi yanlısı yöneticileri Büyük Kral ve valileriyle iyi ilişkiler kuruyordu. Bu yüzden de Darius'a büyük bir darbe indirmekle işe başlamak gerekiyordu. Bu darbe Granikos'ta indirildi; İskender, süvarilerini Pers süvarilerine karşı saldırttı ve onları yok etti. Birkaç hafta içinde, Hellespontik Frigya'sının sahibi oluyor ve Lidya'nın başkenti Sarfı ele geçiriyordu. Bu hızlı başarının sonuçları hemen hissedildi. İyon-ya'daki Yunan siteleri fatihe katıldılar, İskender onlara demokrasiyi kabul ettirdi, özerk olduklarını ilan etti ve eskiden ödedikleri vergileri kaldırdığını söyledi. En azından Diodoros (XVII, 24,1) bunları söylüyor, ama "özgürleşen" Yunan siteleri Korint Birliği'ne kabul edilmemiş gibiydi. Bu konuyu daha sonra yine döneceğiz.Rodoslu Yunan Memnon'un yeniden canlandırdığı Pers direnişi, Halikarnas'ta örgütlendi. İskender siteyi ele geçirmeyi başaramadı ve içerlere, Büyük Frigya'ya doğru sokulmayı yeğledi. İşte bu savaş sırasında, ünlü Gordion düğümü olayı meydana geldi. Diodoros'un öyküsünde bundan söz edilmez ve bu olay, düğümü çözmek yerine kılıçla kesmeyi yeğleyen sabırsız bir İskender efsanesi yaratmaktadır. Öyle görünüyor ki bu savaş sırasında, büyük bir direnişle karşılaşmadı İskender. 334 sonbaharının sonunda, kendini Asya'nın sahibi olarak görebilir ve Filippos'un Korint Birliği hegemonu olarak saptadığı amaca ulaştığı düşünülebilirdi.27KÜÇÜK ASYA'NIN FETHİfrw< 5 33İf / \{ KAPADOKYABÜYÜKBüyük İskenderHâlâ Halikarnas'ın sahibi olan Memnon'un tehdidi sürmekteydi. Memnon, 333 yılı baharının ilk günlerinde bir deniz savaşına girmiş, Khi-os ve Midilli adalarını ele geçirmiş ve boğazlar bölgesini tehdit eder duruma gelmişti. Büyük Kral'ın kara Yunanistan'mdaki sitelere ve özellikle Atina'ya karşı çevirdiği entrikalara rağmen, Memnon'un ölümü harekâtın Yunanistan'a yayılmasını önledi. Bu yüzden Darius, İskender ordusunun Suriye yoluna girmesini engellemek için hemen bir kara savaşına girmek zorundaydı. İsos'ta karşılaştılar. Makedon süvarileri bir kez daha galip geldi. Darius, askerlerini ve ailesinin bir kısmını fatihin ellerine bırakarak kaçtı (Kasım 333) ve Fırat'ın ötesine çekildi. Bunun üzerine pazarlığa başladı, güçlü konumda olan İskender bunu kabul etmedi ve neredeyse hiçbir güçlükle karşılaşmadan Büyük Kral'ın ana desteklerinin bulunduğu Suriye ve Fenike kıyısındaki siteleri ele geçirdi. Yalnızca Tir ona katılmak istemedi, en mükemmel savaş araçlarına rağmen, İskender orayı ele geçirmek için tam sekiz ay uğraştı. Kent, 332 Haziranı'nda teslim oldu ve İskender de Gazze'yi de ele geçirerek kıyı bölgesini hemen egemenliği altına aldı.Darius bir kez daha barış istedi ama sonuç alamadı. Pers İmparator-luğu'nun deniz cephesinin sahibi olan İskender, Ege dünyasını sarsan az çok dağınık hareketlenmelerle hiç ilgilenemiyordu. Öte yandan, direnmeye kalkan bazı eyalet valilerine karşı çıkmaları için Asya'da bırakmış olduğu generallerine ve İsparta Kralı III. Agis'in aşırı taşkınlıklarına karşı çıkma konusunda da Antipatros'a güveniyordu.Böylece geride bıraktıklarına kısmen güvenen İskender, Mısır savaşına başladı.İskender Mısır'da

Page 10: Claude Mosse-Büyük İskender

Yorumcuların çoğuna göre İskender'in Mısır'da bulunması, egemenliğinin başlıca dönüm noktasını oluşturmaktadır. Mısır'ın Pers İmpara-29Claude Mossetorluğu içinde ayrı bir yeri vardı. VI. yüzyılın son çeyreğinde II. Kambu-ses tarafından ele geçirilmişti, bunu izleyen iki yüzyıl boyunca durmadan başkaldırmıştı; isyanlara çoğu zaman, firavunların ordusunda lejyoner olarak görev yapan Yunanlılar yardım ediyor, ama aynı zamanda da Atina ya da İsparta gibi bazı Yunan siteleriyle sağlanan birlik buna katkıda bulunuyordu. Bu yüzden İskender iyi bir karşılama umabilirdi. Gazze ele geçtikten sonra, Vali Mazake de kolayca teslim oldu.Mısır'ın zaptı, Korint Birliği planlarında yoktu. Bu yüzden İskender onu imparatorluğa katmamaya özen gösterdi, başka bir deyimle oraya bir vali atamaktan çekinerek özerkliğine saygı gösterdi. Ama aynı anda, Akamenid soyundan bir hükümdar olarak değil de firavunların selafi olarak hükümdarlığını orada ilan etmeyi istemiş olabilir. Firavunların geleneğine uygun biçimde taç giyip giymediği bilinmiyor. En azından geleneksel unvanın bir kısmını benimsemiştir. Somut olarak, garnizonlarını Peluse, Memfis, Elefantin'de tahkim edilmiş mevzilere yerleştirmeye ve eyaletin mali yönetimini Naukratisli Yunanlı Kleome'ye teslim etmeye özen gösterdi.Ancak Mısır'da kalmasının nedeni, iki temel olaya önem vermesiydi: Siwa Vadisi'ne hac ziyareti ve İskenderiye'nin kurulması. Bunlardan hangisinin daha önce ya da sonra olduğu konusunda tartışmaya girmeyeceğiz. Plutarkhos ve Arrhianos'un yorumu gerçeğe daha uygun gibi. Öncelikle yeni bir kent kurmayı düşünmüş olmalı İskender. Önceliğin askeri işlerde olduğuna dair mantığa uygun geliyor bu: Denizden gelecek olası bir saldırıya karşı deltanın güvenliğini sağlamak. Şunu da hatırlatmamız gerekir ki o sırada (331 Martı'nda), Agis daha tehdit edici bir duruma gelmişti ve Persli Amiral Farnabaze de Ege'de kilit noktaları elinde tutmaktadır. Darius'un tüm barış önerilerini geri çevirmiş olan İskender, Akamenid İmparatorluğu'nun fethini sürdürmeyi göze alabildiğine göre, iç bölgelerini savunmak için bir destek noktasından yararlanması önemliydi. Öte yandan bir sitenin kurucusu olarak ortaya çıkmak, onu canlan-30Büyük İskenderdıran kahramanca bakış açısında yer almak demekti. Bir kent kurulmasının gelecekte sağlayacağı yararları hiç kuşkusuz daha o andan düşünmüştü.Siwa Vadisi'ne yapacağı hac yolculuğu ortaya ayrı bir sorun çıkarmaktaydı. Yolculuk tehlikeliydi, çünkü konuksever olmayan bir çölün aşılması gerekiyordu. Bunu doğrulamak için Arrhianos'un, "Her ikisi de kendi soyundan olduğu için İskender'in Perse ve Herakles ile rekabete girme isteği," açıklamasıyla yetinebilir miyiz? Kumu daha sağlam, havayı daha solunabilir hale getiren yararlı yağmurları, çölde İskender'e ve arkadaşlarına kılavuzluk eden kargalar gibi, krala hac yolunu gösteren "mucizevi" olayları kabul edebilir miyiz? Burası önemli değil, çünkü bu olgunun önemi, kralın sorduğu soruya kâhinin verdiği yanıta bağlıdır. Diodoros'a göre İskender tanrıya sormuştur: "Tüm dünyanın imparatorluğunu bana verir misin?" Tanrı da papazın ağzından söyle yanıt vermiş olmalı: "Tanrı istediği her şeyi ona veriyor." Arrhianos ve Plutarkhos'ta da aynı rivayet mevcuttur. Bunun üzerine İskender, babasının katillerini cezalandırıp cezalandırmadığını öğrenmek için tanrıya yine soru sorar. Papazın verdiği yanıta göre kendisi de tanrı olduğundan, onu döllemiş kimse öldürülemezmiş. Bu ikinci yanıt konusunda Plutarkhos'un anlattığı öykü de epey ilginçtir.Bazıları anlatır ki; onu Yunanca bir sevgi sözcüğüyle selamlamak isteyen tanrının papazı, "oğlum", demiş, ama Barbar telaffuzuyla son harfte takılınca "Zeus'un oğlu" deyivermiş; İskender'in bu yanlışlıktan çok hoşlandığı ve tanrının ona "Zeus'un oğlu" dediği söylentisi yayılmış. (İsk., 27, 9).Plutarkhos daha sonra, İskender'in, Yunan ve Makedon arkadaşlarının yanında tanrı soyundan geldiğini söylemekten kaçındığını söyler. Buna karşılık geleneksel olarak Firavun'un, "Ra'nın oğlu" olarak selamlan-dığı Mısır'da, böyle bir yanıtı gözönünde bulundurması pek mümkün. Daha önemlisi ve daha gerçeği, kaynaklarımızca verilen, tanrının, "istedi-

Page 11: Claude Mosse-Büyük İskender

31IClaude Mosseği şeyi ona vereceği"ne dair kısa, özlü sözüydü. O andan sonra asıl önemli olan, yanıttan çok sorudur. Eğer "yeryüzü imparatorluğunu" tamamen elde etseydi, Diodoros'un sözünü yeniden ele alma konusunda kaynaklarımızın yeteri kadar iddialı olmadığını söylemek istemiyor. 331'de, Darius hâlâ imparatorluğunun en büyük parçasının sahibi olduğu sırada, İskender'in hırsı kuşkusuz daha kontrollüydü.Durum böyle olsa da Mısır dönüşünde, kuşkusuz yalnızca temel atma törenlerini yaptırmış olduğu bu kentin kurulması için gereken işleri, orada bıraktığı arkadaşlarına emanet ederdi. Şimdi onun için önemli olan tek şey, Darius'un hakkından kesinlikle gelmek için tekrar Asya'ya geçmekti.Asya Savaşı'nın, Darius'un Ölümüne Kadar Sona Ermesiİskender, Mısır'da bir yıl kadar kalmıştı. 331 baharında, Büyük Kral'ın hesabını görme konusunda çok kararlı halde yine Asya'ya geçti. Tir'de kısa bir süre kalarak kazanılan toprakları düzene soktuktan sonra kuzeye çıktı ve Fırat üzerinden Tapsak'a geldi. Daha sonra yüksek Dicle Vadisi'ne doğru yürüdü. Babil'de güçlü bir ordu toplamış olan Darius da kuzeye doğru çıkmak zorunda kaldı, Erbil'de karargâhını kurdurdu. İskender ordusunu ırmaktan geçirdi ve rakibinin karşısına gelip yerleşti. Erbil yakınlarındaki Gaugameles Ovası'nda, Asya'nın fethi için girişilen büyük savaşlardan üçüncüsü yapıldı.Eski tarihçilerin bırakmış oldukları bu ünlü savaşın öykülerinden, İskender'in ne kadar değerli bir usta olduğunu anlıyoruz. Diodoros özellikle Makedonyalının birliklerini nasıl düzene koyduğunu; sağ kanada Zenci Kleitos komutasında krallık birliğini, Philotas komutasındaki diğer arkadaşları ve 7 süvari bölüğünü yerleştirdiğini ayrıntılı biçimde betimlemektedir. Arkalarında, Makedonyalı ve müttefik topçu sınıfı dizilmişti. Büyük Kral'ın ordusuna göre sayıca hayli düşük olan bu ordu için en büyük32MERKEZİ SATRAPLIKLARIN FETHİClaude Mossetehlike, ünlü tırpanlı arabalardı. Gerçekten de saldırı başlayınca, "Makedonyalılar, büyük bir hızla tırpan atan arabaları görünce korkudan ve aniden gelen üşümeden mahvoluyorlardı." (Diodoros, 58, 2). Diodoros daha ileride, bu tırpan arabalarının düşman askerlerine vurduğu pek sert darbeleri şöyle anlatır:Yıkım için uydurulmuş bu silahlar öyle keskin, öyle sağlamdı ki birçok askerin kalkanla kolu, bazılarının da boynu kopuyordu: Kafa yere düşerken, gözler hâlâ bakıyor, yüzdeki anlam değişmiyordu! Aynı zamanda yanlarında açılan kertikler can merkezlerine ulaşarak anında ölüme yol açıyordu (age. 58, 5).Tehlikenin bilincinde olan İskender, askerlerine hizalarını açmalarını, arabaların içlerine dalmalarına izin vermelerini, onları şaşırtmak için mızrak atmalarını emretti. Daha sonra düşman süvariler arasında çarpışma başlattı. İlk anlarda, Mazaios komutasındaki Darius'un askerleri Makedonya kampının bir kısmını ele geçirmeyi başardılar, oysa Teselya süvarilerinin başında bulunan Parmenion, düşmanı kaçmaya zorluyordu. İskender de bir yandan Darius'un süvarilerine saldırmış ve Büyük Kral'ı bir kez daha kaçmak zorunda bırakmıştı. Tam bir zafer olmuştu bu.Krallık kentlerinin yolu açılmıştı artık. Mazaios ile mağlup Gaugame-les'in katılmalarıyla, önce Babil teslim oldu. Gaugameles hemen Babil valisi olarak atandı. Ordusuna bir ay dinlenme izni verdikten sonra, İskender, Susa kentine yürüdü ve onu da savaşmadan ele geçirdi. İskender Susiana Vali-liği'ni Pers Vali Abulit'e bıraktı. Kendi fırsatçılığını açıklayan bir politika güdüyordu böylece: Oradaki idari yapıdan yararlanıyor, önyargılı davranmadan Perslere yapılan yardımı yaygınlaştırıyordu. Buna karşılık, Perside Valisi Ariobarzanes bir direniş hareketi düzenlediğinden, Persepolis üzerine yürümek daha zor olmuştu. Bu da kuşkusuz, Pers Ordusu'nu ezdikten sonra, Makedonyalılar ağır kayıplar verdikleri için İskender de askerlerine Persepolis'i talan edip yakmalarına ses çıkarmamıştı.34

Page 12: Claude Mosse-Büyük İskender

Büyük iskenderKrallık kentlerinin ele geçirilmesi üzerine, Makedonyalıların ellerine çok büyük miktarlarda değerli metal geçmişti. Kaynaklar Susa'da, para haline getirilmemiş 40.000 talentn altın ve gümüşle birlikte 9000 talent altın para ele geçtiğini doğruluyor (Diodoros, XVII, 66,1). Persepolis'i alınca, İskender, 120 bin talent değerinde bir hazineyi de ele geçirmiş oldu. Ama son zamanlardaki zaferler, ağır kayıplar vererek kazanılmıştı. Bu yüzden de yeni birlikler için asker toplamak gerekiyordu. O sırada, Tarsus'tan yola çıkan insan yığınları asker toplama yerlerine ve Fenike limanlarına akın akın geliyordu sanki.İskender'e göre sıra artık Darius'tan kurtulmaya geliyordu. O sırada Darius neredeyse umutsuz durumdaydı, çünkü yardımlarına güvenebileceği yalnızca Doğulu eyalet valileri kalmıştı; onlar krallık karşısında, her zaman tam bir bağımsızlıktan yararlanmışlardı. Oysa İskender'in durumu da pek parlak değildi. Gerçekten de düşmanın ve bilmedikleri bir savaşın görüntüsü karşısında, kendisine en bağlı birliklerin direniş göstermelerinden korkabilirdi. Gelişen olaylar, Büyük Kral'a karşı son bir savaş yapmaktan kurtardı onu. Darius, Baktriana Valisi Bessos tarafından 330 Temmuzu'nda öldürüldü, satrap kendini kral ilan etti.Darius'un ölümü, İskender'in serüveninde önemli bir an oldu. Gaspçı Bessos'a karşı kendini Darius'un halefi ilan edecek ve çok geçmeden efsane, bu isteği gerçekleştirecekti. Hikâyesini nüktelerle canlandırmaktan hoşlanan Plutarkhos, Makedonyalı Polystratos tarafından vücudu bulunduğu sırada, Darius'un ölmediğini anlatır. Polystratos ona içecek verir, Darius da ona şunu söyler:Dostum, bana göre en büyük felaket, birinden hizmet almak ve bunu geri verememektir, ama İskender seni ödüllendirir ve İskender de tanrılar tarafından anama, karıma ve çocuklarıma iyilik ettiği için ödüllendirilir. Ona senin aracılığınla sağ elimi veriyorum (İsk, 43,4).İskender, Darius'u bulduğunda, kral ölmüştü. Ona krallara layık bir cenaze töreni yaptırdı.(°> Eski Yunanda bir para ve ağırlık birimi, 20-27 kg.35

4DOĞU EYALETLERİNİN FETHİ VE ASYA SEFERİNİN SONUAkamenid kraliyet başkentlerini ele geçiren İskender, Korint Birli-ği'ni kurduğu sırada Filippos'un kendisi için saptamış olduğu amaçları çoktan aşmıştı. Bununla birlikte aldığı ganimetlerin çekiciliği ve askerlerine dağıttığı fazla fazla ganimetler yüzünden birliklerin bağlılığını kazanmıştı. Ama Doğu eyaletlerine doğru çetin seferlere çıkmadan önce İskender, özellikle müttefik askerlerinin gittikçe şiddetlenen direnişleriyle karşılaşacağını hemen anlamıştı. Bu yüzden zengin armağanlar vererek onları kovmuştu. Bunu, kısa süre önce Megalopolis'te Antipatros'a yenilen ve öldürülen İsparta Kralı Agis'den daha rahat yapabilirdi. Yunanistan boyun eğmiş gibiydi ve müttefik askerlerinin yerine lejyonerleri korkusuzca yerleştirebilirdi; daha uysal olurlardı çünkü.Oysa Makedonlarla ilgili farklı bir sorun ortaya çıkıyordu. Kendini Akamenidlerin, yani despotça bir güç uygulayan kralların halefi ilan ederek, Makedonya krallık geleneğinden İskender vazgeçiyordu. Oysa bu geleneğin en katı yandaşlarından biri, Filippos'un seferin başından itibaren seçkin birlikleri emanet etmiş olduğu eski arkadaşı Parmenion'du. İskender, Darius'un peşine düştüğü sırada, Parmenion ordunun büyük kısmıy-36Büyük İskenderla Ekbatana'da kalmıştı. Darius öldükten sonra kral, gaspçı Bessos'u Baktriana'da kovalamaya başlayınca, yerel halkın Bessos'a katılmış Ari Valisi Batirbarzanes'in direnciyle karşılaştı ve geri çekilmeye zorlandı. Parmenion'dan beklediği yardımın gecikmesi, yaşlı generalden kurtulması için bir bahane oldu. Philotas sorunu denen bu olay, ona beklediği fırsatı verdi.Philotas, Parmenion'un oğluydu ve Plutarkhos'un deyimiyle, "Makedonyalılar arasında çok saygı görmekteydi, çünkü yiğitliği ve dayanıkhlı-ğıyla ünlüydü; İskender'den sonra dostlarına karşı onun kadar cömert ve bağlılık gösteren kimse yoktu" {İsk., 48, 1). Oysa yine aynı Plutarkhos onun gururlu ve hareketlerinin

Page 13: Claude Mosse-Büyük İskender

aşırı olduğunu ısrarla söylemektedir. Ayrıca Teselyah metresi Antigonos tarafından ihanete uğrayacaktı; kadın, kralla ters düşen sevgilisinin tehlikeli sözlerini İskender'e bildiriyordu. Parmenion'un oğlunun hayatına mal olacak komployu İskender'in kendisi mi düzenlemişti? Ne olursa olsun, Philotas, sonunda Dimnos adlı birinin kışkırtması üzerine İskender'e karşı bir komploya karışmakla (ya da haberi olduğu halde bunu açıklamamakla) suçlandı. Philotas işkence görüp de suça karıştığını itiraf ettikten sonra, Makedonlar meclisi tarafından ölüm kararı okundu. O sırada Media'da bulunan ve bu yüzden de suçlularla hiçbir ilgisi olmayan Parmenion yine de suçlanarak öldürüldü.Yukarı Satraplıkların FethiOrdusunda düzeni sert bir şekilde sağladıktan sonra, İskender o zaman Arkozya'nın fethine başladı. Media'dan gelen birliklerle öncelikle Phrada'da bir askeri koloni kurmaya özen gösterdi, bu koloni daha sonra Drangianes İskenderiyesi olacaktı. Böylece imparatorluğun Doğu eyaletlerine doğru yapacağı yürüyüşte de tekrarlanacak bir uygulama başlattı. Parmenion'un ölümüyle dağılan ordusunun komutanlığını yeniden düzene koydu. Bundan böyle süvari birliğinin komutası iki sadık adamı, Hep-37YUKARI SATRAPLIKLARIN FETHİTarmata " "* skenderiyes (Termez)"**BalkhBüyük İskenderhaistion ile Zenci Kleitos arasında paylaşılıyordu. Parmenion'a halife olarak Crateres'i seçti ve Ptolemaioses ile arkadaşı Perdikkas'a önemli sorumluluklar verdi.Arkozya'da yeni bir koloni kurdu, buraya Arkozya İskenderiyesi (Kandahar) adını verdi. Yerel valilerin ayaklanması onu birliklerini yeniden düzenlemek zorunda bıraktı, bu yüzden Hindukuş'a doğru yaptığı yürüyüş ağırlaşmıştı. Diğer iki koloni Kafkas ve Nike İskenderiye'lerinin kurulması yüzünden geciken kış savaşı son derece zor oldu. 329 baharında, Doğu illerinin tamamında düzeni yeniden sağlayınca, Hindukuş'u aştı.O sırada fethinin en zorlu, en güç kısmı başlamak üzereydi: İmparatorluğun kuzey-doğu sınırına el koyma. İskender'in ilk amacı, Bessos'un kendisini ele geçirmekti, Bessos, IV. Artakserkses adıyla kendini kral ilan etmişti ve Bogdiana-Baktriana Süvari Birliği Komutanı Spitamenes'in desteğine güveniyordu. İskender bir yıl önce ilk saldırıyı yaptı ve bu kez başarılı oldu. Baktriana'nın süvari sınıfı tarafından yüzüstü bırakılan Bessos, Sogdiana'ya kaçmak zorunda kaldı. Çok daha engebeli olan bu bölge, yerel derebeylerinden beklediği destek sayesinde, onun daha uzun süre direnmesini sağlıyordu. Baktriana'nın efendisi İskender, Bogdiana'ya girdi ve Bessos da sonunda teslim oldu. Darius'un geçici halefi, daha sonra Ekbatana'ya götürüldü, orada yargılandıktan sonra idam edildi. Ama Bessos'un ortadan kalkması beklenen sonuçları sağlayamadı. Gerçekten de Bpitamenes direniş düzenledi ve tüm bölgeyi ayaklandırmayı, Baktri-ana'ya yerleşmeyi başardı. İskender kendini öylesine güç operasyonlarla karşı karşıya buldu ki güçlü savunma yaptığı mevzileri azaltmak zorunda kaldı. Sık sık kuşatma silahlan kullanmak zorunda kaldı. Öte yandan bu dağlık bölgelerde kış çok sert geçiyor ve yağan kar insanların ve hayvanların gidiş gelişini tehlikeye sokuyordu.Neyse ki İskender'in şansı yaver gitti Avrupa'dan, Yunanlı ve Trakyalı lejyonerlerden oluşan takviyeler geldi. Öte yandan kral, Khorasma-nes gibi bazı yerel başkanlarla barıştı; Pharasmanes'te Oksos Deltası'nda39Claude Mosseyaşıyordu bu halk. Yeni gelen lejyonerlerden bir kısmı, yol boyunca boyun eğen bölgelerin savunmasıyla görevlendirildi. Bunlar ileride, İskenderiye Askates ya da Oksos İskenderiyesi gibi siteler olacaktı.328 sonbaharında, İskender, Baktriana ve Sogdiana üzerinde egemenliğini kurmayı başarmıştı, Sogdiana'nm yönetimini Kleitos'a verdi. Spitamenesleri kuzey bozkırlarına doğru püskürtünce, 328-327 kışı boyunca ordusunu dinlenmeye bırakabilirdi. İşte bu dönemde, kaynaklarımız arasında çok göze çarpan önemsiz bir olay meydana gelir: Bir sarhoş kavgasında Kleitos öldürülür. O sırada

Page 14: Claude Mosse-Büyük İskender

İskender, Sogdiana'nm başkenti Semerkant'ta (Marakanda) bulunuyordu. Plutarkhos'un öyküsüne göre, Dioscures'e yapılan adaktan sonra yenen yemek sırasında İskender'in Perslileri, Makedonyalı arkadaşlarından üstün tutmasına karşı çıkmış Kleitos. Onu, "Pers kemerinin ve beyaz tuniğinin önünde eğilen tutsaklarla ve Barbarlarla" görüşmekle suçlamış. (İsk., 51, 5) ve bu arada Euri-pides'in Andromak'mdan birkaç dize okumadan edememiş; bu dizelerde şair, askerlerin bütün zaferlerini kendine mal eden generalleri kınıyor-muş. Öfkesini tutamayan İskender attığı mızrakla zavallının vücudunu delmiş. Bu iş üzerinde daha sonra uzun uzun duracağız, bu durum, orduya yerleşen yeni havayı göstermektedir, bu hava baharda Paretacenes'in fethinden sonra gittikçe ciddi bir durum almış ve Baktriana'ya döndükten sonra İskender, Persli Oksyartes'in kızı Roksana ile evleneceğini duyurmuş. Çok geçmeden de ünlü Page'lar komplosu ortaya çıkmış olmalı; bu komploda, fetih öyküsünü anlatmak için İskender'in yanında bulunan Aristoteles'in yeğeni Kallistenes de varmış ve bu arada kralın önünde yere eğilerek selam vermek istemeyen Makedonyalılar yüzünden proskyne-ses olayı patlak vermiş. Bu konuya yeniden döneceğiz.Gerçekten de doğu satraplıklarının fethinden sonra, Perslerin gittikçe daha fazla yardım alması gerekiyordu; çok geçmeden Makedon Ordu-su'na katıldılar. Kralın otoritesi azalmamıştı kuşkusuz, kendisine bağlı40Büyük İskenderolanlara güvenebilirdi. Ancak Hint seferine başladığı sırada, davranışlarında ve güttüğü amaçlarda önemli değişiklikler oldu.327 yazında, Kriterios kendisine katılmıştı. Ordusundaki asker sayısı on iki bindi. Yeni bir serüven başlıyordu.Hindistan Seferiİskender'in daha İlkçağ'da hayalleri coşturan serüveninin tartışılmayan kısmıdır bu sefer, çünkü söz konusu olan Pers İmparatorluğu'nun kıyıda köşede kalmış eyaletleri değil de pratikte tanınmayan bir dünyaydı. Gerçekten de II. Büyük Kuruş ve I. Darius fetihlerini Hindistan'a kadar genişletmelerine rağmen, kısa süre sonra, bu uzak topraklar despot egemenliğinden kaçıp kurtulmuş ve bunun anısı kısmen unutulmuştu. Öte yandan Yunanlıların hayal dünyasında, Herakles ile Dionisos'un efsanevi seferleri hâlâ yaşıyordu ve İskender Hindistan fethine girişirken de onların izinden gittiği duygusunu taşıyordu kesinlikle. Ama yine de cesaret isteyen bir seferdi bu ve Hindukuş'un ötelerinden gelen bazı elçilerin, özellikle Kral Taksila'nın elçisinin düşündürdüklerinden daha zor olduğu ortaya çıkacaktı. Taksila, İndus ve Hydaspes vadileri arasında tüm ülkeyi kontrol ediyor, Pencap'm güçlü kralı Poros'a direnme konusunda İskender'in ittifakına güveniyordu.Savaş 326 baharında başladı. Ordu iki gruba ayrılmıştı. Hephaistion ile Perdikkas'ın komutasındaki birinci grubun görevi İndus Vadisi'ne mümkün olduğu kadar çabuk varmaktı. Seçkin birliklerden oluşan ikinci grup Himalaya Sıradağları'nı izleyecekti. İkinci grup, güçlü kalelerine iyice kapanmış olan yöredeki küçük derebeylerin çok büyük direnciyle karşılaştı. Savaş daha çok Assacenes, Massata kalelerinin kuşatılması amacıyla yapıldı, sonunda kale düştü ve kaleyi savunanların hepsi öldürüldü. Daha güçlü bir yer olan Aornos, geliştirilmiş kuşatma silahları sayesinde ele geçirildi. İndus Irmağı'nı aşmak ve Taksila Krallığı'nın içlerine sokul-41Claude Mossemak için iki ordu birleşti. İskender tüm yerel hanedanlara boyun eğdirdi, İndus ile Hydaspes arasındaki ülkenin tamamının kolay sayılabilecek şekilde efendisi oldu. Hydaspes'in arkasına gizlenen krallardan en korkuncu Poros'a karşı koymak kalmıştı geriye. Daha önce İndus'u aşmak için kullandıkları teknikle (gemileri yan yana getirip bir köprü kurarak), Makedon Ordusu'nu durdurmak için fillerine güvenen Hint racasının ordusunun karşısına ordusunu yerleştirdi. Poros'a karşı yaptığı savaşta İskender, strateji konusunda ne kadar yetenekli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Süvarileriyle fillerin saldırısına karşı koydu ve mızraklı askerlerini saflara yerleştirerek Hint hükümdarının ordusunu bozguna uğrattı. Zaferinin anısına adını kentlerden birine verdiği atını bu çarpışma sırasında kaybedecekti.

Page 15: Claude Mosse-Büyük İskender

Yenilen Poros boyun eğdi ve hemen Hint Okyanusu'na doğru gitmek isteyen İskender ona, Hydaspes'in ötesinde bulunan ülkelerin yönetimini teslim etti. Hint halkının boyun eğmeye hazır olduğu Poros kendisine güvence verince, belki de Ganj'a ulaşmak amacıyla önce doğuya doğru yürüdü. Sefer, kendisine söylendiği kadar kolay olmadı; Sangala Kalesi'ni ele geçirmek için yeniden kuşatma silahları yapmak gerekiyordu. Bu yüzden İndus'un bir kolu olan Hydaspes kıyısına varınca, ordunun daha ileri gitmek istememesi pek şaşırtıcı değildir. Birbiri ardına iki toplantı yapan İskender. Askerlerini ikna etmeye çalıştı. Çok korkunç muson rüzgârları yüzünden güçten düşmüş askerlerinden daha fazla özveri isteyemeyeceğini hemen anladı. Ayrıca önbelirtiler de durumun uygun olmadığını gösteriyordu ve bu yüzden İskender, Hydaspes'in batı kıyısında devasa on iki mabet diktirmekle yetindi.O sırada kral, daha önce kurmuş olduğu Hydaspes ve İndus Vadi-si'nden okyanusa kadar inme tasarısını ele alabilirdi. Bunun için bir filo kurması gerekiyordu. 326-325 kışı, ırmaktan aşağı inebilecek gemileri yapmak için uygundu. Bu gemilerin sayısı (bazılarına göre 800, bazılarına42Büyük İskendergöre 2000), seferin zaferle sonuçlanacağını göstermekteydi. Filonun komutanlığı Giritli Nearkos'a verildi, o sırada Kriterios ile Hephaistion'un orduları, ırmağın iki kıyısı boyunca ilerliyordu. Orada da savaş, düşünüldüğünden daha güç oldu ve İskender bizzat, özellikle Malyalıların kalesi Sangala'nın kuşatılması sırasında defalarca ilk ordunun en önüne geçti. Plutarkhos şöyle anlatır bunu:Mızrak sağanağı altında, düşmanları surlarda avlamış ve bir merdivenle ilk önce kendisi duvara çıkmıştı. Ama merdiven kırılınca, duvar boyunca direnen aşağıdaki Barbarlar ona sürekli vurdular. Tek başına olmasına karşın yeniden ayağa kalktı ve kendini düşmanların içine attı (M, 63,3).Çok geçmeden yaralandı, yanında bulunan Peusestas tarafından ölümden kurtarıldı.Kaynaklarımıza göre Brahmanlarca desteklenen Hint halkının direnmesine karşın, İskender, halkı ve başkanları kaçan Patala Krallığı'nın sahibi olmayı başardı; böylece İndus ağzına ulaştı. Yeniden, acilen hemen batıya gitmesi gerekiyordu. İskender, güçlerini yine ayırmak zorunda kaldı. Nearkos'un yönetimindeki filo deniz yoluyla, ordunun Kriterios yönetimindeki kısmı içeriden doğru Karmanya'ya ulaşacak; İskender ise ordunun büyük bölümüyle askerlerine yiyecek içecek sağlayacağına inandığı filoya güvenerek, kıyıyı izleyecekti. Olaylar öngörüldüğünden daha berbat bir biçimde gelişecekti bir kez daha. Yerel halkların gönderme sözü verdikleri yiyecek yola çıkmadı ve bu halklardan bazıları ordunun ilerlemesini engellediler. Gedrozya Çölü'nü geçerken çok zorlandılar, birçok asker öldü. Bu durum Karmanya'ya varmış olan kralın atletizm yarışlarını, sahne gösterilerini, "diyonizos" şölenlerini, Hint seferi sonunu kutlamasını engelleyemedi.43HİNDİSTAN SEFERİ- —,—:—.- - \\ Bo:an Geçit Kraterıos un rvv- ,*^ dönüşü (325) I • *Büyük İskenderSusa ve Babil'e Dönüş325'in son aylarıyla 324'ün ilk aylarında büyük bir kriz patlak verdi. Makedonyalı ve Persli satraplardan bazıları, İskender'in Hint seferi sonunda ölmüş olabileceği haberi üzerine, bağımsızlıklarını ilan ettiler. İskender onları hemen görevden aldı ve Perslerin yerine kendisine bağlı Makedonları getirdi. Ayrıca satraplara, paralı askerlerini kovmaları için emir verdi. Kuşkusuz, kendisine karşı yapılacak her türlü yeni bir direnişten kaçınmak amacıyla yapmıştı bunu. Ayrıca bu ona, Gedrozya Çölü'nü güç koşullar altında geçerken sayıları oldukça azalan güçlerini arttırma olanağı sağlıyordu. Ama bu iş aynı zamanda da tehlikeliydi; paralı askerlerin çoğu yeniden Avrupa'ya, özellikle Peloponnes'in güney ucundaki Tenares burnu bölgesine tekrar ulaşma fırsatı çıkacak diye beklemekteydi; burası paralı askerlerin toplanma merkezi olmuştu.Asi satraplara uygulanan baskı önemli sonuçlara neden oldu; -buna daha sonra döneceğiz-, kralın haznedarı Harpales bir grup paralı asker ve 5000 talent ile Avrupa'ya, daha doğrusu Atina'ya kaçtı.

Page 16: Claude Mosse-Büyük İskender

Bununla birlikte, zaferlerini yeniden kutladıktan sonra İskender, Karmanya'dan ayrılıp 324 yılının baharında Susa'ya varmıştı. Ünlü "Susa düğünleri" yapılacaktı orada. Kralın maiyetiyle Persli prensesleri birleştiren düğünlerdi bunlar. Roksana ile evlenerek çevresine örnek olan İskender, Akamenid Hanedanı'ndan iki kızla, III. Artakserkses'in ve Dari-us'un kızıyla görkemli bir törenle evlenirken, Hephaistion, Darius'un öteki kızıyla, Krater de Büyük Kral'ın bir yeğeniyle başgöz oldular.Perdikkas, Nearkos, Ptolemaios ve kraliyet müşaviri Eumenes de Persli prenseslerle evlendiler. Bu evliliklerin ne anlama geldiği konusuna ileride döneceğiz. Makedonyalıların memnuniyetsizliklerinden mi kaynaklanmışlardı? Hem ayrıca da bu memnuniyetsizliklerin kaynağı neydi?45Claude MosseBu konuda iki gelenek çelişir. Diodoros'a göre, İskender'in bastırdığı ayaklanma Susa'da olmuştur. İskender'in Makedonya'ya dönmeyeceğini bildirmesi üzerine çıkmıştır bu ayaklanma. Arrhianos'a göre, Dicle üzerindeki Opis'te, askere alınacakları haberi üzerine eski askerler ayaklanmışlardır. Bu iki gelenek arasındaki çelişkinin nerede olduğu kolayca görülmektedir; oysa her iki durumda da Perslerin orduya girmeye başlaması yüzünden Makedonyalıların kendilerini yeni toplanan askerlere yeğlendiğini görünce, kralın hazırlamakta olduğu yeni sefere katılamayacakları için gücenmişlerdi belki de. Arrhianos'un öyküsüne göre, bir dostluk şöleninde karşıtlarını bir araya getiren kral, insanları yatıştırmayı başarmıştı. Makedonya'ya geri gönderilen eski askerler armağanlara boğuldular ve iyi para aldılar. Her birine birer talent verilmişti. Krater bu adamların komutasını ele aldı, onları Makedonya'ya götürerek krala yeni seferleri için taze kuvvetler getirmekle görevli olan Antipatros'un yerine geçti.İskender daha sonra Ekbatana'ya gitti, orada yeni şölenler yaptığı sırada tüm Akdeniz ülkelerinin elçileri krala saygılarını sunmak üzere geliyorlardı. İşte o 324 sonbaharında Hephaistion hastalanarak öldü. İskender'in çok yakın arkadaşı olduğundan, ona çok özel bir cenaze töreni yapıldı ve kahramanlar düzeyine çıkartıldı.324-323 kış ayları boyunca, Zagros dağlılarına, Koselyalılara karşı bir sefere çıktı ve bahar başında Babil'e ulaştı; orada yine tüm Akdeniz ülkelerinden elçiler akın akın gelmeye başladı. O zaman gelecekteki seferleri için bilgi toplamaya başlamıştı herhalde. Arap Yarımadası'nda, Pers Körfezi'nden Mısır'a kadar bir deniz seferi yapması söz konusuydu. Nearkos bu amaçla bir filo toplamakla görevlendirilmişti. Arabistan, imparatorluğa daha sonra katılacaktı.Ancak bu tasarılar başlama evresine bile ulaşamadı. 323 yılının mayıs ayında, bir eğlencenin ardından İskender hastalandı ve hemen öldü.46Büyük İskenderBu ölümün doğal olmadığından kuşku duyulacak ve kuşkular o sırada hâlâ Makedonya'da bulunan Antipatros'un üzerinde yoğunlaşacaktı; Antipatros'un kralın Doğu politikasına karşı olduğu biliniyor ve kralın çevresindeki yandaşları arasında adı geçiyordu.Her ne olursa olsun, İskender'in ansız ölümü ona Makedon atalarının krallığından çok farklı, çok geniş topraklar kazandıran bir serüveni sona erdirmişti. Ölümünden kısa süre önce, Alypiaya'da Stagiroslu Yunanlı Nikanor güvendiği bir elçi göndermiş ve dört yıllık yarışlar dolayısıyla bir araya gelen Yunanlılardan kendisine kutsal saygılarını sunmalarını istemişti. On yılda Makedonya kralı, Yunanlıların hegemonu, Aka-menidlerin halefi, "yenilmez tanrı" ilan edilmek istiyordu. Şu anda, İskender'in, bir kişilik altında uyguladığı farklı erkenin bunca değişik cephesini anlamaya çalışmamız gerekmektedir.47İKİNCİ BÖLÜMİskender'in Değişik "Suretleri"ORHAN KEMAL İL HALK KÜTÜPHANESİMAKEDONLARIN KRALIİskender, 336 yılında babası Filippos'un yerine geçtiğinde, V. yüzyıl ortalarından beri Yunan düşüncesinin hazırladığı taslaklara güçlükle giren bir monarşi miras kalmıştı kendisine. Herodotos, ünlü "Pers Diyalo-ğu'nun" III.

Page 17: Claude Mosse-Büyük İskender

kitabı olan Tarihler'de; monarşi, isterse soylu Pers Otanes tarafından horlansın, isterse geleceğin I. Darius'u tarafından savunulsun; öncelikle mutlak bir iktidar, kimseye verilecek hesabı olmayan birinin iktidarıdır gerçekten de. Burada kanun önündeki eşitliğin savunucusu bir tehdit görür, çünkü çok büyük bir iktidarı elde bulundurmak insanı gurura ve küstahlığa sürükler; monarşi savunucusu tam tersine etkililik garantisi görür bunda. Oysa her iki türde bu iktidar kesinlikle paylaşılamaz. Yunanlılara göre böyle mutlak bir iktidara ancak iki şekil altında rastlanmaktadır: Eski zamanlarda bazı sitelerin tanımış olduğu, Siraküza'da IV. yüzyılda var olan zorbalık yönetimi ve ancak doğası gereği tutsaklığa mahkûm Barbar halklara uygulanan despotluk. Makedonları Barbar olarak gören bir Demostenes'e göre, Filippos da kuşkusuz mutlak kral olmaktan uzak değildi ve kararlarının hızlı ve etkili olması da bu mutlaki-yetten kaynaklanıyordu, çünkü ancak uzun süre tartıştıktan sonra hare-51Claude Mosseket eden Atinalıların tersine, yapacağı işlerde tek başına karar veriyordu. Oysa Demostenes'in bu konudaki kanıtı, vatandaşlarını ikna etmek için aceleyle yazdırılmıştı. Hatip de işlerin böylesine kolay olduğunu biliyordu.Makedonya KrallığıBu konuda Aristoteles'e başvurmakta yarar var. Oğlunun ve geleceğin vârisinin eğitimi için Filippos tarafından çağrılan filozof, Makedonya sarayında oturmuştu. Daha sonra bu eğitim konusuna döneceğiz. Burada bilmemiz gereken, Aristoteles'in, büyük eserinde bizim Politika adını verdiğimiz siyasi sistemlerle ilgili yapmış olduğu bir uyandır. V. Kitap'ta çağdaş imparatorluklar üzerinde derinlemesine düşünen filozof, "değerlilik" üzerine kurulmuş olanları hatırlatır, örnek olarak "İsparta, Makedonya ve Çoban krallarını" gösterir. İsparta rejiminin Yunanlıları ne kadar büyülediği bilinmektedir. Bu rejimi ustası Platon'un tersine ciddi ciddi yargılayan aynı Aristoteles, İsparta krallarının site denetimi altında olduklarını hatırlatıyordu yine de. Önceki on yılların tarihi, her yıl tüm vatandaşlar arasından seçilen, efor adı verilen bu yargıçların uyguladığı böyle bir kontrolün sayısız örnekleriyle doludur. Bu yüzden çifte İsparta krallığı, diğer sitelerdeki yargıçlar okuluna benzetilebilir; tek ayırım, bu kralların iki krallık hanedanından, Agiades ve Eurypontides'ten gelmesi ve görevlerinin ömür boyu sürmesiydi. Aynı şekilde Makedonya kralı da Argoslardan gelen ve kendini VII. yüzyıldan zorla beri kabul ettirmiş bir hanedana aitti ve iktidar babadan oğula geçmekteydi.Altı çizilmesi gereken başka bir nokta da şudur: Makedonya'ya egemen olan kişiyi seçmek için Yunanlılar -bu durumda Atinalılar- ayrım gözetmeden farklı iki çözüm yoluna başvuruyorlardı: Kimi zaman Makedonya kralından Tukidas'ın Peloponnes savaşları başında Makedonya'ya hükmeden kral I. İskender'in oğlu Perdikkas hakkında söylediği gibi, söz52Büyük İskenderediyorlardı ya da Filippos'un Ege kuzeyindeki selefinin politikasını hatırlatırken Demostenes'in II. Filippos dediği kral (II, 95,1). Kimi zaman Makedonyalıları politik birliğe sokarak Makedonya kralları sözünü kullanıyorlardı. Bizim şu anda bir devleti belirtmek için Fransa, İngiltere ya da İtalya dediğimiz gibi gerçekten de Atina, İsparta ya da Tebai demeye alıştığımız devletlere eskiler Atinalı, Ispartah ya da Tebaili diyorlardı; bu da klasik Yunan uygarlığına karakteristik bir özellik katmaktaydı, öyle ki site, önceleri bir vatandaşlar topluluğu anlamına gelirdi. Makedonya Krallığı adı verilen bu topluluk, gerçekten de politik bir birlik miydi? İskender'in ölümünü izleyen dönemden öncesine ait, bunun "Makedon halkı topluluğu" olduğuna dair elimizde pek az kanıt bulunduğu için bu sorun tarihçileri ikiye bölmüştür. En azından yeni kralı tahta çıktığında alkışlayan ve onu yargı gücüyle donatan bir "ordu meclisi" olmuştur.Arrhianos'un öyküsünde (Anabasls, IV, 11,6), İskender'e atfen, Makedonya hükümdarlarının -Kalistenes "Arkontes" deyimini, yani iktidarı elinde bulunduranlar deyimini kullanır- zorla değil de yasa ile yönettiklerini hatırlatmaktadır. Kralla halk arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir Makedon yasasının varlığı, Makedonya'da krallık mutlakiyetin sınırlarını düzenleyen bir

Page 18: Claude Mosse-Büyük İskender

kanıt olmalıdır. Paul Goukowsky'nin de yazdığı gibi, Makedon monarşisi, "alkışlarla uğurlanan, azledilebilir, ayrılabilir ve hükümdarlığın temsilcisi olarak kalan bir meclis tarafından krallığın başka ailelerine geçirilebilir, etkili bir şefti. Kuşkusuz Filippos egemenliğinin bir merkezde toplama çabasıyla açıklandığını da hatırlatmıştır. Ama her zaman söz konusu olabilen krallık otoritesinin böyle güçlenmesi, kurumsal bir değişimden çok onun kişiliğinin gücünden kaynaklanmaktadır.Biraz önce, Filippos'un öldürülmesinin ertesi günü İskender'in içinde yer aldığı durum hatırlatılmıştı. Bir krallık mirası ilk kez tartışılmıyordu. İskender de genç kraliçe Kleopatra'nın çevresinden gelen Filippos'un mirasında hak iddia etmesinden korkmuş olabilirdi; genç kraliçe gebeydi53Claııde Mosseya da doğurmak üzereydi, çocuk da Olimpias gibi yabancı bir kadından değil de bir Makedon prensesinden doğduğu için İskender'den daha avantajlı durumda olabilirdi. Daha sonraki anlatılara, İskender'in kendini kabul ettirdiği koşullara tabi ki güvenmemek gerekir. Yine de onun, krallığın sınırlarını güvence altına alması, orduyu birleştirmeyi başardığını düşündürmektedir; Filippos bu orduyu, Yunanlıları Kerones'te yenerek güçlendirmiş ve yeniden düzenlemişti, bu zaferde genç İskender'in de büyük payı vardı. Bu yüzden kurul halinde toplanan askerler tarafından Makedonya kralı olarak gösterilmesi tamamen gerçek bir varsayımdır.Asya Seferinde Makedon OrdusuBu yüzden fetih boyunca ordu meclislerinin oynadığı rolü ortaya çıkarmak ilginç olacaktır. Diodoros'un belirttiği rakamlara göre, Asya'ya geçmeden önce İskender'in topladığı sefer birliğinde 30 bin piyade eri ve 4500 süvari vardı. Savaşçıların üçte ikisinden fazlasını Makedonlar oluşturuyordu: 12 bin piyade eri ve 1800 süvari. Diodoros, ordunun hareketinden önce İskender'in bir meclis topladığından söz eder. Bu meclis, ordunun "şefleri" adını verdiği insanlardan ve en "seçkin dostlarından" oluşuyordu. Bu dost sözcüğü, yani philoi, duygusal anlamda ele alınmamalıdır. Kralın çevresini oluşturan insanlar söz konusuydu. Ama onlar, fırsat çıktığında İskender'in ordu şeflerine eklediği sürekli bir meclis mi oluştururlardı? Bunu doğrulayan ya da tartışma konusu yapan hiçbir kanıt yok. Durum ne olursa olsun, burada birbirinin aynı bir açıklama yapmak ilginç olur. Bu meclisin yani toplanması için kralın tasarılarını askerlerin önünde haklılığını ortaya koyması gerekir, bir Yunan sitesinin strateji uzmanı da böyle yapar. Öte yandan da İliada destanında adı geçen Akhala-rın şefleri tarafından toplanan meclisler akla gelmemelidir. Bundan çıkan sonuçlan daha iyi görürüz o zaman: Asya seferini yeni bir Troya Savaşı ve Akhilleus soyundan olmayan Makedon kralını bir destan kahramanı54Büyük İskendergibi gösterme eğiliminde olan bir "propaganda" etkisi yaratma açısından olsa da, Makedon krallıkları yine de "Homeros" krallıklarına yakındı.Seferin ilk bölümü, Pers İmparatorluğu'nun batı satraplıklarına el koymasıyla sonuçlandı. Granikos, İssos ve Gaugameles'teki üç büyük zafer, kralın olduğu kadar Makedonların da zaferleri oldu. Fethedilen sat-raphkların başına yine Makedonları geçirdi ve ganimetlerin büyük kısmı da yine onlara verildi. Makedonya'dan gelen takviye güçler orduya, Su-sa'ya ya da Babil'e katılıyordu. Yeni birliklerin gelişi hem piyade, hem de atlı sınıfında yeni komuta düzenlemesi gerektirmişti. Yeni gelenlerin arasında, İskender'in birliklerinde muhafız olarak görevlendirilen elli tane "kral dostunun" oğlu bulunuyordu. Bu ünlü "soylu delikanlılar" daha sonra sorun yaratacaktı. Persepolis'in alınması ve imparatorluk başkentinin yağmalanması da aynı şekilde, kralın, Makedonlarına verdiği "ödül" oldu.İşte o andan sonra, kralla ordusu arasındaki ilişkiler değişecekti. İskender daha Darius ölmeden önce Ekbatana'da onları azlettiği için ordu, Yunan müttefiklerinden yoksun kalmıştı. Çok geçmeden Büyük Kral'ın ölümüyle İskender, Akamenidlerin vârisi oldu. İşte bu unvanla gaspçı Bessos'a karşı savaşa girişti. Yine bu unvanla, birleşen Persli satrapları görevlerinde tutacaktı. Oysa ordudaki Makedonları, bu yeni başlayan seferin kendilerine ait olduğuna ikna

Page 19: Claude Mosse-Büyük İskender

etmek gerekiyordu. Diodoros (XVII, 74, 3) o sırada Makedon askerlerinin kurul halinde toplandıklarını hatırlatır ve bu kurula ecclesia adını verir; Yunan sitelerinde bu deyim vatandaş kurulları için kullanılırdı. İskender bu nedenle bir söylev vermiş olmalı; Plutarkhos bu söylevin içeriğini şöyle özetler:Barbarlar şu anda, onlarla karşılaştığımız zaman bizden korkarlar, ama Asya'yı karıştırmaya başlarsak, sanki biz karılarıymışız gibi hemen saldırırlar üstümüze (İsk., 47,1).55Claude MossePlutarkhos bunu dileyenlerin ortadan yok olmalarına ses çıkarmadığını da eklemektedir. Kralla askerleri arasındaki görüş birliğindeki ilk yara, Ma-kedonların bir kısmının hoşnutsuzluğunu belirten bir gösteriydi bu.Kralla Makedonlar Arasında KopuşBu hoşnutsuzluk, kralın yakınlarından bazılarını benimsemesi yüzünden daha da büyümüş müydü acaba? Diodoros buna "Pers şatafatı ve Asya krallarının debdebesi olarak adlandırmaktadır (XVII, 77, 4). Plutarkhos, Makedonları kendi elleriyle uzaklaştırmasın diye İskender'in yaşama şeklini birden değiştirmediğini ve "Makedonları şaşırtma korkusuyla önceki uygulamalara elinden geldiğince bağlı kaldığını" söylemeye özen gösterir.Hiç kuşkusuz ilk ciddi kopukluğu, yani Philotos sorununu bu bağlamda ele almak gerekir. Philotas, Filippos'un eski dostu, İskender'in Asya seferi sırasında ordunun bir kısmının komutanlığını verdiği Parmeni-on'un oğullarından biriydi. Krala karşı yapılacak bir komploya öncülük mü etmişti, yoksa bunu öğrenince bu komployu herkese mi açıklamıştı? Dimnos adında birinin suçluların elebaşısı olduğu konusunda hemfikir olsalar bile, bu konudaki kaynaklarımız farklı şeyler söylüyor. Ancak burada önemli olan, olayın düzenlenme biçimidir. Plutarkhos'un anlatısında, işkence edilen Philotas hemen öldürülmüştür. Diodoros'un anlatısında ise, "Makedonların tersine", kralın kendisi karar vermekten çekindiği için hemen yargılama yapılmış. Quinte-Curcius bu konuda, kararı Makedon meclisine, burada hiç kuşkusuz ordu meclisine bırakan Makedon yasasını hatırlatır. Diodoros ayrıca, karar alınmadan önceki konuşmaları hatırlatmaktadır. Philotas "davasının" bu versiyonunda, kararları açıklama yetkesini elinde bulunduran meclisin karşısında, mutlak bir kralın tavrıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz.56Büyük İskenderMakedonların karşısında, yasaya uymak zorundaydı İskender. Bununla birlikte Parmenion'un yazgısına karar veren bir asker meclisi değil, oğlunun suç ortağı olarak onu yok eden ve kral tarafından aceleyle öldürülen katillerdi. Bu acele alınmış karan haklı göstermek için kimi zaman, Makedon yasasının, suçlu olarak görülen kişinin ana babasının öldürülmesine izin verdiği de düşünülür; Parmenion'un ölümü de keyfe bağlı bir yönetimin eylemi olmaktan çıkar. Ama burada aşırı bir hakşinaslık söz konusudur. Zaten Diodoros ve Quinte-Curcius, hoşnutsuzlar ordudaki Makedon birliğini bozmasın diye İskender'in onları tek bir birlik altında topladığını anlatırlar. Bu konuda Diodoros, Parmenion cinayetini açıklamak için memnun olmayanların Makedonya'ya göndermiş oldukları mektuplara anıştırmada bulunur. Bunların arasından, kralla ordusunda bulunan Makedonların arasındaki ilişkilerin karmaşıklığı göze çarpmaktadır.Philotas sorunu, kralla Makedonlar arasındaki kopukluğun derinliğini ortaya koyan bir seri komplonun ilkidir. Parmenion ile oğlunun öldürülmesinden iki yıl sonra, Kleitos öldürüldü. Bunu yapan yine, kralın Baktriana-Sogdiana satraplığını verdiği bir yakını, bir Makedon soylusuy-du. Bu satraplığın başkenti Marakanda'da, bir eğlence sırasında ve sarhoşken İskender mızrağını Kleitos'un vücuduna saplamıştı. Hiç kuşkusuz burada, Philotas "davasında" çok farklı bir durum söz konusu. Ama yine de buna sıradan bir sarhoş kavgası diyemeyiz. Çünkü İskender ile Kleitos birbirlerine sert sözler söyledikleri sırada, Kleitos, Euripides'in Andro-mak adlı eserinden dizeler okumuş olmalı; okuduğu bu dizelerde sıradan askerler zaferi kazandığı halde, askeri komutanların tüm zaferi kendine mal etmelerinden söz ediliyordu. Hiç kuşku yok ki olay, bundan sonra meydana gelmiştir. Makedon askerlerinin krallarının askeri değerlerini tartışma konusu yaptıkları düşünülemez. Ona karşı küçümser bir hava

Page 20: Claude Mosse-Büyük İskender

estiği de fikri inandırıcı değil. Makedonlar İskender'in davranış biçimini eleştiriyorlardı; kralları Barbarların geleneklerini benimsediği, onlar gibi özgür Makedonlara karşı despotça davrandığı için.57Claude Mosseİskender'in, Doğu halkından görmek istediği saygıyı kendilerinden de isteyince, bu isteğini reddeden de aynı Makedon askerleridir. Bu saygı gösterisi, sağ elini ağız hizasına kadar kaldırarak hükümdarın önünde eğilmekti. Aynı şekilde Hyphases kıyılarına gelmiş olanlar da daha ileri gitmeyi reddettiler ve İskender'i geri dönmeye zorladılar.Ancak en ciddi kriz 324 yılında Susa'da patlak verdi; İskender buyruğu altına aldığı bu koca imparatorluğun yönetim şeklini yeniden düzenlemişti. Daha önce hatırlatmıştık, şimdi de hatırlatalım: Kral dostlarıyla kralın kendisinin Persli prenseslerle evlendiği o ünlü "Susa düğünleri"ne yeri gelince yine döneceğiz. Eski askerlerden bir kısmının ayaklanmasına yol açan neden, o evlilikler değil gibi gözüküyor. Daha çok İskender'in anarşistlere uyguladığı askeri talimleri yaptırttığı genç Perslilerin gelişine bağlıdır ayaklanmalar. Diodoros şöyle anlatır: "Hepsi de tepeden tırnağa, Makedon usulü bir zenginlik içinde yüzüyordu" (XVII, 108, 2). Bu "eskiciler" İskender'in azletmeye hazırlandığı Makedonyalı eski askerlerin yerine geçecekti. Sayıları 10 bine ulaşınca, bir talentlik prim alacaklardı ve ayrıca kral sefer sırasında yaptıkları borçları da ödemekle yükümlüydü. Kralın cömertliğine karşın, kaynaklarımıza göre, Makedonlar itaat etmeyi kabul etmediler. Diodoros, "meclislerin durumuna sövüp saydıklarını" belirtir. Bir kez daha, bir Yunanlının kullandığı, aslında politik yanları bulunan ecclesia deyimi çıkar karşımıza. Diodoros ve yararlandığı kaynağı, bu Susa ayaklanmasında yer almaktadır, oysa başka kaynaklar Opis'te adı belirsiz bir ayaklanmadan söz ederler. Genç Perslilerin katıldığı başka ayaklanmalar olmuş muydu? Bu mümkündür. İskender'in verdiği tepkiler konusunda farklı şeyler anlatır kaynaklarımız. Arrhianos'a göre, kral asileri yatıştırmayı başarmıştır. Buna karşılık Diodoros'a göre onlara çok sert davranmış ve elebaşılarını öldürmüştür. Diğerleriyse boyun eğerek Avrupa yolunu tutmuş.58Büyük İskenderBu farklı komplolara bakılınca, kralla ordusundaki Makedonlar ara-sındaki kopukluğun, ölümüne kadar sürdüğü görülür. Ancak değerlendirmenin ve otoritesinin gerçek ya da teorik sınırı karşısında, İskender'in durumunun ve ordu meclislerinin yarattığı ağırlığı ölçmenin ne kadar zor olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca çoğunluğu Yunanlı ve Yunanlılaştırılmış ortamlardan gelen tanıklara bağımlı kaynaklarımız da Yunan özgürlüğü ile Barbar despotçuluğu arasındaki geleneksel zıtlıktan etkileniyorlardı.Şimdi İskender'in başka bir "yüzüne", Korint Birliği içinde toplanmış Yunanlıların hegemonu cephesine dönelim.59YUNANLILARIN HEGEMONUİskender 334 baharında Asya'ya ayak bastığında, Korint Birliği'ndeki Yunanlıların hegemonu olarak amacı sefer yapmaktı. Bu seferin en önemli amacı da Asya Yunanlılarını "Pers egemenliğinden" kurtarmaktı. Eski bir konunun en son söylemidir bu, çünkü bu özgürlüğü elde etmek için Atinalılar, Media savaşlarının hemen ertesinde Delos Birliği'ni kurmuşlardı. Pelo-ponnes savaşlarından sonra bu birlik yıkılınca, önce filo komutanı Lysand-ra'nın politikası, sonra Kral Agesilas'ın politikası sayesinde, zaferi kazanan İsparta yeniden yükselmişti. İsparta zaferi Büyük Kral'ın altını sayesinde kazanıldığı ölçüde farklıydı koşullar. Büyük Kral zaten 386'da Asya'daki Yunan sitelerine özerklik tanımıştı. Ancak birkaç yıl sonra, Atinalılar İkinci Deniz Konfederasyonu içinde onları yeniden toplamayı başarıyorlardı. Te-bai bile General Epaminondas ile Asya'ya müdahale etmeye kalkışmıştı. Büyük Kral ve Karya Mausoles satrabmm desteklediği Atina müttefiklerinin ayaklanması sonunda bu siteler, Pers hükümdarının ve satraplarının pek doğrulamadığı etkisi altına girmişlerdi. 336 yılında III. Darius'un gelişiyle, bu sitelerden çoğu Büyük Kral'a vergi ödüyorlar ve filosu için gemiler ve askerler sağlıyorlardı. Çoğu zaman oligarşiyle yönetiliyorlardı ve başlarında Pers Birliği'nce kabul edilmiş insanlar bulunmaktaydı.

