Upload
nguyenminh
View
254
Download
10
Embed Size (px)
Citation preview
T.C
SAĞLIK BAKANLIĞI
TAKSİM EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
KBB KLİNİĞİ
Şef: Doç.Dr. Mehmet Külekçi
ENDOSKOPİK ENDONAZAL DAKRİOSİSTORİNOSTOMİ
AMELİYATI SONUÇLARIMIZ VE BAŞARI DEĞERLENDİRİLMESİ
( Uzmanlık Tezi )
Dr. ÖZLEM SAATCİ
Tez Danışmanı
Op.Dr.N.Ömer Develioğlu
İstanbul - 2009
2
İÇİNDEKİLER
Giriş ve Tarihçe 4 - 5
Genel Bilgiler 4 - 32
Materyal- Metod 32 - 34
Bulgular 35 - 40
Tartışma 40 - 47
Sonuç 47- 48
Kaynaklar 49 - 57
3
ÖNSÖZ
Kulak Burun Boğaz eğitimim boyunca, bilgisi ve tecrübeleriyle yakın ilgisini gördüğüm, her türlü sorunumda desteğini ve sevgisini hissettiğim, saygıdeğer hocam, Doç. Dr. Mehmet Külekçi’ye,
Düşünceleriyle her zaman bana yol gösteren, tezimin hazırlanmasında büyük emeği olan sayın
Op.Dr. N.Ömer Develioğlu’na
Beraber çalışmaktan mutluluk duyduğum değerli uzmanlarım,
Op.Dr. Murat Topak’a ve Op.Dr. Aslı Şahin Yılmaz’a
Birlikte çalışma şansına sahip olduğum tüm uzmanlarıma,
Servis, poliklinik ve ameliyathane hemşirelerine, personellerine ve odyometrist
arkadaşlarıma,
İyi ve kötü günlerimde sabrı ve sevgisiyle yanımda olan değerli asistan arkadaşım,
Dr.Halide Güneş Çiftçi’ye,
Her zaman bana destek olan, yol gösteren, sevgili dostum,
Op.Dr. Ayşegül Batıoğlu Karaaltın’a,
Yaşamımı paylaşarak beni onurlandıran tüm dostlarıma,
Sevgileri ve emekleriyle beni yetiştiren, en değerli varlıklarım, anneme ve babama,
Sonsuz Teşekkürlerimle...
Dr. Özlem SAATCİ
2009
4
GİRİŞ VE TARİHÇE
Erişkinlerde epifora, çoğunlukla nazolakrimal kanal tıkanıklığına ikincil olarak gelişir.
Gözyaşı normal anatomik yolu olan nazolakrimal sistemden burun boşluğuna
ulaşamaz ve gözlerde sulanma ile seyreden, gerek kozmetik açıdan ve gerekse akut
atakların olaya eklenmesiyle hastayı oldukça rahatsız eden bir durum ortaya çıkar.
Tıkanıklığın etiyolojisinde genelde lakrimal boşaltıcı sisteminin idiyopatik
enflamasyonu vardır. Epiforanın tedavisinde amaç gözyaşı pasajını düzgün bir
şekilde sağlamaktır. Medikal tedavinin yetersiz kaldığı durumlarda cerrahi olarak
pasajı sağlamak kaçınılmazdır.
Cerrahi olarak epiforaya çözüm arayışları MÖ 2000’li yıllara kadar uzanmaktadır (1).
Galen I. Yüzyılda cerrahi olarak stenozu açmaya yönelik ilk girişimi yapmış; bunu II.
yüzyılda Celsius ve VII.yüzyılda Epinetoe takip etmiştir. Mantoin 1836 yılında lakrimal
fistül yolundan sokulan trokarla kemiği delerek iltihabın burna akmasını ve fistülün
kapanmasını sağlamıştır. Kyle 1877’de kanülle kemik yolu muhafazasına ve
epitelizasyon teşekkülüne kadar kanülü bırakarak daimi drenajı temin etmeye
çalışmıştır (2).
Toti 1904’ de bugünkü anlamda ilk eksternal dakriyosistorinostomiyi (DSR)
tanımlamıştır. Toti, kesenin nazal duvarı, lakrimal fossa ve nazal mukozayı birlikte
eksize ederek pasajı mukozal fleplerle açık tutmaya çalışmıştır (3). 1914’de K. Ment,
1920’de Ohm lakrimal kese ve periosteum arasına sütür koymuştur. 1971’de ise
Dupuy, Dutems ve Beurgert fleplerin kullanımını geliştirmişlerdir. Nazal ve lakrimal
mukozalarda hem ön hem arka flepleri sütüre ederek modern
dakriyosistorinostominin gelişmesini sağlamışlardır. Bugünkü modern DSR’nin temeli
bu tekniğin modifikasyonları şeklinde gelişmiştir.
Endonasal DSR prosedürü 1893 yılında Caldwell tarafından uygulanmış, 1910 yılında
West tarafından modifiye edilmiştir. 1990 yılında ilk kez Massaro, Gonnerig ve Haris
tarafından kadavra üzerinde uygulananan Endonasal Laser DSR hastalar üzerinde
uygulanarak DSR tekniğinde yeni gelişmelere neden olmuşlar (4).
Nazolakrimal kanalın entübasyonu geçmişte ipek, plastik, naylon ve değişik bazı
5
materyallerle yapılmıştır. İlk polietilen tüpü, Huggert keseyi açarak yerleştirmiştir,
Sundmark ise tüpü keseyi açmadan uygulamıştır. Quıcker ve Dryden 1970 yılında
metal uçlu (proplu) silikon tüpleri ilk defa kullanmışlardır.
Biz çalışmamızda kronik dakriyosistitin neden olduğu epifora şikayeti ile kliniğimize
başvuran hastalara endoskopik endonazal dakriosistorinostomi ameliyatı yaptık. Uzun
ve kısa dönemli hasta takipleri sonucunda elde ettiğimiz verileri karşılaştırarak,
endoskopik endonazal dakriyosistorinostomi ameliyatında başarıyı etkileyen faktörleri
literatür bilgileri ışığı altında tartıştık.
GENEL BİLGİLER
Gözyaşı sistemi, salgılayıcı ve boşaltıcı sistem olmak üzere iki kısımdan meydana
gelir. Punktum lakrimalisten başlayıp alt mea’ya kadar olan 3.5 cm’lik bölgeyi kapsar
(5).Salgılayıcı kısmı ana gözyaşı bezi (lakrimal gland) ve yardımcı gözyaşı bezleri
(Wolfring ve Krause) oluşturur. Boşaltıcı kanallar sistemi ise punktumlardan
başlayarak,lakrimal kanaliküller ve gözyaşı kesesi ile devam eder, nazolakrimal kanal
ile meatus nazi inferiorda sonlanır.
I- SALGILAYICI SİSTEM
a) Lakrimal gland (palpebral ve orbital parça)
b) Salgı kanalcıkları (Sayıları 12 kadar)
Anatomi
Lakrimal bez büyük orbital ve küçük palpebral parçalardan oluşur ve bu parçalar
levator aponevrozunun etrafında birbirinin devamı şeklindedir.
Orbital parça orbita tavanı üst-dış ve ön kısmında frontal kemiğe ait gözyaşı bezi
çukurunda yer alır, bir badem şeklinde ve büyüklüğündedir. Üst dış yüzü konveks
olup frontal kemik fasiası üzerine yaslanır, alt iç yüzü levator kasına karşıdır. Ön
kenar septum orbitale’ ye dayanır. Arka kenar orbital yağ dokusu ile komşudur.
Orbital parçanın eni 2 cm ve kalınlığı 5 mmdir. Önden arkaya uzunluk 1 cm kadardır
(Resim 1).
6
Orbital parçanın 1/3’ü kadar olan palpebral parça, levator aponevrozunun altındadır
ve üst kapağa doğru uzanır. Üst yüzü, levator aponevrozunun alt yüzü ile komşudur.
Alt yüzü, bir yandan orbital yağ dokusu ile diğer yandan konjonktiva ile komşudur.
Arka kenarı Levator aponevrozunu dolanarak bezin orbital parçası ile birleşir. Ön
kenar üst forniks dış kısmı üzerine dayanır. Üst kapak çevrildiğinde konjonktivadan
bez görülür (6).
Lakrimal bezin gerçek bir kapsülü yoktur, periorbitanın bu işlevi yerine getirdiği
düşünülür. Yaklaşık olarak 12 salgılayıcı kanal orbital parçadan çıkıp, palpebral
parçadan geçerek konjonktivanın üst forniks dış kısmına boşalır. Palpebral parçadan
çıkan ek kanallar da üst fornikse bağımsız olarak boşalır (7).Ana lakrimal beze ek
olarak birçok küçük aksesuar bez, konjonktiva etrafında ve özellikle üst fornikse
(Krause) ve tarsın üst kenarına (Wolfring) yayılmış şekilde bulunur (7,8).
Resim 1: Lakrimal Sistem Anatomisi (Weber RK., Kerrl R. Atlas of Lacrimal Surgery.Springer. 2007)
7
Embriyoloji ve histoloji
Gözyaşı bezi gebeliğin 6-8 haftasında üst dış konjonktival forniksteki epitelyal
hücrelerin çoğalması olarak görülür. Bu hücre kordonları gözyaşı bezinin orbital ve
palpebral kısımlarını oluşturacaklardır. Oluşan gözyaşı bezindeki salgılayıcı kanallar
embriyojenik epitelyal kordların yerlerini belirler. Krause ve Wolfring yardımcı gözyaşı
bezleri konjoktiva epitelinden kaynaklanır.
Lakrimal bezin herbir lobu, interlobüler fibrovasküler bağ dokusu tarafından çok
sayıda lobüle ayrılmıştır. Işık mikroskobunda her bir lobülün iki bölüm içerdiği görülür:
1-asiner bölüm (sekretuar bölüm) ve 2- duktal sistem
Herbir asiner bölüm iç yüzeyi kolumnar sekretuar epitelyal hücreler, dış yüzeyi
myoepitelyal hücreler tarafından çevrili santral lümen içerir. Asiner bölümde
salgılanan seröz sekresyon duktal sisteme boşalır. Duktal sistemde 3 tip duktus
vardır. Bunlar sırasıyla: (1) intralobüler duktuslar, (2) interlobüler duktuslar ve (3) ana
boşaltıcı duktusdur. Her 3 duktus tipinde de histolojik özellikler ortaktır. Luminal
yüzeyleri pseudostratifiye, nonkeratinize squamoz epitel ile dış yüzeyleri ise bazal
membranla çevrilidir (7-10).
Damar ve sinirleri
Lakrimal bez oftalmik arterin lakrimal dalı ile beslenir ve sıklıkla internal maksiller
arterin infraorbital dalı da katkıda bulunur. Venöz dönüş ise V. lakrimalis aracılığı ile
V. oftalmika süperiora oradanda kavernöz sinüse olur. Lenfatik drenaj ise konjonktival
ve palpebral lenfatik sistem ile preauriküler lenf nodlarına olur (7- 10).
II- BOŞALTICI SİSTEM
A- Kemik Kanal
a- Nazolakrimal fossa
b- Nazolakrimal kemik kanal
B- Membranöz Kanal
a- Punktumlar
b- Kanaliküller
8
c- Lakrimal kese
d- Nazolakrimal duktus
C- Çevre Yumuşak Doku, Tendon ve Kaslar
A- Kemik Kanal
a- Lakrimal Fossa: Orbitanın ön iç kısmında maksiler kemiğin nasofrontal parçası
içinde gözyaşı kesesinin yerleştiği çukurdur (11).
b- Nazolakrimal Kemik Kanal: Nazolakrimal duktusu içeren nasolakrimal kanal burun
dış yan duvarında yukarıdan aşağı uzanır ve alt konka’nın altına açılır. Konkanın ön
ucundan 16 mm daha geride ve burun yan duvarına 15-20 derecelik bir açı yaparak
seyir eder. Bu açı konka alt konka’nın altında 5 dereceye ulaşır. Kemik kanal
maksiller ve ethmoidal sinüslerle yakın komşuluktadır (11,12).
B- Membranöz Kanal
a- Punktumlar: Membranöz kanallar göz kapaklarında alt ve üst punktum ile dışarı
açılır. Punktal açıklıklar 0.2- 0.3 mm çapındadır ve açıklığı sağlamak amacıyla yoğun
yuvarlak konnektif doku ile sarılmıştır.
b- Kanaliküller: Göz yaşını punktumdan lakrimal kese’ye götüren mukozal duktuslar
kanaliküllerdir ve 10 mm uzunluğundadırlar. Hemen medial kantal tendonu geçtikten
sonra medial kantal açıda iki kanalikül birleşir ve lakrimal kese’ye girişten önce
common kanalikülü oluşturur. % 10 vakada her iki kanalikül lakrimal kese’ye ayrı ayrı
girer. Kommon kanalikül 3-5mm uzunluğundadır ve lakrimal kese’ye girmeden önce
Maier sinüsü olarak adlandırılan genişlemeyi yapar. Bu genişleme bazı anatomistler
tarafından “lakrimal kese’nin divertikülü” olarak adlandırılır (11).
c- Göz Yaşı Kesesi: Göz yaşı kesesi fossa lakrimalisde bulunur. Bu fossa medial
orbital duvarda orbital rim’in arkasındadır. 15 mm yüksekliğinde, 4- 8 mm genişliğinde
ve 2 mm derinliğindedir.
Bu fossayı lakrimal kemik ve maksillanın nazal proçesi yapar. Nadiren maksilla nazal
proçesin tamamını yapar. Lakrimal fossanın anterior köşesi inferior orbital rim ile
9
devam eden anterior lakrimal krestdir. Anterior lakrimal krest kalındır ve lakrimal
keseyi travmadan korur. Lakrimal fossanın zemini yumurta kabuğu inceliğindeki
lakrimal kemik tarafından yapılır. Bu yüzden lakrimal fossaya girmek lakrimal ve
maksiler kemiğin sütür hattının gerisinden lakrimal kemik vasıtasıyla daha kolaydır.
Lakrimal fossanın posterior köşesi posterior lakrimal kresttir ve inferiorda nazolakrimal
duktus açıklığında biter. Mukozal lakrimal kese kalın fasya tabakası ile çevrelenir, bu
fasya medial kantal tendon, orbikularis okuli kası, medial orbital duvarın periorbitası
tarafından yapılır (94).
d- Nazolakrimal Duktus: Lakrimal kesenin alt kısmında başlar 12 mm’lik interosseöz
kısım aşağı doğru dik uzanır. Membranöz kısım 5 mm kadardır ve alt meatusa açılır.
Nazolakrimal kanal ostiumu alt konkanın ucundan 15 mm, eksternal naresten
yaklaşık 30-35 mm uzaklıktadır (11).
C- Çevre Yumuşak Doku, Tendon ve Kaslar
Gözyaşı yollarının üst kısımları bir adele sistemi ile sarılı durumdadır. Palpebral parça
pretarsal ve preseptal olarak isimlendirilir. Pretarsal kas lateral kantustan başlar ve iki
baş halinde yapışır. Yüzeyel baş medial kantal tedonun yüzeyel parçasını, derin baş
(Harner kası) medial kantal ligamanın arka kolunu yaparak posterior lakrimal kresti
meydana getiren kemik üzerine yapışır. Medial kantal ligaman, preseptal ve pretarsal
kasın tendonlarıdır (13,14).
GÖZYAŞI YOLLARININ DAMAR VE SİNİRLERİ
1- Arterler: Oftalmik arterden gelen üst palpebral arter lakrimal kesenin alt kısmını,
palpebral arter nazolakrimal kanalı, angüler arter hem keseyi hem kanalikülleri besler.
2- Venler: Angüler ven, pterygoid pleksus ve maksiller vene dökülürler.
3- Lenfatikler: Kulak önü ve çene altı bezlerde toplanır.
