44

Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Enerji Federasyonu (Tüm Enerji Üretici ve Tüketici Dernekleri Federasyonu) Aylık Süreli Yayınıdır.

Citation preview

Page 1: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 2: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 3: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 4: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 5: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 6: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Ülkemizin güvenli, rekabetçi ve sürdürülebilir enerji te-dariki geleceğinin garanti altına alınabilmesi; enerji ar-zının çeşitlendirilmesi, fosil yakıt dışalımının en aza in-dirilmesi, enerji arz güvenliğinin yükseltilmesi ve enerji verimliliğinin artırılması ile doğrudan bağlantılıdır. Enerji arzının çeşitlendirilmesi ve enerji güvenliğinin sağlanması, ülkemizin tüm enerji kaynaklarının hareke-te geçirilmesi, bu kaynakların optimum oranda değer-lendirilmesi ile mümkündür.

Ülkemizde; enerji arzının çeşitlendirilmesinde üzerinde durulması gereken en önemli yenilenebilir enerji kay-naklarımız, Güneş, Rüzgar, Biokütle, Jeotermal, Hidro-lik enerji kaynaklarıdır. Bunun yanında nükleer enerji teknolojilerinin değerlendirilmesi, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine katkı sağlayacaktır. Enerjide ithalat bağımlılığının azaltılması ve arz güvenliğinin sağlanma-sı amacıyla yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının artırılması ülkemiz enerji politikasının da önemli bir un-suru olmalıdır. Ülkemiz bu anlamda yenilenebilir enerji potansiyeli yüksek bir ülkedir.

Dünyada özellikle son yıllarda yenilenebilir kaynak-lardan enerji üretim yüzdesi artış göstermektedir. Özellikle, AB ülkelerinde uygulanan yenilebilir enerji kaynaklarını destekleme yöntemlerinin özendirici ol-

ması, yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üreti-mini önemli oranda arttığı bilinmektedir. Uygulanan destekleme modeli, üretimin tabana yaygınlaştırarak, tüketicinin üretici olmasının sağlanması ve halkın üre-time katılması, toplumsal bilinçlenme ve çevre bilincini gelişmesi nedeniyle, AB ülkeleri güneş enerjisi dünya pazarında oldukça önemli bir yere sahip olmuşlardır. Türkiye’de ise sahip olunan zengin yenilenebilir ener-ji potansiyeline rağmen mevzuatların yeni yürürlüğe girmesi ve altyapı çalışmalarının henüz yeterince ge-liştirilememesi, yenilenebilir enerji yatırımlarını iste-nilen seviyeye ulaştıramamıştır. Uzun vadeli süreçte, ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimi için kullanılmasının yaygınlaştırılması, ülke potansiyelinin azami ölçüde değerlendirilmesinin sağ-lanması, yatırımcıların özendirilmesi için politikalar geliştirilmelidir.

Ülkemizin enerji üretimini değerlendirdiğimizde; 2011 yıl sonu itibariyle küresel rüzgar kurulu gücü 239.000 MW olurken, Türkiye’de ki rüzgar kurulu gücü 1.729 MW, civarındadır.

2012 yılı için hazırlanan üretim-tüketim programın-da 244 Milyar kWh olarak tahmin edilen Türkiye top-lam elektrik tüketimi bir önceki yıla göre % 5,2 artışla

Page 7: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

242,4 Milyar kWh olarak gerçekleşmiştir. Türkiye top-lam elektrik enerjisi üretimi ise 239,5 Milyar kWh olarak gerçekleşmiştir. 2012 yılı sonu itibariyle Türkiyenin top-lam kurulu gücü 57059,4 MW olup, bu gücün Kuruluş-lara dağılımı; termik santraller 35.027,2 MW, Hidrolik 19.609,4 MW, Jeotermal ise 162.2 MW olarak gerçekleş-miştir. Ülkemizin genel enerjisinin yaklaşık %72’si, elektrik enerjisinin ise %53’ü ithal kaynaklara dayalı olarak elde edilmiştir. Son yıllarda enerjide dışa bağımlılığın önemli ölçüde artması ve bu bağımlılığın arz güvenilirliğini teh-likeye sokması, bunun yanında cari açıktaki en büyük payın enerji için dışarıya aktarılan dövizin olması nede-niyle yerli kaynakların kullanılması daha da önemli hale gelmiştir. Ayrıca birincil enerji tüketiminde tüketimin yaklaşık % 90’ı fosil yakıtlardan karşılanmaktadır

Türkiye’nin resmi enerji stratejisi, Cumhuriyetin ku-ruluşunun yüzüncü yılı olan 2023’e kadar ülkenin dış kaynaklara olan bağımlılığını azaltacak, hatta mümkün olduğunca sıfıra indirecek şekilde, iç kaynaklardan mak-simum ölçüde yararlanmayı hede+eyen bir yaklaşıma dayanmaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın 2010-2014 Stratejik Planı’na göre, 2023 yılında elektrik üretiminin yüzde 30’unun yenilenebilir enerji kaynak-larından temin edilmesi hede+enmektedir. İklim De-ğişikliği Eylem Planında, ülkedeki teknik ve ekonomik bakımdan elverişli bütün hidroelektrik potansiyelin de-ğerlendirilerek, enerji arzında yenilenebilir enerjinin pa-yının artırılması gerektiğine işaret edilmektedir.

Bunun için yalnız hükümetlerin değil, özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının ve hatta bireylerin üstlen-mesi gereken çok önemli roller bulunmaktadır. İstenilen hedefe ulaşmada sektöre destek olmak, ülkemizin enerji sektöründe; enerji çeşitliliğini de sağlayarak, üretim ve pazarlama aşamalarında, kaliteden taviz vermeden, dünyada güvenilen ve tercih edilen lider ülke olmasına katkı sağlamak amacıyla kurulan enerji ile ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarının bir bütünsellik içerisinde hareket etmesi kaçınılmazdır.

Sivil toplum kuruluşlarının üstlendikleri görevler arasın-da, kamuoyu oluşturmak suretiyle, bireylerin taleplerini dile getirmesine ve dikkate alınmasına yardımcı olmak-

ta, gerek örgütlenme yapıları ve gerekse sivil toplum kuruluşlarının amaçları nedeniyle, çoğulcu bir toplum yapısının sağlanmasında önemli bir rol oynadığı bilin-mektedir. Son yıllarda sıkça kullanılmaya başlayan “yö-netişim” kavramı üçüncü sektör olarak bilinen sivil top-lum kuruluşları, kamu ve özel kuruluşların katılımıyla ortak bir yönetim oluşturulması anlamına gelmektedir. Bu açıdan baktığımızda sivil toplumun hayati bir önem arz ettiği anlaşılmaktadır.

Türkiye enerji sektöründe uygulanan politikalarla top-lumsal ihtiyaçlar ve bunların karşılanabilirliği arasındaki fark, her geçen gün daha da artmaktadır. Enerji politi-kaları üretimden tüketime bir bütündür, bu nedenle bütüncül bir yaklaşım esas olmalıdır. Bu yaklaşımda; üretimi dağıtım ve tüketim süreci birlikte planlanmalı-dır. Ülke gerçekleri de göz önüne alınmak şartıyla, enerji sektörünün gerek stratejik önemi, gerekse kaynakların rasyonel kullanımı, planlama, faaliyetlerinin değerlen-dirildiği, merkezi bir yapıya ve kurumlar arası ortak çalışma ortamının yaratılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu nedenle; enerji sektöründe faaliyet gösteren tüm fe-derasyon, dernek, birlik gibi sivil toplum kuruluşlarının;

bilincinin oluşturulması,

alanda yaşayanların üretici olabilmesini sağlayan proje-ler ve politikalar geliştirilmesi,

-de yerini alması ve sosyal sorunun ortadan kaldırılması

maksadıyla Tüm Enerji Üretici ve Tüketici Dernekleri Federasyo-nu (Enerji Federasyonu) olarak Türkiye Enerji Sektö-ründeki tüm sivil toplum kuruşlarının bir araya gelerek “Türkiye Enerji Platformu” oluşturmalarının yararlı olacağına inanıyoruz. Bu nedenle Enerji Federasyonu olarak, 2014 yılını tüm sivil toplu kuruluşlarının birlik-te “Türkiye Enerji Platformu” oluşturma yılı olarak ilan ediyoruz.

Page 8: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

-

-

Rusya

Spot LNG

58

18

9

7

3

5

-versiteler, hastaneler, okullar, hava limanları, cezaevleri, belediyeler, yurtlar ve adliyeler yer alacak. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Hazine Müs-teşarlığı, Esenboğa Havalimanı, BOTAŞ Genel Müdürlüğü, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü, Bilgi Teknolo-jileri ve İletişim Kurumu (BTK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, İSKİ ve TÜBİTAK gibi kurumlarda yapılacak etütler sonunda binalara Enerji Kimlik Belgesi verilecek.

- Binaya giren enerji türleri, birim enerji bü-yüklükleri, kullanım miktarı zaman grafikleri hazırlanacak ve bunlarla ilgili analizler yapıla-cak.- Isıtma/soğutma sistemlerinden, enerji çevi-rim sistemlerinden çıkan, değerlendirilebilir

enerji atıklarının, türleri, oluşum nedenleri, miktar-zaman grafikleri hazırlanacak ve bun-larla ilgili analizler yapılacak.- Bina ve ekipmanlardaki ısı yalıtımı yetersiz-likleri, ekipmanlardaki buhar, gaz, su, yakıt kaçakları, sızıntıları ve elektrik sistemlerindeki uyumsuzluklar nedeniyle kaybedilen ve önlen-mesi mümkün olan enerji miktarları analiz edi-lecek.- Enerji verimsiz ekipman veya işlem uygula-ması nedeniyle boşa harcanan ve önlenmesi mümkün olan enerji miktarı analiz edilecek.- Isıtma, soğutma, aydınlatma, ofis ihtiyaçları ve benzeri alanlarda gereğinden fazla kullanılan, beklemede olan veya boşa çalışan ekipmanlar üzerinden veya davranış biçimlerinden dolayı israf edilen enerji miktarları analiz edilecek.- Girdi profilindeki enerji türleri bazında sera gazı miktarları hesaplanacak ve analiz edilecek.- Binada uygulanan enerji yönetimi sistemi, enerji yöneticisinin görev ve sorumlulukları, uygulanan iş, işlem ve prosedürler, çalışanların bilinç düzeyi ve enerji yönetimine üst yöneti-min bakışı analiz edilecek.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) 2014 yılı tüketim tahminine göre Tür-kiye bu yıl 46,5 milyar metreküp gaz tüketecek. Doğalgaz sektörü temsilcileri, son yıllardaki yıllık tüketimlerin 45-46 milyar metreküp ara-sında değişiklik arz ettiğini belirterek, “Türki-ye’de doğalgazın tüketiminde ve talebinde yatay

bir seviyeye gelindiği gözlenmektedir: Bu du-rum, ülkenin enerji ihtiyacının artmadığı an-lamına gelmiyor. Aksine daha ekonomik olan kömür gibi yakıtlara geçişin artması ile pahalı doğalgazın ülkede olan pazarını kaybettiği so-nucuna ulaşılmaktadır.” görüşünü savundu.

6

Page 9: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Enerjimagazin- Enerjisa,

Başkent EDAŞ,

akıllı şebekeler

vizyon ve yol

haritasını

belirledi.

Akıllı şebekeler konusunda SCADA (Şe-beke Kontrol ve İzleme Sistemi), GIS (Coğra? Bilgi Sistemleri), OSOS (Otoma-tik Sayaç Okuma) gibi birçok önemli projeyi sektörde ilk kez hayata geçiren ENERJİSA Başkent EDAŞ, aynı zamanda uluslararası işbirlikleri de gerçekleştiriyor.

Başkent EDAŞ’ın 2013 yılının Şubat ayında ABD Ticaret Geliştirme Ajansı

projelere verilen hibe kredisini almaya hak kazanarak başlattığı Akıllı Şebekeler

Actionable Strategies ?rması ve yerel partneri Solaris ?rmasının danışmanlığı

ile yürütülen çalışmalar tamamlandı.

Bu çalışmalar ile Başkent EDAŞ’ın akıllı şebekeler vizyo-nu belirlendi ve Türkiye’de geçerli, sürdürülebilir ve ve-rimli bir Akıllı Şebekeye bilinçli bir şekilde ulaşabilmesi için izlenecek yol haritası ortaya çıkmış oldu. Bundan sonraki aşamada, çalışma kapsamında belirlenen pilot projelerin uygulanması sa@asına geçilecek.

Başkent EDAŞ, sürdürülebilir ve kaliteli enerji arzı sağ-lamanın yanı sıra, yenilikçi ve yüksek kaliteli sistemleri devreye alarak Türkiye’de lider, Avrupa’da da örnek gös-terilecek elektrik dağıtım hizmeti sağlama hedefi parale-linde çalışmalarına devam edecek.

7

Enerjimagazin-Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri -

linin ve Yatağan Termik Santralinin özelleştirilme ihale-leri Nisan ayına ertelendi.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı konuya ilişkin açıklama yaparak Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri ile Ke-

ve Yatağan Termik Santralinin özelleştirilme ihaleleri Ni-san ayına ertelendiğini duyurdu.

ÖİB’den konuya ilişkin yapılan açıklamada aşağıdaki bil-gilere yer verildi:

“Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından Kemerköy ve Yeniköy Termik

-mik Santralinin ve Yatağan Termik Santralinin özelleş-tirmeleri amacıyla ihale edilecekleri, 23/11/2013 tarihin-den itibaren yayımlanan ilanlarla duyurulmuştur.

Bahse konu ilanlarda belirtilen ön yeterlilik ve son teklif verme tarihleri ve saatleri; Kemerköy ve Yeniköy Termik Santralleri ile Kemerköy Liman Sahası için 10/04/2014

21/04/2014 tarihi saat 17:00’ye veYatağan Termik Santra-li için 30/04/2014 tarihi saat 17:00’ye kadar uzatılmıştır.”Şartname alan bazı yatırımcılar, siyasi gündemin belir-sizliği ve döviz kurunda yaşanan dalgalanmalar nede-niyle ÖİB’den erteleme isteğinde bulunmuştu.

ÖİB, Kemerköy ve Yeniköy santrallerinin özelleştirilmesi -

zı Termik Santrali’nin 5 Şubat ve Yatağan Santrali’nin 10 Şubat 2014 olacağını açıklamıştı.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın Elektrik Üretim -

tağan termik santral ihaleleri için Sabancı Holding, Aksa Enerji, Fransiz GDF-Suez, IC İçtaş ve Limak şartname almıştı.

Türkiye’nin toplam üretiminin yaklaşık yüzde 3.5’ini sağlayan santrallerden Kemerköy 630 MW, Yeniköy 420 MW ve Yatağan’ın 630 MW kurulu gücü bulunurken,

Kemerköy, Yeniköy ve Yatağan termik santralleri linyite

elektik üretimi yapıyor.

Page 10: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

8

Şimdilerde ülkenin birçok yöresinde rüzgâr gülleri dönüp duruyor. Rüzgâr gülleri döndükçe elekt-

rik üretiyor.

Türkiye’de rüzgâr enerjisinden yarar-lanmak için yapılan yatırımla-

rın kurulu kapasitesi 2012 yılında 2.260

MW idi. 2013 yılı sonun-da 2.816 MW ku-rulu güce

ulaşıldı. İnşa halindekiler ile

şimdilerde kurulu gücün 3 bin MW dola-

yında olduğu belirtiliyor.

Özel sektör bir süre önce akarsular-dan elektrik üretme işine ilgi duyuyor-du. Şimdilerde ise rüzgâr enerjisine ilgi akarsulardan elektrik üretmenin önüne geçti.

