35
. ""' . . . . DI EGITIMI .. . D·ERGISI

DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

. ""' . . . . DI EGITIMI

ARAŞTIRMALARI .. .

D·ERGISI

Page 2: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EGİTİMİN GÜCÜ

Yrd.Doç.Dr.Abdurrahman DODURGALI M.Ü. ilahiyat Fakültesi

Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

A- Eğitimin Gücü Konusunda Yapılan Tartışmalar ve Kur'an

Eğitimin gücü konusundaki tartışmalar, eğitim bilimlerinin temel konularından birisidir. Eğitim bilimlerinin ortaya çıkış süreci içinde, in­sanın eğitilmesinde çevre faktörünün mü, yoksa kahtım (ırsiyet) faktörü­nün mü çtkili o~duğu, bu ilirole uğraşanlar tarafından münakaşa edilmişl, eğitimciler bu meseledeki tutumları ile tasnif edilerek; çevreciler - kalı­

tımcılar, optimistler (iyimserler) - pesimistler (kötümserler) veya amprist­ler- nativistler adı ile anılmışlardır.

Eğitim verme imkanına karşı itirazlarda bulunanlar, her yaratığın bir niteliği olduğunu, insanın da hareketlerine yön veren karakterini doğuştan getirdiğini ve bu karakter özelliğinin hiç bir şekilde değiş­meyeceğini ileri sürmüşler, eğitimin, doğuştan gelen yönsernelerin (temayüllerin) bilinmesi ve sistemleştirilmesinden başka bir kazanç getirmeyeceğini' iddia etmişlerdir. Bu faaliyetin ise, fena kişinin fenalığını daha iyi anlamasına yardım edeceğini ve o kişiyi daha kurnaz ve daha fena yapacağını söylemişlerdir. Doğuştan iyi özelliklerle dolu bir karakter yapısına sahip olan kişilerin ise, fena örneklerle ve eğitimle asla bozulmayacağını, böyle bir sonuç için çok büyük ruhi depresyonların şart olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu görüşler biyoloji bilginleri ta­rafından da desteklenmiştir2.

l.K. Yavuz, Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, Ankaral983, s.l06. 2.F. Kanad, Kısaltılmış Pedagoji, Ankara 1966, s. ı ı.

Page 3: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

ı ı 8 DIN EÖITtMI ARAŞTIRMALARI

Eğitimin gücüne inanan iyimser görüşe sahip pedagoglar ise, ideal insanın ancak eğitimle yetişebileceğini ileri sürmüşlerdir. Eğitimin hem fert, hem de toplum üzerinde çok kuvvetli etki bırakacağını iddia etmişler, bu fikirlerini hiç bir dini'nin cani olarak doğmadığını deliller ileri sürerek kuvvetlendirmişlerdir. Bundan sonra eğitimin etkili olduğu yolundaki fikir ve düşünceler kuvvet kazanmıştır: Ayrıca telkin hadisesinin müsbet sonuçları herkes tarafından, görülmüş, kısa süreli ve mevzi! de olsa tel­kinle, insanın, özellikle çocuğun davranışiarinın değiştirilmesinde bazı ba­şarılar elde edilmiştir. Gene her insanda az veya çok taklit kabiliyetinin mevcut oluşu, insanların dıştan gelen etkiye açık oluşlarının bir isbatı ola­rak görülmüştür. İnsanlara yön verilebilineceğinin bir başka delili de kudretli hatiplerin kitleleri etkileyebilmesidirı.

Yapılan araştırmalar giderek eğitimin gücünün de sonsuz olmadı­ğını ortaya çıkarmış, böylece insan davranışiarına hem doğuştan getirdiği, hem de eğitim yoluyla kazandığı bir takım özelliklerin etkili olduğu yolundaki te'IIfci görüş kuvv.et kazanmıştır2. Bugün artık hiç kimse eğitimin faydasızlığını ileri süremediği gibi, eğitimin herşey olduğunu da iddia edememektedir.

" Bu gruplarda yer alan eğitimcilerden iyimserler, insan ruhunu her

türlü tohumu yetiştirecek bir tarlaya, çocuğun zihnini her şeklin verilebi­leceği bir balmumuna, her türlü yazının yazılabileceği boş beyaz bir lev­haya veya istenilen yönde eğilebiten taze bir fidana benzetmişlerdir. Kötümser eğitimciler ise, insan şahsiyetinin yüzde yüz genetik olduğunu ileri sürmüş ve "Kurdun oğlu kurt olur" diyerek, eğitimi kubbe üze­rinde ceviz durdurmaya benzetmişler ve eğitimin, karakterin istikametini hiçbir zaman değiştiremeyeceğini ileri sürmüşlerdir.

Birinci grubun içinde bulunan eğitimcilere örnek olarak batı dün­yasından İlkçağda Sokrat, Eflatun, Aris to, 17. ve 18. asırlarda J. Locke, J .J. Ruso, Pestalozzi, Frobel ve Salzman, doğu dünyasından ise Gazzall, Farabl, Tusı, Isfahanl, Mevlana bir yönü ile İbn Sina sayılabilir. 17. ve 18. asırda zirveye çıkan bu görüşün karşıtı grupta ise, batıda Schopenhauer, Lambroso, Allport, doğuda ise Şeyh Sa'dl, Fuzull gibi düşünürler bulun­maktadır.

Eğitimin gücü konusu klasik ahlak kitaplarımızda da teorik olarak yer almıştır. "Ama sen atalık şartını yerine getir. O, Ulu Tanrı, kendisini aleme ne yaratılışta gönderdi ise, o yaratılışta yaşasa gerek. Çünkü' halk, yoktan var olduğunda, ahlakını ve huyunu da, beraberinde getirir"3.

l.F. Kanad, age, s. ı i -20. 2.K. Yavuz, age. s. ı 06. 3.Keykavus, Kabiis1iame, s.25ı.

Page 4: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EGİTİMİN GÜCÜ 119

Gene klasik ahlak kitaplarımızdan olan ve özellikle birinci kısmı Osmanlı mektep ve medreselerinde ahlak derslerinin esas kitabı olarak okutulan Ahlak-ı Alat'de konu, "Huy değişir mi?'' sorusu ile ele alın­makta, üç görüş; -değişir, değişmez, bir kısmı değişir- zikredildikten sonra, filozofların görüşleri ve Kınalızade'nin, kitabının her tarafında atıfta bulunduğu Nasıruddin et-Tu si' nin görüşü zikredilmekte, İmam Gazzalt ve Ragıp el-Isfahant'nin görüşleri de verilerek, kendi görüşü ile sona erdi­rilmektedir. Kitabın bildirdiğine göre, bir kısım filozoflar, insanın tam hayır ve sırf kemal ,üzere olduğunu, ancak onu kötü çevrenin bozabile­ceğini, bazıları ise, şerre eğilimli olduğunu söylemektedirler.'

Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den­gededir. İnsanın her iki tarafa da istidadı vardır.

Nasıruddin et-Tu si: "Az bir insanda hayra eğilim fazla, insanların daha çoğunda, şerre eğilim fazladır. Bir kısım insan ise orta noktadadır".

İmam Gazzali, Ruhun yaratılış itibariyle gerç~kleri kavramaya su­samış ve kabul etmeye hazır ve pırlanta gibi tertemiz, her türlü çizilişe ve işlenişe elverişli olduğunu kabul eder. Ayrıca İmam Gazzali: "İnsanların iç ve dış beden yapılarının bir kısmı kemale ermiş, bir kısım özellikleri ise pbtansiyel haldedir. İşte bu kısım, kemal noktasına kadar geliştirilebilir. Bunun için gadab ve şehvet güçlerinin kontrol altına alınması gerekir", der.

İbn Haldı1n'a göre, çocuk, kendisine söylenenleri kabule ve taklide çok yatkındır. Toplum eğitimini almaya hazırdır.

İbn Mis.keveyh'e göre ise, çocuğun ruhu çok temizdir; işlenınemiş ve şekillenmemiştir, ne isteniyorsa onu kabul etmeye hazırdırl.

İbn Sina da bu manada iyimser bir İslam filozofudur. O da çocu­ğun I. Kemal ve II. Kemaller ile dünyaya geldiğini, Il. Kemallerin güç (kuvve) halinde olduğunu, eğitimin, çocuktaki bu güçleri fiil haline dö­nüştürebileceğini düşünmekte ve nefsin kabil (kabul edici) olma özelli­ğini ileri sürerek eğitime büyük bir güç atfetmektedir2.

Ragıb el-Isfahani: Ahlak-ı Hamide adlı kitabında, "Huyun aslı de­ğişmez. Hurmadan elma olmaz, fakat huyun istidadı; ihmal ile bozulur veya boşa gidebilir. Hurma çekirdeği çürüyebilir. Bu manada huy değişir veya gelişir" der.

Eğitimi, "Her eksiği tamama değin götürme faaliyeti" olarak gö­ren büyük düşünür ve mutasavvıf Mevlana, "Eğitimle bakırın altın, altının

l.K. Yavuz, age, s.ll2. 2.A. Dodurgalı, lbn Sina Felsefesinde Eğitim, İFAV, Istanbul 1995, s.33-43.

Page 5: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

120 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI

mücevher olacağını, hatta şeytanı melek, kurdu kurtlara çoban yapabile­ceğini" söyleyerek, "Kurdun oğlu kurt olur" düşüncesine karşı çıkari.

Sonuç olarak, huyun değişmese bile kontrol altına alınabileceğini, kötü ise zararının azaltılabileceğini genellikle kabul ettikleri söylenebilir. Kınalızade de h uyun eğitilebileceği görüşündedir2.

Biz de eğitimcilerin bu yaklaşımlarını dikkate alarak Kur'an-ı Kerim'in, insanı, eğitiminin gerçekleştirilmesi açısından nasıl değerlendir­diğini teferruatlı bir şekilde ele almak istedik. Gerçi bu konuda bize asıl temayı veren bazı makale ve yazılar vardır3. Konuya genel bir bakış içinde yaklaşan bu çalışmalar, eğitim bilimleri çerçevesinde kaldığından, bazı ayetlt~İ"i ele almamış, Kelam ilmi açısından karşıt görüşe dayanak olabilecek bazı ayetler üzerinde yeterince durmamıştır. Bu durum da konu ile ilgili soruların sıklaşmasına ve yoğunlaşmasına sebebiyet vermektedir.

Kut'an, insanın eğitimi şöyle dursun, içgüdüleriyle hareket eden hayvanların bile eğitilebileceğini haber vermekte, onların eğitilmiş

olanları ile eğitilmemiş olanları arasında fark gözetmektedir. "Allah'ın size öğrettiğinden oğretip avcı ha~ine getirdiğiniz hayvanların, sizin için yakaladıklarından da yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın"4.

Yukarıdaki ayette, eğitilmiş av köpeklerinin getirdiği av etlerinin yenilebileceğini söylerken, aynı zamanda da Allah'ın insana öğrettiklerini, insanın da hayvaniara öğretebileceğini bildirmektedir. Öyle ise Kur'an, prensip olarak eğitimin gücüne iyimser bakmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'de iyimser görüşü destekleyen birçok ayet mevcut­tur. Bunlardan söz gelimi, insanın doğuştan hiçbir şey bilmez bir varlık olarak doğduğu, fakat kendisinde bulunan göz, kulak ve kalp vasıtasıyla bu durumu giderebileceği5, insanların ateşe atılmalarını gerektirecek kötülüklerden korunabilecekleri6, isterlerse tabiatta cereyan eden bir çok olaydan i b ret alabilecekleri7 ve böylece· davranışlarını e ği tip geliştirebile­cekleri, Kur'an-ı Kerim'in onlar için çok iyi ve sağlam bir rehber ol­duğu8 ve onların bu rehberden faydalanarak eğitimlerini yapabilecekleri,

I.M. Usta, Divan-ı Keblr'de Mevtana'nm Eğitim Görüşü, Istanbul 1995, s.29-34. 2.Kınalızade, Ahlak-ı A.Lai, Istanbul ts., s.36-43. 3.Bkz. B. Bilgin, "Eğitimin fmkam ve Smırları Ozerine", Islami İlimler Enstitüsü

Dergisi, sy. 4, s.2ll; H. Ayhan, Eğitim· Bilimine Giriş, s.20-23. 4.Maide, 5/4. 5.Nahl, 16178. 6.Tahrlm, 66/6. 7.En'am, 6/98-99. 8.İsra, 18/9.

Page 6: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EÖITIMİN GÜCÜ 121

insanların iki yola da gidebilecek durumda oldukları ı, kendilerine yolun gösterildiği, isterlerse kafir, isterse mü'min olarak şükreden bir kimse olabilecekleri2, tehlikeye kendi elleriyle (istek ve idideleri ile) atıldıkları3, Allah'ın kimseye, kendisinden faydalanarak doğru yolu bulabiieceği bir resiii göndermedikçe azap etmeyeceği4, tab'an iyi yaratılışlı olan insanın zaman içinde değişerek aşağı ve bayağılığın en kötü derecesine düşebile­ceği5, bu en iyi yaratılışın yanında nankörlük6, zalimlik ve cahillik 7 gibi kötülükleri yapabilecek durumda oldukları, aceleci8 ve zayıf yaratıldıkları, bayrı istediği kadar şerri de isteyebilecekleri9, insanların tabii olaylardan ve çevreden etkilenebileceklerinin ı O bildirilmesi, nihayet Allah'ın bir sıfatı olan Rab kelimesinin Kur'an-ı Kerim'de 970 kere geçmesi ve bu kelimenin, "Alemlerin Eğiticisi" anlamında kullanılması, insanın da bu alemin bir parçası olması sebebiyle onun da Allah tarafından eğitildiğinin haber verilmesi, bize, Kur'an'ın insanı eğitilebilir bir varlık olarak kabul ettiğini düşündürtmektedir .

