Deniz FeneriÖNSÖZ Yirminci yüzyln ilk yansnda yazlan ngiliz
romanlarna
öyle bir bakarsak, gelenee uyarak roman yazanlarn yannda o zamana
dek süregelen roman biçimini konu, biçem ve teknik yönden hepten
altüst edip kendi gelitirdikleri kiisel kurallara göre yazanlar
olduunu da görürüz. Bildiimiz roman kalb içinde günün toplumsal
sorunlarn ele alp ileyen romanclarn yannda, sadece kendi özel görü
ve düüncelerini yanstmak, ya da, düünce ve kuramlar da bir yana
brakp yalnz kendi iç dünyalarn, izlenimlerini okuyucuya iletmek
amac ile yazanlar da önemli bir yer tutmakta ve bunlar eski biçim
yazan romanclar modernlerin dnda saymaktadrlar.
Yirminci yüzyln ilk yarsnda yazlan ngiliz romanlarn genellikle üç
küme içinde toplayabiliriz: Eski biçim toplumsal içerikli romanlar,
biçime ve biçeme önem vermeden yazlan düün ve görü belirten
romanlar; bireyin yalnz iç dünyasn yanstan psikolojik
romanlar.
Galsworthy, Arnold Bennett, H. G. Wells gibi romanclar birinci
kümedendir. Gelenee uyarak yazmlar, biçemlerinde ve tekniklerinde
bir ayrcalk, bir yenilik göstermemilerdir. Yaptlarnda bildiimiz
biçimde bir konu vardr. Araya ya bir güldürü, ya bir alat, ya da
bir sevgi öesi karr. Hepsi de toplumsal sorunlarla urar. Virginia
Woolf «Modern Roman» balkl yazsnda H. G. Wells, Arnold Bennett ve
Galsworthyden sözederken, «Bu üç yazara bir kelime ile
Materyalist’ler diyebiliriz. Bu yazarlar ruhu bir yana brakp
bedenle ilgilendikleri içindir ki umutlarmz boa çkarmlardr. ngiliz
roman, elinden geldiince nezaketle ve hzla onlara arkasn dönüp baka
yönlere doru açlrsa hakknda daha hayrl olur duygusu uyanmtr
içimizde,» der.
D.H. Lawrence ve Aldous Huxley roman, düünce ve görülerini yanstan
bir araç gibi kullanan ikinci küme yazarlarn banda gelirler. Bu
yazarlar psikolojik romana yönelmiler ve özellikle cinsellik
psikolojisini ele almlardr. Onlar ilgilendiren, bireyin cinsel
dünyasdr. Biçeme fazla önem göstermezler, içlerinden nasl geliyorsa
öyle yazyor gibidirler.
Yine psikolojik romana yönelmelerine karn, cinsellik konusu gibi
belli bir noktaya saplanmayp bireyin günlük yaamn, bilinç ak ile
birlikte ve olduu gibi tüm karmaklyla yaptlarna yanstmay amaç
edinen, biçem ve biçime özen gösteren üçüncü küme modernlerin banda
James Joyce ile Virginia Woolf gelir. Bu kümedeki yazarlar romanda
o zamana dein benimsenen anlamda konu, bu konu içine kartrlan
sevgi, güldürü, alat adna ne varsa tümünü bir yana brakmlar ve
sadece bireyin izlenimlerini, bu izlenimlerin getirdii çarmlar
yaptlarna konu edinmilerdir. Virginia Woolf öyle diyor.
«Yazar kendi istedii için deil, salt tutsak olduu güçlü ve amansz
bir buyurgann zoru ile yaptna bir konu salamaya, bir güldürü, alat,
sevgi öesi sokmaya ve yaptn eksiksiz ve tam klacak bir gerçek havas
yaratmaya yöneltilmektedir. Yaratt kiiler canlansalard kendilerini
tepeden trnaa kadar günün en son modasna uygun olarak giyinmi
bulurlard. Buyurgana boyun eilir. Roman tam istenildii gibi
eksiksiz bir biçimde yazlr. Ama sayfalar gelenein gerektirdii gibi
yazlp dolduruldukça, önce arasra, sonra gittikçe daha sk, içimizde,
bir an gelip geçen bir kuku uyandn, bir bakaldrnn kabarp
kaybolduunu alglarz. Yaam böyle midir? Romanlar böyle mi olmaldr?
Kendi içinize bakn, göreceksiniz ki, yaam böyle olmaktan
çok uzaktr. Sradan bir zihni, rastgele bir günü ele aln. Zihin
binlerce izlenim alr. Küçük, fantastik, hemen gelip geçen, ya da
zihne bir çelik keskinlii ile saplanan her türden binlerce izlenim.
Bu izlenimler her yandan üzerimize, ard aras kesilmeyen bir atom
saana halinde boanr ve bu atomlar boandkça bir pazartesi, bir sal
gününü oluturdukça, temelde öncekilerden büsbütün ayrlr. Önemli an
dün urada ise bugün buradadr, öyle ki, eer yazar tutsak olmayp
özgür bir insan olsayd, zorunlu olduunu deil de istediini
yazabilseydi, yaptn gelenek üzerine deil de, kendi duygular üzerine
kurabilseydi, o zaman yaptnda bilinen anlamda ne konu, ne güldürü,
ne alat, ne sevgi, ne de bir karakym olurdu; ve herhalde ne de
günün en son modasna göre dikilmi bir düme! Yaam bakk bir biçimde
sralanm görüntülerden olumaz, yaam bizi tüm bilincimizle sarp
kuatan kl bir ayla, yar saydam bir zardr. Romancnn görevi, ne denli
düzensizlik, ne denli karklk gösterirse göstersin, durmadan deien
bu bilinemeyen, bu babo ruhu, elinden geldiince, yabanc ve d öeler
kartrmadan anlatmak deil midir? Biz yüreklilii ve içtenlii
savunuyoruz, roman oluturan gereçlerin, gelenein gösterdiinden
biraz daha farkl olduunu anlatmak istiyoruz.
«Bugünkü yazarlar arasnda James Joyce en önemlisidir. Günümüzün
yazarlar, romancnn genellikle boyun edii geleneklere kar gelmek
pahasna da olsa, yaama daha çok yaklamaya; kendilerini ilgilendiren
ve heyecanlandran eyleri daha bir içtenlikle saptamaya çalyorlar.
Atomlar zihnimize dütükleri sra içinde saptayalm, gördüümüz her
eyin, her olayn bilincimize çizdii ekli, görünüte ne denli dank, ne
denli ilgisiz olursa olsun, yaptmza olduu gibi
yanstalm. Yaamn ille herkesin önemsedii eyde olduunu kabul
etmeyelim... Materyalist diye adlandrdklarmzn tersine Mr. Joyce
ruhsaldr, Joyce her ne pahasna olursa olsun, haberlerini beynin
yollarndan gönderen içimizdeki o alevin titreimlerini aydnlatmay
kendine amaç edinmitir, bunu yapabilmek için de tam bir
yüreklilikle ona gelgeç görünen her eyi, ister gerçekçilik havas,
ister biçemde akclk olsun, yüzyllardr romancya yardmc olan iaret
direklerinin hepsini hiçe saymtr.
«Günümüzde romancnn sorunu, herhalde daha önce de olduu gibi,
istediini yazmakta özgür kalma yollarn bulmaktr. Modern romanc
kendini ilgilendiren eyin artk ‘bu ey’ olmayp ‘o ey’ olduunu açk
açk söyleyecek yüreklilii göstermelidir, yaptn yalnz ve yalnz ‘o
ey’ den oluturmaldr. Modernler için ‘o ey’, onlar ilgilendiren
nokta, psikolojinin karanlk yanlarnda olsa gerek. Böyle olunca da
ana nokta biraz deiiyor, üzerinde direnilen nokta bu güne dek bir
yana braklm olan bir noktadr, öyle olunca da roman yepyeni bir
biçim içinde kurmak gerekir, bizim için kavranmas güç, bizden
öncekiler için hiç anlalmaz bir biçim...»
Virginia Woolf bu sözleriyle izlenimcilerin roman görüünü anlatm
oluyor: Konu ve biçim bakmndan yepyeni bir roman. Bu roman eskiler
hiç anlamayacak, yeniler de güçlükle kavrayabilecek. Yine Virginia
Woolf’a göre «Romana en uygun konu diye bir ey yoktur, her ey, her
duygu, her düünce romana en uygun konudur, zihin ve ruhun her hali
romann konusu içine girer, hiçbir duygu yersiz deildir.» zlenimci
romanclar bu görüleriyle önemsiz saylan ufack olaylar
deerlendirerek yaam zenginletiriyorlar.
Aydn bir aile çevresi içinden gelen Virginia Woolf (1882
-1941) ilk yaptn 1915’te «The Voyage Out» romanyla vermitir. Bu ilk
yaptnda izlenimci roman görüünün tüm izleri görülür. Bu romann
ardndan denemelerini, eletirilerini toplad yaptlar ve baka romanlar
gelmitir. «Night and Day: Gece ve Gündüz» 1919; «Jacob’s Room:
Jacob’un Odas» 1922; «Mrs. Dolloway» 1925; «To the Lighthouse:
Deniz Feneri» 1927; «The Waves: Dalgalar» 1931; «The Years: Yllar
1937; «Between the Acts: ki Perde Aras» 1941.
«Deniz Feneri» V. Woolf’un en çok beenilen romandr. Bu romanyla
Woolf kendini zamann öteki yazarlarndan ayran biçem ve yöntemi
gelitirmi, kendi roman tekniine uygun en iyi yaptn vermitir.
Romanda konu yok gibidir. Sekiz çocuklu bir ailenin gürültüsüz
patrtsz sade yaamndan birkaç görüntüdür. Hebrides Adalarnda iken
evin küçük olu James deniz fenerine gitmek ister, ama gidemez.
Yllar geçer, annesi öldükten sonra babas ve kz kardei ile fenere
gider, ama artk deniz feneriyle ilgili o romantik duygulardan iz
kalmamtr.
Romanda özellikle zaman kavram üzerinde durulmu, zamann getirdii
deiiklikler; zamanla yiten eyler okuyucuya dümdüz anlatlmaktan çok
bir ozann biçemiyle duyurulmaya çallmtr. Ramsay ailesinin yaam
atlamalarla, parça parça anlatlm ve balama ii okuyucunun dülemine
braklmtr. Önemli olan olay deildir, olayn insann belleinde ve
bilincinde uyandrd bir bölük karmak duygulardr. Romandaki tüm
kiiler birbirlerini inceleyip çözümlemeye çalrlar ve biz onlar
birbirlerinin gözü ile, özellikle romandaki iki kadnn, Mrs.
Ramsay ile ressam Lily’nin gözü ile görürüz. Romann tüm kiilerinde,
önemsiz gibi görülen eyleri yakalayp tutmak ve o eylerden çeitli
anlamlar çkarmak eilimi vardr. En sradan davranlar, bir yürüyü, bir
konuma, koltua oturup kendi kendine düünceye dalma, tüm bunlar
bellein en ince yollarndan geçerek her yandan aydnlanan bir olay
olur. Akla gelen hiçbir ey küçümsenmez, her düünce, her duygu
kendine bir yer bulur.
Romanda Lily ile, bir bakma sanatç kadnn, kadnlk dnda bir ura olan
kadnn, karlat güçlükler anlatlyor. Erkekler, «Kadnlar resim
yapamaz, kadnlar yaz yazamaz,» derler. Mrs. Ramsay Lily’nin resmini
önemsemez, hem sonra ona göre bu bir elencedir, asl olan
yaamdr.
zlenimcilerin balca özelliklerinden olan güç anlalmak V. Woolf’ta
da vardr. Alglanan izlenimleri ayni düzensizlik içinde yanstmak
amacn güttüünden yaz biçemi ilk bakta dank görünür. Bir tümcede
bilinç ak ve kiinin o anda yapmakta olduu ey ayni zamanda anlatlr.