Rüzgâr enerjisine bugüne kadar top-lam 5-6 milyar dolarlık yatırım harca-

ması yapıldığı tahmin ediliyor.

Rüzgâr enerjisinde yakıt masrafı yok ama yatırım yüksek. Ve de daha önemlisi verim rüzgâra bağlı. Rüzgâr düzenli esmediğinde verim düşebiliyor.

2012 yılı sonunda kurulu 2.260 MW güç ile rüzgâr tür-binlerinin elektrik üretimine katkısı 5.800 milyon kwh olmuştu. 2013 yılında 2.818 MW kurulu güç ile rüzgâr türbinleri 7.400 milyon kwh. elektrik üretti.

2013 yılında üretilen toplam elektrik üretiminde rüzgâr türbinlerinin payı yüzde 3.1 olarak gerçekleşti.1 MW gücündeki rüzgâr güllerinin ortalama elektrik enerjisi üretimi yılda 2.500 bin kwh dolayında olabiliyor. Halbuki ithal kömür ile 1 MW kurulu gücün elektrik üre-timine katkısı nerede ise rüzgârın 3 katı büyüklüğünde. Ortalama 7.250 bin kwh. dolayında.

Farklı kaynaklardan, farklı yatırım ve üretim maliyeti ile üretilen elektrik sonunda tek bir dağıtım sistemi içinde tüketiciye ulaştırılıyor.

Döviz fiyatına bağımlı olmasına rağmen ithal kömür ve doğalgaz kullanarak üretim yapan tesislerin birim mali-yetleri daha düşük olabiliyor. Fakat sonuçta rüzgârın hem yenilenebilir enerji kaynağı olması hem de rüzgâr gülle-rinin çevreye duyarlı yatırımlar olması nedeniyle rüzgâr enerjisi yatırımlarına ilgi giderek artıyor.Rüzgâr enerjisi dünyanın başka ülkelerinde de yenilene-bilir kaynak enerji türünün en öne çıkanlarından. 2013 yılı sonunda Türkiye’de 2.800 MW kurulu güç var iken, Almanya’da 29 bin, İspanya’da 22 bin, İtalya’da 5 bin MW kurulu güç var.

Tek başına rüzgâr enerjisi ile ülkenin tüm elektrik ihtiya-cını karşılama şansı yok ama, rüzgâr enerjisi, rüzgârın es-tiği dönemlerde, ithalata bağımlı kurulu güçlerin ana sis-teme katkısının azaltarak döviz kazandırıcı etki yapıyor.

Page 11: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

-

-

-

-

-

-

Fosil yakıtların çevreye verdiği zararı en aza indirmek için alternatif enerji kaynaklarının önemi giderek artıyor. Yeşil enerji olarak tanım-

lanan alternatif kaynaklar, sürekliliği olan ve tamamen çevreci özelliği bakımından geleceğin tercihleri arasında en büyük paya sahip olacak. Rüzgar ve güneş gibi enerji kaynakları artık daha yoğun bir şekilde ele alınıyor. Bu amaçla Türkiye’nin ilk yeşil enerji teknisyenleri yetişmeye başladı. 2012 yılında Yenilenebilir Enerji Teknolojileri adı altında açılan bölüm, 46 öğrencisiyle rüzgar ve güneş gücünün enerjiye dönüştürülmesi konusunda eğitim gerçekleştiriyor.

Cihan’ın haberine göre, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin ortağı olduğu ALPER (Yenilenebilir Enerjiler İçin Öğrenme Programının Adaptasyonu) Projesi sonunda Türkiye’nin ilk Enerji Meslek Lisesi’nin Kocaeli’nde ku-rulması planlanıyor. Kocaeli Atatürk Endüstri Meslek Lisesi’nde kurulan Yenilenebilir Enerji Teknolojileri Bölümü’nde öğrencilere sistemlerin çalışma prensipleri, enerjiyi toplama, depolama ve aktarma, arızaların giderilmesi ve bakımların yapılması gibi pek çok teknik konuda eğitimler veriliyor. Eğitimler Avrupa ülkelerinde uygulanmakta olan mesleki uygu-lamaları içeriyor.

9

Page 12: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

PwC Türkiye Şirket Birleşme ve Satın Alma Hizmetleri Ortağı Engin Alioğlu ise raporda yer alan 2013 yılı bek-lentileri konusunda şunları söyledi: 2013 yılının geçtiği-miz yıllara göre durgun geçtiğini belirterek 2014 yılının da çok hareketli geçmeyeceğine dair sinyaller olduğunu dile getirdi. Alioğlu, “Siyasi ve ekonomik belirsizlikler ile özelleştirme portföyünde eskiye göre daha az çekici var-lıkların bulunması nedeniyle 2014 yılıyla ilgili öngörü-lerde temkinli olmakta fayda var. Bununla birlikte, Afşin Elbistan kömür madeni ve enerji santraline yönelik yeni bir yatırım kararı sektöre hareketlilik getirebilir. Diğer yandan, petrol ve gaz alanında durgunluğun devam ede-ceğini bekliyoruz.”

Enerji’de 2013’teki işlemler 7 milyar dolar ile beklentile-rin çok altında gerçekleşti. 2012 yılında 9,5 milyar dolar olan toplam işlem değeri 2013 yılında 7 milyar dolarla sınırlı kalırken işlem sayısı 45’ten 40’a düştü. Denetim, vergi ve danışmanlık şirketi PwC, 2013 yılında enerji sektöründe toplam 7 milyar dolarlık birleşme ve satın alım gerçekleştiğini ancak bu yıl siyasi ve ekonomik be-lirsizlikler nedeniyle daha temkinli olduklarını açıkladı.Rapora göre geçtiğimiz yıl şirket birleşme ve satın alma-larına yerli şirketler hâkim oldu. % 98 yerli yatırımcıya karşılık, % 2 yabancı yatırımcı oranlarıyla gerçekleşen işlemlerde yabancı yatırımcı ilgisi rüzgâr enerjisi ala-nındaki birkaç işlemle sınırlı kaldığı belirtiliyor. Rapor sonuçlarına göre, özelleştirmeler, geçtiğimiz yıllarda ol-duğu gibi 2013’te de birleşme ve satın alma işlemlerinde önemli bir paya sahip oldu.Rapora göre, petrol ve gaz sektöründe ise işlem faaliyet-leri belirgin bir şekilde azaldı. Küçük akaryakıt dağıtı-cıları ve depolama şirketlerine yönelik satın almalarda yalnızca bir işlem gerçekleşti. Gaz sektöründe ise Kalyon İnşaat, Socar Gaz’ın % 12 dolaylı hissedarı oldu.

21. 05. 2013 tarihinde Ege Bölge Koordinatörümüz Ali Aykut ECE, Akhisar Belediyesini ziyaret ederek Başkan

BAYDEMİR ile Akhisar Belediyesine Enerji Federasyo-nu hakkında kısa bir brifing vermiştir.Brifing sırasında Akhisar Belediyesinin Zafer Kalkınma Ajansı tarafından Doğrudan Faaliyet Desteği programı kapsamında değerlendirdiği “ Akhisar’ın Dinamik Rüz-gar – Güneş Haritasının Oluşturulması Fizibilitesi Proje-si “ süreçleri hakkındaki bilgi başta olmak üzere Akhisar Belediyesinin Planlama aşamasında olduğu diğer Enerji Yatırımları hakkında bilgi alınmıştır.Enerji Federasyonu olarak yatırım planlaması aşamasın-da olan projeler için her türlü destek, ortaklık, işbirliği yapmak ve destek vermek amacında olduğumuz kendi-lerine iletilmiş olup, Sayın Başkan Yardımcısı da bu ko-nuda bu tür işbirliklerine açık olduklarını Federasyon ile İşbirliği yapmaktan memnuniyet duyacaklarını bildir-mişlerdir.

10

Page 13: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

15. 05. 2013 tarihinde Ege Bölge Koordinatörümüz Ali Aykut ECE, Manisa Organize Sanayi Bölgesi Bölge Mü-dürü Sayın Funda KARABORAN’ ı ziyaret ederek Enerji Federasyonu hakkında kısa bir brifing vermiştir.

Brifing sırasında Manisa Organize Sanayi Bölgesinin Enerji Yatırımları, özellikle MOSB İştiraklerinden MOSB Enerji Elektrik Üretim A.Ş. hakkında bilgi alınmıştır.Enerji Federasyonu olarak gerek yatırım ve faaliyeti de-vam eden projeler ve gelecekte Manisa OSB’nin yapmayı düşündüğü enerji yatırımları konusunda için her türlü destek, ortaklık, işbirliği yapmak ve destek vermek ama-cında olduğumuz kendilerine iletilmiş olup, Sayın Bölge Müdürüne bu konuda bu tür işbirliklerine açık oldukla-rını Federasyon ile İşbirliği yapmaktan memnuniyet du-yacaklarını bildirmişlerdir.

MOSB Enerji Elektrik Üretim Anonim ŞirketiEge Bölgesi, ülke ekonomisinde önemli yeri olan ve Tür-kiye’deki elektrik tüketiminin büyük bir kısmının gerçek-leştiği bir bölgedir. Enterkonnekte sisteme iki noktadan bağlı olan Ege Bölgesinde Soma, Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy gibi önemli elektrik üretim santralleri bulun-maktadır.

Geçmişte Ege Bölgesindeki elektrik tüketim miktarının sürekli artması nedeniyle mevcut santraller ve iletim hatları yetersiz kalmış ve bunun sonucunda da aşırı yük-lenmeler nedeniyle programsız elektrik kesintileri ya-şanmıştır. Yaşanan bu kesintilerinin sanayide çok önem-li üretim kayıpları ve kalite bozulmalarına ve tesislerde büyük zararlara neden olması da göz önüne alınarak Bölgede bir enerji santralinin yapımına karar verilmiştir.

Bu kararın alınma amacı Manisa Organize Sanayi Böl-gesinde faaliyet gösteren tüm firmalara kesintisiz, temiz ve güvenli enerji temin etmektir. Alınan yatırım kara-rının ardından ihale çalışmaları 1999 yılında tamamla-narak Ekim 1999’da WARTSILA NSD FINLAND OY Firması (Finlandiya) ile yapım sözleşmesi imzalanmıştır. 27 Ağustos 2001 tarihinde geçici kabulü yapılan 54,3 MW güç kapasiteli Dizel jeneratörlü Enerji Santrali 31 Ağustos 2001 tarihi itibariyle fiili üretime geçmiştir.Ancak ilerleyen zaman içerisinde Enerji Santrali tam kapasite çalışmasına rağmen Bölgedeki fabrikaların ar-tan enerji talepleri ve yeni kurulan fabrikaların enerji ihtiyaçları ön görülerek enerji santralinin kapasitesinin artırılmasına karar verilmiştir. Manisa Organize Sanayi Bölgesi, yeni yatırım kararı alırken Ege bölgesinde doğal gazı kullanmaya başlayan ilk OSB olmasının avantajını da kullanmıştır. Hem çevresel etkileri hem de elektrik üretim maliyetleri açısından sağlayacağı avantajlar sebe-biyle enerji santralinde doğalgazın kullanılmasına karar verilmiştir.

Yatırım kapsamında 3 adet doğalgaz motoru ve 34.92 MW gücünde ilave 4 adet doğalgaz gaz motorunun montaj çalışmaları tamamlanarak, santralin ulusal sis-teme bağlantısını gerçekleştirecek (2x100 MVa) 33/154 kV Trafo Merkezi ile birlikte, 11 Kasım 2005 tarihinde Enerji Santralinin geçici kabulü yapılmış ve tesisler ticari işletmeye geçmiştir. Yatırımın tamamlanmasından sonra 3 adet 16.638 MW (Wartsila 18V50DF) ve 4 adet 8.73 MW (Wartsila 20V34SG)’lık ünitelerin yer aldığı top-lam 7 adet jeneratör grubu olmuştur. 18V50DF tipindeki jeneratör gruplarının ana yakıtı % 99 doğalgaz ve pilot yakıt olarak da % 1 motorindir, ayrıca bu jeneratörler 6 numara fuel oil ile de çalışabilmektedir. 20V34SG tipin-deki jeneratörler ise % 100 doğalgazlı olarak çalışmakta-dır. Doğalgaza geçildikten sonra DeSOx ünitesine ihtiyaç kalmadığı için bu sistem devre dışı bırakılmıştır.

Jeneratör gruplarındaki elektrik üretiminden sonra olu-şan atık egzoz gazları atık ısı kazanlarında 13 bar doymuş buhar üretmektedir. Santralin buhar üretme kapasitesi saatte 45,5 tondur. Ayrıca motorların gövde soğutma su-yunun enerjisi kapalı çevrim suyuna aktarılıp bu ısı da deşanjörler yardımı ile firmalara aktarılmaktadır. Bu sa-yede toplam da % 75-80 verim değerlerine ulaşmaktadır.

-masıyla;

11

Page 14: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Elektrik Üretim Kapasitesi: 54 MW’tan 85 MW’aBuhar Üretim Kapasitesi: 21,5 ton/saat’ten 45,5 ton/saat’e,

Sıcak Su Üretim Kapasitesi: 750 ton/saat’ten 1.250 ton/saat’e çıkmıştır.

Bölgenin tevsii alanları olan IV. ve V. Kısımlarda üretime geçen ve yatırımları hali hazırda devam eden fabrikaların oluşturacağı ar-tan elektrik enerjisi talebi ve Bölgenin diğer kısımlarında halen faaliyetini sürdüren firmaların kapasite artışlarının enerji tale-binde yükselmeye sebep olacağı, öngörülerek Bölgenin enerji ihtiyacının Türkiye ortalamasının üzerinde artacağı hesaplan-mıştır.

Bu sebeplerden dolayı, 2009 yılı Aralık ayında yaklaşık 85 MW gücündeki mevcut santralin gücünü arttırmak amacıyla, hâ-lihazırda çalışan tesislerden teknolojik olarak farklılık göste-ren yeni bir yatırıma karar verilmiştir. Yapılan detaylı teknik ve mali değerlendirmeler neticesinde, hem mevcut santralin +eksibilitesini arttıracak, hem buhar ve sıcak su ile ilgili artan talepleri karşılayabilecek, hem de Bölgenin değişen enerji ih-tiyacına yönelik olarak gerektiğinde elektrik gerektiğinde ise buhar ve sıcak su üretecek son teknoloji rünü olan bir sistem tercih edilmiştir.

Bu yatırımın Haziran 2011’de tamamlanarak devreye alın-ması ile birlikte;

Elektrik Üretim Kapasitesi: 85 MW’tan 140 MW’aBuhar Kapasitesi: 45 ton/saat’ten 86 ton/saat’eSıcak Su Üretim Kapasitesi: 1000 ton/saat’ten2000 ton/saat’e çıkmıştır.

Sanayicilerin elektrik, buhar ve sıcak su tüketimleri Enerji Santrali kontrol merkezindeki bilgisayar-lardan anlık olarak izlenebilmektedir. Bu uzaktan izleme sistemleri en son teknolojik ekipmanlar ile tasarlanmıştır. Elektrik dağıtım sistemi de yer altı kabloları ile kurulmuş olup kayıplar ve arızalar minimuma indirilmiştir. Ayrıca enerji kalitesini yük-seltmek için Santral 154 kV 160 MVA trafo merkezi ile ulusal sisteme bağlıdır. Bölgenin büyüyen hızına bağlı olarak santralin kapasite artırımı planları da ya-pılmaktadır.

