16
ÖDP insanca yaşam, eşit, özgür, demokratik Türkiye için ‘Şimdi Halk Konuşacak’ merkezi siyasal faaliyetini Kartal Mey- danı’ndaki buluşmayla başlattı. İşçiler, emekçiler, işsizler, kadınlar, gençler, emekliler İstanbul Kar- tal’da haksızlığa, yoksulluğa karşı yapılan kitlesel basın açıkla- masında buluştu. Sırada 26 Aralık’ta yapılacak Ankara Piyangotepe, 24-25-26- 27 Aralık’ta Rize, Trabzon ve Fatsa buluşmaları var. ŞİmDİ Halk Konuşacak m Yazısı Sayfa 2’de Her tür insani değerin yok edildiği, sermayenin kölesi haline getirildiği, boyun eğdirildiği bu köhnemiş düzene karşı; inandına direnenler geleceği bugünden başlayarak değiştire- bilir. Bu ülkeyi özgürlüğün ve dayanış- manın devrimci sesiyle yeniden kurmaya çağırıyoruz. Şimdi bir araya gelmenin, omuz omuza ol- manın, mücadelenin ve örgütlen- menin zamanıdır. YENİ BİR DEVRİMCİ SİYASET İÇİN ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA HAREKETİ m Yazısı Sayfa 8-9’da Aralık 2009 - Sayı:2 TEKEL İŞÇİSİ DİRENİŞİN SİMGESİ Büyük sanayi kuru- luşlarını özelleştirme yoluyla tasfiye ederek sermayeye peşkeş çeken politikalara TEKEL işçileri direnişle yanıt verdi.” Çeşitli illerden Ankara’ya gelen ve özelleştirme sonucu özlük haklarını kaybe- decek 12 bin TEKEL işçisine polis biber gazı ve coplarla saldırdı. Hızını alamayan polis tekme, tokat ve yum- ruklarını da emekçilere karşı kullanırken işçi- leri Abdi İpekçi Parkı’nda bulunan havuza attı. m Yazısı Sayfa 6’da Birarada Kardeşçe Yaşam İçin Işık Yaktık Emekçi Cinayetinin Sorumlusu Piyasacı Düzendir “Güleryüzlü Emperyalizm” Dünyayı Dolaşırken… Devlet Şiddetine, Erkek Şidde- tine, Ekonomik Şiddete Son m Yazısı Sayfa 7’de m Yazısı Sayfa 4’te m Yazısı Sayfa 11’de m Yazısı Sayfa 13’de

Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Eşitlik, Özgürlük, Devrim Yolunda Dayanışma

Citation preview

Page 1: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

1

ÖDP insanca yaşam, eşit, özgür, demokratik Türkiye için‘Şimdi Halk Konuşacak’ merkezi siyasal faaliyetini Kartal Mey-danı’ndaki buluşmayla başlattı.İşçiler, emekçiler, işsizler, kadınlar,gençler, emekliler İstanbul Kar-tal’da haksızlığa, yoksulluğa karşıyapılan kitlesel basın açıkla-masında buluştu.

Sırada 26 Aralık’ta yapılacakAnkara Piyangotepe, 24-25-26-27 Aralık’ta Rize, Trabzon veFatsa buluşmaları var.

ŞİmDİ Halk Konuşacak

m Yazısı Sayfa 2’de

Her tür insani değerin yok edildiği, sermayenin kölesi halinegetirildiği, boyun eğdirildiği bu köhnemiş düzene karşı;inandına direnenler geleceğibugünden başlayarak değiştire-bilir.

Bu ülkeyi özgürlüğün ve dayanış-manın devrimci sesiyle yenidenkurmaya çağırıyoruz. Şimdi biraraya gelmenin, omuz omuza ol-manın, mücadelenin ve örgütlen-menin zamanıdır.

YENİ BİR DEVRİMCİ SİYASET İÇİN

ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA HAREKETİ

m Yazısı Sayfa 8-9’da

Aralık 2009 - Sayı:2

TEKEL İŞÇİSİ DİRENİŞİN SİMGESİBüyük sanayi kuru-

luşlarını özelleştirme

yoluyla tasfiye ederek

sermayeye peşkeş

çeken politikalara

TEKEL işçileri direnişle

yanıt verdi.”

Çeşitli illerden

Ankara’ya gelen ve

özelleştirme sonucu

özlük haklarını kaybe-

decek 12 bin TEKEL

işçisine polis biber gazı

ve coplarla saldırdı.

Hızını alamayan polis

tekme, tokat ve yum-

ruklarını da emekçilere

karşı kullanırken işçi-

leri Abdi İpekçi

Parkı’nda bulunan

havuza attı.

m Yazısı Sayfa 6’da

Birarada Kardeşçe Yaşam İçin

Işık Yaktık

Emekçi Cinayetinin Sorumlusu

Piyasacı Düzendir

“Güleryüzlü Emperyalizm”

Dünyayı Dolaşırken…

Devlet Şiddetine, Erkek Şidde-

tine, Ekonomik Şiddete Son

m Yazısı Sayfa 7’de

m Yazısı Sayfa 4’te

m Yazısı Sayfa 11’de

m Yazısı Sayfa 13’de

Page 2: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

Özgürlük ve Dayanışma Partisi, insanca yaşam, eşit, özgür, demokratik Türkiye için “Şimdi HalkKonuşacak” merkezi siyasi faaliyetini başlattı. Kartal Meydanı’nda 6 Aralık'ta bir araya gelen ezilen-ler, sömürüye, emperyalizme, işbirlikçilere, gericiliğe, faşizme, çetelere karşı haykırdı. Halkı suskun-luğa mahkum ederek güçsüzleştirenlere, boyun eğdirenlere inat; işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler,yok sayılanlar Kartal’da konuşmaya başladı.

İşten atılan Migros işçileri, Sin-Ter işçileri, kentsel dönüşüm mağdurları, sel-deprem mağdurları,emekliler, ataması yapılamayan öğretmenler, emekçiler, işsizler, kadınların katıldığı basın açıkla-masını ÖDP Genel Başkanı Alper Taş yaptı. Eyleme TKP ve EMEP ilçe örgütleri de destek verdi.

HALK KONUŞUYORKartal buluşmasında Sin-Ter işçisi Ferit Yalçın, emekli Şevket Turan, ücretli öğretmen Zehra Çıplak,kentsel dönüşüm mağduru Adem Kaya, Esenyurt Belediyesi işçi direnişçisi Alişan Abalay, GençlikMuhalefetinden Ekin Kara, Migros depolarında sendikalaştıkları için işten atılan Murat Bostancısöz aldı. Onlar, bu karanlık gidişatı durdurmanın ancak halkın kendi sözü ve eylemiyle yürüteceğimücadelenin gelişmesi ile mümkün olabileceğini biliyorlardı.

Sırada 26 Aralık'ta yapılacak Ankara Piyangotepe buluşması var.Şimdi, Özgürlük ve Dayanışma’nın devrimci sesiyle sokakları, mahal-

leri, iş yerlerini sararak geleceğe sahip çıkmanın günüdür.

Dayanışma’nın ikinci sayısıyla merhaba…

Birinci sayının girişinde ülke siyasetinin gündembombardımanı altında, insanları neredeyse her günefarklı bilinçlerle uyandıran bir atmosferde şekil-lendiğinden söz etmiş ve bu kaotik ortamı ortadankaldırmanın devrimci mücadelenin yükselmesiylegerçekleşeceğini ifade etmiştik.

Aradan geçen zamanda ülkemizde yine birçok konugündelik siyasetteki yerlerini aldı ve farklıdüzeylerde tartışıldı.

DTP’nin kapatılma davası ve çatışmalı sokak eylem-leri, Afganistan’a asker gönderilmesi, emekli kuvvetkomutanlarının “darbe günlükleri”nden dolayısorgulanması, YÖK’ün katsayı kararının Danıştaytarafından reddedilmesi gibi konuların gündemoluşturduğu toplumsal tartışma iklimine dairDayanışma’nın bu sayısında bazı değerlendirmelereyer verdik.

Gazetemizin bu sayısında, ülkemizde bu dönemikarakterize eden temel siyasal tartışmaları vehalkımızın gerçek gündemi olan yoksulluk, işsizlik,açlık düzeninin eleştirisine ilişkin değerlendirme,haber ve yazıları bulacaksınız.

İki sayımızın arasında kamu çalışanları sokaklarıdoldurdu. Toplu sözleşmeli grev hakkı, eşit, özgürve adil bir gelecek için alana çıkan emek örgütlerihayatı aksattı, kendisini güçlü bir şekilde hatır-latarak, toplumsal muhalefetin sesini bir kez dahaduyurdu.

Ekonomik krizin tüm tahribatıyla sürdüğü, ülkem-izin gericilik ve bölgesel çatışmaların çok yönlüsaldırıları karşısında kilitlendiği bir ortamda, bu ki-lidin emekçi halkımızın krize, işsizliğe, yoksulluğa,gericiliğe karşı eşit, özgür, ve demokratik bir ülkedebir ara yaşama çabasıyla kırılacağına inanan ÖDP“Şimdi Halk Konuşacak” faaliyetini başlattı.Faaliyetin ilk ayağı olarak İstanbul-Kartal’da mitingdüzenlendi; halk kürsüsü kuruldu, emekçiler kendisözünü söyledi. Ülkenin tümüne yayılacak veönümüzdeki dönemde emekten yana bir muhale-fetin söylemlerini yaygınlaştıracak faaliyetin ikinciayağı Ankara’da 26 Aralık’ta gerçekleştirilecek mi-tingle devam edecek.

İlk sayının ardından birçok eleştiri aldık. Gazete-mizin çıkışının illerde ve ilçelerde heyecan yarattığıve önemli bir ihtiyacı karşıladığına dair görüşleriletildi. Bunların yanında, arkadaşlarımız gazeteningeliştirilmesi gereken, eksik olan noktalarına ilişkinbize düşüncelerini ulaştırdı. Dayanışma Gazetesi’ninyürüyüşünü olabildiğince az hata barındıran vetemel siyasal çizgimizin daha net ifade edilerekgeliştirilmesine yarayan bir araç olarak sürdüre-ceğiz. Bu çabanın büyütülmesine yönelik, görüşlerinibildiren tüm okurlara teşekkür ediyoruz. Bundansonraki dönemde bu katkıların maksimum düzeydesürmesini diliyoruz.

Gazetemizin aşağıdaki e-posta adresini kullanarakgörüş ve önerilerinizi bizimle paylaşabilirsiniz.

2009’un son günlerini yaşıyoruz. Yeni bir yıla, yenibir anlayışla, Özgürlük ve Dayanışma mücadelesininyüklediği güncel ve tarihsel sorumluluklarla giri-yoruz. 2010’un eşitlik, özgürlük ve devrim mücade-lesinin büyütüldüğü bir yıl olmasını, ülkemizindevrimci mücadelenin ateşiyle ısınmasını umutediyoruz.

Okurlarımızın ve başka bir dünyadan umudunukesmeyen herkesin yeni yılı kutlu olsun.

Bir sonraki sayıda görüşmek üzere.

DAYANIŞMA

[email protected]

2

merh

aba

ŞİMDİ HALK KONUŞACAK

6 Aralık'ta Kartal Meydanı’nda başlattık, sırada

26 Aralık'ta Ankara Piyangotepe buluşması var

ÖDP, insanca yaşam,eşit, özgür,demokratik Türkiyeiçin “Şimdi HalkKonuşacak” merkezisiyasi faaliyetini, KartalMeydanı’ndaki buluş-mayla başlattı. İstanbulKartal’da binler haksı-zlığa ve yoksulluğakarşı yapılan kitleselbasın açıklamasındabuluştu.

Genel Başkan Alper Taş’ın 6 Aralık’ta Kartal Meydanı’nda Yapılan

‘Şimdi Halk Konuşacak’ Buluşmasında Yaptığı Konuşma

İnsanca yaşam isteyenler,

Ekmeğine, onuruna, kimliğine, gele-ceğine sahip çıkanlar merhaba!

Bugün burada ÖDP olarak yenibir yürüyüş başlatıyoruz.

Buradan Türkiye’nin diğer illerine,ilçelerine, kasabalarına, mahallelerineuzanan bir yürüyüş başlatıyoruz.

Yoksullarla, işsizlerle, sömürülenlerle,kimliği nedeniyle ötekileştirilenlerlebuluşacak bir yürüyüş başlatıyoruz.

Onlar adına değil, onlarla birlikteyürümek istiyoruz. Onlarla konuşmak ve onlarınkonuşmasını istiyoruz. ÖDP yüksek siyasetin labirent-lerinde enerjisini tüketenlerin değil, bu düzenin ezdiğiemekçilerin ve ezilenlerin kendi sözünü söylemesinive kendi eylemini örgütlemesini isteyenlerin partisidir.ÖDP söz, yetki, karar, iktidar halka diyenlerin, üreten-ler yönetsin diyenlerin partisidir.

Yürüyeceğiz... Bu paralı siyaset düzenini, parayla ikti-

darın, iktidar ile paranın kurulduğusiyaset düzenini değiştirmek içinyürüyeceğiz.

Yürüyeceğiz... Paranın, sermayenin ikti-darını emeğin ve vicdanın gücüyle yen-mek için yürüyeceğiz.

Yürüyeceğiz... Siyaset diye önümüzekonulan bu yap-boz oyununu derdestetmek için, seyirci konumuna çekilensiyasetin esas sahiplerini; işçileri, emekçi-leri, çiftçileri, yoksulları, dışlananları, işsi-zleri, gençleri ve kadınları siyasetinmerkezine çekmek için yürüyeceğiz.

Gerçeğin ve geleceğin korosunu oluşturmak içinyürüyeceğiz.

Başbakan Erdoğan yarın ABD’ye gidiyor;

Nobel Barış Ödülü sahibi, savaş yanlısı Obama’nınyanına.

Afganistan‘a daha fazla asker göndermeyi konuşacak-lar. Türkiye’nin çatışmalarda aktif rol almasını konuşa-

m Yazısının Devamı Sayfa 3’te

Page 3: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

3

caklar. Değil yeni asker göndermek,Türkiye Afganistan’daki bütün askerleriniçekmelidir. Başbakan Yeni Ortadoğu Pro-jesi’nde bölgesel güç olma hesaplarıiçinde Türkiye‘ye daha fazla rol vermerüşvetini kabul ederse bunun altındankalkamaz. Hep söyledik ve söyleyeceğiz;Türkiye ABD’nin bölge gücü olamaz.Türkiye ABD’ nin bölge karakolu olamaz.

Ankara’da büyük bir kavga var; ik-tidar kavgası.

Emperyalizme bağımlılık ve sömürü poli-tikalarını sürdürme konusunda anlaşanegemen güçler ve sınıflar bu politikayıkim yürütecek üzerine mücadele ediyor-lar.

Emperyalist-kapitalist düzenin yeni biçi-mini savunanlarla eski biçimini savunanlarkapışıyor. Bu arada onların kavgasındananladık ki bütün yurttaşlar dinleniyor-muş. Ülkemizi tam bir hapishaneye çevir-mişler. Sosyal devlet olması gerekendevletimiz tam bir röntgenci devletolmuş.

Orayı burayı gizlice dinleyenleresesleniyoruz; açların, yoksulların,işsizlerin sesini dinleyin. Bu seslerekayıtsız kalırsanız bu ses sizi boğa-caktır. Bu sesleri polis copuyla,gazıyla susturamayacaksınız.

Sevgili Dostlar,

İşsizlik ve yoksulluk ülkemizin enönemli gündemidir.

Ama biz bu gündemi konuşamıyoruz.Her gün rakamlar açıklanıyor. Açlıksınırının altındakilerin sayısı 2008‘de %14arttı. 275 liralık açlık sınırının altındayaşayanların sayısı 374 bin. 2008 yılı veri-lerine göre tam 11 milyon 933 bin kişi767 TL olarak belirlenen yoksulluksınırının altında yaşam mücadelesiveriyor.

AKP başarıdan söz ediyor;

2002‘de işsizlik %7,2 iken, şu an %13,4.Hükümet‘in açıkladığı orta vadeli prog-ramda işsizlik daha da yükselecek.

Bir de iş bulma umudunu kaybeden 1milyon 860 bin insan var. Sayı böylece%19‘u buluyor.

Bu mu başarı?

Türkiye ekonomisi giderek küçülüyor.Ekonomi Türkiye tarihinin en büyükküçülme sürecini yaşadı. Hoş, öncekidönemlerdeki büyüme de hormonlu birbüyümeydi. Büyümenin nedeni kapasiteartırımıydı. 3 işçinin yapacağı iş 1 işçiyeyaptırılarak sağlanan büyüme işsizliğiazaltmıyor, sömürüyü artırıyordu.

Bütçe açığı 60 milyar TL. Bu açığı bizdenaldıkları vergilerle kapatıyorlar. Vergiyiücretliler ödüyor. Bankaların ve holding-lerin ödediği kurumlar vergisinin oranı%9‘u buluyor. Ey Hükümet; daha nekadar emekçinin, yoksulun sırtınabineceksiniz?

Hükümet’in tek başarısı bankacılıkta.

Bankaların karları artmış, bankacılıktakriz olmamış. Nasıl olsun artık; 2001krizinde bu halk 50 milyar dolarödemedi mi? Bunları kurtarmadı mı?Yemediğimiz yemeğin hesabını bizlerödemedik mi?

