42

FYZY SAYI 24

Embed Size (px)

DESCRIPTION

 

Citation preview

Page 1: FYZY SAYI 24
Page 2: FYZY SAYI 24
Page 3: FYZY SAYI 24

BAfiYAZI

De¤erli Ifl›kl›lar,

3

Y. Müh. Tufan DURGUNO⁄LUFeyziye Mektepleri Vakf› Yönetim Kurulu Baflkan›

a¤dafl e¤itimde öncülük misyonunu ku-ruluflundan bugüne kadar devam ettirenVakf›m›z, 127. y›l›n› kutlarken evrensel

ve yüksek e¤itim standartlar›n›n gereklerini de et-kin biçimde yerine getiriyor.

1974 Ifl›k Lisesi mezunu, araflt›rmac›-yazarMert Sandalc›’n›n 1885’ten 2005’e kadar 120 y›l-l›k geçmifli anlatt›¤› “Feyz-i S›byan’dan Ifl›k’a” ki-tab›n›n ikincisi için flöyle bir ön söz kaleme al-d›m:

Bu kuruma hayat verenlerin belgelerde tekrarcan bulmalar› m›, yoksa tarihin yerine konan par-çalarda ayd›nlan›fl› m›?

Bafllang›çlara, dönemlere tan›k olup birlikteflekil bulmad›k m›?

Tozlu köflelerden ç›k›p, karanl›¤a, ümitsizli-¤e, ba¤nazl›¤a savafl açmad›k m›?

Ay›rmadan kucaklay›p sahip ç›kmad›k m›?Ö¤renmeyi, ö¤retmeyi amaç edinip do¤ruyu

ve hakk› savunmad›k m›?‹nsanl›k için “önce iyi insan yetifltirmeyi” he-

deflemedik mi?Bu kitap ne 2. bask›da kalabilir ne de 127. y›l-

da…Biz sevdal›y›z… Mevlana 800 y›l evvel âdeta

bizi tasvir ediyor:“Bir çera¤, baflka bir çera¤› uyand›rmakla ay-

d›nl›¤›ndan ne kaybeder? Elbette yirmi çera¤›nayd›nl›¤› bir çera¤›nkinden daha fazlad›r.”

Ifl›k Anaokulundan bafllayarak Ifl›k Üniversi-tesine kadar her düzeyde e¤itim kurumu kurarakulusal e¤itime katk›da bulunmay› amaç edinmiflbu kurum, 127 y›ld›r yüz binlerce çocuk e¤iterekonlara yetiflme ve geliflme olana¤› verdi. Ama “ön-ce iyi insan” olmak önemli. Neden mi?

Nas›l kuruldu, nas›l geliflti ve nas›l büyüdü buokul? ‹yi insanlar kurmad› m› buray›, iyi insanlarçal›flmad› m›, iyi insanlar ba¤›fllar yapmad› m›?

Araflt›rmalar›m›z s›ras›nda buldu¤umuz,1921 y›l›nda okul bütçesine katk›da bulunmak

isteyenlerin taahhütlerini ve imzalar›n› içeren birliste, okulun mali gücü ve buna ba¤l› olarak yö-netimin nas›l olufltu¤unu belgelemek aç›s›ndanoldukça ilginçtir. Baz› varl›kl› aileler taraf›ndanba¤›fllanan büyük rakamlar›n yan› s›ra 20 kr., 50 kr.gibi mebla¤larla yard›m yap›ld›¤› ve bu yard›mla-r›n da ciddiyetle kay›t alt›na al›nd›¤› görülmekte-dir. Okulu maddi, manevi katk›lar› ile y›llar boyuayakta tutan o iyi insanlar…

Bu okulu var eden ve yaflatanlar›n an›s›na2013 y›l›nda tüm Ifl›kl›lar› “‹Y‹L‹K SEFERBERL‹-⁄‹”ne davet ediyorum. Burada ölçü birimi, “‹Y‹L‹K”.

O; gönülden kopan, sözü edilmeyen, tevazuiçinde yap›lan ve yapt›kça insan›n daha çok yapa-s› gelen iyilik, asl›nda çocukluktan itibaren afl›la-nan sahiplenme duygusunun sonucu... Açlar› do-yurmaya, yetimleri okutmaya, yafll› bir teyzenincaddeyi geçmesi için kolundan tutmaya… Bu ül-kenin unuttu¤unu, ona geri vermeye davet ediyo-rum sizleri...

14 Aral›k 2013 tarihini “Türkiye ‹yilik Günü”ilan ettik. Feyziye’nin meflalesi iyilik için yanmal›ve ço¤almal›…

Ulu önder, büyük dâhi Mustafa Kemal Ata-türk ne diyor:

“Bütün insanlar, bir toplumsal vücudun aza-lar›d›r ve bu sebeple birbirine ba¤l›d›r. Baflkas›nayap›lan bir iyilik bize de iyilik, baflkas›na yap›lankötülük bize de kötülüktür. Bu sebeple iyili¤isevmek ve kötülükten kaçmak laz›md›r. Yapt›¤›-m›z ifller, etraf›m›zda sevinçler veya ac›lar hâlindeakisler uyand›r›r. Bu hâl, bize vicdani vazifeleriduyurur.”

Ö¤renmek, ö¤retmek, karanl›¤› ayd›nlatmak,bilime hizmet etmek, ak›l ile hareket etmek, gö-nülden ve samimi iyilik yapmak için görevliyiz.

Yolumuza IfiIK tutanlar›n hiç eksilmemesidile¤iyle…

Ç

Page 4: FYZY SAYI 24

4

FMVHABERLER

eyziye Mektepleri Vakf›n›n 127. kurulufly›l dönümü 16 Aral›k’ta Niflantafl›, Aya-za¤a ve Erenköy Kampüslerinde efl za-manl› düzenlenen etkinliklerle coflku

içinde gerçeklefltirildi. Niflantafl› Kampüsü Muvaffak Benderli Salo-

nu’ndaki törene çok say›da Ifl›kl› kat›ld›. Törengenç Ifl›kl›lardan oluflan koro ve en küçük Ifl›kl›-lar›n konuklara seslenifli ile bafllad›. Ifl›kl›lar 127y›ll›k köklü bir kurumun parças› olman›n verdi¤ionur ve gururu bir kez daha dile getirdiler. Tö-rende Ifl›k korosu ve konuklar, Ifl›k Marfl›’n› cofl-kuyla seslendirdi. Feyziye Mektepleri Vakf› tan›-t›m filmi de büyük be¤eni toplad›.

Törende mezuniyetlerinin 50, 40 ve 25. y›l›n›kutlayan Ifl›kl›lara gümüfl an› plaketleri verildi.

Tören, Feyziye Mektepleri Vakf› Yönetim Ku-rulu Baflkan› Tufan Durguno¤lu’nun mezunlar vekonuklara yapt›¤› duygulu ve samimi konuflmaile devam etti. 1962 y›l›nda Ifl›k Lisesinden me-zun olan Durguno¤lu, konuflmas›nda Ifl›kl› olma-n›n iyi insan olmakla özdefl oldu¤unu belirterek“Bu sene tüm Ifl›kl›lar› bu okulu var edenlerinad›na bir iyilik seferberli¤ine davet ediyorum. Aç-lar› doyurmaya, yetimleri okutmaya, bu ülkeninunuttu¤unu geri vermeye ça¤›r›yorum. 14 Aral›k2013’ü Türkiye ‹yilik Günü ilan ettik. Feyziye’nin›fl›¤› iyilik için yanmal› ve ço¤almal›.” dedi.

Törende ayr›ca FMV Yönetim Kurulu BaflkanVekili Ak›n Süel, Genel Sekreter Ahmet Burak veFMV Yönetim Kurulu Üyesi Gün Han Baflik de40. y›l gümüfl an› plaketlerini büyük bir gurur vemutlulukla ald›lar.

Sen yoksan bir eksi¤iz.Feyziyeliler Ifl›kl›lar Derne¤i kutlama etkinlikleride Niflantafl› Kampüsü bahçesinde kurulan çad›r-da gerçeklefltirildi. Etkinliklerde Huni Sergisi veMuvaffak Benderli Salonu fuayesinde düzenlenenAn› Foto¤raf Sergisi yer ald›. Etkinlikte sahnealan Mezunlar Orkestras›, “Hocam›z Çi¤dem Ta-lu’ya Sayg› Konseri”nde Çi¤dem Talu’nun sevilenflark›lar›n› seslendirdi. Sahneye ç›kan bir baflkagrup da Yol Project’ti. Grup, flark›lar›yla be¤enitoplad›. Müzik ziyafeti DJ Müzik’le son buldu. Et-kinlikte ayr›ca Zeki Yumuko¤lu Spor Salonu’ndagerçekleflen eski ve yeni mezunlar basketbol ma-ç› büyük bir çekiflme içinde geçti.

“Önce ‹yi ‹nsan Olma” ilkesiyle nice 127 y›llara...

F

Mezuniyetlerinin 50. y›l›nda Ifl›kl›lar

Mezuniyetlerinin 40. y›l›nda Ifl›kl›lar

Mezuniyetlerinin 25. y›l›nda Ifl›kl›lar

Page 5: FYZY SAYI 24

5

Dr.Yusuf Ziya Efe Matematik YüksekBaflar› Ödülü sahibini buldu.1963 y›l›nda Ifl›k Lisesinden mezun olan Prof. Dr.Turan Durguno¤lu’nun, kendisine matematikdersini sevdiren ve baflar›l› olmas›nda büyük kat-k›s› olan Ifl›k Lisesinin unutulmaz merhum Mate-matik Ö¤retmeni Dr. Yusuf Ziya Efe’yi anmak veö¤rencileri motive etmek amac›yla 2009 y›l›ndakoydu¤u “Dr. Yusuf Ziya Efe Matematik ÜstünBaflar› Ödülü”nü bu y›l Ayaza¤a Ifl›k Lisesi 12. s›-n›f ö¤rencisi Semih Bayraktar kazand›. Genç Ifl›k-l›y› kutlayan ve baflar›lar›n›n sürmesini dileyenProf. Dr. Turan Durguno¤lu, ödülü Ifl›kÜniversitesi Ögretim Üyesi Doç. Dr. BaflarCivelek ile birlikte verdi.

Ayaza¤a Kampüsü

’nde 127.

y›lku

tlam

alar

Erenköy Kampüsü’n

de127.

y›lku

tlam

alar

Minik Ifl›kl›lar, ablalar› ve a¤abeyleri ile birlikte 127. y›l›m›z› coflkuyla kutlad›lar

Page 6: FYZY SAYI 24

6

FMVHABERLERSERG‹LER

lu önder Atatürk Cumhuriyeti çocuklar›m›za, çocuklar›m›z› da ö¤retmen-lerimize emanet etti. Onun bu emanetine sahip ç›kan tüm ö¤retmenlerimi-zin Ö¤retmenler Günü’nü kutluyor, önlerinde sayg› ile e¤iliyoruz.24 Kas›m Ö¤retmenler Günü her y›l oldu¤u gibi bu y›l da Ayaza¤a

Kampüsü, 1885 Ifl›k Ev Sosyal Tesisleri’nde coflkuyla kutland›. Bu özel gün-de FMV Ifl›k Okullar›nda 20. hizmet y›l›n› dolduranlara onur rozetleri tak›l-d›. Ayaza¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Kurumu Müdürü Faika Topal, Erenköy Ifl›k Lise-si ve Fen Lisesi Müdürü Özden Soyer, Ayaza¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Kurumu Mü-dür Baflyard›mc›s› Didem fiiranur, Ayaza¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Kurumu BedenE¤itimi Zümre Baflkan› Ayhan Bodur, Ifl›k Lisesi ‹ngilizce Ö¤retmenleri Gü-liz Aral, Mary Ann Sa¤man, Ifl›k Lisesi Türk Dili ve Edebiyat› Ö¤retmeni Ay-flin Kuyan, Erenköy Ifl›k Lisesi Beden E¤itimi Ö¤retmeni Hale F›r›nc›, Ayaza-¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Kurumu ‹ngilizce Ö¤retmenleri Hande Koç ve ‹lknur To-sun, Ayaza¤a ‹lkö¤retim Kurumu Güzel Sanatlar ve Resim Ö¤retmeni BerrinBaflaran, Ayaza¤a Ifl›k ‹lkö¤retim Kurumu Beden E¤itimi Ö¤retmeni Ali Ulu-düz’e rozetleri FMV Yönetim Kurulu Baflkan› Tufan Durguno¤lu, FMV Yöne-tim Kurulu Üyesi Gün Han Baflik ve okul müdürlerimiz taraf›ndan sunuldu.

Sizleri anlamaya bir gün yetmez, sizin sevginiz asla bitmez...

Ö¤retmenler günü coflkuyla kutland›

U

Page 7: FYZY SAYI 24

7

ijital ve medya okuryazarl›¤› e¤itimi konusunda ABD’nin önde gelen oto-ritelerinden biri olan Prof. Renee Hobbs, FMV Ifl›k Okullar›ndaki konfe-rans›nda çocuklar›n 13 yafl›ndan önce sosyal medya kullan›c›s› olmamas›-n› önerdi.

FMV Ifl›k Okullar›, dijital ve medya okuryazarl›¤› e¤itimi konusunda dün-yan›n önde gelen otoritelerinden biri olarak kabul edilen Prof. Renee Hobbs’ukonuk etti.

Prof. Renee Hobbs, ö¤rencilerle interaktif bir konferansta bir araya gele-rek gençlere, dijital ve medya okuryazarl›¤› konusunda önemli ipuçlar› ver-di. Hobbs, iletiflim araçlar› ve imkânlar›yla çevrildi¤imiz bu dijital ça¤damedya araçlar›ndan al›nan mesajlar›n sorgulanmas› ve analiz edilmesinin ge-reklili¤ine dikkat çekti.

Prof. Renee Hobbs aram›zdayd›

D

959-1960 Ifl›k Lisesi mezunu merhum Talat Karacan’›n k›z›,ayn› zamanda FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Ortaokulu velilerindenSay›n Esra Karacan taraf›ndan yap›lan ba¤›flla ça¤dafl düzeydeyenilenen Ifl›k ‹lkokulu ve Ifl›k Ortaokuluna ait laboratuvarlar

2012-2013 E¤itim-Ö¤retim Y›l›’nda hizmete girdi. Laboratuvarlar›n bilimi, özellikle küçük yafl grubundaki ö¤ren-

cilere sevdirmek aç›s›ndan büyük bir önemi vard›r. Ö¤rencilerin sa-dece ders saatleriyle s›n›rl› kalmadan laboratuvarlar› kullanmalar›,araflt›rarak ö¤renmeyi teflvik etmekte, ilgiyi art›rmakta ve gelece¤eyeni bilim insanlar› kazand›rmaktad›r. Ö¤rencilerimizi araflt›rmayave gelifltirmeye daha fazla teflvik etmek konusundaki temel hedefi-mize ulaflmam›zda, bizlerden e¤itim-ö¤retim ad›na maddi ve mane-vi deste¤ini esirgemeyen Say›n Esra Karacan’a flükranlar›m›z› suna-r›z.

Yenilenen fen laboratuvarlar›hizmete girdi

1

Page 8: FYZY SAYI 24

8

fl›k Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri Tasar›m› Bölümü ö¤ren-cileri, temas› Kusurluluk / Imperfection olarak belirlenen Tasar›m Bienali’ndeteman›n kavramsal yan›n› irdeleyerek do¤a-insan-ürün ba¤lam›nda tasarla-d›klar› ürünleri sergilediler. “Kusurluluk” kavram›na farkl› yaklafl›mlar›n

sergilendi¤i bu projelerde, konu “kiflisellefltirme”, “malzeme veya biçim” gibialt kavramlar üzerinden ele al›narak gündelik hayatta kullan›lan tasar›mlaradönüfltürüldü.

Ifl›k Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Endüstri Tasar›m› Bölümü ö¤-rencilerinin 1. ‹stanbul Tasar›m Bienali Akademi Program› kapsam›ndaki ça-l›flmalar›, 13 Ekim-15 Kas›m 2012 tarihleri aras›nda, Galeri Ifl›k Teflvikiye’desergilendi.

Ifl›kl› genç tasar›mc›lardan “Kusurluluk’ üzerine yorumlar

stanbul’un gözde galerileri aras›nda yer alan Galeri Ifl›k Teflvikiye, 20 Ka-s›m-17 Aral›k 2012 tarihleri aras›nda, Ifl›k Üniversitesi Güzel Sanatlar Fa-kültesi Ö¤retim Üyesi Prof. Dr. Beril An›lanmert’in seramik, porselen vecam çal›flmalar›n›n yer ald›¤› ENTROP‹ adl› sergisine ev sahipli¤i yapt›.“Düzen, düzensizlik, olas›l›kç›, kesin, y›pranan, da¤›lan, kaos” gibi kav-

ramlar› içeren Entropi Sergisi, uçurtmalardan oluflan bir pano ile toplumsalçöküntünün fark›ndal›¤›n› vurgulad›. Kutsal kurban ve sunak temalar› ile defliddet sarmal› ve ihtiraslarla yok edilen, kurban edilen de¤erler, çevre ve can-l›lar ele al›nd›.

Uluslararas› Seramik Akademisi üyesi olan Prof. Dr. Beril An›lanmert’indaha önceki çal›flmalar›n› da kapsayan sergide seramik, porselen ve cam uy-gulamalardan k›rka yak›n eser sergilendi.

Prof. Dr. Beril An›lanmert’ten: ENTROP‹

I

FMVHABERLERSERG‹LER

iyatro Ayna; Nezihe Araz’›n yazd›¤›, Mahmut Gökgöz’ün yönetti¤i Nak-fl›dil Sultan adl› oyunu Niflantafl› Kampüsü Muvaffak Benderli Salo-nu’nda tiyatroseverlerle buluflturdu. Türk tiyatrosunun de¤erli isimle-rinden Dilek Türker’in baflrolünü oynad›¤› oyunda Osmanl›n›n s›k›nt›-

l› zamanlar›ndan biri olan III.Selim dönemi Nakfl›dil Sultan’›n dilinden anla-t›ld›. Dans, ›fl›k ve müzi¤in iç içe girdi¤i bu görkemli sanat gösterisinde dev-let sanatç›s› Dilek Türker’e Tiraje Baflaran ve dokuz dansç› efllik etti.

