68

EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

Embed Size (px)

DESCRIPTION

EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

Citation preview

Page 1: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5
Page 2: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5
Page 3: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

Genel Yayın Yö[email protected]

Begüm ÇELİKKOL

Yazın belki de en sevdiğim yönü her sokağın güneş kremi koku-yor olması. Mevsimsel psikolojiden mi yoksa deniz özleminden midir bilinmez her yaz yollarda bu kokuyu duyar, mutlu olurum. Daha da mutlu olmak ve o güneş kreminin kokusunu daha da yakında duymak için yaza Antalya’da “Merhaba” dedim. Denizli, kumlu, güneşli günlerden sonra İstanbul’a geldiğimde bir reha-vet var ki üzerimde sormayın.Antalya’da Kızıl Ajan Anna Chapman’i gördüm. Kısa bir süre-liğine konuşma şansım da olmadı değil. “Türkiye’ye hiç ajan-lık için geldiniz mi?” diye sorduğumda kibarca “Bu soruya yanıt vermek istemiyorum” dedi ve devam etti: O görevim çok eskide kaldı. Şimdilerde sokaklarda kalan çocuklara yardım toplama-ya çalışıyorum. Herkes yardım etse dünya bir başka olur, savaş-lar biter, acılar diner. Doğru söylüyordu Chapman.Antalya’yı çok sevdiğini söyleyen güzel Kızıl Ajan, “Bir dahaki sefere tatile geleceğim” dedi. Anna Chapman’den sonra Rus-ların Tarkan’ı olarak bilinen şarkıcı Stas Mihaylov’un şarkılarını dinleme fırsatı buldum. Sesi, sahnesi muazam... Dinleme fırsa-tını bulursanız sakın kaçırmayın!

Bu aralar takıldığım bir isim var ki o da Concha Buika. Bu nasıl bir sestir böyle? Hele ki akşamüstü saatlerinde, güneş batar-ken, gök henüz kızılken açacaksınız o söyleyecek, siz uzaklara dalacaksınız. O da bana göre İspanya’nın Kibariye’si... İspanyol-ca bilmeseniz de şarkıları içinizi acıtıyor, hüzünlendiriyor, gözle-ri dolduruyor. Gitarın sesine kaptırırsanız kendinizi, hele de eli-nizde bir fincan Türk kahvesi olursa değmeyin keyfinize. Sakin-lik, dinginlik, huzur hissi arayanlara; anılarını özleyenlere, tatile gidemeyenlere bire bir geliyor... Gitar, piyano, bas ve çello gibi birçok enstrümanı daçalabilen şarkıcı için sahne, kendisi ve izleyiciyle derin bir bağkurabildiği bir mekân olduğu için önem taşıyor. Her güzelin de hayranı olduğu gibi Buika da duyduğumuza göre bir Sezen Aksu hayranı. Hatta bunu İzzet Çapa’yla bile paylaştı. Buika, Çapa’ya

“Sezen Aksu’nun müridi olabilirim” demiş. Bu kadını dinleme-nizde mutlaka bir fayda var.

Onun dışında Türk popüler müziğinde de yeni isimler çıkıyor. Emir, Çağlayan Topaloğlu gibi isimler bu yazın en çok dinlenen-leri arasına çoktan girmiş durumda. Yıldız Tilbe ve Tarkan gibi isimlerle çalışan Emir, 3 parçalık bir albümle mekânları coş-tururken; Mustafa Topaloğlu’nun kendisine benzemeyen oğlu Çağlayan Topaloğlu’nun ondan aşağı kalır yanı yok. Beş gün-lük Antalya seyahatinde bu iki isim neredeyse her kulüpte din-leniyor, seviliyor.Yazın en çok seveceğiniz kitabı ise Kız Kısmı olabilir. İnternetdünyasının fenomeni durumundaki Siminya’nın kendi hayatın-dan derlediği kitapta 21. Yüzyıl’ın Ankarası’nda yaşanan traji komik aile ortamını anlatılıyor. Elinizden düşüremeyeceksiniz. Hele ki baskıcı bir ailede büyüyen bir kız çocuğuysanız tam size göre bir kitap. Bir de İzmirli yazar Ferda Ercan Uyulan’ın Okül-tizm ve Enerji isimli kitabı ilginç.İçinde simyadan gizemli dünyalara pek çok konuyla ilgili bilgilerbulabileceksiniz. Ferda Hanım’la bu aralar biraraya gelebilirsek bir sonraki sayıda kitapla ve gizemli konularla ilgili röportajımızıokuyabileceksiniz. Gelelim Edu&Art’a... Bu sayıda da elinizde dopdolu bir dergibulacaksınız. Yine tüm gücümüzü siz okurlarımız için harcadık. Sağlık, kültür, eğitim, sanat ile dolu olan Edu&Art her geçen gün daha da yenileniyor ve gelişiyor. Eğer şehirden uzak olacak-sınız yanınıza alın, eksikliğini hissedebilirsiniz. Kadro tam gaz, yazın sıcağı ya da rehaveti demeden çalışıyor. Bu kadar sanat-severle birlikte olunca müziğe karşı eğilim artıyor elbette. Ya-kında Açelya Hanım’la stüdyoya girersek şaşırmayın...Yazarlarımız yine engin bilgileriyle bu sayıda da yanınızda. Yani dört dörtlük bir Edu&Art’ı tutuyorsunuz elinizde şu anda...

Şimdilik sevgiyle kalın... TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

01

YAZ, MÜZİK, GÜNEŞ KREMİ KOKUSUYAZ, MÜZİK, YAZ, MÜZİK, YAZ, MÜZİK, YAZ, MÜZİK,

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 3 7/10/12 3:39 PM

Page 4: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

02

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

Çok yönlü bir sanatkar, hayata sanatın gözüyle bakan her eserinde farklı tarzını yansıtan başarılı bir heykeltraşın sanat yolculuğuna çıkacağız birlikte...

İÇİNDEKİLER

H MORRISSEY AÇIK HAVA SAHNESİ’NDE

H DISNEY LIVE! MICKEY’NİN MÜZİK FESTİVALİ

H BİR EFSANE ENRICO MACIAS

H GALATA MEVLEVÎHÂNESİNDE SEMA TÖRENİ

H SEZEN AKSU’DAN YAZ SÜRPRİZİ: “SEZEN AKSU ACOUSTIC BAND”

H JILL SCOTT TURKCELL KURUÇEŞME ARENA’DA

H CMYLMZ FUNDAMENTALS

H MUSTAFA CECELİ BOĞAZ’IN BÜYÜLÜ SAHNESİNDE

Animasyon komedi türünün kült serilerindendir Buz Devri.Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok büyük bir hayran kitlesine sahip.Serinin dördüncü filmi Buz Devri 4 - Kıtalar Ayrılıyor yakın zamanda ülkemizde de sinemalarda...

O sadece Anadolu kültürünün bir parçası olarak kalmakla yetinmedi... Önce Osmanlı ve Selçuklu’nun muhteşem kültür zenginliğinin peşine düştü, devamında bu toprakları renklendirmiş bütün uygarlıkların sözcüsü olmaya sıvandı... Yaptığı işin kültürümüze katkıları unutulmaz....

Yalçın Konuk, 2012 yılında “Kusur Güzeldir” isimli albümünü müzikseverlerin beğenisine sundu. Albümün kayıt ve aranjman çalışmalarının tamamlanması üç yıl sürdü. Konuk bas-bariton sesi ve müziğindeki 1970-80’lere özgü altyapı ile Türk Pop’una bir nevi Art Nouveau etkisi getiriyor.

42

04

ESERLERİNE RUHUNU ÜFLEYEN BİR SANATÇI

BUZ DEVRİ 4 KITALAR AYRILIYOR...EFSANE DEVAM EDİYOR

YALÇIN KONUK’TAN MÜZIK ZIYAFETI“KUSUR GÜZELDİR”

DÜNYANIN TANIDIĞI BİR SANATKARSITKI OLÇAR

CEYLAN DÖKMEN

ETKİNLİKLERtemmuz

10

12

24

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 4 7/10/12 3:39 PM

Page 5: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

03

SÖYLEŞİ

EFSANELER

PORTRE

BÜYÜK VİRTÜÖZ

İLHAM GENCER20

14

48

LIVERPOOL’UN ÇOCUKLARI...60’LI YILLARA DAMGALARINI VURAN DÖRTLÜ

ŞÖHRET BASAMAKLARINI HIZLA TIRMANAN GENÇ YETENEK

TÜRKÜ TURAN

LIVERPOOL’UN ÇOCUKLARI...60’LI YILLARA DAMGALARINI VURAN DÖRTLÜ

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 5 7/10/12 3:39 PM

Page 6: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

04

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012 İngiliz alternatif müziğinin

ikonlarından, efsanevi topluluk The Smiths’in kurucusu, duyarlı ve protest şarkıların söz yazarı Morrissey, Açık Hava Sahnesi’nde vereceği konserle festivale muhteşem bir final yapıyor! Bu-güne kadar Vauxhall&I,You Are The Qu-arry, Ringleader Of The Tormentors, Ye-ars Of Refusal gibi albümlerle solo ka-riyerine başarı üstüne başarıyla devam eden Morrissey “Everyday Is Like Sun-day,” “The More You Ignore Me, The Clo-

ser I Get,” “Let Me Kiss You,” “First Of The Gang” ve “You Have Killed Me” gibi hitle-re de imza attı. Radiohead, Jeff Buckley gibi müzik efsanelerinin de örnek aldıkla-rını söyledikleri Morrissey, Rolling Stones dergisinin yaptığı gelmiş geçmiş en iyi 100 şarkıcı listesinde yer alıyor. Bu muh-teşem konserin açılışını ise güçlü sesi ve piyanoya hakimiyetiyle müziğinde özgün-lük ve ustalığı birleştiren, Morrissey’in iki şarkısında da vokalleriyle yer alan genç ozan şarkıcı Kristeen Young yapacak.

TemmuzÊTarih: 19 Temmuz Saat: 21:00 Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi, İstanbulwww.biletix.com

MORRISSEY AÇIK HAVA SAHNESI’NDE

AJANDA

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 6 7/10/12 3:39 PM

Page 7: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

05

TemmuzÊTarih: 21 Temmuz Saat: 16:00 Trump Towers Mallwww.biletix.com

MORRISSEY AÇIK HAVA SAHNESI’NDE

İstanbul Çocuk Tiyatrosu, Trump Towers Mall

içinde hayata geçirdiği yeni tiyatrosunda 23 Nisan günü “Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali” ile perdelerini açıyor…

Tüm dünyada izlenme rekorları kıran gösteri-de Mickey Mouse ve dostları, ışıltılı kostümler, hareketli ve yüksek enerjili şarkılarla dans et-tirerek eğlendiriyor.

Koreografisi Madonna’nın koreografı tara-fından yapılan Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali’nde, Beyonce, C+C Music Factory, Baha Men gibi yabancı sanatçıların yanısıra; dünyada ilk defa Türkiye’den çok sevilen bir parça da gösteriye dahil oldu!

Mickey, Minnie, Donald ile Goofy, Ariel, Sebas-tian ile Ursula, Yasmin, Aladdin’le Cin, Woody, Buzz ve Jessie’nin de aralarında bulundu-

ğu 25 yıldızdan fazla Disney yıldızının yer al-dığı “Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali” sahne arkasındaki telaşı gösteren son dere-ce eğlenceli bir video ile başlıyor. Arka plan-daki curcuna sahneye taşarken, Mickey, Min-nie, Donald ve Goofy sahneye çıkıyor. Seyirci-ler çok geçmeden Alaaddin, Yasemin ve Cin’le hip-hop ritimleri, baş döndüren akrobasi ha-reketleri, uçan halılar ve sihirli değişimlerle dolu bir dünyaya ortak oluyor. Gösteri boyun-ca denizin altında Ariel ve Sebastian ile bulu-şup reggae ritmine kapılan Woodie, Buzz ve Jessie’den rodeo tarzı boogie yapmayı öğre-niyor.

Popüler parçalar ve en sevilen Disney filmle-rinden (Aladdin, Küçük Deniz Kızı, Disney/Pi-xar Oyuncak Hikayesi) bölümler ile doyası-ya dans, müzik ve eğlence yaşatacak Disney Live! Mickey’nin Müzik Festivali, 23 Nisan’dan itibaren Trump Towers Mall’da..

DISNEY LIVE! MICKEY’NIN MÜZIK FESTIVALI

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 7 7/10/12 3:39 PM

Page 8: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

06

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

AJANDA

Bu yıl 50. sanat yılını kutla-yacak olan Enrico Ma-

cias 25 Temmuz’da Turkcell Kuruçeşme Arena’da ilk kez sahne alacak. Eylül ayında Olimpia’da 50. sanat yılı için muhteşem bir tören yapılacak olan sa-natçı, kutlamalar kapsamında en sevi-len parçaları, dünyaca ünlü şarkıcıla-rın söyleyeceği düetlerden oluşan bir de albüm hazırlıyor. 800 bestenin mima-

rı olan sanatçının 80 şarkısı Türkçe söz-lerle yeniden hayat bularak, Ajda Pek-kan, Nilüfer, Candan Erçetin, Ayten Alp-man gibi ülkemizin en ünlü sanatçıları tarafından seslendirilmiştir. Enrico Ma-cias 50. yıl kutlamalarının Türkiye aya-ğında 25 Temmuz’da Turkcell Kuruçeş-me Arena’da, hayranlarının ezbere bildi-ği şarkılarını Boğaz’ın ışıkları altında oku-yacak.

ENRICO MACIASTemmuzÊTarih: 25 Temmuz Saat: 21:30 Turkcell Kuruçeşme Arena, www.biletix.com

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 8 7/10/12 3:39 PM

Page 9: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 9 7/10/12 3:39 PM

Page 10: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5
Page 11: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

09

www.iksev.org

CMYLMZ FUNDAMENTALSİlk gösterisini Mayıs 1995’te Leman Kültür Merkezi’nde yaptı. Gösterilerine Beşiktaş Kültür Merkezi’nde devam etti. Bu gösteriler sırasında binlerce kişinin ilgisini çekmeyi başardı.Sinema kariyeri 1998’de vizyona giren Herşey Çok Güzel Olacak’taki Altan rolü ile başlayarak, Vizontele’de Fikri, Organize İşler’de Müslüm Duralmaz ve Ramon filmlerindeki rollerle devam etti. Bunun yanında Hokkabaz adlı filmi vizyona girdi. Yüksek bütçeli bilim kurgu/komedi filmi G.O.R.A. 2004’de, A.R.O.G 2008’de ve Yahşi Batı 2010’da gösterime girdi. Filmin senaryosunu yazan Cem Yılmaz, filmde 4 ayrı karakteri canlandırmıştır. Yoğun istek üzerine Cem Yılmaz, müthiş performansı ile Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda.

www.biletix.com www.biletix.comwww.biletix.com

JILL SCOTT TURKCELL KURUÇEŞME ARENA’DAGrammy ödüllü, yeni nesil divalardan biri olmanın ötesinde, gerçek anlamda çok yönlü bir sanatçı olan Jill Scott, 17 Temmuz Salı akşamı, BKM ve HIP işbirliği ile Turkcell Kuruçeşme Arena’da ilk defa İstanbul’lu müzikseverler ile buluşacak...Soul, r&b, caz, hip hop gibi müzik janrlarının önemli isimlerinin ağırlanacağı “Summer of Soul” geceleri kapsamında 4 Haziran’da Macy Gray’in sahne alacağı, Turkcell Kuruçeşme Arena’nın bir diğer konuğu Jill Scott olacak.

MUSTAFA CECELI BOĞAZ’IN BÜYÜLÜ SAHNESINDESezen Aksu imzası taşıyan “Unutamam” adlı eseri seslendirmesiyle tüm dikkatleri üzerine çeken ve ‘En İyi Çıkış Yapan Solist’, ‘En İyi Çıkış Yapan Video Klip’ ödüllerini alan Mustafa Ceceli, müzik kariyerine genç yaşta başlayanlardan. 6 yaşındayken piyano eğitimi alan Ceceli, solo albümünü çıkarmadan önce yaptığı aranjelerle büyük ilgi topladı. Çakkıdı şarkısı Türk Pop Müziğine yeni bir soluk getirdi ve yoğun ilgi gördü. 28 Temmuz Cumartesi akşamı Boğaz’ın büyülü sahnesinin sahibi olacak olan Mustafa Ceceli, dillerden düşmeyen, klasikleşen şarkılarını da bu konserde seslendirecek.

17.07 26.07 28.07

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 11 7/10/12 3:39 PM

Page 12: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

Kıtalar Ayrılıyor (Ice Age: Continental Drift); Manny, Di-ego ve Sid’in, kendilerini diğerlerinden ayıran

afetten sonra sürüklendikleri bir kıtada başlarına gelenleri beyaz-perdeye taşıyor. Bir buzdağından derme çatma bir gemi yapan kahra-manlarımızın maceralarla dolu epik deniz seferi böyle başlıyor. Manny ve arkadaşlarını bu yeni dünyada egzotik deniz canavarları ve acımasız korsanlar da bekliyor. Tarih öncesi sincap Scrat ise bildiğiniz gibi, lanet-li palamudu onu nereye sürüklerse oraya gidiyor!7’den 70’e her yaştan sinema seyircisini kendisine hayran bırakan Buz Devri serisinin son filmi 3D olarak seyircilerle buluşuyor.

10

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

SİNEMA

KITALAR AYRILIYOR...EFSANE DEVAM EDİYOR

Buz Devri 4

Ayrılıyor (Ice Age: Continental Drift); Manny, Di-ego ve Sid’in, kendilerini diğerlerinden ayıran

afetten sonra sürüklendikleri bir kıtada başlarına gelenleri beyaz-perdeye taşıyor. Bir buzdağından derme çatma bir gemi yapan kahra-manlarımızın maceralarla dolu epik deniz seferi böyle başlıyor. Manny ve arkadaşlarını bu yeni dünyada egzotik deniz canavarları ve acımasız korsanlar da bekliyor. Tarih öncesi sincap Scrat ise bildiğiniz gibi, lanet-

7’den 70’e her yaştan sinema seyircisini kendisine hayran bırakan Buz

Orjinal adı: Ice Age: Continental Drift • Yönetmen: Steve Martino, Mike Thurmeier • Tür: Animasyon , Macera, Komedi • Oyuncular: Ray Romano, Denis Leary, John Leguizamo, Jennifer Lopez, Nicki Minaj• Ülke: ABD Yıl: 2012

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 12 7/10/12 3:39 PM

Page 13: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

11

DVD

Marilyn ile Bir Hafta

1956 yılının yazında, 23 yaşında genç bir delikanlı olan Colin Clark (Eddie

Redmayne), Oxford’da okuduğu bölümü terk ede-rek, sinema sektörüne girer ve kendisini o sırada çekimlerine başlanan ‘The Prince and the Show-girl’ adlı filmin setinde, en alt kademedeki asistan-lardan biri olarak bulur. Sir Laurence Olivier (Ken-neth Branagh), efsanevi yıldız Marilyn Monroe (Mic-

helle Williams) ve o dönem yeni evlendiği kocası, İn-giliz tiyatro oyun yazarı Aurthur Miller’ı (Dougray Scott) merkezine alan film, asistan Colin’in gözün-den Monroe’nun İngiltere’de geçen bir haftasını an-latıyor. Miller İngiltere’den bir süre ayrılmak zorun-da kaldığında genç asistana da, Hollywood’a dön-meden önce güzel aktristi İngiliz sosyetesi ile tanış-tırmak, gezdirmek ve eğlendirmek görevi düşüyor.

