263

Deniz Feneri - Virginia Woolf

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Deniz FeneriÖNSÖZ Yirminci yüzyln ilk yansnda yazlan ngiliz romanlarna
öyle bir bakarsak, gelenee uyarak roman yazanlarn yannda o zamana dek süregelen roman biçimini konu, biçem ve teknik yönden hepten altüst edip kendi gelitirdikleri kiisel kurallara göre yazanlar olduunu da görürüz. Bildiimiz roman kalb içinde günün toplumsal sorunlarn ele alp ileyen romanclarn yannda, sadece kendi özel görü ve düüncelerini yanstmak, ya da, düünce ve kuramlar da bir yana brakp yalnz kendi iç dünyalarn, izlenimlerini okuyucuya iletmek amac ile yazanlar da önemli bir yer tutmakta ve bunlar eski biçim yazan romanclar modernlerin dnda saymaktadrlar.
Yirminci yüzyln ilk yarsnda yazlan ngiliz romanlarn genellikle üç küme içinde toplayabiliriz: Eski biçim toplumsal içerikli romanlar, biçime ve biçeme önem vermeden yazlan düün ve görü belirten romanlar; bireyin yalnz iç dünyasn yanstan psikolojik romanlar.
Galsworthy, Arnold Bennett, H. G. Wells gibi romanclar birinci kümedendir. Gelenee uyarak yazmlar, biçemlerinde ve tekniklerinde bir ayrcalk, bir yenilik göstermemilerdir. Yaptlarnda bildiimiz biçimde bir konu vardr. Araya ya bir güldürü, ya bir alat, ya da bir sevgi öesi karr. Hepsi de toplumsal sorunlarla urar. Virginia Woolf «Modern Roman» balkl yazsnda H. G. Wells, Arnold Bennett ve Galsworthyden sözederken, «Bu üç yazara bir kelime ile Materyalist’ler diyebiliriz. Bu yazarlar ruhu bir yana brakp bedenle ilgilendikleri içindir ki umutlarmz boa çkarmlardr. ngiliz roman, elinden geldiince nezaketle ve hzla onlara arkasn dönüp baka yönlere doru açlrsa hakknda daha hayrl olur duygusu uyanmtr içimizde,» der.
D.H. Lawrence ve Aldous Huxley roman, düünce ve görülerini yanstan bir araç gibi kullanan ikinci küme yazarlarn banda gelirler. Bu yazarlar psikolojik romana yönelmiler ve özellikle cinsellik psikolojisini ele almlardr. Onlar ilgilendiren, bireyin cinsel dünyasdr. Biçeme fazla önem göstermezler, içlerinden nasl geliyorsa öyle yazyor gibidirler.
Yine psikolojik romana yönelmelerine karn, cinsellik konusu gibi belli bir noktaya saplanmayp bireyin günlük yaamn, bilinç ak ile birlikte ve olduu gibi tüm karmaklyla yaptlarna yanstmay amaç edinen, biçem ve biçime özen gösteren üçüncü küme modernlerin banda James Joyce ile Virginia Woolf gelir. Bu kümedeki yazarlar romanda o zamana dein benimsenen anlamda konu, bu konu içine kartrlan sevgi, güldürü, alat adna ne varsa tümünü bir yana brakmlar ve sadece bireyin izlenimlerini, bu izlenimlerin getirdii çarmlar yaptlarna konu edinmilerdir. Virginia Woolf öyle diyor.
«Yazar kendi istedii için deil, salt tutsak olduu güçlü ve amansz bir buyurgann zoru ile yaptna bir konu salamaya, bir güldürü, alat, sevgi öesi sokmaya ve yaptn eksiksiz ve tam klacak bir gerçek havas yaratmaya yöneltilmektedir. Yaratt kiiler canlansalard kendilerini tepeden trnaa kadar günün en son modasna uygun olarak giyinmi bulurlard. Buyurgana boyun eilir. Roman tam istenildii gibi eksiksiz bir biçimde yazlr. Ama sayfalar gelenein gerektirdii gibi yazlp dolduruldukça, önce arasra, sonra gittikçe daha sk, içimizde, bir an gelip geçen bir kuku uyandn, bir bakaldrnn kabarp kaybolduunu alglarz. Yaam böyle midir? Romanlar böyle mi olmaldr? Kendi içinize bakn, göreceksiniz ki, yaam böyle olmaktan
çok uzaktr. Sradan bir zihni, rastgele bir günü ele aln. Zihin binlerce izlenim alr. Küçük, fantastik, hemen gelip geçen, ya da zihne bir çelik keskinlii ile saplanan her türden binlerce izlenim. Bu izlenimler her yandan üzerimize, ard aras kesilmeyen bir atom saana halinde boanr ve bu atomlar boandkça bir pazartesi, bir sal gününü oluturdukça, temelde öncekilerden büsbütün ayrlr. Önemli an dün urada ise bugün buradadr, öyle ki, eer yazar tutsak olmayp özgür bir insan olsayd, zorunlu olduunu deil de istediini yazabilseydi, yaptn gelenek üzerine deil de, kendi duygular üzerine kurabilseydi, o zaman yaptnda bilinen anlamda ne konu, ne güldürü, ne alat, ne sevgi, ne de bir karakym olurdu; ve herhalde ne de günün en son modasna göre dikilmi bir düme! Yaam bakk bir biçimde sralanm görüntülerden olumaz, yaam bizi tüm bilincimizle sarp kuatan kl bir ayla, yar saydam bir zardr. Romancnn görevi, ne denli düzensizlik, ne denli karklk gösterirse göstersin, durmadan deien bu bilinemeyen, bu babo ruhu, elinden geldiince, yabanc ve d öeler kartrmadan anlatmak deil midir? Biz yüreklilii ve içtenlii savunuyoruz, roman oluturan gereçlerin, gelenein gösterdiinden biraz daha farkl olduunu anlatmak istiyoruz.
«Bugünkü yazarlar arasnda James Joyce en önemlisidir. Günümüzün yazarlar, romancnn genellikle boyun edii geleneklere kar gelmek pahasna da olsa, yaama daha çok yaklamaya; kendilerini ilgilendiren ve heyecanlandran eyleri daha bir içtenlikle saptamaya çalyorlar. Atomlar zihnimize dütükleri sra içinde saptayalm, gördüümüz her eyin, her olayn bilincimize çizdii ekli, görünüte ne denli dank, ne denli ilgisiz olursa olsun, yaptmza olduu gibi
yanstalm. Yaamn ille herkesin önemsedii eyde olduunu kabul etmeyelim... Materyalist diye adlandrdklarmzn tersine Mr. Joyce ruhsaldr, Joyce her ne pahasna olursa olsun, haberlerini beynin yollarndan gönderen içimizdeki o alevin titreimlerini aydnlatmay kendine amaç edinmitir, bunu yapabilmek için de tam bir yüreklilikle ona gelgeç görünen her eyi, ister gerçekçilik havas, ister biçemde akclk olsun, yüzyllardr romancya yardmc olan iaret direklerinin hepsini hiçe saymtr.
«Günümüzde romancnn sorunu, herhalde daha önce de olduu gibi, istediini yazmakta özgür kalma yollarn bulmaktr. Modern romanc kendini ilgilendiren eyin artk ‘bu ey’ olmayp ‘o ey’ olduunu açk açk söyleyecek yüreklilii göstermelidir, yaptn yalnz ve yalnz ‘o ey’ den oluturmaldr. Modernler için ‘o ey’, onlar ilgilendiren nokta, psikolojinin karanlk yanlarnda olsa gerek. Böyle olunca da ana nokta biraz deiiyor, üzerinde direnilen nokta bu güne dek bir yana braklm olan bir noktadr, öyle olunca da roman yepyeni bir biçim içinde kurmak gerekir, bizim için kavranmas güç, bizden öncekiler için hiç anlalmaz bir biçim...»
Virginia Woolf bu sözleriyle izlenimcilerin roman görüünü anlatm oluyor: Konu ve biçim bakmndan yepyeni bir roman. Bu roman eskiler hiç anlamayacak, yeniler de güçlükle kavrayabilecek. Yine Virginia Woolf’a göre «Romana en uygun konu diye bir ey yoktur, her ey, her duygu, her düünce romana en uygun konudur, zihin ve ruhun her hali romann konusu içine girer, hiçbir duygu yersiz deildir.» zlenimci romanclar bu görüleriyle önemsiz saylan ufack olaylar deerlendirerek yaam zenginletiriyorlar.
Aydn bir aile çevresi içinden gelen Virginia Woolf (1882
-1941) ilk yaptn 1915’te «The Voyage Out» romanyla vermitir. Bu ilk yaptnda izlenimci roman görüünün tüm izleri görülür. Bu romann ardndan denemelerini, eletirilerini toplad yaptlar ve baka romanlar gelmitir. «Night and Day: Gece ve Gündüz» 1919; «Jacob’s Room: Jacob’un Odas» 1922; «Mrs. Dolloway» 1925; «To the Lighthouse: Deniz Feneri» 1927; «The Waves: Dalgalar» 1931; «The Years: Yllar 1937; «Between the Acts: ki Perde Aras» 1941.
«Deniz Feneri» V. Woolf’un en çok beenilen romandr. Bu romanyla Woolf kendini zamann öteki yazarlarndan ayran biçem ve yöntemi gelitirmi, kendi roman tekniine uygun en iyi yaptn vermitir. Romanda konu yok gibidir. Sekiz çocuklu bir ailenin gürültüsüz patrtsz sade yaamndan birkaç görüntüdür. Hebrides Adalarnda iken evin küçük olu James deniz fenerine gitmek ister, ama gidemez. Yllar geçer, annesi öldükten sonra babas ve kz kardei ile fenere gider, ama artk deniz feneriyle ilgili o romantik duygulardan iz kalmamtr.
Romanda özellikle zaman kavram üzerinde durulmu, zamann getirdii deiiklikler; zamanla yiten eyler okuyucuya dümdüz anlatlmaktan çok bir ozann biçemiyle duyurulmaya çallmtr. Ramsay ailesinin yaam atlamalarla, parça parça anlatlm ve balama ii okuyucunun dülemine braklmtr. Önemli olan olay deildir, olayn insann belleinde ve bilincinde uyandrd bir bölük karmak duygulardr. Romandaki tüm kiiler birbirlerini inceleyip çözümlemeye çalrlar ve biz onlar birbirlerinin gözü ile, özellikle romandaki iki kadnn, Mrs.
Ramsay ile ressam Lily’nin gözü ile görürüz. Romann tüm kiilerinde, önemsiz gibi görülen eyleri yakalayp tutmak ve o eylerden çeitli anlamlar çkarmak eilimi vardr. En sradan davranlar, bir yürüyü, bir konuma, koltua oturup kendi kendine düünceye dalma, tüm bunlar bellein en ince yollarndan geçerek her yandan aydnlanan bir olay olur. Akla gelen hiçbir ey küçümsenmez, her düünce, her duygu kendine bir yer bulur.