Baz› bat› kaynaklar›nda II.Mahmut’u yetifltiren kad›n oldu¤u öne sürülenNakfl›dil Sultan, Fransa’n›n bir kolonisi olan Martinique Adas›’nda zengin birailenin k›z› olarak do¤mufltu. As›l ad› Aimée’ydi, Fransa’ya e¤itim için yollan-d›¤› s›rada seyahat etmekte oldu¤u gemiye Cezayirli korsanlar sald›rarak onuesir ald›. Daha sonra padiflaha hediye olarak ‹stanbul’a gönderildi. HaremdeNakfl›dil Sultan ad›n› ald›. Önce padiflah›n gözdesi ard›ndan da valide sultan

oldu. III.Selim döneminin yang›nlar›n›, k›y›mlar›n›, ayaklanmalar›n› yaflad›. ‹flte böyle zor bir dönemle Sultan’›n harem hayat›n› anla-tan oyun; Osman fiengezer’in zevkli tasar›mlar›ndan oluflan dekor ve kostümleriyle, Okay Temiz’in özgünlü¤ünü duyuran müzikleriy-le, Yeflim Al›ç’›n yarat›c› koreografisiyle izleyicileri tarihin o dönemine götürdü.

Osmanl›n›n güçlü kad›nlar›ndan biri olan Nakfl›dil Sultan, Dilek Türker’in duygusal ve etkileyici ses tonuyla Niflantafl› Kampüsü’ndeyeniden hayat bulurken büyük be¤eni de toplad›.

Nakfl›dil Sultan izleyicilerin gönlünü süsledi

T

Nakfl-› dil: gönül resmi, gönül süsü

Page 9: FYZY SAYI 24

¤itim, gerçeklefltirildi¤i ça¤›n gereksi-nim, imkân ve hedeflerine göre flekille-nen, dinamik ve tutarl› bir süreci kap-

sar. Bundan yola ç›karak, 21. yüzy›l›n getirdi¤iteknolojik imkânlar›n e¤itim üzerinde büyükbir rol oynayaca¤› aflikârd›r ancak teknolojinine¤itime en etkin nas›l yans›yabilece¤i konusun-da henüz ortak bir görüfle var›lamam›flt›r.

Günümüz e¤itiminde as›l ö¤renme okulsonras›nda gerçekleflmektedir. Ö¤renciler, bir-tak›m teknolojik kaynaklar arac›l›¤›yla, isteni-len bilgilere ihtiyaç duyduklar› derinlikte ula-flabilmektedirler. Bu bak›mdan, ö¤rencilerinyaflam› teknolojiyle yo¤rulmakta; internet veTwitter, Facebook gibi a¤lar yaflam›n vazgeçil-mez bir parças› hâline gelmektedir. Böyle birortamda e¤itimciler taraf›ndan dikkat edilmesigereken belli bafll› hususlar›n varl›¤› ortadad›r.Bunlar›n bafl›nda, ö¤rencilerin ihtiyaçlar› ve is-tekleri aras›nda bir denge kurabilmek ve ö¤re-nilmesi gereken bilgiyi ö¤rencinin istedi¤i veihtiyaç duyaca¤› flekilde ulaflt›rmak gelmekte-dir. Türkiye’deki e¤itim yaflant›s› incelendi¤in-de, bu ilkelerin uygulamaya geçirilmesi aflama-s›nda baz› sorunlar›n belirdi¤i görülmektedir.

Ö¤renme, art›k okul duvarlar›n›n d›fl›na ta-flan bir olgu hâline gelmifltir. Eski zamanlarabak›ld›¤›nda, ö¤renme kavram›n›n okulda dersgörmek anlam›na geldi¤i, hatta daha da önce-lere gidildi¤inde bu anlay›fl›n bile zar zor görü-lebildi¤i anlafl›lmaktad›r. fiimdi ise as›l ö¤ren-me okul sonras›nda gerçekleflti¤i için, ö¤ren-menin tan›m› ve ö¤renim kültürü farkl›l›k ka-zanmaya bafllamal›d›r, bafllayacakt›r.

Bununla birlikte biz e¤itimcilere düflen bir-tak›m önemli görev ve sorumluluklar bulun-maktad›r. Bu görev ve sorumluluklar, s›n›ftapaylafl›lan bilgilerin hayata geçirilmesi ve içsel-lefltirilmesi ad›na bizlerin de ö¤retme metotla-r›m›zda de¤iflikli¤e gitmemizi öngörmektedir.Bu de¤iflikliklerin önemli bir bölümü, s›n›f içe-risinde teknolojinin edinece¤i konumla ilgili-

dir. Ço¤u ö¤retmen teknolojiyi etkin olarak s›-n›fta kullanma konusunda çekimserdir. Hâlbu-ki bu noktada önemli olan teknolojinin s›n›ftaifllenen konuyla nas›l iliflkilendirilebilece¤idir.Örnek olarak, “Tweet at›n.” demektense, “Yeniy›la girerken dünya liderlerinden herhangi bi-rine ataca¤›n›z Tweet’in içeri¤i nas›l olurdu?”diye bir soru yöneltilebilir. Böylece anlaml› ö¤-renmenin sa¤lanmas› yönünde önemli bir ad›mat›lm›fl olacak ve ö¤renci, teknolojiyi dersiniçeri¤iyle nas›l ba¤daflt›rabilece¤ini kavraya-cakt›r.

Bu aflamada yap›lmas› gereken fley, e¤itim-de ortaya ç›kan yeni ö¤renme ve ö¤retim (akta-r›m) kültürüyle bar›fl›k olmakt›r. E¤itmenlerve/veya daha büyük ba¤lamda e¤itim-ö¤retimkurumlar› olarak bu h›za ne kadar yetkin birflekilde ayak uydurulabilirse ö¤renmenin keyfio kadar uzun süre okul içinde tutulabilir.

Dikkat edilmesi gereken bir baflka nokta da,bugünün teknolojilerinin sonraki y›llarda eskiicatlar olarak an›lacak oldu¤udur. Buna karfl›n,ö¤rencilere kazand›rmam›z gereken yetilereonlar›n her zaman ihtiyaçlar› olacakt›r. Örne-¤in, bilgiye ulaflmaktan çok bilgiyi do¤ru kul-lanabilme, elefltirel düflünme becerisi, bilgiyitransfer edebilme yetisi her zaman insan içingerekli olan özellikler olacakt›r. Teknoloji,amaca ulaflmak için sadece bir araçt›r. Araçlarhep de¤iflecek ancak amaçlar hep ayn› kalacak-t›r. Yapmam›z gereken fley, ö¤rencilerin dü-flünme becerilerini gelifltirebilmek için tekno-lojiyi nas›l kullanmam›z gerekti¤ini belirle-mektir.

Bu flartlar alt›nda, teknoloji, e¤itimde bü-yük bir yer kaplayacak ve ö¤retimin verimlili-¤ini sa¤layacakt›r. Bu hedefi gerçeklefltirmekiçin baz› ad›mlar at›lm›flt›r ancak bu ad›mlar›ndaha da ileriye ulaflabilmesini sa¤lamak biz e¤i-timcilere düflen bir görevdir.

Bu görevimizi hep akl›m›zda bulundurma-m›z dile¤iyle...

Sibel SAGNERFMV Ifl›k Okullar›E¤itim Dan›flman›

E⁄‹T‹MC‹GÖZÜYLE

E

Teknolojinin E¤itime

‹zdüflümü

9

Page 10: FYZY SAYI 24

10

KAPAK

ürk Dil Kurumuna göre sözünde vedavran›fllar›nda do¤ruluktan ayr›lma-yan do¤ru kimseye dürüst deniyor.

‹nsan, dünya üzerinde en ak›ll› varl›k oldu¤u-na, düflünerek hareket etti¤ine göre do¤ruluk-tan ayr›lmamas› en beklenilen davran›flt›r. An-cak böyle olmuyor. Nedense ço¤u zaman içgü-düleri akl›n›n önüne geçiyor. Maddi ç›karlar›ve özellikle de egosunu doyurmak için her tür-lü ak›l d›fl› ifli yapabiliyor. Bu durumu her za-man son derece ironik bulmuflumdur. ‹nsanak›ll› oldu¤u için toplumsal olarak bir aradayaflayabilmeyi, üretmeyi, geliflmeyi, paylaflmay›ve iletiflim kurmay› baflarabiliyor ama bununtüm insanlar taraf›ndan kabul edilmesini ve sü-reklili¤ini sa¤layam›yor.

Toplumlar bir arada bar›fl ve huzur içindeyaflayabilmek için binlerce y›ld›r birçok top-lumsal kural oluflturmufl, bu kurallar›n baz›la-r›n› da kanunlarla çerçeveleyerek mutlakuyumluluk aram›fllard›r. Yapt›r›mlar› ya da ce-zalar› olmayan baz› kurallar ise her zaman ah-laki ba¤lamda de¤erlendirilmifltir. Toplumunher alan›nda oluflturulan ahlaki temeller içinprensipler belirlenmifl, davran›fl kriterleri sap-tanm›fl ve insanlar›n huzurlu bir flekilde yafla-mas› için sorumluluklar›n› yerine getirmesibeklenmifltir.

“Ahlak ve üçk⤛tç›l›k, terazinin iki ayr› ke-fesinde yer al›r, biri ç›karsa di¤eri iner.” demiflEflatun. Terazinin hangi kefesinde yer alaca¤›-na insan›n kendisi karar verir ama bu karar in-san› mutlu eder mi? Immanuel Kant ise “Ah-

Ömer ORHANFMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Lisesi

Müdürü

Ahlak ve üçk⤛tç›l›k, terazinin iki ayr› kefesinde yer al›r,biri ç›karsa di¤eri iner.

Etik mi, o da ne demek?

E¤itim-ö¤retimde

ö¤rencilerin,

velilerin, ö¤retmenlerin,

okullar›n birçok hedefi var.

Baflar›l› olmaksa,

iflin, olmazsa olmaz›!

T

Page 11: FYZY SAYI 24

11

lak, tam olarak bize nas›l mutlu olaca¤›m›z›gösteren bir doktrin de¤ildir fakat o bize mut-lulu¤a, nas›l lay›k olabilece¤imizi ö¤retir.” di-yerek, insan›n neye karar verirse ona lay›k ol-du¤unu iflaret etmektedir! Bu rastlant›sal olabi-lecek bir durum de¤ildir. Çeflitli toplumsal ko-nularda karar verirken içgüdülere göre hareketederek mutlu olmak de¤il de belki de daha de-rinlerde mutlulu¤u aramak iflin do¤rusu olsagerek. Ama aramak m› gerek, aramamak m›?Verilecek yan›tlar›n birisi beni korkuttu¤u içinbu sorunun yan›t›n› duymak istedi¤imdenemin de¤ilim.

Her fley mübah günümüzde! Yaflam görece-dir ama her geçen gün biraz daha görece oluyorsanki? Size de öyle gelmiyor mu? Her insan›nkendine göre bir düflüncesi, bak›fl aç›s› olmas›son derece normal ama binlerce y›ld›r oluflturu-lan ahlaki kavramlar, de¤erler ya da baflka birdeyiflle etik ne olacak?

Toplumsal de¤erlere, eti¤e ya da ahlaka uy-gun hareket edelim, kurallar›n d›fl›na ç›kmaya-l›m (ama kurallar benim için geçerli olmas›n)!

-Böyle olmas›nda ne sak›nca var ki?-Bir defadan bir fley olmaz.-Minareyi çalan k›l›f›n› uydururmufl. Vicdan› serinletmek için birçok sözcük bu-

lunur ya da cümle kurulur ama san›r›m son y›l-larda bu anlamdaki tolerans giderek art›yor. Ba-na göre bu durum özellikle de az geliflmifl olanülkelerde daha yo¤un yaflan›yor. Böyle devamedersek tüm de¤erlerimiz ve etik yeniden flekil-lenecek, flekillenmek zorunda kalacak.

Sonunda m›? Sonunda bozulma o kadar yo-¤un yaflanacak ki yeniden bafla dönülecek diyedüflünüyorum. En bafla!

Etik sözcü¤ü Yunanca “karakter” anlam›nagelen “ethos” sözcü¤ünden türetilmifltir. Et-hos’tan türetilen “ethics” kavram› da, ideal vesoyut olana iflaret ederek, ahlak kurallar›n›n vede¤erlerinin incelenmesi sonucu ortaya ç›k-maktad›r. Bu anlamda etik, toplumda yayg›nolan ahlak kurallar›ndan daha özel ve felsefidir.(Fromm, 1995 XXVI)

‹nsan›n ahlak› elbette yapt›¤› ifllerde kendi-sini gösterir. Bir baflka deyiflle insan karakteri-ni, ortaya koydu¤u ifllerle de yans›t›r. Bu an-lamda etik sözcü¤ünün, karakter anlam›na ge-len ethos sözcü¤ünden türemesi anlafl›labilirbir fleydir. O hâlde sa¤lam bir karakter olufltur-mak ve sayg› görmek istiyorsak eti¤e de dikkatetmek gerekir. Her iflin kendine ait do¤rular›,yanl›fllar›, usul ve esaslar› oldu¤u gibi kendinehas bir eti¤i de bulunmaktad›r.

Etik sözcü¤ü

Yunanca “karakter”

anlam›na gelen

“ethos”

sözcü¤ünden

türetilmifltir.

Page 12: FYZY SAYI 24

Etik yerine kullan›labilecek baflka sözcüklerde olabilir mi acaba? Örne¤in, oyunun kural› yada argoda racon ve elbette ahlakl› olmak. Söz-cükler ne olursa olsun hepsinin birleflti¤i anlamtoplumsal bir kabulü ve anlay›fl› iflaret etmekte-dir. Peki, binlerce y›lda oluflturulan bu kabul,art›k de¤ifliyor mu? “De¤iflmeyen tek fley de¤i-flimin kendisidir.” demifl Herakleitos ama san›-r›m bu de¤iflimi kastetmemifltir.

Peki de¤iflim nerede, ne zaman olur? Okul-da m›, ailede mi?

Okul, bilginin kayna¤›, e¤itim ve ö¤retiminmerkezi.

Aile, temel de¤erlerin ve terbiyenin verildi¤iilk yer, toplum içindeki en küçük birlik.

Bir çocu¤un gelifliminde,okul ve ailenin ye-ri yads›namaz. Bu geliflimdeki tüm dokunufllar,müdahaleler ve eylemler do¤ru olarak yap›l›yormu bunu birlikte inceleyelim:

Bir bebek gözlerini dünyaya açt›¤›nda ailesiiçin paha biçilmez bir de¤erdir. Onu en iyi fle-kilde yetifltirmek için çaba gösterilir. Okulabafllad›¤›nda ö¤renilen her yeni bilgi tüm aileyiheyecanland›r›r. ‹lk ödevler gelir ve ev halk› se-ferber olur. Önceleri çocu¤un kendisinin yapa-ca¤› ödevler. Sonraki y›llarda projeler ve di¤erödevler... Anne, el ifli maharetleriyle destekolur çocu¤una, baba mühendislik becerilerinigösterir! Hatta bir ev maketi ödevinde mimarl›kofislerinden bile yard›m al›narak ödev en muh-teflem hâliyle sonuçland›r›larak okula teslimedilir! Ö¤retmen de, mimari ofise ya da babayanot verir! Çocuk bu projeden de¤erlendirilme-mifl olur. Baflka bir deyiflle sorumluluk yerinegelmemifltir. Üzerinde durulacak bir konu hiçde¤ildir, komflumuz, kardeflimiz, arkadafl›m›zda benzer davran›fllarda bulundu¤unu bizimlepaylaflm›flt›r. Bu durumda bizim yapmam›zdada bir sak›nca yoktur!

Bu y›llarda buna benzer küçük dokunufllar,masum (!) yard›mlar alan çocuklar›n ileriki y›l-larda ödevlerinin flekli/içeri¤i de¤iflir. Art›k on-dan bilgiye dayal› “araflt›rma” yapmas› beklenir.Beklentiye karfl›l›k vermek gecikmez. Hemeninternete baflvurulur arama motorundan ara-nan sözcük ya da sözcük dizisi girilir ve bir sü-rü, ayn› içeriklerin kopyaland›¤›, güvenilirli¤itart›fl›lacak olan adres dökülür.

T›k… Art›k bilgi önünüzde, flöyle h›zl›ca birgöz gezdirme, metni kopyala ve yap›flt›r. ‹s-

tenirse birkaç foto¤raf ya da grafik eklebir de ödeve kapak. Bu kadar basit. Buarada ö¤rencinin kendisine sordu¤uya da ebeveynin çocu¤una sordu¤uhiçbir soru yok. Her fley yolunda.Ödev ö¤retmene teslim edilmifl, buanlamda sorumluluk yerine gel-mifltir. Hatta övgüler de gelebilir

çünkü bir sürü ifl bitirilmifl, bil-gisayar iyi ki al›nm›fl, okul

için, e¤itim, ö¤retim içinkullan›lm›flt›r.

- Aferin bizim ço-cu¤a, bilgisayar ko-nusunda çok bece-rikli kaç sayfa öde-vi 1 saatte bitirdimaflallah!

12

Nedir baflar›?

Ne için baflar›?

Kimin için baflar›?

Hangi baflar›?

Baflar›n›n tan›m› ve

insan yaflam›ndaki

anlam› ne?