Bunlarn yaamda olduu gibi romanda da ayni zaman süresi içinde
yanyana yürümesine önem verilir. Bu yüzden çizgiler, ayraçlar,
noktalar ve virgüllerle karmakark bir biçim alan tümceler bozukmu
etkisini brakr. Anlam kavramak için yalnz duymak yeterli deildir,
tümcenin yazl biçimini de görmek, her virgüle, her çizgiye ayr bir
önem vererek okumak gereklidir. Mrs. Ramsay’i kocasnn kolunda
yürürken anlatan u bölüm buna bir örnektir:
«Mrs. Ramsay hemencecik dünyadaki tüm budala Giddings’lere kar tavr
alp kocasnn yann tutarak, ama tabii diye düündü, yokuu o kadar hzl
çkmasn diye kocasnn kolunu hafifçe skt, u setin üstündekiler yeni
köstebek yuvalar m, deil mi diye de bakacakt, eilerek,
ama tabii diye düündü, onunki gibi büyük bir zekânn her bakmdan
bizimkinden farkl olmas gerekir. Tand büyük adamlarn hepsi,
herhalde içeriye bir tavan girmiti, böyleydi; gençlerin (ona kalrsa
dersliklerin havas skntl, boucu, çekilmez bir eydi ama) kocasn
sadece görüp dinlemeleri bile onlar için bir kazançt. Tavanlar
vurup öldürmekten baka bir yol bulunur mu acaba? diye düündü. Belki
bir tavand, belki de köstebekti. Her ne ise, bir yaratk onun
gecesefalarn mahvediyordu.» Bu tümcede Mrs. Ramsay ayn zamanda iki
eyi birden düünmektedir. O anda kocasnn zekâsn, büyüklüünü
düünmesi, o konu ile hiç iliii olmayan sradan günlük bir eyle de
ilgilenmesine engel deildir. Burada geleneksel romanclarn akcl,
düzgünlüü, kolayl yoktur. O romanlardan sonra, bu tür tümcelerden
kurulan bir roman insan artyor, fazla belirsizletii zamanlar
kzdryor bile. Zaman zaman biçem görünüte duraanlayor, ama bu
yüzeyin alt saysz devinimler, kprdanlar, gidip gelmelerle doludur.
Roman okurken içimizde hep yar karanlkta oturuyor gibi bir duygu
vardr. Orada alacakaranlkta oturduumuz yerde burnumuza kokular,
kulamza sesler gelir. En olmayacak düünce ve görüntüler, en önemsiz
bir ses, bir nesne ardndan bir çarm dizisi getirir. Çou kez dü ile
gerçek birbirine kartrlr ve anlatmda zaman deiiklikleri olur.
Örnein Lily, romann sonunda, yapt resmi tamamlamaya çalrken Mrs.
Ramsay ile birlikte gittikleri bir gezinti bir tablo gibi gözünün
önünde canlanr, gerçekle dü birbirine karr, bu karklk anlatma da
yansr, öyle ki okuyucu da, Lily gibi, olay o anda m oluyor, yoksa
geçmite mi olmutur diye kukuya düer:
«Krmz, boz renkler sürmeye balad... Ayn zamanda kumsalda, Mrs.
Ramsay’in yannda oturuyor gibi bir duygu vard içinde.
«Mrs. Ramsay, ‘Kayk m? Fç m?’ diye sordu. Gözlüklerini aramaya
balad. Lily ara vermeden resim yapyordu, ayni zamanda, içinde, bir
kap açlm da oradan içeri girmi, yüksek katedrale benzer kapkaranlk
bir yerde durmu iki yanna bakyormu gibi bir duygu vard. Çok çok
uzaklardaki bir dünyadan sesler geliyordu. Gemiler dumanlar içinde
çevrende kayboluyordu. Charles talar frlatyor, onlar su üstünde
sektiriyordu.
«... Mrs. Ramsay kumda bir çukur açp sonra, o an tüm kusursuzluu,
yetkinlii ile oraya gömer gibi yine üstünü kapatt... »
Okurken arasra biraz arr gibi oluyor, acaba Lily imdi mi görüyor,
yoksa anmsyor mu diye kuku duyuyoruz. Bazen de ortadaki ayraçlar
bizi asl tümceden o denli uzaklatryor ki, ayraçtan sonraki bölümü
okurken birden bir ey anlamyoruz.
«Yava yava istein verdii keder ve bu ac öfke (tam belki de Mrs.
Ramsay için bir daha hiç kederlenmeyeceini sand bir anda geri
tepmiti. Sabahleyin kahvalt masasnda, kahve fincanlar arasnda onun
yokluunu duymu muydu? Aklna bile getirmemiti) azald.»
Tümcenin sonundaki «azald» sözcüü ilk anda insan artyor. Ancak
aradan ayracn içindeki tümceleri çkararak yeniden okuduumuzda anlam
beliriyor. Arada ayraçlar açlm ve o ayraçlarn içine bir tümce deil
birkaç tümce birden sktrlmtr. Böyle akla gelen her eyi, her
duyguyu, her düünceyi ortada hiçbir olay olmadan tüm çplakl ile ve
hiçbir seçim, hiçbir zorlama yapmadan, doal sralar ile
anlatmak ii güçletiriyor. Her izlenime gösterilen bu duyarlk ancak
zihinsel bir denetimle anlaml tümceler içinde toplanabiliyor. V.
Woolf «Deniz Feneri» adl romannda bir an olsun dizginleri elinden
brakmam, her sözcüü, her noktay bu zihinsel denetimin süzgecinden
geçirmitir. Her tümce titiz bir çalmann sonucudur. Amac bize her
eyi gerçekçi bir biçem içinde anlatmak deil, bir ozan gibi, yaln,
krk dökük bir iki sözcük ile birçok eyi birden duyurmaktr. Düz
yazya bir iir kokusu sinmitir. Ancak bu iirselliin verdii
duyarlkladr ki, romann içine girebiliyoruz. Bu iirsellii brakp
gerçekçi olmaya çalt zaman V. Woolf kurulayor, ayn tad vermiyor. lk
romanlarndan «Gece ve Gündüz» de, son romanlarndan da «Yllar» da bu
iir havasndan uzaklam, gerçekçi diyebileceimiz bir biçem kullanm
olduu içindir ki, ayn zevkle okunamyor.
Baz tümceleri kurulu bakmndan karksa da, kulland sözcükler her gün
kullanlan yaln, süssüz sözcüklerdir. Süslü deyilere hiç
heveslenmez. Betimlemeleri de ayn sadeliktedir. Daha çok
simgeseldir. Bir iki sözcük ile kiilerin içinde bulunduu havay ya
da görüntüyü kesin çizgilerle canlandrverir.
V. Woolf’a göre en önemli sorun önce kimin için yazdn bilmektir.
Çünkü bu, nasl yazacan bilmek demektir. V. Woolf’un amaçlad
okuyucu, okuma alkanl olan, baka çalarn ve baka uluslarn yaznn da
bilen bir okuyucudur. V. Woolf haftalk yazmak, günlük yazmak, ksa
yazmak, uzun yazmak, akam evine yorgun argn dönen insana yazmak
istemiyor, okuyucusuna kolay kazanlan bir zevk vermek istemiyor.
Trende okunmak, krda vakit geçirmek için okunmak, uykulu
zamanlarmzda okunmak istemiyor; onu okumak için tüm ciddiyetimizle
kitap okumaya hazrlanmamz
gerek. O Zaman V. Woolf da bize beklediimiz zevki vermeye
hazrdr.
Naciye Akseki Öncül Ankara 1944
Önsöze Ek; Son yllarda V. Woolf, romancl kadar, kadn haklar
konusundaki tavrlar, düünceleri, ksacas feminist yan ile de ele
alnmaktadr. Bu konu «Deniz Feneri’nde de ilenmitir. lk kez 1927
ylnda yaymlanan bu romann ba kadn kiisi Mrs. Ramsay, o yllarn
okuryazar, varlkl ya da varlklca kadnlarnn feminizm adna yaptklarn,
düündüklerini yanstr. Mrs. Ramsay, kocasnn ve çevresindeki
erkeklerin basksn duyuyor, kzyor, üzülüyor ama yine de her eyin ba
sonu kadn için evlilikte bitiyor onun için. Önüne gelen kz
evlendirmeye çalyor. Toplumsal görev olarak da yapt, kolunda sepeti
ile yoksullara gitmek. Ama sonunda ayakta kalan, baarya ulaan Mrs.
Ramsay deil, resim yapmaya çalan Lily’dir — kadnlk dnda ura olan,
evlenmeyen, özgür Lily’dir. Bir eyler yapabilen, gören, kalan odur.
Öteki kadn kocas için, çocuklar için yaam, toplum içindeki çkmazn
görmü ama kendini kurtaramamtr. O güzel, o özverili, o salam duyulu
kadn ardnda hiçbir iz brakmadan yok olup gitmitir.
Bunlar V. Woolf, kadn ve «Deniz Feneri» konusunda öyle akla
geliverenlerdir.
Haziran 1981 N.A.Ö.
1
Mrs. Ramsay, «Elbette, ama yarn hava iyi olursa,» dedi. «Yalnz
sabahleyin erken kalkmalsn.»
Bu sözler, oluna, sanki gezintiye kesinlikle gidilecekmi, yllar
kadar uzun süren bir zamandr bekledii mucize, bir gecelik karanlkla
bir günlük sandal yolculuundan sonra gerçekleecekmi gibi sonsuz bir
sevinç verdi. James Ramsay yere oturmutu; Ordu Pazarlar’nn resimli
katalogundan kestii buzdolabn, annesinin o sözlerinden sonra,
cennetten gelme bir eymi gibi görmeye balad. Çünkü, o alt yandayken
bile bir duygusunu ötekinden ayr tutamayan; gelecek günlere yönelik
tasarlarn gölgesini hem sevinçleri, hem üzüntüleriyle, yaamakta
olduu ânn üstüne düüren o çounluktand; çünkü bu kimseler için daha
küçücük bir çocukken bile herhangi yeni bir heyecan, doduu ân,
ister verdii ferahlk, ister bunalts ile, öteki anlardan ayrd edip
tek bana vurgulayacak güçtedir. Resim sevinçten bir oya ile
çevrilivermiti. El arabas, çayr biçme makinesi, kavaklarn hrts,
yamurdan önce akçllaan yapraklar, haykran kargalar, oraya buraya
çarpan süpürgeler, elbiselerin hrts, bunlarn hepsi çocuun zihninde
öyle renkli, öyle birbirinden ayr biçimler almt ki, daha imdiden
kendine özgü gizli kapakl bir dil edinmiti. Yine de geni aln,
lekesiz, yansz, tertemiz bakan, sadece insanolunun zayfln görünce
biraz hrçnlaan mavi gözleri ile sertliin, uzlamazln ta kendisi
görünüyor, ciddiyetini hiç bozmadan makasn buzdolabnn çevresinde
dikkatle dolatrrken, annesine, cübbesini giyip koltuuna yerlemi bir
yargç, ya da devlet ilerinin bunalml bir
ânnda etkisi büyük olacak önemli bir giriimin bana geçmi bir adam
gibi geliyordu.
Babas oturma odasnn penceresinden bakarak, «Ama hava iyi
olmayacak,» dedi.
Eer elinin altnda balta, ocak demiri, ne türden olursa olsun
babasnn gösüne saplayp onu orackta öldürüverecek bir silah olsayd
James hemen kavrayacakta. Mr. Ramsay bir ey söylemese bile, sade
aralarna gelmekle çocuklarnn içinde ite böyle olmayacak heyecanlar
uyandrrd. imdi de orada bçak gibi darack ince bedeniyle durmu,
sadece olunu umutsuzlua düürmek, her bakmdan (James’e kalrsa)
kendisinden on bin kat üstün olan karsn gülünç etmek zevkiyle deil,
ayn zamanda kendi düüncesinin doruluuna inanan gizli bir
büyüklenmeyle alayl alayl srtyordu. Dedii doruydu. Hep doru çkard.
