27
Derleyen Y. DOĞAN ÇETİNKAYA Toplumsal Hareketler

Derleyen Y. DOĞAN ÇETİNKAYA Toplumsal Hareketler · 2014. 1. 20. · hinde toplumsal hareketlerin eksik olmadığının altı çiziliyor-du. 2010 yılının son günlerinde Muhammed

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • Derleyen Y. DOĞAN ÇETİNKAYAToplumsal Hareketler

  • Y. DOĞAN ÇETİNKAYA 1975’te İstanbul’da doğdu. 1997’de İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakül-tesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisansını Boğaziçi Üni-versitesi Tarih Bölümü’nde 2002’de tamamladı. 2003-2004 akademik yılında Buda-peşte Central European University’de ikinci yüksek lisans derecesini aldı. Halen Bo-ğaziçi Üniversitesi’nde doktora öğrencisidir. 1999’dan itibaren İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fa-kültesi Siyasi Tarih Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisidir. 2008’e kadar beş yıl sü-re ile Eğitim-Sen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi’nde yönetim kurulu, 2005-2007 ara-sında da Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde parti meclisi üyeliği yaptı. 2004’te 1908Osmanlı Boykotu: Bir Toplumsal Hareketin Analizi adlı kitabı İletişim Yayınları’ndanyayımlandı. Yine İletişim Yayınları’ndan Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce kitap dizi-sinin çeşitli ciltlerinde, Tarih ve Toplum, Toplumsal Tarih dergilerinde yayımlanmış çe-şitli makaleleri bulunmaktadır. Çağdaş sendikal hareket ve milliyetçilik üzerine yazı-ları Birikim, Express ve Gelecek dergilerinde yayımlandı.

    İletişim Yayınları 1304 • Politika Dizisi 69ISBN-13: 978-975-05-0583-6© 2008 İletişim Yayıncılık A. Ş.1. BASKI 2008, İstanbul2. BASKI 2014, İstanbul

    EDİTÖR Kerem ÜnüvarDİZİ KAPAK TASARIMI Utku LomluKAPAK Suat AysuUYGULAMA Hüsnü AbbasBASKI ve CİLT Sena Ofset · SERTİFİKA NO. 12064Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi B Blok 6. Kat No. 4NB 7-9-11Topkapı 34010 İstanbul Tel: 212.613 03 21

    İletişim Yayınları · SERTİFİKA NO. 10721Binbirdirek Meydanı Sokak İletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbulTel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58e-mail: [email protected] • web: www.iletisim.com.tr

  • DerleyenY. DOĞAN ÇETİNKAYA

    ToplumsalHareketler

    Tarih, Teori ve Deneyim

    i l e t i ş i m

  • Onlara...

    Onlar ki;toprakta karınca,suda balıkhavada kuş kadar çokturlar...

    N Â Z I M H İ K M E T

  • İÇİNDEKİLER

    İ K İ N C İ B A S K I Y A Ö N S Ö Z2008 Sonrası İsyanlar ÜzerineY. DOĞAN ÇETİNKAYA ...................................................................................................9

    Ö N S Ö ZToplumsal Hareketler Derlenir Toplanır mı?Y. DOĞAN ÇETİNKAYA ................................................................................................19

    BİRİNCİ K IS IM

    Tarih ve Kuram Arasında Toplumsal HareketlerY. DOĞAN ÇETİNKAYA ................................................................................................25

    İKİNCİ K IS IM

    Pasifik Perspektifinde Toplumsal Hareketler:Çağdaş Radikal Siyasetin Soyağacı Üzerine DüşüncelerARİF DİRL İK ...........................................................................................................................75

    Devrim ve Küreselleşme: Chiapas’tan Seattle ve ÖtesineJOHN FORAN .......................................................................................................................95

    Köklü Kozmopolitler ve Ulusötesi AktivistlerSYDNEY TARROW ..........................................................................................................123

    Toplumsal Hareketler Yirmi Birinci Yüzyıla GiriyorCHARLES T ILLY ...............................................................................................................153

  • Yok Olmanın (!) Diyalektiği:Via Campesina ve Gıda EgemenliğiAHMET BEKMEN ............................................................................................................199

    Foucault Aracılığıyla Direnişi Teorileştirmek veToplumsal Cinsiyeti Kavramsallaştırmak: İslamcıPolitik Partilerde Kadın Aktivistlerin DurumuSARA ABABNEH ..............................................................................................................229

    ÜÇÜNCÜ KIS IM

    Macaristan’da Toplumsal Hareketler: Bir TaslakGÁBOR HALMAI – FERENC LACZÓ ...............................................................259

    Türkiye’de Örgütlü Emek Hareketinin Tarihi ÜzerineGÖRKEM DOĞAN .........................................................................................................293

    Güney Kore’nin Minjungu ve Minjung HareketiDONGYOUN HWANG ...............................................................................................345

    Bir Değişim Siyaseti: Otoriter Yönetim SonrasıTayvan’da Refah, Kimlik ve Toplumsal HareketlerYA-CHUNG CHUANG.................................................................................................373

    Yugoslavya’da 1968 ve 1971 Öğrenci Hareketleri:Komünist Gençleştirmenin İki HatasıMARKO ZUBAK ...............................................................................................................397

    Savaş Karşıtı Hareket: Yeniden “Vietnam Sendromu”FOTİ BENLİSOY ..............................................................................................................425

    Ezilenlerin Şenliğinde Sahne Almak:Toplumsal Hareketler ve TiyatroBİLGE SEÇKİN ..................................................................................................................479

    Filistin’den Bir Toplumsal Hareket: HamasERHAN KELEŞOĞLU ....................................................................................................513

    Hareket ve Kurumsallaşma ArasındaTürkiye’de Kadın Mücadelesi: Eşitlik, Özgürlük, Farklılıkİ LKAY Y ILMAZ ..................................................................................................................533