KAPAK

Page 13: FYZY SAYI 24

13

Üniversite y›llar›nda da durumda pek fazlade¤ifliklik olmaz, çocuk art›k kocaman bir gençolmufl, kendi bafl›n›n çaresine bakmay› iyiceö¤renmifltir. ‹fl, yüksek lisans ve doktoraya ka-dar var›r. Böylece iyiden iyiye bir övünme, so-nuçtan duyulan memnuniyet oluflur. Yabanc›dil de ö¤renildi¤ine göre doktora kolayl›kla ge-çilecektir. Dünya büyük, kaynaklar çok, seçile-cek konuya göre bunu daha önce araflt›rm›fl in-sanlar nas›l olsa bulunacak. Eee elbette bu ko-nuda deneyim de mevcut. Amerika’y› bir dahakeflfetmeye ne gerek var de¤il mi? Hatta tam is-tenildi¤i gibi bir kaynak bulunmas› hâlinde ol-du¤u gibi al ve alt›na kendi ad›n› yaz ve sun! ‹fl-te bu kadar, gelsin doktora diplomas›.

Bu iflin devam›nda profesörlük de var ve ay-n› proses iflliyor ve pek bir de¤ifliklik yok. El-bette tümü böyle de¤il, elbette akl›n› yoran, bi-limsel temellerde araflt›rma yapanlar var. Bensadece yaratt›¤›m›z örnekten ilerledi¤imi tekrarhat›rlatmak istiyorum.

Sonra, ifl hayat›. Burada da geçmifle, ortayaç›kart›lan ifllere ve o ifllerin kalitesine bak›lmak-s›z›n al›nan görevler oldu mu iflte zincirin tümhalkalar› birleflmifl oldu. ‹fllem tamam. Peki,binlerce y›lda oluflan ve hiçe say›lan ahlaki yak-lafl›mlar ne olacak? Al›n teri dökülmüfl, uyku-suz geceler geçirilmifl, zaman ve paralar harca-narak oluflturulmufl insanlar›n emekleri ne ola-cak? Evet, ortada oluflmufl bir zincir var amakirlenmifl bir zincir! Kirli zinciri boynunuzatakmak istemiyorsan›z mutlulu¤u derinlerdearaman›z laz›m!

Sonuçlar› ne olursa olsun çocuklar›m›za bi-

limsel araflt›rma yöntemleri ile araflt›rma yap-malar› gerekti¤ini, h›rs›zl›¤› anlat›rken çeflitlerioldu¤unu, bir insan›n izni olmadan onun fikir-lerini kullanman›n da h›rs›zl›k oldu¤unu ö¤ret-mek gerekir.

Bafllang›çta okullarda, akademik olarak na-s›l dürüst olunaca¤›n›, neler yap›laca¤›n› bil-meli ve ona göre davranmal›y›z. Bu, ayn› za-manda insan olman›n flart› ve sorumlulu¤udur.Sonras›nda, görünen-görünmeyen, bilinen-bi-linmeyen yaflam›n her alan›nda etik de¤erlerikaybetmemek, gelifltirmek ve en bafla dönme-mek! ‹flte bütün mesele bu!

Kes,

kopyala,

yap›flt›r.

Page 14: FYZY SAYI 24

14

‹Ç‹M‹ZDENB‹R‹

Sporcu kiflili¤i, yard›mseverli¤i ile halk›n be¤enisini ve çocuklar›nsevgisini kazanan unutulmaz bir hekim, unutulmaz bir Ifl›kl›, Teflvikiyeli bir beyefendi:

Dr. Nezihi Onaranezihi Onaran, Rumeli göçmeni bir ai-lenin çocu¤u olarak 1924 y›l›nda do¤-du. Anaokulu ve birinci s›n›f› Feyziye

Mektebinde, ilkokulu 15. Mektepte okudu.Ortaokul ve liseyi de tahsil hayat›na bafllad›¤›Ifl›k Lisesinde 1942 y›l›nda bitirdi. Ayn› y›l ‹s-tanbul Üniversitesi T›p Fakültesine girdi, bura-dan mezun olduktan sonra Almanya’da üç y›lçocuk hekimli¤i ihtisas› yapt›, yurda döndü-¤ünde muayenehane açarak ‹stanbul’un en ön-de gelen çocuk hekimlerinden biri oldu. Spor-cu kiflili¤i, yard›mseverli¤i ile halk›n be¤enisi-ni ve çocuklar›n sevgisini kazanan unutulmazbir hekim, unutulmaz bir Ifl›kl›…

Sevgili Nezihi Bey, hofl geldiniz.Orta yafl› geçmifl Ifl›kl›lar için “Dr. NezihiOnaran” ismi hep tan›d›k gelmifltir. Hangi-mize sorsan›z, “Ben bu ismi bir yerden ha-t›rl›yorum.”der. Çünkü Niflantafl›’n›n unu-tulmayacak bir objesidir tabelan›z. Dilerse-niz mesle¤iniz ile bafllayal›m söze, hekimolmaya nas›l karar verdiniz?Öncelikle belirtmeliyim ki beni okulumdaa¤›rlad›¤›n›z için ne kadar bahtiyar›m bilemez-

siniz, sorunuza gelince benim gençlik y›llar›m-da en makbul okul Teknik Üniversite, en mak-bul meslek de mühendislikti. Di¤er bütünokullara girifl serbestken yaln›zca onun bir s›-nav› vard›. S›n›f arkadafllar›mla -Celil ‹pekçi,Mehmet Erbil- ders çal›fl›yordum. Onlar mü-hendisli¤i kazand›lar, ben kazanamad›m.Onun üzerine t›bbiyeye girdim, o zamanlar nehissetti¤imi bilmiyorum ama bugünkü düflün-cemle on defa dünyaya gelsem on defa çocukhekimi olmak isterim.

Peki, o gün üzüldünüz mü, mühendis ola-mad›m doktor oldum, diye?Hay›r, üzülmedim. O y›llarda maddi durumumuziyi de¤ildi, 1943’te babam› kaybettim. Babam er-ken ölünce anneme ve kardeflime de benim bak-mam gerekti; gerçi babam›n orta¤› oldu¤u Hüs-nütabiat Matbaas›’ndan ufak bir gelir geliyorduama s›k›nt› çekiyorduk. Bir alt›n bilezi¤im olsunistedim, hekimli¤i seçtim, bundan dolay› çok damutlu oldum, hâlâ da öyleyimdir. Birkaç defa im-kân oldu kariyer yapabilmek için. Örne¤in; Bur-hanettin Toker vard›r, bizim cerrahi profesörü-müzdü, dersinden 100 alm›flt›m bana “‹stersen

NSevil KARACIKFMV ve Ifl›k Okullar›

Kültür Sanat Yöneticisi

MERT SANDALCIAraflt›rmac›-Yazar

Page 15: FYZY SAYI 24

15

devam et.” dedi. Büyük nimet ama annem var,kardeflim var... Para verecek misiniz?” dedim,“Yok.” dedi. Sonra f›rsat buldum, Almanya’da üçsene ihtisas yapt›m. Geri geldi¤imde ‹hsan Do¤ra-mac›’n›n Ankara Numune Hastanesinde ihtisas›-m› tamamlad›m. O zamanlar d›flar›da ihtisas yap-t›¤›n›zda gelip burada da s›nava girilirdi. Sonra geldim, Teflvikiye’de muayenehanemiaçt›m. Hekimli¤i seçmemde böyle bir tesadüfolmufltur. Ama insanlar›n hayat› tesadüflerinsa¤lad›¤› imkânlara ba¤l›d›r diye düflünürüm.Demek ki benim kaderimde doktor olmak var-m›fl. Bugün anlatamam size ne kadar memnunoldu¤umu; harika bir mesle¤im var benim, in-sanc›l bir mesle¤im var. Hiçbir zaman sevgisibitmez, siz dâhiliyeciye gidersiniz, operatöregidersiniz, tedavinizi olur ç›kars›n›z ama çocuköyle de¤ildir. Çocuk sokakta giderken parlakbir tafl görür, “Ben, bunu doktor amcama gö-türeyim.” der. Evde bir yaprak vard›r, “Doktoramcama götürece¤im.” der; bunlar parayla pul-la ölçülmez. Benim çocuklar›m 40, 50, 60 ya-fl›na gelmifl olsalar dahi hâlâ arar sorarlar beni.

Bu y›llar zarf›nda unutamad›¤›n›z bir an›n›-z› bizle paylafl›r m›s›n›z?Bizim mesle¤imizin gecesi gündüzü yoktur.Öyle gün olmufltur ki evin yüzünü görememi-flimdir. Örne¤in; bir hastam›n penisilin i¤nele-rini üç saattte bir yapmak gerekir, pijamala-r›mla evine gitti¤im, hasta evinde kald›¤›m ol-mufltur. Bir keresinde ça¤›rd›lar, “Aman kofl!”dediler; “Doktor Bey, bu çocuk bir fleyler geçi-

riyor, bilemiyoruz, k›z›l geçiriyor galiba...” He-men gittim, odan›n ortas›nda soba yan›yor;evet, hastan›n atefli var ama k›z›l emareleri yokancak vücutta acayip k›rm›z› lekeler oluflmufl...Bu hastal›¤a teflhis koymam laz›m, aile toplan-d›, dört gözle bir fley söylememi bekliyorlar.Birden fark ettim ki hastay› k›rm›z› bir battani-yeye sarm›fllar, yan›nda da kolonya duruyor,kolonyayla çocu¤un ateflini indirmeye çal›flt›k-ça kolonya, battaniyenin boyas›n› söküyor... Ben, çocu¤u ile yeterince ilgilenmedi¤ine inan-d›¤›m hasta sahiplerini de azarlard›m. Hattamuayeneyi kesip hastay› gönderdi¤im de ol-mufltur. Her hastam için 45 dakika ay›r›rd›mama annenin s›k›ld›¤›n›, gidece¤i alt›n gününüdüflündü¤ünü hissedersem, hemen keserdim.“Azarc› doktor” da derlerdi bana...

Hekimlik, hele çocuk hekimli¤i çok özverigerektiren bir meslek de¤il mi?Muayenehanemin d›fl›nda Büyükdere’de, Ça-y›rbafl›’nda, Tekelin kibrit fabrikas› vard›, ora-da haftan›n belirli günleri çal›fl›rd›m. O dö-nemde fabrikadan iki saat izin al›r, K›z›lay ileÇocuk Esirgeme Kurumunda hastalara ücretsizbakard›m. Ayn› flekilde Niflantafl›’nda, bugünAbdi ‹pekçi Caddesi üzerinde K›z›lay›n flubesivard›. Her gün bir saat u¤rard›m oraya da. K›-z›laydan hizmet plaketi ald›m. Hayat›m bo-yunca bana gelen hastalar›n ancak %30’undanpara alabilmiflimdir. Bu yönüyle hekimlik, he-le çocuk hekimli¤i gerçekten özveri gerektirirdiye düflünüyorum...

Dr. Nezihi Onaran

Teflvikiye’nin

sayg›n bir

beyefendisidir.

O hem bugünün

hem de yafl›

altm›fllar› geçmifl

dünün çocuklar›n›n

sevgili doktor

amcas›d›r.

Page 16: FYZY SAYI 24

Gelelim “Ifl›k”l› y›llara…Bendeniz 1924 do¤umluyum, nüfusuma 1925yaz›lm›fl, 1931 senesinde alt› yafl›nda girdimFeyziye’ye… O tarihte beni anaokuluna kay-dettiler. Hocam, Adile Han›m, Adile Tikin idi.O zarif insan› hiç unutamam… Birinci s›n›ftansonra 1932’de mali kriz babam›n matbaas›n›da vurunca beni okuldan almak zorunda kald›-lar. ‹lkokulu 15. ‹lkokulda bitirdim. Ortaokul-da tekrar okuluma döndüm ve 1942 y›l›ndaIfl›k Lisesinden mezun oldum. Ben ilkokuldavermifl oldu¤um bu zorunlu araya ra¤men ken-dimi 80 y›ll›k Ifl›kl› olarak görüyorum. Okulun girifl kap›s› cadde üzerinde, polis kara-kolunun karfl›s›ndayd›. ‹ki tarafl› sütunlar, k›r-m›z› hal› serilmifl, devasa medivenler hat›rla-r›m; çok etkileyiciydi. Kap›dan içeri girdi¤iniz-de sa¤ tarafta bir oda vard›, o taraftan bir ye-mek kokusu gelirdi. Bahçede sa¤a sola koflufl-turan, top oynayan çocuklar... Ancak top ye-rinde kozalak oldu¤unu söylemeliyim. Bambaflka bir dünya idi anlayaca¤›n›z...

Hocalar›n›z... Neler hat›rl›yorsunuz?Sacit Öncel’i, S›f›rc› Avni’yi, Abdi Ferhat Boy-san’›, Ziya Ülgen’i, matematikçi Faz›l Say’›unutmak mümkün mü?Hocalar›m›z› çok severdik, hele bir fiükrü(Canflen) A¤abeyimiz vard› ki, Arnavut as›ll›y-d›, ondan çok korkard›k, çok disiplinliydi amaçocukluk iflte yine de muzipliklerin en büyü-¤ünü ona yapard›k, bir keresinde kürsününüstüne bir kar topu yap›p asm›flt›k, eridikçekafas›na damlam›flt›, kudurtmufltuk kendisinianlayaca¤›n›z... Unutamad›¤›m bir baflka an›mda hayat›m›n ilk ve son tokad›n› Edebiyat Ho-cam Muvaffak Benderli’den yemifl olmamd›r.Kusura bakmay›n, o günleri hat›rlad›kça çokheyecanlan›yorum. Muvaffak Bey ders s›ras›n-da beni konuflurken yakalad›, “Ne diyorsunsen?” dedi, ben de cevaben “Size nazire yap›yo-rum.” deyince “Ç›k d›flar›!” deyip tokat› aflk et-miflti. S›n›f›m›z, k›z - erkek kar›fl›kt›. K›zlar›nönünde küçük düflmüfltüm ama sevgili hocam›hiçbir zaman kötü anmad›m. Hak etmifltim.

Günümüzde Ifl›k’› nas›l buluyorsunuz?Kabul edersiniz ki geliflimi takip etmek benimyafl›ma geldi¤inizde mümkün de¤il... Tarihçekitab›ndan bilgi sahibi oldum, Maslak, Eren-köy Kampüslerinin, hatta fiile’deki üniversite-nin foto¤raflar›n› gördüm. Keza bugün Niflan-tafl› da son derece modern, bambaflka bir yer...Ama bana sorarsan›z, eski girifl, k›rm›z› hal›lar,kozalakla top oynayan çocuklar diyece¤im...Haf›zamda kalan o görüntü bugün hâlâ a¤lat›-yor beni...

16

‹Ç‹M‹ZDENB‹R‹

Page 17: FYZY SAYI 24

Peki, yine yaflam›n›za dönersek hekimlik d›-fl›nda baflka ne gibi faaliyetleriniz oluyordu?Okulda futbol oyunuyordum ama esas olarakatletizm yapt›m, zaten sporun bafllang›c› da at-letizmdir biliyorsunuz. Erdo¤an Adafl vard›r,110 metre engelli Türkiye flampiyonudur,onunla çal›fl›rd›m. Tepebafl›’nda Halk Partisi-nin bir yeri vard› oraya gider jimnastik yapar-d›k, barfiks çal›fl›rd›k. Sonra 1944’te Türk Ku-flunun kamp›na ifltirak etmifltim. Orada II.Dünya Savafl›’ndan kalm›fl uçaklardan befl defaparaflütle atlad›m, planör kulland›m. Çok zevkalm›flt›m. Sonra uzun y›llar her gün tenis oyna-d›m. Ama ne zaman? Sabah 6.30- 7.00’de gi-derdim Tenis Eskrim Da¤c›l›k Kulübüne, dön-dü¤üm zaman hastalar›m telefon ederlerdi:“Doktor Bey, affedersiniz kusura bakmay›nuyand›r›yoruz galiba sizi...” Ne uyanmas›, bentenisimi oynam›fl›m, duflumu alm›fl›m...Spor yaflam›m bu kadarla da kalmad›. 100. Y›lKoflusu’na ifltirak ettim, madalya ald›m. Yap›l-maya baflland›¤› ilk y›ldan itibaren dokuz defaüst üste Avrasya Maratonu’na kat›ld›m. Bunlar-dan baflka tenisi iyi oynard›m. Doktorlar aras›tenis turnuvas›na kat›ld›m; bir ikincili¤im, birüçüncülü¤üm var. Ayr›ca Yüzme ‹htisas Kulü-bünün de üyesiydim. Bir keresinde Bo¤az› 53dakikada geçmifltim, plaketlerimi, madalyalar›-m› özenle sakl›yorum.

Bugünlerde?Biz 90’l›k hekimler, daha önceleri, OsmanÜçer’in Teflvikiye Sa¤l›k Yurdunda, her ay›n ilkçarflambas› toplan›rd›k. Bugün bu gelene¤imizihâlâ sürdürüyorüz, en keyifli faaliyetimiz bu.Art›k Osmano¤lu Klini¤inde toplan›yoruz. Biz-ler “90 yafl” tabirini kullanm›yoruz, “basamak”diyoruz. Aram›zda 96. basamakta olan hekim-lerimiz var, toplan›yoruz, akflamüstü 17.00 ile18.00 aras›nda sohbet ediyoruz, 18.00 ile19.00 aras›nda medikal ya da paramedikal birkonuflma oluyor, 19.00’da içeriye geçiyoruzher seferinde Arnavut ci¤erimizi, Çerkez tavu-¤umuzu yiyoruz ve da¤›l›yoruz... Osmano¤luKlini¤inin sahibi Salih Osmano¤lu sa¤ olsunbizlere ev sahipli¤i yap›yor, bizleri a¤›rl›yor.

Son olarak bir tavsiye istesek sizden gençle-re, ne ö¤ütlersiniz?Günlük tutmalar›n› öneririm, mutlaka günlüktutsunlar... Bak›n günü geliyor, nas›l da laz›moluyor. Bugün günlük tutmufl olsayd›m, haf›-zam› bu derece zorlamayacak, belki de içeri¤içok daha zengin bir konuflma yapabilecektim.Son sözüm çal›fls›nlar, okusunlar! Televizyonizleyerek bir yere var›lmaz. Okuyarak var›l›r.

17

Yaflam›ndan karelerle Dr. Nezihi Onaran.