4- Sinirler: Kese ve kanalın üst kısmını N. Trigeminusun oftalmik dalından ayrılan
nazosilier sinirin infratroklear dalı innerve eder. Kanalın alt kısmınıda trigeminusun
maksiler dalından gelen alveolar sinir inerve eder (13,14,15).
10
LATERAL NAZAL DUVAR ANATOMİSİ
Embriyolojik olarak lateral duvar gelişiminin bilinmesi erişkinlerdeki anatomik yapının
ve varyasyonların tanınmasına yardımcı olacaktır. Embriyonel hayatın 5. ve 13.
haftalarında lateral duvarda 6 adet oluk görülür. Her iki dönemlerde bunlardan 3-4
tanesi gelişmekte diğerleri ise kaybolmaktadır. Bu olukları birbirinden ayıran
çıkıntılardan da konka nasalisler gelişmektedir. Erişkinlerdeki 1. ve 2. oluklar arasında
processus uncinatus, 2. ve 5. oluklar arasından ise konkalar gelişir. Nazal lateral
duvarda üst, orta ve alt konkalar ile bunların birbirinin hemen alt ve lateralisinde ilgili
mealar vardır. Orta mea bu sahaya direne olan frontal, ön etmoid ve maxiller sinüs
için anahtar bölgedir. Orta konkanın altında önden arkaya doğru uncinat proces,
hiatus semilunaris ve bulla etmoidalistir. Uncinat proces kanca şeklindedir. Hiatus
semilunaris bulla etmoidalis ile uncinat proces arasında uzanır. Oluk şeklindedir. Bazı
yazarlar etmoid infidubulum diyede adlandırılırlar.Orta konkanm üst yapışma yerinin
hemen önü ile frontal resenin ön kısmı agger nazi bölgesidir. Ön etmoidal hücrelerin
bir kısmını oluşturan lateral duvarlardaki çıkıntı lakrimal kemik veya maxilla assendan
procesine yayılabilir. Nasofrontal resese ulaşmak için bu hücreler açılmalıdır. Orta
konkanın lateral duvarda son yapışma yerine bazal lamella veya ground lamella adı
verilir. Bunun arakasında arka etmoidal hücreler yer alır. Alt konkanın hemen
üzerinde yer alan kağıt gibi ince alanlar fontanellerdir ve maxillar sinüsün medial
duvarındaki dehissanslardır (16, 17).
Lateral Duvar Damar ve Sinirleri
Arterleri: Eksternal karotis arterin maksiller dalından çıkan sfenopalatin arter ve İnternal
karatis arter dalları olan ön ve arka etmoid arterler vasıtası ile kanlanır.
Venleri : Vena facialis ve vena oftalmika, pterigoid plexus veya farenjeal plexus’a
drene olur.
Lenf Drenajı : Ön bölgede burun piramidinden gelenler submadibuler yüzeyel boyun
nodullerine gönderilir.
İnnervasyon : Hissi ve otonomik sekretuar ve vasomotor innervasyonları vardır.
N.Olfaktoryus'un sensoriyal fonksiyonunda özel etkisi vardır.
11
Cerrahi Anatomi ve Endoskopik Sinüs Cerrahisinde Bazı Önemli Uzaklıklar
Nazolakrimal kanal maxiller sinüs ostiumunun 0.5-1.5 cm kadar önünden geçer.
Lakrimal kanal alt ostiumu konkanın yapışma yerinin hemen arkasından ve 2 mm
kadar aşağısındadır. Orta konkanın yapışma yerinin anterosuperiorunda agger
hücreleri vardır ve nasolakrimal kanal için önemli bir mirengi noktasıdır. Kanal agger
nazi hücresinin önünde ve lateralinde yada aynı düzeydedir. A.sphenopalatina natürel
ostiumun 2.5 cm posteriorundadır. Lakrimal kese anterior ve posterior lakrimal
krestler arasında bulunan lakrimal fossada yerleşmiştir. Anterior lakrimal krest,
maksiller kemiğin frontal proçesi tarafından, posterior lakrimal crest ise lakrimal kemik
tarafından şekillendirilmiştir.
Nazolakrimal bu keseden başlayıp alt konkanın 2-3mm posteroinferioruna
yerleşmiştir. Nazolakrimal kanalı oluşturan kemikler maksilla, lakrimal kemik ve
inferior konkadır. Lakrimal kemik frontal procesle birleştiği yerde kağıt inceliğindedir
ve esnektir. Frontal proses kalın ve serttir.
Lakrimal kesenin üst sınırı orta konkanın anterior bağlantısının üzerinde ve agger
nazi hücrelerinin lateralindedir. Uncinat proces lakrimal kemik ve interior konkaya
küçük ayakçıklara bağlıdır. Anterior ayakcıklar lakrimal kemiğin orbital kısmı ve
lakrimal fossanın birleştiği yerdir. Bu nokta önemlidir. Bu noktanın lateral kısmında
orbital yağ dokusu vardır ve burası emniyet için en arka sınır olarak kabul edilmelidir.
LAKRİMAL SİSTEM FİZYOLOJİSİ
A. Gözyaşı Bezi
Lakrimal glandın fazla gözyaşına gereksinim olduğu zaman sekresyon yaptığı
bilinmektedir. Refleks sekresyon esas gözyaşı bezinin fonksiyonudur, bu bez diğer
ekzokrin bezlerde olduğu gibi otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. Refleks
sekresyon kornea, konjonktiva, burun mukozasının uyarılması, retinanın fazla ışıkla
uyarılması ve psikojenik stimulus sonucu oluşur (12,14 ).
12
B.Gözyaşı Yolları
Gözyaşı boşaltım sisteminde birçok mekanizma etkili olmakla birlikte, bunlar içinde en
önemlisi aktif palpebral-kanaliküler pompadır. Palpebral-kanaliküler mekanizmanın
yanısıra etkili olan diğer faktörler fiziksel kuvvetler ( yerçekimi ve gözyaşının kapiller
çekimi ), lakrimal kese içinden rezervuar drenajı ( Krehbiel akımı), nazolakrimal
kanaldaki mikrosiliasyonu ve son olarak gözyaşının evoporasyonu ve kese mukozası
tarafından absorbsiyonudur. Pompa mekanizmasının anatomik yapı ile yakın ilişkisi
vardır. Medyal kantal ligaman topografik ilişkilerin korunmasında en önemli kısmı
oluşturur. Pompa mekanizması ile ilgili bütün kas yapıları medyal kantal ligaman
bölgesine veya ona yakın yapışırlar. Gözyaşı kapakların yardımıyla göz küresini ince
bir tabaka halinde ıslattıktan sonra yerçekiminin etkisiyle alt fornikse toplanır. Gözyaşı
buradan yavaş yavaş iç kantusdaki lakrimal göle doğru sürüklenir (Resim 2a). Nazal
yapışıklığa fikse olan orbikülaris kasının kasılıp, temporal kısmı kendisine doğru
çekmesinin, gözyaşının lakrimal göle itilmesinde rolü vardır. Drenaj kapak hareketini
de, içeren komplike bir mekanizma ile sağlanır. Kapaklar kapanınca pretarsal kas
kasılır, kanalikül ve ampulla sıkışır. Göz kırpma sırasında maksimal kapanma olduğu
an lakrimal boşaltımda sıvı volümünün en minimum olduğu andır. Kapaklar açılınca
bu bası ortadan kalkar, ampulla ve kanaliküler sistemde negatif basınç oluşur,
punktumlar açılır, gözyaşı punktumlardan içeri emilir. Punktumların kapillaritesi de bu
girişte rol oynar. Kapaklar kapandığında, pretarsal orbiküler kasın derin ve yüzeyel
başları ampullaya bası yapar. Böylece punktum ve ampulla kapanırken, horizontal
kanalikül kasılır. Kese genişler. İçinde negatif basınç oluşur. Ampulla ve keseye
girmiş gözyaşı keseye doğru akar (Resim2b). Kapaklar açıldığında kaslar gevşer,
lakrimal kese kollabe olur, duktus nazolakrimalis genişler. Sıvı buruna boşalır (Resim
2c). Sistem dakikada 100 milimetreküp gözyaşını drene edebilir. Bunun üzerindeki
miktarlarda lakrimasyon oluşur (18).
13
Resim 2. Lakrimal sistemin fizyolojisi(Kanski JJ. Klinik Oftalmoloji. 2001)
BOŞALTICI SİSTEMİN KONJENİTAL ANOMALİLERİ
Dakriostenoz, boşaltıcı sistemde görülen en sık konjenital anomalilerden biridir.
Dakriostenoz nazolakrimal kanalda parsiyel veya tam blok olması olarak tanımlanır.
Bu problemin en sık nedeni kanalın Hasner valvi ve inferior meatusa açılan mukozal
giriş kısmında kanallaşmanın yetersiz olmasıdır. Kanalda sıklıkla rölatif bir tıkanıklık
vardır, tam kemik tıkanıklığı da seyrek olarak görülebilir. Dakriostenozda geleneksel
yaklaşım, nazolakrimal kese ve kanala masajla birlikte topikal antibiyotik tedavisidir.
Bu tedavilerin yanısıra irrigasyon ve probing de yapılır. Çocuklarda probinge başlama
yaşı tartışmalıdır. Genellikle 1 yaşında başlama yönünde fikir birliği vardır.
Diğer bir konjenital anomali olan lakrimal fıstüller ise çoğunlukla lakrimal keseden cilt
yüzeyine uzanan epitelle kaplı kanallaşmanın sonucudur. Fistüllerin çoğunluğu
lakrimal keseden köken alır, fakat bazıları ortak kanalikül veya nazolakrimal kanaldan
köken alabilir. Bir çok vakada fistülün basitçe eksizyonu ile başarılı sonuçlar elde
edlir.
Mukosel ( Amniotosel ) terimi steril mukus birikimi veya muhtemelen amnion sıvısının
nazolakrimal kesede birikmesi anlamına gelir. Mukosel vakalarında probingin,
daknosteneza göre daha erken aylarda yapılması önerilir (18).
14
BOŞALTICI SİSTEMİN EDİNSEL HASTALIKLARI
Tıkanıklıklar
a-Üst Lakrimal Sistem Tıkanıklıkları
-Fonksiyonel patolojiler
-Punktum stenozu
-Kanalikül tıkanıklıkları
b-Alt Lakrimal Sistem Tıkanıklıkları
-Nasolakrimal tıkanıklıklar
-Enfeksiyonlar
-Tümörler , Taş, Travma
TIKANIKLIKLAR
A-Üst Lakrimal Sistem Tıkanıklıkları
Fonksiyonel patolojiler
Fonksiyonel patolojiler drenaj fizyolojisindeki bozukluktan kaynaklanır. Normal
fonksiyon orbicularis kasının yeterliliğine, lakrimal diaframa ve onun lakrimal kese
üzerindeki etkisine bağlıdır. Lakrimal kese ve göz kapağının açılıp kapanması
birbiriyle uyum içinde çalışır. Bu nedenle göz kapağının açılıp kapanmasıyla ilgili
mekanik problemler veya entropion, ektropion ve punktum ektropionu gibi göz kapağı
malpozisyonları lakrimal pompa yetersizliğine neden olarak drenajda fonksiyonel
bozukluğa neden olabilir (18).
Punktum Stenozu
Primer punktal stenoz punktal eversiyon yokluğunda meydana gelir. En yaygın
nedeni yaşlılardaki idiyopatik stenozdur. Diğer nedenleri ise göz kapağındaki herpes
simpleks enfeksiyonu, irradyasyon, trahom ve skatrisyel konjonktivittir. Başlangıç
tedavisinde punktum dilatasyonu yapılır. Tekrarlanan dilatasyonlara rağmen başarılı
15
olunamazsa ampullotomi veya punktoplasti yapılır. Sekonder punktal stenoz ise
punktal eversiyon nedeniyle oluşur.
Kanalikül Tıkanıklıkları
Tıkanıklık, kanalın üst kısmında, alt kısmında veya ortak kanalikülde olabilir. Edinsel
kanaliküler tıkanıklığının en yaygın nedenleri travma, toksik ilaçlar ( 5- florourasil,
idoxuridine, phospholine iodide ), idiyopatik fibrozis, viral enfeksiyonlar(herpes
simpleks ) ve pemfigus, Stevens-Johnson sendromu gibi otoimmün hastalıklardır.
Tedavi kanaliküler tıkanıklığın yerine ve derecesine bağlı olarak değişir. Kısmi
tıkanıklıklarda silikon tüp yerleştirilmesi yararlı olabilir. Hem üst hem alt kanalikülün
birlikte tam tıkanıklıklannda konjonktivodakriosistorinostomi, ortak kanalikülün tam
tıkanıklığında kanalikülodakriosistorinostomi operasyonu uygulanır ( 21,22 ).
B-Alt Lakrimal SistemTıkanıklıkları
Nazolakrimal tıkanıklıklar
Nazolakrimal kanal tıkanıklığının nedenleri nazo-orbital travma, kronik sinüs hastalığı,
dakriosistit, irradyasyon, nazofarengeal tümör infıltrasyonu veya involüsyonel
stenozdur. Yaşlılarda ise nasolakrimal kanal tıkanıklığının en sık nedeni involüsyonel
stenozdur ve kadınlarda iki kat fazla görülür. İnvolüsyonel değişiklikler lakrimal drenaj
sisteminin herhangi bir kısmında stenoza neden olabilir. Yaşlılıkla birlikte azalan
gözyaşı sekresyonu ile azalan gözyaşı drenaj kapasitesi arasında denge vardır.
Üretim ve drenaj oranındaki azalma dengeli olmadığında problem oluşur. Sarkoidoz
ve Wegener granülomatozisi gibi granülomatöz hastalıklarda nazolakrimal kanal
tıkanıklığına neden olabilir. Semptomatik nazolakrimal kanal tıkanıklığı olan bazı
vakalarda silikon tüp yerleştirilmesi faydalı olabilir.Tam nazolakrimal kanal
tıkanıklıklarında DSR düşünülmelidir (20,21).
Tümörler
Gözyaşı Bezi Tümörleri
1- Epitelyal kaynaklı tümörler pleomorfik adenom, pleomorfik adenokarsinom,
adenoid kistik karsinodur. Adenoid kistik karsinom gençlerde daha sık gelişir.
16
2- Nonepitelyal dokulardan kaynaklanan lezyonlar gözyaşı bezi kitlelerinin %75'ini
oluşturur. Bunlann 4/5'i inflamasyon, 1/4' ü lenfoid tümörlerdir (12 ).
Kanalikül tümörleri
Nadiren görülür. Sadece kanal tutulumunda silikon tüp yerleştirilmesinden
faydalanılır(21).
Gözyaşı kesesi tümörleri
Gözyaşı kesesi tümörleri nadirdir. Kese tümörleri histopatolojik olarak epitelyal
kaynaklı selim papillom veya karsinom, glandüler tümörler, mezenkimal tümörler,
malign melanom ve lenfoproliferatif lezyonlar olarak sınıflanabilir.
Dakriolit
Lakrimal kese içindeki dakriolitler ( kalsiyumlu veya kalsiyumsuz epitelyal döküntü,
amorf debris ve lipid ) tıkanıklığa neden olabilir veya var olan tıkanıklık nedeniyle
oluşabilir. Actinomyces İsraeli, Candida ve epinefrin benzeri topikal ilaçların uzun süre
kullanımı dakriolite neden olabilir (21,22,23 ).
Travma
Kanaliküler sistem travması sıklıkla üst ve alt kapağın ani lateral traksiyonun medial
kantal tendonda ve onunla bağlantılı kanalikülde yol açtığı avulsiyon sonucunda
oluşur. Lakrimal kese ve nazolakrimal kanal travması laserasyon veya nazoorbital
kırık nedeniyle oluşabilir.