. Bu ayetlerin içeriklerinin ortak noktasına göre insan, Allah'ın bir vekili, bjr halifesi olarak eğitim alma ve eğitme fiilierini gerçekleşti­rebilen tek varlık olarak gözükmektedir. Yeryüzünün imar görevi ona verilmiş, bu iman gerçekleştirecek güçlerle donatılmıştır. Canlı, cansız tüm varlıkları eğitebilecek güçtedir. İnsan dışındaki diğer varlıklar, içinde bulundukları tabii ortamın ve iklim şartlarının dışına çıkamazlar. Yalnız insan, onların yerlerini, yurtlarını, iklimlerini ve tabii ortamlarını, ana karakterlerinin istikametini bozmayacak şekilde değiştirebilir, onlara istediği terbiyeyi verebilir. Bütün bunların yanında insan, kendisini de eğitir. Hayat tarzını, yaşamasını, giyim kuşamını, oturup kalkmasını değiştiriri ı

İnsana eğitme ve eğitilme konusunda böyle geniş bir alan bırakan ayetterin yanında, aksi görüşü destekleyen ve bu manaya delaleti kesin olan bir ayete rastlanmaz. Ancak sözgelimi, insanlar arasındaki ferdi farklılık psikolojisini vurgulayarak ı2 bize insanların eşit yaratılmadığını haber veren, yaratılışında ve annelerinin rabimlerinde iken kendilerine

ı.Beled, 90/l O. 2.Dehr, 76/3 3.Bakara, 2/195. 4.İsra, 18/ı5. 5.Tin, 95/4-5. 6.Me'aric, 70/19. 7.Ahzab, 33/72. 8.Nisa, 4/28. 9.1sra, ı7/ll.

lO.En'am, 6176-77-78. ı J.H. Atay, "Milletin Saadeti", İslam Araştırmaları, c.2, s.l7. 12.İsra, ı7 /84

Page 7: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

122 DIN EGITIM! ARAŞTIRMALARI

bazı özellikler verildiğini ve bunları Allah'ın bildiğini ı, hatta rahimde iken onları dilediği gibi şekillendirdiğini2 haber veren bazı ayetler vardır. Ayrıca nasıl verimli toprak iyi ürün verirse ve çorak toprak, ancak fayda­sız bitki verirse3, iyi insanlardan iyi işler, kötü insanlardan da faydasız davranışların meydana geleceğini bildiren ve ilk bakışta sanki kahtım il­kesini destekler gözüken bir ayet mevcuttur.

Fakat bu ayetin bu manaya delaleti kesin değildir. İyi anne babala­rın çocuklarını da iyi insanbr olarak yetiştireceklerini, onlara heıai rızık yedirerek, heHil süt emzirerek ve davranışlarını eğiterek iyi insan olmasını sağlayacaklarını, kötü kişilerin ise bu hassasiyeti gösterıneyerek çocukla­rını iyi eğitmemeleri sonucu, onların da kötülük yapmalarına sebep ola­caklarını haber verdiği yorumunu engelleyecek bir durum yoktur. Kur'an'ın genelinde ortaya çıkan insanın sorumluluğu gözönüne alınırsa, böyle bir yorum da zaten kaçınılmaz olmaktadır.

Kur'an'da ortaya çıkan bu netlik, hadislerde görülmez. Onların içinde iyimser görüşe delil olabilecek olanları olduğu gibi, kötümser gö­rüşe delil olabilecek olanları da vardır. Şu iki hadis bunlara birer örnektir. "Her çocuk fıtrat üzere doğar. Daha sonra onu annesi-babası, yahudi, hristiyan veya meciisi yapar"4: "Bir dağın yerinden kayıp gittiğine inanın. Fakat bir insanın huy değiştirdiğine inanmayın"5.

Bunların yanında insanın rızkının, ecelinin, arnelinin ve mutlu (sa'id) veya mutsuz (şaki) olacağının, ana karnındaki ilk kırk günde ya­zıldığını ve insanın değişik arneller işlese bile, sonunda yazılan yazıya dö­neceğini bildiren6, evlenilecek kadında aranılacak şartlardan birinin de asaJet (neseb) olduğunu haber veren7 hadisler, ilk bakışta kötümser gö­rüşü destekler görünmektedir. Bunlardan huyla ilgili hadis-i şerifi, insa­nın eğitilmesinin ne kadar zor olduğunu vurguladığı şeklinde yorumla­mak mümkündür. Ana karnında arnelierin yazıldığını bildiren hadis ise, devamında da. değişmeyi belirtmekte,. her an insanın tutum ve davr~nışı~ı değiştirebileceğini haber vermektedir. Ayrıca bu hadisin ·bir v~ryantı, mutsuz kişinin ana karnında mutsuz olduğunu (yazıldığını değil), mutlu kişinin ise, başkasının iyiye götüren öğütlerini dinleyen kişi ()lduğunu8 haber vermektedir. Buradan insanın öğüt dinleyerek kendini

l.Necm, 53/32. 2.AI-i lmran, 3/6 3.A 'raf, 7/58. 4.Buharl Cenaiz 80, Tefslr 30/1, Kader 3; MUslim, Kader 22-23-24. 5.Ahmed b. Hanbel, VI,443. 6.Buharl, Enbiya 1, Bed'u'l-halk 6; MUslim, Kader, I; Tirmizi, Kader, 4. 7.Buharl, Nikah, 15; Ebu Davfid, Nikah, 2; Nesal, Nikiih, 13; İbn Mace, Nikah, 6. 8.İbn Mace, Mukaddime, 7.

Page 8: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EÖ1T1MIN GÜCÜ 123

eğitebileceği düşüncesinin bu hadis-i şerife göre de mümkün olduğu sonucu çıkmaktadır. Asalet ise, kan bağı unsurunu taşıdığı kadar, aile terbiyesi unsurunu da taşımaktadır. Buna göre asalet, insanın kültürel bir varlık olduğunu söylememize engel bir kavram değildir. Dolayısıyla bu hadis-i şerifleri, eğitimin etkisini vurgulayan fıtrat hadisine aykırı olarak düşünmemek gerekmektedir.

Memleketinde yüz kişiyi öldüren . ve daha sonra iyi insanların ya­şadığı başka bir yere göç eden ve onlarla birlikte ibadet eden, iyilik yapan bir adamın tekrar memleketine geri dönmesi halinde, kötü kişilerin yaşa­dığı o yerde gene kötülükler yapacağını haber veren hadis-i şerifl de in­san üzerinde sosyal çevrenin etkisini ve eğitimin gücünü vurgular.

Genel kanı olarak bütün insanların eşit yaratıldığına inanılınasına rağmen, hayatta şahit olunan bazı hadiseler, insanları bu kanaatİn sorgu­lanması gerektiği sonucuna götürmektedir. Aileler, çocuklarından birinin ötekine göre daha zeki, ya da daha sportif oluşunu, bir diğerinin müziğe yatkınlığını gözlemekte ve bunun sebebini merak etmektedir. Kız çocuk­larının oyuncaklarını genellikle bebek, erkek çocuklarının ise, silalı olarak kullanmasını eğitime bağlayamamaktadır. Sonuçta, doğum şartlarında or­taya çıkması gerektiği düşünülen eşitliğe aykırı olarak gözüken bu du­rumlar, çevre şartlarının çocuğun eğitimine olan etkisinin, soya çekimle, yeteneklerle sınırlı olduğu kanaatini yaygınlaştırmaktadır.

İlk çağlardan bu yana üzerinde teorik olarak durulan kahtım-eği­tim konusunun, zihni gelişme, meslek edinme, meslekte başarı, suç işleme, canilik ve iyi bir toplumsal konum elde etme gibi farklı alanlarında araş­tırmalar yapılmıştır. 1869 yılında Galton'la başlayan bu araştırmalar, o yıl­dan bu yana sürdürülmektedir2. En son 1979'da Minnesota'da ikizler v.e kürtaj merkezinde· 100 çift ikiz üzerinde yapılan araştırmalar, enteresan sonuçlar vermiştir. Herşeyi aynı olan bu çocuklar, değişik çevre şartla­rında büyümüş, fakat zeka ve yetenekleri yüzde 70 oranında benzerlik göstermiştir. Bu oran, her şeyin doğuştan geldiği anlamına yorumlan­madı, fakat zeka, yetenek ve becerilerio önemli bir kısmının kahtımsal ol­duğu düşüncesini güçlendirdi. Bu araştırmada ulaşılan sonuç iki başlık al­tında toplanabilir.

1. Davranış ve beceriterimizin birçoğu kendi başına gelişiyor.

2. İçgüdülerimiz öğrenmeyi engellemiyor3.

' !.Ahmet b. Hanbel, III,20-72; lbn Mace, Diyat, 2. 2.Bu araştırmalar için bkz. M. lver-H. Page, Cemiyet, Istanbul 1973, s.134-163. 3.Beymen Gazetta, s.5. ·

Page 9: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

124 DtN EÖiTIMl ARAŞTIRMALARI

. Bütün bu araştırma sonuçları bazan çakışmakta, bazan da çeliş­mekte, dolayısıyla bu konuda insana kesin bir bilgiden daha çok, kanaat­ler oluşturacak bazı fikirler verebilmektedir.

Suç işleme konusunda Kur' an, genel olarak insanın iyiliğe de kötülüğe de olan yatkınlığı üzerinde durur. Birey söz konusu olduğunda, daha çok iyilik yapma temayülü içinde olduğu kabul edilir de, doğuştan getirdiği özellikler sebebiyle kötü olacağı tezi çok taraftar bulmaz. Ayrıca Kur'an'da da "doğuştan suçlu" kavramı kapsamına girebilecek bir ayete rastlanmaz. Onun için denebilir ki Kur'an genel olarak insanların iyilik ve kötülük yapmaya yatkınlığını ve yönelimlerini haber verir. Herkesin ortak olduğu ve doğuştan getirdiği bir kötü yaratılışı (orjin = ilk günah) reddeder. .Birey için doğuştan getirdiği bazı yatkınlıkların varlığını kabul eder. Çünkü bireysel farklılıkları haber verir, fakat bunların iyi olanlarını yapabileceğini haber verir, bunlardan insanları sorumlu tutar ve kötü olanlarından kaçınabileceğini haber verir. Böylece doğuştan getirdiği, kaçmamayacağı katıtımsal kötülük yapma yatkınlığından bahsetmez. Potansiyel olarak varlığını haber verdiği bu yatkınlığın, eğitimle körelti­lebileceğini kabul eder. Onun için Kur'an'da "doğuştan kötü" ve "doğuştan cani" insan yoktur. Bundan dolayı da insan kendini eğitip iyiliklerini ortaya çıkarmaktan, kötülük yapma yatkınlığını da potansiyel halde bırakıp fiilen kötülük yapmamaktan sorumlu tutulmuştur. Yoksa sorumluluğun anlamı kalmazdı. ·

Kur'an'ın eğitilebilme bakımından insanları gruplara ayırdığına şahit oluyoruz. Bu konuda şu ayet dikkat çek:icidir.

"Bil ki sen ölülere işittiremezsin. Arkalarını dönüp giderken sağır­Iara da daveti duyuramazsın. Sen, körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin. Ancak ayetlerimize inanıp da teslim olanlara duyu­rabilirsin" I.

Görüldüğü gibi Kur'an eğitilebilme açısından insanları dört grupta toplar:

a) Ölüler: Eğitimi kabul etmeyenler.

b) Sağırlar: Gerçeğe yüz çeviren ler, uyarıları dinlemeye~ler.

c) Körler: Gerçekleri görmediklerinden dolayı sapmış kişiler.

d) İnananlar: Gerçekiere teslim olanlar..

Bunlardan son gruptakiler eğitilmiş kişilerdir. İkinci ve üçüncü gruptakiler eğitilebilecek olanlardır. Birinci gruptakiİer ise eğitime sırt çevirenlerdir. İşte sadece bu ayette eğitilemeyecek derecede bir inat

l.Neml, 27/80-81.

=====--=·=····-~·····==~=---~~c

Page 10: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EÖlTlMlN GÜCÜ 125

içinde olan bir grup insandan bahsedilmiştir. Onların bu durumunu an­latmak için Kur'an'ın ölüler (mevta) kelimesini seçmesi enterasandır. Çünkü eğitilememe açısından ölü olan bu kişiler daha önce diri idiler, yani eğitilebilir nitelikte idiler. Onları ölü yapan husus doğuştan engeller değil, sonradan ortaya çıkan durumlardır. İşte bu duruma işaret için "mevta" kelimesi kullanılmış olabilir. Kur'an'da doğuştan kötü bir ya­ratılıştan bahsedilmemesi ve eğitimin mümkün olduğu şeklindeki yakla­şımı, eğitim bilimlerince de desteklenmiş, konu çocuğun suçsuzluğu baş­lığı altında ele alınmış, yapılan araştırmalar böyle bir sonucu eğitim bilim­leri konuları arasına sokmuştur. Kısaca buna da temas etmek istiyoruz.

1 - Çocuğun Suçsuzluğu

İnsan davranışiarına kahtırnın veya eğitimin etkisi incelenirken bir taraftan da çocuk ve suç kavramları üzerinde durulmuştur. Suçlu duruma düşen çocuğun bu durumuna, onun kahtımsal olarak getirdiği

özelliklerin etkisi olup olmadığı, kahtım-eğitim münakaşası. çerçevesinde incelenmiş, böylece insanın doğuştan suçlu bir tip olup olmadığı

tartışılmıştır. Yapılan araştırmalarda da insanın fıtri niteliklerinin, çocuk ve suç kel'imelerinin yanyana gelmesini kalıtımla izah etmenin uygun olmadığı, bunun yadırganması gereken bir durum olduğu kanaatİ kuvvet kazanmıştır. Hatta, sonradan ortaya çıkan suç konusunda bile, insandan çok çevre şartlarının etkili olduğu görüşü daha çok taraftar bulmuştur.