Page 18: FYZY SAYI 24

18

KENTKÜLTÜR

iye böyle bir bafll›k att›m ki? “Gülhane Park›” demek varken…Sebebi var elbette…Gülhane Park› bir yarat›l›fl öyküsüdür,Yoktan var etme…

Saray Bahçesi’nden mezbeleli¤e, oradan daparka dönüfltürülmenin öyküsü…

Ve “park” sözcü¤ünün ‹stanbul’a tamamenyabanc› oldu¤u y›llarda yarat›lm›flt›r GülhanePark›… Onun için eski belgelerin ço¤unda “Parcde Gulhane” ad›yla karfl›m›za ç›kar bu Avrupaimekân…

Belgelerin tan›kl›¤›nda Gülhane Park›’n›n ya-rat›l›fl öyküsünü anlataca¤›m…

Bizans krallar›, Osmanl› padiflahlar› flehrinen güzel yerine kurduklar› saraylar›n›n d›fl bah-çeleri olarak düzenlemifllerdi Gülhane’yi. Ad›n›nGülhane olmas› da yüzy›llard›r burada saray›nihtiyac› olan güllerin yetifltiriliyor olmas›ndankaynaklan›yordu. Çünkü saray›n gül ya¤›, gülesans›, gül suyu ve reçellik gül ihtiyac› çok faz-layd›. Bir süre sonra burada yetifltirilen güller ih-tiyaca cevap verememifl olmal› ki ülkenin farkl›bölgelerinde gül yetifltiricili¤i geliflti ve Osmanl›Saray› güllerini bu merkezlerden elde etmeyebafllad›. Isparta, gül esans›, gül suyu ve gül ya¤›üretimi konusunda bir numara oldu. O kadar kidünyada üretilen gül ya¤›n›n yar›s›ndan fazlas›Türkiye’den özellikle Isparta çevresinden eldeedilir oldu. Keza Yalova’da da gül yetifltiricili¤iald› bafl›n› gitti. Reçellik güllerin en has› dauzunca bir süre Beykoz’da yetifltirildi.

Ancak Gülhane’deki güllerin serüveni hiç de

beklenildi¤i gibi olmad›. Saray›n Dolmabahçe’yetafl›nmas›ndan sonra Gülhane’deki güllerdenâdeta eser kalmad›. Arazinin büyük bir bölümübostan olarak kullan›lmaya bafllad›. Di¤er bö-lümleri ise tam bir mezbelelikti.

‹stanbul’un bu en güzel yerini park yapmafikri ise ilk kez 1912 y›l›nda fiehremini (Beledi-ye Baflkan›) Cemil Topuzlu Pafla taraf›ndan orta-ya at›ld› ve Sultanahmet Park›’ndan sonra Saray-burnu’na da halka aç›k bir park yapmay› hedef-leyen Cemil Topuzlu, hükümetle, konsolosluk-larla çok ciddi bir mücadele içine girerek Gülha-ne Park›’n› infla etmeye muvaffak oldu.

Cemil Pafla önce ‹çiflleri Bakan› Talat Pafla’y›ve Merkez Komutan› Cemal Pafla’y› ikna etmiflti,s›ra Sultan Reflad’› ikna etmeye geldi¤inde, onuda haftal›k muayenesi s›ras›nda konuyu kendisi-ne açarak halletti. Gerekli izin bu alanda hiçbirticari faaliyette bulunulmamas› kayd ü flart›ylaç›km›flt›. Pafla, saray›n bahç›vanbafl›s› MösyöDeruvan’› da yan›na alarak ifle giriflti.

‹lk olarak park›n içindeki genifl yolu temiz-lemesi gerekiyordu. Yol üzerindeki dört a¤ac›kesmesi büyük olay oldu, “Pafla as›rl›k a¤açlar›kesiyor.” feryad› aras›nda park›n tüm kap›lar›-n› kilitleyip, kimseleri içeri sokmadan dört a¤a-c› kesti. Araziye 20.000 yeni a¤aç dikti. Park›niçinde dört büyük askerî k›flla vard›. Bunlar›kald›rmay› Seraskeriye’ye (Genelkurmay) teklifetti¤inde ise çok fliddetli itiraz geldi. Can› çoks›k›lm›flt›, tam vazgeçmek üzereydi ki CemalPafla imdad›na yetiflti. “Y›k hepsini, sorumlulu-¤u bana ait.”

NNilgün TUGAYKAN

Koleksiyoncu

Bugün ‹stanbullunun nefes ald›¤› nadir mekânlardan biridir”Gülhane”. Ama ne gülleri ne de kurucusu Cemil Topuzlu Pafla’ya ait bir büst yoktur, eksiktir yani hem de çok eksik...

Parc De Gulhane…

1955 Bahar ve Çiçek Bayram› münasebetiile Gülhane ve fiemsipafla Parklar›’n›n

tan›t›m› için haz›rlanan broflür.

Page 19: FYZY SAYI 24

19

S›rada saray›n etraf›nda yer alan yüksek du-varlar›n y›k›m› vard›. Bu ifllem s›ras›nda duvar-lardan birinin dibinde yan›nda mücevherleriyleyatan bir iskelet ortaya ç›kt›. ‹flçiler korkup kaç-t›lar, sonradan bu kad›n›n öldürülüp ziynet efl-yalar›yla birlikte buraya gömülen bir saray gö-revlisi oldu¤u anlafl›ld›. Eserler müzeye teslimedildi. Duvarlar›n y›k›m› s›ras›nda bir baflka so-run da Frans›z büyükelçisinin efli Madam Bona-par ile yafland›. Duvarlar›n y›k›lmas›na “CemilPafla park yapaca¤›m diye tarihi tahrip ediyor.”diyerek karfl› ç›kan Madam Bonapar, Pafla’y› Sa-ray’a flikâyet etmiflti. Bunun üzerine Hazine-iHassa’dan (padiflah›n flahsi gelir ve mallar›n› yö-neten birim) Cemil Pafla’ya çok sert bir tezkeregelmiflti. Pafla konunun üstünde durmam›fl, tez-kereyi dikkate bile almam›flt› ki, Madam Bona-par bu kez Pafla’n›n yan›na gelmifl, duvarlar›n y›-k›lmamas› için ricac› olmufltu. Cemil Pafla buduvarlar›n tarihî bir eser olmad›¤›n› ve y›k›madevam edece¤ini söyleyince birbirlerine âdetaküs olarak ayr›lm›fllard›. Ancak duvarlar›n y›k›l-maya bafllamas›ndan k›sa bir süre sonra ortayabir Bizans Kilisesi ve on sütunlu bir sarn›ç ç›k›n-ca iflin rengi hemen de¤iflmiflti. Madam Bonaparbu kez özür dilemek için Cemil Topuzlu’nunkap›s›n› çal›yordu.

Cemil Topuzlu, Gülhane Park›’n› deniz k›y›-s›na indirip, Ah›rkap› Feneri’ne kadar uzatmakistiyordu. Bu amaçla bir r›ht›m yapt›rmak üzereharekete geçti. Ayr›ca park›n s›n›rlar›n› civarda-ki k›flla ve silah depolar›n›n tamam›n› kald›rarakGülhane Hastanesine kadar uzatmay›, hatta

hastaneyi bile tafl›may› düflünüyordu. Ancak I.Dünya Savafl›’n›n ç›k›fl› ile birlikte bu büyükproje suya düfltü. Yine de Cemil Topuzlu bele-diye baflkanl›¤›ndan ayr›lmadan önce fiehzadeYusuf ‹zzetin Bey ile birlikte mevcut hâliyle deolsa park›n aç›l›fl›n› gerçeklefltirmiflti. Ancak bukez de kad›nl› erkekli yap›lan aç›l›fl, Enver Pa-fla’y› rahats›z etmiflti. Çok fliddetli bir tezkeregöndererek kad›nlar›n parka giriflinin yasaklan-mas›n› istedi. Enver Pafla’n›n bu iste¤ine de kar-fl› ç›kan Cemil Topuzlu’yu sakinlefltirmek yineCemal Pafla’ya düfltü, ilk birkaç ay “sadece ka-d›nlara özel gün” uygulamas› yap›larak EnverPafla’n›n da gönlü al›nd›, daha sonra bu ça¤ d›fl›uygulamaya kökünden son verildi. Cemil Pafla çal›fl›yor. Sarn›ç ve

kilise kal›nt›lar› ortaya ç›kart›l›yor.

Bir zamanlar muhteflem konserlerinverildi¤i Gülhane Park› gazebosu.

Page 20: FYZY SAYI 24

KENTKÜLTÜR

20

Cemil Topuzlu 1914’te belediye baflkanl›¤›n-dan ayr›ld›. 1919’da bu göreve tekrar getirildi.Binbir u¤rafl ile özene bezene yapt›¤› park› göre-ve ikinci kez geldi¤inde tan›yamad›. Frans›z ‹fl-gal Kuvvetleri atlar›n› a¤açlara ba¤l›yor, hayvan-lar yeflil ne bulursa yiyor, parka zarar veriyorlar-d›. Çevrede kömür y›¤›nlar› oluflmufltu, mezbe-lelik diz boyuydu.

Pafla, bu kez de Frans›z ‹flgal Kuvvetleri ko-mutan›n›n karfl›s›na dikiliyordu. Park› hemenboflaltmalar› gerekti¤ini söyleyince komutan,“Yer gösterin de tafl›yay›m.” demiflti; Cemil Pafla,“Size yer bulmak benim meselem de¤il.” diyerektoplant›y› terk ederken, Frans›z komutan ard›n-dan: “Pafla, Pafla, unutuyorsun galiba, sen ma¤-lup, ben galip taraftay›m!” demifl, iflgal bitenekadar da parktan ç›kmam›flt›.

1951’de Cemil Pafla an›lar›n› “80 Y›ll›k Hat›-ralar›m” ad›yla kaleme ald›. O tarihte yaratt›¤›parktan gurur duyuyordu: “Park› açt›¤›m›z gün-kü zihniyetimizle bu günleri mukayese edersekaradaki büyük fark› iftihar ve memnuniyetlegörmek kabil olur.” diyordu.

Sonra hiç beklenmeyen bir olay gerçekleflti.‹stanbul’a arka arkaya gelen sirklerde bulunan,seyahat etmekten yorgun düflmüfl, burada kal-mas› uygun görülen yafll› hayvanlara kafesler ya-p›lmaya, park›n içinde bir hayvanat bahçesioluflturulmaya baflland›. Birkaç maymun, fil, as-lan… 60’l› y›llarda çocuklu¤unu yaflayan bizlereçok ilginç gelmiflti bu hayvanat bahçesi, ta kiLondra ve Zürih Hayvanat Bahçeleri’ni görenekadar… Bir süre sonra bu bak›ms›z hayvanatbahçesinden do¤aya yay›lan a¤›r bir koku kapla-d› Gülhane’yi. Tropikal dünyan›n hayvanlar› bi-rer birer ölmekteydiler. (80’li y›llar›n sonlar›nagelindi¤inde geriye üç boynuzlu koç, keçi, peli-kan, ördek, horoz, kedi, tilki, kokarca gibi hay-vanlar kalm›flt›, san›r›m yerin alt›nda bir de ak-varyum vard›.)

Nihayetinde o günler de gelip geçti… Parkbir süre sonra arabesk müzik konserlerine tahsisedilmeye baflland›. Gazeteler bu müzikle kendi-lerini jiletleyenlerin haberleriyle dolup tafl›yor,80’li y›llar›n sonunda Gülhane Park› varofllar›ngerçe¤inin anlafl›lmas›nda önemli bir rol oynu-yordu.

fiimdilerde ise Gülhane’de çalkant›l› günlerson bulmufl gibi gözüküyor. Park›n MarmaraDenizi’ne bakan bölümünde bir demlik çay al›p,sakin sakin manzaray› seyretmek mümkün…Ulu a¤açlar yerli yerinde… Got sütunu, kilise vesarn›ç kal›nt›lar› da… Yürüyüfl parkuru gayethofl… Ancak hâlen çok önemli bir yanl›fl yap›l-maya devam ediliyor. Yüzy›llard›r “Gülhane”olarak adland›rd›¤›m›z bahçede bahar geldi¤in-

Park içinde bir yelde¤irmeni. Neden kuruldu?

Bilinmiyor...

Park›n SultanahmetMeydan›’na aç›lan ünlü

demir kap›s›.

Page 21: FYZY SAYI 24

de laleden geçilmiyor… Hani ‹stanbul’un sim-gesi lale, tamam bunu anlad›k ama lale Gülha-ne’ye yak›flm›yor. Hiç olmazsa buray› bir gülbahçesine çevirsek… Eskiler çok oturakl› bir lafederlerdi: “ismi ile müsemma”. Yani ad›na uy-gun olmak gerekmez mi? Yüzlerce y›ll›k Gülha-ne art›k kendine ad›n› veren, çeflit çeflit güllerinyetiflti¤i, görüldü¤ü, ö¤renildi¤i bir park olamazm›?

fiimdi diyeceksiniz ki hadi çeflit çeflit gülü Is-parta’dan, Bulgaristan’dan, Tokat’tan, Yalo-va’dan, oradan buradan bulduk, flu saray›n mefl-hur reçellik güllerini nereden bulaca¤›z? O da

düflünüldü, tedbir al›nd› efendim... RahmetliHocam Prof. Turhan Baytop, ‹stanbul floras›üzerine çal›flma yaparken, reçellik gülün iziniberaber sürdük ve Beykoz’da bir ilaç fabrikas›-n›n yan›nda can çekiflmekte olan son reçellik gültarlas›ndan çelikler ald›k ve Befliktafl’taki apart-man›m›z›n bahçesinde ço¤altt›k. Bofluna Beflik-tafl’›n en güzel bahçe yar›flmas›nda birincilik al-mad›k. Gülümüz haz›r, gayet sa¤l›kl›, her y›l 1kg yaprak veriyor, k›y›p da toplayam›yoruz amaeminim kendisi Gülhane’nin bol güneflli orta-m›nda daha da coflacak, mutlu olacakt›r.

Elbet bir gün... Do¤rusu bu çünkü…

21

1919-1920 y›llar›ndaiflgal kuvvetlerimensuplar›n›n küçükçocuklar› park›n içindekurulan gazebodan yay›lanmüzik na¤meleri eflli¤indedans ediyor, büyükler iseulu a¤açlar›n alt›ndayürüyüfle ç›k›yorlar.

Gülhane...

Yani Gülevi...

Bugün parkta

dolafl›rken akla

gelen ilk soru,

“Buras› Gülhane ise

gülleri nerede?”

oluyor.

Page 22: FYZY SAYI 24

SANAT

22

inema; insanlar›n bakma, görme veizleme arzular›yla do¤mufltur. Bu ar-zular ve sonsuz merak, insanlar›n gö-rüntüleri bir araya getirerek filmleri

ortaya ç›karmalar›n› sa¤lam›flt›r. Sinema tarihi-nin ilk y›llar›nda ses, kurgu ve senaryodan ön-ce görüntülerin varl›¤›ndan söz edebiliriz. Ses-siz sinema dönemlerinde yönetmenler özellik-le görüntüye önem vererek filmlerin ak›lda ka-l›c›l›¤›n› ve çekicili¤ini artt›rmay› hedeflemifl-lerdir çünkü görüntünün seyircinin zihnindecanland›rd›¤› imgelerin gerçekçili¤ini artt›rd›¤›da bilinmektedir. Bu dönemlerde ›fl›k, mimari,kostüm ve dekor gibi ögelerin ön plana ç›kt›¤›-n› görüyoruz.

Madame Du Barry (1919) ve Anne Boleyn(1920) gösteriflli kostümlerin ilk kez tasarlan-d›¤› filmlerdir. Sinemada kurgunun geliflmesive senaryonun güçlenmesiyle birlikte filmler-deki karakterler de ön plana ç›km›fllard›r. Ka-rakterin iç dünyas›n› ve temel meselesini seyir-ciye aktar›rken oyunculu¤u destekleyecek yar-

d›mc› ögelereduyulan ihtiyaç, kos-tümlerin detayland›-r›lmas›na olanak sa¤-lam›flt›r. Karakterlerinkiflilik özelliklerinin derin-leflmesi kostüm tasar›m›ndadevrim yaratacak tasar›mc›lar›ndo¤ufluna alan açm›flt›r. Kos-tümler; toplumsal koflulla-r›n, yaflant›lar›n de¤iflmesiylebirlikte birçok kez flekil de¤ifltirmifltir ancak te-melde karakter özelliklerinin görüntüye akta-r›lma meselesine her zaman sad›k kal›nm›flt›r.

Hayallerin, fantezilerin ve sanat›n bütünlefl-mesiyle oluflan filmlerin ritmine kostümler deayak uydurmal›d›r elbette. Bir kostümün tasa-r›m yolculu¤u öncelikle karakterin giysisiyle il-gili düflüncelerle bafllar. Tasar›mc› zihnindekiimgeleri yarat›c›l›¤›yla buluflturdu¤u zaman or-taya karaktere stil kazand›racak kostümler ç›-kar. Bu süreçte tasar›mc›n›n, insan vücudunuiyi tan›mas›, sanat tarihine hâkim olmas›, kos-tümün karakterle özdeflim kurmas›n› sa¤lama-s› ve filme senkronize edebilmesi oldukçaönemlidir. Özellikle dönem filmi kostümleritasarlarken, iyi bir kaynak araflt›rmas› yapmakgerekmektedir. Kostümler karakterle bütünlefl-ti¤i oranda seyircinin de ilgisini çekmeye baflla-yacak ve ortaya kimi zaman filmlerin bile öte-sine geçecek kostümler ç›kacakt›r.

Üzerinde bu kadar emek harcanan kostüm-ler Oscar Ödülleri’nde sa¤lam bir yer edinmifl-tir. ‹lk kez 1948 y›l›nda siyah-beyaz ve renkliolmak üzere en iyi kostüm tasar›m› ödülü ve-rilmifltir. Bu dalda ödüle aday gösterilen film-lerde aranan temel özellikler detayland›rma,gösterifl, dönem özelliklerini yans›tmas› ve ya-rat›c› olabilmesidir. K›yafetlerin; farkl› kumafl

SPetek HALMAN

FMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Anaokulu Psikolojik Dan›flman›

Karakter mi kostümü, kostüm mü karakteri etkiliyor?