12

Page 15: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Son yıllarda petrol ve doğalgazın alternatifi olarak adın-dan sıkça söz ettirmeye başlayan kaya gazı 4-5 bin met-re derinlikteki kaya katmanlarının arasına sıkışmış gaz anlamına geliyor. Gazın açığa çıkması için istenilen de-rinliğe inildikten sonra kaya katmanları içinde yatay kı-rılmaların yapılarak yüzeye katkı maddeli basınçlı suyun enjekte edilmesi gerek. Kaya gazı sondajı, klasik petrol ve doğalgaz aramaya göre daha kolay ancak yüzde 50 ora-nında daha maliyetli bir iş. Bir kuyunun toplam maliyeti 500 bin doları bulabiliyor.

Dünyada kaya gazı rezervleri konusunda en etkin bilgi ABD Enerji Enformasyon Dairesi (EIA) tarafından veri-

dünyada en fazla kaya gazı rezervine sahip ülke. Ülkede -

malar yoğun şekilde devam ediyor. Amerika ise 862 tril-yon metreküpe sahip, geçtiğimiz yıl dünyada açılan yak-laşık 49 bin kuyunun (petrol ve gaz) bini Amerika’daydı. Avrupa’ da kaya gazı denince ilk akla gelen ülke olan Po-lonya’da kaya gazı için açılan kuyu sayısı 34; Polonya’yı 3 kuyu ile Almanya, 1 kuyu ile Fransa takip ediyor. Fran-sa’da ise çevresel tepkiler nedeniyle kuyu açılmıyor ve üretim yapılmıyor. IEA’ya göre Türkiye, kaya gazı konu-sunda dünyanın hatırı sayılır ülkeleri arasında. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), kaba bir tahmini hesapla 1,8 trilyon metreküp kaya gazı rezervi olabilece-ğini bildirdi. TPAO ile dev petrol şirketleri Shell, Transat-lantik ve Valuera sismik çalışmalar başlattı. Diyarbakır Sarıbuğday-1 kuyusunda yapılan sondaj çalışmalarında 3 bin 850 metreye ulaşıldı. Sondaj çalışmalarının 2014 yılında tamamlanması planlanıyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Trakya, Karadeniz, Doğu Anadolu, Tuz Gölü civarı ve Toroslar, kaya gazı olduğu düşünülen alanlar.

ABD Enerji Enformasyon Dairesi’ne (EIA) göre 1.275 -

zervine sahip ülke. Ülkede kaya gazı üretimi yapılan kuyu sayısı ise sadece 10 Amerika ise 862 trilyon met-reküpe sahip, geçtiğimiz yıl dünyada açılan yaklaşık 49 bin kuyunun (petrol ve gaz) bini Amerika’daydı.

13

Page 16: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Öte yandan “Dünyanın en fazla enerji ithal eden ve tüketen ülkelerinden biri olan Amerika’da kaya gazı

-lar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Namık Ekinci, bu durumun ülkedeki gaz fiyatlannı Avrupa’ya oranla 5 kat ucuzlattığını ve bunun da ekonomiyi canlandır-dığını söyledi.

Türkiye’nin üretilebilir kaya gazı rezervini 1,8 tril-yon metreküp olarak öngördüklerini belirten Türki-ye Petrol Jeologları Derneği (TPJD) Başkanı İsmail Bahtiyar, “Yıllık tüketimimizin 45 milyar metreküp olduğunu düşünürsek, Türkiye’nin 40 yıllık tüketi mini karşılayabilecek bir potansiyel var.” dedi. Eski dönemlerde doğalgaz tüketiminin fazla olmaması nedeniyle bu çalışmaların yavaş seyrettiğini vurgula-yan Bahtiyar, doğalgaz ihtiyacının artmasıyla ABD’de kaya gazı üretim faaliyetlerine hız verildiğini kaydet-ti. Bu çalışmalar sonucunda ABD’nin 2012 yılında 240 milyar metreküp civarında kaya gazı üretimi gerçek-leştirdiğine dikkati çeken Bahtiyar, ‘’Bunlar çok ciddi rakamlar. Şu anda bu rakam ABD’nin doğalgaz üreti-minin yüzde 30’una tekabül ediyor.” dedi. Artan ener-ji ihtiyaçlarını karşılamak için son dönemde dünyada kaya gazı üretim çalışmalarının ciddi anlamda hız-landığını ifade eden Bahtiyar, “Kaya gazı üretimiyle gazın bulunduğu bölgelerde ekonomik kalkınma ve istihdam artacak. Enerji maliyetinde meydana gele-cek olan azalma cari açık problemine de çözüm an-lamına gelmektedir.” dedi. Bahtiyar, “ABD’nin son 10 yılda yaptığı çalışmalar sonucunda, Texas’ta 2010 yı-lında 51 milyar metreküp doğalgaz ürettiği biliniyor. Üretimin ülke ekonomisine katma değeri 13 milyar doları buldu. Sadece Teksas eyaletinde kaya gazı çı-karma ve işletmesinde istihdam edilen personel sa-yısı ise 12 bin kişi. Tüm bunlar ABD’nin kısa sürede petrol üretiminde en büyük petrol üreticisi ülke ko-numuna geleceği anlamına geliyor.” diye konuştu.

Amerika’nın üretim hamlesi ile dünyanın dikkatini çek-meye başlayan kaya gazı, Türkiye’de de konuşulmaya

gazı rezervi 1,8 trilyon metreküp. Bu rakamla Türki-ye’nin 40 yıllık gaz İhtiyacı karşılanabilir. ABD’de kaya gazı ile ?yatlar önemli oranda düştü.

Petrol ve doğalgaza alternatif olarak gösterilen kaya gazına olan ilgi tüm dünyada artarak devam ediyor. Yıllardır bilinen ancak çıkarılamayan kaya gazı, özel-likle son dönemde Amerika’nın üretim hamlesi ile dünyanın dikkatini çekmeye başladı. Türkiye’de de yakın zamanda arama çalışmalarına başlanılan kaya gazı dünyadaki enerji dengelerini ve bu piyasada-ki oyuncuların pozisyonlarını değiştireceğe benziyor.

Özellikle yeterli doğalgaz rezervi olmayan ülkeler için umut ışığı olan kaya gazı neredeyse her ülkede bu-lunan bir enerji türü. Enerji fakiri ülkelerin dışa ba-ğımlılığını azaltacağına inanılan kaya gazına ilişkin değerlendirmelerde bulunan uzmanlara göre Tür-kiye, enerjide dışa bağımlılığı kaya gazıyla aşabilir. Yıllık doğalgaz tüketimi 45 milyar metreküp olan Tür-kiye’nin kaya gazı rezervleri ile ilgili 500 milyar ile 1,8 trilyon metreküp arasında tahminler yapıldığını be-lirten Teksas Üniversitesi’nden Enerji Ekonomisti Dr. Gürcan Gülen’e göre Türkiye’deki kaya gazı rezervleri-ne ilişkin net bir rakam vermek zor. Buna rağmen Tür-kiye’nin kaya gazı rezervleri açısından potansiyeli ol-duğunu belirten Gülen, Türkiye’nin sahip olduğu kaya gazını değerlendirebilirse enerji kavşağı olabileceğini belirtiyor. 2000’li yıllardan bu yana Amerika’daki yo-ğun kaya gazı üretim hamlesi neticesinde 2012 yılında Amerika’nın yıllık kaya gazı üretimini 240 milyar met-reküpe (m3) çıkardığını ifade eden Gülen, kaya gazı-nın Amerika’ya ekonomik katkısının çok büyük oldu-ğunu vurgulayarak, “2008 ’den sonra kaya gazı üretimi artmasaydı Amerika ekonomisinin toparlanması bu kadar çabuk gerçekleşmeyebilirdi.” diye konuştu.

14

Page 17: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Sunplast Enerji, hareketli güneş takip sistemi (tracker) ile sabit güneş enerjisi sistemlerinin, 12 aylık toplam elekt-

hareketli güneş takip sistemi üzerine kurulu fotovoltaik güneş panellerinin, ayaklı hareketsiz sistem üzerine ku-rulu panellere göre, yıllık bazda %38,2 daha fazla elektrik ürettiği ortaya konuldu.

Hareketli güneş takip sistemlerinin sağladığı elektrik üre-tim artışını ölçmek amacıyla, Sunplast Enerji, Gaziantep’te aynı alana, her ikisi de kendi üretimi olan, biri hareketli, diğeri sabit iki sistemin kurulumunu gerçekleştirdi. Eşde-ğer çevre koşulları altında kurulan ve aynı panel, invertör ve yardımcı ürünler kullanılan sistemlerin üretim değer-leri, 1 Şubat 2013-31 Ocak 2014 tarihleri ABB SREA-50 uzaktan izleme sistemleri ile izlendi. Anlık, günlük ve ay-lık olarak ölçülen elektrik üretim değerlerinin yıllık top-lamına bakıldığında, iki sistem arasında %38,2 oranında bir fark olduğu ortaya konuldu. Ölçümlerde, güneş takip sistemiyle özellikle yaz aylarında %50’nin üzerinde bir üretim artışı sağlanmasının mümkün olduğu görüldü.

Elektrik üretim miktarındaki artışın yanı sıra, hareketli sistemlerin sağladığı bir başka avantaj, üretimin güneş doğuşundan kısa bir süre sonra başlaması, gün içeri-sinde daha uzun saatler üst değerlerde gerçekleş-mesi ve günbatımına kadar devam etmesi. Sabit sistemlerde ise üretim gün ortasına yakın saatlerde ve daha kısa bir süre boyunca üst değerlerine ulaşıyor. Özellikle akşam saatlerinde üretimin devam etmesi, elektriğin en paha-lı olduğu gün d i l i m i n d e g ü n e ş

enerjisinden daha fazla yararlanılmasını mümkün kılı-yor.

Bu çalışmayla, ülkemizde henüz başlangıç aşamasında olan güneş enerjisi alanında, güneş takip sistemlerinin oynayabileceği önemli rol bir kez daha ortaya konmak-tadır.

Sunplast Enerji tarafından Kanada lisansı ile Türkiye’de üretilen TrueNorthPower tek akslı güneş takip sistemi, GPS kontrolü sayesinde ile günün her saatinde güneş hareketini takip ederek, elektrik üretimini maksi-mum değerlere çıkarıyor. Sistem, güneş tar-laları ve çatı üzeri güneş enerji santrali uygulamalarının yanı sıra, özellikle tarımsal sulamada, şebekeden bağımsız uygulamalarda ve alan kısıtlaması olan projelerde önemli verim artışları sağlıyor.

15

Page 18: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

E.D : Türkiye’nin elektrik üretimi, üretim kay-nakları nedir?

M.Mercan : Ülkemizde elektrik üretiminde hidro-lik, rüzgar, jeotermal, çöp gazı biyokütle gibi yeni-lenebilir enerji kaynaklarının yanı sıra yerli ve ithal kömür ve doğalgaz gibi kaynaklar kullanılmakta-dır. Anılan bu kaynakların kullanımı ile birlikte 2013 yılında 239,3 milyar kWh elektrik üretimi gerçekleştirilmiştir.

E.D : Son yıllarda ülkemizde elektrik ihtiyacı ve tüketimi artmaktadır. Bu tüketimi ve ihtiyacı do-ğuran etkenler nelerdir. Türkiye’nin toplam elekt-rik tüketimi ne kadardır?

M.Mercan : Günümüzde kişibaşı elektrik tüketimi ülkelerin gelişmişlik göstergelerinden biridir.

Sanayinin gelişmesi ve insanların refah düzeyinin artması elektrik tüketimini artıran önemli unsur-lardandır. Ülkemizde son yıllardaki büyüme ra-kamlarına bağlı olarak elektrik tüketimi de artış göstermiştir. 2013 yılı değerlerine baktığımızda ülkemizde toplam 245 milyar kWh elektrik tüketil-diğini görmekteyiz.

E.D : Elektrik kullanımının sektörlere göre dağı-lımı nasıldır. Sanayide kullanılan enerji oranı ne-dir?

M.Mercan : 2012 yılı elektrik dahil enerji tü-ketim değerlerine baktığımızda ülkemizde tü-ketilen enerjinin %27sinin sanayide kulla-nıldığını söyleyebiliriz. Elektrik tüketiminin sektörlere dağılımına gelince ise 2012 yılı TEDAŞ verilerine göre 240 milyar kWh elektriğin % 47 si

-

16

Page 19: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

sanayide, %23’ü konutlarda, %24’ü ticarethanelerde ve kamubinalarında ve %2’si sokak aydınlatmasında ve %2 side ta-rımsal sulamada kullanılmıştır.

E.D : Önümüzdeki 5 yılda ve 2023’lü yıllarda Türkiye’nin enerji ihtiyacındaki artış oranları nasıl olacak, bu konu-daki öngörünüz nedir?

M.Mercan : Bakanlığımız vatandaşları-mıza kaliteli ve kesintisiz elektrik arzının sağlanması amacıyla proje ve çalışmala-rına ara vermeksizin devam etmektedir. Bu kapsamda, ülkemiz yüksek ve düşük talep projeksiyonları geliştirilmekte ve yatı-rımlar bu projeksiyonlar ışığında yönlendirilmek-tedir. 2023 yılına kadar elektrik talebinin yıllık ortalama %5,4 oranında artması öngürülmektedir.

E.D : Türkiye artan enerji ihtiyacı-nı hangi kaynaklardan karşılamayı planlıyorsunuz, Bakanlığınızın bu ihtiyacı karşılama ile ilgili projek-siyonu nedir?

M.Mercan : Ülkemizin enerji ta-lebini karşılamak için sınırlı olan doğal kaynaklarımızı rasyonel bir şekilde kullanmaya, yeni teknoloji-lerle enerji üretimini çeşitlendirmeye ve mevcut teknolojile-rin verimliliğini arttırmaya, alternatif enerji kaynaklarını değerlendirmeye yönelik politika ve stratejilerin uygulan-masına büyük bir önem veriyoruz.

Bu politika ve stratejiler kapsamıda vatandaşlarımıza kaliteli, ucuz, sürekli, temiz ve sürdürülebilir enerji arzının sağlanması öncelikli konular arasında yer almakta olup kaynak çeşitlendirme konusunda da önemli adımlar atıl-maktadır.

Bu çerçevede, Bakanlık olarak ülkenin artan enerji ihti-yacını petrol, doğalgaz, nükleer, kömür ve hidrolik dahil yenilenebilir enerjiden karşılamayı hede6iyor ve enerji po-litikalarımızı bu çerçevede oluşturuyoruz. Bilindiği üzere nükleer santral yatırım süreci Mersin Akkuyu ile başladı Sinop ile de devam edecek. Yerli kömürlerimizi de elektrik üretim amaçlı ekonomimize kazandırarak dışa bağımlılık oranımızı azaltmayı hede6iyoruz. Diğer tara8an hidrolik, rüzgar jeotermal ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımlar devam ediyor. Buna ilave olarak petrol ve doğal gaz ve kaya gazı aramaları devam etmektedir.

E.D : Enerji talebini karşılamak için jeotermal, güneş, nükleer enerji gibi yenilenebilir enerji kaynakların po-

tansiyelini nasıl değerlendiriyor-sunuz?

M.Mercan : Jeotermalde 10 yıl ön-cesinde yok denecek kadar az olan elektrik üretim kurulu gücümüzü 310 MW’a ulaştırdık ve bu potan-siyeli daha da artırmayı hede6iyo-ruz. Sadece elektrik üretim amaçlı olmayıp farklı kullanım alanların-da çok büyük bir jeotermal enerji

potansiyelimiz bulunmaktadır (Yaklaşık 31.500 MWt). Ül-kemiz güneş açısından da oldukça büyük bir potansiyele sahiptir.

Ülkemizin güneş enerjisi potansiyeli 3,6 kWh/m2 olarak söylenebilir.