Page 21: Claude Mosse-Büyük İskender

60Büyük İskenderi Yunan Sitelerinin Özgürlüğe kavuşmasıMücadele zor olacağa benziyordu bu yüzden. Öncü olarak gönderilen Parmenion, Büyük Kral'ın, imparatorluğunun batı kıyılarının savunmasını verdiği Rodoslu Memnon karşısında ciddi başarısızlığa uğramıştı. Gerçekten de İskender ancak Granikos zaferinden sonra İyon sitelerine boyun eğdirebildi. Milet'i kuşatabildi ve kışladaki direncin hakkından gelmek için geliştirilmiş silahları harekete geçirdi. Diodoros'un anlattığına göre "Miletliler ellerinde dallarla yakararak, hemen kralın ayaklarına atılıp kendilerini ve kentlerini ona teslim ettiler" (XVII, 22, 2). Mauso-les'in hükümdarlığından beri çok güçlü bir limanla donatılmış Halikarnas bile ancak kentin bir bölümünün yıkılmasına neden olan kuşatmadan sonra "özgürlüğüne kavuştu". Zaten fazla direniş olmamıştı.İskender kendini her yerde özgürlük savunucusu olarak gösteriyor ve az çok demokratik rejimler getiriyordu. Media yanlısı olarak suçlanan hatırı sayılan kişiler izleniyordu. Özellikle Makedonya yandaşlarının egemenliğindeki bir demokrasi rejimi benimsetilen Efes'te de durum aynı oldu. Önemli stratejik yerler olan Asya'daki Yunan sitelerine, İskender'in tam bir özerklik tanıdığı düşünülemez. Bu yüzden de güvenliği sağlamak ve Büyük Kral'ın hizmetindeki insanların çıkarabileceği ayaklanmalara engel olmak için Makedon kışlaları kurulması gerçeğe daha yakın.Bunun dışında ortaya vergi sorunu çıkıyordu. İskender, Efes'teki büyük Artemis Tapınağı'na adadı bunu. Ayrıca halkın gönlünü kazanmak için onları vergiden muaf tuttu. Tüm bu uygulamalarla ilgili kesin bilgimiz yok ve İskender'in cömertliği konusunda daha sonraki kaynaklara tereddütle yaklaşmak gerek. Siteye ait olan ve doğrudan kralın kontrolüne giren toprak parçasıyla ilgili kısmen açıklayıcı bilgileri, bir yazıttan öğreniyoruz. Site ve orada oturanlar vergiden muaftı, oysa fethedilen toprak vergi ödemek zorundaydı. İskender'in davranış biçimini ortaya koyan başka bir örnek, Pamfilya (Antalya) kıyısındaki Aspendos sitesinden elde61Claude Mosseedilmiştir. Site, içine bir Makedon kışlası almayacağına söz vermesi üzerine İskender'e geri verildi. İskender bunu kabul etti ama buna karşılık askerlerinin ve atlarının bakımı için siteden elli talent verilmesini istedi (Arrhianos, 1, 26, 3). Bu isteği önce reddeden Aspendoslular, sonunda kabul ettiler. Bunun üzerine de İskender'in istekleri daha sertleşti: Yıllık yüz talent vergi ve itaatkârlıklarının garantisi olarak rehine verilmesi. Site ayrıca, satraplığm Makedon valisinin kontrolüne geçiyordu. Kiliya'daki Soloi'ye de buna benzer bir yaptırım uygulandı, ardından, İssos Sava-şı'ndan ve Darius'un hazinesinin bir kısmına el konduktan sonra, İskender siteden vergi ve rehine alımını uyguladı.Böylece Pers vesayetinden "kurtarılan" Yunan sitelerinin statülerinde son derece değişik yöntemler uygulandı. Kışlaların varlığı, bir verginin kaldırılması, kurumların kontrolü, koşulların durumuna göre farklı biçimler alabiliyordu. Ama İskender'in bu birleşik sitelerle anlaşma yapmadığı ve bu yüzden de onların Korint Birliği'ne girmedikleri aşağı yukarı kesindir.İskender'in Hayatı adlı eserinde Plutarkhos, Gaugameles Savaşı'nı anlattıktan sonra sözlerini şöyle tamamlar:Bu savaş bu şekilde sona erince, Pers İmparatorluğu tamamen yıkılmış gibi göründü. Asya kralı ilan edilen İskender, tanrılara şahane kurbanlar sundu ve dostlarını zenginliklerle, topraklarla ve yüksek görevlerle ödüllendirdi. Sonra Yunanlıların gözünde değerini arttırmak isteyerek, onlara bütün uranlıkların ortadan kalktığını ve kendi yasalarına göre yönetilebileceklerini yazdı (İskender, 34,1-2).Bununla birlikte aynı Plutarkhos, Phocion'un Hayatı'nda İskender'in, Atinalı bir generale, Asya'daki dört siteyi dostları arasında saydığını söylemiş olduğunu anlatır. Buradan, Asya Yunanlılarına verdiği bu "özgürlüğün" sınırları ölçülmektedir.İssos Savaşı'ndan sonra kesinlikle biten Küçük Asya'nin fethi, Filip-pos ve Yunanlılar arasında imzalanan ve İskender tarafından yenilenen62

Page 22: Claude Mosse-Büyük İskender

Büyük İskenderbirlik antlaşmasının amacına ulaştığını gösteriyordu. Bununla birlikte yalnızca iki yıl sonra, kendini Suriye-Filistin, Mısır ve Mezopotamya kıyısının sahibi olduktan sonra İskender, Ekbatana'da, ordusunda bulunan Yunan askerlerini azletti. Bunu bu kadar geç yapmasının nedeni, 333'ten beri kıta Yunanistan'ında ve adalarda İsparta Kralı Agis'in kışkırtması üzerine ayaklanmaların başlamasıydı. Ancak Agis, Megapolis'te bozguna uğrayıp öldükten sonra Antipatros duruma hâkim oldu. İskender, Tesel-yalı süvarilerle birlikte ordusundaki Yunanlılardan ayrıldı; Teselyalı süvariler üç büyük savaşta önemli rol oynamış ve onların kazanılmasını sağlamıştı. İçlerinden bazıları yine de görevlerinde kaldı, ama artık sitelerini temsil etmiyorlardı ve paralı asker olmuşlardı.Yeni Sitelerin KurulmasıFatih, Orta Asya içlerine kadar siteler kurmuştu; bu paralı askerlerin büyük bölümü de gidip buralara yerleşti. Bununla birlikte ilk kurulan siteyi, yani İskenderiye'yi ayrı kefeye koymak gerek. Gazze Kayalığı'na girilince fethi çok çabuk olan ve Kâhin Ammon'a danıştıktan sonra rahatlayan İskender, o Mısır'da hangi amaçla bir site kurmuştu? Karşımıza, bir kez daha, site oluşumuyla ilgili kaynaklar sorunu çıkıyor bu kesin durumda. Çünkü İskenderiye, Lagoslar döneminde Helen dünyasının en büyük sitesi, Doğu Akdeniz dünyasının en önemli kültür ve sanat merkezi haline gelecekti. İskenderiye'nin Lagosların ilk ikisi, I. Ptolemaios Sö-ter ve oğlu II. Ptolemaios Philadelphia dönemlerinde bu üstünlüğü kazandığı açıkça görülür. Ama bunu sezmiş miydi İskender? Yoksa uzak yakın geçmişte ya da efsanelerde olduğu gibi, çağdaşlarına yalnızca o kurucu kahramanlardan biri gibi görünmeyi mi düşünüyordu? Ya da Asya içlerine sokulmaya hazırlandığı o sıralarda filosu için güvenli bir liman mı kurmayı düşünmüştü? Son varsayım gerçeğe daha yakın gibi görünse de bu sorulara yanıt vermek hemen hemen olanaksız.63Claude MosseBu kuruluşun zamanı konusunda kaynaklarımız çelişmektedir. Plu-tarkhos (İsk., 26, 6) ve Arrhianos (III, 2, 1) bunun Siwa Vadisi seferinden önce olduğunu öne sürerler. Diodoros (XVII, 52, 1) ve Quinte-Curcius (IV, 8, 1), ancak kâhin bölümünden sonra anlatırlar bunu. Diodoros'a göre İskender kendi elleriyle kentin planını çizmiş, bir saray yapılmasını emretmiş, kale duvarlarının temelini atmıştır. Mantıklı olarak bundan kuşku duyulabilir. İskender'in çevresinde mühendisler ve mimarlar vardı kuşkusuz; ayrıca bunlar Milet, Halikarnas ya da Tir kuşatmaları sırasında ustalıklarını kanıtlamışlardı. Ayrıca onlara bilgi vermiş olduğunu düşünebiliriz. Ama Mısır'da kısa süre kaldığını, Darius'u yenme endişesi içinde olduğunu ve daha sonra hemen yapacağı savaşların kurulacak bir sitenin görünüşüne böylesine önem vermesinin pek gerçeği yansıtmadığını da akıldan çıkarmamak gerek.Ortaya başka bir soru daha çıkıyor: Bu site kime aitti? Çünkü bir polis, bir site söz konusuydu ve Lagoslar döneminde bile Mısır'ın "yanında" kalacağı biliniyordu. Asıl halkı Yunan paralı askerlerden, toprak paylan dağıtılan sömürgelerden, örneğin Naukratis gibi Mısır'a daha önceden yerleşmiş Yunanlılardan mı oluştu? Fethi süsleyen diğer sitelerin kuruluşundan farkının İskenderiye'nin politik ve askeri olmayan özelliği olduğu üzerinde durulur. Daha kurulurken bir agora ve Rodoslu mimar Deinok-rates'in yönetimi altında, Helen panteonundaki tanrılara sunaklar ayrılmış olmalı. İskender yapılacak sitenin kurumlarını kendisi mi belirlemişti? III. yüzyılda kentte sayıları oldukça fazla olan Yunan halkı dışında, Yahudiler ve Mısırlıların da bulunduğu biliniyor. Ama onlar kendi mahallelerinde oturduklarından, İskenderiye vatandaşı değillerdi. Çok daha sonra, ancak Mısır bir Roma eyaleti olduktan sonra Yahudi filozof Phi-lon kendisine İskenderiyeli diyecekti.Bu yüzden İskenderiye'nin durumu, fatihin adıyla anılacak sayısız kurumlar arasında biraz özeldir. Bu sitelerin kuruluşu doğu şaraplıklarına doğru yapılan sefer sırasına rastladı. Böylece Ari Satrabı Satirbarza-nes'in isyanı bastırıldıktan sonra, Herat İskenderiyesi ve Kandahar İsken-deriyesi kuruldu. Sonra Kafkas İskenderiyesi kuruldu, bununla ilgili kay-64Büyük İskender

Page 23: Claude Mosse-Büyük İskender

naklarımız daha belirgindir. İskender oraya 3000 çiftçi, Yunanlı paralı askerler arasında toplanan gönüllüler ya da eski Makedon askerleriyle birlikte 7000 kişi yerleştirmiştir. Daha sonra da bu örnek uygulandı: Askeri bir garnizonla birlikte site topraklarını ekip biçmek için yerli halk yerleştirme uygulaması başlatıldı. Aslında kaynaklarımızda adı geçen, bu kurulmuş sitelerin çoğu stratejik noktalarda bulunmaktadır ve İskender'in bu politik oyunu, İran halkının Yunanlılaştırılacağı tasasından kaynaklanmaktadır haklı olarak. Böylece Eschates İskenderiyesi, Oksos İskenderiyesi ve daha başkaları kurulacaktır. Bu siteler kimi zaman önceden var olan bir yerli yerleşim merkezinin üzerine, kimi zaman da tersine kimsenin oturmadığı bir yere kuruluyordu. Sayılarını söylemek zor. Baktri-ana'da, Sogdiana'da ve Hindistan'da bulunuyorlardı; İskender burada, Hydaspes'nin iki yakasında, Nike'de, Bucephales'te ve İndus Deltası'na kadar her yerde kurmuştur; dönüş yolunda kurduğu sayısız site bunların dışında kalmaktadır.Böylece Asya içlerine kadar kaç tane Yunan-Makedon sitesi kurulmuştu? Bu soruya yanıt vermek olanaksız. Kurulan bu sitelerden bazılarının ömrü kısa oldu, tersine, bazıları da gelişti. Akdeniz dünyası ile bağlar da doğal olarak gevşedi. Ama bu İskenderiyelerin Yunan niteliği yine de sürdü. Fransız arkeologu Ai Khanum'un başlattığı kazılarda bunlar ortaya çıktı.Oysa burada, daha sonra da göreceğimiz gibi koşulların yarattığı etki, Barbar dünyasının ileri sürülen Helenleştirme amacından daha sonra geliyordu; bu durum, İsokrates'in, Yunan dünyasındaki toplumsal sorunları çözmek için Asya'nın sömürgeleştirilmesi tasarısını gerçekleştirme kaygısından kaynaklanmıyordu.Göreceğimiz gibi, Akamenidlerin vârisi olan İskender'in, kendini yalnız Yunanlıların hegemonu değil aynı zamanda da bir destan kahramanı olarak gördüğünü söyleyebilir miyiz? Söyleyebiliriz pekâlâ, Yunanlı Çevresindeki ilişkilerinden anlaşılıyor bu.65F. 5Claude Mosseİskender'in Çevresindeki YunanlılarDaha önce ordusunda Yunanlı askerler bulunduğunu söylemiştik; ordusunun temelini, Korint Birliği'ndeki devletlerden sağlanan ya da meslekten yetişme askerlerle kaynayan bir Ege dünyasından toplanan paralı askerler oluşturuyordu. Ayrıca İskender'in yakın çevresinde, Makedon, Yunan soyluları arasından seçilmiş dostlarını da unutmamak gerekir; bunların en ünlülerinden biri tarihçi Kalistenes ve Hint Okyanu-su'ndaki bir filonun başında bulunan Nearkos, ayrıca sefere katılan ve Arrhianos, Plutarkhos ve aynı zamanda da mabeyinci Mitileneli Cha-res'in yararlandığı bir anlatı bırakan Aristobulos, filozof Anakarkos ya da Kardiyalı şansölye Aristoteles da bulunuyordu.Olynthesli Kalistenes, Aristoteles'e akraba olmuştu. Asya seferine katılmadan önce Helleler adlı eseri kaleme almış bir tarihçiydi; bu eser Kral Barışı (386) dönemi ile üçüncü kutsal savaş döneminin başını (356) ele almaktadır. Resmi tarihçi olarak kralın yanında ayrıcalıklı bir durumdan yararlanıyordu ve eserindeki birkaç bölümde, olayları "izin verildiği ölçüde" ele aldığını akla getiriyordu. Ama İskender iktidarının mutlakçı niteliği yüzünden araları bozulacak ve öldürülecekti.Plutarkhos'un İskender'in Hayatı adlı eserinde olayı çok ayrıntılı bir şekilde vermektedir. İlk anekdotta, Kalistenes'in, Makedonların düşmanlığını nasıl üzerine çektiği anlatılır. Bir şölen sırasında, İskender ondan Makedonlara övgüler düzmesini istemiş. Kalistenes bu işi öylesine parlak bir şekilde yapmış ki kral bunun üzerine, konuşmayı tersine yapmaya, yani onları çekiştirmeye davet etmiş. Bu konu ders uygulamasına girer elbet. Güzel konuşma kurallarına alışkın olan Kalistenes de Filippos'un zaferini Yunanlılara mal ederek, onun değerlerini değil de geçimsiz biri olduğunu söyleyerek bu işi de parlak bir biçimde yapmış. Kalistenes aslen Olyntheliydi ve yine Plutarkhos'a göre, Filippos tarafından 347'de yıkılan sitesini yeniden onaracağı umuduyla İskender'i izlemişti. Haklı olarak geçmişteki bu olayların anıları arasında, bir filozofa yaraşan ve iki karşıt66Büyük İskender

Page 24: Claude Mosse-Büyük İskender

görüşü birbiri ardına savunmaktan ibaret olan bu tartışmayla ilgili kanıtların bulunduğunu kabul edebiliriz bu yüzden (İskender, 53, 3-6).Bu anekdota biraz olsun itibar edilse de yine de İskender'in tutumu yüzünden aralarının açıldığını düşünmek daha doğru olur. Bu bölümün tamamında, III. yüzyılın bir Aristocu filozofu olan İzmirli Hermippos'dan yararlanan Plutarkhos, Kalistenes'in, "felsefe adına el etek öpmeye şiddetle karşı çıkarak", kralla dostlarından bazılarının kırılmalarına neden olduğunu anlatır; dostları, "filozof her yerde tiranlığı yıktığını söyleyerek övünüyor" söylentilerini yaymışlardı ve gençler de topluca ona koşuyor, on binler arasında sanki tek özgür insanmış gibi göklere çıkarıyorlardı onu (İsk., 55, 2).Ünlü "soylu delikanlıların komplosu" patlak verdiği sırada bu suçlamalar şiddetlenecekti, kralın hizmetindeki bu delikanlılar, içlerinden birine verilen cezanın öcünü almak için İskender'e suikast düzenlemeye karar verdiler. Kalistenes suç ortağı, Hermolaos'un danışmanı, komplonun elebaşısı olacaktı. Bununla birlikte, Plutarkhos'un da naklettiği gibi işkence gören komplocular Kalistenes'in adını vermediler. Bu yüzden de bu can sıkıcı Yunanlıdan kurtulma kararını tek başına almak da İskender'e düştü. Plutarkhos, Kalistenes'in sonunu birçok çelişkili versiyonlarla vermektedir:Kimileri, İskender'in emriyle asıldığını, kimileri de zincire vurulduğunu ve hastalanarak öldüğünü söylüyor. Chares ise (Mitileneli Yunan, 333 yılından sonra İskender'in mabeyincisi) tutuklandıktan sonra, Aristoteles'in huzurunda meclis tarafından yargılanmak üzere yedi ay boyunca zincire vurulduğunu, ama İskender, Hindistan'da yaralanınca, aşırı şişmanlık ve tifüs yüzünden öldüğünü anlatır (İsk., 55, 9).Bu son değişik anlatıda, söz konusu bir Yunanlı olduğu için Korint Birliği Meclisi karşısında bir yargılama yapılmasını düşünmüştür İskender.67Claude MosseÇevresindeki diğer Yunanlılarla olan ilişkileri daha az çekişmeli geçmiştir. Özellikle Nearkos'a çok güveniyordu ve dönüş yolunda, İndus Deltası'ndan Pers Körfezi'ne kadar tüm kıyının sıkı sıkıya incelenmesi için onu görevlendirdi. Sefer sırasında günü gününe hesap vermekle görevli, bunu hem Plutarkhos'tan, hem de Arrhianos'dan öğrendiğimiz Aristobulos'a ve kâhin, hekim, mühendis olup da sefere katılan diğer Yunanlılara da aynı şekilde davranıyordu. İskender aslen ve kültür açısından Yunan olmasını arzu ediyor, artık müttefik askerlerden oluşan bir orduya komuta etmemesine karşın, Yunanlıların hegemonu olmaktan geri durmuyordu.Nikanor'un OIympia'daki Görevi324'de üzerine aldığı görevinden anlaşıldığına göre Stagireli Nika-nor, Korint Birliği Meclisi'ne danışmadan kendi yasasını Yunanlı müttefiklerine zorla kabul ettiriyordu; çünkü aynı şeyi Olimpiyat şenliklerinde de yapıyordu. Durum değerlendirmesi için toplanan Yunanlılara, bir fermanda yazı olanları bildirdi; bu fermanda sürgün edilenlerin müttefik sitelere geri dönmelerine ve mallarını tekrar ele geçirmelerine izin vermelerini emrediyordu.Sitelerin iç yaşamlarına karışmak demekti bu; Kerones ile yapılan antlaşmanın ilkelerine tersti; bu antlaşmayla özerklikleri saklı kalıyor, sitelerde yasaklara uymayarak karışıklığa neden olsalar bile sürgünlerin geri dönüşünü yasaklıyordu; bu suçlar zor alım, borç ödememe, toplu köle azadıydı. En azından Demostenes'in; İskender'in tahta çıkışından ve antlaşmanın yenilenmesinden sonra verdiği bir söylevden, böyle olduğu anlaşılmaktadır (İskender Kitabı, 15-16).Sürgünler ve malların zorla alınması, biraz haksız da olsa IV. yüzyıl "krizi" olarak adlandırılan gösterilerden biri olmuştu; sitelerde karşıt görüşlü, demokrat ve oligarşi yanlısı olan bu iç savaşlar, çoğu zaman siteler68Büyük İskenderarasında çatışmalara neden oluyordu. Rejim değişikliği sırasında sürgünlerin geri dönüşü, çoğu zaman ele geçirilen ve satılan malların geri verilmesinde sayısız sorunlar çıkmasına neden olmaktaydı. İskender böyle bir isteği dile getirirken birçok karışıklığa neden olacağını bilmezden gelemezdi. Arap Yarımadası'nın fethine başlayacağı sırada, birkaç Yunan ayaklanmasından korkusu olmadığını göstermek miydi amacı? Ya da yalnızca artık efendi olduğunu ve

Page 25: Claude Mosse-Büyük İskender

Yunanlıların, kendisinin önünde eğilmekten başka çareleri kalmadığını bu şekilde mi belirtmek istiyordu? Sürgünlerin, Asya'ya sığınanların ve sefere katılmış olanların, kuşkusuz 324 baharında Susa'ya döner dönmez alınan bu karardan etkilendikleri de gerçektir. Her şeye rağmen Yunanlıların tepkileri düşmanca oldu. İlk etkilenenler, 365'den beri kovulan oligarşi yanlılarınca zorla ele geçirilen topraklara, Samos'a yerleşmiş Atinalılar oldu. O sırada Atina'da Makedon iktidarıyla boğaz boğaza gelmeye hazır olanlar vardı. Bununla birlikte Atinalıların önce kralla pazarlığa oturmaya kalkıştıkları sanılıyor. O zamanlarda Atina'daki olayların akış tarihlerinin sırası pek kesin değil. İskender'in, kovulanların geri dönmesi için karar vermesi, 324 sonbaharında Nikanor'un Olympia'ya gelmesinden önce olduğu akla gelebilir. Oysa bir süre önce, bahar sonunda ya da yaz başında, Atina'ya bilmediğimiz nedenler yüzünden İskender'in hazinecisi Harpales gelmişti ve İskender'in emirlerine karşı gelmeleri için sitenin emrine adamlar ve para vermeye hazırdı. İlginçtir ki ilk zamanlarda kovuldu ve Demostenes de onu kabul etmek istemeyenlerden biri oldu. Harpales birkaç yıl önce Atinalılara bir yük buğday armağan etmiş ve bunun karşılığında Atina vatandaşı unvanını almıştı. Pythonikes adında Atinalı bir metresi de vardı ve onunla yakın zamana kadar Atina'da yaşamıştı. Hal böyle olsa da askerlerinin ve parasının bir kısmını Tenares Burnu'nda bırakıp, yedi yüz talent ve üç gemiyle Atina'ya geri döndü. Bu kez Harpales tutuklandı, parası Akropo-lis'e bırakıldı. Ancak, herhalde komplolar sayesinde olmalı, Makedon kaçmayı başarınca, Akropolis'e bırakılan paranın yarısı bulundu ancak.69Claude MosseBir soruşturma başlatıldı ve sonunda Demostenes ile birlikte suçlanan birkaç hatip paraların bir kısmını çalmakla suçlandı. Ama bu ceza açıklanmadan önce, Demostenes, Olimpiyat şenliklerinde siteyi temsil etmek üzere seçilmişti. Bunun üzerine Samos'tan kovulmasıyla ilgili kararı sürüncemede bıraktırmak için Nikanor ile pazarlığa girişti; buna karşılık İskender'in ikinci kez istemesi üzerine, kendisine kutsal onurların geri verilme arzusundan vazgeçti. Makedonya karşıtı hatip Hyperides, dava sırasında söylediği ve bazı parçaları bize kadar ulaşan söylevinde, İskender'in bu isteğine razı geldiği için Demostenes'i açıkça suçlamaktadır. Aslında bu mezhep, hatip Demades'in kararnamesiyle Atina'da kurulmuştur.Yakınlarda incelenen iki kararname, Atinalıların bir yandan diplomatik yolla İskender'in, Samos sürgünlerinin dönüşüyle ilgili uyarısının etkilerini sınırlandırmaya çalışırken, öte yandan da askeri bir müdahaleye hazırlandıklarını kanıtlar. Sürgünler adaya dönmeyi başarınca, meclis hemen, Samos'taki Atinalı bir generale onları tutuklaması ve Atina'ya götürmesi için emir verdi; bu sürgünler daha sonra orada tutuklanarak ölüme mahkûm edildi. Onların özgürlüklerini satın alan Khalcisli Antile-on'un araya girmesi üzerine, karar zaten uygulanmadı. Bu olayı kararname sayesinde öğreniyoruz; bu kararnameyle Samilerin, 323-322 yıllarında Makedonya ile Yunan sitelerinin ele geçirilmesiyle sona eren savaşından sonra bu Antileon'u yücelttiler, ada Atinalılardan geri alındı. İskender'in ölümünden önce bile Atina vatandaşlarının çoğunluğunun antimakedon (Makedon karşıtı) partisi hatiplerini izlemeye ve düşmanlığa yol açmaya hazır oldukları kanıtlanmaktadır.Diğer Yunanlılar, ilk sırada Etolliler, savaşın başında Atinalıları, aynı şekilde Akhaları ve Arkadyalıları sürgün eden kararnameye tepki gösterdiler.İskender'in erken ölümü, gerçekten de bu gizli hoşnutsuzluklara bambaşka bir boyut kazandıracak ve yerel düzenlemeler yapılacaktı sonunda. Asya'da olduğu gibi Makedonya'daki iktidar boşluğu, Yunanlılara bağımsızlık zamanının gelmiş olduğunu düşündürüyordu.70akamenidlerin halefiDaha sonra, artık işini başarmış olduğunu ve kimsenin imparatorluğu elinden almayacağını düşünerek, Pers şatafatını ve Asya krallarının debdebesini aramaya başladı(...). Pers kraliyeti tacını taktı, beyaz çizgili tuniği, kemeri giydi ve pantolonla kollu manto dışında diğer Pers giysilerini kuşandı. Aynı şekilde dostlarına kırmızı işlemeli elbiseler dağıttı, atlarına Pers koşum takımları giydirdi. Ayrıca nikâhsız karılarını da Dari-us gibi her yere götürüyordu; bu

Page 26: Claude Mosse-Büyük İskender

kadınların sayıları günden güne artmaktaydı. Her zaman olduğu gibi çok güzeldi bu kadınlar, çünkü tüm Asyalı kadınların arasından seçiliyorlardı. Her gece kendisiyle birleşmek üzere içlerinden birini seçsin diye kralın yatağının çevresinde dönüyorlardı. Ama yine de İskender bu geleneklere pek fazla uymuyor, Makedonlardan korktuğu için elinden geldiğince önceki uygulamalara bağlı kalıyordu (Diodoros, XVII, 77, 4-7).Diodoros'un bu metni, Darius'un ölümünden ve gaspçı Bessos'un idamından sonra İskender'in tavırlarında meydana gelen büyük değişimi bildiriyor. Akamenidlerin halefi kendisiydi artık. Ve bu yeni konumun ilk belirtisi de "Barbarların kılığına bürünmekti."71Claude Mosseİran'a Özgü Kıyafetin Kısmen BenimsenmesiYunanlıların gözünde kılık kıyafet, Yunanlıyı Barbar'dan ayıran temel çizgilerdi gerçekten. Temsili resimlerin, Troya Savaşı'nı hatırlatan resimlerin de kanıtladığı gibi, bu farkın en belirgin işaretlerinden biri pantolondu. Hem zaten Akamenid Krallığı'nm simgelerini benimsediği halde İskender'in kaftan denen o kollu mantoyu giymeyi reddetmesi anlamlıdır. Plutarkhos, İskender'in tiar denen ve Akamenid belgelerinde görülen dantelli başlığı da takmak istemediğini belirterek bunun yerine krallık tacı taktığını, arkasına bir kurdele bağladığını belirtir; bu kurdele, Helen dünyasında krallık görevinin bir özelliği olacaktır daha sonra.Xenophones, Cyropedies (VIII, 3, 13) adlı eserinde Pers kraliyet kostümünü betimler; bundan, İskender'in bu giysinin bazı parçalarını benimsemesinin önemini anlıyoruz:Cyrus (Büyük) kapıların dışında göründü; bir arabaya binmiş, başına dik bir dantelli başlık takmış, ortasında beyaz bir çizgi bulunan kırmızı bir tunik giymişti; bu çizgiyi yalnız o taşıyabilirdi. Ayağına kıpkırmızı bir pantolon, baştan aşağı kırmızı, kollu bir elbise giymişti. Dantelli başlığının çevresinde krallık tacı da vardı, kralın akrabalarının takmış oldukları ve halen taktıkları ayırıcı bir işaretti bu taç (...).İskender böylece dantelli başlığı, pantolonu ve kollu giysiyi reddetmiş ve krallığın simgesi olan taçla kırmızı çizgili tuniği kabul etmişti. Ama dostlarının da bu tuniği giymesine izin verirken, yalnız o taç takıyordu. Plutarkhos, İskender'in, "Pers kılığı ile Media kılığı arasındaki farkı ortaya koyan akla uygun bir karışım yaptı; birinin gösterişini, diğerinin görkemini ortaya koydu," diye ekler (İskender, 45, 2). İskender'in bu seçimi gönüllü yapıp yapmadığını anlamak olanaksız elbette. Bununla birlikte dostlarına karşı Makedon basitliğini haklı göstermek için kuşkusuz iyi bildiği Xenophones'in eğitsel romanında öğretildiği gibi bu Pers mirasını72Büyük İskenderdeğerlendirmiş olması da akla yatkındır. Güçsüz Darius'un vârisi olmaktansa Büyük Kurus'un halefi olarak ortaya çıkmak değerini daha da arttırırdı. Zaten Plutarkhos da İskender'in, önceleri, ordunun karşısına çıkmaya cesaret etmeden önce, yalnızca Barbarlarla ilişkilerinde ya da dostlarıyla yalnızken böyle giyindiğini eklemektedir.KadınlarDiodoros'un, İskender'e Büyük Kral'dan miras kalan haremin gözden düşürme kaygısında olduğunu da fark ederiz. Bu da Yunanlıları çok şaşırtan ya da en azından onlara Barbarların ayırıcı özelliği gibi görünen bir gelenek yüzündendi. Yunanlılar ve Yunaniaşmış Makedonların tek bir yasal karıları, gerektiğinde bir nikâhsız kanlan vardı, ama kesinlikle bir haremleri yoktu. "Toprak ve su" istemek için Media savaşlarından önce, Darius tarafından Makedon Kralı I. Amyntas'm yanına görevli olarak gönderilen Heredot'un anlatısını düşünmeden edemiyor insan (V, 18-20). Kral, Darius'un elçilerini görkemli bir şekilde kabul etmiş. Ama Persler kadın isteyince, Amyntas'ın oğlu İskender, evli Makedon kadınların, anaların ve kız kardeşlerin Barbarlara teslim edilmesine gönlü razı olmadığından, eğlence salonuna kadın kılığında, hançerleri olan, sakalı henüz bitmemiş delikanlılar getirtmiş; onlar da kendilerine yaklaştığı zaman, Persleri

Page 27: Claude Mosse-Büyük İskender

öldürmüş. Olayın gerçek ya da yalan olup olmaması pek önemli değil. İskender'in kurtulması zor bir ruh halini gösteriyor ne de olsa.Zaten bu da Roksana ile evliliğinin öykülerini açıklıyor. Roksana, Oksyartes adında soylu bir Perslinin kızıydı, İskender'e katıldıktan sonra bu Persli Baktriana Valisi olmuştu. Bu evlilik konusunda, İskender'in bu birlikle41gili düşüncesini açıklamaktadır:Roksana'ya karşı aşkla davrandı, çünkü onu bir ziyafetten sonra bir dans topluluğunda görünce güzel ve körpe bulmuştu; ama onunla yaptığı evlilik amaçlarına pek ters düşmedi, çünkü içlerinden birinin kralla73Claııde Mossebirleşmesi yüzünden güvence altına alınan Barbarlar, ona karşı büyük sevgi duydular; o da imparatorluğuna boyun eğdirdiği tek kadın karşısında bile isteklerini bastırarak kendini tuttu ve onunla resmen evlenmeden önce, elini bile sürmedi (İskender, 47,7-8).Burada kralın genç karısının bekâretine saygı duyması pek önemli değil, önemli olan bunu anlatmak istemesidir; çünkü Plutarkhos tarihi uydurmadı. Ayrıca da bu birliğe yasal bir nitelik kazandırmış olma olgusu, daha sonra Roksana'nm oğlunun, askerleri tarafından İskender'in yasal oğlu olarak kabul edilmiş olduğunu doğrular.imparatorluğun YönetimiAncak bu evliliğin, çok büyük amaçların gerçekleşmesine olanak sağladığı konusunda hiçbir kuşku yok. Çünkü İskender yalnızca Büyük Kral'ın kılık kıyafetini kısmen giymekle kalmamıştı. Perslerin, Medlerin, aynı zamanda da Makedonların kralı olarak, Perslileri imparatorluğun savunmasına ve yönetim işlerine de ortak edecekti. Yunanlılarla Barbarların arasındaki Yunan düşüncesine sıkı sıkıya bağlı geleneksel uyuşmazlığı, dışarı atarken inançla mı davranıyordu? Birçok tartışmaya neden olan bir soru bu, ileride yine bu konuya döneceğiz. Perslilere karşı böyle davranırken, İskender'in, ne Barbarları "doğuştan" köleler olarak gören öğretmeni Aristoteles'in ilkelerine, ne de Barbarları "Yunanlıların uşağı" yapmasını öğütleyen ünlü hatip İsokrates'in babasına vermiş olduğu öğütlere kulak asmadığı kesindir. Ama bazılarının belirttiği gibi, Makedonya kısa bir süre Pers egemenliğine girmişti. Bu durum bir Makedon-da, Maraton ve Salamin galiplerinin, ayrıca Atina gibi bir demokrasinin vatandaşlarının tipik tepkisini yaratmıyordu. Bu konuda Atinalı olmasa bile bir Atinalı gibi düşünüyordu Aristoteles.Ama özellikle daha sıradan bir görüşle, İskender'e göre somut bir sorunla karşı karşıya olmak söz konusuydu: Kendilerini yönetenleri yer-74Büyük İskenderlerinde tutarak, fethedilen ülke halklarının bağlılıklarını sağlamak; ayrıca jylakedonların gittikçe artan kararsızlıkları karşısında Persliler arasından asker toplayarak taze ve iyi eğitilmiş birlikler oluşturmak.Fethin hemen başında, satraplık sistemini desteklemişti İskender, ama eski Pers İmparatorluğu'nun bölge sınırlarının başına Makedonları yerleştirmiş ve kimi zaman hem stratejik, hem de mali nedenler yüzünden yeni gruplar oluşturmuştur. Böylece onlar eski Likya ve Antalya sat-raplıklarım birleştirmiş, bu satraplıklar daha sonra İskender'e bağlı Tek-göz Antigonos'a emanet edilen geniş bir birlik oluşturmak üzere Frig-ya'ya bağlanmıştır. Bu satraplıkların başına getirilen askeri şefler, içeride bağımsız topraklar bulunsa bile, büyük yetkilerle donatılmıştı: Örneğin sözde özerk olan Küçük Asya'daki Yunan siteleri ya da özellikle para basma hakkı korunan ama Makedon garnizonlarının gözetimine bırakılan Fenike siteleri gibi.İskender, Gaugameles Savaşı'ndan sonra yeni fethettiği eyaletlerin yönetimini Persli satraplara bıraktı. Bu Doğu eyaletlerinde, valilerin yerel dilleri bilmeleri tercih ediliyordu. İskender, Büyük Kral'ın halefi olduktan sonra da hatırı sayılan Perslilerle uzlaşmak yararlı olabilirdi ayrıca. Bununla birlikte valilerin ve halkın bağlı olup olmadığını kontrol etmekle görevli garnizonların başına Makedon subayları yerleştirmeye özen gösterdi. Böylece Susa'da olduğu gibi Babil'de de Persli satrap, kale muhafızı olan bir Makedon subayına bağlıydı.

Page 28: Claude Mosse-Büyük İskender

Ayrıca yeni askeri koloniler kurulduktan sonra, önemli geçit noktalarında kurulmuş ve sözde bağımsız olan bu İskenderiye kentlerinin bir dereceye kadar sıkıntı içinde ve satraplar ya da bu yerel derebeyleri tarafından yapılacak her türlü ayaklanma girişimini bastıracak güçte oldukları görülmüştür. Hindikuş Dağları'nı aştıktan sonra İskender, onlara boyun eğmeleri için zaman tanımıştı: Taksila ya da Poros kralı, Hint hükümdarı gibi.Buna rağmen yine de ayaklanmalar oldu; 325-324 arasında Mezopotamya'dan dönünce, İskender bağlılıklarından kuşku duyduğu bazı Persli75

Claude Mossesatraplardan yakasını kurtardı. Yalnızca Baktriana'da kayınbabası Oks-yartes ile Partya'da Phrataphernes görevlerinin başında kalmıştı.Bu satraplara verilen önemli görevlerden biri, bağlı halkların üzerindeki vergiyi toplamaktı, Doğu eyaletlerde uygulanan nakit ya da ayni olarak alınan bir vergiydi bu. Bu toplama işini yüksek dereceli memurlar yapıyordu. Ancak 330 yılından sonra, krallık maliyesinin genel yönetimi Makedon Harpales'e verildi. Adamın, krallık hazinesinin bir kısmıyla Yunanistan'a kaçınca, başına neler geldiğini biliyoruz. Onun yerine Ro-doslu Antimenes adında bir Yunanlı getirildi. İskender, Mısır'ın mali işlerinin yönetimini de yine bir Yunanlıya, Naukratisli Kleomenes'e vermişti; belki de imparatorluk düzeninde biraz ayrı tutulan bir eyalet vali-siydi bu. Aristoteles'e atfedilen Ekonomi adlı eserin II. kitabının yazarı, ki IV. yüzyılın son çeyreği boyunca kitabı kaleme almıştır. Kleomenes'i "Mısır satrabı" diye nitelendirir ve kaynaklarını hangi yollardan elde ettiğini anlatır. İskenderiye sitesinin çevresindeki topraklar üzerinde olduğu kadar buğday fiyatları üzerinde de oyunlar oynadığını açıklar.Kaynaklarımızın ileri sürdüğü bazı savlara karşın, kazanılan eyaletlerin yönetiminde Perslilerin ön plana getirilmiş olmaları pek kesin değil. Bu yönetim önceden düşünülmüş bir plana bağlı değildi, ama koşullara bağlı olarak uygulanıyordu.Buna karşılık ordu için durumun farklı olduğu sanılmaktadır. Makedonyalılar ilk kez kararsızlık gösterdiklerinde, İskender İran kökenli askerleri çağırarak, gidiş dönüşler sırasında uğradıkları kayıp yüzünden askerlerinin azaldığını gizlemeyi düşünmüştü. Yine de 330 yılının sonunda başlayarak Hindistan savaşına ayrı birlikler oluşturarak katılan Pers süvarileri ortaya çıktı. Onların "dostlardan oluşan" Makedonya Süvari Birli-ği'ne girmesiyle de 324 yılında Susa'daki ayaklanma patlak vermiş olmalı.Piyade sınıfı konusunda ise İskender'in, daha 327 yılında 30 bin genç Persliyi askere aldığını ve onlara Makedonlar gibi savaşmasını öğrettiğini biliyoruz. Perslilerden oluşan bu mızraklı alayın Susa'ya gelişi, Plutark-76Büyük İskenderhos'un anlattığına göre, Perslilerin süvari sınıfına girmesinden daha büyük ve şiddetli bir hoşnutsuzluk yarattı Makedonların üzerinde. Bununla birlikte bu "eskiden yana olanlar" aynı yaşta ve Makedon mızraklı sınıfıyla denge kurabilecek biçimde oluşturulmuş, bir mızraklı sınıf oluşturuyordu (Diodoros, XVII, 108, 4). Ancak daha sonra, ölümünden kısa süre önce, kral Babil'e geldiği sırada, Persler, Makedon mızraklı sınıfına katıldılar (Arrhianos, VII, 23, 1-4), o sırada -belki de daha önce Susa'da- Pers muhafızları krallık muhafız üyelerine, hipaspist'e katılmışlardı (Plutark-hos, İsk., 71, 4).Yine burada da ideal bir evrensellik adına Doğulularla Yunan-Make-donların arasında ayırımcılık yapmak değil de asker eksikliğini gizlemek söz konusuydu, çünkü Krater'in getirmesi gereken askerler geç kalmışlardı. Ne var ki böyle davranarak Makedon yasasını çiğnemiş oluyordu İskender. Kral İskender artık askerlerinin kökenleri arasındaki fark yüzünden tasalanmıyordu. "Yenilmez tanrı" idi, Zeus'un oğluydu o.77ZEUS'UN OĞLUİskender'in bütün suretleri arasında, üzerinde en fazla yorum yapılan kuşkusuz buydu. Daha önce Siwa Vadisi'ne yapılan ziyaretten ve kâhinin "yanıtından" söz etmiştik; fatihin efsanesini renklendiren tüm mitolojik öykülere karşı duyarlı

Page 29: Claude Mosse-Büyük İskender

olan Plutarkhos tamamen mantıklı bir yorum getiriyordu bu yanıta; din adamı çocuk (paidion) sözcüğünün son harfine takılıp onun yerine bir sygma koyunca, İskender de Zeus'un oğlu olmuş gibisinden.Bununla birlikte, böyle kutsal bir soydan gelmenin, Yunanlılar ve Makedonlara nasıl gerçekmiş gibi göründüğünü anlayabilmek önemlidir. İnsanlarla tanrılar arasındaki fark ölümsüzlükse -ki tanrılarda bu özellik vardır-, Yunanlıların kendilerine tanrı yaptıkları kırık parçalardaki tanrıların ya da tanrıçaların ölümlüleri dölleme yetenekleri olmalıydı. Bu yüzden Homeros Destanı'nın kahramanları, her zaman doğrudan olmasa da, en azından kendi soylarının kökeni konusunda, kutsal bir soyağacından söz edebilirlerdi. Atinalı büyük soylu aileler kendilerinin bu tür atalardan geldiklerini kabul ederlerdi; İskender devrinde bunlar uzun zaman önce sönüp gitmiş olsalar bile İsparta ve Makedon kralları için de durum aynıydı.78Büyük İskenderjylakedon Kraliyet Ailesinin Mitolojik KökenleriDaha önce gördüğümüz gibi Makedon kralları Herakles soyundan çeldiklerini söylerlerdi. Herakles bir fani kadınla Zeus'tan dünyaya gel-misti; Zeus'un, "yasal" karısı Hera'nın aleyhine, ünlü bir baştan çıkarıcı geçindiği bilinir. Hera'nın öfkesinin kurbanı ve kendisini bilinen dünyanın sınırlarına götürecek o ünlü "işleri" yapmaya mahkûm edilen Herakles en karmaşık kahramanlardan biridir ve onunla ilgili zengin mitolojik öyküler bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca gelenek yüzünden korkunç bir ölüm verildiği de bilinir. Yarı at, yarı insan yaratık Santor tarafından karısı Dejanire'ye verilen ünlü tuniği giydikten sonra zehirlenmiş, ancak babası Zeus'un bağışlamasıyla kutsal saygınlığa ulaşmış. İskender'in bazı "tanrılaştırma" görüntülerini anlamak için; hayatı, ölümü ve tanrılaştırılışı V. yüzyılda Atinalı büyük trajedi şairlerine esin vermiş, Yunan mitolojisinin en ünlü kahramanının bu görüntüsünü aklımızda tutmamız gerekir.Ama İskender'in ana soyundan da atalarının arasında bu kez Thetis admda bir tanrıça vardı, fazla ünlü olmayan bu tanrıçanın ölümlü Peleus ile birleşmesinden oğlu Akhilleus doğmuştu; tam bir destan kahramanı olan Akhilleus, Troya'da savaşmaya gitmişti. Herakles'ten farklı olarak, Akhilleus tanrılaştırılmamıştır. Odisseia'mn şairi ona, ölmek üzereyken, savaşta "güzel ölüm" ideolojisini yalanlayan sözler söyler; çünkü Ulysseus' ta, yeraltı dünyasında işkencelere mahkûm bir kahraman olmaktansa yoksul bir canlı olmak istediğini itiraf etmektedir. Odisseia'da acımasız İliada savaşçısını insanlaştıran bu itiraf ne olursa olsun, İskender'in annesi Olympias'a ait İpiros ailesine egemen olan Eacide ailesinin atası Akhilleus da en az onun kadar kutsal kökenliydi.Bu yüzden İskender anası ve babası tarafından Herakles ve Zeus'un, Akhilleus'un ve Tanrıça Thetis'in uzaktan atası olduğuna inanmış olabilirdi. Oysa Plutarkhos, İskender'in Hayatı adlı eserinin başında, bu çifte soyu hatırlatmakla yetinmez. Kendi anlattığı öyküye başlamadan önce, geleceğin fatihinin doğumu çevresindeki söylenceler ve geleneklerle yan-79Claude Mosseki uyandırır. Filippos ile Olympias'ın düğün gecesi, genç kraliçenin karnına yıldırım düşer. Çok geçmeden gelinin hamile olduğu ortaya çıkar. Başka bir öyküde, Filippos'un bir gün, uyuyan Olympias'ın yanına uzanmış bir yılan gördüğünü anlatır. En çarpıcı ayrıntıları vermekten hoşlanan Plutarkhos, Filippos'un, "kilit deliğinden" karısının, sözde yılanın yanında yatışını seyrettiğini ve bunun yüzünden tanrı tarafından cezalandırıldığını, birkaç yıl sonra Methones sitesi önündeki bir savaşta bir gözünü kaybetmeye mahkûm edildiğini duyurur.İskender'in, Filippos'un kocalık görevlerini yerine getirerek değil de doğaüstü müdahalelerle gerçekleştirilen doğumuyla ilgili bu iki öykü, iki farklı tanrıya havale edilir. Yıldırım, ilerideki çocuklarının analarıyla fiziksel bir cinsel ilişkiye girmesine gerek olmayan Zeus'u akla getirir: Örneğin, gelecekteki Perseus'un anası Danae'yi döllemesi için altın yağmuru düşünmesi yeterli olmaktadır. Burada yıldırım, geleceğin İskender'ine gebe kalmasında aynı rolü oynuyor.