Yanlmak istese de yanlamazd; eriyi doru gösterdii hiç olmamt;
söyleyecei söz ac ise filann houna gider ya da iine gelir diye bir
sözcüünü bile deitirmezdi. Hele kendi çocuklar için hiç. Madem onun
evlâd idiler, daha çocuk yatan örenmeliydiler ki yaam çetindir;
gerçekler deitirilemez; en parlak umutlarmzn söndüü, çürük
teknemizin yok olduu o efsane ülkesine geçi de (bunlar söylerken
Mr. Ramsay dimdik durur, küçük mavi gözlerini ksarak uzaklara
dalard) her eyden önce yüreklilik, doruluk ve dayanma gücü isteyen
bir geçitir.
Mrs. Ramsay ördüü kzl kahverengi çorab elinde bükerek sabrszlkla,
«Ama hava belki de iyi olur — bana kalrsa iyi olacak,» dedi. Çorab
bu gece örüp bitirirse, Fener’e de gidilirse, onu bekçinin küçük
oluna verecekti, çocuk kemik veremiydi de. Bir yn eski dergi, bir
parça tütün, daha dorusu ortalkta gereksiz, bouna kalabalk
eden
ne bulursa o zavalllara götürecekti. Bütün gün lâmbay temizleyip
fitili düzeltmekten, biraz oyalanmak için de o küçücük bahçelerini
kazmaktan baka yapacak hiçbir ey bulamaynca kimbilir canlar nasl
sklyordu. Tenis sahas kadar bir kayann üstünde her gidite bir ay,
hava frtnal olursa belki de daha uzun zaman, kapal kalmak sizin
hounuza gider mi? diye sorard; ne mektup almak, ne gazete okumak,
ne de insan yüzü görmek. Evliyseniz karnzdan uzak kalmak,
çocuklarnz nasl — hastalar m, düüp kollarn ya da bacaklarn m krdlar
— haber alamamak; Tanrnn günü hep ayn skc dalgalarn çatladn,
ardndan korkunç bir frtnann koptuunu, pencerelerin dalga
serpintileriyle örtüldüünü, kularn gelip gelip kendilerini Fener’e
çarptklarn, her yann sarsldn görmek; üstelik deniz alr götürür
korkusuyla kapdan dar burnunun ucunu bile çkaramamak... Nasl
hounuza gider mi? imdi de özellikle kzlarna dönerek sormutu. Sonra
deiik bir sesle, onun için insan onlara ne götürebilirse götürmeli
diye ekledi.
Mr. Ramsay’in yannda, onun akam yürüyüüne katlp taraçada bir yukar
bir aa gidip gelen tanrtanmaz Tansley kemikli parmaklarn rüzgâra
kar açarak, «Batdan esiyor,» dedi. Evet bu adam gerçekten de insann
zddna gidecek eyler söylüyordu. Tansley bu konu üstünde durup
James’in umudunu büsbütün krd için münasebetsizlik etmiti, ama yine
de ona gülmelerine raz deildi. Hepsi de ona, «o tanrtanmaz adam»
diyordu, «küçük tanrtanmaz». Rose onunla alay ediyordu; Prue alay
ediyordu; Andrew, Jasper, Roger alay ediyorlard; yal Badger bile
aznda tek bir dii yokken onu srmt, (Nancy’nin deyiiyle) ta Hebrides
adalarna kadar pelerinden gelen bilmem kaçnc genç olduu için, oysa
kendi kendilerine kalsalar ne iyi olacakt.
Mrs. Ramsay sert sert, «Saçma!» dedi. Her eyi abartmakta kendisine
çekmilerdi. Yatya o kadar çok konuk çaryor ki, bazlarn darda
kasabada yatrmak zorunda kalyor demeleri yersiz deildi ama yine de
konuklarna kar nezaketsizlik edilmesine raz olamazd dorusu. Hele
gençlere; tatillerini geçirmeye gelen ve kocasnn kendi hayranlar
diye «çok yetenekli» bulduu o on parasz gençlere. Gerçekten de Mrs.
Ramsay bütün erkekleri korurdu; niçin, bilemiyordu ama kimini mert,
yiit diye, kimini siyasal anlamalarda emei geçmi diye, kimini tüm
maliye ilerini çeviren adamm diye, kimini Hindistan’da yöneticilik
etmi diye; en son da kendine kar takndklar tavr için, bu öyle bir
tavrd ki hangi kadnn olsa houna giderdi: Karsndakine güvenerek, ana
bilerek, sayarak bakmak; bunlar yal bir kadnn onurundan bir ey
yitirmeden, genç bir adamdan kabul edebilecei eylerdi. Bunun
deerini ve ne demek olduunu, ta iliklerine kadar duymayan,
anlamayan kza yazklar olsundu. ükür tanrya ki onun kzlarnn hiçbiri
o türden deildi.
Hrsla Nancy’ye döndü. «Peimizden gelmedi,» dedi. «Biz çardk.»
Bir çözüm yolu bulmak gerekti. Daha kolay, daha az eziyetli bir yol
vardr herhalde, diye içini çekti. Aynaya bakp daha ellisinde
saçlarn krlam, yanaklarn çökmü gördüü zaman, ileri — kocam da,
parasn da, kitaplarn da — daha iyi bir biçimde çekip çevirebilirdim
belki, diye düündü. Ama öyle de olmu olsa yine kendisi, bir an bile
verdii karardan pimanlk duymayacak, zorluklardan kaçmayacak,
görevleri üstünden atmaya bakmayacakt. u anda hali, insana korku
veriyordu. Charles Tansley yüzünden öyle sert konumutu ki, kzlar —
Prue, Nancy, Rose —
seslerini çkaramadlar ama balarn tabaklarndan kaldrp onunki ile hiç
iliii olmayan bir yaam üzerine kâfirce dülere daldlar. Belki de
düledikleri yer Paris’ti; daha çlgnca bir yaam; u erkee, bu erkee
bakmak derdinden uzak bir yaam. Açktan aça söylemeseler de, hepsi
de, göstermelik sayg ve nezaket konusunda, ngiltere Bankas,
Hindistan mparatorluu, yüzüklü parmaklar, dantelli elbiseler
konusunda kukulu idiler ama yine de bu eylerde güzelliin özünden
bir parça bulunduunu duyumsuyorlard. Bu da onlarn genç kz
yüreindeki mertlii uyandryor, sofrada annelerinin gözü önünde
oturduklar u anda onun bir kraliçe bir dilencinin ayan çamurdan
çkarp ykyormu gibi davran ve pelerinden ayrlmayp — ya da, daha
dorusu, çarlp — Skye adasna gelen o tanrtanmaz herif için
kendilerini o kadar iddetle azarlay; onun bu anlalmaz sertlii,
sonsuz nezaketi hepsinde sayg uyandryordu.
Kocas ile pencerenin önünde duran Charles Tansley, ellerini
kavuturup, «Yarn Fener’e gidilemeyecek,» dedi. Artk söylendii
yeterdi. Onu oluyla kendi hallerine brakp konumalarn sürdürselerdi
ne olurdu sanki. Tansley’e bakt. Çocuklar onun için yamru yumru bir
biçimsizlik örnei diyorlard. Kriket oynayamazd; yürürken oraya
buraya çarpar, ayaklarn sürürdü. Andrew, herkesi alaya alan kaba
herifin biri, diyordu. En çok neden holandn hepsi bilirlerdi — Mr.
Ramsay’le hiç durmadan bir aa bir yukar yürümek ve konumak. Bunu
kim kazanm, unu kim kazanm; kim Latince iirde usta imi, kim zeki
ama, bana kalrsa içi kofmu; Balliol’da en yetenekli adam kimmi; kim
imdilik Bristol, ya da Bedford’a çekilmi, deerini belli etmiyormu
ama bir matematik ya da felsefe konusu üstüne
yazd Prolegomena — ki Mr. Ramsay görmek isterse ilk sayfalarnn
provalar Mr. Tansley’in yanndayd — ortaya çkt gün kesinlikle adn
duyuracakm. te konutuklar bunlard.
Bazen Mrs. Ramsay bile gülmekten kendini alamazd. Geçen gün
kendisi, «Dalgalar göklere çkyor,» gibi bir ey söylemiti de Charles
Tansley, «Evet,» demiti, «biraz dalgalyd. «liklerinize kadar
slanmsnzdr,» deyince, Mr. Tansley kolunun ucunu tutup, çoraplarn
yoklayarak, «Nemli ama, büsbütün de ya deil,» demiti.
Ama çocuklar, zddmza giden bu deil, diyorlard. Yüzüne de
aldrmyorlard; tavrlarna da aldrmyorlard. Kzdklar kendisiydi, düünce
biçimiydi. Ne zaman ilginç bir eyden, insanlardan, müzikten,
tarihten ya da herhangi bir eyden sözetseler, ne güzel gece, darda
oturalm bile deseler, ite o zaman Charles Tansley tüm konuyu evirir
çevirir, bir punduna getirip kendi düüncesini söyler, onlar küçük
düürür, ne yapar yapar çevresindeki her eyi zehirleyen o ac konuma
biçimiyle hepsinin keyfini kaçrmadan rahat edemezdi. te onlar
bundan yakmyorlard. Resim galerilerine de gitti mi, insana kravatm
beendiniz mi? diye sorar herhalde diyorlard. Rose’a kalrsa, Allah
için o da beenilecek ey deildi ya!
Mr. ve Mrs. Ramsay’in sekiz çocuu, yemek biter bitmez geyikler gibi
usulcack masadan kalkarak yatak odalarna svtlar. Gözden uzak köesi
olmayan evde buras onlarn tek snayd; orada ne olsa, Tansley’in
kravat; filan yasann kabulü; deniz kular ve kelebekler; insanlar;
akla gelen her ey konuulabilirdi. Sadece bir tahta bölme ile
birbirinden ayrlan, her ayak sesinin olduu gibi duyulduu, Grisons
kantonunda bir koyakta kanserden can çekien
babasna alayan sviçreli kzn hçkrklarnn bile duyulduu bu tavanaras
odalara güne dolar, kriket sopalarn, beyaz pantalonlar, hasr
apkalar, mürekkep ielerini, yalboya kaplarn, rutubet böceklerini,
küçük kularn kafataslarn aydnlatr, duvardan sarkan yosunun uzun ve
kvrm kvrm liflerinden, deniz banyolarnda kum dolmu havlulara da
sinen, o tuz ve ot kokusunu çevreye yayard.
Bouma, anlamazlklar, düünce ayrlklar, ta içimize dek ileyen
önyarglar, tüm bunlar sanki ne diye bu kadar genç yata balyor diye
düündükçe, Mrs. Ramsay üzülürdü. Çocuklar, hepsi de o denli her eyi
eletiriyorlar, öyle saçma konuuyorlard ki! James ötekilerle kalkp
gitmek istememiti; Mrs. Ramsay elinden tuttu, yemek odasndan çkt.
nsanlar zaten birbirinden bu denli farkl iken, yeni yeni ayrlklar
çkarmak ne saçma eydi. Oturma odasnn penceresi önünde durup, olan
ayrlklar yeter de artar bile, diye düündü. O anda aklndan
geçirdikleri, varlkllar ve varlkszlar, üsttekiler ve alttakilerdi.
Doutan soylu olanlara istemeye istemeye bir sayg duyard. Çünkü ne
de olsa kendi damarlarndaki kan, kzlar, on dokuzuncu yüzylda ngiliz
salonlarna dalan, peltek dilleriyle o denli tatl konuan, o denli
çabuk alevlenen, geçmii biraz efsanelemi o pek soylu talyan
hanedannn kanyd, tüm zekâs, gösterii, canll uyuuk ngilizlerden,
souk skoçyallardan deil, bu kandan geliyordu. Ama onu asl derinden
derine düündüren, öteki sorun, varsllk yoksulluk sorunu idi:
kolunda bir çanta, elinde bir defter kalem, filan dulu veya falan
zavall kadn yoklamaya gittiinde, o yörede olsun, Londra’da olsun,
her hafta, her gün kendi gözleriyle gördüü eyleri düündü. Yar
gururunu okad, yar da merakn giderdii için hayr ileyen o ev
hanmlarndan olmamak, nenin nesi olduunu
pek bilmedii halde, hayranlk duyduu bir aratrmac olmak, toplum
yaralarna neter vurmak umuduyla, kazançlar, masraflar, ii olanlar,
isizleri defterinde özenle çizilmi ayr ayr yerlere yazarken neler
görmemiti ki!