Enflamatuar Nedenler
A-Dakrioadenit
Sıklıkla viral orjinlidir. Lakrimal gland inflame ve hassastır. Adenopati, ateş, sıkıntı,
lökositoz eşlik eder. Sıklıkla diğer hastalıklara sekınder olarak meydana gelir ve
bakteriyel süperimpoze infeksiyon olmadıkça spontan olarak iyileşir. Kulak önü lenf
nodüllerinin beraberinde etkilenmesi durumunda teşhis daha kolaydır. Kapakta "S"
harfi şeklinde deformite oluşur. Tomografide gland diffüz olarak şiştir ve kemik defekti
bulunmaz (22,23).
17
B-Kanalikülitler
Akut konjoktivitten yayılma dakriyosistit veya gözyaşı yolları stenozu ile birlikte,
konaliküllere bası ile mukoid karakterli sarı sıvı gelmesi ile karakterizedir. Etyolojide
Aktinomices israeli, aspergillus, Kandida, pnömokok, stofikokok ve tüberküloz rol alır.
Lavajda sıvı aynı punktumdan geri gelir. Tedavide etkene yönelik ve sıcak pansuman
uygulanır (21,22).
C-Dakriyosistitler
En sık gözlenendir. Devamlı göz yaşarması (Epifora) nedeni ile çok rahatsızlık veren
bir durumdur. Çok silinmesi nedeniyle göz içi enflemasyon ve ektropiyuma neden
olabilir. Ekzamatöz kapak değişiklikleri olabilir. Kongenital akut ve kronik olabilir. Ne
tip olursa olsun altta yatan sebep nazolaklimal kanal stenozudur. Etkileyen sebepler:
1-Cinsiyet : Yeni doğanda eşit, erişkinde kadınlarda daha sık gözlenir (22). %80 kadın
% 20 erkek oranındadır. Alt lakrimal pasaj kadınlarda daha düzensizdir. Kadınlarda
hormonal düzensizlik nasalokrimal kanalın daralmasına neden olarak daha sık
dakriyosistit gözlenmesine yol açar (15).
2- Yaş : Bebek ve 40-50 yaşlarda (24).
3-Coğrafi Durum : Irk- Beyazlara nazaran siyah ırkta daha azdır, kanal kısadır.
4- Heredite: Otozomal dominant geçişli dakriyosistit (24).
Dakriyosistit Etyolojisinde önemli faktörler :
1-Anatomik Faktörler : Nazolakrimal kanalın alt ucundaki mukozal kıvrımların artmış
olması ve kemik kanal patolojileri kesede staz ve sonuçta dakriyosistite yol açar.
Sundermon kadavra çalışmalarına göre lakrimal kanalda kıvrımlara bağlı belirgin
tıkanmaların %40, orta derecede daralmanın %28, sadece % 31 oranında normal
anatomik yapı tespit edilmiştir. Bilateral obstruksiyon, unilateral obstruksiyona göre
daha az oranda görülümektedir.
2-Komşu Organ Enfeksiyonları : Maksiler sinüsün ve etmoidal hücrelerin kronik
enfeksiyonları, büyük septal deviasyonlar, nazal kavitenin akut enfeksiyonu
18
enfeksiyonun hasner kıvrımları ile asenden enjeksiyon şeklinde olduğunu düşündürür.
(24).
3-Genel Enfeksiyon : Bazı sistemik hastalıklar (influenza, kızıl, difteri, su çiçeği, Tbc
vs.) dakriyosistit başlamasında rol oynar.
4-Aşırı Göz Yaşarması : Kese anatomisine neden olarak dakriyosistit oluşturur.
5-Yabancı Cisim : Burun ve punktumlardan giren yabancı cisimler de enfeksiyona
neden olur (23).
6-Uzun Süre İlaç Kullanımı : Epirefrin gibi (15).
Dakriyosistitlerde Bakteriyolojik Profil
-Pnömokoklar
-Streptekoklar
-Moraxella catharalis
-Mycobacterium tuberkulosiz
-Mikozlar
SINIFLAMA
I- Konjenital Dakriyosistit
Kanaldaki tıkanıklık çocukta 6. ayda kendiliğinden açılmasına rağmen bazı
çocuklarda devam edebilir. Keseye basmakla mukopürülan bir akıntı oluşur.
Nazolakrimal kanal, lakrimal sistemin gelişimini en son tamamlayan kısmıdır. Kanalın
gelişimindeki yetersizlik nedeniyle, yenidoğanların yaklaşık %50' sinde, çoğunlukla
Hasner valvülü seviyesindeki membranöz bloğa bağlı olarak konjenital nazolakrimal
kanal tıkanıklığı görülür. Birçok tıkanıklık doğumdan 4-6 hafta sonra spontan olarak
açılır. Fakat yenidoğanların %2-6' sında spontan açılma görülmez, bir başka deyişle
kanal gelişimi tamamlanamaz. Gözyaşı ve mukus lakrimal kesede birikip distansiyona
yol açabilir. Klinik olarak epifora ve kirpiklerin birbirine yapışması sıktır. Lakrimal kese
üzerine basılması punktumlardan reflü veya pürülan materyal gelmesine yol açar.
19
Gecikmiş kanalizasyon nedeniyle akut dakriosistit gelişimi yaygın değildir. Tedavide;
1-topikal antibiyotikler, 2-lakrimal kese üzerine masaj, 3-probing ve irrigasyon, 4-
silikon tüp uygulaması, 5-DSR vardır.
Konjenital nazolakrimal kanal tıkanıklığı bir çok vakada bir yaş civarı spontan olarak
düzeldiğinden, 1 yaşına kadar topikal antibiyotikler, lakrimal kese üzerine masaj gibi
konservatif tedavilerin uygulanması ve ancak 1 yaş civarında probinge geçilmesi
yaygın olarak kabul edilmektedir. Bunlarla başarı sağlanamazsa DSR uygulanır. Yaş
konusunda ortak bir görüş olmasa da 7 yaş sonrası girişim genel görüştür.
Tedavide;
1- Antibiyotikli damla, keseye masaj.
2- 6. ay sonrası Bangerter sondası ve basınçlı lavaj.
3- Bangerter sondası ile sondalama.
4- Bunlarla başarı sağlanamazsa DSR uygulanır. Yaş konusunda ortak bir görüş
olmasada 7 yaş sonrası girişim genel görüştür (22,23).
II- Edinsel Dakriyosistit
A- Akut Dakriyosistit
Genelde kronik enfeksiyon akut hecmesi yada etyolojide sebeplerin teşekkülü halinde
gelişir. Sıvı kese içinde enfekte olması ile oluşur.
Lakrimal sistem infeksiyonu genelde nazolakrimal kanal tıkanıklığına sekonder olarak
gelişir. Bu nedenle nazolakrimal kanal tıkanıklığına yol açabilen herhangi bir patoloji,
akut dakriosistit etiyolojisinde de rol oynar. Kronik gözyaşı stazı ve retansiyon,
bakteriler ile sekonder infeksiyon ile sonuçlanır. Flegmonlu devrede sulanma, akıntı,
kese bölgesinde enflamasyon, ağrı, şişlik ve hassasiyet vardır. Yetişkinlerde akut
dakriosistite genelde stafilokokus aureus veya bazen beta hemolitik streptekok neden
olur. Tedavi edilmez veya yetersiz tedavi edilirse orbital selülit ile sonuçlanabilir.
Mukosel geliştiğinde bastırmakla küçülmeyen bir kitle meydana gelir. Tedavide lokal
ve sistemik antibiyotikler kullanılır. Akut dönemde lavaj ve sonda denenmemelidir. İlk
20
akut dakriosistit atağı sonrası vakaların yarısından fazlasında tablo tekrarlayan
ataklar şeklinde seyreder (22,23).
a- Akut Süpüratif Tip : Kese bölgesinde şiddetli ağrı ile başlar. Bu bölgede, iltihabın
tüm kardinal bulguları mevcuttur (şişlik, kırmızılık, ağrı, sıcaklık). Birkaç günde
fluktuasyon vererek boşalabilir, bazen çevre organlara yayılabilir.
b-Akut Peridakriyosistit : Etmoid sinüsler ve çevre dokuların tutulduğu bir durumdur.
Akut dakriyosistit atağında sıcak pansuman lokal ve sistemik antibiyotik kullanılır.
Abseleşme durumlarında drene edilir. Akut devrede lavaj kontrendikedir.
Komplikasyonları : Korneal ülser, deriye fistül, buruna posterior perforasyon,
endoftalmi, Tromboflebit, menejit vs.
B- Kronik Dakriyosistit
Akut iltihap belirtilerinden ağrı ve kızarıklık yoktur. Göz yaşarması belirgin
semptomdur. Genelde konjoktivit eşlik eder zamanla kese genişler mukopürülan
akıntıya sebep olur. Daha yaygın olarak görülür. Rekürren epifora ve mukopürülan
akıntı ile karekterizedir ve sıklıkla medial kantal tendonun altında sert olmayan bir
dolulukla birliktedir. Bakteriyolojik ajan stafilokok, pnömokok, streptekok olabilir.
Kronik dakriosistit lakrimal kesenin genişlemesiyle sonuçlanır. Kronik dakriosistit
tedavisi cerrahidir ve balon dakriosistoplasti, eksternal dakriosistorinostomi, internal
dakriosistorinostomi operasyonlan uygulanır.
Etkin Organizmalar: Stafiloccocus aureus, pnömokoklar, b-hemolitik streptokoklar,
pseudomonas, Klebsiella, entero bakter, actinomicesdir. Kronik dakriyosistiler 3 tiptir:
a- Kronik Kataral Tip : Epifora ve tek taraflı konjoktivit mevcuttur. Basmakla
hassasiyet yoktur. Lavajda mukoz refle görülür.
b- Lakrimal Mukosel : Sekresyon nedeni ile kesede atoni gelişir ve sekresyon birikir.
c- Kronik Süpüratif Dakriyosistit: Mevcut dakriyosistit prülan hale dönüşebilir.
Başlangıçta sıcak ve ıslak pansuman uygulanır. Lokal ve geniş spekturumlu sistemik
antibiyotik uygulanır. Abse oluşursa drene edilir (18, 21,23).
21
III- Spesifik Dakriyosistit
-Difteri
-Tüberküloz
-Trahomatöz
-Sifilitik
-Viral
-Mikotik
-Parazitik
DAKRİYOSİSTİT TEDAVİSİ
1-Medikal Tedavi : Sadece akut safhada lokal ve sistemik antibiyotik verilir. Sıcak
pansuman enfeksiyon kontrolü için yapılır. Akut dönemde lavaj ve sonda
denenmemelidir.
2-Cerrahi Tedavi: Kronik dakriyosistit iyileşmez tedavisi mutlak cerrahidir (18, 19, 20).
EPİFORANIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Hiposekresyon, hipersekresyon ve nazolakrimal kanal tıkanıklıktan göz sulanmasına
neden olurlar. Etkili gözyaşı boşaltımı, gözyaşı volümü, kapak pozisyonu ve boşaltım
sisteminin anatomisine bağlıdır. Semptomatik sulanması olan hastada normal
boşaltım sistemine rağmen primer ve refleks hipersekresyon olabileceği gibi, diğer
taraftan parsiyel boşaltım tıkanıklığı olan hastada azalmış gözyaşı miktarına bağlı
olarak tamamen semptomsuz olabilir ve hatta kuru göz bulguları saptanır. Epifora
gözyaşı üretimi ve boşaltımı arasındaki dengeye bağlıdır. Boşaltım problemleri
anatomik ve fonksiyonel olabilir. Anatomik tıkanıklıkta mekanik ve boşaltım sisteminin
yapısal anomalilerinden söz edilir (tıkanıklık, dakriolit, tümör gibi). Fonksiyonel
tıkanıklıkta boşaltım fizyolojisinde yetersizlik söz konusudur ( punktum eversiyonu,
kapak malpozisyonu, zayıf orbikülaris kas aktivitesi ).
22
A.Anamnez
Epiforanın başlangıç zamanı, çocuklarda doğuştan var olması, erişkinlerde travma,
operasyon ya da başka hastalıklardan sonra başlaması ile kullanılan ilaçlar
(idoxuridine, echothiophate iodide ), geçirdiği atak sayısı ile önceden uygulanan
tedavi önemlidir.
B.İnspeksiyon-palpasyon
Ağrı, görme bulanıklığı, rinore, yabancı cisim hissi, kese üzerinde şişlik, kızarıklık,
hassasiyet, kulak önünde lenfadenopati ve hassasiyet, konjesyon, mukoid ya da
pürülan sekresyon, burun ya da punktumdan akıntı aranmalıdır.
Punktumlann büyüklüğü, pozisyonu, kapak hastalıkları, medyal kantal ligamanın
gevşekliği, gözyaşı filmi incelenmelidir. Kese bölgesindeki şişliğin kıvamı basmakla
ağrı hissi ve püy gelip gelmediği muayene edilmelidir (etmoidal hücreler fossa
lakrimalis ile burun arasına girmiş olabilir).
C. Tanısal testler ve görüntüleme yöntemleri
Lakrimal sistem patolojisinin teşhisine yönelik değişik testler kullanılmaktadır.
Schirmer testi lakrimal sistemin basit ve refleks sekresyonunu ölçmektedir. Aşırı
ıslanma ya hipersekresyonu yada lakrimal obstruksiyonu gösterir (25).
Boya (Fluorescein) yakalama testi gözyaşının akım hızını gösteren ve iki tarafı
karşılaştıran kaba bir testtir. Bu testin dezavantajı anatomik nedenle, fizyolojik nedeni
ayırt edemez ve mekanik blokajın yerini gösteremez. Geniş dilate kese mukoseli ve
distal obstruksiyon sonucu kesede bol miktarda boya olabilir ve yanlış (+) sonuç
verebilir (26).
Primer Jones boya testi gerçek fonksiyonel testtir. Bu testin dezavantajı inferior
meatustan boyanın alınmasının değişkenliği ve zorluğudur. Pozitif test normal sistemi
gösterir, fakat negatif test kendi başına anormal drenajı göstermez (25,26). Jones 1
testi (+) olduğunda Jones 2 testide pozitif olmalıdır ve bu yüzden gereksizdir. Fakat
Jones 1 testi (-) olursa Jones 2 testide uygulanmalıdır. Burunda herhangi bir sıvı
varlığı nazolakrimal kanalın gross anatomisinin iyi olduğunu gösterir. Boya kaybolma
23
testi Jones 1 testi (-) fakat Jones 2 testi (+) ise bunun anlamı tam tıkanıklık yok
demektir. Fakat serum fizyolojik basınçla kanalikülleri geçtiğinden parsiyel veya
fonksiyonel tıkanıklık mevcuttur. Primer ve sekonder test ikiside (-) ise tam
nazolakrimal duktus tıkanıklığı mevcuttur. Jones 2 testi kanaliküler tıkanıklığı
gösterirse, kanalikül lakrimalsaka kadar problanabilir. Gerçek endikasyon yoksa
problama yapılmamalıdır, çünkü yaralama riski ve ardından gelecek kanalikül fibrozisi
gelişebilir. Stenozun veya blokajın mesafesi prob ile ölçülebilir. Problama esnasında
stenoz bulunursa iki alternatif mevcuttur; eğer Jones 2 testi (-) ise kombine
nazolakrimal duktus ve kanaliküler obstruksiyonu gösterir. Tam tıkanıklığın yerini
belirlemek amacıyla lakrimal irrigasyonda denenebilir.
Ultrasonografi
Ultrasonografi lakrimal drenaj sistemindeki anatomik anarmollikleri belirlemek açısından
basit ve noninvaziv bir yöntemdir (26). Eksternal dakriosistorinostomiden sonra yumuşak
doku anastomozlarının miktarını öğrenmek amacıyla ultrasonografi kullanılmıştır. Dilate
lakrimal sak normal ölçülerdekilerden ayrılabilir ve sak içindeki mukus hava ve katı
maddelerden ayırtedilebilir (25). Lakrimal sak tümörleri de belirlenebilir, fakat fizyolojik
disfonksiyon ve anatomik tıkanıklığın yeri kesin olarak bulunamaz.