Kalıtımla .gelen biyolojik etkenlerİn, çocukların suç işlemesinde egemen olduğunu ileri süren Lombroso, doğuştan suçluluk (born-krimi­nal) kavramını ortaya atmıştır. Aynı yönde araştırmalar yapan Burt da, ço­cukları suça iten doğuştan gelen etkenleri 4 grupta toplamıştır.

a) Fizyolojik rahatsızlıklar (epilepsi, tüberküloz. 100 suçlu akraba içinde 53 olay)

b) Zihinsel rahatsızlıklar (zeka geriliği. 100 suçlu akraba içinde 35 olay)

c) Bilinçsizlik halleri, duygusal karışıklıklar (heyecanlılık, 100 suçlu akraba içinde 42 olay)

d) Ahlaki bozukluklar (alkolizm, cinsel düzensizlik, zor kullanma, zalimlik 100 suçlu akraba içinde 146 olay)

İşte bu etkenler, suçlu çocuğun akrabaları arasında rastlanan temel kahtımsal şartlardır. Görüldüğü gibi, ahlaka ilişkin bozuklukların suçlu­luğa etkisi, zihinsel, fizyolojik ve psikolojik etkenierin hepsinin topla­mından daha fazla bir yüzdeye sahiptir. Bundan çıkan sonuç da şudur ki,

Page 11: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

126 DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI

suçluluk kendi başına kahtım yolu ile geçmemekte, kahtım ancak dolaylı bir etken olarak ortaya çıkmaktadırl.

Zaten Lombroso'nun doğuştan suçluluk kavramı çeşitli uzmanlar tarafından eleştirilmiştir. Bunların başında Charles Goring gelmektedir. Goring, yaptığı araştırmaların sonucunda, fiziki bir kriminal tipin var ol­madığı sonucuna ulaşmış ve Lombroso'nun görüşlerini doğrulamamıştır.

Amerikan antropoloğu Hooton ise, yaptığı çalışmalarda sosyolojik ve biyolojik açıdan aşağı yaratıkların var olduğu sonucuna ulaşmıştır2. Gene de bu konuda yapılan araştırmalar "suçlu çocuğun olmadığını, an­cak suça itilmiş çocuğun varlığını" ortaya koymaktadır3. Antropoloji araştırmaları da doğuştan cani ~e anti-sosyal insan tipinin bulunmadığını göstermektedir4.

Konunun toplumun değer yargıları ve anlayışı ile de yakından ilgisi vardır. Topluma uyum sağlamayan, toplumda yadırganan davranışlar gösteren çocuğun bu hareketleri, toplumun değer yargıtarına göre suçtur. Fakat toplumun değer yargıları acaba insan fıtratına ne kadar uygundur. Bazı toplumlarda ihtiyarları öldürmek, hem de bu işin çocukları tarafın­dan yapılması iyi," (Kaliforniyada yaşayan Callinomero kabilesinde, Eskimolorda, Fidji'de böyledir) bunun yapılmaması kötüdür. Tarihte kız çocuk sahibi olmayı utanç verici bir iş yapmış olarak değerlendiren top­lumların yaşamış olduğunu biliyoruz (Guana ve Cahiliye Arapları gibi) Bu toplumlarda, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek iyi, onları sağ bırakmak kötüdür. Gene hırsızlığın iyi ve onurlu bir davranış olarak kabul gördüğü toplumların var olduğu da bilinen bir şeydir5. Bütün bu davra­nışların fıtrata göre iyi olduğunu söyleyebilmek imkansızdır. Öyle ise, ço­cuğa suç nisbet edilmesinde fıtratın değil, toplumun kabullerinin etkisi düşünülmelidir.

Kahtım yolu ile çocuğun suçlu olamayacağı genellikle kabullenil­diğine göre acaba saldırganlık denilen davranışlar çocukta nasıl meydana geliyor. Şimdi de bu konudaki yaklaşımları görelim.

2 - Saldırganlık ve Soyaçekirole İlgisi

Saldırı, yöneldiği kişiye zarar veren eylemdir. Saldırganlık ise, zor kullanma, güç kullanma yolu ile kafasına koyduğunu yapmadır6.

I.H. Yavuzer, Çocuk ve Suç, İstanbul 1982, s.84-86. 2.H. Yavuzer, Çocuk Suçluluğu, İstanbul 1986, s.43-44. 3.H. Yavuzer, Çocuk ve Suç, s.19. 4.8. Bilgin, "Eğitimin Imkanı ve Smırları Uzerine", İslami Ilimler Enstitüsü Dergisi, sy.

4, s.21 ı. 5.H. Yavuzer, Çocuk ve Suç, s.4-5. 6.A.T. Jersild, Çocuk Psikolojisi, s.324.

Page 12: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EGITIMIN GfJCü 127

Çocuklarda saldırganlığın kökenieri hhkkında kesin bir söz söyle­nemernektediL Bu konuda çevrenin etkisi bilinmekte, fakat bazı

çevrelerce soyaçekim de dikkate alınmaktadır!.

Güçlük, çocukta ortaya çıkan davranışın, saldırgan anne babanın eğitimi sebebiyle mi, yoksa onlardan intikal eden genler sebebiyle mi ortaya çıktığının tesbit edilernemesi ile ilgilidir. Jersild, çocuğun soy ağacı ile ilgili bilgilerimizin sınırlı olmasını, soya çekimle saldırganlığın arasında ilişki kurmakta bir engel olarak görmekte ve "saldırgan anne babanın çocuklarının saldırgan olduğunu görsek bile bundan hemen çocuğun anne babayı model olarak aldığı sonucuna gidemeyiz" demekte2, böy­lece konuyu kesin bir neticeye bağlayamamaktadır.

Suçluluğun do.ğuştan gelen bir davranış biçimi olmadığı onun or­taya çıkış sebeplerinden de anlaşılabilir. Çocuklar arasındaki kavga ve çekişmeye sebep olan etmenler olarak Jersild şunları sayar:

a) Mülkiyet hırsı

b) Önderlik tutkusu

c) Görüş ayrılıkları

d) İsterneme ve kıskançlık

e) Eski bir hesaplaşma3.

Ayrıca sosyo-ekonomik şartlarda çocuğu suça itebilmektedir4. '

K:ıllHm en belirgi~ şekilde insanın biyolojik yapısı üzerinde etkili olmaktadır. Veya şöyle de denebilir: Kahtırnın insan üzerindeki etkisi, en açık şekilde fiziki yapıda görülmekte, zeka deviyesi üzerindeki etkisi ise tesbit edilebilmektedir. Pearson yaptığı araştırmada insanın fiziksel ve zi­hinsel öielliklerinin ana hatları ile kalıtıma bağlı olduğunu tesbit etmiş, gerek onun 1903 yılında yaptığı araştırmada gerekse daha sonraları yapı­lan araştırmalarda ana baba çocuklar arasında ve gene kardeşlerin birbir­leri arasında zeka açısından 50 dolayında korelasyon tesbit edilmiştir5.

Kahtım ve çevrenin eğitime olan etkileri konusunda söylenebilecek son sözler de şunlar olmaktadır.

Her 'n(i unsur da eğitimde etkilidir. Bunların eğitimdeki payını ara­mak yersizdir. Kalıtımı, hayatın potansiyel 'güçleri olarak ele almak gere­kir. Bu potansiyel güçler, uygun bir çevre içinde bulunurlarsa,,o zaman

I. Geniş bilgi için bkz. M.Ersin, Eğitimde Psikolojinin Rolü, Istanbul 1981, I, 140. 2.A.T. Jersild, age, s.325. 3.A.T. Jersild, age, s.289. 4.A.T. Jersild, age, s.332. 5.A.T. Jersild, age, s.572.

Page 13: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

ı28 DIN EGITIMI ARAŞTIRMALARI

eğitimden beklenen kalite ortaya çıkabilmektedir ı. Kahtırnın etkisini, in­sanın özellikle iyi davranışlarında bulmak mümkündür. Fakat insanı kö­tüye yönelten, kötülük yapması için onu baskı altında bulunduran bir mekanizmadan bahsetmek mümkün değildir.

B- Eğitim ve İnsanın Hürriyeti

Eğitimin gücü konusu ile ilgisi, ilk bakışta bile kestirilebilen bazı kavramlar da vardır ki bunlar konuya başka bir boyut getirmektedir. Bunların başında insanın hürriyeti veya hürriyetsizliği gelmektedir. Bu kavramlar da insanın eğitiminin engellenmesi veya ona hürriyet tanınması gibi hususları kapsaması sebebiyje, soya çekimin eğitimi sınırlamasına benzer sonuçlara yol açacağından, eğitimin gücü konusunun din eğitimi alanında kahtım-çevre münakaşasının, insanın kendi davranışları karşısın- · daki konumu ile temellendirilçrek ele alınma zorunluluğu ortaya çıkmak­tadır.

Kelam ilmini ilgilendiren bu konuhır mesela, ahHik ilminde de ele alınmış, konunun yalnız metafizik problemlerle sınırlı kalmadığı, aynı za­manda ahiakla ilgili temel düşünceleri de derinden etkileyecek sonuçlar doğurduğu görülmüştür2. Aynı durum eğitim bilimleri için de geçerlidir. Kahtırnın insan davranışına bir sınırlama getirdiği genellikle .kabul gören bir husustur. Allah'ın insana hidayeti ulaştırması veya onu: saptırması, onun kaderini bilmesi ve yaratması gibi konuların da insanın davranışına bazı sınırlamalar getirdiğini; buna mukabil, insanın davranışlarının ortaya çıkış tarzı ve bunlardan sorumlu tutulması, ancak 'bu sorumluluğun, insanın yapmaya gücünün olmadığı konuları kapsamaması, insana ait bir irade mekanizmasının bulunuşunun kabulü, gibi hususların da aksine bu sınırlamaların olmadığını düşündürttüğü söylenebilir.

Biz önce, insana eğitim imkanı verildiğini haber veren ayetler üze­rinde durmak, arkasından da bunların çizdiği çerçeve içine, irade hürri­yeti, hidayet ve dalalet kavramlarını oturtmaya çalışacağız.

1 - İnsan Davranışı ve Eğitilebilirliği

Kahtımsal olarak eğitilmesine bir engel olmayan insanın davranışla­rını ortaya çıkarabilme hürriyeti konusunda Kur'an'da değişik yorumla­nabilecek yaklaşımlar vardır. Mesela şu ayet bunlardan birisidir "Halkta (yaratmada) dilediği arttırınayı yapar"3. Yukarıdaki ayette zikri geçen, insanın yaratılış özelliklerinde meydana getirilen "arttırma"da insanın

I. M. !ver-H. Page, Cemiyet, s. ı 6 I- I 62. 2.M. Çağrı cı, fs tam Düşüncesinde Alılfık, Istanbul ı 989, s. I 3. 3.Fatır, 35/1.

Page 14: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EG1T1M1N GÜCÜ 129

iradesi devreye girer. Bu irade ile kim hidayet yolunu seçerse bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur, kim de doğruluktan saparsa kendi zararına sapmış olurl. İnsan bu durumun kendisi de farkına varmalı ve doğru yoldan saparsa kendi aleyhine yaptığını, ama doğru yolu bulursa, bunun da Allah'tan geleni dinlemesi sayesinde olduğunu kendisine karşı itiraf etmelidir.

Yaptığı davranışların, sonunda, lehinde veya aleyhinde olarak önüne gelmesi, insanın irade hürriyetinden dolayıdır. Çünkü, Allah tarafından insanlara idrak kabiliyederi (baslretler) verilmiştir. Hiçbir şey ·bilmez bir halde, annelerinin karnından çıkan insanlar, sahibi oldukları bu hasiretler ve onların görünen uzuvları göz, kulak ve kalp sayesinde herşeyi öğrene­cekler ve bu durum sebebiyle şükran duyguları ile dolu bir psikolojiye bürüneceklerdir2. Çünkü bu organları kullandırmak suretiyle Allah on­lara bilmediklerini öğretmiştir3. Artık iş insanlara kalmıştır. Onların içinde çeşitli usul ve metotlarla doğruyu görüp kendini eğitenierin faydası

kendilerine, bunu göremeyenterin zararı da kendilerinedir. Allah kimse­nin bekçisi değildir4. Kendi davranışının bu kısmında hür ve serbest olan, hiç bir baskı altında olmayan insan da kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez5. Bütün bu durumları vurgulayan İlahi Kitab'ın genelinde, insanın eğitilebilmesi durumunu kabul ettiği rahatlıkla söyle­nebilir.

Bu noktada insanın davranışında ortaya çıkan mekanizmanın Kur' an mantığına göre incelenmesi gerekmektedir. Allah tarafından

onun iradesi ile yaratıldığı kesin olan insanın davranışı, bir taraftan da insanın hür iradesine uygun olarak yaratılmaktadır. Bu iki iradenin tek bir davranışta buluşmuş olması, ister istemez insana bunların kesişebileceğini, böyle bir durumda ise, iki iradeden birinin devre dışı kalacağını düşündürtmektedir. Bu nokta ise, bir çıkmaz gibi görün­mektedir.

Öyle ise insanın davranış mekanizmasının nasıl işiernekte olduğunu ve bu davranışta insanın hürriyetinin ve sınırlarının ölçüsünü ayetlerin ışı­ğında değerlendirmek gerekmektedir. Bu konuda bize yardımcı olacak ayetler vardır. Bu ayetlere geçmeden önce insanın davranışı ile ilgili, bun­dan sonra kullanacağımız bazı terimierin üzerinde durmak istiyoruz.

l.İsra, 17/15, Sebe', 34/50. 2.Nahl, 16178. 3.'Alak, 96/5. 4.En'am, 6/104. 5.Casiye, 45/22.

Page 15: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

130 DİN EG1T1Ml ARAŞTIRMALARI

Güç ve Fiil: Her insana yaratılışla verilen insanlık kavramı ile alakah özelliklerdir. Potansiyel haldedir. Ortaya henüz hiçbir şey çıkmamıştır. İnsanların tümünde bulunur, eşit sayı ve türdedir. Kaynağı insanın bizatihi kendisidir. İçten gelen bir mekanizmadır. Sayıları sınırlıdır. Buna göre güç, davranışların ilkesi olarak tanımlanır. Fiil ise gücün ortaya çıkması, görünür hale gelmesidir.

İstidad: Gücün azlık, çokluk, şiddetlilik, zayıflık kabul eden duru­mudur. Herhangi bir işi yapmaya yatkınhğı ifade eder. O işi yapmaya hazır hald~ 'olmak demektir. Potansiyeldir. Bundan da ortaya henüz hiç­bir şey çıkmamıştır.