Romanda Lily ile, bir bakma sanatç kadnn, kadnlk dnda bir ura olan kadnn, karlat güçlükler anlatlyor. Erkekler, «Kadnlar resim yapamaz, kadnlar yaz yazamaz,» derler. Mrs. Ramsay Lily’nin resmini önemsemez, hem sonra ona göre bu bir elencedir, asl olan yaamdr.
zlenimcilerin balca özelliklerinden olan güç anlalmak V. Woolf’ta da vardr. Alglanan izlenimleri ayni düzensizlik içinde yanstmak amacn güttüünden yaz biçemi ilk bakta dank görünür. Bir tümcede bilinç ak ve kiinin o anda yapmakta olduu ey ayni zamanda anlatlr. Bunlarn yaamda olduu gibi romanda da ayni zaman süresi içinde yanyana yürümesine önem verilir. Bu yüzden çizgiler, ayraçlar, noktalar ve virgüllerle karmakark bir biçim alan tümceler bozukmu etkisini brakr. Anlam kavramak için yalnz duymak yeterli deildir, tümcenin yazl biçimini de görmek, her virgüle, her çizgiye ayr bir önem vererek okumak gereklidir. Mrs. Ramsay’i kocasnn kolunda yürürken anlatan u bölüm buna bir örnektir:
«Mrs. Ramsay hemencecik dünyadaki tüm budala Giddings’lere kar tavr alp kocasnn yann tutarak, ama tabii diye düündü, yokuu o kadar hzl çkmasn diye kocasnn kolunu hafifçe skt, u setin üstündekiler yeni köstebek yuvalar m, deil mi diye de bakacakt, eilerek,
ama tabii diye düündü, onunki gibi büyük bir zekânn her bakmdan bizimkinden farkl olmas gerekir. Tand büyük adamlarn hepsi, herhalde içeriye bir tavan girmiti, böyleydi; gençlerin (ona kalrsa dersliklerin havas skntl, boucu, çekilmez bir eydi ama) kocasn sadece görüp dinlemeleri bile onlar için bir kazançt. Tavanlar vurup öldürmekten baka bir yol bulunur mu acaba? diye düündü. Belki bir tavand, belki de köstebekti. Her ne ise, bir yaratk onun gecesefalarn mahvediyordu.» Bu tümcede Mrs. Ramsay ayn zamanda iki eyi birden düünmektedir. O anda kocasnn zekâsn, büyüklüünü düünmesi, o konu ile hiç iliii olmayan sradan günlük bir eyle de ilgilenmesine engel deildir. Burada geleneksel romanclarn akcl, düzgünlüü, kolayl yoktur. O romanlardan sonra, bu tür tümcelerden kurulan bir roman insan artyor, fazla belirsizletii zamanlar kzdryor bile. Zaman zaman biçem görünüte duraanlayor, ama bu yüzeyin alt saysz devinimler, kprdanlar, gidip gelmelerle doludur. Roman okurken içimizde hep yar karanlkta oturuyor gibi bir duygu vardr. Orada alacakaranlkta oturduumuz yerde burnumuza kokular, kulamza sesler gelir. En olmayacak düünce ve görüntüler, en önemsiz bir ses, bir nesne ardndan bir çarm dizisi getirir. Çou kez dü ile gerçek birbirine kartrlr ve anlatmda zaman deiiklikleri olur. Örnein Lily, romann sonunda, yapt resmi tamamlamaya çalrken Mrs. Ramsay ile birlikte gittikleri bir gezinti bir tablo gibi gözünün önünde canlanr, gerçekle dü birbirine karr, bu karklk anlatma da yansr, öyle ki okuyucu da, Lily gibi, olay o anda m oluyor, yoksa geçmite mi olmutur diye kukuya düer:
«Krmz, boz renkler sürmeye balad... Ayn zamanda kumsalda, Mrs. Ramsay’in yannda oturuyor gibi bir duygu vard içinde.
«Mrs. Ramsay, ‘Kayk m? Fç m?’ diye sordu. Gözlüklerini aramaya balad. Lily ara vermeden resim yapyordu, ayni zamanda, içinde, bir kap açlm da oradan içeri girmi, yüksek katedrale benzer kapkaranlk bir yerde durmu iki yanna bakyormu gibi bir duygu vard. Çok çok uzaklardaki bir dünyadan sesler geliyordu. Gemiler dumanlar içinde çevrende kayboluyordu. Charles talar frlatyor, onlar su üstünde sektiriyordu.
«... Mrs. Ramsay kumda bir çukur açp sonra, o an tüm kusursuzluu, yetkinlii ile oraya gömer gibi yine üstünü kapatt... »
Okurken arasra biraz arr gibi oluyor, acaba Lily imdi mi görüyor, yoksa anmsyor mu diye kuku duyuyoruz. Bazen de ortadaki ayraçlar bizi asl tümceden o denli uzaklatryor ki, ayraçtan sonraki bölümü okurken birden bir ey anlamyoruz.
«Yava yava istein verdii keder ve bu ac öfke (tam belki de Mrs. Ramsay için bir daha hiç kederlenmeyeceini sand bir anda geri tepmiti. Sabahleyin kahvalt masasnda, kahve fincanlar arasnda onun yokluunu duymu muydu? Aklna bile getirmemiti) azald.»
Tümcenin sonundaki «azald» sözcüü ilk anda insan artyor. Ancak aradan ayracn içindeki tümceleri çkararak yeniden okuduumuzda anlam beliriyor. Arada ayraçlar açlm ve o ayraçlarn içine bir tümce deil birkaç tümce birden sktrlmtr. Böyle akla gelen her eyi, her duyguyu, her düünceyi ortada hiçbir olay olmadan tüm çplakl ile ve hiçbir seçim, hiçbir zorlama yapmadan, doal sralar ile
anlatmak ii güçletiriyor. Her izlenime gösterilen bu duyarlk ancak zihinsel bir denetimle anlaml tümceler içinde toplanabiliyor. V. Woolf «Deniz Feneri» adl romannda bir an olsun dizginleri elinden brakmam, her sözcüü, her noktay bu zihinsel denetimin süzgecinden geçirmitir. Her tümce titiz bir çalmann sonucudur. Amac bize her eyi gerçekçi bir biçem içinde anlatmak deil, bir ozan gibi, yaln, krk dökük bir iki sözcük ile birçok eyi birden duyurmaktr. Düz yazya bir iir kokusu sinmitir. Ancak bu iirselliin verdii duyarlkladr ki, romann içine girebiliyoruz. Bu iirsellii brakp gerçekçi olmaya çalt zaman V. Woolf kurulayor, ayn tad vermiyor. lk romanlarndan «Gece ve Gündüz» de, son romanlarndan da «Yllar» da bu iir havasndan uzaklam, gerçekçi diyebileceimiz bir biçem kullanm olduu içindir ki, ayn zevkle okunamyor.
Baz tümceleri kurulu bakmndan karksa da, kulland sözcükler her gün kullanlan yaln, süssüz sözcüklerdir. Süslü deyilere hiç heveslenmez. Betimlemeleri de ayn sadeliktedir. Daha çok simgeseldir. Bir iki sözcük ile kiilerin içinde bulunduu havay ya da görüntüyü kesin çizgilerle canlandrverir.
V. Woolf’a göre en önemli sorun önce kimin için yazdn bilmektir. Çünkü bu, nasl yazacan bilmek demektir. V. Woolf’un amaçlad okuyucu, okuma alkanl olan, baka çalarn ve baka uluslarn yaznn da bilen bir okuyucudur. V. Woolf haftalk yazmak, günlük yazmak, ksa yazmak, uzun yazmak, akam evine yorgun argn dönen insana yazmak istemiyor, okuyucusuna kolay kazanlan bir zevk vermek istemiyor. Trende okunmak, krda vakit geçirmek için okunmak, uykulu zamanlarmzda okunmak istemiyor; onu okumak için tüm ciddiyetimizle kitap okumaya hazrlanmamz
gerek. O Zaman V. Woolf da bize beklediimiz zevki vermeye hazrdr.
Naciye Akseki Öncül Ankara 1944
Önsöze Ek; Son yllarda V. Woolf, romancl kadar, kadn haklar
konusundaki tavrlar, düünceleri, ksacas feminist yan ile de ele alnmaktadr. Bu konu «Deniz Feneri’nde de ilenmitir. lk kez 1927 ylnda yaymlanan bu romann ba kadn kiisi Mrs. Ramsay, o yllarn okuryazar, varlkl ya da varlklca kadnlarnn feminizm adna yaptklarn, düündüklerini yanstr. Mrs. Ramsay, kocasnn ve çevresindeki erkeklerin basksn duyuyor, kzyor, üzülüyor ama yine de her eyin ba sonu kadn için evlilikte bitiyor onun için. Önüne gelen kz evlendirmeye çalyor. Toplumsal görev olarak da yapt, kolunda sepeti ile yoksullara gitmek. Ama sonunda ayakta kalan, baarya ulaan Mrs. Ramsay deil, resim yapmaya çalan Lily’dir — kadnlk dnda ura olan, evlenmeyen, özgür Lily’dir. Bir eyler yapabilen, gören, kalan odur. Öteki kadn kocas için, çocuklar için yaam, toplum içindeki çkmazn görmü ama kendini kurtaramamtr. O güzel, o özverili, o salam duyulu kadn ardnda hiçbir iz brakmadan yok olup gitmitir.
Bunlar V. Woolf, kadn ve «Deniz Feneri» konusunda öyle akla geliverenlerdir.
Haziran 1981 N.A.Ö.
1
Mrs. Ramsay, «Elbette, ama yarn hava iyi olursa,» dedi. «Yalnz sabahleyin erken kalkmalsn.»
Bu sözler, oluna, sanki gezintiye kesinlikle gidilecekmi, yllar kadar uzun süren bir zamandr bekledii mucize, bir gecelik karanlkla bir günlük sandal yolculuundan sonra gerçekleecekmi gibi sonsuz bir sevinç verdi. James Ramsay yere oturmutu; Ordu Pazarlar’nn resimli katalogundan kestii buzdolabn, annesinin o sözlerinden sonra, cennetten gelme bir eymi gibi görmeye balad. Çünkü, o alt yandayken bile bir duygusunu ötekinden ayr tutamayan; gelecek günlere yönelik tasarlarn gölgesini hem sevinçleri, hem üzüntüleriyle, yaamakta olduu ânn üstüne düüren o çounluktand; çünkü bu kimseler için daha küçücük bir çocukken bile herhangi yeni bir heyecan, doduu ân, ister verdii ferahlk, ister bunalts ile, öteki anlardan ayrd edip tek bana vurgulayacak güçtedir. Resim sevinçten bir oya ile çevrilivermiti. El arabas, çayr biçme makinesi, kavaklarn hrts, yamurdan önce akçllaan yapraklar, haykran kargalar, oraya buraya çarpan süpürgeler, elbiselerin hrts, bunlarn hepsi çocuun zihninde öyle renkli, öyle birbirinden ayr biçimler almt ki, daha imdiden kendine özgü gizli kapakl bir dil edinmiti. Yine de geni aln, lekesiz, yansz, tertemiz bakan, sadece insanolunun zayfln görünce biraz hrçnlaan mavi gözleri ile sertliin, uzlamazln ta kendisi görünüyor, ciddiyetini hiç bozmadan makasn buzdolabnn çevresinde dikkatle dolatrrken, annesine, cübbesini giyip koltuuna yerlemi bir yargç, ya da devlet ilerinin bunalml bir
ânnda etkisi büyük olacak önemli bir giriimin bana geçmi bir adam gibi geliyordu.
Babas oturma odasnn penceresinden bakarak, «Ama hava iyi olmayacak,» dedi.
Eer elinin altnda balta, ocak demiri, ne türden olursa olsun babasnn gösüne saplayp onu orackta öldürüverecek bir silah olsayd James hemen kavrayacakta. Mr. Ramsay bir ey söylemese bile, sade aralarna gelmekle çocuklarnn içinde ite böyle olmayacak heyecanlar uyandrrd. imdi de orada bçak gibi darack ince bedeniyle durmu, sadece olunu umutsuzlua düürmek, her bakmdan (James’e kalrsa) kendisinden on bin kat üstün olan karsn gülünç etmek zevkiyle deil, ayn zamanda kendi düüncesinin doruluuna inanan gizli bir büyüklenmeyle alayl alayl srtyordu. Dedii doruydu. Hep doru çkard. Yanlmak istese de yanlamazd; eriyi doru gösterdii hiç olmamt; söyleyecei söz ac ise filann houna gider ya da iine gelir diye bir sözcüünü bile deitirmezdi. Hele kendi çocuklar için hiç. Madem onun evlâd idiler, daha çocuk yatan örenmeliydiler ki yaam çetindir; gerçekler deitirilemez; en parlak umutlarmzn söndüü, çürük teknemizin yok olduu o efsane ülkesine geçi de (bunlar söylerken Mr. Ramsay dimdik durur, küçük mavi gözlerini ksarak uzaklara dalard) her eyden önce yüreklilik, doruluk ve dayanma gücü isteyen bir geçitir.