İşsizliğe de çare var, yoksulluğa da çarevar. Ama çareyi sömürenlerden, ser-mayeden, zenginlerden yana olanlar bu-lamaz.

Başbakan muhalefet partilerine seslenip,işsizliğe çareniz varsa açıklayın, gereğiniyapmazsam siyaseti bırakırım demişti. Bizaçıkladık ama bizi duymadı.

Çünkü zengin, sermaye dostu AKP, yok-sul, emek dostu ÖDP’nin önerdiğiçözüm önerilerini görmez, görse bilehayata geçiremez.

Özelleştirmeci, piyasacı, özel çıkara da-

yalı ekonomik politikaların bir sonu-cudur yoksulluk ve işsizlik.

Çözüm; bozulan gelir ve servetdağılımını yeniden düzenleyecektoplumsal ihtiyaçlara göre belirlen-miş ekonomik politikalardadır.

Çare var!

Çalışma saatleri kısaltılsın, fazla çalışmauygulaması yasaklansın.

Ücret kaybı olmadan, haftalık çalışmasaati 35 saate düşürülsün.

Kamu istihdamı artırılsın.

Kamunun sosyal harcamaları artırılsın.

Bunun için belirli bir düzeyde servetiolanlardan servet vergisi alınsın.

Bu kaynaklar işsizlere ve yoksullara ak-tarılsın.

Asgari ücret vergiden muaf tutulsun.

Her yurttaşa yurttaşlık geliri ödensin.

Eğitim ve sağlık parasız olsun.

AKP "Kriz bizi teğet geçecek"dedi.

Teğet geçmek bir yana kriz emekçilerigöbekten vurdu.

Hükümet krizi dış kaynaklı göstererek"Bu bizim eserimiz değildir" dedi.

Bütün dünyada krize kaynaklık eden poli-tikalar, özelleştirmeci, borçlanmaya da-yalı, piyasacı politikalar değil mi?

Yıllardır bu politikaları daha öncekiler-den aldığı mirasla AKP yürütmüyor mu,yürütmedi mi?

AKP piyasa tanrısına tapıyor.

AKP’nin dini imanı para.

İsviçre’deki minare yasağından bile fır-satçılık çıkartmaya çalışıyorlar.

Minare fırsatıyla yeşil dolarları, kara para-ları İstanbul’a çekmeye çalışıyorlar.

Din ve vicdan özgürlüğü temel bir haktır.Biz minare yasağına karşıyız.

Ama samimi olmak lazım. İsviçre’dekiyasağı eleştirirken kendi ülkenizdede Alevilerin yaşadığı yerlere camiyaptırmayacaksınız. Cemevleriniibadethane kabul edeceksiniz.

Minare yasağına karşı gelirken, burada dakiliselerin önündeki engelleri kaldıracak-sınız.

Evet, AKP’nin dini imanı para;

Bunlar, kendi halinde ‘bir hırka, bir lokma‘felsefesiyle yaşayan dindarları bu sis-temin, piyasanın içine öyle çektiler ki,‘önce para, önce bu dünya anlayışı‘ on-ların hayat felsefesi oldu.

Artık dünya malına gözleri doymuyor,onlara onların anladığı dille sesleniyoruz:

Ey AKP’liler, Ey Erdoğan! soruyoruz;

Ne yapacaksınız o kadar dünya malını?Ahirete mi götüreceksiniz?

Bu dünyanın mallarına bu kadar tapmak

niye?

Siz bu dünyanın nimetlerine tapacaksınız,yoksullara öteki dünyayı göstereceksiniz.

Sizlere han-hamam, yoksullara din-iman.Yok öyle yağma! Halkımız bu dünyada in-sanca yaşamak istiyor.

Ey vicdandan, ahlaktan, maneviyattan sözedenler; şunu bilin ki, kapitalizmi, piyasayı,yani sömürüyü savunarak ahlaklı ve vic-danlı olamazsınız. Gerçek inananlarınyeri sosyalistlerin, devrimcilerin yanıdır.

AKP’nin sahte demokrasi oyunu bir kezdaha açığa çıktı.

Rektörlük ve dekanlık seçimlerinde enaz oy alan adayları atadılar.

Bunların demokrasi anlayışı kurumlarınbaşına kendi yandaşlarını getirmeklesınırlıymış, yoksa o kurumlarıdemokratikleştirmek gibi bir dertleriyok.

Bunlar kendi cemaatlerine, kendi par-tililerine Müslüman.

AKP’ye nasıl muhalefet edileceği önemli.

AKP’nin nasıl bir mücadele ile yıkılacağıönemli.

AKP’ye karşı cuntacılık hevesine kapılan-ların aklıyla bu ülke düze çıkmaz. Aksinedaha çok batağa saplanır.

Halkımız şunu bilmelidir ki, AKP’yi yıka-cak olan ortak mücadelemizdir. AKP’yi,emekçilerin ve ezilenlerin dayanışmaiçindeki mücadelesi yıkacaktır.

Tıpkı 25 Kasım‘da görüldüğü gibi.

Kamu çalışanları işçiler ve öğrencilerlebirlikte bir günlük grevle AKP’yi uyardı.

Sözde demokrat Başbakan hemen greviyasa dışı ilan etti. Ama kamu çalışanlarıBaşbakan’ın tepkilerine pabuç bırakmadı.İşte AKP’ye karşı mücadelenin yolubudur.

Bugün Türkiye’yi yeniden kurmak lazım.Türkiye’yi yeniden kuracak güç ve mem-lekete lazım olan güç bağımsız devrimcisosyalist bir harekettir. At iziyle it izininbirbirine karıştığı bugünlerde böyle birhareket elzemdir.

Bugün, sol fikirlerin içi boşaltılıyor.

Sol adına ortaya çıkartılanlara bakılaraksol mahkum ediliyor. Sol itibarsız-laştırılıyor. Maalesef bugün solu bu solcu-ların elinden kurtarmak gerekiyor.

İşte CHP solculuğu işte Onur Öymen,işte ona sahip çıkan Deniz Baykal veCHP...

Bugün Kürt sorununu Dersim katliamıtarzıyla çözmeyi önerebiliyor.

İşte yeni bir kahraman olarak önümüzesürülen Kılıçdaroğlu kılıcını çekiyor gibigösteriyor ama hemen kınına sokuyor.

İşte değişim hareketi adıyla ortaya çıkanSarıgül.

İnönü ve Özal çizgisini sürdüreceğiz

diyor. Rahmetli İnönü’nün çizgisini an-layamamıştık ama Özal’ın çizgisi ‘benzenginleri severim‘ çizgisi, özelleştirmeçizgisi, kamunun tahribatı çizgisi, işteSarıgül’ün çizgisi de bu.

Bazı liberal solcular da demokrasiyi inşaediyor, darbelere karşı çıkıyor diyeAKP’nin, Erdoğan’ın yanındalar. Bizi deyanlarına çağırıyorlar. Erdoğan’dan birdemokrasi kahramanı yaratmaya çalışı-yorlar.

Peki, AKP nasıl ortaya çıktı? Ne zamanortaya çıktı?

AKP’nin önünü, Siyasal İslam’ın önünü 12Eylülcüler açmadı mı? Bunlara yürü yakulum denmedi mi?

Yeşil kuşak stratejisi bunları büyüttü.Daha sonra yeşil kuşak stratejisi öneminikaybetti, Ilımlı İslam stratejisi emperya-lizm tarafından sahneye konuldu.

Yeşil kuşak stratejisinin ürünü Refah Par-tisi’nin yerini Ilımlı İslam stratejisininürünü AKP aldı.

AKP, 28 Şubat post-modern darbesininürünü değil mi? Bunlar bu darbeylealaşağı edilen hocaları Erbakan’ı sat-madılar mı? Yeni döneme el pençe dur-madılar mı? Erdoğan milletvekili biledeğilken ABD Başkanı tarafından BeyazSaray‘da ağırlanmadı mı?

AKP açılımlardan söz ediyor.

Kürt açılımı, Alevi açılımı ve şimdi deRoman açılımı.

AKP hükümeti Romanların hayatındatarihsel öneme sahip yaşam alanı olanSulukule’yi yerle bir etmedi mi? ŞimdiRoman açılımından söz ediyor.

Alevi açılımı için habire çalıştaylar düzen-leniyor.

Ama Aleviler 8 Kasım’da İstanbul’da yüzbinleri toplayarak açılımın çerçevesiniçizdi. İstediğin kadar çalıştay yap amaAlevilerin talepleri çok net.

Cemevlerinin ibadethane statüsünekavuşturulması, Diyanet İşleri Başkan-lığı’nın kaldırılması, zorunlu din ders-lerinin kaldırılması, Madımak’ın müzeyapılması.. Bırak çalıştayları, var mısınbunları yapmaya ey AKP...

Kürt açılımında somut bir gelişme yok.

Bol bol açılımın iyiliği anlatılıyor. Amaaçılımda gelinen nokta DTP’nin kapatıl-ması, linç kampanyalarının başlaması ol-muştur. DTP’nin kapatılması partikapatma ayıbının yanı sıra Kürt sorununudaha da derinleştirecektir.

Kürt sorununda tarihsel bir eşikteyiz. Yaeşitlik temelinde sorunu çözeceğiz, birarada yaşamı güçlendireceğiz. Ya dakapıda bizi bekleyen bir iç çatışmadır.

Böyle tehlikeli bir gidişatı engellemekdevrimci bir görevdir. Etnik barışı savun-mak bir arada yaşamı savunmak bizimgörevimizdir.

Bugün ülkemizin devrimci bir açılımaihtiyacı var.

Devrimcilerin olmadığı bir ülkeyi hedef-lediler ama yarattıkları ülke ortada.

Devrimciler haklı çıktı.

Bu memlekette herkes konuşuyor, mem-leketi bu hale getirenler utanmazcakonuşuyor. Onlar konuştukça sömürü dekaranlık da devam edecek.

Şimdi devrimciler konuşacak, şimdi halkkonuşacak.

Şimdi devrimciler halkla birlikte konuşa-cak.

Halkımızı yok sayanlar bilsinler ki BİZVARIZ.

İşçileri, işsizleri, kadınları, gençleri yoksayanlar bilsinler ki BİZ VARIZ.

Page 4: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

4

Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesi Devecikonağıbeldesinde bir maden ocağında meydana gelengrizu patlaması sonucunda 19 maden emekçisi ha-yatını kaybetti.

ÖDP Bursa İl Örgütü, olaydan sonra yaptığı açık-lamada, parti olarak ailelerin ve işçilerin yanındaolacağını kaydederek, başta hayatını kaybeden 19emekçinin ailesi ve yakınları olmak üzere tüm halkabaşsağlığı diledi. Açıklamada, dünyanın her yerindeolduğu gibi Türkiye'de de depremler, seller, işkazaları ya da beklenmedik başka doğal afetler ola-bileceğini, ancak alınacak önlemlerle kayıpları enaza indirme olanağı bulunduğunu belirten ÖDPBursa İl Başkanı Ahmet Öztürk, “Aynı şekilde birmaden ocağında metan gazı oluşumunu engellemeimkânınız olmasa da metan gazının ocaktabirikmesini ve patlamaya dönüşmesini önlemeimkânı vardır. Gaz birikmesini önleyici ve tahliyeedici kanallarınız varsa, gaz ölçüm ve alarm üniteniz

mevcutsa, olağan dışı du-rumda tahliye planınızvarsa can kayıplarını yaönler ya da en aza in-dirirsiniz. Eğer işçi sağlığıve iş güvenliğine özen gösterilirse bu tip patlamalar,iş cinayetleri olağan bir durum olmaktan çıkar is-tisnai bir hal alır” dedi.

Timsah gözyaşları

ÖDP Bursa İl Başkanı Öztürk, iş kazaları vecinayetlerinde bir yılda kaybedilen insan sayısınınsavaş ortamında kaybedilen insan sayısına yak-laştığına dikkat çektiği açıklamasında şu ifadelereyer verdi:

“Yetkili ve sorumlu kişilerce sarf edilen hamasi söz-lerin ve timsah gözyaşlarının hiçbir karşılığı yoktur.Bu kazanın da sebebi; emeğe, insana yatırım yap-madan emekçileri köle gibi, karın tokluğuna

çalıştıran piyasacı düzendir. Artık yeter. En yücevarlık olan emek için, insanı insanca yaşatmak içinişletme karlarından küçücük bir fedakârlık bile buşekilde kayıpları önleyecek iken, karından hiçbirferagatta bulunmaksızın, asgari çalışma şartlarınabile uymadan madeni işleten zihniyet bu cinayet-lerin sorumlusudur.”

Sorumlular bir an önce yargılanmasını ve ceza-landırılmasını isteyen Öztürk, “Özgürlük veDayanışma Partisi olarak yeni iş cinayetlerinin, cankayıplarının olmaması için hükümeti, ÇalışmaBakanlığı’nı sorumluluğunu yerine getirmeyeçağırıyoruz. Kaybettiklerimizi unutmayacağız, unut-turmayacağız” dedi.

Özgürlük ve Dayanışma Almanya Platformu 12-13 Ar-alık günleri Almanya´nın Wüppertal şehrinde 9. Kon-gresini gerçekleştirdi. Kongreye devrimci gençleryoğun katılım gösterdi.

12 Aralık günü hazırlanan ÖD Almanya tüzük taslağıüzerinde yürütülen yoğunluklu tartışmanın ardındanüzerine genel görüş alınan tüzük taslağı kongreyekatılan ÖD Almanya üyelerinin oylarıyla kabul edildi.

13 Aralık günü ÖD Almanya‘nın yeniden yapılandırıl-ması ve örgütsel sorunların tartışıldığı bir gün oldu.

Kongrede özgürlüklerin düşler kurmak, dayanışmanındevrimci bir eylem gerçekliği ve barışın kardeşliğeuzanan bir köprü olduğunun ve sevginin insanlarıyaşama bağladığının unutulmaması gerekliğiliği vurgu-landı.

Politik eksen olarak, Almanya´da sosyal hak ve özgür-lüklerin kısıtlanmasına ve ırkçılığa karşı bütündemokratik kurum ve kuruluşlarla birlikte eşitlikçi,özgürlükçü ve dayanışmacı bir toplumsal yaşam oluş-turulması için "Göçmenlerin Sol Kürsüsünün" yaratıl-ması kongrenin belirleyici yönü oldu.

Kongreye sunulan bir karar önergesiyle; ÖDP veÖD-Almanya’nın göçmenlikten kaynaklanan sorun-ların çözümü için, Avrupa Sol Parti ve Almanya SolParti ilişkilerinde karşılıklı iş birliğinin geliştirilmesikarar altına alındı. Kongreye Türkiye‘den ÖDP MYKÜyesi ve KESK eski başkanı İsmail Hakkı Tombulkonuk olarak katılarak bir konuşma yaptı.

Daha sonra Meclis ve Disiplin Kurulu seçimi negeçildi ve ve Özgürlük ve Dayanışma Almanya Plat-formu meclisine 2’si yedek 17 kişi ve 3 Disiplin Ku-rulu üyesi seçildi. Secim sonuçlarının açıklanmasındansonra, hep birlikte "İnadına Aşk, İnadına Devrim veSosyalizm" sloganları atıldı

Konu ile ilgiliaçıklama yapanÖDP Rize İlBaşkanı YaşarAydın ülkegenelinde başlat-tıkları kampanyaile yurttaşınyaşadığı gerçekgündeme işaretetmek istedik-lerini söyleyerek,"Ülkemizde iççatışmalar, yok-sulluk, işsizlikyaşanırken iktidar ve mecliste bulunan partiler kayıkçıdövüşü yapmayı tercih ediyorlar. Biz ÖDP olarakülkemizin yaşadığı gerçek gündemi öne çıkarmak vemağdurların sözünü yükseltmek için tüm Türkiye’dealana çıkı-yoruz" diye konuştu.

Rize‘de başlangıç 24 Aralık‘taÖDP İl Başkanı Yaşar Aydın faaliyetin Rize ayağının 24Aralık‘ta başlatılacağını söyleyerek şöyle devam etti:"24 Aralık Perşembe günü Genel Başkanımız Rize’yegelecek. Rize merkezde sendikaları dost partileri vedemokratik örgütleri ziyaret edecek. Hem kampanyayıanlatacak hem de ilimizin sorunları ile ilgili bilgi ala-cak."

Ali Asker Pazar‘daÖDP Genel Başkanı Alper Taş’ın 25 Aralık Cuma günüPazar ve Fındıklı‘da bir dizi toplantıya katılacağınısöyleyen İl Başkanı Yaşar Aydın, "25 Aralık Cuma günüPazar’da bir de Halk buluşması organize ettik. BuradaGenel Başkanımız Alper Taş’ın yanında halkımızın gürsesi Ozan Ali Asker arkadaşımız da bizlerle birlikte ola-cak. Tüm yurttaşlarımızı bu buluşmamıza katılamayaçağırıyorum" diye konuştu.