My Week With Marilyn

ALTERNATIFLERn John Carter n Ağır Abi n Jack ve Jill n Demir Leydi n Neşeli Ayaklar 2 n Karanlıklar Ülkesi: Uyanış n J. Edgar

http

://w

ww

.idef

ix.c

om/v

ideo

/

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 13 7/10/12 3:39 PM

Page 14: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

12

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

MÜZİK

RAFTAKILER n Organik / Mustafa Sandal n Bi Düşün / Özcan Denizn Ahmet Koç / Renkli-Türkçe n Biz Burdayız / Hadise

YALÇIN KONUK’TAN MÜZIK ZIYAFETI “KUSUR GÜZELDIR”

Yalçın Konuk, Belçika’nın

Liège kentinde 1970 yılında dünyaya geldi. Müzik eğitimine ilkokulda başladıktan sonra, sekiz yaşındayken Liège Kraliyet Operası’nın çocuk korosundan teklif aldı. Aynı yıl okul korosunun solisti olarak ilk kez sahneye çıktı. Yalçın Konuk’un müziği, Yetmişler ile Seksenler’in deli dolu ve ince dekadansından “yaylı çalgılar, synthesizer ve sert davul ritimleri”ne dek uzanan temaları, dönemin modasındaki hippy chic’ten haute couture’e uzanan yelpaze misali, hem derinlik içerir hem de çeşitlilik gösterir. Albümün ilk single parçası ve parça boyunca 62 kez tekrarlanan “Leyla”, hayal dünyasına ait olup ve orada kalması için yalvarılan bir kız hakkında, bir pop-rock-funk baladıdır ve aşkın bir gerçeklikten çok bizim imgelem gücümüzün bir ürünü olduğunu haykırır. Yalçın Konuk, 2012 yılında “Kusur Güzeldir” isimli albümünü müzikseverlerin beğenisine sundu. Albümün kayıt ve aranjman çalışmalarının tamamlanması üç yıl sürdü.

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 14 7/10/12 3:39 PM

Page 15: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

13

KİTAP

KALBİMDE BİR ŞİİR GİZLİCEZMİ ERSÖZYAYIN YILI: 2012208 SAYFADİLİ: TÜRKÇE YAYINEVİ: TEKİN YAYIN

KALBIMDE BIR ŞIIR GIZLI: CEZMI ERSÖZ“Geriye doğru baktığımda, çünkü

ancak böyle anlaşılıyor bazı şeyler, ben aslında ilkokul 4.-5. sınıftan itibaren yazar olmayı kafama koymuşum” diyerek anlatıyor kendisini Cezmi Ersöz. Ve yazar bu sözlerin üzerine son olarak bir şiir kitabı çıkardı. Kitapta pek çok ünlü ismin en sevdiği şiirler yer alıyor. Ve kitap şöyle anlatılıyor: Yeryüzünün en eski sesi şiir, sanatın her alanını sözün anası olarak hep besledi. Şiirin gücü, edebiyatın öykü ve roman macerasına öncülük etti. Sözün yalvacı şairlerin, yüz yıllardır süren amansız koşusu, insanlığa yaratıcılığın en yüksek ürünlerini sundu. Belki bu nedenle insanın şiirle ilişkisi ekmek ve su ihtiyacı gibi vazgeçilmezdir. Sözün hasıdır şiir. Her sanatçı için, suyu hiç eksilmeyen bir kaynaktır. Her bir şiir, günlük yaşantımızda, hatıralarımızda, gerçekle yüzleştiğimiz zorlu anlarda bir deniz feneri gibi yol gösterir bize. Şiirle iletiriz sevgiliye hislerimizi, şiirle ağlar ve güleriz açık ya da gizli. Anlatmakta zorluk çektiklerimizi, şairin iki dizesiyle söyleyiveririz en anlaşılır belki de en zor dilde. Çok

sevdiğimiz şiirler vardır. Bizim olan, büyümemize, geçmişe ve hatta geleceğe tanıklık eden; kalbimizden hiç düşürmediğimiz. İşte bu en sevdiğimiz şiirler bizi bize en doğru anlatan sözlerdir. Kişiliğimizin aynasıdır sanki o şiirden gelen o ölümsüz sesler.Hepimizin kalbinde saklı bir yüz gibi en sevdiği bir şiir yok mudur ‘bu benim’ dediği?Cezmi Ersöz, sözün anayurdu bu ülkede, şiirin eşsiz örneklerinin söylenip, yazıldığı bu topraklarda, en sevilen sanatçılara en sevdikleri şiirleri sorarak bir gül bahçesi oluşturmuş: Kalbimde Bir Şiir Gizli.Kimi sanatçı, tek bir şiir adı söylemiş, kimileri birden çok, ama bir tanesini seçmek zorunda kalmış. Aynı şiiri seçenler olmuş hiç habersiz birbirinden. Ama hiçbir sanatçı, ‘ ben şiir bilmem, anlamam’ dememiş gül bahçesinden gül seçerken. İnsanın ilk ve son sözü şiiri yaşatmaya adanmış bu kitapta yer alan dizeler, aslında hepimizin en sevdikleri. En sevdiklerimizin de en sevdikleri. O zaman kim olduğumuzu çok iyi biliyoruz, kalbimizdeki şiirleri bir daha okuyup, yaşarken, yaşatırken.

n Kırmızı Cuma / Nedim Şenern Kristal Bakışlım / Soner Alıçn Seküler Bilimin Tanrıları / Furkan Aydıner

n Engelleri Aşanlar / Nurullah Abalı n Karanlığa Yolculuk / Sevil Atasoyn Aşkla Dans / Mim Kemal Öke

RAFTAKILER

I I

EDUART ON SAYFALAR 01-13.indd 15 7/10/12 3:39 PM

Page 16: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

14

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

EFSANELER

Beatlesmania Neredeyse yaptıkları her şarkının ölümsüz bir hit haline dönüştüğü 1960’ların efsane grubu The Beatles’ın eski muhteşem günlerinden anılar. Beatlesmania’nın tüm dünyayı salladığı yıllarda grubun nasıl sevildiğini belgeleyen bu yazıda: John Lennon, Paul McCartney, George Harrison ve Ringo Star’dan kurulu ekibi daha yakından tanıyoruz.

EFSANELER.indd 2 7/10/12 3:42 PM

Page 17: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

Beatles rock türü müziği ile 1960’larda dün-ya çapında yaygın olağan üstü hay-

ranlık uyandıran İngiliz müzik topluluğuydu.

Tümü Liverpool doğumlu olan dört üyesi vardı. (James) Paul McCartney (18 Haziran 1942), John (Winston) Lennon (9 Ekim 1940), George Harrison (25 Şubat 1943) ve Ringo Starr (asıl adı: Richard Starkley 7 Temmuz 1940). Hepsi işçi ailele-

rinden geliyordu. Beraber çalmaya başlamadan önce çeşit-li rock gruplarında deneyim kazandılar. Önce McCartney ve Lennon 1956 yılında bir araya geldiler. Daha sonra bu gruba 1957 yılında Harrison katıldı. 1960 yılında Suart Suchliffe ve Pete Best’in de katılmasıyla grup Beatles adını aldı. Topluluk dönemin gereği olarak önce Liverpool ve Hamburg’daki gece klüplerinde çalarak kendilerini tanıttılar. Fakat grup kendini fazla koruyamadı ve 1961 yılında Suart Suchliffe ve 1962’de

EFSANELER.indd 3 7/10/12 3:42 PM

Page 18: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

dı. Şarkı sözleri ve yaptıkları müzikler sayesinde yapımcı kuruluşlardan çok sayıda ödül aldılar. Kraliçe II Elizabeth bile bu grubu O.B.E. (Order Of The Bri-tish Empire) nişanı ile ödüllendirdi.

Uzun saçları, giyim tarzları sayesin-de de oldukça ilgi çeken grup dün-ya çapında ün kazandı. Bütün plakla-rının bir milyonun üstünde satabilece-ğinden emin olan grup büyük bir rahat-lık ile çalışmaya başladı ve müzikleri-ni monoton olmaktan kurtarıp her za-man yeni şeyler eklemesini bildi. Örne-ğin “Yesterday” gibi balatlardan “Pa-perback Writer” gibi karmaşık ritimli parçalara; “Yellow Submarine” gibi ço-cuklara yönelik parçalardan “Eleanor Rigby” gibi toplumsal içerikli parçala-ra kadar pek çok çeşitli eser meydana getirdiler. Halk konserlerine 1966 yılın-da son verildi.

1967 yılında dramatik bir bütünlüğe sa-hip olan “Sergeant Pepper’s Lonely Hearts Club Band” adlı albümü çıkar-dılar. Bu albüm hazırlanış aşamasında elektronik müzikten yararlanılmış ol-ması ve konser salonlarında seslendi-rilemiyecek bir stüdyo çalışması olma-sından dolayı yepyeni bir çalışma idi.

Beatles üyelerinin sanatsal yanı mü-zik ile sınırlı kalmadı. Beraber çevir-dikleri ve oldukça da olumlu eleştiriler alan “Help” ve “A Hard Day’s Night” onların sinemaya olan ilgilerini orta-ya koydu. Daha sonra da birbirlerinden ayrı olarak pek çok filim çevirdiler. Top-lum ilişkilerinin getirdiği zorluklar ve grup dışına olan ilgilerinin artması ne-deni ile 1971 yılında grup dağıldı. Ye-niden birleşebilecekleri dilden dile do-laştı ve hayranları tarafından hep bek-lendi. McCartney solo albümler çıkar-

de Pete Best gruptan ayrıldı. O yıllar-da Brian Epstein’in menejerliğinde bir plak sözleşmesi imzalayan gruba baş-ka bir müzik topluluğundan gelen Starr da katıldı. “Love me Do”, “Please Ple-ase Me”, “She loves you” ve “I Want To Hold Your Hand”gibi ilk plaklarının ABD’de piyasaya çıkması ve “Ed Sulli-van Show” da ilk kez ABD televizyonla-rında gözükmeleriyle “Beatlesmania” (Beatles çılgınlığı) 1964 yılının başla-rında ülkeyi bir baştan bir başa sardı.

Başlangıçta Elvis Presley ve Bill Ha-ley gibi yine başta ABD olmak üze-re tüm dünya çapında ünlü olan sa-natçılardan esinlenen grup; Lennon ve McCartney’in yazdığı basit ama ilginç ve uyumlu sözler ile rock and roll’un ilk günlerindeki heyecanı yeniden uyandır-mayı başardı. Bu özellikleri onların yıl-larca liste başında kalmalarını sağla-

EFSANELER

16

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

EFSANELER.indd 4 7/10/12 3:43 PM

Page 19: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

17

“ “

Manhattan’daki evinin (Dakota) önünde

vurularak öldürülen John Lennon’ın son sözleri

tarihe böyle geçti; Yoko: Eve gitmeden bir

yere gidip yemek yiyelim mi?

John: Hayır, hadi eve gidelim çünkü Sean’ı

uykuya dalmadan önce görmek istiyorum.

EFSANELER.indd 5 7/10/12 3:43 PM

Page 20: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

dı ve 1971 yılında kendi grubu Wings’i kurdu. Harrison 1970’lerde de Lennon ve Starr’la birlikte çalıştı. Filmlerde boy gösteren Starr daha sonra country mü-ziğine eğilim gösterdi. Lennon, eşi Yoko Ono ile birlikte yaşamanı hem müzikçi hem de bir siyasal eylem adamı olarak sürdürdü. 1980 yılında bir akıl hastası ta-rafından öldürüldü. Yine grubun gitaris-ti George Harrison 1997’de boynunda çı-kan bir şişlik sonrası gırtlak kanseri oldu-ğu ortaya çıktı. Tedavilere rağmen Harri-son 29 Kasım 2001’de hayatını kaybetti.Beatles 1960’lardan günümüze kadar akıllarda ve hayranlarının kalplerin-deki yerlerini başarıyla korudular. Gü-nümüzde bile gruba tekrardan topla-nıp bir konser vermeleri için teklifler-de bulunulmakta. Tüm müzikseverler bir an için ümitlenmişlerdi fakat ne ya-zık ki Beatles grubu Lennon olmadan bir daha toplanmayı reddetti ve bu ko-nuda gelen tüm teklifleri geri çevirdi. The Beatles hem sanatsal hem de ti-cari başarılarıyla tarihte büyük bir üne kavuşmuştur. Modadan müziğe kadar geniş yelpazede bügünkü gelişime pay-ları büyüktür. Grup, birçok satış rekoru kırmıştır (bir milyarı aşkın plak) ve elli-den fazla şarkısıyla liste başarısı gös-termiştir. ABD’de büyük başarıya ulaş-mış ilk İngiliz grup olmuştur. The Beat-les Rock Band adındaki oyunları 2009 yılında piyasaya çıkmıştır.

EFSANELER

18

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

EFSANELER.indd 6 7/10/12 3:43 PM

Page 21: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

EFSANELER.indd 7 7/10/12 3:43 PM

Page 22: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

20

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

SÖYLEŞİ

SINEMA TURKUTURAN.indd 2 7/10/12 3:45 PM

Page 23: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

21

Oyuncu Türkü Turan, ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’nden sonra ‘Musallat 2’ adlı korku filmiyle karşımıza çıktı. O, ‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’nin de Nihal’i. Yakında daha pek çok projede adından söz ettirecek belli ki…

Reha Erdem’in Kosmos filmiyle sinemaya iddialı bir giriş yapan Türkü Turan, ‘Celal Tan ve Ailesinin Aşı-rı Acıklı Hikâyesi’nden sonra bugünlerde gösterimde olan ‘Musallat 2: Lanet’ filmindeki ‘Elif öğretmen’ ro-lüyle de adından söz ettiriyor. Yine onun rol aldığı, Köy Enstitüleri dönemini anlatan ‘Toprağın Çocukları’ ise yakın zamanda vizyona girecek. ‘Öyle Bir Geçer Za-man ki’ dizisinde Mete’ye aşık olan garson kız Nihal olarak izlediğimiz Turan’la; oyunculuğunun keşfedil-me sürecini, sanat yaşamını ve dünyasını konuştuk.

Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezu-nusunuz. Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?Ailemin sahibi olduğu Veli Bar’a küçükken hep oyun-cular, yönetmenler gelirdi. Bayılırdım onların sohbet-lerini dinlemeye. Merak ederdim yaptıkları işi ama esas hikâyem üniversitedeyken reklamlarda oyna-yıp harçlığımı çıkarırım düşüncesiyle Duygu Başara Ajansı’na kaydolmamla başladı. Sonra Faruk Teber beni ‘Annem’ dizisi için görüşmeye çağırdı. Dizide oy-namaya başlayınca bir anda kendimi oyunculuğa gi-den yolda buldum.

Sizi sinemada önce Reha Erdem’in Kosmos fil-mindeki ‘Neptün’ rolüyle tanıdık. Sonra, ‘Celal

Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi’nde karşı-mıza çıktınız ve şimdilerde de ‘Musallat 2: La-net’ ile tekrar beyazperdedesiniz. Bu süreci özetler misiniz? Reha Erdem, Neptün’ü ararken bir arkadaşım Kos-mos rolü için görüşmeye gitmiş ve adımı vermiş. Son-ra beni çağırdılar ve kısa süre sonra da rolü aldığımı söylediler. Son sinema filminde oynama sürecim ise çok ani oldu. Alper Mestçi beni görüşmeye çağırdı. Görüşmenin 5. dakikasında korku filmlerinden bah-setmeye başladık ve birbirimizin korku filmi fanatiği olduğunu anladık. O anda zaten birlikte çalışmak is-tediğimize karar vermiştik.

“DİZİ ÇEKMEK ÇOK DAHA YORUCU”Rollerden önce herhangi bir ön hazırlık yapıyor musunuz?Tabii ki. Oyunculuğuna hayran olduğum ve güvendiğim bir-iki arkadaşım var, onlara senaryoyu okuyup karak-terle ilgili fikirlerini alıyorum. Sonra bu fikirlerden yar-dım alarak kendi kararlarımı veriyorum ve başlıyorum metin üzerinde çalışmaya. Bütün senaryoyu iyice özüm-seyene ve karakteri çözene kadar çalışıp sonra kapağını çekim gününe kadar kapatıyorum.

TÜRKÜ TURAN

ŞÖHRET BASAMAKLARINI HIZLA TIRMANAN GENÇ YETENEK

SINEMA TURKUTURAN.indd 3 7/10/12 3:45 PM

Page 24: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

SÖYLEŞİTE

MM

UZ

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

22

‘Annem’ ve ‘Çakıl Taşları’ gibi dizilerden sonra şimdi ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de rol alıyorsunuz. Dizilerde çalışmak filmlerle kıyaslandığında nasıl bir süreç?Bir bölüm diziyle bir sinema filminin çekim süresi aşağı yuka-rı aynı. Ama diziyi altı günde çekmek zorundasınız. Dolayısıy-la dizi çekmek çok daha yorucu ve sonunda çıkan iş sizi bir si-nema filmi kadar tatmin etmiyor. Çünkü çalışmak için vaktiniz yok. Gerçi bizim dizimiz için öyle bir şey pek söz konusu değil, sinema filmi gibi çekiliyor ve izlerken de kalitesi hissediliyor.

“ÇALIŞMAK İSTEDİĞİM ÇOK KİŞİ VAR”Özellikle beraber çalışmak istediğiniz oyuncular ya da yönet-menler kimler?Say say bitmez aslında çünkü bu topraklarda o kadar çok iyi yönetmen ve oyuncu var ki… Bülent Emin Yarar, Taner Birsel, Vahide Gördüm, Binnur Kaya, Demet Evgar’la çalışmak çok is-terim. Yönetmen olarak da Fatih Akın, Derviş Zaim, Nuri Bilge Ceylan, Çağan Irmak ve Ferzan Özpetek.

Sinema dışında neler yaparsınız, ilgi alanlarınız neler?Fotoğraf çekmeyi ve bir şeyler yazmayı çok seviyorum. Sürekli film izliyorum ve kitap okuyorum.

SINEMA TURKUTURAN.indd 4 7/10/12 3:45 PM

Page 25: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

SINEMA TURKUTURAN.indd 5 7/10/12 3:45 PM

Page 26: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

24

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

PLASTİK SANATLAR

PLASTIKSANATLAR.indd 2 7/10/12 3:49 PM

Page 27: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

25

O sadece Anadolu kültürünün bir parçası olarak kalmaklayetinmedi... Önce Osmanlı ve Selçuklu’nun muhteşem kültürzenginliğinin peşine düştü, devamında bu toprakları renklendirmişbütün uygarlıkların sözcüsü olmaya sıvandı... Yaptığı işkültürümüze katkıları unutulmaz... Sıtkı Olçar bir çini ustasıydı...Ama dünyanın tanıdığı büyük bir usta... Büyük ustanın hayatınabüyüteç tutup kısa bir yolculuğa çıkıyoruz...