  • İ K İ N C İ B A S K I Y A Ö N S Ö Z2008 Sonrası İsyanlar Üzerine

    Y. DOĞAN ÇETİNKAYA

    Bu kitap bir fikir olarak ilk ortaya çıktığında ve derlemeyi yap-tığımız süreçte “küreselleşme karşıtı hareket” olarak bilinenbir dalganın içerisinden geçilmekteydi. Nitekim kitabımızınaçılış makalesi de bu hareket ve onun neticesinde ortaya çıkansosyal forumlar sürecinin bir değerlendirmesiyle son buluyor-du. 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren hegemonik halegelen neo-liberal iktisadi ve siyasal düzen çok kısa bir süreiçerisinde ekonomik, sosyal ve ekolojik bir yıkıma yol açmıştı.Her ne kadar olumlu bir gelişme olarak imlense de küreselleş-me olarak tanımlanan süreç beraberinde muazzam bir yoksul-laşma, sosyal hak kayıpları, ekolojik yıkım ve büyüyen bir iş-sizlik de getirmişti. Milyonlarca insanın göçmen ve mültecikonumuna sürüklendiği, düzensiz ve güvencesiz çalışmanınnorm haline geldiği ve insanlığın müştereklerinin acımasız birmetalaşma ile özel ellere teslim edildiği bu süreç küresel öl-çekte bir tepkiye yol açmıştı.

    1999 yılında Seattle’da Dünya Ticaret Örgütü’nün toplantı-sının kitlesel olarak protesto edilmesi ve yaşanan sokak çatış-maları neo-liberal küreselleşmeye karşı gelişmekte olan tepki-yi yeni bir aşamaya taşıdı. Seattle’daki gösterileri bir dizi ül-

    9

  • kedeki diğerleri izledi. 2001 yılında ise Brezilya İşçi Parti-si’nin iktidarda olduğu Porto Alegre kentinde düzenlenen kü-resel bir sosyal forum da “başka bir dünyanın mümkün” ol-duğu ilan edildi. Bu arada yine 2001 yılında Arjantin’de böl-geyi derinden sarsan kendiliğinden bir isyan, bir sosyal patla-ma gerçekleşiyordu. Bu tarihten sonra dünyanın farklı yerle-rinde bir araya gelen ve sosyal forumlarda farklı alternatifleritartışmaya başlayan toplumsal hareketler 2000’li yıllardaönemli bir uyanışı temsil ediyordu. Sosyal forumlar sadece al-ternatif politikaları ve başka bir küreselleşmeyi tartışmaklakalmıyor aynı zamanda yapıldıkları yerlerde sokak çatışmala-rını da tetikliyorlardı.

    Elinizdeki kitabın derlenmesi 2007 yılında bitmiş ve 2008yılında yayınlanmıştı. Bu tarihten sonra toplumsal hareketlerdünyasında çok önemli gelişmeler yaşandı. 2008 yılının songünlerinde Atina’da 15 yaşında bir gencin, Alexandros Grigo-ropoulos’un, polis tarafından öldürülmesi ülke çapında bir is-yan dalgasını tetikledi. Bir gencin öldürülmesi sonucunda or-taya çıkan toplumsal tepki hükümeti kısa süre içerisinde ülke-yi yönetemez bir duruma getirmeye yetmişti. Yunanistan’dakibu radikal karşı çıkışın sadece bir prelüd olduğu kısa bir süreiçinde anlaşıldı. Yunanistan’ın ve bir dizi güney Avrupa ülkesi-nin içine sürüklendiği mali kriz sonucunda isyan ateşi hızlıbir şekilde Akdeniz’i sardı. Yunanistan’ın içine girdiği borç kri-zi sonucunda hükümetin hızlı bir şekilde kemer sıkma politi-kalarını gündemine alması 2008 yılındaki tepkiyi ortaya çıka-ran fay hattını hareket geçirdi.

    2010 ve 2012 yılları arasında Yunanistan, modern tarihiningördüğü en büyük kitlesel gösterilerle sarsıldı. Gerek Yunanis-tan’ın borç krizi, gerekse de buna ilişkin egemenlerin günde-me getirdiği reçeteler doğrudan neo-liberal iktisadi ve siyasalsistem ile ilişkiliydi. Kronik işsizlik, sosyal devletin tasfiyesi,sağlık ve eğitim sisteminin piyasalaşması, düzensiz ve esnekçalışma ilişkilerinin yaygınlaşması küresel çapta bir direnişitetikliyordu. Buna bir de mali kriz sonucu gündeme getirilenek kemer sıkma politikaları ve kitlesel işten çıkarmalar ekle-

    10

  • nince uzun yıllara yayılan sokak çatışmalarını, meydan göste-rilerini anlamak çok zor olmuyordu.

    Bu gösteriler süresince iki kavramın sıklıkla altı çiziliyordu:“700 Euro Kuşağı” ve “Prekarya.” Yani düzensiz, güvencesiz,esnek ve daha ağır çalışma şartlarının yaygınlaşması ve karşılı-ğında alınan ücretin azalması. Buna maruz kalan da haliyle da-ha çok geçmişin kazanılmış haklarından mahrum gençler olu-yordu. 2000’li yılların gençliği için sunulan gelecek, sosyalhaklardan arındırılmış, düşük ücretli düzensiz işler ya da kro-nik işsizlikti. Nitekim Yunanistan’dan biraz önce 2005 ve 2006yıllarında Fransa’yı Paris banliyölerinde sıkışmış işsiz gençli-ğin ve öğrencilerin eylemlilikleri ciddi bir şekilde sarsmıştı.Yunanistan’da borç krizi ile birlikte tepkinin boyutu da muaz-zam bir ölçüde artıyordu.