Mrs. Ramsay ördüü kzl kahverengi çorab elinde bükerek sabrszlkla, «Ama hava belki de iyi olur — bana kalrsa iyi olacak,» dedi. Çorab bu gece örüp bitirirse, Fener’e de gidilirse, onu bekçinin küçük oluna verecekti, çocuk kemik veremiydi de. Bir yn eski dergi, bir parça tütün, daha dorusu ortalkta gereksiz, bouna kalabalk eden
ne bulursa o zavalllara götürecekti. Bütün gün lâmbay temizleyip fitili düzeltmekten, biraz oyalanmak için de o küçücük bahçelerini kazmaktan baka yapacak hiçbir ey bulamaynca kimbilir canlar nasl sklyordu. Tenis sahas kadar bir kayann üstünde her gidite bir ay, hava frtnal olursa belki de daha uzun zaman, kapal kalmak sizin hounuza gider mi? diye sorard; ne mektup almak, ne gazete okumak, ne de insan yüzü görmek. Evliyseniz karnzdan uzak kalmak, çocuklarnz nasl — hastalar m, düüp kollarn ya da bacaklarn m krdlar — haber alamamak; Tanrnn günü hep ayn skc dalgalarn çatladn, ardndan korkunç bir frtnann koptuunu, pencerelerin dalga serpintileriyle örtüldüünü, kularn gelip gelip kendilerini Fener’e çarptklarn, her yann sarsldn görmek; üstelik deniz alr götürür korkusuyla kapdan dar burnunun ucunu bile çkaramamak... Nasl hounuza gider mi? imdi de özellikle kzlarna dönerek sormutu. Sonra deiik bir sesle, onun için insan onlara ne götürebilirse götürmeli diye ekledi.
Mr. Ramsay’in yannda, onun akam yürüyüüne katlp taraçada bir yukar bir aa gidip gelen tanrtanmaz Tansley kemikli parmaklarn rüzgâra kar açarak, «Batdan esiyor,» dedi. Evet bu adam gerçekten de insann zddna gidecek eyler söylüyordu. Tansley bu konu üstünde durup James’in umudunu büsbütün krd için münasebetsizlik etmiti, ama yine de ona gülmelerine raz deildi. Hepsi de ona, «o tanrtanmaz adam» diyordu, «küçük tanrtanmaz». Rose onunla alay ediyordu; Prue alay ediyordu; Andrew, Jasper, Roger alay ediyorlard; yal Badger bile aznda tek bir dii yokken onu srmt, (Nancy’nin deyiiyle) ta Hebrides adalarna kadar pelerinden gelen bilmem kaçnc genç olduu için, oysa kendi kendilerine kalsalar ne iyi olacakt.
Mrs. Ramsay sert sert, «Saçma!» dedi. Her eyi abartmakta kendisine çekmilerdi. Yatya o kadar çok konuk çaryor ki, bazlarn darda kasabada yatrmak zorunda kalyor demeleri yersiz deildi ama yine de konuklarna kar nezaketsizlik edilmesine raz olamazd dorusu. Hele gençlere; tatillerini geçirmeye gelen ve kocasnn kendi hayranlar diye «çok yetenekli» bulduu o on parasz gençlere. Gerçekten de Mrs. Ramsay bütün erkekleri korurdu; niçin, bilemiyordu ama kimini mert, yiit diye, kimini siyasal anlamalarda emei geçmi diye, kimini tüm maliye ilerini çeviren adamm diye, kimini Hindistan’da yöneticilik etmi diye; en son da kendine kar takndklar tavr için, bu öyle bir tavrd ki hangi kadnn olsa houna giderdi: Karsndakine güvenerek, ana bilerek, sayarak bakmak; bunlar yal bir kadnn onurundan bir ey yitirmeden, genç bir adamdan kabul edebilecei eylerdi. Bunun deerini ve ne demek olduunu, ta iliklerine kadar duymayan, anlamayan kza yazklar olsundu. ükür tanrya ki onun kzlarnn hiçbiri o türden deildi.
Hrsla Nancy’ye döndü. «Peimizden gelmedi,» dedi. «Biz çardk.»
Bir çözüm yolu bulmak gerekti. Daha kolay, daha az eziyetli bir yol vardr herhalde, diye içini çekti. Aynaya bakp daha ellisinde saçlarn krlam, yanaklarn çökmü gördüü zaman, ileri — kocam da, parasn da, kitaplarn da — daha iyi bir biçimde çekip çevirebilirdim belki, diye düündü. Ama öyle de olmu olsa yine kendisi, bir an bile verdii karardan pimanlk duymayacak, zorluklardan kaçmayacak, görevleri üstünden atmaya bakmayacakt. u anda hali, insana korku veriyordu. Charles Tansley yüzünden öyle sert konumutu ki, kzlar — Prue, Nancy, Rose —
seslerini çkaramadlar ama balarn tabaklarndan kaldrp onunki ile hiç iliii olmayan bir yaam üzerine kâfirce dülere daldlar. Belki de düledikleri yer Paris’ti; daha çlgnca bir yaam; u erkee, bu erkee bakmak derdinden uzak bir yaam. Açktan aça söylemeseler de, hepsi de, göstermelik sayg ve nezaket konusunda, ngiltere Bankas, Hindistan mparatorluu, yüzüklü parmaklar, dantelli elbiseler konusunda kukulu idiler ama yine de bu eylerde güzelliin özünden bir parça bulunduunu duyumsuyorlard. Bu da onlarn genç kz yüreindeki mertlii uyandryor, sofrada annelerinin gözü önünde oturduklar u anda onun bir kraliçe bir dilencinin ayan çamurdan çkarp ykyormu gibi davran ve pelerinden ayrlmayp — ya da, daha dorusu, çarlp — Skye adasna gelen o tanrtanmaz herif için kendilerini o kadar iddetle azarlay; onun bu anlalmaz sertlii, sonsuz nezaketi hepsinde sayg uyandryordu.
Kocas ile pencerenin önünde duran Charles Tansley, ellerini kavuturup, «Yarn Fener’e gidilemeyecek,» dedi. Artk söylendii yeterdi. Onu oluyla kendi hallerine brakp konumalarn sürdürselerdi ne olurdu sanki. Tansley’e bakt. Çocuklar onun için yamru yumru bir biçimsizlik örnei diyorlard. Kriket oynayamazd; yürürken oraya buraya çarpar, ayaklarn sürürdü. Andrew, herkesi alaya alan kaba herifin biri, diyordu. En çok neden holandn hepsi bilirlerdi — Mr. Ramsay’le hiç durmadan bir aa bir yukar yürümek ve konumak. Bunu kim kazanm, unu kim kazanm; kim Latince iirde usta imi, kim zeki ama, bana kalrsa içi kofmu; Balliol’da en yetenekli adam kimmi; kim imdilik Bristol, ya da Bedford’a çekilmi, deerini belli etmiyormu ama bir matematik ya da felsefe konusu üstüne
yazd Prolegomena — ki Mr. Ramsay görmek isterse ilk sayfalarnn provalar Mr. Tansley’in yanndayd — ortaya çkt gün kesinlikle adn duyuracakm. te konutuklar bunlard.
Bazen Mrs. Ramsay bile gülmekten kendini alamazd. Geçen gün kendisi, «Dalgalar göklere çkyor,» gibi bir ey söylemiti de Charles Tansley, «Evet,» demiti, «biraz dalgalyd. «liklerinize kadar slanmsnzdr,» deyince, Mr. Tansley kolunun ucunu tutup, çoraplarn yoklayarak, «Nemli ama, büsbütün de ya deil,» demiti.
Ama çocuklar, zddmza giden bu deil, diyorlard. Yüzüne de aldrmyorlard; tavrlarna da aldrmyorlard. Kzdklar kendisiydi, düünce biçimiydi. Ne zaman ilginç bir eyden, insanlardan, müzikten, tarihten ya da herhangi bir eyden sözetseler, ne güzel gece, darda oturalm bile deseler, ite o zaman Charles Tansley tüm konuyu evirir çevirir, bir punduna getirip kendi düüncesini söyler, onlar küçük düürür, ne yapar yapar çevresindeki her eyi zehirleyen o ac konuma biçimiyle hepsinin keyfini kaçrmadan rahat edemezdi. te onlar bundan yakmyorlard. Resim galerilerine de gitti mi, insana kravatm beendiniz mi? diye sorar herhalde diyorlard. Rose’a kalrsa, Allah için o da beenilecek ey deildi ya!
Mr. ve Mrs. Ramsay’in sekiz çocuu, yemek biter bitmez geyikler gibi usulcack masadan kalkarak yatak odalarna svtlar. Gözden uzak köesi olmayan evde buras onlarn tek snayd; orada ne olsa, Tansley’in kravat; filan yasann kabulü; deniz kular ve kelebekler; insanlar; akla gelen her ey konuulabilirdi. Sadece bir tahta bölme ile birbirinden ayrlan, her ayak sesinin olduu gibi duyulduu, Grisons kantonunda bir koyakta kanserden can çekien
babasna alayan sviçreli kzn hçkrklarnn bile duyulduu bu tavanaras odalara güne dolar, kriket sopalarn, beyaz pantalonlar, hasr apkalar, mürekkep ielerini, yalboya kaplarn, rutubet böceklerini, küçük kularn kafataslarn aydnlatr, duvardan sarkan yosunun uzun ve kvrm kvrm liflerinden, deniz banyolarnda kum dolmu havlulara da sinen, o tuz ve ot kokusunu çevreye yayard.
Bouma, anlamazlklar, düünce ayrlklar, ta içimize dek ileyen önyarglar, tüm bunlar sanki ne diye bu kadar genç yata balyor diye düündükçe, Mrs. Ramsay üzülürdü. Çocuklar, hepsi de o denli her eyi eletiriyorlar, öyle saçma konuuyorlard ki! James ötekilerle kalkp gitmek istememiti; Mrs. Ramsay elinden tuttu, yemek odasndan çkt. nsanlar zaten birbirinden bu denli farkl iken, yeni yeni ayrlklar çkarmak ne saçma eydi. Oturma odasnn penceresi önünde durup, olan ayrlklar yeter de artar bile, diye düündü. O anda aklndan geçirdikleri, varlkllar ve varlkszlar, üsttekiler ve alttakilerdi. Doutan soylu olanlara istemeye istemeye bir sayg duyard. Çünkü ne de olsa kendi damarlarndaki kan, kzlar, on dokuzuncu yüzylda ngiliz salonlarna dalan, peltek dilleriyle o denli tatl konuan, o denli çabuk alevlenen, geçmii biraz efsanelemi o pek soylu talyan hanedannn kanyd, tüm zekâs, gösterii, canll uyuuk ngilizlerden, souk skoçyallardan deil, bu kandan geliyordu. Ama onu asl derinden derine düündüren, öteki sorun, varsllk yoksulluk sorunu idi: kolunda bir çanta, elinde bir defter kalem, filan dulu veya falan zavall kadn yoklamaya gittiinde, o yörede olsun, Londra’da olsun, her hafta, her gün kendi gözleriyle gördüü eyleri düündü. Yar gururunu okad, yar da merakn giderdii için hayr ileyen o ev hanmlarndan olmamak, nenin nesi olduunu
pek bilmedii halde, hayranlk duyduu bir aratrmac olmak, toplum yaralarna neter vurmak umuduyla, kazançlar, masraflar, ii olanlar, isizleri defterinde özenle çizilmi ayr ayr yerlere yazarken neler görmemiti ki!