Page 30: Claude Mosse-Büyük İskender

Ancak yılan konusunda işler daha karmaşık. Bu konuda Plutarkhos, bir geleneği hatırlatıyor; buna göre Olympias, yöre kadınlarının Diony-sos'a saygılarını sunmak için kendilerini verdikleri zevk âlemleri yapılmasından yanadır. Bu içkili zevk âlemlerine katıldığı zaman, "yanında ehli-leştirilmiş kocaman yılanlar getiriyordu". Biyografi yazarı, kraliçenin yatağını paylaşan bu yılanın kimliği konusunda bir karara varamadığından, elinde olmadan Dionysos'u düşündüğü ortadadır. Oysa bitkiler ve zevk coşkunluğu tanrısının görüntüsü başka bir biçimde İskender'e bağlanır. Zeus'un ve Semele'nin oğlu da Herakles gibi Hera'nın öfkesiyle karşılaşır. Onu bu öfkeden kurtarmak için Zeus, çocuğu fetih öyküsünde adı geçen bir yere, Nysa'ya götürecektir. Ama yetişkin olduktan ve gezintileri sırasında Akhilleus'un anası Nereid Thetis tarafından kabul edildikten sonra, boyun eğdiği Hindistan'a gitti ve böylece önce Beoti'ye, anası bir fani olan tanrılar düzeyine yükselmeden ve tanrılaştırılmayı kabul etmeden önce Argolides'te görkemli bir biçimde karşılandı. Bu kısa öykü, İs-80Büyük İskenderIcender'in yazgısının bir tanrmınkiyle birçok yerde nasıl kesişiyormuş gibi görünebildiğini göstermektedir. Hindistan gezisini tamamladığı Bakhus Xörenleri, Dionysos'la bu ilişkisinin kanıtı olacaktır. İskender, yılan biçimi altında annesi Olympias ile birleşen bu tanrının izlerinden yürümekten zevk alır.Şunu da belirtmeden geçmeyelim; bu öyküler İskender'in doğumundan sonra anlatılmıştır elbet. Plutarkhos'a bir daha dönmemiz gerek, çünkü somut bilgilerin okunmasını fetih tarihçilerinden daha çok engelledi; Plutarkhos, İskender'in doğumuyla ilgili olağanüstü olayları çok daha "gerçekçi" bir sonla bitirir:Bununla birlikte, Potides'i ele geçiren Filippos aşağı yukarı aynı anda üç haber aldı: İlliry alıl arın büyük bir savaşta Parmenion tarafından yenildiğini, Olympias yarışlarında bir koşu atının kazandığını ve bir oğlunun, İskender'in doğduğunu öğrendi (İsk., 3, 8).Mitolojiden çark edip birden gerçeğe dönmüştür.İskender ve Mitolojik GeleneklerTarihçinin karşısına dikilen sorun, İskender'e biçilen rol içinde bu mitolojik geleneklerin, kuşkusuz Makedon Hanedanı'nm kökenleriyle ilgili geleneklerin ne kadar yer tuttuğunu ölçmektir elbet. Hükümdarlığın başında, bu sorunlar hiç görülmez. İskender'in politikası, Filippos'un yürütmüş olduğu politikaya bağlıdır ve bunu sürdürmek ister: Makedonya'ya komşu halkları salta durdurmak, Yunanistan'da düzeni korumak, Asya seferine hazırlanmak. Efsanenin içine işlediği tek belirti, Troades'te karaya çıkınca "Akhilleus'un mezarına" gitmiş olmasıdır. İliada okuyucusu bu bakımdan şanslı gibi, o sırada ortaya Neoptolemaios'un soyundan gelenler çıkmış. Gerçekten de Plutarkhos'un, Asya seferine katılmış, Kinizm Okulu'na bağlı bir filozof olan Onesicrites'ten aldığı bilgiye göre,81F. 6Claude Mosse"İskender îliada'yı, askeri değeri açısından bir destek olarak görüyordu" ve ustası Aristoteles'in "yastığının altında bir kılıçla" yaptığı baskıyı saklıyordu (İsk., 8, 2). Aristoteles'in eğitimi konusuna ileride geleceğiz. Burada yalnızca, İskender'de babasıyla eşit, hatta ondan daha büyük görünme hırsı varsa, bu babanın Zeus değil, Filippos olduğunu görüyoruz. Grani-kos zaferinin ertesinde Atina'ya gönderdiği üç yüz kalkanın sunu yazısından da anlaşılır bu:Ispartalılar dışında, Filippos'un ve Yunanlıların oğlu İskender, Asya'da oturan Barbarlardan aldı bu ganimeti (Plutarkhos, M., 16, 18; Arrhianos, 1, 16,7).Yani İskender'in tanrı oğlu olduğu sorunu, ancak Siwa seferinden sonra çıkacaktı ortaya. Plutarkhos'un inancına göre genç kral o zamanki sözcük anlamına göre, felsefeye tutkundu. Bu onun, kehanetlere ve kâhinlere inanmasını engellemiyordu.Oysa Ammon kâhininin çok büyük bir ünü vardı. Parlak zaferler kazanmış ve geniş topraklar elde etmiş genç bir savaş komutanının, tutkusunun tanrı tarafından onaylandığını görmek istemesi anlaşılabilir. Din adamlarının yanıtı, İskender'in dilediğinden daha ağır olabilir: Yakında Darius'a karşı zafer kazanacağının

Page 31: Claude Mosse-Büyük İskender

doğrulanması. Bu yüzden iş işten geçtikten sonra bu yanıtın süslenmesi demektir. Bir açıdan anlamını genişletmek için: Söz konusu olan, yalnızca Büyük Kral'a karşı kesin bir zafer kazanmak değil de tüm insanların efendisi olmaktı; öte yandan, Filippos yalnızca sanılan babası olduğundan, kutsal kökenlerine gerçeklik belgesi eklemek için. Oysa yanıtın birinci bölümü konusunda, bunun geleneksel bir yöntem olduğu sanılır; bu yönteme göre Ammon din adamları Fira* vun'a, Mısır toprağının efendisi olma, sınırsız bir iktidar sözü verirlerdi. Kaynaklarımızın tamamı, tanrının İskender'e "istediği her şeyi" vereceğine dair yanıt verdiği konusunda aynı fikirdeler (Diodoros, XVII, 51, 2). Ancak daha sonra zaferin uzamasıyla ve belki de İskender'in ölümünden82Büyük İskender süre önce biçimlendirdiği tasarıları haklı göstermek için, bu yanıta kâhine danıştığı sırada içermediği bir anlam veriliyordu. Ayrıca İskender, babasının katillerini adil biçimde cezalandırıp cezalandırmadığını öğrenmek için tanrıyı sorguya çekmişti. Bu ikinci sorunun yanıtı daha sonra, en erken 324'te, İskender Yunanlılardan kendisine kutsal onurları geri verilmesini istediği zaman uydurulmuş olmalı. Daha ilkçağda, Plutarkhos'un nu ile sygma arasındaki karışıklığa dikkat çektiği gibi, tartışılmış olmalı.Aslında, ölümünden sonra Darius'un halefi olduğuna göre İskender Akamenid sülalesindeki hükümdarların bazı uygulamalarını, özellikle kıyafetle ilgili olanlarını benimseseydi, sefer boyunca, bize ulaşan öykülerde, kralın Olympos'un sahibinin anasıyla birleşmesinden doğan bir Zeus oğlu olarak ne de yeni bir Dionysos olarak tanrılaştırılması hiç sorun olmazdı. Ayrıca da Akamenid krallar kendilerini tanrı soyundan gelmiş gibi tanıtmazlardı. Tebaalarından istedikleri saygı da iktidarlarının despotça yapısından kaynaklanıyordu. Dostların reddetmiş oldukları ve aslında seferin sonuna kadar da reddettikleri bu despotluktu.İskender'in tanrılaştırılması sorunu böylece başka deyimlerde gösterir kendini. Çünkü bunların 324'te Olympias'a toplanan Yunanlılardan istediği tanrısal onurlar olduğu konusunda kuşku yoktur. Bu yüzden de Yunanlıların, tanrı soyundan geldiğini kabul etmesini istemektedir.Yunan Dünyasında Kahramanlık KültüBu yüzden IV. yüzyılın son yıllarındaki Yunan dünyasında bir ölümlünün tanrılaştırılmasmın ne anlama geldiğini sorgulamak gerekir. Bu analizin başında, doğrudan ya da dolaylı olarak bir tanrıdan çıkmış destan kahramanlarından söz ettik. Etkili dinler, Yunanlıların dinsel uygulamalarında önemli bir görünüm oluştururlar; ilkçağdan beri durum böyledir. Bu dinler, Yunanlıların Akdeniz kıyılarında kurmuş oldukları sitelerin gerçekten de mitolojik kurucularını ilgilendiriyordu özellikle. Aynı83Claude Mossezamanda da uzak ya da yakın geçmişte uygarlaştırıcı bir rol biçilmiş başka insanları ilgilendirirdi. Olimpiyatlarda başarı sağlayanlara da kahramanlara özgü ayinler yapıldığı bilinmektedir. Bu ayinler sırasında tören alay. lan, kurbanlar, yarışmalar yapılıyordu; bu ayinlerin Olimpia panteonunun büyük tanrılarına mı yoksa boyutları daha küçülen tanrılara yapıldığını anlamak her zaman kolay olmazdı.VIII. yüzyıldan itibaren Yunan sitelerinin gelişmesiyle artan bu kah-ramanlaştırma olayları, klasik çağda da ortadan kalkmadı. Çok ilgi çekici bir örnek, Ege'nin kuzeyine, Peloponnes savaşları boyunca Atina ile İsparta arasında tartışmalara neden olan Amphipolis sitesiydi. Yakınlarda Atinalılarca kurulmuştu ve Atinalı general olan kurucusu Hagnon'un onuruna kahramanlara özgü bir ayin düzenlemişti. Thukydides'in anlattığına göre kent 424'te, Ispartalı General Brasidas'ın eline düşmüş, Atinalılar da boş yere onu yeniden ele geçirmeye çalışmışlardır. Ispartalı general Kleon'un Atina kıyılarına yaptığı yeni bir saldırı da yeni bir başarısızlığa neden olmuştu. Kleon savaş sırasında öldü, ama yine zafer kazanan Brasidas da ölümcül bir yara aldı. Thukydides, Amfipolislilerin Ispartalı generale gösterdikleri saygıyı hatırlatarak öyküsünü şöyle tamamlar:Bu antlaşmadan sonra üzerine, ordu halinde birleşen tüm birlikler Brasidas'ın cenaze töreninde bulundular, tören masraflarını site karşıladı. Onu kent içine,

Page 32: Claude Mosse-Büyük İskender

şimdiki agoranın girişine gömdüler. Amphepolisliler mezarının çevresini bir çitle çevirdiler ve o zamandan beri bir kahra-manmış gibi kurban sunuyorlar ona. Her yıl anısına, onu yüceltmek için oyunlar düzenliyorlar ve ona armağanlar sunuyorlar. Hagnon'un yaptırdığı halk anıtları yıkıldı ve onun kent kurucusu olduğunu kanıtlayan her şey yok edildi (V, 1,11).Thukydides de o andan sonra Hagnon'u yüceltmekten vazgeçtiklerini eklemektedir.84Büyük İskenderHagnon'un kahramanlara özgü ayininin, ölümünden sonra yapılmadığını varsayabiliriz. Aynı şekilde Brasidas ölünce de agoradaki mezarının çevresinde kahramanlara özgü bir ayin yapılıyordu. Bu konu üzerinde durmanın gereği yok, çünkü İskender'in İskenderiye'deki mezarıyla ilgili olarak da bu konuya yine döneceğiz.Büyük strateji uzmanlarının kahramanlaştırılmasında yüzyılın sonunda daha da ileri gidildi. Söz konusu olan da yine bir Ispartalı olan gemi komutanı Lysandras idi.405 yılında Aigos Potamoi'de Atina filosunu yenen Lysandras, zaferini Delf te bir anıt dikerek kutlayacaktı; heykeli tanrı heykellerinin ortasında yer alıyordu. Plutarkhos, Lysandras'nın Hayatı adlı eserinde, Sa-moslu tarihçi Douris'in tanıklığını anlatır; Douris'e göre Lysandras sağken, "kentlerin adına sunaklar diktiği ve bir tanrı gibi kurbanlar sunduğu" biriydi (Lys., 18, 5). Gerçekten de bu tür saygıların bir ölüye değil de bir canlıya sunulması yeni bir olaydı.Brasidas ve Lysandras, Eşitler ve Benzerler sitesinde tanrılar gibi saygı gören iki Ispartalıydı. Thukydides'in ve Platon'un sitesi Atina'da durum nasıldı? V. yüzyılın sonunda önce, aşırı saygıdan yalnızca bir zorbayı öldüren Harmodios ve Aristogiton yararlanmıştı: Mezarlarının yanında yapılan ayinlere üç yüksek yargıçtan biri başkanlık ederdi. Yine yalnız onlara bir heykel ayrılmıştı. Persler tarafından yıkıldıktan (ya da çalındıktan) sonra, zorba öldüren ünlü grubun heykelinin yerine heykeltıraş Critios ile Nesiotes yenisini yapmışlar ve heykel agoraya dikilmiş. Kuşkusuz site falanca ya da filancaya, yabancı bir hükümdara, elçiye, generale onurlar verirdi, ama bu onurlar çoğu zaman tüzüğe aykırı olarak bir taç verilmesiyle sınırlıydı; yani üzücü yarışmalar sırasında yargıçlarla yüksek mevkili memurların yemek yemeleri için toplandıkları binada, ayrıcalıklı bir yere oturma hakkıyla sınırlıydı. Sokrates'in yargıçlarından istemiş olduğu şeyin ceza olduğunu hatırlarız! Heykellerinin dikilmesi tanrılarla kahramanlara özgüydü. Ancak Peloponnes savaşlarının hemen ertesi günü, IV. yüzyılın ilk yıllarında, General Konon onuruna bir heykel85Claude Mossedikildiğini görüyoruz. Aigos Potamoi'de komutan olan bu adam bozgundan sonra önce Kıbrıs'a, sonra Büyük Kral'ın sarayına sığınmıştı. 393 yılında Knidos açıklarında İsparta filosunu yendikten sonra Atina'ya dönmüştü. Yanında Büyük Kral'ın kendisine verdiği parayı getirmişti, bu parayla Lysandra'mn emriyle 405'te yıkılmış olan Uzun Duvarlar yeniden yapılacaktı. Konon bir "kurtarıcı" gibi onurlandırıldı; Demostenes onun, Harmodios ve Aristogiton'dan sonra agora da bir heykeli dikilerek onurlandırılan kişi olduğunu belirtmektedir.Bununla birlikte böyle onurlandınlmalarm örnekleri IV. yüzyılda artacak ve onurlandırılanlar galip strateji uzmanları olacaktı her zaman. Böylece kazandıkları zaferleri hatırlatmak için Iphikrates, Chabrias, Ti-mothes'nin heykelleri dikildi agoraya. Hatip Aiskhines'in Ctespion'a Karşı adlı söylevindeki bir bölüm, başka generallerin de "çok sayıda ve güzel savaş başarı kazandıkları için" agorada heykellerinin dikildiğini anlatır (III, 243).Kısacası bir heykel dikilmesi, bir tür kahramanlaştırmaydı ve zafer kazanan strateji uzmanları yararlanıyordu bundan. Kerones'in ve Dema-des'in barış yapmasından hemen sonra, agorada bir heykel sahibi olan general... Filippos oldu ve böylece, savaş sırasında tutuklanan Atinalıları özgürleştirdiği ve sitenin bağımsızlığına saygı gösterdiği için ödülünü aldı.Ispartalı ve Atinalı strateji uzmanlarının da çifte ödüller aldığını görürüz; onlara tanrılar katına değilse bile kahramanlar katına yükselten galibe de bir

Page 33: Claude Mosse-Büyük İskender

heykel ayrıcalığı tanındı. IV. yüzyılda bir Yunanlı için hem politik hayatın, hem de dinsel hayatın kurallarını hiçe saymak anlamına gelmiyordu bu.yİskender, Theos Aniketos (Yenilmez Tanrı) ^Oysa 324 yılında, Asya seferini bitirdiği sırada, büyük bir zafer kazanmış bir generaldi İskender. Yunanlılara olduğu gibi ona da eşsiz onur-86Büyük İskenderjar verilmesi kaçınılmazdı. Hyperides ile konuşmalarında İskender'e verilmesi gerekenleri Demostenes şöyle anlatıyor: "İsterse, hem Zeus'un, hem de Poseidon'un oğlu olma onuru." Ünlü hatip bu sözleri Atina meclisi karşısında söylemiş olmalı. Hyperides de Demostenes'in, yenilmez Tanrı Kral İskender'in agoraya bir heykelinin dikilmesini önerdiğini ekler. Hyperides'in suçlamaları, Harpales'in parasının bir kısmının yok olmasıyla ilgili açılan dava sırasında Demostenes'e iletilir. Hyperides'in herkese duyurduğu şey, İskender'in tanrılaştırılmasını kabul etme olayının yol açacağı kutsallığa bir hakaret olmadığı apaçıktır -konuşmacının ses tonundaki saygısızlık bile bunun kanıtıdır. İskender'in Zeus'un ya da Poseidon'un oğlu olmayı istediği onu pek ilgilendirmez- ancak bu, Demostenes ile Makedon dostlarının gizli anlaşma içinde olduklarını göstermektedir. Eleştiri politikti, ama yalnızca Hyperides açısından politik.Peki ama İskender tarafında durum neydi? Tanrıdan doğduğunun ve yenilmez tanrı niteliğinin Yunanlılar tarafından kabul edilmesine ne anlam veriyordu? Asıl ilgilendirmesi gereken kişiye ait kanıt olmadığı için bu soruya yanıt vermek neredeyse olanaksız. İskender'in kişiliğiyle ilgili soruna, daha sonra yine döneceğiz. Kazandığı zaferler ve gücünün ortaya çıkan, gözler önünde duran büyüklüğü yüzünden başı döndüğünden, onun Yunanlılar tarafından bir destan kahramanı olarak tanınmak ve bu yüzden de tanrıdan doğduğunu ileri sürebileceğini düşünmek pek garip sayılmaz. Plutarkhos, İskender'in Hayatı'nda, 246'da İskenderiye Kütüp-hanesi'nin başına atanan Kyrenesli bilgin Eratosthene'in, Olympias'nın, oğlunun doğumuyla ilgili verdiği gizli sırları açıkladığını söyler. Ama Plutarkhos da diğer yazarların, "Olympias'ın bu yalanı dinsizlik olarak kabul etmediğini", bunu İskender'e mal ettiğini doğruladıklarını ekler (İsk., 3, 2). Gerçekten de gerçeğe yakındır bu sözler ve Hyperides'in kanıtı geçerlidir. Sorun daha çok, ne zamandan beri bu tanrısal doğumu ileri sürdüğü v'e ona verdiği kapsamı bilmektir.87Claııde MosseOysa Yunanlılardan böyle tanınmasını istemekteki amacı, önce İskender'in otoritesini göstermesini ve bunun sorun haline getirilmemesi olduğu göz ardı edilemez. Harpales sorunu, Antipatros'un emirlerine uyduğu şeklindeki kötü niyetiyle ilgili dolaşan söylentiler, Yunanlıların ayaklanacağı konusunda korkutabilirdi onu. Bu ayaklanmaya dinle ilgisi olmayan bir nitelik kazandırmak, ondan korunmanın bir çaresi olabilirdi. Çevresindekilerin de ondan bu tanrılaştırmayı istemesi mümkündür pekâlâ. Başlıca neden mutlak otoritesini tanıtma isteğinden kaynaklanmaktadır.İskender'in bu tanrılaşma isteğinin hatırlanması gereken başka bir boyutu da vardır: Dionysos'la bir tutulması. Bunun, görünüşü ayrıcalıklı kılacak sayısız yorumcuyu harekete geçiren neden olduğunu biliyoruz: Bir yandan mitolojik geleneğin tanrıya mal ettiği, İskender'in de yalnızca örneklik ettiği Hindistan fethi; öte yandan İskender'in önce Persepolis'te, daha sonra Dionysos için bir ayin hazırladığı Nysa'da zaferlerini kutlayacağı şarap tanrısı Bakhus onuruna yaptığı şenlikler; Gedrosie Savaşı'nın sonunda günlerce sürmesiyle tanınan, Dionysos yandaşlarının kutlamış olacağı Hydaspes'teki şenlikler. Burada bu yorumun değeri konusunda, Paul Goukovsky'nin tamamen inandırıcı olan kanıtlarını özetlemekle yetineceğiz (Denemeler, cilt II). Dionysos'u yüceltirken İskender, bitki tanrısını ve aşırı bolluğu neşeli geçit törenleriyle onurlandırmaktan ibaret olan dinsel bir geleneğe uyuyordu yalnızca. Çoğu zaman birbiriyle çelişen kaynaklarımızdan anlatılanlara bakılırsa, Dionysos'un ortaya çıkışı, Hindistan zaferinden sonraya rastlamaktadır. Doğal olarak kral, kendini yeni Dionysos olarak görmeden, Hindistan zaferine tanrıyı katmak istemiş olmalıydı. Zaten bu

Page 34: Claude Mosse-Büyük İskender

kutlamaların da sıradan bir özelliği vardır. Ünlü Kar-manya "Bakhus şenliklerinin" Aristobulos ve Ptolemaios gibi doğrudan tanıklara başvuran Arrhianos'un anlatısında bulunmaması anlamlıdır. Bu daha sonra İskender'in çevresinde ve ilk iki Lagos'un etkisi altında ancak bir "yeni Dionysos" söylencesinin gelişmiş ve Asya fethi ile Dionysos Hintli "tavrı" arasında bir karşılaşma değerlendirilmiştir.88Büyük İskender324 yılında, ölümünden kısa süre önce İskender, Yunanlılardan kendisinde "yenilmez bir tanrı" gibi görmelerini istemişti. Ancak daha sonra Dionysos'un ruh sıçraması olarak ortaya çıkacak ve tanrısal doğumunun söylencesi hazırlanacak. Bu bölümü kapatırken, Plutarkhos'un 335'teki Tebai ayaklanmasının öyküsünün sonuna eklediği dipnotları vermek yararlı olur sanırım:Aynı zamanda, Tebaililerin felaketinin sonunda üzüldüğünü ve içlerinden çoğuna karşı yumuşak davrandığı söylenmektedir. Aslında bir sarhoşluk anında Kleitos'a yaptığı suikast ve Hindistan'a kendisiyle birlikte gelmek istemeyen Makedonların kendisini terk etmesi, seferini ve zaferini yarım bıraktırmış gibi göründü, bütün bunları Dionysos'un kinine ve intikamına yükledi (İsk., 13, 4, 4 ).Kendisini yeni bir Dionysos olarak göstermek istemekten uzak olan İskender, böylece Tebaili Semele'nin oğlunun intikamından çok korkmuş olmalı. Efsanenin kalın tabakaları arasında karmaşıklığı güçlükle anlaşılan bir kişilik üzerinde düşündürmeye yönelten şey budur.89ÜÇÜNCÜ BÖLÜMinsan Olarak iskenderBüyük İskender

Bir yaşamöyküsü, ne yaşamı boyunca yapmış olduğu değişik işlerin analizine, ne de bir kişinin hayatındaki önemli anların öyküsüne indirgenemez. Kişiliğinin farklı yönlerini de ortaya çıkarmak gerekir aynı zamanda. Bu, yakınlarının tanıklıklarından yararlanarak yapılabildiği gibi bir kişinin kendisiyle ilgili anlattıklarından, yazılı olarak bıraktığı şeylerden de yararlanarak yapılabilir. İskender'in durumunda, kendisine atfedilen ve kaynaklarımızda adı geçen birçok mektup var, ama gerçek oldukları konusunda insan kuşkuya düşüyor, deyim yerindeyse. Yakınlarına gelince, daha sonraki yazarların bize ilettikleri şeylerden, olağandışı bir kişiyle karşılaştıkları sırada neler hissettiklerini anlayamayız. Bu bölümde bizim temel kılavuzumuz olacak Plutarkhos bile konumu gereği İskender'in, Hephastion ve Kraterios dışında pek az dostu olduğunu söylemektedir; ayrıca her ikisi hakkında dolaylı bile olsa, en küçük bir kanıt yok elimizde.Öyleyse kılavuz olarak niçin Plutarkhos'u seçelim? Çünkü her şeyden önce İskender'in Hayatı'nı yazarak ve bunu yaparken kendini tarihçilerden ayırdığını belirterek, kendisi örnek oldu. Kralın yaptığı büyük işlerden çok "kişiliğinin" belirtileri ilgilendiriyordu onu. Anlatısını zenginleştiren sayısız anekdotların hepsi de gerçek değil elbette. Bunlar aynı zamanda Keronesli filozofun yaşadığı kısa zamanla dört yüzyıl süren Makedon Saltanatı arasında oluşan efsanenin tek ürünü de değil. Plutarkhos Çoğu zaman, fethin öyküsünü anlatırken ölçülü davranmasına karşın, ço-93Claude Mosseğu zaman kahramanını tanımlarken referans olarak bu anekdotlardan ya. rarlanmaktadır. Şunu da eklememiz gerekir: Göreceğimiz gibi Plutark-hos, başka Hayatlar'fa İskender'in, fethin değişik evrelerinde davranışla-rmdaki gelişimi de göz önünde bulunduruyor.Efsanede, aynı Plutarkhos'a atfedilen iki kitapçık var, adları İskender'in Yazgısı Üzerine. Burada da kuşkusuz ortak anekdotlar ve içerik olarak özellikle zengin bir gelecek yaşamış İskender'in bir görünüşünün aslıyla ve i/oya?'ınkiyle boy ölçüşebilen, ancak yeni bir boyutla, bir filozof gözüyle hazırlanmış bir portre bulunuyor.

Page 35: Claude Mosse-Büyük İskender

Sonraki sayfalarda kılavuz olarak Plutarkhos'u almamızın nedeni, kısa süre içinde bir efsane haline gelmiş bir kişiye karşı tedbirli davran-mamızdır; bunu ne kadar tekrarlasak azdır.94 ĞİTİİGENÇLİĞİ VE EĞİTİMİİskender'in doğumunu az çok sihirli, olağanüstü bir yazgıyı ortaya koyan işaretlerle kuşatılmış bir olay haline getiren ve daha yukarıda hatırlatılan efsanelere dönmeyeceğiz. Bununla birlikte şunu da yeniden hatırlatmamız gerekir ki Plutarkhos bu belirtileri hatırlatıyor olsa bile onlara yine de gerektiği kadar önem vermez. Ona göre İskender, hiç kuşkusuz Filippos'un oğludur ve İskender'in Yazgısı Üzerine adlı iki kitapçık, onun gözünde Makedon kralının olağanüstü serüveninin, Tyche'nin herhangi bir kararına değil de fatihin kişisel değerine bağlı olduğunu onaylamaktadır.İskender'in fiziksel görünüşü üzerine çok az bilgi verir Plutarkhos. Tüm çağdaşları gibi o da İskender'in birçok heykelini görmüştür; bunlar Lysippe tarafından yapılmış, kralın sağken modellik ettiği heykellerdir: "Sağa doğru hafifçe çevrilmiş boynunun eğimi ve bakışındaki parlaklık" (Isk., 4, 2). Hatta Plutarkhos, İskender'in; kendisini yalnız Lysippe'nin betimlemesini isteyeceğini de iddia eder. İskender'in bulunan sayısız büstü Sicyonlu heykeltıraş tarafından hazırlanan modelinden çıkmaz. Bazıları, onu özellikle yüzünü daha erkeksi, saçlarını daha gür olarak gösterir. Helenistik ve Roma döneminde, özellikle onları Barbarlardan "kurtaran"95"*'Claude Mossefatihin anısına dindarca bağlı olan Küçük Asya'daki sitelerde, heykeltıraşlara esin kaynağı olmuş kişi genç İskender'dir kuşkusuz.Plutarkhos genç adamın teninin "bembeyaz" olduğunu ve kolayca kızardığını hatırlatır. Ama ressam Apelle'nin portresinde, tam tersine kralın esmer göründüğünü bilmektedir. İskender'in ergenliğinde teninin beyaz olduğunu, ancak bu tenin Asya güneşiyle bronzlaştığını varsayabiliriz. Yetişkin erkeklerin açık havada yaşamaları yüzünden esmerleşen tenle-riyle zıt olarak kadınları ve gençleri beyaz tenli yapan Yunan ressamların aralarındaki bir uzlaşma sonucunda böyle yapıldığını düşünebiliriz. İssos Savaşı'nı temsil eden ünlü mozaikte İskender'in esmer tenli olmasına şaşmamak gerek.Bu fiziksel portreyi tamamlamak için İskender'in herhalde pek iri olmadığını hatırlatacağız. Yaşamöyküsünde defalarca, onun kendisinden daha büyük insanlarla garip savaşlara atıldığı konusunda ısrar edilir. Ancak bu konuda daha fazla konuşmamız olanaksız.Filippos'un sarayında, günün birinde babasının yerine geçecek genç bir veliahtın alması gereken eğitimi almıştır sanırız. Özellikle avcılık, genç bir erkeğe göre en normal faaliyetti ve bu yüzden de İskender'i av sırasında gösteren birkaç resim vardır. Aynı şekilde Plutarkhos da büyük ayrıntılarla genç prensin, kimsenin boyun eğdiremediği bir atı eğitmeyi başardığını nakleder. Büyük hayranlık duyan Filippos, ona bu atı armağan etmiş, İskender de ona Bukephalas adım vermiş. Bu sadık dost, aşağı yukarı tüm fetihlerde yanından ayrılmamış ve ölümüyle kralı büyük üzüntüye boğmuş olmalı.Filippos eğitimine yardımcı olması için oğluna bir öğretmen ve bir eğitimci verdi. İlkinin adı Leonidas'tı ve Plutarkhos'un dediğine göre çok sert biriydi. Adına ve sertliğine karşın Ispartalı değil, Olympias'ın akraba-sıydı. Öğrencisine azla yetinmesini ve sade bir şekilde yaşamasını öğretti; bu daha sonra, çıplak bölgelerden geçerken işine çok yarayacaktı. İkincisi olan Lysimakos, kendini yeni bir Akhilleus'un eğitimini üstlenen santor Chiron'un mirasçısı olarak görürdü.96Büyük İskenderÜnlü Vergina kazılarından sonra öğrendiğimize göre, Makedonya sarayı çok parlaktı ve daha çok Helen kültürünün izlerini taşıyordu. Makedonya kralları Yunan asıllı olmayı kabul ediyorlardı ve bu yüzden Yunan kültürünün temelini oluşturan Homeros şiirleri öğretildi genç veliah-ta. Bu yüzden bu iki destan

Page 36: Claude Mosse-Büyük İskender

İskender'e yabancı değildir, Asya seferine de bagajlarının arasında İliada ile çıkmıştır. Ana soyundan yeni bir Akhille-us olmak istediği için de bu seferde, en azından ilk başlarda yeni bir Tro-ya Savaşı yapmayı düşünmüştür.Ancak delikanlı okumalarını yalnızca Homeros şiirleriyle sınırlandırmaz. Aynı şekilde Yunan trajedi yazarlarını da beğenmiştir. En önem verdiği trajedi yazarlarından sonuncusu olan Euripides'in, hayatının son yıllarını Kral Arkeolas'ın sarayında geçirdiğini biliyoruz. İskender de gençken şairin şiirlerini öğrenebilmiştir. Bununla birlikte bu konuda Plu-tarkhos'a inanırsak, ancak Asya seferi sırasında Harpales'den kendisine Euripides'in, Eschyle'in trajedilerini, Sirakuzalı tarihçi Philistos'un Tarih-fer'ini, ayrıca az tanınmış iki yazarın Selinotlu Telestes ile Philloxen'in eserlerini istemiş olmalı. Oysa 330 yılına doğru, Atinalı politikacı Li-kurg'un, üç büyük trajedi yazarının eserlerinin metnini önlem olarak yazıya geçirilmesini kabul ettirdiği bilinir. Ayrıca İskender'in gelecekteki hazinecisi Harpales'in, aşağı yukarı aynı dönemde Atina'da oturduğu da bilinmektedir. Bu girişimden haberdar olan İskender, Harpales'ten bu metinleri sağlamasını istemiş olamaz mı? Buna karar vermek zor ama olanaksız değil.Bunu söyledikten sonra, geriye İskender'in eğitimiyle ilgili en önemli Şey kalıyor elbet; Aristoteles'in Pella'ya gelişi. Aristoteles, Kalsidikya'da Stagire sitesindeki bir hekimin oğluydu ve galiba bu hekim kral Amin-tas'ın sarayında oturmuştu. 384 ya da 383'te doğmuştu ve o dönemde bir-Çok delikanlı gibi siteyi ünlü kılan filozoflardan ve hatiplerden ders almak üzere Atina'ya gelmişti. İsokrat'ın da öğrencisi olmuş olmalı; çünkü Çok sonra yazmış olduğu Retorik'tc Atinalı söz sanatı ustasının eğitiminin97F. 7Claude Mosseyankıları görülür. Ancak özellikle Platon Akademisi'nde eğitildi. Ölümüne, 347-346 yılma kadar ustanın derslerini izledi. Platon'un birçok öğrencisi gibi, o sırada Atina'dan ayrılmıştı. Atarneli zorba Hermias'ın sarayında, sonra 335'te Atina'dan dönmeden önce Pella'da oturdu; Atina'da ölümünden (322) kısa süre önceki sürgününe kadar beden eğitimi okulunda ders verdi.Kuşkusuz oğlu ve geleceğin vârisinin eğitimini vermek isteyen Filip-pos tarafından 343'e doğru Pella'ya geldi. Aristoteles, kendisini her alanda, hem bilim, hem de felsefe alanlarında ilkçağın en büyük düşünürü yapacak eserlerini yazmamıştı henüz. İlk önce ustasına özenerek diyalog biçimini benimsemişti kuşkusuz. Ama hemen bundan vazgeçip yanıtsız kalacak problemleri açıklayan mantıksal bir yapıya göre düşünceyi geliştirmeyi sağlayan kitapçığı yeğledi. Daha Makedonya'da oturmadan önce, bitkiler ve hayvanlarla ilgili bilgiler biriktirmişti. Ama Platon'un eğitimi ilerledikçe, yalnız tanıdığı alanlarla değil, aynı zamanda da politika bilimi adını verdiğimiz bilim alanıyla da ilgileniyordu ve politika biliminin kurucusu oldu.Kuşkusuz ilk zamanlar o da Platon gibi bir veliahtı, Atarneli dostu Hermias gibi, felsefenin bilgeliğine inandırmak istemişti. Genç Makedo-nu eğitmek için çağrıldığında, aynı şeyi mi düşünmüştü? Yine de Plutark-hos, Aristoteles'in İskender üzerindeki etkisinden kuşku duymuyor. Ona yalnızca Yunan şiirini ve trajedi eserlerini keşfettirmekle kalmamış, aynı zamanda da doğa bilimlerine ilgisini çekmiş olmalı. Bu, Makedonya kralının Asya seferi sırasında çevresinde bilginlerin bulunmasını ve sefer dönüşü Nearque'a verdiği "coğrafi" keşif görevini açıklamaktadır. Aynı şekilde Aristoteles'in de genç veliahtın üzerinde politik ve ahlaki bir etkisi oldu mu? İlerideki sayfalarda bu konuya yeniden dönmeye fırsat buluruz. Ne var ki Atina'dan döndükten sonra yazdığı ne Nikomakos'ta Etik'te, ne de Plutarkhos'ta, o sırada Asya fethine başlayan kimseyle ilgili en küçük bir anıştırma yoktur.98Büyük İskenderBazı geç kaynaklar, kralın eski ustasına yazdığı mektuptan söz eder. plutarkhos, İskender'in gizli kalması gereken tüm sırlarını, derslerini yayınlarken, herkesin anlayabileceği düzeyde yazdığı için Aristoteles'e sitem ettiğini belirtir (M., 7, 5). Ancak böyle bir mektubun var olduğunu kuşkuyla kabul etmek gerekir. Ayrıca Aristoteles, Politika'da. mutlak kralın tersine biraz çekingen

Page 37: Claude Mosse-Büyük İskender

davranır; kral onun gözünde ancak sivil toplumdaki tüm üyelerden daha üstün bir "erdem" sahibi biri olduğunda aklanmaktadır. Ve kralı "canlı yasaya" dönüştüren bu "erdem" de askeri fetihlere bağlı maddi bir egemenliğin sonucu değildir. Bu eşsiz insanın "kişiliğinin" asıl önemli kısmıdır. İskender böyle bir ölçüte uyuyor muydu? Ustasının bu konuda çok erken karar verdiği kuşkuludur.Ama biz genç İskender'e dönelim. Plutarkhos gibi şunu da kabul etmemiz gerekir ki Aristoteles tıp, bilim, belki de felsefeye karşı ilgisini arttırdı. Bu konuda Plutarkhos, kralın Hintli filozoflara duyduğu ilgiyi hatırlatır, bu Brahmanlarla istekle konuşurmuş. Yine Speusippe'nin ölümünden sonra akademi öğretmeni olan Kalkedonyalı Xenocrates ile girdiği ilişkileri anlatır; Xenocrates ona krallık üzerine Peri Basileus adında bir kitapçık yazmış (M., 8, 4-5). Tüm bunlar yine de tedbirli olmayı gerektiriyor; fatihin ölümünden hemen sonra oluşmuş, efsaneyi andıran böyle "bilgiler" bulunduğu ölçüde. Bu bir "filozof kral efsanesini İskender'in Yazgısı Üzerine adlı iki kitapçığında da yaymaktadır, bu konuya döneceğiz. Genç veliahtın eğitimi bittiğinden, daha önce karmaşık ve gelecek kuşakların üzerinde zıt yargılamalarda bulunacakları bir kişiliğin görünüşünü ortaya koymaya çalışalım.99İSKENDER'İN KİŞİLİĞİİskender'in Hayatı adlı eserinde Plutarkhos'un bize anlattıklarından yola çıkarak, kişiliğini ortaya çıkarmaya çalışacağız; aynı zamanda da İs-kender'in Yazgısı Üzerine adlı eserde, Makedonya kralına atfedilen nitelikleri hesaba katmamız gerekir; bu kitaplarda, onun kazanmış olduğu olağanüstü başarıların şansla bir ilgisinin olmayıp yalnızca onun değerine dayandığı kanıtlanmaktadır.Bu nitelikler dört bölümde toplanıyor sanki: Cesaret ve sebat, kendine hâkimiyet, cömertlik ve iyilik, son olarak da "filozofça" bir yapıya özgü olan mantıkla benimsenen davranış.Fiziksel Cesaret ve SebatFethin farklı safhalarının öyküsü, kralın fiziksel cesaretini ve sebatını sık sık hatırlatmak için bir fırsattır elbette. Tahta geçer geçmez, zorla tanınmış bir krallığı yitirme pahasına, krallığı batıdan ve kuzeyden tehdit eden barbar topluluklara saldırarak, Filippos'un himayesini zorla ve istemeden kabul etmiş ve eline yeniden silah almaya her an hazır bir Yunanistan'da düzeni kurarak kendini tehlikeye atmaktan çekinmedi (İsk., 11, 4). Yılın bazı aylarında savaşmayı yasaklayan Makedon geleneklerini çiğ-. ORHAN KEMALİL HALK KÜTÜPHANESİ100Büyük İskendernemeye İskender'i yönelten de bu aynı sebat ve görevini yerine getirme iradesidir: Durumun uygun olduğuna karar verip Granikos'u aştı. Parme-nion'un uyarılarına karşın, hekim Filipp'in, Sidnos'un buzlu sularında yıkanarak kaptığı hastalıkla savaşması için hazırlamış olduğu içkiyi hiç tereddüt etmeden içtiği zaman da yine cesaretini ve tehlikeyi hiçe saydığını göstermektedir (İsk, 19, 6). Bunu yaparken, aynı zamanda da dostlarına duyduğu güveni gösterir.Yine bu dostluk ve şükran duygusuyladır ki yorgun olduğu için Suriye'yi terk etmeye hazırlanan dostu Lysymakos'un yanında kalmaya gider; hiç tereddüt etmeden ordusunda geriye kalan askerlerinden ayrılıp geceyi soğukta ve karanlıkta geçirir. Ama bu beklenmedik terslikten yararlanmasını da bilir: "Çevikliğine güvenerek ve Makedonları cesaretlendirmek için kelle koltukta çalışarak" düşmanların üzerine atıldı ve onları yendi (M., 24, 11-12). Mısır'da, Ammon kâhinine danışmayı çok istediğinden, Libya Çölü'ndeki tehlikeleri aştı (İsk., 26, 13-14). Darius'a karşı giriştiği son büyük savaştan bir gün önce, kendisinden daha yaşlı dostlarının öğütlerine karşın, gece savaşmayı reddeder, derin bir uyku çeker ve ertesi gün gücünü toplamış halde dövüşmeye hazırlanır. Plutarkhos şöyle bitirir:Yalnızca savaştan önce değil savaş sırasında bile aklı ve kendine güveni yüzünden yüce ve sarsılmaz biri olarak gösterir kendini (İsk.,32, 4).Çoğu zaman savaş sırasında yara aldığında bile acılarını bastırır ve kendini tehlikeye atmaktan çekinmez. Böylece bacağından yediği okla kaval kemiği

Page 38: Claude Mosse-Büyük İskender

kırılmasına karşın, boynuna şiddetli bir taş darbesi yiyip de uzun süre gözleri kararmasına karşın, Oxathres'i aşar (İskender, 45, 5). Hindistan'da "Simitres kayalığı" saldırısına bizzat katılır ve kaleyi ele ge-Çirir (İsk., 58, 4). Pöros ve ordusuna karşı, Hydaspes'i aşarken de aynı cesareti ve sebatı gösterir: Kral, göğsüne kadar suyun içindeki askerleriyle yan yanadır (İsk., 60, 7). Kısacası İskender, düşmanı daha çok şaşırtmak101Claude Mosseiçin ordusunu farklı yerlere yerleştirebilen bir strateji uzmanı değildi yalnızca. Darbe yemekten, hayatını tehlikeye atmaktan korkmadan, kendisi de doğrudan savaşa katılırdı.Kendine HâkimiyetiBüyük bir felsefi nitelik olan ve kendine hâkimiyet anlamına gelen bu fiziksel cesaret Plutarkhos'a göre, asıl kişiliğinin görüntülerinden biridir, çünkü İskender tutkularına egemen olacak güçtedir. Bu kendine hâkimiyet öncelikle sadelikte belli olur: İskender yiyecek ve içecekten yoksun yaşayabilen biridir. Plutarkhos, onun Ada ile Karya tahtında yapmış olduğu konuşmaların anekdotunu anlatmaktan hoşlanmaktadır:Kadın, her gün ona birçok yemek ve pasta göndererek ve sonunda en usta aşçıları ve pastacıları sunarak sevgisini gösterdiği zaman; İskender bunlardan hiçbirine ihtiyacı olmadığını, kendisine öğretmeni Leoni-das'ın en iyi aşçıları verdiğini söylüyordu: Kahvaltı olarak, güneş doğmadan önce bir yürüyüş; akşam da hafif bir yemek (îsk., 22, 9).Bessos'un peşine düştüğü sırada, atlı askerleri susuz kaldıkları için üzüldü. Bununla birlikte onun susadığını görüp de çocuklar için su bulan Makedonlar ona içecek verdiği zaman, kendisini süvarilerinden ayırmak istemediğinden suyu reddetti:Onun kendini tuttuğunu ve ruh büyüklüğünü gören süvariler ona, kendilerini korkmadan götürsün diye bağırarak atlarını kamçıladılar. "Başımızda böyle bir kral oldukça, yorgun, susuz ya da kısacası ölecek halde olduğumuzu kabul edemeyiz", diyorlardı kendi kendilerine (îsk., 42, 9-10).Bu kendine hâkimiyet ve kendini tutma, özellikle kadınlara karşı ortaya çıkıyordu. Plutarkhos yine bu görünümü üzerinde durmaktan hoşlanır. Bu kendini tutma niteliği, özellikle Darius ailesinin kadınlara karşı102Büyük İskenderdavranışında ortaya çıkacaktı. Büyük Kral'ın karısı, anası ve iki kızı eline düşmüştü. Yunan dünyasında Homeros'tan beri, tutsakların kaderinin fatihin elinde olduğu biliniyordu. İskender onlara yalnızca "Darius iktida-nndayken yararlanmış oldukları tüm ayrıcalıkları vermekle kalmamış, aynı zamanda güzel olmalarına karşın, onlara karşı şiddet göstermekten kaçınmıştı. Plutarkhos şu hayret verici cümleyi eklemektedir:Bir kralın kendini yenmesinin, düşmanı üzerinde zafer kazanmasından daha onurlu bir iş olduğuna inanan İskender, Barsine dışında, evlenmeden önce bu kadınlara ve diğerlerine kesinlikle el sürmedi (îsk,21,7).Barsine adındaki bu kadın, Memnon'un dul karısıydı ve Rodos'ta tutsak edilmişti. Akamenid soyundan geliyordu ve babası Artabaze, Büyük Kral'ın kızlarından birinin oğluydu. Nikâhsız olarak yalnız onu alan İskender, atası destansı modeline uymuştu; Agamemnon'un çok sevdiği tutsak kadını, Braseis'i elinden alınca savaştan çekilmişti. Kralın bu durumu dostlarına da hatırlatmış olduğu akla gelir. Bununla birlikte Plutarkhos, İskender'in, "başım döndürdüğünü" söylediği Persli tutsak kadınların güzelliği karşısında duygusuz kalmadığını da ekler. Perhizini daha değerli kılan da budur zaten...Plutarkhos'un hem Hayat'ta hem de Yazgı'da anlattığına göre bu perhiz yüzünden deniz ülkeleri valisi Philokseos'un önerdiği yakışıklı iki oğlanı reddetmiş, "Philoksenos benim ne suç işlediğimi duymuş da bana böyle utanç verici önerilerde bulunuyor?" diyerek dostlarının yanında öfkelenmiştir (M., 22, 1; Yazgı, 1, 333A).Kadınlara duyduğu saygının ve bu cinsel perhizin başka bir kanıtı da onu meşru karısı yapmaya karar verdikten sonra, Roksana'ya karşı sergilediği tavrıdır.

Page 39: Claude Mosse-Büyük İskender

Makedon yasasına meydan okuma yatar bunun altında, ya da en azından Yunan yasasında olduğu gibi Makedon yasası da yalnızca içten evlilikleri, aile içi evlilikleri yasal kılıyordu. Krallık soyundan gelmesine karşın Barsine, yalnızca metresi olmuştu ve ondan olan oğlu vârisi103Claude Mosseolamayacaktı. Oysa Roksana ile evliliğinin amacı yasal bir vârise sahip olmaktı. Akamenidlerin vârisi olan İskender, bu sıfatla Persli bir prensesle yasal olarak evlenebilirdi, ama Plutarkhos'ı engelleyen, üzerinde ısrarla durduğu konu, öncelikle ilişkinin cinsi, kralı genç kadına bağlayan aşk (eros), daha sonra ve özellikle de "yasal olarak evlenmeden önce ona el sürmek istememesidir" (İsk., 47, 8).Bilindiği gibi bu durum, İskender'in, Darius'un kızlarından birini, Stateira'yı ikinci eş olarak seçmesine engel değildi. Oysa ikinci kitabında, İskender'in Yazgısı Üzerine'de. onun tek bir kadını, Roksana'yı sevdiğini tekrarladıktan sonra, bu ikinci evliliğin politik olduğunu doğrular, "iki hanedanın kaynaşması büyük yarar sağlayacaktır" (Yazgı, II, 338 D).Tutkularına egemen olabilecek güçte, âşık ve sadık bir koca olan İskender konusunda ne düşünmemiz gerekir? Buna yanıt vermemiz olanaksız, göreceğimiz gibi Plutarkhos'un İskender'i göründüğünden daha karmaşık biri. Ama önce niteliklerini gözden geçirmemiz gerekir.Cömertlikİskender'e atfedilen tüm nitelikler arasında belki de Plutarkhos'un en sık tekrarladığı niteliğidir bu. Yunanlılara olduğu kadar Makedonlara karşı, elbette Darius'un vârisi olduktan sonra da Perslilere karşı cömert davranmaktadır. Yenilmiş düşmanlara karşı gösterdiği bu hoşgörülü davranışlarla ama özellikle de çevresindekilere ve askerlerine sık sık verdiği armağanlarla kendini gösterir cömertliği.Birkaç örnek kralın bu cömertliğini sergilemektedir. Atinalılar, yıkıldıktan sonra kentlerinden kaçan Tebailileri kabul ettikleri sırada, onlara karşı sert davranmadı ve "onlara işlerine göz kulak olmalarını emretti, çünkü kendi başına bir felaket gelirse, Yunanistan'ı kentleri yönetecekti" (İsk., 13, 2). Oysa yine aynı Plutarkhos'tan; İskender'in, Makedon düşmanı hatiplerin kendisine teslim edilmesini istediğini ve onu bu işte vaz-geçirenin de general Phocion (ya da Demades) olduğunu öğreniyoruz.104Büyük İskenderGördüğümüz gibi onun yalnızca Darius ailesinin kadınlarına karşı değil, aynı zamanda da Büyük Kral'ın kişiliğine karşı göstermiş olduğu iyilik ve cömertliğini kanıtlar.Onun ölmeden önceki son sözlerini duyamayacak kadar geç kaldığından, "Darius'un vücudunu krallığa ait süslerle bezedikten sonra anasına gönderdi onu" (İsk., 43, 7).Ancak bu cömertlikten en fazla yararlananlar dostları ve askerleri oldu. Sefere çıkmadan önce bile dostlarının durumu konusunda bilgi edindi ve onlara, "birine bir toprak, diğerine bir köy, falancaya bir kasabanın ya da bir limanın gelirini dağıttı. Liste halindeki bu armağanlar için daha önce de hemen hemen krallığın tüm malını mülkünü harcadığından, Perdikkas ona şöyle dedi: "Peki ama sana, krala ne kaldı?" "Umut", diye yanıt verdi İskender (İsk., 15, 34). Kendisine böyle cömertçe davranmasını sağlayan masalsı zenginliklere el koymaya gidecekti hemen. Böylece Tir'i ve Gazze'yi aldıktan sonra, Olympias'a, kız kardeşi Kleopat-ra'ya ve Makedonya'da kalan dostlarına ganimetin büyük kısmını; öğretmeni Leonidas'a beş yüz talent harcırah gönderdi. Leonidas gerçekten de onu, tanrı sunaklarında bu değerli buhurları fazla yakmakla suçlamıştı eskiden. Artık hesabını vermek, saymak zorunda değildi, İskender çünkü bu günlüklerin üretildiği ülkenin sahibiydi (M., 25, 6-7).İskender'i Pers İmparatorluğu'nun sahibi yapan Gaugameles zaferinden sonra, kral "tanrılara şahane kurbanlar sundu ve dostlarını zenginliklere, mülklere ve yüksek mevkilere boğdu" (M., 34,1).Aynı şekilde Phayllos'u onurlandırmak için ganimetin bir kısmını Krotoniatlara gönderdi; Phayllos, Media savaşları sırasında bir gemiyi donatmış ve

Page 40: Claude Mosse-Büyük İskender

Atinalıların İsparta karşısında deniz zaferiyle sonuçlanan Salamine Savaşı'na katılmıştı. Kuşkusuz vatandaşlarının adına kahramanlara özgü ayin düzenledikleri biriydi bu Phallos. İskender böylece Kserkses galipleriyle ilişki kurmak istiyordu (M., 34, 3).Susa'yı ve Persepolis'i aldıktan sonra, çok miktarda altın ve gümüş eIe geçirdi İskender, cömertliği artık sınır tanımaz oldu. Plutarkhos, İs-105Claude Mossekender'in bu cömertliğinden en yakın dostları kadar ordularındaki komutanların ve sıradan askerlerinin de yararlandığını anlata anlata bitiremez. Bir çuval altın yüklü bir katıra koruyuculuk yapan bir askerin, hayvanın çok yorulduğunu görünce çuvalı aldığını, ancak kendisi de yorgunluktan tükenince çuvalı bırakmak üzere olduğunu görmüş. İskender askere işini devam etmesini, altının artık onun olduğunu söylemiş.Su sınırsız cömertlik Olympias'ın da dikkatini çekmiş ve eski yazarların söylediğine göre oğluna bu konuda düzenli olarak mektup yazmış. Zenginlikleri böyle dostlarına dağıtarak, onları kendi düzeyine çıkarıyor ve bu olay yüzünden kendisi yalnız kalıyordu. Pers generali Mazaios da aynı şeyi düşünmekteydi; kral kendisine bir satraplık bağışlamak isteyince ona: "Kral, daha dün tek bir Darius vardı, şimdiyse çok İskender yarattın sen" diye karşılık vermiş olmalı (İsk., 39, 9).Bir başka cömertliği de Susa'ya dönüşünden sonra ortaya çıktı. İskender, askerlerinin savaş sırasında yaptıkları borçları alacaldılara ayrıca ödemiş. İçlerinden bazıları ayaklandıktan sonra, asiler yüce duygularla geri döndükleri zaman, "onlara şahane armağanlar sundu" (İsk., 71, 8).Plutarkhos'un megalodorotatos niteliği (en büyük armağan dağıtıcısı) olarak değerlendirdiği bu cömertliğin yanı sıra, başkalarına karşı gerçekten büyük yakınlık da duyuyordu. Bu bakımdan Plutarkhos, onun; bir ayı tarafından ısırılınca ya da Kraterios tarafından yaralanınca; onlara bakmakla görevli hekimlere müdahale etmekten çekinmeden, en yakın dostlarının sağlığından endişe duyduğu zaman, Peucestas'a mektup gönderdiğini de hatırlatır (M., 41, 3-8).Filozof İskenderAncak Plutarkhos'a göre İskender'in kişiliğini açıklayan bu niteliklerin en üstünü, onun bir filozofa layık davranışıdır. Kendine hâkimiyeti, aynı şekilde zevklere karşı direnci, ama içlerinden çoğunun kapıldığı lüks106Büyük İskenderaşkına karşı dostlarını koruma endişesi de bundan kaynaklanırdı. Dostlarına aykırı gelen sitemlerini de "tatlılıkla, bir filozof tavrıyla" onları erdemli davranışlara yöneltmek için yapardı (M., 40, 2; 41,1).Gerçeklik kaygısını açıklayan da onun bu "Filozofça" davranışıdır. Dalkavukluklara ve tanrısal esinlere karşın, mantık dışına asla çıkmamıştır. Üstün olduğuna inandığı ve kendisi hakkında yüksek düşüncelere sahip olduğu halde, Filippos dışında başka bir baba istememiştir kendine. Yaralanınca, çevresindeki dostlarına şöyle demiş:Dostlarım, bu akan şey ichor (mutlu tanrıların damarlarında dolaşan sıvı) değil kandır (İsk., 28,3; Yazgı, II, 341 A-C):Plutarkhos da şu sonucu çıkarır:Az önceki sözlerimden, İskender'in, sözde tanrı olmasından ne heyecan duyduğu ne de kör olduğu açıkça anlaşılıyor, ama bu inanç ona göre bir egemenlik aracıydı (İsk, 28, 6).Bu bilgelik Aristoteles'in eğitiminin bir ürünüydü kuşkusuz. Ancak İskender'in bu eğitime bağlı kalarak kendini sanki "daha üstün filozof gibi gösterdiği çıkar ortaya, Plutarkhos'un sözlerine bakılırsa (Yazgı, I, 328 D-E). Gerçekten de amacı, İsokrates'in Filippos'a öğütlediği gibi, Barbarları Yunanlıların "kölesi" yapmak değil onları uygarlaştırmaktı. Bu konuda Sokrates ve Platon'dan daha iyi eğitimci olduğu görülmektedir. Şu Şekilde:Hirkanlılara evliliği, Arakhoislılara tarımı, Sogdianalılara öldürmek yerine babalarına bakmayı, özen göstermeyi, Perslere analarına saygı göstermeyi, Scytheslilere ölülerini yiyecekleri yerde gömmelerini, Hintlilere tanrıların