Dakriosistografi
Bu metod güvenli, hızlı ve radyoopak madde ile yapılan kolay bir prosedürdür. Daha çok
stenozu göstermek amacıyla kullanılır. İyot alerjisi olanlarda iyot içeren radyokontrast
maddeler kontrendikedir. Aktif dakriosistit olan hastalardada kullanılmamalıdır. Lense
absorbe edilen total doz standart incelemede 0.04-0.2 mSV olarak ölçülmüştür. Alt
punktum dilate edilir ve lakrimal irrigasyon kanülü yerleştirilir. Lakrimal sistem boyunca
kontrast materyel verilir. Her birkaç dakikada bir lakrimal sistem anatomisini
gözlemlemek amacıyla spot filmler alınır. Normal olarak lakrimal sistem kontrast
maddeyi 15 dakika içinde tahliye eder. 30 dakikadan fazla retansiyon mekanik veya
fonksiyonel blokajı gösterir. Dakriosistografi lokalize striktür, parsiyel obstruksiyon,
lakrimal divertikül, fistül,dakriolit, ekstrinsik ve intrinsik tümörler ve lakrimal drenaj
sistemini göstermesi açısından önemlidir (28). Substraction dakriosistografi gelişmiş
24
resim kalitesi verir fakat dakriosistografi yalnızca lümeni ve etraf dokuları göstermesi
açısından limitli kullanıma sahiptir.
Dakriosistografinin dezavantajı; kanaliküler kas pompası disfonksiyonu yapması, duktal
lümenin hafif daralmasına sebep olması, müköz membranlarda kısıtlı fonksiyonel bilgi
vermesidir. Kanalikül entübasyonu ve kontrast madde enjeksiyonu stenozu geçebilir
(25,26,28,29,30,31).
Radyonüklid dakriosintigrafi
Radyolojik tetkikler sadece tıkanıklığın yerini değil aynı zamanda tıkanıklığın anatomisini
de gösterebilecek şekilde gelişmiştir. Lakrimal sintigrafi ilk olarak 1972’de Rossomondo
ve arkadaşları tariflemiştir ve lakrimal sistem değerlendirilmesinde tıkanıklıkları
gösterebilmesi sebebiyle gerekli olduğu iddia edilmiştir. (33)
Lakrimal sintigrafi, hasta dik pozisyondayken başı, çenesi bir alete dayanarak
sabitleştirilerek çekilir. Hasta 3 mm’ lik kolimasyonlu bir gama kamaranın 9 cm önünde
oturtulur. On mikrolitre teknesyum 99 m sülfür veya albumin kolloid her iki alt kapağın
gözyaşı şeridine yerleştirilip 12 dakika boyunca her 15 ila 60 sn’ de bir görüntü
kaydedilir.
Dakriosintigrafi gözyaşı akım dinamiklerinin fizyolojisi hakkında daha fazla bilgi veren
radyonüklid bir yöntemdir. Bu tekniği kısıtlayan faktörler ise minimal morfolojik bilgi
vermesi ve normal transit geçiş zamanları arasındaki farklılıklardır (34,35,36).
Radyoaktif opak madde lakrimal boşaltım sisteminden gözyaşını taklit ederek ilerlediği
için lakrimal sistemin objektif değerlendirmesini sağlar. Böylece subjektif şikayetleri
doğrulamak için objektif bilgi verir.
Bilgisayarlı Tomografi
Seçilmiş vakalarda lakrimal sistem BT’si epifora değerlendirilmesinde faydalı olabilir.
Aksiyel ve koronal filmler yardımcı olabilir. Lakrimal fossa ve duktus görülebilir. Orbital
rim, kese veya duktusu komprese eden maksiler fraktürler, konjenital lakrimal
amniosel, kese veya komşu paranazal sinüslerin yumuşak doku kitleleri gösterilebilir.
25
BT Dakriosistografi
BT topikal kontrast madde ile birlikte kullanılabilir ve duktal, periduktal yumuşak doku
ve kemik yapı değerlendirilmesinde faydalı olabilir. Orbita, lakrimal sistem ve kafa
tabanının BT’sinde lenslerin absorbe ettiği doz 1.8-2.6 mSV’dir. Bu metodla kontrast
materyal geçişi objektif olarak değerlendirilir. Kemik detaylar hakkında maksimum
bilgi alınır. Lakrimal sistemin fonksiyonel ve anatomik durumu hakkında, lakrimal
sistemi çevreleyen anatomik yapılar hakkında (örneğin; osteomeatal kompleks) bilgi
alınabilir. Fakat maddi olarak efektif değildir (37,38,39,40,41).
MR
MR; anatomik varyasyonların görülmesi (divertikül, septa), postoperatif değişiklikler
ve lakrimal sakta dokuların diferansiyasyonu, dolma defektlerinin sebeplerini
göstermek amacıyla kullanılabilir. Kemik nazolakrimal kanalın sinyal kaybı, konjenital
kemik stenozları, atrezi ve intrakanal kemik parçaları kolayca görülemez. Daha çok
sütürlerde görülen orbital dermoid kist gibi şüpheli vakalarda kemik yapı hakkında
bilgi isteniyorsa BT kullanılabilir (36,42,43).
MR Dakriosistografi
MR dakriosistografi; lakrimal yolun morfolojik ve fonksiyonel olarak incelemek
amacıyla lense iyonize radyasyon vermeden kullanılabilir. Konvansiyonel MR
görüntüleme lakrimal kese divertikülü ile lokal neoplaziyi ayırt etmede yetersizdir.
Küçük su içeren mukoselde lakrimal kese tümöründen zor ayrılır. Lakrimal
dakriosistografi dilue gadolinium solüsyonu enjeksiyonuyla birlikte (lakrimal kanalikül
içine) lakrimal drenaj bozukluklarını göstermek amacıyla tavsiye edilmektedir.
Kanaliküler enjeksiyon yerine kontrast maddenin konjuktival uygulanması lakrimal
akış için fonksiyonel test olarak kullanılabilir. Fakat bu tetkik hasta kooperasyonuna
son derece bağımlı olduğundan ve pahalı olduğundan seçilmiş vakalar için
ayrılmalıdır (36,44).
Lakrimal Endoskopi
1mm çaplı rijid endoskoplar diğer testlere destek amacıyla direkt olarak lakrimal
sistemi görmek için kullanılabilir ( 45,46,47 ).
26
Lakrimal irigasyon ve kanaliküler sondalama
Çok sık olarak başvurulan bir tanı aracı olup aynı zamanda tedavi edici özelliğide vardır.
Künt uçlu özel bir iğne ile punktumdan kanaliküle girilir ve basınçla verilen sıvının buruna
yada nazofarinkse gelip gelmediği araştırılır. Punktumların dar olduğu durumlarda bir
dilatatör ile punktum genişletilebilir. Kanalikül içerisinde doğru hat boyunca ilerlemek ve
kanalikülü zedelememek son derece önemlidir. Kanalikül içerisinde kanülün ilerleyişini
kolaylaştırmak ve kanalikül dışına çıkmasını engellemek için göz kapağı parmakla dışa
doğru çekilerek kanalikül gerginleştirilir. Verilen sıvının rahatlıkla buruna ve genize
gelmesi lakrimal dışa akım yollarının açık olduğunu gösterir. Geçişin olmaması ile birlikte
aynı ya da diğer punktumdan pürülan materyalin gelmesi kese içerisinde kronik
enfeksiyonun varlığının göstergesidir. Daha başta kanülün kanalikül içinde bir yere
takılması ve ilerleyememesi kanaliküler tıkanma yada darlığın tanınmasını sağlar. Bu
tıkanıklığın punktumdan ne kadar uzakta olduğunun belirlenmesi tedavi planlaması
açısından önemlidir.Lakrimal irigasyon gerekli fakat tek başına yetersiz bir işlemdir.
Tıkanıklığın yerini belirlemek için kanaliküler sondalama fonksiyonel testlerle
birleştirilebilir.
CERRAHİ TEDAVİ
ENDOKANALİKÜLER TEKNİKLER
Lakrimal Endoskopi
Yeni lakrimal endoskoplar yeterli incelikte üretilmiştir ve bunlarla lakrimal punktum ve
kanalikül içinde ilerlenip direkt ve kesin olarak lakrimal pasajların görüntülenmesi
yapılabilir. Bu mini endoskoplar mukozal depozit, inflamatuar membranlar, striktürler
ve skar dokuları gibi çeşitli tipte lakrimal hastalıkların tanısı için kullanılır ( 47,48 )
Balon Dakriyosistoplasti
Hanafee ve Dayton (1978) ilk defa cerrahisiz prob ve floroskopik görüntüleme yoluyla
nazolakrimal duktusun transluminal dilatasyonunu yapmışlardır (49). Becker ve Berry
1989 dakriyosistorinostomi sonrası oluşan anatomik striktürlerin dilatasyonu için balon
anjioplasti kateteri kullanarak ilk balon dakriyosistoplastiyi yapmışlardır (50). Munk ve
27
arkadaşları (1990) ilk olarak obstruktif epiforalı erişkinlerde retrograd balon
dilatasyonunu kullanmışlar ve balon dakriyosistoplasti yaparak daha önce lakrimal
cerrahi geçirmeyen parsiyel veya fonksiyonel nazolakrimal obstruksiyonlu 16 hastanın
13’ünde semptomların düzeldiğini saptamışlardır (51). Balon dilatasyonun
konstruksiyon, adhezyon ve kronik enfeksiyon sonucu oluşan fibrotik dokularla
tıkanmış lümenleri genişlettiği düşünülmektedir.
Endokanaliküler Lazer Yardımıyla Yapılan Dakriosistorinostomi
Mini endoskoplar boyunca geçebilen yeterli incelikte yeni lazer fiberler
geliştirilmiştir.Böylece endoskopla aynı anda görerek endokanaliküler lazer cerrahisi
mümkün olmuştur.1992’de Levin ve Storma Gipson kadavra çalışmasında KTP fiber
ile lakrimal sistemden geçerek buruna lazer enerjisi vermişlerdir. 1997’de Pearlman
ve arkadaşları viskoelastik maddeyle keseyi doldurmuş ve genişletmişlerdir. Bu sıvı
lazer fiberi yağlar ve geçmesine yardımcı olur. Bu sıvı aynı zamanda keseye olan ısı
zararını önler. 600 mikron kontakt Nd:YAG fiber alt punktumdan sokulmuş lakrimal
saka kadar ilerletilmiştir. Endoskopla görerek uygun pozisyona lazer alınıp 5w
bayanda ve 8 w’da erkekte devamlı ateşlenir. %85 başarı oranı bildirmişlerdir.
Muellner ve ark. (2000) KTP lazer ile başarı oranlarını %80 olarak bildirmişlerdir.
5 mm çaplı kemik osteotomisi 6-10 w enerji ile elde edilmiştir. Bikanaliküler silikon
entübasyon uygulanmış ve tüp 3-6 ay arası bırakılmıştır. Muellner ve ark. (2000) uzun
süreli izlemde başarı oranının %90’dan %60’a indiğini görmüşler ve uzun süreli izlem
ve geniş seriler önermişlerdir.(48)
DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ
Nazolakrimal duktus tıkanıklıkları lakrimal kese ve nazal kavite ile paranazal sinüsler
arasında kalıcı stoma yapılarak tedavi edildi. Cerrahi teknikler için birkaç metod tarif
edilmiştir.
Endonazal yaklaşım
1. Transnazal operasyon: Nazal yaklaşımla lateral nazal duvarda pencere açılır.
- Klasik yaklaşım
- Endoskopik ve mikroskopik yaklaşım
28
2. Transnazal- transseptal yaklaşım:
Mukokutanöz birleşim yerinin gerisinden vertikal transseptal insizyon yapılır. Karşı
tarafdaki mukozal insizyon birkaç mm gerisinden yapılarak biraz insekt kartilaj
bırakılır.
Septumun deviye olan kısmı çıkartılır. Karşı nostril yoluyla lateral nazal duvarda bir
pencere yapılır. Berryhill ve Dorenbusch (1982) transseptal insizyonun az
komplikasyona yol açtığını ve lakrimal fossaya daha iyi görüş sağladığını
bildirmişlerdir (53). Tos ve ark. (1986) reküren stenoz ve stomanın yüksek kapanma
insidansı dolayısıyla bu yaklaşımın sonuçlarının tatminden uzak olduğunu
bildirmişlerdir (54).
3. Endonazal lazer ile DSR
1. Paranazal yaklaşım : Sulkus alveolobukkalisteki bir insizyon yardımıyla apertura
priformis gözlenir. Frontal maksiller proces alınır ve lakrimal sak medial duvarı eksize
edilir.
2. Transantral operasyon : Antrostomi yardımıyla maksiler sinüs içine bir fistül yapılır.
Eksternal yaklaşım
a-Dakrioethmoidostomi : Lakrimal kese ve anterior ethmoid hücreler arasında bir
pencere yapılır.
b-Falk’s operasyonu : Nazal köprü boyunca dikdörtgen şekilli nazal mukozal flep ve
anterior lakrimal kese mukozal flep hazırlanır ve birlikte sütüre edilir. Bu şekilde
lakrimal kese nazal kavitenin bir parçasını oluşturur.
c- Toti operasyonu : Lakrimal kese ve nazal kavite arasında stoma yapılır.
d- Toti cerrahisinin modifikasyonları : Lakrimal sak’a yapılan insizyonlar ve
fleplerin hazırlanması nazal kaviteye daha iyi bağlantı sağlayabilir.
29
EKSTERNAL DSR : Genellikle genel anestezi tercih edilir. Medial kantus
seviyesinden başlayan ve inferolateral olarak 10-15 mm ilerlenip anguler venin
medialinde kalınarak burnun medial tarafından insizyon yapılır. Anguler damarlar
retrakte edilir veya bağlanır. Orbikülaris kası anguler damarlara parelel hareketlerle
künt olarak disseke edilir. Periost anterior lakrimal kreste parelel olarak ve 3-4 mm
eninde insize edilir. Periost laterale eleve edilir. Klivaj planı lakrimal fossa kemiği ile
lakrimal kese üzerindeki periost arasında olmalıdır. Osteotom ile lakrimal fossada
osteotomi yapılır. Kerrison forsepsle osteotomi genişletilebilir. Nazal mukozaya zarar
vermemek için dikkat edilmelidir. Lakrimal kemik ve maksillanın frontal çıkıntısı
arasında ki sütür hattının posteriorundan kemik almaya gerek yoktur. BOS kaçağını
önlemek ve kripriform plate penetrasyonundan kaçınmak için açıklık medial kanthal
tendonu geçmemelidir. Ayrıca ethmoid hücrelerede girilmemelidir. Açıklık yaklaşık 1.5
cm çaplı olmalıdır. Nazal mukoza vertikal olarak ayrılır ve anterior ve posterior flepler
oluşturulur. Kanalikül ve lakrimal kesenin içine Bowman probu yerleştirilir. Mukoza ve
periost boyunca lakrimal sakın medial duvarında sakın fundusundan nazolakrimal
duktusa kadar vertikal insizyon yapılır. Anterior ve posterior flepler oluşturulduğunda
Bowman probunun ucu görülür. 6/0 Vicryl dikiş ile anterior ve posterior flepler dikilir.
Silikon tüpler anteriora getirilebilir. Yara katlar halinde kapatılır (25,56,57).
İNTERNAL (ENDONAZAL) DSR : Bu prosedür ayaktan tedavi edilen hastada lokal
veya genel anestezi altında yapılabilir (58). Genel anesteziyle yapılırsa hipotansif
anestezi tercih edilir. Burun içinde dekonjesyon yapılır. Orta konkanın önündeki
mukozaya 1ml lidokaine 1/100000 adrenalin yapılır. Bu infiltrasyon dezavantaj olarak
nazolakrimal kese kabarıklığını gizleyebilir.