Tüm bunlar, ona, James’in elinden tutmu orada dururken çözümlenemeyecek sorunlar gibi geldi. Çocuklarn alay edip güldükleri genç, ardndan, oturma odasna gelmiti; bakmadan görüyordu. Masann yannda durmu, çevresindeki her eye yabanc, skntl skntl, bir eyle oynuyordu. Hepsi gitmiti —çocuklar; Minta Doyle ile Paul Rayley; Augustus Carmichael; kocas— hepsi gitmilerdi. çini çekerek ona doru döndü ve «Acaba benimle beraber gelmek sizi skar m, Mr. Tansley?» dedi.
Kasabada görülecek bir ii vard; ama daha önce bir iki mektup yazacakt; on dakikada hazr olurdu; apkasn giyecekti, ite o kadar. Gerçekten de on dakika sonra, kolunda sepeti, elinde emsiyesi, yola çkmaya hazr, Mr. Tansley’in yannda duruyordu. Tenis sahasndan geçerlerken sar kedi gözlerini aralam günelenen Mr. Carmichael’a bir ey isteyip istemediini sormak için bir an durdu. Carmichael’n gözleri tpk bir kedininki gibi, sallanan dallar ve geçen bulutlar yanstrd ama içinden geçen düünce ve heyecanlar hiç belli etmezdi.
Yannda durup gülerek, o büyük yolculuu göze alyoruz, dedi, kasabaya iniyoruz. «Pul, kât, tütün bir ey ister misiniz?» Ama yok, hiçbir ey istemiyordu. Elleri kocaman karn üzerinde kavutu, gözleri ldad, sanki bu tatl sözlere (Mrs. Ramsay biraz telal olmasa akln çelecek gibiydi) nezaketle karlk vermek istiyordu ama, sözcüklere gerek kalmadan, tüm evi, tüm dünyay, dünyay dolduran tüm insanlar, her eyi geni bir dostluk havasyla kuatp içine
alan yeil bir uyuuklua gömülüp kaldndan bir türlü azn açamyordu. Yemekte bardana, kimse farkna varmadan, birkaç damla bir ey damlatmt da ondan; çocuklara bakarsanz süt gibi beyaz olan byk ve sakalndaki o keskin kanarya sars çizginin nedeni de buydu. Hiçbir ey istemiyorum, diye mrldand.
Balkç köyüne doru inerlerken Mrs. Ramsay, zavall evlenmekten yana talihsiz çkt, diyordu, yoksa büyük bir filozof olurdu. Siyah emsiyesini dimdik tutmu, sanki hemen köede biriyle buluacakm gibi hazrlkl ve tetikte yürüyerek olay anlatt; Oxford’da bir kzla iliki; erken evlenme; yoksulluk; Hindistan’a gidi; biraz iir de çevirmi, «hem de sanrm çok güzel», ne diye bilinmez, çocuklara Acemce, Hintçe öretmek istiyormu, sonra da demin gördükleri gibi çimenlere uzanp yatyormu.
Tansley’in koltuklar kabard; hep terslenmeye alt için, Mrs. Ramsay’in kendisine tüm bunlar anlatmas onu sevindirmiti. Birden canland. Mrs. Ramsay’in, geçkin, bozulmaya yüz tutmu bile olsa erkek zekâs büyük eydir, kadn ona ba emelidir düüncesinde oluu —kz suçlu bulduu için filan söylemiyordu, hem ona kalrsa kar-koca pekâlâ mutlu da olmutu— Tansley’in gururunu daha da okad; kendini bu denli beendii olmamt hiç; u anda bir arabaya binselerdi paray kendinin vermesi ne büyük zevk olurdu. Küçük çantasna gelince, acaba onu tamasna izin verir miydi? Mrs. Ramsay, hayr, hayr olmaz, dedi, çantam her zaman kendim tarm. Gerçekten de öyle idi. Tansley, ondan baka türlüsü de beklenemez diye düündü. Tansley’in içinde bin bir duygu kaynayordu; özellikle bir ey, neden olduunu bilmiyordu ama, onu pek heyecanlandryor, rahatsz ediyordu. Mrs. Ramsay’in, kendisini srtnda cüppesi,
banda apkas, bir üniversite kurulu arasnda yürürken görmesini çok isterdi. Bir üniversite öretim üyelii, profesörlük: göz önüne getiriyordu da bunlarn hepsine gücü yeterdi, bunlarn hepsini baarabilirdi de. Ama, Mrs. Ramsay durmu öyle nereye bakyordu? Duvara ilan yaptran bir adama. Hrdayarak sallanan kocaman kât düzeldi ve üzerinden her frça geçite narin bacaklar, çemberler, atlar, parlak krmz ve maviler, hiç krksz dümdüz göz önüne serildi; nerdeyse duvarn yars bir sirk ilanyla kapland. Yüzlerce atl, yirmi kadar marifetli fok bal, arslanlar, kaplanlar... Mrs. Ramsay boynunu uzatarak, çünkü miyoptu, sirkin «bu kasabaya gelecei» haberini okudu. Tek kollu bir adamn böyle merdiven tepelerinde çalmas ne tehlikeli ey, diye at. Adam sol kolunu iki yl önce bir biçere kaptrmt.
Sonra yeniden yürümeye balaynca sanki tüm bu atllar ve atlar, içinde, çocukça heyecanlar uyandrm da bir anda tüm acmasn unutturmu gibi, «Hepimiz de gidelim,» diye ekledi.
Tansley, Mrs. Ramsay’i irkilten kuru bir sesle onun sözlerini yineledi: «Gidelim.» Ama kendini zorlad belliydi. «Kepimiz de sirki görmeye gidelim.» Hayr. çinden gelerek söylemiyordu. Belliydi ki içinden hiç de öyle demiyordu. Ama neden sanki? Nesi vard ki? Birden içinde ona kar bir yaknlk duyup sordu, çocukken onlar hiç sirke götürmezler miydi? Hayr, hiç, diye yantlad onu Tansley. Mrs. Ramsay sanki ona, yantlamak için sabrszlkla bekledii bir eyi sormutu; sanki günlerdir, nasl sirke gitmediklerini anlatmak için yanp tutuuyordu. Çok kalabalk bir aile imiler; kz olan dokuz karde; babas da esnafm; «Babam eczacdr, Mrs. Ramsay,» dedi, «Bir dükkân var.» On üç yandan beri hayatn kendi kazanyordu; kaç k paltosuz geçirmiti.
Üniversitedeyken de çarlarn hiçbirine karlk veremezdi (bunlar ac ac söylüyordu). Her eyini arkadalarndan iki kat fazla dayandrmak zorundayd; en ucuz tütünden içerdi; rhtm boylarndaki yal adamlarn içtii adi tütünden. Çok çalrd — günde yedi saat; imdiki konusu bilmem neyin bilmem kime etkisiydi— yürüdükleri için Mrs. Ramsay söylenen eyleri iyi anlamyor, kulana yalnz rastgele bir iki sözcük çalnyordu... tez... örenim bursu... okutmanlk... doçentlik filan. Bu tatsz akademik terimlerden bir ey anlamyordu ama sirke gitmenin ona ne diye bu kadar dokunduunu, ne diye birdenbire babas, annesi ve kardeleri, tüm ailesiyle ilgili srlar aça vurduunu imdi anlamt; zavall küçük adam; artk ona gülmelerine hiç ama hiç izin vermeyecekti; Prue’yu bu konuda uyaracakt. Mrs. Ramsay biliyordu ki
Tansley’in asl anlatmaktan zevk duyaca ey, kendileriyle bsen’i görmeye gidiiydi. Bilgiçlik taslamaya baylyordu. Hiç çekilir gibi deildi. Artk kasabaya girmiler, ta döeli yollarn üstünden gcrdayarak geçen arabalarn arasnda anayoldan ilerliyorlard ama, o hâlâ konut ve yerleme ileri, öretim, içiler, kendi snfmzdan olanlara yardm ve konferanslar diye konumasn sürdürüyordu. Belliydi, yine o her zamanki güvenini bulmu, sirkin demin neden olduu durumdan kendini kurtarm, dahas (u anda Tansley’e kar yine scak bir yaknlk duyuyordu) nerde ise, ona — ama tam bu srada evler bitti; kendilerini rhtmda buldular, tüm koy olduu gibi önlerinde serili idi; Mrs. Ramsay, «Aman ne güzel!» diye haykrmaktan kendini alamad. te koy bir tabak dolusu mavi su gibi önündeydi; açkta, her eyden uzak, tek bana yükselen apak yal Fener, sada da göz alabildiince, kpr kpr uzun yabanl otlarla
kapl, dalga dalga yeil kum tepeleri, insan ayann basmad bir efsane ülkesine koup gidiyorlarm duygusunu veren tepeler.
Mrs. Ramsay durdu, gözlerinin grisi koyulaarak, ite, dedi, kocamn sevdii görünüm.
Bir an öyle sessiz kald. Sonra, ama imdi buraya ressamlar gelmi, dedi. Gerçekten de onlardan biri hemen birkaç adm ötelerinde duruyordu. Banda panama bir apka, ayaklarnda san çizmeler, krmz yuvarlak yüzünde büyük bir kvanç, merakla çevresini alan on kadar küçük çocua hiç aldrmadan, ciddiyetle, sevecenlikle, kendinden geçmi, uzun uzun bakyor, sonra frçasn daldrp, ucunu yeil ya da pembe yumuak bir sv ile buluyordu. Mrs. Ramsay, Mr. Paunceforte, üç yl önce buraya geldiinden beri tüm resimler hep böyle birbirinin ei diyordu, yeil ve gri, limon rengi yelkenliler ve kumsalda pembe pembe kadnlar.
Ressamn yanndan geçerlerken, belli etmeden bir göz atarak, ama, dedi, asl büyükannemin zamannda çok zorluklar içinde çalmlar; önce kullanacaklar renkleri kartrrlarm, sonra ezerlermi, ondan sonra da, kurumamas için üzerine slak bezler örterlermi.
Mr. Tansley, anlalan adamn yapt resmin pek iyi bir ey olmadn anlatmak istiyor bana, diye düündü. nsan böyle mi derdi? Acaba bunu mu demek istemiti? Boyalar dayankl deilmi. nsan böyle mi derdi? Bunu mu demek istemiti acaba? Mrs. Ramsay’in çantasn tamak istei içinde uyand anda bahçede balayp tüm yol boyunca büyüyerek, kasabaya girdikten sonra kendisiyle ilgili her eyi anlatmak için çrpnd srada büsbütün artan o olaanüstü heyecann etkisiyle imdi artk kendini ve o zamana kadar ne
örendiyse hepsini her zamankinden biraz baka, biraz sakat görüyordu. Çok tuhaf bir duyguydu bu.
Girdikleri küçük biçimsiz evin alt kat odasnda, hasta kadn yoklamak için bir dakika yukar çkan Mrs. Ramsay’i bekliyordu. te üst katta çabuk çabuk yürüyordu; önce neeli sonra yavalayan sesini duydu; hasrlara, çay kutularna, cam abajurlara göz gezdirdi; sabrszlanyordu; bu kez çantasn tamaya karar vermiti. Dört gözle eve dönecekleri zaman bekliyordu; odadan çktn, bir kapnn kapandn duydu; pencereleri açk, kaplar kapal tutmalsnz diyordu, bir ey isterlerse (herhalde bir çocukla konuuyordu) eve gelmelerini söylüyordu; sonra birden içeri girdi, bir an sessizce durdu (sanki deminden beri yukarda zoraki davranm da imdi bir an için kendini brakvermiti); mavi dizba nian kuanm Kraliçe Viktorya’nn resmi önünde bir an hareketsiz kald. Ve birdenbire Tansley ayrmna vard; nedeni ite buydu, buydu: — Mrs. Ramsay gördüü insanlarn en güzeliydi.