Tüm bunlar, ona, James’in elinden tutmu orada dururken
çözümlenemeyecek sorunlar gibi geldi. Çocuklarn alay edip
güldükleri genç, ardndan, oturma odasna gelmiti; bakmadan
görüyordu. Masann yannda durmu, çevresindeki her eye yabanc, skntl
skntl, bir eyle oynuyordu. Hepsi gitmiti —çocuklar; Minta Doyle ile
Paul Rayley; Augustus Carmichael; kocas— hepsi gitmilerdi. çini
çekerek ona doru döndü ve «Acaba benimle beraber gelmek sizi skar
m, Mr. Tansley?» dedi.
Kasabada görülecek bir ii vard; ama daha önce bir iki mektup
yazacakt; on dakikada hazr olurdu; apkasn giyecekti, ite o kadar.
Gerçekten de on dakika sonra, kolunda sepeti, elinde emsiyesi, yola
çkmaya hazr, Mr. Tansley’in yannda duruyordu. Tenis sahasndan
geçerlerken sar kedi gözlerini aralam günelenen Mr. Carmichael’a
bir ey isteyip istemediini sormak için bir an durdu. Carmichael’n
gözleri tpk bir kedininki gibi, sallanan dallar ve geçen bulutlar
yanstrd ama içinden geçen düünce ve heyecanlar hiç belli
etmezdi.
Yannda durup gülerek, o büyük yolculuu göze alyoruz, dedi, kasabaya
iniyoruz. «Pul, kât, tütün bir ey ister misiniz?» Ama yok, hiçbir
ey istemiyordu. Elleri kocaman karn üzerinde kavutu, gözleri ldad,
sanki bu tatl sözlere (Mrs. Ramsay biraz telal olmasa akln çelecek
gibiydi) nezaketle karlk vermek istiyordu ama, sözcüklere gerek
kalmadan, tüm evi, tüm dünyay, dünyay dolduran tüm insanlar, her
eyi geni bir dostluk havasyla kuatp içine
alan yeil bir uyuuklua gömülüp kaldndan bir türlü azn açamyordu.
Yemekte bardana, kimse farkna varmadan, birkaç damla bir ey
damlatmt da ondan; çocuklara bakarsanz süt gibi beyaz olan byk ve
sakalndaki o keskin kanarya sars çizginin nedeni de buydu. Hiçbir
ey istemiyorum, diye mrldand.
Balkç köyüne doru inerlerken Mrs. Ramsay, zavall evlenmekten yana
talihsiz çkt, diyordu, yoksa büyük bir filozof olurdu. Siyah
emsiyesini dimdik tutmu, sanki hemen köede biriyle buluacakm gibi
hazrlkl ve tetikte yürüyerek olay anlatt; Oxford’da bir kzla iliki;
erken evlenme; yoksulluk; Hindistan’a gidi; biraz iir de çevirmi,
«hem de sanrm çok güzel», ne diye bilinmez, çocuklara Acemce,
Hintçe öretmek istiyormu, sonra da demin gördükleri gibi çimenlere
uzanp yatyormu.
Tansley’in koltuklar kabard; hep terslenmeye alt için, Mrs.
Ramsay’in kendisine tüm bunlar anlatmas onu sevindirmiti. Birden
canland. Mrs. Ramsay’in, geçkin, bozulmaya yüz tutmu bile olsa
erkek zekâs büyük eydir, kadn ona ba emelidir düüncesinde oluu —kz
suçlu bulduu için filan söylemiyordu, hem ona kalrsa kar-koca
pekâlâ mutlu da olmutu— Tansley’in gururunu daha da okad; kendini
bu denli beendii olmamt hiç; u anda bir arabaya binselerdi paray
kendinin vermesi ne büyük zevk olurdu. Küçük çantasna gelince,
acaba onu tamasna izin verir miydi? Mrs. Ramsay, hayr, hayr olmaz,
dedi, çantam her zaman kendim tarm. Gerçekten de öyle idi. Tansley,
ondan baka türlüsü de beklenemez diye düündü. Tansley’in içinde bin
bir duygu kaynayordu; özellikle bir ey, neden olduunu bilmiyordu
ama, onu pek heyecanlandryor, rahatsz ediyordu. Mrs. Ramsay’in,
kendisini srtnda cüppesi,
banda apkas, bir üniversite kurulu arasnda yürürken görmesini çok
isterdi. Bir üniversite öretim üyelii, profesörlük: göz önüne
getiriyordu da bunlarn hepsine gücü yeterdi, bunlarn hepsini
baarabilirdi de. Ama, Mrs. Ramsay durmu öyle nereye bakyordu?
Duvara ilan yaptran bir adama. Hrdayarak sallanan kocaman kât
düzeldi ve üzerinden her frça geçite narin bacaklar, çemberler,
atlar, parlak krmz ve maviler, hiç krksz dümdüz göz önüne serildi;
nerdeyse duvarn yars bir sirk ilanyla kapland. Yüzlerce atl, yirmi
kadar marifetli fok bal, arslanlar, kaplanlar... Mrs. Ramsay
boynunu uzatarak, çünkü miyoptu, sirkin «bu kasabaya gelecei»
haberini okudu. Tek kollu bir adamn böyle merdiven tepelerinde
çalmas ne tehlikeli ey, diye at. Adam sol kolunu iki yl önce bir
biçere kaptrmt.
Sonra yeniden yürümeye balaynca sanki tüm bu atllar ve atlar,
içinde, çocukça heyecanlar uyandrm da bir anda tüm acmasn unutturmu
gibi, «Hepimiz de gidelim,» diye ekledi.
Tansley, Mrs. Ramsay’i irkilten kuru bir sesle onun sözlerini
yineledi: «Gidelim.» Ama kendini zorlad belliydi. «Kepimiz de sirki
görmeye gidelim.» Hayr. çinden gelerek söylemiyordu. Belliydi ki
içinden hiç de öyle demiyordu. Ama neden sanki? Nesi vard ki?
Birden içinde ona kar bir yaknlk duyup sordu, çocukken onlar hiç
sirke götürmezler miydi? Hayr, hiç, diye yantlad onu Tansley. Mrs.
Ramsay sanki ona, yantlamak için sabrszlkla bekledii bir eyi
sormutu; sanki günlerdir, nasl sirke gitmediklerini anlatmak için
yanp tutuuyordu. Çok kalabalk bir aile imiler; kz olan dokuz karde;
babas da esnafm; «Babam eczacdr, Mrs. Ramsay,» dedi, «Bir dükkân
var.» On üç yandan beri hayatn kendi kazanyordu; kaç k paltosuz
geçirmiti.
Üniversitedeyken de çarlarn hiçbirine karlk veremezdi (bunlar ac ac
söylüyordu). Her eyini arkadalarndan iki kat fazla dayandrmak
zorundayd; en ucuz tütünden içerdi; rhtm boylarndaki yal adamlarn
içtii adi tütünden. Çok çalrd — günde yedi saat; imdiki konusu
bilmem neyin bilmem kime etkisiydi— yürüdükleri için Mrs. Ramsay
söylenen eyleri iyi anlamyor, kulana yalnz rastgele bir iki sözcük
çalnyordu... tez... örenim bursu... okutmanlk... doçentlik filan.
Bu tatsz akademik terimlerden bir ey anlamyordu ama sirke gitmenin
ona ne diye bu kadar dokunduunu, ne diye birdenbire babas, annesi
ve kardeleri, tüm ailesiyle ilgili srlar aça vurduunu imdi anlamt;
zavall küçük adam; artk ona gülmelerine hiç ama hiç izin
vermeyecekti; Prue’yu bu konuda uyaracakt. Mrs. Ramsay biliyordu
ki
Tansley’in asl anlatmaktan zevk duyaca ey, kendileriyle bsen’i
görmeye gidiiydi. Bilgiçlik taslamaya baylyordu. Hiç çekilir gibi
deildi. Artk kasabaya girmiler, ta döeli yollarn üstünden
gcrdayarak geçen arabalarn arasnda anayoldan ilerliyorlard ama, o
hâlâ konut ve yerleme ileri, öretim, içiler, kendi snfmzdan
olanlara yardm ve konferanslar diye konumasn sürdürüyordu.
Belliydi, yine o her zamanki güvenini bulmu, sirkin demin neden
olduu durumdan kendini kurtarm, dahas (u anda Tansley’e kar yine
scak bir yaknlk duyuyordu) nerde ise, ona — ama tam bu srada evler
bitti; kendilerini rhtmda buldular, tüm koy olduu gibi önlerinde
serili idi; Mrs. Ramsay, «Aman ne güzel!» diye haykrmaktan kendini
alamad. te koy bir tabak dolusu mavi su gibi önündeydi; açkta, her
eyden uzak, tek bana yükselen apak yal Fener, sada da göz
alabildiince, kpr kpr uzun yabanl otlarla
kapl, dalga dalga yeil kum tepeleri, insan ayann basmad bir efsane
ülkesine koup gidiyorlarm duygusunu veren tepeler.
Mrs. Ramsay durdu, gözlerinin grisi koyulaarak, ite, dedi, kocamn
sevdii görünüm.
Bir an öyle sessiz kald. Sonra, ama imdi buraya ressamlar gelmi,
dedi. Gerçekten de onlardan biri hemen birkaç adm ötelerinde
duruyordu. Banda panama bir apka, ayaklarnda san çizmeler, krmz
yuvarlak yüzünde büyük bir kvanç, merakla çevresini alan on kadar
küçük çocua hiç aldrmadan, ciddiyetle, sevecenlikle, kendinden
geçmi, uzun uzun bakyor, sonra frçasn daldrp, ucunu yeil ya da
pembe yumuak bir sv ile buluyordu. Mrs. Ramsay, Mr. Paunceforte, üç
yl önce buraya geldiinden beri tüm resimler hep böyle birbirinin ei
diyordu, yeil ve gri, limon rengi yelkenliler ve kumsalda pembe
pembe kadnlar.
Ressamn yanndan geçerlerken, belli etmeden bir göz atarak, ama,
dedi, asl büyükannemin zamannda çok zorluklar içinde çalmlar; önce
kullanacaklar renkleri kartrrlarm, sonra ezerlermi, ondan sonra da,
kurumamas için üzerine slak bezler örterlermi.
Mr. Tansley, anlalan adamn yapt resmin pek iyi bir ey olmadn
anlatmak istiyor bana, diye düündü. nsan böyle mi derdi? Acaba bunu
mu demek istemiti? Boyalar dayankl deilmi. nsan böyle mi derdi?
Bunu mu demek istemiti acaba? Mrs. Ramsay’in çantasn tamak istei
içinde uyand anda bahçede balayp tüm yol boyunca büyüyerek,
kasabaya girdikten sonra kendisiyle ilgili her eyi anlatmak için
çrpnd srada büsbütün artan o olaanüstü heyecann etkisiyle imdi artk
kendini ve o zamana kadar ne
örendiyse hepsini her zamankinden biraz baka, biraz sakat
görüyordu. Çok tuhaf bir duyguydu bu.
Girdikleri küçük biçimsiz evin alt kat odasnda, hasta kadn yoklamak
için bir dakika yukar çkan Mrs. Ramsay’i bekliyordu. te üst katta
çabuk çabuk yürüyordu; önce neeli sonra yavalayan sesini duydu;
hasrlara, çay kutularna, cam abajurlara göz gezdirdi;
sabrszlanyordu; bu kez çantasn tamaya karar vermiti. Dört gözle eve
dönecekleri zaman bekliyordu; odadan çktn, bir kapnn kapandn duydu;
pencereleri açk, kaplar kapal tutmalsnz diyordu, bir ey isterlerse
(herhalde bir çocukla konuuyordu) eve gelmelerini söylüyordu; sonra
birden içeri girdi, bir an sessizce durdu (sanki deminden beri
yukarda zoraki davranm da imdi bir an için kendini brakvermiti);
mavi dizba nian kuanm Kraliçe Viktorya’nn resmi önünde bir an
hareketsiz kald. Ve birdenbire Tansley ayrmna vard; nedeni ite
buydu, buydu: — Mrs. Ramsay gördüü insanlarn en güzeliydi.