Rüzgar enerjisinden elektrik üretimi amacıyla mevzuat-larda gerekli düzenlemeler yapılmış ve yatırımcının önü açılmıştır. 10 yıl geriye baktığımızda rüzgar enerjisinden elektrik üretimi nerdeyse sıfır iken alınan önlemler ve ya-pılan düzenlemeler sayesinde günümüzde rüzgar kurulu gücü 2.800 MW civarındadır.

Güneş enerjisinin elektrik üretim sepetimizde yer alması çalışmaları kapsamında 600 MW kapasite için EPDK ta-rafından lisans başvuruları alınmış ve belirlenen bu limite rağmen yaklaşık 9.000 MW’lık başvuru yapılmıştır. Nük-leer enerjide ise bilindiği üzere halen yürütülmekte olan 2 projemiz var. Biri Mersin Akkuyu diğeri Sinop daki nükleer santral projeleri. Bunların kapasitesi de toplamda yaklaşık 9.000 MW olacak.

-

17

Page 20: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

E.D : -lanmaktadır. Kullandıkları bu elektrikle sulu tarım ger-çekleştirmekte üretim yapmakta, yurt içinde ve yurt dı-şında tüketime sunmaktadırlar. Elektrik ücretini ödeme konusunda Bakanlığınızla sorun yaşamaktadır. Elektrik Dağıtımının özelleşmesi bu sorunu daha da artıracaktır.

üreticisi hale gelmesi için nasıl bir proje uygulamayı dü-şünüyorsunuz.Bu sorunu nasıl gidermeyi planlıyorsu-nuz?

M.Mercan : Yeni Elektrik Piyasası kanununda tüketicile-rin ödemelerini yapmak zorunda olduğu zaten mevcut bir ödeme sistemi bulunmaktadır. Ancak tarımsal sulamaya ilişkin çi8çilere yönelik Tarım Bakanlığının sübvanse et-mesiyle ilgili yasal düzenlemeler açısından engel bulun-mamakta olup Bakanlığımız ile Tarım bakanlığı arasında çalışmalar devam etmektedir.

E.D :Enerji Federasyonu olarak, Bakanlığınızca Lisanssız Elektrik Modelinin getirilmesi ülkemizde sektörün önü-nü açacak bir proje olarak görüyoruz. Tabanda Elektrik Üretiminin yaygınlaşması konusunda nasıl bir çalışma

-

açacak düzenlemeler yapacak mısınız?

M.Mercan : Halihazırda mevcut mevzuat kapsamında dü-zenlemeler yeterli olduğu için ilave bir çalışma şu an için bulunmamaktadır.

E.D : -

birlik veya federasyon gibi kuruluşlarının yapacakları projeler için Bakanlığınızca nasıl bir destekleme modeli ve işbirliği öngörülmektedir?

M.Mercan : Konuya ilişkin herhangi bir destekleme modeli ve işbirliği bulunmamakla birlikte bahse konu kuruluşlar tarafından Bakanlığımıza sunulacak olan çalışmalar de-ğerlendirmeye alınabilecektir.

E.D : Türkiye her yıl enerjiye ne kadar kaynak aktarmakta ve ithalata ödenen miktar ne kadardır?

M.Mercan : Enerji yatırımları 2001 yılından başlayan ser-bestleşme süreci ile paralel bir şekilde artık tamamen özel sektör tarafından yapılmaktadır.Kamu sadece uhdesinde bulunan santrallerde verimliliğin artırılması adına moder-nizasyon ve rehabilitasyon projelerini yürütmektedir. 2013 yılı ülkemiz enerji ithalatı yaklaşık 56 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

-

-

18

Page 21: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

E.D : Enerji sektöründeki yürütülen politikaları nasıl de-ğerlendiriyorsunuz? Enerjide yapılan yatırımlar hakkın-da neler söylemek istersiniz?

M.Mercan : Bakanlığımız, ülkemiz adına çok önemli uluslararası projeleri yürütmekle birlikte ülkemizin ener-ji altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi ve enerji piya-salarının rekabete dayalı olarak yeniden yapılandırılması sürecini yönetmekte olup enerji ve maden kaynaklarını ve-rimli, etkin, güvenli, zamanında ve çevreye duyarlı şekildedeğerlendirerek dışa bağımlılığı azaltmayı ve ülke refahına en yüksek katkıyı sağlamayı görev edinmiştir.

Her alanda büyüyen ülkemizin enerji ihtiyacıda her geçen gün artmaktadır. Örneğin, 2002 yılında 132,6 milyar kWh saat olan elektrik tüketimimiz yaklaşık iki kat artarak 2013 yılında 242 milyar kWh’ye ulaşmıştır.

Bakanlık olarak bu enerji talebinin kaliteli, ucuz, temiz, sürekli ve sürdürülebilir bir şekilde karşılanması adına önemli adımlar atmakta ve stratejik politikalar üretmekte-dir. Bu politikalar kapsamında alınan tedbir, önlem ve dü-zenlemelerin bir neticesi olarak 2002 yılında 31.846 MW

olan elektrik enerjisi kurulu gücümüz 2012 yılında 57.060 MW’a, 2013 yılı sonu itibarıyla ise iki kattan fazla arta-rak 64.044 MW’a yükseltilmiştir. Ülkemizin sahip olduğu hidrolik, rüzgar, güneş ve jeotermal enerji potansiyellerinin enerji üretiminde kullanılması için gerekli yasal altyapı oluşturulmuş ve bürokratik engeller azaltılmıştır. Bu çalış-maların bir sonucu olarak 2002 yılında 12.305 MW olan yenilenebilir enerji kaynak bazlı kurulu gücümüz 2013 yılı sonu itibarı ile iki kattan fazla artarak 25.360 MW’a ulaş-tırılmış olup enerji sepetimizde yenilenebilir kaynak oranı %40 mertebesine yükselmiştir. Bu oran birçok AB üyesi ül-kesi oranının çok üstündedir.

Bakanlığımız enerji politikaları ve 2023 yılı hede6erimiz çerçevesinde ülkemizin hidrolik ve yerli kömür potansiye-linin tamamının elektrik üretim amaçlı kullanılması ve planlanan nükleer santrallerin kurulması ile doğal gaza dayalı elektrik üretiminde düşüş sağlanmasının yanı sıra elektrik üretiminde kullanılan yıllık 7,2 milyar Dolar karşı-lığı olan 16 milyar m3 doğalgaz ithalatının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Bu düşüş ile enerji arz güvenliğinin ar-tırılması hede6enirken cari açığa da olumlu katkı sağlana-caktır.

19

Page 22: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

İnsanlık tarihini değiştiren buluşlardan ilk üçe girecek kadar önemli olan elektrik, aslında do-ğanın bir parçasıdır. Elektrik elektron akışı sonu-cunda ortaya çıkan bir enerji şeklidir. Doğadaki her madde atomlardan oluşur, atomlar ise yüksüz olan nötron, pozitif yüklü olan proton ve negatif yüklü olan elektron adı verilen parçacıklardan oluşmaktadır. Proton ve elektronlar arasında bir denge vardır. Herhangi bir dış etken ile bu denge bozulduğunda, atom bir elektron kazanabilir veya kaybedebilir. İşte atomun bir elektron kaybetme-si elektronlar serbest dolaşımına neden olur ve elektrik akımı oluşur. Elektrik, farklı pozitif ve negatif yüklü iki cismin birbirine sürtünmesiyle, sıkıştırma gibi herhangi bir mekanik etki sırasın-da veya sıcaklığın bazı kristallere olan etkisi nede-niyle meydana gelen ve etkisini, çekme, itme, me-kanik, kimyasal veya ısı olayları şeklinde gösteren bir enerji çeşididir. Elektrik kelimesi, Yunanca elektrondan gelmektedir.

Elektriğin çok eski zamanlardan beri bilindiği gerçeğine rağmen, 1672 yılına kadar elektrik ko-nusuda kayda değer bir gelişme olmamıştır. 1672 yılında, Otto von Guericke adında bir adam, elini hızla dönen bir sülfür (kükürt) kürenin karşısına tutarak, sürtünmeden doğan elektrik akımından daha güçlü elektrik üretmeyi başarmıştır.

1729 yılında ise, Stephen Gray, metallerin bir yer-den başka bir yere elektrik ilettiklerini keşfetmiş-tir. Bu tür maddeler “iletken” diye tanımlandılar. Cam, kükürt, amber, balmumu gibi diğer bazı maddelerde elektriği taşımıyor, bir yerden bir yere iletmiyorlardı. Bunlara da genel olarak “ya-lıtkan” adı verildi.

Elektrik ile ilgili son derece önemli bir başka adım, 1733 yılında du Fay adında bir Fransızın negatif ve pozitif elektrik yüklerini bulması ile atılmış-tır. Du Fay, negatif ve pozitif elektrik yüklerinin, iki ayrı tür elektrik olduğunu sanmıştı. Yine de, elektriğin gerçeğe en yakın tanımlamasını yapan kişi Benjamin Franklin‘dir.

Benjamin Franklin’in tanılamasına göre, tabiat-taki bütün maddelerin bünyesinde elektriksel bir akış vardı. Belirli iki madde arasındaki sürtünme, bu akıştan bir kısmının, miktar bakımından faz-lalık meydana getirecek şekilde öteki maddeye geçmesine sebep oluyordu. Bugün, bu akışın ne-

gatif yüklü elektronlardan oluştuğunu söyleyebi-liyoruz.

Sürtme ile meydana gelen statik yani durgun elektrikten başka akan elektriğin bulunuşu İtal-yan bilimadamı Alessandro Volta’nın 1800 yılın-da yaptığı deneylerle başlar. Alessandro Volta ilk elektrik pilini icat etmiş ve bundan da ilk elektrik akımını elde etmeyi başarmıştır.

Elektrik konusunda en önemli gelişmelerin, 1800 yılında Alessandro Volta tarafından ilk pilin keş-fiyle başladığı tartışmasız bir gerçektir. Söz ko-nusu batarya, ilk devamlı ve güvenilir elektrik kaynağı olma niteliğiyle, öteki buluşlar ve uygula-malar yolunda dünyaya kılavuzluk etmiştir.

Humphry Davy, 1808 de elektrik akımı taşıyan iki kömür elektrotu birbirinden ayırarak bir ark oluşturmayı başardı. Ve böylece elektriğin ışık ya da ısı enerjisine dönüşebileceğini gösterdi. 1820 yılında Hans Christian Orsted, içinden elektrik akımı geçen bir iletkenin yakınındaki bir mık-natıs iğnesinin saptığını gözlemleyerek, elektrik akımının iletken çevresinde bir magnetik alan oluşturduğu sonucuna vardı.

Elektriğin laboratuar ortamından çıkıp sanayide-ki ve günlük yaşamdaki yerini alması süreci 19. yüzyılın ikinci yarısında başladı. Zénobe-&éop-line Gramme, elekt-rik enerjisinin iletken kablolar ile yapılacak hatlar aracılığıyla et-kin bir biçimde ileti-lebileceğini gösterdi. &omas Alva Edison ‘un 1881’ de ilk elekt-rik üretim merkeziyle dağıtım şebekesini New York’ta kurma-sı, elektrik enerjisinin evlerde ve sanayide yaygın olarak kulla-nılmasının başlangıcı oldu .

Elektriğin enerji olarak kullanılması 1880’lerde başlamış-tır. Bundan önce bu A

less

andr

o V

olta

Ben

jam

in F

rank

lin

20

Page 23: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

sa@aya gelmeye zemin hazırlayan pekçok çalışmalar yapılmıştır. M.Ö. \ales’in elektrostatikle ilgili buluşla-rı, 1800’lerde İtalyan fizikçi Volta’nın yaptığı pil, fizikçi Hans Christian Orsted’in elektrik ve mağnetizma ile ilgili çalışmaları, elektrik akımının meydana getirdiği mağnetik alanla ilgili fizikçi Arago ve Ampére’in tesbit-leri, mekanik enerjiyi elektrik enerjisine çeviren dinamo-yu geliştiren Michael Faraday’ın incelemeleri bunların başlıcalarındandır. Faraday’dan sonra Fransız Hippolyte Pixli alternatif akım jeneratörünü yaptı. 1866’da Alman Weiner von Siemens’in jeneratörlerde mıknatıs yerine elektromıknatısı geliştirmesiyle yüksek güçte jeneratörle-rin kullanılması sağlandı. 1880’lerde \omas Edison’un ampulü keşfiyle elektrik enerjisi aydınlatmada kullanıl-maya başlanmıştır.

Türkiye’de elektrik enerjisi, ilk kez 1902 yılında Tar-sus’ta II.Abdülhamid sayesinde kurulan bir hidroelekt-rik santral ile üretilmeye ve kullanılmaya başlanmıştır. O dönemde, Tarsus Belediyesi’nde çalışan Avusturyalı Dör+er tarafından, Berdan Nehri Bentbaşı mevkiinde kurulan hidroelektrik santralından, sudeğirmeni milinin transmisyon kayışı ile 2 kW’lık bir dinamoyu bağlanma-sıyla, 15 Eylül 1902 tarihinde Tarsus’a elektrik sağlandı. Üretilen elektrik enerjisi ile önce Tarsus’un sokakları ay-

-zade Sadık Paşa (Sadık Eliyeşil) ile Sorgu Hakimi Yakup Efendinin evleri oldu. 1914 yılında ilk kayda değer elekt-rik üretim tesisi olarak Silahtarağa Termik Santralı hiz-mete girmiştir. 14 Şubat 1914’te açılan bu tesis, ekonomik ömrünü tamamladığı 1983 yılına kadar hizmet vermiştir.

1930’lu yıllara kadar Türkiye’deki elektrik çalışmala-rı, genelde yabancı işletmelerin elinde olan küçük yerel santraller ve onların beslediği birbirlerinden ayrı yerel dağıtım şebekelerinin işletilmesi şeklinde olmuştur. 1939 yılında yabancı şirketlere verilmiş olan bu imtiyazlar dev-letleştirilerek genellikle dağıtım hizmetleri belediyelere devredilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılında, kurulu güç 33MW ve yıllık üretim 45 milyon KWh iken; 1935 yılına gelindiğinde, kurulu güç 126,2 MW, üretim ise 213 milyon kWh, elektriklenmiş il sayısı

ise 43’tür. 1933 yılında 2301 sayılı Kanun ile İller Bankası kuruldu.

1935 yılında, 2805 sayılı Kanun ile kurulan Etibank’ın 3 ana işlevinden biri elektrik işletmeciliği olarak düzenlen-miştir. Yine aynı yıl, 2804 sayılı Kanun ile Maden Tetkik Arama (MTA), 2819 sayılı Kanun ile Elektrik İşleri Etüd İdaresi (EİEİ) kurulmuşlardır. 1954 yılında Devlet Su İş-leri (DSİ) kurulana kadar hidroelektrik tesis dahil tüm üretim ve dağıtım Etibank önderliğinde bu kuruluşların katkılarıyla yürütülmüş, küçük kapasiteli dizel ve hidrolik santraller ve birçok sanayi kuruluşunun ve belediyelerin işlettiği dizel santraller ile şehirlerin elektrik ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmıştır.

1948 yılında, Silahtarağa Termik Santralı’ndan o güne en -

ralı devreye girmiş ve 1952 yılında 154 kV’luk bir Enerji nakil hattı ile İstanbul’a elektrik takviyesi yapılmıştır. Bu Enerji nakil hattı, ulusal enerji sisteminin de (Enterkon-nekte sistem) başlangıcını oluşturmuştur.

1950’li yıllarda, Türkiye’nin kurulu gücü 407.8 MW, yıllık üretim ise 500 milyon kWh’a ulaşmıştır. 1956 yılında 3 önemli tesis ulusal elektrik sistemine bağlanmıştır. Bun-lar; Adana yakınlarında Seyhan Barajı ve HES, Ankara yakınlarındaki Sarıyar barajı ve HES ileKütahya yakınla-rındaki Tunçbilek Termik Santralı’dır.