Sinemada kostüm

Kostüm tasar›mc›s› Edith Head

Page 23: FYZY SAYI 24

23

seçenekleriyle detayland›r›lmas›, kullan›lan na-k›fl, bask› ve iflleme teknikleri daha çekici hâlegelmesini sa¤lamaktad›r. Üzerinde özenle çal›-fl›lm›fl bu kostümlerin seyircinin özdeflim kura-bilece¤i ölçüde do¤al olmas› önemlidir. Ne ka-dar detayl› bir kostüm çal›flmas› yap›l›rsa ve or-taya ne kadar göz al›c› tasar›mlar ç›karsa Oscarkazanma flans› da bu ölçüde artacakt›r.

Sinema ve kostüm tasar›m›n› birlikte dü-flündü¤ümüzde akla gelen ilk isim Edith Headoluyor. Amerikal› kostüm tasar›mc›s› Head, se-kiz akademi ödülünü kucaklayarak sinema ta-rihinin en ünlü isimlerinden biri hâline geliyor.Tasar›mc› 40’l› ve 50’li y›llarda Grace Kelly,Audrey Hepburn, Elizabeth Taylor ve SophiaLauren gibi ikon olarak kabul edilen aktrisle-riyle birlikte setlerde çal›flm›flt›r. Yönetmenler-le ve oyuncularla yapt›¤› uzun görüflmeler so-nucunda, senaryodaki karakterin kiflilik özel-liklerini, oyuncunun kendi bireyselli¤iyle bir-lefltirerek ortaya kült tasar›mlar ç›karm›flt›r.Akademi ödüllerine defalarca aday olmas›n›nve birçok ödül kazanmas›n›n sebebi, karakte-rin ve oyuncunun kiflili¤inden yola ç›karakkimli¤i olan tasar›mlar yaratmas›d›r.

Edith Head’in kostüm tasar›m›n› yapt›¤›ve Audrey Hepburn’ün baflrolünü üstlendi¤iRoman Holiday (Roma Tatili) filmi büyüleyicik›yafetleriyle ad›ndan oldukça söz ettiren film-lerden biridir. Audrey Hepburn’ün ç›k›fl yap-mas›n› sa¤layan film ayn› zamanda onun gün-lük yaflam›nda da stiliyle ön plana ç›kmas›naneden olmufltur. Filmde, Audrey Hepburndünya turuna ç›km›fl, politik ve resmî ifllerin

peflinde koflan, çok fazla sorumlulu¤u olan birprensesi (Prenses Ann) canland›rmaktad›r. Fil-min ilk sahnesinde Prenses Ann, son dereceresmî, gösteriflli, kabar›k, tafllarla ve ifllemelerlesüslenmifl, kad›ns› ve soylu elbiselerin içerisin-de görülmektedir. Edith Head’in prenses kim-li¤i için tasarlad›¤› kostümlerdeki tüm ihtiflamAnn’in soylulu¤unu ve ne derece önemli bir ki-fli oldu¤unu yans›tmaktad›r. Bununla birlikte,elbiselerin kat kat kumafllar›, üstündeki süsle-meler, Audrey’nin bedenini t›pk› bir koza gibisararak s›k›flm›fll›¤›n› ve içinde bulundu¤u du-rumla ilgili sürecini yans›t›yor. Prenses Ann buduruma daha fazla dayanamay›nca, bir gece sa-raydan kaç›yor ve halk›n aras›na s›radan bir va-tandafl gibi kar›fl›yor. Roma sokaklar›nda dola-n›rken giydi¤i bilek üzerinde biten etekleri, bolgömlekleri, beline takt›¤› kemeri, sandaletlerive boynundaki eflarb›yla s›radan bir vatandaflgibi görünüyor. Bu rahat giysilerin içerisindekigörünümü üzerinden att›¤› bask›y› da semboli-ze etmekle birlikte, onun içsel dönüflümünükostümleri üzerinden seyirciye aktarmaktad›r.

Audrey Hepburn, Roma Tatili’nde...

Roma Tatili’nden...

Page 24: FYZY SAYI 24

Saçlar›n› k›sac›k kestirmeye karar vermesi de,prenses olman›n yaratt›¤› bask›ya karfl› duru-flunu ortaya koymaktad›r.

Kostümlerini Edith Head’in tasarlad›¤› veAlfred Hitchcock’un baflyap›t olarak kabul edi-len Vertigo filminde ölüm, tak›nt›, aflk ve yal-n›zl›k temalar› ifllenmektedir. Filmin baflroloyuncusu Kim Novak iki farkl› karakteri bir-den canland›rmaktad›r. Rolünü üstlendi¤i ka-rakterler birbirlerinden çok z›t özelliklere sa-hiptirler. Madeleine zarif veasilken Judy ucuz,s›rnafl›k, rahat vealt kültür özel-liklerine sa-

hip davran›fllar sergilemektedir. Madeleine,zengin ve seçkin bir kad›n› temsil etti¤i içingiydi¤i k›yafetler de sade ama fl›k ve lüksü tem-sil eden ögelerle detayland›r›l›yor. K›yafetlerinikürk ve de¤erli tafllar tamaml›yor. Hafif makya-j› ve giydi¤i fl›k tak›mlarla zarafetini her sahne-de hissettiriyor. Judy’nin k›yafetlerini inceledi-¤imizde kiflilik özellikleri de z›t olan bu iki ka-d›n›n k›yafet ve tarz seçiminde de oldukçafarkl›laflt›klar›n› görüyoruz. Judy’nin rahat ta-v›rlar› k›yafet seçimleri, saç ve makyaj stilinekadar yans›yor. Daha bol, vücut hatlar›n› bellieden, renkli, rahat elbiseleri ve etekleri tercihediyor. Üzerinde lüksü temsil edecek herhangibir aksesuar bulunmuyor. Madeleine’den fark-

24

SANAT

Alfred Hitchcock’unVertigo filminden...

Kostümler

karakterle

bütünlefltikçe

seyircinin filme olan

ilgisi artacak, kimi

zaman da filmlerin

bile ötesine

geçecek kostümler

ortaya ç›kacakt›r.

Page 25: FYZY SAYI 24

l› olarak uzun yerine k›sa etek ve elbise tercih-lerinde bulunuyor. Daha abart›l› bir makyaj ya-p›yor ve saçlar›n› toplamak yerine ço¤unluklaaç›k b›rakmay› tercih ediyor. Kim Novak ayn›filmde bu iki karakteri canland›r›rken sadecek›yafet, saç ve makyaj tercihleriyle bile filmintemel meselesini izleyiciye yans›tabiliyor.

Kostümleriyle ön plana ç›kan ve belki defilmin bile ötesine geçen baflka bir yap›t: Break-fast at Tiffany’s (Tiffany’de Kahvalt›). AudreyHepburn’ün üzerindeki siyah Givenchy elbise-siyle bir sabah “Tiffany’s” dükkân›n›n önündeelinde çörek ve kahveyle kahvalt› yapt›¤› sah-ne, sinema tarihinin unutulmazlar› aras›ndad›r.Filmde giydi¤i k›yafetler Audrey’nin canland›r-d›¤› karakterin kad›ns›l›¤›n› ortaya koyacak ka-dar çekici, k›r›lganl›¤›n› temsil edecek kadar dazarif tasarlanm›flt›r. Filmin unutulmayan birbaflka sahnesi de Audrey’nin pardösüsüyle ke-disini aramak için ya¤murun alt›nda koflmas›-d›r. Bu sahne günümüzde bile çekilen birçokfilme ilham kayna¤› olmufltur.

Sinema tarihinin bafl›ndan itibaren özelliklegörüntüye önem veren yönetmenlerin filmleri-ni inceledi¤imizde, kostümlerin sinemada külthâline gelecek imgeler yaratt›¤›n› görebiliriz.Örne¤in, The Seven Year Itch (Yaz Bekâr›) fil-minden sonra Marilyn Monroe uçuflan beyazelbisesiyle bütünleflerek zihinlerdeki yerini al-m›flt›r ve ne zaman sinemada çekici kad›n ak-tris düflünsek akla gelen bu sahne olmaktad›r.Gözümüzde bir Western filmi canland›rd›¤›-m›zda, akl›m›za ilk gelen kovboy flapkas› veçizmeleri olmaktad›r. Pardösü ve fötr flapka,polisiye filmlerin önemli karakteri olan dedek-tiflerle özdeflleflmifltir.

Sinema için karakter ve kostüm birbirineba¤l› iki kavramd›r. Karakterin giydiklerionunla ilgili fikir edinmemizi sa¤lar. Kostümlerise tasar›mc›n›n ellerinde oluflum sürecine bafl-lar ve onu giyen kiflinin, izleyenlerin, taklitedenlerin ve sahip olmak isteyenlerin yükle-dikleri anlamlarla yeniden biçimlenir. ‹zleyicikitle, arzular›n› nesnelefltirdi¤i oyuncular› önceilahlaflt›r›r, ard›ndan onlar gibi giyinerek ya dayaflamaya çal›flarak hayalleriyle ilgili doyumaulafl›r. Kostüme yap›lan yat›r›m ço¤unlukla fil-mi çekici k›lmaktad›r. Bu yüzden, bir film ka-rakterini hayal etti¤imizde gözümüzde canla-nan görüntülerin kostümlerle bütünleflmifl ol-mas› kaç›n›lmazd›r.

25

Page 26: FYZY SAYI 24

SOSYOLOJ‹

osyoloji “ilkel toplum” ad›n› verir o dö-neme ya da “ilkel komünite”…

‹lkeldirler, çünkü “uygarl›k” denentart›flmal› fleyi henüz kurmam›fllard›r; “komü-nite”dirler, çünkü üretim araçlar›n› “Bu benim,bu senin.” ya da “Bu benim, bu da benim.” di-ye paylaflmam›fllard›r.

Her fley herkesindir. Ancak, “her fley” deyince sak›n akl›n›za bir

dünya “dünya mal›” gelmesin. “Her fley” dedi¤in bir atefl, bir ma¤ara, a¤aç

kovu¤u ya da derme çatma bar›nak, m›zrak

niyetine ucu sivriltilmifl birkaç uzun dal, bal-ta ve b›çak niyetine de kenar› keskinlefltiril-mifl tafllar…

Bunlar da herkesin ortak mal›, zaten bunla-r› elde etmek de o kadar zor de¤il…

‹flte bu dönem, toplumda kad›n›n ve erke-¤in rollerinin “eflit” belirlendi¤i bir dönemdir.Erkek avc›d›r, kad›n toplay›c›.

Erkekler ellerinde m›zrak ve baltalarla avpeflindedirler ve evden, yani ateflin bafl›ndanuzun süreli (bazen üç befl günlü¤üne, bazen dahada uzun bir süre) uzaklafl›rlar. Kad›nlar ise yaevdedir ya da ev çevresinde.

Onlar atefl bafl›ndaki çocuk, hasta ve yafll›-lar› gözetirler; yak›n yerlerdeki kök, meyve vebitkileri toplarlar ve avdan dönecek olan er-kekler et getirene dek onlar› beslerler. Erkekleravdan döndü¤ünde öldürdükleri hayvan› aile(ya da klan) üyelerine paylaflt›ran da kad›nd›r,avdan yaral› dönen erke¤i iyilefltiren de.

Evet, kad›n sa¤alt›c›d›r ayn› zamanda veekonomik rolü gere¤i bitkilerle kurdu¤u yak›ntemas ona çok önemli bir fley ö¤retmifltir: top-lad›klar› bitkilerin iyilefltirici gücü oldu¤unu.

Bitkiler iyilefltirebilir. Aç›lm›fl yaran›n üstüne flu bitkiyi sararsan

yaray› kapat›r, bu kökün suyunu içersen midea¤r›lar›n› dindirir, gözlerin yan›nca filanca çi-çe¤in saplar›n› ezer, merhem yap›p sürersenyanma geçer, ellerinde mayas›l ç›karsa falancaa¤ac›n yapra¤›n› sararsan ellerin iyileflir. “Bitki-ler iyilefltirebilir.”

Bitkilerin iyilefltirebilece¤i bilgisi çok önem-lidir, buraya dikkat! Çünkü kad›na süreç için-de “farkl›l›k” getirecektir ve kad›n bu farkl›l›¤›sayesinde önce topluma egemen olacak, sonralanetlenecektir. Nas›l m›? fiöyle:

SErkut DERAL

FMV Özel Ifl›k Lisesi Felsefe Ö¤retmeni

Sa¤alt›c› kad›n

Toplay›c› kad›n, avc› erkek

26

‹lkel ça¤dan günümüze sa¤l›kç› kad›n›n evrimi

Kara Cad› / Beyaz Melek

Page 27: FYZY SAYI 24

27

Kad›n›n Zorunlu StratejisiDo¤al bir zorunluluktu asl›nda kad›n› böyledavranmaya iten… “Do¤urabilen canl›” olankad›n çocuklar›na babadan daha yak›nd›r. Er-kek av peflinde da¤ bay›r dolafl›rken, kad›n ço-cuklar›yla birliktedir. Ta ki çocuklar› çocuklukdönemini tamamlay›p erinli¤e girene kadar…‹flte o zaman roller belirlenmeye bafllar. Küçüko¤lan›n babas›n›n yan›na kat›lma zaman› gel-mifltir. Çünkü o bir avc› olacakt›r ve art›k “sa-nat› tahsil etme” yani mesle¤i ö¤renme zaman›gelmifltir. Küçük k›z›n yeri ise annesinin yan›-d›r. O annesinin yan›nda kalacak, onunla bir-likte ateflin yaflat›lmas›, yafll›, hasta ve çocukla-ra bak›lmas› ve do¤adan bitki, meyve ve köktoplanmas› görevlerini üstlenecektir; yani o da“sanat› tahsil edecek”, annesinin bilgilerinipaylaflacakt›r. Bu sanatlardan biri de, evet an-lad›n›z, do¤an›n iyilefltirici gücünü bilmektir.

Anne yan›nda al›koydu¤u k›z›na hangi bit-kinin hangi hastal›¤a iyi geldi¤ini ö¤retecek veonu erke¤in karfl›s›nda (ve elbette yan›nda) güç-lü k›lacakt›r. O da bitkilerin gücünü annesin-den ö¤renmemifl midir ve bu sayede güçlü de-¤il midir erke¤in karfl›s›nda? (ve evet, yan›n-da…)

Mülkiyetin olmad›¤› ça¤da, ilkel bir eflitliksüreci yaflan›rken pek bir sorun yoktu. Çünküdo¤ada ihtiyac›n›z olan fleye ulaflmak için kim-seden izin alman›z gerekmiyordu. Ancak tar›mtoplumuna geçildikten sonra ifller bu kadar ko-lay yürümemeye bafllad›. Çünkü hem “uygarl›-¤›” yaratacak hem de insanl›¤› lanetleyecek ocümle söylenmiflti: “Buras› benim!..”

“Bilge Kad›n”›n Yükselifli “Buras› benim.” ya da “Bu benim.” cümlesi ta-rihin ak›fl›n› belirleyen en önemli cümledirbence. Bu cümle kullan›lmaya baflland›ktansonra, art›k hiçbir fley eskisi gibi olmayacakt›r.Çünkü bu cümle bir yerlere girmenin, oralar›nolanaklar›ndan yararlanman›n yasak oldu¤unuifade eder. Bu yasaklama gerilimlere sebep ola-cak ve art›k tar›m toplumu hâline gelmifl insantopluluklar› aras›nda, daha verimli yurtluklariçin savafllar ç›karacakt›r. Savaflta yenilenler,yenenlere köle olacakt›r; köle eme¤i galibindaha da zengin olmas›na sebep olacak; zengin-liklerin kuflaktan kufla¤a aktar›lmas› için ilkelde olsa bir miras hukuku düzenlenecektir.

‹flte bu süreç içinde kad›n toplumsal gücü-nü korumak için do¤ay› biliyor oluflunu kul-lanm›fl ve k›zlar›na aktard›¤› do¤an›n sa¤alt›c›gücünün bilgisini k›skançl›kla erkekten koru-mufltur. Bu korumac›l›k ona hem “mülkiyet”kavram›n› ö¤retmifl, böylelikle gittikçe fliddet-lenen erkek otoritesine karfl› koymas›na sebepolmufl hem de kültürel anlamda otorite sa¤la-m›flt›r. Bu süreçte dünyan›n kimi bölgelerindekad›n kültürü egemen bile olabilmifltir. Anaer-killik denen kad›n düzeni de budur iflte…

K›saca, “kad›n›n, özellikle “anne”nin etkin(bask›n ve baflat) olma hâli” olarak tan›mlanananaerkil (Matriarkal veya maderflahi) örgütlen-mede düzenin temelini kad›n›n üstünlü¤ü fik-ri oluflturur. Soy, kad›nlar taraf›ndan belirle-nir, hâkimiyet kad›nlar›nd›r. Bu toplumlardakad›nlara erkeklerden daha çok sayg› gösteri-lir. Bu kad›n üstünlü¤ü ilkesi etraf›nda, toplu-mun kültürü, âdetleri, inanc› ve mitolojisi, ata-erkil düzenli toplumunkinden farkl› bir biçimoluflturur.

‹flte bu dönem dünyan›n birçok bölgesindeana tanr›ça tap›nmalar›n›n yayg›nlaflma alan›buldu¤u evredir. Orta ve Do¤u Anadolu’daKubaba ve bunun evrilmesi sonucu ortaya ç›-kan Kybele, Bat› Anadolu ve Ege Adalar›’ndaKybele benzeri Sybilla ve Athena, Ortado¤u’daMithra, Orta Asya Türk topluluklar›nda

Anadolu’nun Ana Tanr›ças›

“Buras› benim.”

ya da

“Bu benim.”

cümlesi

kullan›lmaya

baflland›ktan sonra

art›k hiçbir fley

eskisi gibi

olmayacakt›r.

Page 28: FYZY SAYI 24

28

Gün Ana ve Umay Ana Hatun hep birbirine ya-k›n özellikler gösteren ana tanr›ça figürleridir.