Nazal mukozayı travmatize etmekten kaçınılmalıdır çünkü kanama görüşü
engelleyebilir. Bu aşamada görüşü engelleyen herhangi bir burun içi patoloji
düzeltilmelidir. Bazen orta konkanın baş tarafının rezeksiyonu gerekebilir. Aynı
zamanda kronik maksiler sinüzüt ve pansinüzütte ele alınmalıdır ( 59,60,61,94). Orta
konka önünden ve alt konka süperiorundan dikdörtgen şeklinde mukozal kesi yapılır.
Mukoperiostum boyunca kemiğe kadar kesi tamamlandıktan sonra mukoza kemikten
eleve edilip alınır. 7-8 mm nazal mukoza parçasının alınması yeterlidir. Lakrimal
fossanın maksiler parçasının medial yüzü posteriordan anteriora doğru veya
30
anteriordan posteriora doğru alınır. Kemik alındıktan sonra kese görülür. Kesenin
vaskülerize beyaz rengi belirgindir ve kolaylıkla teşhis edilir. Kanalikül boyunca
lakrimal prob yerleştirilir ve tıkalı keseye doğru mediale itilir. Medial kese duvarında
probun yaptığı kabarıklık endonazal olarak görülür. Kabarıklıktan kese mukozası orak
bistüri ile kesilir. Keseye girildiğinde lakrimal prob görülebilir. Kesenin medial yüzü
mümkün olduğu kadar alınır. Üst ve alt kanaliküllerden nazal kaviteye doğru silikon
tüp yerleştirilir, forsepsle uçlar aşağıdan yakalınır, burun dışına alınır, bağlanır ve
düğüm nazal kavitede kalacak şekilde kısaltılır. Burun tamponlanması kanama yoksa
gereksizdir.
DSR’DE BAŞARISIZLIK NEDENLERİ
Kanama : Acil bir ameliyat olmadığından kanama oluşursa cerrahi ertelenmelidir.
Preoperatif olarak hastanın kanama bozukluğu, kullandığı ilaçlar (özellikle aspirin) ve
genel durum hakkında ayrıntılı hikaye alınmalıdır. Yeterli dekonjesyon zorunludur.
Lakrimal kesenin yerinin belirlenmesi : Nazolakrimal kesenin lateral nazal
duvardaki kabarıklığının doğru belirlenmesi çok önemlidir. Böylelikle operasyon
zamanı kısalır, komşu dokulara gereksiz travma ve postoperatif yapışıklık önlenir.
Ostiumun uygunsuz lokalizasyonu yüksek rekürensle ilişkilidir.
Mukozal insizyon : Periostiumuda içeren yeterli mukozal insizyon yapılması ve
komşu mukozaya zarar verilmemesi gereklidir. Çok geniş mukozal eksizyon ve
komşu mukozada travma skar ve adezyon nedeni olabilir. Cerrahi ostiumun kemik
oklüzyonundan çok yumuşak doku oklüzyonu en sık rastlanan başarısızlık nedenidir.
En sık görülen obstruksiyon nedenleri granülasyon dokusu, fibrozis ve ostiumdaki
açıklıkla komşu orta konka mukozası arasındaki yapışıklıktır.
Osteotomi : Lakrimal kese kemik duvarının medial kısmı açılmalıdır. Anteriorda kalın
kemik dokusu mevcuttur. En sık hata inferiorda kese yerine duktusu açmaktır. Medial
tarafta kese duvarı geniş olarak alınmalı kesenin içi nazal mukozayla temas etmelidir.
Bütün kemik spiküller alınmalıdır. Yetersiz kemik çıkarılması DSR’nin en sık başarısızlık
sebepleridir. Weidenbecher’e göre keseyi çevreleyen tüm kemik doku çıkarılmalıdır (62).
Wong ve arkadaşları 0.5 cm’lik bir alan çıkarmışlardır (63). Osteotominin büyüklüğünün
yanı sıra bölgeside oldukça önemlidir. 6mm’lik fistül ile fonksiyonel bir sonuç alınır.
31
Amaç büyük osteotomi yapmak değil, fonksiyonel ve yeterli büyüklükte bir osteotomi
açmak olmalıdır. Daha büyük osteotomiler başarısızlık riskini azalmaktadır. Mukozanın
korunmasıda yeni kemik oluşumunu engelleyen önemli faktörlerdir. Kemik osteotomi de
mukozal açıklık boyutunda olmalıdır.
Tekrar kemik büyümesi : Iliff (1971) ve Mc Lachlan (1980) tekrar kemik büyümesinin
primer cerrahi için başarısızlık nedeni olduğunu bildirmişlerdir (61,64). Welham ve
ark. (1987) 208 vakanın 19’unda kemik ostium bulamamışlar ve çocuklarda tekrar
edilen operasyonda daha fazla oranda yeniden oluşmuş ostium bulmuşlardır ( %24
çocuklarda, %6 erişkinde) (71). Pico (1971) tekrar kemik oluşumunun olmadığını ve
kemik ostiumda tıkanıklık sebebinin fibröz doku olduğunu bildirmiştir.
Kanaliküler obstruksiyon : Preoperatif olarak kanaliküler obstruksiyon varlığı ekarte
edilmelidir.
Sump sendromu : Rezidüel kese oluştuğunda post operatif olarak Sump sendromu
görülür. Bu yetersiz kemik alımı sonucu, yetersiz flep oluşumu veya nazolakrimal
kese ve duktusun buruna yetersiz açılması sonucu oluşabilir (67). Çok aşağıdaki
ostium orta veya daha üst kese obstruksiyonunu geçemeyebilir. Çok yüksek ostium
ise gözyaşının yerçekiminin etkisinden kurtulmasına neden olur ve nazolakrimal
duktus tekrar enfeksiyona müsait kör bir poş halinde kalır. Kesenin aşağı kısmı yeterli
drene olamaz ve patent anastomoza rağmen gözyaşının aşırı birikimi ve retansiyonu
vardır (66). Bu durumdan kaçınmak için Jordan ve Mc Donald (1993) geniş bir ostium
(15x15 mm) açılmasını ve burun ile kesenin medial duvarı arasında yeterli kemik
doku alınmasını önermişlerdir. Böylece kemik pasajı engellemeyecektir (66).
DSR başarısızlığının diğer nedenleri : Başarısız DSR rinostomi alanındaki bir
problemden (ostiumun daralması, kapanması veya uygunsuz lokalizasyonu),
anastomozda oluşan skar dokusundan, araya giren ethmoid hücrelerden, persistan
mukoselden, kesenin buruna tam olarak bağlanmamasından, osteotomi alanına
ilerleyen konkadan, orta konka ile olan ilişkiden,nazoseptuma olan yapışıklıktan,
teşhis edilmeyen konjenital fistülden ve diğer intranazal anomalilerden olabilir
(65,66,67).
32
DSR KOMPLİKASYONLARI
Açık lakrimal cerrahi sonrası yumuşak doku enfeksiyonu hastaların %8’inde oluşur.
Rutin antibiyotik uygulamasıyla oran 5 kat azalır (66). Vardy ve Rose (1999) açık
primer lakrimal cerrahi sonrası intraoperatif veya postop geniş spektrumlu antibiyotik
kullanımının selülit görülme insidansını azalttığını göstermişlerdir (69). Tsirbas (2000)
DSR sonrası %3.8 oranında sekonder hemoraji rapor etmiştir (70). Kanama insidansı
NSAİD alan hastalarda daha fazladır.
Tamponlama gerektiren ciddi nazal kanamada bildirilmiştir (72,73). Orbital
komplikasyonlardanda bahsedilmiştir (73,74). Silikon tüpe bağlı komplikasyonlar;
prolabe olan tüpler, punktal genişleme, korneal irritasyon ve intranazal rahatsızlık
hissidir (75,76). Nadiren serebrospinal kaçak ve menenjit rapor edilmiştir (77).
MATERYAL- METOD
Çalışmamız Sağlık Bakanlığı Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB Kliniğinde
Eylül 2003 - Kasım 2005 yılları arasında nazolakrimal kanal tıkanıklığı nedeniyle
Endonazal Endoskopik Dakriosistorinostomi (EEDSR) ve silikon tüp entübasyonu
uygulanan 49 erişkin hastanın 68 gözünü içermektedir. 4 hastaya telefon değişikliği
nedeniyle ulaşılamamış,1 hasta şehir dışına taşındığı için gelememiş ve 2 hasta
kontrole gelmek istememiştir,çalışmaya 42 hastanın 61 gözü dahil edilmiştir. 42
hastanın 39’u kadın(%92,9), 3 tanesi erkek (%7,1) olup yaş ortalaması 50,4
idi.Hastalar geriye dönük karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir.Düzenli kontrole
gelmeyen hastalar kontrol amacıyla kliniğimize çağrılmış ve tekrar değerlendirilmiştir.
Hastalara preoperatif standart KBB muayenesi ve nazal endoskopi yapılmıştır. Bütün
hastalara koronal ve aksiyel planda 5 mm’lik kesitlerde paranazal sinüs BT
çekilmiştir.
33
Nazolakrimal kanal tıkanıklığı tanısında, irrigasyon ve dakriyosintigrafi kullanıldı.
Hastaların, postoperatif epifora sorgulanması,nazal endoskopik incelemeleri ve
dakriosintigrafik değerlendirilmeleri yapıldı.
Preoperatif olarak distal lakrimal drenaj sistem obstrüksüyonu olarak değerlendirilen
42 hastanın operasyonunda 38 genel entübasyon anestezisi, 4 lokal anestezi
uygulanmıştır. Cerrahi sırasında, hastalar supin pozisyonuna alındı. Hastanın burun
ve etkilenen gözü temizlendi. Operasyondan 10 dakika önce nazal kaviteye %4’lük
lidokain ve 1/100000’lik adrenalin içeren gaz tamponlar uygulandı. Bu bize kolay
ulaşım, mukozal anestezi ve kansız alan için dekonjesyone burun sağladı. Bundan
sonra lakrimal fossa ve lateral nazal duvara %1’lik lidokain hidroklorid ve 1/100000’lik
epinefrin hidroklorid solüsyon ile infiltre edildi. Cerrahi için 0˚ ve 30˚ endoskoplar
kullanıldı. Orak bisturi ile orta konka yapışma yerinin önündeki mukozaya kenar
uzunluğu 1 cm olan kare şeklinde insizyon yapıldı. Elevatör kullanılarak periostla
birlikte bu mukozal flep kaldırılıp dışarı alındı. Böylece maksillanın frontal prosesinin
yaptığı kemik kabarıklık ortaya çıkarılmış oldu. Kemik kabarıklık keski ve çekiçle veya
turla üstte orta konka bağlanma yerinden aşağıda alt konkaya kadar kaldırıldı ve
lakrimal kese görünür hale getirildi. Alt punktum dilatatörle dilate edildi. Silikon tüpün
ucundaki prob alt punktumdan kanaliküle doğru 1 cm kadar sokuldu. Daha sonra
vertikal doğrultuda 1-2 cm ilerletildi ve lakrimal kesedeki kabarıklığı görüldü. Kese
medial duvarına orak bisturi ile vertikal insizyon yapılarak kitap sayfası şeklinde açıldı.
Düz Blakesley forsepsle kese medial duvarı çıkarıldı. Böylece alt kanalikülden
sokulan prob görünür hale geldi. Prob, Blakesley forsepsle çekilerek silikon tüp
keseden çıkarıldı. Daha sonra üst punktum dilate edildi ve diğer prob üst kanalikülden
sokularak kese içinden çekildi.Böylece silikon tüpün her iki ucu burun içine sokulmuş
oldu. Problar silikon uçlarından kesilerek ayrıldı ve silikon tüpün iki ucu burun içinde
birbirine düğümlendi. Burun boşluğuna vazelin ve antibiyotik sürülmüş tamponlar
yerleştirilerek ameliyat sonlandırıldı. Kanama kontrolü yapıldıktan sonra ameliyata
son verildi.
34
Eksternal dakriosistorinostomi sonrası nüks saptanan 2 hastaya EEDSR planlandı,
burun lateral duvarında lakrimal keseye uyan lokalizasyonda granülasyon dokuları
olduğu görüldü. Forsepsle önce bu dokular temizlendi. Daha sonra medial kantusa
yapılan masajla kese identifiye edildi. Alt ve üst kanalikülden sokulan problar burun
içinden çekilip silikon tüpler bağlandı.
Nazal tamponlar 2. günde çıkarıldı. Ameliyat sonrası medikal tedavi topikal
antibiyotik damla günde 4 kez 15 gün, sistemik antibiyotik ve antienflamatuar tablet
günde 2 kez 7 gün olacak şekilde düzenlendi, iki hafta süreyle serum fizyolojik ile
burun lavajı yapılması önerildi.
Hastalar postoperatif 1. hafta, 2. hafta, 1. ay, 6. ay ve sonrasında yılda bir olacak
şekilde kontrollere çağrıldı. Bütün hastalarda silikon tüpler postoperatif 3-8 hafta
arasında, ortalama 6. haftada çekildi. Silikon tüplerin çıkarılmasını takiben hastalara 1
hafta topikal antibiyotik tedavisi, nazal irrigasyon için serum fizyolojik damla verildi.
Lakrimal kese masajı yapmaları önerildi.
3. yıl kontrolleri yapılan hastalarda, epifora varlığı sorgulanarak nazal endoskopik
incelemeleri ve dakriosintigrafik incelemeleri yapıldı.
Postoperatif 6. ayda ve 3. yılda elde edilen verilerin kayıtları yapıldı. Operasyonların
başarısı şu kriterlere göre değerlendirildi: semptomların tamamen geçtiği,
dakriosintigrafilerinde nazal akışın izlendiği olgular başarılı kabül edilirken,
semptomların geçmediği ve dakriosintigrafilerinde nazal akışın izlenmediği olgular
başarısız kabul edildi, semptomları arasıra olan dakriosintigrafilerinde nazal akışın
görüldüğü hastalar kısmi başarılı kabul edildi.
Elde edilen veriler değerlendirilerek, EEDSR amaliyatında başarıyı etkileyen faktörler
literatür bilgileri ışığı altında tartışılmıştır.
İstatistiksel analizler için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows
13.0 programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel
metodlar (ortalama, sd.sapma. maksimum, minimum, frekans sayımı ve yüzdelikler)
kullanıldı. Veriler nitel olduğundan karşılaştırmada Ki-Kare bağımsızlık testi kullanıldı.
Sonuçlar %95 güven aralığında anlamlılık p<0,05 anlamlılık düzeyinde değerlendirildi.
35
BULGULAR
Çalışmada 2003 ile 2005 yılları arasında Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB
Kliniğinde yaşları 34 ile 67 arasında değişmekte olan, 39’u (%92,9 ) kadın ve 3’ü (%
7,1) erkek olmak üzere toplam 42 hastanın 61 gözü incelenmiştir (Tablo 1).
CINSIYET FREKANS DAGILIMI
39 92,9
3 7,1
42 100,0
KADIN
ERKEK
Total
Frekans %
Tablo 1:Hastaların cinsiyet dağılımı
42 hastanın ortalama yaşı (50,47±7,95) yıldır, kadınların yaş ortalaması (50,38±8,13),
erkeklerin yaş ortalaması (51,66±6,02) olarak bulunmuştur (Tablo 2).
Tablo 2:Cinsiyete göre yaş dağılımı
Hastaların en yoğun bulunduğu grup %50,38 oranı ile 34 -67 yaş grubudur (Tablo 3).