TOPRAĞA CAN VEREN ADAM

SITKI OLÇAR

Takvim yaprakları 35 yıl geri-

ye gittiği zaman Sıtkı Olçar, şanti-yelerde bir ofis işçisi...Daktilo bozuldu, tamir ettir...Tele-fonda sorun çıktı,aman takip et...Misafir geldi,biraz çay,kahve ge-tir... İnşaat firmasının sözleşmesi tamamlanınca da güle güle, sos-yal güvenlik sigortan için de üzgü-nüz...Çini üretmenin geleneksel bir sanat olduğu kadar bir ticaret olduğu,herkesin çini ile yoğruldu-ğu, ekmek parasını da çiniden ka-

zandığı Kütahya’da Sıtkı Olçar ne yapacak, hayatını nasıl kuracak... Oysa, henüz bebek yaşlarında ka-nına girmiş çini, kendisi de farkın-da değilo zamanlar... Biraz hayal gücü, biraz da o bitmek bilmeyen macera tutkusu, Sıtkı Olçar’ı bir gün, atalarının sanatına doğru “zo-runlu” bir yolculuğa çıkartıyor.Hiç anlamamaktadır bu sanattan ama takvimlerin 1975 yılını gösterdiği günlerde, Osmanlı Çini Atölyesi’ni kurar, ama yanına Kütahya’nın nam salmış eski ustalarını da alır. Bir didinme...Büyük bir çabalama...

Amacı, Kütahya’nın artık unutul-duğu ileri sürülen çinisini, gele-neksel yapısıyla, eski günlerin ihti-şamında yeniden yaratmaktır.Hele, “arkaik” çağın rüzgarları-nı taşıyan mavi-beyaz desenli o en geleneksel İznik çinilerini de çalışmaya başlayınca, yabancı-lar bir anda gözlerini dikerler Sıtkı Usta’nın fırınından çıkan birbirin-den güzel eserlere...Atölyesini kurduktan çok değil, sa-dece iki yıl sonra, Madam Mari Er-konoz sayesinde Büyükada’daki galeride ilk ürünlerini sergiler. Ar-

PLASTIKSANATLAR.indd 3 7/10/12 3:49 PM

Page 28: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

PLASTİK SANATLARH

AZİ

RAN

ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

48

PLASTIKSANATLAR.indd 4 7/10/12 3:49 PM

Page 29: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

dından, her zaman ülkenin dört bir yanındaki gerçek sanatçıları adeta kuyudan çıkartan Artizan sanat ga-lerisinin sahibi Ertan beyyardım eli-ni uzatır. O’nu,sanat tarihçi Prof.Dr.Gönül Öney’le tanıştırması tam bir dönüm noktasıdır.Sıtkı Olçar’ın atöl-yesine artık, Çanakkale’nin ilk döne-mine ait kitaplar, İznik ve Kütahya çi-niciliği ile ilgili belgeler akmaktadır. Zaten, Sıtkı Olçar’ın atölyesinin eni döneminin ürünleri de gemiler, kuş-lar, geyikler ve evlerdir...Yıl 1980’lere uzandığında profesyo-nel olarak ilk sergisini Akbank Bursa Sanat Galerisi’nde açar. Çinideki de-sen yolculuğu ise Seluklu dönemine kadar uzanmıştır.

Artık o, Sıtkı Usta’dır ve 1987’de ilk yurtdışı sergisini, Yunanistan’ın Va-loskentinde “İznik eserleri” ile açar. Aynı yıl, kader onu, Balkan El Sanat-ları Fuarı’nda memleketini başarıyla temsil etmeye sürükleyecektir. Artık yolu açılmıştır... Kendini bir anda Tür-kiye ve dünyanın ssanata düşkün in-

sanları arasında bulur... Kütahya so-kaklarının bu, her yönden renkli ada-mı, kendisi için Kütahya çinisi rengin-de çok özel bir araç tasarlatacak ka-dar sıcak ilişki kurduğu rahmi Koç başta, ülkenin tüm önde gelen isim-lerinin de yakın dostudur...

Ama onu, son dönemde, Ayasofya gibi tarihin en önemli eserlerinden bi-rinin çatısı altında sergi açmaya kadar yönlendiren asıl gelişme 1998 yılında Bizans mozaiklerini yeniden keşfet-mesi ve Bizans’ın bu güçlü eserlerini çiniye uygulaması olmuştur...Yarattığı bir eseri bir daha yapmayan,bu nedenle, tüm eserlerini sadece “Sıtkı” olarak imzalayan dev bir sanatçıdan söz ediyoruz...O artık, Orta Asyalar’dan gelip, Ana-dolu ile gelişen Türk seramik ve çini sanatının yanısıra tüm dünyanın eser-lerini ve geleneklerini takip eden, in-sanlığın tüm kültürel mirasına sahip çıkan bir sanatçı...Kendisiyle Ayasofya’daki son sergi-si sırasında yaptığımız kısa söyleşide

söylediği şu sözler zaten onun sana-tına küresel bakış açılarını da ne gü-zel gösteriyor...

“Orta Asya’dan gelen Türk çini sa-natının Semerkant, Buhara, İsfahan ve tüm bu bölgedeki Türk sanatının ucuna gelen Kütahya’daki atölyeler-de ço önemli çalışmalar yürütüyo-ruz. Bu atölyede ben sadece Kütah-ya çinilerini değil, Kütahya tekniğiy-leTürk dünaının bütün sanatlarını ku-caklayarak çalışmalarımı sürdürmek istiorum. Bunun için Çanakkale sera-miklerini de çalıştımbir dönem. Bütün bunları yaparken de müzelerden, eski dönem formlardan, Selçuklu’nun kuşlarından ve balıklarından, Konya Kudabad Sarayı çinilerinden fayda-landım. Burada, Ayasofya’da gerçek-leştirdiğimiz bu çalışma Bizans mo-zaiklerinin birebir üretimini içermiyor. Bu bir arkeolojik mirasa yorum getir-me sanatıdır. Ben en azından olaya bu gözle bakıyorum. Anadolu toprak-larında var olan mozaiklerimiz bun-lar. Ben bunlardan esinlenip gün yü-

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

27

PLASTIKSANATLAR.indd 5 7/10/12 3:49 PM

Page 30: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

PLASTİK SANATLARTE

MM

UZ

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

28

züne çıkarmaya çalışıyorum. Bugün yaptığımız olay, Ayasofya’nın kubbe-sinde erişilmez olan, yüksekte duran mozaikleri,insanların görebilmesi için yere indirmek. Mesela Girit Adası’nda da antik Minos uygarlığına ait sera-mik formları var.Henüz gidip görme-dim ama araştırmalarımdan biliyo-rum ki, Girit Adası’nda bu alanda bü-yük bir kültürel miras var. Daha önce Rodos’ta çalışma yaptım. Türk-İslam kültürüyle de biraz karış-mışlıkları var. Bunları ortaya çıkar-tıp, yeni formlar üzerinde çalışmak istiyorum. Sınırlar geçici, kültür kalı-cıdır. Sözünü ettiğim yerlerin bugün Yunanistan toprakları olmasıbeni il-gilendirmiyor. Beni için önemli olan, eski dönemde yapılanları bugüne taşımak,hepimizin ortak kültürel mi-rasına gücüm oranında sahip çıkabil-mek...”

Büyük usta Sıtkı Olçar 15.11.2010 ta-rihinde tedavi gördüğü İstanbul Ame-rikan Hastanesinde hayatını kaybetti. Geride emsalsiz eserleri ve gökkube-de bıraktığı hoş sedası kaldı...

SITKI OLÇAR KİMDİR?“Sıtkı Olçar, 1948 Kütahya doğumlu. Doğduğu toprakların bereketinden olsa gerek çiniciliğe büyük bir tutku ile bağlandı. 1973 yılında ‘Osmanlı Çini’ adını verdiği kendi atölyesini kurdu. Çinicilik ve seramik alanında ça-lışmalarını, sanatından ödün vermeden sürdürdü. Gerçek sanatçı kimliği-nin yanı sıra popüler bir isim de oldu bu alanlarda. Antik desen ve formları uyguladığı çinicilik çalışmalarında, İznik ve Kütahya örneklerini ele alarak yeni biçim ve Öz arayışına yöneldi. 1980 yılından itibaren, özellikle İznik çinileri üzerine çalıştı ve kaybolup gitmekte olduğu sanılan Kütahya çini-ciliğine yeni bir boyut ve dinamizm getirdi. İznik çiniciliğinin sırrı 300 yıl-dır çözülemeyen Mercan kırmızısını bulmayı amaç edindi Sıtkı Usta. Ça-nakkale seramiklerini de yeni bir yorumla ele aldı. İlki 1980 yılında olmak üzere, yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda kişisel sergi açtı ve büyük sayıda hayran kitlesi edindi. 1986 yılında Yunanistan’ın Volos kentinde düzenle-nen Balkan Ülkeleri El Sanatları Sergisi’nde Türkiye’yi temsil eden Sıtkı Usta’nın yapıtları özel koleksiyon ve müzelerde bulunmaktadır. Sıtkı Usta ayrıca 18 yıldan beri devam eden ‘Vadide Bir Gece’ adlı organizasyonu dü-zenliyordu. Dünyanın her yerinden meraklıların katıldığı bu organizayon-da yapılan turlar ile Kütahya Firg Vadisi tanıtılmaya çalışılırken gece ku-rulan kamp ile farklı kültürlerden insanlar bir araya getiriyordu.”

PLASTIKSANATLAR.indd 6 7/10/12 3:50 PM

Page 31: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

PLASTIKSANATLAR.indd 7 7/10/12 3:50 PM

Page 32: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

30

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

KÜLTÜR

AYASOFYATARİHE TANIKLIK EDEN MABED

Dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya, mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden, dünyada başka örneği olmayan benzersiz bir yapıdır. Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünü olarak değerlendirilir.

Ayasofya’nın yerin-de bulu-

nan ilk yapı 4. yy. ikinci yarısında Büyük Konstantin’in oğlu Konstantinus zama-nında yapılmıştı. 404 yılında, bir isyan sı-rasında yanan ilk yapının yerine, daha bü-yük ölçülerde inşa edilen 2. kilise 415 yı-lında törenle açılmıştı. 532 yılında Hipod-romda yapılan bir araba yarışı sonucu çı-kan kanlı isyan on binlerce şehirlinin ölü-müne ve pek çok binanın yakılmasına se-bep olmuştu. “Nika” isyanı diye bilinen ve

İmparator Justinyen aleyhine gelişen bu isyanda Ayasofya Kilisesi de yakılmıştı. İs-yanı güçlükle bastıran İmparator Justin-yen “Adem’den beri hiçbir devirde görül-memiş ve görülmeyecek” bir ibadethane yapmak için harekete geçti. Önceki bazili-kanın kalıntılarının üzerine 532 yılında ya-pılmaya başlanan, Hıristiyanlık âleminin bu en büyük kilisesi beş yılda tamamlana-rak, 537’de merasimlerle açıldı. Ayasof-ya o zamana kadar en büyük yapı olarak kabul edilen Süleyman Tapınağı’nın önü-

ne geçmişti. Açılış merasiminde heyeca-nına hakim olamayan İmparator atların çektiği arabası ile içeriye dalmış, Tanrıya şükür ederek, “Ey Süleyman! Seni yen-dim” demişti.Ayasofya’nın bin yıl süre ile aşılamayan ölçüleri, hakkında efsaneler doğması-na neden olmuş, böyle bir yapının ancak kutsal varlıkların yardımı ile yapılabilece-ği söylentisi kulaktan kulağa yayışmıştır. Roma tarafından geliştirilen mimariyle, yuvarlak yapıların üzerleri çok büyük öl-

KULTUR AYASOFYA.indd 2 7/10/12 3:51 PM

Page 33: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

31

KULTUR AYASOFYA.indd 3 7/10/12 3:51 PM

Page 34: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

KÜLTÜRTE

MM

UZ

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

32

çüde kubbe ile örtülebilmişti ancak dik-dörtgen bir mekan ortasında, dev ölçü-de bir merkezi kubbe yapımı, mimarlık ta-rihinde ilk kez Ayasofya’da deneniyordu. Anadolu, Mısır ve Yunan antik şehir kalın-tılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar Ayasofya’da kullanılmak üzere İstanbul’a getirilmiştir. Dış görünüş zarif değildir, proporsiyonlara dikkat edilmemiş, bir kabuk gibi yapılmış-tır. Bunun tersine iç görünüm saray gibi görkemlidir, göz alıcıdır; yapı, dev bir “İm-paratorluk” eseridir.Eşsiz ve üstünlüğüne rağmen yapının hayati önemde hataları vardı. En önem-li mesele kubbenin iriliği ve yan duvarla-ra yaptığı basınç idi. Böylesine bir kubbe-nin ağırlığının temellere aktarılması için lazım olan mimari unsurlar o devirde he-nüz tam gelişmemişti. Kubbe 14.yy’a ka-dar 3 kez çöktü. Mimar Sinan’ın istinat du-

varlarını eklemesinden itibaren hiç çök-memiştir. Osmanlı dönemi Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’a giri-şinin ardından ilk iş olarak Ayasofya’nın onarılmış olması dikkat çekicidir. Bazı ri-vayetlere göre cami tam kıble yönünde olmadığı için Fatih’in eli ile duvarı kıble-ye doğru iterek düzelttiği anlatılır. Rivaye-tin kökeni aslında diğer en eski kiliseler-de olduğu gibi absidi Kudüs’e yönelik ola-rak yapılmış olması gereken Ayasofya’nın absidinin hafifçe kıbleye yönelik olması-dır. Ayasofya’daki papaz odalarını med-rese olarak faaliyete başlatmış, İstanbul Üniversitesi’nin temeli sayılan bu medre-seler 1934 yılında Müzeler Müdürlüğü ta-rafından her nedense yıktırılmıştır.

Fatih Sultan Mehmet tarafından döne-minde camiye çevirilmiş olan Ayasof-

ya, Osmanlılar arasında 500 yıl içinde İstanbul’un en önemli camilerinden birisi oldu. Yapıya çeşitli padişahlarca dört mi-nare eklendi. Ayasofya İstanbul’un fethi ile birlikte başlayan Türk döneminde çe-şitli onarımlar görmüştür. Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir. Bunlardan kubbe-deki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin Kuran’dan alınma bir su-resi ile 7.50 m. çapındaki yuvarlak levha-lar en ilgi çekici olanıdır. Bu tahta levha-larda, Allah, Muhammed, Ömer, Osman, Ali, Ebu Bekir, Hasan ve Hüseyin’in isim-leri yazılıdır. Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hedi-ye ettiği levhalar vardır.

Ayasofya 916 yıl baş kilise ve 477 yıl cami olarak, aynı tanrıya inanan 2 değişik di-nin hizmetinde olduktan sonra 1935’de

KULTUR AYASOFYA.indd 4 7/10/12 3:51 PM

Page 35: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

33

Atatürk’ün emri ile müze yapılmıştır. Ayasofya’da bulunan figürlü mozaikler 9.-12. yüzyıllarda yapılmıştır. Üst galeride-ki, Meryem Ana’nın ve Vaftizci Yahya’nın da temsil edildiği büyük mozaikte İsa Peygamber’in yüzünün sağ ve sol yarı-ları birbirinden farklı olarak temsil edil-miştir. Bu özellik Leonardo da Vinci’nin ünlü eserinde de görülmekle birlikte, Ayasofya’daki bu mozaik 12.yy.’da yapıl-mış olduğundan Vinci’nin eserinden daha eskidir.

Duvarlar ve tavanlar mermer ve moza-iklerle kaplı, rengarenk bir görünüştedir. Kubbe mozaiklerinin 3 değişik renk tonu, yapılan 3 değişik tamirat devrini göste-rir. Yüksekliği ve çapı ile dünyanın en bü-yük kubbesi iken günümüzde de sayılı bü-yük kubbelerindedir. Yapılan tamiratlar-dan dolayı kubbe tam bir çember değildir. Kubbenin dayandığı 4 pandantifte, 4 ka-natlı melek figürü, yüzleri kapatılmış ola-rak yer alır ve Ayasofyayı koruduğuna ina-nılır. Fakat Latin istilasında koruyamamış, pekçok mozaik ve melek figürleri istilada zarar görmüş, Apsis önünde yer alan böl-me, altar, ambon ve diğer merasim gereç-leri altın ve gümüş levhalarla kaplı, fildi-şi ve mücevherler sökülerek tahrip edil-miştir. Galeriler seviyesinde duvarlara asılı, deri üzerine yapılmış 7.5 m. çapındaki büyük diskler ve kubbedeki yazıt, eserin cami olarak kullanıldığını hatırlatır. 19. yy. or-talarında dönemin büyük ustaları tara-fından yazılan bu kaligrafiler birer şahe-serdir. Yuvarlak tablolarda Allah, Hz. Mu-hammed, 4 Halife ve Hasan-Hüseyin isimleri yazılıdır. Binayı dışardan destekleyen payandaların kuzeydeki ilkinin içerisi rampadır. Üst ga-lerilere bu rampa ile çıkılır. Binayı üç yön-den kuşatan galerilerden muhteşem iç mekan bambaşka görülür. İmparatorluk kadınları ve kilise toplantıları için ayrılmış kısımları vardır. Kuzey kanatta bir, güney kanatta da 3’lü figürler halinde 3 mozaik pano bulunur. Güney galeride, yanındaki pencereden giren gün ışığı altında, Bizans mozaik sanatının şaheser panosu yer alır. Buradaki konu, çok geniş son mahkeme sahnesinin tam ortasında bulunan; “Die-sis” diye bilinen, üçlü figürdür. Ortada İsa onun sağında Meryem, solunda ise Hz. Yahya yer alır. Değişik dizili arka fon mo-zaikleri, figürlerin güzelliğini daha da artı-rır, yüz ifadeleri fevkâlede realisttir.