İstidadın ortaya çıkışı yani gücün şiddetlilik ve zayıflık derecesine sahip oluşu, nefsin içinde bulunduğu bedenin mizacına göre değişir.

Kabiliyet: Nefsin dıştan gelen etkileri kabul e'tmeye hazır halde olu­şudur. Ortaya bu etkileri kabul edecek bir yapıda olduğu hususunda bir fikir verecek kadar bir iş çıkmıştır. Büyük bir kısmı potansiyel olduğu halde çok az bir kısmı fiile dönüşmüştür. Nefsin bu özelliği de istidad gibi çeşitli derecelerde ortaya çıkar. ,

' Mizaç: Bedenin yapısını anlatan bir terimdir. Bedendeki kan, safra,

balgam gibi unsurların yek diğerine göre baskın oluşu mizacı belirler. Mizaç da istidad ve kabiliyeti belirler. İstidad ve kabiliyetlerin fiile dönüşmesinde oynadığı role bağlı olarak ahlaki bir anlam da kazanır.

Meleke: Bir gücün tekrar tekrar fiile çıkmasıyla güçte meydana gelen duruma, meleke denir. Doğuştan gelen temayül ı ve kudret demektir.

Hey'et: Bir nefsi diğer nefslerden ayıran alışkanlıkların bütün ha­linde· ortaya koyduğu durum hey'et'i meydana getirir. Bir bakıma şahsi­yet denebilir2.

İnsanın davranışı ile ilgili ayetlerin ortak noktasına göre insanın eği­time konu olan davranışı iki aşamada ortaya çıkmaktadır.

1 . aşama davranışın sadece güç olarak ortaya çıkması,

2. aşama davranışın fiil olarak ortaya çıkmasıdır.

Bunlardan birinci aşamada davranış, potansiyel haldedir, henüz fi­ilen ortaya çıkmamıştır. Fakat ortaya çıkma gücüne sahiptir. Bu aşama,

l.H.Wehr, A Dictionary of Modem Written Arabic, s.923; İbn Manzilr, Lisfmü'l-Arab, X,492.

2.1bn Si'nii, Şifa, K. Nefs, s.27-30. Nefsin güçleri ve fiilieri hakkırıda geniş bilgi için bkz. A. Durusoy, fbn Sina Felsefesinde Insan ve Alemdeki Yeri, lFA V, İstanbul 1993, s.86-161.

Page 16: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EGIT1M1N GÜCÜ 131

tamamen İlahi irade ile olmaktadır. Bu kısımda kulun hiçbir etkisi ve ira­desi yoktur.

İkinci aşamada ise, davranış fiilen ortaya çıkmaktadır. Bu kısım ku­lun iradesine uygun olarak Allah tarafından yaratılmaktadır. Aşağıdaki ayetler davranışın bu iki yönüne işaret etmektedir. "O da, bizim Rabbimiz herşeye bilkatini (varlık ve özelliğini) veren sonra da hidayet eden (doğru yolu gösteren)dir, dedi"l.

Burada hidayet etme (doğru yolu gösterme), herşeye varlığı ve özellikleri verildikten sonra, ikinci aşamada yapılan bir iş olarak­zikredilmektedir. Yani doğru yolu gösterme, var. olma ve insan olma özelliklerini taşıyan insanlar için ayrıca yaratılan bir iştir. Bu ayette her­şeye bilkatini vermek, birinci aşamada varlık özelliklerinin yaratılması ve insanın davranışlannın, bir güç halinde ona verilmesidir. Bunların bir kısmı henüz fiil halinde ortaya çıkmamıştır2. Herkes yaratılış özelliklerine sahib olmuştur. Bunların ortaya çıkması, kategorik olarak birinci aşa­madaki varoluştan farklıdır. Birinci varoluşta insanın iradesi yoktur. Onu bu özellikleri ile yaratan ve donatan Allah'tır. Burada tamamen onun iradesi geçerlidir. Bunun içindir ki: "Bir şey attığı zaman insan atmamış ve fakat Allah atmıştır"3; yani ona atma kabiliyetini vermiştir. Daha sonra ikinci aşamada insanın bu atma kabiliyetini geliştirmiş, fiile (eyleme) dönüştürmüş, yani insanın isteğine uygun olarak da atma fiilini yaratmıştır. Atma fiilini gerçekleştirme isteği de ancak Allah'ın istek ve iradesinin izin vermesi4, yani onu güç olarak yaratması ile mümkündür. Yaratmanın bu iki aşamalı oluşumuna başka ayetlerde de başka kelime­lerle temas edilmektedir. "Yaratıp, düzene koyan"5. "Muhakkak ki biz sizi yarattık, sonra da sizi biçimlendirdik"6.

Birinci aşamadaki yaratma, ayetlerde hep "halk" kelimesi ile anla­tılırken, ikinci aşama heda, sevva, savverna kelimeleri ile anlatılmaktadır. Yani ikinci aşamada insanın irade ve isteğine uygun olarak kuvve halin­deki yaratılış özellikleri çeşitli şiddet ve derecede fiil haline dönüştürül­mektedir. Bu anlamda TaM Suresi 50. ayetindeki "Hidayet etti" keli­mesini, "Onun irade ve isteği ile eğitimini gerçekleştirdi" şeklinde anla­mak mümkündür. Eğer insan bu iradeyi göstermezse, gene kendi tercihi ve isteği ile hali üzere dalalette bırakılmaktadır7. Böylece kendi isteği

J.Tiihii, 20/50; Şu 'ara, 26178. 2.1bn Sina, Ta 'li kat, s.21-22. 3 .Enfiil, 8/17. 4.lnsiin, 76/30. 5.A'Iii, 8712. 6.Zümer, 39/41. 7.Zümer, 39/41.

Page 17: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

132 DIN EGITIM! ARAŞTIRMALARI

doğrultusunda kendi elleriyle kendisini tehlikeye atmaktadır. Halbuki Allah onların kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atmalarını istemez, işi

tam ve noksansız yapmalarını (ihsan) ister ve böyle kişileri (muhsin) se­veri. Bu ayette de Allah Teala, eğitimi, "ihsan" kelimesi ile ifade eder. İhsan, işi tam ve noksansız, en güzel şekilde yapmak, işin hakkını vermek ve dürüst olmak demektir. Muhsin de işi en güzel şekilde yapan, işin ehli olan demektir.

Allah Teata'nın yaratmasının böyle iki aşamalı olarak gerçekleşme­sinin kabulü, bir yandan insanın davranışlarında İlahi iradeyi yok sayan ateizmden, diğer yandan da insanın iradesini yok sayan ve davranışları İlahi bir determinizme bağlayan panteizmden farklı bir bakış açısıdır. Eğer insana mutlak bir hürriyet verilirse o zaman insanı yaratan varlığın kabulü zorlaşır. İnsanın tam manasıyla hür bir irade ile, varolduktan sonra hiçbir sınır tanımaksızın kendini gerçekleştirebilecek bir varlık olarak ka­bul edilmesi gerekli olur2. Böylece insan kendisini ve tabiatını meydana getiren varlık olur. İlahi yaratma ortadan kalkar.

Bunun aksi bir görüş yani insanı İlahi determinizmin objesi olarak görmek bir yandan" ondaki sorumluluk duygusunun, diğer yandan İlahi adaletin varlığını inkar gibi sonuçlar doğurur3.

Kur'an burada son derece gerçekçi bir tutumla insanın davranı­şında hem İlahi iradenin (kulun fiili ve güç özelliklerif!i yaratma) hem de cüz'i iradenin (güç halindeki özelliklerini fiile dönüştürme isteği) etkili bir konumda olduğunu, böylece, Allah'ın varlığının, kulun sorumluluğunun ve İlahi adaletin bir düzlem içinde, hassas dengelerle varlığını haber vermektedir. İnsanın davranışındaki hürriyeti de Allah'ın iradesi ile sınırlandırılmakta, Allah insanı yaratırken onun için bir tabiat öngörmektedir. İnsan hiçbir şekilde bu tabiatı aşamaz. İnsanın cüz'i iradesi de bu tabiatın içinde faaliyette bulunur.

Allah'ın yaratışındaki bu iki aşamalı durum, iradesi sınırlı olan insa­nın, davranışlarının da sınırlı olması sonucunu doğurmakta; böylece insa­nın projesini yapabildiği bazı işleri gerçekleştirme imkanından mahrum bırakmaktadır. Bu anlayış, gerçek hayatta da önüne çıkan, kendisinin ya­ratmadığı engel ve mukavemete, makul bir izah tarzı getirebilmektedir. Böylece başarısızlıktan kaynaklanan yılgınlık, kendine güvenini kaybetme gibi eğitim faaliyetleri açısından son derece olumsuz sonuçları aşma im­kanını elde edebilmektedir. Varolmayı durduramaması, hürriyetsizliği se-

J.Bakara, 2/195. 2.Bkz. N. Öner, Insan Hi.!rriyeti, s. 34-35. J.P. Sartre'daki Pour sol kavramı. 3.Bkz. N. Öner, age, s.30-31. Spinoza'da zorunluluk kavramı.

Page 18: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EGlTtMlN GÜCÜ 133

çememesi gibi zorunlulukları da herhalde insanın yaratılmadan daha önce tabiatının yaratılmasından kaynaklanmaktadır.

Kur'an'ın insanın yaratılışındaki güç ve fiil şeklindeki ikili yarat­mayı haber verdiği diğer ayet şudur. "Sizi ve öncekilerin cibilletlerini yaratan Allah'tan çekinin"l.

Buradaki cibille kelimesini birçok müfessir genellikle ciyl -nesil­manasına almıştır. Bazı görüşlere göre ise, burada Allah Teala'nın yaratma konusundaki tavrı konu edilmektedir. Ve şu haber verilmektedir ki hem şu haldeki durumunuzu, hem de bunların kendisinden geliştiği bundan önceki değiştirilemeyen niteliklerinizi ( cibilletinizi) yaratan Allah Teala'dır.

Cibille kelimesi Cebel (dağ) kelimesinden türetilmiştir. Dağın de­ğiştirilememesinden esinlenerek insanın yaratılıştan getirdiği değiştirile­mez niteliklerine ad olarak verilmiştir. Çünkü dağ, ne sarsılabilir, ne de durduğu yer değiştirilebilir. Tıpkı dağın bu durumu gibi, insanın, değiş­tirmek isteyene imkansız olan değiştirilemez tabiatına, o kişinin cibilleti denilir. Bu ayette cibille kelimesi insanların üzerinde taşıdığı değiştirile­mez özelliklerine ve girmeleri için kendilerine hazırlanmış yollar anla­mında kullanılmıştır2. Bu manaya göre ayette Allah TeaHi'nın, hem insan­ları, hem de onların ilk (işlenmemiş) tabiatiarını yarattığı haber verilmek­tedir. Veya şöyle de söylenebilir. Allah insanların ilk tabiatiarını yaratmış (külli' irade) sonra da onların istekleri (cüz'i irade) ve. çevreden aldıkları etkiler doğrultusunda onların davranışlarını yaratmıştır. Eğitim,

yaratmanın bu ikinci aşamasında devreye girmektedir.

2- Eğitimin Sınırları

İslam alimlerinin önemli bir kısmının, eğitimin yukarıdaki manada gücüne inandıklarını, genellikle çocuğun temiz kalbi ve suretiyle her na­kışa ve surete yatkın, yöneltilen her şeyi almaya müsait olduğunu, eğitim ve öğretirole hayra alıştırılır ve iyi huylar kazandırılabilir bir varlık oldu­ğunu kabul ettiklerini yukarıda görmüştük Şüphesiz bu alimler eğitime bir güç atfederken, insan fiil ve davranışlarının daha önce Allah Teala ta­rafından takdir edildiğini ve zamanı gelince gene onun tarafından insanın isteklerine uygun olarak yaratıldığını kabul ediyorlardı. Böyle bir yaklaşı­mın da Kur'an'a aykırı olduğunu düşünmüyorlardı. Yoksa bu görüşten herhalde vaz geçerlerdi.

İnsanın, davranışlarında, mutlak iradenin çizdiği çerçeve içinde hür oluşunun kabulü, onun eğitiminde çok önemli rolü olan bir faktördür.

l.Şu 'adi, 26/184. 2.el-Isfahanl, el-Müfredat, s.87.

Page 19: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

134 DIN EÖITİMI ARAŞTIRMALARI

Çünkü seçme ve yapma hürriyeti içinde olduğunu düşünen insan, psiko­lojik olarak motivasyonla yüklenir. Kaderciliğin getirdiği kolay çözüm ve miskinlikten uzaklaşır. Eğitilme ve eğitme konusunda önünde açılan imkanları sonuna kadar gerçekleştirmeye çalışır.

Bu şartların çizdiği çerçevede önüne çıkan başarısızlıklar ise, onu yeni faaliyetlerden alıkoymaz. Bir taraftan da bilir ki, seçme ve yapma hürriyeti mutlak iradenin çizdiği sınırlada sınırlanmıştır. Başarısızlık halle­rini, bu sınırların içinde ortaya çıkması muhtemel tabii sonuçlar olarak gö­rür.

Kur'an'ın insanın davranışiarına getirdiği bu ölçüler ve bu denge -irade hürriyeti ile birlikte kader anlayışı- bu çözülemez problemin en elle tutulur çözümü gibi gözükmektedir. Hürriyetine inandığı ölçüde hür olan insan bu psikoloji içinde eğitiniini gerçekleştirecek, üst tarafını İlahi bir sır olarak görecektir!. Eğitimde başanya ulaşmak için sürekli çaba gösterecek, başarısız olduğu zamanlarda da ümitsizliğe düşmeyecektir.

Şimdi insanın eğitiminde, onun hürriyeti ile ilgili olduğunu düşün­düğümüz bazı kavra,mlar üzerinde duralım.