Gözlerinde yldzlar, saçlarnda tüller, siklamenler ve yabani güllerle — ne saçma sapan eyler düünüyordu böyle? Mrs. Ramsay en aa ellisinde vard; sekiz çocuk annesiydi. Çiçek tarlalar arasndan geçerek kopup krlan goncalar toplam, düüp kalan kuzular kucana almt; gözlerinde yldzlar ve saçlarnda rüzgârla — Tansley onun çantasn ald.
Mrs. Ramsay, «Hoçakal Elsie,» dedi. Yokuu çkmaya baladlar. Mrs. Ramsay emsiyesini dimdik tutmu, hemen köede biriyle buluacakm gibi hazrlkl bir tavrla yürüyor, Charles Tansley de tüm yaamnda ilk kez olaanüstü bir gurur duyuyordu; lâm kazan bir adam iini gücünü brakp Mrs. Ramsay’e bakt; kolunu indirdi ve Mrs. Ramsay’e bakt; Charles Tansley olaanüstü bir gurur duydu; rüzgâr,
siklamenleri, menekeleri yüzünde, gözünde duydu; öyle ya yaamnda ilk kez güzel bir kadnla yanyana yürüyordu. Onun çantasn tayordu.
2
Pencerenin yannda duruyordu, sesi yine sevimsizdi, ama
Mrs. Ramsay’in hatr için bir parça olsun tatllamaya çalarak, «Fener’e gidemeyeceksin ha, James,» dedi.
Mrs. Ramsay, pis küçük adam, diye düündü, ne diye durup durup bunu söylüyor sanki.
3
de sabahleyin günein klar, kularn cvltlar ile uyanrsn,» dedi. Belliydi kocas, o ineleyici konuma biçimiyle, yarn hava kötü olacak diye, çocuunun neesini kaçrmt; James’in bu fener yolculuunu nasl heyecanla ve sabrszlkla beklediini biliyordu. Sanki kocasnn söylendii yetmiyormu gibi, u küçük pis adam da durup durup bu konuyu tazelemiti.
Olunun saçlarn okayarak, «Kimbilir belki de yarn hava iyi olur,» dedi.
Mrs. Ramsay’in imdilik, buzdolabna hayran olmaktan, Ordu Pazarlar’nn resimli katalogunun sayfalarn kartrp, saysz dileri ve saplaryla kesilip çkarlmas pek çok dikkat ve özen isteyen bir trmk veya çimen kesme makinesi resmi bulmaktan baka elinden bir ey gelmiyordu. Tüm bu gençler
de kocas ne derse onu yineliyorlard; o, yamur yaacak dedi mi, onlar kesinlikle, bir kasrga kopacak diyorlard.
stedii resimleri bulmak için elindeki katalogun sayfasn çevirirken birden duralad. O zamana dek (pencerenin önünde oturduu yerden) ne konutuklarn duymasa da, pipolarn azlarna sokup çkardkça arasra kesilen gürültüden, erkeklerin neeli neeli konutuklarnn ayrmndayd. Yarm saattir süren bu ses, kriket sopalarnn gürültüsüne, bahçede kriket oynayan çocuklarn zaman zaman, «Bu gelen nasl? Bu gelen nasl?» diyen barlarna karyor, hepsi birden onu sarp avutan bir uyum içinde sürüp gidiyordu. Ama imdi kesilivermiti. Kyya çarparak parçalanan dalgalarn tekdüze sesleri, çok zaman düüncelerine ayak uydurarak içini rahatlatan, çocuklaryla olduu zamanlarda sanki doann mrldand eski bir ninninin, «Seni koruyan benim — senin destein benim» sözcüklerini mrldanyormu duygusunu veren, ama bazen de anszn, umulmadk bir anda, özellikle düünceleri elindeki iinden biraz ayrlacak olsa böyle güzel eyler fsldamayp, korkunç davul uultular halinde yanklanarak yaamn akna acmaszca tempo tutan, ada yklp göçerek denizin içinde kaybolup gidecekmi gibi insan kötü düüncelere salan, günü iten ie seirtmekle geçip gitmi olan Mrs. Ramsey’e her eyin bir gökkua gibi geçici olduunu anmsatan bu ses —öteki seslerin bu ana dek bastrp gizledii ses— o anda birden gök gürültüsü gibi kulaklarnda uuldad. Mrs. Ramsay korkuyla ban kaldrd.
Konuma kesilmiti; ondan olacakt. Bir anda tüm bedenini kavrayan o gerginlikten kurtularak onun tam tersi bir duyguya, sanki az önce boa harcad o heyecan karlamak içinmi gibi sakin, neeli hatta biraz da muziplik kark bir
duyguya kapld; herhalde, dedi, zavall Charles Tansley kurban edildi. Bu da umurunda bile deildi. Eer kocasna kurban gerekiyorsa (hem gerekiyordu da) Mrs. Ramsay, olunu o kadar üzen Charles Tansley’i seve seve feda ederdi.
Bir dakika daha ba dimdik, olduu gibi kalarak kulak kabartt. Sanki her zaman duymaya alk olduu bir ses, düzenli, mekanik bir ses bekliyordu; ite kocas taraçada bir aa, bir yukar gezinmeye balamt; kulana bahçeden yar söz, yar ark, ritmik bir mrldanma geldi, bu hem bir ezgiye benziyordu, hem de homurdanma gibi bir eydi; her eyin yolunda gittiine güven getirdi, yeniden rahatlad, dizlerinin üstündeki kitaba eilerek alt azl bir çak resmi buldu; James’in bunu kesebilmesi için çok özen göstermesi gerekiyordu.
Sonra birden, bir uyurgezerin yar uyannca kopard feryat gibi tiz bir ses
Top gülle yamurunda diye öyle bir yükseldi ki Mrs. Ramsay acaba duyan oldu mu telayla çevresine baknd. Neyse Lilly Briscoe’dan baka duyan olmamt. Bunun da önemi yoktu. Ama çayrn kysnda durmu resim yapan genç kz görür görmez hemen aklna geldi: Lily’nin resmi için ban elinden geldiince ayn durumda tutmaya söz vermiti. Lily’nin resmi! Mrs. Ramsay gülümsedi. Çinli gibi küçük gözleri, o buruuk yüzü ile kzcaz belki de hiç evlenmeyecekti; insan onun ressamln da pek önemsemiyordu; ama bildiinden amayan bir kzd. Mrs. Ramsay de ite onu bunun için seviyordu; sözünü anmsayarak ban edi.
4
Elini kolunu sallayarak, «Korkmadan ilerledik,» diye gürleyerek öyle bir gelii vard ki az kalsn Lily’nin sehpasn devirecekti. Neyse ki hemen çark edip baka yöne doru ilerledi, kimbilir belki de Balaclava srtlarnda an ve erefle ölmeye gidiyordu. Hem bu denli gülünç, hem de insan bu denli artp korkutan biri daha görülmemiti. Ama böyle elini kolunu savurup, haykrd sürece Lily için tehlike yok demekti; çünkü durup da yapt resme bakmazd. Baklmasna da Lily Briscoe dayanamazd. Bir kümeye, bir çizgiye, bir renge, pencerede James’le oturan Mrs. Ramsay’e bakt zamanlarda bile haberi olmadan biri yaklar da resmini görüverir korkusuyla hep çevreyi kollard Lily. Tam, tüm duyular ayakta karki duvarn ve sarmak çiçeklerinin rengi gözlerinde tutuuncaya dek gergin bir dikkatle bakarken, evden birinin çkarak kendine doru geldiini duyumsad, her naslsa, ayak seslerinden gelenin William Bankes olduunu anlad; gerçi eli titredi ama, Mr. Tansley, Paul Rayley, Minta Doyle ya da kim olursa olsun birini gördüü zaman yapt gibi resmini hemen çevirip ters yüzüne çimene kapatmad; olduu gibi brakt. William Bankes gelip yannda durdu.
kisi de köyde birer oda tutmutu; gelip giderken, geç vakit kap eiklerinde birbirlerinden ayrlrken çorbadan, çocuklardan, undan bundan söz ede ede ahbap olmulard; imdi gelip bir yargç tavryla yannda durunca (hemen hemen babas yandayd, bitkilerle urard, duldu, sabun kokard, çok titiz ve temizdi) Lily hiç istifini bozmad. Bankes de hiç kmldamadan yannda duruyordu. Dikkat etti kzn ne kusursuz ayaklar vard. Parmaklarn hiç skmad belliydi. Onunla ayn evde pansiyoner olduu için ne düzenli bir yaants olduu da gözünden kaçmamt: Kahvaltdan önce
kalkar, sehpasn kapp resim yapmak için ban alr giderdi, hem de galiba yalnz bana; anlalan varlkl deildi, onda Miss Doyle’n tazelii ve çekicilii de yoktu; ama yine de, ona kalrsa, Lily aklyla, anlayyla o genç hanmdan kat kat üstündü. Örnein imdi Mr. Ramsey haykrp elini kolunu sallayarak üzerlerine gelirken, kesinlikle. Miss Briscoe anlamt.
Biri pot krmt. Mr. Ramsay onlara dik dik bakyordu. Sanki
görmüyormu gibi bakyordu. Bu baklar karsnda, nedenini anlamadlar ama, bir rahatszlk duydular. Sanki görmemeleri gereken bir eyi görmülerdi. Bir bakasnn özel yaamna girmilerdi. Lily’ye öyle geldi ki Mr. Bankes’in hemen havann serinliinden söz edip öyle bir dolamalarn önermesi, oradan ayrlmak, Mr. Ramsay’i duyamayacak kadar uzaklamak için uydurulmu bir eydi. Lily, evet, iyi olur, dedi. Ama gözlerini yapt resimden güçlükle ayrabildi.
Sarmak çiçekleri mosmordu; duvar da bembeyaz. Mr. Paunceforte’un geliinden beri her eyi soluk, ince ve yar saydam görmek her ne kadar moda olmusa da, Lily doadaki renklerle oynamay doru bulmuyordu; mademki onlar öyle mosmor ve bembeyaz görüyordu, deitirmeye ne hakk vard. Sonra rengin altnda bir de biçim vard. Bakarken her eyi öyle açk, öyle kesin görüyordu ki; ama frçasn eline alr almaz, birden, her ey deiiyordu. te tam görünümden gözünü ayrp çizmeye balayaca o anda tüm eytanlar bana toplanr, Lily alayacak gibi olurdu; kafasnda kurmakla ie balay arasndaki bu geçit bir çocuun karanlk bir yoldan geçii kadar korkunçlard. Çok zaman böyle olurdu. Cesaretini yitirmemek için çok savamas gerekirdi;
«Ama ite böyle görünüyor, tpk böyle,» diye söylenir, bin bir gücün ondan koparp almak için urat gördüü o eyin, hiç olmazsa, bir parçasn kurtarmaya çalrd. te o souk ve rüzgârl günde resim yapmaya balaynca daha baka düünceler, kendi yetersizlii, kendi hiçlii, Bröton Cadde’si’nin bir sokandaki evde babasn geçindirmek kaygs gelip kafasna yerlemi, Mrs. Ramsay’in dizlerine kapanmaktan (çok ükür imdiye dek bu istee kar koyabilmiti) kendini güç alkoymutu — hem ona ne söyleyebilirdi ki? «Seni çok seviyorum» mu derdi? Ama öyle deildi ki. Elini çitin, evin ve çocuklarn üzerinde dolatrarak, «Tüm bunlarn hepsini çok seviyorum» mu diyecekti? te bu çok saçma idi, olacak ey deildi. nsan demek istediini söyleyemiyordu. Böyle düünerek frçalarn özenle yanyana kutusuna yerletirdi ve Mr. Bankes’e dönerek:
«Hava hemen souyuveriyor. Güne ortal hiç stmyor gibi,» dedi; çevresine bakarak söylemiti, çünkü ortalk henüz aydnlkt; çimen hâlâ yumuak koyu yeilini koruyor, ev mor çiçekli yeil sarmaklar içinde parldyor, engin maviliklerden kargalarn souk çlklar geliyordu. Ama bir ey kprdad, parlad, bolukta gümü bir kanat çrpt. Ne de olsa artk eylüldü, hem de eylülün ortas, vakit de akamüstü alty geçiyordu. Her zamanki gibi yoldan aa doru yürümeye baladlar, tenis sahasn geçtiler, sk çitte kor halindeki kömürler gibi kpkzl demir çubuklarla korunan o arala gelip durdular, bu kzllk arasndan körfezin mavi sular her zamankinden daha mavi görünüyordu.