Gözlerinde yldzlar, saçlarnda tüller, siklamenler ve yabani
güllerle — ne saçma sapan eyler düünüyordu böyle? Mrs. Ramsay en aa
ellisinde vard; sekiz çocuk annesiydi. Çiçek tarlalar arasndan
geçerek kopup krlan goncalar toplam, düüp kalan kuzular kucana
almt; gözlerinde yldzlar ve saçlarnda rüzgârla — Tansley onun
çantasn ald.
Mrs. Ramsay, «Hoçakal Elsie,» dedi. Yokuu çkmaya baladlar. Mrs.
Ramsay emsiyesini dimdik tutmu, hemen köede biriyle buluacakm gibi
hazrlkl bir tavrla yürüyor, Charles Tansley de tüm yaamnda ilk kez
olaanüstü bir gurur duyuyordu; lâm kazan bir adam iini gücünü brakp
Mrs. Ramsay’e bakt; kolunu indirdi ve Mrs. Ramsay’e bakt; Charles
Tansley olaanüstü bir gurur duydu; rüzgâr,
siklamenleri, menekeleri yüzünde, gözünde duydu; öyle ya yaamnda
ilk kez güzel bir kadnla yanyana yürüyordu. Onun çantasn
tayordu.
2
Pencerenin yannda duruyordu, sesi yine sevimsizdi, ama
Mrs. Ramsay’in hatr için bir parça olsun tatllamaya çalarak,
«Fener’e gidemeyeceksin ha, James,» dedi.
Mrs. Ramsay, pis küçük adam, diye düündü, ne diye durup durup bunu
söylüyor sanki.
3
de sabahleyin günein klar, kularn cvltlar ile uyanrsn,» dedi.
Belliydi kocas, o ineleyici konuma biçimiyle, yarn hava kötü olacak
diye, çocuunun neesini kaçrmt; James’in bu fener yolculuunu nasl
heyecanla ve sabrszlkla beklediini biliyordu. Sanki kocasnn
söylendii yetmiyormu gibi, u küçük pis adam da durup durup bu
konuyu tazelemiti.
Olunun saçlarn okayarak, «Kimbilir belki de yarn hava iyi olur,»
dedi.
Mrs. Ramsay’in imdilik, buzdolabna hayran olmaktan, Ordu
Pazarlar’nn resimli katalogunun sayfalarn kartrp, saysz dileri ve
saplaryla kesilip çkarlmas pek çok dikkat ve özen isteyen bir trmk
veya çimen kesme makinesi resmi bulmaktan baka elinden bir ey
gelmiyordu. Tüm bu gençler
de kocas ne derse onu yineliyorlard; o, yamur yaacak dedi mi, onlar
kesinlikle, bir kasrga kopacak diyorlard.
stedii resimleri bulmak için elindeki katalogun sayfasn çevirirken
birden duralad. O zamana dek (pencerenin önünde oturduu yerden) ne
konutuklarn duymasa da, pipolarn azlarna sokup çkardkça arasra
kesilen gürültüden, erkeklerin neeli neeli konutuklarnn ayrmndayd.
Yarm saattir süren bu ses, kriket sopalarnn gürültüsüne, bahçede
kriket oynayan çocuklarn zaman zaman, «Bu gelen nasl? Bu gelen
nasl?» diyen barlarna karyor, hepsi birden onu sarp avutan bir uyum
içinde sürüp gidiyordu. Ama imdi kesilivermiti. Kyya çarparak
parçalanan dalgalarn tekdüze sesleri, çok zaman düüncelerine ayak
uydurarak içini rahatlatan, çocuklaryla olduu zamanlarda sanki
doann mrldand eski bir ninninin, «Seni koruyan benim — senin
destein benim» sözcüklerini mrldanyormu duygusunu veren, ama bazen
de anszn, umulmadk bir anda, özellikle düünceleri elindeki iinden
biraz ayrlacak olsa böyle güzel eyler fsldamayp, korkunç davul
uultular halinde yanklanarak yaamn akna acmaszca tempo tutan, ada
yklp göçerek denizin içinde kaybolup gidecekmi gibi insan kötü
düüncelere salan, günü iten ie seirtmekle geçip gitmi olan Mrs.
Ramsey’e her eyin bir gökkua gibi geçici olduunu anmsatan bu ses
—öteki seslerin bu ana dek bastrp gizledii ses— o anda birden gök
gürültüsü gibi kulaklarnda uuldad. Mrs. Ramsay korkuyla ban
kaldrd.
Konuma kesilmiti; ondan olacakt. Bir anda tüm bedenini kavrayan o
gerginlikten kurtularak onun tam tersi bir duyguya, sanki az önce
boa harcad o heyecan karlamak içinmi gibi sakin, neeli hatta biraz
da muziplik kark bir
duyguya kapld; herhalde, dedi, zavall Charles Tansley kurban
edildi. Bu da umurunda bile deildi. Eer kocasna kurban gerekiyorsa
(hem gerekiyordu da) Mrs. Ramsay, olunu o kadar üzen Charles
Tansley’i seve seve feda ederdi.
Bir dakika daha ba dimdik, olduu gibi kalarak kulak kabartt. Sanki
her zaman duymaya alk olduu bir ses, düzenli, mekanik bir ses
bekliyordu; ite kocas taraçada bir aa, bir yukar gezinmeye balamt;
kulana bahçeden yar söz, yar ark, ritmik bir mrldanma geldi, bu hem
bir ezgiye benziyordu, hem de homurdanma gibi bir eydi; her eyin
yolunda gittiine güven getirdi, yeniden rahatlad, dizlerinin
üstündeki kitaba eilerek alt azl bir çak resmi buldu; James’in bunu
kesebilmesi için çok özen göstermesi gerekiyordu.
Sonra birden, bir uyurgezerin yar uyannca kopard feryat gibi tiz
bir ses
Top gülle yamurunda diye öyle bir yükseldi ki Mrs. Ramsay acaba
duyan oldu mu telayla çevresine baknd. Neyse Lilly Briscoe’dan baka
duyan olmamt. Bunun da önemi yoktu. Ama çayrn kysnda durmu resim
yapan genç kz görür görmez hemen aklna geldi: Lily’nin resmi için
ban elinden geldiince ayn durumda tutmaya söz vermiti. Lily’nin
resmi! Mrs. Ramsay gülümsedi. Çinli gibi küçük gözleri, o buruuk
yüzü ile kzcaz belki de hiç evlenmeyecekti; insan onun ressamln da
pek önemsemiyordu; ama bildiinden amayan bir kzd. Mrs. Ramsay de
ite onu bunun için seviyordu; sözünü anmsayarak ban edi.
4
Elini kolunu sallayarak, «Korkmadan ilerledik,» diye gürleyerek
öyle bir gelii vard ki az kalsn Lily’nin sehpasn devirecekti. Neyse
ki hemen çark edip baka yöne doru ilerledi, kimbilir belki de
Balaclava srtlarnda an ve erefle ölmeye gidiyordu. Hem bu denli
gülünç, hem de insan bu denli artp korkutan biri daha görülmemiti.
Ama böyle elini kolunu savurup, haykrd sürece Lily için tehlike yok
demekti; çünkü durup da yapt resme bakmazd. Baklmasna da Lily
Briscoe dayanamazd. Bir kümeye, bir çizgiye, bir renge, pencerede
James’le oturan Mrs. Ramsay’e bakt zamanlarda bile haberi olmadan
biri yaklar da resmini görüverir korkusuyla hep çevreyi kollard
Lily. Tam, tüm duyular ayakta karki duvarn ve sarmak çiçeklerinin
rengi gözlerinde tutuuncaya dek gergin bir dikkatle bakarken, evden
birinin çkarak kendine doru geldiini duyumsad, her naslsa, ayak
seslerinden gelenin William Bankes olduunu anlad; gerçi eli titredi
ama, Mr. Tansley, Paul Rayley, Minta Doyle ya da kim olursa olsun
birini gördüü zaman yapt gibi resmini hemen çevirip ters yüzüne
çimene kapatmad; olduu gibi brakt. William Bankes gelip yannda
durdu.
kisi de köyde birer oda tutmutu; gelip giderken, geç vakit kap
eiklerinde birbirlerinden ayrlrken çorbadan, çocuklardan, undan
bundan söz ede ede ahbap olmulard; imdi gelip bir yargç tavryla
yannda durunca (hemen hemen babas yandayd, bitkilerle urard, duldu,
sabun kokard, çok titiz ve temizdi) Lily hiç istifini bozmad.
Bankes de hiç kmldamadan yannda duruyordu. Dikkat etti kzn ne
kusursuz ayaklar vard. Parmaklarn hiç skmad belliydi. Onunla ayn
evde pansiyoner olduu için ne düzenli bir yaants olduu da gözünden
kaçmamt: Kahvaltdan önce
kalkar, sehpasn kapp resim yapmak için ban alr giderdi, hem de
galiba yalnz bana; anlalan varlkl deildi, onda Miss Doyle’n tazelii
ve çekicilii de yoktu; ama yine de, ona kalrsa, Lily aklyla,
anlayyla o genç hanmdan kat kat üstündü. Örnein imdi Mr. Ramsey
haykrp elini kolunu sallayarak üzerlerine gelirken, kesinlikle.
Miss Briscoe anlamt.
Biri pot krmt. Mr. Ramsay onlara dik dik bakyordu. Sanki
görmüyormu gibi bakyordu. Bu baklar karsnda, nedenini anlamadlar
ama, bir rahatszlk duydular. Sanki görmemeleri gereken bir eyi
görmülerdi. Bir bakasnn özel yaamna girmilerdi. Lily’ye öyle geldi
ki Mr. Bankes’in hemen havann serinliinden söz edip öyle bir
dolamalarn önermesi, oradan ayrlmak, Mr. Ramsay’i duyamayacak kadar
uzaklamak için uydurulmu bir eydi. Lily, evet, iyi olur, dedi. Ama
gözlerini yapt resimden güçlükle ayrabildi.
Sarmak çiçekleri mosmordu; duvar da bembeyaz. Mr. Paunceforte’un
geliinden beri her eyi soluk, ince ve yar saydam görmek her ne
kadar moda olmusa da, Lily doadaki renklerle oynamay doru
bulmuyordu; mademki onlar öyle mosmor ve bembeyaz görüyordu,
deitirmeye ne hakk vard. Sonra rengin altnda bir de biçim vard.
Bakarken her eyi öyle açk, öyle kesin görüyordu ki; ama frçasn
eline alr almaz, birden, her ey deiiyordu. te tam görünümden gözünü
ayrp çizmeye balayaca o anda tüm eytanlar bana toplanr, Lily
alayacak gibi olurdu; kafasnda kurmakla ie balay arasndaki bu geçit
bir çocuun karanlk bir yoldan geçii kadar korkunçlard. Çok zaman
böyle olurdu. Cesaretini yitirmemek için çok savamas
gerekirdi;
«Ama ite böyle görünüyor, tpk böyle,» diye söylenir, bin bir gücün
ondan koparp almak için urat gördüü o eyin, hiç olmazsa, bir
parçasn kurtarmaya çalrd. te o souk ve rüzgârl günde resim yapmaya
balaynca daha baka düünceler, kendi yetersizlii, kendi hiçlii,
Bröton Cadde’si’nin bir sokandaki evde babasn geçindirmek kaygs
gelip kafasna yerlemi, Mrs. Ramsay’in dizlerine kapanmaktan (çok
ükür imdiye dek bu istee kar koyabilmiti) kendini güç alkoymutu —
hem ona ne söyleyebilirdi ki? «Seni çok seviyorum» mu derdi? Ama
öyle deildi ki. Elini çitin, evin ve çocuklarn üzerinde dolatrarak,
«Tüm bunlarn hepsini çok seviyorum» mu diyecekti? te bu çok saçma
idi, olacak ey deildi. nsan demek istediini söyleyemiyordu. Böyle
düünerek frçalarn özenle yanyana kutusuna yerletirdi ve Mr.