1956 yılında, Sarıyar Barajı ilk iki ünitesi toplam 80 MW güç ile hizmete girmesinden tam 14 yıl önce, 1942 yılında ABD de hizmete giren Grand Coulee Barajı 24 jeneratör-lü 6180 MW gücünde idi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük elektrik projesi Atatürk Barajı 2400 MW gü-cündedir.

1958 yılında Nazilli yakınlarında Kemer Barajı ve HES, 1959 yılında Kırşehir yakınlarında Hirfanlı Barajı ve HES, 1960 yılında Manisa yakınlarında Demirköprü Barajı ve HES o yıllarda kurulan hidroelektrik tesislerdir.

II. Abdülhamid

Atatürk Barajı

21

Page 24: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

1970 yılında 1312 sayılı yasa ile Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) kurulmuş, Belediyeler ve İller Bankası dışında bü-tünlük sağlanmış, bazı istisnalar dışında üretim, iletim ve dağıtım tesislerinin yapım ve işletilmesi ile elektrik sek-törünün planlanması tekel statüsüyle TEK’e verilmiştir.Bu tarihte de kurulu güç 2234.9 MW, üretim ise 8 mil-yar 623 milyon kWh seviyelerine yükselmiş, ilk 380 kV “Enerji Nakil Hattı” sisteme dahil edilmiştir. 1970 yılında

elektriklenmiş köy sayısı % 7’ye ulaşmıştı. 1972 yılında, Türkiye’nin o güne kadar ki en büyük baraj ve HES’i olan Eskişehir yakınlarındaki 300 MW gücündeki Gökçeka-ya Barajı ve HES ile yine en büyük termik santral projesi olan Seyitömer Termik Santralı devreye alınmıştır. 1975 yılında Fırat Nehri üzerindeki inşaa edilen Keban Bara-jı, 1330 MW’lık kapasitesi ile o yıla kadar kurulan tüm barajlı santralerin toplamından daha büyük kurulu güce sahipti.

Türkiye kurulu gücü 1980 yılında 5118.7MW’a üretimi ise 23 milyar 275 milyon kWh kapasitesine ulaşmıştır. 1982 yılında Belediyeler ve Birliklerin ellerindeki elekt-rik tesisleri TEK’e devredilmiştir. Bu tarihten itibaren de

enerjinin üretimi, dağıtımı ve satışları bu kurum (TEK) tarafından yapılması sağlanmıştır. Bu dönemde de Türki-ye’nin kurulu gücü 6638.6 MW, üretimi ise 26 milyar 552 milyon kWh olarak gerçekleşmiş, bu yıl elektriklenmiş

Termik Santrali yapılmıştır. 300MW 2 ünite daha sonra 2000 yılında 2 ünite daha faliyete geçmiştir.

1984 yılında kabul edilen 3096 sayılı yasa ile TEK’in tekel statüsü kaldırıl-mış, yerli ve yabancı Sermaye Şirketle-rine üretim tesisi kurmak ya da mevcut üretim ve dağıtım tesislerinin mülki-yeti TEK’da kalmak üzere işletme hak-kı devralmak suretiyle faaliyette bu-lunma imkânı verilmiştir. 12 Ağustos 1993’te TEK; ikiye ayrılarak üretim ve iletimden sorumlu TEAŞ, dağıtımdan sorumlu TEDAŞ kurulmuştur.

Bu dönemde Yap-İşlet Devret (YİD) modeli ile kurulması kabul edilen üre-tim tesislerinin finansmanının teşeb-büs sahiplerince sağlanması, üretilen tüm enerjinin TEK tarafından satın alınması benimsenmiştir. 3096 sayı-lı yasa ile Özel sektöre üretim, iletim, dağıtım ve ticaret yetkisi veren, Yap-iş-let-Devret modeline, otoprodüktör (Kendi elektrik enerjisi ihtiyacını ken-di ürettiği tesislerden sağlayan, üretti-ği fazla enerjiyi kamuya satan sanayi kuruluşları) uygulamasına ve mevcut tesislerin işletme hakkı devirlerine imkân sağlanmıştır. 1996 yılında sa-dece yeni üretim tesislerinin yapımı için Yap-İşlet Modeli uygulamasına yönelik olarak 4283 sayılı yasa yayın-lanmıştır.

3 Mart 2001 tarihinde, 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Ka-nunu ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) oluşturulmuş olup piyasada faaliyet gösterecek olan işlet-melerin bu kurum ve kurul ile uyumlu çalışması öngörül-müştür. Bu dönemde Türkiye Elektrik Üretim ve İletim Anonim Şirketi (TEAŞ) üçe bölünerek;

1.Türkiye Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ)2.Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi (TETAŞ)3.Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) kurul-muşlardır.

22

Page 25: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Linyit

HES Akarsu

-

100.000

200.000

300.000

400.000

500.000

600.000

700.000

800.000

01

.08

.20

13

03

.08

.20

13

05

.08

.20

13

07

.08

.20

13

09

.08

.20

13

11

.08

.20

13

13

.08

.20

13

15

.08

.20

13

17

.08

.20

13

19

.08

.20

13

21

.08

.20

13

23

.08

.20

13

25

.08

.20

13

27

.08

.20

13

29

.08

.20

13

31

.08

.20

13

Biogaz

HES Akarsu

Jeotermal

Linyit

Nafta

LPG

Fuel Oil

Ye

nil

en

eb

ilir

T

erm

ik

KURULU

144,107

HES 443,990

RES 27,000

ATIK ISI,

JEOTERMAL

88,284

TOPLAM 703,381

2012 yılı Ağustos ayında işletmeye giren santrallerin kurulu gücü 453,243 MW iken 2013 yılı Ağustos ayında işletmeye giren santrallerin kurulu gücü 703,381 MW olmuştur. 2013 Ağustos sonu Türkiye toplam kurulu gücü 61189 MW değerine ulaşmıştır.

Fuel Oil

1%

44%

LPG

0%

Nafta

0%

13%

1%

Linyit

11%

1%

Jeotermal

0%

HES Akarsu

3%

21%

Biogaz

0%

5%

Mesken

Ticaret

Resmi Daire

Sanayi

23,3

47,416,3

4,5

2,0

6,5

2013 Ağustos ayı verilerine göre ülkemizin elektrik enerjisi üretimi-nin kaynak türlerine göre dağılımı aşağıda verilmektedir. Genel olarak kaynak türlerindeki değişim ben-zerlik göstermektedir. Ağustos ayı sonu itibariyle elektrik enerjisi üre-timinde kaynakların payına bakıl-dığında doğal gazın %44 ile en çok paya sahip olduğu görülmektedir. Bunu sırasıyla %21 ile hidroelekt-rik (barajlı), % 13 ile ithal kömür takip etmektedir. Temmuz ayında %19’luk paya sahip olan hidroe-lektrik (barajlı) oranı Ağustos ayın-da %2 artarken, %4’lük paya sahip olan hidroelektrik (akarsu) oranı %1 azalmıştır. Yenilenebilir kaynak türlerinden rüzgarın oranı geçen ay ile aynı orana sahiptir (son 3 aylık oranları %3, %5, %5).

23

Page 26: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

24

Page 27: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Enerji Federasyonu’nun değerli Yöneticilerinin yeni çıkarmaya başladıkları ENERJİMİZ dergisi-nin yeni sayısı için görüşümü talep ettiklerinde, aklıma ilk gelen Enerji Sektörüne yetişmiş ele-man sağlayan farklı Üniversitelerin farklı Fakül-te ve Bölümleri hakkında üniversiteye öğrenci olarak girdiğim 1977 yılından bu yana Şahsımda oluşan intibaları, mevcut gelişmeleri ve özellik-le de Teknoloji Fakülteleri ile ilgili gelişmeleri ENERJİMİZ dergisinin sevgili okuyucuları ile paylaşmak oldu. Bunlar, okuyucular açısından oldukça orijinal olabilirdi; çünkü Enerji Sektörü ile ilgili 3 ayrı Fakülte’de belirli zaman dilimlerin-de bulunmuş çok az sayıdaki şahsiyetden birisiy-dim. 1982’de İ.T.Ü. Makine Fakültesi’nden me-zun olduktan sonra 1997’e kadar bu Fakülte’nin Termodinamik ve Isı Tekniği Anabilim Dalı’nda sırasıyla Arş.Gör., Yrd.Doç. ve Doç. olarak çalış-mış; daha sonra M.Ü. Teknik Eğitim Fakültesi, Enerji Eğitimi Anabilim Dalı’nda Doç. ve Prof. olarak bulunmuş ve 2010 senesinden bu yana da yine aynı Üniversitenin Teknoloji Fakültesi’nde kurucu Dekan ve Makine Mühendisliği Bölü-mü’nde Bölüm Başkanı olarak görev yapıyordum.

İ.T.Ü. yetişmemde en önemli faktörü temsil ediyordu. Genelde Alman disiplini ile yetişmiş hocaların yanında asistanlık yapmıştım. Titiz, teferruata düşkün, muhakkak kusursuz sonuca gitmeye hede+enmiş bir eğitim tarzı idi. Belki de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli bir bölü-müne damgasını vurmuş Şahsiyetler İ.T.Ü.’den çıktığından olsa gerek, öğrencilik ve Araştırma Görevliliği yıllarımda bütün Türkiye’yi İ.T.Ü. ve çevresi olarak görüyordum. Ancak Yrd.Doç. ol-duğum 1990 yılında ilk defa ders vermek üzere İ.T.Ü. haricindeki Üniversitelere gittiğimde Tür-kiye gerçeğini daha yakından tanımaya başla-mıştım. Bu arada Özel Sektörü de tanıyordum. O yıllarda Makine Fakültesi’nden mezun ettiğimiz öğrenciler teorik olarak iyiydiler, ama pratikleri yetersizdi !..Nitekim; 1996-1997 yıllarında son sınıf derslerine girdiğim İ.T.Ü. Makine Mühen-disliği öğrencilerine; her ne kadar bütün eği-tim-öğretim hayatları boyunca 24’şer günden 3 ayrı staj yapmalarına rağmen pratiklerinin zayıf olduğunu söylüyor ve “ Muhakkak mezuniyet sonrasında da kendinizi hem pratik hem de ya-

bancı dil açısından geliştirmelisiniz !...” diye in-ceden nasihatde bulunuyordum. Nitekim, İ.T.Ü. Makine Fakültesi’nden mezun olanlar genelde ilk senelerde devlet veya özel sektörde başkalarının yanında çalışıyorlar, daha sonra da kendi işyerle-rini açıyorlardı. Ancak, o yıllarda İ.T.Ü. Makine Fakültesi’ne Meslek Liseleri’nden gelen az sayıda öğrenci için durum daha da farklı idi. Bunların zaten pratikleri olduğundan, gerekli teorik bilgiyi aldıklarında mezuniyetten kısa bir süre sonra ol-dukça başarılı oluyorlardı !..Ben de bitirme pro-jesi ve/veya yüksek lisans tez talebesi olarak ge-nelde bu öğrencilerden seçiyordum. O yıllarda ki çalışma konularım olan sulu, havalı kollektörler, güneş enerjili yemek pişiricileri, güneş havuzla-rı, güneş simülatörleri, hava tüneleri ve savonius rüzgar türbinleri üzerindeki deneysel model ça-lışmalarımı bu şekilde gerçekleştirmişdim.

1997 Temmuz’unda Marmara Üniversitesi, Tek-nik Eğitim Fakültesi, Makine Eğitimi Bölümü, Enerji Eğitimi Anabilim Dalı’nda Doç. olarak ça-lışmaya başladığımda, zaten içinde olduğum Mil-

ve Eşim Öğretmendi !..], bu sefer meslek lisesi öğretmeni yetiştiren bir Fakülte’nin elemanı ola-rak girmiştim. Teknik Eğitim Fakülteleri’ne daha çok Meslek Liseleri’nden öğrenci geliyordu; düz liselerden gelen azdı. Bu sefer, bu fakültelerde-ki problemleri yakından tanımaya başlamıştım. Öğrencilerin gelişlerindeki temel dersleri [ mate-matik, fizik, kimya ] bilgileri zayıfdı !.. Bu bilgi-ler, Teknik Eğitim Fakültesi’nde tamamlanmaya çalışılıyordu ; ama öğretim üyeleri çok zorlanı-yordu. Ancak bu Fakültelere gelen öğrencilerin uygulama yönleri çok kuvvetliydi. Nitekim bu Fakültede bulunduğum yıllarda [ güneş pişi-ricileri, güneş enerjisi ile su damıtma,güneş ha-vuzları, biogaz, bodizel uygulamaları, değiştiril-miş savonius rüzgar türbinleri, fiberoptik ile ışık nakli, ışık boruları, laboratuvar araçları, absorp-siyonlu soğutma, değişik votovaltaik uygulama-lar,faz değiştiren malzemeler ile ısı depolanması, ısıtma, soğutma, değişik yakıtların motor perfor-mans ve ekzost emisyon testleri, güneş enerjili araçlar, hidrojenli araçlar ] gibi çok farklı konu-lardaki deneysel çalışmaları lisans, Yüksek Lisans ve Doktora talebelerim ile gerçekleştirmiştim.

25

Page 28: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Teknik Eğitim Fakülteleri’nde, Mühendislik Fakültele-ri’ne nazaran ek pedagojik formasyon dersleri ve stajla-rı vardı. Ders saati sayısı çok fazla idi. Bir de en büyük problemleri yabancı dil için hazırlık sını+arının olmayı-şıydı. Her ne kadar az da olsa çok kaliteli mezunlar çıksa da genelde Teknik Eğitim Fakültesi’nin öğrencilerinde bölümden bölüme değişen öz-güven eksikliği ve mo-ralsizlik göze çarpıyordu. Özellikle son senelerde Milli Eğitim Bakanlığı’nca Meslek Liseleri’nde açılan branş kadrolarının azlığı; buna karşılık Teknik Eğitim Fakül-teleri’nden çok fazla sayıda mezun verilmesi ve bu me-zunların çok küçük bir miktarının bu açılan kadrolara yerleşebilmeleri; diğerlerinin ise özel sektöre yönelmele-ri ve üstelik mühendis eşdeğerinde, bazen daha yüksek performansda iş yapabilmelerine karşılık mühendislik imza yetkilerinin olmayışı ve Teknik Öğretmen gibi bir tanımın iş hayatında bulunmaması nedeniyle işveren ta-rafından ücret takdirinde bu mezunlar çok büyük hak-sızlıklara maruz kalıyorlar ve sonuçta da bu süreçler birikerek devasa toplumsal bir probleme dönüşüyordu.

Nitekim, Y.Ö.K. bu probleme artık dur demek ihtiyacını hissetmiş olmalı ki 2009 Senesi’nin Kasım ayında 5 ayrı çeşitdeki 27 adet Mesleki ve Teknik Eğitim Fakültesi’ni, öğrencileri mezun olduğunda ve en geç 2015-2016 eği-

tim-öğretim yılını geçmemek üzere kapatma kararını uygulamaya sokarak yeni türde 21 adet Teknoloji Fakül-tesi kurmuştur. Kurulan bu 21 Teknoloji Fakültesi’nin 7’sinin, mühendislik için uygulanmakta olan eğitim-öğ-retim ölçütlerini sağlayan bölümleri eğitim-öğretime açılmış ve 2010-2011 eğitim-öğretim yılı için öğrenci kabul edilmiştir. Öğrenci alımına onay verilen bu 7 Fa-külte’den bir tanesi de Marmara Üniversitesi bünyesi’nde yeni kurulan Teknoloji Fakültesi’dir.