CİNSİYET N Minimum Maksimum Ortalama Sd sapma
KADIN YAŞ 39 34 67 50,3846 8,13574
ERKEK YAŞ 39 46 58 51,6667 6,02771
N Minimum Maksimum Ortalama Sd sapma
YAŞ 42 34 67 50,4762 7,95180
Tablo 3:Hasta yoğunluğu yaş dağılımı
36
Preoperatif şikayetleri en kısa 6 ay, en uzun 15 yıldır devam ediyordu. 2 hastada
obstrüksiyon sebebi travma olarak düşünülmüştür. Postoperatif epifora şikayeti
başlayanların en erken süresi 4.ay, en geç 14.aydı.
Çalışmaya alınan 42 hastaya yapılan nazal endoskopide;4 hastada opere olan tarafa
doğru,2 hastada karşı tarafa septal deviasyon saptandı. Karşı tarafa doğru
deviasyonu olan hastalarda opere edilen tarafta alt konkalarda kompansatris hipertrofi
vardı.
Bütün hastalara preoperatif koronal ve aksiyel planda 5 mm’lik kesitlerde paranazal
sinüs BT incelemesi yapıldı.2 hastada nazolakrimal obstürüksüyon olan taraftaki
maksiler sinüslerde inflamasyon bulguları görüldü. Bilateral nazolakrimal
obstrüksiyonu 3 hastadan, 1 hastada sol, 2 hastada sağ konka bülloza tesbit edildi.
4 hastada EEDSR ile septoplasti operasyonu ve 3 hastada EEDSR ile konka bülloza
açılması gerçekleştirildi. Hastaların kontrollerinde eş zamanlı cerrahiye bağlı
komplikasyona rastlanmadı.
Yapılan preoperatif dakriosintigrafilerde; 19 hastada (%45,2) bilateral,13 hastada
(%31) sağ,10 hastada (23,8) sol lakrimal kese distalinde obstrüksüyon ve nazal
kaviteye aktivite geçişinin olmadığı görüldü (Tablo 4).
İŞLEM YAPILAN
GÖZ
FREKANS %
BİLATERAL 19 45,2
SAG 13 31,0
SOL 10 23,8
TOPLAM 42 100
Tablo 4:Hastaların dakriosintigrafilerindeki taraf dağılımları
37
1023,81%
1330,95%
1945,24%
SOL
SAG
BILATERAL
İSLEM YAPILAN GÖZ
Şekil 1:EEDSR yapılan göz dağılımı
Postoperatif dönemde hastaların takipleri 1. hafta, 2. hafta, 1. ve 6. aylarda yapıldı ve
yıllık takipler önerildi.Gerekli görüldüğünde ara dönemlerdede kontrollere çağrıldı 3-8
haftalarda silikon tüpler çekildi.
Postoperatif 6.ayda kontrolleri yapılan gözlerin başarı oranı: %94,9, başarısızlık oranı:
%5,1 olarak tesbit edilmiştir (Şekil 2).
Bilateral kronik dakriosistiti olan 1 hastada postoperatif 5. ayda epifora şikayetlerinin
olması üzerine punktal lavaj yapılmış ve takip edilmiştir. 6. ayda yapılan kontrolünde
şikayeti tamamen geçmiştir. Bir gözde postoperatif 3. haftada punktumda
granulasyon dokusu oluştuğu tesbit edilmiştir, silikon tüp çıkarılmış,göz hastalıkları ile
konsülte edilmiştir, hastanın 6. ayda şikayetlerinin devam ettiği öğrenilmiştir.Daha
önce eksternal dakriosistorinostomi uygulanmış şikayetlerinin tekrarlaması üzerine
revizyon cerrahisi uygulanmış olan 1 hastanın 4. ayda zaman zaman olan epifora
şikayetleri devam etmiş uygulanan punktal lavaj sonrası şikayetlerde gerileme
olmasına rağmen tamamen düzelme olmamıştır, dakriosintigrafik incelemesinde
aktivite geçişi izlenememiştir. Bir hastada postoperatif 4. ayda zaman zaman ortaya
çıkan epifora şikayeti oldu. Göz hastalıklarında yapılan konsültasyon sonucu hastaya
alerjik konjonktivit teşhisi kondu ve topikal steroid tedavisi sonrası hastanın şikayetleri
38
kayboldu. Postoperatif 6. ayda epifora şikayeti olmayan hastaların dakriosintigrafik
incelemelerinde aktivite geçişi görülmüştür.
35,08%
5694,92%
Frek
ansl
ar
60
50
40
30
20
10
BAŞARISIZ
0
BAŞARI
6 .AYIN BAŞARI DURUMU
Şekil 2:Postoperatif 6.ay başarı durumu
3.yılda kontolleri yapılan gözlerin başarı oranı: %87,7 kısmi başarı oranı: % 3,5,
başarısızlık oranı: %8,8 olarak tesbit edilmiştir (Şekil 3).
5 gözde postoperatif 1. yılın sonunda başlayan epifora şikayeti mevcuttu. Bu
hastalara yapılan nazal endoskopide ostium açıklığı görülememiş,
dakriosintigrafilerinde aktivite geçişide olmamıştır,hastalara reoperasyon önerilmiştir.
2 gözde ise zaman zaman olan hastayı rahatsız etmeyen epifora mevcut olup
dakriyosintigrafide geçiş izlenmiştir. Bunların dışındaki hastaların epifora şikayetleri
ortadan kalkmış, nazal endoskopla kalıcı fistülleri gözlenmiş ve dakriosintigrafilerinde
aktivite geçişi izlenmiştir.
39
58,77%
23,51%
5087,72%
Frek
ansl
ar50
40
30
20
10
BASARISIZKISMENBASARİ
0
BASARI
3.YIL BAŞARI DURUMU
Şekil 3: Postoperatif 3.yıl başarı durumu
FREKANS % P Değeri
Başarılı 56 94,9
Başarısız 3 5,1
6ay
sonunda
Toplam 59 100
Başarılı 50 87,7
Kısmen
başarılı
2 3,5
Başarısız 5 8,8
3yıl
sonunda
Toplam 57 100
P=0,00<0,05
Tablo 5:Başarı durumu
40
P=0,000<0,05 6.ay sonunda elde edilen başarı sonuçları, 3 yıl sonunda elde edilen
başarı sonuçlarından istatistiksel olarak farklılık göstermektedir. Operasyonların tam
başarı sonuçları %94,9 dan %87,7’ ye düşmüştür. Bu %7,2’ lik düşüş istatistiksel olarak
anlamlı kabul edilmiştir (Tablo 5).
TARTIŞMA
Endoskopik intranazal dakrisistorinostomide amaç küçük bir alanda fakat fonksiyonel
bir cerrahi uygulamaktır ve beklenen başarı,oluşturulan pasajın açıklığı ve hasta
yakınmalarının ortadan kaldırılmasıdır.
Nazolakrimal kanalın tıkanıklıklarının tedavisinde eksternal ve endoskopik DSR, tedavi
seçenekleri olarak kullanılmaktadır. Tanımı çok eski olmasına rağmen endoskopik
girişim sınırlı olanaklar nedeniyle son zamanlara kadar taraftar bulamamıştır. Ancak rijid
endoskopların intranazal cerrahide kullanılması ile bu cerrahi teknikle yapılan
operasyonların sayısı giderek artmaya başlamıştır (78,79).
Endonazal endoskopun yüksek görüntüleme yeteneği ile hem ostium bölgesinde mevcut
skarlaşma ve lokalizasyon farklılıklarını hem de eşlik eden diğer intranazal patolojileri
saptamada büyük avantaj sağlar. Ayrıca bu patolojilere müdahale etmede sağladığı
avantajlar endoskopik DSR prosedürünün lakrimal tıkanıklıklarda primer olarak ve
eksternal DSR revizyonunda kullanım sıklığını arttırmıştır.
Hastaların preoperatif ve postoperatif değerlendirilmesi için kullandığımız
dakriosintigrafi, noninvazif bir teknik olup uygulaması kolaydır, lakrimal yolları fizyolojik
koşullarda inceleme avantajını sağlar.Ayrıca lensin maruz kaldığı radyasyon miktarı
önemsizdir.Lakrimal sistemin objektif değerlendirmesini sağlarlar. Böylece subjektif
şikayetleri doğrulamak için objektif bilgi verir.
Kronik dakriyosistit kadınlarda erkeklerden 4-5 kat daha fazla görülmektedir.Bunun
sebebi kadınlarda kemik lakrimal kanalın lümeninin daha dar olması ve bazı endokrin
nedenler olabilir.Kadın hastalarımızın oranı %92,9 olup literatürle uyumludur.
41
Hastalarımızın yaş ortalaması 50,47±7,95 olup literatürdede hastalığın 4.dekadda pik
yaptığı bildirilmektedir.
Paranazal sinüs patolojileri ve nazal patolojilerin amaeliyatlarda başarısını
etkileyebileceği göz önüne alınarak tedavileri yapılmalıdır. Weidenbacher ve arkadaşları
endoskopik endonazal dakriosistorinostomi uyguladıkları 56 hastalık serilerinde
yaptıkları incelemede; hastaların %72’sinde septal deviasyon, % 32’sinde maksiler
sinüzit, %20’sinde konka hiperplazisi ve %14’ünde nazal polipozis bulmuşlardırn (80).
Köhler yaptığı çalışmada; maksiller sinüs ve etmoid hücrelerin kronik enfeksiyonlarının
ve nazal kavitenin akut enfeksiyonlarının Hasner foldu yoluyla nazolakrimal dukta
geçerek skar oluşumu ile buna bağlı stenoz ve kronik dakriosistit oluşturabileceğini
belirtmiştir (81). Weidenbacher’in bulguları da bu yargıyı desteklemektedir.
Bizim hasta grubumuzda, 2 hastada nazolakrimal obstürüksüyon olan taraftaki maksiler
sinüslerde inflamasyon bulguları görüldü. Bilateral nazolakrimal obstrüksiyonu 3
hastadan, 1 hastada sol, 2 hastada sağ konka bülloza vardı.6 hastada çeşitli
derecelerde septal deviasyon mevcuttu. Özellikle 4 hastada alt konkada meydana gelen
kompansatris hipertrofi ile dakriosistitin aynı tarafta olması, kompansatris hipertrofinin
lakrimal kanal ostiumunda yapabileceği daralmanın dakriosistitin fizyopatolojisinin
anlaşılmasında önemli olabileceğini düşündürmektedir.
EEDSR cerrahisinde karşılaşılan temel güçlükler endoskopun kullanım güçlüğü ve
manipulasyon alanının dar olmasına bağlı, kemik dokunun eksizyonun güçleşmesidir.
Olabilecek komplikasyonlar; kanama, asemptomatik septal perforasyon, burun içinde
skar ve fibrosis, lakrimal kese absesi, fibrotik stenoz, postop orbital sellülit, epistaksis,
kanalikül zedelenmesi, punktum yırtığı, konjuktivit, korneal irritasyon, akut dakriyosistit,
granulamatöz doku oluşumu, rinit oluşmaktadır. Ayrıca lakrimal fossa ve nazolakrimal
kanal bölgesi endoskopik olarak tanınmadığı ve yanlış bölgeden kemik pencere
çıkarıldığı taktirde kolaylıkla orbita içerisine girmek ve gözü zedelemek mümkün
olacaktır (82).
Bizim EEDSR ameliyatlarında ameliyat sırasında, peroperatif ve postoperatif,
hastalarda her hangi bir komplikasyona rastlanmamıştır.
42
Endoskopik dakriosistorinostominin en önemli avantajı ciltte skar bırakmaması ve medial
kantal anatomi ve fonksiyonlarını bozulmadan minimal doku zedelenmesiyle fistül
oluşturulmasıdır (83). Dolayısıyla lakrimal pompa mekanizmasına yönelik cerrahi
travmayı en aza indirir. Cilt insizyonunun yapılmaması hastalar için belkide en
önemlisidir. İbrahim ve ark. (2001) eksternal DSR ile endonazal DSR yapılan hastaları
karşılaştırdıkları çalışmada; hastalarda yara izi, göz kapağında morluk ve şişme
olmadığından endonazal yaklaşımı tercih etmişlerdir (84).
Hartikainen ve ark.(1998) dakriosintigrafilerinde endonazal DSR’nin eksternal DSR’ye
göre daha başarılı olduğunu bulmuşlardır (85). Benzer bulgular İbrahim ve ark. (2001)
tarafındanda bildirilmiştir (84). Onlar anatomik olarak patent fistülün eksternal DSR’de
%82, endonazal DSR’de %58 oranında bulmuşlardır. Fakat, fizyolojik fonksiyonel
başarıyı karşılaştırdıklarında eksternal grup için %38, endonazal grup için %36
bulmuşlardır. Bu eksternal DSR’de medial kantal anatominin fonksiyon ve anatomisinin
bozulmasıyla açıklanabilir. Lakrimal pompa sistemi endoskopik DSR ameliyatlarında
eksternal DSR ameliyatlarına göre cerrahi sırasında çok az travmaya maruz
kalmaktadır. Bu bulgular pompa fonksiyonunun neden korunması gerektiğini
göstermektedir.
Bizim çalışmamızda daha önce eksternal dakriosistorinostomi uygulanmış şikayetlerinin
tekrarlaması üzerine revizyon cerrahisi uyguladığımız 1 hastanın 4. ayda zaman zaman
olan epifora şikayetleri devam etmiş uygulanan punktal lavaj sonrası şikayetlerde
gerileme olmasına rağmen tamamen düzelme olmamıştır, dakriosintigrafik
incelemesinde aktivite geçişi izlenememiştir.Hastada lakrimal pompa sistemi bozukluğu
olduğu düşünülmüştür.
Yapılan fistülün yeride önemlidir. Pencere çok aşağıdan yapılırsa orta ve üst kese
tıkanıklığını geçemeyebilir. Pencere çok yüksekse gözyaşı yerçekimine karşı akar ve
enfeksiyona meyilli nazolakrimal poş oluşur. İdeal fistül kanalikül seviyesinde olmalıdır,
kese ve duktusu içermelidir ve buruna marsupiyelize edilmelidir. Endoskoplar
pencerenin doğru lokalizasyonuna yardımcı olur.
Endonazal cerrahinin zorluğu yeterli fistül oluşturamamaktır. Kese operasyon alanının
lateralinde kaldığından ve aletlerle bazen yeterli açıklık sağlanamamasından dolayı
43
zorluk vardır. Kesenin medial membranöz duvarının gerilmesi ve kesici aletle kesilmesi
geniş açıklık elde etmede yardımcı olur.
Endoskopik cerrahide başarıyı etkileyen faktörlerden biri lakrimal kesenin endonazal
olarak iyi lokalize edilmesi ve yeterli açıklığın sağlanmasıdır. Orta konkanın ön
bağlanma noktası çok önemli bir mirengi noktasıdır, kese orta konkanın ön üst kısmında
yerleşir ve varyasyonlar nadiren görülür. DSR'de önemli başarısızlık nedenleri,
osteotominin yeterli genişlikte açılmaması olduğundan kemik açıklığın ne kadar
olacağına karar vermek önemlidir. Weidenbecher ve ark. (1994) kesenin medial
duvarının tümünün alınmasını önermişlerdir (86). Mc Lean ve arkadaşları (1999)
revizyon dakriyosistorinostomiye giren 14 hastayı yeni kemik oluşumu açısından
incelemişler, bu vakaların çoğunda iyilişmenin fibrosisle olduğunu ve çok az kemik
formasyonu olduğunu belirtmişlerdir (87).
Ezra ve ark. (1998) eksternal DSR sonrası rinostomi boyutunu incelemişler ve yumuşak
doku anastomozunun cerrahiden sonraki günde kemik pencerenin %61’i ve 6. ayda
cerrahi sonrasının %49’u olduğunu bulmuşlardır. Böylece geniş rinostominin önemini ve
yumuşak doku anastomozunun (ortalama %60) osteotomi alanından daha büyük
olmaması gerektiğini bildirmişlerdir. Cerrahi esnasındaki kemik pencere genişliğiyle,
iyileşen anastomozun son ölçüsü arasındaki ilişkinin sınırlı olduğu üzerinde durmuşlardır
(26). Metson (1990) iyileşmiş ostium çaplarını 1-4 mm arasında olduğunu ve en küçük
açıklığın lokalizasyonunun göze verilen fluorescein boyası sonrası belirlendiğini
belirtmiştir (88).