KULTUR AYASOFYA.indd 5 7/10/12 3:51 PM

Page 36: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

34

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

EDEBİYAT

ATAOL BEHRAMOĞLU

13.04.1942 Çatalca doğumlu. Baba adı; Haydar; Ana adı İsmet. Ailesi Azerbaycan kökenli. Babası askerlik görevini yaparken dünyaya geldi. Aslen Erzurumlular. Baba-sının askerliği bitince Erzurum’ a geri dön-düler. Babasının işinden dolayı Karsa yer-leştiler. İlkokul üçüncü sınıfa kadar Kars’ta okudu ( 1949 - 1952 ). İlkokulu Çankırı da bitirdi ( 1955 ). Ortaokul ve Liseyi Çankı-rı da okudu ( 1955 - 1960 ). Bir sene Hu-kuk Fakültesine gitti. Dil ve Tarih Coğraf-ya Fakültesi Felsefe Bölümünün dersleri-ni izledi. Aynı okulun Rus Dili ve Edebiya-tı Bölümüne girdi ve bu bölümden mezun oldu ( 1970 - 1974 ). Lisansını da bu okul-da tamamladı. Paris Sorbonne 2 Üniversi-te sinde, “Litterature Comperee” alanında Yüksek Lisans yaptı (1985). Evli ( üç se-fer ), bir çocuk babası. İngilizce, Fransızca, Rusça biliyor. Yazar,Şair, Yayıncı,Gazeteci,Çevirmen,Siyaset adamı, Profesör.1962 yılında Türkiye İşçi Partisine girdi. Fi-kir Kulübü kurucuları arasında yer aldı ( 1965 ). Fakülteyi bitirdikten sonra çevir-menlik yaptı ( 1967 ). Askere gitti. İsmet ÖZEL le birlikte ayda bir çıkan ‘’ HAL-KIN DOSTLARI ‘’ dergisini çıkardı ( 18 sayı Mart 1970 - Eylül 1971 ). İngiltere’ye git-ti Londra ve Paris’te yaşadı (1972). ARA-GON ve NERUDA ile tanıştı. Paris’te ARA-GON yönetimindeki ‘’ THECTRE DE Lİ-BERTE ‘’ nin kuruluş çalışmalarına katıldı ( 1971 ). Fransa’ya gitti ve burada bir müd-det öğretmenlik yaptı. Sovyet Yazarlar Birliğinin daveti üzerine Moskova’ya gitti ( 1972 ). İki yıl kalarak Moskova Devlet Üni-versitesinde stajyer olarak Rus Edebiyatı üzerine çalıştı. 1974 senesinde yurda dön-dü. Muhsin ERTUĞRUL döneminde İstan-bul Şehir Tiyatrolarında dramaturg olarak çalıştı ( 1974 - 1980 ). ADAM Yayınevinde danışmanlık yaptı. Kardeşi Nihat BEHRA-MOĞLU ile birlikte ‘’ MİLİTAN DERGİSİ ‘’ ni çıkardı ( 18 sayı; Ocak 1975 - Haziran 1976 ). Çıktığı Atina gezisinde Yannis RİT-

SOS ile tanıştı ( 1977 ). Sofya Dünya Ya-zarlar Birinci Kurultayına Türkiye Temsil-cisi olarak katıldı. Sanat Emeği Dergisinin kurucuları arasında yer aldı ( 1978 ). Tür-kiye Yazarlar Sendikası Yönetim Kurulu’na seçildi ve Genel Sekreteri oldu ( 1979 ). 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile 1976 tarihin-de ilk basımı yapılan NE YAĞMUR NE Şİ-İRLER isimli kitabını 1980 tarihinde yaptı-

ğı ilavelerle tekrar yayınladı. TCK’nın 159. maddesi uyarınca sıkı yönetim kitabı top-lattırdı. Selimiye Kışlasında bir hafta gö-zaltında kaldı. 13.05.1981 tarihinde acı-lan davadan 23.09.1981 tarihinde aklan-dı. 1982 Mart’ında Barış Derneği Kurucu-su ve yöneticisi olarak tutuklandı. Malte-pe Askeri Cezaevi ve Sağmalcılar Ceza evinde 10 ay tutuklu kaldı. Cezaevindey-ken Asya - Afrika Yazarlar Birliği 1981 LO-TUS ödülünü aldı. Katılmadığı son mahke-mede 8 yıl hapis cezasına mahkum edil-di. ( Hakkında acılan davalardan biri - bir işkence ve ölüm olayıyla ilgili olarak veri-len bir demeç nedeni ile hapis cezası ile sonuçlanmıştı). Türkiye Yazarlar Sendi-kası davasından da yargılandı. 1984 yı-lında Fransa’ya gitti daha sonra ailesini de yanına aldırdı. Fransa’da SORBONNE

Üniversitesinde Türk ve Dünya Şiiri üze-rine seminerler izledi, çalışmalar yaptı. Fransa’da ANKA isimli bir dergi çıkardı ( Aralık 1986). DESTAN isimli tiyatro oyunu İncircinin müziği A. Emel MESCİ’ nin yöne-timiyle SÜRGÜNDEKİ HALK OYUNCULA-RI topluluğunca bir çok Avrupa kentinde oynandı ( 1987 - 1988 ). İVİGNON TİYAT-RO FESTİVALİ’linde ilk Türkçe oyun ola-rak sunuldu. Hakkında açılan bütün dava-lardan aklanınca yurda döndü ( 1989 ). Sİ-MAVİ YAYINLARI’nda editör , Pendik Bele-diyesinde Kültür Danışmanı olarak çalış-tı. MUTLU OL NAZIM isimli tiyatro oyunu M.SOMAY yönetiminde S.ÖZSAN’ın müzi-ği eşliğinde, Türkiye ve Almanya da sah-nelendi, LOZAN isimli oyunu Devlet Tiyat-rosunca Antalya ( 1992 - 1993 ) ve İstan-bul da oynandı ( 1993 ). Türkiye Yazarlar Birliği Başkanlığına seçilerek iki dönem bu görevde bulundu ( 1995 - 1999 ). İs-tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesin de RUS EDEBİYATINDA PUŞKİN GERCEKÇİ-LİĞİ alanında Doktora yaptı ( 2000 ). İstan-bul RUS DİLİ VE EDEBİYATI alanında Yar-dımcı Doçent ( 2002 ), İstanbul Üniversi-tesi Edebiyat Fakültesi Batı Dilleri Bölümü Sılav Dilleri ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı RUS DİLİ VE EDEBİYATI alanında Doçent ( 2003 ), Beykent Üniversitesi RUS DİLİ ALANINDA Profesör ( 2009 ) oldu. Halen Beykent Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü Anabilim Dalı Başkanı olarak ça-lışmalarına devam etmektedir. Ataol BEHRAMOĞLU’nun branşı ile ilgi-li yurt içi ve yurt dışı bilimsel makaleleri yazıları kitapları var. Uluslar arası Slavist-ler Birliği Türkiye Komitesi başkanı, Fran-sa Pen Kulübü üyesi, Pen Yazarlar Birli-ği onur ödülü sahibi, Rusya Federasyo-nu Başkanı V.PUTİN’in 1599 sayılı 29.KA-SIM.2007 tarihli kararnamesi ile Alek-sandr S.PUŞKİN madalyası ödülü sahibi.Ataol BEHRAMOĞLU Çankırı Lisesinde okurken, YENİ ÇANKIRI, YEŞİL ILGAZ ga-

Ayhan Hüseyin Ülgenay • [email protected]

KULTUR AYASOFYA.indd 6 7/10/12 3:51 PM

Page 37: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

zetelerinde Ataol GÜRBÜZ ismi ile şiirle-rini yayınladı. İlk şiiri 1960 yılında VARLIK dergisinde yayınlandı. Fakülte yıllarında, fakültede yapılan bir şiir yarışmasını ka-zandı ( Hisar Dergisi Şubat 1964 ). Yine bu yıllarda ATAÇ, ELİF, GENÇLİK, YAPRAK-LAR, EVRİM, DOST, DEVİNİM 60 ve kuru-cuları arasında bulunduğu DÖNÜŞÜM ‘de şiirleri ve hikayeleri yayınlandı. Gençlik yıllarında Orhan VELİ ve Attila İLHAN’dan etkilendi. İlk şiir kitabı ERMENİ GENERAL 1965 yılında yayınlandı. 1969 yılında İs-met ÖZEL ve iki genç şairle birlikte ANT dergisinde bir kaç sayı yayınlanan TOP-LUMCU GENÇ ŞAİRLER SAVAŞ AÇIYOR başlıklı oturumda yeni toplumcu şiir üzeri-ne görüşlerini açıkladı. Bestelenmiş şiirle-ri dünya dillerine çevrilerek dergi ve seçki-lerde yayınlandı. Şiirleri yirmiye yakın ya-bancı dile çevrildi. Yunanca, Macarca, Al-manca yayınlandı. 1983 yılında basılan İYİ BİR YURTTAŞ ARANIYOR isimli kitabı An-kara Sanat Tiyatrosu tarafından oyunlaş-tırıldı ve oynandı. Ataol BEHRAMOĞLU’nun tespit edebildi-ğim kadarı ile AKŞAM ( 1968 ), DEVRİM ( 1970 ), HALKIN DOSTLARI ( 1970 ), POLİ-TİKA ( 1970 - 1977 ), CUMHURİYET ( 1975 - 1996 ), MİLİTAN ( 1976 ), TARTIŞMA ( 1978 ), SANAT EMEĞİ ( 1979 ), TÜRK DİLİ ( 1981 ), VARLIK ( 1983 ), ADAM SANAT (1987 - 1993), POESİUM ( 1991 ), ÖZGÜR GÜNDEM ( 1992 ), EXPESS (1992), YAŞA-YAN EDEBİYAT ( 1994 ), YENİ YÜZYIL ( 1994 - 1995 ) Gazete ve Dergilerde yazı-ları yayınlandı bu yazılarını çeşitli kitaplar-da topladı. 2000 yılından itibaren Cumhu-riyet Gazetesinde ‘’ CUMARTESİ YAZILA-RI ‘’ başlığıyla köşesinde yazıları yayınlan-makta yirmi adede yakında tercümesi var.

ANI;1 -- Aziz Nesinli Fotoğraflar 19952 -- Aziz Nesinli Anılar 2000,2008

OYUN;1 -- İyi Bir Yurttaş Aranıyor 19812 – Lozan - İyi Bir Yurttaş Aranıyor 1987,1993

MEKTUP;1 -- Genç Bir Şair den Genç Bir Şaire Mektuplar 19952 -- Şiirin Kanadında Mektuplar (1970 - 1995 ) 1997, 2011

ÇOCUK;1 – Yiğitler Yiğidi Ve Uçan At Masalı 19862 -- Güneşe yolculuk 19963 -- Çivinin Marifetleri 19964 -- Çörek 19965 -- İki Aptal Kurbağa 19966 -- Bal Kabakları 19967 -- İki Kız Kardeş 19968 -- Kolay Ekmek 19969 -- Uçan Gemi 199610 - Tazının Çizmeleri 199611 - Yaşlı Balıkçı İle Altın Balık 199612 - Savanların Gözcüsü 1996 13 - Kuşlar 1996 14 - Dünya Halk Masalları 2007,2008

ANTOLOJİ;1 -- Kardeş Türküler’’ 32 Ozan - 44 Şair ‘’ 1982,1990,2000,2002,20092 -- Çağdaş Bulgar Şiiri Antolojisi ‘’ Özdemir İNCE ile bera-ber ‘’ 1983,20083 -- Son Yüz Yılın Türk Şiiri Antolojisi ( İki cilt ) 1987,1991,1993,1997,20014 -- Dünya Şiiri Antolojisi ‘’ Özdemir İNCE ile beraber ‘’ ( Dört cilt ) 19875 -- Çağdaş Rus Şiiri Antolojisi 1987,20086 -- Uçur Diye Ey Aşk 2007,2011

HAKKINDA;1 -- 1960’larda Şiirin Genç Bir Adam Ola-rak Portresi. Osman ÇUTSAY 1997 2 -- Ataol BEHRAMOĞLU Armağan Kitabı Korhan KORBEK 2009

ESERLERİ;ŞİİR;1 -- Bir Ermeni General 19652 -- Bir Gün Mutlaka 1970,1975,1977,1980,1981,19893 – Yolculuk Özlem Cesaret Ve Kavga Şiirleri 1974,19784 -- Ne Yağmur Ne Şiirler 1976,1981,19835 -- Kuşatmada 1978,19816 -- Mustafa Suphi Destanı 1979,1985 ( Almanya ),19907 -- Dörtlükler 1980,1983,1984,19868 -- Şiirler ( 1959 - 1982 ) 1983,1984,1986,1987,19889 -- Türkiye Üzgün Yurdum Güzel Yurdum 1984,1988,199010 -- Kızıma Mektuplar 1987,1989 11 - Eski Nisan 1987,198812 - Bebeklerin Ulusu Yok 198813 -Toplu Şiirler - 1 - Bir Gün Mutlaka ;. 1991,1992,1993,1994,1995,1997,1997, 1998,1999,2000,2003,2006,2008,2010,201114 -Toplu Şiirler - 2 - Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir şey Var; 1991,1992, 1993,1994,1995,1997,1997,1998,1999,2000,2003,2006,2008,2010,201115 - Toplu Şiirler - 3 –Kızıma Mektuplar; 1991,1992,1993,1994,1995,1997,1998,1999,2000,2003,2006,2008,2010,201116 - Sevgilimsin 1993,1994,1997,1997,1998,1999,2000,2002,2006,200817 - Seçme Şiirler 199718 - Aşk İki Kişiliktir 1999,2000,2006,2008,201019 - Yeni Aşka Gazel 2002,2006,200820 - Üşür Bir Deniz Kabuğu Belki 200321 -İki Ağıt 2007,201222 - Beyaz İpek Gibi Yağdı Kar 2008,2008,2009,2010,201123 - Okyanusla İlk Karşılaşma 2008,201124 - Hayata Uzun Veda 2008,2011,2012

DENEME - İNCELEME ;1 -- Yaşayan Bir Şiir 1986,1993,20072 -- SZEL ALMOFO BERAT Budapeşte 19883 -- Şiirin Dili Ana Dil 1995,20074 -- Utanıyorum 19965 -- Mekanik Göz Yaşları 1990,1991,19976 -- Nazıma Bir Güz Çelengi 1990,19977 -- İki Ateş Arasında1989,19988 -- Kimliğim İnsan 1999,20069 -- Başka Bir Açı 200110 - Gerçekçilik Duygusunun Kaybolması 200111 - Rus Edebiyatı Yazıları 200112 - Rus Edebiyatında Puşkin Gerçekçiliği 200113 - Kendin Olmak Veya Olmamak 200314 - Yeni Orta Çağın Saldırısı 2004,200815 - Biriciktir Aşk 200516 - Rus Edebiyatının Öğrettiği 200817 - I’ VE LEARNET SOME THİNGS SELECTED POEMS 200818 - Nazım Hikmet Tabu ve Efsane 200819 - Sivil Darbe 2009,201020 - Benim Prens Adalarım 2009,2010,201121 - NİKOGA VEDNO LİYOTA Sofya 2010

GEZİ;1 -- Başka Gökler Altında 1996, 20102 -- Yurdu Teninde Duymak 2008

ANI;

1 -- Genç Bir Şair den Genç Bir Şaire Mektuplar 1995

AŞK İKİ KİŞİLİKTİRDeğişir yönü rüzgarınSolar ansızın yapraklar;Şaşırır yolunu denizde gemiBoşuna bir liman arar;Gülüşü bir yabancınınÇalmıştır senden sevdiğini;İçinde biriken zehirSadece kendini öldürecektir;Ölümdür yaşanan tek başına,Aşk iki kişiliktir.

AŞK İKİ KİŞİLİKTİR 1999 Sayfa.53

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

35

KULTUR AYASOFYA.indd 7 7/10/12 3:51 PM

Page 38: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

36

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

BİLİŞİM

Bir cıvıltı duyduysanızbu onun sesi...

Twitter yeni değerlemelere göre şu anda 3.7 milyar dolar değerinde. Bu rakam, Amerika’nın asırlık gazetesi olan ve şu andaki değeri 2 milyar dolar civarında olan New York Times’ın nerdeyse iki katı. Wow! Peki Twitter 7,500 dolarlık bir alan isminden 3.7 milyar dolarlık bir şirket haline nasıl dönüştü? İşte Twitter’ın inanılmaz öyküsü…

İlk önce kişisel bilgile-rimizi paylaş-

tık internette, sonra resimlerimizi, vide-olarımızı, ilişkilerimizi derken artık son noktaya Twitter ile geldik. Çalışıyor mu-sunuz, canınız mı sıkkın ya da çok me-rak ettiğiniz filmi izlerken kimse sizi ra-hatsız etmesin mi istiyorsunuz? Yazın Twitter’a herkes öğrensin. Benim yap-tıklarımı boşver başkaları ne işler çevi-riyor diyorsanız cevabı yine Twitter’da bulacaksınız…Sitenin ortaya çıkış hikayesi basit. Jack Dorsey arkadaşlarının neler yaptığını öğrenmenin bir yolunu düşünürken ba-sit bir statü konsepti kurmayı düşün-müş ve bu fikrini arkadaşlarıyla pay-laşmış. Obvious tarafından destekle-nip şirkette yer verilen ekip, Mart 2006 da iki hafta içerisinde bir prototip yarat-mış. Ağustos ayında da hizmete başla-mış. Bir anda çok popüler hale gelme-ye başlayınca 2007 Mayıs ayında Twit-

BILISIMTWITTER.indd 2 7/10/12 3:43 PM

Page 39: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

Dünyada fırtınalar estiren ve ülkemizde de oldukça popüler olan Twitter ‘’şu anda ne yapıyorsun’’ sorusu için üretilmişti.Ancak Twitter’ında bazı açıkları var. Bunlardan biride 140 karakter sorunu .Twitter’de 140 harften fazla yazı yazamıyorsun.Twitter’ın neden böyle bir sınır koyduğunu düşündüğümüzde aklımıza her türlü cevap geliyor.

BILISIMTWITTER.indd 3 7/10/12 3:43 PM

Page 40: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

ter Anonim San Francisco’da ku-rulmuş. Şu an 17 kişilik bir eki-be sahipler. Bu ekibin içinde Blogger’ın yaratıcısı Evan Willi-ams gibi önemli isimlerin de ol-duğunu belirtmekte yarar var.

Sitenin içeriğine biraz daha açık-lık getirmek gerekirse sosyal

bir network olan Twitter‘ın mikro bloglama adı verilen servisi saye-sinde o an yaptıklarınızı 140 karak-terlik bir cümleyle herkesle payla-şabiliyorsunuz. Bunun için bilgisa-

yar başında olmak zorunda da de-ğilsiniz, sms, wap gibi değişik alterna-

tiflerle de Twitter 24 saat hizmetinizde. 50’den fazla uygulmayla hayatınıza daha da

çok işlemeyi hedeflemişler. Bir kaç örnek vermek ge-rekirse Twitter Vision ile harita üzerinden kim, nerde, ne yapıyor ta-

kip edebiliyorsunuz ve gerçekten çok eğlenceli , Twitterholic ile en iyi per-formansa sahip twitterları takip edebiliyorsunuz, Twitterment ise farklı konulardaki twitterları karşılaştırmanıza olanak sağlıyor.Nasıl para kazanıyorlar derseniz, şimdilik bu durumu arka plana atmış gözüküyorlar. Aslında para kazanmak için oldukça güzel fırsatları olduk-larını söyleseler de, hala araştırma aşamasında olduğunu düşündükleri

BİLİŞİMTE

MM

UZ

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

38

İrlanda’da kaybolan köpek Patch, Dublin’e gitmek için trene atlayınca, tren istasyonu görevlileri Patch’in fotoğrafını ‘Kayıp köpek’ başlığıyla Twitter’da paylaştılar.

32 dakika içinde 500 tweet paylaşımından sonra köpeğin sahibi ‘O köpek benim’ diye tweet attı. Böylece twitter kaybolan köpeği sahibine kavuşturdu.