    Her ne kadar kriz ve kriz sonrası ortaya çıkan çatışmalar Yu-nanlıların özsel ve tarihsel özelliklerine (Yunan tembelliği veyadireniş ruhu!) atfedilerek açıklanmaya çalışılsa da hemen arka-sından gelen diğer örnekler karşımızdaki olgunun kültürel birnedene indirgenemeyeceğini bariz bir şekilde gözler önüne ser-di. Nedenler benzerdi ve 2008 sonrasında ortaya çıkan tepkile-rin boyutları ve şiddeti gözle görünür bir şekilde tırmanışa geç-mişti. Yunanistan ile benzer zamanlarda İzlanda, İtalya, İspan-ya, Portekiz, İngiltere gibi ülkelerde kitlesel gösteriler, işgallerve kendiliğinden isyanlar ve yağmalar ortaya çıkmıştı. Atina’nınSyntagma Meydanı’ndaki gösterileri Madrid’in Puerto del SolMeydanı’ndaki işgal izlemişti. 2011 yılında New York’un finansmerkezi Wall Street’te ortaya çıkan işgal, yani Occupy, ise budalganın taçlandığı bir eylem oldu. Neo-liberal sistemin sembo-lik merkezinde nüfusun %99’u adına paylaşımdaki adaletsizliğeve eşitsizliğe karşı çıkılıyordu. İşgal eylemini Amerikan hükü-meti barışçıl olarak tanımlamış da olsa terör timlerini seferberetmişti bile. Artık politik sistemin kendisine, yolsuzluklara, ik-tisadi adaletsizliğe karşı gelişen tepkiler işgal gibi doğrudan ey-lem biçimini almış, kitleselmiş ve radikalleşmişti.

    Ancak bütün bunların yanı sıra üzerinde durduğumuz dö-nemin en önemli gelişmesi Ortadoğu’da ortaya çıkan ayaklan-

    11

  • malardı. Elinizde tuttuğunuz kitap “Doğu toplumları” olaraknitelenen toplumların fıtraten veya kültürel olarak başkaldır-maya eğilimli olmadıklarını varsayan hakim paradigmayı sor-guluyordu. Tarihsel bazı çalışmalar üzerinde durarak hem Do-ğu olarak tek bir torbada toplanan ülke ve toplumların homo-jen olmadığı anlatılmaya çalışılıyor hem de bu ülkelerin tari-hinde toplumsal hareketlerin eksik olmadığının altı çiziliyor-du. 2010 yılının son günlerinde Muhammed Buazizi’nin ken-dini yakmasının Ortadoğu tarihinin ve Akdeniz havzasının enönemli ayaklanma dalgasının fitilini ateşleyeceğini kimse tah-min etmemişti. Bu öngörüsüzlüğün en önemli sebebi kitabıngirişinde ele almaya çalıştığım bakış açısıydı. Ortadoğu ve Ku-zey Afrika tarihinde yerkürenin diğer yerlerinde olduğu gibiisyan, ayaklanma ve devrimlerin eksik olmamasına rağmenözellikle 1960’lı yıllar ertesinde Baasçılık gibi devletçi akımla-rın bölgede egemen olması ve otoriter yönetimlerin uzun sü-ren hükümranlığı dikkatlerin bu bölge için sadece zor ve itaatsarmalına odaklanmasına yol açmıştı. Oysa Ortadoğu’da özel-likle 2000’lerin başında radikal bir işçi hareketi gelişmekteydi.Hatta kendisini yeni bağımsız sendikal bir hareket olarak orta-ya koyuyordu. Bunun dışında çok farklı İslami ve seküler mu-halif gruplar bir süredir etkin faaliyet yürütüyorlardı. Yine ek-mek isyanları zaman zaman kendini ayan ediyor ama ayaklan-ma, başkaldırı ve devrim Ortadoğu toplumlarına yakıştırılmı-yordu. Buna en güzel cevabı tüm dünyayı şaşırtarak Arap Ba-harı verdi. Hem de o kadar ki, Occupy hareketinden Puertodel Sol Meydanı’na kadar birçok eyleme ilham kaynağı olarak.1979 İran İslam Devrimi tarihçi ve sosyal bilimciler arasındaneden kimsenin bu olayı tahmin edemediğine dair hararetlibir tartışmaya neden olmuştu. 2011 yılında yaygınlık kazananArap isyanı da benzer biçimde bölgenin içindeki ve dışındakiuzmanlarını şaşkına çevirdi.

    Bu yeni toplumsal hareket dalgası muhayyel Doğu ve Batıarasındaki ayrımları ortadan kaldırmaya başlamışken, “eski”ve “yeni” toplumsal hareketler gibi sınıflandırmaları da gerek-sizleştirdi. Giriş makalesinde belirttiğim gibi aslında yeni ve

    12

  • eski toplumsal hareketleri sınıflandırmak ve ayırmak için kul-lanılan birçok kıstası hem eski hem yeni denilen hareketlerdebulmak işten bile değildi. Ayrıca yeni toplumsal hareketleredair ileri sürülen birçok değer yargısı da zaman içerisinde te-melsiz çıkmıştı. Yine farklı kompartmanlara ayrılan toplumsalhareketlerin tekrar bir araya gelme eğiliminde olduklarındanve küreselleşme karşıtı hareket ve sosyal forumlar sürecindegökkuşağı koalisyonun yavaş yavaş oluşmakta olduğundanbahsetmiştim.

    Aslında 2008 sonrası gündeme gelen toplumsal hareketlerve doğrudan eylemler bu eğilimi sokakta gerçekleştirmiş ol-du. Neo-liberal sistemden canı yanan işsizler ve güvencesizçalışanlar, geleceksizleştirildiklerini düşünen gençler ve öğ-renciler, kazanılmış hakları tırpanlanan çalışan kesimler,kentsel dönüşüm mağdurları, banliyölerde unutulmuş göç-menler, köylüler, mülteciler, ekolojik yıkımın mağdurları,patriarka ile savaşanlar çok farklılaşabilen taleplerini sokaktabirleştirmekte zorlanmadılar. Dünyanın meydanlarında biraraya gelenler hem iktisadi ve siyasal sisteme karşı çıkıyorlar,hem politik hürriyet ve temsiliyet talep ediyorlar hem defarklı kimliklerinin tanınmasını istiyorlar. Yani daha öncelerifarklı alanlarda, farklı örgütlerle mücadele ederek kompart-manlaşmış sınıf, kadın, çevre hareketleri artık bir arada mü-cadele etmeye başladılar.