Antalya'nın Döşemealtı İlçesi'ne bağlı Nebiler Köyü'ndekiKenan Evren İlköğretim Okulu'nun adı Osman Ali Cingözİlköğretim Okulu olarak değiştirildi. ÖDP Antalya İl Örgütü'nünde Ağustos sonunda okul önünde yaptığı “Artık yeter, bu utançlayaşamak istemiyoruz” eyleminin ardından Eğitim-Sen AntalyaŞubesi de Kenan Evren İlköğretim Okulu'nun adının FakirBaykurt İlköğretim Okulu olarak değiştirilmesini istemişti. Antalyaİl Milli Eğitim Müdürlüğü başvurunun ardından yaptığı değer-lendirmede okula Osman Ali Cingöz adını verdi.

Bursa'da yaşanan grizu patlaması nedeniyle 19

maden emekçisi hayatını kaybetti. Emeğe reva

görülen yaşam koşulları bir kez daha tüm çıplak-

lığıyla gözler önüne serildi

EMEKÇİ CİNAYETİNİN SORUMLUSU

PİYASACI DÜZENDİR

ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA

ALMANYA 9. KONGRESİNDE BULUŞTU

24-25-26-27 Aralık’ta Rize,

Trabzon ve Fatsa’da Halk

Konuşacak

ANTALYA BİR UTANÇTAN KURTULDU

Page 5: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

5

Bir hesap yapalım. Son günlerde canverenlerin sayısı: 1 (molotoflayaralanıp ölen kız) + 1 (Diyarbakır’-daki gösteride silahla öldürülenöğrenci) + 7 (PKK’nin nedense gün-ler sonra üstlendiği saldırıda hayatınıkaybeden askerler) + 19 (Bursa’dakimaden kazasında can veren maden-ciler) +3 (Kilis’te taş ocağında ölen3 işçi) : Toplam 31 kurban.

Her haliyle ve her yanda sürmekteolan bir savaşın mağdurları bunlar.Ana dilini konuşma arzusuyla ölen veöldüren insanların dünyasındayız neyazık ki. Bir de ana ocağına herakşam ekmek götürebilmek için canveren işçilerin ve onları üç kuruşfazla kâr için ölüme göndermektetereddüt etmeyen patronlarındünyası... Bunlar aynı gün, aynıgazetelerin baş sayfalarını pay-laşırken, birileri bize, “bunları topla-mayın, acıları ve haksızlıklarıtoplamayın” diyor. Bölün diyorlar,acıları ve gözyaşlarını bölün, çıkarınve ayrı raflara dizin.

Tuhaflıklar ülkesindeyiz. Darbeyekarşı aslanlar gibi mücadele ettiğinisöyleyen AK pak partililer, sokaklar-dan cuntacı Kenan Evren’in adı silin-mesin diye çırpınıyorlar.Ergenekonculukla suçlanan CHP’liler ise o ismi kaldırmaya çalışıyor.12 Eylül darbesi, dincileri ve AKP zih-niyetini aslan sütüyle beslediği içinşimdi diyet borçlarını ödüyorlar vedarbeye ne kadar da bağlı olduklarınıgösteriyorlar. AK pak demokrasiböyle oluyor memleketimizde.

Milleti her konuda şaşkına çe-virmekte üzerilerine yok. Alın sizedomuz gribi vakası. Bakan Recepbey, “aşı olun” diye sıkıştırır,Başbakan Recep bey ise, “sakın ha”diye çıkışır. Ve cümle cemaatin aklıkarışır. Ama net olan bir şey var:Domuz gribinden ölenlerinneredeyse tamamı düşük gelirgrubuna ait. Yoksulluk, salgınhastalıklara daha kolay yakalanmayaimkan verir. Tam bu salgın geçtiderken, şimdilerde virüsün karakterdeğiştirdiği ve yeni bir görüntüylegelmekte olduğu söyleniyor. Gerçihükümetimiz, buna karşı her tür ted-biri aldığını söyledi, ama… Yok-sulların durumu değişmediği için bulanet virüs gelip yine onları bulacak.

Ama, çok şükür inanç özgürlüğündeanlaşıyoruz. İsviçre’de minareyasağına karşı çıkmak gerektiğikonusunda kimse tereddüt etmedi.Gerçi bu inanç özgürlüğünüAvrupa’da savunurken, memleketsınırları içine taşımak gerektiğikonusunda yine anlaşmazlık nok-tasına geliyoruz. AK pak özgürlükanlayışı bu sınırın aşılmasından rahat-sız oluyor. Ramazan ayında oruç tut-madığı için ölen insanlarmış, saçuzatıp küpe taktığı için bu ülkeninbilim yuvası üniversitelerinde linçedilen gençlermiş, din derslerininzorunlu olmasıymış, cemevlerininibadethane değil de öylesine birhane sayılmasıymış veya Hıristiyanyurttaşlarımızın kilise başvurularınınreddedilmesiymiş… “Geçin böylekonuları, Başbakanımızın huzurunubozmayın” diyorlar bize.

Bu ülkede yazılması muteber olankonular belirlenmiş, gerisi önemsizsayılıyor. Mesela, emek sendikaları vemeslek odaları son yılların en büyükmitingini 21 Kasım’da Ankara’dagerçekleştirdi, ama Taraf gazetesibuna tek bir satır ayırmadı. Mitinghükümetin ekonomik zihniyetinekarşı yapılıyordu. Ama aynı günbaşyazar Ahmet Altan, merkez med-yanın “ahlaksız” olduğunu bastırabastıra yazıyor ve bu ahlaksızgazetelerin bazı haberleri görmez-den geldiğini söylüyordu. Bir sonrakigün baktığınızda aynı gazeteninhiçbir yazarının da bu konuya değin-mediğini görüyorsunuz. Ama bin-lerin işçi mitingini görmeyen bu“ahlaklı” gazete, o gün Malezya’dakibir camide yapılan toplu sünnettörenini haber yapabiliyordu, üstelikfotoğraflı.

Aynı “ahlaklı” körlüğü, geçen ayüniversitelere yapılan atamalarda dagördük. YÖK ve Cumhurbaşkanı Ab-dullah Gül, önseçimlerde en az oy

alan adayları dekanlık ve rektörlükgörevlerine getirmekte tereddütetmedi. Hani bunlar Erdoğan Teziç veAhmet Necdet Sezer döneminde butür uygulamalarda bağırır çağırır, iti-raz ederlerdi? Ne oldu? YÖKBaşkanlığı’nı alınca, artık sorunlarbitmiş mi oldu onlar için? Peki herşeye “ahlaksız” ve “faşist” yaftasıylasaldıran Taraf yazarlarının

demokratik sesine ne oldu? Veya bukonularda birkaç yıl önce canla başlayazılar yazan “demokrat” yazarlar(mesela Yeni Şafak veya Zamangazetesindekiler) neden tek -evettek- bir satır yazma gereği duy-madılar? Bu soruların cevabı önemlideğil. Tek bir sonuç var: Buçerçevenin içindekiler hala ahlaklı vedemokrat sayıyorlar kendilerini.

AKP’nin barış konusunda iyi niyetliolmadığını söylediğimizde de kızı-yorlar bize. Bu meseleyi 10 Kasımgünü Meclis’e getiren AKP o güngereksiz bir gerginliğin doğacağınıbilmiyor muydu? Evet, bu gerginliksayesinde, şimdi, “biz çok istiyoruzama karşımızda ciddi bir tepki var”deme bahanesine sarılabiliyorlar veböylece bu açılım meselesini belirsizbir geleceğe erteliyorlar. Hem bugündemden vazgeçmediklerinisöylüyor, hem de karşılarına ciddi birtepkinin çıkmasını özellikle istiyorlarsanki. Öcalan’ın hücresini küçül-terek, göstericilere silahla ateş ede-rek, İzmir’deki DTP konvoyunasaldırıya açık kapı bırakarak, kötü birsiyaset güdüyorlar. Ve bu kötüsiyasete ne yazık ki Kürt muhalefetide ayak uyduruyor ve yanlış yöntem-lerle tepki veriyor, yanlış siyasetlergeliştirerek sorunun çözüm imkan-larını güçleştiriyor.

AKP’li Bakan, DTP’nin kapatılabile-ceğini söyledi ve Anayasa Mahkemesiiki yıldır rafta bekleyen dosyayıhemen açarak on gün içinde partiyikapattı. Bu ne şiddet, bu ne hız... Ka-patma gerekçeleri arasında, bir yö-neticinin “terör örgütünü” övmesi,başka bir yöneticinin ise Türklerden“kan içinde boğulacaklar” diye sözetmesi gösteriliyordu. Ahmet Türksonrasında haklı olarak sordu:“Madem öyle, ‘Ergenekon’unavukatıyız’ diyen CHP veya ‘Türk’ünkanı içinde boğulacaklar’ diyen MHPhakkında neden kapatma davasıaçılmıyor?” Cevap: Bu siyasi birkarardır. Devlet siyaseti.

Kürt meselesinde günah çıkaranlarkervanına Başbakan Erdoğan veDevlet Bakanı Bülent Arınç’tansonra “milli” sanatçılardan SerdarOrtaç da katıldı. Biraz geç oldu amaolsun. On yıl kadar önce bir konuş-masında Kürtçe şarkı söyleyeceğinidile getiren Ahmet Kaya’mıza arsızcasaldıranların, çatal bıçak ve nefretsavuranların başında gelmiş, hızınıalamayıp sahneye çıkarak marşsöylemişti. Geçenlerde bir röporta-jında, bu olaydan duyduğu pişmanlığıdile getirerek, artık kendisinindeğiştiğini söyledi. Gerçi bu pişman-lık beyanına, eski karabiber klibindebir kadının göbeğinde zeytin yemişolmasını da eklemiş durumda SerdarOrtaç. Herhalde bu zihniyetin, piş-manlıklar arasında sınıflandırma yap-mak ve sebep olduğu her ızdırabınbir benzerini kendi ruhunda his-setmesi gerektiğini anlamak için debir on yıl geçmesi gerekiyor. Aynısüre, AKP’liler için de geçerli.Demokratik açılım yapacağız deyipbu toplumun beklentilerini yükselt-menin ama sonra da bunu tarümarederek, sokaklarda insanlarımızınbirbirine kurşun sıkacak durumagelmesinin vebali büyüktür. Siyasetinnefes alma alanlarını tıkadıktan sonrasokakta oluşan tepkileri milliyetçihezeyanlarla bastırtmanın vebalibüyüktür. Bunları da anlayacaklar.

Ama biz, bölme ve çıkarma işleminibizi eksiltmek için kullananlara karşıdevrimci matematiğin hakkını vere-lim. Yeter ki, toplama ve dayanışmaişleminin yürekli matematiğini dünyaaleme gösterebilelim. İnatla vesükunetle. Bilekle ve bilinçle.

M EM LEK ET M A N Z A R A S I

Ahmet Türk sonrasında

haklı olarak sordu:

“Madem öyle, ‘Er-

genekon’un avukatıyız’

diyen CHP veya ‘Türk’ün

kanı içinde boğulacaklar’

diyen MHP hakkında

neden kapatma davası

açılmıyor?” Cevap: Bu

siyasi bir karardır. Devlet

siyaseti.

Bölsek de aynı acı. Hiç

azalmıyor. Yine Kürt soru-

nunu çözmek gerekiyor.

İşçiler ve emekçiler

sömürülmesin ve iki

ekmek için ölüme razı

köleler halinde yaşamasın.

Hasretimiz bu bizim.

Page 6: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

6

1. Ücretlerdeki düşmeye karşı işçilerin gösterdikleri dönemseldirenmenin ve bunların ücretleri artırma yolundaki dönemselgirişimlerinin ücretlilik sistemine ayrılmazcasına bağlı olduğunuve bu durumu emeğin metalar tarafından emilmesi olgusunundayattığını ve bu yüzden de bunun, fiyatların genel hareketinidüzenleyen yasalara bağımlı olduğunu gösterdikten; ayrıca,ücretlerdeki genel bir yükselmenin metaların ortalama fiyat-larını ya da değerlerini etkilemeyeceğini gösterdikten sonra,artık soru, sermaye ile emek arasındaki bu ardı arkası gelmezmücadelede sermayenin ne ölçüde başarılı olabileceğidir.

Bunu bir genellemeyle yanıtlayacağım, ve diyeceğim ki, emeğinpazar fiyatı, bütün öteki metaların pazar fiyatı gibi uzun vadedekendi değerine uyacaktır; ve bundan dolayı, bütün iniş veçıkışlara karşın, ve işçi ne yaparsa yapsın, ortalama olarakancak kendi emeğinin değerini alacaktır, ki bu değer, bakımıve yeniden üretilmesi için gerekli olan geçim araçlarının –ki bugeçim araçlarının değerini de, sonuçta, üretilmeleri için gerekliolan emek miktarı düzenler– değeri ile belirlenen kendiişgücünün değeridir.

Ama bazı belirli özellikler vardır ki, işgücünün değerini, yaniemeğin değerini bütün öteki metaların değerlerinden ayırde-derler. İşgücünün değeri, biri salt fiziksel, ötekisi ise tarihselya da toplumsal olan iki öğeden oluşur. İşgücü değerinin en uçsınırını fiziksel öğe belirler, yani bu demektir ki, işçi sınıfınıngeçinmesi, ve yeniden üremesi, fiziksel varlığını sürdürmesiiçin, yaşamak ve çoğalmak için vazgeçilmez olan geçimaraçlarını alması gerekir. Bu vazgeçilmez geçim araçlarınındeğeri, buna göre emek değerinin en uç sınırını meydana ge-tirir. Öte yandan, işgününün uzunluğu da, çok esnek olsa bile,bir uç sınıra sahiptir. Bu uç sınırları belirleyen şey, işçinin fizik-sel kuvvetidir. İşçinin yaşamsal kuvvetinin günlük harcanmasıbelli bir ölçüyü aşarsa, günbegün yeniden harcanamaz. Bununlabirlikte, dediğimiz gibi, bu sınır çok esnektir. Hızlı bir biçimdepeşpeşe gelen sağlıklı ve kısa ömürlü nesiller, emek pazarını,bir dizi güçlü ve uzun ömürlü nesiller kadar iyi bir biçimdebesleyebilir.

Salt fizyolojik olan bu öğe yanında, her ülkede emeğin değeri,geleneksel yaşam düzeyi ile de belirlenir. Bu yaşam düzeyi, yal-nız fiziksel yaşamdan ibaret olmayıp, insanların içinde yaşadık-ları ve içinde yetiştirilmiş oldukları toplumsal koşullardandoğan bazı gereksinmelerin doyurulmasıdır. (...)

Ama kârlara gelince, bunların asgarisini belirleyecek bir yasayoktur. Onların düşüşlerindeki son sınırın ne olduğunusöyleyemeyiz. Peki bu sınırı neden saptayamıyoruz? Çünküücretlerin asgarisini saptayabildiğimiz halde, azamisini sap-tayamıyoruz. Yalnız şunu söyleyebiliriz ki, işgücünün sınırlarıbelli olduğunda, kârların azamisi, ücretlerin fiziksel asgarisinetekabül eder; ve ücretler belli olduğunda, kârların azamisi,işgününün işçinin fiziksel gücünün dayanabileceği sınıra kadaruzatılmasına tekabül eder. Demek ki, kârın azamisi, ücretinfiziksel asgarisi ve işgününün fiziksel azamisi ile sınırlıdır. Açıktırki, azami kâr oranının bu iki sınırı arasında, değişebilen sınırsızbir ıskala yer alır. Kâr oranının fiili ölçüsü, sermaye ile emekarasındaki kesintisiz mücadele tarafından belirlenir; kapitalistdurmadan ücretleri fiziksel asgariye düşürmeye ve işgününüfiziksel azamiye çıkarmaya çabalar, oysa işçi sürekli olarakkarşıt yönde bir baskı yapar.

Böylece sorun, mücadele eden tarafların karşılıklı güçler den-gesine indirgenir.

* Başlık Dayanışma Gazetesi tarafından koyulmuştur. Marx’tan yaptığımız bu ak-tarma, Ücret, Fiyat ve Kâr adlı kitabın “Sermaye ile Emek Arasındaki Mücadele veBunun Sonuçları” bölümünden alınmıştır. Bu bölüm, önceki sayıda bazı pasajlarınıaktardığımız, “Ücretleri Yükseltmek Ya da Düşmelerine Karşı Koymak YolundakiBelli Başlı Girişimler” bölümünden hemen sonra gelmektedir. (K. Marx-F. Engels,Seçme Yapıtlar Cilt: 2 içinde, Sol Yayınları, Birinci Baskı: Temmuz 1977, sf. 85-87)Bu bölümün devamına önümüzdeki sayıda yer verilecektir.

Ücretler ve Sermaye ileEmek ArasındakiMücadele*

AKP Hükümetinin aldığı kararla işyerleri kapatıla-cak olan ve günlerdir Ankara'da direnişte olanTEKEL işçilerine polis saldırdı.

Özelleştirme nedeniyle iş yerleri kapatılıp özlükhakları 4/C (sözleşmeli personel) kapsamındabaşka kamu kuruluşlarına nakledilmek istenen bin-lerce Tekel emekçisi AKP Genel Merkezi ve Abdiİpekçi Parkı'nda eylem yaparken protestonun ik-inci ve üçüncü gününde de polis şiddetine uğradı.