Osteotominin ölçüsünden başka lokalizasyonuda önemlidir. Lindberg (1982) fonksiyonel
başarılı sonucun 6 mm2 alana sahip fistülle sağlandığını bildirmiş, fakat bu kadar küçük
açıklığın Sump sendromuna neden olabileceğini belirtmiştir (89). 2 mm açıklık normal
göz yaşı sekresyonu için yeterlidir. Daha küçük açıklığı bulunan hastalarda epifora
olmadan hayatlarını sürdürmüşlerdir (90). Amaç çok geniş osteotomi yapmak değil,
yeterli ölçüde fonksiyonel osteotomi yapmaktır.Fakat geniş osteotomi nazal kaviteye
daha iyi ulaşım sağlar ve başarısızlık riskini azaltır.
Literatürde (Beigi ve ark.1998) çapı 10 mm’den fazla veya az olan vakalarda başarı
oranının aynı olduğu görülmektedir (91). Fakat vakaların çoğunda osteotomi
44
boyutunu ölçme imkanı olmadığından sonuçlar buna göre değerlendirilmelidir.
Mümkün olduğu kadar mukozanın korunması yeni kemik formasyonunu azaltması
açısından önemlidir. Bu yüzden yapılan kemik osteotomisi mukozal açıklık (7-10 mm)
kadar olmalıdır. Mukoza ile periosteum beraber kaldırılmalıdır ve çevre mukozaya
zarar verilmemelidir.
DSR operasyonunda açılan ostiumun açıklığı normal yara yeri iyileşmesini takiben bir
miktar küçülmektedir. Bazı vakalarda karşılıklı gelmeyen mukozal fleplerden oluşan
masif granülasyon dokusu veya geç dönemde skar dokusunun aşırı artması ile
ostium açıklığı tamamen kapanabilmektedir.Bu kapanmanın özellikle postoperatif 4-6
aylık dönemde gerçekleştiği ifade edilmektedir. Granülasyon dokusu dışında diğer
tıkayıcı yapılar kemik dokusu, aşırı skar dokusu ve koagulum gösterilmektedir (82).
Postoperetif olarak oluşan granülasyon dokusunun miktarını azaltabilmek amacıyla son
yıllarda glokom ve pterjium cerrahisinden esinlenerek, bir antimetabolit olan yara
iyileşmesini azaltan ve olası ostiumdaki skarlaşamayı engelleyen intraoperatif mitomisin
C kullanımını bildiriren yayınlar vardır. Mitomisin C'ninde dahil olduğu antimetabolit
ilaçlar DNA ve RNA replikasyonunu, hücre bölünmesini, protein sentezini ve fibroblast
prolifersyonunu engelleyerek etki gösterirler (92, 93). Çalışmamızda ameliyat sırasında
hiçbir hastaya mitomisin C kullanmadık.
Lakrimal keseyi ortaya koymak için laser, ronger, tur ve çizıl kullanılmaktadır. Her birinin
birine avantajı ve dezavantajı vardır. Laserin kullanımı pahalıdır, ekstra eğitim ve
enstrüman gerektirir, hastaya ve cerrahi ekibe hasar gelebilir. Laser ile daha küçük
ostium açıklığı yapıldığı için kapanma tehlikesi vardır. Ayrıca laserin uygulandığı bölgeye
derinliği ayarlanamadığı zaman göze kolaylıkla zarar verilebilir. Ronger kullanıldığı
zaman alt konkaya zarar verilip sineşi gelişme riski fazladır. Ayrıca skar, kanama ve
orbitaya hasar olabilir. Çizil daha az travmatik olup ve daha kontrollü çalışılabilir. Fakat
ostium kenarları düzensiz olabilir, lateral kemiğin daha kalın ve dışarıya doğru kıvrımlı
durumlarında keseye ulaşmak zor olabilir. Tur bu durumlarda daha avantajlıdır. Biz
çalışmamızda tur kullandık, tur kullanılırken çevre dokulara zarar verme riski olmasına
rağmen tecrübe arttıkça komplikasyonların çok azaldığı görülmüştür. Fakat kontrollü
çalışıldığı zaman tur minimal hasar vermekte aynı zamanda aspirasyon da yapılabildiği
45
için çalışılan alan sürekli kontrol altındadır. Ayrıca lateral nasal kemiğin süperiorunu
açmak daha kolay ve rahat olmaktadır (94). Lateral nasal duvar turlanırken kesenin
lakrimal fossa ve nasolakrimal kanal bölgesi endoskopik olarak tanımlandığı ve yanlış
bölgeden kemik pencere açıldığı takdirde kolaylıkla orbita içine girmek ve gözü
zedelemek mümkün olacaktır. Çalışmamızda hiçbir hastada çizil ve tur kullanımına
bağlı komplikasyon gözlenmedi.
Açık bir ostiuma sahip olmak için devamlı bir sıvı akışının olması gerekir. Bunun için
silikon tüpler kullanılmaktadır ve ilk defa Quickert tarafından gerçekleştirilmiştir (95).
Silikon nonirritan, fleksibl ve kolay bağlanabilir bir materyaldir Silikon tüpün, DSR
başarısızlığını granülomatöz inflamasyon yaparak artırdığına dair yayınlar vardır.
Ancak yaygın olan kanı silikon tüp ile entübasyonun hastada ameliyat sonrası
nazolakrimal kanal lavajı gerekmemesi ve yara iyileşmesi süresince nazal mukoza ile
kese arasındaki açıklığı devam ettirerek kapanmasını önlemektedir (96). Endoskopik
DSR’de eksternal DSR'de olduğu gibi çok büyük kemik parçaların çıkarılması
gerekmektedir. Çünkü açıklığı kemik kallus değil rejenere olan mukoza
kapatmaktadır. Silikon tüpte bu açıklığın kapanmasını önlemektedir(88). Mantynen ve
arkadaşlarının (1997) endonazal ve eksternal cerrahi grubundaki silikon entübasyon
sonuçları belirgin olarak daha iyidir (60). Silikon tüpün bütün bu olumlu yanlarına
rağmen bazı yazarlar bir takım komplikasyonlar bildirmişlerdir. Allen yaptığı intranazal
endoskopik incelemelerde anastomoz yerinde tüpe bağlı olduğu düşünülen
granülasyon dokusu tespit etmişlerdir. Mukozal açıklık çevresinde oluşan bu
granülomların silikon tüpün mikro travmalarına bağlı olabileceğini bildirmişlerdir. Allen
ve ark. yaptıkları çalışmada silikon tüple entübe ettikleri DSR'li 110 gözün 16’sında (%
14,5) başarısız olmuşlar, entübe etmedikleri 79 gözde 4 tane (% 5) başarısızlık
bildirmişlerdir (97). Silikon tüp internal ostiumda granülamatöz enflamasyon, kronik
enfeksiyon ve kanaliküler laserasyon nedeni olabilir. Walland ve ark. (1994) (96)
enflamasyon ve başarısızlıkla ilgili silikon tüp entübasyonlu ve entübasyonsuz
hastalar arasında fark bulamamışlardır. Bolger ve ark. (1998) (101) silastik tüp veya
merosel sponjun başarısızlık nedeni olabileceğini bildirmişlerdir. Fakat silikon tüp
yerleştirilmesi genel olarak desteklenmektedir. Beigi ve ark. (1998) (91), Snead ve
ark. (1980) (98) hayvanlarda silikon entübasyonun kanaliküler enflamasyonu
46
artırmadığını göstermişlerdir. Walland ve Rose (1994) silikon tüplü ve silikon tüpsüz
hastalar arasında başarısızlık oranı ve yumuşak doku enfeksiyonu açısından fark
bulamamışlardır (90). Silikon entübasyon kanaliküler stenozlu küçük skatrize lakrimal
kese, dar üst nazal kavite, rekürren operasyonlarda ve nazal mukoza ile lakrimal kese
flepleri sütüre edilmediğinde tavsiye edilelebilir. Diğer durumlarda tüp kullanımı
cerrahın tercihidir.
Bizim çalışmamızda 1 olguda anastomoz yerinde tüpe bağlı olduğu düşünülen
granülasyon dokusu tespit edilmiştir. Entübasyon yapılırken probun pasajdan geçişi
sırasında travmatizan olacak hareketlerden kaçınılmalı bir engelle karşılaşınca fazla
zorlanmamalıdır. Nazolakrimal kese ve kanal mukozasına kalıcı zararlar verebilir veya
yanlış pasajlar açılabilir.
Silikon tüp 2 ila 8 ay arasında yerinde bırakılmalıdır, 3 aydan fazla tutulması
enflamasyon ve granülasyon nedeni olabilir ancak en uygun süre halen tartışmalıdır.
Rebeitz ve ark. tüpü 4 ile 6 hafta süre ile bırakılmalı derken (99), Kong ve ark.
granülasyon oluşumunu engellemek için tüplerin 8 haftadan önce çıkarılmasını (100),
Wong ve ark.(1998) (63) ve Weidenbecher (1994) tüpün 6 hafta sonra alınmasını
önermektedirler (62). El Guindy ve ark. (2000) tüpleri 2 ay tutmuşlardır ve silikon tüp
granülamatöz reaksiyona yol açabileceğinden tüplerin 2 ayda çıkarılmasını
önermektedirler (101). Hartikainen ve ark. (1998) tüpleri 6 ay tutmuşlardır (85).
Hausler ve Caversaccio (1998) tüpleri 9 ay gibi uzun süre tutmuşlar ve
komplikasyonsuz tüpü 3 yıl tutulan birkaç hastaları mevcuttur. Hatta persistan
vakalarda tüpün devamlı tutulmasını önermişlerdir ve tüpün kanaliküllerin maksimal
dilatasyonunu sağladığını ve kapiller etkiyle gözyaşı sıvısının doğal aspirasyonunu
sağladığını düşünmektedirler (102).
Bizim çalışmamızda tüm hastalara silikon tüp entübasyonu yapıldı ve 3-8 hafta ortalama
6. haftadan sonra tüpleri çıkarıldı. 1 hastada silikon tüpe bağlı punktumda granulasyon
dokusu oluşması nedeniyle silikon tüp erken çıkarılmıştır.
DSR’nin başarısını etkileyen diğer önemli faktör ise mukozaların ameliyat sonrası
enfeksiyonudur. Ameliyat sonrası oluşan enfeksiyonda %65 Gram(+), %27 Gram(-), %7
Anaerob mikroorganizmalara rastlanmaktadır. Bu nedenle bütün olgulara ameliyat
47
sonrası antibiyotik kullanımı önerilmelidir.Bizde ameliyat sonrası medikal tedaviyi topikal
antibiyotik damla günde 4 kez 15 gün, sistemik antibiyotik ve antienflamatuar tablet
günde 2 kez 7 gün olacak şekilde düzenlendik.Hastalarımızın hiçbirinde enfeksiyonla
ilgili sorun yaşanmadı.
SONUÇ:
Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB Kliniğine epifora nedeniyle başvuran 42
hasta, 61 göz olgusuna endonazal endoskopik DSR operasyonu yapıldı.
Sonuçlarımız literatür ışığı altında tartışıldı.
Nazolakrimal kanal tıkanıklığı tespit edilen 42 hastanın 39’u kadın (%92,9), 3 tanesi
erkek (%7,1) olup yaş ortalaması 50,47±7,95 olarak tespit edildi. Bütün hastalara silikon
tüp uygulandı, silikon tüpler 3-8.haftalarda alındı. Endoskopik DSR ameliyatlarımızda
erken dönemde tam başarı oranı %94,9, başarısızlık oranı %5,1 olarak bulunmuştur.
Uzun dönemde tam başarı oranı %87,7 , kısmi başarı oranı % 3,5 ve başarısızlık oranı
% 8,8 olarak bulunmuştur. Aradaki fark istatiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Bu farkın
ana nedeni belli bir süre sonra ostiumun daralması veya kapanmasıdır. Ülkemizde
yapılan bazı çalışmalarda da benzer başarı oranları bildirilmiştir. Orhan ve
arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada 109 olguya endoskopik DSR uygulamışlar ve 49
ay takip etmişlerdir. %92,17 başarı oranı bildirmektedirler ve revizyon cerrahisi ihtiyacı
olan 9 olgudan 3’ünde granülasyon dokusu geliştiği, 2’sinde yeterli kemik eksizyonu
yapılmadığı ve 2 olguda silikon tüpün erken dönemde çıktığı bildirilmektedir (103).
Dietrich ve arkadaşlarının mikroskopik endonasal dakriosistorinostomi ameliyatı
yaptıkları 70 olguyu 3.18 yıl takip etmişler ve %81.1 başarı oranı bildirmişlerdir (104).
EEDSR ve silikon tüp entübasyonu uyguladığımız hastalarda elde ettiğimiz başarı
oranları ve başarısızlık nedenleri literatürle uyumlu bulunmuştur.
EEDSR, hastalar tarafından iyi tolere edilebilen, dışarıdan insizyon skarına neden
olmadığı için kozmetik açıdan tercih edilen, travma potansiyelinin minimal ve başarı
oranının yüksek olduğu fonksiyonel bir cerrahidir.
48
EEDSR’de cerrahi başarıyı etkileyen tek bir faktör bulunmamaktadır; anatomik özellikler,
yara iyileşmesi cevabı gibi bireysel özellikler, beraber bulunan paranazal ve nazal
patolojilerin düzeltilmesi, cerrahi sırasında ve sonrasında gelişebilecek komplikasyonlar,
cerrahi sırasında oluşturulan açıklığın boyutları, etkin antibiyobitik kullanımı, ameliyat
sonrası kontrollerin uygun ve düzenli yapılması gibi birçok değişken, cerrahi başarıyı
belirlemede birlikte değerlendirilmelidir.
49
KAYNAKLAR
1- Aytek M. Gözyaşı yollarının tedavisi. Türk Oft. Gaz. 1978;8(4): 260-262.
2- Aytek M. Gözyaşı drenaj sistemi cerrahinin dünü bugünü Türk Oft. Gaz.1991; 21: 83-
86
3- Duman S. Dakriyosistorinostomide klasik cerrahi yöntem. TOD Bahar Sempozyumu.
Oküloplastik cerrahi, 1996;1-44. Rize,Türkiye.
4- Duman S. Lakrimal kese ve nazolakrimal kanal cerrahisi XI. Ulusal Oftalmoloji Kursu,
Ankara, 1991; 69-80.
5- Zilelioğlu, G. KDCR Geç sonuçları XVIII. Ulusal Türk Oftalmoloji Kongresi Kongre
Bülteni.1974;354-357.
6- Erbakan S. Gözyaşı sistemi anotomi ve fizyolojisi. Türk Oft Gaz. 1978;(4): 223-234
7- Duman S, Akova Y. Temel Göz Hastalıkları. Ankara, 2001:479-500.
8- Chen W P. Oculoplastic Surgery. Pennsylvania, Butter worth Heinenemann, 2001:
263-288.
9- Nesi FA, Lisman R, Levine MR. Ophthalmic Plastic and Reconstructive Surgery.
Spain, Mosby comp. 1998: 3-78.
10- Snell RS, Lemp MA. Clinical Anotomy of the Eye. 1998: 91-124.
11- Mc Cand CD. Lacrimal Drainage System. Clinical Ophtalmology. Philadelphia,
1985:123
12- Şirin, A. Güvenli Endoskopik Sinüs Cerrahisi için Bilgisayarlı Tomografık
parametreler. Uzmanlık Tezi. Istanbul 1995
13- Boğuşlu G. Dupuy-Dutemps-Bourguet tekniği ile yapılan klasik DCR ameliyatının
bikanaliküler silikon tüp intubasyonu ile kombinasyonu. Uzmanlık Tezi. İstanbul 1991
14- Tezel I. Paranazal sinüs cerrahisi. Uludağ Üniversitesi basımevi, 1994: 6-7.