Bir gereksinme ile her akam buraya gelirlerdi. Sanki kuru toprak üstünde durgunlaan düünceleri su harekete getirip yüzdürüyor, dahas kendi bedenlerini bile rahatlatyordu. Önce tüm körfezi mavi bir renk dalgas
kaplard; yürek onunla birlikte geniler, beden sanki yüzerdi, ama hemen bir an sonra kabaran dalgalarla diken diken olan siyahlk insan skar, bedeni souk ürpertiler içinde brakrd. Sonra büyük kara kayann ardndan hemen her akam beyaz bir su köpüü fkrrd; ama zaman belli olmazd. Onun için durup beklemek gerekirdi; görününce de tadna doyulmazd. Bu arada da, insan birbirini kovalayan dalgalarn, yarm çember biçimindeki kumsala sedeften örtüler seriini izlerdi.
kisi de orada durmular gülümsüyorlard. Birbirini kovalayan dalgalar, sular yararak hzla ilerleyen bir yelkenli, ikisini de neelendirmiti. Yelkenli koyda öyle bir dönerek durdu; ürperdi, yelkenlerini indirdi; bu hzl devinimden sonra, ikisi de, önlerinde uzanan tabloyu tamamlamak için, doal olarak bir içgüdü ile, baklarn uzaklardaki kum tepelerine çevirdiler; ite o zaman az önce içlerini dolduran nee kayboldu, üzerlerine bir hüzün çöktü — çünkü hem bu i tamamlanmt, hem de (Lily öyle düünüyordu) böyle uzak görünümler, kendilerini izleyenlerden milyonlarca yl daha uzun ömürlü olduklar duygusunu veriyor ve daha imdiden tümden hareketsiz bir yeryüzüne bakan bir gökle konuup halleiyorlar gibi görünüyorlard da, ondan, insana böyle hüzün çöküyordu.
William Bankes, uzak kum tepelerine bakarak, Ramsay’i anmsad, Westmorland’da bir yolu anmsad; Ramsay bu yol üzerinde o her zamanki yalnzl içine gömülmü, tek bana yürüyordu; sonra birdenbire durdu; Mr. Bankes çok iyi anmsyordu (herhalde bu tam böyle olmutu), bir anaç tavuk civcivlerini korumak için çrpnarak kanatlarn yavrularnn üzerine germi, bunu gören Ramsay de durup bastonunun ucu ile göstererek, «Ne güzel — ne güzel,» demiti. O zaman Bankes, adamn iç dünyasna k tutan garip bir ey bu, diye
düünmütü; bu onun sadeliini, sradan eylere olan ilgisini gösteriyordu; ama ona öyle geldi ki, o anda, arkadalklar o yolun ortasnda sona ermiti; u, bu derken birbirlerinden uzaklamlard. Suç hangisinde idi pek bilemiyordu ama, bir zaman sonra aralarndaki canl ve içten arkadalk yerini alkanla brakmt. Âdet yerini bulsun diye buluup konuuyorlard. Ama, Bankes gözlerinin önünde uzanp giden u kum tepeleriyle arasnda geçen bu sessiz konuma srasnda Ramsay’e olan sevgisinin hiç eksilmediini söylüyordu yine; ite orada, tpk yüzyldr balçk içine gömülü braklp da, dudaklar kan krmz taze kalan bir gencin bedeni gibi, onun arkadal da tüm güçlülüü ve gerçekliiyle körfezin ötesinde kum tepeleri arasnda olduu gibi korunmu yatyordu.
Hem bu dostluun hatr için, hem de belki kendini, kuru, tek bana kalm bir adam olmak suçlamasndan kurtarmak için —çünkü Ramsay çoluk çocua karmt, oysa kendisi çocuksuzdu, üstelik de duldu— istiyordu ki Lily Briscoe tutup da Ramsay’i küçük görmesin (bir bakma büyük bir adamd zaten) ama aralarndaki durumu da anlasn. Yllarca önce balayan arkadalklar, Westmorland’de bir yolda, anaç tavuun civcivleri üzerine kanatlarn gerdii noktada sona ermiti; ondan sonra Ramsay evlenmiti; artk yollar ayrld için, srf âdet yerini bulsun diye buluup görüür olmulard, bunda ikisinin de suçu yoktu.
Evet. Böyle olmutu. Noktay koydu. Görünüme arkasn döndü. Öbür yoldan, araba yolundan yürümek üzerine kvrld srada gözüne öyle eyler çarpt ki, eer o kum tepeleri, arkadann vücudunu balçk içinde hâlâ yaam dolu taze dudaklarla yatyor olarak gözleri önüne sermeseydi bunlarn ayrmna bile varmayacakt — örnein Cam, o küçük
kz, Ramsay’in en küçük kz. Çocuk su kysnda çiçek topluyordu. Ne yabanld, ne hrçnd! Dadsnn sözünü tutmuyor, beye bir çiçek vermiyordu. Hayr! Hayr! Hayr! Vermeyecekti ite! Yumruunu skt. Ayan yere vurdu. Mr. Bankes birden kendini yalanm hissetti, içini bir üzüntü kaplad; niçin, bilmiyordu ama, sanki bu küçük kz u arkadalk konusunda tüm suçu ona yüklemiti. Kupkuru, tek bana kalm olduu doruydu galiba.
Ramsay’ler varlkl deillerdi, nasl geçinebildiklerine akl sr ermezdi. Tam sekiz çocuk! Felsefe ile sekiz çocuk beslemek! te onlardan biri daha, bu kez Jasper, yanlarndan geçiyordu. Geçerken keyifli keyifli, ku vurmaya gidiyorum, dedi ve Lily’nin elini bir tulumba kolu gibi savurdu. Mr. Bankes ac ac söylendi, Lily’yi nasl da seviyorlard. imdi tüm bu gelimi, güçlü kuvvetli, kaygsz çapknlarn o bitmez tükenmez giysi, ayakkab, çorap gereksinimlerinden baka düünülecek bir de eitim sorunlar vard (belki Mrs. Ramsay’in bir geliri vard ama, yine de). Bankes bir türlü onlar ayrd edemez, hangisi büyük, hangisi küçük, hangisi hangisinden sonra gelir bilmezdi. ngiltere kral ve kraliçelerine benzeterek kendince onlara birer ad takmt: Zalim Cam, Ylmaz James, Adil Andrew, Güzel Prue —ne yapsn, diyordu, güzel olmamak kzn elinde deil ki— Andrew’e gelince o da akllyd. Yoku boyunca, Lily, onun yorumlarn sadece ksa bir evet ya da hayrla geçitiriyordu (çünkü Lily onlarn hepsine âkt, tüm bu dünyaya âkt). Bankes, Ramsay’in durumunu kafasnda evirdi çevirdi, kâh ona acd, kâh onu kskand; sanki her ey kendi gözleri önünde olmu, Ramsay gençliinde her eyden uzak tek bana sürdürdüü o sk, o sade ve çekilgin yaantsnn ona getirdii ün ve parltdan vazgeçivermi, kendini çrpnan
kanatlar ve cvltlarla dolu bir yaamn skntl havas içine bir daha çkmamak üzere atmt. Evet, bu yaant ona bir eyler vermiti — William Bankes bunu kabul ediyordu; Cam, tpk babasna yapt gibi, onun yakasna da bir çiçek taksa, ya da lavlar püsküren Vezüv Da tablosunu izleyebilmek için onun da omuzlarna trmansayd, ho olurdu; ama, bu yaant Ramsay’deki bir eyi de öldürmütü; eski arkadalar bunu pekâlâ hissediyorlard. Onu tanmayan biri, imdi, onun hakknda ne düünürdü? Örnein, u Lily Briscoe ne düünüyordu? Ramsay’in yeni yeni alkanlklar edindiini görmemek olanakszd. Bir sürü acayiplikler, belki de güçsüzlükler. O ayarda bir insann bu kadar dümesi — ama böyle demek de biraz ar kaçyordu— çevresindekilerin beenisine bu kadar deer vermesi ne alacak bir eydi.
Lily, «Peki ama, ya yaptlar!» dedi. Ne zaman onun yaptlarn düünse Lily’nin gözü önünde
bir mutfak masas canlanrd. Bu da Andrew’nün yüzündendi. Lily, bir gün, ona, babasnn neler üzerine yazdn sormutu. Andrew de, «Özne, nesne ve gerçein nitelii üzerine,» demiti. Lily, Allahallah o da ne demek, dedii zaman, Andrew, «Anlayamadn zaman bir mutfak masasn aklna getir olsun bitsin,» demiti.
te o günden beri ne zaman Mr. Ramsay’in yaptlarn düünse, hemen aklna gcr gcr ovulmu bir mutfak masas gelirdi. Bu masa u anda, kardaki armut aacnn iki çatal dal arasna gelip yerlemiti. Çünkü meyve bahçesine gelmilerdi. Büyük bir çaba göstererek, dikkatini, aacn gümü renkli yumrulu kabuundan, balk biçimi yapraklarndan çevirip bu masa görüntüsü üzerinde toplad; bu, yllarca kullanla kullanla, bütün salaml ortaya çkm, damarl, budakl, o gcr gcr ovulmu tahta
masalardan biri idi; bacaklar bolukta, orada öylece mhlanm gibi duruyordu. Tüm günlerini köeli özler görmekle, böyle güzel akamlar, tüm o alev rengi bulutlaryla, mavilikleriyle, gümüilikleriyle dört bacakl akçam bir masaya dönütürmekle geçiren bir insan (bütün ayrcalkl kafalar zaten böyle yapard), elbette sradan bir insan gibi düünülemezdi.
Lily’nin, «Ya yaptlar!» diye anmsatmas, Mr. Bankes’in houna gitti. O da zaman zaman bunu düünürdü. Kaç kez, «Ramsay, en iyi yaptn krk yandan ence veren kimselerdendir,» demiti. Daha yirmi be yandayken küçük bir kitapla felsefede kendini göstermiti. Ondan sonra yazdklarnn hepsi aa yukar ayn konunun geniletilmesi ve yinelenmesiydi. Bankes, saçlar dümdüz frçalanp taranm, üstü ba tertemiz ve özenli, güç beenir bir yargç tavryla armut aacnn yannda durup, ama, dedi, hangi alanda olursa olsun kalacak bir yenilik getirenlerin says o denli az ki! Birdenbire onun elini oynatmasyla, sanki balar çözülüvermi bir yük gibi, Lily’nin Bankes’le ilgili üstüste birikmi tüm izlenimleri, tüm duygular yerlerinden oynayarak ar bir ç gibi üzerine ylverdi. te o anda duyduklarndan biri buydu. Hemen ardndan da Bankes’in asl benlii bir buu halinde yükseldi. Bu da bir baka duygu idi. Algsnn iddeti Lily’yi olduu yere mhlamt; Bankes ciddiyetti, iyilikti. (Lily içinden ona diyordu ki) sana saygm var, her eyine; bencil deilsin; kendini hiç öne sürmezsin; Mr. Ramsay’den daha ince düüncelisin; sen tandm insanlarn en incesisin; ne karn, ne de çocuun var (bütün cinsel duygulardan uzak, onun o yalnzlna kol kanat germeyi öyle istiyordu ki), senin için yalnz bilim var (elinde olmadan gözünün önüne patates kesitleri geldi); seni övmeye
kalkmak, seni küçük görmektir; cömert, temiz yürekli, kahraman adam! Ama Lily bunlar düünürken bir yandan da, Bankes’in buraya gelirken ta oralardan buralara nasl yannda bir uak tadn; köpeklerin sandalyelere çkmasna nasl kzdn; saatlerce (Mr. Ramsay, sabr tükenip de kapy çarparak odadan çkp gidene kadar) nasl hiç durmadan sebzelerdeki tuzdan ve ngiliz alclarnn hainliklerinden sözettiini anmsad.