Çeşitli illerden 106 otobüsle Ankara'ya gelen 12bin Tekel işçisi AKP önünde ve Abdi İpekçiParkı’nda sloganlarla hükümeti protesto ederken2 Tekel işçisi de işyerlerinin kapatılmasını protestoetmek için soyundu. Özelleştirilen Tekel fab-rikalarında çalışan işçiler başka kamu kuruluşlarına4-C statüsüyle nakledilmeye karşı çıkıyorlar.

Biber gazı ve copAKP önünde bekleyen işçilerin bir bölümü ilkgünün akşamı sendikanın direktifiyle Atatürk SporSalonu’na götürülerek geceyi burada geçirmelerisağlandı. Protestoların ikinci günü sabah saat-lerinde diğer grupla birleşmek üzere Abdi İpekçiParkı’na gelen işçilere polis biber gazı ve copla mü-dahale etti. Polis şiddetinden çok sayıda emekçiyaralanırken yaralılar dahil işçilerin Abdi İpekçiParkı'ndan çıkmasına izin verilmedi. Hak arayanemekçiler sık sık “Tayyip Allah belanı versin”,“Direne direne kazanacağız”, “AKP’nin imamı kaçasattın bu halkı” sloganları atttı.

Biber gazı, cop, tekme, yumrukTEKEL işçilerinin Ankara direnişinin üçüncügününde de emekçiler polis şiddeti ile karşı karşıkarşıya kaldı. Polis, geceyi Abdi İpekçi Parkı’ndageçiren 7 bin işçi ve milletvekillerine biber gazı vetazyikli suyla saldırdı. Saldırıda hızını alamayanAnkara polisi tekme, tokat ve yumruklarını da kul-lanarak bazı işçileri Abdi İpekçi Parkı'nda bulunan

havuza attı. Havuza atılan işçilere tazyikli su sık-maya devam etti. Türk-İş Genel Sekreteri MustafaTürkel'in de aralarında olduğu çok sayıda işçigözaltına alınırken, Türk-İş, "insanlık dışı" olaraknitelendirdiği müdahale için "Ankara’yı bir 'korkuşehri' haline getiren müdahalenin ve uygulanan şid-detin dozunu haklı gösterebilecek hiçbir gerekçeyoktur” dedi.

ÖDP'den destekAnkara'da günlerdir hak arayışındaki TEKEL işçi-lerine ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Haydar İlker,Ankara İl Başkanı Cevat Özdemir ve ÖDP üyeleride destek ziyaretinde bulundu. Tek Gıda İş’e bağlıolarak Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’yaakın eden Tekel işçilerinin soğuk ve yağmurluhavadaki direnişine birçok siyasi parti vedemokratik kitle örgütü destek verdi.

İzmir'den protesto Öte yandan ÖDP İzmir İl Örgütü, çeşitli siyasi par-tilerin de destek verdiği bir eylemle polisinAnkara'da TEKEL işçilerine karşı gerçekleştirdiğisaldırıları protesto etti.

4/C StatüsüÇeşitli kamu kurumlarında 4/C statüsü ile istihdamedilen geçici işçiler Bakanlar Kurulu kararı ile işealınıyor. Her yıl işte çıkarılıp performansa göreyeniden işe alınan işçilerin maaşı, aynı işi yapankadrolu personele göre yüzde 30-40 daha düşük.Lise mezunu bir geçici işçi, asgari geçim indirimidahil 730 TL alıyor. Aynı statüdeki bir memurun isemaaşı yaklaşık bin 100 lira.

Kamudaki bu ayrımcılığın sebebi 4/C'lilerdeki statübelirsizliği. Bu kapsamdaki kişiler ne kamu işçisisayılıyor ne de devlet memuru. Her yıl BakanlarKurulu kararı ile kamu kurumları için toplam 21bin 193 geçici işçi kadrosu ilan ediliyor.

Özelleştirme Sonucu Özlük Haklarını Kaybedecek Tekel İşçilerine Polis Saldırdı

TEKEL İŞÇİSİ DİRENİŞİN SİMGESİÇeşitli illerden Ankara'ya gelen ve

özelleştirme sonucu özlük hak-

larını kaybedecek 12 bin TEKEL

işçisine polis biber gazı ve copla

saldırdı. Hızını alamayan polis

biber gazı ve copun yanı sıra

tekme, tokat ve yumruklarını da

emekçilere karşı kullanırken bazı

işçileri Abdi İpekçi Parkı’nda bulu-

nan havuza attı.

ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Haydar İLKER:

TEKEL İŞÇİSİ YALNIZ DEĞİLDİR

AKP günlerdir kontrolden çıkmış bir haldeemekçilere saldırıyor. İstanbul'da hakkını arayanİtfaiyeciler, 25 Kasım'daki uyarı grevine katıldığıiçin görevden uzaklaştırılan arkadaşlarına sahipçıkan emekçiler, işine, aşına sahip çıkmak içinAnkara sokaklarında direnen TEKEL işçileripolisin saldırısıyla susturulmaya çalışıldı.

Eğer, AKP'nin amacı işçilere zulüm etmekse bunubaşardı. TEKEL işçileri polis şiddeti ile havuza'döküldü', parkın dışına 'sürüldü', gaz bombalarıile hastanelik edildi. Suyun, çamurun içerisindegeceyi korumak için yaptıkları çadırları başlarınayıkıldı. AKP bu başarısından dolayı polislerini kut-layabilir!

AKP'nin amacı TEKEL işçilerini susturmaksa, işteonu başaramadı. İşçiler el ele verip yine yürüdü.Bu kez seslerini daha da büyüterek, öfkeleriniçoğaltarak yürüdüler.

Tayyip Erdoğan bilmeli işine, ekmeğine, çocuk-larının geleceğine sahip çıkan işçilerinyürüyüşünü polis barikatları ile durduramazlar;işçilerin sesini gaz bombaları ile kesemezler. Buyürüyüş barikatları aşar bu ses duvarları yıkar!

Bu tablo 'özelleştirelim güzelleştirelim', 'babalargibi satarım' diyen tüccar zihniyetinin eseridir.Özelleştirmelere başından bu yana karşıçıkarken, özelleştirmenin işsizliğini arttıracağını,taşerona iş verme, geçici, yarım zamanlı işler,ücretsiz aile işçiliğini yaygınlaştırarak, sömürüyüarttıracağını söylüyoruz. Kamu kurumlarını ser-mayeye peşkeş çekip, işçilerin haklarını gasp et-meye çalışanlar bu politikalarını zorla ve baskıylakabul ettiremeyecektir.

AKP işçilerin, emekçilerin sesinden ve öfkesin-den korksun, AKP'yi emekçilerin mücadelesiyıkacaktır.

Baskılara ve hür tür zorbalığa karşı haklı mücade-lesinde TEKEL işçilerin yanında olmaya, mücade-leyi büyütmeye devam edeceğiz.

Karl Marx

Page 7: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

7

DTP'nin kapatılması Türkiye'deki demokrasianlayışının sakatlığını bir kez daha gözlerönüne sermiştir. Kürt halkının kendi talepler-ine sahip çıkan bütün partiler kapatılmıştır.Parti kapatma demokratik mücadele alanınıkapatmak anlamına gelmektedir.

Kapatma kararı siyasidir. AKP her ne kadar‘biz parti kapatmalara karşıyız‘ dese de, kap-atma kararının oluşmasında AKP’nin önemlibir payı vardır. AKP günlerdir DTP’yi hedefhaline getirmiş, ‘Batasuna‘ örneğiyle kapatıl-manın adeta gerekçesini hazırlamıştır.

AKP kendisine yönelik kapatma davası sözkonusu olduğunda, parti kapatmaları zorlaştırmayadönük çalışmalar yapacağını söylemişti. Ancak kap-atma tehlikesini atlattıktan sonra bu konuda hiçbiradım atmadı. Bu durum ‘kendine müslüman‘ AKP’ninsözde demokratlığının ve samimiyetsizliğinin göster-gesidir.

DTP’nin kapatılması sorunu daha da derinleştirecek,barış umutlarını azaltacaktır. Son günlerde içerisinegirdiğimiz şiddet cenderesi ‘açılım‘ süreciyle başlayanumutların bir hayal kırıklığına doğru yönelmesi sonu-

cunu ortaya çıkarmıştır. Umutların azalması aynı za-manda bir arada yaşama arzusunun da azalmasına yolaçmaktadır.

Bugün kapatılma ‘iyi oldu‘ diyenlerin yani çözümsüz-lükte ısrar edenlerin, savaştan ve ölümlerden yanaolanların sesi daha çok çıkıyor; ancak bütün bugüçlere karşı barış ve kardeşlik isteyenler mutlaka butoprakların kaderini değiştirecektir.

Türkiye’nin kardeşliğini, eşit, özgür ve demokratikgeleceğini birlikte kuracağız.

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş;

BİR DEMOKRASİ AYIBI DAHABatman'da İşçi Filmleri FestivaliBatman da düzenlenen 1. Uluslararası İşçi FilmleriFestivali, TARİŞ ve Fatsa belgesellerinin gösterimive ÖDP Parti Meclisi üyesi Cemal Çakıcı'nınkonuşmasının ardından sona erdi.

Toplam 32 kısa ve uzun metrajlı film gösterimininyapıldığı festivalde Devrimci Yol’un TARİŞ ve Fat-sa'da verdiği mücadeleleri konu alan belgeselleren çok ilgi çeken yapımlar oldu. Batman 1. Ulus-lararası İşçi Filmleri Festivali'ne ÖDP'den de PartiMeclisi üyesi Cemal Çakıcı ve Merhamet Şahinkatıldı. Festivalin son gününde ‘Kürt Sorunu’hakkında bir konuşma yapan ÖDP Parti Meclisiüyesi Cemal Çakıcı, kimliklerin özgürleşmesininemeğin özgürleşmesinden bağımsız düşünüle-meyeceğini söyledi.

BİRARADA KARDEŞÇE YAŞAM İÇİN IŞIK YAKTIK

ÖDP, EMEP ve Halkevleri tarafın-dan İstanbul‘da düzenlenen ‘Barışave Kardeşliğe Işık Yakıyoruz‘yürüşü yağmura rağmen çoşkuyagerçekleştirildi. TEKEL işçilerineuygulanan polis şiddetinin kınandığıeylemde ortak açıklamayı ÖDPGenel Başkanı Alper Taş okudu.

Bugün buraya ellerimizdeki ışıklarlageldik, bu ışıklar ırkçılık ve faşizmkarşısında dimdik ayakta durmanın,kardeşlikte direnmenin ve özgür-lük isteklerimizin ışıkları olacaktır,diyen Taş, son günlerde yükselenşiddetin barış umutlarını azalttığınıumudunu yitirmeyenlerin buyürüyüşün kardeşlik ve barış umut-larını çoğaltmak için bir adımolduğunu ifade ederek, ışığıbüyütme çağrısı yaptı.

Bir iç savaş ortamının yaratıldığını,halkın birbirinden koparılmayaçalışıldığını belirten Taş şunları kay-detti, "Bu bölünme ve parçalanmaiçerisinde son günlerde yükseltilenKürt düşmanlığı ve

milliyetçi/faşizan kışkırtmalar sonu-cunda çatışmalar uç vermeyebaşlıyor. ‘Ya sev ya terk et‘ faşistzihniyeti halkların birbirinden uza-klaşmasına neden oluyor. Çeteler,karanlık güçler oluşturdukları bupuslu havada sokak aralarında silahdağıtıyorlar. Aynı sokakta aynı yok-sulluk ve çaresizliğe mahkumolarak ayakta durmaya çalışan in-sanlar birbirine düşürülmek is-teniyor. Düzen güçleri bütünsorunları ancak ellerindeki tek aletolan çekiçle çözebileceğini san-maya devam ediyor. DTP tabelasıyere indiğinde, daha fazlaöldürdüklerinde, daha fazla yasak-ladıklarında sorunun ortadankalkacağını sanıyorlar."

Barış Hakların BirlikteGelecek Arayışının Sonucu

Olacaktır

Alper Taş, AKP‘nin, düzen güç-lerinin barışı ve kardeşliğini sağla-mayacağının altını çizerken, barış vekardeşlik ancak halkların birliktegelecek arayışının sonucu olabile-ceğini belirtti. Taş, "Bugün adım atındemeye geldik, barış ve kardeşlikiçin adım atmaya geldik. Halklarıbirbirine düşürenlere karşı birarada yaşamın, kardeşliğin barikat-larını kuracağımızı söylemeyegeldik. Bugün buraya kardeşlikisteyenleri sesimize ses katmaya

çağırmaya geldik. Umutluyuz, buumudu büyütmeye kararlıyız.Ülkemizi ırkçı, şovenist, inkarcı,imhacı karanlık güçlere terk et-memeye kararlıyız. Nazım‘ın dadediği gibi, ‘Onlar umudun düş-manıdır, sevgilim; akar suyun,meyve çağında ağacın, serpilingelişen hayatın düşmanı. Çünküölüm vurdu damgasını alınlarına:çürüyen diş, dökülen et, bir dahageri dönmemek üzere yıkılıp gide-cekler. Ve elbette ki sevgilim, elbet,dolaşacaktır elini kolunu sallaya sal-laya, dolaşacaktır en şanlı elbise-siyle‘ bu topraklarda kardeşlik vebarış..."dedi.

İstanbul Tramvay durağında barış ve kardeşliğe ışık yakıldı, mumlarla barış yazıldı. ÖDP, EMEP ve

Halkevleri tarafından düzenlenen yürüyüşte, kardeşlik ışığını büyütme çağrısı yapıldı.

Page 8: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

Ülkemizdeki bütün gelişmeler ser-maye yanlısı gerici ve faşist akımlartarafından belirleniyor. Emekçi halkkesimleri yıllardır bu sağ akımlarınemperyalizmin güdümünde uygu-ladıkları politikalarla sömürülüyor.Ezilen halk kesimlerinin özgürlük veeşitlik arzusu baskı, zor ve asimi-lasyon politikaları ile bastırılıyor. Bir-birine karşıtlık içerisindeymiş gibigörünen tüm düzen siyasetleri konuemekçilerin hakları, demokrasi veözgürlüklerin geliştirilmesiolduğunda, sermaye düzeninin de-vamı için birleşiyorlar.

Son yıllarda emperyalizmin küreselpolitikaları doğrultusunda yaşanan'değişim' süreci ile sermayeninbugünkü ihtiyaçlarına uygun olarakyapılanan devlet eski ve yeni arasın-daki bir çatışma zemini de ortayaçıkardı. Emperyalizme bağımlı liberalmuhafazakar çizginin hegemonyasıaltındaki bu süreç sözde demokrasive özgürlük söylemleri altındaemekçi halk kesimlerine karşı vahşibir sömürü uygularken eğitimdensağlığa tüm kamu hizmetleri ticar-ileşiyor, kamunun mallarıözelleştirme ile sermayeye peşkeşçekiliyor. Bu gelişmeler doğrul-tusunda sol içerisinde de kapital-izmin eski ve yeni düzeni arasındakisaflaşmalara paralellik taşıyan kimigelişmeler yaşanıyor. Sol adına ortayaçıkan bir kesim AKP eliyle yürütülenküresel değişim programından yanatavır alırken liberal muhafazakar ikti-dar bloku ile bütünleşmeyi 'yeni sol'olarak sunmaya çalışıyor. Devrimcibir siyasetin yeterince güçlenmediğibu koşullarda toplum her tür düzeniçi sağ akımların etkisi altına alınmayaçalışılıyor.

Bugün yeni bir devrimci siyasetingeliştirilmesine ihtiyaç var.

Solun kendisini devrimci anlamda ye-nileyerek aşabilmesini mümkün kıla-cak bir örgütsel ve politik yenideninşa süreci emperyalizme bağımlıolarak gelişen yeni devlet yapısınakarşı mücadele içerisinde gelişecek-tir. Bunu da ancak kendi özgücünegüvenerek bağımsız devrimci birsiyaset gerçekleştirilebilir.

Bunun için, bugün yapılması gerekenise ÖDP'nin politik ve örgütsel an-lamda kendisini yenileyerek aşa-bilmesi yönünde adımlar atılmasıdır.6. Olağan Büyük Kongre bu anlam-daki bir başlangıç noktası olarakgerçekleşmiş, bu kongrede alınankararlar ile partimizin toplumsal mü-cadeleler içerisinde 'özgürlük vedayanışma hareketi'ne dönüşerek ye-

8

ÖZGÜRLÜK VE DAYANIŞMA HAREKETİYeni Bir Devrimci Siyaset İçin

Solun kendisini devrimci anlamda yenileyerek aşabilmesini mümkün

kılacak bir örgütsel ve politik yeniden inşa süreci emperyalizme

bağımlı olarak gelişen yeni devlet yapısına karşı mücadele

içerisinde gelişecektir. Bunu da ancak kendi özgücüne güvenerek

bağımsız devrimci bir siyaset gerçekleştirilebilir.

nilenmesi yeni dönemin yol haritasıolarak ortaya çıkarılmıştır.

Önümüzde ikili bir görev durmak-tadır; 'örgütü örgütlemek' ve'toplumu örgütlemek'. Kuşkusuzbunlar birbirinden ayrı görevlerdeğildir, örgütün örgütlenmesitoplumun örgütlenmesi mücadelesiiçerisinde birlikte gerçekleşecektir.