19 Ağustos 2010 tarihinde kurucu Dekan olarak atan-dığım M.Ü. Teknoloji Fakültesi’nin kuruluş aşamasında gerek İ.T.Ü. ve T.E.F.’deki tecrübelerimiz ışığında gerekse Yüksek Öğretim Kurumu ile uyumlu olarak akılcı po-litikaları , Şahsım ve ekip arkadaşlarımız uygulamaya koyduk. Öncelikle; akademik kadromuzu son yıllarda uygulanan Mühendislik Doçentlik Kriterleri’ni ve Üni-versitemizin Atama Kriterleri’ni sağlayan genç eleman-lardan oluşturduk ve oluşturmaya da devam ediyoruz. Sadece örgün eğitimin olduğu Fakültemiz’de Öğretim Elemanlarımız, belli sayıdaki derslerini akredite edilebi-lir kalitede vermeleri yanında; proje çalışmalarına [ BAP-KO (Üniversite içi Projeler), LLP Eğitim ve Gençlik Pro-jeleri ( Erasmus, IP, Leonardo Vinci, Comenius, Grindvig

26

Page 29: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

FP7, Kalkınma Ajansları, TÜBİTAK- Euroka, KOSGEB, SANTEZ)] yönlendirilmiş ve çok kısa zamanda Fakülte-miz’e döner sermayeden de gelirler gelmeye başlamıştır. Nitekim; 2011 yılının son günlerinde Üniversitemiz’in ve Teknoloji Fakültesi’nin ilk SANTEZ projesinin kabulü ve 2012 yılında Leonardo Vinci Projesinin kabulü gel-miştir. Fakültemiz’de 2012-2013 Eğitim-Öğretim yılında üçüncü defa öğrenci aldığımız üç [ Makine Mühendis-liği, Mekatronik Mühendisliği ile Metalurji ve Malzeme Mühendisliği ] Bölümün 4 senelik ders programları, bu geçtiğimiz sene içerisinde Türkiye’deki Akreditasyon Ku-rulu MÜDEK ( Mühendislik Eğitimi Programları Akre-

-lu ABET ( Mühendislik ve Teknoloji için Akreditasyon Kurulu ) ‘nun kriterlerine göre hazırlanarak uygulamaya

kısa zamanda 4 adet Erasmus Antlaşması yapılmıştır. M.Ü. Teknoloji Fakültesi’nin diğer Mühendislik Fakülte-leri’nden temel farklılığı ( yaz döneminde yapılacak olan 72 günlük stajlara ek olarak ) Teknoloji Fakültesi’nin son sınıfında- 7. Sömestre’de uygulanacak olan İŞYERİ EĞİ-TİMİ altındaki SANAYİ STAJI olacaktır. Aynı zamanda da; daha önceden Teknik Eğitim Fakültesi’nin altyapısın-da hazır olan Laboratuar ve Atölyelerde de öğrencilerin uygulamalı eğitimi devam edecektir. Böylece; hem teorik bilgisi ve alt yapısı olan ve hem de pratiği çok kuvvetli

mühendisleri yetiştirmek fırsatını yakalamış bulunmak-tayız.

Nitekim uygulanan bu politikalar sonucunda; Fakülte-miz’de öğrenci kabul edilen programların bu seneki taban puanlarını diğer Teknoloji ve Mühendislik Fakültelerinin eşdeğer programlarının puanları ile karşılaştırırsak; şunu memnuniyetle söyliyebiliriz ki: Fakültemiz’in Makine Mühendisliği Bölümü, Teknoloji Fakülteleri arasında birinci ve Mühendislik Fakülteleri arasında, birçok eski tarihli kurulmuş, yerleşik ve akredite olmuş programları geçerek onaltıncı sıraya yerleşmiştir. Aynı şekilde; Fakül-temiz’in Mekatronik Mühendisliği Bölümü, Teknoloji Fakülteleri arasında birinci ve Mühendislik Fakülteleri arasında ikinci sıraya ve Fakültemiz’in Metalurji ve Mal-zeme Mühendisliği Bölümü, Teknoloji Fakülteleri ara-sında birinci ve Mühendislik Fakülteleri arasında altıncı sıraya yerleşmiştir. Son olarak şunu müjdelemek isterim ki; öğrenci kabul etme şartlarını yeni gerçekleştirdiğimiz Fakültemiz’in Elektrik-Elektronik Mühendisliği ve Teks-til Mühendisliği Programlarına 2013 ÖSYM’sinde yeni öğrenci alışı gerçekleşecektir.

demesi dileğiyle…

27

Page 30: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Dünya nüfusuna paralel olarak artan enerji tüketimi, kaynakların ekonomik ve rasyonel bir şekilde değerlen-dirilmesini gerektirmekte, özellikle bir ürün yada kay-naktan bütün olarak yararlanmanın zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu kaynaklar arasında biyokütle dikkati çekmektedir.Biyokütle, son yıllarda çevresel ve domestik özellikle-rinden dolayı alternatif yenilenebilir yakıt olarak ele alınmaktadır. Bitkilerin fotosentezi sırasında kimyasal olarak özellikle selüloz şek-linde depo edilen ve daha sonra çeşitli şekillerde kul-lanılabilen bu enerjinin te-mel kaynağı güneştir. Biyo-kütle; ihtiva ettiği enerjiyi kazanmak için yakıt olarak kullanılabilen tarım veya ormancılıktan sağlanan bit-kisel bir maddenin kendisi, tamamı ya da bir kısmından elde edilen ürünlerdir (ET-KHKKY, 2006). Biyokütle terimi; yakıt olarak kullanı-labilen farklı özelliklere sa-hip çeşitli materyalleri kap-sar. Biyokütle kaynakları; enerji bitkileri ve kısa döngülü enerji ormanları, tarımsal ve bitkisel atıklar, hayvansal atıklar, orman ürünleri ve atıkları endüstriyel atıklar ve sucul bitkiler olarak sını+andırılabilmektedir (Stuard, 1993). Yakacak olarak değerlendirilecek olan biyokütle, atık biyokütle olarak isimlendirilebilir ve atık biyokütle de istenilmeyen ürünler veya daha az değerli yada daha az kullanılan tarımsal ve orman atıkları olarak düşünü-lebilir.

Yenilenebilir enerji kaynağı olan biyokütle’nin toplam enerji eşdeğeri 2880 EJ (65376 MTPE) olup, bu değer 1997 dünya enerji tüketiminin yaklaşık 8 katına eşittir. Günümüzde dünya toplam enerji tüketiminin yaklaşık %14’ü biyokütle enerjisinden karşılanmaktadır. Biyoküt-leden enerji kaynağı olarak yararlanmak çevresel avantaj-larından dolayı yaygınlaşmaya başlamıştır. Biyokütlenin iki başlıca avantajı; biyokütlenin sınırsız elde edilebilirli-ği ve diğer enerji kaynaklarına nazaran çevresel zararının olmamasıdır (Nendel et al., 1998). Biyokütle’nin diğer enerji kaynaklarına göre pozitif küresel etkisi, nükleer veya petrol enerjisine göre kaza risklerinin olmamasıdır (Ghislain, 1994). Biyokütle fosil enerji kaynaklarıyla kı-yaslandığında yenilenebilir bir enerji kaynağıdır. Solar

(Güneş) ve rüzgar enerjisi gibi diğer yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kıyaslandığında; biyokütle depolanabilir bir kaynaktır, pahalı değildir ve fayda ve verimi yüksek-tir (Scholz and Berg, 1998). Önümüzdeki yıllarda yalnız biyokütle kaynağıyla çalışan büyük termik santrallerin yapımı planlanmaktadır. İsveç ve Finlandiya gibi ülkeler-de bölgesel biyokütle santralleri ile elektrik üretimi yapıl-makta, İsveç, Kanada, İrlanda, ABD, Finlandiya, Avus-

Enerji Birliği’ni (IEA) oluştura-rak enerji ormancılığının geliş-mesine destek vermektedirler.Biyokütle aynı zamanda atmos-ferdeki karbondioksit mikta-rının azalmasında bir çözüm olarak gözükmektedir (Gemtos

fosil yakıtlarının yanmasın-dan farklı olarak, biyokütlenin yanması “karbondioksit (CO2) nötr” şeklindedir; bir başka deyişle, biyokütle yakıldığında atmosfere salınan CO2 mikta-rı, fotosentez yoluyla büyümek için bitkilerin kullandığı CO2

Müdürlüğü’nün iklim değişikliği üzerine olan etkilerine dair değerlendirme raporuna göre (2007); kaynağında ayrıştırma ve geri dönüşüm sonrasında enerji eldesi en az net sera gazı veren yöntem olarak belirlenmiştir. Atık-tan üretilmiş yakıt eldesi geri dönüşüme göre daha az sa-lım azaltımı sağlamaktadır.

Türkiye ekonomisinin yüksek ve istikrarlı büyüyebilmesi için mümkün olan bütün yerli kaynakların enerji üre-timi amacıyla değerlendirilmesi öncelikli bir husustur. Özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarının hem birincil enerji arzı hem de elektrik üretimi amacıyla değerlen-dirilmesi sürdürülebilir kalkınmanın temini açısından önem taşımaktadır. Ülkemiz 10. Kalkınma Planında, kaynaklara dayalı enerji programıyla yerli kaynakların enerji üretimindeki payının artırılması suretiyle enerjide dışa bağımlılığın azaltılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, rüzgâr, güneş, biyokütle ve jeotermal kaynakların elekt-rik üretiminde kullanılmasına yönelik potansiyelin tam olarak tespit edilmesi, bu kapsamda jeotermal aramala-rın hızlandırılması, biyokütle, jeotermal ve güneş kay-naklarının birincil enerji amacıyla değerlendirilmesi için mevcut potansiyelin harekete geçirilmesi ve biyoetanol

28

Page 31: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

ve biyodizel yakıtların benzin ve motorinle harmanlan-ması uygulamalarının gıda güvenliği, çevresel etkiler ve tesis kapasitelerinin geliştirilmesi açısından izlenmesi kararı alınmıştır (Kalkınma Bakanlığı, 2013).

Türkiye gerek orman kaynakları gerekse tarımsal kay-naklar bakımından zengin biyokütle potansiyeline sa-hiptir. Tarımsal atıklar 3 grupta incelenebilir: bitkisel üretim sonucunda arta kalan atıklar, hayvansal üretim sonucunda arta kalan atıklar ve tarım ürünlerinin işlen-mesi sonucunda açığa çıkan atıklar. Halihazırda yakılan yada tekrar sürülerek toprağa gömülen bitkisel ve hay-vansal atık/artıkların yakıt olarak değerlendirilmesine yönelik gideren artan büyük ilgi vardır. Ülkemiz önemli miktarlarda buğday sapı başta olmak üzere tahıl sapları, kendir sapları, ayçiçeği ve pamuk sapları, tütünve haşhaş sapları gibi pek çok bitkisel atık potansiyeline sahiptir. Tarımsal atıklar, yüksek potansiyelinden dolayı ülkemiz için önemli bir biyokütle kaynağıdır. Hayvansal atıklar açısından bakıldı-ğında ise, hayvansal kökenli protein açığının en hızlı ve ucuz bir şekilde karşılanmasında kanatlı hayvan yetiştiriciliği öne çıkmaktadır. Ül-kemiz tavuk eti üretiminde 2004 yılı FAO verilerine göre Dünya ülkeleri sıralamasında 185 ülke arasında 16. sırada yer almıştır (Civaner, 2007). Etlik piliç tavukçuluğunda başta üretim süresinin çok kısa olmasından kay-naklı etlik piliç eti üretimi hayvancılık sektöründe özel bir önem arz etmektedir. Tavuk gübresinin kulla-nımı tarım için önemlidir. Bunlar arasında ise yumurta tavuğu gübresi herhangi bir karışım ihtiva etmeyip saf olduğundan önemlidir, gübre değeri yüksektir. Etlik pi-liç üretimi sırasında ortaya çıkan altlık ise çeltik kavuzu, talaş vb materyallerle karışmış olduğundan yumurta ta-vukçuluğunda ortaya çıkan altlık gibi saf olmamaktadır. Etlik Piliç (Broiler) yetiştiriciliğinde bin piliçten 1225 kg gübre elde edilmektedir. Buna göre yüz bin adet broiler üreten işletmeden elde edilen tavuk gübresi ile 200-400 dekarlık bir alanı gübrelemek mümkün olmaktadır (Ak-yıldız, 1975). Bununla birlikte yetiştirme sebebi ile altlık çeltik veya talaş karışımlıdır ve tavuk gübresinin kullanı-labilecek miktarı çok iyi belirlenmeli hatta verim amaçlı kullanılmamalıdır. Gün geçtikçe gelişen ve yaygınlaşan tavukçuluk sektöründe, tavukçuluk artık ve atık madde-leri sorun oluşturacak boyutlara ulaşmıştır. Bu maddeler eğer usulüne göre giderilemezlerse çevre sağlığını çok ciddi tehdit ederek, bu sektörün gelişmesine engel olacak bir faktör haline gelebilecektir. Oysa bu maddeler uygun metotlarla işlenerek değerlendirildiğinde işletmenin kâ-rına katkıda bulunabilecek kıymetli yan ürünler haline gelebilmektedir. Böylece ekonomik kazanç yanında çev-re kirliliğine sebep olması da önlenecektir.

Biyokütle ısıtma, yemek pişirme, endüstriyel termal kul-lanımlar, elektrik üretimi, ulaştırma ve ayrıca şu anda petrolden imal edilmekte olanlar da dahil olmak üzere çeşitli faydalı kimyasalların üretiminde kullanılmak üze-re katı yakıtlar (yakıt odunu, odun kömürü, biyokütle briketleri, vs.), sıvı yakıtlar (biyodizel gibi) ve gaz halin-de yakıtlar (biyogaz gibi) üretebilir. Yakma, piroliz, gaz-laştırma vb. termal bertaraf yöntemleri ile atıkların ber-tarafı net bir seragazı azaltımı sağlarken özellikle yerine ikame edildiği yakıta göre, birleşik ısı güç (kojenerasyon) olmasına göre bu azaltım önemli ölçüde artabilmektedir.

Biyogaz: Organik artıkların oksijensiz ortamda ferman-tasyonu sonucu ortaya çıkan renksiz, kokusuz, parlak mavi bir alevle yanan havadan hafif gaz karışımdır. Bi-

yogazın bileşiminde yaklaşık olarak % 40-70 metan, % 30-60 karbondi-oksit, % 0-3 hidrojen sülfür ve çok

az miktarda azot ve hidrojen bu-

üzere pek çok biyogaz tesisi -

gaz tesisi sayısı 7.000.000 adet olup, bu rakam tüm dünya-

daki tesislerin %80’ine tekabül etmektedir. Hayvan atıklarının hammadde olarak kullanıldığı biyogaz tesisleri için hammad-

de seçiminde en önemli faktör atığın biyogaz oluşturma kapasite-

sidir. Hayvan atıkları içerisinde kü-m e s hayvanlarının 1 kg hayvan ağırlığı başına

biyogaz üretim kapasiteleri oldukça yüksektir. TÜİK (2009) yılı sonu verilerine göre; toplam büyükbaş hay-van sayısı 10,811,165, koyun sayısı 21,749,508, keçi sayısı 5,128,285 ve kümes hayvanları sayısı 234,082,206 şeklin-dedir. Hayvanların ağırlıklarına, cinslerine ve beslenme şekillerine bağlı olarak oluşturacakları gübre miktarları ve buna bağlı olarak da elde edilecek biyogaz miktarı de-ğişmektedir. Büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanı kuru gübresinin 1 tonundan, yılda yaklaşık olarak 200 m3 bi-yogaz elde edilmektedir, elde edilen biyogazın kaloriferik değeri ise 22.7 MJ/m3’dür.