    Aslında daha sık bir şekilde kendiliğinden toplumsal patla-malarla karşı karşıya kalınması farklı alanlarda mücadeleedenleri ve farklı nedenlerle isyan edenleri ister istemez so-kakta yan yan getiriyor. Farklı örgütsel formlarda bir araya ge-len birçok muhalif kurum bu alanların hepsine atıfta bulun-mayı da artık ihmal etmiyor. Bundan dolayı birinci bölümdesorguladığım eski ve yeni toplumsal hareketler üzerine akade-mik dünyada yapılan ayrım yeni dalga tarafından iyice boşa çı-karılmış durumda. Ancak burada altı çizilmesi gereken bir hu-sus daha var. Sosyal forumlar süreci ve küreselleşme karşıtıhareketlerde bir araya gelenler hala örgütlü bir hareketin vesol politik örgütlerin temsilcileriydi. 2008 sonrası sıklıkla or-

    13

  • taya çıkan görüntü ise sosyal patlamalar olmaya başladı. Ör-gütlü yapıların hiçbir şekilde hakim olmadıkları, hatta yönlen-dirici bir rol bile oynayamadıkları sosyal patlamalar. Bundandolayı günümüz isyanlarının ve ayaklanmalarının toplumsalhareketlerle olan ilişkilerinin sorgulanması ve hatta kendileri-nin bir toplumsal hareket teşkil edip etmediklerinin tartışıl-ması gerekiyor.

    Bir sosyal patlama şeklinde gelişen ve yaygınlaşan isyanlarve işgal eylemlerinin önümüzdeki dönemde daha da yaygınbir şekilde gündemimizde olacağını tahmin edebiliriz. Ancakbu isyanların birçok ülkede gelişmekte olan muhalefet dina-mikleri ile beraber belli bir programa sahip bir politik muhte-va edinip edinmeyeceğini öngörmek zor. Bu noktada geçerkenbelirtmekte fayda var. Türkiye’de 2013 isyan günlerinde yapı-lan atıflardan bir tanesi de 1848 Devrimleri’ydi. Kendi adımayeni bir proleterleşme sürecinin yaşanıyor olması ve bununçerçevesinde toplumsal isyanların ortaya çıkmasının aşikar birbenzerliğe işaret ettiğini düşünüyorum. Böyle bir sürecin yine1848’de olduğu gibi yeni ve kendine has siyasal ideolojilere veörgütlere yol vereceğini iddia etmek veya beklemek de çokfantazi sayılmaz. Ancak bunu elbette zaman gösterecek. Anitibariyle büyük toplumsal seferberliklerin ve isyanların çokgerisinde kalmış bir politik hayat var önümüzde.

    Bu durumu en iyi şekilde beş ay önce Türkiye’de ortaya çı-kan ayaklanma çerçevesinde de tespit edebiliriz. Birçok isyan-da olduğu gibi Gezi Parkı etrafında gelişen 2013 bahar ayak-lanması da herkesi şaşırttı. Beklenmiyordu. Aslında yine bir-çok olayda olduğu gibi bugünden bakıldığında öncüllerinitespit etmek mümkündü ve bunlar hiç kimse için sır değildi.Denizli Deba işçilerinden Meha LC Waikiki işçilerine, UPSveya THY direnişine, Şişe-Cam direnişinden Antep Tuğla işçi-lerine, Teksim işçilerinden Hey Tekstil emekçilerine, Bur-sa’daki metal fabrikası işgaline kadar çok sayıda işçi eylemlili-ği hemen Gezi öncesinde gerçekleşmişti. Yumurta eylemlerin-den, otobüs eylemlerine, Boğaziçi Starbucks işgalinden OD-TÜ öğrencilerinin geçen kış gerçekleştirdikleri eylemlere,

    14

  • kopya skandallarına karşı yapılan gösterilere kadar sayısız di-renişi vardı öğrencilerin. Kentsel dönüşüme karşı yapılan ey-lemler ve çatışmalar hala hafızalarda. Sürmeye de devam edi-yor. Başıbüyük eylemleri, Sulukule için verilen mücadele,Emek Sineması için yapılan eylemler, kürtaj yasağı karşıtı yü-rüyüşler, altın aramalarına karşı taşrada yaygın olarak yapılaneylemler, hareket halini alan HES karşıtı eylemlilikler, Gerze,Tortum, Çıralı’da halk ile polis arasında ortaya çıkan çatışma-lar gerçekleşeli çok olmamıştı Gezi’deki işgal başladığında.Taraftar grupları statları ülkenin en politik mekanları yapma-nın ötesine geçerek sokakta polisle çatışmaya başlamışlardı.Yine her ne kadar güçlü ve hegemonik bir hükümet Türki-ye’yi yönetiyor da olsa MİT yasa tasarısı, dinlemeler, kürtajave kadına ilişkin söylem, doğrulacak çocuk sayısı telkinleri,içki düzenlemeleri, son 1 Mayıs çatışmalarında olduğu gibikamusal alan üzerindeki kısıtlamalar, artan muhafazakar söy-lem ve yasal düzenlemeler, heykel yıkımları, metroda öpüşmeyasakları, Alevi karşıtı resmi söylem ve niceleri toplumda çokciddi bir tepkinin birikmesine yol açıyordu. Yine de öngörü-lememişti 2013 İsyanı. Her ne kadar neo-liberal tahribatınstandart bakiyesi ve hızlı bir şekilde prekarya yaratan yeniproleterleşme süreci veri ise de birçok isyanda gördüğümüzbir iktisadi/mali kriz de mevzu bahis değildi.

    Politik özgürlük talebi Türkiye’deki isyanda diğer yerlereoranla daha bir ön plandaydı. Özellikle Başbakan Recep Tay-yip Erdoğan’ın kişiliğine ve söylemindeki keyfiliğe karşı top-lumsal bir hınç ortaya çıkmıştı. Öyle ki belli bir aşamadansonra hareketi yeniden ateşleyen, küllerini alevlendiren onunsöylemi oldu. Yine geçerken belirtmek gerekir ki her ne kadarmerkez karşısında çevrenin, memleketin mağdurlarının tem-silcisi olduğunu iddia etse de başbakanın eylemlere ilişkinsöylemi bu kitapta uzunca bir şekilde anlatmaya çalıştığımseçkinci bakışın güzel bir örneğiydi. Harekete ismini dahi overdi: Çapulcular. Bu kitapta da belirtildiği gibi isyan duru-munda yöneticilerin, seçkinlerin tedavüle koydukları ilk tep-kiler bu tür nitelemelerdir: “Ayaktakımı,” “güruh,” “sürü” vs.