Örgütsel Yeniden İnşaPartimiz kuruluşundan bugüne gelenmücadelesi içerisinde pek çokolumlu deney ve birikim ortayaçıkarmakla birlikte eksik ve zaafların-dan kaynaklanan sorunlarla da yüzyüze kalmıştır. Bu sorunların başındaörgütün örgütlenememesi meselesigelmektedir. ÖDP önümüzdekidönemde bir mücadele örgütüolarak kendini inşa edecektir. Bununilk adımı da geçtiğimiz ay başlat-tığımız 'üye güncellenmesi' çalış-masıdır. Üyeliklerin güncellenmesiteknik bir konu değil Partimizinönümüzdeki dönemdeki örgütlenmeve mücadele sürecinin ilk adımıdır.

Üye yenilenmesi çalışması bir yanıylaparti-üye ilişkisinin güncelenmesiniiçermektedir. Kuruluşundan bugünekadar partimize üye olmuş, gönülvermiş, dostluk yoldaşlık etmiş bütünherkesle, Partimizin Kongremizdekarar altına aldığımız yeni yönelimleridoğrultusunda, mücadeleye davetedilmesidir. Ev ev, mahalle mahalledolaşarak yürütülecek bu çalışma,günümüzde bütün alanlara yayılan ya-bancılaşmanın kırılması parti-üye il-işkilerinin ve üyelerin kendiarasındaki ilişkilerin devrimci tarzdayeniden kurulması bakımındanönemsenerek yürütülmelidir.

Üye yenilenmesi çalışması diğeryönüyle de önümüzdeki dönemtemel örgütlenme tarzımız olacakbirim örgütlülüklerin kurulmasınıamaçlamalıdır. Her üyemiz bir mü-cadele birimi olan çalışma ya da

yaşam alanı içerisinde kendisini ifadeetmelidir. Birim temelli örgütlenmesokak sokak mahalle mahalle hayatıörgütlememiz demektir. Birimtemelli örgütlenme örgütseldemokrasi imkanlarını çoğaltacağıgibi aynı zamanda toplumsal ilişki-lerin geliştirilmesini de sağlayacaktır.

Üye yenilenmesi aynı zamandaönümüzdeki aylarda gerçekleştire-cek olduğumuz tüzük değişikliğininde temellerini oluşturacaktır. ÖD-P'nin parti ve hareket olarakörgütlenmesi kuşkusuz kendi için-deki örgütsel zaafları aşarak kendini

geliştirmesi ile sağlanabilir. Bu an-lamda Partimiz aşağıdan yukarıyabütün yapısını mücadele alanlarınadayanarak tüm yapısını birim örgüt-leri temelinde oluşturulacaktır.Seçme-seçilme ilişkilerinin doğrudanbirimler üzerinden gerçekleşeceği,birimlerin kendi temsilcileriniseçerek Parti organlarını geriçağırma ilkesi doğrultusunda aşağı-dan yukarıya oluşturacağı, taban in-isiyatifini ve demokrasisini esas alanbir şekilde Partimizi yeniden kura-cağız. Bu yöndeki bir yenidenyapılanma Partimiz ve sol için bir zi-hniyet devrimi olacaktır.

Sol ToplumsallaşarakYenilenecek

Partimiz ve sol açısından büyük enbüyük zaaf emekçi halk sınıflarıiçerisinde örgütlülüğün zayıflığı vepolitik olarak etkisizliğidir. Solunülkenin kaderi hakkında söz sahibiolabilmesi ancak halkın içerisindekivarlığının gelişmesi ve politik etkin-liğinin artması ile sağlanabilir.

Partimiz ve sol açısındanönümüzdeki dönemin en temelsorunu kitleleri devrimci düşünceleretrafında kazanabilecek birörgütlenme ve çalışma tarzınıngeliştirilmesidir. Mücadele içinde ku-rulmayan hiçbir örgütün etkili olma

Page 9: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

9

Kamu ve ülke kaynaklarını sermayeye peşkeş çekenözelleştirmeler sürüyor. Sırada diğer şeker fabrikaları,elektrik dağıtımı, köprüler ve otoyollar var. Bu yılın Eylül ayında Hükümet tarafından açıklanan2010–2012 yıllarını kapsayacak Orta Vadeli Program’aözelleştirmeler açısından baktığımızda anlaşılmaktadırki özelleştirmelerle ülke ve kamu kaynaklarının talanısürecek. Bu plana göre, kamu elektrik dağıtımı hizmetive şeker üretimi alanlarından çekilecek,telekomünikasyon ve liman işletmeciliğindeki kamu payıazaltılacak, Ziraat Bankasındaki kamu hisselerinin birbölümü “halka arz” yöntemiyle satılacak. Buna göreElektrik Üretim AŞ’ye (EÜAŞ) ait tam 56 akarsusantrali, Menderes Elektrik Dağıtım AŞ ve Türk Şek-er’de denilen Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’ye aitMalatya, Erzincan, Elazığ ve Elbistan Şeker Fabrikalarıözelleştirilecek. Aynı kapsamdaki 2010 yılı Özelleştirme İdaresi Başkan-lığı programına göre de TEKEL’e ait Çamaltı ve Ayvalıktuzlaları, Kazakistan JTI Central Asia LLP Şirketi’ndebulunan yüzde 20 oranındaki kamu hissesi, BaşkentDoğalgaz Dağıtım AŞ’nin yüzde 80 hissesine tekabüleden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aithisseler, Boğaziçi Köprüsü, Fatih Sultan MehmetKöprüsü, Edirne - İstanbul - Ankara Otoyolu, İzmir-Aydın Otoyolu, Pozantı - Tarsus - Mersin Otoyolu, Tar-sus - Adana - Gaziantep Otoyolu, Toprakkale -İskenderun Otoyolu, Gaziantep - Şanlıurfa Otoyolu,İzmir - Çeşme Otoyolu, İzmir ve Ankara Çevre Otoy-olu, Çamlıbel Elektrik Dağıtım AŞ, Fırat ElektrikDağıtım AŞ, Uludağ Elektrik Dağıtım AŞ, Vangölü Elek-trik Dağıtım AŞ önümüzdeki yıl içinde özelleştirilecek.Bir süre önce, 9 Aralık’ta ise, Özelleştirme İdaresiBaşkanlığı Sümer Holdinge ait Tümaş Türk MühendislikMüşavirlik ve Müteahhitlik AŞ sermayesinin yüzde49’unu ve Türk Arap Gübre AŞ’nin yüzde 20 oranındakiiştirak payını “hisse satış” yöntemi ve “pazarlık usulü”ile özelleştirmek üzere ihale edeceğini açıklamış bu-lunuyor.

Şeker’de kuruluşTürkiye’de şekerin öyküsü, 5 Nisan 1925’te kamuya aitŞeker Fabrikaları kurulmasına ilişkin yasa ile başlar. Bukapsamda Aralık 1925’te kamuya ait Alpullu Şeker Fab-rikası’nın temeli atıldı, on bir ay sonra işletmeye açıldı.25 Ocak 1926’da ise şeker, petrol ve benzinde yabancıegemenliğine son veren ve yerli tekel oluşumunuöngören yasa kabul edildi. 1926’da, şekerde tek özelteşebbüs olan ve yerel üreticilerce kurulan Uşak ŞekerFabrikası işletmeye açıldı.

1933 yılına kadar ülke şeker gereksinimi bu iki fab-rikanın üretimi ile karşılandı, daha sonra yeni şeker fab-rikaları kuruldu. Bu arada dönemin ulusal bankalarınınbazılarının ortaklığı ile iki şirket oluşturuldu. BunlardanAnadolu Şeker Fabrikaları TAŞ, 1933’te Eskişehir ŞekerFabrikasını işletmeye açtı. Diğer şirket olan TurhalŞeker Fabrikası TAŞ de, 1934’te Turhal Şeker Fabrikasınıişletmeye açtı.

Daha sonra tarımsal, teknik ve idari çalışmaların tekmerkezden koordinasyonu ve kaynakların birleştir-ilmesi amacıyla ayrı şirketler halindeki dört şeker fab-rikası, üç ulusal bankanın eşit paylarla ortak olduklarıTürkiye Şeker Fabrikaları AŞ çatısı altında toplandı.

Artan şeker gereksinimi dolayısıyla 1951 yılında hazır-lanan Şeker Sanayiinin Tevsi Programı ile yeni şeker fab-rikaları kurulması gündeme gelmiş ve ayrıcakooperatifleşme süreci başlatılmıştır.

1951–1956 yıllarını kapsayan dönemde on bir yenişeker fabrikası (Susurluk, Burdur, Amasya, Konya, Kü-tahya, Adapazarı, Burdur, Susurluk, Kayseri, Erzurum,Erzincan, Elazığ ve Malatya); 1953 yılında ise “PancarKooperatifleri Bankası” Şekerbank kuruldu.

1962 yılında Ankara Şeker Fabrikası, 1963’te Kasta-monu, 1977’de Afyon, 1982’de Muş ve Ilgın, 1983’deBor, 1984’te Ağrı ve 1985 yılında da Elbistan Şeker Fab-rikaları üretime başladı. Daha sonra 1989’da Erciş,Ereğli ve Çarşamba Şeker Fabrikaları, 1991’de Çorum,1993’te Kars, 1998’de Yozgat, 2001 yılında da Kırşehir

Şeker Fabrikaları üretime başladı.

Şeker’de çözülüş ve özelleştirmeŞeker Fabrikalarının geçmiş dönemlerden kalan kuru-luşlarının tamamlandığı yol olan 2001, aynı zamandaDünya Bankası ve IMF ile yapılan anlaşmalar uyarıncaşekerde özelleştirme uygulamalarına hız verildiği bir yılolmuştur. Daha önce 1992’de Şeker Sigorta, 1993’teŞekerbank, 1995’te Konya Şeker Fabrikası özelleştir-ilmişti. 2001’de ise Şeker Fabrikaları ve ayrıca ETİ Hol-ding ile Çelbor ve MKEK’in bazı işletmeleriözelleştirme kapsamına alındı. Yine 2001’de Şeker YasasıTBMM’de kabul edilerek şekerde serbestleştirme / lib-eralizasyon doğrultusunda önemli bir adım daha atıldı.2003’te ise Türkşeker’in bağlı ortaklık ve iştirak-lerindeki hisseleri özelleştirme programına alındı.2004’te Amasya Şeker Fabrikası özelleştirildi. 4 Ocak2005’te Şeker Kurumu ve idari birimler Bakanlar Ku-rulu kararıyla kaldırıldı. Yine 2005’te Adapazarı ŞekerFabrikası özelleştirildi.

En son 9 Aralık 2009’da, pancardan şeker üreten ve busektörde yaklaşık olarak % 70 paya sahip olan TürkiyeŞeker Fabrikaları AŞ’ye ait 25 şeker fabrikasından Kas-tamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve ÇarşambaŞeker Fabrikalarının özelleştirme ihalesi yapılarak özelbir firmaya satışı yoluyla bu kuruluşların özelleştirmeişlemlerinin tamamlanması doğrultusunda adım atıldı.Böylece şeker, pancar ve tarımsal üretim ve hizmetlerinsermaye talanına açılması yönünde bir adım dahaatılmış oldu.

“Babalar gibi satarız”, “Türkiye’yi pazarlamakla mükelle-fiz” diyenlerin kamusal üretim, mülkiyet ve hizmetleriyani topluma ait olan kaynak ve hizmetleriözelleştirmesine karşı mücadelenin geliştirilmesi gereğiise bütün açıklığıyla orta yerde duruyor. “Her şeysatıldı” bitti kolaylığına kapılmamak gerekiyor. Hemözelleştirmeye karşı mücadele, hem de kamusal üretim,mülkiyet ve kamusal hizmet savunusuna kararlılıkladevam etmek gerekiyor.

şansı yoktur. Önümüzdeki döneminörgütlenme modeli tartışması dakağıt üzerinde yapılacak değişiklik-lerle gerçekleşmeyecektir. Bu yöndebir çabanın, mücadelenin geliştir-ilmesi süreci aynı zamanda Partimizinyeniden örgütlenmesi süreci olarakgörülmelidir. Ayağını toplumsal mü-cadele zeminlerine basamayan birhareketin sözünün etkili olma şansıyoktur.

Devrimci fikirler, ancak kazanılmakistenen kitlelerin hayattaki somutsorunlarını, onlara ilişkin gereksinim-lerini, psikolojilerini gözeterek onlarauygun şekilde yenidenüretilebildiğinde gerçek devrimcifikirler haline gelebilir. Bugün hayatınve mücadelenin her alanında ortayaçıkarmamız, yeniden üretmemizgereken de bu siyaset anlayışıdır.

Partimiz bugünkü il ilçe binaları üz-erine kurulu mekansal siyasetin yer-ine, yerelden ve yerinden bir siyaseti,

Devrimci fikirler, ancak kazanıl-

mak istenen kitlelerin hayattaki

somut sorunlarını, onlara ilişkin

gereksinimlerini, psikolojilerini

gözeterek onlara uygun şekilde

yeniden üretilebildiğinde gerçek

devrimci fikirler haline gelebilir.

Bugün hayatın ve mücadelenin

her alanında ortaya çıkarmamız,

yeniden üretmemiz gereken de

bu siyaset anlayışıdır.

Başka türlüsünü yapabilmek mümkün. Bunun yolu örgütlenmekten ve

mücadele etmekten geçiyor. Her tür insanı değerin yok edildiği, ser-

mayenin kölesi haline getirildiği, boyun eğdirildiği bu köhnemiş düzene

karşı; inadına direnenler geleceği bugünden başlayarak değiştirebilir.

Bu ülkeyi özgürlüğün ve dayanışmanın devrimci sesiyle yeniden kur-

maya çağırıyoruz... Şimdi, bir araya gelmenin, omuz omuza olmanın,

mücadelenin ve örgütlenmenin zamanıdır. Şimdi inadımızda ısrar za-

manıdır.

bunun araçlarını yaratarak hayatınbütün gözeneklerine işleyen birsiyasi, ahlaki, kültürel hareket bütün-lüğünü sağlayarak mücadele et-melidir.

Yeniden Kurulacak BirÜlkeyi Aşkla Örmek İçin

Eşitlik, Özgürlük, Devrim...

Türkiye emperyalizmin, sömürününve gericiliğin cenderesinde karanlıkbir geleceğe doğru yol alıyor. Böylesibir karanlığı yaşıyor olmamızın teknedeni devrimci bir siyasetin bugünyeterince güçlü olmamasıdır. O ne-denle bu sömürü düzeninden kurtu-luşun tek yolu vardır, o da devrimcimücadeledir.

Bugün devrimci bir siyasetin geliştir-ilmesine ihtiyaç var, sermayeninsaldırılarına karşı emekçilerin haklarıiçin direnen; ezilen halk kesimlerinindemokrasi ve özgürlük taleplerinisavunan; emperyalizmintahakkümüne ve gericiliğebaşkaldıran bir devrimci siyaseteihtiyaç var. Evet, bugün devrimcisiyasetin kendisini yenileyerek aş-masına ihtiyaç var; emekçi halk kes-imleri içerisinde örgütlenerek, halkınkendi sözü ve eylemiyle geleceğihakkında söz sahibi olmasının kanal-larını açarak, toplumu eşitlikçi,dayanışmacı değerlerle yeniden kur-mak için emek vererek gerçekleşe-cek devrimci bir yenilenmeye ihtiyaçvar.

Che Guevara, devrimler yalnızcasilahla yapılmaz, insana olan inançla

yapılır. İnsanın başka türlüsünü de ya-pabileceğine olan inançtır bu, der.Başka türlüsünü yapabilmekmümkün. Bunun yolu örgütlenmek-ten ve mücadele etmekten geçiyor.Her tür insanı değerin yok edildiği,sermayenin kölesi haline getirildiği,boyun eğdirildiği bu köhnemişdüzene karşı; inadına direnenler gele-ceği bugünden başlayarak değiştire-bilir.

Bu ülkeyi özgürlüğün ve dayanış-manın devrimci sesiyle yeniden kur-maya çağırıyoruz... Şimdi, bir arayagelmenin, omuz omuza olmanın, mü-cadelenin ve örgütlenmenin za-manıdır. Şimdi inadımızda ısrarzamanıdır.

İnadına Aşk...İnadına Devrim...İnadına Sosyalizm.

Şekerde Altı Fabrika Daha Özelleştirildi

Page 10: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

10

AKP Hükümeti ile toplu sözleşme vesendikal haklar konusunda anlaşa-mayan kamu sendikalarının 25Kasım'da gerçekleştirdiği bir günlükuyarı grevine 2 milyondan fazla kamuemekçisi katıldı. Grevden en çokulaşım etkilenirken başta İstanbul veAnkara olmak üzere Türkiye genelindebir çok ilde hayat durdu. Demiryoluulaşımı yapılmadı. Hastanelerde isesadece acil servisler hizmet verdi.Otoyol gişeleri ve vergi daireleri deçalışmadı. Öğretmenler dersleregirmedi.

İL İL UYARI GREVİ

İSTANBUL- Toplu sözleşme vegrev hakkı, insanca ücret, güvenceli iş,nitelikli kamu hizmetleri talepleriyletüm yurtta uyarı grevine çıkan kamuemekçileri İstanbul'da Çapa Tıp Fakül-tesi ve Sirkeci'de toplanarak iki ayrıkoldan Beyazıt Meydanı'na yürüdü.Kamu emekçilerine ÖDP, TKP, EMEP,Türk-İş'e bağlı bazı sendikalarınemekçileri, DİSK destek verirken bu-rada yapılan basın açıklaması ve mitingGrup Yorum'un şarkıları ile son buldu.