Bankes’e dönerek:
«Hava hemen souyuveriyor. Güne ortal hiç stmyor gibi,» dedi;
çevresine bakarak söylemiti, çünkü ortalk henüz aydnlkt; çimen hâlâ
yumuak koyu yeilini koruyor, ev mor çiçekli yeil sarmaklar içinde
parldyor, engin maviliklerden kargalarn souk çlklar geliyordu. Ama
bir ey kprdad, parlad, bolukta gümü bir kanat çrpt. Ne de olsa artk
eylüldü, hem de eylülün ortas, vakit de akamüstü alty geçiyordu.
Her zamanki gibi yoldan aa doru yürümeye baladlar, tenis sahasn
geçtiler, sk çitte kor halindeki kömürler gibi kpkzl demir
çubuklarla korunan o arala gelip durdular, bu kzllk arasndan
körfezin mavi sular her zamankinden daha mavi görünüyordu.
Bir gereksinme ile her akam buraya gelirlerdi. Sanki kuru toprak
üstünde durgunlaan düünceleri su harekete getirip yüzdürüyor, dahas
kendi bedenlerini bile rahatlatyordu. Önce tüm körfezi mavi bir
renk dalgas
kaplard; yürek onunla birlikte geniler, beden sanki yüzerdi, ama
hemen bir an sonra kabaran dalgalarla diken diken olan siyahlk
insan skar, bedeni souk ürpertiler içinde brakrd. Sonra büyük kara
kayann ardndan hemen her akam beyaz bir su köpüü fkrrd; ama zaman
belli olmazd. Onun için durup beklemek gerekirdi; görününce de
tadna doyulmazd. Bu arada da, insan birbirini kovalayan dalgalarn,
yarm çember biçimindeki kumsala sedeften örtüler seriini
izlerdi.
kisi de orada durmular gülümsüyorlard. Birbirini kovalayan
dalgalar, sular yararak hzla ilerleyen bir yelkenli, ikisini de
neelendirmiti. Yelkenli koyda öyle bir dönerek durdu; ürperdi,
yelkenlerini indirdi; bu hzl devinimden sonra, ikisi de, önlerinde
uzanan tabloyu tamamlamak için, doal olarak bir içgüdü ile, baklarn
uzaklardaki kum tepelerine çevirdiler; ite o zaman az önce içlerini
dolduran nee kayboldu, üzerlerine bir hüzün çöktü — çünkü hem bu i
tamamlanmt, hem de (Lily öyle düünüyordu) böyle uzak görünümler,
kendilerini izleyenlerden milyonlarca yl daha uzun ömürlü olduklar
duygusunu veriyor ve daha imdiden tümden hareketsiz bir yeryüzüne
bakan bir gökle konuup halleiyorlar gibi görünüyorlard da, ondan,
insana böyle hüzün çöküyordu.
William Bankes, uzak kum tepelerine bakarak, Ramsay’i anmsad,
Westmorland’da bir yolu anmsad; Ramsay bu yol üzerinde o her
zamanki yalnzl içine gömülmü, tek bana yürüyordu; sonra birdenbire
durdu; Mr. Bankes çok iyi anmsyordu (herhalde bu tam böyle olmutu),
bir anaç tavuk civcivlerini korumak için çrpnarak kanatlarn
yavrularnn üzerine germi, bunu gören Ramsay de durup bastonunun ucu
ile göstererek, «Ne güzel — ne güzel,» demiti. O zaman Bankes,
adamn iç dünyasna k tutan garip bir ey bu, diye
düünmütü; bu onun sadeliini, sradan eylere olan ilgisini
gösteriyordu; ama ona öyle geldi ki, o anda, arkadalklar o yolun
ortasnda sona ermiti; u, bu derken birbirlerinden uzaklamlard. Suç
hangisinde idi pek bilemiyordu ama, bir zaman sonra aralarndaki
canl ve içten arkadalk yerini alkanla brakmt. Âdet yerini bulsun
diye buluup konuuyorlard. Ama, Bankes gözlerinin önünde uzanp giden
u kum tepeleriyle arasnda geçen bu sessiz konuma srasnda Ramsay’e
olan sevgisinin hiç eksilmediini söylüyordu yine; ite orada, tpk
yüzyldr balçk içine gömülü braklp da, dudaklar kan krmz taze kalan
bir gencin bedeni gibi, onun arkadal da tüm güçlülüü ve
gerçekliiyle körfezin ötesinde kum tepeleri arasnda olduu gibi
korunmu yatyordu.
Hem bu dostluun hatr için, hem de belki kendini, kuru, tek bana
kalm bir adam olmak suçlamasndan kurtarmak için —çünkü Ramsay çoluk
çocua karmt, oysa kendisi çocuksuzdu, üstelik de duldu— istiyordu
ki Lily Briscoe tutup da Ramsay’i küçük görmesin (bir bakma büyük
bir adamd zaten) ama aralarndaki durumu da anlasn. Yllarca önce
balayan arkadalklar, Westmorland’de bir yolda, anaç tavuun
civcivleri üzerine kanatlarn gerdii noktada sona ermiti; ondan
sonra Ramsay evlenmiti; artk yollar ayrld için, srf âdet yerini
bulsun diye buluup görüür olmulard, bunda ikisinin de suçu
yoktu.
Evet. Böyle olmutu. Noktay koydu. Görünüme arkasn döndü. Öbür
yoldan, araba yolundan yürümek üzerine kvrld srada gözüne öyle
eyler çarpt ki, eer o kum tepeleri, arkadann vücudunu balçk içinde
hâlâ yaam dolu taze dudaklarla yatyor olarak gözleri önüne
sermeseydi bunlarn ayrmna bile varmayacakt — örnein Cam, o
küçük
kz, Ramsay’in en küçük kz. Çocuk su kysnda çiçek topluyordu. Ne
yabanld, ne hrçnd! Dadsnn sözünü tutmuyor, beye bir çiçek
vermiyordu. Hayr! Hayr! Hayr! Vermeyecekti ite! Yumruunu skt. Ayan
yere vurdu. Mr. Bankes birden kendini yalanm hissetti, içini bir
üzüntü kaplad; niçin, bilmiyordu ama, sanki bu küçük kz u arkadalk
konusunda tüm suçu ona yüklemiti. Kupkuru, tek bana kalm olduu
doruydu galiba.
Ramsay’ler varlkl deillerdi, nasl geçinebildiklerine akl sr
ermezdi. Tam sekiz çocuk! Felsefe ile sekiz çocuk beslemek! te
onlardan biri daha, bu kez Jasper, yanlarndan geçiyordu. Geçerken
keyifli keyifli, ku vurmaya gidiyorum, dedi ve Lily’nin elini bir
tulumba kolu gibi savurdu. Mr. Bankes ac ac söylendi, Lily’yi nasl
da seviyorlard. imdi tüm bu gelimi, güçlü kuvvetli, kaygsz
çapknlarn o bitmez tükenmez giysi, ayakkab, çorap
gereksinimlerinden baka düünülecek bir de eitim sorunlar vard
(belki Mrs. Ramsay’in bir geliri vard ama, yine de). Bankes bir
türlü onlar ayrd edemez, hangisi büyük, hangisi küçük, hangisi
hangisinden sonra gelir bilmezdi. ngiltere kral ve kraliçelerine
benzeterek kendince onlara birer ad takmt: Zalim Cam, Ylmaz James,
Adil Andrew, Güzel Prue —ne yapsn, diyordu, güzel olmamak kzn
elinde deil ki— Andrew’e gelince o da akllyd. Yoku boyunca, Lily,
onun yorumlarn sadece ksa bir evet ya da hayrla geçitiriyordu
(çünkü Lily onlarn hepsine âkt, tüm bu dünyaya âkt). Bankes,
Ramsay’in durumunu kafasnda evirdi çevirdi, kâh ona acd, kâh onu
kskand; sanki her ey kendi gözleri önünde olmu, Ramsay gençliinde
her eyden uzak tek bana sürdürdüü o sk, o sade ve çekilgin yaantsnn
ona getirdii ün ve parltdan vazgeçivermi, kendini çrpnan
kanatlar ve cvltlarla dolu bir yaamn skntl havas içine bir daha
çkmamak üzere atmt. Evet, bu yaant ona bir eyler vermiti — William
Bankes bunu kabul ediyordu; Cam, tpk babasna yapt gibi, onun
yakasna da bir çiçek taksa, ya da lavlar püsküren Vezüv Da
tablosunu izleyebilmek için onun da omuzlarna trmansayd, ho olurdu;
ama, bu yaant Ramsay’deki bir eyi de öldürmütü; eski arkadalar bunu
pekâlâ hissediyorlard. Onu tanmayan biri, imdi, onun hakknda ne
düünürdü? Örnein, u Lily Briscoe ne düünüyordu? Ramsay’in yeni yeni
alkanlklar edindiini görmemek olanakszd. Bir sürü acayiplikler,
belki de güçsüzlükler. O ayarda bir insann bu kadar dümesi — ama
böyle demek de biraz ar kaçyordu— çevresindekilerin beenisine bu
kadar deer vermesi ne alacak bir eydi.
Lily, «Peki ama, ya yaptlar!» dedi. Ne zaman onun yaptlarn düünse
Lily’nin gözü önünde
bir mutfak masas canlanrd. Bu da Andrew’nün yüzündendi. Lily, bir
gün, ona, babasnn neler üzerine yazdn sormutu. Andrew de, «Özne,
nesne ve gerçein nitelii üzerine,» demiti. Lily, Allahallah o da ne
demek, dedii zaman, Andrew, «Anlayamadn zaman bir mutfak masasn
aklna getir olsun bitsin,» demiti.
te o günden beri ne zaman Mr. Ramsay’in yaptlarn düünse, hemen
aklna gcr gcr ovulmu bir mutfak masas gelirdi. Bu masa u anda,
kardaki armut aacnn iki çatal dal arasna gelip yerlemiti. Çünkü
meyve bahçesine gelmilerdi. Büyük bir çaba göstererek, dikkatini,
aacn gümü renkli yumrulu kabuundan, balk biçimi yapraklarndan
çevirip bu masa görüntüsü üzerinde toplad; bu, yllarca kullanla
kullanla, bütün salaml ortaya çkm, damarl, budakl, o gcr gcr ovulmu
tahta
masalardan biri idi; bacaklar bolukta, orada öylece mhlanm gibi
duruyordu. Tüm günlerini köeli özler görmekle, böyle güzel akamlar,
tüm o alev rengi bulutlaryla, mavilikleriyle, gümüilikleriyle dört
bacakl akçam bir masaya dönütürmekle geçiren bir insan (bütün
ayrcalkl kafalar zaten böyle yapard), elbette sradan bir insan gibi
düünülemezdi.
Lily’nin, «Ya yaptlar!» diye anmsatmas, Mr. Bankes’in houna gitti.
O da zaman zaman bunu düünürdü. Kaç kez, «Ramsay, en iyi yaptn krk
yandan ence veren kimselerdendir,» demiti. Daha yirmi be yandayken
küçük bir kitapla felsefede kendini göstermiti. Ondan sonra
yazdklarnn hepsi aa yukar ayn konunun geniletilmesi ve
yinelenmesiydi. Bankes, saçlar dümdüz frçalanp taranm, üstü ba
tertemiz ve özenli, güç beenir bir yargç tavryla armut aacnn yannda
durup, ama, dedi, hangi alanda olursa olsun kalacak bir yenilik
getirenlerin says o denli az ki! Birdenbire onun elini oynatmasyla,
sanki balar çözülüvermi bir yük gibi, Lily’nin Bankes’le ilgili
üstüste birikmi tüm izlenimleri, tüm duygular yerlerinden oynayarak
ar bir ç gibi üzerine ylverdi. te o anda duyduklarndan biri buydu.