Piroliz: Oksijensiz koşullarda atığın sıcaklık etkisiyle yanmasıdır. Piroliz, zayıf piroliz (450 ile 650 oC’de bi-yokatı, biyoyakıt (sıvı) ve syngaz-CO ve H2 karışımı gaz elde edilmesi), orta piroliz (450 ile 500 oC), hızlı piroliz (buharın eksraksiyonu ile gaz ve biyokatı oluşumlarına kıyasla daha fazla sıvı üretimir) şeklinde 3 çeşittir (Sohi et al. 2009). Proliz işlemleri sonrasında elde edilen katı formlara Biyokömür (biochar) denilmektedir. Proliz sis-teminde dışarıdan hava girişi olmaması temel koşuldur. Gazlaştırma sisteminde sistemi ısıtmak için mevcut olan malzeme kullanılırken, proliz de ise dışarıdan ayrıca enerjiye gereksinim bulunmaktadır.

29

Page 32: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

30

Gazlaştırma Sistemleri: Gazlaştırma özellikle kömür, biyokütle ve katı atık gibi katı yakıtların gazlaştırması, kontrollü hava ile gerçekleştirilerek, katı yakıtları katı halden gaz haline dönüştürme işlemidir. Gazlaştırma, gazlaştırıcıda atmosferik, vakum veya basınç altında tu-tulan koşullarda gerçekleşir ve ürün genel olarak syngaz olarak adlandırılan CO ve H2 karışımıdır. Üretilen gaz temizlenir ve hava ile yakılarak enerji üretilir. Üretilen sentetik gaz, şehir gazına çok benzerdir ve elektrik gücü ve/veya sıvı yakıt, metanol gibi kimyasal maddeler ve gübre yapımı için kullanılabilir. Katı yakıt esaslı elektrik gücü üretim teknolojisi en uygun hava emisyonlarına, katı atık ve atık su değerlerine sahiptir (Tolay ve ark., 2008). Yakmaya göre yüksek enerji verimliliğinin nedeni, daha az karbondioksit (CO2) emisyonlarıyla sonuçlanan katı yakıt gazlaştırmada aynı miktarda enerji üretmek için daha az katı yakıt kullanılmasıdır. Gazlaştırma, yak-ma teknolojilerine göre daha çevreci teknolojilerdir ve CO2, SO2, NOx emisyonları bakımından çok daha avan-tajlıdır. Gazlaştırma sırasında NOx, SO2, dioksin ve fu-ran gibi kirleticiler oluşmamaktadır. Bu yöntemin diğer piroliz yöntemlerinden farkı ısı kaynağı olarak oksijen ve havanın kullanılması, 800-1400oC gibi yüksek ısılarda yanmanın gerçekleşmesi ve ısı kaynağı olarak da dışsal ısı kaynağı kullanan diğerlerinin aksine tamamen içsel ısı kaynağına da gereksinim göstermesidir (Brown 2009). Hollanda’da 2002 yılında tavuk altlıklarını ortadan kaldı-rılmasına yönelik yani kanuni düzenlemeler getirilmiş ve

-lamayı takiben altlıkların ortadan kaldırılmasına yönelik araştırma ve uygulamalar hız kazanmış, bu uygulamala-rın başında ise söz konusu atıkların gazlaştırılarak ener-jiye dönüştürülmesi bulunmaktadır. Yılda 900 ton tavuk gübresi çıkan BTG Biomass Teknolji grubunun kurmuş olduğu sistemde yılda 450 MWh elektrik üretimi yapıl-makta, sistem kullanıcıları ortaya çıkan biyokömürnın da yol yapımında yada gübre olarak tarımda kullanıla-bileceğini belirtmişlerdir. (http://www.btgworl.nl/index.php?id=94). Hâlihazırda Türkiye’de etlik piliç altlığının ısıtma amaçlı gazlaştırılması şeklinde kullanımı bulun-mamaktadır.

Gazlaştırma sistemlerinde termal enerji elde etmek amaç-landığında, sistemde enerji elde edilmesinin yanı sıra sa-bit karbonu minimize edilmiş ve fosfor ve potasyumca zenginleşmiş odun külü olarak adlandırılan bir materyal elde edilmektedir. Odun külü materyalinin içermiş oldu-ğu yüksek potasyum, kalsiyum vb. elementlerden dolayı bitkisel üretimde gübre olarak değerlendirilmesi müm-kündür (Joseph et al. 2006). Genelde; saman ve talaş altlık kullanılarak yapılan et tavuğu üretimlerinde atığın içerdiği katı madde miktarı yaklaşık %75 olarak ölçül-müştür. Yumurta tavukçuluğu sürecinden kaynaklanan katı atıklar ise %20-25 oranında katı madde içermektedir (Baban ve ark. 2002). Etlik piliç gübrelerinin besin ele-ment içerikleri zengin olup, bu gübrenin gazlaştırılma-

sıyla ortaya çıkacak odun külü de özellikle potasyum ve kalsiyumun uçucu özelliğinde olmamasından dolayı, % 1.5-2 arasında potasyum içeren atık yakıldığında % 15-20 arası potasyum ve kalsiyum içerecektir.

Gazlaştırma sistemlerinde amaç termal enerji elde etmek değil de biyokömür elde etmekse düşük sıcaklıkta (250-300C) uçucular termokimyasalla alınıp, sabit karbonu ve diğer türevlerini kapsayan biyokömür (biochar) elde edilir.

Biyokömür (Biochar): Gerek proliz ve gerekse gazlaştır-ma sistemi aracılığıyla elde edilebilen materyaldir. Bi-yokömür, esas bileşeni karbonhidrat bileşikleri olan ve yeniden üretilebilen organik maddedir. Biyokömür üre-timinde sert kabuklular (fındık, fıstık, ceviz vb), çeltiğin dış kabuğu, odun, ağaç kabuğu, ürün kalıntıları (sap, sa-man vb), hayvansal atıkları (tavuk gübresi, tavuk kemik-leri vb) kullanılmaktadır (Demirbaş et al.., 2006; Das et al., 2008). Biyokömür olarak bunların dışında şehir atık su arıtma tesisi çamurları da kullanılmakta ancak bunun gibi endüstriyel atıkların biyokömür olarak değerlendi-rilmesinde dikkatli olunması gerekmektedir. Biyokö-mürün bileşimi (karbon, azot, potasyum, kalsiyum vb. miktarları); kullanılan hammaddeye, piroliz/gazlaştırma süresine ve sıcaklığa bağlı olarak farklılık göstermekte-dir. Örneğin; hammadde olarak bitkisel kaynaklı atık kullanılırsa karbon içeriği, hayvansal atık kullanılırsa da potasyum içeriği diğer hammaddelere göre daha yüksek olur. Yakma sistemi için atığın su içeriği kalorifik değeri-ni olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle bir yakma tesisinde atığın su içeriğinin fazla olması istenmez. Su-suzlaştırılmış tavuk dışkısının (altlıkla birlikte) kalorifik değeri 13.5 GJ/ton olarak verilmektedir. Bu değer, kömü-rün kalorifik değerinin yaklaşık olarak yarısıdır (Keh-heler vd. 2002). Bir yakma tesisinde kalorifik değerden sonra dikkat edilmesi gereken hususlar, yakma sonucu oluşacak biyokömürün bertarafı, yakma sırasında olu-şacak emisyonların yönetimidir. Biyokömür kullanımı, sera gazı emisyonlarını azaltarak küresel ısınmayı önle-meye yardımcı olur. Biyokömürler tarımsal amaçlı toprak iyileştirici yönüyle de kullanılmaktadır. Toprağa biyokö-mür uygulanmasıyla, toprağın kalite göstergelerinden olan katyon değişim kapasitesi ile su tutma kapasitesi artmakta, besin maddelerinin yıkanması engellenmekte ve toprağın biyolojik aktivitesi artış göstermektedir.Biyokömür üretimi birçok farklı materyallerden yapıl-maktadır. Farklı yöntemlerden sonra elde edilen biyo-kömür, kullanılan materyalin yapısına bağlı olarak farklı özellikler taşımaktadır (http://www.workcube.com/ku-tuphane-biochar). Biyokömür uçucu maddeler ve mine-ral maddelerin (küllerin) dengelenmesi ile %65 ile %90’a

yöntemlere bağlı olarak sıcaklığın artması ile biyokömür oluşumu genellikle azalırken C içeriği artar (Katyal vd. 2003). Burada akıllardan çıkarılmaması gereken ise, bi-

Page 33: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

yokömür orman ve tarımsal atıklardan kolaylıkla üreti-lebilir ve arazi bozunumlarını artırmamak adına biyokö-mür üretimi için yeni enerji ormanlarının kurulmasına veya tarlaların açılmasına gerek bulunmamaktadır. Dün-yada her yıl üretilen 60,6 milyar ton bitkisel ürünün yak-laşık yüzde on kadarı mısır sapı ve yaprak döküntüsü gibi tarımsal ve ormansal atık haline dönüşmektedir (Kleiner, 2009). Eğer bütün bu atıklar biyokömür olarak geri dö-nüştürülebilirse, yıllık 3 milyar ton biyokömür üretilmiş olacaktır ve buda yıllık atmosferik karbon salınımların-da yine 3 milyar tonluk bir azalmaya tekabül edecektir (Amnonette et al., 2007).

Briketleme ve Peletleme: Tarımsal ürünlerden arta kalan-ların miktarı küçümsenmeyecek miktardadır ve düzenli bir şekilde toplanmaları ya da değerlendirilmeleri yapı-lamamaktadır. Bunların değerlendirilmesini sınırlayan başlıca etmen düşük hacim yoğunluğu ve düzensiz şekil-lerinden dolayı taşıma ve depolama maliyetinin yüksek olmasıdır. Tarımsal artıklar sıkıştırılarak ve yüksek yo-ğunluğa çevrilerek bu sınırlayıcı etmenin üstesinden gel-mek mümkün olabilecektir (FAO, 1990). Tarımsal artık-lardan yakıt elde etmede son zamanlarda briket ve pelet tercih edilmektedir. Briketleme, büyük hacimli biyokütle materyallerinin yakma için uygun şekle getirilmesi me-todudur. Briketleme işlemi ile; biyokütle karakteristikleri iyileştirilmekte, hacimsel ısı değeri artmakta, taşıma ma-liyetleri düşmekte, depolama masra+arı azalmakta, so-balarda kolaylıkla yakılabilmekte, yanma karakteristik-leri düzelmekte, atmosfere salınan partikül emisyonları azalmakta ve aynı boyut ve şekilde iyi bir yakıt elde edil-mektedir (Kürklü ve Bilgin, 2005). Peletleme ise, odun, sap, saman artıklarının kurutulup, öğütülerek talaş ha-line getirildikten sonra yüksek basınçla sıkıştırılmasıyla elde edilen 6-8 mm çapındaki yakıt parçacıklarıdır. Pelet üretimi; odunsu artıkların öğütülerek talaş haline getiril-mesi, belirli oranda nem içerecek şekilde kurutulması ve peletleme kalıplarında sıkıştırılması işlemlerinden oluş-maktadır.

Ülkemizde her yıl çok büyük miktarlarda organik atık çıkmasına rağmen bu atıklar yeterince ve uygun şekilde değerlendirilmemekte çoğunlukla anız olarak yakılmak-ta yada vahşi depolama şeklinde araziye bırakılmaktadır. Kırsal alanlarda biyokütle geçmişten günümüze değin yakacak olarak veya yemek yapımında evlerde kullanıl-maktadır. Diğer alternatif yakıtların çok pahalı olmasın-dan dolayı, Dünya’da pek çok ülkede köy ve kasabalarda hala biyokütle yakıt olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde de örneğin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, pamuk bit-kisinin hasadı yapıldıktan sonra geriye kalan sapı ya atı-lıyor ya da yakacak olarak yemek pişirmede ve kışın da

-ri, buğday ve arpa ekinlerinden sonra biçerdöverlerin ar-kasında kalan saplar ile pamuk saplarını kışın evlerinde ekmek yapımında kullanmak üzere topladıklarını ancak bu sapların şekillerinden ve boyutlarından dolayı sadece sac ekmeği yapmak için ideal olduğunu belirtmektedir-ler. Oysa bu sapların ucuz ve basit bir teknolojiyle briket şekline getirilmesiyle yerel halk bu sapları evlerinin ısın-ması amaçlı sobalarda yakabilecek altyapıya devlet kay-naklarıyla sahip olabilmelidirler. Köylerinde basit briket sistemlerine sahip olmaları durumunda, tıpkı buğdayını alıp köy değirmeninde una çeviren köy kadınları benzer şekilde tarladan aldıkları ve yakacak olarak değerlen-dirmekte güçlük çektikleri atıkları briketleyip yakacak olarak kullanabilirler. Buna benzer uygulamalar Mısır ülkesinde pamuk tarımı yapılan pek çok köyde bulun-maktadır.

bitki havadan CO2 alır oksijen verir diye anlatıldı. Kar-bonun ne olduğuyla ilgilenmedik. İlgilenmediğimiz kar-bon, biyokütlenin temelini oluşturmakta ve potansiyel enerji kaynağı olarak elimizde durmaktadır. Biyokütle-nin tamamı yerlidir, üretimi ise yereldir. Bu durumda yapmamız gereken biyokütlenin potansiyelini değerlen-direbilecek yöntemlerin geliştirilmesi, destek mekaniz-malarının oluşturulması, mevcut tarım, orman, enerji, çevre mevzuatlarının uygulamaya sokulmasıdır. Bu du-rumda oluşumu, üretilmesi, yerinde kullanımı, tekno-lojisi yerli ve yenilenebilir olan bir kaynağımızı kullan-mış olacağız. Enerji dediğimizde aklımıza elektrik ya da petrol yakıtlar gelmektedir. Ülkemizde ısınmak için ithal edilen kömürün miktarı milyonlarca tonu bulmakta-dır. Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü’nün 2014 yılı başında yayınladığı Biyokütle enerjisi potansiyel atlası (http://bepa.yegm.gov.tr/) önemli veriler içermektedir. Biyokütlenin termal enerji kaynağı olarak kullanımı ko-nusunda destek mekanizmalarının kurulmasında önem-li yararlar bulunmaktadır. Ancak biyokütlenin sadece termal enerji olarak düşünülmemesi de gerekmektedir. Tarım, orman, enerji, çevre açısından değerlendirmeleri yapılarak potansiyel olarak duran kaynağımızın ülkemiz yararına kullanılmasında büyük yarar bulunmaktadır. Biyokütleden enerji elde edilmesi amaçlandığında ön-celik tarımsal üretimden artan tarımsal atıklar (pamuk, buğday, mısır, sorgum, ayçiçek sapları, fındık kabuğu vb.) ve orman endüstrisinden açığa çıkan ağaç atıkları ve bütün ağaç bölümlerinin değerlendirilmesi şeklinde olmalıdır. Bu amaç için tarım alanlarının kullanım şe-killerinin değiştirilmesi veya enerji ormancılığı yerine kurtulmak istenilen ve atık olarak bırakılan biyokütle de-ğerlendirilmelidir .

31

Page 34: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

Törene, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Ali-yev, Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynak-lar Bakanı Taner Yıldız, Güney Gaz Koridoru’nun geçtiği ülkelerden Bakanlar, Avrupa Komisyonu üyeleri ve üst düzey yetkililer katıldı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, dünyanın en bü-yük enerji projelerinden biri olan Şah Deniz Pro-jesi’nin bölgenin enerji haritasını değiştireceğini belirterek, “Projenin tamamlanmasıyla Azerbay-can gazının, Avrupa’ya ulaşmasını sağlamış ola-cağız” dedi.