Page 41: Claude Mosse-Büyük İskender

önünde yere kapanmayı, herkese Homeros'u ve So-fokles'i okumayı, Euripides'in trajedilerini yüksek sesle okumayı öğretti o (Yazgı, I, 328, D-E).107Claude MosseAma en büyük "felsefi" değeri tüm insanlığı tek bir topluluk olarak düşünmekti; Yunanlılarla Barbarları karıştırırken tüm dünyayı tek bir akıl yasasına, aynı politikaya (politeia) bağlı kılmaktı (Yazgı, I, 330 D). Bu politik sözcüğünün kullanılması anlamlıdır. Plutarkhos'un İskender'e atfettiği, insan davranışının evrenselliğini düşünmesinden çok; Barbarları yönetirken bazı göreneklerini (örneğin kılıklarını) benimserken, onları uygarlığın en yüksek biçimi olan Yunan uygarlığına kolayca eriştirmek ve böylece mitolojik bir dönemde Herakles ile Dionysos'un denemiş olduğu şeyi gerçekleştirmek kaygısıydı.İskender'in imajının hazırlanmasında ve Barbarlarla Yunanlıların artık birbirlerinden ayrılmaması hayalinin oluşumunda bu tür doğrulamaların ne durumu geldiği bilinir. Yüksek görevlere gelmek için Perslile-re başvurma, Makedonlar gibi savaşan askerler haline getirmek için genç İran soylularına verilen eğitim, ünlü "Susa düğünleri", İskender'in eylemine verilen bu anlamı desteklemek için ileri sürülmüş kanıtlardır. Bununla birlikte her zaman yapıldığı gibi bu, Yunanlılarla Perslileri aynı iktidar altında toplamak kaygısını, Barbarlarla Yunanlılar arasındaki farkı tamamen yadsımayı amaçlayan bir idealin anlatımı gibi yorumlamamak gerekirdi. İskender'in Yazgısı adıyla yazdığı iki kitapçıkta, Plutarkhos krala, "tüm insanlığa bir düzeni zorla kabul ettirme, onu tek bir otoriteye boyun eğdirme, ona tek tip bir hayatı benimsetme iradesi atfeder" (Yazgı, II, 342, A-B). Bu tür hayat öncelikle Yunan hayatıydı. Belki de bu yüzden J. Ober'in yakınlarda salık verdiği gibi, ihanet bir yana, İskender, Aristoteles öğretisine uygun davranmıştı. Fetihleri sırasında Yunan siteleri kurarak (ya da Yunan tipi), bir tür Politika 'nın son iki kitabında geliştirmiş olduğu programı gerçekleştirmişti; çünkü bu İskenderiye sitelerinin vatandaşları siteye verilen topraklarda yaşayan yerli halka, maddi hayatlarını sağlama görevini bırakarak; yalnızca politika ve askerlikle uğraşıyorlardı-O andan sonra Perslilere gösterilen ilgi, tamamen çıkar güden bir ilgiydi-108Büyük iskenderplutarkhos'un Hayat'ta anlattığı gibi İskender, Filippos orada değilken Büyük Kral'ın elçilerini Pella'da kabul etmiş, Perslerin gelenek ve görenekleriyle ilgilenmişse, bunun nedeni özellikle bu çok büyük imparatorluğa nasıl sahip olacağını öğrenmekti.Plutarkhos'un, İskender'in kişiliğinin olumlu görüntüleri konusunda yaptığı analiz bu yüzden, acele bir okumanın ona düşündürdüğünden daha etkilidir. Bu konuda vermek istediği, fetih ilerledikçe daha yoğunlaşan karanlıklara dikkat etmeme görüntüsünü basite indirgemek olurdu bu.109IGÖLGELER VE IŞIKLARPlutarkhos'un çiziktirdiği haliyle, İskender'in portresinin yarı karanlıkta kalan kısmını hesaba katmamak söz konusu olamazdı. İskender daha gençliğinden itibaren sert ve öfkeli bir tavır sergiler. Filippos'un yeni karısı Kleopatra'nın amcası Attales; yabancı bir kadından doğan, ona göre meşru, ancak yasaya göre piç İskender'in doğumunu haber verdiğinde, genç adam rakibinin başına bir kupa atar ve kılıcını çektikten sonra ona meydan okumaya hazırlandığı sırada, sarhoş olan babası tam zamanında yere düşer (M., 9, 8). Yine bu aynı sert davranışı yüzünden suç, Klei-tos'un "kazara" ölümüne neden olan sarhoşluğun üzerine yıkılacaktı. Plu-tarkhos bunu, öyküsünün hemen başında anlatır (M., 13, 4) ve daha sonra konu üzerinde uzun uzun durur (M., 50-51). Bununla birlikte buna yalnızca sarhoşluk neden olmamıştır: "Zaten sarhoş olan ve sert, gururlu, boyun eğmez yapısı yüzünden hemen öfkelenen" Kleitos, Makedonyalılara karşı söylenen küfür dolu sözleri zevkle dinlediği için krala sitem etmiş olabilir. Euripides'in, askeri komutanlarının askerlerin toplu halde kazanmış olduklar zaferin payını inkâr eden dizelerini okuyunca, öfkesi daha da artmış olabilirdi:110Büyük iskender

Page 42: Claude Mosse-Büyük İskender

Kleitos kendisi için kapıya gerilen perdeyi araladığı sırada, İskender muhafızlarından birinin mızrağını kaparak onu vücuduna soktu, mızrağın ucu öte yandan çıktı (îsk., 51, 9).Sert olmasına ve kralın aklını bulandıran sarhoşluğa karşın, söz konusu olan nedensiz bir davranış değil, kendisine verilen bir zararın ceza-landırılmasıdır. Ama bu durum Plutarkhos'un Kleitos'un cesedi başında, İskender'in yaptığı işin ciddi olduğunu fark ettiğini ve muhafızlar olmasa ölebileceğim anladığını da eklemekten geri durmadı.Plutarkhos öyküsünde, sarhoş olsun ya da olmasın, İskender'in başka yerlerde de böyle sert davranışlar gösterdiğini de anlatır. Kâhine danışmak için Delf e gittiğinde, " Sen yenilmez birisin, oğlum," diyen rahibeye; kendisine kehanet için zamanın uygun olmadığını söyleyerek, ona yanıt vermek istemediği zaman, rahibeyi mabede sürükleyip kadına kaba davranmaktan geri kalmaz. Plutarkhos'un eklediğine göre bu sözler üzerine, "İskender, başka bir vahye gereksinim duymadığını ve ondan istediği kehaneti aldığını," söyler (İsk., 14,7).Çok geçmeden, Granikos Savaşı sırasında Yunan paralı askerleri hayatları için ondan güvence istemeye geldiklerinde, onun yine çok öfkelendiğini görürüz. İskender, "mantığı bir yana bırakıp öfkesine yenik düşerek askerlere saldırdı ve hemen hemen hepsi öldü ya da yaralandı". (îsk., 16, 4).Plutarkhos da İskender'in, yenilenlere karşı acımasız davrandığını gizleyemez; bunlardan ilki Tebaililere rastlamıştır. Daha önce bu olayla ilgili çelişkili yorumları görmüştük; bazı yorumlara göre, alınan kararın sorumluluğu müttefik Yunanlılara aittir. Plutarkhos ise "korkarak sinecekleri umuduyla Yunanlıları büyük bir felakete sürüklemek" isteyen İskender'in sorumlu olduğunu yadsımaz (M., 11, 11). Oysa Plutarkhos burada da İskender'in daha sonra vicdan azabı duyduğunu hatırlatarak, canını bağışladığı Tebaili Timoklea olayını anlatırken, kralın davranışındaki acımasızlığı biraz yumuşatır:111Claude MosseDenir ki; Tebaililerin felaketinin ardından çoğu zaman biraz üzül-müş ve onlardan çoğuna karşı daha yumuşak davranmıştır (İsk., 13, 8).Kral, Persepolis toplu kıyımının ardından da yine vicdan azabı duyar. Burada da zafer sarhoşluğu, eskiden Atina'yı yakmış olan Yunanlı-lardan öç alacağına dair verdiği sözü yerine getirmek gibi algılanan bir eylemin temelini oluşturmaktadır. Atinalı kibar fahişe Thais, kralın kararında etkili olmuş. Plutarkhos bu sözleri zevkle nakleder:O gün Asya'ya yaptığım uzun yolculuğun yorgunluğunun ödülünü alıyor; Pers krallarının şahane sarayında sereserpe uzanmış keyif çatıyorum, ama Atina'yı yakan Kserkses'in sarayını büyük bir gürültüyle ateşe vermek de çok hoşuma giderdi. Herkes İskender'in odasındaki kadınların Perslere, tüm amiral ve generallerden daha sert işkenceler yaparak Yunanistan'ın öcünü aldığı söylesin diye kralın karşısında ilk ateşi bizzat yakardım (İsk., 38, 3-4).Thais denen bu kadın Ptolemaios'un metresiydi ve biraz "feminist" olan bu öyküyü belki de Ptolemaios'a borçluyuz. Oysa İskender'e geri dönersek, daha sonra krala vicdan azabı çektiren, sarhoşken ya da ayıkken sergilediği davranışlarında gölgelerin ve ışıkların nasıl bir arada bulunduğunu görürüz; gecikmiş olsa da bu vicdan azabında insanca bir yan bulunuyordu.Bu insancıllık yanı, Darius'un ölümünden sonra gittikçe azalıyormuş gibidir. Bessos'a yapılan işkencede bu açıkça görülüyor:Onun kollarını ve bacaklarını ayırdılar; iki dik ağaç aynı noktaya doğru eğdirildi ve her ağacın ucuna Bessos'un bir parçası bağlandı; bu ağaçlar bırakılıp da her biri aniden doğrulunca, bağlı olan vücut kısmını da koparıp götürdü (İsk., 43,6).112Büyük iskenderBu işkence, Atinalı efsanevi kral Theseus'un haydut Sinis'e yaptığı işkenceden farksız (Plutarkhos, Theseus, 8,3). Arrhianos, Bessos'a uygulanan işkence konusundaki başka bir versiyonda da bu kadar büyük bir acımasızlığı sergilemektedir: İskender, onu yargılayıp idam etmeden önce burnunu ve kulaklarını kestirmiş (Anabasis, 4, 7, 3).

Page 43: Claude Mosse-Büyük İskender

Ancak asıl çark Philotas olayından sonra yerleşir. İskender kendini kötü eğilimlerine kaptırır. Kralın çevresinde Yunan bilgeliğini temsil eden Kalistenes ile aralarının bozulması, İskender'de bir büyüklük ve üstünlük duygusunun gelişmesine neden olur. Hint seferine çıkmadan hemen önce, suçluları cezalandırırken kral korkunç ve amansız biri olup çıkar. Arkadaşlarından biri olan, kendisine bir kale komutanlığı önermesine karşın orada kalmak istemeyen Menandros adında birini öldürdü, ona kendisine karşı ayaklanmış Orsodates adındaki bir Barbarın kılıcını kendi eliyle sapladı (İsk., 57, 3).Aracenielerden Massaka Kalesi'ni aldıktan sonra ateşkes imzaladığı Hintlilerin hizmetindeki lejyonerleri öldürttü. Ayrıca kendisiyle birleşen kralları eleştiriyorlar ya da halkları ona karşı kışkırtıyorlar diyerek birçok (Brahman?) filozofu öldürttü (İsk., 59, 6-8). Aynı zamanda sarhoşluk hali rastlantısal olmaktan çıkıp sürekli oldu, bu da kralın aşırı şiddet eylemlerine yönelmesine neden oldu. Artık kendini kontrol edemedi ve kendi elleriyle Paretacenes Satrabı Oksatres'i öldürdü; çünkü kendisi de Susiana Satrabı olan babası Abulites atları için ot hazırlamamıştı. Bu arada Abu-lites de hapsedildi.Başka bir açıdan bakıldığında, Plutarkhos'un kendine hâkimiyetini bunca övdüğü bu İskender, dostu Hephastiones'in ölümü üzerine kendini tutamaz oldu ve aşırı davranışlar gösterdi. Hastalığı durduramayan hekim Glokos'u çarmıha gerdirdi, güçlendirilmiş birçok kentin surlarını yıktırdıktan sonra, "insanları avdaymış gibi izleterek, Kossens Kabilesi'ne113F. 8Claude Mosseboyun eğdirdi ve savaşacak yaşta olan erkeklerin tümünü öldürttü" (İsk., 72, 3-4).Plutarkhos anlatısının son bölümlerinde İskender'deki kişilik değişiminin yalnızca içkiye bağlı olmayıp gittikçe artan kehanetlere de bağlı olduğuna ısrar etmektedir.Cesareti kırılmaya, tanrıya güvenini yitirmeye ve arkadaşlarından kuşkulanmaya başladı (İsk., 74,1)."Filozof kral yerini, "ruhunun karmaşa ve korkuyla dolmasına neden olan batıl inançlı bir insana bırakmıştı" (İsk., 75, 1). Bu korku, çevresindekilere duyduğu bu güvensizlik onu görülmemiş şiddetli eylemlere sürüklüyordu. Bu yüzden Antipatros'un oğlu Kassandra'yı, İskender'in önünde yere kapanan Barbarları görünce güldüğünü ileri sürerek; saçlarından yakalayıp başını duvarlara çarptı. Kassandra epey zaman sonra Makedonya kralı olduğunda, İskender'in bu davranışını hatırlayacak ve Delf te kralın bir heykelini gördüğü zaman tir tir titreyecekti (İsk., 74, 6). Anekdot belki de tamamen uydurmadır, ama yine de İskender'in şiddet hareketlerinin dostlarının korkmalarına neden olmasını açıklıyor.Plutarkhos'un Makedonya kralının kişiliğiyle ilgili çizdiği portre, göründüğünden daha çeşitli, Hayat ve İskender'in Yazgısı adlı iki kitabında anlatılanlardan daha karmaşık. Bu kitaplardan birinde, gördüğümüz gibi İskender; Yunan kültürünün somut örneği, kısa hayatı boyunca yaptığı işlerin büyüklüğünü "yazgısından" çok "erdeminin" açıkladığı bir filozof olarak sunuluyor. Kitaplardan ikincisinde, yine kendine hâkimiyeti kadar yüceltilen bu "erdemi", fiziksel cesareti ve askeri niteliklerini görürüz. Şaraba karşı duyduğu zevkten pek söz edilmez, o da en aza indirgenerek, //ayaktaki, İskender'in otoritesinin sınırları genişledikçe yoğunlaşan gölgeler iki kitapçıkta yoktur.Plutarkhos'un insan İskender'le ilgili çizdiği bu zıt portrede gerçek olan nedir? Böyle bir soruya kesin bir yanıt vermek olanaksız elbet. Bir-114Büyük İskenderçok İskender tarihçisinde rastlanan manikeizm yanlılarının kararları ölçüsüzdür. Bazılarının onda gördüğü gibi o kuşkusuz ne politik ve askeri deha, ne Aristoteles öğretisinden kendine hakimiyeti bol bol alan bir bilge, ne de öfkesini tutmaktan aciz bir sarhoş, Tebai'yi yıkan ve Persepolis'i yakan "vahşi" bir Barbar. Zamanının insanı olarak aldığı Yunan eğitiminde, fetihlerinin büyüklüğünden, çevresindekilerin bir kısmına uşak gibi davranmasından kaynaklanan zıtlıklar görülüyordu kuşkusuz. Ama sonuçta önemli olan bu mudur?

Page 44: Claude Mosse-Büyük İskender

İskender'i daha çok eseri ve on yıldan fazla sahibi olduğu imparatorluğun oluşumu konusunda yargılamamız gerek-mez mi?İşte şimdi de üzerinde durmaya çalışmamız gereken de bu konu.115DÖRDÜNCÜ BÖLÜMİskender'in MirasıBüyük iskenderBir İskender biyografisi yazarı, bu fatihin kişiliğiyle ilgili tartışmaları hatırlatmakla yetinemez. Makedonya kralının tarihte çok önemli bir yer edinmesinin nedeni, onun yalnızca büyük bir savaş komutanı olması değil, aynı zamanda, hatta dahası on üç yıllık kısa hükümdarlığının Akdeniz'in doğu havzasının gelişiminde bir kopukluk yaratmasındadır. Ondan önce, bir yanda büyük Pers İmparatorluğu, öte yanda bir yığın Yunan devletleri vardı; bu devletlerden Yunanlılara göre "Barbar" despotçulu-ğuna karşı gibi görünen bir uygarlık tipi sergileyen birkaç site onlardan ayrılıyordu: Kuşkusuz ilkeleri farklı, ama vatandaşlık kavramına çok istenen aktif bir anlam veren ve kendi kendilerini yöneten toplumların oluşturduğu uygarlıktı bu. İskender'den sonra, kendilerini Yunan kültüründen yana gösteren kralların ellerindeki geniş monarşiyle yönetilen devletler olacaktı. Kuşkusuz Kıta Yunanistan'ında ve Batı'da, her zaman bağımsız Yunan devletleri, siteler ve federal devletler olacak. En azından birincilerde politik yaşam, önceki yüzyıllarda kazanılan biçimleri koruyacak orada. Bu açıdan Yunan sitesinin Makedon fethiyle yok olmadığı gerçektir. Bu siteler fetihle doğan geniş krallıkların içine katılmamış olsalar bile, dış politikalarında kısmen özerktiler ve bağımsızlık uğruna kısa süren ayaklanmalar olmasına karşın, Roma egemenliği altına girmeden önce Helen krallarının az çok sultası altındaydılar.119Claude MosseBu yüzden birçok kopukluk oldu. Yeni düşünce şekilleri, dinleri birleştirme çabalan kültürünü benimseme olayları geliştiği ölçüde meydana gelen politik kopukluk ve kültürel kopukluk. Klasik uygarlığın birden ortaya çıkmadığı, gelişmenin eskiden de hissedildiği, değişimlerin bazı alanlarda ancak III. yüzyılın sonunda ortaya çıktığı fark edilebilir. Dünyanın yüzünü değiştirmesi dışında en azından antik dünyaya kesin bir görünüm kazandırabilen bir gelişimi hızlandıran İskender'le ilgili kısa bir bölüm kalıyor geriye ve burada biz onu göstermeye çalışacağız.120İSKENDER İMPARATORLUĞU: KIRILGAN BİR YAPIİskender'in on üç yıl süren hükümdarlığı neredeyse aralıksız askeri muharebelerle doludur. Paul Goukowsky'nin belirttiği gibi "İskender İmparatorluğu gerçek anlamda ancak MÖ 324-323 yılları arasında var olmuştur". Bu imparatorluğa yönetim bakımından bir düzenleme yapmak için koşullara uygun olarak kralın aldığı değişik önlemleri eski durumuna getirmeye çalıştığımızda; fatihin ölümünden sonra imparatorluğun hemen dağılması, bu düzenlemenin kırılganlığını kanıtlamaktadır. Önce bu iki hareketi anlamaya çalışalım.İmparatorluğun DüzenlenmesiÖncelikle bu imparatorluğun iki bölümünü ayırmamız gerek: Bir yanda Makedonya ve Yunanistan; öte yandan eski Akamenid İmparator-luğu'ndan alınan topraklar. İskender uzun zaman yaşamış olsaydı, düşündüğümüz gibi Kriterios, o yokken krallığını onun adına yönetmiş olan Antipatros'un yerine geçmiş olsaydı, Makedonya'da neler olacağını bilemezdik. Aslında Filippos'un saltanatı; otoritesini kabul ettirmeye, kentsel değişime, Pange Madenleri'nin işletilmesi sayesinde parasal kaynakları121Claude Mossedeğerlendirme politikasına bağlı büyük değişimlerle kendini göstermk olsaydı, Antipatros yönetimindeki Makedonya'nın fetihten derin bir §g. kilde etkilenmezdi herhalde. Deneyimli eski askerlerin dönüşlerinin ya. rattığı sonuçlar, ancak daha sonra hissedilecektir. Ayrıca Antipatros, Fi-lippos'un Yunan müttefikleri

Page 45: Claude Mosse-Büyük İskender

üzerinde Korint Birliği'nin işleyiş kurallarını değiştirmeksizin kurduğu otoriteyi sürdürmeye çalışmıştı.Bu dönem boyunca Atina hakkında bir dereceye kadar bilgimiz var. Politik yaşam, İsparta kralı Agis Ege'de bir ayaklanma çıkarmaya çalıştığı zaman bile, Makedonya'ya karşı bir eylem yapma isteğini gerçekten ortaya çıkmadan, geleneksel biçimde orada sürmektedir. Aiskhines ve De-mostenes Taçla ilgili dava sırasında onları öldürmüş olsalar da (330) o sırada hatip Likurg'un zorlaması sonucunda ekonomik ve parasal alanlarda bir yenilikle karşılaşması, sitenin iç barışını etkilememiş gibidir. Bu durum, İskender'in hazinesinin bir bölümünü alarak kaçan insanları ve bu parayı sitenin emrine vermeyi öneren Harpales'e fazla ilgi gösterilmeme nedenini kısmen açıklamaktadır. Atina'da ve başka yerlerde, Makedon iktidarının en küçük zayıflık belirtisinde temsilcilere karşı koymaya hazır insanlar bulunmasına karşın; İskender, elçi Nikonar'ın Olympias'a isteklerini değerlendirtecek derecede olan o geçici bağımsızlık isteklerinden kaygı duymamıştı hiç.Burada önemli olan kazanılmış topraklarda bir düzenleme yapmaktı. Oysa Pers İmparatorluğu, Artakserkes'in otoriter hükümdarlığından sonra bile, eksiksiz, çatlaksız bir yönetim düzenlemesi yapmaktan uzaktı. Satraphklara bölünen imparatorlukta, imparatorluğun doğu ve kuzey sınırlarında bulunan krallıklar ve bazı din devletleri gibi bağımlı devletler, Yunan kıyı siteleri gibi az çok özerk iç topraklar eksik değildi.Granikos zaferinden sonra Küçük Asya'nın büyük bir bölümüne sahip olan İskender gördüğümüz gibi, kendisini kurtarıcı olarak gördüğü Yunan sitelerinin çoğuna özerklik tanıdı. Aynı şekilde Makedonları devam eden ya da yeniden gruplaşan eski satraplıklarm başına getirmekle yetinerek satraplık düzenini sürdürdü. Daha seferin başındayken, Frigya122Büyük iskenderjjellespontos eski satraplığının başına Makedon Kalas'ı getirdi. Lidya'da, satrap olarak Philotas'ın oğlu Asandros ile yine bir Makedon olan Şart garnizon komutanı arasında paylaştırılan iktidar düzenini değiştirmedi, jvlosola yönetiminde yarı bağımsız olan Karya'da, satraplığı Hekatomni-des Hanedanı'nın son temsilcisi Ada'ya vererek özerkliğe saygı gösterdi, ama Halikarnas'a Ptolemaios'un komutası altında 3200 paralı asker yerleştirdi. Karya ve Pamfilya'dan ayrılmış Likya'yı aynı satraplıkta birleştirdi. Bunlar daha sonra, Frigya'da tek komutan Antigonos yönetiminde birleşti ve göreceğimiz gibi bu birleşmenin sonuçları ağır oldu. Antigonos şimdilik Selene Satraplığı'mn başkentine yerleştirdiği 500 paralı askerden oluşan bir güç kurdu. Bununla birlikte Anadolu'da Kapadokya ve Pafla-gonya gibi birkaç bölge yarı bağımsız kaldı.Suriye-Filistin bölgesi daha karmaşık sorunlar yarattı. Klikya, Nika-nor'un oğlu Balakros'un kontrolüne girdi; Balakros burada satraplık ve generallik görevlerini kendinde birleştirdi. Suriye'de, kuzey bölüm Me-non'a bırakılırken, Fenike kıyılarındaki sitelerin yerel hükümdarları başta kalıyordu; yalnızca Tir sitesinde bir Makedon garnizonu bulunuyordu. Şamara ve Yahudiye teorik olarak bağımsız kalıyordu, ama önce Makedon Generali Andromakos'un, onun Samaralı asiler tarafından öldürülmesinden sonra da Menon'un kontrolü altına girdi. Ama çok geçmeden Mısır'a geçmeye hazırlandığı sırada, Agis'in eylemlerinin büyümesinden endişelenen İskender, Kilikya, Suriye ve Fenike'yi Menes'in denetiminde birleştiriyordu. Daha sonra tehlike geçince, Suriye ve Kilikya yine bağımsız satraplıklar haline geldi.Mısır'a biraz özel bir uygulama yapıldı. Ülke bir satraba teslim edilmedi. İskender ülkenin Yukarı ve Aşağı Mısır olarak eskisi gibi bölünüşüne ses çıkarmadı; bu toprakların başına, Makedon subaylarının sıkı kontrolü altında, Mısırlı yöneticiler getirdi. Ayrıca kral, Naukrotisli bir Yunan olan Kleomenes'e mali sistemi kontrol yetkisini ve ülke gelirlerini mal olarak toplama görevini verdi. Kleomenes'in Mısır'ı nasıl yönettiği konusunda, Demostenes'inDionysodoros'a Karşı adlı eserinden bir söylev123Claude Mosse

Page 46: Claude Mosse-Büyük İskender

ve Aristoteles'in Ekonomisi'nden bir bölüm sayesinde bilgi alınmaktaydı. Kleomenes buğday fiyatları üzerinde büyük vurgunlar yapıyordu. Her ne olursa olsun bulunduğu konum yüzünden güçlendi ve Mısır'a gerçek bir satrap oldu. Para konusundaki ustalığı sayesinde önemli gelirler topladı, bunların bir kısmım İskenderiye'nin kurulması için harcadı. Ptolemaios, İskender'in ölümünden sonra Mısır'ı ele geçirdiğinde, Kleomenes'in yerleştirdiği ve geliştirdiği düzenden yararlanacaktı.Darius'un ölümünden sonra kendini Akamenidlerin vârisi ilan eden İskender, imparatorluk yönetiminde Perslilere daha önemli bir yer verecekti. Pek tanımadıkları yörelere girdikleri ve oralarda konuşulan yerel dilleri bilmedikleri için kralın güvenini kazanan Perslilerle birlik olmak zorunda kalıyorlardı. Hiç kuşkusuz bulunduğu yerde bırakılan garnizonlar Makedon subayların kontrolü altındaydı her zaman. Ama önemli sat-raplıklar Perslere verilmişti. Böylece siteyi İskender'e teslim etmiş olan Mazaios, Babil satrabı olarak atandı. Yine de haraç toplanması dışında, satraplığın bütün yönetimi kontrolü altındaydı. Ayrıca Agathan ve Apol-lodora adlarındaki iki Makedon, satraplık ordusunun ve Babil Kalesi'nin başına getirildi. İskender, kendisiyle ittifak yapmadan ve onu teslim etmeden önce gaspçı Bessos'u desteklemiş olanlara karşı hoşgörülü olma pahasına, Persli soyluların dürüstlüğünden emin olmak istemişti. Media Satraplığı'nı alan Atropates'in ve Part Satrabı Phrataphernes bunlardandı. Ayrıca buna karşılık daha az güvenli bölgelere, İskender, Makedonları yerleştirmeyi yeğledi ya da kimi zaman Makedon dostlarından birini İran Satrabı yaptı. Böylece Baktriana'da ve önce Artabazes gibi Persli satrap-lar getirdiği Sogdiana'da İskender, 329 ayaklanmasından sonra aynı Ar-tabazes'i istifaya zorlayıp yerine önce Kleitos'u, sonra da Amyntas'ı getirdi.Hindistan'da ortaya başka türlü sorunlar çıkıyordu, çünkü satraplık düzeni kurulmamıştı orada, toprakların çoğu imparatorluğa geçici olarak katılmıştı. İskender yerel hükümdarlara otoritesini kabul ettirmeye çalıştı. Kimi zaman uzak yörelerde bile, pek emin olmadığı bu müttefiklerin124Büyük İskenderyerine Makedon generalleri getirdi. Taksila kralı, krallığının başında kal-fa ama kenti bir garnizon denetliyordu. Plutarkhos'un deyişiyle, yalnızca Soros, krallığın mutlak efendisi olarak kaldı ve bir Makedon garnizonundan yükümlü tutuldu. Buna karşılık İndüs Vadisi boyundaki yerel hükümdarlar sıkı bir kontrol altında tutuldu.Bununla birlikte İskender'in kararıyla yapılan farklı atamalar, Arrhi-anos'un anlattığına göre, insanı yanıltmamalı. Yerlilere ait topraklar imparatorluğa hiçbir zaman eklenmedi. Bazı satraplıklarda patlak veren ayaklanmalar da İskender'i, özellikle İran'ın merkezi bölümünde otoritesini kurmaya zorladı. Asi satraplar, Persides'te Orksines, Susiana'da Abulites, Karmanya'da Astapes, tutuklanarak yerlerine Makedonlar getirildi. Plutarkhos'un anlattığına göre bunların içinde Farsçayı öğrenen yalnızca Peusetas olmuş. Asiler arasında Makedonlar da vardı; onlar tutuklandıktan sonra idam edildi. Kleandros ve Sitalses bunlardandı.Tüm bunlar, İskender'in uyguladığı yöntemleri ortaya çıkarmaktadır; çok esnek olan bu yöntemler duruma uygun olarak benimsetiliyordu ve önceden hazırlanmış bir programa bağlı değillerdi. Daha önce sezdiklerimizi doğrulamaktadır bu da. Kralın zihninde sistemli bir fetih yapma düşüncesi olmadığı gibi; bir idealizm adına, Perslilere iktidarını kabul ettirme isteği de yoktu. Gerektiği yerde ve askeri garnizonlar tarafından boyun eğen halk üzerinde bir kontrol kurma zorunluluğu ortaya çıkınca, yerel yönetimi Perslilere, hatta kendine pek iyi kulluk etmeyen bölgelere, yerli yöneticiler atamakta tereddüt etmiyordu. Ancak askeri kontrol Makedon subayların ellerinde kalıyordu.Bu yönetim biçiminin belki de en önemli görünümlerinden biri, haracın toplanmasıyla ilgiliydi. Çoğu zaman bu haraç satrapa bırakılırdı. Bu durumda İskender yalnızca Akamenid sistemi yeniden başlatıyordu. Nak-ten ya da malen toplanan paralar satraplık yönetiminin ve garnizonların •yi bakılması için harcanıyordu. Ancak yine de bazen vergi toplama görevi yüksek görevli özel bir memura verilirdi; Mısır'da Kleomenes'e, Lid-ya'da Nikias'a, Karya'da Philoksenos'a olduğu gibi.

Page 47: Claude Mosse-Büyük İskender

125Claude MosseKrallık başkentlerine el koyması, İskender'e büyük kaynaklardan ya. rarlanma fırsatı sağlamıştı. Harpales'e bu hazine yönetiminin ne zaman verildiği bilinmiyor. 325 yılında kaçtıktan sonra, onun yerine Rodoslu Antimenes getirildi. Harpales'in çok etkili, otoriteli olduğu sanılıyor. Hiç kuşkusuz özellikle para basma atölyelerini kontrol ediyordu. Bununla birlikte İskender'in başlattığı para basma işinin gelişmesiyle birlikte olarak tüm imparatorlukta, yerel para basma işine de izin verdiği görülür.Bu kaynaklar öncelikle ordusunun bakımı, ihtiyaçları için ayrılırdı. Daha önce de birçok kez hatırlattığımız gibi; fethe katılan toplam asker sayısını kestirmek zor olduğundan, bu konuda kaynaklar kesin değil, hatta çelişkilidir. Ama yine de Asya seferleri başında ordunun yaklaşık 40 bin piyade ve 4-5000 süvariden oluştuğunu düşünebiliriz. Bu toplam içinde Makedonlar yaklaşık üçte birini oluşturuyordu, kalanı müttefik Yunanlılardan, bağımsız halktan ve paralı askerlerden sağlanıyordu. Özellikle müttefik askerlerin geri gönderilmesinden sonra, paralı askerlerin sayısı gittikçe artacaktı. Ele geçirilen Akamenid hazineleri, bu askerlere para ödenmesini, özellikle de fethin son yıllarında orduya katılacak olan Persli askerlerin eğitilmelerini sağlıyordu.Ordunun yapısındaki iç değişiklikler, organizasyona uyum sağlanmasını ve komutanları gerektiriyordu. Başlangıçta sayıları 15 bin iken, İskender'in ölümünden önce eski askerlerin gitmesinden sonra 10 bin kişi kalan Makedonlar arasında, altı, belki de yedi alaydan oluşan pezhetairoi mızraklı alayı ve krallık muhafızları görülürdü her zaman. Hetairoi süvari alayı eski i/ailerin yerini tutan atlı bölüklere ayrılmıştı artık. Hafif piyade sınıfı çoğunlukla paralı askerlerden oluşuyordu. Ancak Perslilerin kullanılmasından sonra, ordunun düzeninde önemli değişiklikler yapılabilmişti. Daha 330 yılı sonunda, Persli süvari alayları olduğu akla gelir. Ancak 328-327'den sonra Perslilerin orduya girmeleri kesinlikle sağlanmıştı. Başlangıçta ayrı birlikler halindeydi süvariler. Ancak içlerinden bir kısmının Makedon üslubu alayına girmesi, "Susa (ya da Opis) ayaklanmasına"126Büyük İskenderzemin hazırlayacaktı. Piyade sınıfı, aslında Makedon üslubu savaşmaya yöneltilen bir Pers mızraklı alayının yaratılmasıyla oluştu. Bu birliğin 324'te Susa'ya gelişi, Makedonların düşmanlık göstermeleri için başka bir neden oluşturdu.Komutanlık bu iç tepkilerin değişimlerinden de etkilendi. Parmenion yargılanıp öldürüldükten sonra başkomutanlık ikiye bölündü. Ayrıca koşullara göre arkadaşlardan filanca ya da falanca, komutanlıkla görevlendirildi. Kralın ölümünden sonra önemli bir rol oynamak üzere çağrılanlar çıktı ortaya: Kriterios, Perdikkas, Ptolemaios, Lysimak, Antigonos...Bu yüzden İskender'in ordusu, Makedonların imtiyazlı olduğu karma bir orduydu; sayıca fazla olmaları krala karşı üstün kılıyordu onları. İskender'in ölümünden ve ordunun Babil'e dönüşünden ancak birkaç ay sonra yapısı yerli yerine oturan bu imparatorluğun dağılmasından sonra, komutanların davranışlarını anlamak için bu olguyu da hesaba katmak gerekir.İmparatorluğun Dağılmasıİmparatorluk tek bir aşamada değil, birbiri ardına yapılan paylaşmalar sonucunda dağıldı; iki kralın birbirini izleyen ölümü bir yalana, 306'dan sonra önemli kahramanlar tarafından kraliyet unvanının benimsenmesi yalanına son vermeden önce, Makedonya krallık ailesinin yasal-lığının ve imparatorluğun birliğinin varsayılan desteği yüzünden oluyordu bu paylaşmalar.İskender'in yaşamöyküsünün başında, yeni kral atanmasında rol oynayan kuralları hatırlatmıştık: Makedon meclisi tarafından alkışlarla seçilmek. Burada söz konusu olanın halk meclisi mi (Makedonya olan bu ülke devletinde bu "halkı" kimler oluşturmaktadır?) yoksa ordu meclisi olması gerektiği üzerinde çok tartışıldı; bu ordu soylular sınıfından askere alınan süvari sınıfından ve nasıl toplandığını bilmediğimiz piyade sınıfından oluşuyordu.127Claude Mosse

Page 48: Claude Mosse-Büyük İskender

Sorunun Babil'de bu deyimlerle ortaya çıkmadığı hemen anlaşıl^-Çünkü yeni kralın alkışlarla seçilmesi için Makedonlara başvurma zorunluluğu olduğuna göre, bunların Asya'da bulunan Makedonlar olması gerekirdi. Makedon adıyla ilgili bu ilk sıkıntıya o anda insanın aklını daha fazla meşgul eden bir ikincisi ekleniyordu: İtiraz kabul etmez bir varisin olmayışı. Gördüğümüz gibi İskender, yasal bir varisi olsun diye Persli Roksana ile evlenmişti. Genç kadın hamileydi, ama doğacak çocuğun cinsiyeti bilinmiyordu; İskender'in dostlarından bazıları yarı Barbar bir krala soğuk bakıyordu. Filippos'un metresinden doğmuş Arrhides adında başka oğlu daha vardı. Ama bu Arrhides aptaldı ve görünüşe göre üvey kardeşinin yerine geçecek, onun tasarılarını sürdürecek yetenekte biri değildi.Oysa durum çok nazikti, çünkü biri Makedonya'da diğeri Asya'da en etkili iki adam, Antipatros ile Kriterios, Babil'den uzaktaydılar. İlke olarak yeni askere alınanlarla orduyu güçlendirmek için gelmesi gereken Antipatros, İskender'in ölüm haberi üzerine Yunanistan'da patlak veren ayaklanma yüzünden gelemiyordu. Kriterios da bol armağanlarla Yunanistan'a gönderilecek eski askerlerle Avrupa'ya hareket etmek üzereydi. Bu yüzden İskender'in çevresinde bulunan daha genç subaylar işlerin başına geçtiler. Kolayca anlaşılan nedenler yüzünden, askeri komutanlar, İskender'e halef olarak, Roksana'nın doğacak çocuğundan daha uygun görünüyorlardı. Bu durum bazı hırslı insanların zorla hükümdar vârisi olmalarını sağlayacaktı; onlar da 359'da bir kurnazlıkla kendini önce naip, sonra da yeğeni genç Amyntas'ın yerine kral seçtiren Filippos gibi yapacaklardı. Bu hırslılar arasında başı Perdikkas çekiyordu; ilke olarak veli-ahtın doğumunu beklemeyi kabul eder gibi göründü ve geleceğin kralı adına naiplik yaptı.Ama bu konuda Quinte-Curcius'un anlattıklarına inanırsak, İskender'in halefi olarak III. Filippos adıyla Arrhides'i aday göstermiş olan mızraklı alaylar bunun üzerine ayaklandı. Ordunun elemanlarından birinin müdahalesiyle biteceğinden korkulan bu ayaklanma karşısında, so-128Büyük iskendernunda bir uzlaşma sağlandı: Arrhides ile Roksana'nın çocuğu, Perdik-kas'la Kriterios'un onaylanan yetkesi altında saltanat süreceklerdi; ilki, pers askeri aşamasından alınan ve halen Hephastion'un taşıdığı kliark unvanıyla, ikincisi kral vasisi, prostates olarak.Ordu komutanları, aynı zamanda eyaletleri yeniden paylaştırıyorlardı: ptolemaios Mısır satraplığını, Leonnatos Frigya'yı, Lysimak Trakya'yı alırken, Antigonos'un da Frigya, Lidya ve Pamfilya satraplığı onaylanıyordu. Pamfilya şimdiye kadar adından pek söz ettirmedi. İskender orayı imparatorluk için hayati önem taşıyan bir bölgenin muhafızına vermişti. Bu yüzden kralın çevresindekileri parçalamış olan anlaşmazlıklara karışmamıştı. Sonraki yıllarda gittikçe daha önemli roller oynamaya yönelecekti.Oysa şimdilik egemen olan Perdikkas'tı. İskender'in baş mühürdarı Eumenes'in desteğine güvenebilirdi. Aynı zamanda da Ege'de gelişen durumdan yarar sağlayabilirdi. Ayaklanmalar gerçekten de artmaya başlıyordu. Özellikle Atina, hatip Hyperides ve general Leostenes'in yönetiminde, bir koalisyonun başına geçmişti; bu koalisyon, Etolyalılar, Tesel-yalılar ile Harpales olayı nedeniyle gittiği sürgünden dönen Demoste-nes'in kurduğu bir birlikti. Antipatros Teselya'da, Lamia Kalesi'ne kapatılmıştı, Kriterios'un Asya'dan kendisine getireceği güçleri bekliyordu. Sonunda imparatorluğun doğu sınırında, özellikle Baktriana'da patlak verdi ayaklanmalar.Perdikkas durumdan yararlanıp Kriterios'dan kralların naipliğini aldı, böylece tek naip olarak kaldı. Kaynaklarımızdaki çoğunlukla çelişkili anlatılar arasında, olayların nasıl geliştiğini izlemek kolay değil. Galiba Perdikkas durumunu güçlendirmek için İskender'in kız kardeşi Kleopat-ra ile, belki de yaşlı kraliçe Olympias'nın kışkırtması üzerine, evlenmeyi düşünmüş. Kaynaklar entrikalardan hoşlanır ne de olsa.Herhalde birkaç ayda, olaylar hızlandı. İki önemli rakip, Perdikkas ile Kriterios, aşağı yukarı aynı anda politika sahnesinden kayboldu; ilki129F. 9Claude Mosse

Page 49: Claude Mosse-Büyük İskender

askerleri tarafından öldürüldü, ikincisi Kapadokya'da Kardialı Eume-nes'e karşı bir çarpışma sırasında ölümcül yara aldı.Kısa süre önce Antipatros, Lamia kuşatmasını kaldırmayı başarmıştı. Amorges açıklarında, Makedonlar Atina filosuna karşı büyük bir zafer kazanıyor, çok geçmeden de Yunan Ordusu Krannon'da yeniliyordu. Antipatros Atina'da oligarşi rejimini ve Pire'de bir Makedon garnizonu bulunmasını kabul ettirdi. Sonra o anda Yunanistan kıyılarından yana her türlü kaygıdan kurtulunca, Suriye'deki Makedon başkomutanlarının yanına gitti. 321 yılında Triparadeisos'taki bir konferansta bir araya geldiler. Antipatros kralların, Arrhides ve Roksana'nın oğlu IV. İskender'i koruma görevini üstlendi. Aynı şekilde satraplıklar yeniden paylaşıldı: Anti-gonos Kapadokya'yı ele geçirme ve Eumenes'i saf dışı bırakma göreviyle birlikte Asya satrabı oluyordu. Seleukos Babil satrabı olarak atanırken, Lysimak Trakya satrabı, Ptolemaios'de Mısır satrabı olarak kalıyordu.319'da Antipatros ölüyor, Triparadeisos'tan beri şimdiye kadar geri planda kalan ve oğlu Kassandra'nın aleyhine onun yerine geçmeyi uman Polypershon'a verilmiş olan yetkeyi bırakıyordu. Kassandra hemen Poly-pershon'a karşı bir koalisyon toplamaya çalıştı. Bunun üzerine Yunanlılara başvurdu, Korint Birliği'ni yeniden kurdu ve Antipatros'un zorla kabul ettirdiği oligarşi rejiminden onları kurtarmak için Atinalılara yardım etti. Plutarkhos, Phocion'un Hayatı'nda, o sırada Atina'da meydana gelen ve hemen yapılan bir mahkemenin ardından idama mahkûm edilen general Phosion'un ölümüyle sona eren olayı anlatır. Kassandra iki yıl sonra Atina'yı geri almayı başardı, yönetimini Phalerli filozof Demetrios'a verdi.O zaman son derece karışık, iki zavallı kralın çevresinde birliklerin kurulup dağıldığı bir dönem başladı; bu kralların yalnızca adları vardı, ama İskender imparatorluğunun sürekliliğinin simgesiydi onlar. Bu karışık dönem boyunca, Antigonos'un konumu güçlenmekten geri durmadı-Önceleri Polypershon ile birlik kurdu, kendisini Makedonya'nın hâkimi130Büyük iskenderyapma amacıyla -bu amacını gittikçe daha fazla açığa vurarak- önemli Yunan devletleriyle yapılacak anlaşmayı tehlikeye attı. Onun karşısında, Seleukos, Ptolemaios ve Lysimak ile birleşen Kassandra'nın tutkusu da aynıydı, öyle ki kız kardeşi Euridis'in Filippos Arrhides'in karısı olması onu biraz haklı kılıyordu. Kuşkusuz Olympias'ın kışkırtmasıyla Arrhides 316'da öldürülünce, bu haklılığın derecesinin gittikçe arttığı görülür. Makedonya'nın ve Yunanistan'ın bir kısmının efendisi olan Kassandra, Olympias'yı Makedon meclisine yargılattı, meclis de kraliçeyi ölüme mahkûm etti. Ancak yaşı küçük olan IV. İskender, Polypershon ile Antigonos'un ellerinde kalmıştı. Antigonos'a karşı bir koalisyon oluşturuldu ve bunun sonu kötü bitti: Oğlu Demetrios 311'de müttefikler tarafından Gazze'de yenildi. Bunun üzerine Antigonos, düşmanlarıyla genel bir barış anlaşması yapmak zorunda kaldı; o sırada Asya seferinde bulunan Seleukos bu anlaşmaya katılmadı. Bu genel barış anlaşması iç bölünmeleri onaylıyor ama Avrupa generali olarak atanan ve IV. İskender'e vasilik görevleriyle desteklenen Kassandra'nın otoritesini arttırıyordu. Ertesi yıl, 31O'da, İskender'in ölümünden beri imparatorluğu birlik içinde tutan yalana son vererek çocuktan kurtuldu.Aslında bu imparatorluk bir hayalden başka bir şey değildi. Avrupa'da Kassandra Makedonya'yı, rakiplerini, Antigonos'u ve oğlu Demet-rios'u elinde sıkı sıkı tutsaydı, Ptolemaios ile Lysimak Ege'nin egemenliğini elde etmeye çalışırlardı. 307 yılında Demetrios Atina'yı ele geçirmeyi başarıyor, Kassandra'nın koruduğu Demetrios'u kovarak, Yunan devletlerinin ilan ettiği özerklik adına demokrasiyi kuruyordu. Tebai'de kaldıktan sonra İskenderiye'ye, Ptolemaios'un yanına sığındı Atinalı. İlk Lagos'un yanında oynadığı rol konusuna yine döneceğiz.Bu kargaşa dönemini bitiren asıl olay, 306 yılında Kıbrıs'ta Ptolemai-os'u yendikten sonra, Antigonos ve oğlu Demetrios'tan aldığı krallık unvanı oldu. Birkaç ay sonra Ptolemaios, Lysimak, Seleukos ve Kassandra sırayla kendilerini kral ilan ediyorlardı.131Claude Mosse

Page 50: Claude Mosse-Büyük İskender

Oysa içlerinden biri, Kassandra'ydı Makedonya'nın sahibi. Yalnızca o kendine basileus Makedonias diyebilirdi. Ancak tek basileus Makedonon olabilir miydi? Gerçekten de İskender'in vârisi olduğunu söyleyen bir yığın insan arasında Makedonlar vardı; onlara artık İskender'in "halefleri" diyeceğiz. Ortaya hemen bir sorun çıktığını görüyoruz, bu konuya yine döneceğiz. İskender'e Filippos'tan miras kalan Makedon monarşisi, Ma-kedonların bekçisi olduğu bir yasaya dayansaydı, birçok "kral" nasıl bir arada yaşayabilirdi? Ele geçirmiş oldukları bu "basileus" unvanı ne anlama gelirdi o zaman?Şimdi yanıt vermeye çalışmamız gereken soru budur.132YENİ BİR MONARŞİNİN YERLEŞMESİİskender'in ölümünü izleyen on yedi yıla damgasını vuran çatışmaları çıkaran başlıca elebaşılarının krallık unvanını ele geçirmesi, bu insanların aldıkları kararlara vermek istedikleri anlam sorununu çıkarır ortaya. Gerçekten de geleneksel Makedon monarşisinden söz edilemezdi, çünkü Makedonya'nın sahibi, içlerinden yalnız biri, Kassandra idi. İskender'in mirası da söz konusu olamazdı, çünkü birbiri ardına yapılan paylaşmalardan, imparatorluğun ortak kararla parçalanmış olduğu anlaşılmaktadır. İçlerinden bazıları, özellikle Antigonos ve oğlu Demetrios, hâlâ imparatorluğu birleştirme hırsı içindeydiler; buna karşılık Ptolemaios, Seleukos, Kassandra da kuşkusuz İskender'in fethettiği geniş toprakların yalnız bir parçasında egemen olma kararını almış olmalıydılar.İskender'in mirasının en önemli görüntülerinden birinin, Helen monarşisinin nasıl ortaya çıkacağı konusuna dönmemiz gerek bu yüzden.IV. Yüzyılda Bir "Krallık" İdeolojisinin GelişmesiYunan geleneğinin bize ulaştırdığı ilk krallık övgüsünün, Yunanlıların despotluğun somut örneği olarak ileri sürdüğü kimsenin ağzından çık-133Claude Mosseması gariptir. Herodos'un, politika rejimini tartışan üç Pers soylusundan aldığı, içinde kararın halka, "küçük azınlığın" yönettiğine ait olduğu tartışılan üç politika rejiminin, son olarak monarşinin değerlerini ünlü diyalogunda açıklamaktadır. Tarihçi I. Darius'a şunları söyletir:Tek bir kişinin yönetiminin daha iyi olduğunu kanıtlayamaz hiçbir şey, en iyisi olsa bile; kendine göre düşünceleri olduğundan, halkın üzerinde kınanamaz bir vesayet uygulayabilir ve düşmanı hedef alan kararları daha iyi gizli tutabilir onunla (Tarihler, III. 82).Garip de olsa ikincisi Thukydides'in, Atina demokrasisinin gerçek kurucusu ve ateşli savunucusu Perikles'ten verdiği izlenimde bulunur. Atinalı tarihçi, kendisini halkın yönetimine bırakacağı yerde onu yönettiğini ve bu yüzden de "demokrasi adı altında, yönetenin aslında en iyi vatandaş olduğunu" önemle belirtir (II, 65, 9).Hiç kuşkusuz efsane krallarının anısını belleklerinde koruyordu Yunanlılar. Aslında trajik şairlerin özümlenir duruma getirdikleri ve sitenin çerçevesi içine koyamadıkları kişiler arasında gördükleri uzak geçmişe ait bir kahramandı söz konusu olan.Özellikle IV. yüzyıldan itibaren, filozofların, hatiplerin ve tarihçilerin yazılarında bir düşünce akımı gelişmektedir; biz buna "monarşi yanlısı düşünce akımı" diyebiliriz. Demokrasinin aşırılıklarında, ama aynı zamanda oligarşinin kötülüklerinde tek bir kişinin, en iyinin eline teslim edilen iktidarın yararları karşı karşıya getirilir bu akımda. Doğaldır ki bu "iyi kral" övgüsü diğer monarşik iktidar biçimleriyle de çatışmaktadır; bunlar tiranlık ya da Pers kralının despotça otoritesidir. Tiran, Büyük Kral gibi tutsak halk üzerinde egemenlik kurar, oysa krallık niteliklerine sahip insan, özgür insanları yönetir. Bu yüzden onun kullandığı otoritenin koşullarından biri, bu otoritenin ona özgürce verilmesidir. Xenopho-nes'in dediğine göre ustası Sokrates'in fikriydi bu: '.134Büyük iskenderKrallık yönetimi ve tiranlık ona göre, iki yönetim biçimiydi. Ama aralarında bir ayırım yapıyordu. Birini halkın kabul ettiği ve ülke yasalarına uygun yönetim

Page 51: Claude Mosse-Büyük İskender

olarak; diğerini de zorla kabul ettirilmiş ve başkanın kaprisi dışında başka yasa tanımayan bir otorite olarak görüyordu (Unutulmazlar, IV, 6,12).Bu özgür onama öncelikle, kendisine özgürce otorite teslim edilen kişinin sahip olduğu niteliklerden doğar. Hiç kuşku yok ki bu nitelikler Xenophones'in ya da İsokrates'in ya da Platon'un diyaloglarında tanımlamaya çalıştığı ideal kralının niteliklerine benzemez. İsokrates'e göre, Ni-kokles adlı söylevinde krallığın "insan faaliyetinin en yüksek ve en çok özen gösterilmesi gereken bir biçim"(6) olduğunu onaylayan İsokrates'e göre, bir kralın ilk zorunluluğu "ruhunu güçlendirmek, mantığını çalıştırmak"^ 11) böylece halkını en iyi duruma getirmektir. "Atalarının sana öğrettiği gibi tanrılarına karşı da görevlerini yerine getir, ama en büyük özverinin, en soylu saygının kendini en iyi ve en dürüst insan olarak göstermek olduğuna inan," der İsokrates, Kıbrıs kralına seslenerek; daha ileride: "Başkalarına olduğu kadar kendi üzerinde de uygula otoriteni ve bir krala en uygun davranışın hiçbir zevkin tutsağı olmamak ve isteklerine vatandaşlarından daha fazla gem vurmak olduğunu anla" (29).Bununla birlikte İsokrates, bir dereceye kadar sıradan bir ahlakı ortaya çıkaran bu düşüncelerle yetinmez. Aynı Nikokles'in hükümdarını yüceltmek için verdiği düşünülen söylevde, monarşinin üstünlüklerini, özellikle savaş ve savaş yönetmeyle ilgili konularda çok daha gerçekçi biçimde belirtilmektedir: "Kuvvetleri hazırlamak, hareketlerini gizleyecek ve düşmanın önüne geçecek biçimde onlardan yararlanmak, bazılarını ikna etmek, bazlarını da zorla inandırmak, insanlar satın almak, onları türlü diller dökerek yönetmek, mutlak hükümdarların uygulama konusunda diğerlerinden daha yetkin olduğu yöntemlerdir" (Nikokles, 22). Ama burada da kralın "erdemleri", kendine hâkimiyet ve adalet anlayışıdır yine (29). Nikokles'in babası Evagoras'ın yetkesini nitelemiş olan bu aynı er-135Claude Mossedemlerdir; İsokrates, ona bir övgü, Helenistik dönemde büyük rağbet görecek bu edebi türü yazar. İsokrates'in Filippos'un yönetiminde, atası Herakles'in anısına, Barbarlara karşı otoritesi altında birleşen Yunanlılarla savaşma görevini vermek istediğini kanıtlayan yine bu erdemlerdir.Xenophones da İsokrates'in monarşi yanlısı olduğunu gizlemez, Cy-ropedie'de; Pers İmparatorluğu'nun kurucusuna adanan bu eğitici romanda, Unutulmazlar'da ya da Ekonomik'te Sokrates'e atfedilen sohbetler ve dostu İsparta Kralı Agesilas'a övgüler bulunur. Her şeyden önce ideal kralın, hem mutlak kral olan Pers kralında, hem de Eskiler Meclisi'nin sıkı denetimi altında yüksek bir görevli olan İsparta kralında somutlaşabil-mesi şaşırtıcıdır. Daha da şaşırtıcı olan, ideal şef imgesinin, Atinalı büyük mal sahibi örneğinden yola çıkılarak gelişmesidir. Oysa tüm bu metinlerde Sokrates'in Unutulmazlar'da. "krallık sanatı" dediği ve başkalarına komuta etme ve onları en iyi yapma sanatının tanımlamasında, aynı tasa belirtilir Ekonomi adlı eserde, özellikle kehanete özgü gibi görünen bir gelişme bulunur. Sokrates'in konuşmacısı büyük toprak sahibi İskomak, yönetme sanatını, aynı türden olduğunu öne sürdüğü tarım, politika, ekonomi ya da savaş yönetme sanatına benzetir. Bu son noktayı şöyle belirtir:Tanrılardan esinlenen, yiğit olan, becerikli olan şeflere aynı askerlere komuta etme görevini verin, isterseniz başka bir şey de emanet edin onlara; onların onur anlayışları onur yasasına ters bir işi yapmasını engelleyen, itaatin üstünlüğünü kavrayan ve herkesin kendi çıkarını ve hepsinin çıkarını koruyan gururunu bırakarak, güç harcaması gerektiğinde canı gönülden çaba gösteren adamları vardır (...). Yüksek kişilikli denmeye layık olanlar, aynı yürekle birçok askeri izleyenlerdir ve kendisine itaat etmeye hazır birçok kolla ilerleyen savaşçının kolunun müthiş olduğu söylenebilir; Vücudunun gücünden çok kişiliğinin gücüyle büyük işler yapan o adam büyüktür gerçekten (XXI, 5; 8).136Büyük iskenderXenophones sanki gelecek kuşakların İskender'e atfettiği nitelikleri önceden tanımlamış gibi. Aynı şekilde Agesilas'tan yaptığı portre de aşağı yukarı Asya fatihini andırır ve tanrılara karşı gösterdiği saygıyla ortaya çıkan "erdemini", kendisine bağlananlara yaptığı iyilikleri arttırmak ve kendi adına her türlü