Bu ana tanr›çalar›n rahipleri de elbette ka-d›nd›r. Bu evrede hekimlik sanat›n›n sahibiolan kad›n›n bunun yan›na rahipli¤i de ekledi-¤i ve antropolojinin “büyücü-doktor” ad›n›verdi¤i figür hâline geldi¤i gözlemlenir.

‹flte kad›n›n tam hâkimiyeti…

Ve Düflüflü…Ancak bu böyle sürmeyecek; eli silahl› olan, fi-ziksel gücü daha fazla olan, yani savaflabilen er-kek, iktidar› eline alacakt›r. Bu ça¤dan sonratarih, savafllar›n tarihidir denilebilir. Ekono-mik, askerî ve siyasi gücü ayn› anda elinde bu-lunduran erke¤in iktidar› elinde tutmak içinsürekli bir mücadele içinde bulunmas› ve buevrede ortaya ç›kan tek tanr›l› dinler, ana tan-r›ça figürünün tam karfl›s›na çok güçlü bir“tanr› baba” yerlefltirecek ve kad›n›n bilgeli¤iart›k “kuflkulu” görülecektir. Çünkü tanr› er-kektir, peygamber erkektir, rahip erkektir, kralerkektir. Yani bilgelik bir erkek kurumudur veböyle bir hayatta kad›n bilgeli¤inden söz etmeken az›ndan “münasebetsizliktir.”

Bu aflamadan sonra ana tanr›ça kültünemensup bilge kad›n›n erkek egemen kültürünyarat›c› ve savunucusu iktidar taraf›ndan sü-rekli kovuflturuldu¤unu görüyoruz. Bilge ka-

SOSYOLOJ‹

Page 29: FYZY SAYI 24

29

d›n kâfirlikle, fleytanla ifl birli¤i yapmakla vesahte bir tanr›ya yakarmakla suçlanmakta vekovuflturulmaktad›r.

‹flte “Kara Cad›”l›k evresi burada bafllar. Bil-ge kad›n yeralt›na çekilir. O art›k görüldü¤üyerde yakalan›p, diri diri yak›lacak olan “ca-d›”d›r. Art›k kimsenin onun do¤a bilgisine ih-tiyac› yoktur. Erkek rahip, hastalar› Tanr›’n›ninayetiyle ve dualarla iyilefltirmeye çal›flmakta,bitki ve köklere itibar etmemektedir. Ancakyak yak bitmemektedir bu cad›lar. Tüm ‹lkÇa¤, Orta Ça¤ ve Yeni Ça¤ Avrupa’s›nda yüzbinlerce kad›n ve onlara yard›mc› oldu¤u dü-flünülen binlerce erkek, saçma sapan suçlama-larla iflkenceden geçirilerek öldürülmüfltür ama“cad›l›k” bir türlü durdurulamamaktad›r; tamtersi k›rsal bölgelerde ve hatta kentlerde ›srarlayaflat›lmaktad›r. Kad›n, erkek egemen kültürtaraf›ndan dinsel alandan tamamen ç›kar›lmayaçal›fl›lmakta ancak önlemler ne denli olursa ol-sun tam bir çözüme ulafl›lamamaktad›r. Bununçözümü de bulunur süreç içinde: Rahibelik.

Uzlaflm›fl Kad›nAyin yönetemeyen, günah ba¤›fllayamayan,

nikâh k›yamayan, cin ç›kartamayan, yani erkekrahibe özgü dinsel yetkilerin hiçbirine sahip ol-mayan bir yar› ruhband›r rahibe… ‹fli erkek ra-hibe yard›m etmektir. Tanr› r›zas› için MeryemAna’y› taklit edip bekâr kalan, hasta, yafll› veçocuklara flefkat da¤›tan bu kad›n, erkekrahip taraf›ndan kutsanm›flt›r. Bu, tambir dönüflümdür iflte… Bir vakitlerinbilge kad›n›, erkek kültürü taraf›ndancad› olarak kovuflturulmufl, yok edi-lemeyince de dönüfltürülmüfltür.

“‹lle de sa¤l›kç›l›k m› yapacaks›n,kad›n” Hadi yap bakal›m! Ama kendibildi¤in usullerde de¤il, erkek egemenkültürün kontrolünde!..”

Ve karfl›n›zda beyaz me-lek… Güler yüzlü, uzlafl-m›fl, mutlu… Yetkininkendi ellerinde olmama-s› umurunda bile de¤il,erkek rahibin ya dadoktor beyin yan›ndagetir götür iflleri yap-maktan hoflnut…

Ekonomi, siyaset,hukuk, din baflta ol-mak üzere tüm toplumsalkurumlarda var oldu¤uaç›ktan a盤a hissedilen ikti-dar mücadelesinde flimdi-lik erkek galip. Ancak ya-flam nas›l evrilecek ve ge-lecekte ne olacak? Bunuben bilmiyorum; siz iyisimi, fütüristlere sorun…

Bilge Kad›n Shipton Ana

Cad›l›kla suçlanan Elizabeth SawyerCad› Deneyi

Page 30: FYZY SAYI 24

30

KOLEKS‹YON

eytinya¤›n› biriktirmek diye söze baflla-y›nca insan›n akl›na, herhalde bir yer-de damlamakta ya da bofla akmaktaolan zeytinya¤› var, koflup alt›na bir

kap koyay›m diyesi geliyor. Ama konu bafll›¤›-m›z koleksiyon olunca tabii ki ifl de¤ifliyor.“Zeytinya¤› Koleksiyonu”… Böyle bir koleksi-yon yap›l›r m›? Yap›l›r ise nas›l yap›l›r, ne ileyap›l›r, neden yap›l›r, ne zaman yap›lmayabaflland›, nerede yap›l›yor ve kim yap›yor?

Gazeteci de¤ilim ama böylesi ilginç bir ko-leksiyonu keyifle incelerken y›llar›n içindensüzülerek gelmifl, habercili¤in esas›n› olufltu-ran ünlü “5N 1K” sorular› insan›n akl›ndan ge-çiyor. Bu sorulara cevap vermeliyim çünkü ko-leksiyon çok özgün ama iflin bir de haber de-¤eri var. Koleksiyona konuk olurken k›sa za-manda o kadar bilgilendim ve yeni yeni fleylerö¤rendim ki… Paylaflmal›y›m:

Sorulara “kim” diyerek sondan bafllayal›m. Koleksiyonun sahibi sevgili dostum Altu¤

Koziko¤lu’nun zeytinya¤› ile tan›flmas›, birzeytinya¤› üreticisinin k›z›n› almay› kafas›nakoydu¤unda olmufl. ‹laç sektöründen emeklikay›npeder Osman Mentefle Bey, Altu¤’un var-l›¤›ndan haberi oldu¤unda, hele bir gelsin ba-

kal›m, görüflelim, demifl; bunun üzerine Altu¤Milas’a uçmufl. Ancak kay›npeder öyle böylebir zeytinya¤c› de¤il. 1960 y›l›nda Alman mü-hendislerin gözetiminde modern zeytin ekimiyap›lm›fl ata yadigâr› bir çiftli¤in bafl›nda, yal-n›zca kendi a¤açlar›ndan, s›n›rl› miktarda, çoközel bir zeytinya¤› üretme heveslisi bir merak-l› adam…

Tan›flma fasl›n›n ard›ndan önce bölgedekibaz› zeytinya¤› fabrikalar› gezilmifl, son olarakda kendi tesislerine gelmifller. Zeytinya¤›n›nnas›l üretilmesi gerekti¤ini gösterdikten sonra,damat aday›na soru gelmifl: “Benim di¤erlerin-den ne fark›m var, söyleyin bakal›m.” Altu¤ za-ten gördüklerinden çok etkilenmifl, zeytinlerözel aletlerle zedelenmeden toplan›yor, yeredüflmüyor, çuvallara de¤il, kasalara konuyor,zeytinler s›k›m öncesi akar su ile y›kan›yor,ondan sonra so¤uk s›k›m yap›l›yor, yani zey-tinlerden oluflan hamur en fazla 24°de yo¤ru-luyor, böylelikle zeytin meyvesinin içerisinde-ki insan sa¤l›¤› için yararl› fenoller ve antioksi-danlar korunuyor, hijyen ve temizlik en üst se-viyede… Bunlar› dile getirdi¤inde de ilk s›na-v›ndan baflar›yla geçmifl ve evlili¤e izin ç›km›fl.

Altu¤ Koziko¤lu’nun zeytinya¤› sevgisi gi-

ZAltu¤ KOZ‹KO⁄LU ile röportajMert SANDALCI

Araflt›rmac›-Yazar

Biriktirmek için bilmek gerekir. Zeytinya¤›n› bilmek ise öyle san›ld›¤› gibi kolay bir ifl de¤ildir.

Zeytinya¤›n› Biriktirmek

1900’lü y›llar›n bafl›nda zeytin toplan›yor.

Page 31: FYZY SAYI 24

31

derek art›p, koleksiyoncu arkadafllar› ile soh-betler yapt›kça “neden olmas›n” diyerek birzeytinya¤› koleksiyonu üretme çabas›na gir-mifl. Toplamaya bafllad›¤›nda önce zirai kitap-larla karfl›laflm›fl, sonra efemeral belgelerle ko-leksiyon zenginleflmeye bafllam›fl. Sahaflar›n,müzayedecilerin haberleri oldukça daha çokbelge bulmaya bafllam›fl, giderek koleksiyonuzenginleflmifl. Sonra yaln›z olmad›¤›n› fark et-mifl. Küçükkuyu’daki Adatepe Zeytinya¤› Mü-zesi’nin kurucular›ndan olan Mahmut Boynu-delik’in de ayn› konu üzerinde koleksiyon yap-makta oldu¤unu görmüfl. ‹flte koleksiyona bafl-lama hikâyesi böyle…

Bir zeytinya¤› ülkesi olarak Türkiye’de yal-n›zca iki kiflinin zeytinya¤› üzerine koleksiyonyap›yor olmas› asl›nda iflin ac› taraf›. Zeytinya-¤› kültürünün geliflmesinde kullan›lacak ens-trümanlardan birinden mahrum oldu¤umuzkonusunda Koziko¤lu ile tam bir fikir birli¤iiçinde oluyoruz. Ard›ndan zeytinya¤›n› konufl-maya bafll›yoruz.

“‹yi bir zeytinya¤› nas›l olmal›?” dedi¤imde,“Dünya Zeytinya¤› Almana¤›” adl› kitab› ç›kar-t›yor, tad›m uzmanlar› taraf›ndan de¤erlendiri-lerek not verilmifl ve 100 üzerinden 80 puanve üzeri not alan tüm dünyadan yüzlerce zey-tinya¤›n›n tan›t›ld›¤› bir kitap bu. Bu konudayar›flmalar her y›l yap›l›yormufl, ancak yaln›zcamüracaat edenler de¤erlendiriliyor ve ç›kan so-nuçlara göre her y›l bu almanak yay›nlan›yor-mufl. 2011 y›l›nda Türkiye’den bu kitaba girenyaln›zca yedi marka var. Bunlardan biri, hattaen yüksek puan› tutturan da (89) kendi üre-timleri olan Sitare-Osman Mentefle Çiftli¤i

(SOM) Zeytinya¤›. Ancak flimdilerde ürününad› “Torun Reflat Zeytinya¤›” olarak de¤iflmifl.(Ailenin ço¤almas› ile ilgili durum zeytinya¤›-na verilen yeni isimden de kolayca anlafl›l›yor.)

Peki burada ad› geçen tat uzmanlar› nas›lçal›fl›yorlar?

Hakikaten bu iflten anl›yorlar m›? Altu¤ Koziko¤lu anlat›yor: Geçen y›l ‹talya’da kat›ld›¤›m›z dünya fuar›nda

bizim zeytinya¤lar›n› iki tad›m uzman›na sunduk.Tad›m› yapt›ktan sonra konuflmaya bafllad›lar; de-nizden 500-600 metre uzakl›kta olmal›s›n›z, düz-lük bir arazidesiniz, sand›kla toplama yapm›fls›n›z,so¤uk su ile s›k›yorsunuz, ya¤›n›z güzel ancak birkusuru var, hasad› toplad›ktan sonra birkaç saatbeklemifl zeytinleriniz… Biz o güne kadar toplad›-¤›m›z zeytinleri ayn› gün içinde s›kt›¤›m›z için bukonuda bir kayb›m›z olmad›¤›n› düflünüyorduk,sa¤›m›za solumuza hava at›yorduk, ancak gerçeköyle de¤ilmifl, bu uyar› üzerine gerekli tedbirleri al-d›k, toplamadan sonra en geç 2-3 saat içinde s›k›-ma geçtik… Bu durumu gördükten sonra ben deçok etkilendim ve zeytinya¤› tad›m uzman› olmayakarar verdim. Ciddi bir e¤itim ald›m, art›k sertifi-kal› bir tad›m uzman›y›m.

Peki ya Türkiye’de zeytincili¤in durumu,Milas’›n zeytinleri?Türkiye’de zeytincilik dendi¤inde âdeta bir kuzey- güney savafl› var. Asl›nda en büyük zeytinlikleri-miz Güney Ege’de. Bölgede 8,5 milyon a¤ac›m›zvar ancak buradan elde edilen ya¤›n asidi çokyüksek, dolay›s›yla rafinelik olarak kullan›l›yor,yani kimyasal ve ›s›l bir ifllemden geçirilerek için-deki fenoller, antioksidanlar ve asit yok ediliyor.

Geçmifl ile günümüzde zeytintoplamak neredeyse hiçde¤iflmemifl.

Yemeklik zeytin

üretiminde

dünyada birinciyiz.

Ya¤l›k zeytin

üretiminde ise

dünya dördüncüsü.

Peki ya zeytinya¤›

koleksiyonu

yapmada?

Page 32: FYZY SAYI 24

32

Ya¤ bu hâliyle sat›l›yor, üretici mal›n› ucuza sat›-yor, u¤raflm›yor, tüccar ucuza al›yor, ucuz fiya-t›ndan ötürü de yurt d›fl›na da rahatça ihraç edili-yor... Bir de Türkiye’ye özgü “Riviera” ya¤› var.Bu ya¤›n mucidi de, ismini koyan da biziz. Dünya-n›n baflka bir yerinde yok anlayaca¤›n›z. Rafineedilmifl ya da farkl› orijinli s›v› ya¤lara %10 - %20oran›nda gerçek zeytinya¤› kat›larak elde edilenbir ya¤ Riviera… Ancak k›zartmalarda kullan›la-bilir… ‹flte bu bölgede yetiflen zeytinlerden Türki-ye’nin en baflar›l› zeytinya¤lar›ndan birini elde et-mek gerçekten zor, hem de çok zor bir ifl…

Gelece¤i nas›l görüyorsun?Vallahi Avrupa Birli¤i ile yapt›¤›m›z sözleflme ge-re¤i art›k rafta sat›l›¤a ç›kan bir zeytinya¤›n›nmutlaka künyesi olacak ve tad›m uzmanlar›n›nverece¤i rapor do¤rultusunda fiyatland›r›lacaklar.Yani art›k, asidim düflük, organi¤im, so¤uk s›kt›m,tafl bask›y›m, erken hasad›m gibi özellikler yetme-yecek. Fiyatland›rma için diplomal› bir tad›m uz-man›n›n raporu gerekecek. Örne¤in ya¤›n asididüflük, organik, vs. olsa bile tad›m uzman› kokudabir bozukluk, rutubet, depolamada bir eksiklik yada istenmeyen bir d›fl etken (sigara duman› olabi-lir) tespit ederse ya¤›n kalitesi, dolay›s›yla fiyat›düflecek. Bu uygulama total kalitenin yükselmesiaç›s›ndan olumlu bir durum, bir di¤er husus dason befl y›l içinde muazzam plantasyon sahalar›-n›n aç›lmas› tabii ki. Bu sahalarda özel sulama gö-letlerinden, modern ekim tekniklerine her fley dü-flünülmüfl. Son y›llarda zeytinliklerimiz geçmifleoranla %50 oran›nda art›fl gösterdi bu da zeytin-ya¤›n›n gelece¤inin parlak olaca¤›n› düflündürüyor.

Üstte: Edremit’te Hac› Mehmed S›vac›zade Ali R›za Zeytinya¤› ve Sabunlar›Altta: R›fat Minare... Türkiye’ye Kalamata zeytinini tan›tan bu ismi unutmak mümkün mü?

Kalamata’dan getirdi¤i fidelerle orijinal Kalamata zeytini üretip turflusunu öyle kurmufl, öyleherkesin bildi¤i “eflek zeytini”nden de¤il...

Page 33: FYZY SAYI 24

33

Peki ya üretim durumumuz nas›l?Türkiye yemeklik sofra zeytini üretiminde dünyabirincisi, tüketiminde de… Ya¤l›k zeytinde ise üre-timde dünya dördüncüsüyüz. Tüketimde ise durumvahim. Türkiye’de kifli bafl›na y›ll›k zeytinya¤› tüke-timi 1 kg civar›nda, komflumuz Yunanistan’da isebu rakam tam 12 kg. Ayr›ca 50-60 y›ld›r ithalürünlerimiz içinde ham ayçiçe¤i ve susam ya¤› hâ-len en büyük kalemlerden biri. Ama bu durum özel-likle sa¤l›k alan›nda halk›n bilinçlendirilmesiyleh›zla de¤ifliyor. Art›k:

“Zeytinya¤l› yiyemem aman,Basma da fistan giyemem aman,”

türküsüne pek ra¤bet eden kalmad› diyebilirim.

Son sorum koleksiyon hakk›nda, ne ola-cak bu koleksiyonun hâli?

Vallahi kay›npeder toplad›klar›ma bak›yor,biraz da endifleli bir yüz ifadesiyle, “Evlad›m, neyapaca¤›z bu pasl› tenekeleri, eski k⤛tlar›?” di-yor. Eminim içinden Allah bu o¤lana ak›l fikirversin de diyordur. Gerçi fark›nda olmadan hery›l bir öncekini be¤enmeyip, de¤ifltirdi¤i etiketler-le koleksiyonumun geliflmesine bedava ve en bü-yük katk›y› da o yap›yor. Ben ise flimdilik hele birbiriksin, diyorum, çiftlikte eski mutfak binas›n›onar›p, içine bir kütüphane yapaca¤›m, zeytinleilgili, Milas’la ilgili belge ve dokümanlar› buradatoplayaca¤›m, bakal›m gelecek neler gösterecek...