50
15- Ünlü H. Lakrimal direnaj sisteminin kavites nazi lateral duvarındaki bazı anatomik
yapılara olan uzaklıkları. XXIII. Ulusal KBB Kongre Kitabı,1995; Antalya,Türkiye.
16- Dailey R.A. Dacryocystitis Current Oculer Therapy. Ray FH 1990 ; 605-608.
17- Robert C, Gregory L. American Academy of Ophtalmology. Section 7: Orbit,
Eyelids, and Lacrimal System. San Francisco, Lifelong comp. 2002;231-255.
18- James A. Katowitz, Joanne E. Duane's Ophthalrnology. Lacrimal drainage
surgery. Lippincott- Raven Publisher, 2002
19- Dailey R.A. Dacryocystitis Current Oculer Therapy. Ray FH 1990; 605-608.
20- Robert C, Gregory L. American Academy of Ophtalmology. Section 7: Orbit, Eyelids,
and Lacrimal System. Chap 14: Evaluation and manegement of tearing patient. San
Francisco, Lifelong comp. 2002:231-255.
21-Albert DM. Oculoplastic Surgery: Principles and Techniuqes. Dacryocystorhinostomy.
1999;5:1403-1417.
22- Kanski JJ. Klinik Oftalmoloji. İstanbul, Nobel Tıp Kitabevleri, 2001; 43-54.
23- Bengisu Ü. Göz hastalıkları. Ankara, Palme Yayıncılık,1998:39-50.
24-Fraunfelder R. Current Ocular Therapy. Spain, Mosby comp. 2004;171-178.
25- Dutton JJ. Diagnostic Tests and Imaging Techniques. New York, Churchill
Livingstone,1988:19-48.
26- Ezra E, Restori M, Mannor GE, Rose GE. Ultrasonic assessment of rhinostomy
size following external dacryocystorhinostomy. Br J Ophtalmol.1998;82: 786-789.
27- Mannor GE, Millman AL. The prognostie value of preoperative dacrycystography
in endoscopic intranasal dacryocystorhinostomy. Am J Ophtalmol. 1992;113: 134-
137.
28- Weber AL, Rodriguez DVA,Lucarelli MJ, Cheng HM. Normal anatomy and lesions
of the lacrimal sac and duct: evaluated by dacryocystography. Neuroimaging Clin
North Am. 1996; 6:199-217.
51
29- Kassel EE, Sehatz CJ. Lacrimal apparatus. St Louis, Mosby, 1995:1129-1183.
30- Lloyd GA, Welhan RAN. Substraction macrodacryocystography. Br J Radiol.
1974;47:379-382.
31- Rossomonda RM, Carlton WH, Trueblood JR, Thomas RP. A new method for
evaluating lacrimal drainage. Arch Ophtalmol. 1972;88:523-525.
32- Robertson JS, Brown ML, Colvard DM. Radiation absorbed dose to the lens in
dacryoscintigraphy with 99m Tc04. Radiology.1979;133: 747-750.
33. Doucet TW, Hurwitz JJ, Chın-Sang H: Lacrimal scintillography, Advances and
functional applications. Surv. Ophthalmol. 1982; 27: 105-113.
34- Amanat LA, Hilditch TE. Kwok CS. Lacrimal scintigraphy III. Physiological aspects
of lacrimal drainage. Br J Ophtalmol. 1983;67: 729-732.
35- Manfre L, Maria M, Todaro E, Mangiameli A, Ponte F, Lagalla R. MR
Dacryocystography: Comparison with dacryocystography and CT Dacryocystography.
Am J Neuroradiol. 2000; 21: 1145-1150.
36- Ashenhurst M. Jaffer N Hurwitz JJ, Corin SM. Combined computed tomography
and dacryocystography for complex lacrimal problems. Can J Ophtalmol. 1991;26:
27-31.
37- Glatt HJ, Ch an AC, Barrett L.Evaluation of dacryocystorhinostomy failure with
computed tomography and computed tomographic dacryocystography. Am J
Ophtalmol. 1991;112:431-436.
38- Massoud TF, Whittet HB, Anslow P. CT dacryocystography for nasolacrimal duct
obstruction following paranasal sinus surgery. Br J Radiol. 1993; 66: 223-227.
39- Haehnel S, Jansen O, Zake S, Sartor K. Spiral CT in diagnosis of stenosis of the
nasolacrimal duct system. 1995;153: 210-214.
52
40- Ünlü HH. Göktan C, Aslan A, Tarhan S. lnjury to the lacrimal apparatus
afterendoscopic sinus surgery: Surgical implications from active transport
dacryocystography.Otolaryngol Head and Neck Surg. 2001;124: 308-312.
41- Som PM. Dillon WP, Fullerton GD et al. Chronically obstructed sinonasal
secretions:observations on Tl and T2 short-ening. Radiology. 1989;172: 515-520.
42- Rubin PAD, Bilyk JR, Shore JW.Magnetic resonance imaging of the lacrimal
drainage system. Ophtalmology.1994;101: 235-243
43- Hoffman KT, Hosten N. Anders N, Stroszezynski C, Liebig T, Hartman C. Felix R.
High resolution conjuctival contrast enhanced MRI dacryocystography.
Neuroradiology. 1999; 41: 208-213
44- Cohen S, Preseott R, Sherman M, Banko W, Castillejos ME. Dacryoscopy.
Ophtalmic Surg.1979; 10: 57-63.
45- Fein W, Daykhovsky L, Papaioaonu T et al. Endoscopy of the lacrimal outflow
system. Arch Ophtalmol. 1992;110: 1748-1750.
46- Singh AD. Singh A, Whitmore I, Taylor E. Endoscopic visualization of the human
nasolacrimal system. Ophtalmology.1992; 101: 235-243.
47- Emmerich KH, Meyer-Rosenberg HW, Simki P. Endoskopic der Traenenwege.
Ophtalmologe.1997; 94: 732-735.
48- Muellner K, Bodner E, Mannor GE, Wolf G, Hafman T, Luxenberger W.
Endolacrimal laser assisted lacrimal surgery. Br J Ophtalmol.2000; 84: 16-18.
49- Hanafee WN, Dayton GO. Dilating the nas1acrimal duct under radiological control
Radiology.1978;127: 813-815.
50- Becker BB, Berry FD. Balloon cathether dilation in lacrimal surgery. Ophtalmol
Surg.1989; 20: 193-198.
51- Munk PL, Lin DTC, Morris DC. Epiphora. Radiology.1990; 177:687-690.
52- Pearlman SJ,Michalos P, Leib ML, Moazed KT. Translacrimal transnasallaser
assisted dacryocystorhinostomy. Laryngoscope.1997; 107: 1362-1365.
53
53- Berryhill BH, Dorenbusch AA. Twenty years experience with inıranasal
transseptal dacryocystorhinostomy. Laryngoscope.1982; 92: 379-381.
54- Tos M. Balle V, Andersen R. Dacryocystorhinostomy. Ann Otol Rhinol
Laryngol.1986; 95:352-355.
55- Patrinely JR, Gigantelli JW. Dacryocystorhinostomy. In: Lacrimal Surgery. Ed JV
Linberg, NewYork, Churchill Livingstone,1988:151-167.
56- Hurwitz JJ. The Lacrimal system. Philadelphia, Lippjneolt Raven, 1996.
57- Dresner SC, Klussman KG, Meyer DR, Linberg JV. Outpatient
dacryocystorhinostomy. Ophtalmic Surgery.1991; 22: 222-224.
58- Jokinen K, Karja J. Endonasal dacryocystorhinostomy. Arch Otolaryngol.1974;
100: 41-44.
59- McDonogh M, Meiring JH. Endoscopic transnasal dacryocystorhinostomy. J
Laryngol Otol.1989; 103: 585-587.
60- Mantynen J, Yoshitsugu M, Rautiainen. Results of dacryocystorhinostomy in 96
patients. Acta Otolaryngol (Stockh). 1997;529: 187-189
61- Iliff CE. A simplified dacryocystorhinostomy. Arch Ophtalmol.1971; 85: 586-591.
62- Weidenbecher M, Buhr W. Endoscopic endonasal dacryocystorhinostomy. Ann Otol
Rhinol Laryngol. 1994;103: 363-367
63- Wong RJ, Glicklich RE, Rubin PAD, Goodman M. Bilateral nasolacrimal duct
obstruction managed with endoscopic techniques. Arch Otolaryngol Head Neck Surg.
1998; 124: 703-706
64- Mc Lachlan DL, Shannon GM, Flannagan JC. Results of dacryocystorhinostomy.
Ophtalmic Surg.1980; 1: 427-430.
65- Welham RAN, Wu!c AE. Management of unsuccessful lacrimal surgery. Br J
Ophtalmol.1987;71: 152-157.
54
66- Jordan DR McDonald H. Failed dacryocystorhinostomy: the sump syndrome.
Ophtalmic Surgery.1993; 24: 692-693.
67- Allen K, Levine HL. Intranasal endoscopicanalysis of dacryocystorhinostomy
failure. Ophtalmic Plast Reconstr Surg. 1988; 4:143-145.
68- Walland MJ, Rose GE. Soft tissue infections after open lacrimal surgery.
Ophtalmology.1994;101: 608-611.
69- Vardy SJ, Rose GE. Prevention of cellulitis afler open lacrimal surgery.
Ophtalmology.1999;107: 315-317.
70- Tsirbas A, McNab AA. Secondary hemorrhage after dacryocystorhinostomy.
Clinical and Experimental Ophtalmology.2000; 28:22-25.
71- Welham RA, Hughes SM. Lacimal surgery in children. Am J Ophtalmol. 1985;99:
27-34.
72- Orcutt JC, Hillel A, Weymuller EA Jr. Endoscopic repair of failed
dacryocystorhinostomy. Ophthal Plast Reconstr Surg. 1990; 6:197-202
73- Slonim CB. Older JJ, Jones PL. Orbital hemorrhage with proptosis following a
dacryocystorhinostomy. Ophtalmic Surg.1984; 15: 774-775.
74- Weber R. Draf W, Kolb P. Die endonasale mikrochirurgische Behandlung von
Traenenwegsstenosen. HNO.1993; 41: 11-18.
75- Brookes JL, Olver JM. Endoscopic endonasal management of prolapsed silicone
tubes after dacryocystorhinostomy. Ophtalmology.1999; 06: 2101-2105.
76- Heerman J. Rhinologische Aspekte bei Traenenweg-stenosen. Otorhinolaryngol
Nova.1991;1: 227-232.
77- Beiran I, Pikkel J, Gilboa M, Miller B. Meningitis as a complication of
dacryocystorhinostomy. Br J Ophtalmo.1994;l 78: 417-418
78- Çinal A ve ark. Kronik dakriyosistit cerrahi tedavisinde internal ve eksternal tedavi
tekniklerinin karşılaştınlması. Türk Oft. Gaz.1999;29: 292-297
79- Toti A. Dacryocystorhinostomy. Klin.Augenheilad. 1951;118(4): 401-5
55
80- Weidenbecher M, Hosemann W, Buhr W. Endoscopic endonasal
dacryocystorhinostomy: results in 56 patients. Ann Otol Rhinol Laryngol. 1994;363-367.
81- Kohler U, Muller W. Nasennebenhöhlenbefunde bei röntgenisch dacryostenosen.
(Paranasal sinus findings in roentgenologically established dacryostenoses) Klin
Monatsbl Augenheilkd. 1968;152(6):813-6.
82- M.Önerci. Dacryocystorhinostomy. Diagnosis and treatment of nazolacrimal canal
obstructions. Rhinology. 2002; 40:49-65.
83- Jokinen K, Karja J. Endonasal dacryocystorhinostomy. Arch Otolaryngol. 1974
Jul;100(1):41-44.
84- İbrahim HA, Batterbury M, MeGailiard J. Endonasal dacryocystorhinostomy and
external dacryocystorhinostomy outcome profile. Ophtalmic Surgery and Lasers.
2001; 32: 220-227.
85- Hartikainen J, Antila J, Varpula M, Puukka P, Seppall, Grenman R. Prospective
randomized comparison of endonasal endoscopic dacryocystorhinostomy and
external dacryocystorhinostomy. Laryngoscope. 1998;108: 1861-1866.
86- Weidenbecher M, Buhr W. Endoscopic endonasal dacryocystorhinostomy. Ann
Otol Rhinol Laryngo.1994;103:363-367.
87- Mc Lean CJ, Cree IA, Rose GE. Rhinostomies: an open or shut case? Br J
Ophtalmol.1999;83:1300-1301
88- Metson R. The endoscopic approach for revision dacryocystorhinostomy.
Laryngoscope.1990; 100:1344-1347.
89- Lindberg JV, Anderson RL, Bumsted RM, Barreras R. Study of intranasal ostium
external dacryocystorhinostomy. Arch Ophtalmol.1982; 100: 1758-1762.
90- Walland MJ, Rose GE. The effect of silicone İntubation on failure and infection
rates.1994
91- Beigi B, WestlakeW, Chang B, Marsh C, Jaeob J, Chatfield J.
Dacryocystorhinostomy in South West England. Eye.1998; 12:358-362.
56
92- Camara JG, Bengzon AU, Henson RD. The safety and efficacy of mitomycin C in
endoscopic laser-assisted dacryocystorhinostomy. Ophthal Plast Reconstr Surg 2000;
16: 114-8.
93- Birinci H. Dakriyosistorinostomi operasyonunda mitomisin-C uygulaması. Türk Oft.
Gaz. 2001;31: 129-131.
94- Çokkeser Y. Chisel Technique in Endoskopic Dacryocystorhinostomy.Ann Otol
Rhinol Laryngol. 2003;112-118.
95- Quickert M. H, Dryden R. M. Probes for entubation in lacrimal drainage. Trans Am.
Acd. Ophtalmol. 1970; 74: 431-33.
96- Eryaman. E. Yılmaz, SO, ve ark. Endoskopik dakriyosistorinostomi. Türk
Otolarengoloji Arşivi. 1997;35(1-2):55-58.
97- Allen K, Berlin AJ. Dacryocystorhinostomy failure association with nasolacrimal
silicon intubation. Ophthalmic Surgery.1989;20:486-489
98- Snead JW, Rathbun JE, Crawford JB. Effects of silicone tube on the canaliculus.
An animal experiment. Ophtalmology.1980; 87: 1031-1036.
99- Rebeiz EE, Shapshay SM, Bowlds JH, Pankratov MM. Anatomic guidelines for
dacryocystorhinostomy. Laryngoscope. 1992;102:1181-4
100- Kong YT, Kim TI, Kong BW. A report of 131 cases of endoscopic laser lacrimal
surgery. Ophthalmology. 1994;101:1793-800.
101- EI-Guindy A, Dorgham A, Ghoraba M. Endoscopic revision surgery for recurrent
epiphora occurr, ing after external dacryocystorhinostomy. Ann Otol Rhinol
Laryngol.2000; l09: 425-430.
102- Hausler R,Caversaccio M. Microsurgical endonasal dacryocystorhinostomy with
long term insertion of bicanallicular silicone tubes.Arch Otolaryngol Head Neck Surg.
1998;124:188-91
103- M. Orhan, P. Çal, B. Tümer, M. İrkeç, M. Önerci, U. Erdener. İntranazal endoskopik
dakriyosistorinostomi'de uzun dönem sonuçları ve başarısızlık nedenleri. MN-Oftalmoloji
Dergisi. 2001;8(3):287-290
57
104- Dietrich CT, Mewes TT, Kuhnemund MT, Hashemi BT, Mann WJT, Amedee RGT.
Long-term follow-up of patients with microscopic endonasal dacryocystorhinostomy. Am
J Rhinol. 2003;17(1):57-61.