Page 52: Claude Mosse-Büyük İskender

zenginliğe kayıtsız kalmakla açıklanan bir cömertliği; tutkun olduğu Megabates adında birinin verdiği paslara karşı direnmesini sağlayan bir nefsine hâkimiyetini, isteklerine hâkimiyeti ve son olarak her konudaki fiziksel cesaretini överek bitirir. Xenophones'e göre Agesilas'ın en büyük değeri, vatanının yasasına boyun eğmesiydi. Bu vatan İsparta'ydı ve bir İsparta kralı başkalarından üstün olsa bile, kendi sitesini en büyük Yunan sitesi yapan yasaları küçümseyemezdi. Aynı şekilde, doğal düşmanı Pers kralına karşıydı o. Aglesilas, erdemleri bakımından Xenophones'in anlattığı gibiyse, İskender'i andırıyordu ve Akamenid hükümdarının şatafatlı hayatını asla benimsemezdi. Kısacası Agesilas, IV. yüzyıldaki Yunan düşüncesinin ortaya çıkardığı ideal kral örneklerinden biri, ama ileride Helenistik kral olacak mutlak hükümdardan ayrılan bir örnek.Platon'da başka bir ideal kralın yüzüdür, böyle olduğu Devlet ve Politikadaki diyaloglardan anlaşılır. "Şimdiki kuruluşlardan hiçbiri gerçek filozofa uygun değildir" (Devlet) görüşünden, sitenin sorunlarına; kötü değil de yararsız olarak görülen bu az sayıdaki filozofun koşullar yüzünden isteyerek ya da istemeden, site ile ilgilenmeye zorlanmadan önce; ya da hanedanlar ya da o zamanki krallar ya da oğulları, bir tanrı esiniyle gerçek felsefeye aşkla kapılmadan önce" çözüm bulunamayacağını ileri sürer {Devlet, 499b-c). İleri sürdüğü kanıtına göre ya da en azından VII. mektup gerçekse, Dion'a yeniden umut bağlamadan önce, Siraküza tiranlarını, önce yaşlı Denys'e, sonra genç Denys'e felsefeyi benimsetmeye çalıştığı ama başarılı olamadığı bilinir. Aslında o zamanki krallara felsefeyi benimsetmek yerine, filozofların iktidarı ellerinde tutacakları bir ideal site137Claude Mossetasarlamak daha iyiydi. Platon ideal sitenin gerçekleştirilmesinin güç ol-duğunu söylese de bu konuda bir sonuca varır yine de:Bu yine de mümkün, ama yalnızca, daha önce de dediğimiz gibi, sitenin başında bugün aranan onurlan küçümseyen ve onurlu ve değersiz bir insana layık görmeyerek aksine bunu büyük bir görev fırsatı olarak görerek, adalete en önemli, en gerekli şey gibi bakarak değerlendiren bir ya da birçok filozof gördüğümüz zaman, onlar işlerini yapmaya başlar, siteyi geliştirir ve sitelerinin yasalarına göre yasalarını düzenler {Devlet, 540 d-e).Daha önce Sokrates gerçek filozofun niteliklerini şöyle sıralamıştı: Bilgi aşkı, ılımlılık ve ölüme meydan okumak için cesaret.Bununla birlikte Devlet'te, tek bir kişinin iktidarını gerçek anlamda övmez Platon. "Kraliyet ailesinden" birinin sitenin başında bulunmasının gerekliliğini başka bir diyalogda, Politika 'da doğrular ve onun yetkelerini tanımlar. Bu yasaların adalete ters olduğu ortaya çıktığında, kendisi sonuna kadar sitenin yasalarının üzerine çıkabilir. İlk görevi de vatandaşlarını en iyi duruma getirmek, yani daha mutlu etmek olur, ama Platon, krallara layık niteliklere sahip bu insanları bulmanın kolay olmadığını da bilmeli; sonunda şöyle der:Krallar, arı kovanlarında olduğu gibi sitelerde, ruhça ve bedence üstün niteliklere sahip olarak yetişmediklerinden, galiba en doğru politikayı izlemeye çalışarak yasaları yazmak için bir araya gelmek gerekir (Politika, 301e).Yasalar'ı yazarken yapmaya çalıştığı da budur; bu eserinde "tiranlara özgü" iktidarı elinde bulunduran insanın ideal, genç, belleği güçlü, açık fikirli, cesaretli yüce gönüllü ve çok değerli bir yasa koyucuyla karşılaşacak kadar şanslı olması gerektiğini söylemeden duramaz (Yasalar, 709e-710d).138Büyük iskenderPlaton siteleri mahveden kötülüklerden kurtarmak için bir monarşi rejimin kurulmasını istemez açıkçası. Ancak "krallığa layık" bir insanın portresini çizerken, basileia kavramını kullanır; bu da çağdaşlarınınkin-den çok daha güçtür kesinlikle ve en azından bir Atinalı zekâsıyla sınırlı, yeni özlemleri açığa vuran bir basileia olmalıdır.İskender ile ustası Aristoteles arasındaki ilişkilerin sorunundan daha önce söz etme fırsatımız olmuştu. Aralarında, tanıkları az çok gerçek olan bir mektuplaşmanın ve Barbarları, yönetime ve imparatorluğun savunmasına katmayı hedefleyen bir politika aleyhine filozofların yaptığı eleştirilerin

Page 53: Claude Mosse-Büyük İskender

geleneklerini hatırlamıştık, ama burada bizi ilgilendiren şey, Aristoteles'in yazılarında krallıktan söz etme biçimidir. Retorika'da bunun en basit tanımını yapar:Adından da anlaşılacağı üzere monarşi, her şeyde tek bir kişinin egemen olduğu politikadır. İki şekli vardır: Belirli bir buyruğa boyun eğen şekli krallıktır; iktidarı sınırsız olan şekli de tiranlıktır (Retorika, 1366a).Politika'da krallığı beşe ayırır:Eski kahramanlar zamanına ait olan birincisi (krallık genel rıza ile uygulanır ama çok belirgin sınırlar içinde uygulanırdı: Kral general, yargıç ve tanrılara yapılan ayinin en büyük sahibiydi); İkincisi, Barbarlarda-ki krallık: Yasa üzerine veraset yoluyla kurulmuş despotça bir yetke; üçüncüsü seçim yoluyla bir tiranlık; bu şekillerden dördüncüsü sürekli ve kalıtsal bir eşgüdüm olan Lakonyen krallık; ancak beşinci tür bir krallık da vardır ki tek bir kişi her konuda yetkilidir onda (1285b 20-30).Aristoteles bu son krallık şekli üzerine çok ilginç bir açıklama yapmaktadır. En iyi insan ya da en iyi yasalarla yönetmenin, daha iyi olup olmadığını anlamak için kendine sorular sorar ve iki sistemin de üstün ve sakıncalı yanlarını düşünerek, tek bir kişinin iktidarı üzerinde yasanın üs-139Claude Mossetünlüğüne karar verir. İleri sürdüğü kanıtlar arasında, krallık iktidarının kalıtım sorunu ona önemli görünür: En iyi insanın çocuklarının, babalarının niteliklerini taşıyacaklarına dair garanti var mıdır? (1286b 22-27).Aristoteles yine de birinci sonucun tüm insan toplumlarına uygun olacağından kesinlikle emin değildir. "Politik bir hegemonya uygulayacak kadar yüksek erdemli bir aileyi yaratacak doğal yetenekte bir halk, bir kral tarafından yönetilmeye layıktır"(1288a 8-9). Bunun için "Bir ailenin tamamı, hatta bir insan, diğerlerinden çok üstün bir erdemiyle diğerlerinden üstünse, bu durumda bu ailenin yetkeyi ya da en büyük iktidarı ele alması veya bu tek kişinin kral olması doğru olur. Kalan tek çözüm yolu, böyle bir insana itaat edilmesi ve onun da sırayla değil sürekli olarak yüce otoriteyi uygulamasıdır" (1288 a 15-19; 28-29). Bu olağanüstü kişiyle ilgili olarak, daha önce, altının çizilmesi gereken iki sav belirtmiştik: Üstünlük onu "insanların arasındaki bir tanrı" gibi yapıyordu ve ona göre yasa olamazdı: Kendisi yasa idi (1284a 13-14). Burada Helen tarzı krallığın iki ana imgesi bulunuyor.IV. yüzyıl Atina'sında, Yunan kültür hayatının bu ocağında, kraliyet, basileia sorunu; güzel konuşma ya da felsefe okullarına giden geleceğin yöneticilerinin eğitimcileri olmak isteyenlerin üzerinde en fazla durdukları uğraşlardı. Kararların toplanan halk tarafından alındığı bir sitede yaşayıp eğitim verdikleri için; demokrasiye ait olduğu ileri sürülen zayıflıklara ve düzensizliklere son verecek olanın yalnızca krallık rejimi olduğunu sanıyorlardı. Anlaşıldığı kadarıyla Atina toplumu, sitenin büyüklüğünü sağlamış bir rejime bağlı kalmaktaydı. Ama aynı zamanda da zafer kazanmış bir generale büyük hayranlık besleyebiliyor ve ona olağanüstü onurlar verebiliyordu. Uygar topluma yabancı kalırsa, bir insana da bağlanmaya hazır değildi. Yenilen Atinalılar, Filippos'a ve İskender'e olağanüstü onurlar verebilmişlerdi. Fatihin ölüm haberini duyunca ayaklanmalarına da engel olmuyordu bu durum. Buradan, bunun tam bir filozof ve14011 Büyük İskenderde hatip yalanının gerçekleşip gerçekleşmediğini de anlayabiliyoruz. İskender'in ölümünden on beş yıl sonra, Atina halkı Antigonos'un oğlu Demetrios'u bir kurtarıcı olarak karşılayacaktı.Balsileus Alexandrosİskender'in kısa saltanatı, Yunan düşünürlerinin geliştirmiş oldukları bu ideal kral görüntüsünü zenginleşmesine yardımcı oldu mu? Daha önce İskender'in somut örneği olarak görünen farklı yüzlerinden söz etmiştik: Makedonların kralı, Yunanlıların hegemonu, Akamenidlerin vârisi, son olarak da Zeus'un oğluydu bu yüzler. Bu yüzlerin gerektirdiği rollerden her birini, sürekli değilse bile birlikte oynamıştı; İskender'in Ba-bil'e dönüşünden sonra Yunanlılardan kendi tanrılığını tanımalarını iste-di-bu Yunanlılardan başkan olmasını istemiş ama

Page 54: Claude Mosse-Büyük İskender

kendisi paralı asker ya da kralın dostları yakın arasından olsalar bile onları fethin dışında bırakmıştı.Yalnızca bu iki rol, Makedonların kralı ve Akamenidlerin vârisi rolü yüzünden ortaya İskender'in yeni bir krallık kavramına getirdiği sorunu ortaya çıkmaktadır.Daha yukarıda, kralla ordusunda bulunan Makedonlar arasında, İskender'in kişisel gücü arttıkça bozulan ilişkilerden söz ettiğimiz için bu konuya yeniden dönmeyeceğiz. İskender'in Makedonlara karşı otoritesinin gelişmesini değerlendirmenin ve ölümünden sonra geleneksel Makedon Krallığı'na bağlı olan şeyin önemli güçlüğü de aynı koşullar yüzündendir. İskender hükümdarlığının en büyük kısmında, Makedonya dışında yaşadı ve otoritesini kullandı; Makedonya'yı onun adına Antipatros yönetti. O andan itibaren kralla halkın ilişkilerini düzenleyen Makedon naibine fazla saygı gösterilemiyordu. Özellikle Philatos olayında kaynaklarımızın arasında, yargı gücünün elinde bulunduran ordu meclisinin oynadığı rolde anlaşmazlık çıktığını gördük.141Claude MosseAynı şekilde, İskender, Hyphases'in ötesindeki topraklarda daha ileri gitmekten ve ordu batıya doğru dönerken Susa ve Opis'e girmekten vazgeçtiğinde, Hindistan'da meydana gelen ayaklanmaları da hatırlattık. Paralı Yunanlı lejyoner sayısının gittikçe arttığı bir orduda, Makedonları tek başına tutmak her zaman mümkün olabilir miydi? İskender toplanan askerlerinin karşısında konuştuğu sırada, yalnızca Makedonlara mı hitap ediyordu? Başka bir deyişle, çoğu zaman kaynaklarımızın gerilimlerle ilgili farklı anlatıları arasından, İskender'le ordusu arasındaki gerilimlerin, her zaman Makedon naibinin açıklamasından kaynaklanmadığı anlaşılır. Savaşa girmeye, düşmanla pazarlık etmeye, hangi yoldan gidileceğine karar vermek gerektiğinde, büyük olasılıkla İskender'in tek başına karar verdiği anlaşılıyor. Plutarkhos bunu, kişiliğinin bir gelişiminden kaynaklanan iktidarının sağlaşması olarak açıklar. Koşullar bu sağlamlaşmayı fazlasıyla haklı çıkarmaktadır: Düşman ülkede yer değiştiren bir ordu, her şeyden önce kendisine komuta eden kişiye itaat etmek zorundadır.Ayrıca, kaynaklarımızın anlatılan arsında, kralın yanındaki bazı "dostlarının" oynadığı rolün de doğrulandığını görürüz. Bu dost grubunu belirtmek için Yunan kaynaklan çoğu zaman synedrion deyimini kullanmaktadır, ama bu "meclisin" kesin bir tüzel statüsü olduğu kuşkuludur. Görüldüğü gibi kralın "dostlarından" bazıları onun öfkesinin ya da düşmanlığının kurbanı oldukları için: öyle ki akla yalnız Kleitos ve gözden düşen Kalistenes örnekleri gelmektedir. Yalnız Kalistenes örneği, İskender'in bu çevresinde fazla Makedon bulunmadığını ve bu yüzden de Makedon monarşisinin pek belirsiz yapıları içinde bir yer tutmamış olduğunu kanıtlar. Hiç kuşku yok ki orduya ve bu ordunun en saygın birliklerine Perslilerin girişi, İskender'in kişiliğinde, geleneksel Makedon Krallı-ğı'ndan arta kalan kısmı daha belirsiz duruma getirmektedir.Ama bu, İskender'in iktidarının doğulaştırılması anlamına gelmez yine de. İskender Persli tebaasına, Akamenid hükümdara duyulan saygıyı zorla kabul ettirmiş, bu hükümdarın giyim kuşam biçiminin bir kısmını,142Büyük iskenderözellikle tacını benimsemişse, kendini lükse kaptırmışsa, yalnızca Persli-ler için Büyük Kral'ın halefi olmuştur. Etkisi açıkça görülen nedenler yüzünden, satraplık düzenini ve imparatorluk halkına konan vergileri destekledi. Ancak krallık başkentlerinde pek az oturdu.Hemen o andan sonra, İskender otoritesinin gerçek yapısı neydi? Öyle görünüyor ki, bu otoriteye zafer kazanmış bir generalin otoritesi gözüyle bakarsak, gerçeğe biraz daha yaklaşırız. Gerçekten de onu büyük bir imparatorluğun sahibi yapan, birbiri ardına kazanılan zaferlerdir ve iktidarını durmadan seferler yaparak güçlendirmiştir. Ölmeden önce yeni fetihler tasarladığı doğruysa, hem askerlerinin, hem de imparatorluk halkının, sınırsız otorite sağlayan bu üstünlüğü kabul etmesinde, bu zafer ideolojisinin önemi büyüktür.Sonunda Makedonya'ya dönseydi, İskender Krallığı'nın ne olacağını düşünmek boşuna olur. Bu krallığın bir tür "güzergâh" krallığı olduğunu, İskender'in

Page 55: Claude Mosse-Büyük İskender

otoritesinin kişiliğine bağlı olduğunu ve hatta ne yalnız Makedon, ne Doğu değil de, ikisi birlikte birbirini aşan kişisel bir yaratı olduğunu görmek gerekir.Bu bakımdan, basılış tarihi tartışılan, ancak bu yeni gerçeklere uymayan sikkelerin sağladığı bu üstünlük, tamamen özyapısaldır. İskender artık yalnız Makedon basileus'u değil, Pers kralı niteliği belirtmeyen Basi-leus de değildir. Aleksandros basileus'tur, yalnız adı, bu krallık otoritesini belirtmektedir. IV. yüzyıl düşünürlerinin, imajını oluşturduğu ideal kralın somut örneğidir. Sormaktan kaçınmayacağımız soru şudur artık: Bu "çok büyük" İskender, çağdaşlarının sunmak istediği bir hayal ürünü müdür, yoksa Aristoteles ve Kalistenes tarafından yetiştirilen kendisi mi bilerek imal etmiştir bunu? Daha önce de önemle belirtmişti; onunla ilgili verilen birçok görünüm altında insan İskender gerçekliğinin derinliğine inmenin ne kadar zor olduğunu bilmeden, hayatının son aylarında eylemlerinden bazılarının, onun şef olacağı önceden belli görüntüsünü, önceden hazırlayıp süslediğini kabul etmek gerekir. Kurduğu tasarılar, Olympi-as'dan tanrılığını kabul etmesini istemesi, Roksana ile evlenerek hane-143Claude Mossedanlık kurma tasası yalnızca kişiliğinin gelişmesinden değil aynı zamanda da ayrıksı olağanüstü biri olduğunu bilmesinden kaynaklanır. Yenilmez tanrı (theos aniketos) olarak yüceltilmesini istemesi, bir rastlantı değildir. Makedonların kralı Avrupa'dan ayrıldığında, Dairus'un ölümünden sonra Akamenidlerin halefi kral İskender, bu iki iktidarın toplamı kadar bir otoriteye sahip değildi yalnızca. Krallığı; fethin son yıllarında gelişmiş ama yeni bir iktidar tipinin, Helen monarşisinin oluşmasına neden olan yeni bir yapıdır.Helen MonarşisiDaha yukarıda İskender'in ölümünden hemen sonraki olayları, ardından imparatorluk topraklarının değişik bölünmelerini görmüştük; bu arada birbiri ardına Filippos Arrhides ve ardından genç IV. İskender ölüyordu. Monarşinin kalıntısı yalanı 310'dan sonra yok olacak ve dört yıl sonra da Antigonos kral unvanını alacaktı.İskender'in beklenmedik ölümüyle, Makedon naipliğinin, ordunun rolünü yeniden gelişigüzel konuştuğu akla gelebilir. Bununla birlikte İskender'in ölümünden sonra devleti paylaşan generallerin krallık unvanı almasından önceki yıllarda, Makedon Ordusu'nun, kurulu birlik olduğu çok ender söylendi. Hiç kuşkusuz Babil'de son anlaşmaya karışabilir, hatta onu zorla kabul ettirebilirdi ordu. Ancak daha sonra, devleti paylaşan bu generalleri birbirine düşüren çatışmalar sırasında, içlerinden herkes bu ordunun ancak bir bölümünden destek alıyordu. Bu orduda Makedonlar azınlıktaydı kuşkusuz. Belki yalnızca sonradan Makedonya'nın sahibi olan Kassandra, nomos Makedona saygı göstermiş, Kraliçe Olympi-as'ı meclise yargılatıp Filippos, Arrhides'i öldürtmekle suçlamıştı. Makedonya dışında, bazı koşullarda herhangi bir generalin, başkanı olduğu orduyu kendisinin bir kararını ya da bir anlaşmasını onaylatmak için topladığı sonucu çıkmaz elbet.144Büyük iskenderPlutarkhos'un Eıımenes'in Hayatı adlı eserindeki bir bölüm bu açıdan ilginçtir: Antipatros'un ölüm haberinin ardından Eumenes'in desteğini almak isteyince, İskender'in, Kapadokya'da Nora kentine hapsettiği eski bir mühürdarıyla tartışmaya girmiş. O sırada Eumenes, çevresindeki düşman askerlerine Antigonos'un önerilerini sunmuş. Onları birleştiren yeminin krallardan ve Olympias'tan da söz etmesini istemiş. Plutarkhos bu metinde, yalnız, Makedonlardan söz eder, belki de İskender'in ölümüne yakın bu dönem için geçerli olabilir. Burada seferdeki Makedon Ordusu'nun rolünü açıklıyoruz, bu rol yalnız yargılamayla ilgili değildir. Ancak hemen, yalnızca hesaba katılacak olanların her generalin kontrol ettiği ordular olduğu hemen anlaşılır; bu ordular onları yöneten komutanların hizmetinde olup gittikçe birbirine benzemez öğelerden oluşmaktadır: Örneğin 315'te Tir'de toplanan ordu, Kassandra'yı yargıladı ve... Olympi-as'm katili olarak idam etti!Bu dönem boyunca, kendini uzaktan en hırslı general olarak gösteren Antigonos'un aldığı krallık unvanı, pek belirgin bir anlama bürünü-yordu. Gerçekten de

Page 56: Claude Mosse-Büyük İskender

Antigonos, kendi hesabına imparatorluğun birliğini yeniden kurmayı hayal etmiş olsa da, kendini hiçbir zaman basileus Ma-kedonon (Makedonya halefi) ilan etmedi ama basileus Antigonos (Antigonos'un halefi) ilan etti. İskender gibi o da bu "krallık" niteliklerini kendi adma bir hak olarak istiyordu. Kıbrıs'ta Demetrios'un oğlunun kazandığı zafer, bunun ilan edilmesine fırsat yarattı; ve Demetrios'un oğlunu da hemen bu halefliğe katarak yalnız kendi için değil ailesi için de bu hakkı istedi.Antigonos kadar hırslı olmasalar da, vasiliklerinde bir töre bulunduğunu belirtmeseler de; diğer generaller de sırayla ve yavaş yavaş krallık unvanını benimseyeceklerdi. Hakkında bir kez daha sorun çıkan tek kişi Kassandra'ydı, çünkü yalnızca paraların üzerinde basileus Kassandros olsa da bir yazıtta basileus Makedonon olarak gösterilmektedir. Bu bakımdan Kassandra, Makedonya'da Helen döneminde monarşinin tipik örneği olacaktır: "Ulusal" bir monarşinin. Andre Aymard'ın farklı makalele-145F. 10Claude Mosserinde gösterdiği gibi Helen monarşisi tek bir kültür olayı olsa, iki farklı biçim çıkmaz ortaya. Kültür birliği aslında, Helen kralının İskender'in mirasını istemesini gerektirir. Somut olarak hükümdar tacı, İskender'in Dairus'un ölümünden sonra benimsediği enseye bağlanan kurdele tak-masıyla kendini belli etmektedir. Aynı şekilde kralın yanında birçok dostun bulunmasıyla da açıklanır; bu dostlar az çok bir hiyerarşi düzeni içinde yer alırlar; vâris olma sorunu ortaya çıkar çıkmaz entrika kurmak için birbirleriyle kaynaşırlar. En son ortak çizgi, tüm bu hükümdarların sonunda bir hanedanlık kurmalarıdır.Ama bu ortak çizgiler Helen monarşisinden aldığı iki şekli gözlerden saklayamaz. Makedonya'da, krallık iddiasında bulunan çeşitli isteklilere (Lysimak, Demetrios, Antigona'un oğlu, Epir Kralı Pirüs) karşı verilen bir dizi mücadeleden sonra, Demetrios'un oğlu Antigonos Gonatas, kendisini kesinlikle ülkenin sahibi ilan ettiğinde; krallık, Argeadelar zamanındaki "ulusal" niteliğini" korumaktadır. Bu yüzden yazıtlarda kralm adının yanında Makedonlarm bulunduğu da görülmektedir, birkaç belirtiden Makedon meclisinin yeni kralın alkışlanmasındaki rolünü anlamak mümkündür; halef azlığında bir vasinin, bir naibin aday gösterilmesine karşın, adalet açısından büyük ihanet mahkemelerinin tanıması gerekir.Buna karşılık Seleukoslar ve Lagoslarda olduğu gibi "kişisel" krallıklarda durum böyle olmamakla birlikte, Asya'daki Seleukos İmparatorluğu'nun parçalanmasından sonra tüm hanedanlar kendilerini kral ilan eder. Orada kralın yanında bir topluluk bulunması gerekmez. O tek basma devlet ve ki-şileştirilmiş yasadır. Elinde bulunan "mızrakla" kazanılmış topraklar, zaferinin ürünüdür. Adalet ve kralın atanmasıyla ilgili denetleme hakkını elinde tutan askerler meclisi yoktur. Doğulu hükümdarlar kimi zaman, kendilerini askerlerine alkışlatmışlarsa, bu yetkelerini sınırlayacak bir nomos'un bulunduğu anlamına gelmez. İskender'in mirasındaki kişisel imgeyi korudular, çünkü uzun süre her açıdan tam bir boyunduruk altında yaşamaya alışmış bir halka egemendiler. Sahibi oldukları topraklar kendi mallarıdır ve onları146Büyük İskenderistedikleri gibi kullanırlar, "dostlarına" armağan ederler, yaptıkları iyiliklerle çevrelerindeki insanların büyük şükranını kazanırlar.Oysa fetihten kaynaklanan krallıkları yeni biçim altında olsa bile, Makedon Krallığı'ndan ayıran çizgi, kralın kişiliğine karşı duyulan saygıdır. İskender sonunda Yunanlılardan tanrı kişiliğinin tanınmasını istemişti. Yunan geleneğinde böyle bir isteğin açıklandığını, hatta doğrulandığını görmüştük. İskender'den sonra gelenler, önce aynı niteliklerle övünmekte tereddüt ederler. Yine de kral unvanı almadan hemen önce Demetrios ve Antigonos, Atina'da, kutsal onurların konusu olmuşlardır. Ptolemaios, Rodoslular tarafından kurtarıcı "soter" ilan edilmiştir. Halefi Lysimak, Seleukos, Antiokos da ortak saygıya nail oldular. Dolaylı olarak ya da doğrudan kontrolleri altına giren Yunan siteleri tarafından saygı gördükleri belirtilir ve bir kez daha Yunan dünyasında doğmuş bir geleneğin içinde yer alırlar.

Page 57: Claude Mosse-Büyük İskender

Ancak ikince kuşaktan sonra, sağ hükümdardan önce ölü hükümdara saygı gelişir. Böylece II. Ptolemaios anasıyla babasının adına "kurtarıcı tanrılar"; kız kardeşi Arsinoe ve kendi adına da "kardeş tanrılar" mezhepleri kurar. Uygulama ancak III. yüzyılda artacaktır.Seleukoslarda, krallık dininin gelişmesinin tarihi açıktır. İmparatorluğa katılan yunan sitelerinde gelişmiş görünmektedir özellikle. Burada da ancak ikinci kuşaktan sonra kralın kutsallığı yardımcısı tarafından onaylanmaktadır. Bu yüzden I. Seleukos tanrı onuruna, "galip" adıyla oğlu Antiokos tarafından yükseltildi. Ancak bunu izleyen yüzyılın başında III. Antiokos tüm krallığa, atalarına ve kendisine saygı duyulmasını zorla kabul ettirir.Ama yine de iki yanlı bir uyarı yapmanın yararı vardır. İlk olarak, Edouard Will'in belirttiği gibi krallık otoriteleri tanrılıklarına dayanmıyordu; onları tanrısal kılan şey, tanrılarca korunmanın simgesi olan bu krallıktır. İkinci olarak, önceki her şey için geçerlidir bu, hem krallık gü-147Claude Mosse )cünün şekli, hem de kral otoritesinin kurulması. Şunu da unutmamalıyız ki bu yeni krallık önce Yunanlıları (ve Helenleşmiş Makedonları) ilgilendiriyordu. Andre Aymard'ın yazdığı gibi, Helen krallığı; kimileri gerçek Yunanlı, kimileri gerçek ya da Yunanlılaşmış olduğunu ileri süren Yunanlılar, çevreleri veya bağımlılıkları için "bir Yunan olgusu"dur (Etııdes d'Histoire Ancienne, s. 125).İskender mirasının üçüncü imgesine bizi ulaştıran şudur: Yeni bir Helen dünyasının doğuşu.148YENİ BİR DÜNYA'NIN DOĞUŞUİskender, Asya seferine Yunanlıların hegemonu olarak başlamıştı. Amaç, Filippos'un belki de Atinalı hatip İsokrates'ten esinlendiği bir tasarıyı gerçekleştirmekti. Bu hatip öğrencilerine örnek olarak sunduğu bu söylevlerinde ve Filippospos'e yazdığı bir mektupta, Makedon kralını Barbarlara karşı bir savaşın başına geçmeye çağırıyordu. Bu savaşın ilk amacı Pers boyunduruğundan Asya'daki Yunan sitelerini kurtarmak ve Yunanlılara, özellikle Kserkses tarafından eskiden Atinalılara yapılanların öcünü almaktı. Bu savaş aynı zamanda, Ege dünyasında kaynaşan, barış ve toplumsal düzen için gittikçe artan bir tehlike oluşturan bu paralı askerleri fethedilen topraklara yerleştirmekti. İsokrates'in öğütleri Filippos'un tasarısından kaynaklansa da; ya da yalnızca, Korint Birliği içinde toplanmış birçok devlet üzerinde kısa süre önce otorite sağlayan Filippos, bu devletlerden bazıları ile Büyük Kral arasında bir anlaşma olmasından korksa da, babasının ölümünden sonra komutanlığını üstlenen sefer aslında tamamen bir Yunan tasarısıydı.İskender'in kendini Darius'un vârisi olarak gösterdiği ve kazanılan toprakların yönetimini ve savunmasını Perslilere bıraktığı andan itibaren yaratılışı değişti. Yalnız kendisi değil en yakın arkadaşları da Yunan kül-149Claude Mossetürüyle besleniyordu ve ordusunda, Yunanlılarla Makedonlar çoğunluğu oluşturuyordu. Babil'e döndükten sonra yönetim görevi verilen bazı Pers-liler kalsa bile imparatorluk düzeninde Yunanlılar çoğunluğu oluşturuyordu. Yol boyunca arkasında ordusuyla birlikte ilerleyen fatih tarafından kurulan siteler Asya ve Mısır'a, Yunan varlığını yerleştiriyorlardı.Böylece İskender son derece genişleyen bir dünyayı vârislerine bırakmaktaydı. Daha önce gördüğümüz gibi imparatorluğun birliği fatihin ölümünden sonra devam edemediyse; fetihle birlikte kazanılan kara devletleri ve geriye kalan Yunan dünyası da kısa ya da uzun vadelerde yeni bir görünüm kazanmayacaktı. Bu yeni dünyanın farklı görünümlerin ortaya çıkması, İskender mirasının Akdeniz'in doğu havzasındaki toplumlardaki önemini ölçmek için önem taşımaktadır.Ekonomik Hayattaki DeğişimlerBu değişimler çağdaş olay yazarlıkla ilgili en büyük yapıtlardan birinin; Mikail Rostovtzeff in 1941'te CMord'da yayınlanan The Social and Economic History of the Hellenistic World adlı kitabın konusu olmuştur. Edebi, arkeolojik ve papirüsbilim kaynakların incelenmesine dayanan Rostovtzeff in analizi, İskender'in fethinden "yeni bir dünya" gibi ortaya çıkan, Yunanlıların henüz çok

Page 58: Claude Mosse-Büyük İskender

ilkel bir ekonomiden çok daha akılcı ve modern ekonomik gelişme biçimlerine geçmesini sağlayan dünyayı sunuyordu. Analizlerinden çoğu doğruluğunu korusa da bugün, Rostovtzeffin çıkardığı sonuçlara daha tedbirli yaklaşıyoruz. Yunanlıların Asya'da ve Mısır'da yerleşmelerinin kaçınılmaz sonucunda, karşılıklı bir ticaretin artmasıyla kendini gösteren Yunan dünyasının coğrafyası değişti. Ama en anlamlı iki değişim, bir yanda deniz ticaretinin merkezinin yer değiştirmesi, öte yandan paranın değişmesi oldu.V. ve yine IV. yüzyılda, Atina'nın Ege Denizi'ndeki hegemonyası sayesinde Pire, Doğu Akdeniz'de başlıca ticaret merkeziydi. Oraya tümORHAN KEMAL150Büyük iskenderpoğu'dan ve Uzak Batı'dan satıcılar akın akın geliyordu ve sitenin malların girişinden ve çıkışından topladığı vergiler önemli bir gelir kaynağıydı; Xenophones, IV. yüzyıl ortalarına doğru yazdığı ve Atina'ya yabancı tüccarları yerleştirmek suretiyle gelirleri arttırmanın yollarını saydığı kitapçığında bunu anlatmaktadır. Pire daha III. yüzyılda bir para değişim merkeziydi. Ama artık iki başka önemli merkez, değiş tokuş miktarı açısından Atina limanının yerini almak üzeredir. Öncelikle Mısır ile Ege dünyası arasında zorunlu sayılan uğrak olan ve generallerle vârisler arasında çıkan çatışmalarda yansızlığını koruyarak durumunu güçlendiren Rodos geliyordu. Ticaret gemileri orada karşılanacaklarına ve mal alışverişine uygun yerler bulacaklarına güveniyordu. Bir yanda Mısır, aynı zamanda Yunan dünyasında yiyecek merkezlerinden biri olmuştu; Yunanistan'ın tahıl üretimi halkın yiyecek gereksinimini karşılamaya yetmiyordu. Öte yandan, buğday satışı krallık iktidarı memurlarının kontrolü altındaydı. Bu konuda, daha önce sık sık yapıldığı gibi "güdümcülükten" ya da "planlamadan" söz edilmez. Ama Mısır toprağı fetih yoluyla kralın mülkü olduğu ölçüde, vergilerin toplanması, içerideki satışı krallık hazinesini besleyen büyük miktar tahılın ellerine geçmesini sağlardı. Bir ürün kontrolü varsa bile gerçekten etkili olduğu söylenemez bunun.Bunun dışında İskenderiye, Hint Okyanusu'ndan, Arap Yarımada-sı'ndan ve ayrıca Afrika içlerinden gelen ürünlerin doğal pazarıydı. Bu ticaretin nasıl düzenlendiği, limana sık sık gelen tüccarların, ki bunlar Rodos'ta olduğu gibi Suriyeli ve Fenikelilerdi, kişilikleri konusunda ne yazık ki pek çok karanlık nokta bulunmaktadır. Lagos hanedanının bu ticareti kontrolleri altında bulundurduğu kuşkuludur. Onlar için önemli olan, onlardan alacakları vergiydi yalnızca.Bu takas ticaretinin genişlemesi ve bu Akdeniz ticaret merkezlerinin yer değiştirmesi, para kullanımının gittikçe yaygınlaşmasına yardımcı oluyordu. Daha önce İskender'in ele geçirmiş olduğu yüklü miktardaki değerli madenlerden söz etmiştik. Kral, özellikle paralı askerlere dağıtmak,151Claude Mosseordusunun azık, gereç gereksinimini karşılamak için para bastırdı. fiü yüzden fethi izleyen yıllarda ortalıkta dolaşan parada oldukça önemli artışlar oldu ve bunun sonunda altının ve gümüşün değeri azaldı. Pers kralları özellikle altın para, buna ek olarak da gümüş para bastırıyordu. İs. kender'in kullandığı iki metale dayanan sikke sistemi, Yunan dünyasında geleneksel olan, sikkelerde yalnız gümüş kullanılmasına bıraktı yerini. Önemli olan şey, bu paraların o zamana kadar bilinmeyen bölgelerde yayılması değil, ayrıca İskender'i taklit eden vârislerinin de Attika'ya değgin bu ölçüyü benimsemeleriydi; bu ölçü daha sonra kendi yerel özelliğine bağlı Rodos dışında her yere yayıldı. Mısır'da belki de hammadde bulmanın zorluğu yüzünden, Lagoslar daha hafif bir ayar seçtiler.Para dolaşımındaki bu büyümenin sonunda, doğal olarak bankacılık işlemleri gelişti. Bu bankaların çoğu, Atina'daki gibi özel kuruluşlardı. Ama bazı büyük tapınaklar (Delos), Asya'daki Yunan sitelerinde ve lagos Mısır'daki bazı kamu bankaları gibi borç para da vermeye başladılar.Bununla birlikte bu para ekonomisinin fethedilen tüm bölgelerde yayılmadığını da gözden kaçırmamak gerekir. Birçok toprak, ticaret ağından uzak köyler,

Page 59: Claude Mosse-Büyük İskender

vergilerin para olarak değil de mal olarak alındığı eyaletler "doğal" bir ekonomiye uymaktaydı.Ekonomideki bu yeni çizgiler kent çevrelerini de çok etkilemekteydi. Kentlerin gelişimi gerçekten de fetihle doğan bu "yeni dünyanın" temel özelliğidir.Şehirleşmede GelişmeYunan dünyası kentleşmiş bir evrendi. Birçok bölge bu kentleşmenin dışında kalsa da klasik Yunanistan'ın en karakteristik devlet tipi olan site, kentlerin çevresinde toplanmıştı. Atina gibi önemli sitelerde bile durum kesinlikle aynıydı; politika ve dinsel merkez olarak kent, halka ait az ya da çok geniş bir kırsal toprağı denetimi altında bulunduruyordu. Yurt-152I Büyük iskendertasa ait toprağın bir parçasına sahip olma, zaten birçok sitede yurttaşlık birliğine dahil olmanın ilk koşuluydu. Bir toprağa sahip olmadan vatandaş olunabilen Atina'da bile kent halkının büyük kısmı, mülklerinin gelirleriyle yaşayan insanlardan oluşuyordu. Bununla birlikte politik ve dinsel merkezi olduğu için sanatsal ve ticari faaliyetleriyle kent hayatı, bu uygarlığın ayırıcı özelliği oluyordu. IV. yüzyılda Küçük Asya kıyılarında bulunan bazı kentler, Miletli heykeltıraş Hippodamos'un modelinden esinlenen kentselliğin geliştiği bir alan oldular. Prien, Milet, Efes diğerlerinin arasında bu mimari ve kentsel gelişmeden yararlandı.İskender, Mısır'da kendi adını taşıyan bir kent kurmaya karar verince, işte bu kent modellerinden esinlendi. Diodoros, İskender'in, alanı seçince "tüm sanat kurallarına göre" bölerek geleceğin kentinin planını hazırladığını anlatır. Tarihçi şunu ekler;Ona verdiği biçim, kenti hemen hemen ortasından bölen büyük bir caddesiyle, boyutları ve güzelliğiyle harika bir Yunan mantosunu andırıyordu (XVII, 52,2-3).İskender, böyle bir yerde, böyle bir site kurarken eski sitelerin kurucu kahramanlarıyla aynı düzeyde olmayı amaçlıyordu. Ancak aynı zamanda da İsparta Kralı Agis'in Girit'te isyan çıkaracağı bir anda, iç bölgelerini güvence altma almayı düşünüyordu. Yirmi-otuz yılda Akdeniz dünyasının en zengin, en kalabalık bir kentinin geleceğini henüz o anda hayal edemezdi kuşkusuz.Yeni kentlere kendi adını verirken ne düşünürse düşünsün, kralı, fetih boyunca böyle kentleri çoğaltmaya yönelten stratejik nedenlerdir herhalde. Bu yeni kentleri önemli yol kavşaklarında ya da imparatorluğun kuzey sınırları boyunca kurmasındaki amacının, fethettiği eyaletlerin savunmasını sağlamak olduğu söylenir. Bu kentler gerçekten de önceleri askeri kolonilerdi. Sömürge halkının nasıl seçildiği, siteye verilen topraklardaki yerliler tarafından işletilen topraklan alıp almadıklarını ya da yal-153Claude Mossenızca garnizonlar oluşturup oluşturmadıklarını bilmiyoruz ne yazık ki. Daha ilk başlardan itibaren bu sitelerin klasik Yunan sitesine göre düzenlenip düzenlenmediğini de bilmiyoruz. Bu sitelerden bazılarından çok sonra ortaya çıkan yazılar, tüm sitelerde meclis, danışma kurulu ve seçilmiş yargıçlar bulunduğunu göstermektedir.Sömürge halkı çoğunlukla Yunan ve Makedon asıllıydı. Ender olarak, baştan beri bu yeni kentlerin halkıyla birleşen yerli insanlar görülürdü. İskender'in olduğu kadar vârislerinin de askeri alandaki düşüncelerinin amacı Yunan kültürünü ve hayat biçimini yaygınlaştırmak değildi.Kentleşme politikası güdenler, özellikle Seleukoslardı. Bu yüzden Seleukos Asya konusunda, özellikle arkeolojik kanıtlar sayesinde, bu sitelerin ne oldukları daha iyi anlaşılmaktadır. İskender, ardından ölümüne kadar Asya'nın sahibi olan Antigonos örneği, ilk iki Seleukos, I. Seleukos ile oğlu I. Antiokos, kurulan kent sayısını arttırdılar; bunların arasında dört krallık kenti, Antalya ve Oronto üzerindeki Apame, iç kısımlarda Seleukos ve kıyıdaki Laodice bulunur.Yunan siteleri olarak bu kentler teorik olarak özerktiler, ama mızrakla fethedilen krallık toprağı içinde olduklarından, aslında merkezi iktidara bağımlıydılar. Kurumlar hayali olarak "özgürce" çalışsalar da oradaki politik hayat aslından daha biçimseldi. Özerk olduğu varsayılan Yunan sitesi Antalya

Page 60: Claude Mosse-Büyük İskender

aslında Seleukos Krallığı'nın başkenti olduğu gibi Mısır'ın yanındaki İskenderiye de Lagosların başkentiydi.Bu yeni siteleri, daha kısıtlı bir bağımlılık dışında "özgürleştirilmiş" eski Asya sitelerinden ayıran şey, nüfuslandırma cinsiydi. Kuşkusuz tüm "vatandaşları" Yunanlı ya da Yunanlılaştırılmış Makedonlardı. Ama ilk gelenler aslen eski Yunanistan'ın farklı bölgelerindendi ve kimi zaman yazıtlarda adlarına eklenen etnik kökenin korunduğu görülür. Zaten bu da özellikle Mısır'a Yunan göçüyle açıklanmaktadır. Aslında Lagoslar Seleukoslardan farklı olarak Mısır'da ya da ellerindeki iç kısımlarda fazla site kurmamışlardı. Onların topladığı paralı askerler, site konumuna sa-1541Büyük iskenderhjp olmayan ayrı topluluklar oluşturuyordu. Onlar için politeuma deyimi kullanılırdı. Aldıkları toprak parçalarının gelirlerini toplamakla yetiniyorlardı.İskenderiye'nin durumu biraz özeldir. Aslında İskender'in ve vârislerinin Asya'da kurduğu sitelerin çoğunun halkı, özellikle Yunan kökenli (Yunan ve Makedon) olduğu halde, IV. yüzyıl sonundan itibaren İskenderiye'de yabancıların sayısı hayli fazlaydı. En iyi bilinen durum Yahudi diyasporasınm durumudur. İki farklı gelenek sitede Yahudilerin varlığını açıklar. Yunan Abdere'li Hecates'in anlattığı ilk gelenek, iyi yürekliliğiyle Yahudilerin İskenderiye'ye göçünü kolaylaştıran ilk Ptolemaios'un kendisiyle onun arasında bağıntı kuruyordu. Diğerine göre İskenderiye kökenli ve Yahudi olan ilk göçmenler, yine aynı Ptolemaios tarafından Suriye'deki bir savaşta ele geçirilerek hapsedilecek ve onun tarafından serbest bırakılacaklardı. Bu geleneklerin anlamı ne olursa olsun, İskenderiye Yahudi diyasporasınm başlıca merkezlerinden biriydi. Bu Yahudiler İskenderiye vatandaşı değildi kuşkusuz. Ama Lagos hanedanından olan kraldan (I. Ptolemaios ya da II. Ptolemaios) dinlerini uygulama ve yasalarını koruma hakkı elde etmişlerdi. Diğer yerli topluluklar da kuşkusuz buna benzer ayrıcalıklar kazandı.Bu yeni kentlerin çoğu, geleneksel bir Yunan sitesi görünümündeydi: Merkezde agora, çevresinde önemli resmi binalar ve tapmaklar bulunuyordu. Burada bir tiyatro ve bir beden eğitimi okulu (jimnazyum) da vardı. Beden eğitimi okulunda sitenin gençleri toplanırdı. Yunan eğitimini temsil eden şeyin simgesiydi: Atletizm, şiir kültürü, ama tüm Helenle-rin ulaştığı ölçüde "demokratikleşmiş" bir eğitim. Yalnızca ayrıcalıklı bazı yerliler kendilerine "gymnasium"lu diyebiliyordu.Hiç kuşkusuz bu kurumlar, Yunan hayat biçiminin yayıldığı merkezler oldu; ama Asya ve Mısır halkları arasında azınlıkta kalan bir yaşam biçimiydi bu: İskender'i izlemiş olan bu Yunanlılar, ardından IV. yüzyılın1551Claude Mosseson çeyreğinde ve III. yüzyılın ilk çeyreğinde topluca göç eden Yunanlılardı.Bu göçü sayıca belirtmemiz olanaksız. İlk sömürge halkları özü bakımından paralı askerler olduğu halde; ardından, ticaret merkezlerine dönüşen bu yeni kentlerin gelişmesiyle birlikte kuşkusuz sanatkârlar, tüccarlar, çeşitli "teknikçiler", hekimler, hukukçular, aktörler, biraz önemli her Yunan kentinde bulunan tiyatrolarda yetişen gezgin topluluklar akın ettiler.Bunun üzerine bu Yunan varlığının Doğu toplumlarının yapılarını ne ölçüde değiştirdiğini anlama sorunu çıktı ortaya. Çoğu zaman Do-ğu'ya Yunan göçü ile bir "sömürge" olayı karşılaştırıldı. Aslında Seleukos Krallığı'nda ve Lagos Mısır'ında, daha sonra ilkinin dağılmasıyla ortaya çıkan devletlerde, merkezi yönetim açısından, yerel düzeyde ya da yeni sitelerde olsun, Yunanlılar egemen konumdaydılar. İskender'in Perslileri imparatorluk yönetimine katma çabalan sonuç vermedi. Ondan sonra gelenler, kendilerine karşı yapılan çarpışmalarda, bu düzensizliklerden yararlanıp bağımsızlıklarını kazanacaklarından korktukları yerli halktan çok Yunan Devletleri'nin desteğine başvuruyorlardı.Doğu'da yerleşen ve ortak bir dille birleşen Yunanlılar ayrıcalıklı bir grup oluşturuyorlardı; Attik lehçesinden türeyen bu dil, ortak çıkarlar, bir yaşam

Page 61: Claude Mosse-Büyük İskender

biçimi ve toplumsal hayat yüzünden herkes tarafından kabul edilmişti; farklılığını koruyan bir şark dünyasına karşı bu özellikler birleşmeye itiyordu onları.Doğulu ToplumlarAkamenid İmparatorluğu içinde kökenlerini korumuş ve bu yüzden yalnız bir egemenlikten diğerine geçmiş olan Doğu toplumları arasındaki aşırı farklılığı unutmamak gerekir. Yunan göçmenlerle yerli çevreler arasında ilişkiler olmuştu kuşkusuz. Ama yerli toplumların yapıları, bu ilişkiler yüzünden pek fazla değişime uğramadı. Bu Doğu halklarının büyük156Büyük İskenderçoğunluğu köylülerden oluşuyordu. Bunlar ekip biçtikleri toprakların sahiplerine vergi ödemek, angarya işler görmek zorundaydılar: Krallık toprakları, kutsal topraklar tapınaklara, kralın verdiği topraklar da dostlarına aitti. Ayrıca hem Mezopotamya'da hem de Suriye'de, az çok özgür ama yine de toprağın ürünleri ya da sabit bir vergi üzerinden bir aşar ödemekle yükümlü köylü topluluklar vardı.Başında Lagos hanedanı bulunan Mısır'la ilgili çok zengin kaynaklarımız sayesinde yerli toplumun gelişimi üzerindeki Yunan varlığının sonuçlarını görebiliyoruz. Lagosların, eski yerel yönetime, sancak yönetimine Greko-Makedonlar arasından toplanan yeni kadroları ekleyerek oluşturdukları çok eski bir bürokratik gelenekleri vardı. Bu Greko-Ma- ke-donlar merkezi hükümette de sivil ve askeri alanda yüksek görevlere ge-tiriliyorlardı.Asya'da olduğu gibi "mızrakla kazanılmış" toprağın bir kısmı "krallık toprağıydı", nüfusu krallık köylülerinden oluşuyordu, ağır vergiler ödemek zorundaydı bu köylüler. Ayrıca yerli din adamlarının ellerinde bulunan bir "kutsal toprak" vardı; bunun gelirlerinin bir kısmı ayinlerin, krallık ordusundaki askerlerin ödeneklerine, din adamlarına ayrılan toprakların harcamalarına ayrılmıştı; son olarak da kralın armağan olarak verdiği topraklar da vardı. Bu topraklardan biri II. Ptolemaios'un gerçek maliye bakanı Appolonias'a verilmişti; bu bakanı kâhyası Zenon'a yazdığı mektuplardan tanıyoruz. Krallık otoritesine az ya da çok bağlı olan bu topraklarda çalışan köylüler, krallık köylüleriyle aynı vergileri ödüyordu ve bu vergi mal olarak ödenirdi. Bugün, Seleukos Asya'dan daha katı olan Mısır'daki köylülerin çalıştırılmasıyla ilgili planlama çok eleştirilir. Bununla birlikte -belki de bu bilgi farklılığımızdan kaynaklanmaktadır-Mısır'daki köylü ayaklanmalarının Asya'dan daha fazla olduğu sanılmaktadır. Bu isyanların başlamasında, yerli din adamlarının rol oynadığı düşünülür. Ayrıca III. yüzyıldan itibaren krallık ordusunda hizmet etmek157Claude Mosseiçin çağrılan Mısırlıların da payı olduğunda ısrar edilmektedir. Ancak bu başka bir sorundur.Mısır'da olduğu gibi Asya'da da çoğunluk içindeki köylü yığınları Yunan varlığından, bu varlığın onların çalışmalarını arttırdığı ölçüde etkilenir. Şunu da hatırlatmakta yarar var: Tüm bu toplumlarda, alt görevlere getirilen ya da site statüsü ve bu statü gereği özerklik kazanmış yerli kentlerinde yaşayan önemli kişiler; İskender'in ölümünden sonra karışıklık döneminin ardından Helen siteleri haline getirilir getirilmez, ortaya çıktılar. Çoğundan daha iyi tanınan, özellikle helenizme karşı çıkan en ilginç toplum, Yahudi toplumuydu.Yahudiye, IV. yüzyılın sonunda Lagos Krallığı'na aitti. Yarı özerk, vergi ödemekle yükümlü o derebeyine bağlı devletlerden biriydi. İlginçliği, orada otoritenin büyük bir din adamı tarafından sağlanmasından ileri geliyordu. Bununla birlikte bu bir din devleti değildi: Belgeler Yahudi halkından söz ediyor. Bunun için toprak, Seleukos Krallığı'ndaki din devletlerindeki gibi İsrail Mabedi'nin mülkü değildi. Büyük din adamları Oniadeslerin dinsel hanedanından seçiliyordu. Bunlar yalnız İsrail'de değil aynı zamanda da Ürdün'de mal ediniyordu. II. Ptolemaios'un bakanının idare görevlisi Zenon'un mektuplarında söz edilir bundan. Bir "To-ubias toprağı" denen sorun ortaya çıkar; Zenon, Lagos krallarının dışarıdaki mallarını denetlediği sırada burada kalmış olabilir. Bu Tobias'm Yunanca iki mektubu vardır; ilki Apollonios'a, ikincisi kralın kendisine yazılmıştır. Yahudiliğin İlkçağı adlı eserinde, I.