Hemen ardndan da Bankes’in asl benlii bir buu halinde yükseldi. Bu
da bir baka duygu idi. Algsnn iddeti Lily’yi olduu yere mhlamt;
Bankes ciddiyetti, iyilikti. (Lily içinden ona diyordu ki) sana
saygm var, her eyine; bencil deilsin; kendini hiç öne sürmezsin;
Mr. Ramsay’den daha ince düüncelisin; sen tandm insanlarn en
incesisin; ne karn, ne de çocuun var (bütün cinsel duygulardan
uzak, onun o yalnzlna kol kanat germeyi öyle istiyordu ki), senin
için yalnz bilim var (elinde olmadan gözünün önüne patates
kesitleri geldi); seni övmeye
kalkmak, seni küçük görmektir; cömert, temiz yürekli, kahraman
adam! Ama Lily bunlar düünürken bir yandan da, Bankes’in buraya
gelirken ta oralardan buralara nasl yannda bir uak tadn; köpeklerin
sandalyelere çkmasna nasl kzdn; saatlerce (Mr. Ramsay, sabr tükenip
de kapy çarparak odadan çkp gidene kadar) nasl hiç durmadan
sebzelerdeki tuzdan ve ngiliz alclarnn hainliklerinden sözettiini
anmsad.
Öyle ise tüm bunlarn içinden nasl çklyordu? Bir insan bakalar
hakknda nasl yargya varyor, nasl fikir yürütüyordu? undan bundan
tutturarak nasl oluyor da holanyorum ya da holanmyorum gibi bir
sonuç çkaryordu? Hem, sanki, bu sözcükler de ne demekti? Armut
aacnn dibinde mhlanp kalm gibi, öylece dururken, bu iki erkekle
ilgili izlenimler saanak halinde üzerine boanyor, içine doluyordu;
zihninden geçen düünceleri izlemek, not edilemeyecek denli hzla
konuan bir sesi izlemek gibiydi; bu ses kendi sesiydi;
kendiliinden, yadsnamaz, deimez, çelikili eylerden sözedip
duruyordu; öyle ki armut aacnn kabuundaki çatlak ve tomurlar bile
orada hiç deimeden sonsuza dek öylece kalacak gibiydiler. Lily,
içinden, sende büyüklük var, oysa Mr. Ramsay’de bu hiç yok, diye
sürdürdü. Mr. Ramsay sradan, bencil, yararsz, kendini beenmi bir
insan; marn biri; dediim dedik diyen biri; Mrs. Ramsay’i ölesiye
çaltryor ama (içinden Mr. Bankes’e seslenerek), onda da sende
olmayan bir ey var; dünyaya metelik vermiyor; ufak tefek ilerle
oyalanmaz; köpekleri sever, bir de çocuklarn. Tam sekiz çocuu var.
Senin hiç yok. Geçen akam üstüste iki hrka giyip odaya gelerek, bir
muhallebi tasnn içine, Mrs. Ramsay’e saçn kestirmemi miydi? Tüm
bunlar, Lily’nin kafasnda bir sivrisinek sürüsü gibi, aa
yukar durmadan gidip geliyordu; sanki hepsi tek tek ayr birer
varlkt ama, yine de usta bir el, görünmeyen esnek bir a içinde
hepsini birden denetliyordu — tüm bunlar ayr ayr, Lily’nin
zihninde, armut aacnn dallar arasnda durmadan gidip geliyorlar,
oynayorlard; o ovulmu mutfak masasnn görüntüsü, Lily’nin Mr.
Ramsay’in zekâsna besledii büyük saygnn simgesi olan bu masa, hâlâ
orada, armut aacnn dallar arasnda duruyordu; gittikçe iddetlenen ve
hzlanan düünceleri öyle gerildi ki, sonunda kendiliinden parçalanp
dalverdi; Lily rahatlad; hemen ötede bir silah patlad; arkasndan,
ürkmü, heyecanl, birbirine girmi bir srck sürüsü havaland.
Mr. Bankes, «Jasper!» dedi. Srcklarn üzerinden uçtuu taraçaya doru
döndüler. Hzla uçup giden kularn gökyüzünde daln izleyerek yüksek
çitteki aralktan geçtiler. Birden, dokunakl bir sesle, «Biri pot
krd,» diye homurdanan Mr. Ramsay’le burun buruna geldiler.
Gözlerinde heyecann verdii bir parlaklk, büyük bir trajik
gerginliin dourduu bir meydan okuyu vard, bir an onlarla göz göze
geldi, tanyacakm gibi oldu; ama sonra bundan kaçnmak istiyormuçasna
elini yüzüne doru kaldrd, sanki kzp utanmann verdii skntdan
kurtulmak için onlarn normal baklarn yüzünden syrp atmak istiyordu,
sanki kaçnlmaz olduunu bildii bir eyi biraz olsun geciktirsinler
diye yalvaryordu, sanki bu duraksamadan duyduu çocuk hiddetiyle
onlar etkilemek istiyordu. Ama beklenmedik bir zamanda üstüne
gelinmi olsa bile büsbütün yenilmek niyetinde deildi; bu tatl
heyecan elinden büsbütün kaçrmamaya kararlyd; bu yakksz taknlktan
utanmt, ama keyfine de diyecek yoktu — sert bir hareketle arkasn
döndü, iç yaamnn kaplarn onlarn yüzüne
çarpverdi. Lily Briscoe ile Mr. Bankes ne yapacaklarn ararak balarn
yukar kaldrdlar, Jasper’n çiftesiyle darmadan ettii srcklarn
karaaaç tepelerine tünemi olduklarn gördüler.
5
William Bankes’le Lily Briscoe geçerlerken Mrs. Ramsay
ban kaldrp onlara bir göz atarak, «Yarn hava açmasa bile baka gün
yok deil ya!» dedi. Sonra da, Lily’yi sevimli gösteren soluk,
buruuk, küçücük yüzündeki o badem biçimi Çinli gözleri; ama bunu
görecek adam çok anlayl olmak ister, diye düünerek, James’e, «Hadi
bakalm,» dedi, «hadi kalk da u koncun ölçüsünü alaym.» Sonunda olur
da Fener’e giderlerse, çoraplar götürebilmek için, biraz daha örmek
ister mi diye bakmak gerekiyordu.
Mrs. Ramsay gülümsedi, u anda aklna çok ho bir ey gelivermiti —
William’la Lily evlenseler ne iyi olurdu — sonra, çelik ileri çatm,
örgüsüne otlar karm çorab eline ald; James’in bacan ölçtü.
«Olum doru dursana!» dedi. Fener bekçisinin küçük oluna ölçülük
etmek James’in houna hiç gitmemiti, kskançlndan bile bile doru
durmuyordu. Annesi, «Sen böyle yaparsan, çorap ksa m oluyor, yoksa
uzun mu, nasl anlayaym?» diye sordu.
Ban kaldrp öyle bir bakt — çocuklarnn en küçüü, en sevimlisi hangi
eytana uyuyordu böyle? — oda, sonra koltuklar gözüne iliti, aman
yarabbi ne de partal eyler diye düündü. Andrew’ün de geçen gün
dedii gibi, içlerinde ne varsa dökülmü yerlerde sürünüyordu Evet,
ama, bütün k
tek bana yal bir bekçi kadna braklacak, rutubetten su içinde
kalacak olduktan sonra yenilerini almann ne anlam vard? Neyse kiras
çok azd; çocuklar seviyorlard; kocasna da kitaplndan,
konferanslarndan, çömezlerinden binlerce — tam tamna söylemek
gerekirse üç yüz — mil uzakta olmak iyi geliyordu; hem konuklar
için de bol bol yer vard. Hasrlar, portatif karyolalar, Londra’da
gününü tamamlayp emekli edilmi bir sürü koltuk, iskemle ve masa —
hepsi burada pekâlâ ie yaryordu. Birkaç fotoraf vard, bir de
kitaplar. Kitaplar da kendiliklerinden ürüyor, diye düündü. Onlar
okumaya bir türlü vakit bulamyordu. Ozann kendi eliyle, «Arzusu
buyruk olana»... «Çamzn baht daha açk Helen’ine»... diye armaan
ettii kitaplar bile — aypt ama — okumamt. Croom’un yazd «Akl»,
Bates’in «Polynesia’nn Vahi Gelenekleri» filan da («Yavrum doru
dur» dedi) — Fener’e gönderilemezdi ki. Bir an gelecek, evin hiç
tutar yan kalmayacakt; o zaman bir çaresine bakmak gerekecekti. Ah,
eve girerlerken ayaklarn silmeyi örenseler de kumsal içeri
tamasalard — bu da bir eydi. Eer Andrew yengeçleri kesip, içlerini
açp bakmak istiyorsa nasl olmaz diyebilirdi; ya da Jasper deniz
yosunundan çorba yaplabilir diye tutturursa insan nasl engel
olabilirdi; Rose’un toplayp getirdii midye kabuklarna, kamlara,
talara sesini çkarabilir miydi? Ne yapsn, çocuklar, hepsi de
yetenekliydi, ama baka baka yönlerde. Çorab James’in bacana tuttu,
tüm oday batan aa süzerek, ite diye içini çekti, böyle olunca da
eyalar her yaz gittikçe biraz daha partallayor. Yer yaygs artk
rengini yitiriyordu; duvar kâd urasndan burasndan yrtlarak sarkmaya
balamt. Üzerindeki resimler gül müdür nedir artk ayrt edilemiyordu;
ama tabii bir evde tüm kaplar hiç kapanmaz, koca skoçya’da
sürgüleri
onarabilecek biri bulunmazsa o ev mahvolmaz da ne olurdu? Bir resim
çerçevesi üzerine yeil bir kamir al yerletirmek neye yarard? On be
gün geçmeden rengi bezelye çorbasna dönerdi. Ama asl onun cann skan
kaplard; hiç kimsenin kap kapatmak aklna gelmezdi; kulak kabartt.
Oturma odasnn kaps açkt; salonun kaps açkt; seslerine baklrsa
galiba yatak odalarnn kaplar da açkt; tabii merdiven bandaki
pencere de açkt; çünkü kendi eliyle açmt. Pencereler açlmal, kaplar
kapatlmalyd; bu kadar basit bir eyi nasl oluyor da hiç kimse aklnda
tutamyordu? Geceleyin hizmetçilerin yattklar odalara urard; frn
gibi sk sk kapanm bulurdu; yalnz Marie’nin, o sviçreli kzn ki dnda;
Marie temiz hava almadan yatmaktansa ykanmamaya razyd; ama Marie,
«Yurdumda dalar öyle güzeldir ki,» demiti. Bunu dün gece gözleri
yala dolu, pencereden uzaklara bakarak söylemiti. «Dalar öyle
güzeldir ki.» Mrs. Ramsay biliyordu, kzn babas oralarda ölüm
yatandayd. Onlar babasz brakyordu. Kâh söylenerek, kâh kendi
yaparak bir Fransz kadn gibi, o usta elleriyle pencerelerin nasl
açlacan, yataklarn nasl yaplacan gösteriyordu; kz konumaya
balaynca, uçarak günein önünden geçtikten sonra, bir kuun kanatlar
nasl yavaça yumulup kapanr ve tüylerinin mavisi keskin çelik
renginden, nasl hafif bir mora dönerse tpk öyle, her ey sessizce
gelip Mrs. Ramsay’in çevresinde toplanm, yumulmutu. Azn açp da bir
ey söyleyememiti. Ne söyleyebilirdi ki? Kzn babas grtlak
kanseriydi. Kendisinin hiç ses çkarmadan öyle duruu, kzn, «Yurdumda
dalar öyle güzeldir ki,» deyii, o umutsuzluk havas aklna gelince
birden sinirlendi. James’e sert sert:
«Uslu dur. Canm skma,» dedi. James hemen anlamt, annesi gerçekten
sinirliydi; hemen bacan düzeltti, Mrs. Ramsay de çorab ölçtü.
Sorley’in küçük olunun James kadar geliememi olaca da hesaba
katlrsa çorap yine en aa bir iki parmak ksayd.