Bir zeytinya¤› koleksiyonunda gezinirken,ne de çok fley ö¤rendik. Ben gerek bu koleksiyo-nu, gerekse Altu¤ Koziko¤lu’nu tan›man›n FYZYokurlar› ad›na çok büyük bir kazan›m oldu¤unudüflünüyorum.

Teflekkürlerimizle…

1940-1970’li y›llar aras›nda üretilmifl muhtelif zeytinya¤lar›na ait etiketler.

Hasan Hassan Zeytinya¤›... Bir eczac›dan, kesinlikle rafine edilmemifl yaln›zca

k⤛t süzgeçlerden süzülmüfl halis zeytinya¤›...

2012 y›l›nda ‹talya’da yap›lan de¤erlendirmede Türkiye’den en yüksek puan› (89) alan zeytinya¤›m›z.

Page 34: FYZY SAYI 24

34

SA⁄LIK

rmanlardan mantar toplay›p yeme al›fl-kanl›¤›n›n yayg›n oldu¤u ülkemizdemantar zehirlenmeleri y›llard›r önemlibir sorun oluflturmaktad›r.

Mantarlar, klorofil içermeyen organizma-lard›r ve sporla ço¤al›rlar. Nemli ortamlardageliflirler, bu nedenle ya¤murlardan sonra top-raktaki sporlar çimlenerek mantarlar› olufltu-rur. De¤iflik flekillerde ve renklerde birçokmantar türü ormanlar›m›zda yetiflmekte vetoplay›c›lar› cezbetmektedir. Yenebilen ve ze-hirli mantarlar yan yana yetiflebilir. Baz› yene-bilen ve zehirli türler birbirine o kadar benzerki bunu ancak bir mantar bilimci ay›rt edebilir.Zehirli mantarlar›n tad› yenebilen mantarlar›n-kinden farkl› de¤ildir. Etinin rengi, kokusu vetad› ile bir mantar›n zehirli olup olmad›¤› an-lafl›lamaz. Piflirmek veya kurutmak mantar›nzehirlili¤ini ortadan kald›rmaz.

Mantar Zehirlenmeleri, Tan› ve TedaviOrmanlarda ya¤murlardan sonra ç›kan ve besinolarak kullan›lan flapkal› mantarlar›n baz›lar›çeflitli kimyasal yap›da zehirli bileflikler tafl›rlar.Bu zehirli bilefliklerin insanlarda yapt›¤› etkile-re “Mantar Zehirlenmesi” ad› verilir. Mantar ye-dikten sonra ilk belirtiler ortaya ç›k›ncaya ka-dar geçen süreye kuluçka süresi veya latent fazdenir. Kuluçka süresinin uzunlu¤una göremantar zehirlenmeleri bafll›ca iki gruba ayr›l›r:•Kuluçka süresi k›sa olan zehirlenmeler: Mantar›yedikten sonra, en geç 2-3 saat içinde zehirlen-me belirtileri ortaya ç›kar. De¤iflik kimyasal ya-p›da bileflikler içeren türlerin neden oldu¤u butip zehirlenmeler genellikle tehlikeli de¤ildir.Midenin y›kanmas› ve belirtilerin tedavisiylek›sa sürede iyileflme görülür. •Kuluçka süresi uzun olan zehirlenmeler: Zehir-lenme belirtileri mantar› yedikten 6-24 saat

sonra, bazen daha da geç bir sürede ortaya ç›-kar. Zehirlenmeye yol açan bilefliklerin özellik-le karaci¤er ve böbrekler üzerinde etkili olma-s› nedeniyle bu tip zehirlenmeler çok tehlikeli-dir ve tedavisi çok zordur.

Türkiye’de Görülen Mantar Zehirlenmeleri ‹stanbul’da s›kl›kla görülen ve çok say›da kifli-nin ölümüyle sonuçlanan mantar zehirlenme-leri Phalloides tipi zehirlenmelerdir. Zehirlen-meye neden olan Amanita phalloides mantar›nahalk aras›nda Köygöçüren, Evcikk›ran, ÖlümMele¤i gibi isimler verilmektedir. Bu mantar,‹stanbul ve çevresindeki ormanlarda bolca ye-tiflmektedir. Tek bir mantar, bir yetiflkini öl-dürmek için yeterlidir ve genellikle mantar ye-me¤i ailece yendi¤inden yenen mantarlar›naras›na kar›flan bir adet Köygöçüren bu yemek-ten yiyen herkesi zehirler. Maalesef, mantar ze-hirlenmeleri ço¤u kez bir aileden pek çok fer-din ölümü ile sonuçlan›r. Bu tip bir zehirlenmegörüldü¤ünde hastan›n hemen tam teflekküllübir hastaneye götürülmesi gereklidir. Uygula-nan tedavi yöntemleri yüksek dozda penisilintedavisi, hemoperfüzyon (zehirli maddelerinkandan uzaklaflt›r›lmas› için uygulanan bir türfiltrasyon) ve karaci¤er naklidir.

Mantar Zehirlenmesinde Ne Yap›lmal›? •Zehirlenme belirtileri bafllar bafllamaz hasta,hastaneye kald›r›lmal›.•Mümkünse hasta kusturularak midesi boflal-t›lmal›.•Yenmifl olan mantardan veya mantar yeme-¤inden kalanlar da hastayla birlikte götürülme-li. Mantar incelenerek türü belirlenebilir veyaart›klar üzerinde yap›lacak kimyasal analiz ilezehirli bileflikler bulunabilir.

Prof. Dr. Afife MAT‹stanbul Üniversitesi Eczac›l›k Fakültesi

Ö¤retim Üyesi O

Kültür mantarlar›na bir diyece¤imiz yok, ama pazarlarda sat›lan toplama

mantarlar ne derece güvenli?

Zehirli Mantarlara Dikkat!

Yenilebilen lezzetli bir mantar türü:Agaricus Silvaticus

Page 35: FYZY SAYI 24

35

•Belirtilerin erken ortaya ç›kmas›, öldürücü birzehirlenme olas›l›¤›n› ortadan kald›rmaz. Ku-luçka süresi k›sa ve uzun olan mantarlar birlik-te yenmifl olabilir. Bu durumda ikinci grupmantarlar›n etkileri daha sonra ortaya ç›kar.•Hasta tamam›yla iyileflinceye kadar hastanedekalmal›.

Mantarlar Hakk›ndaki Yan›lg›lar Sonbaharda ülkemizde mantar zehirlenmeleriçok fazla görülür. Ya¤›fll› geçen bir mevsiminard›ndan bol miktarda mantar yetiflmektedir.

Son y›llarda ‹stanbul’da mantar zehirlenme-sinin s›k görülmesinin ana nedeni, Anadolu’dan‹stanbul’a göçün artmas›na ba¤lanabilir. Köyler-den gelip, ‹stanbul’un çevresindeki gecekondusemtlerinde mevcut ormanlar›n yak›nlar›na yer-leflen insanlar, yan yana bulunabilen zehirli vezehirsiz mantarlar› ay›rt edememekte, ekonomikyetersizlikler nedeniyle ormandan bilinçsizcemantar toplay›p yemektedirler. Bunun d›fl›nda‹stanbul’un baz› özgün semt pazarlar›nda daAnadolu’dan salt toplay›c›n›n tecrübesine dayal›olarak toplan›p getirilen bir k›s›m zehirli mantartürlerinin veya bozulmufl mantarlar›n kontrol-süzce sat›lmakta oldu¤u görülmektedir.

Halk aras›nda zehirli ve zehirsiz mantarlar›birbirinden ay›rmak için birçok yanl›fl inan›flve bilgi vard›r: Mantar zehirli ise flapkas›ndanbir parça kopar›l›nca, iç k›sm›n›n rengi hemenmavileflir; zehirsiz ise rengi de¤iflmez, zehirlimantarlar› salyangozlar yemez; çay›rlarda yeti-flen mantar türleri zehirsizdir, a¤aç üzerindeyetiflen mantarlar zehirsizdir, kurutulmuflmantarlar zehirsizdir, mantar› yo¤urtla yemekzehirlenmeyi önler gibi… Bu söylemlerin tü-mü yanl›flt›r. Bir de mantar piflirilince zehrininuçtu¤una inan›l›r ki bu da yanl›flt›r, çünkü ze-hirli maddelerin ço¤u yüksek s›cakl›¤a daya-n›kl›d›r ve piflirmek, kaynatmak ya da kurut-mak da mantar›n zehrini ortadan kald›rmaz.

Zehirli olup olmad›klar› ancak bir mantar bi-limci taraf›ndan ay›rt edilebilecek mantarlar› iyitan›mayan toplay›c›lar kolayl›kla bunlar› kar›flt›r-maktad›rlar. ‹flin en kötü yan› ise mantar zehir-lenmelerinin ço¤unun ölümle sonuçlanmas›d›r.

Mantar›n bu kadar ra¤bet görmesinin birbaflka nedeni de ete yak›n bir besin de¤erinesahip oldu¤u inanc›d›r. Oysa mantar›n çokönemli bir besin de¤eri yoktur. Etin proteinmiktar› %18-20 iken mantar›nki sadece%3,8’dir. Ayr›ca hazm› güçtür. Bu yüzden mi-de-ba¤›rsak kanal›ndan sindirilmeden at›l›r.Yenen bir tür olan çay›r mantar› üzerinde yap›-lan bir araflt›rmada, bu türün %88-90 su, %3,8protein, %0,3 ya¤, %4,9 karbonhidrat, %1,2kül (kalsiyum, fosfor, demir, vs.), az miktardaA ve B1, B2, B3, B5 vitaminleri içerdi¤i saptan-m›flt›r. Kültür mantar›n›n ise yaklafl›k %90’› su,%3-5’i azotlu maddeler, %3’ü ya¤ ve %4-6’s›karbonhidrattan oluflmaktad›r. K›sacas› man-tar, etin yerini tutabilecek bir besin de¤il, an-cak ya¤ oran› düflük oldu¤u için kolesterolsüzdiyet yapanlara önerilen bir besindir.

Bu niteliklere karfl›n, kültür mantar›n›n bi-le çok yenilmesi önerilmez. Mantar›n büyükk›sm› su oldu¤undan ve su mikroorganizmala-r›n ço¤almas›na uygun ortam oluflturdu¤un-dan kültür mantarlar›n› çok bekletmeden he-men tüketmek gerekir. Mantar kesinlikle nay-lon poflette saklanmamal›d›r. Kese k⤛d› için-de ve buzdolab›nda tutulmal›d›r. Bozulmuflkültür mantar› gastroenteriteye (midede ilti-haplanma) neden olur ve bu durum mantar ze-hirlenmesiyle kar›flt›r›l›r. Oysa kültür mantar›zehirli bileflik içermez, uygun flartlarda saklan-mad›¤› zaman üzerinde mikrop ürer. Yani ya-flan›lan sadece basit bir kar›n a¤r›s›d›r.

Sonuç olarak olas› büyük tehlikeleri gözönüne al›nd›¤›nda, ormanlardan mantar topla-mak yerine taze kültür mantar› alarak beklet-meden tüketmenizi tavsiye ederiz.

Belgrad Orman›’ndan iki mantar türü: Solda, öldürücü zehirli köygöçüren, evcikk›ran, ölüm mele¤i adlar›yla bilinen (Amanita phalloides),

sa¤da ise bu mantarla yan yana bulunabilen, zehirsiz, yenilebilen flemsiye mantar› (Lepiota procera).

Böcek kovucu etkisi eskiça¤lardan beri bilinen zehirli bir

mantar türü:Amanita Muscaria

Page 36: FYZY SAYI 24

36

GEZ‹ ‹ZLEN‹M

eniz ve tepelerden baflka bir fley gö-rünmeyecek mi, pilot uça¤› denize miindirecek, düz alan yok mu?” sorular›ile uça¤›n kanatlar› tepelere de¤di de-

¤ecek kayg›lar› içindeyken bir anda küçük birhavaliman› beliriyor ve tekerlekler yerle temasediyor. Orta Ça¤’dan kalma masal kenti Dub-rovnik temmuz ay›nda s›ca¤› ve nemiyle sizikarfl›l›yor.

fiehre do¤ru otobüsle giderken virajlar in-sana “Biraz sonra Kafl görünecek.” hissi veri-yor. Begonviller ise “Belki Bozcaada’da ya daDatça’day›z.” dedirtiyor fakat buras› daha çokbir ‹talyan flehrini and›r›yor ve sanki bir masalkitab›n›n yapraklar›ndan f›rlam›fl gibi duranflehir; dar sokaklar›n›n korudu¤u panjurlu taflevleriyle, duvarlardan f›flk›ran begonvillerle,ç›ld›rtan lavanta kokular›yla, sulu portakalla-r›yla insan› büyülüyor.

Atilla Dorsay “Yaflam ve Ölüm Kentleri” ki-tab›nda: “Bir kenti birkaç yap›s›yla de¤il, birbütün olarak koruman›n en güzel örneklerini‹talyan kentleri sergiler.”1 der. Dubrovnik de‹talyan kentleri kadar bütünün korundu¤ukentlerden biri.

Güneybat› Balkanlar’da bir flehir-devlet ola-rak kurulan Dubrovnik eski ad›yla Ragusa, tarih-te özgürlü¤ün tad›na varan ilk flehirlerden çün-kü dünyada cumhuriyet rejiminin kabul edildi¤i

ilk yer. Kentin kulesi Lovrijenac üzerindeki yaz›,bunun göstergesi: “Non bene pro toto libertasvenditur auro.” (Yeryüzündeki bütün alt›nlariçin bile, özgürlükten vazgeçilemez.)

Kent hakk›nda k›sa bir tarihî bilgi verelim:Özgürlük sembolü Dubrovnik’in ilk göçmendalgas›n› Illyrial›lar oluflturmufl; Illyrial›lar MÖ3. yüzy›lda kente Epidaurum ad›n› vermifl. Engüçlü Slav kabilelerinden olan H›rvatlar 9.yüzy›lda bugünkü H›rvatistan topraklar›na sa-hip olmufllar ve 1272’de de Ragusa Cumhuri-yeti’ni kurmufllar.

Kent 1667 y›l›nda feci bir depremle y›k›l-m›fl ve sonra küllerinden yeniden do¤mufl. Yüzy›ldan fazla kültür merkezi hüviyetini koruma-y› baflararak da tarihte önemli bir yere otura-bilmifl. Ragusa 1806 y›l›nda Napoléon yüzün-den cumhuriyete veda etmifl. Frans›zlar ayak-lanmayla ülkeden kovulsa da Avusturya birlik-leri yönetimi ele alm›fl. 1.Dünya Savafl›’n›n so-nunda Avusturya-Macaristan ‹mparatorlu¤uy›k›ld›¤› için 1918’de Yugoslavya Krall›¤›,1945’te Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti ida-resi kabul edilmifl. H›rvatistan’›n ba¤›ms›zl›ksavafl› s›ras›nda önemli kay›plar verilmifl. Sa-vaflta yara alan kent, sonradan restore edilerekUNESCO’nun dünya kültür miras› listesinegirmifl. Yani insan eli bu kentte de önemli iflleryapm›fl.

DSennur KARANLIKFMV Özel Ayaza¤a Ifl›k Ortaokulu

Türkçe Ö¤retmeni

Dar Sokaklar›n Özgür Kenti:DUBROVN‹K

Eski ad›yla Ragusa, tarihte özgürlü¤ün tad›na varan ilk flehirlerden

çünkü buras› dünyada cumhuriyet rejiminin kabul edildi¤i ilk yer.

(1) DORSAY, Atilla; Yaflam ve Ölüm Kentleri, Remzi Kitabevi, s.45

Page 37: FYZY SAYI 24

37

Bugün H›rvatistan’›n en önemli flehirlerin-den biri ve turizm merkezi olan Dubrovnik Yharfine benziyor. Avrupa flehirleri içinde birOrta Ça¤ flövalyesi havas›yla duran kentin eskiflehir anlam›na gelen Stari Grad bölümünü ikikilometrelik surlar kuflatm›fl; kent bu kale du-varlar› içinde yafl›yor. Bir z›rh gibi flehri sarm›flolan surlar›n tepesinden de eflsiz bir manzaragörünüyor. Günün ilk ›fl›klar› surlar› ayd›nlat-t›¤›nda, insan surlar›n tepesinde yi¤it savaflç›-larla karfl›laflaca¤›n› düflünüyor.

fiehrin meydan›nda özgürlük timsali Fran-s›z fiövalyesi Orlando’nun heykeli bulunuyor.“Özgürlükten vazgeçmeyin.” der gibi bak›yorinsana. Meydan dört kap›yla, ziyaretçilerini sa-hile ulaflt›r›yor. Sahile aç›lan bu kap›lardan ç›-k›ld›¤›nda Adriyatik Denizi ile göz göze, diz di-zesiniz.

Mermer çeflmelerine, dar sokaklar›na, taflmerdivenlerine, evlerine, k›saca her noktayatarih sinmifl bu flehirde. Stari Grad’›n her ancanl› caddesi Stradun’da kafeler, restoranlar,hediyelik eflya satan dükkânlar yer al›yor. So-kaklar insan kayn›yor, bunlar›n ço¤u da me-rakl› turistler. Akflam karanl›¤› flehre indi¤in-de, caddenin her bir köflesinden farkl› müziksesleri meydan›n sesleriyle kar›fl›yor.

Caddeye aç›lan labirent sokaklarda yer alanpanjurlu evler, bir pizza dükkân›yla ya da birkafeyle komflu. Salatan›z› ya da pizzan›z› yer-ken bu evlerin sahipleri ile karfl›laflmak müm-kün. Dar, ince, uzun, k›sa, merdivenli, merdi-vensiz sokaklar bu flehrin farkl› yüzlerini

turistlerle buluflturuyor. Mermer çeflmeler yazs›ca¤›nda bunalan insanlar›n buluflma noktas›,çeflmelerden akan suyu güvercinlerle beraberyudumlayan turistler o an› foto¤rafla ölümsüz-lefltiriyorlar.