Page 62: Claude Mosse-Büyük İskender

yüzyılda yazan Romalı vatandaş, Yunanlılaşmış Yahudi Flavius Josephe, büyük papaz Onias'ın yeğeni, Tobias'ın oğlu Joseph'ten söz eder; bu Tobias yirmi iki yıl elinde tutacağı Suriye-Fenike eyaletindeki vergileri toplamak için krala vermek üzere bir yığın armağanla İskenderiye'ye gitmiş. Bu unvanla İsrail'de büyük papaza denk bir güç sahibi olmuş. Flavius Josephe öyküsünü, Tobi-158Büyük iskenderas'ın oğlu bu Joseph'in, "Yahudi halkını yoksul ve güç bir durumdan daha parlak bir hayata geçirmeyi başarmış" diyerek bitirir. Kuşkusuz bu açıklama, Tobiadeslerin ait olduğu Helenleşmiş Yahudi ortamı için geçerliydi ancak. Verdikleri örnek, III. yüzyıldan sonra, belki biraz daha önce, saygın yerlilerin Greko-Makedonların onları az çok önemli durumlara ulaş-tırabildiklerini göstermektedir.Bir azınlığın söz konusu olmadığını da belirtelim. İskender, iddia edildiği gibi halkları arasında birlik kurmayı ve Yunanlılarla Barbarlar arasındaki farkı ortadan kaldırmayı hayal etmişse, vârisleri hemen geleneğe geri döndüler ve kendilerine bağlı olan Doğulu halka karşı fatih gibi davrandılar. Ama Yunan tipi bir kent hayatının gelişmesi, takasların genişlemesi Doğu toplumlarında etkisini göstermekte gecikmedi. Bu etki kültür hayatını ne ölçüde etkiledi? Şimdi de İskender mirasının son görünümünü inceleyeceğiz.159DOĞU'NUN YUNANLILAŞTIRILMASI VE SINIRLARIİskender'in fethiyle ortaya çıkan Doğu devletlerindeki Helenlerin egemen konumu, kültür açısından sonuçsuz kalamazdı. Bu sorunun yorumcuları sık sık yönelttiği aşırılıktan kurtararak değerlendirmemiz gerekir bu sonuçlan: bir yanda Yunan kültürünün fazla gelişmemiş halklar üzerindeki uygarlaştırıcı bir görüşü; öte yandan bu aynı Yunan kültürünün kendisini değiştirecek bir Doğu'nun etkisiyle tatsızlaşması.İskender'in ÇevresiDroysen'den beri Helen uygarlığı denen şeyin kalbinin, Mısır'da kısa süre kaldığı sırada İskender tarafından kurulan İskenderiye sitesi olduğu tartışılmaz. Daha yukarıda da söylediğimiz gibi, fatih, adını vermiş olduğu kentin olağanüstü yazgısını o andan sonra pek düşünmemiştir. Ordunun geçtiği yolları süsleyen sayısız İskenderiyelerin ilkidir bu.Buna karşılık, haklı olarak Mısır üzerinde otoritesini hemencecik kabul ettiren dostlarından Lagos'un oğlu Ptolemaios, çok geçmeden gerçekten büyük bir gelişme kaydedecek sitenin gerçek kurucusuydu. Per-160 âBüyük İskenderdikkas, İskender'in cesedinin, Makedon krallarının mezarlarının bulunduğu Aigai'ye geri döneceğini kestirdiği sırada, Ptolemaios'un onu nasıl ele geçirmeyi başardığını biliyoruz. Kralın mezarının İskenderiye'ye yerleştirilmeden önce Memfis'e getirilip getirilmediğini öğrenmek için yapılan tartışmalara girmeyeceğiz burada. Asıl olay, Ptolemaios, Antigonos örneğindeki gibi krallık unvanını yeniden aldığı sırada, yeni kentte bu mezarın bulunmasıdır. İskender'in mezarının nerede bulunduğu sorusu, ayrıca birkaç sorun yaratmaktadır. Normalde Yunan sitelerinde bir kurucunun mezarı agorada bulunur. Belki de Ptolemaios mezarı önce oraya kurdurdu. M.S. II. yüzyılın yazarı Strabon, mezarı Sema'ya, yalnızca İskender'in cesedinin değil ilk Lagoslarınkilerin de saray kısmında bulunduğu anıt mezara kondurmaktadır. Fatihin mezarının IV. Ptolemaios hükümdarlığında yer değiştirdiği varsayımı çıkmıştı bundan da.I. Ptolemaios oldukça dikkate değer, parlak bir kişiydi. Tüm Asya seferi boyunca İskender'in yanında olmuştu ve onun bıraktığı öykü, daha sonra gelen tarihçilere, özellikle Arrhianos'a esin kaynağı oldu. Plutark-hos İskender'in Hayatı'nda, İskender'in Amazon kraliçesiyle karşılaşması öyküsünün tam bir uydurma olduğunu belirten tarihçiler arasında onun adını bir kez anmaktadır (İsk., 46, 2). Başkentini bir kültür hayatı merkezi yapmayı düşünmesi, insanı şaşırtmaz.Böyle yapmasını, Aristoteles'ten sonra lisenin başına geçen Theoph-rastes'in öğrencisi Atinalı Phalere'li Demetrios öğütlemiş olabilirdi. Pha-lereli

Page 63: Claude Mosse-Büyük İskender

Demetrios, Atina'yı Kassandra'nın koruması altında, 317-307 yılları arasında on yıl yönetmişti. Antigonos'un oğlu Demetrios Poliorcete kenti ele geçirince, Phalereli Demetrios önce Tebai'ye, sonra Mısır'a, Ptolemaios'un yanına sığınmıştı. Yine Atinalının öğütleri üzerine, Aristoteles eğitiminin doğrultusunda yer alan bir işletme açıldı: İlham perilerine adanan ve teorilerini karşılaşmaya pek düşkün bilgeleri kabul eden bir tapınak, Yunan kültüründeki büyük eserlerin kopyalarını ve analizlerini bir araya toplayan bir kütüphane.161F. 11Claude MosseAtina orada, akademinin ve lisenin, Zenon'un stoacılığını ya da Epi-kuros'un Bahçe'si gibi yeni okulların yanında gelişen felsefenin ocağı olarak kalırken; İskenderiye büyük bir bilimsel kurgu ocağı olacaktı. Uzun yıllar matematiğin kurallarını oluşturan Elemanlar'ıyla Euklides'in; hem coğrafyacı, haritacı, matematikçi olup hem de kütüphaneyi yöneten Eras-tosten, Samos'lu astronom Aristarkos ve diğerlerinin adlarını saymak yeter. Dönemin büyük bilginleri arasında, İskenderiyeli bilginlerle ilişkisi olan tek insan Arşimed Siraküza'da kaldı ve Romalılara karşı savunmayı güçlendirdi.Müzenin yanı sıra, kütüphane de önemli bir dil araştırma merkezi oldu. Geçmişin büyük eserleri orada toplanıyordu. Metinlerin baskıları, yorumlar hızla ciltleri doldurup kütüphaneyi kaplamaya başladı. Lagos kralları, tüm Yunan dünyasından, daha önce yayınlanmış eserleri sağlamaya ve onların kopyalarını yapmaya çalışıyordu. Galienos'tan aktarılan bir anekdot, III. Ptolemaios Evergetes'in Atinalılardan, "kopyasını çıkarmak için Sophokles'in, Euripides'in ve Diskhulos'un kitaplarını" istediklerini, ama asıllarını geri göndereceği yerde onları sakladığını ve kopyalarını geri gönderdiğini anlatır. IV. yüzyılın otuzlu yıllarında, üç büyük tragedya şairinin eserlerinin "resmi" metnini aktörlere sağlamak için hatip Ligurgas'm ısmarladığı baskıydı bu kuşkusuz.Ama kütüphanede yalnızca Yunan edebiyatının büyük eserleri yoktu. Büyük tarihçi Arnaldo Momigliano'nun "Barbar Bilgelikleri" adını verdiği eserlerin çevirileri de yapıldı. II. Ptolemaios böylece iki dil bilen bilginlere, bilinen dünyanın her yanından gelen birçok eseri çevirtmiş olmalı. Bunların arasında, İran dünyasından gelen metinler, Mısırlı Manet-hon'un eserleri ve İncil'in ilk kitapları yer alıyordu.II. yüzyıl tarihli ve yazarı İskenderiyeli bir Yahudi olan bir metin, Aristoteles'in Philokrates'e yazdığı mektup, bu tasarının babasının Phalere'li Demetrios olduğunu ileri sürer; birinci Ptolemaios egemenliği altın-162Büyük iskenderda, onun vârisi tarafından yürütülen tasarı başarılı olmuştur. Bu metni aktarmak yararlı olur:Kralın kütüphanesinde çalışan Phalere'li Demetrios, tüm dünyada yayınlanmış eserlerin hepsini bir araya getirmek için iyi para aldı. Satın alarak ve çevirterek, ona bağlı olduğu için, kralın tasarısını başarıyla yürüttü. Ona şu soru sorulduğunda oradaydım ben de: "Tam olarak kaç tane on bin cilt var?" O, "Ey kralım, yirmiden fazla, ama beş yüz bine ulaşmak için kalan işlerle acilen ilgileneceğim. Oysa bana, çevrilmeye değer ve senin kütüphanende yer almaya değer Yahudi yasaları olduğunu da söylediler. - "Öyleyse," dedi kral. "Elinde gereken her şey olduğuna göre, seni engelleyen nedir?" Demetrios, "Ayrıca onları çevirtmek gerekir, çünkü Mısır'daki durum gibi Yahudiye'de de özel harfler kullanılır, onların dilleri ayrıdır. Suriye'ce kullandıklarını sanıyorum, ama önemli değil, bu çok farklı bir dil," diye yanıt verir. Kral bütün sorunu anlayınca, yukarıdaki tasarıların uygulamaya konması için büyük Yahudi din adamlarına mektup yazmasını emretti.Bu metinin yeni bir kurgu olduğu açıkça belli. Yunan edebiyatında Yahudiler ancak IV. yüzyılın ilk on yıllarında, Abdere'li Hekates ile ortaya çıkarlar. Musa onun tarafından Yunan tarzı bir yasa koyucu olarak gösterilmektedir. Tektanrıcılıkta da bir filozof olarak görünür. Phalere'li Demetrios'un, Yahudiler, dilleri ve yazıları konularında, Aristaios'un Mektubu metninin düşündürdüğü gibi, bilgisi var mıydı? Buna olumlu bir yanıt vermek için hiçbir

Page 64: Claude Mosse-Büyük İskender

kanıt yok. Buna karşılık, Penteuteque çevirisinin II. Ptolemaios hükümdarlığında yapıldığını biliyoruz. Demetrios'un yabancı bir "Felsefeye" duyduğu ilgi, Ptolemaios'ta basit bir gereksinimini gideriyordu belki de: Bu ilgi, Yahudi ve İskenderiye Krallığı'na katılan bir toplumun yasalarını bilmek içindi. İskenderiye'de bir araya gelen yetmiş iki bilgenin öyküsü belki efsaneden kaynaklanmaktadır, ama İncil'in Yunancaya çevrilmesi, asıl amaç bu olmasa bile, Yunanlaştırılmış Yahudi diyasporası arasına kutsal metnin dağılmasını sağlıyordu.163Claude MosseSeptante'ler0 İncil'i örneği, yalnızca Yunan kültürünün değil aynı zamanda da İskender'in fethiyle Helen dünyasına katılmış olan halkların kültürünün yayılmasında İskenderiye'nin nasıl önemli bir rol oynadığım anlatır.Diğer Helen başkentleri, Seleukos Krallığı'ndaki Antiokos, Bergama, Attala Krallığı kurulunca, Yunan kültürünün yayılmasına yardım ettiler. Orada da Lagos Mısır'ında olduğu gibi, krallık otoritesi en önemli rolü oynuyordu. Krallar saraylarına yazarları, bilginleri ve sanatçıları çekiyor, cömertlik konusunda yarışıyorlardı. Bu siteler bu kültürün yayılmasında aracı istasyon olsalar da klasik Yunan sitesi dünyasından farklı bir dünyaydı orası. Ama bu kültürün bir azınlık ayrıcalığı olarak kaldığı görülür, bu azınlık, Rostovtzeff in Helen döneminin belirtici özelliği olarak savunduğu Yunan ya da Yunanlaştırılmış, kentsel bir "burjuvazidir. Bununla birlikte, Aristaios'un Mektubu'nda İncil'in Yunancaya çevrilme öyküsü, Helenizmin yayılmasına rağmen aynı zamanda, din açısından yerel özgürlüğün sürdüğünü ve atalara ait geleneklerin gücünü ele geçiren grubun ikili çatı denemelerine karşı çıktığını kanıtlamaktadır.Fetih Sonrası Dünyada Dinsel HayatDoğu dünyasındaki helenleştirmenin sınırlan, en iyi din alanında anlaşılır. Önce Yunan dininin ne olduğunu hatırlayalım: Ne kişisel katılım ne de kendi inancını yayma çabası içermeyen mezhepler topluluğu. Yunan sitelerinde dinsel hayat, toplumsal ve politik çerçevede beliriyordu. Dindarlık öncelikle bu amele uymaktan ibaretti. Kuşkusuz IV. yüzyılda tüm Yunan dünyasında, özellikle kırsal dünyada, popüler bir dindarlığın belirtileri görülüyordu. Özellikle Asya'daki Yunan sitelerinde (Efes' teki Artemision), Olympia panteonundaki büyük tanrılar, çoğunlukla büyük'¦> İncil'i Yunancaya çeviren yetmiş çevirmenden oluşan kurul.164Büyük iskenderanıtlar yapılarak onurlandırılıyordu; Helen birliği yandaşı tapınaklar her zaman dindarları kendine çekiyordu, mistisizm diyebileceğimiz bazı dindarlık biçimleri, insanlar tarafından büyük ölçüde benimseniyordu. Bu ilk önce tanrıçalar Demeter ve Kora gibi, aynı şekilde Dionysos dini gibi gizemli ayinlerle ilgiliydi.Bu tanrıların ayini Atina'da sivil takvimde belirtilirdi ve özellikle büyük Dionysos bayramları parıltısından hiçbir şey yitirmemişti: Zaten IV. yüzyılda tiyatroya yeni düzenlemeler getirilmiştir. Ama Euripides'in son eseri Bakkhalar Dionysos ayininin büründüğü daha karanlık ve pek uygar olmayan başka biçimleri ortaya çıkarır. Kadınlar ilgi konusunda en öndeydiler. Bu Bakhus şenliklerine, bir tür tanrıyla bütünleşmek anlamına gelen o kendinden geçişlere kendilerini bırakan onlardı. Orfizm (Or-fe'den esinlenen eski bir Yunan dini) gibi diğer dinsel akımlar o sırada yeniden rağbet görüyordu; bunun nedeni çoğunlukla bitip tükenmeyen şiddetli iç savaşlar yüzünden toplumdaki endişeye yanıt vermesiydi belki de. Ruh, bedenin hapsinden kurtulunca, et ve kanlı kurban yemeden geçirilen çileci bir hayat biçiminin ödülü öteki dünyada mutluluk vaadiydi.Bununla birlikte, bu inançların ve amellerin halk yığınları üzerindeki etkisi konusunda tedbirli olmak gerekir. Yine İskender'in davranışında bu mistisizme yatkınlık kanıtları bulmaya çalışırken de tedbirli olmak gerekir. Fethin son aylarını daha çekici duruma getiren Dionysos şölenle-riyle ilgili sorunu daha önce hatırlatmıştık. Bunlar, en saf klasik gelenek içinde ayin alayları, kurbanlar ve dramatik temsillerle dikkat çekmişlerdi.Bununla birlikte dionysizm, Helen dünyasında, özellikle lagos Mısır'ında geniş bir alana yayılacaktı hiç kuşkusuz. Ptolemaioslar tanrıyı atalarının arasına

Page 65: Claude Mosse-Büyük İskender

koymuşlardı. 271'de, krallık mezhebini güçlendirmeye yönelik bayramlar, Ptolemaioslar, oluşturuldu. Bu bayramlarda Dionysos ayinleri yapılıyordu. Yine aynı şekilde İskender'in çevresinde yeni Dionysos İskender söylencesi gelişti ve tanrılar mitolojisinde Hindistan'ın ilk fatihi figürü yüceltildi.165Claude MosseMısır ayrıca, Dionysos dininin yayılması için şanslı bir yerdi, çünkü Dionysos efsanesi Mısır tanrısı Osiris efsanesiyle birleştirilmişti. Mısır tanrısı gibi Yunan tanrısı da öldürülmüştü. Bu baht ortaklığı, ancak iki tanrının benzerliğini ortaya çıkarıyordu.Dionysos, Mısır dışında da saygı görüyor, yüceltiliyordu. Tam bir tanrı, uygar bir tanrı ve marjinal bir tanrı, sarhoşluk ya da kendinden geçmeyle ruhu beden hapsinden kurtarabilen ve sonsuz mutluluk vaadi veren gerçek "taşıyıcı" olarak; İskender'in ölümünün hemen ardından tam bir değişim içindeki bu Doğu Akdeniz dünyasında, dinsel saygıya layıktı.Demeter için de durum aynıydı. Dionysos gibi o da bitkiler dönemine bağlıydı. Dionysos gibi o da kızı Kora'mn kocası Hades'in hüküm sürdüğü yeraltı dünyasıyla ilişki içindeydi. Eleusis'te gizemleriyle ünlü bu giriş törenlerine başkanlık ediyordu. Bu dine giriş töreni, daha kurumlaşmış bir biçim altında olmasına karşın, dionysos esrikliği gibi, sonsuz mutluluğu sağlıyordu.Eleusis dininin fetih sonrasının dünyasına aynı şekilde yayıldığı görülür. İskenderiye'deki bir mahallenin adı Eleusis'ti ve gizemli olaylar orada oluyordu.İbadetle ilgili bu gösterilerle ilgili ilk insanların Helenler olduğuna dikkat çekmek gerekir. Anayurtlarından ayrılmış bu insanların katılımını sağlayan şey, bu tanrıların verdiği bir kurtuluş umuduydu. Soter "kurtarıcı" sıfatının I. Ptolemaios'un adıyla birlikte anıldığı hatırlanır.Bazı Yunan ayinlerinin aldığı yeni biçimler, doğal olarak onları fetihten sonraki dünyada helenizmin yayılmasının nedenleri haline getiriyordu. Bu ayinler, yerli halkların içine hangi ölçüde ulaşıyordu? Bu Yunan tanrıları, doğu tanrılarıyla çarpışıyorlar mıydı?Bu sorulara yanıt vermek için iki önemli olayı göz önünde bulundurmak gerekir. Bir yanda, gördüğümüz gibi, eski Doğu devletlerinin Yunanlılar, askerler, yöneticiler ya da sömürge halkları tarafından işgal edilmesi, yalnızca eski toplumsal yapıyı bir dereceye kadar etkilemiştir. Çoğunluğu kırsal kesimde yaşayan nüfus, hayat biçimlerini ve buna bağlı166Büyük iskenderolarak eski inançlarını korumuştu. Öte yandan doğu tanrıları, en azından içlerinden en önemlileri, Yunanlılarca tanınıyor ve V. yüzyıldan beri de onların arasında yandaşları bulunuyordu. Atina'da Trak tanrıçası Ben-dis'e ayin yapılıyordu gerçekten ve Platon'un Devlet'inin başında, Pire'de onuruna yapılan ayine Sokrates ile dostları katılıyorlardı. Mezhebi, limana girip çıkan Mısırlılara tanrıça için bir anıt yapılmasına izin veren bir anlaşmayla Atina'ya sokulmuş olan İsis için de durum aynıydı. Sabazios, Kybele, Adonis, Attis gibi diğer doğu tanrıları da Yunanistan'da aynı şekilde yüceltiliyordu.Bu mezheplere güven vermek için özel kurumlar oluşturulmuştu, erkek, kadın, özgür ve köle vatandaşlar buralara rahatça girebiliyordu. Atina, ada siteleri, Küçük Asya'daki Yunan siteleri, İskender'in serüveninden çok önce, Yunan dini ile doğu dinleri arasında bağlantı merkezleriydi. Yunan tanrılarıyla doğu tanrıları arasında çabucak kendi içinde eritme, kaynaşma olayları meydana gelmişti. Fetihten sonra, bir karışıklık olmasına karşın yaygınlaştılar; öyle ki doğulu bir tanrı figürü birçok Yunan tanrısıyla karışıyordu, kimi zaman da tersi oluyordu. Bu yüzden Afrodit hem Suriye tanrıçası Atargatis'le, hem de Fenike tanrıçası Astartes ile; İsis, Demeter'le; daha önce gördüğümüz gibi Dionysos Osiris'le ve Tir tanrısı Melkart, Herakles ile bir tutuluyordu.Bu ortaklıkların en ilginç olgusu, Sarapis tarafından temsil edilir. Genel olarak bu tanrı, I. Ptolemaios'un bir yaratısı olarak görülür. Bunun amacı, Yunanlılarla Mısırlıları aynı tanrının çevresinde toplamaktı galiba. Tanrının adı bile Osiris ve Apis'in zıtlığından doğmuş olmalı. Sarapis özellikle İskenderiye'de saygı görüyordu; en önemli tapınağı Serapeion oradaydı.

Page 66: Claude Mosse-Büyük İskender

Sarapis'in dini hemencecik tüm Akdeniz dünyasına yayıldı. Tanrı, sakallı bir Yunan tanrısı görüntüsü altında gösterilir, görkemi, hükümdarlık görevini belirtirdi. Dini yalnızca Helenlere ait değildi, çoğu zaman İsis ile bir tutulurdu. İskenderiye'de, Sarapis "resmi", lagos krallan-167Claude Mossenın koruyucusu bir tanrıydı. Ayrıca İsis'le bir tutulduğunda, onun ayini özel dernekler tarafından düzenlenirdi. Yine de birçok Yunan kentinde Sarapis dini, uygar dinler arasına sokulmuştur.Birleştirmeciliklere Karşı Direniş: Yahudilik ÖrneğiSarapis örneği bir kez daha doğruladığı gibi, bu bağdaştırmacılık olayları özellikle kent ortamında görülebilirdi. Başka yerlerde, köylerde doğu dinleri Yunanlaştırmaya karşı direniyordu. Bu direniş genellikle yerel din adamları tarafından kışkırtılırdı. Ne yazık ki bu olaylar konusunda tam bilgimiz yok. Mısır'da ancak III. yüzyılın sonunda ortaya çıkmışlardı. Seleukos İmparatorluğu'nda da III. yüzyıl sonunda ve II. yüzyılda direnişler görülür. Bunların arasında daha önce belirttiğimiz nedenler yüzünden, en az bilineni Yahudilerin direnişleridir.Durumları biraz özeldi, bir Yunanlaştırılma sorunuyla karşılaştıklarında, iki çevre net olarak birbirinden hemen ayrılmıştı: Dini Ortadoksluğun bekçisi din adamlarının aristokrasisinin egemenliği altındaki Yahudi çevresi; gördüğümüz gibi, üyelerinden bazıları hemen Yunan geleneğini benimsemişlerdi; ikincisi olan diyaspora çevresi, yani doğu dünyasının her yerine "dağılmış" Yahudi toplumları. Bu diyaspora çevresi İskender'in fethinden önceydi. Sürgün dönemine kadar uzanıyordu. Kudüs Tapınağı Akamenid kralları tarafından yeniden inşa edildiğinde, sürgünlerin tümü geri dönmemişti. Babil'de yaşayan, ki önemli sayıdaki bir toplum hiç kuşkusuz Yahudilerle ilişkiye girmişlerdi ama kutsal metni kendi dillerinden okuyorlardı. V. yüzyılın sonlarına doğru, Babil'den gelen kâhin Edras, kralın emriyle Tevrat'ı, tüm Yahudiler için hukuki ve dinsel bir biçim haline gelen Musa yasasını derlemişti. Daha sonra, önceden de hatırlattığımız gibi, İskenderiye'nin kuruluşu yeni siteye çok sayıda Yahudi göçü çekmişti. Yabancı göçmenler, Yahudiler en azından önceleri özel bir mahallede oturmadılar herhalde. Bu yüzden Yunan halkıyla hemen ilişkiye girdiler. Galiba o sırada İskenderi-168Büyük İskenderye'de Yunanlılara tarihini ve yasasını tanıtma kaygısına düşmüş Yunanlaştı-rılmış bir Musevi çevresi vardı. III. yüzyıldan itibaren, Yunanca tarih yazan bir Yahudinin yaşadığına dair bazı ipuçları var elimizde.Bu birbirine bağlı ama farklı iki çevrenin- bir yanda Musevi çevresi, öte yanda diyaspora çevresi- varlığı yüzünden, Yahudi dindarlığının iki şekilde görülmesi şaşırtıcı değildir. Yahudiye de yasaya saygı, Tapınak'ın varlığı ve din adamlarının yetkesiyle güçlendiriliyordu. Diyaspora toplumlarında, yalnızca Tapınak'ın bekçisi olduğu kurban ayinlerinden yoksun kalan ayin, temel olarak okumayla ve sürgün zamanlarındaki gibi, Yasa'yı düşünmeyle yapılıyordu.Helenizm, Yahudiliğin içine girdi mi ve bu iki dinsel uygulama biçiminden hangisi uygulandı? Edouard Will ile Claude Orrieux'nün yakınlarda yayınlanan kitabı, bu soruya yanıt vermeye çalıştı: "Yanıt, göründüğünden daha karmaşık gibi göründü bize: Kutsal kitaptaki bağnazlık ve ayin usulü, belgede hiç söz edilmeyen devrimci yeniliklere (Helenleştir-me liderlerinin büyük din adamları ve çevresi olduğunu göstermiyor bu) izin veriyordu, bununla birlikte belgedeki boşlukları sürekli dolduran sözlü hukuk bilimine bağlılık, akıl düzeninde yenilikleri pek yasaklamadan kültürleşmedeki engelleri arttırıyordu" (Joudaismos-Hellenismos, sayfa, 225).Dinsel aristokrasiye karşı Makabe halk hareketini kışkırtan bu "gelenekçi" hukukçular oldu. Hasmonlar Yunan tipi bir devlet yaratarak Hele-nizmin çekiciliğini yok edince, farizilik adı verilen dönemin sonunda bu "hukukçuların" karşılarına dikildiklerini gördüler. Ama bu başka bir öykü.Doğu Helenizminin aldığı şekillerin bu hızlı analizinin sonunda, hangi sonuçlar çıkarılabilir? İlki ve üzerinde fazla tartışma yapılmayanı, Yunan dilinin

Page 67: Claude Mosse-Büyük İskender

yayılmasıdır, bu dil Roma'nın Doğu Akdeniz'e el koymasından sonra bile "resmi" dil olarak kalacaktı. Kuşkusuz köylü toplumları169Claude Mossebüyük çoğunlukla yerel dillerine bağlı kalmışlardı. Ama Yunanca, kentlerde yaşayan Yunan halkının ve Yunanlaştırılmış yerlilerin dili oldu.Bu kentsel gelişme- ikinci sonuç bu- Helenizmin yayılmasını heyecan uyandırıcı bir biçimde yansıtır. Günümüzde Türkiye, Suriye ve Ürdün'ü gezen bir turist, bu antik kentlerin önemine hayret eder; kentlerin kalıntıları Helen uygarlığının Akdeniz dünyasının bu kısmındaki etkisini göstermektedir. Bu açıdan Mısır biraz ayrı kalmaktadır, burada firavunların uygarlığının izleri, birer Lagos olan bu son firavunların bıraktıklarından daha üstündür. Günümüzde İskenderiye'de yapılan kazılar, belki de bu görüşü en ince ayrıntılarıyla açıklayacaktır.Gerçekten de İskenderiye'nin önemi, Helenizmin Doğu'ya sızmasını en iyi biçimde yansıtmaktadır; bu sızma müzenin ve klasik Yunan kültürünün yayılmasında önemli rol oynayan kütüphanenin etkisiyle yalnızca kültür alanında değil; aynı zamanda da Akdeniz'de en önemli takas merkezi olarak ekonomik alanda da oldu.İskender'in kısa süren hükümdarlığı büyük ve kara devleti doğmasına yol açmadı, çünkü fethedilen topraklar çabucak parçalanmıştı. Buna karşılık, Doğu Akdeniz'in tarihinde tartışmasız bir dönüm noktasını belirtir. Politik olarak bölünen Doğu Akdeniz bu yüzden kültür birliğine ulaşamadı. Çoğunluğu kırda yaşayan geniş halk yığınları bu kültür birleşmesinden uzak kaldıkları için fetihten doğan uygarlığın imgesi, yüzyıllarca sürecek gerçek bir yenilik sergilemiyor. İskender'in efsanevi yüzü de işte bu uygarlığın çerçevesinde doğup gelişecekti.170BEŞİNCİ BÖLÜMEfsanevi Kahraman İskenderBüyük iskenderÖnceki sayfalarda antik Akdeniz dünyasının gelişmesinde İskender hükümdarlığının tarihsel önemini değerlendirmeye çalıştık. Onun birkaç yılda gerçekleştirdiği Asya'nın fethi hiç tartışmasız önemli bir olaydır; buna karşılık Makedon Kralı'nın güttüğü amaç, Pers halklarına karşı takınmak istediği tavrın anlamı, hatta bu fethin sonuçlan bize hem karmaşık, hem de çoğu zaman birbirine zıt gibi görünmektedir. Bu karmaşıklık ve zıtlık İskender'in kişiliğinden değil, bunları anlamaya çalıştığımız "kaynakların" niteliklerinden ileri gelir.Daha önce de belirtme fırsatı bulduğumuz gibi; bu kaynakların kendileri de artık Roma egemenliği altında birleşmiş bir dünyada yaşayan yazarlar, tarihçiler ya da biyografi yazarlarının yaptığı yeniden yapılandırmalardı gerçekten de. Göz ardı edemeyeceğimiz ve ölümünün ardından geçen onlarca yılda, İskender'in görünümünün yapısı konusunda kendimizi sorgulamamız gereken bir boyuttur bu. Özellikle, sağlığında ya da ölümünden hemen sonra kaleme alınmış tarihleri, yazarının kaybolmasıyla yarıda kalan Kalistenes, Ptolemaios, Aristobulos, Klitarkos tarihlerini ve birkaç yüzyıl sonra onları kullananların arasından bilgi edindiğimiz diğerlerinin bize kadar neden ulaşmadığını anlamamız gerekir. Gözle görünen bir çelişki var bu işte; İskender'in tarihinin yalnızca Roma döneminde yazılmaya başlamasının ya da en azından Diodoros'un yaptığı gibi, evrensel olması düşünülen bir tarihi eser içindeki önemli gelişimi ona atfetmesinin nedenlerini ortaya çıkarmaya çalışmak gerekir. İskender efsane-173Claude Mossesinin kökenleri konusunda, Diodoros'un 17. ve 18. kitaplarının editörünün ve Paul Goukowski'nin önemli bir kitabı var elimizde. MS I. yüzyılda İskender'e duyulan ilginin doğuşunu daha iyi anlamak için onun gösterisinin önemli noktalarını özetlemeye çalışacağız.Ama önemli olan bize kadar ulaşan tek edebi kaynakların türünü açıklamaktır; aynı zamanda da bu kaynakların, yüzyıllar boyu hem Do-ğu'da hem de Batı'daki çok çeşitli uygarlıkların düşlerinde böyle bir yer tutacak; ama aynı zamanda da son iki yüzyılda art düşünceden arınmış bilimsel tartışmalara konu olmuş önemli bir insanın figürünü nasıl ve niçin beslediğini de anlamamız gerekir. Bunu incelemek sonsuz bir çaba gerektirir ki bu kitabın sınırlarında bunu yapmamız söz konusu olamaz. Bu yüzden sorunun herhangi bir görünümüyle, tarihin herhangi bir

Page 68: Claude Mosse-Büyük İskender

dönemiyle ilgili araştırmalardan yola çıkarak, kopuk kopuk birkaç yaklaşımla yetineceğiz; yalnız bunu yaparken İskender örneğinden itibaren, tarihçi belleğinin nasıl çalıştığını daha iyi anlamaya çaba göstereceğiz.174ANTİK DÜNYADA İSKENDER İMGESİİskender'in ani ölümünün çevresini nasıl hazırlıksız yakaladığı kolayca akla gelen bir konudur. Daha önceki konularda BabiFde meydana gelen olayları ve bunun sonunda yapılan anlaşmaları görmüştük. Bu anlaşma kısa sürede yeniden tartışma konusu olacaktı. İskender'in ölümünden sonra devleti aralarında paylaşan generalleri karşı karşıya getirecek bu çatışmalarda, İskender'in imgesinden yararlananlar da olacaktı. Daha ilk başta, ölmekte olan İskender'in elinden kendisini "miras uygulayıcısı" olarak gösteren bir yüzük aldığım öne süren Perdikkas, durumun kontrolünü eline geçirdi. Aynı Perdikkas, ordunun önemli komutanlarını İskender'in cesedi başına toplayarak, görevleri ve satraplıkları dağıttı. İşte o anda, kralın naaşının Aigai'ye değil de Siwa'ya, babasının yanma taşınması ve bunun için İskender'in zaferlerini hatırlatan tanrılaşmasını akla getiren resimlerle zengin, gösterişli bir şekilde süslenmiş bir yük arabası yapılması kararlaştırıldı. Diodoros, bu arabanın Doğu üslubu şatafatını hatırlatan bir betimleme bıraktı geride. Mısır'dan geçmeyi zorunlu kılan bu taşımanın, Ptolemaios'a kralın cesedini ele geçirme fırsatı verdiğini, cesedi İskenderiye'den önce Memfis'e götürdüğünü ve orada mezarının çevresinde ayinler ve yarışlar düzenlediğini biliyoruz. Böylece Mısır'ın efendisi "tanrı" İskender'in koruması altına giriyordu. İskenderiye atölye-175Claude Mosselerinde bastırdığı sikkelerde de bu "tanrılığın" tüm işaretleri bulunmaktadır: Amon boynuzları, Pallas'ın kalkanı ve taç, Herakles'in başının sağında yer alan İskender portresi.Başka bir general, eski mühürdar Eumenes de ölü İskender'den nasıl yararlanıldığını bir örnekle sergilemektedir. Antigonos'a karşı yürüttüğü mücadelesi sırasında, kralın varlığını simgeleyen boş bir tahtın bulunduğu bir çadırın altında toplanırdı. Plutarkhos, Eumenes'in Hayatı'nda, onun böylece, Antigonos'la birleşmelerinden korktuğu askerlerine sözünü dinletmeyi başardığını açıklar:İskender'in uykusunda kendisine göründüğünü ve içinde bir taht olan, çok görkemli bir şekilde süslenmiş bir çadır gösterdiğini, ona burada toplanmasını ve işleri yürütmesini söylediğini; kendisinin de orada olacağını ve kendi koşullarına uygun olmaları kaydıyla, her türlü girişimlerine katılacağını anlattı ona (Eumenes, 13,5-6).Generaller arasında yavaş yavaş bir denge kuruldukça, İskender'in anısından zorunlu olarak yardım isteme durumu da ortadan kalktı. Genç IV. İskender'in ölümünden ve onun boyun eğmesi, ardından krallık unvanı almasından sonra, İskender İmparatorluğu'nun yeni efendileri olanların imparatorluğu yeniden kurmaktan ve hatta patronluğunu istemekten vazgeçmişlerdi. Bu durum Gonataslardan sonra, Seleukoslardan önce başa geçen Antigonoslar için geçerlidir. Yalnız Lagoslar, özellikle ilk iki Lagos onun koruması altına girmek istedi. Daha sonra İskenderiye'deki ünlü Sema'da, kralın mezarında, Ptolemaioslar İskender'in naaşı-nın yanında yer aldılar. III. yüzyılın yetmişli yıllarından sonra, İskenderiye'de kurulan Ptolemaioslar bayramında bir Dionysos ayini düzenlendiği sırada, İskender de ancak o zaman tanrı Dionysos ile bir tutuldu.Yine İskenderiye'de, İskender tarihi yazarlığı öyle gelişecekti ki onların yazdıkları sonraki tarihçilerin yazılarında bulunacaktı. Bu İskenderiyeli tarihçilerin başında Ptolemaios'un kendisi geliyordu. Sefere katılmış ve176Büyük iskenderonun öyküsünü yazmıştı. Bu öykü bazen öyle sanılmış olsa da anılara, Kalis-tenes'in tuttuğu ve özellikle İskender'in yanında oynadığı rolü ön plana çıkardığı günlüğe dayanıyordu. Zorunlu olarak askeri eylemleri üzerinde yoğunlaşan Ptolemaios'un öyküsü, krala yönelik her türlü yorumu bir yana bırakıyordu. Paul Goukovvski'nin de belirttiği gibi, "Lagos, hiçbir zayıf yanı

Page 69: Claude Mosse-Büyük İskender

olmayan bir fatihin her türlü pislikten arındırılmış tarihini yazıyor," (Deneme, 1, sayfa, 144). Bu "gerçekçi" ve "ılımlı" İskender, Yunanlı Arrhianos'u kendine çekmiş olmalı. Bu konuya yine döneceğiz.İskenderiyeli diğer önemli tarihçi Klitarkos'tur. Paul Goukowki'nin yazdığı gibi Klitarkos, Ptolemaios'dan farklı olarak "bir kralın değil bir kahramanın davranışının tarihini yazmaktadır," (Deneme, I, sayfa, 139). Anlatısına, Amazon kraliçesiyle karşılaşma gibi efsanevi bölümler sokmaz. İskender orada, daha seferin başında, bilinen dünyanın fatihi olacağı alnında yazan bir kişi olarak sunulur.Klitarkos İskenderiye'de yazıyordu ve onun İskender Tarihi'ni yazma tarzı öyle görünüyor ki Ptolemaios'un öyküsüyle çağdaş. Kısacası, Lagoslar kendilerinin bizzat katıldıkları askeri eylemleri değerlendirme kaygısı içindeki tarihçinin somut havasını benimseyerek, Yunanlaşmış dünyada büyük yankılar uyandıran bir mülk kazanacak olan ve ayrıca diğer generallere göre yasallığını sağlayabilen bir İskender görüntüsünün yayılmasını destekliyordu. Klitarkos, Diodoros'un başlıca kaynağı olmuşsa, Sicilyalı tarihçinin birinci Lagos'un övgü dolu bir portresini bırakması önemsiz değildir:Çok hoş ve cömert bir kişiliği vardı, insanlar her yandan İskenderiye'ye koşuyor ve krallık ordusu Ptolemaios'a karşı savaşmaya hazırlanmasına karşın; gelecek sefer için canı gönülden hizmetlerini sunuyorlardı (XVIII, 28, 5).Kuşkusuz Quinte-Curcius ve Justin/Trogue Pompei'nin de temel kaynağı olmuş Klitarkos'un eseri, olağanüstü derecede yayılacaktı. Bu-177F. 12Claude Mossenun sonucunu Paul Goukowsky'den alıyoruz: "Eski olaylarla beslenmiş ama yetenekli bir sanatçının süzgecinden geçmiş bu anıtsal kitapla, bilginler ve kültürlü insanların tartıştığı, ancak I. yüzyıldaki Roma imparatorlarının aklını kurcalayan ve imparatorluğun ve aşağı Helenistik döneminin eser derleyicilerine esin veren bir İskender görüntüsünü benimsetiyor (Deneme 1, sayfa, 141).Bu tartışmacı bilginler ve kültürlü insanlar kimlerdi? Doğruyu söylemek gerekirse, bilmiyoruz, çünkü bu yazarların metinlerinin büyük bir kısmı kayboldu. Öyle görünüyor ki İskender'in idealize eden bu görüntüsü, önce felsefe okullarında Aristocu ve Stoacılar tarafından tartışılmıştı. O andan sonra, İskender'le ilgili gelenekte, yüzyıllar boyunca karşılaşacağımız birbirine zıt iki akım bulunacak: Bir yanda şahane fatihin, ırkların yayılmasını ve evrensel bir uygarlığı düşleyen bir filozof kral görüntüsü; öte yanda kaba, şiddet yanlısı, kendini tutmaktan aciz, utanmaz bir sarhoş görüntüsü. İkisinin arasında köprüler var elbet: Örneğin Plutark-hos'ta Doğu'nun etkisiyle eşsiz bir despota dönüşen çok yetenekli, kişilikli genç kral fark edilir.Roma Cumhuriyeti'nin sonu ve imparatorluğun ilk iki yüzyılı, İskender görüntüsünün bu iki cephesinde temel bir an oluştururlar. Yalnızca Makedon kimliğinin belirtilerini ilk kez görmemizi sağladığı için değil, dahası belki de Roma'mn birleştirdiği dünyada İskender tarihinin başlıca kaynaklarımız olan bu eserlerin doğduğu dünya olduğu içindir; bu kaynakların, Helen dönemi boyunca bu İskender görüntüsündeki gelişmenin bir ürünü olduğunu anlıyoruz.Kimlik saptama olayları, MÖ II. yüzyıldan itibaren, Roma, Makedonya'nın sahibi olduğu sırada ortaya çıkmaktadır. Kartaca galibi Afrikalı Skipion'un yeni bir İskender olarak görülmesi mümkündür. Adma Magnus sıfatı eklenen Pompeus konusunda kesinlikle kuşku uyandırmaz bu yine de. Asya'da kazandığı zaferlerden sonra, 61 yılında, İskender'i hatırlatan bir görenekle zaferini kutlayacaktı:178Büyük iskenderDört beyaz atın çektiği bir arabanın üstüne kurulmuştu Pompeus; sırtında Büyük İskender'in omzundan tutturulmuş kısa mantosu, Kos halkının I. Mitridat'a verdiği ve kralın gardırobunda bulanan giysiyle. Bu ilginç giysiyi yeniden giymekteki amacı, lakabını taşıdığı İskender'in kişiliğine bürünmekti (Appien, Mitridat, 115)Dahası rakibi Cesar, İskender'le karşılaştırılmasını istiyor. Hayatlarını iyice ölçüp biçen Plutarkhos, bunu kanıtlayan bir anekdot anlatır:

Page 70: Claude Mosse-Büyük İskender

Bir gün İspanya'da dinlendiği sırada İskender üzerine yazılmış bir eser okurken, uzun düşüncelere daldı, içine kapandı, sonra ağlamaya başladı. Şaşıran dostları ona neden ağladığınVsprdular. "Şu anda içinde bulunduğum yaşta İskender'in geniş bir imparatorluğa sahip olduğunu, oysa benim hiçbir önemli iş yapmadığımı düşünerek büyük üzüntü duymam gerekmez mi?" dedi (Cezar, 11,5-6).IBu anekdotta, Romalı generalin yalnızca Asya fatihinin büyüklüğüne ulaşma düşü kurduğunu değil, aynı zamanda "İskender'le ilgili bir kitap" okuduğunu da hatırlarız. Antoine ise böyle eserler okumuyordu belki, ama Doğu'nun sahibi ve son Lagos prensesinin kocası olarak hiç kuşkusuz fatihin ününü eline geçirmeyi düşlemiştir. Kleopatra'dan doğan oğullarından birinin adının İskender olması, rastlantı değildir. Onun Ma-kedonla kendini böyle özdeşleştirmesi ve atalar geleneklerinin onarıcısı, yani Oktavius-Augustus adını alması da şaşırtıcı değildir. Suetone'a kulak verirsek, İskenderiye'yi aldıktan sonra, yeraltı mezarlığından çıkardığı büyük İskender'in cesedini ve tabutunu açıkça sergiledi ve üzerine altın bir taç koyarak, çiçekler dökerek ona olan büyük saygısını gösterdi (Au-gustus, XVIII). Aynı şekilde mührünün üzerine de İskender'in portresini yaptıracaktı. Vârisleri arasında bulunan Kaligula, Suetone'nin dediğine göre, mezarından çıkartmış olduğu İskender'in zırhını giymekten hoşlanıyordu (Kal., LII). Diğer imparatorlar da İskender'i, kendileri hakkında179Claude Mossebilgi verecek kişi olarak gösterdi. Trajan, Part Savaşı'ndan dönüşte, senatoya, İskender'den daha uzağa gittiğini yazacaktı.Oysa galip generaller ve imparatorlar bile kendilerini Makedonun yeniden canlanmış şekli olarak görüyorlar ya da en azından kendilerini onunla karşılaştırıyorlarsa, nedeni, cumhuriyetin son iki yüzyılında ve imparatorluğun ilk iki yüzyılında felsefe okullarında yapılan eleştirilerin olumlu bir yankı uyandırmasıdır. İskender çevresinin sergilediği olumlu görünüm, olumsuz bir görünümle, kaba bir despot, Tebai ve Persepolis'i yakıp yıkan despot bir imgeyle çelişir. İskender, Parmenion ve Philitos, Kleitos ve Kalistenes gibi yakınlarından kurtulmaktan çekinmedi; kimi zaman onlara soğuk davranarak ya da kabaca alay ederek, kimi zaman da sarhoşluktan kaynaklanan öfkeyle, Doğu geleneklerini benimsemekte tereddüt etmeyen Yunanlılar gibi davrandı.İskender'in tarih yazarlığı, bize kadar ulaşmış olan ve Diodoros ile Arrhianos'un eserinden üç yıl öncesine dayanan yazarlığı, fatihin idealize edilmiş imgesini ve bazı davranışlarının sertliğini yansıtır. Augustus'ün çağdaşı Narbonnelu Trogue Pompei'nin eserinden elimizde kalan, Filip-pos Tarihleri adlı eserinde üç yüzyıl önce yapmış olduğu özet bulunmaktadır yalnızca. Adına dört eser yazılan İskender, birden aşırı, ölçüsüz biri olarak gösterilir. Justin'in Filippos ile oğlu arasında bulduğu ortak yönlerde, oğlunun kusurları babasınmkilerden çok daha büyüktür. Bir deyiş bu farkı çok iyi özetler: "Biri dostlarıyla saltanat sürmek, diğeriyse onlara egemen olmak istiyordu (IX, 6, 17). Kökeninin tanrılara kadar dayandığını kanıtlamak için din adamlarını ayartmaktan ve onlara istediği yanıtlan yazdırmaktan çekinmedi İskender ( XI. 11, 6). Pers İmparatorluğu'nun sahibi, "kendi akrabalarına bir kral gibi değil de bir düşman gibi davranmaya başladı" (XII, 5; 1). Öyle ki artık zaferlerinin onuru acımasızlığın karalığı yüzünden soldu (XII, 5, 5). Justin/Trogue, İskender'le ilgili gelişmeyi yine de Makedona bir övgüyle bitirmekten geri kalmaz, "İnsanüstü bir dehası vardı" (XII, 16,1).180Büyük iskenderDiodoros'un İskender'i, Sicilyalı tarihçi Klitarkos'un işlediği aşırı idealize edilmiş imgeye daha uygundur; Paul Goukowski'nin 17. kitabının önsözünde bunu belirtmektedir. Diodoros, portresindeki fatihi mükemmel biri olarak gösteren basmakalıp erdemleri alır yalnızca. Kuşkusuz, Tebai'yi yakıp yıkması, Parmenion'u ve Kleitos'u öldürmesi gibi kınanması gereken eylemlerini de hasıraltı etmez. Haklı göstermese de en azından açıklar o olayları.Romalı Quinte-Curcius'un İskender'e verdiği görüntü oldukça yatandır. Quintus Curtius Rufus, Claudius'un çağdaşıydı. Diodoros'la öncelikle aynı kaynakları kullandığı düşünülür, yani-Klitarkos'un öyküsünü. Bununla birlikte bazı

Page 71: Claude Mosse-Büyük İskender

yorumcuların yaptığı araştırmalar, başka kaynaklara başvurulduğunu ortaya çıkarmaktadır. Oysa İskender'in kişiliğinden ortaya çıkan imge yalnızca Diodoros'ta tamamen ülküselleştirilmiştir. Quinte-Curcius kahramanının zayıf yanlarını yakından bildiğinden, ilginçtir ki bundan Yunanlıları sorumlu tutar. İskender'e olan hayranlığını dile getirdiği sözlerinde şöyle demektedir: "Suçlu olanlar, Makedonlar değil (çünkü hiçbiri ulusal geleneklerine en küçük bir zarar gelsin istemez), kötü gelenekleri kazandıkları kültürün onurunu bayağılaştıran Yunanlılardır" (VIII, 5). Bu kötü gelenekler arasında, İskender'in direnmesini bildiği "cinsel" isteğe aykırı aşk (X, 5). krala tam bir ün sağlayan da budur.Bu aynı ülküselleştirilmiş imge, daha önce gördüğümüz gibi, kısmen Plutarkhos'ta da bulunur. Ama Plutarkhos kendini tarihçi olarak görmüyordu ve İskender'in Yazgısı Üzerine adlı iki kitabında filozof bir kralın portresini çizmesine karşın, Hayat'ta daha çok, kralın huyundaki gelişimi ortaya çıkarmaya çalışarak, eleştirmen olarak karşımıza çıkar. Plutarkhos Yunanlıydı ve Benzer Hayatlar'da İskender'i Sezar'a benzettiği için Romalı okuyucularına, o zamanlar imparatorluğun tebaası olan Yunanlıların da kahramanları olduğunu göstermek istiyordu. Zaten o sırada, Ha-yatlar'ın çoğunun Yunanlı ile Romalı arasında bir karşılaştırmayla sona ermesi şaşırtıcıydı; bu karşılaştırma İskender/Cezar ikilisinde yok, Plu-181Claude Mossetarkhos okuyucusunun bir kereye mahsus olmak üzere, sonucu kendisinin çıkarmasını istemiş sanki.Seferi ve İskender'in amaçlarını en doğru bir özetle veren, baron de Sainte-Croix'nın 1775'te yayınlanan kitabından sonra, MS II. yüzyılda fethin bir tarihini yazan da yine Nikomedyalı Arrhianos adında bir Yunanlıydı. Arrhianos yalnızca Ptolemaios ve Aristobulos'un anlatılarından, yani özellikle çok bilgisi olan tanıklardan değil, aynı zamanda da kuşkusuz fetih sırasında Kardiyalı Eumenes tarafından tutulmuş bir günlük olan, o günlük şeklindeki güncel olaylar takviminden yararlanmış olmalıydı. Plutarkhos, İskender'in ölümü konusunda buna anıştırma yapar. Ama, ancak saltanatın son yılıyla ilgili bu günlüğün nasıl ona ulaştığı konusunda bugün artık daha kuşkuluyuz. Ayrıca, Ptolemaios'un anılarının yansızlığı üzerinde düşünmek gerektiğini de söylemiştik.Aslında, Arrhianos'un anlatısının kuruluğu, çok sayıda sayılar verilmesi, bilerek verilen "Thucides'e" özgü hava; birçok yorumcuyu, XIX. yüzyıl Alman bilginlerinin "Vulgata" (Avam) dediği Klitarkos'un, Diodo-ros ile Quinte-Curcius'dan aldığı anlatısı konusunu her şeyden üstün tutmaya yöneltmiştir. Bugün, Arrhianos'un her zaman güvenli olmayan bilgilerine, Diodoros ile Quirrte-Curcius'un eklerine daha fazla önem verilmektedir. Ama özellikle, Pierre Savinel'in (1984) Arrhianos'dan yaptığı çevirisinin uzun son sözünde Pierre Vidal-Naquet'nin gösterdiği gibi -Arrhianos'un kullandığı kaynaklar hangileri olursa olsun- bu kaynaklar İskender asıllıdır, hayali kısım hesaba katılmak zorunda. Savaşı anlatan öyküler bile "ideolojik yapılardır". Bu yüzden Arrhianos, "Vulgata" denen yazarlardan daha yansız bir tanık değildir. Onlar gibi, Roma dünyasına miras kalan, yeni bir monarşi iktidarı biçiminin doğmuş olduğunu gördüğü önemli bir zamandan sorumludur. Bu değişimin kahramanıdır İskender. Bir ölçüde dünyanın birliğini haber verir, daha sonra bunu Roma gerçekleştirecektir. Bu Roma dünyasında yaşayan ve yazan İskender tarihçileri, Diodoros, Plutarkhos ya da Arrhianos gibi Yunan ya da Quin-182Büyük iskenderte-Curcius ve Justin/Trogue gibi Romalı olsalar da; Makedonun yüzünde bu yeni dünyanın kurucusunu görmüşlerdi.Ama tarihçilerin kaçınılmaz bir gelişim olarak kabul ettikleri şeyi, "kültürlüler", filozoflar, cumhuriyet özgürlüğü denen şeyin-ylkıcısı olarak kabul etmiyor ve İskender'i yalnızca despot olarak görüyorlardı. Lucili-us'a Mektuplar adlı kitabında, Seneka onun çok olumsuz bir imgesini verir:Zavallı İskender'i iten şey, başkasının malını yakıp yıkma öfkesiydi ve onu bilinmezliğe atıyordu. Eğitmeni Yunanistan'ı yakıp yıkmakla işe başlayan, her devletin elinden en değerli şeyi, İsparta'dan bağımsızlığım, Atinalılardan dilini çekip alan, sonra Filippos'un fethetmiş olduğu bunca sitenin

Page 72: Claude Mosse-Büyük İskender

yıkılmasından memnun, silahla ya da parayla şurada burada kentleri talan eden; acıkınca kendini ısırmaktan çekinmeyen yırtıcı bir hayvan benzeri, tükenen acımasızlığı hiçbir yerde durmadan ordusunu tüm dünyada gezdiren bir adamın akıl sağlığına güvenilebilir mi? (Luci-lius'a Mektuplar, XV, 94, 62).Başka yerde de İskender'in henüz çocukken yalnızca "doğuştan bir haydut, bir yıkıcı, dostlarının olduğu kadar düşmanlarının da felaketi" olduğunu söyler. De İra'da (III, 17, 1-2) İskender'i şöyle hatırlatır: "Kendi şöleninde ve kendi eliyle, en iyi arkadaşı ve çocukluk yoldaşı Kleitos'u kılıcıyla yaraladı, çünkü kendisini yeterince pohpohlamıyor ve özgür Make-dondan Pers köleliğine geçmek istemiyordu."Lucain, La Pharsale adlı büyük şiirinde de, İskender iktidarının o despotça değişimini anlatır. Cezar, kralın mezarına yaptığı ziyareti anarken, öfkesini dizginlemez:Pellalı Filippos'un kaçık piçi, dünyadan öç alma hırsına kapılan mutlu haydut burada yatıyor.183Claude MosseDaha ileride de:Makedonların ülkesini ve atalarının sığmaklarını terk etti, babasının yendiği Atina'yı horladı; yazgılarının akıntısına kapılarak Asya halkları arasında ilerledi, cesetleri yığarak koştu ve her ulusa kılıcını attı; bilinmeyen ırmakları bulandırdı, Fırat'ı Pers kanıyla, Ganj'ı Hintlilerin kanıyla; yeryüzünün kaçınılmaz felaketi, her ülkeye düşen yıldırım, insanlık için felaket yıldızı (X, 1-52).Bu yüzden Helen dönemi sonunda ve Roma dünyasında İskender'in iki imgesi var. Bundan aşağı imparatorluğun gelişmesi ve rahiplerde ve kilisedeki gelişme sonucu çıkarılabilir. Burada hemen şunu hatırlatmamız gerekir -sonraki bölümde bu konuda uzun uzun duracağız- İskender'in kişiliğinin ortaçağda tutacağı yeri açıklayan eser, ünlü İskender'in Romanı 'dır. Birçok kez yeniden elden geçirilen, kuşkusuz İskender çevresinde doğan ve kuşkusuz eski ve doğu masallarım olduğu kadar Odis-seia'yı da hatırlatan efsane öyküleriyle olayların bir karışımıdır bu metin. Burada göz önüne alacağımız bölüm, İskender'in Kudüs'e gelişini anlatan bölümdür. Kuşkusuz söz konusu edilen, İskender'in Yunanlaşmış Yahudi çevresinde, Helenistik dönemde ortaya çıkmış bir efsanedir elbet. Flavius Josephe'in tarihsel olmasını istediği öyküde bulunur bu (İlkçağ'da Yahudilik, XI, 327-332). Oysa İskender'in Romanı'nda öykü, kralın tek-tanrıh dini esinlediği ölçüde, yeni bir boyut almaktadır. Bir Yahudi elçisinin Makedonların yanına gitmesiyle başlar; İskender'in askerlerinin cesaretiyle gözleri kamaşan elçi, dönüşünde Yahudilere krala boyun eğmelerini öğütler:Rahip elbiselerini giymiş rahipleri, yanlarında tüm halkla, İskender'i karşılamak için ilerliyorlar, onların geldiğini gören İskender imgelerinden korktu ve kendisine daha fazla yaklaşmamalarını ve dönüp sitelerine gitmelerini emretti. Ama rahiplerden birini yanına getirterek ona: "Ne kadar kutsal görünüyorsunuz! Hangi tanrıyı yücelttiğinizi söyle ba-184Büyük iskenderna, çünkü bizdeki tanrılarda böylesine güzel rahip düzeni görmedim hiç," dedi. Diğeri şöyle söyledi: "Tek bir Tanrı'ya hizmet ederiz, yeri, göğü, her şeyi o yarattı, ama hiçbir insanın gücü onu gölgeleyemez." Bunun üzerine İskender şöyle konuştu: "Gerçek ranrı'nın hizmetkârları olarak, huzur içinde gidin, gidin, çünkü Tanrı'nız benimki olacak, barışım sizinle gelecek, benden yana hiçbir tehlikeyle karşılaşmayacaksınız, diğer halklara yaptığım gibi, çünkü siz tanrıya hizmet etmek için varsınız" (II, 24).Daha ileride, İskenderiye'yi kurduktan sonra İskender yeniden, "Tek, gerçek, görünmeyen, her türlü araştırmadan uzak, melekler tarafından taşman adıyla kutsal Tanrı olduğunu" ilan etmektedir.Gerçek Tanrı'nın dinine "dönmüş" bu İskender'i, ortaçağda Kutsal Kitap'ı dinlerine kabul edeceklerdir.185ORTAÇAĞ'DA İSKENDER