3- Hürriyet

Eğitim bilimleri hürriyet problemi ile eğitimin gücü açısından ilgi- · lenir. Davranışları cebr altındaki insana, eğitimin hiç bir faydası yoktur. Bu durumda eğitimin boşuna bir faaliyet olduğunu kabul etmek kaçınıl­maz olmaktadır. Davranışında insanı hür kabul etmekte problemi çözme­mekte, mesela sonuçlarını planiayarak bazı davranışlar yapan bir kısım in­sanlar bekledikleri sonucu elde edememektedirler. İşte bu bağlamda eği­tim, insanın davranışlarındaki hürriyeti üzerinde durmak zorunda kalmaktadır.

Hürriyet eğitim açısından herşeyden önce psikolojik bir problem­dir. Yani eğitim, önce insanın düşüncesinde, kendisinin eğitilebilecek bir varlık olduğuna inanmış olması şartını arar. Öyle ise insan, önce kafasın­daki hür olduğu yolunda düşünceyi gerçekleştirmek zorundadır. Eğitimin gücüne inanması ve onu gerçekleştirmeye çalışması için insanın "tabii olarak hürriyetine sahip bulunduğuna inanması, veya iradesinin, şuuruna hür olarak görünmesine"2 ihtiyacı vardır. iradi davranışın hür olduğunun kabul edilebilmesi için bu şuur yeterlidir. Eğitim bütün faali­yetlerini bu kabullenmenin varlığı ile temellendirir. Psikoloji bu şuurun, biyolojik ve psikolojik temellerini araştırırken, eğitim bu şuuru, hareket

l.M.S. Yeprem, irade Hiirriyeti ve imam Maturidi, lFA V, İstanbul 1984, s.337. 2.E.V. Aster, Irade Hürriyeti Tanımı; M.S. Yeprem, Irade Hürriyeti ve İmam Maturidl,

s. 91.

Page 20: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EG1TIMIN GÜCÜ 135

noktası olarak görür. Davranışlarında hür olduğunu düşünen insan, eği­timin amacına uygun olarak, onları değiştirme, geliştirme, ve gerçekleş­tirme faaliyetine girişir.

İnsanın davranışlarında hür olup olmadığı konusu felsefenin olduğu kadar dini düşüncenin de bir konusudur. Hürriyet, din alanına intikal edince, Mutlak Varlık karşısında insanın durumu ve Allah-insan ilişkisi karşımıza çıkmaktadır.

Aslında din açısından da meseleyi çok basite irc~a edip "insan dav­ranışlarında hürdür" veya "insan davranışlarında hür değildir" önerme­lerinden birini kabul edip savunmak mümkündür. Fakat bu kestirme çö­züm, insan merakını tatmin etmemektedir. Karşıt fikir de en az savunulan fikir kadar kuvvetli deliller ortaya dökebilmektedir. Gerek zihinsel düşü­nüş, gerekse pratik ve tecrübelerden edindiğimiz fikirler, bu iki önermeyi de savunmamız için yeterli materyali temin etmektedir.

İnsan davranışında hürriyet arayışları iki açıdan ele alınmaktadır:

a) Davranışları seçme hürriyeti,

b) Seçtiğini yapabilme hürriyeti.

Davranışları seçebilme hürriyetinin varlığı, onu tam anlamıyla elde etmiş olma gibi bir durumu ortaya çıkarmaz. Çünkü seçmenin o şekilde olmasını sağlayacak çeşitli dış sebepler vardır. Fakat insan da "kendiliğinden seçen bir varlık değil, düşünüp karar veren" bir varlıktır. Öyle ise tamamen dış sebepterin esiri değildir!. Konu ile ilgili felsefi yaklaşım, bu noktada yoğunlaşmaktadır. Davranışın,. fiil haline dönüş­türme (yapabilme) kısmında da problemler vardır. İnsan her seçtiğini ger­çekleştirememektedir. Burada da dış ve iç etkenler yapabilmeyi etkile­mekte, engellemekte, hatta imkansız hale getirmektedir.

K. Kerim'de ilk bakışta kulun bir cebir ve zorlama altında olduğu hükmünü doğumbilecek ayetler olduğu gibi2' kulun fiilini h ür bir irade ile yaptığına, iradesinin esas olduğuna delalet eden ayetler de vardır3.

Bunlardan ilk gruptaki ayetler insanın davranışlarının Allah tarafın­dan sınırlandırılmış ve onu, eğitimini gerçekleştirmek hususunda kısıtlı bir çerçeve içine hapsetmiş olduğu izlenimini bırakmaktadır. Böylece eğitim biliminin çetrefilli problemlerinden kahtım gibi, bir başka açıdan eğitim imkanını yok eden bir durum ortaya çıkmaktadır. Çünkü burada da kalı­tırnın insanı kısıtlaması gibi bir kısıtlama karşımıza gelmekte ve insanın

1 .N. Öner, Insan Hürriyeti, s.5-8. 2.En'fım, 6/35; Bakara, 217; Safffıt, 37/96. 3.Secde, 41117; Dehr, 76/3.

Page 21: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

ı36 DİN EÖtTtMt ARAŞTIRMALARI

davranışı, İHlhl irade karşısında tamamen sınırlarnalara bağlanmış gözükmektedir. Bu durum da insanın eğitilebilir bir varlık olma hususunda kısıtlanmamış olduğunu düşünmemize engel teşkil etmektedir. Bundan dolayı insanın davranışlarında ona hiçbir irade ve hürriyet tanımayan Saffat 37 /96'daki, "Sizi ve yapmakta olduklarınızı Allah yarattı" ayeti, Ehl-i sünnet'in tamamı tarafından konu ile ilgili deliller cümlesinden sayılmamaktadırı.

İkinci gruptaki ayetler ise, kula mutlak bir irade ve ihtiyar nisbet etmektedir. Bu durum hürriyet probleminin din açısından da ele alın­masını zorunlu kılmaktadır.

İnsanın hürriyeti problemi islam düşüncesinde ilk devirlerden itiba­ren tartışılmıştır. Nesefi, "Tabsıratu'l-edille"sinde fiil1erin yaratılması hu­susunun Hz. Peygamber döneminde bile tartışıirlığını söyler2. Asıl olarak H. II. yüzyılın başlarından itibaren konu münakaşa edilmeye başlanmıştır. Daha çok kaza-kader kavramları çerçevesinde cereyan eden münakaşalar, zaman içinde birçok mezhebierin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.

İnsanın davranışında hür olduğunu savunanlar, (Mutezile) hür ol­madığını savunanlar (Cebri ye) ve orta yolu tutanlar (Ehl-i sünnet) ekolleri ortaya çıkmıştır. Bu münakaşalar her ne kadar teorik görünüyorsa da as­lında pratikten kaynaklanmıştır. Münakaşaların temel sebebi, Emevl yö­neticilerinin haksız uygulamalarını, Allah'ın kaderi kılıfı içinde meşn1laş­tırmak isteklerine selefi tavrın uygun oluşu, bu İstisınarın giderek büyük bir ahlaki tehlike ortaya çıkarmasıdır. Buna direnen H. Basri, Risale adlı kitabı ile Allah'ın kulun zulmünün sebebi olarak gösterilemeyeceğini or­taya koymuş, diğer kelamcılar Ma'bed el-Cühenl, Geylan ed-Dimeşkl, Vasıl b. 'Ata kendisini destekiemiş ve böylece münakaşalar başlamıştır3.

Bu hususta, kulun fiilinin halıkının Allah olduğunu, fakat bu yarat­manın kulun iradesi doğrultusunda gerçekleştiğini ve bu hususta kulun üzerinde hiç bir cebir ve zorlama olmadığını kabul eden Ehl-i sünnet gö­rüşü4, bizim de yolumuzu aydınlatmaktadır.

Bu iki uç noktayı Ehl-i sünnet'in terkib metodu birleştirmektedir. O, bu tutumu ile ne Cebriyenin tefritine, ne de kaderiyenin ifratına düş­müş, ikisi arasında orta yolu bulmuştur. Bu tutumda konumuza ilişkin yönü itibarıyle kul, kendisine sorumluluk getiren bir akıl gücü ile dona­tılmış, ayrıca ona iyi ve kötü bildirilmiş, kul da bunlar arasında tercih ya-

. pabilecek bir iradeye sahip kılınmıştır5.

I.M.S. Yazıcıoğlu, Matüridl ve Nesefi'ye Göre insan Hürriyeti Kavramı, s. ı38. 2.M.S. Yazıcıoğlu, age, s.7. 3.M. Çağrı cı, islam Düşüncesinde Alılfık, s. ı 3- ı 4. 4.Bkz. B. Topaloğlu, Kelô.m ilmi, s. ı ı 1, 287-288. 5.Kehf, ı 8/29; Fussilet, 41/40.

Page 22: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EÖlTIMlN GÜCÜ 137

4- İrade ve İnsanın Hürriyeti

İrade, insanın dış dünyadan etkiler aldıktan sonra ona karşı şuurlu tepkiler yapmasıdır. İrade sahibi bir canlı, davranışlarını düşünüp taşına­rak, kendi seçtiği gayetere göre tayin eden varlıktır. Öyle ise irade, düşüncenin ortaya koyduğu gayetere doğru gidebilme gücüdürl. Bu hedefe ulaşmada, onun hürriyeti direkt olarak engellenmiş değil, ancak harici şarttarla dotaylı olarak çerçevelenmiştir. Yani insan, bu iradesiyle isterse itaat eder, isterse asi olur. Yani kul, bir irade kısıtlamasının baskısı altında değildir2. Allah (c.c.)'ın kulun iradesini ipotek altına aldığı izle­nimini veren ayetler, bir yönden Yüce Allah'ın mekanik bir iradeye sahib bir yaratıcı olarak algılanması gibi bir yanlış anlayışı önlemeye yöneliktir. Diğer yönden de insanın davranışını baskı altında tutmanın dışında; onu yaratma ve böylece o davranışa İlahi bir ton, bir kutsallık kazandırma açısından devreye girmekte olduğunu beyan etmektedir. Böylece insanın özgür iradesinde, yaratıcının desteğinin bulunuşunun haber verilmesi, ona yeni ufuklar açmakta, eğitimi için motivasyon sağlamakta; buna dıştan yapılacak bir müdahalenin yakışıksızlığını da gözler önüne sermektedir. Hatta bu oluşurnun insanın davranışiarına böylesine bir özgürlük sağ­laması, o davranışın temeli olan düşüncesinde de özgürlük sağladığını bize düşündürtrnektedir. Böylece Allah'ın lütfu ile kulla~ına bazı imkanlar sağladığı ortaya çıkar. Aynı zamanda onun kudret sahası sınırlanrnarnış olur3.

İmam-ı A 'zam Ebu Hanife de insanın cebr altında tutulduğunu çağrıştıran ayetlerin sonuçlarını (el-Enarn, 6/111, Yunus, 10/99-100, Hud, 111118-119-34; Tekvir, 81/29; A'raf, 7/89; Taha, 20/85; Yusuf, 12/24) hüküm (kesin ve icbarl) olarak değil, vasıf (sebeplere bağlı-kesbi) olarak yorurnlarnış4, delil olarak ta Resulullah'ın insanın niçin çalıştığına dair so­rulan soruya verdiği "Arnel ediniz. Herkes yaratıldığı şeye yönelrniştir, kendisine yaratılan özelliği elde etmek insana kolay kılınmıştır" hadisini delil getirmiştir. Bu tutumunun da amacı, bize göre, Allah Teala'nın ancak kabiliyet verrnek suretiyle insanın bir işi kolay yapmasını ve başarmasını temin ettiğini ve kulların fiiline müdahalesinin bu anlarnda olduğunu dü­şündüğünü beyan etmektir.

Zaten insan iman ve küfürden arınmış olarak yaratılmıştır. Her iki dururnun da ortaya çıkışı insanın tercihi sebebi iledir. Mürninden Allah'ın,

l.M.S. Yeprem, age, s.92. 2.B. Topaloğlu, Keliim ilmi, s.290. 3.N. es-Sabun!, Maturidiyye Akaidi, s.155- I 56. 4.Beyazi'ziide, age, s.45.

Page 23: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

138 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI

zorla imanı almasını düşünmek de caiz olmazi. İman ve küfür kulların fiilleridir2.

Felsefenin bu problemi, Ketarn'da Ehl-i sünnet ekolünde, kesb kav­ramı ile açıklanır. İnsanın fiilini yapmaya değil, kazanmaya gücü vardır diyen eş'ari anlayışı, kesbi, kulun kudretinin takdir olunana yanaşması olarak kabul eder, Maturidller'e göre kesb, insanın davranış yapmaya kudretinin olmasıdır. Fiilin yaratıcısı Allah'tır. Davranışın ortaya çıkışı, hem insanın, hem de Allah'ın iradesi ile olmaktadır3. Maturidl'nin bu kesb izahını Nesefi, daha açık ve belirgin bir şekilde ortaya koymuştur4.

Maturidller'in bu açık izahına karşı insanı, davranışında irade ve seçme muhtevasından neredeyse yoksun bırakan Eş'art anlayışı F. Razi'yi, "İnsan, hürriyet sahibi görünümünde hürriyetsiz bir varlıktır" hükmüne götürmüş, böylece ahlak ilmini ve eğitimi temelsiz bırakmıştır5. Halbuki aynı ekolün mensubu İmam Gazzall'ye göre kulun seçme hürriyeti vardır. Fakat bu hürriyet is bat edilemez6. Maturldiler, kesbte insanın iradesini daha güçlü olarak görürler ve kesbi, işin yapılmasına kesin şe­kilde karar vermek olarak anlarlar. Buna göre kesb, insanın bir şeyi seç­mesi ve kastetmesidir. İnsan da Allah'ın kendisine verdiği güçle fiili kes­bedip etmemekte, yani seçip seçmemekte ve yapıp yapmamakta hürdür7. Böylece seçme ve yapma konusunda insanın kendisiQe bırakılan alanda hür olduğu kabul edilmiş olmaktadır. Ayrıca insanın bir sorumlulukla başbaşa bırakılması8, onun davranışlarını kendi iradesi ile gerçekleştirdiğinin bir başka göstergesidir.