«Çok ksa, hem de adamakll ksa,» dedi. Kimse bu derece üzgün
görünmemitir. Güne ndan
derinlere kadar uzanan aralkta, yar yolda karanlklar içinde, belki
de ac ve kara bir gözya topland; bir gözya damlad; sular bir o
yana, bir bu yana dalgaland, bu damlay yuttu ve duruldu. Hiç kimse
bu derece üzgün görünmemitir.
Herkes, ama bu sadece bir d görünüm mü? diyordu. Onun güzelliinin,
o görkemli görünüünün ardnda acaba ne gizliydi? dedikodusu onlara
kadar gelmiti — bir baka, daha önceki bir baka sevgili, onlar
evlenmeden bir hafta önce beynine tabanca skm, ölmü müydü ne?
Birbirlerine soruyorlard. Yoksa hiçbir ey yok muydu? Hepsi ardna
çekilerek yaad ve ne yapsa bozamayaca, esiz bir güzellikten baka
bir ey deil miydi? Çünkü büyük tutkulardan, çinenmi aklardan, gem
vurulan büyük emellerden sözedildii zamanlar, içtenlikli bir ânnda,
kendinin de bu eyleri bildiini, bir zamanlar içinde ayn eyleri
duymu olduunu, ya da tüm bunlarn kendi bandan da geçtiini
söyleyebilirdi; ama imdiye dek hiç kimseye bir ey söylememiti. Hep
susard. Demek biliyordu. Hem de öretilmeden biliyordu. O yalnlyla
zeki insanlarn yanl anlad eylerin dorusunu görüyordu. Ondaki o
düünce dürüstlüü ve kesinlii de dimdik düen bir ta gibi, kusursuzca
konan bir ku gibi doruca istedii yeri buluyor; ruhu bu nedenle
kendiliinden, bir ahin gibi süzülüp inerek
gerçei kavryordu — belki de insan bo yere sevindiren, rahatlatan,
yaatan da buydu.
(Bir keresinde, Bankes, telefonda Mrs. Ramsay’in sesini duyunca
öyle heyecanlanmt ki, «Sizin yorulduunuz çamurdan doada pek az
olmal,» demekten kendini alamamt; hem o srada Mrs. Ramsay sadece
bir trenden sözediyordu. Bankes, Mrs. Ramsay’in bir Grek gibi mavi
gözleri, düzgün burnuyla telefonun banda nasl durduunu görür
gibiydi. Böyle bir kadnla telefonda konumak ne olmayacak bir eydi!
Sanki güzellik perileri toplanarak nergis tarlalarnda elele verip
bu yüzü hep birlikte yaratmlard. «Peki, Euston’dan 10.30’da kalkan
trene yetiirim,» dedi.
Mr. Bankes telefonu yerine koyup, evinin arkasnda yaplan otelde
içilerin ne kadar ilerlediklerini görmek için odann öbür yanna doru
yürüyerek, «Ama,» dedi, «tpk bir çocuk gibi güzelliinin farknda
bile deil.» Daha tamamlanmayan duvarlar arasndaki çalmay, gidi
gelii izlerken Mrs. Ramsay’i düündü. Çünkü, diye aklndan geçirdi,
her zaman ille de o yüzdeki uyumu bozacak bir ey yapar. Ya bana bir
avc apkas geçirirdi; ya bir çocuun yaramazln önlemek için ayanda
lastikler çayrlarn üzerinden kouverirdi; öyle ki eer, insan onun
yalnz güzelliini düünürse, o titreimi, yaayan o canl eyi (içiler
tulalar bir kalas üstünde yukar çkaryorlard) aklna getirmeli ve bu
eyi o resmin içine ilemeliydi; yok, onu srf bir kadn olarak
düünürse, kendine özgü baz gariplikleri olduunu kabul etmeli, ya da
hem kendi güzelliinden, hem erkeklerin güzellik üzerine
söyledikleri tüm sözlerden usanç getirerek, o görkemli görünüünden
syrlp, bütün dier insanlar gibi sradan biri olmak istediini
varsaymak gerekirdi. Kimbilir, kimbilir. Artk iine balamalyd.
Mrs. Ramsay’in arkasna düen yaldzl çerçeve, onun üstüne atverdii
yeil al ve Michael Angelo’nun o ünlü yapt ban tuhaf bir biçimde
çerçeveliyordu. Mrs. Ramsay kzl kahverengi tüylü çorab örmeyi
sürdürerek bir dakika önceki sert tavrn yumuatp ban kaldrd ve olunu
alnndan öptü: «Hadi, kesilecek baka bir resim bulalm,» dedi.
6
Peki ama ne olmutu? Biri pot krmt. Mrs. Ramsay birden dald
düüncelerden uyand; ne
zamandr bir anlam veremedii o sözcüklerin anlamn kavrad. «Biri pot
krmt» — Miyop gözlerini kendine doru gelen kocasna dikti, gözlerini
ayrmadan dikkatle bakt; kocas yaklanca anlad ki (sözcüklerin
söylenii zihninde bir eylerle birleivermiti) bir ey olmutu, biri
pot krmt. Ama ne olduuna bir türlü akl erdiremiyordu.
Mr. Ramsay ürperdi; titredi. Tüm kendini beenmilii, kendi görkemli
parlaklndan duyduu tüm haz, adamlarnn banda bir yldrm gibi korkunç,
bir atmaca gibi vahi doludizgin ölüm vadisinden geçerken parça
parça olmu, yok olmutu. Top gülle yamurunda korkmadan ilerledik,
ölüm vadisinden imek gibi çakarak, ate açtk; gürledik — tam Lily
Briscoe ile William Bankes’in arasna. Ramsay ürperdi;
titredi.
imdi dünyada kocas ile konuamazd; çok iyi bildii özel
belirtilerden, gözlerini ondan kaçrmasndan, sanki bir örtüye sarnm,
dengesini yeniden bulmak için yalnzla gereksinimi varm gibi, tüm
varlnn garip bir biçimde
çekilip büzülmesinden anlyordu ki kocas fena halde kzm, üzülmütü.
Mrs. Ramsay, James’in ban okad; böylece kocasna göstermek istedii
sevgiyi oluna göstermi oluyordu. Ordu Pazarlar katalogu üzerine
eilmi, bir erkein üzerindeki beyaz gömlei sarya boyamaya çalan
James’i izlerken, sonunda büyük bir ressam olursa ne güzel olur,
diye düündü. Hem neden olmasnd? Görkemli bir aln vard; Sonra, kocas
ikinci kez yanndan geçerken, ban kaldrp bakt; içi rahatlad, ykntnn
üstüne bir örtü çekilmiti; babalk yan ar basmt; görenek o yattrc
ritmini tutturmutu; öyle ki bir kez daha pencerenin önüne
geldiinde, özellikle durup, düüncesiz, akac bir tavrla James’in
çplak bacan elindeki bir dalla gdklamak için eilince Mrs. Ramsay «o
zavall genç»i, Charles Tansley’i apar topar savd için ona takld
bile. Kocas, «Tansley’in içeri girip tezini yazmas gerekiyor,»
dedi.
Elindeki dal oynatarak, «Eh, artk James’in de bu günlerde tezine
oturmas gerekecek,» diye alayl alayl ekledi.
James, nefretle, babasnn, kendine özgü o yar ciddi, yar alayc
tavryla çplak bacan gdklamaya çalt ince dal itti.
Mrs. Ramsay, «Bu çoraplardan da usanç geldi; bitireyim diye
çalyorum, yarn Sorley’in küçük oluna göndereceim,» dedi.
Mr. Ramsay sinirli sinirli; «Yarn Fener’e gitme olana ve olasl
yok,» diye kestirip att.
Mrs. Ramsay, «Nerden biliyorsun?» diye sordu. Çok kez rüzgâr
deiiverirdi.
Karsnn bu ar mantkszl, kadnlarn aklszl Ramsay’i öfkelendiriyordu.
Kendisi ölüm vadisinden geçmi, darmadan edilmi, kymk kym olmutu;
imdi de kars
gerçeklere kar duruyor, çocuklarn olmayacak eylerle umutlandryor,
düpedüz yalan söylüyordu. Ayan sabrszlkla ta basamaa vurdu. «Allah
cezan versin,» dedi. Peki ama ne söylemiti ki? Sadece, «Yarn hava
belki de güzel olur,» demiti. Öyle ya belki de olurdu.
Nasl olurdu? Barometre böyle durmadan düerken ve rüzgâr da batdan
eserken olamazd bu.
Bakalarnn duygularn hiç hesaba katmadan, bu kadar düüncesiz bir
biçimde gerçek ardnda komak, uygarln o incecik tüllerini bu denli
kaytszca, bu denli acmaszca parçalamak Mrs. Ramsay’e göre, insanla
smazd, korkunçtu; sersemlemi ve körlemi bir halde, tüm bu dolu
saanan ve kirli bulak suyunu bandan aa yemeye raz gibi ban önüne
edi. Söyleyecek bir ey kalmamt.
Kocas ses çkarmadan yannda duruyordu. Sonunda çok aadan alarak,
«Ama istersen bir kez de gidip ky koruyucular’na soraym,»
dedi.
Dünyada kimseye kocas kadar saygs yoktu. «Yok,» dedi, «tahminin
dorudur elbet.» Ne olacak
sandviçleri hazrlamazlard — ite o kadar. Bir kadn olduu için doal
olarak, hepsi de bütün gün sabahtan akama dek kâh bu i kâh u i için
ona danmaya gelirlerdi; biri bunu isterdi, öbürü unu; çocuklar artk
büyüyorlard; çok kez kendini, insanlarn heyecanlarna daldrlp çkarlm
bir süngere benzetirdi, buydu o. Sonra kocas Allah cezan versin
demiti. Kesinlikle yamur yaacak demiti. Yok, yamayacak demiti. te
Mrs. Ramsay o anda kendini birden her tehlikeden uzak bir mutluluk
ülkesinde bulmutu. Kimseye kocas kadar saygs yoktu. Onun
ayakkablarn bile balamaya layk deildi.
Mr. Ramsay, önceki tersliinden ve alaynn banda saldr durumundayken
yapt el kol hareketlerinden çoktan piman olmutu; olunun çplak
bacaklarna çekinerek bir daha dokundu; sonra, sanki karsndan izin
alm gibi (Mrs. Ramsay’e, garip bir biçimde, hayvanat bahçesinde
gördükleri o büyük deniz aygrn, bal yuttuktan sonra arka üstü takla
atarak, havuzun suyunu çalkalaya çalkalaya kayp giden o kocaman su
aygrn anmsatr bir hareketle) akam havas içine dald; daha imdiden
incelmi olan hava tüm özünü yapraklardan ve çitlerden alyor ama
sanki buna karlk güllere ve karanfillere gündüzün bulamadklar bir
parlaklk ve canllk veriyordu.
Mr. Ramsay, taraçada bir aa bir yukar uzun admlarla yürüyerek,
«Biri pot krmt,» diye yineledi.
Ama sesinin tonu nasl da deimiti. Tpk bir guguk kuu gibiydi;
«namesini o da, bozard haziranda»; sanki yepyeni bir ruh durumunu
anlatacak bir tümce bulmak için kafasn zorluyor, aratryor ve aklna
bakas gelmedii için, saçmalna filan bakmayp o tümceyi söyleyip
duruyordu — «Biri pot krmt» — ama böyle kukulu bir biçimde sanki
soruyormu gibi, uyumlu söylenince ne tuhaf kaçyordu. Mrs. Ramsay
gülümsemekten kendini alamad. Çok geçmeden Mr. Ramsay hem bir aa
bir yukar dolayor, hem de artk tüm kukulardan syrlm, güvenle bu
tümceyi mrldanyordu; sonra vazgeçti, sustu.
Artk kurtulmutu, yine kendi iç dünyasna dönmütü. Piposunu yakmak
için durdu, pencerede oturan karsna ve oluna bir göz att; insan bir
ekspreste giderken okuduu sayfadan ban kaldrp pencereden dar
baktnda, gözüne ilien bir çiftlii, bir aac, bir bölük kulübeyi,
nasl okumakta olduu eyin resmiymi gibi, o eyi doruluyormu gibi
görür
ve ondan sonra, nasl güçlenmi, güven bu