ANKARA- Grev nedeniyle kamuemekçileri saat 10.30'dan itibaren ZiyaGökalp Caddesi’ni trafiğe kapataraktoplanmaya başladı. Çeşitli noktalardantoplanarak yürüyen tüm katılımcılarıngelmesi ile yaklaşık 5000 kişilik bir kal-abalık oluştu. ÖDP Ankara il Örgütüde Yüksel Caddesi’nde toplandıktansonra, Mithatpaşa Caddesi’ni trafiğekapatarak alana girdi. Oldukça coşkuluve genç bir kortejle alana giren ÖDP,uzun sure sendika kortejlerinden alkışaldı.

İZMİR- Greve çıkan binlerce emekçiİzmir'de de hayatı durdurdu. Konak‘ayürüyen emekçiler burada bir eylem

gerçekleştirdi. İzmir'deki bir çok has-tanede acil servisler dışında poliklinikhizmetleri uyarı grevi ile dururken,İzmirli emekçiler vergi daireleri, sosyalgüvenlik merkezleri, adliyeler, vergidaireleri, Posta İşleme Merkezi ve PT-T'lerde greve çıktı. BES üyesi emekçilerİzmir Mavi ve 9 Eylül trenlerinin sefer-lerini durdururken, Tüm Bel Senüyeleri de belediyelerde işi bıraktı.Greve yürüyüşle alana giren EMEP,ÖDP, TKP de destek verdi.

BURSA- Kamu emekçilerinin birgünlük uyarı grevi nedeniyle düzenle-nen eyleme Bursa'da da yaklaşık 3 binkişi katıldı. Kent Meydanı’ndan FomaraMeydanı’na kadar gerçekleşenyürüyüşün coşkulu ve kalabalık olmasıdikkati çekti.

ZONGULDAK- Zonguldak’ta birgünlük greve katılım çok yüksekti.Kamu emekçileri günün erken saat-lerinde iş yerlerinde toplandı, dahasonra Madenci anıtı önüne bir yürüyüşgerçekleştirildi. Zonguldak'taki eylemeÖDP, TKP, EMEP, Baro, HemşirelerDerneği ve Türk-İş destek verenörgütler oldu. Konuşmalardan sonrayaklaşık 2 bin kamu emekçisi Valilikönüne kadar sloganlarla yürüdü.

ANTALYA- Kamu emekçileriningrevli, toplusözleşmeli sendika hakkı vedemokratik bir çalışma yaşamı

talebiyle yaptıkları uyarı grevine An-talya'da da katılım büyük oldu. Sabaherken saatlerden itibaren işyerlerininönünde toplanan kamu emekçileri,Güllük Caddesi'ni trafiğe kapatarakYavuz Özcan Parkı’na kadar sloganlarlayürüdü. Buradaki basın açıklamasınaÖDP Antalya İl Örgütü ve GençlikMuhalefeti bayrak ve sloganlarıylakatılarak destek verdi.

SİVAS- Sosyal Güvenlik Kurumuönünde toplanan kamu emekçileri, birçok siyasi parti ve demokratik kitleörgütünün desteğiyle CumhuriyetMeydanı'na kadar memur cenazesinitemsil eden tabut taşıdı.

DİYARBAKIR- Grev ilk olarakönceki gece 03:30 da demiryolu işçi-lerinin gara "Bu işyerinde grev var"pankartı asmasıyla başladı. Mesai saa-tinin gelmesiyle, okullar başta olmaküzere tüm kamu kurumlarının önündeemekçiler grev pankartlarını asarakeylemlerine başladı. Öğretmenlerönceden belirlenen okulların önündetoplanarak sloganlar ve halaylarlaeyleme başladılar, daha sonra İl MilliEğitim Müdürlüğü önünde toplanıldı.Emekçiler şehrin farklı noktalarındanDağkapı Meydanı’nda toplanmak üzereyürüyüşe geçti. Öğle saatlerinde mey-danda buluşan emekçiler burada birbasın açıklaması yaptı.

KOCAELİ- KESK, Eğitim-İş,TMMOB, ÖDP, TKP, EMEP, SDP, SEH,Halkevleri, Yurtsever Cephe İşçi Birliğiüyeleri Saat 11.30‘da Merkez Bankasıkavşağından İnsan Hakları Parkı'nayürüdü. Emekçiler burada bir basınaçıklaması yaptı ve sloganlarlahükümeti protesto etti.

GAZİANTEP- Kırkayak Parkı’ndayapılan eyleme, DİSK, TÜMTİS, TKP,EMEP ve ÖDP de destek verdi.Eylemde konuşan KESK DönemSözcüsü Ali Ersönmez, "Bu grevi hakettiniz. Sermaye yanlısı politikalarınızlaülkeyi krize soktunuz. Sizin şaibelirakamlarınızla yüzde 15, gerçekteyüzde 20’ler seviyesinde işsizliğe yolaçtınız” dedi.

NİĞDE- 25 Kasım Grev Platformu’-nun çağrısı ile Niğde Hükümet Mey-danı’nda kurulan grev çadırında biraraya gelen emekçiler burada bir basınaçıklaması yaptı ve hükümeti protestoetti. Niğde'de de okullar, hastaneler vebir çok kamu kurumunda emekçilergrevdeydi.

MANİSA/SALİHLİ- KESK veKamu-Sen‘in çağrısıyla bir araya gelenkamu emekçileri, Eğitim-Sen önündesabah saatlerinde, davullar zurnalareşliğinde halaylar çekerek yürüyüşegeçti. ÖDP, TKP, EMEP, DHF, TÜMBEL-SEN'in temsilcilerinin de destek verdiğieylemde kamu emekçileri sloganlareşliğinde basın açıklaması yaptı.

SAMSUN- Sabah saatlerinde DSİVII. Bölge Müdürlüğü önünde toplananESM, Enerji-Sen, Eğitim-Sen ve TürkEğitim-Sen üyeleri burada sloganlaratarak hükümeti protesto etti. İşbırakma eylemine TKP, ÖDP, EMEP,Sosyalist Parti ve çeşitli demokratikkitle örgütleri destek verdi.

25 Kasım’da hayat durduTürkiye genelinde iki milyonun üzerinde kamu emekçisinin

katıldığı uyarı grevinde İstanbul ve Ankara'da tüm tren seferleri

durdu, hastaneler acil servisler dışında çalışmadı. Öğretmenler

derslere girmedi. Otoyol gişeleri ve vergi dairelerinde de hizmet

verilmedi.

Emekçiler 25 Kasımda AlanlardaydıKESK ve Türkiye Kamu Sen’in ortak çağrısı ile kamu emekçileri 25 Kasım’da bir günlük“uyarı grevi” gerçekleştirdi. Emekçi halkın yaşamlarını karartan, geleceklerini yok edenkamu alanının tasfiye politikalarını uygulayan AKP’ye karşı yapılan eyleme kamu emekçi-lerinin desteği, son dönemde solda yaşanan liberal savrulmalara rağmen mücadeleninsınıf ekseninde yürütülmesi gerektiğini bir kez daha göstermiştir.

AKP iktidarı krizi fırsata çevirerek emekçiler açısından krizin tahribatlarını daha daağırlaştıran ekonomik politikaları uygulamaktan çekinmiyor. Eğitim ve sağlık hizmetleribaşta olmak üzere temel kamusal hizmetlerin ticarileştirildiği, sosyal güvenliğin tasfiyeedildiği, esnek ve güvencesiz istihdamın alabildiğine yaygınlaştırıldığı bir dönemde kamusendikaları üzerinden örgütlenen uyarı grevinde tasfiye ve özelleştirme politikalarınakarşı ortak bir talep oluşturulması beklentisi istenen düzeye ulaşmasa da alandakiboşluktan kaynaklı olarak gündeme oluşturabilmiştir. Eksiklikler taşımasına rağmen

emekçiler işkollarının farklı taleplerini alanlara taşımış ve genel hatlarıyla AKP’yiuyarmıştır.

Türkiye Kamu Sen’in vizite çıkma veya alan eylemini güçlendirme şeklinde kitlesininyaklaşık % 10’unu harekete geçirmesi beklenildiği gibi “uyarı grevinin” KESK üzerindenörgütlenmesini beraberinde getirmiştir. Son yıllarda KESK’te yaşanan daralmaya rağ-men sendikal dinamiklerin katkısı alan eyleminin başarısında önemli bir etkendir. Eylemalanda görünürlük boyutu ile son yılların en yüksek katılımlı eylemlerinden biridir.

Güncel ekonomik krizinin emekçilerin yaşamlarında yıkıcı etkilerinin yaşandığı birsüreçte bundan sonra yapılması gereken topyekûn bir mücadelenin gereklerini yerinegetirmektir. Böylesi bir süreçte en geniş emekçi kesimlerini harekete geçirmesigereken emek örgütlerinin yan yana gelerek emekçilerin yaşamlarına dokunan ortaktalepler etrafında mücadeleyi yükseltmekten başka seçenekleri yoktur.

Page 11: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

11

Emperyalizme karşı sol bir alternatif,Amerika'nın yanı başında boy vermeyedevam ediyor. Uzun yıllardır her türbaskıya rağmen ayakta kalan ve direnenKüba artık yalnız değil. Küba ile birlikte sonyıllarda Latin Amerika'da gerçekleşen soliktidar deneyleri ve toplumsal muhalefet-teki yükselme, emperyalist-kapitalistdüzene karşı bir alternatif inşası olarakgelişiyor. 21. yüzyılın sosyalizm arayışlarınınen canlı ve dinamik gelişmelerinin yaşandığıkıtada halkın kalbi solda atmaya devamediyor.

Son olarak Uruguay'da eski gerilla lideri Tu-pamarolar'ın kurucularından Jose Mujicadevlet başkanı olurken Bolivya'da EvoMorales tekrar başkanlığa seçildi.

Uruguay'da Eski Gerilla LideriJose Mujica İktidarda

'Emperyalizme Karşı BağımsızlıkSavaşı Yürütüyoruz'

Uruguay'da yapılan seçimlerin ardından, oy-ların yüzde 50'sinden fazlasını alan, JoseMujica devlet başkanı olarak seçildi. Mujica,1960'lardaki Küba devriminden esin-lenerek kurulan, adını sömürgecilere karşıçete savaşı veren yerli lideri Tupac Amaru’dan alan Tupamarolar hareketinin kurucu-ları arasında yer alıyor.

1971'de mahkum edilen Mujica, 15 yılsüren mahkumiyet hayatında işkenceleremaruz kalmış ve tek kişilik hücrede tutul-muştu. Banka soygunlarından, büyük yiye-cek kamyonlarını ele geçirip yoksulmahallelerde yiyecek dağıtılmasına kadarçok sayıda eylemleri, yoksullar arasındayoğun sempati yarattı. Çok yoğun baskılararağmen uzun süre ele geçmediler. 'Em-

peryalizme karşı bağımsızlık savaşı'sürdürdüğünü söyleyen hareketin tartış-masız iki lideri ise 1990'da ölen Raul Sendicve Mujika idi.

1970'lerdeki askeri cunta yönetimisırasında yakalanıp cezaevlerine konan Tu-pamarolar hareketinin liderleri 1987'deözgürlüklerine kavuştuklarında, Montev-ideo sokaklarında binlerce kişi tarafındankarşılandılar.

İlk seçimlerde Montevideo belediyebaşkanlığını kazandılar ve son seçimlerdede Uruguay tarihinde ilk defa iktidara gelensol hükümetin içinde yer alan Mujica TarımBakanlığı yaptı. Neo liberalizme karşı sertçıkışlarıyla bilinen o Mujica, şimdi devletbaşkanlığı koltuğunda.

Bolivya'da Morales Yüzde 62Oyla Tekrar Başkan

‘Sosyalizme Doğru Hareket Hı-zlanacak'

Bolivya’da yapılan genel seçimlerde devletbaşkanı Evo Morales aldığı yüzde 62 oylayeniden devlet başkanı seçildi. Morales’inpartisi Sosyalizme Doğru Hareket (MAS)ise parlamentonun her iki kanadında daçoğunluğu elde etti. Morales’in en yakınrakibi Manfred Reyes Villa yüzde 23oranında oy alırken, seçimler muhalefetaçısından büyük bir darbe oldu. Seçimlerinardından Bolivya halkı 'Tekrar Evo' slogan-ları ile sokağa çıktı.

Morales seçimlerin ardından yaptığı konuş-mada, “şu anda görevim bu değişimyürüyüşünü hızlandırmaktır. İki yol vardı:değişime devam etmek ya da geçmişe geridönmek, siz ilkini seçtiniz” diyerek, sosya-lizme doğru hareketin hızlanacağını ifadeetti.

Anayasayı değiştirecek üçte ikilik çoğun-luğu da elde eden Morales hükümetinin,radikal dönüşümlere hız vermesi bek-lenirken, muhalefet ise sadece SantaCruz’da Morales ve MAS’tan daha fazla oyalabildi.

ABD başkanı Barack Obama'nın 9 günlük Asya gezisi oldukça

başarısız bir biçimde sonuçlandı.

Obama’ya süklüm püklüm, silik bir lider portresi çizdiği

konusunda ciddi eleştiriler yöneltildi. Özellikle gezinin Çin

ayağı çok önemliydi. Obama, icraatının daha ilk yılında Pekin'e

ayak basan başkan unvanını alırken, dünyanın tek süper

gücüyle yükselen gücünü bir araya getiren görüşmeler için

tüm dünyanın gözü Çin'e çevrildi. Özellikle G-2 lafını ağızlarına

almamalarına karşın Obama seçilmeden önceki "çok kutuplu

dünya" söylemine uygun

biçimde iki ülke arasında

temel sorunları gündemine

alan bir komite gereğini dile

getirdi.

Çin'in Obama'ya önceki

başkan ziyaretleri ölçüsünde

bir hüsn-ü kabul gösterdiği

söylenemez. Bunun bir ölçüsü, Obama'ya tüm Çin halkına

hitap edecek bir zemin yaratılmaması, sadece Şanghay'da okul

çocuklarıyla yapılan bir sohbetle yetinilmesiydi.

Çin yetkilileri Obama ayak basmadan doların tepetaklak

oluşundan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Bilindiği gibi

Çin, ABD'nin devasa açıklarının bir numaralı finansörü. Çin'in

2.3 trilyon dolar civarındaki rezervlerinin %60'ı dolar cinsin-

den. Bu, Soğuk savaş dönemindeki nükleer güç temelli "dehşet

dengesine" benzer bir tedirginlik yaratacak düzeyde. İki taraf

da karşısındakine ciddi zarar verecek güce sahip ama bir

şartla; kendisi de aynı ölçüde bir mağduriyeti kabullenirse. Bu

konuda da Obama alttan aldı, güçlü doların kendileri için de

en önemli amaç olduğunun altını çizdi. Belki de en önemlisi

hassas konular Taiwan, Tibet, Sincan Uygur bölgesi laflarını

ağzına bile almadı.

Bu belirtilerden ABD'nin emperyalist konumunu terk ettiği

sonucunu çıkarmamak lazım. ABD Clinton döneminden aşina

olduğumuz "liberal enternasyonalizm" adı verilebilecek strate-

jiye dönüş yapıyor. Enternasyonal bir kapitalizmin daha bir

güler yüzle savunulması. ABD'nin bisiklet tekerleğine benzer

biçimde her ülkeyle, her bölgeyle ilişkiyi kendisi kuran

"müstesna" bir konumda bulunması. Ama bu ikili ilişkilerde

Bush dönemine göre daha uzlaşıya yatkın bir profil çizilmesi.

Tabii Obama'nın Clinton'un daha canlı, girişken imajına karşın

efendi, dinlemeye yatkın imajı "şahinleri" rahatsız ediyor.

Yoksa hatırlanırsa Clinton dönemi Balkanlar'ın ABD eliyle kan

gölüne döndüğü, Irak üzerinden bombaların eksik olmadığı,

Somali'de vahşete tanık olunduğu zamanlardı. Obama da Af-

ganistan işgalini sona erdirmek bir yana derinleştirme yolunda.

Pakistan'ı da tam anlamıyla işin içine çekmeye bakıyor. Tüm

sözlere karşın Irak işgalinde de hızlı bir çekilme trafiği

işlemiyor.

Kısaca emperyalizmin

güler yüzlüsünün, kara de-

rilisinin daha makbul

olduğunu söylemek

mümkün değil. Hele kriz

döneminde bile ABD'nin

silahlanma harcamalarının

605 milyar doları bulduğu

düşünülürse, bu paraların

dünya halklarının hayrına

kullanılacağını düşünmek

için fazla iyimser olmak

gerek...

Güleryüzlü EmperyalizmDünyayı Dolaşırken…

İki taraf da karşısındakine

ciddi zarar verecek güce

sahip ama bir şartla; ken-

disi de aynı ölçüde bir mağ-

duriyeti kabullenirse.