İnsanda bu sorumluluk olduğuna göre, refleks ve tik gibi zorunlu fiilierin dışında kalan ihtiyari fiillerimizde insanların irade ve bu irade ile iş ortaya koyabilme gücü (istıta 'a) mevcuttur. Cebri ye dışında bütün mezhebler ve Ehl-i sünnet'in görüşü budur9. Dolayısıyla insan Allah'ın kendisine çizdiği bir yolda zorunlu bir yolculuk yapmamakta, kendi ira­desi ile iyiye ve doğruya gidebilme yeteneğine sahib bir varlık olarak ira­desini elinde tutmaktadır. Bu durumda ona eğitilme gücü kazandırmak-· tadır.

1 .Beyazlzade, age, s.24. 2.Beyazlzade, age, s.39. 3.M.S. Yazıcıoğlu, Maturidi ve Nesefi'ye Göre Insan Hürriyeti Kaı:ramı, s.43. 4.M.S. Yazıcıoğlu, age, s.35-47. 5.M. Çağrıcı, Islam Düşüncesinde Ahlak, s.20. 6.M. Çağrıcı, Gazall'ye Göre lslfım Ahlfıkı, İstanbul 1982, s.95. 7.N. Öner, Insan Hürriyeti, s.45-46; M. Çağrıcı, Islam Düşüncesinde Ahlak, s.20. 8.Zilzal, 9917-8. 9.N. es-Sabun!, age, s.l35.

Page 24: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EGİTİMİN GÜCÜ 139

. İrad1 fiil dört safhada gerçekleşir. Bunlar: a) Gaye (tasavvur eqne) b) !stişare (düşünüp taşınma) c) Karar (tercih ve amacı belirleme) d) !cra (gerçekleştirme) safhaland ır.

Bunlar, tahlflin, iradi davranışta ayırmaya muvaffak olduğu safha­lardır. Sınırları açık seçik belli değildiri. Gerek iç gözlem, gerekse deney, insanda bu safhaları gerçekleştirecek bir yapılanma olduğunu söyleyebil­memize yeterli olan deliller ortaya koyabilmektedir.

İradenin hür oluşu, onun, soya çekim ve çevreden elde ettiği karak­terden değil, "ben"den çıkan iradi karara dayanması ile mümkündür. Ben ise, insanın o ana kadar elde ettiği karakteridir. Karakter, soya çekim, çevre ve alışkanlıktarla teşekkül eder. Bu unsurlardan hangisinin hangi davranışların kaynağı olduğunu bilmemize imkan yoktur. Ne karakteri tamamiyle bilebiliriz, ne de o anki şartların, aldığımız karara etkisinin öl­çüsünü söyleyebiliriz. Çünkü, karakterin zaman içinde oluşan ve insanın eseri kabul edilen yönünün, önceden hesaplanması mümkün değildir. Bu yönü şuur ortaya koyar. Şuur ise, bazan zeka yönünde hareket eder ve herşeyi mekanik olarak açıklar. Bazan da tabii (doğuştanlığı) yönünde hareket eder ve o zamanda hür faaliyete yönelir2.

iradi davranışın tabil hareketi çok nadir ortaya çıkar. İnsan genel­likle harici şartların zekayı etkilemesi, onun da şuuru kapiayarak iradi da;vranışa yön vermesi ile hareket eder3. Öyle ise bizim iradi davranışımız, aslında harici şartların, eğitimin ve zekanın ortaya çıkardığı harekettir. Bu davranışın kalitesi de alınan eğitimin kalitesine sıkı sıkıya bağlıdır. Zekanın eğitim ve çevre ile ortaya çıktığı bilinen bir gerçektir. Buradan da insanın eğitilebilir olma özelliğine doğuştan, hürriyet açısından bir engel olmadığı sonucu ortaya çıkar. Ayrıca insanda bir hürriyet içinde olma ihtiyacı ve hür olma bilinci vardır. Çünkü insanda hürriyetin yokluğunun bilinci vardır. Hürriyetin yokluğunun bilincinde olmak, hürriyet bilincinin var­lığını ortaya koyar4 .

. İnsanın davranışlarını kendi iradesi ile yaptığının bir delili de Ehl-i sünnet'e ait Allah'ın, onu güç yetiremeyeceği şeylerle yükümlü tutmasının muhal bir durum olduğu yolundaki kanaattır5.

Ayrıca kulun iradesi o kadar hürdür ki toplumda etkileşim içinde bulunduğu diğer fertlerle de sorumluluk açısından bir ortakhk taşımaz. Herkes kendi günahını yüklenir. Hiç kimse başkasının günahını yüklen-

l.M.S. Yeprem, age, s.94. 2.H. Bergson, Yaratıcı Tekamül, s.290. 3.Bergson, age, s.261. 4.N. Öner, insan Hürriyeti, s.6. S.N. es-Sabun!, age, s.l45; Beyazlzacte, age, s.38; ayrıca bkz. Bakara, 2/286.

Page 25: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

140 DIN EÖITIMI ARAŞTIRMALARI

mez. Bundan dolayı da kendi çalıştığı ve elde ettiği ile sınırlı bir sorumlu­luğu vardır1. Ellerinde iradeleri olduğu halde nefslerini eğiterek onun emirlerine uyacak bir yapıya kavuşturmadığından dolayı insanlar, kendi kendilerine zulmeder, kötülük yaparlar2. İnsana isabet eden iyilik, Allah'tandır. Kötülük ise, kendi nefsindendir3. Kötülüğün kendi nefsin­den oluşu keyfiyetini, İmam-ı A 'zam, el-Fıkhu'l-ebsat isimli eserinde gü­nah sebebine bağlar ve "Allah Teala, kötülüğü günah işleme sebebiyle takdir eder" der4. Yani kul, kötülükle karşılaşır veya kötülük yaparsa, bu onun daha önceki günahları sebebiyledir. Yaratılışındaki özelliklerinden dolayı değildir. Ayrıca bir başka ayette: "Size isabet eden her musibet ellerinizle işledikleriniz yüzündendir" buyrulmaktadır5. Ebu Hanife, aynı yerde izahına devamla demektedir ki "Kulun kendisiyle kötülüğü işlediği güç, iyiliği işlemesi için de müsaittir. İnsan Allah'ın kendisinde meydana getirdiği ve kötülükte değil, iyilikte kullanmasını emrettiği bu gücü (ıstita 'a) sarf ettiği yerden dolayı ceza görür"6. Öyle ise, yaptıkla­rından sorumlu olan insanın gerçekleştireceği eğitime, Allah tarafından herhangi bir engel konmamış, aksine insanın düşünce ve eylemine (kesb) yüce yaratıcı, destek ye ortak olarak (halk) onlara, başkaları tarafından yapılması muhtemel baskı ve müdahaleleri engellemiştir. İnsan o işi yap­mayı dilediğine göre, Allah da o işi yapmasını dilemiŞ ve ona o konuda izin vermiştir?. İnsan bu konuda o kadar hürdür ki Allah'ın hiçbir şekilde rızasının olmadığı, inkar ve kendisine ortak koşma davranışına bile engel olunmamıştır. Allah, dilerse tüm insanları mürnin yapabileceğini haber verdiği halde, böyle bir zorlamaya gitmemiş, hatta resulünü de böyle bir zorlamadan menetmiştir8. İnsanların davranışları, onların gerçek eylemleri olan kesbleridir. Kesb kavramı, cebr (insanı icbar altında tutmak) ve tefviz (insanın mutlak hürriyeti) arasında yer alır. Ebu Hanife'nin bu kavra­mında davranışın, Allah'ın iradesi dışında meydana gelmesi bahis konusu değildir9.

Bu şekilde bir arzu ve karar safhasından sonra, davranışın insan için Allah tarafından yaratılması, onun hürlüğüne bir engel teşkil etmez. · Çünkü fiilin oluşması için gerekli bütün ön şartlar, insan tarafından, hiç­bir dış etki altında olmadan sırf kendi irade ve isteği ile hazırlanmaktadır.

1.Necm, 53/38-4; Fatır, 35/18. 2.Yunus, 10/44. 3.Nisa, 4179. 4.M.Öz,/mam-ı Azam'ın Beş Eseri, s.37. 5.Şura, 42/30. 6.M. Öz, imiım-ı Azam'ın Beş Eseri, s.38. Ebu Hanife bu eserinde bu konulan Kelam tlmi

açısından ele almakta ve çok geniş açıklamalarda bulunmaktadır. ?.Insan, 76/30. 8.En'am, 6/107; Yunus, 10/99. 9.Beyazizade, age, s.39-40.

Page 26: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EGİTİMİN GÜCÜ 141

Matüridl bu noktada fiile ilişkin bir "beğenme" unsurundan da bahse­der. Bu da insanın fiilini istediği şekilde seçip beğendiğini, bu seçme, be­ğenme ve isteme neticesinde fiilin Allah tarafından yaratılmış olduğunu göstermektedir. Yüce Allah'ın iyi ve kötü şeyleri göstermesi; iyileri tav­siye edip, kötüleri yasaklaması da, insanın hür olarak bir fiili seçip beğe­nebileceğini göstermektediri.

İnsanın davranışları ile irade hürriyeti arasındaki ilişkilerde zaman­lamaya da temas edilmiş, insandaki irade gücünün davranıştan önce bu­lunduğu fakat yapabilme gücünün davranışla eş zamanlı olarak verildiği kabul edilmiştir. Yapma gücünün davranıştan önce bulunduğu hususu külli' iradenin etki ve rolünü ortadan kaldımcağı için benimsenmemiştir. Güç ve fiilin aynı anda ortaya çıkacağı kabul edilmiştir2. Halbuki istek halinin davranıştan önce bulunuşu külll iradenin etkisini ortadan kaldır­maz. Çünkü istek halindeki bir eylemin zihnin dışında bir varlığı yoktur. Zihinsel faaliyete ise, eylem demek mümkün değildir. Çünkü, onun müstakil bir varlığı yoktur. Onun davranış halindeki müstakilliği, hem ya­pabilme gücünü içermesi, hem de davranışı yaratan Allah'ın iradesini içermesi ve onun çizdiği çerçevede sözkonusu olabilir. Bu durumda ise, külli' irade zaten işin içine karışmaktadır.

İnsanın davranışındaki hürriyet konusunda bazı kısıtlamalar getiren eş'arl ekolüne karşı Matürldl ve Nesefi'nin, insanın fiilindeki hürlüğü ko­nusundaki düşünceleri daha ileri noktalara varmaktadır. Onların bu tutu­munda, Orta Asya'daki serbest· tartışma zemininde yetişmelerinin payını unutmamak gerekir. Ehl-i sünnet'in diğer büyük kanadı olan Eş'arllikte ayni serbestliği bulmak mümkün değildir. İnsan iradesinin, fiilin oluşu­munda oynadığı rol, onun fiilindeki hürlüğünün derecesini gösterir. Matüri'di' ve Nesefi'nin izahlarından, insan iradesinin, fiilin meydana gel­mesinde büyük rol oynadığını görüyoruz. Onlar, İbn Hümam'da gördü­ğümüz gibi, fiili meydana getirecek iradenin yaratılmamış olduğunu açık olarak söylememişler, fakat yaptıkları izah ve yorumlarda bu düşüncede olduklarını gösterir açıklama ve tavırlar ortaya koymuşlardır3.

İnsanın hürriyeti ve sorumluluğu dengesinde son derece hassas öl­çütler getiren Ehl-i sünnet görüşü, bu dengenin sarsıldığı durumları anla­tan bir kavramı da listesine sokmuştur. Teklif-i ma la y'utak adı verilen bu kavram, bir kimsenin yapmasına gücü olmadığı bir şey ile mükellef tu­tulması durumuna ad olarak verilmiştir. Kur'an'da böyle bir teklif vaki değildir. Çünkü, teklifin şartı, emredilen şeye memurun muktedir olma-

l.M.S. Yazıcıoğlu, age, s.l38. 2.Beyazi'zade, age, s.37. 3.M.S. Yazıcıoğlu, age, s. I 38

Page 27: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

142 DIN EGITIM! ARAŞTIRMALARI

sıdırl. Kur'an'da emr olduğuna göre, memurun muktedir olması kaçınıl­mazdır.

Kur'an'ın, insanın eğitilebilecek bir varlık olduğu hususunu açıkla­yan yaklaşımlarından ilki, onun insanın fıtratına ait özelliklerine ilişkin açıklamalarıdır. İnsan fıtratının bu boyutta ele alınması, onu tanıtarak muhtemelen eğitiminde ona kolaylık sağlama amacına yöneliktir. Bu du­rum da onun eğitilebileek bir varlık olarak yaratıldığının kabul edildiğini gösterir.

5- İnsanın Fıtratı

Fıtrat kelimesinin lügat anlamı; birşeyi başlangıcında yarmak, şakk etmektir. Ortada bir şey gözükmezken karanlığın veya yokluğun yarıla­rak ortaya birşeyin çıkmasıdır2. Terim" olarak fıtrat; insanların yaratıldığı ilk hale veya sonradan eğitim sonucu elde ettikleri halin başlangıçtaki güç durumuna denir. Bunlar, Allah Teaiii'nın kendi marifetinden insanlarda topladığı ve yarattığı özellikleridir. İnsanın, imanı tanıma gücünden kendisinde bulunana da fıtrat denir. Bir maddeden bir cismin, bir mevcudun ortaya çıkışı, bir tohumdan bir bitkinin ortaya çıkışı fıtrat olarak isimlendirildiğine göre3, fıtrat eğitime müsait olan yaratılış demektir. Herhangi bir şeyin ilk icad ve ibda 'ma fatr, ilk var olan durumuna fıtrat denir. Dolayısıyla fıtrat, kavram olarak; doğal yaratılış, istidat, doğuştan gelen yeti gücü maniliarına gelir.

Öyle ise eğitime önce, insanın fıtratının eğitilebilecek özelliklerini tesbit etmekle başlanmalıdır. Bu manada fıtrat, hem özel olarak tek kişinin eğitilebilecek özellikleri anlamında kullanılır, hem de tüm insanları kapsa­yacak şekilde onların eğitilebilir özellikleri kastedilerek kullanılır.