SOCAR VE BP BAŞKANLARI DA HAZIRBULUNDUŞah Deniz Konsorsiyumu, Azerbaycan’da Hazar Denizi’nde bulunan Şah Deniz 2’nci Faz gaz sa-hası için nihai yatırım kararını verdiklerini açık-ladı. Projenin resmi nihai yatırım kararı imza töreni Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Ali-yev’in ev sahipliğinde bugün Bakü’de gerçekleş-ti. İmza törenine Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Arnavutluk Başbakanı Plamen Vasilev Oresarski, Gürcistan Başbakanı Irakli Garibashvili, Hırvatistan Başba-kanı Zoran Milanoviç, Karadağ Devlet Başkanı Filip Vujanovic, İngiltere Dışişleri Bakanı Willi-am Hague, İtalya Dışişleri Bakanı Emma Boni-no, Avrupa Komisyonu’nun enerjiden sorumlu üyesi Günther Oettinger, ABD Enerji Bakanı

Yardımcısı Daniel B. Pone-man, Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) Baş-kanı Rövnag Abdullayev ve BP CEO’su Robert Dudley katıldı.

35 MİLYAR DOLARYATIRIMTörenin açılış konuşmasını yapan Azerbaycan Cumhur-başkanı İlham Aliyev, Azer-baycan tarihi için önemli bir gün olduğunu belirterek, ‘Şah Deniz’ projesinin dün-yanın en büyük enerji pro-

jelerinden biri olduğunu vurguladı. Projenin, bölgenin enerji haritasını değiştireceğini belirten Aliyev, gerçekleştirilecek projelerle Azerbaycan gazının talep olan pazarlara ulaştırılmasını sağ-layacağını söyledi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, “Şah Deniz-2’ , TAP ve TANAP dünyanın en büyük enerji projeleridir. Bu proje-ler kapsamında 35 milyar dolar yatırım yapılması ve 30 bin yeni işyerinin açılması bekleniyor.” dedi.

PETROL LANETİNDEN KAÇMAYIBAŞARDIKAzerbaycan halkını bu tarihi günle ilgili tebrik eden Cumhurbaşkanı Aliyev, “Bu enerji politi-kaları, Azerbaycan ekonomisinde dönüşüm ve çeşitlendirme sağlayacaktır. Biz petrol dışı sek-törleri de geliştiriyoruz. ‘Petrol laneti’ (resource curse) denilen durumdan kaçmayı başardık.” diye konuştu. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Ali-yev, “Azerbaycan’ın kendi gaz rezervini buna daha çok ihtiyacı olan piyasaya çıkaracak. 3 trilyon metreküp hacminde gaz rezervi var. Genel ola-rak, bu projeye 45 milyar dolar sermaye getirecek. 1994 yılına geri dönmek isterim. O zaman Azer-baycan’ın enerji stratejisine başlanmıştı. Merhum Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in cesareti ve ba-kış açısı sonucunda bu mümkün oldu. Özgürlü-ğümüzden sadece 3 yıl sonra ‘Yüzyılın Anlaşması’ imzalandı” dedi.

-

32

Page 35: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 36: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

DAHA GÜVENLİ HALE GELECEKİmzalanan anlaşmaların Azerbaycan’ın uzun vadeli geliş-mesine imkân tanıyacağını, projenin Gürcistan, Türkiye, Yunanistan, İtalya, Bulgaristan’ı kapsayacağı bilgisini ve-ren Aliyev, Karadağ, Hırvatistan ile yakın işbirliği yap-mak niyetinde olduklarını, boru hattının Romanya, Ma-caristan ve Avusturya yönünde uzatılabileceğini sözlerine ekledi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız: “Hazar’ın enerji kaynakları dünyaya açıldıkça bölgenin daha güvenli hale geleceğine inanıyoruz” Törende ko-nuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da, Türkiye’nin bu projeye başından beri destek verdiğini ve Hazar’ın enerji kaynaklarının dünyaya açılmasıyla bölge-nin daha güvenli hale geleceğini söyledi.

Taner Yıldız, “Tüm ülke ve firma temsilcilerinin şehade-tiyle bu proje bölgeye siyasi istikrar getirecek ve ekonomik işbirliğini artıracak. Türkiye olarak Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın başından beri desteklediğimiz bu projeye olan olumlu tu-tumumuzu devam ettiriyoruz. Bakü-Ti+is-Ceyhan Boru Hattı ile birlikte Hazar petrolleri dünyaya açılmıştı. Bu proje de, Avrupa Birliği’nin tedariki için çok önemli bir yere sahip. Yok, paylaşılmaz var paylaşılır. Hazar’ın enerji kaynakları dünyaya açıldıkça bölgenin daha güvenli hale geleceğine inanıyoruz” dedi.

YENİ GAZ KAYNAKLARI SUNUYORİngiltere Dışişleri Bakanı Hague: “Proje, Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlayacak ve yeni gaz kaynaklarını sunacak” İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, Şah-deniz-2 projesinin Azerbaycan’a ek yatırımlar çekmeye, hem de Azerbaycan’la İngiltere arasındaki sıkı ilişkileri güçlendirmede lokomotif rol oynayacağını vurguladı. Şahdeniz-2’ projesinin gelişiminin Güney Enerji Korido-ru’nun oluşmasına olanak sağlayacağını dile getiren Ha-gue, “Bu da Avrupa’nın enerji güvenliğini sağlayacak ve yeni gaz kaynaklarını sunacak” şeklinde konuştu. Güney Enerji Koridoru’nun genişlemesinin mümkün olduğuna vurgu yapan Bakan Hague, “Bu Ortadoğu enerji kaynak-larına ulaşmaya ve Avrupa’nın enerji güvenliğini daha da pekiştirmeye imkan tanıyacak.” ifadelerini kullandı.ÜLKELERE FAYDA SAĞLIYOR

Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) Başkanı Röv-nag Abdullayev, nihai yatırım kararı imza töreninde yap-tığı konuşmada şunları söyledi: “Bugün Azerbaycan için gerçekten tarihi bir gün. Bugün ülkemiz ve bölgemiz, çok kapsamlı bir projeye başladı. Bu proje, hem Azerbaycan’ın hem de bölgenin geleceğinin yolunu açıyor. Öncelikle, Azerbaycan’ın dev doğal gaz kaynaklarından ülke olarak yararlanmamızı sağlıyor. İkinci olarak, Azerbaycan’ın Av-rupa için önemli bir enerji tedarikçisi olmasını sağlıyor ki; bu yıllardır gerçekleştirmek istediğimiz bir vizyondu.

Üçüncü olarak da, Hazar Denizi’nden Avrupa’ya kadar olan bir direkt bağlantı sağlayarak, bu rota üzerindeki ül-kelere faydalar sağlıyor.”

Abdullayev, “Şah Deniz – 2’ yatağının işlenmesi üzere projeye ortak olan şirketlerin uzmanları gerekli belge-lerin hazırlanması sürecini tamamladılar. Proje için en modern teknolojiler uygulanacak, Azerbaycan gazını Avrupa’ya tedarik eden boru hatlarının toplam uzunluğu yaklaşık 3,5 bin kilometreye olacak. Bu boru hattı Avru-pa’nın birkaç nesline hizmet edecek. Ayrıca, biz TANAP projesinde operatör ve büyük yatırımcı, TAP-da ise bü-yük yatırımcıyız. ‘Şahdeniz’ zincirin ilk halkasıdır, Azer-baycan’da gaz rezervleri ise yaklaşık 2,5 trilyon metreküp oluşturuyor.” şeklinde sözlerini tamamladı.

KORİDOR GERÇEKLEŞECEKNihai yatırım kararının neticesinde, Azerbaycan ve Gür-cistan’dan geçen Güney Ka|as Boru Hattı’nın (SCP) ge-nişletilmesi, Türkiye üzerinden geçecek olan Trans-A-nadolu Boru Hattı (TANAP) ve Yunanistan, Arnavutluk üzerinden İtalya’ya geçecek olan Trans-Adriyatik Boru Hattı’nın (TAP) inşa edilmesi ile ilgili planlara start veril-miş oluyor. Bu projeler ve ek olarak Bulgaristan’a Türkiye veya Yunanistan üzerinden doğal gaz taşıyacak olan boru hatları da tamamlandığında, Avrupa’ya doğal gaz taşıya-cak olan Güney Gaz Koridoru gerçekleşmiş olacak.

Şah Deniz 2’nci Faz projesi, Hazar Denizi’nde birbirine köprü ile bağlı olan iki platformun inşa edilmesi, denizin altında 26 kuyunun açılması ve Sangaçal terminalinde yeni üretim ve kompresör tesislerinin inşa edilmesi gibi ana unsurlardan oluşuyor.

120 BİN VARİL BEKLENİYORİkinci fazın hayata geçmesi ve Güney Ka|as Boru Hat-tı’nın genişletilme çalışmalarının yaklaşık maliyet 28 mil-yar ABD doları olacak. Şah Deniz sahasından üretilecek olan ilk aşamada 16 milyar metreküp doğal gaz, toplam-da 3.500 km taşınarak, Türkiye, Gürcistan, Yunanistan, Bulgaristan ve İtalya’da milyonlarca tüketiciye ulaşacak. İlk gaz akışının 2018 yılının sonlarına doğru, Türkiye ve Gürcistan’a yapılacak ihracat ile gerçekleşmesi bekleniyor. Avrupa’ya taşınacak ilk doğal gazın ise 2019’da yapılması hede+eniyor. Bunun yanı sıra, Şah Deniz sahasında doğal gaz ile birlikte çıkartılan bir petrol cinsi olan kondensatın ise bugünkü 55.000 varil/gün seviyelerinden 120.000 va-ril/gün seviyelerine ulaşması bekleniyor.

Bugün imzalanan nihai yatırım kararına ek olarak, Statoil şirketinin Şah Deniz ve Güney Ka|asya Boru Hattı’nda sahip olduğu hisselerinden yüzde 6.7’sinin SOCAR, yüz-de 3.3’ünün ise BP tarafından satın alınacağı açıklandı. Bu hisse alım anlaşması 2014 yılında tamamlanacak.

Kaynak: www.hurriyet.com.tr34

Page 37: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 38: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

AB`nin akkor ampullerle ilgili düzenlemesinin ar-dından enerji tasarru+u ampul üreticilerine gün doğ-muştu.

Enerji tasarru+u ampullerin sakıncaları sağladıkları enerji tasarrufu nedeniyle uzun süre göz ardı edildi.

-luydu, +oresan lambalar gibi rahatsız edici titreme-ler yapmıyordu ve ömürleri biraz fazlaca abartılmış olsa da yine de akkor am-pullere göre daha uzundu.

Ancak birçok kişi Brüksel`in ak-kor ampulle ilgili düzenlemesinin endüstrinin baskısı sonucu hayata geçirildiğini düşünüyor. Bu görüşü sa-vunanlardan biri de “Bulb fiction” yani “Ampul uydurmacası” adlı bir belgesel film çeviren Avusturyalı film yapımcısı Christoph Mayr.

Deutsche Welle`ye konuşan Mayr, “Fil-min konusu aslında ne akkor ne de enerji tasarru+u ampuller. Asıl konu işleyiş… Ak-kor ampul yasağı AB vatandaşlarının hakları-na yapılmış benzeri görülmedik bir saldırıdır” yorumunu yapıyor.

Enerji tasarru+u ampullerle birlikte Avrupalıların evlerine bol miktarda cıva da girdi. Enerji tasarru+u ampullerin beş miligrama kadar cıva içermesine izin veriliyor. Ancak cıvanın zerresi bile son derece zehir-li. Bu nedenle sözde çevre dostu ampullerin pil gibi zehirli çöplerle birlikte ayrıştırılması gerekiyor. Fakat enerji tasarru+u ampullerin sadece yüzde yirmisi bu şekilde ayrıştırılıyor. Geri kalansa diğer çöplerle bir-likte atıldığı için çevreye büyük zarar veriyor.

Viyana Teknik Üniversitesi Atom Enstitüsü’nden radyofizik uzmanı Georg Steinhauser, “Ben bu dü-zenlemenin çok büyük eksiklikleri olduğunu düşü-

ampulün kırılarak açılmasıyla tespit edilebiliyor ve bu sırada gaz şeklindeki bileşikler havaya karışıyor. Yönetmelikte bununla ilgili bir yorum yapılmamış.

Bu analiz sonuçlarını dramatik bir biçimde de-ğiştirebilecek sistematik bir hata yapıldığı

anlamına geliyor” açıklamasını ya-pıyor.

Steinhauser yaptığı araştırmala-rı bilimsel bir çerçeveye oturtur oturtmaz yayımlayacağını, çünkü Brüksel`in ampul düzenlemesiyle

ilgili değerlendirmenin 2014 yılında yapılacağını belirtiyor. Steinhauser şöyle konuşuyor: “Bana göre ne enerji tasarru+u ampuller için izin verilen en yüksek miktar olan beş miligram,

ne de bir miligram cıva bile soluduğu-muz havaya karışmamalı. Bu kabul edilir

bir şey değil.”

Cıvanın çevreye zararlarını kabul eden ve bundan hoşnut olmadığını söyleyen çevre

örgütü Greenpeace`den Niklas Schinerl ise, enerji tutumlusu ampuller sayesinde yılda 30

milyon ton karbondioksit tasarruf edildiğine vurgu yapıyor.

1 Eylül 2012 tarihinden itibaren Avrupa`da akkor ampul satılamayacak ve AB sınırları içinde sadece C sınıfı enerji tasarrufu belgeli ampullerin satışına izin verilecek.

36

Page 39: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

İki lambadan birini sönüdürmek tasarruf, aynı aydınlatmayı sağlayan daha az enerji tüketen teknolojik lambaların kullanıl-ması ise verimliliktir.

Evlerde kullanılan elektriğin % 20’si aydınlatma için kullanıl-maktadır.

Bir ağaç bir yılda ancak 20 kg CO2 temizleyebilir.Oda sıcaklığı oturma odaları için 19 – 21 C yatak odaları için 16 – 18 C aralığındadır. Kış günlerinde ortam sıcaklığındaki 1 derecelik azalma ile yakıt tüketiminde %5-7 tasarruf sağlaya-bilirsiniz.

gereçlerin ömrünü uzatacak hem de enerji tasarrufu yapmanı-za katkı sağlayacaktır.

Ülkemizde elektrik tüketimi incelendiğinde, sanyide % 47.4, konut ve ticarethanelerde % 28.2, Resmi dairelerde %4.5 ve so-kak aydınlatmasında %4.1 oranında tüketildiği görülmektedir.20 saatlik bir uçuşta yolcu başına 12 kg CO2 atmosfere salınır.Enerji tüketimindeki azalma aynı zamanda enerji üretiminde azalmaya neden olacağından atmosfere salınan sera gazlarının da salınımını azaltacaktır.

Ülkemiz gelişmekte olan bir ülkedir ve gelişimini sürdürebil-mesi için enerjiye ihtiyacı vardır.

Türkiyede enerji üretimi yılda % 4 – 5 artarken elektrik tüketi-mi % 7- 8 artmaktadır. Bu artış dünya ortalamasının yaklaşık olarak iki katıdır.

Türkiye’ de bir yılda kişi başı tüketilen enerjinin dörtte üçü it-hal edilmektedir. Yani kişi başı yıllık enerji ithalatı 500 dolardır. Bu veriler göz önüne alındığında, ülkenin dışa bağımlılığını azaltmak için, yerli enerji kaynaklarının kullanılması ve enerji-de verimliliğin sağlanması en önemli zorunluluklardandır.

Evlerde sağlanacak %10 enerji tasarrufu ile 132 milyon dolar ülke ekonomisine geri kazandırılabilir.

Doğru enerji verimliliği uygulamalarında üretimde kalite ya da performans düşmez.

Devir

37

Page 40: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 41: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)

39

Page 42: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 43: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)
Page 44: Enerjimiz (Ocak-Şubat-Mart 2014)