LatİN AMERİKA’NIN SOSYALİZME DOĞRUHAREKETİ DEVAM EDİYOR

Mujica, 1960'lardaki Küba devrimin-

den esinlenerek kurulan, adını

sömürgecilere karşı çete savaşı

veren yerli lideri Tupac Amaru'dan

alan Tupamarolar hareketinin kuru-

cuları arasında yer alıyor.

İki yol vardı: değişime devam etmek

ya da geçmişe geri dönmek, siz ilkini

seçtiniz”

Page 12: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

12

31 yıl önce 24 Aralık 1978’de,Maraş'da MHP'li faşistlerin kontrger-illadan aldığı destekle gerçekleştirdiğikatliamda resmi rakamlara göre 111kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, yü-zlerce ev, işyeri yakıldı ve yıkıldı. Bin-lerce solcu, Alevi Maraş’ı terk etti.

Maraş Katliamı’nın arka planında neler yatıy-ordu?

1978 yılı ekonomik krizler, işçi grevleri, devrimcimahalle direnişleri ve bu direnişlere faşistçetelerin saldırılarının arttığı bir yıldı. ‘Yöneten-lerin yönetememe krizi’ burjuva partileriarasında dalaşmaları artırıyor; hükümet, CHP veAdalet Partisi arasında el değiştiriyordu. ‘Dövizsorunu’, enerji krizi, petrol yokluğu, dalga dalgadevam eden grevler, tüm ülkeyi saran devrimcimücadele, egemen sınıflar tarafından kabuledilemez görülüyor, sıkıyönetim isteniyor, ‘halkınörgütlenmesinin önüne geçilmesi’ çağrılarıartıyordu. Dış konjonktürde ise, İran’daHumeyni öncülüğünde başlayan mücadeleyle,ABD kuklası Şah Rıza Pehlevi’nin saltanatınınsonu yaklaşıyor, Kıbrıs ve Ege sorunu, ABD’ninOrtadoğu ve petrollerine müdahale planları,Sovyetler Birliği karşısında NATO’nun ‘ilerikarakol’ rolünde bulunan Türkiye’nin içinde bu-lunduğu kriz ortamı, ‘askeri müdahale’ningerekçelerinin yolunu açıyordu. Devlet içindeörgütlenen kontrgerilla, MHP’li faşistlerle işbir-liğini artırarak Türkiye’yi sıkıyönetim ve darbekoşullarına hazırlıyordu.

24 Aralık 1978 günü Maraş’ta bir sinemada gös-terime giren bir film bahane edilerek başlatılanfaşist katliamda 4 gün içinde 111 kişi vahşiceöldürüldü, yüzlerce insan yaralandı. Maraş’ınAlevi, solcu mahalleleri yakıldı ve kent harabeyedöndü. 25 Aralık gecesi toplanan Bakanlar Ku-rulu, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren veKara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral NurettinErsin’inde katıldığı toplantıda “olayları engelle-mek” için 13 ilde sıkıyönetim kararı aldı. Böyle-likle Türkiye’yi 12 Eylül faşist darbesinegötürecek sürecin en büyük adımı atılmış oldu.

Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nıngörevden alınmasıyla yerine getirilen HasanFehmi Güneş’in daha sonra yaptığı açıkla-malarda “MİT ve Emniyet bu konuda bizlere is-tihbarat vermemiştir” demesi, olaylarda askerinve emniyet güçlerinin katliama seyirci kalmaları,katliamın faşist darbe projesinin ön adımıolduğunu açıklığa kavuşturdu. Maraş Katliamısırasında Maraş Emniyet Müdürü’nün daha son-raki Özal, Çiller ve 90’lı yılların en karanlıkdöneminin ve ardından da Tayyip Erdoğanhükümetlerinin ‘değişmez’ İçişleri Bakanı Ab-dülkadir Aksu olması ‘derin’ ilişkilenmelerinneler olduğunu da göstermesi açısından ilginçtir.Maraş, Çorum, Malatya, Sivas gerici, faşist mili-tanların egemen sınıfların elinin altında -katliamlarda kullanmak için birer vurucu güçolarak- beslendiğinin somut örnekleridir.

MARAŞ OLAYLARI... FAŞİZMİN KATLİAMCI YÜZÜ

19 Aralık 2000 günü 20 cezaevindeyapılan operasyonda 30 devrimci ka-tledilmiş, 237 devrimci de yaralan-mıştı.

12 Eylül döneminde ‘H tipi özel ceza-evi’ projesi sonrasında başlayan ‘Ftipi özel cezaevleri’, devletin genelolarak devrimci harekete yönelik öçalma refleksinin bir ürünü olarakgündeme geldi. ‘Özel tip cezaevleri’projesinin son halkası olan F tipicezaevlerinde, devrimcilerin yaşamkoşulları hücre ve tecrit esaslarıylasınırlanıp, yalnızlaştırma ve izolasy-onla kuşatıldı.

F Tipi cezaevlerinde tecrit ve hapis-hane koşullarını protesto için 20Ekim 2000 tarihinde başlayan açlıkgrevine karşı DSP-MHP-ANAPHükümeti ‘derin devlet’ yön-lendirmeli bir operasyonla yanıtverdi. Devlet tarafından ‘HayataDönüş’ adı verilen operasyon son-rasında açlık grevi ölüm orucunadönüşerek yıllarca devam etti; 122devrimci yaşamını kaybetti, yüzlercesisakat kaldı.

Devletin Öç Alma Projesi:

1 9 A R A L I K K A T L İ A M I 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’dür. Sayıları 8,5 milyonu bulan ülkemizdeki engellilerinsorunları yalnızca yılda bir gün dile getirilmekle çözülemeyecek kadar büyük. Kaldı kiiktidar yetkilileri 3 Aralık’ları sorunların ve çözüm önerilerinin tartışıldığı bir gün ol-maktan çok, kendi propagandaları ve engelliler üzerinden yaptıkları şov gününe çevirmişdurumdalar. Buna karşı çıkanları ideolojik davranmakla suçlayan AKP iktidarının yetk-ilileri, Başbakanlık korumalarının Engelliler Konfederasyonu Başkanı’nın ağzını kapatmagirişiminde olduğu gibi aykırı seslere karşı tahammül dahi edemiyorlar.

Resmi istatistiklere göre Türkiye’de nüfusun yüzde 12.29’unu oluşturduğu belirtilenengellilerin eğitimi ve istihdamına ayrılan para Gayri Safi Milli Hâsıla’nın yalnızca onbinde dördüdür. Genel nüfusun yüzde 10-15’i okuryazar değilken bu oran engellilerdeyüzde 97’dir. İşsizlik oranı genelde yüzde 15-20 kadarken engellilerin yalnızca yüzde 5’içalışma olanağı bulabilmekte olup, yüzde 95’i bu olanaktan yoksundur. Bu çarpıcı rakam-ları çoğaltmak mümkün. Bu ve benzeri rakamlar ülkemizde engellilerle engelli olmayan-lar arasındaki korkunç eşitsizliği göz önüne sermektedir. O halde ülkemiz engellilerininen temel mücadele hedefleri eşitliktir.

Engellilik bir kader, bir alın yazısı, bir takdiri ilahi ve kaçınılmaz bir durum değil, ne-denleri ve sonuçları bakımından toplumsal ve sınıfsal yönü olan bir olgudur. Çünkübaşlıca engellilik nedenleri iş kazaları, trafik kazaları, akraba evlilikleri, savaşlar, şiddet,cehalet, sefalet ve ülkemizde her biri felakete dönüşen doğal afetlerdir. Bunlarınsonuçlarının ortadan kaldırılması ya da en aza indirilmesi merkezi ve yerel yönetimlerintoplum yararına karar almaları ve uygulamalarıyla sağlanabilir. Ülkemizdeki gibi yoksul-luk, yolsuzluk, soygun ve sömürü düzeninin egemen olduğu yerlerde iktidarlar geniştoplum kesimleri yerine, temsilcisi oldukları egemen sınıfların yararına olan politikalaruygularlar. Yüzde 90’ından çoğu emekçi sınıfa mensup, ülkemiz engellilerinin vedemokratik engelli örgütlenmelerinin yeri emekçi halkın ve emekçi halk örgütlerininyanı başı hatta içidir.

Toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi engellilik alanında da sorunlarınçözümünün ana halkası, sihirli formülü, örgütlenmek ve kendi kaderleriyle ilgili konu-larda söz yetki ve karar sahibi olmaktır. Bu nedenle engelliler konfederasyonu, ona bağlıfederasyonlar ve dernekler bünyesinde örgütlenen demokratik engelli hareketi heretkinliğinde, her eyleminde “söz, yetki, karar engellilere” diye haykırmaktadırlar. En-gelliliğin azaltılıp giderek ortadan kaldırılması ve engellilikten kaynaklı sorunlarınçözümü, engellilerin kendileriyle ilgili politikaların oluşturulup uygulanmasının her aşa-masında örgütleri aracılığıyla süreçlere katılmaları, söz yetki ve karar sahibi olmalarıylaolanaklıdır. Diğer emek örgütlerinin ve emekten yana siyasal güçler ve partilerin,toplumsal ve sınıfsal bir olgu olan engellilik sorunlarına karşı daha duyarlı olmalarınıngerektiği, demokratik engelli örgütlenmeleriyle daha yakın ve iç içe bir mücadele yürüt-meleri zorunludur.

tarihten...tarihten...tarihten...tarihten...tarihten...tarihten...tarihten...tarihten...

3 Aralık Dünya Engelliler Günü

Page 13: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

13

Dominik Cumhuriyetinde İktidarı elegeçiren Rafael Trujillo DiktatörlüğüneDiren Patria, Minerva ve Maria Teresaadlı üç kız kardeş 25 Kasım 1960 yılında,tecavüz edilip öldürüldüler. Mirabalkardeşlerin “suçu” ülkelerini soluksuzbırakan zulme dur demeleriydi. Herkadın gibi direnmenin bedelini önce be-denleri ile ödediler… Birleşmiş Milletler1999 yılında, 25 Kasım'ı "Kadına YönelikŞiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Ulus-lararası Mücadele Günü" olarak ilan ettive Mirabal Kardeşler kadına yönelik şid-detin sembolü olarak ölümsüzleştiler.

Şiddet sarmalında tükenen hayatlarımızkrizin yarattığı ekonomik saldırıyla dahada çekilmez hale gelmiştir. Zaten işsizolanımız eve iyice kaparak çaresi-zleşirken, çalışanlarımız işsiz kalmakta,daha az ücretle, daha uzun saatlerboyunca, güvencesiz ve esnek çalışmayazorlanmaktadır. Biz kadınlar eve hapis,şiddete mecbur olmak istemiyoruz!

Biz kadınlar namus sebebiyle sokak or-tasında katledilmekte, katilimiz cezasızkalsın diye intihara zorlanmaktayız.Adaletine sığındığımız yargı ise, katilimiziiyi halden serbest bırakırken, biz de“bekâret” vasfı aramakta, ev emekçisiolanımızı kocasının temizlikçisi added-erek tazminata mahkûm edebilmektedir.Adaletin bile cinsiyetçi olduğu bir ülkedekadınların daha yüksek sesle haykır-malarının tam vaktidir.

AKP hükümeti cinsiyetçi ve baskıcı birhükümettir. AKP iktidarında daha çokkadın hapse atılmış, daha çok kadıngözaltına alınmıştır. Kardeşimiz gülerzere bile öleceğinden neredeyse eminolunmadan serbest bırakılmamıştır.KESK’li kadınlar sendikal faaliyetleri se-bebiyle tutuklandılar.

AKP, kadın cinayetlerinin bir numaralısanığıdır. 2009 yılının ilk 7 ayında 953kadın öldürülmüştür. Hükümet bu du-rumu sessizce izlemektedir.

Biz kadınlar, kazananı belirsiz ama kaybe-deni mutlaka kadın olan savaşlara, namusve intihar kisvesi altındaki kadınkatliamlarına, her türlü ayrımcılığa, yoksayılmaya, sokaklarda ürkerek dolaşmaya,krizin yükünü sırtımızda taşımaya, yok-sullaştırılmaya, güvencesiz yaşamlara yanibize yönelen her türlü şiddete “artıkyeter” diyoruz.

Biz kadınlar yıllardır dili yasak, kendiyasak Kürt kadınının acısını yüreklerim-izde duyarak, bir kamyon kasasındaboğularak can veren kız kardeşlerimizeiçimiz yanarak, sevdikleri ya dasevmedikleri erkeklerce katledilendemet öğretmenle dilek hemşireyikalbimizde taşıyarak haykırıyoruz: devletşiddetine, erkek şiddetine ve ekonomikşiddete karşı sokaktayız!

Haydi kadınlar, şimdi ömürlerimize döşelio mayınları sökme zamanıdır, şimdi şid-detin her türüne dur deme zamanıdır.Şimdi şiddete kurban verdiğimiz tümkadınlar için kadınca ağıtlar yakma, ağıt-larımızı öfkeyle ve inançla harmanlayıpsokakta olma zamanıdır. Şimdi şiddetlehesaplaşma zamanıdır…”

(*) ÖDP Genel Kadın Koordinasyonu’nun 25Kasım’a ilişkin açıklamasından

O tarihten bu yana dünyanın her yerindeyüzlerce kadın örgütü tarafından 25Kasım günü kadınlara ve kız çocuklarayönelik şiddete son verilmesi ve her türşiddetten uzak yaşama hakkına saygı gös-terilmesi için mücadele yürütüyoruz.

İstanbul: ÖDPli kadınlar, Kadına Yöne-lik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadeleve Dayanışma günü kapsamında ilçelerbazında 7 Kasım’da Ümraniye’de, 21Kasım’da Okmeydanı’nda panel, müzikdinletisi, film gösterimi, 22 Kasım’daKadıköy’de panel ve film gösterimi, 22Kasım’da Küçükçekmece’de söyleşietkinlikleri gerçekleştirdiler. 23 Kasım’daise Kartallı kadınlar, Kartal Kadın Plat-

formu ile birlikte her yıl olduğu gibimeşaleli bir yürüyüş gerçekleştirdiler.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete KarşıUluslararası Mücadele ve DayanışmaGünü’nde “Kadına Yönelik Şiddete KarşıKadın İnisiyatifi” ile birlikte yapılan ortakeyleme ÖDP’li Kadınlar ”DEVLET ŞİD-DETİNE, EKONOMİK ŞİDDETE, ERKEKŞİDDETİNE SON!” yazılı dövizlerlekatıldılar.

Samsun: 18-24 Kasım tarihleriarasında gerçekleştirilen ’25 KasımKadına Yönelik Şiddete Karşı Ulus-lararası Mücadele ve Dayanışma GünüEtkinlikleri’ kapsamında 18 Kasım’da PirSultan Abdal Kültür Derneğini ziyaretedildi. 21 Kasım’da bildiri dağıtımı, aynıgün parti binasında film gösterimi, şiir vemüzik dinletisi yaptık. 23 Kasım’da'Samsun Kadın Buluşması' kadınyürüyüşü Halkevci Kadınlar, Kadın Emeği,SP, ÖDP, Gençlik Muhalefeti, ÖğrenciKolektifi, Türkiye Gerçeği, BağımsızKadınlar, Tıp Öğrencisi Kadınlardanoluşan “Samsun Kadın Buluşması”ylaÇiftlik Caddesinden Mecidiye'ye KonakSineması önüne kadın zinciri yaparakyüründü ve Konak Sineması önündeyarım saatlik oturma eylemi yapıldı. 24Kasım’da da KESK’li kadınların açıkla-masına destek verildi ve programtamamlandı.

İzmir: İzmir Kadın Platformunundüzenlediği 25 Kasım Kadına Yönelik Şid-dete Karşı Uluslararası Mücadele veDayanışma Günü dolayısıyla Konak Mey-danı’nda toplanıp basın açıklamasıgerçekleştirildi. Açıklamanın ardındanKonak İskelesi’nden vapurla Karşıyaka’yageçen kadınları Karşıyaka ve Bornovalıkadınlar şarkı, türkü ve sloganlarlakarşıladı. Karşıyaka çarşısını kadaryüründükten sonra bir basın açıklamasıda burada gerçekleştirildi.

Ankara: ÖDP’li Kadınların da içindeyer aldığı Ankara Kadın Platformu 25Kasım etkinlikleri bir haftaya yaydı. Bildiridağıtımı, afişleme ve Yüksel Caddesi’ndestantlar açıldı. 25 Kasım günü AnkaraKadın Platformu bileşenleri Ziya GökalpCaddesi’nden YKM binasının önüne kal-abalık bir şekilde yürüdüler. YKM önündepolisin barikat kurmasına ve 2 kez bibergazı sıkılmasına kadınlar güçlü bir direnişgösterdiler. 3 saatlik barikatın ardındansloganlar ile Yüksel Caddesi’ne yürüyenkadınlar burada yapılan basın açıkla-masının ardından eylemi sonlandırdılar.

Ayrıca Keçiören Dayanışma Evi’ndekadınlarla 25 Kasım’a ilişkin sunum vesöyleşi de bu hafta içerisinde yapıldı.

Bursa: 24 Kasım’da ÖDP’li Kadınlarında içinde yer aldığı etkinlikte önce halkabildiri dağıtıldı, ardından Kızılay KanMerkezi önünden Orhangazi Parkı’nakadar mumlarla yürüyüş yapıldı. 25Kasım’da Bursa Kadın Platformu olarakFomara Meydanında stant kuruldu vesaat 18:00’de Bursa Kadın Platformubileşenleri olarak kent meydanındayürüyüş yapıldı.