BILISIMTWITTER.indd 4 7/10/12 3:43 PM

Page 41: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

Twitter dalgası vurabilir. Amerika’daki üyelerin daha fazla olmasına rağ-men Twitter’ ın İspanya’daki sıralama-sı Amerika’dakinden biraz daha yük-sek. Bu iki ülkeyi ise sırayla Kanada, İn-giltere ve Japonya izliyor. Aşağıda site-ye günlük yüzdelik erişim tablosu bulu-nuyor.Twitter, bir sosyal ağ ve mikroblog sitesidir. Kullanıcılarına tvît (twe-et, İng. cıvıldama) adı verilen 140 ka-rakterlik metinler yazma imkânı ve-ren Twitter, çeşitli araçlarla daha et-kin kullanılabilen bir yeni nesil ileti-şim aracıdır. Kullanıcılar tarafından atılan tweet’ler herkes tarafından gö-rülebilir. Ancak kullanıcılar attıkla-rı tweet’leri sadece kendi arkadaş-ları olarak da görülmelerini sınırlan-

dırabilir. Kullanıcılar diğer kullanıcı-ların tweet’lerine üye olabilirler. Üye oldukları kişi veya kurumların takip-çi sayısını ve bunların kimleri takip ettikleri görebilirler. Tüm kullanıcı-lar Twitter’ın websitesi aracılığıyla tweet’lerini gönderebilir ve alabilirler. Kullanıcılar Twitter’ın website’sine uyumlu harici uygulamalar( akıllı te-lefonlar gibi) veya belirli ülkelerde erişilebilen kısa mesaj servisi tarafın-dan giriş yapabilirler.2008’deki ABD seçimlerinde özellik-le Barack Obama tarafından sıklık-la kullanılan Twitter’dan Türkiye’deki son yerel seçimlerde de yararlanıl-mıştır. Ayrıca Twitter, sosyal medya-nın en popüler araçlarından biri ola-rak gösterilmektedir.

sitelerini mükemmelleştirmeden ken-dilerini para kazanmak gibi konulara odaklamak istemiyorlar. Bu durumun sitenin ilerleyişini etkileyeceğini düşü-nüyorlar. İnsanların davranışlarını ince-leyen ekip, onların organize olma, grup-laşma gibi farklı isteklerine de karşılık verebilmek için çalışmalar yapıyorlar. Tüm bu çalışmalar bittikten sonra ge-lir üzerine odaklanacaklar.Siteyi biraz da Alexa‘dan inceleyelim. Twitter trafik sıralamasında 606. sıra-da. Üyelerin %38.9’u Amerika’dan, geri kalan yüzde ise ülkeler arasından pay-laşılmış durumda. Türkiye ise %0.6 yla baya düşük bir orana sahip. Fakat Türk gençliğinin yeniliklere çok kolay adap-te olmasını ve facebook‘un yarattığı dalgayı düşünürsek, yakında Türkiye’yi

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

39

BILISIMTWITTER.indd 5 7/10/12 3:43 PM

Page 42: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

40

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

SİNEMA

AUTHOR SİNEMASI

Her şey 28 Aralık 1895 tarihin-de, Auguste ve Louis Lumi-

ere kardeşlerin sinema tarihinin ilk ka-palı gişe gösterimi olan Sortie des Usi-nes Lumiere a Lyon (Lumiere Fabrika-sından Çıkan İşçiler) filmi ile başladı. Filmlerinde, trenin istasyona yaklaşır-ken olan planı seyircileri korkutacak ve sanki üzerilerine doğru gelen bu tre-nin, onları ezeceği duygusuna kapıla-caklardır. İlginç bir şekilde amacı kor-kutmak olmayan bu film, beklide sine-ma tarihinde izleyicisini korkutan ilk filmdir. O dönemde ilk kez bir perde de hareketli görüntü izleyen izleyici için bu çok yeni ve olağan üstüdür. Bu ilk sine-ma gösterimi daha sonra yedinci sana-tın doğuşuna sebep olacak ve bu sana-ta ölümsüz eserler bırakacak sanatçıla-rı yaratacaktır.

Sinemada Author (Yaratıcı) tanımı, son yıllarda unuttuğumuz bir kelime. Sine-ma sanatı alanında yapılan işlerin gide-rek tek düzeleşerek ve sanki endüstri-yel birer ürün haline gelmesiyle bu sa-nat adına yaratıcı ve kalıcı işler bul-mak giderek zorlaştı. Author sıfatını hak eden büyük yönetmenler bile stüdyo-ların kar gütme amaçlarının bir uzantı-

sı olarak giderek daha az yaratıcı işlere imza atmaya başladılar. Son 10-15 yıl-dır yapılan eserlere bakıldığında, konu olarak bir birine benzer ve gişeye yöne-lik yapımların ağırlıkta olduğunu görü-yoruz. Bir zamanlar sinemaya yön ver-miş büyük isimlerin ( Francis Ford Cap-pola, Steven Spielberg ve Brian De Pal-ma gibi…) son işlerine baktığımızda ar-tık o eski yaratıcılıklarının giderek azal-dığı görülüyor. Belki de film stüdyoları-nın eserler üzerinde daha da kontrol sa-hibi olma istemeleri yönetmenler üze-rinde bir baskı oluşturmakta ve onları fazla özgür kılmamakta. Tüm bunların

sonucunda, Sanat için Sanat, sözü gi-derek, Stüdyo için Sanat, sözüne kay-maya başladı. Zamanımızın en büyük Author yönetmenlerinden biri olan Rid-ley Scott , uzun yıllar beklenen yapımı Prometheus’ta belli ki fazla özgür bı-rakılmamış olacak ki eseri sinemalara yaklaşık 30dk. kırpılarak gösterime so-kulmuş. Prometheus örneğinde olduğu gibi yaşatılan süre sıkıntılarından ötürü , yönetmenler ancak filmlerinin Dvd ve Blu-Ray baskılarında kendi genişletil-miş kurgularını izleyiciye sunabiliyorlar.

Peki, nedir bu Author kavramı? Aut-hor, kelime anlamı olarak yazar ve ya-ratıcı anlamına gelmekte ve sinema sa-natında “yaratıcı” olarak kabul görmüş bir sözcüktür. Kimdir bu Author olan yö-netmenler? Cevabı son derece görece-li olmakla beraber, herkesçe kabul gö-rüp üzerine Author etiketi takılmış kimi isimlerden bahsetmek doğru olacaktır. Orson Welles , Citizen Kane (YURTTAŞ KANE - 1941), Fritz Lang, Metropolis (1927 ), Francis For Coppola, The God-father (Baba - 1972 ), Martin Scorsese ,The Taxi Driver ( Taksi Şoförü- 1976 ) ve Ridley Scott , Alien ( Yaratık-1979 )

Buğra Şendündar • Sinema Eleştirmeni • [email protected]

BILISIMTWITTER.indd 6 7/10/12 3:43 PM

Page 43: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

gibi büyük yönetmenlerin ortaya çıkar-dıkları bu başyapıtlarının ortak payda-ları, eserlerinde ilgili “türe” daha önce denenmemiş bir bakış açısıyla yaklaşıp ve yeni bir şeyler katarak hem türe hem de sinemaya getirdikleri yenilikçi bakış açısıyla sinema sanatına yön vermiş ol-malarıdır. Kuşkusuz, ismi sayılan bu yö-netmenler Author kavramının ortaya çıkışındaki en önemli kişilerdir.Orson Welles, Fritz Lang ve Sergei M. Eisenstein için erken dönem Author si-nemacılar diyebiliriz. Günümüz sinema-sının temel yapı taşlarını ortaya koyma-ları açısından bu üç isim önem arz et-mekte. Bu üç büyük yönetmen, sinema-da anlatım ve biçimin yanında, filmlerde alt metinler vasıtası ile sistem eleştirisi de yapılabileceğini kanıtlamışlardır. Gü-nümüz sinemasının kurgu, çekim tek-nikleri ve eleştirel anlatı-mın ilk örneklerini bu yö-netmenlerin sinemasın-dan çıkmış olduğunu gö-rüyoruz. Provakatif diye-bileceğimiz bu isimlerin eserleri bugün halen si-nema derslerine konu ol-maya devam etmektedir. Yurttaş Kane, Welles’in ilk sinema filmi olup aynı zamanda sinema tarihi-nin de en iyi filmlerinden-dir.Özellikle anlatım açı-sından dikkat çeken ya-pımda Welles, o döneme kadar kullanılmamış fark-lı kurgu, ışıklandırma ve çekim teknik-leriyle 1941 yılından günümüze sinema sanatına çok şey kattı. Görkemli öykü-sünün yanında sırf anlatım tekniği ile de dikkat çekici bir yapım. Walles’ın , Yurt-taş Kane’de kurgusal anlamda, Rus si-nemacı Dziga Vertov’un Kameralı adam (Man With The Movie Camera – 1929 )belgeselinde kuralları konulan kurgu tekniğini bir adım daha ileri götürdüğü görülmekte. Rus sinemacı Vertov’un, Kameralı Adam’ı Dünya sinema tarihin-de kurgu tekniği üzerinde yapılmış ilk ciddi eser olduğunu söyleyebiliriz.

Fritz Lang’in, sessiz sinema örneği olan Bilim-Kurgusu Metropolis’i (1927) içe-riğindeki öngörüleri ve felsefesiyle si-nema tarihinin ilk fütüristik eseridir. Ka-pitalizmi eleştirip işçi sınıfının yanında yer almasıyla Lang, Bilim-Kurgu’yu kı-

lıf olarak kullanıp sistem eleştirisi yap-mıştı. Dönemin en pahalı yapımların-dan olan eser, görkemli dekorlarıy-la dikkat çekmekteydi. Avusturyalı yö-netmen Lang’in yapımında , günümüz Bilim-Kurgularındaki bir çok detay fark edilmekte. Devasa gökdelenler, uçan araçlar ve sinema tarihinde ilk kez kar-şımıza çıkarılan yapay zeka içeren ilk Android’i bu yapımda mevcuttur. Lang, türün hem yapı taşlarını belirlemiş hem de alt metinleriyle 20’li yılların düzeni-ne karşı tavrını da ortaya koymuştur. Bu başyapıtıyla gerçek bir Author işi orta-ya koyup, günümüz sinemasını da et-kilemiştir.

İlk dönem Author sinemacıları yalnızca birkaç iki isimle sınırlandırmak elbet-te mümkün değil. Bu dönemde eser-

ler vermiş birçok yaratıcı yönetmen( Sergei M. Eisenstein, Potemkin Zırh-lısı - 1925) gibi…) başarılı işler ortaya koymuştur. Hepsini ele almak birkaç sayfaya sığmayacaktır.

Günümüz sinemasında özellikle bu son 10 yıllık dönemde en yaratıcı işlerin Gü-ney Kore’den çıktığı görülmekte. Dikkat edilirse, Hollywood ne zaman konu sı-kıntısı çekerse çareyi kimi başarılı uzak doğu eserlerinin yeniden çevrimlerin-de (Garez, Halka ve Göz gibi…) buluyor. Joon-Ho Bong (Gwoemul -2006), Jee-Woon Kim (I Saw The Devil 2010 ) ve Chan-Wook Park (Oldboy 2003 )gibi yö-netmenler, son 10 yılda Güney Kore si-nemasına damgasını vurmuş bir isimler. Bu yapımlarında yalnızca kendi ülkele-rinde değil uluslararası arenada da ses getirdiler. İlginç bir şekilde bu üç yönet-

men şu an Amerika’da aynı sene (2012) yönetmenliklerini üstlendikleri farklı türden projelerle

şanslarını deniyorlar. Joon-Ho Bong, Gwoemul (Yaratık ) ile yaratık filmleri-ni Ti’ye alan ama başlı başına kalburüs-tü bir yapıma imza attı. Jee-Woon Kim , I Saw The Devil ( Şeytanı Gördüm) ile katili daha filmin en başında göstererek nasıl yakalanacağı ile ilgilenmeyip bu katilin peşindeki kişinin intikam duygu-su sonucu nasıl bir şeytana dönüşece-ğiyle ilgilendi. Chan-Wook Park , Oldboy (İhtiyar Delikanlı) ile geçmişinde başka-sı hakkında dedikodu yapan kişinin bu davranışıyla ileride başına ne bela ala-cağı ile ilgileniyordu. Okyanusun öte ta-rafında ya da Avrupa sinemasında bu tür konuları alan yapımlarda çoğunluk-

la benzer olay örgüsü ve klişelerinin takip edildiği gözlemleniyor. Güney-Kore sineması, ele aldığı türün klişelerini ters yüz ederek hem seyircisini ters köşeye yatırıyor hem de türe yeni bir şeyler ek-leyerek her şeyiyle “yeni” olan bir eser ortaya çıka-rıyor. Bu açıdan bakarsak , son yıllarda gerçek Aut-hor sinemacıların Güney-Kore’den çıktığını söyle-mek yanlış bir yaklaşım ol-mayacaktır.

Son tahlilde Author kavramının , ele alı-nan “Türü” gerçek anlamda yeniden yo-rumlamak ile ilgili olduğu sonucuna va-rıyoruz. “ Artık yeni bir şeyler üretmek zorlaştı”, diyen kimi yönetmen ya da stüdyoların , Güney-Kore sinemasına bakmalarında bir fayda var. Şu an, gişe kaygısının yaratıcılıktan daha önemli ol-duğu bir zamandayız. Bu durum, Dünya sineması haricinde ülkemizde de geçer-liliğini koruyor.

Her şeyin bir çırpıda tüketildiği günü-müz toplumunda karşımıza çıkartılan sinema eserlerinin amacının, izleyici nezdinde hemen tüketilip, unutturulup ve bunun sonucunda stüdyoların kasa-larının doldurulmaya yönelik olduğu gö-rülüyor. “İyi seyirler”, sözcüğü giderek daha da kendini arattırıyor.” İyi tüketin”, demek belki de daha doğru olacaktır.

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

41

BILISIMTWITTER.indd 7 7/10/12 3:43 PM

Page 44: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

42

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

KAPAK KONUSU

KAPAKKONUSU.indd 2 7/10/12 3:41 PM

Page 45: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

Çok yönlü bir sanatkar, hayata sanatın gözüyle bakan her eserinde farklı tarzını yansıtan başarılı bir heykeltraşın sanat yolculuğuna çıkacağız birlikte...Röportaj: Ferhat Gedik

CEYLAN DÖKMENCEYLAN DÖKMEN

Eserlerine ruhunu üfleyen bir sanatçı

Kendinizi biraz tanıtır mısınız?Ben Ceylan Dökmen. 1981 İstanbul doğumluyum. Heykeltıraşım. Bunun dışında özellikle, yazıya, müziğe ve sanatın her alanına ilgi duymaktayım. Ayrıca çeşitli sosyal sorumluluk pro-jelerinde ve özel eğitim kurumlarında

sanat eğitmenliği dönem dönem yap-maktayım. Sanat eğitiminize nasıl başladınız?Hani derler ya 6 yaşında müziğe, res-me başladım. Biraz öyle diyebiliriz. Doğuştan yatkın olduğun durumlar

var ama tabiki de üzerine çalışmak çok önemli. Çocukluğumdan beri resme, üç boyutlu üretimlere ve yazı-ya ilgim vardır. Fakat esas olarak sa-nat eğitimim lise sonrası Mimar Si-nan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fa-kültesi heykel bölümüne girmemle

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

43

KAPAKKONUSU.indd 3 7/10/12 3:41 PM

Page 46: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

44

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

KAPAK KONUSU

başladı ve halen heykelle devam et-mektedir.

İnsanlara mesleğinizi nasıl tanım-lıyorsunuz ? Heykel Sanatçısı vs...Heykeltıraş olarak tanımlıyorum. Bazı durumlarda da tasarımcı olarak.

Heykel dışında farklı uğraşıla-rınız var mı ? Mesela spor ya-pıyor musunuz ?Yazıyorum. Sanat dergileri-ne eleştiri yazıları ve makale-ler yolluyorum. Sürekli araştı-rıyorum. Okuyorum. Çocukla-ra sanat eğitimi veriyorum. Be-yoğlu belediyesi kapsamında Dolapdere’deki okullarda ço-cuklarla çeşitli sanat çalışma-ları yaptık. Farklı materyallerle heykel yapmayı denediniz mi? Nasıl bir sonuç aldınız?Evet farklı materyallerle çalışmayı seviyorum. Sürekli araştırmayı, çağı ve yenilikleri takip etmeyi severim. Metal, ahşap, polyesterle çalıştım. Şu anda deri, kösele ve ahşapla ça-lışmaktayım. Her yeni malzeme, onu

uygulama , şekillendirme zorluğu ge-tirse de, aynı zamanda yeni ufuklar açmakta. Bu yüzden yeni malzeme-ler kullanmayı seviyorum. Her mal-zeme, onu doğru dinlemeyi başarır-san sana yeni yollar açacaktır.

Heykellerinizde en çok neleri ön pla-na çıkarmayı tercih ediyorsunuz?Düşünceyi ve duyguyu. Heykel, sa-nat tarihindeki gelişiminde daha önce betimlemeyi ve doğayı taklidi ön pla-na alsa da, zaman içerisinde ve şu an bulunduğu konum itibariyle dü-

şünceyi ön plana almaktadır. Bende heykellerimde ilk başta bir düşün-ce kıvılcımından, etrafımda beni et-kileyen, bana çarpan ve yansımaları-nı bulan her şeyden etkilenmekteyim ve bunları üç boyuta dönüştürmekte-yim. Beni en çok etkileyen şeyler in-

sanlar ve mekanlar. Doğa-kent-insan üçlüsü. Doğayı bırakıp, kendisine yarattığı dünyasında ya-şadığı kısırdöngüleri an-latmaya çalışmaktayım şu dönemde. Sanat insanla-rı düşündürmeli, farklı so-rular sormayı denemelidir. En başta da samimi olma-lıdır.

Tercih ettiğiniz figür-ler ya da örnek aldığınız akımlar var mı?Giocometti’nin incecik fi-

gürlerini, Calder’in havada asılı du-ran dengesini, İlhan Koman’ın mate-matiğin şiirselliğini sunan ve Kuzgun Acar’ın metal heykellerini çok sev-mekteyim. Akım olarak da Kübizm, Fütürizm ve Gerçeküstücülük ilgimi en fazla çekmekte.

KAPAKKONUSU.indd 4 7/10/12 3:41 PM

Page 47: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

45

Eserlerinizi şu ana kadar nerelerde sergilediniz ?Tüyap sanat fuarı, Maltepe Sanat Ga-lerisi, Sanat Akmerkez’de, L’Aquila Çağdaş Sanat Müzesi, Galleria Fa-miglia Margini İtalya, Design Week, Borusan Sanat Galerisi ve çeşitli ku-rum ve galerilerde sergilerim oldu.

Yurtdışındaki heykel ve resim et-kinliklerini izleme olanağı bulabili-yor musunuz? Sizi en çok etkileyen yerli ve yabancı sanatçılar kimler?Elimden geldiğince. En son Venedik Sanat Bienali’ni gezdim. Son dönem-de beni en çok etkileyen yabancı sa-natçılar Patricia Piccini, Ron Mueck, Antony Gormley, Isaac Cordal, Willy Verginer, beğenmekteyim. Türk sa-natçılardan ise Yücel Kale, Seçkin Pi-rim, Yaşam Şaşmazer, Çağdaş Erçe-lik ve Rahmi Aksungur’un heykelle-riyle ilgilenmekteyim.

Sizi diğer meslektaşlarınızdan farklı kılan özellikleriniz nelerdir? Zor bir soru. Her insan farklı, özel ve biriciktir bence. Önemli olan bu fark-lılığı, biricikliği ve samimiyeti vurgu-layabilmekte. Kendi farklılığını, ken-

KAPAKKONUSU.indd 5 7/10/12 3:41 PM

Page 48: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

46

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

KAPAK KONUSU

dinin tanımlaması zor bence. Beni ben yapan, genetik özelliklerim, bü-yüme biçimim ve bu zamana kadar çevreden depoladığım gözlemlerim ve etkilenmelerimin toplamı. Hayata sanatın gözüyle bakmayı seviyorum. Her şeye daha duyarlı yaklaşıyorsu-nuz. Soru soruyorsunuz, bir şeyleri kabul etmeden önce. Heykellerimde hikaye anlatmayı seviyorum. Benim gördüğüm dünyayı, benim gözümden insanlara aktarmaya çalışıyorum.