    15

  • Yine Gezi parkının boşaltılması sonrasında (hatta boşaltma es-nasında gaz fişekleri halen havada uçuşurken) Taksim Meyda-nı ve Gezi Parkı’nın temizlik ve peyzaj çalışmalarının başlatıl-ması yöneticilerin bu seçkinci tavrını açık ediyordu. Zira ge-nelde “düzen” kavramına meftun olan politik sağ her türlüaşağıdan, kendiliğindenci gelişmeyi ve ayaklanmayı “pislik”leilişkilendirir kitapta bahsettiğim Le Bon gibi.

    2013 Bahar Ayaklanması gerek hükümetin imajının yurtdı-şında ve yurt içinde zedelenmesiyle, gerek alternatif bir dün-ya kurmak isteyenler için bir moral motivasyon kaynağı ol-masıyla, gerek bir araya gelmesi sıradan zamanlarda düşünü-lemeyecekler arasında bir dayanışma havası oluşturmasıyla vegerekse de uzun bir süredir görülmeyen ölçüde bir alt üstoluşa neden olmasıyla birçoklarında “artık hiçbir şey eskisigibi olmayacak” değerlendirmelerine yol açtı. Birçok süreliyayında Paris Komünü’ne ilişkin değerlendirmeler yazıldı.Oysa ki son çeyrek asırdır küresel çapta gündeme gelen is-yanların ortak bir özelliği, en azından şimdilik, büyük ayak-lanmalara rağmen her şeyin aynı şekilde kalıyor ve devamediyor olmasıydı. Bunun belki de tek istisnası Arap ayaklan-malarında olmuştu. Birçok tartışmalı boyutuna rağmenönemli siyasal ve toplumsal değişiklikler yaşanmaya devamediyor Ortadoğu’da. Ancak orada da hareketi yönlendirmekapasitesine sahip bir politik özne yok.

    Ancak elbette modern Türkiye tarihinde bu tür, devlet güç-lerini ülkenin kalbi sayılacak bir alandan çekilmeye zorlaya-cak sosyal patlamalar ender yaşanıyor. Hele ki belli bir süre oalanı işgal edip kontrol edecek boyutta. İki hafta gibi kısa birsüre de olsa yüzbinlerce insan neo-liberal dünyanın ortasında,güçlü bir neo-liberal hükümetin yönettiği ülkenin en merkeziyerinde başka türlü bir dünya yeşertti. Bunun yanında kollukkuvvetlerinin karşısında bir süre durmayı da göze aldı. Bu an-lamda ülkenin batısı için çok önemli bir deneyimdi. Zira Tür-kiye tarihi boyunca farklı zamanlarda etkili toplumsal hareket-ler ve direnişler ortaya çıkmış da olsa bu tür kendiliğinden birtoplumsal kalkışmanın, sosyal patlamanın yaşandığı örnekler

    16

  • sayılıdır. İlk akla gelen örnek 1908 Devrimi sırasında ortayaçıkan toplumsal enerjidir. O boyutta bir toplumsal enerjinin,toplumsal hareketliliğin ve devrim durumunun ortaya çıktığıbir başka örnek aslında yoktur. Yine 1960 Darbesi öncesi orta-ya çıkan dinamik, binlerce insanın kendiliğinden eylemliliğinide beraberinde getirmişti. Öncesi ve sonrasındaki toplumsalve politik hareketlilikle anlamlandırılabilecek bir kendiliğin-denliği barındırıyordu ama ortaya çıkardığı olanaklar darbe ta-rafından çalınmıştı. Yukarıda birçok örneğini verdiğim eylemve direnişlere rağmen 2013 Bahar Ayaklanmasının bu tür birolgu olup olmadığını anlamak için biraz daha beklemek gere-kecek. Bu satırların yazarı da isyan günlerinde bu ayaklanmayıTürkiye tarihindeki üçüncü radikalleşme dalgası olarak nite-lendirmişti. İsyan Gezi Parkı’nda çıkarıldıktan sonra da İstan-bul ve Türkiye’nin dört bir yanındaki parklara dağılarak ken-dine akacak yeni mecralar buldu. Ancak an itibariyle kendiniyeniden üretmeyi başardığını, süreklileşebildiğini ya da ku-rumsallaştığını iddia etmek mümkün değil. Tahrir örneğindeolduğu gibi bir yıl aradan sonra daha da büyüyerek ve seçilmişbir hükümeti sallayacak boyutta yeniden dirilebilecek gibi degözükmüyor.

    2013 Bahar Ayaklanması ile en azından Türkiye’de kalıplaş-mış ikilikler üzerinden yapılan tahlillerin ve liberal, muhafaza-kar ve milliyetçi tarihyazımlarının ortak paydası olan ceberutdevlet karşısında imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış toplum varsa-yımlarının ülkeyi anlamak açısından hiçbir işe yaramadığı da-ha açık bir şekilde ortaya çıktı. Türkiye’de hızla gelişen ve çe-şitlenen farklı toplumsal dinamiklere dikkat kesilmek gerekli-liği elzem. 2000’li yılların başındaki karşı küreselleşme eylem-leri ve sosyal forumlar sürecine üzerinde en fazla durulan hu-sus Türkiye’de bu hareketler ile koordine edilecek gerçek birtoplumsal hareketin olmayışıydı. Avrupa’nın en büyük top-lumsal hareketi sayılabilecek Kürt ulusal hareketi dışında birtoplumsal hareketten bahsedilemiyordu. Türkiye tarihi bo-yunca her zaman önemli bir yeri olan öğretmen hareketi dekendi içine kapanmış, dar grupçu tartışmaların içinde debele-