Öyle ise tüm bunlarn içinden nasl çklyordu? Bir insan bakalar hakknda nasl yargya varyor, nasl fikir yürütüyordu? undan bundan tutturarak nasl oluyor da holanyorum ya da holanmyorum gibi bir sonuç çkaryordu? Hem, sanki, bu sözcükler de ne demekti? Armut aacnn dibinde mhlanp kalm gibi, öylece dururken, bu iki erkekle ilgili izlenimler saanak halinde üzerine boanyor, içine doluyordu; zihninden geçen düünceleri izlemek, not edilemeyecek denli hzla konuan bir sesi izlemek gibiydi; bu ses kendi sesiydi; kendiliinden, yadsnamaz, deimez, çelikili eylerden sözedip duruyordu; öyle ki armut aacnn kabuundaki çatlak ve tomurlar bile orada hiç deimeden sonsuza dek öylece kalacak gibiydiler. Lily, içinden, sende büyüklük var, oysa Mr. Ramsay’de bu hiç yok, diye sürdürdü. Mr. Ramsay sradan, bencil, yararsz, kendini beenmi bir insan; marn biri; dediim dedik diyen biri; Mrs. Ramsay’i ölesiye çaltryor ama (içinden Mr. Bankes’e seslenerek), onda da sende olmayan bir ey var; dünyaya metelik vermiyor; ufak tefek ilerle oyalanmaz; köpekleri sever, bir de çocuklarn. Tam sekiz çocuu var. Senin hiç yok. Geçen akam üstüste iki hrka giyip odaya gelerek, bir muhallebi tasnn içine, Mrs. Ramsay’e saçn kestirmemi miydi? Tüm bunlar, Lily’nin kafasnda bir sivrisinek sürüsü gibi, aa
yukar durmadan gidip geliyordu; sanki hepsi tek tek ayr birer varlkt ama, yine de usta bir el, görünmeyen esnek bir a içinde hepsini birden denetliyordu — tüm bunlar ayr ayr, Lily’nin zihninde, armut aacnn dallar arasnda durmadan gidip geliyorlar, oynayorlard; o ovulmu mutfak masasnn görüntüsü, Lily’nin Mr. Ramsay’in zekâsna besledii büyük saygnn simgesi olan bu masa, hâlâ orada, armut aacnn dallar arasnda duruyordu; gittikçe iddetlenen ve hzlanan düünceleri öyle gerildi ki, sonunda kendiliinden parçalanp dalverdi; Lily rahatlad; hemen ötede bir silah patlad; arkasndan, ürkmü, heyecanl, birbirine girmi bir srck sürüsü havaland.
Mr. Bankes, «Jasper!» dedi. Srcklarn üzerinden uçtuu taraçaya doru döndüler. Hzla uçup giden kularn gökyüzünde daln izleyerek yüksek çitteki aralktan geçtiler. Birden, dokunakl bir sesle, «Biri pot krd,» diye homurdanan Mr. Ramsay’le burun buruna geldiler.
Gözlerinde heyecann verdii bir parlaklk, büyük bir trajik gerginliin dourduu bir meydan okuyu vard, bir an onlarla göz göze geldi, tanyacakm gibi oldu; ama sonra bundan kaçnmak istiyormuçasna elini yüzüne doru kaldrd, sanki kzp utanmann verdii skntdan kurtulmak için onlarn normal baklarn yüzünden syrp atmak istiyordu, sanki kaçnlmaz olduunu bildii bir eyi biraz olsun geciktirsinler diye yalvaryordu, sanki bu duraksamadan duyduu çocuk hiddetiyle onlar etkilemek istiyordu. Ama beklenmedik bir zamanda üstüne gelinmi olsa bile büsbütün yenilmek niyetinde deildi; bu tatl heyecan elinden büsbütün kaçrmamaya kararlyd; bu yakksz taknlktan utanmt, ama keyfine de diyecek yoktu — sert bir hareketle arkasn döndü, iç yaamnn kaplarn onlarn yüzüne
çarpverdi. Lily Briscoe ile Mr. Bankes ne yapacaklarn ararak balarn yukar kaldrdlar, Jasper’n çiftesiyle darmadan ettii srcklarn karaaaç tepelerine tünemi olduklarn gördüler.
5
William Bankes’le Lily Briscoe geçerlerken Mrs. Ramsay
ban kaldrp onlara bir göz atarak, «Yarn hava açmasa bile baka gün yok deil ya!» dedi. Sonra da, Lily’yi sevimli gösteren soluk, buruuk, küçücük yüzündeki o badem biçimi Çinli gözleri; ama bunu görecek adam çok anlayl olmak ister, diye düünerek, James’e, «Hadi bakalm,» dedi, «hadi kalk da u koncun ölçüsünü alaym.» Sonunda olur da Fener’e giderlerse, çoraplar götürebilmek için, biraz daha örmek ister mi diye bakmak gerekiyordu.
Mrs. Ramsay gülümsedi, u anda aklna çok ho bir ey gelivermiti — William’la Lily evlenseler ne iyi olurdu — sonra, çelik ileri çatm, örgüsüne otlar karm çorab eline ald; James’in bacan ölçtü.
«Olum doru dursana!» dedi. Fener bekçisinin küçük oluna ölçülük etmek James’in houna hiç gitmemiti, kskançlndan bile bile doru durmuyordu. Annesi, «Sen böyle yaparsan, çorap ksa m oluyor, yoksa uzun mu, nasl anlayaym?» diye sordu.
Ban kaldrp öyle bir bakt — çocuklarnn en küçüü, en sevimlisi hangi eytana uyuyordu böyle? — oda, sonra koltuklar gözüne iliti, aman yarabbi ne de partal eyler diye düündü. Andrew’ün de geçen gün dedii gibi, içlerinde ne varsa dökülmü yerlerde sürünüyordu Evet, ama, bütün k
tek bana yal bir bekçi kadna braklacak, rutubetten su içinde kalacak olduktan sonra yenilerini almann ne anlam vard? Neyse kiras çok azd; çocuklar seviyorlard; kocasna da kitaplndan, konferanslarndan, çömezlerinden binlerce — tam tamna söylemek gerekirse üç yüz — mil uzakta olmak iyi geliyordu; hem konuklar için de bol bol yer vard. Hasrlar, portatif karyolalar, Londra’da gününü tamamlayp emekli edilmi bir sürü koltuk, iskemle ve masa — hepsi burada pekâlâ ie yaryordu. Birkaç fotoraf vard, bir de kitaplar. Kitaplar da kendiliklerinden ürüyor, diye düündü. Onlar okumaya bir türlü vakit bulamyordu. Ozann kendi eliyle, «Arzusu buyruk olana»... «Çamzn baht daha açk Helen’ine»... diye armaan ettii kitaplar bile — aypt ama — okumamt. Croom’un yazd «Akl», Bates’in «Polynesia’nn Vahi Gelenekleri» filan da («Yavrum doru dur» dedi) — Fener’e gönderilemezdi ki. Bir an gelecek, evin hiç tutar yan kalmayacakt; o zaman bir çaresine bakmak gerekecekti. Ah, eve girerlerken ayaklarn silmeyi örenseler de kumsal içeri tamasalard — bu da bir eydi. Eer Andrew yengeçleri kesip, içlerini açp bakmak istiyorsa nasl olmaz diyebilirdi; ya da Jasper deniz yosunundan çorba yaplabilir diye tutturursa insan nasl engel olabilirdi; Rose’un toplayp getirdii midye kabuklarna, kamlara, talara sesini çkarabilir miydi? Ne yapsn, çocuklar, hepsi de yetenekliydi, ama baka baka yönlerde. Çorab James’in bacana tuttu, tüm oday batan aa süzerek, ite diye içini çekti, böyle olunca da eyalar her yaz gittikçe biraz daha partallayor. Yer yaygs artk rengini yitiriyordu; duvar kâd urasndan burasndan yrtlarak sarkmaya balamt. Üzerindeki resimler gül müdür nedir artk ayrt edilemiyordu; ama tabii bir evde tüm kaplar hiç kapanmaz, koca skoçya’da sürgüleri
onarabilecek biri bulunmazsa o ev mahvolmaz da ne olurdu? Bir resim çerçevesi üzerine yeil bir kamir al yerletirmek neye yarard? On be gün geçmeden rengi bezelye çorbasna dönerdi. Ama asl onun cann skan kaplard; hiç kimsenin kap kapatmak aklna gelmezdi; kulak kabartt. Oturma odasnn kaps açkt; salonun kaps açkt; seslerine baklrsa galiba yatak odalarnn kaplar da açkt; tabii merdiven bandaki pencere de açkt; çünkü kendi eliyle açmt. Pencereler açlmal, kaplar kapatlmalyd; bu kadar basit bir eyi nasl oluyor da hiç kimse aklnda tutamyordu? Geceleyin hizmetçilerin yattklar odalara urard; frn gibi sk sk kapanm bulurdu; yalnz Marie’nin, o sviçreli kzn ki dnda; Marie temiz hava almadan yatmaktansa ykanmamaya razyd; ama Marie, «Yurdumda dalar öyle güzeldir ki,» demiti. Bunu dün gece gözleri yala dolu, pencereden uzaklara bakarak söylemiti. «Dalar öyle güzeldir ki.» Mrs. Ramsay biliyordu, kzn babas oralarda ölüm yatandayd. Onlar babasz brakyordu. Kâh söylenerek, kâh kendi yaparak bir Fransz kadn gibi, o usta elleriyle pencerelerin nasl açlacan, yataklarn nasl yaplacan gösteriyordu; kz konumaya balaynca, uçarak günein önünden geçtikten sonra, bir kuun kanatlar nasl yavaça yumulup kapanr ve tüylerinin mavisi keskin çelik renginden, nasl hafif bir mora dönerse tpk öyle, her ey sessizce gelip Mrs. Ramsay’in çevresinde toplanm, yumulmutu. Azn açp da bir ey söyleyememiti. Ne söyleyebilirdi ki? Kzn babas grtlak kanseriydi. Kendisinin hiç ses çkarmadan öyle duruu, kzn, «Yurdumda dalar öyle güzeldir ki,» deyii, o umutsuzluk havas aklna gelince birden sinirlendi. James’e sert sert:
«Uslu dur. Canm skma,» dedi. James hemen anlamt, annesi gerçekten sinirliydi; hemen bacan düzeltti, Mrs. Ramsay de çorab ölçtü.
Sorley’in küçük olunun James kadar geliememi olaca da hesaba katlrsa çorap yine en aa bir iki parmak ksayd.