Page 73: Claude Mosse-Büyük İskender

İskender efsanesi en şaşırtıcı ve parlak gelişimini ortaçağda kazandı belki de. Makedonun tektanrılı dine dönüşünün öyküsü, onun hem doğuda hem de batıda, Hıristiyan ve İslam dünyasındaki varlığına yabancı değildir elbet. Musevi geleneğinde, kahramanın efsanesinin doğuşunu gören İskender koşulları tarafından açıklanır kolayca. Roma İmparatorlu-ğu'nun son yüzyılları boyunca ve İskender imgesinin oluştuğu temel kaynaklar olan ortaçağdan itibaren konu olan İskender Romanı, çeviriler ve uyarlamalar sayesinde, önceki sayfalarda sezinler gibi olduğumuz zıtlıklar içindedir; onu kimi zaman yiğit bir şövalye, kimi zaman sınırda, bir Dec-cal kimliğine bürünmüş halde gösteren de bu anlaşılmazlıktır hiç kuşkusuz.Burada İskender'in ortaçağ imgelerinin tamamını ayrıntılı olarak ortaya çıkarmamız söz konusu olamazdı. Tartışmalara ve yayınlara neden olan sayısız araştırmalarda, bir yol izlemeye ve efsanenin gelişimim; eskiye dönüşün önce Quinte-Curcius'un, sonra Plutarkhos, Diodoros ve Arr-hianos'un öykülerine Roman'ı yeğlettirdiği, modern zamanların başlangıcına kadar yeniden çizeceğiz. Bu arada, metinlere daha kolay ulaşıldığından Batı dünyasına, ama aynı zamanda da İskender efsanesinin orada özel bir büyüklük kazandığı Fransa'ya ayrıcalık tanıyacağız.186Büyük iskenderBaşlangıçta, İskender Romanı, farklı elyazmaları içinden bize ulaşan bir metindir; bu elyazmalarının en eksiksiz olanları Paris'te bulunur ve bu papirüslerin en eskilerinde İskender'le Darius arasındaki hayali ve önemli bir mektup yer almaktadır. Roman'm son editörleri Gilles Bon-noure ile Blandine Serret'nin belirttiği gibi, Roman, "metinlerden ve IV. yüzyılla III. yüzyıl arasındaki değişkelerinden oluşan bir belirsizlik" olarak gösterilir, "bizim için yalnızca bir baş döndüren "kara delik" olan bu Roman'm çevresinde (Paris, Belles Lettres, 1992, XVI).Gene bu editörlere göre en sağlam tarih belirleme unsuru, MS III. yüzyılın sonunda Julius Valerius tarafından Latin diline uyarlanmasıdır. Yunanca aslından önceki bir yazım içeren, geleneklerle bir birlik oluşturan şeydir bu; bu geleneklerden bazıları fatihin ölümünden sonraki on yıllara çıkarken, daha yakın zamanlarda olan diğerleri, üç yüzyıllık Helenistik dönemde ve Roma İmparatorluğu'nun ilk yüzyılları içinde İskender yazarları tarafından hazırlanmış olmalı. Bu yüzden özellikle değişkeleriyle yeniden oluşturulabilen metin içinde Mısır ve bazı Mısır efsaneleri önemlidir.Mısır, Roman'm hemen başında kendini gösterir, çünkü yazar İskender'in, Filippos'un değil, ancak "en iyi Mısırlı bilgelerin dedikleri gibi Nektanebo'nun oğlu olduğunu" belirtir (I, 1, 3). Bu isim, son Mısır firavunlarından birinin ismidir; bu firavunlar IV. yüzyılda Yunan generallerine başvurarak Pers vesayetinden çıkmaya kalkıştılar. Roman'm yazarı onu, Mısır'ı bir Barbar istilasından kurtarmayı başaramayan ve... Makedonya'ya kaçmayı yeğleyen bir büyücü yapar. Orada, kraliçe Olympias'ı, onun tanrı Amon ile birleşeceğine inandırır ancak kılık değiştirerek karşısına çıkan kendisi olur: "O anda Nektanebo, bedenine altını andıran, şakaklarında boynuzları olan pek ince bir koç postu geçirir. Eline bir krallık asası alır, beyaz bir elbise ve yılan derisini andıran aşırı incelikte bir manto giyer" (I, 7, 1). Sonra kraliçenin yatak odasına girer, "yatağına çıkar ve onunla birleşir. Sonra ona şöyle der: 'Dayan kadın, karnında bir187Claude Mosseerkek çocuk var, o senin öcünü alacak ve tüm dünyanın kralı, dünyanın sahibi olacak' der," (I, 7, 2).Filippos, karısının kendisine anlattığı hamileliğinin kutsal olduğu öyküsünü kabul eder ve çocuk şiddetli bir fırtınanın ortasında dünyaya gelince, bunda ilahi bir işaret görür, çocuğu vârisi olarak tanır ve ona İskender adını verir. On iki yaşına gelince çocuk, sıradan bir astrolog sandığı gerçek babasını öldürür. Nektanebo'nun yutturmacasına inanmamış olan Olympias, onun gerçek babası olduğunu açıkladıktan sonra, İskender onu öldürdüğünü hemen unutur. Gençliğinin bazı bölümleri, Filippos'un ölümüne kadar sürer. Kral olunca Asya seferini hazırlar, ilk etap (Frig-ra'nın, Lysya'nın ve Phaselis'in (Antalya) bir

Page 74: Claude Mosse-Büyük İskender

yolculuk yüzünden yarıda kalır, İskender batıya (Sicilya ve İtalya'ya) gider, dönüşü Afrika ve Siwa Vadisi üzerinden yapar. İskender kâhin Amnon'a danışınca, Amnon ona şöyle yanıt verir: "İskender çocuk, sen benim tohumumdansın" (I, 30, 4), Tanrı'dan, adını taşıyan kenti kurman için sana yer göstermesini iste." Tanrı'mn yanıtı, Roman yazarının kaynaklarının farklılığını ortaya çıkarmaktadır, çünkü araya farklı efsaneler karışır, koç boynuzlan bu kez Pho-bus'a ve Deniz Kurdu olan Proteus'a ait olarak yeniden ortaya çıkar. Ancak İskender, Pharos adacığını fark edince, birden gözlerinin önünde yükselen, gelecekteki İskenderiye'nin karşısında, karada kenti kurmaya karar verir.O zaman, İssos Savaşı öncesi Darius'la mektuplaştıktan sonra Tir kuşatmasıyla yeniden başlar savaş. İskender'in tekrar Avrupa'ya gitmesiyle öykü kesintiye uğrar, Asya'ya geçmeden önce İskender Tebai'yi kuşatır ve yakıp yıkar. İskender'in nasıl bir yol izlediğini anlamak olanaksızdır, Darius'la mektuplaşmaları sürerken, Darius bu arada Hint Kralı Poros'la mektuplaşmaktadır. Darius ölmek üzereyken kızı Roksana'yı İskender'e verir. İşte Darius'un sarayında yapılan düğün törenlerinden sonra, İskender annesiyle Aristoteles'e uzun bir mektup yazarak bu seferdeki olağanüstü serüvenleri anlatır ve karşılaştığı şaşırtıcı halkları betimler. İnsan bu-188Büyük iskenderrada Ulysseus'un Alkinosların yanındaki öyküsünü düşünmeden edemez. İskender olağanüstü yaratıklarla, devlerle, yamyamlarla, "insan gibi konuşan başsız insanlarla" dolu ülkeleri dolaşır (II, 37) ve "güneşin doğmadığı" bölgelere ulaşır. Bu ülkelere Mutlular Ülkesi denmektedir. Yine bu serüvenleri sırasında cam bir fanus içinde hiç çekinmeden denizin dibine iner ve İskender'in elindeki bir mızrağın ucuna takılmış bir at ciğeriyle beslenen iki devasa kuşa bağlı bir kayık içinde göklere yükselir. Ama İskender kendisine bir melek göründükten sonra yeryüzüne getirilir, melek ona uzaktan bir yılan ve denizle çevrili küçük bir alan gösterir, ona bu toprağı fethetmekle yetinmesini söyler. İskender mektubunu şöyle bitirmektedir:Göksel inayetin arzusuyla yarım tur döndükten sonra, sefere çıktığım yerden yedi yürüyüş günü uzaklıkta karaya yeniden ayak bastım. Kendimi tamamen ölü gibi hissediyordum. Ama orada bana bağlı bir satrap buldum ve ondan üç yüz atlı aldıktan sonra, sefere katıldım. Artık bir daha kendimi olanaksız işlere atmadım (II, 41,13).İskender'in serüvenlerinin bu bölümü çoğu zaman, insan bilgisinin sınırlarının, kimi zaman da İskender'in aşırıya kaçan davranışlarının kanıtı olarak, ortaçağ edebiyatında ele alınır.Roman'm üçüncü bölümüyle Hint seferi başlar; seferin önemli anı, Poros ile İskender'i karşı karşıya getiren, "Homerosvari" düellodur. Eşitsiz bir çarpışmadır bu, Hint Kralı'nın boyu beş arış, ama İskender'inki yalnızca üç arıştır (2,20 metreye karşılık 1,32 metre!). Ancak şans Make-dondan yanadır, İskender, Poros'un dönüşünden yararlanarak ona kılıcıyla vurur ve öldürür (III, 4, 3). Bu zafer, kendisini terk etmeye hazırlanan Makedonların İskender'e dönmesini sağlar. Daha sonra Brahmanla-ra rastlar ve başkanları Dandamis ile konuşur. Sonra öyküde Kraliçe Candace ile karşılaşması yer alır, kendisini muhafız alayının komutanı Antigonos diye tanıtarak kraliçenin oğlu Kandaules'i kurtarır. Canda-189Claude Mossece'nin sarayının betimlemesi Doğu'nun olanca ihtişamını yansıtmaktadır. İskender daha sonra Amazonların ülkesini dolaşır. Annesi Olympias'a yazdığı mektupta yine birbirinden şaşırtıcı yörelerde geçen son serüvenlerini anlatır; "altm ve elmastan" yapılmış, dokuz kulesi olan adadan, orada altı parmaklı, köpek ya da boğa başlı insanlarla, Yunanca konuşan kuşlarla karşılaştığından söz eder.Sonunda İskender Babil'e döner, Antipatros'un emriyle zehirlenerek ölür ve cenazesi Memfis ve İskenderiye'ye götürülür. Bu "ana" öyküye, daha önce söz ettiğimiz, Kudüs'te kalış ya da Tebai düştükten sonra Atina meclisinin karşısındaki ilginç tartışma gibi farklı kaynaklardan alınmış başka bölümler eklenmektedir.

Page 75: Claude Mosse-Büyük İskender

Romanın ve değişikliklerinin okunuşunda göze çarpan şey, yalnızca birlik içinde birbirini tutmayan, öyküden alıntılar yapan eski tarihçilerin düzenlediği tarihsel dizinin karışıklığı değil, aynı zamanda da özellikle gerçeküstü olayların ortaya çıkışıdır; bu olaylar hem Homeros çağına hem de Mısır masallarına göndermede bulunmaktadır. Son olarak, bu mektupların önemi çoğu zaman sözü İskender'e bırakmasından kaynaklanır.Önce Latinceye, sonra Ermenice, Farsça, Arapça ve Avrupa dillerine çevrilen böyle bir öykünün, ortaçağdaki insanların hayal güçlerini nasıl beslediğini anlıyoruz. Batı'da, İskender'e yazılan şiirlerin ve düzyazıların temel kaynağı önce Julius Valerius'un Latince çevirisi (IX. yüzyılda kısaltılmıştır), sonra X. yüzyılda Napolili arşidük III. Jean için papaz Le-on'un yaptığı ve Historia de Proellis adıyla saklanan çeviridir.Bu edebiyat özellikle XII. yüzyıldan itibaren Fransa'da gelişir. Parisli İskender'in İskender'in Romanı on iki hecelik on altı bin dizeden oluşan uzun bir şiirdir, bu türe "aleksandrin" adı verilecektir. Aynı dönemde Chatillon'lu Guillaume'un, 1178-1182 arasında Latince yazılmış ve Reims başpiskoposu Guillaume'a ithaf edilmiş on kitaplık şiiri yazılır. Chatillon'lu Gautier yalnız Julius Valerius'un Latince çevirisinden değil aynı190Büyük iskenderzamanda da Quinte-Qurce'nin öyküsünden de esinlenir. Bu iki metinde İskender'e karşı duyulan derin bir hayranlık anlatılır; bu hayranlık kahramanın "piçliğini" kabul eder ve gerçek Tanrı'nın dinine dönüşü konusundaki kuşku gibi olumsuz bölümleri de silmektedir. İspanyolca yazılmış Le Libro de Alexandre ya da Thomas de Kent'in Anglosakson şiiri olan le Roman de Toute Chevaleri adlı eserlerinde, Hıristiyan şövalyenin mükemmel resmi gibi görünen bir kişiye duyulan bu hayranlıkla karşılaşırız.Yenilerin "kibarca" ya da şövalyelere özgü" olarak niteledikleri bu akımda yazılan tüm eserleri burada saymamız söz konusu olamaz. Olağanüstülük burada önemli bir yer tutsa da bu eserler çoğunlukla politik bir amaç gütmektedir. Hükümdara, ideal bir kralda bulunması gereken imge söz konusudur. İskender'e yazılan yazıları yeniden dört bölümde toplayan (felsefesel, teolojik, örnek yazılar, son olarak eğitmekten çok eğlendirmek için yazılan romanlar ve şiirler) İngiliz Tarihçi George Cary'nin (The Medieval Alexander, Cambridge 1956) biraz şematik tiplen-dirmesini yinelemeden, İskender'in Batı'daki bu ortaçağ imgesinde iki dönem seçebiliriz sanki.Birincisi, XII. ve XIII. yüzyıllar, şövalyelere özgü bir model sunma kaygısına daha fazla uymaktadır. Buna karşılık, Aristoteles felsefesinin Arapça çevirileriyle elde edilen bilgiler sayesinde, daha sonra İskender'in felsefesel ve politik boyutu ortaya çıkacaktı. Etampes kontu Jean de Bo-urgogne için 1448'de yazılmış olan, Jean Wauquelin'in Histoire du bon roy Alexandre adlı eserinde özellikle durum böyledir. İskender, İsken-der-Aristoteles ikilisinin simgelediği ılımlı gücünü ve bilgi ortaklığını, yeni bir ideal krallığı temsil eder orada. Serüvenler romanıyla "veliahtın aynasının" karışımı olan Jean Wauquelin'in eseri, Bourgogne Sarayı'nın sıkıntısı içinde yazılır. Christianne Raynaud'nun Bourgogne kütüphanelerinde çalıştığı bir inceleme (Batı ve Yakındoğu edebiyatlarında Büyük İskender, Nanterre, 1999) , İyi yürekli Philippe ile oğlu gözüpek Charles'ın Makedonyalının serüvenine karşı gösterdikleri ilgiyi gösterir. Zaten Qu-inte Curcius'un eseri gözü pek Charles için ilk kez 1468'de, Portekizli Lu-191Claude Mosse 1seneli Vasco tarafından Fransızcaya çevrilir ve bu çeviri 1500-1555 arasında altı baskı yapar.Aynı anda, İskender tarihçilerinin yeni buluşuyla, Makedonya Kra-lı'nın imgesi daha karmaşık, anlaşılması daha güç hale gelir. Olağanüstülük ortadan kalkar, özellikle İskender'in denizin altına inişini ve gökyüzüne yükselişini anlatan bölümler, Luseneli Vasco tarafından "düpedüz yalan" olarak açıklanır; aynı şekilde İskender'in Roman 'da kabul edilen babası Nektanebo'nun yüzü, bazı ortaçağ romanlarındaki şeytan büyüsü de yalanlanır. İskender, sonunda yine

Page 76: Claude Mosse-Büyük İskender

dinsiz veliaht ve ortaçağın sonunda yeniden keşfedilen o filozofların öğrencisi olur.İskender'in Batı Hıristiyan dünyasındaki ortaçağ imgesine kısaca göz attıktan sonra, Montaigne'in XVI. yüzyılın sonunda yapmış olduğu açıklamalarla bitirmemiz yararlı olur. Denemeler'in II. kitabının 26. bölümünde, İskender'i, "en iyi üç insandan" biri yapar, diğer ikisiyse Homeros ve Epaminondas'tır. Ondaki " adalet, ılımlılık, özgürlük, sözlerine inanma, dostlarına karşı sevgisi, yenilenlere karşı gösterdiği insancıllık gibi yüce erdemleri" över. Bir yandan da "adalet kurallarıyla böylesine büyük bir harekâtı yürütmenin olanaksızlığını", İskender'in kınanacak davranışlara karşı çıktığını kabul ederken; "bilgisinin üstünlüğünü ve yeteneğini, ününün sürekli ve büyük, temiz, net, imrenmeye değer olduğu" kanısına varmaz; ölümünden uzun süre sonra, madalyalarının onları üzerinde taşıyanlara uğur getirmediğini; birçok kralla veliahtın, başka tarihçilerin anlatmadığı hareketlerini yazdığını ve şimdi de tüm diğer tarihçileri küçümseyen Müslümanların yalnız onunkini özel ayrıcalıkla kabul edip yücelttiklerini" anlatır.Ortaçağa özgü Arap İskender'in birkaç yönünü hatırlatmamız için mutlu bir geçiş oldu bu. İskender imgesinin yeniden Doğu'da kullanılması şaşırtıcı değildir; özellikle VIII. ve X. yüzyıllar arasında Arap dünyasında kullanılmıştır. İskender her zamanki gibi orada da biri olumlu, diğeri olumsuz olmak üzere çifte bir yüz sergiler. F. de Polignac'ın belirttiği gibi192Büyük iskenderilginç bir kişidir o ("İskender Arap Edebiyatında. Helenizm Karşısında Doğu", Arabica, XXIX, 3, 1982) Maksudi'nin Les Prairies d'or (Altın Çayırlar) adlı eserinden yararlanır Polignac. Yazarlık lakabı Kalistenes olan birinin Roman'mdan esinlenir. Ama çelişkiler karşısında geri adım atmaz. Pers tarihiyle ilgili bölümlerde İskender üçkâğıtçıdır, oysa Yunan krallarına ayrılan bölümde bilgelerin koruyucusu olur. Denizlerin diplerine inişi, "yol gösterici bir eşik" olan İskenderiye'nin kuruluşuyla bağdaştırılır (F. de Polignac'ın Büyük İskender batı ve yakın doğu edebiyatlarında). Sonunda İskender, Arap edebiyatında Dul Karnayn'a benzetilir; Akdeniz'in hem doğusunda hem de batısındaki sınırlarına ulaşmak için dünyayı dolaşan ve insanları İncil öyküsünde Gog ve Magog (Yecüs ve Me-cüc) denen saf olmayan insanlardan korumak için bir duvar inşa eden, iki boynuzlu bir insandır. Bu "iki boynuzlu" imge, tanrı iradesinin aracı olup Kur'an'da da geçer. F. de Polignac Amon'a, koç boynuzlu tanrıya benzetilmesini reddetmeden, bunda daha çok esinli bir kahraman görür ve Musa'nın da "iki boynuzlu" olduğunu hatırlatarak Babil Yahudiliğinin etkisini ileri sürer. "Yunan Simgeciliğinden Müslüman Kıyametine", MEF-RA, 96,1984, 29-51).F. de Polignac, Arap geleneğinde İskender'in esrinin bitmemiş niteliğini gösterir yine. Görevinin ilahi etkisine karşın, kimi zaman yoldaşı al-Khidr'den farklı olarak, kendisi bir yalvaç olamaz. Böylece de Vahiy'e ulaşmasını yasaklayan engellere çarpar; göğe yükseldiğinde, okyanusların dibine indiğinde ya da dünyanın sınırlarına ulaştığında de engellerle karşılaşır. F. de Polignac'ın son derece zengin bir araştırmasında ileri sürdüğü gibi; burada İskender'in bu imgesinin Arap düşüncesi içindeki sınırlarını anlamak olanaksızdır elbet. İskender'in imgesinin anlaşılmazlığıyla yeniden karşılaşmak için XIII. yüzyıl Fars şairi Nizami'nin İskender'in Romanı'm hatırlatmakla yetineceğiz. Nizami, İskender'i, Eskiçağ filozoflarının öğrencisi yapar; bunlar arasında Aristoteles, aynı zamanda da193F. 13Claude MosseHintli bilgeler, ünlü Brahmanlar vardır. Hem fatih, hem filozof ve kâhin olan İskender, Arap filozofu Farabi'nin ideal kral modelidir. Bu felsefe-sel yönlendirme, o zamanlar Yunan felsefesinin büyük eserlerinin çevirisinin ve buna bağlı İbn-i Rüşd adının önemiyle açıklanmaktadır.Ancak filozof İskender çok geçmeden Arap edebiyatında ortadan kalkar. Geriye kimi zaman bir model, kimi zaman bir kıyıcı ama; iç savaşların pençesinde, yeni Hıristiyan fethi karşısında Batı'da geri çekilen, Do-ğu'da Osmanlı tehdidi altındaki bir Arap dünyasında gittikçe daha az başvurulan bir model kalır.

Page 77: Claude Mosse-Büyük İskender

Yahudilik yazılarındaki İskender imgesinin gelişiminde benzer bir yol ortaya çıkabilirdi. Bu imgenin kökenlerine geri dönmeyeceğiz: İskender çevresinde ve Ptolemaios egemenliği altındaki Yahudiye'de bir kısmı olumluyken, IV. Antiokos'un hükümdarlığından ve Makabe Ayaklanma-sı'ndan sonra olumsuz simgeye dönüşür. Elçi kıyamet edebiyatında (Da-niel'in kitabı) Tanrı Elçisi, Flavius'un öyküsünde Kudüs'e kabul edilmiş, Roman'm Yahudi versiyonunda gerçek Tanrı dinine dönmüş İskender, Babil Tevrat'ında bilgelerin, "İsrailli brahmanların" muhatabı, yani Babil toplumunun eskilerinden olur. 70 yılında Tapınak'ın düşüşü, 135'te Bar Kocheba Ayaklanmasının başarısızlığı, Kudüs'ün Roma sömürgesi olması Yahudilerin daha fazla dağılmalarına neden olur. Hayfa yakınlarındaki Javneh'te dinsel bir merkez vardır, ama bundan sonra Sasani Babil'i Yahudiliğin ana ocağına dönüşür. Bu konu dışı birçok yazının karışık hukuki emrini bir araya getiren Tora'nın yorumu olan Tevrat burada hazırlanır. İskender'le eskiler arasındaki konuşma, bu konu dışı yazıların içine sokulur. Roman'da sözü edilen bazı konuları yeniden ele almaktadır. İskender Brahmanlara sorar: "Hangisi daha geniştir, kara mı yoksa deniz mi?" buna şöyle yanıt verirler: "Kara, çünkü denizin içinde de kara bulunur" (Roman, III, 6,4). Tevrat'ta (VI, 5), soru da yanıt da farklıdır, ama iki unsur arasında ayni ilişkiden söz edilir: "Karada mı yoksa deniz üzerinde mi yaşamak daha iyidir?" diye sordu onlara. "Karada, çünkü deniz-194Büyük iskenderde karşılaşanların tümü, ancak sağlam toprağa ayak bastıklarında huzura kavuşurlar." Aynı tip soruya anlamı farklı bir yanıt verilebilir: "Tekrar sordu: "Hangisi daha önce olur, gece mi, gündüz mü?" "Gece" derler, "çünkü doğan şey, derinliklerin karanlığında büyümeye başlar, sonra gündüzü kabul etmek için ışığa gelir." (Roman, III, 6, 7). Yine Tevrat'ta: "Onlara sordu: Önce hangisi yaratıldı, ışık mı, karanlıklar mı?" Ona yanıt verildi: "Bu soru çözülemez." İlk önce karanlıklar yaratıldı, diye neden yanıt verilmedi ona? Çünkü Kitap'ta şöyle yazar: Toprak da güçsüz ve boş ve karanlıktı (Tekvin, 1, 2) Ve Tanrı şöyle dedi: "Işık olsun", ve ışık yaratıldı (Tekvin, I, 3).Diğer farklı sorular krallık otoritesini söz konusu ederler. Özellikle de Tevrat diyalogu, birçok değişkesi olan bir serüven öyküsüyle sona ermektedir. Afrika yolunu bulmaya kararlı İskender, cennetin girişine kadar gelir. Kapının kendisine açılmasını ister. Ancak ona şöyle yanıt verilir: "Sonsuzluğun kapısıdır bu. Doğru olanlar onu aşarlar" (Mezmurlar, 118, 20). Bunun üzerine İskender kral olduğunu hatırlayarak, kendisine önemli bir şey verilmesini ister: "Ona bir göz küresi verildi. Tüm altınını ve gümüşünü tarttı, ama toplamı, göz küresinin ağırlığına denk gelmiyordu. "Neler oluyor?" diye sordu İskender hahamlara. "İnsan gözü asla doymaz.- İnsan gözünün hiç doymadığını nereden biliyorsunuz?- Onu biraz tozla kapla, hafifler, çünkü Kitap'ta: 'Ölülerin gündüzü ve uçurum doyumsuzdur, insan gözleri de öyle' diye yazar." Başka bir rivayette İskender Ganj kıyısındaki bir kente ulaşır. Karşısına girişi bulunmayan bir duvar çıkar. Kralın yanındaki birkaç kişi küçük bir pencere keşfederek ona birkaç kez vururlar. O sırada yaşlı bir adam ortaya çıkar, onlara bir taş verir, İskender bu taşı Babil'e götürür. Orada, yaşlı bir Yahudi bilgesi bu taşın anlamını açıklar, taşın ağırlığı altın ve gümüş yığınıyla karşılanamaz, ama taş tozla kaplanınca hafifleyecektir. İki anekdotun anlamı aynıdır: Tanrı İskender'i amaçlarına ulaştırmışsa, bunun anlamı, aşılamaz bir sınırın bulunduğudur, ölüm onun güçlerini sona erdirecektir.Başka öykü ve anekdotlar, İskender'in Yahudi geleneğindeki bu imgesini hatırlatır: İskenderiye'nin kuruluşlarında havari Yeremya'nın kuru kemiklerinin bulunuşu, on kabileye verilen koruma, İskender'le ilgili195Claude MosseArap mitolojisinde de tekrar görülen Tann'nın düşmanları Yecüc ile Me-cüc için bir duvar yapılması.Tevrat'ta İskender, Roman'm Yahudi versiyonunda olduğu gibi, tek Tanrı'nın dinine bağlı biri değildir, ama Tann'nın, ona sınırlarını ve kendisine geçtiğini düşündüğü bu gücün sonsuz olmadığını bildirerek, amaçlarının elçisi yaptığı güçlü bir insandır.

Page 78: Claude Mosse-Büyük İskender

Arap edebiyatındaki İskender gibi Yahudi edebiyatındaki İskender de Arapça çevirilerinden Yunan felsefesinin etkilerine maruz kalacak ve filozof kral görünüşüne bürünecektir yeniden.Bu kısa gelişme, Ortaçağ boyunca İskender mitolojisinin tüm görünüşünü açıkladığını iddia etmiyor. Latinceye, daha sonra Avrupa dillerine çevrilmeye başlanan Yunan tarihçilerinin yeniden ortaya çıkışı, İskender mitolojisine dinsel olmaktan çok politik ya da felsefi ama daha az romantik olan yeni bir boyut kazandıracak. Makedon krallık gücünü hatırlatacak mutlak bir krallık iktidarı, XVII. ve XVIII. yüzyıl Fransa'sı kuruluncaya kadar, onu izlemekle yetineceğiz.196XVII. VE XVIII. YÜZYILLARDA FRANSA'DA İSKENDER İMGESİXV. yüzyıldan itibaren, İskender tarihçileri yeniden ortaya çıktığında, Roman'm kahramanı yerini tarihi bir kişiye bırakmaya başlar. Burada, Hıristiyan dünyasının tamamında Rönesans'tan itibaren İskender imgesinin gelişimiyle ilgili soruna girmemiz söz konusu olamaz. Yakınlarda yayınlanmış bir eserin bu konuda değerli bir açıklık getirdiği Fransa ile yetineceğiz (CH. Grell ve Ch. Michel, Ecole des Princes ou Alexandre disgracie, Paris, Belles Lettres, 1988).Quinte-Curcius Fransızcaya ilk kez 1468'de çevrildi, Plutarkhos ise XVI. yüzyılda Amyot tarafından çevrildi. Yine Amyot 1585'te Diodo-ros'u çevirdi. Arrhianos ise ancak 1646'da çevrildi. Hiç kuşkusuz, Fransa'da XVII. ve XVIII. yüzyıllarda kendini gösteren İskender imgesi, önce zafer kazanmış bir savaşçı ve mutlak kral imgeleriydi. Richelieu tarafından, koyu bir Protestan olan La Rochelle'in kuşatılması, Tir kuşatılmasıyla karşılaştırılır. Tatsız, çirkin XIII. Louis kendini İskender ile özdeş-leştirebilirse, Rocroi galibi Büyük Conde'de durum farklı olur. Oysa Fronde'un ertesi günü yeni İskender olan XIV. Louis'dir elbet. Ressam197Claude MosseLe Brun'e, Makedonun soylu davranışlarını bölümler halinde temsil eden bir dizi resim ısmarlar. Diğer ressamlar aynı konuyu işlerler. Seçilen anlar, kralın cömertliğini olsun (Pers Kraliçeleri İskender'in Ayaklarına Kapanmış: Darius'un Cadın), savaşın büyük olaylarını olsun "Granikos Geçidi, Arbela Savaşı, Babil'e Giriş), değerlendirir.Fatihle bu özdeşleşme, içlerinde Racine'in İskender'inin de yer aldığı tiyatro sahnesinde de görülür. 4 Aralık 1665'te Palais-Royal'ın sahnesinde oynanan bu piyes, Racine oyunu Palais Royal oyuncularına rakip olan H6-tel de Bourgogne oyuncularına verdiğinde, büyük bir başarı kazandı. Oyunun metni, başına konan, krala hitaben bir yazı ve önsözle, 1666'da yayımlandı. Krala hitaben yazılan yazıda İskender'le XIV. Louis arasında bir benzerlikten söz ediliyordu: "Ünü, bu fatihin ünü kadar uzaklara yayılmış, karşısında, İncil'in İskender konusunda dediği gibi, dünyadaki bütün halkların sustuğu bir kral." Racine önsözde, piyesine neden bu adı verdiğini açıklarken; İskender ancak oyunun sonlarında ortaya çıkıyor ve Hint Kralı Poros "İskender'den daha büyük gibi görünüyordu" olarak yer alıyordu. Aslında oyun, Poros'a devletlerini geri veren İskender'in "cömertliği", Hint Kralı'nı ve onun âşık olduğu Kraliçe Ajriane'ın ağzından, fatihe yaptığı sert eleştirilerin yer aldığı uzun tiratlarla sona ermektedir. İskender'le pazarlık etmesini öğütleyen Taksila'ya Hint Kralı şu yanıtı verir:Banş ha! Onun elinden çıkanı kabul eder miydiniz?Efendim? Korkunç savaşlarda göreceğiz onuTopraklarımızın mutlu dinginliğini bozarken,Elinde kılıç girerken devletlerimizeSaldırmak için onurunu yaralamayan krallaraEyaletleri baştan sona talan ettiğini gördük,Irmaklarımızı halkımızın kanıyla taşırdığınıGök elimizden almaya hazırlanırken onuBizi bağışlamasını mı beklerim bir tiranın bizi? (140-148)198Büyük iskenderAxiane'ın İskender'e hitaben söylediği tirat:Ama Tanrım, mümkün mü sizce bunlar?

Page 79: Claude Mosse-Büyük İskender

Bunca kralı zincire mi vurmak ister yalnız,Cezalandırmadan tüm evreni inletmek mi ister?Bunca tutsak kent ne yaptı ki size,Ve Hydpases kıyılarını dolduran bunca ölü?(...) Hayır, ruhunuzun övündüğü bazı yumuşaklıklardanAnlaşılır tiran olduğunuz (1074-1085).Racine, Plutarkhos'u ve Quinte-Curcius ile Justin'i okumuştu; onlardan aldığı Cleophile kişisini Taksila'nın kız kardeşi yapmıştı (Quin-te-Curcius, VIII, 10 ve Justin, XII, 7-9). Daha Antik Çağ'da geleneğin bir bölümünün İskender'e karşı olan eleştirileri açıkladığını biliyordu. Bu konuda kendini savunsa bile, onun böyle İskender'in, XVII. yüzyıldan itibaren gittikçe daha iyi fark edilen çifte imgesini görmesi ilginçtir. Mutlak krallık sorun olmaya başlar ve bu yüzden İskender'in simgesi Ch. Grell ve Ch. Michel bu deyimi yeniden kullanınca, İskender'in simgesi "değer kaybeder". Onun savaşçı olarak değeri yeniden söz konusu edilmese de, dav-ranışındaki dramatik gelişmenin büyük niteliklerini bozduğu konusunda ısrar edilir. XVIII. yüzyılda, felsefeye işkence eden veliaht simgesi haline gelir, Kalistenes olayı ve Kleitos'un öldürülmesi hatırlatılır. Devrim'den hemen önce Mably İskender'i toptan yargılar:Tek amacı yeryüzünü yakıp yıkmak olan fetihler de neyin nesi? Her zaman önüne bakan, gözlerini hiç arkasına çevirmeyen, yatağından taşmış bir sel gibi gürültü ve azgınlıkla geçip giden, aynı şekilde kaybolan ve arkasında yalnızca yıkıntılar bırakan bir fatihe hangi iğrenç adı veriyoruz? Ne umuyordu İskender? Böylesine hızlı, böylesine geniş ve Makedon güçleriyle böylesine uyumsuz fetihlerin korunamayacağını hissetmiyor muydu? Böylesine kaba bir gerçeği bilmediği, babasının güttüğü politikanın amacına ve güçlerini anlamadığın için bu kahramanın zekâsı199Claude Mossesınırlı olmalı; aksine tüm bunlar zekâsından kaçtığı, buna karşın isteklerini azaltmadığı için insanların nefret etmeleri gereken öfkeli biri olmalı (Observations sur L'histoire de la Grece et des causes de la Prosperite et del Malheurs des Grecs, 1766).Yine de bu reddin ne kadar önemli olduğunu en ince ayrıntılarına kadar vurgulamak önemlidir. Gerçekten bu iki yüzyılda, hem Fransa'da, hem Fransa dışında, resimde, tiyatroda ya da felsefe yazılarında İskender, olağanüstü bir kişi olarak kalmaktadır. Ch. Grell ve Ch. Michel'in kitaplarının sonuna eklediği sayısız metinden özellikle anlamlı üç örnek alacağım. İlki, Rollin'in Eski Tarih 'inden alıntıdır. Daniel kitabındaki kehanetlerini hatırlatan Rollin, İskender'in fetihlerinde Tanrı iradesinin belirtisini görür. Makedonun büyüklüğü apaçık olsa bile, fatihin imgesinin Asya'da ilerlediği ve Doğu geleneklerini benimsediği sırada da fatihin imgesinin değiştiği de açıkça görülür. İlk niteliklerine bağlı kalmasın:Şimdiye kadar İskender'in şöhretinde ne eksiktir? Savaşçı olarak erdemi tüm yengilerinde ortaya çıktı. İyilik, yücelik, ılımlılık, bilgelik konularında doruğa ulaşmış ve ona büyük değer katan bir parıltı ekleniyor onlara. Diyelim ki bu durumda İskender, ününü ve zaferlerini güvence altına almak için birden dursun, hırslarım kendiliğinden frenlesin ve Da-rius'u yere nasıl vurduysa onu yeniden tahta oturtsun; aşağı yukarı her yerinde Yunanlıların oturduğu Küçük Asya'yı Perslerden bağımsız. Özgür bir yer yapsın; onların özgürlüğünü güvence altına almak ve kendi yasalarına göre yaşamalarını sağlamak için tüm Yunan devletlerinin ve kentlerinin koruyucusu ilan etsin kendini; daha sonra Makedonya'ya dönsün ve orada, imparatorluğunun yasal sınırlarından hoşnut olarak, tüm ününü ve tüm sevincini orayı mutlu kılmak, erdem getirmek, halkına kendini sevdirmek için harcasın; son olarak silahlarının yarattığı dehşet ve dahası erdemlerinin ünüyle tüm evrenin hayranlığını kazanmış olarak, kendini tüm halkın hakemi olarak görsün ve tüm yüreklerde daha istikrarlı ve korku üzerine kurulandan daha onurlu bir imparatorlukORMA-W KEMAL İL HALK KÜTÜPHANESİ200Büyük iskender

Page 80: Claude Mosse-Büyük İskender

yapsın; bunları yaptığında, İskender'den daha büyük, daha ünlü, daha saygı gören bir veliaht olur mu (Eski Tarih, VI, 690-691)?İskender'i gelecek kuşakların bir bölümü tarafından hazırlanacak imgesi haline getirmek için tarihin yeniden yazılmasıdır bu gerçekten de.İkinci metin, Montesquieu'nün Kanunların Ruhu'ndan alınmıştır. Yazar burada İskender'in yenilenlere karşı davranışını değerlendirir:Yenilmiş halklara yalnızca geleneklerini bırakmadı, aynı zamanda medeni yasalarını, hatta bulduğu kralları ve valileri de bıraktı. Make-donları birliklerin, ülke halkını yönetimin başına getirir ve böylece genel bir ayaklanmadan çok kişisel sadakatsizliklere meydan verirdi. Halkın eski geleneklerine, övünç ve onur kaynağı olan tüm anıtlarına saygı gösterirdi. Pers kralları Yunanistan, Babil ve Mısır'daki mabetleri yakıp yıkmıştı; İskender onları yeniden kurdu; kendisinin kurban sunmadığı sunaklarda pek az ulus ona boyun eğdi. Her ulusun özel kralı ve her kentin ilk vatandaşı olmak için fetih yapmış gibiydi sanki. Romalılar her şeyi yerle bir etmek için fetih yaptılar: İskender, her şeyi korumak için fethetmek istedi; gittiği her ülkede, ilk düşünceleri, ilk amaçları her zaman oranın mutluluğunu ve gücünü arttırmak için bir şeyler yapmaktı.İki kötü iş yaptı: Persepolis'i yaktı ve Keitos'u öldürdü. Pişmanlı-ğıyla üne kavuşturdu onları: Öyle ki cezayı gerektiren işleri unutulup erdeme karşı saygısıyla anıldı; öyle ki bunlar kendisine özgü eylemler olarak görüldü; öyle ki gelecek kuşaklar öfkesinin ve güçsüz yanlarının yanı sıra ruhundaki güzelliği de gördü; öyle ki ondan nefret edemedi ve ona acıdı (Kanunların Ruhu, XIII, 14)Güçsüzlükleri gizlemeyen ama Montesquieu'nün gözünde temel olan şeyi daha yüceltmek için tam hakkını veren ılımlı yargı: Fethedilen halkların saygısı.201Claude MosseVoltaire'in yargısı fazla^titiz değildir. Kanunların Ruhu'ndan birkaç yıl sonra yazılan Essais sur les Moeurs adlı eserinde, karşılıklı ilişkilerin olağanüstü gelişmelerine sağladığı katkı, yaptığı olumlu işler arasında sayılır:İskender, kısa bir hayatta ve fetihlerinin arasında, İskenderiye ve Scandera'yı kurdu, hatta Timur İmparatorluğu'nun kuşattığı Semer-kant'ı yeniden inşa etti, Hindistan'da bile kentler kurdu, Oksus ötesinde Yunan sömürgeleri yerleştirdi, Yunanistan'dan Babil'e uyarılarda bulundu, Asya'nın, Avrupa'nın ve Afrika'nın ticaretini değiştirdi, İskenderiye'yi evrensel bir ticaret merkezi yaptı. İşte bu yüzden İskender bana Timur, Cengiz ve tüm diğer fatihlerden daha üstün görünüyor (Ch. Grell ve Ch. Michel, sayfa, 189).Ouestions surAlexandre'daki İskender makalesinde Voltaire şöyle der:İskender'den söz ederken artık yalnızca yeni şeyler söyleyecek, As: ya fatihleri arasında hiç görülmemiş biricik büyük insanın tarihinin yer aldığı tarihsel, fiziksel ve ahlaki masalları yok edeceğiz.Daha ileride, İskender'in kutsallaştırılması ve Kalistenes'in ölümüyle ilgili çelişkili tanıklar konusunu hatırlattıktan sonra şöyle bitirmektedir:Kesinlikle söylenebilecek tek şey, İskender'in yirmi dört yaşında üç savaşla Pers ülkesini fethettiği; hem değerli hem de zeki olduğu; Asya'nın, Yunanistan'ın, Mısır'ın ve dünya ticaretinin yüzünü değiştirdiğidir... (a.g.e., sayfa, 198-200).XVIII. yüzyılın iki büyük filozofunun bu olumlu yargıları, Fransa'da İskender simgesinin değerini düşürme fikrinin gittikçe değişmesine yol açmaktadır. Onu konu edinen dramatik eserler listesi beğeniyi doğrular. Çünkü daha önce de Racine'de görüldüğü gibi, bu önemsiz istisna İskender'deki cömertliğin ve yüceliğin değerini ortaya çıkarır.XVIII. yüzyılın son on yıllarından itibaren ortaya çıkan yeni olgu, İskender tarihine ait kaynaklarının yeniden okunmaya başlanmasıdır. Özel-202Büyük iskenderlikle oldukça şaşırtıcı kişinin durumu hakkında, Sainte-Croix baronu Guil-laume Emmanuel Joseph Guilhem de lermont-Lodeve 1775'te Eski İskender Tarihçilerinin İncelenmesi başlıklı bir eser yayınladı. İskender'in Perslere ve onların geleneklerine karşı tutumunu sorguladığı bu eserde, Arrhianos, Plutarkhos ve Quinte-Curcius'un savlarını tartışma konusu yapmaktan çekinmez. Özellikle,

Page 81: Claude Mosse-Büyük İskender

"İskender'in; Yunanlıların geleneklerini kabul ettirerek Persleri üzmemek için Pers geleneklerini aldığını iddia eden" Montes-quieu'ye çatmaktadır. Arrhianos da yine de alkış tutmayacağı bu değişikliği savunmuştur. Yenilenlerin geleneklerini benimsemek, galibin ününe hakaret etmek, savaş heyecanını, fetihlere neden olan bu duyguyu kışkırtan bu ayırımı ortadan kaldırmak olur. Asyalıların geleneklerinin zorunlu kıldığı lüks, ruhun tepkisiyle ona geçen nesneler üzerinde yanan bu soylu heyecanı boğarak, Makedon askerlerinin cesaretini azaltabilirdi. "Bu ortak gerçeği" görmezden gelemezdi İskender.Sainte-Croix, Plutarkhos'un İskender'in, özellikle Philoxenos tarafından sunulan iki genç oğlanı "doğanın yasakladığı nesneler" diye reddettiğinde, İskender'i arzularına egemen biri olarak gösterdiği için sitem eder. Haremağası Bagos'la ilişkilerini gizlediği ve "Makedon kralının doğa sınırları içinde bulunmayan hiçbir zevki tatmadığını" doğruladığı için de Quinte-Curcius'a sitem eder (Grell ve Michel, sayfa 200).İskender'in gerçek ya da varsayılan eşcinselliği konusuna yine döneceğiz. Onu savunanların da (bu durumda Plutarkhos ve Ouinte-Curcius), sert eleştirmeni (Sainte-Croix) gibi, onu "doğaya ters" bir cinselliği olan biri gibi gösterdiklerini aklımızda tutacağız yalnızca.Devrimci dönemin, İskender'i bir kahraman yapmadığı kesin. Acımasız despot simgesi bir model oluşturmaktan uzaktı. Ama kral eleştiril-mişse bile, fatih, üne susamış generalleri büyülemeye uygun fatih olarak kalıyordu. Bonapart'ın çevresinde bilginlerle Mısır seferine başlaması da bir rastlantı değildir elbet. Ancak Napolyon İskender'den çok Roma'yı örnek almıştır.İlkçağ, XIX. yüzyıl başında, "moda" değildi artık. Tarih dönemi gelmişti.203TARİHÇİLER VE İSKENDER İMGESİXVIII. yüzyıldan itibaren, İskender tarihinin kaynaklarının nasıl eleştirel bir sınavdan geçirildiğini görmüştük. Bu sınav özellikle Almanya'da temsil edilen tarihçi davranışının görünüşlerinden birini açıklar: Kaynaklarla ilgili araştırma, Quellenforschung. Yine 1833'te kaynakların bu titiz incelenmesi konusunda Gustave Droyen'in ilk İskender Tarihi yayımlanır. Üstelik bu tarih, Hegel perspektifi içinde toplumların gelişmelerinin genel hareketi içinde yer almaktadır. Genç Alman bilginine göre İskender'e ayrılan eserde, Helen Dünyasının Tarihi için hazırlık çalışmaları bulunur: Bu deyimi uyduran Droysen'dir. Yunan uygarlığının gerilemesi olarak görülen bu yüzyıllar (M.Ö. III. I. yüzyıllar), Doğu dünyası Helenizm tarafından "yeniden canlanma" yi temsil ettikleri ölçüde yeniden değerlendiriliyordu. Bu "yeniden canlandırma" İskender'in yenilenlerle yenenleri birleştirme isteğinin ürünüydü: İskender, Helenlere ve Makedonlara vermek için Asya'yı fethetmekle yetinseydi ve Asya halklarını tutsak etmelerine izin verseydi, Helenler ve Makedonlar en kötü deyimle, Asyalılardan daha hızlı tutsak olurlardı".Droysen'in kasdettiği bir despota boyun eğen tutsaklardı. Çünkü fethin Asya dünyasının ne kadar "sallantıda, bozulmuş ve çürümüş olduğunu ortaya çıkardığını ileri sürse bile, ancak galiplerin bilgilerini zenginleş-204Büyük İskendertirebilen eski uygarlıkların ileticisi değildi. Kendisi bunu gerçekleştirememiş olsa da; İskender'in başlıca değeri bunu anlamasından ve böyle bir dağılımı gerçekleştirmesinden kaynaklanır. Kentlerin kurulması, yolların açılması, paranın dolaşımı bu yayılmayı kolaylaştırır; bu yayılmanın öğeleri, "Bir ruh bulma özlemi çeken Asya'nın durağan toplumlarını ve bir vücut bulma özlemi içindeki Yunanistan'ın heyecanlı canlılığıdır" (sayfa, 463). Bu canlı heyecan "sanatı, bilimi ve dini geliştirmek, çağın kültür ve ahlaki hayatına umulmadık bir gelişim sağlamaktır" (sayfa, 464).Droysen'e göre belki de en önemli sonuçlar dinsel planda bulunuyordu:"Çoktanrıcılık tanrılarının, efsanelerinin ve dinlerinin, Akdeniz halklarının tarihsel ve etnik çeşitliliğine doğrudan bağlı ve canlı belirtisi olduğu kabul edilirse; onların, İskender'in izlediği birleştirme işinin önüne hemen hemen aşılamaz bir set çektiğini kabul etmek gerekir. Onun kurmak istediği birlik, kendisinde toplanmakla başlayabilirdi. Her zamanki gibi doğruca sorunun içine gitti, çevresine eşit koşullar içinde, liseli Aristandres'i, Hint çikeleşi

Page 82: Claude Mosse-Büyük İskender

Kalanos'u, Pers yargıcı Austanes'i toplayarak ve Mısır, Pers ve Babil tanrılarına, Suriye Baal'ına ve Yahudilerin Yahovasına ödüller ve kurbanlar sundu (sayfa, 467).Böylece tektanrılı dinin zaferini hazırlıyordu:İlk kez, tüm halkların tanrılarının içinde az ya da çok mutlu bir kalıp altında tek bir tanrıyı görüyoruz; onların tümünün az ya da çok derin biçimde doğaüstüne, Mutlak'a ve İyi Hükümdar'a aynı duyguyu beslediğini ve isimler, kabileler ve tanrılar arasında var olan ayrılığın yalnızca içsel, gelip geçici ve aldatıcı olduğunu görüyoruz (sayfa, 468).XIX. yüzyıl Alman vakanüvisliği, Droysen'in etkisiyle çok önem kazanacaktı. Buna, Alman birliği isteme durumu ortaya çıktığında, koşulların ağırlığı ekleniyordu. Kuşkusuz, İskender İmparatorluğu'ndan çok Prusya'ya benzetilen Filippos Makedonya'sına verilir örnek değeri. Ama205Claude Mosseİskender'in evrensellik düşleri en azından Romantik Almanya'ya uygun bir yankı buluyordu. Ayrıca İngiltere'de ve Fransa'da George Grote ve Victor Duruy ile Nicole Loraux ve Pierre Vidal-Naquet'nin "Burjuva Atina" adını verdikleri şeyin oluşumu gerçekleşiyor, Almanya'da İskender eseri karamsar bir Asya dünyasının ve yozlaşmış bir Yunanistan'ın karşısında, Kuzey halklarının (bu durumda Makedonların) fatihin kişiliğinde şef figürü olarak yüceltilen Akdeniz halkları üzerindeki üstünlüğününsimgesi olmaya başlıyordu.1975'te İskender'e ayrılan Hardt Kuruluşunun Görüşmeleri sırasında, Harvard'lı profesör Badian, Helmut Berve ya da öğrencisi Fritz Sc-hachermeyr gibi tarihçilerde görülen bu Alman tarih yazarlığının sapmalarına karşı usulüne uygun bir saldırı başlattı. Badian özellikle, Fritz'in yayınladığı eserin adını söyler; bu eserde kendisinin "safkan bir kuzeyli olarak" ırkların en iyisini yücelterek ve ulusal gelenekleri terk ederek bir "biyolojik günah" işlediği için İskender'e sitem etmektedir. Schachermeyr daha sonra, 1944'deki kitabını reddederek bir Nietzsche üstüninsanı olmuş bir İskender'in en büyük tarihçilerinden biri olarak kalır.Aşağı yukarı aynı zamanda Cambridge'de William Tarn'ın Büyük İskender'i yayımlanıyordu. Çok daha pragmatik olan İngiliz tarihçi, kendi tanrı kökenine inanmayan usçu bir insan yapıyordu. Doğululara Yunan uygarlığının nimetlerini getirmek için Asya'yı fethediyordu bu insan. Bu anlamda Tarn, Droysen'in eserinin gelişim sürecindeydi. İskender, insan türünün birliğini gerçekleştirmeyi düşleyen bir idealistti. Oysa Badian, Tarn'ın İskender'inde özellikle cinsellik alanında zafer kazanmış bir kibar erkeğin mükemmel bir canlandırmasını da görüyordu: Tek bir yasal eşe bağlı, hiç metresi ve ayrıca "oğlanları" olmayan biri. Parmenion ve Kleitos olaylarında olduğu gibi, zorunlu olmadıkça şiddete başvurmazdı. Kısmen Plutarkhos'tan alınmış ve kendisini her hareketi ve görünüşüyle yalanlayan, idealleştirilmiş imge.206Büyük iskenderTarn'ın Büyük İskender'inin birçok çevirisi yapılacak, özellikle el kitaplarında ve ansiklopedilerde, fatihin tarih yazarlarını onlarca yıl etkisi altına alacaktı. Ama bu on yıllar, "sömürgelikten kurtulma" yılları, yani başta İngiliz İmparatorluğu ve Fransız İmparatorluğu olmak üzere, XIX. yüzyılda kurulmuş imparatorlukların da yıkılışı oldu. O andan sonra, İskender'in seferi yeni bir cepheye büründü. Ütopik ve evrensel bir düşün gerçekleştirilmesi değil de tam bir sömürgeleştirme girişimiydi söz konusuydu artık. Doğu dünyasının Greko-Makedonlar tarafından fethinin sonuçları ancak işgal edilen yerin kültürünü benimseme modeli çevresinde incelenebilirdi. Edouard Will ile Claude Orieux'nün Ioudaismos-Hellenis-mos adlı güzel kitabı kısmen böyledir; burada kültürünü benimseme modeli, Yahudilerin Yunanlaştırılması sorununu aydınlatabiliyordu. İskender'in tarihini yazarken yalnızca karizmatik lider imgesini bir yana bırakarak değil, aynı zamanda hem galip hem de yenilmiş lideri alarak İskender'in tarihini yazacağını fark ettiğinde; Badian'ın bildirisinde Hardt Kurulusunun Söyleşileri'nâz hatırlattığı buna benzer bir tavırdı.