    17

  • niyordu. Aslında KESK demek olan ve giriş makalesinde detartışılan Eğitim-Sen, Türkler ile Kürtlerin de kitlesel olarakbir arada yaşayabildikleri ve eyleyebildikleri belki de tek de-mokratik kitle örgütüydü. Ancak bir süredir kendisini vareden fiili meşru mücadele hattından kopmuştu. Bu anlamdaküresel ölçekte yürüyen harekete Türkiye’den gruplar katılsada bu sürecin gerçek toplumsal bir tekabüliyeti mevcut değil-di. Gezi Parkı’nda demokratik kitle örgütleri gerçeklikleri ora-nında dahi yokken farklı siyasal yapılar da kendilerini temsiletmenin ötesine geçemediler. Taraftar gruplarının kitle örgüt-lerinden ve siyasi yapılardan sembolik olmanın ötesinde dahafazla öne çıkması bu durumun en önemli delilini teşkil etti.

    Ancak yine de genel anlamda 2008 sonrasında toplumsalhareketler açısından mevcut durumun daha olumlu olduğusöylenebilir. Ekoloji temelli karşı çıkış ve direnişlerden öğren-ci hareketine, işçi direnişlerinden feminist harekete, kentseldönüşüm projelerine karşı direnişe kadar birçok dinamik güç-lü bir tek parti hükümeti tarafından bastırılamıyor. Gezi Parkıtartışmalarında patlak veren isyan aslında bu dinamiği de ayanetti. Bu anlamda Türkiye kendi özgüllükleriyle birlikte bugün2008 sonrası isyanlar dalgasının daha bariz bir parçası oldu.Ayaklanmanın geri çekildiği bu andan itibaren bu deneyimiyaşamış binlerce insanın nasıl ve ne yönde adımlar atacakları-nı ve ne kadar başarılı olduklarını tartışmak ise bir sonraki ön-söze kalacak.

    Beyazıd, Mart 2007

    18

  • Ö N S Ö ZToplumsal Hareketler Derlenir Toplanır mı?

    Y. DOĞAN ÇETİNKAYA

    Elinizde tutmakta olduğunuz kitabın hikâyesinin başlangıcıbundan yaklaşık üç yıl öncesine kadar uzanıyor. Toplumsalhareketler üzerine İstanbul Siyasal’da bir seminer dersi açanolan hocam Serpil Çakır bu konu üzerine bir kitap oluşturul-ması fikrini ilk ortaya atan kişiydi. “Osmanlı İmparatorlu-ğu’nda 1910-1911 Müslüman Protestosu” üzerine bir tez ha-zırlamakta olduğum sırada gelen bu teklif beni son derece he-yecanlandırmıştı.

    Toplumsal hareketler üzerine derli toplu bir kitabın Türk-çe’de mevcut olmayışı bu fikri doğuran en önemli nedenler-dendi. Varolanların çoğu da, ya bir konu üzerine derinlemesi-ne eğilmiş monografiler, ya analitik bir çerçeveden, tartışma-dan yoksun çalışmalar ya da bir takım kuramlar üzerine yapı-lan çevirilerden oluşuyordu. Bundan dolayı ilk akla gelen bukonu üzerine yazılmış çizilmiş külliyatı okuyucuya tanıtabile-cek makaleler toplamaktı. Ancak toplumsal hareketler üzerineortaya çıkmış kuramsal çalışmaların yanında farklı ülkelerdeve tarihsel dönemlerde ortaya çıkmış farklı hareketler, dene-yimler üzerine de çok fazla çalışma mevcut değildi. Olanlar dadağınık bir haldeydi. Müstakbel derlememiz ise derdimize de-

    19

  • va olacaktı. Ancak daha işin başında ortaya çıktı ki, ne top-lumsal hareketler üzerine üretilmiş teorik yayınları ne de son-suz çeşitlilikteki deneyimleri kapsayabilecek bir derleme yap-mak mümkündü. Zira bu konu üzerine ortaya çıkmış teorikokullar dallanıp budaklanmıştı; seçilecek deneyimlerin iseherhangi bir sınırı mevzu bahis değildi.

    Dahası murad edilen daha çok bu konu üzerine eğilmiş öğ-rencilere yönelik bir okuma kitabı oluşturmak da değildi. Bukitap hali hazırda belli toplumsal hareketler içinde aktif çalışan-lara da deney aktarabilecek, soru işaretleri uyandırabilecek birniteliğe haiz olmalıydı. Toplumsal hareketleri nesneleştirmeyide makul bir seviyede tutmalı ve –bu alanda örnekleri olduğugibi– konusuna haddinden fazla yabancılaşmamalıydı.

    Bu farklı kaygılardan dolayı ilk akla gelen yazıların çevirileryerine telif makaleler şeklinde toplanması oldu. Zira bu farklıkaygılarımızı daha baştan yazarlara anlatarak bu çerçevede ya-zılar isteyebilirdik. Zaten Türkiye’de hemen her konuda çevi-riye dayanan kitap yeterince yapılmaktaydı. Bundan dolayıher şeyden önce bu toplumsal hareketler külliyatının “babala-rı” olarak tanımlanan kişilere meramımızı anlatarak yazı tale-binde bulunduk. Neyse ki bu yarı akademik yarı politik kaygı-larımıza birçok isimden olumlu bir yanıt aldık. Charles Tilly,Sydney Tarrow ve John Foran daha önce herhangi bir yerdeyayınlanmamış olan tebliğlerini kitabımızın çerçevesine uydu-ğu takdirde verebileceklerini bildirdiler. Toplumsal hareketleriilk kez ciddi anlamda sistematikleştirme çabasının içine gir-miş kişilerin başında gelen Tilly’nin makalesi toplumsal hare-ketlerin geleceği üzerine bir fikir yürütme olduğu için kitabınderlenme amaçlarından bir tanesine tam uyuyordu. En azın-dan böyle bir değerlendirme, hali hazırda toplumsal hareketleriçinde eyleyenler için faydalı bir tartışma olabilirdi. SydneyTarrow ise en son hazırlamakta olduğu çalışmasıyla ilintili ola-cak şekilde ulusötesi hareket eden aktivistler üzerine bir katkısunmak istedi. John Foran da toplumsal hareketlerde Seattlesonrası değişmeye odaklanarak küreselleşme mefhumu ile ha-reketler arasındaki ilişki üzerine kafa yoruyordu. Bu noktada

    20

  • toplumsal hareketlere daha tarihsel bir perspektiften bakan ki-şilerin, Seattle’ı ne derece mihenk taşı olarak kabul ettikleri deortaya çıkıyordu.