Mesleğinizde kadın olmanın zorluk-ları var mı? Varsa neler ? Veya mes-leğinizde kadın olmanın avantajlı yanları var mı ?Sanırım en büyük dezavantajı bazen fi-ziksel güç ve direnç. Heykel ne olursa olsun fiziksel bir güç ve dayanıklılık da

gerektirmekte. Bazen kadın olarak gü-cünüzle savaşıyor oluyorsunuz. Ama direnç göstermek ve doğanın karşısın-da ya da tam olarak doğayla beraber hareket etmekte de insana bir güç ka-zandırmakta. Yerçekimine karşı diren-mek gibi heykel yapmak çoğu zaman. Üretmek, doğaya uyum sağlamaktır. Çalıştığın zaman kendini doğayla daha uyumlu hissetmektesin. Varlığın anlam kazanıyor, hayatta varoluşun anlam ka-zanıyor ürettikçe. Kadın olmanın, en büyük farlılığı haya-ta bir varlık getirmek, annelik. Heykeltı-raşlık ve annelik bir noktada birleşebi-liyor bu da en büyük avantajlarımızdan biri bence. Kadın olmanın farklı bir du-yarlılığı ve sezgiselliği var bence ve bu sanatına yansıyor her adımında. Sürek-li sorgulamak, düşünmek ve üretmek

bir kadın sanatçı olarak beni çok mut-lu etmekte.

Gelecek planlarınızdan bahis eder misiniz?Ulusal ve uluslararası platformda hey-kellerimi sergilemek ve diğer insan-larla paylaşmak istemekteyim. Sürek-li kendimi geliştirmek , heykellerimi ile-riye taşımayı amaçlamaktayım. Bir sa-nat köyü kurup, sanatla herkesin uğ-raşabilmesini görmek ideallerimden. Çünkü sanat insanı daha duyarlı, mut-lu, üretken ve doğaya yakın kılmakta. Çocuklarla sanat, heykel yapmak baş-lıca isteklerimden.

Sanat ve heykel öğretmenliği için iletişim adresleri: [email protected] / [email protected]

Üretmek, doğayauyum sağlamaktır.Çalıştığın zamankendini doğayladaha uyumluhissetmektesin.Varlığın anlamkazanıyor, hayattavaroluşun anlamkazanıyor ürettikçe.Kadın olmanın, enbüyük farlılığı hayatabir varlık getirmek,annelik. Heykeltraşlıkve annelik birnoktada birleşebiliyor;bu da en büyükavantajlarımızdan biribence.

KAPAKKONUSU.indd 6 7/10/12 3:41 PM

Page 49: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

KAPAKKONUSU.indd 7 7/10/12 3:41 PM

Page 50: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

48

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

PORTRE

İlham GencerKİM DER Kİ ONA 87 YAŞINDA DİYE?

Taksim’deki Elite World Otel’de buluşacaktık. Açıkçasını söyleyeyim canlı bir tarihle buluşacağım için heyecanlıydım. Otelin içindeki Jazz Company’de otururken birden geliverdi. Pembe ceketi, kravatı ve dinçliğiyle yaklaştı ve elimi öptü... Hiç 87 yaşında gibi değildi... Dinç, dinamik... Bir o kadar da mütevazı. Sanki Türkiye’de popüler müziği başlatan o değil, sanki Ajda Pekkan, Cem Karaca, Ayten Alpman, Barış Manço, Emel Sayın gibi isimleri ilk kez sahneye çıkaran o değil... O kadar sıcak ve içten... Ayten Alpman’ın konusu geçiyor, gözleri doluyor ve espriyi patlatıyor: Hocasıydım, kocası oldum... İlham Gencer işte... Başladık sohbete...Röportaj: Begüm Çelikkol

Sizi tanıyabilir miyiz?1925 doğumluyum. Ailem beni 1934 yı-lına kadar, İlham Osman ismiyle çağırdı. Soyadı Kanunu’ndan sonra babam Gen-cer soyadını aldı ve bugünlere geldik. Annem ve babam ben üç aylıkken ayrıl-dı. Annem Almanya’da eğitim görmüş bir hanımdı. Çocuklara piyano dersi verirdi. Sanıyorum sanatçı ruhumu ondan aldım...

Çocukluğunuza dair ilginç bir anı-nız var İlham Bey. Mustafa Kemal Atatürk’ün cenazesiyle ilgili.. 1938... Atatürk’ün ölümü. Dedemden, onun ce-nazesine beni de götürmesi için rica et-miştim. Dolmabahçe Sarayı’ndaki töre-ne gittik ve bir anda dedemin elinden kurtuldum. Ne olduğunu anlamadım. Top arabasını çeken atların altında kal-dım ve yaralandım. Gözlerimi açtığım-da Teşvikiye Sağlık Yurdu’ndaydım. Bir buçuk ay da tedavi gördüm. Sonasında bu olaya çoğu kişi inanmadı ama arşiv-ler tarandı ve bu olayın başıma geldiği anlaşıldı.

Müzik ilgisi nasıl başladı?Şişli Terakki Okulu’na başladım. Son-rasında Kabataş Erkek Lisesi’ne kaydı-mı yaptırdım. Okulda Almanca’yı çok iyi öğrendim. Bu arada annemden aldığım derslerle piyanoyu ilerlettim. Orta ve li-sede bu çalışmalar beni müziğe hazır-ladı. Bu arada ilk bestemi de beş yaşın-da yaptım.

Sizin de okulda takıldığınız dersler var mıydı?Olmaz mı? Felsefe hocam. Çirkin bir ka-dındı. Uyurdum derslerde. Kafama cet-velle vuruyordu, dersten atıyordu. Bel-ge verdiler sonra. İnatçıyım. Lise mezu-nu olmak istiyordum. Hatta hukuk oku-mak istedim. Hukuka girmedim ama bir davada avukat olmadan kendi kendimi beraat ettirdim.

Piyanonuza epey ücret ödemiştiniz değil mi?Aynen öyle. Bir müzayede vardı 1953’te. “Steinway” konser piyanosunu gördüm.

Müzayedeye Koç ve Sabancılar da katıl-mıştı. Ve ben piyanoya tam otuz bin lira verdim! O zamanlar bu paraya üç yalı alınırdı.

Sonrasında peki?24 yaşındayken TRT İstanbul Radyosu’nda canlı yayında “İlham Gencer’le Cumartesi Geceleri” diye 20 dakikalık bir şov programı yapıyordum. Bu arada Tea Room isimli bir kulüpte de çalışmaya başlamıştım. Sonrasında askere gittim. 1950’de Kervansaray’da dans gösterileri yapan Amerikalı zenci şarkıcı Eartha Kitt’le tanıştım. Ona Üs-küdar şarkısını öğrettim ve bu sayede bu şarkı dünyaca tanındı.

Peki ya Ayten Alpman...Acısı çok taze... Önce hocası oldum sonra da kocası... 1953 yılında evlen-dik. Lisedeydim o da talebeydi. Bir gün Nişantaşı’nda yürürken gördüm onu ve peşine takıldım. Piyanoda ses deneme-si yaptık ve yeteneğini gördüm. Birlikte

PORTRE ILHAMGENCER.indd 2 7/10/12 3:47 PM

Page 51: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

49

1938... Atatürk’ün ölümü. Dedemden, onun cenazesine beni de götürmesi için rica etmiştim. Dolmabahçe Sarayı’ndaki törene gittik ve bir anda dedemin elinden kurtuldum. Ne olduğunu anlamadım. Top arabasını çeken atların altında kaldım ve yaralandım. Gözlerimi açtığımda Teşvikiye Sağlık Yurdu’ndaydım. Bir buçuk ay da tedavi gördüm. Sonasında bu olaya çoğu kişi inanmadı ama arşivler tarandı ve bu olayın başıma geldiği anlaşıldı.

PORTRE ILHAMGENCER.indd 3 7/10/12 3:47 PM

Page 52: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

PORTRETE

MM

UZ

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

50

çalışmaya başladık. Evlendik. Kısa bir süre sonra hamile kaldı. İlham dünyaya geldi. Kısa süre sonra da Ayşe’ye hami-le kaldı. O sırada Borivaj Gazinosu’nda program yapıyorum. Bu mekân pek çok önemli kişinin uğrak yeri oldu.

Size “Çatı Kulüp” desek...Şişli’de Site Sineması’nın bulunduğu bi-nanın en üst katındaydı. Artık birikimle-rimi bir çatı altında toplamam gereki-yordu. Türkiye’nin bir tür özel konserva-tuarıydı. Ajda Pekkan’ı, Cem Karaca’yı, Barış Manço’yu, Emel Sayın’ı, Metin Ersoy’u, Füsun Önal’ı ve Fikret Kızılok’u burada sahneye çıkardım.

Ajda Pekkan?Evet... Çok güzel bir kızdı, hâlen öyle. Annesi getirmişti. Piyanoyla denedik. Başarılıydı. Ve sahneye çıktı. Şimdi de mesleğini sürdürüyor. Ayten öldüğün-de ilk arayanlardandı. Ağlıyordu. Bir çe-kime girecekmiş. Gelemeyeceğini söyle-di cenazeye...

Bir de Türkan Şoray var...Evet. Onu da annesi getirdi. Fakat ye-teneği yoktu. Annesine söyledim, ye-teneği olmadığını ve gönderdim. Bana ilk başta kızdılar. Ama iyi ki de kızdılar bakın şimdi Türk Sineması’nın Sultan’ı oldu. Çatı Kulüp’e dönelim mi tekrar? Site Sineması’nda film önceleri kısa bir şov yapıyordum. Her gece Çatı’da prog-ram saat 22:00’de başlıyordu. Ayten Alpman’ın muhteşem yorumu... Düşü-nebiliyor musunuz ne güzel bir ortam?

Ayten Hanım’la ayrıldınız sonrasında..Evet, 1960 yılında ayrıldık. Bir daha ev-lilik düşünmüyordum. 1963 yılında Tür-ker İnanoğlu’nun oyuncuları Çatı’ya gelmişti. Aralarında Ege Güzeli Necla Öyke de vardı. İlerleyen saatlerde ona ilgim artmıştı. Telefonumu verdim iler-leyen günlerde beni aradı. İlk konuşma-mızda çok utandığımı anımsıyorum. Bir anda ona evlenme teklif ettim. Ve ev-lendik. 1965 yılında da Bora doğdu.

Linç olayı var yaşadığınız...27 Nisan’dı. Bugünün tarihi de 27 Ni-san... O zamanlar basında çıkan ha-berlerim oluyordu. Gündemdeydim. Bazı çevreler rahatsız oluyordu. Ben de Milliyetçi’yim. O dönemde Çatı’da işler iyi gitmiyordu. Personel sayısını azalt-mıştık. 27 Nisan 1966 yılında perso-nelin sigorta primlerini yatırmak için Beyoğlu’ndaki reklam ofisinden çıkmış Taksim Meydanı’na yürümüştüm. Bir grup da Taksim Meydanı’nda toplanmış-tı, protesto gösterileri için. O sırada Milli Gençlik Teşkilatı’nın üyeleri mikrofonla, “Hükümet ülkede özgürlükleri kısıtlıyor. Polis kırmızı ceket giyen Jazz sanatçı-larımı komünist diye tutukluyor, bunlara nasıl katlanıyorsunuz?” diye sesleniyor-du. Tesadüfen oradan geçerken bunu duydum ve “Yalan söylüyorsun” diye bağırıp kürsüye koştum. Mikrofonu eli-me aldım ve konuşmaya başladım. Or-tam iyice gerildi. “Ben müzisyenlerime kırmızı ceket giydiriyorum. Allah’a şü-kür aramızda tutuklanan yok dedim ve ortalık karıştı. Bana ilk yumruk Coşkun

Arıcı’dan geldi. Kalabalığın ortasına itil-dim. Polis, güç bela beni kurtardı. Sonra kalabalığın arasından bana destek ve-renlerle ayrıldım. İstanabul Milletvekili Tekin Erer, cesaretimden dolayı sonra-sında bana mektup gönderdi.

Çatı’da işler ne durumdaydı bu arada?Gazinoların rakibi olmuştu. Ama bir yandan da sevilmiyoduk. Büyük vergiler ödemiştim. Fakat bir yandan da hedef haline gelmiştik. Sanatseverler destek verse de olmadı. Tahliye edildi. Tahliye-yi engellemek için bir gün bir bidon ben-zin aldım. Ve çatıya çıktım. “Yedi sene en çok vergiyi ödedim, turizme katkıda bulundum. Kabileti olan gençleri müzi-ğe kazandırdım. Bunu yapmamalısınız, haketmedim” diye bağırıyordum. Her-kes binanın önüne toplanmıştı. Kızım Ayşe de o kalabalığın içindey-di. Kalabalıktakiler “O kişi İlham Gen-cer” diyormuş. Ayşe de bunu duyun-ca polislere kızım olduğunu söyle-miş. Yanıma çıktı. “Ne olur babacığım bizi düşün, seni çok seviyorum” diyor-du. Onun sesini duyunca, evladım, ey-lemden vazgeçip indim. Ve Çatı da ka-pandı. Sonrasında Necla İzmir’e gitme-yi önerdi. Gittik, onun ailesinin yanında kaldık. Ama İstanbul’u özlüyordum. So-nunda dönmeye karar verdik. İstanbul’a İşçi müzisyen olarak dönecektim. Be-bek Gazinosu’nda olacaktım. Ama bu işte 1969’a kadar sürdü. Yeni işe baş-lamadan önce İzmir’de eşimin ailesine teşekkür etmek için İzmir’e gidecektim gene.

PORTRE ILHAMGENCER.indd 4 7/10/12 3:47 PM

Page 53: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

51

Sanırım burada Alparslan Türkeş’le tanıştınız...Evet... Havalimanında Alparslan Tür-keş ile tanıştım. Alparslan Bey hava-limanında yanıma geldi. Beni dinliyor-muş ve beğeniyormuş. “Müzisyen kişi-liğinizle büyük işler yaptınız. Bunlar ile-ride mutlak fark edilecektir. Siz müzik yaparken kültür ve sanat yönünden de Türk Milleti’ni yüceltecek değerlere sa-hipsiniz” demişti. Bu sözler çok hoşuma gitmişti. Beni sonrasında Alsancak’taki Ülkü Ocakları Binası’na davet etti. Bu arada heyecanlıydım. Çünkü Necla Ha-nım “Bozkurtların Başbuğları” diye bir şiir yazmıştı ben de bestelemiştim. Bu marşı Türkeş’e armağan etmek istiyo-rum. Çok beğenildi.

Bu marşın okunduğu ilginç bir gün vardı sanırım anlatır mısınız?1978 yılında rahmetli Alparslan Türkeş’in liderliğinde Ankara’da yürü-yüş yapmıştık. Bir ucu Keçiören’de bir ucu Kızılay’daydı. 800 bin kişi katılmıştı. Yukarıda helikopterler dolaşıyordu. Dö-nemin İçişleri Bakanı, “Ne oldu bunlar geri döndüler mi?” diye odasında dört dönmüş endişeden Orada 800 bin kişi-ye ben ilk defa “Ya Allah, bismillah Al-lahu ekber” diyerek gençliğe ben sun-dum bu sözleri.

“Aylardan Ağustos, günlerden Cuma, Gün doğmadan evvel iklim-i Rum’a, (Rum toprakları) Bozkurtlar ordusu geçti hücuma. Yeni bir şevk ile gürledi gökler; Ya Allah! Bismillah! Allahu ek-ber!”

Yemin ediyorum Keçiören’e kadar Ankara’yı inletmişti gençler. Ama hep-

si yerinde ve zamanında gereklidir. Her olur olmadık yerde söylenmemelidir. Bu haykırış o zaman çok gerekliydi.

“Bak Bir Varmış Bir Yokmuş” nasıl çıktı?1961 yılında “Çatı Kulübü”nde Lübnan asıllı Fransız şarkıcı Bob Azzam’ın o yıl dünyada meşhur ettiği “C’est écrit dans le Ciel” adlı şarkıyı Fecri Ebcioğlu’nun yazdığı eğlenceli sözlerle Türkçe olarak seslendirdi. Bu parça Türkçe söylen-miş ilk pop şarkısıydı. O zamana kadar Türkiye’de pop şarkılar Türk şarkıcılar tarafından orijinal dillerinde yani İngi-lizce, İspanyolca, Fransızca ve İtalyan-ca söyleniyordu. Artık “Bak Bir Varmış Bir Yokmuş” adını alan bu şarkı ilk ola-rak 78 devirli taşplak formatında, daha sonra da 45’lik vinil plak olarak yayın-landıktan sonra ülke çapında büyük bir ilgiyle karşılandı ve bu tür şarkıların de-vamı çığ gibi geldi.

Şu anda Pop Müzik var mı?5 yaşından beri müzisyenim. Pop diye bir şey yok. Popüler Müzik var. Jazz var, Opera var, Klasik Müzik var. Pop yok. Arabesk müzik gibi sonradan çıkmış-tır. Arabesk Arap müziğinden türemiş-tir. Bak Bir Varmış Bir Yokmuş mese-la, “Pop Müzik” diyorlar ama değil. Her şeyt kavram karmaşası Türkiye’de. Ata-türk diyor ki, “Efendiler... Hepiniz mil-letvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsi-niz; hattâ cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat zanaatçı olamazsınız”. Sanatçı ol-maz. Müzisyen olur, gitarist olur ama sanatçı değil...

Şu anda kimi beğenirsiniz?Sertab Erener... Çok beğeniyorum. Çok

güzel... Jazz müzikçiler var. İçlerinde İpeğim var. İpek Dinç. Şu an birlikte sah-ne alıyoruz. Böyle bir şey olamaz. The Marmara’da çıkıyor, televizyon haberci-liği yapıyor, Kimya bitirdi.

Fazıl Say’ı nasıl buluyorsunuz?Çok başarılı. O çocuğun üzerine çok ge-liyorlar. Kim bizi yurtdışında temsil etti bu kadar?

Peki siz nasıl bu kadar dinç kalıyor-sunuz?Sigara içmiyorum. Daha önceleri Ma-lazgirt Marşı ile ip atlardım. Şimdi de yüzüyorum Les Ottomans Otel’de. Bir de Kedi Sporu var. Sabah kalkınca ge-rinirim yatakta.

Bir de göz egzersizlerim vardır. Her gün 10 dakika yaparım. Kafamı oynatma-dan gözlerimi sağa sola, yukarı aşağı oynatırım. Bir de günde bir öğün yemek yerim. Kiloma dikkat ederim.

Sohbetimiz sona erdi, İlham Bey Jazz Company’de solisti İpek Dinç’le sahne-ye çıktı. Sahne performansı o kadar iyi ki, 30 yaşımdan utandığımı söyleyebili-rim. Hani biz sürekli “Yorgunum”, “Ak-şam olsa da uyusak” diyoruz ya, o da tam tersi! “Akşam olsa da sahne olsa, müzik olsa” diyenlerden...

Gencer sahnedeyken biz de can yolda-şı, S. Sami Coşkun’la konuşmaya başla-dık. Coşkun, İlham Bey’le uzun zaman-dır tanışıyor ve onun biyografisinin ol-duğu Bozkurt İlham Gencer isimli kitabı yazdı. O kitabı imzalarken, ben çoktan İlham Bey’in piyanosunun sesine kap-tırmıştım kendimi.