«Çok ksa, hem de adamakll ksa,» dedi. Kimse bu derece üzgün görünmemitir. Güne ndan
derinlere kadar uzanan aralkta, yar yolda karanlklar içinde, belki de ac ve kara bir gözya topland; bir gözya damlad; sular bir o yana, bir bu yana dalgaland, bu damlay yuttu ve duruldu. Hiç kimse bu derece üzgün görünmemitir.
Herkes, ama bu sadece bir d görünüm mü? diyordu. Onun güzelliinin, o görkemli görünüünün ardnda acaba ne gizliydi? dedikodusu onlara kadar gelmiti — bir baka, daha önceki bir baka sevgili, onlar evlenmeden bir hafta önce beynine tabanca skm, ölmü müydü ne? Birbirlerine soruyorlard. Yoksa hiçbir ey yok muydu? Hepsi ardna çekilerek yaad ve ne yapsa bozamayaca, esiz bir güzellikten baka bir ey deil miydi? Çünkü büyük tutkulardan, çinenmi aklardan, gem vurulan büyük emellerden sözedildii zamanlar, içtenlikli bir ânnda, kendinin de bu eyleri bildiini, bir zamanlar içinde ayn eyleri duymu olduunu, ya da tüm bunlarn kendi bandan da geçtiini söyleyebilirdi; ama imdiye dek hiç kimseye bir ey söylememiti. Hep susard. Demek biliyordu. Hem de öretilmeden biliyordu. O yalnlyla zeki insanlarn yanl anlad eylerin dorusunu görüyordu. Ondaki o düünce dürüstlüü ve kesinlii de dimdik düen bir ta gibi, kusursuzca konan bir ku gibi doruca istedii yeri buluyor; ruhu bu nedenle kendiliinden, bir ahin gibi süzülüp inerek
gerçei kavryordu — belki de insan bo yere sevindiren, rahatlatan, yaatan da buydu.
(Bir keresinde, Bankes, telefonda Mrs. Ramsay’in sesini duyunca öyle heyecanlanmt ki, «Sizin yorulduunuz çamurdan doada pek az olmal,» demekten kendini alamamt; hem o srada Mrs. Ramsay sadece bir trenden sözediyordu. Bankes, Mrs. Ramsay’in bir Grek gibi mavi gözleri, düzgün burnuyla telefonun banda nasl durduunu görür gibiydi. Böyle bir kadnla telefonda konumak ne olmayacak bir eydi! Sanki güzellik perileri toplanarak nergis tarlalarnda elele verip bu yüzü hep birlikte yaratmlard. «Peki, Euston’dan 10.30’da kalkan trene yetiirim,» dedi.
Mr. Bankes telefonu yerine koyup, evinin arkasnda yaplan otelde içilerin ne kadar ilerlediklerini görmek için odann öbür yanna doru yürüyerek, «Ama,» dedi, «tpk bir çocuk gibi güzelliinin farknda bile deil.» Daha tamamlanmayan duvarlar arasndaki çalmay, gidi gelii izlerken Mrs. Ramsay’i düündü. Çünkü, diye aklndan geçirdi, her zaman ille de o yüzdeki uyumu bozacak bir ey yapar. Ya bana bir avc apkas geçirirdi; ya bir çocuun yaramazln önlemek için ayanda lastikler çayrlarn üzerinden kouverirdi; öyle ki eer, insan onun yalnz güzelliini düünürse, o titreimi, yaayan o canl eyi (içiler tulalar bir kalas üstünde yukar çkaryorlard) aklna getirmeli ve bu eyi o resmin içine ilemeliydi; yok, onu srf bir kadn olarak düünürse, kendine özgü baz gariplikleri olduunu kabul etmeli, ya da hem kendi güzelliinden, hem erkeklerin güzellik üzerine söyledikleri tüm sözlerden usanç getirerek, o görkemli görünüünden syrlp, bütün dier insanlar gibi sradan biri olmak istediini varsaymak gerekirdi. Kimbilir, kimbilir. Artk iine balamalyd.
Mrs. Ramsay’in arkasna düen yaldzl çerçeve, onun üstüne atverdii yeil al ve Michael Angelo’nun o ünlü yapt ban tuhaf bir biçimde çerçeveliyordu. Mrs. Ramsay kzl kahverengi tüylü çorab örmeyi sürdürerek bir dakika önceki sert tavrn yumuatp ban kaldrd ve olunu alnndan öptü: «Hadi, kesilecek baka bir resim bulalm,» dedi.
6
Peki ama ne olmutu? Biri pot krmt. Mrs. Ramsay birden dald düüncelerden uyand; ne
zamandr bir anlam veremedii o sözcüklerin anlamn kavrad. «Biri pot krmt» — Miyop gözlerini kendine doru gelen kocasna dikti, gözlerini ayrmadan dikkatle bakt; kocas yaklanca anlad ki (sözcüklerin söylenii zihninde bir eylerle birleivermiti) bir ey olmutu, biri pot krmt. Ama ne olduuna bir türlü akl erdiremiyordu.
Mr. Ramsay ürperdi; titredi. Tüm kendini beenmilii, kendi görkemli parlaklndan duyduu tüm haz, adamlarnn banda bir yldrm gibi korkunç, bir atmaca gibi vahi doludizgin ölüm vadisinden geçerken parça parça olmu, yok olmutu. Top gülle yamurunda korkmadan ilerledik, ölüm vadisinden imek gibi çakarak, ate açtk; gürledik — tam Lily Briscoe ile William Bankes’in arasna. Ramsay ürperdi; titredi.
imdi dünyada kocas ile konuamazd; çok iyi bildii özel belirtilerden, gözlerini ondan kaçrmasndan, sanki bir örtüye sarnm, dengesini yeniden bulmak için yalnzla gereksinimi varm gibi, tüm varlnn garip bir biçimde
çekilip büzülmesinden anlyordu ki kocas fena halde kzm, üzülmütü. Mrs. Ramsay, James’in ban okad; böylece kocasna göstermek istedii sevgiyi oluna göstermi oluyordu. Ordu Pazarlar katalogu üzerine eilmi, bir erkein üzerindeki beyaz gömlei sarya boyamaya çalan James’i izlerken, sonunda büyük bir ressam olursa ne güzel olur, diye düündü. Hem neden olmasnd? Görkemli bir aln vard; Sonra, kocas ikinci kez yanndan geçerken, ban kaldrp bakt; içi rahatlad, ykntnn üstüne bir örtü çekilmiti; babalk yan ar basmt; görenek o yattrc ritmini tutturmutu; öyle ki bir kez daha pencerenin önüne geldiinde, özellikle durup, düüncesiz, akac bir tavrla James’in çplak bacan elindeki bir dalla gdklamak için eilince Mrs. Ramsay «o zavall genç»i, Charles Tansley’i apar topar savd için ona takld bile. Kocas, «Tansley’in içeri girip tezini yazmas gerekiyor,» dedi.
Elindeki dal oynatarak, «Eh, artk James’in de bu günlerde tezine oturmas gerekecek,» diye alayl alayl ekledi.
James, nefretle, babasnn, kendine özgü o yar ciddi, yar alayc tavryla çplak bacan gdklamaya çalt ince dal itti.
Mrs. Ramsay, «Bu çoraplardan da usanç geldi; bitireyim diye çalyorum, yarn Sorley’in küçük oluna göndereceim,» dedi.
Mr. Ramsay sinirli sinirli; «Yarn Fener’e gitme olana ve olasl yok,» diye kestirip att.
Mrs. Ramsay, «Nerden biliyorsun?» diye sordu. Çok kez rüzgâr deiiverirdi.
Karsnn bu ar mantkszl, kadnlarn aklszl Ramsay’i öfkelendiriyordu. Kendisi ölüm vadisinden geçmi, darmadan edilmi, kymk kym olmutu; imdi de kars
gerçeklere kar duruyor, çocuklarn olmayacak eylerle umutlandryor, düpedüz yalan söylüyordu. Ayan sabrszlkla ta basamaa vurdu. «Allah cezan versin,» dedi. Peki ama ne söylemiti ki? Sadece, «Yarn hava belki de güzel olur,» demiti. Öyle ya belki de olurdu.
Nasl olurdu? Barometre böyle durmadan düerken ve rüzgâr da batdan eserken olamazd bu.
Bakalarnn duygularn hiç hesaba katmadan, bu kadar düüncesiz bir biçimde gerçek ardnda komak, uygarln o incecik tüllerini bu denli kaytszca, bu denli acmaszca parçalamak Mrs. Ramsay’e göre, insanla smazd, korkunçtu; sersemlemi ve körlemi bir halde, tüm bu dolu saanan ve kirli bulak suyunu bandan aa yemeye raz gibi ban önüne edi. Söyleyecek bir ey kalmamt.
Kocas ses çkarmadan yannda duruyordu. Sonunda çok aadan alarak, «Ama istersen bir kez de gidip ky koruyucular’na soraym,» dedi.
Dünyada kimseye kocas kadar saygs yoktu. «Yok,» dedi, «tahminin dorudur elbet.» Ne olacak
sandviçleri hazrlamazlard — ite o kadar. Bir kadn olduu için doal olarak, hepsi de bütün gün sabahtan akama dek kâh bu i kâh u i için ona danmaya gelirlerdi; biri bunu isterdi, öbürü unu; çocuklar artk büyüyorlard; çok kez kendini, insanlarn heyecanlarna daldrlp çkarlm bir süngere benzetirdi, buydu o. Sonra kocas Allah cezan versin demiti. Kesinlikle yamur yaacak demiti. Yok, yamayacak demiti. te Mrs. Ramsay o anda kendini birden her tehlikeden uzak bir mutluluk ülkesinde bulmutu. Kimseye kocas kadar saygs yoktu. Onun ayakkablarn bile balamaya layk deildi.
Mr. Ramsay, önceki tersliinden ve alaynn banda saldr durumundayken yapt el kol hareketlerinden çoktan piman olmutu; olunun çplak bacaklarna çekinerek bir daha dokundu; sonra, sanki karsndan izin alm gibi (Mrs. Ramsay’e, garip bir biçimde, hayvanat bahçesinde gördükleri o büyük deniz aygrn, bal yuttuktan sonra arka üstü takla atarak, havuzun suyunu çalkalaya çalkalaya kayp giden o kocaman su aygrn anmsatr bir hareketle) akam havas içine dald; daha imdiden incelmi olan hava tüm özünü yapraklardan ve çitlerden alyor ama sanki buna karlk güllere ve karanfillere gündüzün bulamadklar bir parlaklk ve canllk veriyordu.
Mr. Ramsay, taraçada bir aa bir yukar uzun admlarla yürüyerek, «Biri pot krmt,» diye yineledi.
Ama sesinin tonu nasl da deimiti. Tpk bir guguk kuu gibiydi; «namesini o da, bozard haziranda»; sanki yepyeni bir ruh durumunu anlatacak bir tümce bulmak için kafasn zorluyor, aratryor ve aklna bakas gelmedii için, saçmalna filan bakmayp o tümceyi söyleyip duruyordu — «Biri pot krmt» — ama böyle kukulu bir biçimde sanki soruyormu gibi, uyumlu söylenince ne tuhaf kaçyordu. Mrs. Ramsay gülümsemekten kendini alamad. Çok geçmeden Mr. Ramsay hem bir aa bir yukar dolayor, hem de artk tüm kukulardan syrlm, güvenle bu tümceyi mrldanyordu; sonra vazgeçti, sustu.
Artk kurtulmutu, yine kendi iç dünyasna dönmütü. Piposunu yakmak için durdu, pencerede oturan karsna ve oluna bir göz att; insan bir ekspreste giderken okuduu sayfadan ban kaldrp pencereden dar baktnda, gözüne ilien bir çiftlii, bir aac, bir bölük kulübeyi, nasl okumakta olduu eyin resmiymi gibi, o eyi doruluyormu gibi görür
ve ondan sonra, nasl güçlenmi, güven bu