    Burada teşekkür etmek istediğim insanlardan bir tanesi debu kitaba desteğini esirgemeyen ve dünyanın farklı yerlerin-deki öğrencileri ile temasa geçen Arif Dirlik’tir. Toplumsal ha-reketlerin son halinin analitik bir değerlendirmesini yapma-nın yanı sıra Güney Kore ve Tayvan gibi Türkçe’de çok fazlabilgi sahibi olunmayan ülkeler hakkında yazı almamızı sağla-mış oldu. Dongyoun Hwang ve Ya-Chung Chuang’ın yazıları,kendi ülkelerinde ortaya çıkmış toplumsal hareketlerin birkuş bakışı tarihinden daha çok bir takım meseleler üzerineodaklanmış katkılardır. Aslında bu derlemenin kaygılarındanbir tanesi de daha çok Avrupa ve Amerika örnekleri üzerin-den yürüyen tartışmalara sözü çok fazla edilmeyen ülkeler-den de deneyimler aktarmaktı. Bu konuda Budapeşte’de kal-dığım süre boyunca dostluklarını ve birikimlerini benimlepaylaşan Ferenc Laczó ve Marko Zubak, kendi ülkelerindeortaya çıkmış toplumsal hareketler üzerine katkılarını Türki-yeli okuyuculardan esirgemediler.

    Uluslararası bir toplantıda tesadüfen tanıştığım Sara Abab-neh ve kadim dostum Erhan Keleşoğlu da daha çok politik İs-lamcılık çerçevesinde incelenen Ortadoğu’daki gelişmeleretoplumsal hareket gözlüğünden bakmayı denediler. Erhan Ke-leşoğlu daha çok gericilik ve terör kavramları ile yaklaşılanHamas’a farklı bir pencereden bakmayı deniyor. Ababneh iseOrtadoğu’da ortaya çıkan kadın aktivistlerin faaliyetlerini dire-niş kavramı çerçevesinde ele almayı deniyor.

    Bu kitaba ilk katkı sunanlardan Görkem Doğan, Türkiye’de-ki örgütlü emek hareketinin seyrini, temel özelliklerini ve kı-rılma noktalarını okuyucularına aktararak, Türkiye’deki top-lumsal hareketlerin önemli bileşenlerinden bir tanesine ışıktutuyor. Ahmet Bekmen Türkiye’de son dönemde ortaya çıkançiftçi sendikalarının da çokça gündeme getirmeye başladığı,uluslararası tarım emekçileri hareketinin tartışma konularınınbaşında gelen “gıda egemenliği” kavramını tartışıyor. Bilge

    21

  • Seçkin’in makalesi toplumsal hareketlerin en önemli bileşenle-rinden biri olan tiyatroyu ve onun devrimci dönemlerde aldığıhali inceliyor. Foti Benlisoy son dönemde özellikle ABD’nin iş-galleri ile birlikte yükselen savaş karşıtı hareketi değerlendiri-yor. İlkay Yılmaz ise Türkiye’deki kadın hareketinin gelişimi-ni, hareketin ortaya çıkardığı kavramsal çerçeveyi de kullana-rak tahlil ediyor. Böylece bu derleme kendi deneyimleriyletoplumsal hareketlerin bir köşesinde didinenlere bu faaliyetle-rine dair bir iki kelam etme imkânını vermiş oluyor.

    Bu çalışma her ne kadar toplumsal hareketler üzerine yapıl-mış teorik tartışmalara değiniyor, son dönem ortaya çıkan ge-lişmeleri ve eğilimleri kapsıyor, farklı ülkelerde ortaya çıkmışfarklı deneyimleri sayfalarına taşıyor ve farklı temaları tartışı-yorsa da, toplumsal hareketleri derleyip toparlama iddiasınınnafile olduğunu da gösteriyor. Dünyanın farklı yerlerinde,farklı dönemlerde ortaya çıkmış toplumsal hareketlerin zen-ginliği ve bunlara dair fikriyatın enginliği belli bir kitabın için-de derlenip toplanmaya ne iyi ki halen direniyor.

    Beyazıd, Mart 2007

    22

  • Bir inc i K ı s ım

  • Tarih ve Kuram ArasındaToplumsal Hareketler

    Y. DOĞAN ÇETİNKAYA

    Toplumsal hareketler üzerine yazılmış çalışmaların çoğunda,bu konunun ne kadar görmezden gelindiği hakkında şikâyet-ler ile karşılaşılır. Artık standart bir kalıp olmuş bu serzeniş veşikâyetlerden sonra da genellikle toplumsal hareketlerin in-sanların hayatlarında çok eski çağlardan beri önemli roller oy-nadıkları dile getirilir. Kuşkusuz bu iddia belli ölçülerde birhaklılık payını içerir. Gerçekten de toplumların tarihinin ilkzamanlarından itibaren çok farklı direniş biçimleri, çatışmalar,başkaldırılar, isyanlar toplumsal hayattan hiçbir zaman eksikolmamıştır. Gerek yönetenler arasında meydana gelen çatış-malardan, gerek yönetilenlerin, ezilenlerin toplumsal durum-larından kaynaklanan çok farklı direniş biçimleri, insanlarınhayatlarında önemli değişikliklere yol açmış, insanlık tarihin-de etkili olmuştur. Eylemler, isyanlar, devrimler gibi çeşitli di-reniş örüntüleri, farklı zaman ve mekânlarda değişik hal ve bi-çimler alsa da “yaşanılan tarih”te hep varolmuşlardır.