PORTRE ILHAMGENCER.indd 5 7/10/12 3:47 PM

Page 54: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

52

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

AŞK’A DAİR

YARINLARA BIRAKILAN AŞK

Yarınlara bırakmak aşkı, sanki yarının garantisi varmış gibi…Birçok ertelediğimiz ve sonra da, “Keşke…” dediğimiz yapılmamış işler-le, gerçekleştirilememiş hayallerle doluyken yaşamımız, önünüze çıkan belki de bir daha hiç rastlamayacağı-mız bir aşkı ertelediniz mi hiç?Her zaman bir bahane bulunur yarın-lara bırakmak için, kimi zaman şart-lar zordur ama zor olan değil midir güzeli güzel yapan? İmkânsızlık de-ğil midir tutkuyu kamçılayan? Tarih böyle ertelenmiş sevdalarla doluy-

SEVGİLERDE / Behçet NecatigilSevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı. Siz geniş zamanlar umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telaşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vakit olmadı.

ken bize kalan bu yaşanmamışlıklar-dan doğan şiirler ve romanlara konu olan aşkların okunması oluyor.

Tıpkı büyük üstat Behçet Necatigil’in satırlarına dökülen şu sözlerinin içi-mize işlemesi, belki de derinlerde saklı duran bir pişmanlığın bize ken-dini başka hayatlarda hatırlatması gibi;

“Sen bilmezsin mirim ne gariptir bir başkasına düşlerini anlatmak. Gün be gün eksilir zaman… Şair olunmaz doğulur. Neye, kime inat? Duygu-lar yön verir kalemine, duygulara da yaşananlar. Mutluluk anlarında çık-maz şiir. Buhranla dolu gecelerde, kâbusların sözcüsü olurlar. Sonra bir tek satır kokuları anımsatır. Buruk bir neşe geçmişe karışır. Sevgileri yarın-lara bırakırsınız...Hayat hep olası hikâyeleri özlemek-le geçer durur. Gidilmeyen filmlerde görmediğin heyecanlar, uyanmadığın sabahta etmediğin kahvaltı, çalma-yan telefondaki utangaç sesi... Daha üzgün durur olmamışlıkları anımsa-mak.

Mutsuz aşklar prim yapar. Masada iki bardak, bir şişe rakı. Ne diye içip du-rursun boş sandalyeye karşı?Onu böylesine sevmek için delirmiş olmalısın. Bir düşün, imkân var mı? Dün arasın diye beklemiştin. Telefon çalmadı. Bugün ilk sabahın ışıkların-da kapının altından kaymış not. Bul-duğunda tuhaf bir yanılsama. Yanlış zamanda gelmiş aşklar. Vakti doldu-ğunda… Bitmemiş ilişkiler sardı du-varları. Bu odayı, kitabın sayfaları-

nı, rüyaları. Başlamadan bırakmalı, henüz özlem içini kemiren kuşkula-ra dönüşmeden, ellerin yatağın boş-luğunu hissetmeden, olası tutkulara içini dökememişken.

Üç noktalar doldurmalı mektuplara. Söylenmemiş sözler için. Her yuttu-ğumuz gözyaşı bir aşkın sonu. Yarın düne benzemiyor şimdi. Sanki ilk kez yaşamışız yaşanmışı dünlerde, ya da başlamışız ansızın ta ilerde olacak…”

Dar vakitlerde kalan sevginin sıkışıp kaldığımız dünya koşturmasına mü-cadele edecek gücü olmadığından ya da odalarımıza sakladığımız yalnızlı-ğı kaybetmenin verdiği korkudan olsa gerek bu kaçışlar. Kitaplara sığdırıl-mış kelimelerle yaşamak ve kapağını kapadıktan sonra kendi telaşlı günde-lik yaşamımıza dönüp aşkı ertelemek kadar bir göz ardı etme yaşamın ger-çek varlığının sebebini. Aşk ile dün-yaya gelmek ama hep ertelemek bir başka zamana… Belki de olmayacak bir zamana…

Sözleri yarım bırakarak içimizde, hiç olmamış farz ederek devam etmeye çalışmak nefes almaya… Gelmeye-ne sevdalanmak, bol vakitler bekle-yip aldanmak…

Oysaki yeter olmalı bir kahve içim-lik zamanlara dahi sığdırılmış bir ba-kış, sevgilinin dilinden bir hoş sohbet veya kısacık bir telefon konuşması…Yarına kalmadan… Yarına bırakma-dan…

Aşk ile yol almanız dileğiyle.

Nalan Güven • [email protected]

PORTRE ILHAMGENCER.indd 6 7/10/12 3:47 PM

Page 55: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

Bırakıp gidebilmek zamanı geldiğinde

Bazen giderken kendini bırakmak

Bazen alıp götürmek yanında

her ne varsa

Uğruna vazgeçebilmek en değer

verdiğinden

Göze alabilmek hasreti

Dille söylemeden adını

Kalbinden zikredebilmek her solukta

Gelmeyeceğini bilerek beklemek

Yavaş yavaş tüketmek içinde

Gözyaşları ile hayalini silmek

Kabullenmek sonun başlangıcını

Ve bir sabah adını anmadan uyanmak

Yarına kalmadan...

Nalan Güven / 2012

Bazen düşünceler

Oyalıyor beni

Dün akşam

Aktörlük yıllarım

Geldi aklıma

Tiyatro maceram

Rollerim

Çok zevkliydi

Düşüncelerim

Sahne, ışıklar, alkışlar

Ve sanatçı olarak yaşamak

Sonra o soruyu sordum kendime

Şimdi imkanları zorlasam

Tiyatroya döner miyim

Pek olumlu değil bu düşünce

Üstelik

Tanımadığım bir adam var

Beynimin içinde

Hala sanatçı gibi ama

Artık onu anlıya mı yorum

Haydi söyle bana arkadaşım

Sanata karşı düşünceler mi yaşlanmış

Yoksa ben mi yaşlanıyorum.

26.06.2O12 AYHAN HÜSEYİN ÜLGENAY

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

53

PORTRE ILHAMGENCER.indd 7 7/10/12 3:47 PM

Page 56: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

54

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

SÖYLEŞİ

ROPORTAJ NADIDE.indd 2 7/10/12 3:47 PM

Page 57: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

55

Biz onu Nadide Sultan olarak tanıdık. 90’lı yıllarda hayatımıza “Vuslata Beş Kala Diyerek” girdi ve bir daha oradan çıkmadı. O yıllarda fiziksel görünümü biraz da olsa parçalarının önüne geçmişti. Ama şimdilerde konservatuar eğitiminin hakkını verdiğini gösterdi ve bomba gibi bir albümle karşımıza çıktı. Nadide Sultan’ken Nadide’S oldu. Ve Sultan ile S tamamen gitti...

İki yıl sonra yeni bir albümle geldiniz. Kaçıncı al-bümünüz oldu?Geneç albümüm maksi single idi. Onu da sayacak olursak yedinci albümüm oldu.

Diğer albümlerden farkı nedir yeni albümünü-zün?İlk defa bir ekibim oldu. TMC ile anlaştım. Mustafa Ka-rahan ve onun kurduğu koca bir ekiple seçtik repertu-arı. Ben hiç bu şekilde çalışmamıştım.

Parçaları ya plak şirketi seçmişti ya da ben seçmiştim. İlk defa hikâyemi ekibimle birlikte yazdım. Onlar ala-nında uzman bir ekip. Ya menajer var, ya basın danış-manı insanlar vardı ekipte. Sonra gittik tüm şarkıla-rı demo yaptık, gitarla söyledik, farklı yorumlarla söy-ledik. Bu yolla seçince tam kalbimi titreten şarkıları seçme şansım oldu. Demoları dinleyen insanların be-nim sesimden şarkıları duyup, en doğru kararı verme-leri söz konusu oldu.

Sonrasında peki?Titizlikle seçilince güzel bir albüm oldu. Siz şarkıları çok severseniz, herkes seviyor. Şarkıları seçmek 8-10 ay sürdü.

Kararsızlıklar olmadı mı seçim yaparken?Çok tarzım olmadığını düşündüğüm ama çok sevdiğim şarkıları demo yaptık. Demo yaptığımız şarkıları şir-kette dinlerken oylama yaptık.

Mustafa Karahan’ın adil bir yöntemi vardır. Ekibi top-lar ve şarkıları oylatır. En son sözü bu oylara göre ken-disi söyler. Hiç bana uymayacağını düşündükleri şar-kılar repertuara girdi. Özellikle de bir arkadaşımız, “Bu şarkı olmaz” dedi... (Basın danışmanı Ferda Kervan’ı işaret ediyor)

Ferda Hanım, hangi şarkıydı o?Cem Özkan’dan Dön Bana. “Nadide pop söylüyor, Nadide’ye olmaz” dedim. Bağdaştıramadım bir an.

(Bu sırada sözü Nadide alıyor) Mustafa Karahan, bana “Sen hiç kimseye söyleme, şarkıya demo yap gel, top-lantıda dinletelim” dedi. Orkestradaki arkadaşlar da “Nadide bu ne alaka?” dediler. Söyleyince, “Ay çok gü-zel oldu” dediler. İkinci bir repertuar toplantısı oldu. Mustafa Bey, “Size bir şey dineleteceğim” dedi ve par-çayı dinletti. Ferda da, “Yok! Bu o mu? Güzel olmuş. Ters köşe yaptınız ama” dedi. Gitti içeri Cem Özkan’ı aradı, o da mutlu oldu.

NADİDESULTAN’I GİTTİ, GERİYE KALAN

ROPORTAJ NADIDE.indd 3 7/10/12 3:47 PM

Page 58: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

SÖYLEŞİTE

MM

UZ

EDU

&A

RT

DER

GİS

İ 201

2

56

Nasıl bir şarkı oldu peki?Çok değişik oldu. Nakarata gelene ka-dar kimse anlayamıyor. Nevzat Yılmaz ona öyle bir aranje yaptı ki, ara nağme-sini de değiştirdi. “Dön Bana Yeniden Ne Olur” kısmına gelene kadar farklı geli-yor. Nakarata gelince de “Aaa, bu şar-kı mıydı?” dedirtiyor. Tam olması gerek-tiği gibi oldu. Bu benim başarım değil. Aranjörümün başarısı. Çok hoşumuza gitti. Cem Özkan, “Tanıyamadım şarkı-yı, çok iyi olmuş” dedi.

Başka nasıl şarkılar var?İki tane Greek şarkımız var. Onu da bir yönetmen arkadaşımın Yunan şarkıları arşivinden dinledim. Önerdiği 8 şarkının içinden bunları seçtik. Bir tanesine söz yazdırmakta çok zorlandık. O kadar tat-lı bir melodisi var ki. Çok önemli söz ya-zarları yazdı. Ben de yazdım. Sonra Mü-fide İnselel’e başka bir Yunan şarkısı bulduk. Müfide, iki parçaya da söz yazdı. Ertesi sabah gözünde gözlüklerle uyu-madan geldi. Birlikte koro çocukları gibi Mustafa Bey’in yanına gittik. Yunanca-yı açıp, üzerine sözleri söyledik. Naka-ratta şirketteki hanımlar da “Hayat aşk-

tan yana hiç mi gülmez bana?” diye eş-lik etmeye başladı. Hoş bir enerji çık-tı, sanki eğlence yerine gitmişiz gibiydi. Çok eğlendik. Ondan sonra onun da de-mosunu yaptık. Müfide birkaç saat için-de iki şarkıyı birden yazmış. Tam harf-lerin verdiği melodiye oturtmuş müziği.

AŞKIN HALLERİToplam kaç şarkı var?10 şarkımız var. Albüm genel olarak akustik

İçinde aşkın halleri var?İlk şarkımızda diyoruz ki, “Taşındım yü-reğinden”. Bir ayrılık var burada. Son-rasında da, “İçimin İstanbul yanı, nere-desin? Bana yine can der misin?” diyo-ruz. Yani geri çağırıyoruz. Arkasından da “Ne olur söyleyin, beni sordu mu?” diyoruz. Hani birisiyle ayrılırsın, ortak arkadaşlarınız olur ve “Beni sordu mu acaba?” dersiniz ya, onun gibi. Ardın-dan da “Dön Bana Yeniden Ne Olur” de-niyor. “Aşk beni de al”, “Hayat Aşktan Yana” gibi şarkılarımız var. Tam aşk al-bümü. Sonbahar ve kışa gidebilecek, ömürlük bir albüm...

Aşk var isyan var. Size dişi Halil Se-zai diyebilir miyiz?Tarzımız benzemiyor ama... Bir aylık aşklar gibi değil ömürlük aşklar gibi. Plajda çalsın bir daha çalmasın gibi de-ğil. Şarkılar aylarca dinlenebilecek bir albüm. Stüdyoya gitmediğim için daha az dinler oldum, başka hazırlıklarımız oluyor. Şarkıları özleyip, otomobil açı-yor dinliyorum. İnsan çok heyecanla-nıyor. Bu albümün diğerlerinden farkı daha uzun ömürlü olabilmesi için uğ-raştığım bir çalışma. Çok daha ticari tercihler olabilirdi ama biz “Bunlar hız-lı patlayacak ama uzun ömürlü olmalı” şeklinde çalışmalar yaptık. Ama şarkılar internette patladı. Eski-den elimizde bir kaset olurdu şimdi he-men internetten satılabiliyor...Çok garip. Kaset döneminin sonuna denk geldim.

TEKNOLOJİBen hâlâ kaset döneminde kalmış gibiyim. Walkman vardı mesela, yeri ayrıydı. Be-nim ilk dönemimde kaset daha fazla çı-kıyordu, CD az çıkmaya başladı. Sonra

Ben hâlâ kaset döneminde kalmış gibiyim. Walkman vardı mesela, yeri ayrıydı. Benim ilk dönemimde kaset daha fazla çıkıyordu, CD az çıkmaya başladı. Sonra bu oran tam tersine döndü. CD’nin yerini de internet aldı. Hayat çok hızlı.““Ben hâlâ kaset döneminde

“Ben hâlâ kaset döneminde kalmış gibiyim. Walkman “kalmış gibiyim. Walkman

ROPORTAJ NADIDE.indd 4 7/10/12 3:47 PM

Page 59: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

57

bu oran tam tersine döndü. CD’nin ye-rini de internet aldı. Hayat çok hızlı. He-yecan verici bir sürece tanık olduk. Biz-den sonrakiler nelere tanık olacak kim bilir? Geçen gün arkadaşımla cadde-de yürürken teyzeler gördüm, “Biz bu yaşa gelince belki de çocuklar kay kay ile caddede uçuyor olacak. Biz de ‘Yap-ma çocuğum, düşeceksin’ diye bağıra-cağız” dedim. CERN’de dünya değişi-yor. Kim bilir neler yaşanacak? Biz te-levizyonla doğduk. Televizyonda İstik-lal Marşı okunup, televizyon kapanırdı. “Kapanmasaydı, bir gün kapanmayacak ben de annemleri uyutup izleyeceğim” derdim. Biz bilgisayara “Bu ne ya? Ca-navar mı?” diye yaklaştık. Bizden 3- 5 yaş küçük olanlar ilk gençliklerine bil-gisayarla başladılar. Biz “Bu ne ya?” der şekildeyiz. Aranjör bir şarkıyı aran-je ediyor, bana mail atıyor. Ben önce-den bir aranjeyi dinlemek için aranjörün stüdyosuna, şirkete giderdim. Bir daha yapıldığında bir daha giderdim. Üzerine basıp, okuyup, demo yollayabiliyoruz. Acayip bir dö-nemi yaşıyoruz.

Sultan tamamen gitti değil mi?Benim kimliğimde üç tane is-mim var. Birini söylesem biri alınır, diğerini söylesem öbürü alınır. Bana hep “Nadide” diyor-lar. Nadide olarak kaldık. Sul-tan gitti. Form doldururken çok zor oluyor. Öbür adınla yaz, ha-talar oluyor.

AŞK YOKBen de çok çektim. Üniversite hayatımda babamın ikinci adı “Metin” değil “Meti” olarak geç-ti...Onun da ön adı var, benim de ön adım var. Her neyse! Hayat aşktan yana mı?Benim için şu anda aşktan yana değil. Tanışma ihtimalim de yok. Şirkete gidi-yorum, konsere gidiyorum. Eğlenmeye gitmek, sosyal ortam falan yok

Neden? Havaalanında biriyle çar-pışırsınız, elinizdeki repertuar kâğıtlarınız yere saçılır, o da top-lar... Olmaz mı?Ama ona verecek kafam da yok. Aşk şarkıların içinde kalsın. Biriyle birlikte

olursam 3. günde ayrılır, “Bu nasıl iş?” der ve gider...

İlişkiler uzun sürmüyor..“Seni anladım” deseler de olmuyor. Ün-lülerle birlikte olan erkekler zorlanıyor. Ünlü erkeklerin eşleri biraz daha az zor-lanıyor. Kadınlar daha çilekeş ya. Kıs-kançlık olursa daha da zorlaşıyor iş. On-lar için üzülüyorum. Ünlüler için de zor.

MÜZİK, KONSERVATUAR VE EĞİTİMBu arada müzik eğitimi alan biri olarak yeni çıkan müzisyenleri nasıl buluyorsunuz?Aranje, stüdyo tekniği, ses kayıt tek-niği çok ilerledi. 90’lı yılların başında-ki pop müziği de hoş bulurum. Şimdi de gençlerin alternatif işlere ilgi gös-termesi benim çok hoşuma gidiyor. Şu andaki müzik dinleyicisi de daha birikimli ve daha iyi seçici. Kendileri-

ne sunulandan çok araştırıp, dinliyor

Herkes albüm çıkarıp, şarkı söy-leyebilir mi? Madem teknikler değişti Doğru şar-kı, doğru aranje olursa neden olma-sın. Ama gönül ister ki konservatu-ardaki arkadaşlarımın hepsi yıldız ol-sun. Dünyada da böyle değil. Ciddi bir karizma olması gerekiyor. Konserva-tuarda da keşfedilmemiş ciddi yete-nekler var. Konservatuar ortamı da

bir başkadır. Üniversitede giderdim yanlarına biri çalar bağlama, biri ça-lar gitar. Söylerdik... Ne kadar güzel değil mi? Çok keyiflidir konservatu-ar. Şu anki pek çok isim konservatuar terbiyesini, ortamını yaşamış olsalar-dı çok farklı olurdu. Ben mesela af ile geri döndüm oku-la. Biterken nasıl üzüldüm anlata-mam. Okulda “Nerede master yap-sam?” diye düşünürdüm. Konser-vatuar eğitimine devam etmek isti-yordum. O ortam çok güzel. Öğren-mek bitmez. Ben bu işi yapıyorsam, ne kadar şanslıyım ki sevdiğim işi ya-pıp para kazanıyorum. Sokaktaki pek çok insan mutsuz. 32 yaşında yeniden geri döndüm okula. Dönüşüm çok gü-zel oldu. Camiadaki herkesin şu eğiti-mi tatmasını isterim.

Albümden sonra neler değişti?Her albümden sonra duyduğum pa-

nik, heyecan aynı. Ama bu benim sanki ilk albümüm gibi. “Ben çok güzel bir iş yaptım” diyerek paniğimi bastırıyorum ki bu benim için çok ciddi bir değişim. Kendi şarkılarımı özlüyo-rum- ki ben bunu düşün-memiştim.