Page 83: Claude Mosse-Büyük İskender

Şu son yıllarda, İskender'le ilgili kitaplar sürekli yayınlandı. Ama galiba bugün kişinin toptan yorumunu yapmaktan vazgeçilmiş gibi. İlle de minimalizme dalmadan, bir geleneğe ayrıcalık tanımadan, özellikle de bu kaynakları kendi kültür koşulları içine yerleştirerek, olayları edebi kaynakların karşılaştırmasıyla yetinmeye çalışacağız; Pierre Savinal'ın Arrhi-anos çevirisindeki son sözünde Pierre Vidal-Naquet'nin yaptığı gibi. Ayrıca bu durum arkeoloji, yazıt bilim, sikke bilim kanıtlarında da bunun olabildiğini anlamaya çalışacağız. Ayrıca onun kısa hükümdarlığının, özellikle fetihten sonra kurulan devletlerde yeni bir krallık modeli kurulmasının sonuçlarını değerlendirmeye çalışmak için insan konusunda her türlü değer yargısından kaçınılıyor. Fatihin mitolojik görünüşünün kökenlerini yeniden çizmeye kalkışıyorlar. Özellikle de yakınlarda yapılan207Claude Mosseçalışmaların kanıtladığı gibi, en yeni araştırmalar fethin yarattığı yeni dünyaya doğru sokuluyor artık.Oysa tarihçiler, İskender'in gerçek amaçlarını sezebilme ve insanın değerini yargılama konularında kafa yormaktan vazgeçseler de romancılar bunları ellerine geçirmiş durumda. Bu konuda İskender'le ilgili modern romanların yazarları, uzun süren soy sop araştırmalarına girişiyorlar; İskender efsanesiyle ilgili bu kısa hatırlatmayı bitirmek için birkaç örnekle gelişimi izlemeye çalışacağız.208İSKENDER'İN ROMANIMDAN İSKENDER ROMANLARINATarihçilerin araştırmaları ve yüzyıllar boyu imgesini yeniden çizmeye çalışılan roman kahramanı dışında, XIX. yüzyılda neler oluyor? Bu soruya yanıt vermek için bana anlamlı görünen iki örnekle yetineceğim: Tho-mas Mann'ın oğlu Klaus Mann'ın İtalyanca bir romanı, 1929'da yayınlanmış, Fransızca çevirisi kısa süre önce geniş bir kesime ulaşan cep kitapları serisinde yayınlandı.Klaus Mann'ın romanı Alexander. Roman der Utopie, 1931'de Jean Cocteau'nun bir önsözüyle çevrilerek yayınlandı, Pseudo-Kalistenes öyküsünden alınmış çoğu, ama aynı zamanda döneminin izlerini, Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen yılların izlerini taşıyor. Hem bir tarihi roman hem de bir kişisel itiraf sunuluyor romanda. Klaus Mann öz yaşamöykü-sünde, Der Wendepunkt'de, bu romanı yazma nedenlerine değinir: "Yeni kahramanımda beni çeken şey, hayalinin canice denebilecek isteği, serüveninin aşırılığıydı", çatışmaları yok ederek ve mutlu kılarak dünyayı birleştirme düşüydü bu. Bu dünyayı birleştirme tasarısı, hem eski tarihçilerde hem de İskender'in Romanı'nda. da yeniden bulunur.209F. 14Claude MosseBununla birlikte bu ütopik boyut başlığında da belirtildiği gibi Klaus Mann'm kitabının içinde bulunsa da yazarın kişiliğini ortaya çıkaran şeyle ilgilendirilemez: eşcinselliğin yüceltilen bir görüntüsüdür bu. Hemen kitabın başında, İskender'i Kleitos'a ve Hephastion'a bağlayan âşıkane dostlukta, yine öğretmeni Aristoteles'in yeniyetmeye karşı duyduğu ilgide de kendini belli eder. Filippos'un Pausanias tarafından öldürülmesinin yorumunda da belirtilir: Pausanias, Filippos'un; kendisinin de âşık olduğu Kleitos'un ırzına geçmesinin öcünü almak istemiş olmalı. Ama bu Klaus Mann'm İskender'in çevresindeki genç oğlanların fiziksel çekiciliklerini ayrıntılarıyla anlatmakta ısrar eder; İskender de bu eşcinselliğin yüceliğini doğrular.Kısacası Pausanias, olağanüstü ve tamamen kadınsı bir güzelliğe sahip şahane bir yaratıktı. Ağzı, büküldüğünde ya da bir gülümsemeyle açıldığında, erkekleri ve kadınları çılgına çevirirdi; aynı şekilde özenle kıvrılmış kirpiklerle gölgelenen gri gözlerinin alaycı ya da insana acı verecek kadar duygusal bakışı da öyle. Hoş bir biçimde bombeli, tamamen çıkık, tatlı fildişi rengindeki alnının üzerinde koyu kestane rengindeki saçları ipek gibi parlardı". Yine İskender'in genç dostları Asya'ya ayak bastıktan sonra idman yaparlarken: "Gymnasium okulunda esmerleşmiş ve çalıştırılmıştı çıplak vücutları. Çıplak halde uzun deri gömleklerini giydikleri zamankinden daha büyük bir doğallık ve özgürlük içinde hareket ediyorlardı. Geriniyorlar, gülüyorlar ve güreşmek için birden birbirlerinin üzerine atılıyorlardı."

Page 84: Claude Mosse-Büyük İskender

İskender, Kleitos'un alaycı ve kıskanç bakışları karşısında "Hephaes-tion'la sarmaş dolaş" geziniyordu. Diğer gençler arasında yalnızca genç bir erkek olma, kendisine erkekle kadının birleşmesinden daha sağlıklı görünen, onların birleşmelerine katılma arzusunu yenemiyordu."Kleitos'un ölümü bu aşk ilişkilerinin içine girer. İskender, kendisini küçümsediği için kendisine direnen tek insandan öcünü almıştır; oysa210Büyük iskenderkarşılıksız sevdiği insan için üç gün ağladıktan sonra kollarına sığındığı güçsüz Hephestion'un pasif aşkıyla yetinmesi gerekirdi Kleitos'un.Roksana ile düğün gecesinin öyküsü daha da anlamlıdır. Roksa-na'nın, kocasının arzularını uyandırmak için gösterdiği çabalara karşın, İskender onunla birleşemez ve umutsuzluk içinde Kleitos'u hatırlar: "Ne yazık ki canı gönülden sarıldığım kimseyi öldürdüm..."Ayrıca bu Roksana, romandaki diğer kadınlar gibi zararlı bir kadın gibi gösterilir: "Burnunu bir silah gibi taşıyordu ve çok renkli gözkapaklarımn altındaki bakışları bir av kuşu kadar hesapçıydı. Krala karşı her hareketinde, tavrında, yüzünü eğişinde, karmaşık saç tuvaletinde insanı ezen ve tö-rensi bir kibarlık vardı ve sert dudaklı ağzından çıkan sözlerde ince bir kötülük seziliyordu." Kral sonunda duygularını; burada bir haremağası gibi değil de pek genç bir erselik olarak gösterilen Bagoas'ın yanında yatıştırıyordu.Eski Yunan'da eşcinselliğin varlığını, oğlancılık ilişkilerine verilen önemle açıklayabiliriz kuşkusuz. Burada bunun analizini yapacak değiliz. Ancak yetişkin erkekle yeniyetme arasındaki ilişkinin önemli bir niteliğe büründüğü ve kadınların içinde bulunmadığı bir cinsel hayatı seçmeyi kapsadığı apaçık görülür. Klaus Mann'ın İskender'i yalnızca genç ve yakışıklı bir oğlan değildir. Onu dostlarına bağlayan şeyde, platonik bir etki fark edilebilir kuşkusuz, ama aynı zamanda da tartışılmaz bir cinsellik seçimi, aynı zamanda yazara ait olan bir seçim vardır. Klaus Mann'm, Çay-kovski ve Bavyeralı II. Louis'nin yaşamöykülerini de yazması bir rastlantı değil.Romanın bu boyutu, Klaus Mann'ın İskender'in serüvenine verdiği diğer anlamı unutturmamalı elbet: Gücünü kötüye kullandığı için yok olan ütopyacı bir düş. Böylece ne şiddetler, ne aşırılıklar ne de cinayetler gizleniyor. Öykü ilerledikçe, kahraman "Makedon despotu, Yunanistan'ın celladı" oluyor. Gittikçe doğuya özgün bir havaya bürünerek Can-dace kraliçesinin kandırdığı Brahman söylevleriyle baştan çıkarılıyor.211Claude MosseAralarındaki tensel ilişki düşkünlüğünün başlangıcı olur. Çünkü kraliçenin kucağında gerçek bir "mutluluk" bulsa, bir ikiyüzlülükle düğüm şöyle çözülürdü: Candace'a kendini Hephestion olarak tanıtır -Kalistenes'in romanındaki küçük bir çelişki, burada Antigonos kimliği altında kraliçeye yaklaşmıştı- böylece en sevgili dostuna iki kez ihanet etmiş olurdu. Sonsuz bir mutluluk duymaya başladığı sırada, onu öldürmek için Canda-ce'ın oğullarından birinin odaya girmesi üzerine kaçmak zorunda kalıyordu. O andan sonra, vazgeçmemeye kararlı olan İskender sertleşti: "İmparatorluğunun içinde ilerledikçe, bakışları daha tehdit edici oluyordu. Artık tanınmayacak durumdaydı; eskiden sert, şiddetli biri gibi görünürdü, ama yüzündeki o sakin acımasızlık yeni bir şeydi." Yunan dili konuşan halkını bile kabul etmek istemeden doğululaşıyordu. Romanda, eski tarihçilerin öykülerinde olduğu gibi, bu doğululaşma Makedonlarla ordu arasındaki kopukluğu açıklar. Ama burada Hephestion söz konusu olduğu ölçüde, dramatik bir niteliğin düşünü kurar. Çünkü kral, dostunun ölümünün İskender'de gerçek bir delilik krizi yarattığını duymak istememiştir: "Kral, cesedin üzerine atılmış bağırıyor, ağzından köpükler saçılıyordu. Onu tutmak istediler, ama gözleri kan içinde debeleniyordu. Böylesine bağırıp çağıran, böylesine büyük insanca acıyla dolu çığlıklar işitil-memiştir: Bizim aklımızın alamayacağı, yalnızca umutsuz tanrıların yaşayabileceği bir umutsuzluk, bir terk edilmişlik duygusuydu bu."Tiranın maskesi altında, artık İskender'in yalnızca heyecanlı işlerle üstesinden gelebileceği korkunç bir endişe gizlidir: "Tasarılarının ve ölçüsüz hesaplarının ortasında yaşıyor, geceleri pek uyumuyor, durmadan çalışıyor; bu arada kurbanlar

Page 85: Claude Mosse-Büyük İskender

sunuyor, tanrıları kabul ediyordu." Ve de Ba-goas'ın yanında uyku ilaçlarıyla tıka basa dolu halde uykuya dalıyordu.Sonra kaçınılmaz yıkanma ve birkaç gün sonra İskender'in bir meleğin kollarında günahlarını itiraf ettiği ölüm gelir; İskender, "Başka bir şekil altında geri geleceksin," sözleri üzerine, "Krallık kurmak için mi, me-212Büyük iskenderleğim? Krallık kurmak için..." diye sorar. Dionysos'un yeniden dirilişini andıran son, ama belki de İsa'nın yeniden dirilişidir.Klaus Mann'ın bu romanı birçok bakımdan ilgi çekicidir. İskender'deki hayal gücünü ortaya çıkarır, bu hayal gücü Nazizm gelince sürgüne gitmeye zorlanan genç bir yazarı esinlendirebilmiştir. Bu yolun sonunda bambaşka bir İskender'le, çağdaş İtalyan yazarı Valerio Manfredi'nin İskender'i çıkar karşımıza. Yazarın kocaman romanı Fransızcaya Büyük İskender (Paris, Plon, 1999; Pocket, 2001) olarak çevrilmiş ve İtalya'da olduğu gibi Fransa'da da çok yayılmıştır. Yazarı ona "yeri geldikçe" başvurduğunu kabul etse de burada konumuz takma adı Kalistenes geleneğine girmiyoruz. Gerçekten de Valerio Manfredi, dört önemli tarihçiyi, Diodoros, Quinte-Curcius, Plutarkhos ve Arrhianos'u okuduğunu, onlarla uyuşma yollarını aramadığını kabul etmektedir. O tarihçi değil bir romanadır; seçeceği şeyler öncelikle "anlatısaldır" ve son cildin sonundaki notunda, "romancının görevi sorunları çözmek değildir; bunu tarih eleştirmenleri bol bol yaparlar" diye belirtir. Öyleyse önemli olan, kaynaklara bağlılıktır, ayrıca bu kaynakların da yeniden kurulduklarını ve bir üniversite üyesinin güvencesi altında olduğunu biliyoruz. Ama aynı zamanda, strategos'u "general" diye çevirebilecek "bir dereceye kadar güncel" bir dil seçimi, buna karşılık hetai-roi ve pezhetairoi sözcüklerini sürekli kullanılmasını şaşırtıcı kılar. Aslında bu "güncelleştirme", kişisel ilişkileri, bu krallık bağlamında umulmadık deyimleri açıklamak için öncelikle kullanılarak açıklanır: Böylece İskender Fi-lippos'a baba, Olympias'a da anne der.Topluca ele alma da seçimin kasıtlı olduğunu ortaya koyar. Birinci cilt Asya'ya hareket edişle sona erer ve bu yüzden zorunlu olarak İskender'in çocukluğuna ve eğitimine ayrılır, hükümdarlığının ilk yılları yalnızca yüz sayfa içinde anlatılır. Aynı şekilde ikinci cilt İskenderiye'nin kuruluşuyla sona erer. Eskilerin çok önem verdikleri savaşlar ancak üçüncü ciltte anlatılır: Darius'a karşı yapılan savaşın sonu, krallık başkentlerinin fethi, yüksek satraplıklardaki operasyonlar, son olarak Hindistan ve geri213Claude Mossedönüş. Bu romanda iki niteleyici çizgi bulunur: Yazar tarafından ileri sürülen "gerçekçi biçimde ve tüm zamanların en büyük serüvenlerinden birini alarak" isteğine yanıt veren, şaşılacak şeyin hemen hemen kaybolması ve en ünlü kuşatmalara (Milet, Tir, Halikarnas) ve "yeryüzünde doğrudan bir keşif gerçekleştirdiğini söylediği İssos (Antakya) savaşıdır.Valerio Manfredi'nin kahramanına verdiği görüntü, Plutarkhos'un Hayat'mdaki görüntüye oldukça yakındır, yani tamamen olumludur. İskender ateşli ve gururlu bir gençtir, bu yüzden de babasıyla çatışmaya girer. Ama babası Pausanias tarafından öldürülünce, İskender altüst olur: "Onu göğsünde sıktığında, kan elbiselerinden fışkırıyor, kollarına ve ellerine akıyordu. Hıçkırarak, 'Babacığım' diye bağırdı. 'Hayır, baba!' Ateş gibi yakıcı gözyaşları kralın soluk yanaklarından aşağı aktı."Annesini ve kız kardeşi Kleopatra'yı şefkatle sever. Klaus Mann'ın oğlanlarının vücudunun çekiciliğine kapılan İskender'le ortak hiçbir yanı yoktur onun. Ancak rakibi Memnon'un dul karısına karşı büyük bir tutku duymaktadır. Kadın acıklı bir biçimde öldükten sonra, sevecenlikle sevdiği, Darius'un kızı Stateira ile evlenir. Ancak Roksana ile aşkın ne olduğunu anlar İskender: "İskender, o ana kadar hiç sevmemiş olduğunu, yoğun bir tutku, yakıcı bir arzu, sevgi, hayranlıkla dolu ama içinde aşk bulunmayan olaylar yaşamış olduğunu anladı. Aşk böyleydi işte."Ancak İskender yalnızca o büyük âşık değildi elbette. Aynı zamanda seçkin bir taktikçi, tüm savaşlara katılan ve birçok kez ölümle burun buruna gelen çok yürekli bir adam, düşmanlarıyla uzlaşmasını bilen becerikli bir politikacı, son

Page 86: Claude Mosse-Büyük İskender

olarak Hintli Kalanos ile söyleşmekten hoşlanan bir bilgedir. Sonunda Yunanlılarla Persler arasındaki uyuşmazlıklara son vermeyi düşünür ve askerlerinin karşısında Susa'da, Makedon erkeklerle Persli kadınların evlenme törenlerini yapar: "Fetihlerimize ve gelecek sağlamanın, kinleri, kötü duyguları ve öç alma isteklerini yok etmenin tek çaresidir bu. Benim tasarım ve isteğim budur işte."214Büyük iskenderKahramanına duyduğu hayranlığa karşın, Valerio Manfredi İskender'in geleneğin yüklediği uygunsuz eylemlerini göz önünde bulundurmadan duramaz: Tebai'nin başına gelenler, Persepolis yangını, Philatos davası ve Parmenion'un öldürülmesi, Kleitos'un öldürülmesi ve Kaliste-nes'in sonu. Tebai'yle ilgili olarak bir gelenek vardır, buna göre karar, Korint Birliği meclisi tarafından "büyük çoğunlukla" alınmıştır. İskender'in ona karşı kişisel bir düşmanlığı olsa bile buna karşı koyamazdı, çünkü Meclis'in kararlarına saygı göstereceğini ilan etmişti".Persepolis yangını yalnızca, bir gece öncesinde yapılan ve Atinalı kibar yosma Thais'in de katıldığı eğlence alemiyle değil, İskender'in oraya girmeden önce paçavralar içinde, Persler tarafından çeşitli savaşlarda tutsak edilen Yunanlılardan oluşan yoksul bir çeteyle karşılaşmasıyla açıklanmaktadır. Bu sanat harikalarının yakılıp yıkılması yüzünden kendisine sitem eden yaşlı Parmenion'a şöyle karşılık verir İskender: "Sana yanıt verecek ve yaptıklarımı açıklayacağım. Yunanlılar, çok eski bir düelloyu sona erdirmiş olan tek insanın, güvenebilecekleri insanın, yani benim, onların öcünü aldığımı bilsinler diye Persepolis'in talan edilmesine izin verdim. Ve Darius'un sarayının, Kserkses'in genç bir Atinalı kadın tarafından yakılmasını istedim."Philotas, bildiği halde bir komployu açığa çıkarmadığı için suçludur. Ama onu cezalandıran ordu meclisidir ve kararı kabul eden İskender de çocukluk arkadaşının ölümü yüzünden hiç de altüst olmaz. Parmenion'u öldürtmeye karar verdiğinde, bu kararı gözlerinde acı yaşlarla vermiştir, en sevgili dostlarının darbelerine maruz kalarak: "İnsan olma sınırlarının ötesine geçtiğime inanıyorsanız, yapmaya hazırlandığım davranışı iğrenç bir tiranın işi olarak görüyorsanız, beni öldürün."Geniş bir halk kütlesine yayılan bu romanda, İskender kesinlikle olumlu bir görünüş içindedir. Yazarın onu böyle göstermesi neye yanıt verir diye düşünebilir insan: Sonu kötü bitse bile filmlerle beslenen okuyuculara, büyük bir izlence hayal ettirecek güzel bir olayı, tarihi anlatma-215Claude Mosseya. Her güzel serüvende olduğu gibi, birkaç zayıf yönü bulunsa da kahramanın, iyi bir oğul ve iyi bir koca olması, ancak, "tarihin akışını değiştirdikten ve dünyayı değiştirme düşünü gerçekleştirdikten sonra, otuz üç yaşında ölen, olağandışı bir varlık olması gerekir.İskender'in mitolojik imgesini arama peşinde koşmayı bitirmek istememin nedeni, bu imgenin ve yüzyıllarca ona verilmek istenen şeyin anlam belirsizliğinin bana açıklıyor gibi görünmeleridir. Aynı kaynaklarda İskender kimi zaman ütopik ve hayalci, kimi zaman acımasız bir despot, kadınların yüreğini çalan ya da genç erkeklere âşık biri, kimi zaman şövalyelere özgü bir kahraman, kimi zaman kaba bir paralı asker, aynı zamanda da bir filozof, bir Yahudi, bir Müslüman, bir İsa değilse bile onunla aynı yaşta ölen biri.Böyle bir insanın karşısında, bu kaleidoskobun girdabına kapılan bir tarihçi, sonunda giriştiği işin sağlam olup olmadığını sorgular. İşte bu soruya yanıt verme gayreti içindeyken bitirmeye çalışacağız.Sonuç216İskender'in biyografisi sona ererken, son bölümün sonunda dile getirilen soruyla ilgili olarak, bu eserin işini gördüğü söylenebilir mi?İnsan İskender bize hep yabancı kalacak, çünkü onu ancak başkalarının bakışlarından tanıyoruz. Tartışılmaz, fiziksel cesaret ve dayanıklılık nitelikleri arasında, onu Asya seferinin ilk amaçlarının ötesine sürükleyen bir hırs görülebilir belki. Fakat İskender, Filippos'un tasarlamış olduğu, hem

Page 87: Claude Mosse-Büyük İskender

askeri hem de politik alanda ortaya çıkan ve mağlupları önce fethedilmiş toprakların yönetimine, sonra da savunmalarına katan bu yerinde eylemlerin keskin anlamını kavramıştı.Yine de tüm bunları söylediğimizde ve romancılara hoş gelen ama tarihçinin son derece tedbirli yaklaşmak zorunda olduğu psikolojik boyutu bir yana bırakırsak, asıl soru ortada kalır: İskender, tarihin akışını değiştirdi mi?Bugün klasik Yunanistan'ın sürekliliğini, III. yüzyıl sonuna kadar siteyi, asıl anlamı içinde olduğunu ileri sürmek güzel bir davranıştır. Özellikle yazıtların tanıklığı göz önüne alınınca, Avrupa'daki Yunan sitelerinin, Küçük Asya'nın batı kıyılarında bulunanların bile, geçmişte olduğu gibi meclisler kurduğundan, yargıçları seçtiğinden, iyi işler yapanları onurlandırdıklarından kuşku duymuyoruz.Ayrıca toplumsal yapılar, Yunan dünyasında olsun, Doğu topraklarında olsun, hiçbir önemli değişime uğramamıştır. Düşünüldüğü ölçüde ekonomik çalışmalar yapıldığı da söylenebilir. Bazı bölgelerde sınırlı olan217Claude Mossesikkenin yaygınlaşması ticaret uygulamalarını gerçek anlamda altüst etmemiştir.Son olarak, Yunan dilinin özellikle kent ortamında yaygın olarak kullanılmasının nedeni, Roma yönetiminin etkili kaba gücünün, imparatorluğun doğu kısmında dil birliğini zorla kabul ettirmesidir.Bununla birlikte... İskender ölür ölmez sorun yaratan bu kırılgan birlik, derin izler bırakmadı değil. Önce, Akdeniz'in doğu havzasında siyasi otoritenin bu yeni biçimini, kişisel krallığı zorla benimsetti. Monarşik iktidarın eski biçimlerinden daha farklı bir monarşi, iki ilke üzerine kurulduğu için az çok onlara benzer: Biri mızrak hakkı, askeri zafer; diğeri kralın "krallık" nitelikleri. Kesin biçimi veren kendinden sonra gelenler olmasına karşın, bu kişisel monarşiyi hazırlayan İskender'in serüvenidir. Belki de bunun temellerini atan Lagos'un oğlu ilk Helenistik Mısır Kralı Ptolemaios'tur. İskender'in cesedini ele geçirerek mitolojinin doğmasını kolaylaştırır o. İskenderiye'yi Yunanlı Kleomenes'in başlatmış olduğu ülke kaynaklarına el koyarak, yalnızca önemli Akdeniz limanı yapmakla kalmamış, aynı zamanda da Yunan kültür hayatının, bir Atina ile rekabet edecek güçte başlıca ocağı haline getirmiştir; gerçek anlamda bağımsız olmayan Atina, Pire'de bir Makedon garnizonunun bulunmasına karşı çıktığı için biraz özgürlük kazanmak için çeşitli generallerin desteğini istemiştir.Önce Lagos Mısır'ı, ardından Seleukos Suriye'si, bağrında bağdaştır-macılığın geliştiği kavşak olacaktır, MÖ ilk bin yılın sonunda düşünsel ve dinsel kaynaşmanın pek iyi anlaşılmadığını yadsımak boşuna olur.Tüm bunların ancak İskender'in ölümünden sonra ortaya çıktığı ileri sürülebilir. Gerçekten de sürekli askeri harekâtlarla geçen bu kısa saltanat sırasında, çok sağlam olan hiçbir şey kurulamadı. Ama ölümünden sonra ve kendisine karşı borçlu arkadaşlarının arasında çıkan kavgalardan sonra gelişen şey bir ölçüde imgesi, Helen uygarlığının kurucu unsuru olan hırsları ve eylemlerinin ortaya çıkmasıdır.Derinleştirilmesi gereken bir araştırmanın birkaç yoluyla yetindiğimiz bu kitabın son bölümünde, yıllar boyunca İskender imgesine verilen218Büyük İskenderönemi anlayabiliriz. Tamamen olmasa da çoğunlukla mitolojik olan bu imge onun, tarihçinin göz ardı edemeyeceği bir iş yaptığını ortaya çıkarır yalnızca.Bu yüzden ünlü ikilemi, tarih içinde insanların rolü ikilemini ortaya koymamız söz konusu değil. Ne kadar saygın olsalar da toplumların, insanların hareketlerine karşı çıkarak yapıldığı gibi bu ikilemi çözmeye çalışmak aynı zamanda bu mitsel boyutu bilerek görmezden gelmek demektir. İskender için geçerli olan, XIV. Louis, Napoleon, De Gaulle için de geçerlidir, tarihin bu üç "kahramanı" hakkında yazar tarihçiler, İskender tarihçisinin kullanmak zorunda olduğu belgelerle ilgisi olmamasına karşın. Ama bu, tarih yaklaşımını yenileyen, hayal gücünü ve toplumların gelişimindeki yerini göz önüne alan bir tutum içinde yazılır.219

Page 88: Claude Mosse-Büyük İskender

EKLERiskender'in Belli Başlı ArkadaşlarıTEKGÖZ ANTIGONOSSoylu bir Makedonun oğlu, İskender'le Asya'ya gitti. 333'te Frigya satrabı oldu ve o andan sonra, askeri komutandan çok bir yönetici oldu. İskender'in ölümünden sonra Asya generali olarak önem kazandı. Bu sıfatla Asya'da Polyperkhon'la birleşerek Eumenes'e karşı zaferle sonuçlanan bir savaşa girdi. Gücü yüzünden İskender'in vârisi olmak isteyen diğer generaller ona karşı bir koalisyon oluşturdu, ama oğlu Demetrios'un yardımıyla, Ege'deki otoritesini arttırdı. 306'da, ordusu tarafından ilk kez kral olarak alkışlandı. Demetrios'a dokunulmamış hırslar ama azalmış bir imparatorluk bırakarak 301'de öldü.ANTIPATROSFilippos'un arkadaşı, babasının ölümünden sonra kral olan İskender, Makedonya'nın yönetimini ve Yunanlıları gözetme görevini ona bıraktı. Korint Birliği ile ilişkileri sürdürmeye çalıştı, özellikle III. Agis'e karşı yapılan savaşta, İsparta Kralı Makedonya'ya karşı bir koalisyon oluşturmayı başardığı sırada ilişkileri güçlendirdi. 331'de Megapolis'te onu yendi. İskender'in ölümünden sonra, Atina çevresinde toplanan bir kısım Yunanlıların çıkardığı ayaklanmayı bastırdı. Teselya'daki Lamia Kalesi'ne hapsedilince, Asya'dan gelen takviye güçlerinden yardım aldı ve Atinalıları221Claude MossePire'de bir Makedon garnizonu bulunmasını kabul etmeleri ve oligarşi rejimini benimsemeleri için zorladı. İskender'in ölümünün ertesi günü otoriteyi krallar, Filippos Arrhides ile çocuk yaşta olan IV. İskender arasında paylaştıran Perdikkas ile Kriterios'un ölümlerinden sonra, Antipat-ros, Triparadeisos toplantısında naiplik elde etti. 319 yılında ölmesi, generaller (diadokalar) arasındaki düşmanlığı yeniden başlatacaktı.KALISTENESAristoteles'in yeğeni, Olynt'li Kalistenes, İskender'le Asya'ya gitti. Fethin öyküsünü kaleme almaya başladı. Ama İskender'in bazı Pers âdetlerini benimsemesine dayanamadı. Kralın emriyle mi öldürüldüğü, yoksa hapsedildikten sonra mı öldüğü pek bilinmiyor. Kendinden sonraki tarihçilerin verdiği kaynakçalardan eseriyle ilgili bilgi alınmıştır ancak. Daha sonra ünlü İskender'in Romanı'm onun yazdığı söylendi.KASSANDRAAntipatros'un oğlu, Ege'de sağlam bir savunma yapan Polyperc-hon'a naipliği bırakan babasının kararına karşı çıktı. Makedonya'yı ele geçirmeyi başardı ve ona karşı diğer generalleri toplayıp bir koalisyon oluşturarak Antigonos'un hırslarını engelledi. 306'dan sonra kendisi de krallık unvanı aldı ve İpsos'ta Antigonos'un bozguna uğraması ve ölümüyle sona eren savaşa katıldı (301). Yine de Demetrios'in Yunanistan'da güçlü destekleri korumasına engel olamadı. 287'deki ölümü üzerine Makedonya'yı ele geçirmek için yeni savaşlar çıkacak ve bu savaşlar ancak Demetrios'un oğlu Antigonos Gonatas'ın 276'da tahta çıkışıyla sona erecekti.KRATERIOSİskender'in generallerinden biri, Asya seferinde üç büyük savaşa katıldı. Parmenion öldürüldükten sonra, yüksek bir komutanlığa getirildi. 324 yılında, İskender tarafından paralı askerleri Avrupa'ya getirmesi için görevlendirildi. Böylece, İskender'in ölüm haberinden sonra ayaklanan Yunanlıları haklamakta Antipatros'a yardım edebildi. Daha sonra Per-222Büyük İskenderdikkas ve Eumenes'e karşı yapılan savaşa katıldı ve Eumenes ile çarpışırken 321'de öldü.PHALERE'Lİ DEMETRIOSAristoteles okulunun Atinalı filozofu, 317'de Kassandra ona Atina yönetimini teslim etti ve orada ustası Theophrastes'in eserinden esinlendiği ılımlı bir rejimi uygulamaya çalışarak altı yıl yönetti. Antigonos'un oğlu Demetrios, 307'de Atina'yı ele geçirince, önce Tebai'ye, sonra İskenderiye'ye Ptolemaios'un yanına kaçtı. İskenderiye'yi ünlü kılacak iki büyük eserin, müze ve kütüphanenin

Page 89: Claude Mosse-Büyük İskender

kurulmasına öncülük etti. Büyük eserinden geriye, sonraki yazarların sakladığı birkaç parça dışında hiçbir şey kalmadı.DEMETRİOS POLIORCETEAntigonos'un oğlu; çok küçük yaşta babasının, İskender İmparator-luğu'nun büyük bölümünü korumak için gösterdiği çabalarına ve girişimlerine katıldı. Kıbrıs açıklarında 306 yılında, Ptolemaios filosuna karşı kazandığı deniz zaferi üzerine babası krallık unvanı aldı ve onun otoritesiy-le birleşti. 307 yılında fethettiği ve defalarca oturduğu Atina'da, kendisini tanrıya benzeten bir dine konu oldu. "Kentleri ele geçiren" ünü, yine de onun Rodos'ta yenilmesini engelleyemedi. Artık babasının Asya İmpara-torluğu'ndan yoksun halde, Antigonos'un İpsos'ta ölmesinden sonra, Yunanistan'da ve adalarda tutundu. 294'te Makedonya'yı ele geçirmeyi başardı. Ama Lysimako ve Epir Kralı Pirus tarafından oradan çıkartıldı; bu iki kral ülkeyi paylaştı. Antigonos İmparatorluğu'nu yeniden ele geçirme umuduyla Asya'ya gidince, Seleukos tarafından hapsedildi ve 283'te öldü.KARDİYA'LI EUMENESTrakya, Chersones asıllı bu Yunanlı, krallık sekreteri olarak İskender'le Asya'ya gitti. Kral öldükten sonra, Babil'in paylaşılması sırasında, ona Kapadokya satraplığı verildi. İskender'in yasal vârislerine bağlı olduğundan, Antigonos ile çarpıştı ve Antigonos onu yukarı satraplıklara kov-223Claude Mossemayı başardıktan sonra ordusunu ele geçirdi. Askerleri tarafından terk edilen Eumenes ölüme mahkûm edildi ve 316'da öldürüldü.HARPHALESSoylu Makedon ve İskender'in çocukluk arkadaşı; onunla Asya'ya gitti. 331'de krallığın büyük hazinesinin yönetimine getirildi. İskender Hint seferindeyken, hazineyi hortumlamış mıydı? Her neyse ama kralın döneceği haberi üzerine, paralı askerleri ve yönettiği hazinenin bir kısmını alarak Babil'den kaçtı. Onur vatandaşı olduğu Atina'ya gitti. Belki De-mostenes'in kışkırtmasıyla, önce istenmedi ama sonunda tutuklandı, parasının bir kısmı Akropolis'e aktarıldı. İşbirlikçileri sayesinde kaçmayı başardı. Ama Atina hazinesine emanet edilen 700 talent'in yarısının yok olması yüzünden soruşturma açıldı, Demostenes ile diğer hatipler bu parayı çalmakla suçlandı. Yüklü bir para cezasına çarptırılan Demostenes sürgüne gitti ve ancak İskender'in ölüm haberini duyduktan sonra Atina'ya döndü. Harpales ise Girit'e sığındı, orada 321 yılında öldürüldü.HEPHAISTIONSoylu Makedon, İskender'in çocukluk arkadaşı, tüm Asya seferi boyunca onun yanındaydı. 330 yılından sonra, önemli bir komutanlık görevi ve Pers hiyerarşisinden alınan kiliark unvanını aldı. 324'teki ani ölümü İskender'i çok etkiledi ve ona görkemli cenaze törenleri yaptırdı, kahramanlar düzeyine yükseltti ve adına bayramlar kurdu.LYSIMAKOSTeselya asıllıydı, İskender'in kişisel korumalarının başında, arkadaşlarından biri oldu. Kral öldükten sonra Babil'in paylaşılması sırasında Trakya'yı ve Hellespont bölgesinin bir kısmını aldı. Antigonos'a karşı yapılan İskender'in mirasında hak iddia eden generaller (diadokalar) savaşına katıldı ve o da 306 yılından sonra kral unvanı aldı. Ege'nin kuzeyinde gücünü sağlamlaştırdı, 285'te Demetrios'u kovarak tek başına Makedonya'nın sahibi oldu. Ancak Seleukos'la bozuşması onun felaketi oldu:224Büyük iskender281'de, Kurupedion bozgunundan sonra öldü. Ardından krallığı devam etmedi.NEARKOSGirit kökenli Nearkos, İskender'in sadık bir arkadaşı oldu; İskender, Hindistan dönüşünde, İndus Deltası'ndan Dicle'nin ağzına kadar, filonun komutasını ona verdi. Starbon ve Arrhianos'un yararlandığı Hindistan betimlemesini bıraktı. İskender'in ölümünden sonra, Antigonos ve oğlu Demetrios'un hizmetine geçti. 312 yılında öldü.PARMENION

Page 90: Claude Mosse-Büyük İskender

Makedon generali, Filippos'un yanında ün kazandı. Onun emirlerini uygulayarak 336'da Asya'ya geçmiş olmalı. Ancak Pers krallık güçlerinin ona karşı direnmesi üzerine çok az destek gördü. İskender Asya'ya geçtikten sonra, ordunun ikinci komutanı oldu. Tedbirli olması için verdiği öğütlere karşın İskender yine de Granikos Savaşı'na girdi. Komutanlığı bıraktıysa da kralla arasındaki çatışma artınca, oğlu Philatos ile "komplo" kurduğu gerekçesiyle suçlandı, Philatos'un "davasından" sonra, Ekbata-na'da yargılanmadan öldürüldü.PERDIKKASİskender'in arkadaşı, onun yanında tüm savaşlara katıldı. Hephasti-on'un ölümünden ve Kriterios'un Avrupa'ya hareketinden sonra, İskender'in hayatının son günlerinde kralın yanında ayrıcalıklı bir yer edindi. Onun ölümüyle ilk plana çıktı. Babil komplosunun ardından "kralların" koruyucusu oldu. Ama zaferi kısa sürdü. Mısır'ı istila etmeye çalışırken, 321'de, ordusundaki Makedon askerlerince öldürüldü.PHILOTASParmenion'un oğullarından biri, İskender'in savaşlarına katıldı. Hırsları, belki aynı zamanda da Darius'un ölümünden sonra krallık gücünün do-ğululaştırılmasını kabul etmek istememesi, ordunun içinde kurulan bir komploya katılmak ya da sessiz kalmak zorunda bıraktı onu. İhbar edilince, ordu tarafından yargılandı ve idama mahkûm edilerek öldürüldü.225F. 15Claude MossePOLYPERCHONSoylu Makedon, tüm savaşlara katıldı ama askeri operasyonlarda kendini özellikle fark ettiremedi. Ancak 319'da Antipatros'un ölümünden sonra, politik bir rol oynayabildi. Yunan özgürlüklerinin savunucusu olarak Kassandra'ya karşı çıktı, boş yere Makedonya da kendini kabul ettirmeye çalıştı. Sonunda Antigonas'm hizmetine geçti. Ne zaman öldüğü tam olarak bilinmiyor.PTOLEMAIOSİskender'in arkadaşı, her savaşa aktif olarak katıldı, savaşların öyküsünü yazdı; birçok tarihçi, özellikle Klitarkos ve Arrhianos ondan yararlandı. İskender'in ölümünden sonra, Mısır'a sahip oldu, kralın cesedini ele geçirerek onu önce Memfis'e, ardından İskenderiye'ye götürdü. Diğer valilerden farklı olarak, Makedonya'da gözü yoktu, konumunu Mısır, Suriye ve adalarda güçlendirmeyi yeğledi. 305 yılında krallık unvanı aldı (I. Ptolemaios adıyla) ve İskenderiye'yi başkenti yaptı; Demetrios'un öğütleri üzerine orada müze ve kütüphane kurdu. Yunan ve Mısır halklarını birleştirmek için tanrı Sarapis ayinini düzenledi. İktidarın oğlu II. Ptolemaios'ye geçmesine özen göstererek 285'te öldü.SELEUKOSİskender ile Asya'ya gitti, ama önemli kahramanlık göstermedi. 321'de Triparadeios'un parçalanması sırasında, Babil satraplığını elde etti. Bir süre Asya görevlerinden kovulduysa da daha sonra onları geri aldığı gibi ayrıca Susiana ve Media'yı alarak durumunu güçlendirdi. Diğer valiler gibi 3O5'te krallık unvanı aldı. İpsos'tan sonra, Klikya'yı, Suriye'nin bir kısmını elde ederek geniş toprakları birleştirdi ve oralarda kentler kurdu. Küçük Asya'nın sahibi olarak Lisimak'a karşı Kurupiduon zaferini kazandıktan sonra, Makedonya'yı alarak İskender İmparatorluğu'nu yeniden kurmaya kalkıştı bir an. Ancak 281'de tasarısını gerçekleştireme-den önce öldürüldü. Susa'da 324'te evlendiği Baktriana'h Apame'den olan oğlu Antiokos'un kendinden sonra iktidara gelmesi için eskiden uğraşmıştı.226Kronoloji338 337 336 335 334 333 332 331330 329328 326 325 324 323 322-321319 316II. Filippos'un Atina zaferi.Korint Birliği'nin kuruluşu.Filippos'un öldürülmesi. İskender'in Makedonya'ya gelişi.

Page 91: Claude Mosse-Büyük İskender

Tebai İsyanı ve Yıkılışı.İskender'in Asya'ya çıkışı.İssos Savaşı.Gazze ve Tir'in (Sur) alınışı.İskender'in Mısır seyahati. İskenderiye'nin kuruluşu. Gaugame-les Savaşı. Megalopolis'te İsparta Kralı III. Agis'in tahttan indi-rilişi.Kraliyet şehirlerinin alınışı. Persepolis'in yakılışı. Darius'un ölü-mü.Hindukuş'un aşılması. Bessos'un infazı. Doğu satraplıklarının fethinin başlangıcı. Sogdianes seferi. Hint Kralı Pocos'a karşı zafer.İndus Vadisi'nin düşmesi. Gedrozya Çölü'nün geçilmesi. Susa "düğünleri". Nikanor elçisi Olympia'da. İskender'in ölümü. Babil Antlaşması.Atinalıların Krannon'da bozguna uğraması. Triparadeisos toplantısı.Antipatros'un ölümü. Aridyalı Filippos'un öldürülmesi.227Claude Mosse310 IV. İskender'in ve Roksana'nm öldürülmesi.306-305 Kraliyet unvanının alınışı.301 İpsos Savaşı. Antigone'nin ölümü.297 Kassandra'nm ölümü.294 Demetrios Poliorcetes Makedonya'yı fethediyor.281 Kurupedion Savaşı. I. Antiochos'un Suriye'ye gelişi.276 Antigone Gonatas Makedonya'yı fethediyor.228Darius'un resmi, "Darius ve İskender'in Karşılaşması - İskender at üzerinde (detay)", amfora, MÖ 330-320, Napoli, Ulusal Arkeoloji Müzesi."Ammon'un Boynuzları ile İskender'in Kafası", Trak Kralı Lysi-miakos parası (yazı), MÖ III. yüzyıl, Paris, Fransa Ulusal Kütüphanesi."İskender'in Aslan Avı", MU İli. y u/yıl, Hellen sanatı, duvar mozaiği, Pella, Arkeoloji Müzesi."Darius ve İskender İssos Savaşı'nda", Pompei mozaiği, Roma sanatı, MÖ II. ve I. yüzyıl, Napoli,Ulusal Arkeoloji Müzesi."Darius, İskender'in kollarında ölürken", Kralların Kitabı, Firdusi (940-1020), İran minyatürü, XV. yüzyıl, Fransa Ulusal Kütüphanesi, Paris."Büyük İskender ve Hint Filozofları", İskender'in Romanı, Nizami (1140-1209), İran minyatürü, XV. yüzyıl, Fransa Ulusal Kütüphanesi, Paris.

"Tir (Sur) şehrine yapılan ilk taarruz", Histoire du Grand Alexandre, Jean Vauquelin, minyatür, 1460, Paris, Petit-Palais Müzesi."Kral İskender hangi yıl ve devirde burada öldü ve nasıl gömüldü?" Histoire du Grand Alexandre, Jean Vauquelin, minyatür, 1460, Paris, Petit-Palais Müzesi.

mmmmm"Philotas'ın Merhameti", Büyük İs- Griselda Efsanesini Yazan Kişi,kender'in Başından Geçenler, Quin- "Büyük İskender", 1500, Birming-te-Curce, minyatür, XV yüzyılın ikin- ham, The Barber Institute of Fineci yarısı, Chantilly, Conde Müzesi. Arts. \tcs. tit

"İskender Bir Tekne İçinde Yeryüzünü Terk Ediyor", İskender'in Romanı, minyatür, XV. yüzyıl, Chantilly, Conde Müzesi.Marco Pino, "Kudüs Büyük Rahibiyle İskender'in Karşılaşması", fresk, 1546, Roma, Saint-Ange Şatosu.Marco Pino, "Poros Kralı ve İskender'in askerleri arasında savaş", fresk, 1546, Roma, Saint-Ange Şatosu.Sodoma, "İskender ve Roksana", XVI. yüzyıl, resim, Roma, Borghese Galerisi.Giambattista Tiepolo, "İskender'in önünde Darius'un ailesi", fresk, 1743, Montecchino Maggiore, Villa Cordellina.

Page 92: Claude Mosse-Büyük İskender

KaynaklarEpigrafik ve NümizmatikHEISSERER, A. J.:Alexander the Great and the Greeks. The Epigraphic Evidence,University of Oklahoma, Press, 1980. OIKONOMIDES, A.N.: The Coins ofAlexander the Great. An Introduction Gu-ide, Chicago, 1981.ArkeolojikDAFA (Delegation archeologique française en Afghanistan) Kazıları yayınlarından, Memoires, XIX (Baktriana); XXI, XXVI-XXXI (Ai Khanoum), Paris, 1964-1992.YazınsalARRHIANOS, İskender'in Tarihi. Büyük İskender'in Anabasis'i. Yunancadan çeviren P. Savinel. "Flavius Arrhianos İki Dünya Arasında", P. Vidal-Naquet, Paris, Editions de Minuit, 1984. Yunanca metin için bkz. Cilt 1,1-IV. Kitaplar, Loeb Koleksiyonu, P. A. Brunt'un önsözüyle, Londra, 1976.DIODOROS, XVII ve XVIII. Kitaplar. Metinleri çeviren ve düzenleyen P. Go-ukovvsky, Paris, Belles Lettres, 1976-1978.JUSTIN, Trogi Pompei Hikâyeleri Kitabı, Cilt 1, Çev. E. Chambry, Paris. Classiqu-es Garnier, 1936.PLUTARKHOS, Tarihler, Cilt 9: İskender-Cesar, R. Flaceliere ve E. Chambry tarafından çevrilmiş ve düzenlenmiş metin, Paris, Belles Lettres, 1975. Ahlaki Eserler, Cilt V, I, F. Frazier ve Ch. Froidefond tarafından düzenlenmiş ve çevrilmiş metin, Paris, Belles Lettres, 1988.237Claucle MosseNAM-I DİĞER KALLISTHENESOS, İskender'in Romanı. Makedonyalı İskender'in Hayatı ve Büyük İcraatları, G. Bonnoure ve B. Serret tarafından çevrilmiş ve yorumlanmış metin, Paris, Belles Lettres, 1992.QUINTE-CURCIUS, Anlatılar, H. Bardon tarafından çevrilmiş ve düzenlenmiş metin, 2 Cilt, Paris, Belles Lettres, 1961-1965.Bu yazınsal kaynaklar çok sayıda esere kaynaklık etmiştir. Bunlardan en eskisi Guillaume Emmanuel Joseph Guilhem de CLERMONT-LO DEVE'in Eski İskender Tarihçilerinin Eleştirisi adlı eseridir. Paris, 1775, 2. Baskı, 1804Bu Eserlerden Bazıları:L'Alessandro di Giustino (L. Braccesi ed.), Roma, 1993.ATKINSON J. E., A Commentary of Q. Curtius Rufus Historiae Alexandri Magni,III ve IV. Kitaplar, London Studies in Classical Philology, 1980. CENTANORI M., II Romanzo di Alessandro, Turin, 1991. HAMMOND N. G. L., Three Historians of Alexander the Great: The so-called Vul-gate Authors, Diodoros, Justin and Curtius, Cambridge, 1983. - Sources for Alexander the Great: an analysis ofPlutarch Live andArrian AnabasisAlexandrou, Cambridge, 1993. MERKELBACH R., Die Quellen des Griechischen Alexander Roman. Münih,1954.PEDECH P., Historiens compagnons d'Alexandre, Paris, 1984. RANDI L, "L'Alessandro di Plutarco", Rhetorical Theory and Praxis in Plutarch,(L. Van der Stockt ed.), Louvain-Namur, 2000. STADTER P. A.,Arrian ofNicomedie, University of North Carolina Press, 1980.Genel KaynaklarBOSWORTH A. B., Conguest and Empire. The Reign of Alexander the Great,Cambridge, 1988.-"Alexander the great". Part 1: The events of the reign. Part 2: Greece and theconquered countries", Cambridge University Press, 1994. BRIANT P., Yunanistan'dan Doğu'ya. Büyük İskender. Paris, 1980. DROYSEN G., Büyük İskender, Çev. J. Benoist-Mechin, Paris, 1934, yeni baskıBrüksel, Complexe, 1991. FOX LANE R., The Search for Alexander, Boston, 1980.238Büyük iskenderGOUKOWSKY P., "İskender ve Doğu'nun Fethi", Ed. WILL, Cl. MOSSE ve P.GOUKOWSKY, Yunan Dünyası, Doğu ve Yunanistan II: IV. Yüzyıl ve HelenDevri, Paris, PUF, 3. Baskı, 1993. GREEN P., Alexander of Macedon (356-323 B.C.) A Historical Biography, Berke-

Page 93: Claude Mosse-Büyük İskender

ley-Los Angeles, University of California, Press, 1991. HAMILTON J.R., Alexander the Great, Londra, 1973. HAMMOND N. G. L., Alexander the Great. King, Commander and Statesman,Londra, 2. Baskı, 1989.The Genius of Alexander the Great, Londra, 1992.O'BRIEN ]M., Alexander the Great. The Invisible Enemy, Londra, 1992. RADET G., Büyük İskender, Paris, 1931. SCHACHERMEYR F., Alexander der Grosse. Das Problem seines Persönlichkeitundseines Wirkens, Viyana, 1973. SEIBERT J.,Alexander der Grosse, Darmstadt, 1972.TARN W. W.,Alexander the Great, I: Narrative. II: Sources and Studies, Cambridge, 1948-1950.VVILCKEN U., Büyük İskender, Fr. Çev. Paris, Payot, 1933. WILLW.,AlexanderderGross, Stuttgart, 1986. WIRTH G., Studien zur Alexandergeschichte, Darmstadt, 1985.Fetih DünyasıAYMARD A., "Monarşi Kurumları" ve "Makedonya Meclisi", Etudes d'histoire ancienne, Paris, PUF, 1967, s. 123-135 ve 143-163.CABANES P., İskender'in Ölümünden Apamea Banşı'na Kadar Paylaşılan Dünya (323-188), Paris, Seuil, 1996.ROSTOVTZEFF M., Helen Dünyasının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Fr. Çev. Paris, Robert Laffont, 1989.SARTRE M., İskender'den Zenobia'ya. Antik Doğu'nun Tarihi, (MÖ IV. yüzyıl-MS III. yüzyıl), Paris, Fayard, 2001.WILL ED., Helen Dünyasının Siyasi Tarihi, c. I, Nancy, 2. baskı, 1979."Helen Dünyası", Ed. WILL, Cl. Mosse, Grek Dünyası ve Doğu, Nancy, 1986.İskender Efsanesi ÜzerineP. GOUKOWSKY, İskender Efsanesi'nin Kökenleri Üzerine. I: Kökenler. II: İskender ve Diyonisos, Nancy, 1978-1981.239Claude MosseKolektif Eserler:Büyük İskender. İmge ve Gerçeklik, Hardt Vakfı Klasik Antikçağ İncelemeleri, c. 22, Cenevre, 1976.Alessandro Magno tra Storia e Mito, (Marta Sordi yy.), Milano, 1984.Alessandro Magno. Storia e Mito, (T. Quirico yy.) Roma, Fondazione Memmo, 1995-1996.Batı ve Yakındoğu Edebiyatlarında Büyük iskender, (Paris Kolokyumu, 27-29 Kasım 1997), X. Paris Üniversitesi, Nanterre, 1999.CAREY G., The Medieval Alexander (D.J.A. Ross yy.), Cambridge University Press, 1956.FRUGONI G., La Fortuna di Alessandro Magno dett'Antichita al Medioaevo, Floransa, 1978.GRELL Ch. ve MICHEL Ch., Krallar Okulu ya da Gözden Düşen İskender, P. Vi-dal Vaquet, Paris, Belles Lettres, 1988.MEYER P., Ortaçağ Fransız Edebiyatında Büyük İskender, Paris, 1882.F. de POLIGNAC, "Arap Edebiyatında İskender", Arabica, sayı 29, 3, 1982, s.296-306. "İki Boynuzlu Adam. Grek Sembolizminden İslam Kıyameti'ne İskender İmgesi",MEFRA, 96,1984.MANFREDI V., Büyük İskender, 3 Cilt, Paris, Plon, 1999. (Türkçe baskısı CanYayınları, Çev. Eren Cendey, 2003) MANN K,Alexander. Roman der Utopie, Münih, 1929, Fr. Çev., Paris, 1931; yeniçeviri Paris, Solin, 1989.KİTAP CEBİMOSSEKonu No: "ffU MfiS Kayıt No:Claude Mosse, VIII. Paris Üniversitesi'nde tarih profesörüdür. Tüm meslek yaşamını adadığı Antik Yunan Tarihi konusunda dünyanın sayılı uzmanlarından biridir.

Page 94: Claude Mosse-Büyük İskender

Yazarın, Büyük İskender' in yanı sıra Antik Yunan Ta-rihi'ne ilişkin ünlü kişileri ve olayları inceleyen başka kitapları da bulunmaktadır.Tarihte hayalleri, Büyük İskender kadar coşturan pek az kişi vardır. Makedon fatihi, on yılı aşkın bir süre içinde Darius'un geniş Pers İmparatorluğu'nu ele geçirdi ve ordusunu Hindistan'ın bilinmeyen kıyılarına kadar götürdü.İskender gerçekten dünyayı değiştirebilmiş miydi?Ölümünün hemen arkasından efsanevi imparatorluğu, generallerinin hırsları yüzünden yıkılacak, kısa saltanatından geriye Akdeniz'in doğu havzasında bir huzursuzluk kalacaktı. Ama yaşanan tüm karmaşa kendi iç dinamikleri -Helen monarşisi ve İskenderiye'de ortaya çıkan yeni dinsel düşünceler- sayesinde kültürel bir gelişime yol açacaktı.Büyük İskender... Zeus'un ünlü vârisi ya da mutlak kral, XIV. Louis'nin ideali, Arapların ve Yahudilerin filozof kralı; kimi zaman göklere çıkarıldı, kimi zaman şeytana eş tutuldu. iClaude Mosse, kişinin gerçek kimliği üzerine kurulan boş söylemlerden uzak durarak Büyük İskender imgesinin gelişimine yeni bir katkıda bulunuyor ve bu gerçeküstü kahramanın birbirine zıt efsanesini Büyük iskender kitabıyla bizlere yeniden anlatıyor. On dilde çevirisi yapılan Büyük İskender, bu konunun uzmanları tarafından önemli eserler arasında tutulmaktadır. 1ISBN 975-21-0526-29"7897521 0526''Claude Mosse _ Büyük İskenderwww.kitapsevenler.comMerhabalar Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından Kitapları Beyenipte Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz Bilgi Paylaştıkça Çoğalır Yaşar MutluNot: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilimve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncübir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braillalfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekildesatılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulmasıve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir.T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı AnkaraBu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin Tarayan Yaşar Mutluweb sitesi www.yasarmutlu.comwww.kitapsevenler.come-posta

Page 95: Claude Mosse-Büyük İskender

[email protected] [email protected]@hotmail.com [email protected] Claude Mosse _ Büyük İskender