    Ancak “yaşanılan tarih”te hal böyleyken, Tarih’te, yani “yazı-lan tarih”te durum oldukça farklıdır. Hatta bu husus sadece ta-rih yazımıyla da sınırlı değildir. Modern sosyal bilimlerin geliş-mesiyle birlikte sosyoloji ve siyaset bilimi gibi birçok bilim da-

    25

  • lında da bu durum söz konusudur. Bu, sıradan insanların, aşa-ğıdakilerin, madunların, onların davranış ve eylemlerinin, ta-rihte oynadıkları rollerin, kolektif iradelerinin, isyanların, dire-nişlerin yazanlar, tarihin muhasebesini çıkaranlar ve toplumu-nun analizini yapmaya çalışanlarca ciddiye alınmaması duru-mudur. Peki kimdir bu aşağıdakilerin seslerine kulaklarını tıka-yanlar, bigâne kalanlar? Onlar genellikle toplumunun yöneticikatmanına ait olanlar, “elit,” “seçkin” olarak adlandırılmış sos-yal tabakanın üyeleri ya da ona ait olduğunu hissedenlerdir.Özellikle modern öncesi çağda bu durum daha barizdir. İnsan-lık tarihini bugünlere aktarmış yazılı veya yazılı olmayan kay-nakların büyük bir bölümü seçkinler tarafından ve kendi zihni-yetlerini yansıtacak bir şekilde tutulmuştur. Bundan dolayı eskikronikler, tarihler genellikle sıradan insanlardan, köylülerden,ırgatlardan, zanaatkarlardan ziyade krallardan, sultanlardan, pa-şalardan, komutanlardan, lordlardan, mücevherli kadınlardanbahsederler. Hatta mücevherli kadınlar, yani insan cinsinin ya-rısını oluşturan kadın cinsiyetinin en ayrıcalıklı kısmı bile na-dir olarak etkindir. Toplumun aşağısındakiler ancak çok büyükbir olay yarattıkları, varolan siyasal ve toplumsal yapıyı sarstık-ları ölçüde günümüze kadar yaşayabilmiş, anlatılarda yer alabil-mişlerdir. Yer aldıkları zaman da eylemleri genellikle doğal afet-lere benzetilmiştir. Bu olağanüstü afetleri yaratanlar da ancakgerçek kimlikleriyle değil, “ayaktakımı,” “sürü,” “kitle” gibi kü-çültücü veya anomimleştirici terimlerle anılmışlardır.

    Bu tarz bir aktarım, yönetenler katına ait vakanüvisler dü-şünüldüğünde aslında çok da şaşırtıcı değildir. Yöneticilerçevresine ait insanlar tarafından yöneticiler için yazılan anlatı-ların sıradan insanların düzen bozucu faaliyetlerini aşağıdaki-ler ile empati kurarak anlatmaları çok beklenemez. Bu top-lumsal çalkantılar dışında da zaten aşağıdakilere düşen, biraktör olarak toplumsal hayatta arzıendam etmek değil, vergile-rini ödemelerini sağlayacak üretim faaliyetiyle iştigal etmektir.Bundan dolayı onların yerleri parıltılı, yaldızlı sayfalar değil,fabrikalar, atölyeler, tarlalardır. Sıradan insanın bu durumumodern zamanlarla birlikte de pek değişmemiştir. Özellikle

    26

  • modern sosyal bilimlerin gelişmesiyle birlikte toplumsal ha-yatta sıradan insanların, aşağıdakilerin oynadıkları roller günışığına çıkmadığı gibi, halihazırda mevcut olanları da seçkinle-rin gündemine veya daha doğru bir ifadeyle değerlendirmele-rine pek girmemiştir.

    Aslına bakılırsa toplumsal hareketler veya daha doğru birifadeyle farklı direniş ve çatışma örüntüleri hakkındaki fikri-yat bu hareketler kadar eskidir. Hem toplumun yönetici kat-manlarında hem ezilenler arasında toplumsal harekete ait birfikriyat ve söylem çok farklı biçimlerde de olsa hep varolmuş-tur. Yukarıda kabaca tarif edilen bunun eski biçimine bir ör-nektir. Ezilenler arasında birçok başkaldırı, isyan belli bir dire-niş geleneğine atıf yapacak şekilde efsane biçimde var olabil-mişken, ezenler için çoğu zaman bir kabus, bir afet olarak ha-tırlanmıştır. Ancak modern sosyal bilimlerin gelişmeye başla-dığı 19. yüzyıldan itibaren toplumsal hareketlere ilişkin dahasistematik analizler ortaya çıkmaya başlamıştır. Daha geneltoplumsal ve siyasal analizlerde, değerlendirmelerde ve teori-lerde sıradan insan çok sınırlı bir ilgiye mazhar olurken, top-lumsal hareketlere ilişkin çalışmalarda da küçültücü bir şekil-de anılmaya devam etmiştir. Kitle toplumunun ortaya çıkışı veörgün eğitim sisteminin oluşmaya başlamasıyla birlikte top-lum hakkında daha sistematik analizler ortaya çıkmaya başla-mışsa da, sıradan insanın oynadığı rolün etkinliğine dair fikirpek değişmemiştir. Toplumsal hareketler kendi aydınlarını an-cak kendi içlerinden çıkaracaktır.

    Bu yazı toplumsal hareketlere ve bu hareketlerin tarihselpratiğine ait görüşleri ve farklı kuramları ele alarak, bu ikisiarasındaki ilişkiye dikkat çekecektir. Kabaca 19. yüzyılın orta-larından günümeze kadar ortaya çıkan farklı kuramlar ele alı-nırken, sınıf kavramı ve oryantalist söylem üzerinde özel ola-rak durulacaktır. Toplumsal hareketleri tahlil etmek için orta-ya atılan teoriler ile toplumsal deneyimler arasındaki ilişki de-ğerlendirilirken, günümüzde çokça tartışılan karşı küreselleş-me hareketleri, Toplumsal Hareket Sendikacılığı, sosyal forumsüreçleri gibi mefhumlar da bu bağlamda ele alınacaktır.

    27