Herşeyden önce biyolojik bir varlık olma özelliği gösteren insanlar, bedensel özelliklere sahibtirler. Buna biz insanın maddi yönü diyoruz. Bunun yanında onun bir takım ruhsal özellikleri olduğunu da görüyoruz. İnsan, duygulu ve düşüneeli fiiller gerçekleştiren, inanan, iyiliği, adaleti, sevgiyi ve merhameti yaşayan, öğrenen, öğrendiklerini uygulayan bir· varlıktır. Bunlara da insanın ruhsal (manevi) yönü diyoruz. Gene insanın maddi ve ruhi özelliklerinin yanında bir özelliğinin de hayat tarzının di­ğer insanlarla bir arada yaşamak özelliği olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı da onun için toplumsal hayat tarzının bir zaruret olduğu hük­münü4 veriyoruz. Öyle ise insan genel anlamda maddi-manevi ve sosyal yönleri olan bir varlıktır diyoruz.

l.Ö.N. Bilmen, Hukuku fslamiyye Kamusu, s.58. 2.H. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, III, 1889-1890. 3.el-lsfahfini, ei-Müfredat, s.382. 4.1bn Haldun, Mukaddime, Kah i re ts., s. 100.

Page 28: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EÖITIMIN GÜCÜ 143

İnsanın maddi yönü ile biyoloji ilgilenir. Biyolojik özelliklerinzi­hin yapısı ve psikolojiye olan etkisi sebebiyle de eğitim bilimleri gıda alma, beslenme, büyüme, sağlıklı olma, hastalıkların psikolojik hayata etkisi gibi konuları kapsamına alır. Eğitim bilimlerinin asıl uğraşma alanı, insanın psikolojik ve sosyolojik yönüdür. Onun için insanın psikolojisi ile ilgili nitelikleri, öncelikle eğitimin alanına girer.

Kur'an'da birçok ayette insanın psikolojik yapısı ele alınır. Söz ge­limi bir yandan nankör, zalim, cahil, inkar edici, bozguncu, kızan, kan dökücü, aceleci, aciz, cimri, korkak gibi olumsuz özellikleri olduğu bil­dirilen insanın, diğer yandan inanan, şükreden, düşünen, ibret alan, dinle­yen, öğrenen, okuyan, sorumluluklar alabilen, kızdığında kızgınlığını ye­nebilen, seven, sevgi ve şefkat dolu olan bir varlık olduğu da bildiril­mekte, hatta en güzel yaratılışa sahib olduğu haber verilmektedir. Kur'an insanı eğitirken öncelikle bu tesbiti yapmakta, daha sonra da bu tesbit doğrultusunda insanın eğitilmesini istemektedir. İnsiı.nın eğitilebilmesi için, eğitimin onun fıtratına uygun olarak yapılması ilkesini getiren Kur'an'ın bu yoldaki tavsiyeleri ise şöyle sıralanabilir.

İnsanın iyiye meyilli ve en iyi yaratılışa sahib olabilecek olması, onun her şart altında iyi olacağının delili değildir. Bu özelliğinin yanında zaman zaman kötülük yapma, günah işleme gibi davranışlar da insanın özelliklerindendiL Hatalar yapmak, yanlışlıklara düşmek gibi olumsuz­luklar da onun içindir. İnsan aynı zamanda unutan bir varlıktır. Bunun için kendisine ad olarak (ne-si-ye) kökünden türetilmiş bir kelime isim olarak verilmiştir. O, zaman zaman en iyi yaratılışa sahib olduğunu unu­tur ve o zaman yukarıda zikredilen yanhşlıklara düşer.

İnsan eğitilirken, onun akll ruh ve hayvansal bedenden oluşan ikili bir mizaca sahib bulunduğu, nefs diye adlandırılan bir bireyselliği ol­duğu, yaradanınkine benzeyen sıfatiara sahib olduğu, varlıkların bilgisine ulaşabildiği, kalb ve zihin gibi ruhi ve akll kavrama organlarına sahib ol­duğu daima gözönünde bulundurulmalıdır. Bu tutum onun fıtratının gö­zönüne alındığı bir eğitimi izleme ilkesinin gereğidir.

Genel olarak insan kavramında ortaya çıkan psikolojik haller, özel olarak, tek bir kişinin eğitiminde de bu yönü ile karşımıza çıktığı gibi, ta­kip edilecek yöntemlerde ve oluşturduğumuz amaçlarda da karşımıza çıkmaktadır. Demokratik eğitimde, "çocuğa görelik ilkesi" olarak yer alan bu yaklaşım, modern eğitimin de kabul ettiği ilkelerden birisidir.

6- Hidayet-Dalalet

İnsanlan duygulandıran, harekete geçiren bir takım temel dürtü ve güdüler vardır. Bunlardan bazıları temel güdülerdir. Açlık, susuzluk, cin-

Page 29: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

144 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI

sel istek, hava alma, uyku güdüleri gibi. Bazıları ise çocuğun diğer insan­larla olan ilişkilerini kurup geliştirmeye yaramaktadır. Arkadaş edinme, bağlanma, nisbet edilme, kabul edilme, bir yer ve konum edinme gibi. Birtakım güdüler ise, kişinin seçimine bağlı olan güdülerdir. Bunlar da ilgi, istek, arzu ve umuıt adını aJırl.

Dürtü ve güdüler çocukta ihtiyaçtan kaynaklanır. Yani çocuk bun­ların tümünü veya bir kısmını gerçekleştirmek zorundadır. İşte bu noktada başkasının yardımına ihtiyacı vardır. Çocuk için hem bunları gerçekleştirmek bir ihtiyaçtır. Hem de bu ihtiyacı gidermek için baş­kasının yardımına ihtiyaç duyar. İşte eğitim de bu ihtiyaçla temellendiril ir.

İslamın eğitim anlayışı, insanın iyi yaratılışını gerçekleştirmesi için başkasının yardımına olan ihtiyacı üzerine kurulur. İnsan ham yetenekle­rini kendi kendine gerçekleştiremez. Bu hususta tıpkı biyolojik, fizyolojik ve sosyolojik ihtiyaçları gibi psikolojik bir ihtiyaç içindedir. Ancak ken­disine yol gösterecek, iyi davranışlarını fiilen ortaya çıkarınasma yardım edecek bir başkasının varlığı ile potansiyel özelliklerini değerlendirebilir. Kur'an'da insanın ihtiyacını duyduğu bu rehberliğe hidayet kavramı ile temas edilir. Bir yönü ile insanın hürriyeti ile bağlantılı olan bu kavram, diğer yönü ile de insanın eğitimi ile alakalıdır.

Şimdi çizdiğimiz bu çerçeve içinde hidayet ve dalalet kavramları üzerinde duralım.

Hidayet kelimesinin Iügat anlamı, irşad ve delalet etmek, öğretmek, açıklamaktır2. Istılahta ise, nisbet edildiği varlığa göre manası değişmek­tedir. Çünkü, bu kelimenin K. Kerim'deki kullanılış yerleri ve nisbet edil­diği varlıklar çeşitlidir. Bazan İlahi bir fiil, bazan peygamberlere ait bir özellik, bazen K. Kerim'in bir vasfı olarak, bazan da kulun insan olması itibarıyle taşıdığı bir istidat manasında kullanılmaktadır. Şüphesiz bir fiil aynı manada, hem Allah'a hem de başkasına nisbet edilmez. Bundan do­layı kullanıldığı yere göre çeşitli anlamların yüklenmesi·kaçmılmazdır.

Hidayet, en geniş anlamıyla amaca ulaştıracak olan hususa lütf u Jetafetle (incelikle) delalet etmektir. Herhangi bir hususta yolu göstermek veya yola götürmek veya amaca ulaşana kadar yolda ona önderlik etmek hususlarını içerir. Letafetten maksat inceliktir. Hidayet, hayır işlerinde olur. Şerde hidayet olmaz. Hırsıza yol göstermeye hidayet denmez3. Öyle ise hidayet, nezaket ve incelikle, kırmadan, incitmeden, gururu ile

I .A.T. Jersi1d, age, s.352. 2.ei-Mu 'cemii'l- Vecfz, s.647. 3.H. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 1,119.

Page 30: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EÖ1TİMİN GÜCÜ 145

oynamadan, insandaki yanlış davranışları düzeltmek, ona iyiye ve doğ­ruya gitmesi için rehberlik etmektir.

Hidayet, birçok ayette kula, Allah'ın bir lütuf olarak yaptığı yardımı anlatan bir kavram olarak ele alınmaktadır!. Bu ayetlerde.ki hidayet kav­ramı, Allah'ın, kula, eğitimini gerçekleştirebilmesi için müsaade etmesi ve onun nefsinde hidayetlenmeyi (doğru yola girmeyi) yaratması demek­tir2.

Allah Teala'nın bir fiili olarak hidayetin sayısını belirlemek kabil değildir. Ancak H. Yazır, cinsleri bir araya toplayarak şöyle bir sınıflama yapmaktadır:

1) Hak ile batılı, doğru ile yaniışı ayırt etmeye yarayacak bir takım deliller vermek. Bunlarla insan, doğruya ve yanlışa karar .verir. Bu şekil­deki hidayet, doğruyu görüp bilme manasma gelme~tedir. Buna sahib olma açısından müslüman olan ve olmayan müşterektir. (İmam Maturidi'nin görüşü budur.)3

·2) İnsanda psikolojik ve fizik güçleri çoğaltmak ve geliştirmek. Bu güçlerle, insan, hayatındaki refah seviyesini yükseltir. Bunlar insanın beş duyu organı, düşünce güçleri, aklı ve iradesi tabii ve hayvanı güçleri gibi güçleridir. Allah'ın bunları insana vermesi ve bu güçlerin varlığını onda sürdürmesi, onun bir başka hidayet nevidir.

Görülüyor ki hidayet Allah'ın bir fiili olarak düşünüldüğünde mu­hatabı kul olmakta, onun hayatını daha iyi sürdüreceği ortamın var edil­mesi anlamı taşımaktadır. Hidayetin zıddı idlaldir (dalaletle bırakmak). Dalalet içinde olanların hidayet istemesi, hidayetin kendilerinde var edil­mesini istemeleridir. Hidayette bulunanların hidayet istemesi ise, onun varlığının devamını ve mertebesinin çoğaltılmasını istemeleri anlamına ge­Iir4. İşte bu çoğaltına eğitim sonucunda oluşur. ·

Zaten Ebu Hanife de hidayetle ilgili ayetleri; "Semfid'a .gelince, onlara doğru yolu gösterdik (hidayet ettik) ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler"5 ayeti ile, ayetteki hidayet kelimesini de gösterme ve açıklama ile·tefsir eder6. Ebu Hanife'nin bu yaklaşımını şöyle yorumla­nabilir:. İnsanın doğasında potansiyel olarak inanç duygusu vardır, küfür, duygusu yoktur. Fakat sonradan fiil haline dönüştürdüğü iman ve küfür,

I.A'raf, 7/43-178-186; İbrahim, 14/21; En'am, 6/16-125; Zümer, 39/23-37; Şura, 42/52; Ra'd, 13127-3 1-33; N ahi, i 6/37; İsra, 17/97; Kehf, I 8/17; Kasas, 28/56; Rum, 30/29; Fatır, 35/82.

2.N. es-Sabfini, Matüridiyye Akaidi, s.I63. 3.M.S. Yeprem, age, s.320. 4.H. Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, 1,120-121. 5.Fussilet, 41/17. 6.Beyazizade, Usulu'l-Münife, İFAV, İstanbul 1995, s.47-48.

Page 31: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

146 DIN EGITIM! ARAŞTIRMALARI

başlangıçta onun tabiatında fiil halinde değildir. Eğer fiil halinde olsa idi, insan sonradan değişik inançlara sahip olmazdı.

Maturidi de daHilette olmayı, kulun mevcut halinin bir tasviri olarak görürken bile, bu durumun gene kulun kasdı ve ihtiyar sonucu meydana geldiğini söyler ve hidayet ve dalaletin kulu cebr altında tutacak şekilde aniaşılmaması gerektiğini ileri sürer I.

Allah dilediğini, kendisinin bir lütfu olarak hidayete ulaştırır.

Dilediğini de adaletinin bir gereği olarak dalalete (sapıklığa) düşürür. Allah'ın sapıklığa düşürmesi hızlanıdır. Hızlan, Allah'ın razı olacağı şey­

lerde, kulu başarılı kılınayıp yardımını kesmesidir2. Bu onun adaletinin bir gereği olup, insanın yaptığı kötü işlerin sonucu olarak, uğratıldığı bir ce­zadır3. Yani Allah'ın kula hidayeti, onun ku la iyi işlerde yardım etmesid:r. Sapıklığa düşürmesi ise, bu yardımı yapmamasıdır. Onun bu tavrının da kaynağında da kulun kendi iradesi ve bundan ortaya çıkan davranışları yatmaktadır.

Allah-kul ilişkisinde, hidayet etme kavramının bulunması, her şartta kula olanın üstünde bir imkan sağlamak manasma alınmamalıdır. Mesela Allah'ın kula hidayet etmesi, onun soyaçekim sebebi ile gerçekleşmeyen bazı davranışların önündeki engellerin kaldırılmasını içerdiği düşünülme­melidir. Bu yaklaşımla Allah'ın, kendi koyduğu fıtrat kanununa muhalefet etmesi gibi bir sonuç doğuracak bir anlayışın önüne geçilmiş olur.

Soyaçekimin dışındaki sınırlamalarda, Allah insanı hidayete erdi­rirse, o davranışı gerçekleştirme hususunda kendisine engel teşkil eden yatkınlık veya yetkinliğin noksan oluşu gibi olumsuz şartları aşması husu­sunda onda bir şevk uyandırır da insan bu konuda .çaba sarfeder. Böylece hidayetlenir. Şayet Allah bu hidayeti insana, ihsan etme:z;se, o zaman in­san kendi haline terkedilmiş olur. Bu durum da onların hatalı hareketler ve sapıklıklar içinde kalmasına sebep olur4.

Bazan hidayet kavramı, sadece Allah'a ait bir hak (fonksiyon) ola­rak ifadesini bulmaktadır ki bu manada peygamberin bile gerçekleştire­meyeceği bir faaliyeti ifade eder5. Bu faaliyet bize göre kul da bazı dav­ranışları güç olarak yaratmasıdır. Bundan dolayı hidayete ermekten doğan minnet duygusunun Allah'a yönelik olması istenmiştir6.