“DEVLET ŞİDDETİNE, ERKEK ŞİDDETİNE, EKONOMİK ŞİDDETE SON!”

ŞİMDİ ŞİDDETLE HESAPLAŞMA ZAMANIDIR!!!(*)

İstanbul Tabip Odası'nda bi-raraya gelen ÖDP 'li kadınlardünyada ve Türkiye'de kadınmücadelesini ele aldı. Etkin-liğin onur konuğu ise ÖDPParti Meclisi Üyesi Sevgi Göğçeoldu.

İstanbul'da geçmişten geleceği ka-dınmücadelesi etkinliğinde bir araya gelenÖDP'li kadınlar, Sevgi Göğçe'nin onurkonuğu olduğu toplantıda dünya-da veTürkiye'de kadın mücadelesini tartıştı.

İstanbul Tabip Odası'nda gerçekleşen veyaklaşık 100 kadının biraraya geldiğietkinlikte kadınların eşitlik ve özgürlükmücadelesinin ne zaman ve nasılbaşladığı, hangi evrelerden geçe-rekgeliştiğini anlatan filmlerin gösterimiyapıldı. Etkinliğin onur konuğu ise SevgiGöğçe oldu. Etkinliğin beş yıllık periyo-dlarla dünya çapında eylemlerinörgütlendiği Dünya Kadın Yürüyüşü ileilgili bölümünde, 2005 yılındaki DKYorganizasyonu sırasında KESK Kadın

Sekreteri olarak Türkiye sözcülüğünüüstlenmiş olan Sevgi Göğçe, o döne-meilişkin çalışmaları anlattı. 2000 ve 2005yılları arasında yapılan yürüyüş-lerarasındaki farkı anlatan Göğçe, kadınmücadelesinin giderek politikleşen ek-senini değerlendirdi.

Kadınlar arası dayanışma ve ‘birlikte işyapma’ kültürünün ne denli üretici birdinamiği olduğunu anlatan Göğçe,Türkiye'deki kadın mücadelesinin di-namizmini Latin Amerika ülkelerindekikadınların mücadelesine benzeterek,çeşitli farklılıklara rağmen kadınların birarada çok şeyi değiştirebileceğini vur-guladı.

Esin Yelekçi’nin sunumu ve ÇiçekÇatalkaya’nın ileriye dönük hedeflerisomutlayan konuşması ile süren etkin-likte kadınlar, Hayal Sarıpınar veAnadolu Müzik Topluluğu’nun türküleriile de duygulu anlar yaşadı.

Etkinliğe Gençlik Muhalefeti, SES Ak-saray ve Bakırköy Şubeleri, BES 2 ve 3nolu şubeler, Eğitim-Sen 2 ve 8 noluşubeler, Ankara Eğitim-Sen ile birlikteİstanbul ve Ankara’dan çok sayıda ÖD-P'li kadın katıldı. Etkinliğe ayrıca Halkev-leri Genel Başkanı İlknur Birol, SosyalistParti MYK üyesi Gülseren Pusatlıoğluve Emekçi Hareket Partisi’nden kadın-lar da katıldı.

Kadınlar Sevgi ile bir araya geldi

Page 14: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

14

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) geçtiğimiz ay hazır-ladığı yönetmelik taslağıyla üniversitelerin yönetimsüreçlerinde “Danışma Kurulları” adlı bir yapı oluş-turarak üniversitelerin mali, idari ve akademikyapısına ait kararlara Sanayi ve Ticaret Odası Başkan-ları, Milli Eğitim Müdürleri, İl-İlçe Belediye Başkan-ları’nı ve “özel inisiyatiflerle belirlenen” sivil toplumkuruluşlarını dahil etmeye hazırlanıyor.

“Yükseköğretim Kurumlarında gerek akademik,gerek idari faaliyetler açısından, yüksek vesürdürülebilir kalitede hizmetlerin sağlanabilmesindedaha rasyonel ve verimli sonuçlara ulaşabilmek için,yükseköğretim kurumlarının dışındaki paydaşların dakatılacağı "Danışma Kurulları'nın oluşturulması vebunların ortak çalışma ilkelerini belirlemek” olarakifade edilen kurulun amacı, YÖK’ün on yıllardırüniversiteler üzerindeki vesayetini başka bir noktayataşımanın en net göstergesi konumunda.

Önümüzdeki dönemde üniversitelerin idari veakademik yapısının sermayeyle daha fazla ilişkiiçerisinde olmasının, işverenlerin üniversite yönetim-lerinde karar süreçlerine dahil edilmesinin hede-flendiği yönetmelik şu anda taslak halde bekletiliyor.

Yasalaşması için kısa süre içerisinde TBMM’ye gelmesibeklenen yönetmelikle, öğrencilerin on yıllardır dilegetirdiği özerk-demokratik üniversite yerine akademi

dışındaki piyasa unsurları üniversite yönetimlerinekatılacak.

YÖK’ün bu çalışması üniversiteleri sermaye için bilimüreten, insan yetiştiren, özel şirketlerin mükemmel-liğini sağlayan, piyasanın sorunlarına yanıt arayan birtarza büründürecektir. Böylelikle, üniversitelerde ver-ilen eğitimin akademik normlardan arındırılarak“piyasa toplumu”nun baskıcı anlayışına teslimedilmesi sonucu doğacaktır.

Taslakta geçen “özel inisiyatiflerle belirlenen siviltoplum kuruluşlarının katılımı” ifadesinden dedemokrasi beklemek yanılgıdır. Bu kurumları be-lirleyecek “özel inisiyatifler” şu anda üniversiteyi AKPinisiyatifiyle dolduran kadrolardan başkası değildir.AKP, üniversiteler üzerindeki bu müdahalesiyle ken-disine yakın gerici kuruluşları akademiye farklı biryoldan sokmanın hesabını yapıyor, kurmak istediğipiyasa düzeniyle uyumlu bir yönetim anlayışını heralanda oluşturmaya çalışıyor.

AKP’nin ve YÖK’ün üniversiteleri şekillendirmesinekarşı kulak verilmesi gereken tek ses, bilimin, eşitliğin,özerk ve demokratik üniversite talebinin seslendiri-ciliğini yapan üniversite bileşenlerinin sesidir. Parasız,bilimsel, demokratik eğitimi elde etmenin yolu, eşit,özgür ve demokratik Türkiye mücadelesinin sesinigüçlendirmekten geçmektedir.

YÖK, Danışma Kurulları İle Üniversite

Yönetimlerini Patronlara DevrediyorYÖK’ün bu çalışması üniversiteleri ser-

maye için bilim üreten, insan yetiştiren,

özel şirketlerin mükemmelliğini

sağlayan, piyasanın sorunlarına yanıt

arayan bir tarza büründürecektir. Böyle-

likle, üniversitelerde verilen eğitimin

akademik normlardan arındırılarak

“piyasa toplumu”nun baskıcı anlayışına

teslim edilmesi sonucu doğacaktır.

AKP iktidarı, İmam Hatip Lisesimezunlarının önünü açacak katsayıkararına karşı gelişen direnci içinesindiremiyor

AKP, Danıştay’ın YÖK’ün “katsayı uygulamasınıkaldıran kararını” durduran kararının ardındankopardığı gürültüyle birlikte, bir süredir devametmekte olan hükümetin yargı üzerindekibaskısına dair tartışmalar alevlendi. 12 Eylül’ünürünü olan YÖK’ü üniversitelerin piyasalaştırıl-ması ve gericileştirmesi görevleriyle donatanAKP iktidarı, İmam Hatip Lisesi mezunlarınınönünü açacak katsayı kararına karşı gelişendirenci içine sindiremiyor. Danıştay’ın kararın-dan sonra yapılan açıklamalar ise işin tuzu biberioldu. Bülent Arınç’ın: “bayramdan sonrabakarız… ne Danıştay kalacak..” açıklamalarıAKP’nin kuvvetler ayrılığı ilkesine nasıl baktığınıgözler önüne seriyor. Diğer taraftan eğitim sis-temindeki sorunların katsayı tartışmalarınasıkıştırılması ise ayrı bir sorun. Sorunun laik birülkede imam hatip okullarının olup olmayacağısorunu olmasının yanında özerk ve bilimselüniversitenin önündeki engellerin başında gelenYÖK’ün kaldırılması talepleri de duymazlıktangeliniyor. Katsayı kararıyla birlikte imam hati-plilerin üniversitelerin tüm bölümlerine girişininve bilimin muhafazakarlaştırılmasının önünüaçmak isteyen YÖK’ün ne kadar bağımsız birkurul olduğu da gözler önüne bir kez daha ser-ildi.

YÖK’ÜN KATSAYI OYUNUNADANIŞTAY ENGELİ

Türkiye İşçi SendikalarıKonfederasyonu (Türk-İş)Kasım ayı verilerine göre, 4kişilik bir ailenin açlık sınırı778 TL, yoksulluk sınırı 2 bin533 TL oldu.

Türk-İş, Kasım 2009 açlık ve yok-sulluk sınırı verilerini açıkladı. Bunagöre, dört kişilik bir ailenin insanonuruna yaraşır geçim düzeyi sağlaya-bilmek için yapması gereken günlükharcama tutarı günlük asgari ücretinyaklaşık 5 katına ulaşarak, 85 TLdüzeyine çıktı. 2009 itibariyleTürkiye’de 4 kişilik bir ailenin sağlıklı

ve dengeli beslenebilmesi için yap-ması gereken aylık harcama tutarı777,53 TL oldu.

Gıda ile birlikte yapılması zorunluolan kira, yakacak, elektrik, su harca-malarının yanı sıra konut, ulaşım,giyim, sağlık, eğitim vb harcamalar dadikkate alındığında, insan onurunayaraşır bir yaşama düzeyi sağlamakiçin yapılması gereken harcama tutarıise 2 bin 532,68 TL olarak hesaplandı.Söz konusu dönemde, halen geçerliolan asgari ücretten bir aylık çalış-manın karşılığı olarak ele geçen tutarıise sadece 546,48 TL

AÇLIK SINIRI 778 LİRA

Page 15: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı

15

Kapitalizmin 1980’lerden sonrayaşadığı kabuk değişimi sisteminbirikim modelinin değişimini de be-raberinde getirdi. Sermaye hareket-lerinin önündeki engellerinkaldırılması, yeni yatırım alanlarınınyaratılması ve finans oligarşisinin sahipolduğu aktiflerin kaynağının neolduğuna bakılmaksızın uluslararasıdolaşıma aktarılması bu değişimin bellibaşlı esasları idi.

Böylelikle gelişkin kapitalist ülkelerinmerkeze sıkışmış sermayedarlarına, es-kinin sosyalist ülkelerinin yeni türedizenginlerine, üçüncü dünyanın petrolşeyhlerine, kaçakçılarına da karlarınakar katabilmelerinin, kayıt dışı gelir-lerini dolaşıma sokarak aklaya-bilmelerinin önü de açılmış oluyordu.Sonuçta bankacılık, iletişim ve turizmgibi alt hizmet sektörleri bu süreçtenen çok nasiplenen yatırım(!) alanlarıoldular. Spor özelikle de futbol tam dabu noktada söz konusu bileşenlerin birkesişme noktası haline geldi. Çünküfutbol hem kitlesel olarak tüketilebilirbir nesne, hem başka malların üreti-minde kullanılabilecek bir meta hemde ideolojik olarak kullanılabilecek biraygıt olarak sayısız imkanlar sağlaya-bilen bir “oyun”du. Ayrıca futbol“piyasanın” denetimsiz, belirsiz bir ilişkiağı çerçevesinde şekillenmiş oluşuküresel “oyunculara” özelleştirmeler-den, taşeronlaştırmadan, uyuşturucu-dan, silah kaçakçılığından, insanticaretinden ve benzeri işlerdensağlanan ne kadar “haram” para varsao kadarını sisteme entegre etmeolanağı tanıyordu. Nitekim bankadan,medyaya, siyasetten ekonomiye hertaşın altından çıkan ve kibarca(!) “çokuluslu global aktörler” olarak tanım-lanan kim varsa ya kulüp satın aldılarya da o kulüplerin ortağı oldular.Berlusconi, Agnelli, Abromovic gibişahıslar ilk akla gelenler.

24 Ocak kararları ile birlikte küreselkapitalizmin yeni yapılanmasına dahilolmaya çalışan Türkiye’de de yaşanansüreç bundan çok farklı olmadı. HattaTürkiye komünizme karşı verdiği “mü-cadeleler” nedeniyle kapitalistleraçısından soğuk savaş döneminin en“itibarlı” ülkesi ve bilumum kaçakçılığıngeçiş noktası olması hasebiyle çok

daha “renkli” futbol piyasasına sahipoldu. Bu ülkenin devrimcilerine, sosyal-istlerine reva gördükleri zulüm ne-deniyle yaptıkları “ufak” çaplıkaçakçılıklar, dolandırıcılıklar görmez-den gelinmiş Nurettin Güven’ler, HasbiMenteşoğlu’lar, Cem Uzan’lar, AlaattinÇakıcı’lar kulüp başkanı, “hatırlı” kişi,idareci sıfatlarıyla piyasaya girdiler. Butipler aynı zamanda “yatırımcı”, “gir-işimci”, “işadamı” kimlikleriyle döne-min ihracatçı büyüme modeline uygunşahsiyetler de olduklarından baştaÖzal olmak üzere neredeyse bütünyetkililer tarafından kollandılar.1980’lerin ortalarından başlayan bugelişmeler doğal olarak futbolpiyasasının karlı bir yatırım alanı olarakgelişmesine ve kayıt dışı ekonomininfutbol piyasasının olmazsa olmazınadönüşmesine yol açtı.

1990’larda televizyonların, büyük pa-tronların da işe dahil olması ile birliktesektör iyice şişti. Ayrıca futbolunsağladığı nüfuzu oya tahvil etmenin nederece faydalı bir siyasal yatırımolduğunu fark eden vekiller, belediyebaşkanları da “işe” el atınca temaşazevki had safhaya varan bir “oyun” çıktımeydana. Bu oyun sahada oynananoyunun yanında çok daha zevkli veçekişmeli idi aslında(!) Müthiş bir rantsavaşı vardı ve taraflar rantın dahabüyüğünü ellerine geçirebilmek içinbildikleri bütün taktikleri deniyorlardı.Hakem ayarlamalar, futbolculara teşvikprimi aktarmalar, naklen yayın haklarıve dolayısıyla reklam gelirlerininçoğunu kapmak için rüşvet dağıtmalarve akla gelebilecek ne varsa. Ve doğalolarak futbol futbol olmaktan çoktançıkmıştı artık. Ne çare ki sakallı adamınsöyledikleri yine bir bela gibi çıkıverdikarşılarına. Rant savaşı kızıştıkça reka-bet de kızışıyor ancak artık piyasadakârlar artmıyor, azalıyordu. Yani kapital-izmin azalan kâr oranları yasası işliy-ordu yine. Kârın, rantın olmadığı yerde

bu tiplerin işi olmazdı doğal olarak,usul usul ortadan kaybolmayabaşladılar. Ama kulüpleri öyle bir borç-landırmışlardı ki çekip gittiklerinde okulüplerin çoğu zaten kümeyi boy-lamıştı. Kalanlar ise zaten bu sistemikanıksamış ve içselleştirmiş olanlardı.

Bugün Dünyada da Türkiye’de de fut-bol hala küresel kapitalizmin en karlıoyun alanlarından birisidir. Geçmiştenfarkı sistemin kendisini daha rafine halegetirmiş olmasıdır. Ancak bu bile UEFApatronlarının da kontrol altına almakzorunda kaldıkları gibi en az 200 tanemaçın şaibe altında oluşunu engelleye-memektedir.

ŞİKE, MAFYA, BAHİS…

KÜRESEL KAPİTALİZMİN OYUNU

Futbol “piyasanın” dene-

timsiz, belirsiz bir ilişki ağı

çerçevesinde şekillenmiş

oluşu küresel “oyunculara”

özelleştirmelerden,

taşeronlaştırmadan, uyuş-

turucudan, silah

kaçakçılığından, insan

ticaretinden ve benzeri

işlerden sağlanan ne kadar

“haram” para varsa o

kadarını sisteme entegre

etme olanağı tanıyordu.

Nurettin Güven’ler, Hasbi

Menteşoğlu’lar, Cem

Uzan’lar, Alaattin

Çakıcı’lar kulüp başkanı,

“hatırlı” kişi, idareci sıfat-

larıyla piyasaya girdiler.

Hakem ayarlamalar, fut-

bolculara teşvik primi ak-

tarmalar, naklen yayın

hakları ve dolayısıyla

reklam gelirlerinin çoğunu

kapmak için rüşvet dağıt-

malar ve akla gelebilecek

ne varsa.

Özgürlük ve Dayanışma Partisi

Adına Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:

Alper TAŞ

ÖZGÜRLÜK VE DAYNIŞMA PARTİSİ GENEL MERKEZİ

GMK Bulvarı 87/18 Maltepe/Ankara

Tel: 0312 2317232 - 2313312 Fax: 0312 2320347

www.odp.org.tr - E-posta: [email protected]

Page 16: Dayanışma Gazetesi 2. Sayısı