Konservatuara girdi-ğinizde bu noktaya ge-leceğinizi düşündünüz mü?Düşünmedim valla

Kim keşfetti?Garo Mafyan. Vokal yap-tığım bir şarkıcı benden bahsediyor. Ben de vokal yaptığım insanlar tara-fından, “Albüm yapacak” diye lanse edildim. Be-

nim için bir şeyler yapmaya çalıştılar. Garo Mafyan albüm çalışmasındaydı, beni dinledi. “Köpek gibi şarkı söylü-yorsun, asılıyorsun, canavar gibisin” demişti. Hayatımda farklı bir süreç başladı böylece. Nasıl bir süreçte ol-duğumun farkında değildim. Konser-vatuara üçüncülükle girdim.

Son olarak mesajınız var mı?Kaliteli müziği dinlesinler, bu albümü de dinlesinler istiyorum.

ROPORTAJ NADIDE.indd 5 7/10/12 3:47 PM

Page 60: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

58

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

SAĞLIK

SAGLIK.indd 2 7/10/12 3:45 PM

Page 61: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

59

“Hocam bütün söyle-diklerinizi ya-

pıyorum ama hala istediğim sonuca ulaşamıyorum!..” Bu cümle spor salon-larında çalışan fitness eğitmenlerinin sık sık duydukları cümlelerden sadece biridir. Bu egzersiz uzmanlarının ‘plato’ dedikleri durumu göstermektedir. Kişi düzenli egzersiz yapıyor, beslenmesine dikkat ediyor olmasına rağmen istedi-ği sonuca ulaşamaz. Böyle bir durumda öncelikle sakin olmalıyız.Bu düzenli egzersiz ve profesyonel ola-rak spor yapan, hedeflediği fiziksel gö-rüntüye sahip olmak isteyen her insa-nın başına gelebilir. Bunun birçok sebe-bi olabilir… İnsanlar genelde fitness eğitmenlerin-den sihirli bir şeyler duymak isterler. ‘Şu egzersizi yaparsan kesin zayıflarsın’ veya ‘Sadece bunun suyunu içersen,

inan süper olacaksın’ gibi... Ancak insan vücudu, maalesef bu kadar basit çalış-mıyor. Vücudumuzun hedeflediğimiz noktaya ulaşması için daha çok emek harcamalı ve daha fazla fedakârlık et-meliyiz. En çok yapılan hatalardan bi-ride insanların sonuç almak için gerek-li olan zamanı kısaltma arzularıdır. An-cak istediğiniz sonuç ne olursa olsun, is-ter kas oranınızı artırmaya çalışın, ister yağ vermeye çalışın, vücudunuzun bunu yapması için belli bir süreye ihtiyacı var-dır. Bu sürenin hızını azaltmak için maa-lesef yapılacak fazla bir şey yoktur. Sa-atlerce koşmak, daha fazla kas çalış-ması yapmak veya beslenme uzmanı-nın verdiği programın yarısını yemek bu gibi davranışlar hedeflediğimiz noktaya yaklaşmak yerine uzaklaşmamızı sağ-lar. Bizim düzenli olarak uyguladığımız egzersiz ve beslenme programından

sonuç almamızın yavaşlaması ve hat-ta durmasına neden olan birçok etken olabilir. Bunlardan biri herkesin göz ardı etti konulardan biri olan, dinlenmedir.

Yeterli ve sağlıklı uyku şartUyku düzenimiz, vücudumuzun dinlen-mesi ve kendisini yenilemesi için çok önemlidir. Uyku esnasında büyüme hor-monu ve protein sentezi artar. Bu da vü-cudumuzun yenilenmesi ve kas oranı-mızın artması için çok önemlidir. Günlük 7–8 saatlik uyku vücudumuzun dinlen-mesi ve normal çalışması için gereklidir. Eğer yeterli uyumuyorsak, vücudumuz dinlenemez ve kendisini yenileyemez. Bunun sonucunda hedeflediğimiz nok-taya ulaşmak için sarf ettiğimiz bütün çaba boşa gitmeye başlar. Yoğun bir eg-zersiz programı sonrası vücudun ken-disini toparlaması ve kasların kendisi-

İster kas oranınızı artırmaya çalışın, ister yağ vermeye çalışın, vücudunuzun bunu yapması için belli bir süreye ihtiyacı vardır. Bu sürenin hızını azaltmak için maalesef yapılacak fazla bir şey yoktur. Saatlerce koşmak, daha fazla kas çalışması yapmak veya beslenme uzmanının verdiği programın yarısını yemek bu gibi davranışlar hedeflediğimiz noktaya yaklaşmak yerine uzaklaşmanıza neden olur.

Egzersizde platoya takılmak!..

Arif BUDAK • [email protected]

SAGLIK.indd 3 7/10/12 3:45 PM

Page 62: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

SAĞLIK

60

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

ni yenileyebilmesi için 24–48 saat arası bir süre gerekmektedir. Bu yüzden gün aşırı egzersiz tavsiye edilmektedir. Tabii bu durum kişinin egzersiz geçmişine ve egzersiz uzmanının vereceği tavsiyele-re göre değişmektedir. Ancak kişi yeter-li oranda dinlendiğinden emin olmalıdır. Kişi uykusunu almadığında veya hafta-lık egzersiz programında yeterli dinlen-mediğinde kişinin vücudu yıkıma uğra-maya başlar. Hücreler kendisini yeter-li oranda yenileyemez ve egzersiz prog-ramından beklediği sonucu alamama-ya başlar. Hatta çoğu zaman gerileme bile gözükebilir. Yeterli dinlenme ve ye-terli uyku hücrelerimizin kendisini ye-terli oranda yenilemesini ve metaboliz-mamızın düzgün çalışmasını sağlar. Bu yüzden dinlenme en az düzenli egzersiz ve düzenli beslenme kadar önemlidir.

Vücut, programa alışmalıUyguladığımız egzersiz programını ne kadar süredir uyguladığımızda oldukça önemlidir. Aynı egzersiz programını ve aynı sistemi uzun süre uygularsak vü-cudumuz yine platoya gelip orda kala-bilir. İnsan vücudunun en önemli özel-liklerinden biride hücrelerin uyum sağ-lama özelliğidir. Vücudumuzu nasıl bir egzersiz programına sokarsak vücudu-

muz 6–8 hafta içinde o programa alışa-caktır. Bununla beraber aynı egzersiz programını uygulamaya uzun süre de-vam edersek, o programdan aldığımız sonuçlarda azalma hatta durma bile olabilir. Bu yüzden egzersiz uzmanımı-zın önereceği aralıklarla egzersiz prog-ramının değiştirilmesi istediğimiz so-nuçlara ulaşmamızı pozitif etkileyecek-tir. En çok yapılan hatalardan biride bazı dergi ve yayınlarda başka insanlar için hazırlanmış egzersiz programlarının uy-gulanmasıdır. Kişi uyguladığı sistemden sonuç alamadığında bu tip bir yola baş-vurabilir. Ancak bu durum faydadan çok zarara neden olabilir. Bu yüzden egzer-siz uzmanının verdiği programın dışına çıkılmamalı ve gerekli olan değişiklikler o kişinin gözetiminde yapılmalıdır.

Beslenmede küçük yanlışlar olumsuz sonuçlar doğururBeslenme sistemimizde de aynı durum söz konusudur. Uzun süre aynı beslen-me programını uygulamak veya bes-lenmemiz de doğru yaptığımızı düşün-düğümüz, ancak yanlış olan bazı minik detaylar sonuç almamızı negatif etki-leyebilir. Bunun sonucunda yine vücu-dumuz platoya dayanabilir. Genellik-le insanlar az yemek yenildiğinde faz-

la yağlardan kurtulacaklarını düşü-nürler. Bu durum kısmen doğrudur. Evet, pasta-börek ve alkol hayatımız-dan çıksa, hiç de fena olmaz. Ancak bu tek taraflı bir beslenme, yani sıfır karbonhidrat ve bol protein anlamına gelmez. Fazla yağlardan kurtulmak için düzenli ve sistemli bir beslenme programı uygulamak gerekir. Vücudu-muzun protein karbonhidrat ve yağla-ra ihtiyacı vardır. Yağlanmamızı sağ-layan vücudumuzun ihtiyacından faz-la besin tüketmemizdir. En çok yapı-lan hata olan karbonhidratı tamamen hayatımızdan çıkarmak veya bazı seb-ze suları ile yaşamaya çalışmak bizim yağ vermemizi sağlamaz. Ayrıca yağ-lanmamızı hatta sağlığımızın tehlike altına girmesini bile sağlayabilir. Bu yüzden beslenme konusunda profes-yonel yardım almak istediğimiz hedef-lere ulaşmamıza yardımcı olacaktır.

Uyguladığımız rutin beslenme ve eg-zersiz programının dışına çıkmak, ge-nel sistemi değiştirmek, takıldığımız platoyu aşmamıza yardımcı olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki bir egzer-siz ve beslenme uzmanından yardım almak her zaman için hedeflerimize daha kolay ulaşmamızı sağlayacaktır.

Kişi uykusunu almadığında veya haftalık egzersiz programında yeterli dinlenmediğinde kişinin vücudu yıkıma uğramaya başlar. Hücreler kendisini yeterli oranda yenileyemez ve egzersiz programından beklediği sonucu alamamaya başlar. Hatta çoğu zaman gerileme bile gözükebilir.

SAGLIK.indd 4 7/10/12 3:45 PM

Page 63: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

SAGLIK.indd 5 7/10/12 3:45 PM

Page 64: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

62

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

SPOR

KOŞMAK MI? BİR DAHA DÜŞÜNÜN!

Artık hepimiz biliyoruz ki sağlık için eg-zersiz şart. Ama maalesef ki fitness en-düstrisinin son 40 yıldır ısrarla savun-duğu günde 45 dakika ila bir saat yo-ğun aerobik egzersiz (tempolu koşma) faydadan çok zarar veriyor. Yaşı mü-sait olanlar Jim Fixx`i hatırlayacak-lardır. 1977`de yazdığı koşu kitabı bü-tün Dünya’da yankılar yaratmış, sırf ABD`de bir milyondan fazla satmıştı. Ama maalesef , 52 yaşındaki Fixx bir sabah koşarken kalpten ölmüştü .

Aerobik egzersizler sağlık için gerçekten yararlı mı?Artık hepimiz biliyoruz ki sağlık için eg-zersiz şart. Ama maalesef ki fitness en-düstrisinin son 40 yıldır ısrarla savun-duğu günde 45 dakika ila bir saat yoğun aerobik egzersiz dictum’unun (koşu, spinning, vs.) batı toplumlarını getirdi-ği –ve dikkatli olmaz isek bizi de geti-receği- nokta sürantrene olmuş, fit ol-maktan uzak, bağışıklık sistemi ve me-tabolizması karman çorman bir nesil.Bizler sabit bir tempoda uzun süre yo-ğun aerobik egzersiz(koşu, jogging, spinning, vs) yapmak için yaratılmadık. Doğada tek bir aktivite bile yoktur ki bu tür bir efor gerektirsin.Ama merak etmeyin, mutat metodun neden işe yaramadığını inceleyerek, daha etkin –ve eğlenceli- bir metot üs-tünde konuşmaya başlayabiliriz.Dr. Angel Keys’in bilimsel tutarlılı-ğı fazlasıyla su götürür 1953 tarih-li araştırmasıyla birlikte, belki de fit-ness endüstrisinin şu anki halini alma-sını sağlamış yegane eser olan Kenneth Cooper’ın 1968 tarihli “Aerobics” isim-li kitabında hazret(!) yüksek yoğunluk-ta yaptığımız her saat için bir ödül pu-

anı belirlememizi salık veriyordu, her kim ki en yüksek puana sahip olur, o kişi en sağlıklı ve en yağsız olandır.Belki de iyi niyetlerle başlayan ama fitness endüstrisinin kar marjı ve de amortisman giderleri en fazla olan kar-diyovasküler cihazlardan akan para için desteklediği bu yöntem sağlık peşinde koşanları 40 yıl boyunca aynı yanlışa mahkum etti.Bu yöntem ise sadece vaat ettiği yarar-ları sağlayamamakla kalmıyor, üstüne bir de sağlık riskleri taşıyor.Öncelikle bu tür egzersiz –hele bir de, genelde tavsiye edildiği gibi yüksek dü-zeyde rafine karbonhidratlarla destek-lendiğinde- sistemik enflamasyonu faz-lasıyla arttırıyor, ve aynı zamanda sizi fazlasıyla kortizol’e maruz bırakıyor.Bir diğer dikkat edilmesi gereken hu-sus ise çalışma ekonomisi ya da fayda-maliyet eğrisi. Şöyle kabaca bir hesap yaparsak, bir kilometre koşmak için 1000 adım atmak gerekiyor ve koşar-ken atılan her bir adım alt uzuvlara vü-cut ağırlığının iki katı kadar baskı yük-lüyor. Yani, Devlet İstatistik Enstitü-sü rakamlarına göre ortalama 72 kilo olan bir Türk erkeği sadece 200 kalo-ri yakmak için vücuduna travmatik bir 144000 kilo/144 Ton (Yazı ile, evet , yüz kırk dört ton) baskı yapıyor. Bunun ya-ratacağı kümülatif etkiyi bir düşünün.Şimdi vücudun iki temel enerji sistemi-ne bir göz atalım:Birinci sistem, biz dinlenirken, uyur-ken ya da çok düşük düzey-uzun süre-li fiziksel aktiviteler yaparken yağları enerji kaynağı olarak kullanan. Oksije-nin olduğu (rahatça nefes alınabilecek) bir tempoda yağlar kolay bir şekilde ya-nar. Toplayıcılık yapmak ya da yeni bir

av sahasına varmak için çok hafif tem-poda kilometrelerce yürüyen Taş Devri atalarımız gibi.İkinci sistem ise, kısa zamanda çok zor işleri yapmamızı sağlayan ATP baz-lı sistemimiz. ATP devamlı kaslarımız-da bulunur ve “yüksek oktanlı” bir ya-kıttır. Maalesef ki, nispeten kısa sürede bu stoklarımız boşalır, ama gene kısa sürede tekrar dolar. Bir yırtıcı tarafın-dan yenmemek için hızla koşup bir ağa-ca tırmanan Taş Devri atalarımızı düşü-nün.Dahası bu kısa süreli/patlamalı çaba-nın sonucu olarak kaslarımızda yeni bir güçlenme kıvılcımı oluşacak ve bir da-haki yırtıcıyla karşılaştığımızda daha atik ve güçlü olacağız. –Tam anlamıyla ve en mükemmelinden evrimsel adap-tasyon…Sonuç olarak, yağlar ve ATP bizim loko-mosyon için kullandığımız temel enerji sistemlerimizdir.Vücudumuz –glükoz formunda- kar-bonhidratı enerji kaynağı olarak kulla-nabilse dahi yağ ve ATP’yi her zaman için tercih edecektir.Taş Devri atalarımız hiçbir zaman –bi-zim artık her gün yapmaya çalıştığımı-zın aksine- bir saat boyunca kalp ritim-lerini yüksek seviyede tutmaya uğraş-madı. Organize avlarda dahi, avı kovala-mak -sonunda avı yakalayamama şan-sı her zaman olduğu için- enerji koru-numu açısından gayet verimsiz bir yön-tem olurdu ve dahası bu güçsüz du-rumdayken başka bir yırtıcıya av olmak çok daha kolaylaşırdı.Peki bu sürdürebilir olması için yük-sek miktarda şeker gerektirerek insülin yüksekliğine yol açan, serbest radikal-lerin üretimini 20 kata varan oranlarda

Göksel Yavuz • [email protected]

KOSE YAZARLARI.indd 12 7/10/12 4:03 PM

Page 65: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

arttırarak oksidatif zararı arttıran, korti-zolü yükselterek enfeksiyon, kemik yo-ğunluğunda düşüş ve kas kaybı yara-tan yöntem dışında kullanabileceğimiz yöntem nedir?40 ila 100 bin yıldır değişmeyen DNA-mızı ve onun tercih ettiği enerji sistem-lerini dikkate alırsak, gün içi aktivitele-rimiz arttırmak suretiyle her gün düşük düzeyde aerobik egzersiz ile haftada 2-3 interval egzersizleri ve ağırlık çalış-ması yapmak en ideali olacaktır.

Toparlamak gerekirse:Düşük düzey aerobik egzersizlerin yararları(yürüyüş, hiking, yüzme, bisik-let, vs):

Kılcal damar yoğunluk ve kalitesini arttırmakz Mitokondri işleyişini daha etkin hale getirmekz Yağ yakım ve taşınma enzimlerini ha-rekete geçirmekz Daha eğlenceli ve sosyal bir egzersiz türü olması

İnterval ve Ağırlık egzersizlerinin yararları:z Kas dokusunun güçlenmesiz Aerobik kapasiteyi arttırmakz Mitokondri işleyişini daha etkin hale getirmekz İnsülin hassasiyetini arttırmakz Egzersiz-Sonrası Oksijen Tüketimi’ni art-

tırmak yoluyla yağ yakımını hızlandırmakz Büyüme hormonunu arttırmak suretiyle yağ yakımını hızlandırmakYüksek düzey aerobik egzersizlerinin zararları (koşu, jogging, spinning, vs.):z Çok fazla karbonhidrat gerektirmesi• Bunun sonucu olarak insülin dengesi-ni bozmasız Verimli yağ yakımı metabolizmasına zarar vermesiz Stres hormonu kortizolü arttırmasız Sistemik enflamasyonu arttırmasız Serbest radikaller üretimini yükselt-mek yolu ile oksidatif zararı artırmasız Bacak eklemlerine aşırı derecede baskı yüklemesiz Fena halde sıkıcı olması

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

63

KOSE YAZARLARI.indd 13 7/10/12 4:03 PM

Page 66: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5

EDU&ART Dergisi Adına İmtiyaz SahibiAçelya ÜLGENAY [email protected]

Genel Yayın Yönetmeni Begüm ÇELİ[email protected]

EditörFeyhan UZUNOĞ[email protected]

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Açelya ÜLGENAY [email protected]

Görsel Sanat Yönetmeni Ferhat GEDİ[email protected]

Reklam Müdürü Seval AKÇ[email protected]

Abone-DağıtımAhu ÇELİKYÜ[email protected]

YÖNETİM YERİ VE ARDESİDefne 4 Villa 14 Bahçeşehir/İstanbulTel: (0212) 669 96 26 Faks: (0212) 669 96 [email protected] www.edu-artdergisi.com

BASKI VE CİLTKoridor Matbaacılık ve Tanıtım Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.İkitelli Organize Sanayi Bölgesi İpkas Sanayi Sitesi 3.EtapB 19 Blok No: 5 Küçükçekmece/ İstanbul / TÜRKİYETel: 0212 549 88 60 (pbx) Faks: 0212 549 88 65

Sertifika No: 16206

SÜRELİ YEREL YAYINEDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Para ile satılmaz.Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar, görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz. Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez. Dergideki yazılar için yazarlara telif ödenmez.

KAPAK FOTOĞRAFI: SİBEL GÜNAK

KÜNYE Temmuz 2012 Sayı: 5

KAPAK FOTOĞRAFI: SİBEL GÜNAK

64

TEM

MU

Z ED

U&

AR

T D

ERG

İSİ 2

012

KUNYE64.indd 4 7/10/12 3:50 PM

Page 67: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5
Page 68: EDU&ART MAGAZINE ISSUE 5