I.M.S. Yeprem, age, s.322. 2.M. Öz, lmam-ı Azam'm Beş Eseri, lFA V, Istanbul 1994, s.58. 3.Beyazlziide, el-UsiUu'l-Münife, s.23. 4.A 'riif, 7/30. 5.Kasas, 28/56; Bakara, 2/272; Yunus, 1 0/43; N ahi, 16/37. 6.Beyazlziide, age, s.l8.

Page 32: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

KUR' AN'A GÖRE EGITIMINGÜCÜ 147

Bazan bu kavram, Kur'an'ın temel işlevlerinden birisi olarak gün­deme geliri. Çünkü o, sözün en güzeli, en uyurulusu olan ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirilmiştir. İnsanlar bu kitaptan etkilenirler2. Bazan bu kavram, bir peygamberin fiilierinden biri olarak zikredilir3. Bu manada hidayet; doğrunun içinde olmak4, doğru yolu göstermek, rehberlik etmektir5. Bazan da kulun kendi başına gerçekleşti­rebileceği bir özelliğini6, bazan bir sivrisineğe bakarak elde edebileceği bir üstünlüğünü ifade eder?. Bu manada hidayete erme, doğruyu bulma, doğrunun içinde olma ve doğru yola girmeye müsait olma demektir.

Bu ayetlerin ortak noktaları, hidayetin İlahi bir eylem olduğu ve fa­kat insanın da bu eyleme muhatab olacak istidat ve kabiliyetleri kendi üzerinde taşıdığı hususudur. Buradaki problem, hidayete erme konusunda insanın ne dereceye kadar istidat sahibi olduğu veya bazılarını Allah'ın hi­dayetten mahrum bırakmakta ve saptırmakta olup olmadığı noktasında ortaya çıkmaktadır. Eğer bazı kişilerin 'hidayetten mahrum olduğu ve Allah'ın onları saptırdığı fikri mutlak olarak kabul edilirse, o zaman eğitim açısından da yaratılışı sebebiyle eğitilmeye müsait olmayan kişilerin varlığı gibi bir durumla karşı karşıya kalırız. Yok eğer durum böyle değil de in­san hidayete ermeye tamamen müsait bir istidat sahibi ise, o zaman ortada problem kalmaz. Ve görünen odur ki bu kavramla ilgili Allah'a ait sıfatlar baki kalmak kaydı ile insan hidayete açık bir yapıdadır. Kendi iradesi ile onu eld.e edebilir. Allah da insan dilerse ona yardım eder. Kendi iradesi ile hidayetini gerçekleştirmeye yönelmiş kişi halcikaten zor bir işi başarmıştır. Ve bundan dolayı Allah'ın selamına, onun esenliğine, kurtuluşunu ve saadetini istemesine layık olmuştur8.

İnsanın bir eğitim varlığı olduğu kanaatini güçlendiren ikinci kav­ram nefs kavramıdır. Özellikle ahlak açısından ele alındığmda nefsin yapısı ve özellikleri, insanın bir eğitim varlığı olma özelliği taşıdığını düşündür­mektedir.

7- Nefsin Ahlaki Özellikleri

K. Kerim, nefse bir takım kabiliyetler verildiğini, iyilik ve kötülü­ğün ona ilham edildiğini, nefsin hem arındırılabileceğini hem de kötülük-

I.Bakara, 2/3; lsra, 18/9; Yunus, ı 1/108; Zümer, 39/41. 2.Zümer, 39/23. 3.G1ifir, 40/38; Meryem, 1 9/43; Şura, 42/52. 4.M.S. Yeprem, age, s.320. 5.N. es-SabGnl, Maturidiyye Akaidi, s.ı64. 6.Necm, 53/30; Yunus, ı 1/108; İbrahim, 14/4; Meryem, 19/76; Necm, 27/92. 7.Bakara, 2/26. 8.Tfiha, 20/47.

Page 33: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

148 DIN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI

lere gömülebileceğini beyan etmiştirl. Nefsin kötülük ve iyilik arasındaki dengeli konumu, aslı Kur'an'a dayandırılan ve özellikle tasavvuf düşün­cesinde üzerinde durolan yedi aşamalı bir nefs anlayışının doğmasına se­bep olmuş ve bu tasnif İslam alimlerince de geniş bir kabul görmüştür. Kur'an'da geçen nefsin bu mertebeleri ontolojik bir hiyerarşi değil, etik anlamda bir mertebelendirmedir. Bundan dolayı nefsi, çeşitli parçalara ayrılabilecek bir kavram olarak düşünmek yanlış bir varsayım olur. Mertebelenme, edindiği ahlaki değerler (eğitilme) bağlamında oluşur.

Arzuların düşüneeye hakimiyetinden (emmare), bütün kemal sıfat­ıarını kaianmış (kamile) hale kadar, kat ettiği çeşitli aşamaların tasnif edil­diği bu anlayışta nefs, tam anlamı ile hür ve bağımsızdır. Bu yüzden hem Allah'a hem de kendisine karşı sorumlu tutulacaktır. Bu konumundan dolayı nefs, kendisini kemal noktasına kadar geliştirmek için çalışıp çalış­madığı konusunda insana hesap bile soracaktır2. Yani insan, bu konuda kendi kendisine hesap soracaktır. Çünkü bu tür faaliyetleri gerçekleş­tirme mekanizması yine insanın bizatihi kendisindedir ..

SONUÇ

Bütün bunlara göre eğitim, insana dilediği her niteliği kazandırabi­lecek bir etken olarak gözükmemektedİr. Onu bu hususta iki nokta sınır­lamaktadır.

a) Soyaçekim mekanizması,

b) Davranışında hürriyet kısıtlaması.

Bunlardan soyaçekim mekanizması, eğitim bilimlerinde tartışılan bir konudur. İnsan davranışlarını yaparken irade ve isteğini kısıtlayıcı bir faktör olarak soyaçekim mekanizmalarının etkisi altında olduğu genel­likle kabul gören bir yaklaşımdır. Fakat bu yaklaşım "doğuştan suçlu" bir çocuğun varlığını kabul etmeyi gerektirecek bir kesinlikte değildir. Saldırganlığın temel sebebinin eğitim ve kültür çevresi olduğu yolundaki yaklaşım daha tercihe şayan görülmektedir. Yani kısmen soyaçekim ile sınırlı bir alanda iradesini kullanarak davranışlarda bulunabilir3.

Kur'an da eğitimin ulaştığı bu sonucu destekler mahiyettedir. İnsanların bireysel farklılıklarla dünyaya geldiğini, bu sınırlar çerçeve­sinde özelliklerini geliştirebileceklerini ve eğitilebileceklerini haber verir. Kur'an'a göre kötü bir tip (born criminal yoktur. Öyle ise bireysel

l.Şems, 91/7-10. 2.1sra, 17/14. 3.Geniş bilgi için bkz. A. Dodurgalı, Ailede Çocuğun Din Eğitimi, lFA V, Istanbul 1996,

s.l45-154.

Page 34: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

. -J

KUR' AN•A GÖRE EÖtTlMIN GÜCÜ 149

farklılıklar ancak iyi davranışlar ve onların şiddet derecelerinde söz konusu olmaktadır.

İkinci husus, insanın davranışında hürriyetin varlığı, yokluğu veya kısıtlanmasıdır. İnsan davranışı bu manada Yaratıcının külli iradesinin etkisi altındadır. Bu küllUrade insanın bir kısım özelliklerini fiili olarak yaratmış, bir kısmını ise kuvve (potansiyel) olarak yaratmıştır. İnsan davranışında bu kuvve özelliklerini gerçekleştirecek hür bir iradeye sahibtir. Fakat bu potansiyelin ötesine geçecek gücü yoktur. Yani potansiyel olarak dahi kendisine verilmemiş bir özelliği gerçekleştirecek gücü yoktur. Bu çerçeve içinde kalmak kaydıyla, hür bir irade ile dav­ranışlarını ortaya koyabilir. Kur'an-ı Kerim'de üzerinde durulan, kalplere mühür vurma, k~lplerin kilitli olması, önünde ve arkasında sedterin bulunması gibi ilk· bakışta insanı zôrunlu hareket eden bir varlık olarak tanımlıyormuş gibi gözüken ayetler bu konudaki diğer ayetlerle bütünleştirildiği zaman ortaya çıkan durum, bunların insanın iradesini kullanmaya mani olmadığı yolunda bir kanaat oluşturmaktadır. Bu ayetler, insanın eğititme açısından mahiyet ve tabiatını yansıtan ayetlerdir. İnsana, eğitiminde kolaylık sağlamak üzere kendi tabiat ve mahiyeti bu ayetlerle açıklanmıştır. İşte, eğitimci, insanın eğitimini bu tabiat ve mahiyet sınırları içinde gerçekleştirebilir. Çünkü "Allah kullarının hiçbi­rini iman veya küfre zorlamamış, onları mürnin veya kafir olarak yarat­mamıştır. Onları şahıslar olarak yaratmıştır. İman ve küfür; bunların fiille­ridir. Allah küfre sapanı küfrü esnasında kafir olarak b~lir. O kimse daha sonra iman ederse mürnin olarak bilir. İlmi ve sıfatı değişmeksizin onu sever. Kulların hareket ve sükun gibi bütün fiilieri hakikaten kendi kesb­leri (kazançları) dir. Öyle ise bir kısım (ahlaki) davranışlarında insan hür­dür. Eğitimine engel bir husus yoktur. Bu özellik, potansiyel olarak kendisine verilmiştir. Bundan dolayı da sorumlulukları vardır . Davranışlarının yaratıcısı iseYüce Allah'tır. Onların hepsi Allah'ın dilemesi, ilmi, hükmü ve kaderi ile olur"l. İman ve küfür konusunda bile insanı zorlamayan Yijce Allah, "İsteyen mürnin olsun, isteyen inkarcı olsun" buyurarak insanları kendi haline bırakmıştır . .Ancak imanın da küfrün de sonucunu haber vermiş, "hidayet etmek istediğinin göğsünü imana aça­cağını, dalalette kalan inkarcıların ise göğüslerinin daralacağını, sıkıntı ve bunalım içinde olacaklarını"2 açıklamıştır.

Eğitimini gerçekleştirmek için insanın bir rehbere ihtiyacı vardır. Yoksa karanlıklarda kalır, potansiyel güçlerini harekete geçiremez. Ayrıca insan nefsinin ahlaki açıdan iyilik ve kötülük arasındaki dengeli konumu

l.M. Öz, lmam-ı Azam'ın Beş Eseri, s.57. 2.En'am, 61125.

Page 35: DI EGITIMI - İSAMktp.isam.org.tr/pdfdrg/D01239/1996_3/1996_03_DODURGALIA.pdf · 2013-02-20 · Büyük bir grup filozofa göre ise hayir ve şerr insan ~efsinde den gededir. İnsanın

150 DIN EGITIM! ARAŞTIRMALARI

ve hem iyiliği, hem de kötülüğü yapabilecek durumda olması, insanın ahlaki eğitim açısından hür olduğunun bir diğer delilidir.

Bütün bu durumları onlara iyice açıklasın diye her kavme kendi di­linde peygamber gönderilmiştir!. Zaten peygamberin görevi de insanları uyarmak, yerine göre müjdeleyerek, mükafaatlar vadederek, yerine göre korkutarak bu işi gerçekleştirmektir2. İnsan da onun bu uyarılarını değer­lendirip J<:endini eğitmekten sorumludur3. İnsanlığa peygamber (eğitici) gönderildiğine göre, insanlar da onun uyarılarına cevap verecek bir ya­ratılışta olmalıdır. Zaten Allah Teala, herşeyi, gökleri ve yeri, yerli yerinde yaratmıştır. Böylece herkes kendi kazancına göre karşılık görür. Kimseye bir haksızlık edilmez.

Öyle ise, insan, davranışlarının kısıtJandığı düşüncesiyle kendi eği­timinden hiçbir zaman vazgeçmemeli, sürekli kendini geliştirme hatta yenileme gayreti içinde olmalıdır. Ve gene bilmelidir ki, Allah'ın hidayeti süreklidir. Soyaçekirole kısıtlanan davranışının önündeki engel bile böy­lesine bir hidayetlenme ile belki de geriletilebilir. Bu bağlamda insanın kendi istekleri çok önemli rol oynar. Başkalarını eğitirken de eğitimin gücünün sınırsız' olmadığını düşünmeli, onu ancak soya çekim ve potansi­yel özellikler çerçevesinde eğitebileceğini gözönünde bulundurmalıdır.

Ayrıca insan, sadece kendini eğitmek ile de yetinmemelidir. Kendisine verilen akıl ve diğer yeteneklerle kendi çevresini de (sosyal­fizik) eğitmeli ve geliştirmelidir. Bu onun bir başka sorumluluğudur4. Bu konuda da insan sınırlandınlmış oldı,ığunu bilmeli, imar (eğitim ve düzenleme) faaliyetlerinde sınırsız olduğunu düşünmeriıelidir. Eğitimde çevresindeki insanların özelliklerine, ferdi farklarmaS ve eşyanın taşıdığı özelliklere dikkat etmek zorundadır6. Yoksa insani özelliklerin bozulmasından, AIDS gibi büyük felaketler, ferdi farklılıklara uyul­mamasından, eğitim başarısızlıklan, eşyanın özelliklerini ve doğadaki dengeyi ihmalden, çevre felaketleri (hava kirliliği, ekolojik dengenin bo­zulması, su kirliliği v.b. gibi) meydana gelir?. Diğer insanların eğitimi ve çevrenin imarında görülen tabiatını aşmamak ve bozma'mak gibi sınırlar, insanın kendi eğitiminde de karşımıza çıkmaktadır. Bunlara uyulmadan yapılan eğitimin sonuçları olumsuz olacaktır.

1.lbrahim, 14/4. 2.Nahl, 16/36; Ahzab, 33/45. 3.1sra, 17115. 4.Rlıın, 30/41. 5.1sra, ı 7/84. 6.Rahman, 55/88. 7.H. Atay, agm, ll, s.l6.