Foto¤raflara konu olan, flehri flehir k›lan ta-rihî eserleri de¤il midir? ‹flte Dubrovnik’te defoto¤raf› çekilecek yerlerden biri, ad›n› flehrinkoruyucusu piskopos Vlas’tan alan Aziz VlasKilisesi... Meydan›n güneyindeki merdivenle-rin tepesinde yer alan kilisenin içi vitraylarlabezeli. Yine meydan›n güney taraf›nda yer alanSponza Saray› tüm haflmetiyle turistlerin ilgioda¤›. Ya¤mur sular›n›n topland›¤› saray›n ad›sünger anlam›na gelen Latince bir sözcükten“spongia”dan geliyor. Bu saray, gümrük ofisive depo olarak kullan›lm›fl. Saray›n ilk kat›n-daki arfliv de dünyan›n en genifl arflivlerindenbiri olma özelli¤inde. Saray›n sa¤›nda 31 met-re yükseklikteki Gradski Zvonik bütün görke-miyle gökyüzüne uzan›yor. Kuleyi yapan mi-mar, sanki Maro ve Baro isimli iki küçük adamfigürünü, zaman›n derinliklerinden geldi¤i dü-flünülen çan seslerini duyurmak için her saatbafl› çana vurmakla görevlendirmifl.

Maro ve Baro; çana, herhalde bir dönemkeflifllere zaman› duyurmak için vurmufllar…Çünkü Stradun Caddesi’nin bir ucunda yeralan Dominiken Manast›r› hem Aziz Domin-go’nun müritlerine korunak olmufl hem de ha-zine dairesi olarak kullan›lm›fl. Günümüzdemüze özelli¤i de kazanm›fl olan manast›r, Dub-rovnik’in dinsel motifli ürünlerine ev sahipli¤i

Page 38: FYZY SAYI 24

38

yap›yor. ‹çeride en dikkati çeken yap› zafer ta-k›... Tak›n üstünde ‹sa, Meryem ve Aziz Yah-ya’n›n tasviri göz kamaflt›r›yor.

Surlar, saraylar, kuleler, manast›rlar derken18.yüzy›lda infla edilmifl olan Meryem’in Gö¤eYükselifli Katedrali’ni de atlamamak gerek…Depremde zarar gördü¤ü için 1713 y›l›nda ye-rel bir mimar taraf›ndan tamamlanm›fl katedra-li özel k›lan yer ise hazine dairesi. Burada ken-tin alt›n ve gümüflçülerinin iflledi¤i de¤erli efl-yalar› bulmak mümkün. Efsaneye göre hazine-ler çok özenle korunmufl. Öyle ki üç farkl› ki-fli üç farkl› anahtarla kasa dairesini açabilirmifl.Ancak depremde hazineler de zarar gördü¤üiçin y›k›mdan günümüze yaklafl›k yüz eser ula-flabilmifl. O eserlerin içinde ayr› bir öneme sa-hip olan Aziz Vlas’›n bafl›, flimdilerde turistle-rin merakl› bak›fllar›na maruz kal›yor.

Bir flehri tan›man›n en kolay yolu onun si-lüetini oluflturan manzarad›r. Dubrovnik de-yince de akla kentin silüetini oluflturan yap›lar-dan biri Eski Liman’›n do¤u ucunda yer alanAziz Yahya Kalesi geliyor. Kalenin zemininde-ki küçük akvaryumla önündeki yürüyüfl yolubu kaleyi ziyaretçiler için ilginç k›l›yor. Yürü-yüfl yolunu uzat›rsan›z s›ra s›ra kafe ve resto-ranlar›n önüne ç›kabilir ve de¤iflik tatlar› kefl-fetme s›rr›na ulaflabilirsiniz. Bu tatlar›n bafl›ndatabii ki kabuklu deniz ürünleri var. Kabuklu

GEZ‹ ‹ZLEN‹M

Page 39: FYZY SAYI 24

39

deniz ürünleri “buzzara” denilen bir yöntemlepifliriliyor. Buzzara; flarap, sar›msak, k›t›r ek-mek, maydanoz ve domates soslu bir kar›fl›m.

Dubrovnik’in adalar› da kendisi kadar mefl-hur. Özellikle Lokrum Adas›. Eski Liman’dankalkan teknelerle ulafl›lan ada bitki örtüsününyo¤unlu¤u ile dikkat çekiyor. Kayal›klar yüz-mek isteyenler için ideal bir mekân. Adan›n ar-ka taraf›nda görülmeye de¤er iki yap› yer al›-yor. Bu yap›lardan biri manast›r kal›nt›lar›, di-¤eri Frans›zlar›n infla etti¤i kale. Günümüzdemanast›r harabelerinin karfl›s›nda botanik bah-çesi de bulunmakta. Elaphite Adalar› kentinkuzey taraf›nda yer al›yor. En popüler günü-birlik gezi merkezi bu üç yerleflim adas›. Enbüyü¤ü Sipan, en küçü¤ü Kolocep ad›ndakiadalar›n aras›nda uzanan ise Lopud Adas›. ‹n-san, kelebeklerin uçufltu¤u adalarda Dubrov-nik’le denizin kucaklaflmas›n› doya doya yafla-yabiliyor.

Dalmaçya k›y›lar›nda görülmesi gerekenyerlerden biri olan Dubrovnik, ‹talyan flehirle-rinden esinlenmifl ama özgünlü¤ünü de kay-betmeden tüm tarihî flehirlerde oldu¤u gibimüzeleri, kiliseleri, saraylar›, evleri, sokaklar›ve adalar›yla ilgi çekiyor. Zamana inat yafllan-m›yor, eskimiyor. Orta Ça¤’daki zarafetiyle fo-to¤raflar›n›zda yer almay› bekliyor.

Page 40: FYZY SAYI 24

SPOR

40

poru oldum olas› çok sevmiflimdir. Özel-likle baz› spor dallar›n›n çok iyi bir izle-yicisiyim diyebilirim. Tenis turnuvalar›n›ve kayakla atlama yar›fllar›n› hiç kaç›rma-

dan izlerim. Futbol ve basketbol maçlar›n› daelimden geldi¤ince takip etmeye çal›fl›r›m. Yüzü-cü olmay› çok isterdim. Ama hiçbir zaman böylebir f›rsat yakalayamad›m.

Ben küçükken spor, gereksiz görülürdü. Dersçal›flmak yerine sporla u¤raflmak da neydi? Erkekçocuklar için daha esnek davran›ld›¤›n› itirafedelim. Spor eflittir erkek ifli idi çünkü. K›zlar›nspora merakl› olmas› bile yanl›flt›. Çünkü k›z de-di¤in evle, mutfakla ilgilenirdi.

Hiç unutmam, ilkokul 5. s›n›ftay›m. Bir günokul ç›k›fl›, okulun tam karfl›s›ndaki toprak sahadaö¤retmenim beni futbol oynarken “yakalam›flt›”.Kötü bir fley ya, o yüzden yakalam›flt› diyorum.Azarlay›p “Hemen çantan› al›p do¤ru eve, bir dahagörmeyeyim futbol oynad›¤›n›, git ödevini yap!”demiflti. Ne olur ki k›zlar da futbol oynasa, ay›pm›? Peki, ben eve gideyim ödev yapay›m, e ayn›ödev erkek arkadafllar›ma da verilmiflti, onlar› niyeazarlamad›, evlerine göndermedi ki?

Ama pes etmedim, futbolu sevmeye de oyna-maya da devam ettim.

Buz patenini de çok severdim. Buzda müzik-le dans›n ve jimnasti¤in muhteflem bileflimi... Y›l-da iki kez Avrupa ve Dünya fiampiyonalar› içintelevizyonun karfl›s›na geçer büyülenmiflçesineizlerdim. Allah’tan tek kanall› dönemdi de kanal

kargaflas›, kavgas› yaflanmazd›. Balkonumuz bü-yüktü. Karla kapland›¤› günler balkona ç›kar, al-t› kösele ayakkab›yla kayar, kendimce buz pateniyapard›m. Ama hiç Lutz ya da Bielmann spini de-nemedim do¤rusu...

Aradan y›llar geçti, geldik bugünlere, devirde¤iflti tabii, art›k çocuklar›m›z daha 4-5 yaflla-r›ndan itibaren spor okullar›na yaz›l›yorlar. K›z-lar›m›z olimpiyat flampiyonu olup ad›m›z› dün-yaya duyuruyorlar ama hâlâ çok eksi¤iz.

Hâlen kad›n erkek eflitli¤inden söz edilen gü-nümüzde, kad›n olmak meseleyken sporcu kad›nolmak iki kat› daha zor; kendini hem toplumdakabul ettireceksin hem de sporda... Hem evininkad›n› olacaks›n hem de tak›m›n›n yüz ak›... Ak-flama “ne yemek piflireyim?” diye düflünürken an-trenman m› yap›l›r? “Ütüler kald›, çamafl›rlar neolacak?” Akl›nda ütüyle, topa, rakete konsantre olbakal›m, çamafl›rlar› da flu filenin üstüne assa m›y-d›m acaba?” diye içlerinden geçirmifller midir hiç?

Bunlar size zor geldiyse bir de çocuk do¤ur-may› düflünün. Herkesin hakk›d›r evlat sahibi ol-mak. Tabii, profesyonellerin de buna hakk› var.Ama bu, al›nmas› gereken çok ciddi bir karar ola-rak ortaya ç›kar çünkü sporcu yakalad›¤› perfor-mans› bir daha yakalayamayabilir. Spora ara ver-mek, bir y›l ücretsiz izin al›p ertesi y›l yeniden ifledönmeye ve kald›¤›n yerden devam etmeye ben-zemez. Spora ara vermek, o güne kadar verilenemeklerin hatta kariyerin sonu olabilir. Basit birsakatl›ktan yeni ç›kan bir sporcunun eski formu-

S

Kad›n sporcu olmak...Spor, bedeni veya zihni gelifltirmek amac›yla kiflisel veya toplu olarak

gerçeklefltirilen, baz› kurallara göre uygulanan hareketlerin tümü...

Bir kad›n olarak

kendini hem

toplumda kabul

ettireceksin hem

de sporda...

fienay KURTFMV Kalite Müdürü

Page 41: FYZY SAYI 24

41

nu yakalamas› en az alt› ay gerektirirken çocukdo¤urmaya karar veren sporcu bir kad›n› düflü-nün: hamilelik süresi, do¤um sonras› iyileflmedönemi, bebe¤i emzirme süresi derken en az 1-1,5 y›l. Bu süre zarf›nda kilolar al›nd›, vücut sutoplad›, kaslar gevfledi, hormonlar de¤iflti... Eskiperformans› yakalamak karfl›dan göründü¤ü ka-dar kolay de¤il, zira etkenler çok fazla... Çok ça-l›fl›nca olur mant›¤› devreden ç›kar; a盤› kapat-mak için yap›lan fazla antrenman ise afl›r› yük-lenmeden dolay› bu kez sakatl›klara yol açar. Bel-ki millî atletimiz Elvan Abeylegesse de bebe¤inidünyaya getirdikten sonra Londra Olimpiyatla-r›’na haz›rlanma sürecinde bu nedenle sakatlan-m›fl ve oyunlara kat›lamam›flt›r. Belki de olaca¤›vard›!.. Talihsizlik diyelim. Peki, ara verdi¤i dö-nemde kaç›rd›¤› flampiyonalar ne olacak? Kariye-rine belki baflka flampiyonluklar ya da derecelerekleyecekken o aile olmay› tercih etti. Hani rek-lamlarda “Kariyer de yapar›m, bebek de!” diyorya... Asl›nda bir süreli¤ine birinden feragat etmekzorunda kal›yorsun, bebek için kariyerinden, ka-riyerin için bebekten!

Olay›n bir de psikolojik boyutu var: Kad›nlardo¤um öncesi ve sonras› psikolojik s›k›nt›lara gi-rebiliyor. Bebe¤in bak›m›, emzirilmesi, sorumlu-luklar›n artmas› olumsuz etki yaratabiliyor. Hâlböyleyken eski performans› yakalamak güçlefliyor.

Öte yandan baz› hekimler, hamilelik ve do-¤um sürecinin sporcular›n performans›n› olumluyönde etkiledi¤ini belirtiyorlar. Hamile kald›ktansonra performanstaki art›fl›n bilimsel verilerdenyola ç›k›larak kan›tland›¤›n› belirten spor hekimiDr. Tamer Çavufl, do¤umu, kad›n vücudunuolumlu yönde de¤ifltiren en önemli evre olaraknitelendiriyor ve “Hamilelik s›ras›nda ve do¤umsonras›nda vücuttaki hormonal de¤ifliklikler ek-lem yerlerindeki ligament dedi¤imiz ba¤lar›n es-nekli¤ini art›r›yor. Vücut do¤uma kendini haz›r-larken, kalça, bacak eklemi gibi bölgeler daha faz-la esneklik kazan›yor. Söz konusu bu esneklik debayan sporculara pozitif anlamda yans›yor.” diyor.Nitekim, kald›¤› yerden devam edenler de var:

Önce ülkemizden bir örnek verelim: millî vo-leybolcumuz Neslihan Darnel! Türk bayan voley-bolunun gelmifl geçmifl en büyük y›ld›z› NeslihanDarnel, 2008 y›l›nda -kariyerinin en baflar›l› dö-neminde- çocuk sahibi oldu. Do¤um yapt›ktançok k›sa bir süre sonra voleybola dönen oyuncu,2010 Dünya fiampiyonas›’n›n “en skorer oyun-cu”su oldu. Baflar›s› sürüyor. Dünyadaki örnekise Belçikal› tenisçi Kim Clijsters. Anne olmas›n›nard›ndan kariyerinde düflüfl yaflamayan isimler-den biri. Anne olmak için spora iki y›l ara verenClijsters’in tenise dönüflü muhteflem oldu. Do-¤um yapt›ktan sonra 2009 ve 2010 y›llar›ndaABD Aç›k Tenis Turnuvas›’n›, 2011 y›l›nda daAvustralya Aç›k Tenis Turnuvas›’n› kazand›.2009 y›l›n›n “en iyi geri dönüfl yapan tenisçi”si

ödülünü alan Clijsters, 2010 y›l›n›n da “en iyi te-nisçisi” seçilerek art arda bu iki ödülü birdenalan ilk ve flu ana kadar tek sporcu oldu.

Olumlu örnekler de var ama terazide tartmakgerekirse olumsuz yanlar a¤›r bas›yor. Ayr›ca ka-d›n sporcu olman›n toplumsal zorlu¤u da var. Neyaz›k ki toplumumuzda kad›n sporculara yete-rince sayg› gösterilmiyor. Utanarak söylemek zo-runday›m ki, kad›n voleybol tak›mlar›n›n maçla-r›na giden erkeklerin ço¤unun ilk düflüncesi vo-leybol izlemek de¤il! Erkeklere sorun bakal›m,tenis deyince akla kim geliyor? Ben söyleyeyim:Maria Sharapova. Keflke iyi tenis oynad›¤› içinakla gelen ilk isim olsayd›... Ama herkes onunönce güzelli¤inden bahsediyor. ‹ki y›ld›r ‹stan-bul’da düzenlenen dünya s›ralamas›n›n ilk seki-zini bir araya getiren ‹stanbul Cup Tenis fiampi-yonas›’nda en büyük ilgiyi Sharapova görüyor...Geçen y›l turnuvay› b›rak›p gitti¤i için büyük ha-yal k›r›kl›¤› yaratm›flt›, tenis ad›na de¤il, bizi birgüzeli izlemekten mahrum b›rakt›¤› için! Neyseki bu y›l finale kadar geldi de bizim de toplumolarak yüzümüz güldü.

Toplumumuzda her alanda oldu¤u gibi spor-da da cinsellik ön plana ç›k›yor. Sayg›nl›k için isedaha çok f›r›n ekmek yememiz gerek.

Velhas›l kad›n olmak zor... Kad›n sporcu ol-mak daha da zor...

Türk bayan voleybolunun gelmifl geç-mifl en büyük y›ld›z› Neslihan Darnel

Page 42: FYZY SAYI 24

TAR‹HTENSAYFALAR

42

ngiltere ile Hint Okyanusu’na k›y›s› olan Orta Afrika ülkesi Zanzibar, 27 A¤ustos 1896 y›-l›nda karfl› karfl›ya geldiler. Toplam 45 dakika süren savafl, tarihe en k›sa süren savafl ola-rak geçmifltir. Savafl, ‹ngiltere ile ifl birli¤i içinde olan Sultan Hamad bin Thuwaini’nin 25

A¤ustos 1896’da ölmesi ve ye¤eni Halid bin Bargash’in askerî bir darbeyle yönetimi ele ge-çirmesi üzerine bafllad›. ‹ngiltere, tahta geçmesi için daha kolay anlaflabilecekleri baflka biri-nin -Hamud bin Muhammed’in- taraf›n› tutuyordu ve Bargash’a taht› b›rakmas› için bir ülti-matom verdi. Bargash bunu reddetti. Bargash’›n birlikleri, saray› tahkim ederlerken, ‹ngilte-re de saray›n karfl›s›na befl savafl gemisi konuflland›rm›flt›. ‹ngilizler ayr›ca 900 kiflilik Krali-yet deniz piyadelerini karaya ç›karm›flt›. Sultan’›n son anda, adada bulunan Amerikal› dele-geler ile bar›fl yapma iste¤ine karfl›n, ‹ngiliz gemileri 27 A¤ustos 1896 sabah› saat 09.02’de,ültimatom süresinin doldu¤u anda saraya atefl açt›lar. Saray›n çökme tehlikesi ve etraf›ndakiaskerlerin zayiat vermesi sonucu Sultan, Alman Konsoloslu¤u’na kaçt› ve burada kendisinepolitik s›¤›nmac› hakk› verildi. Bombard›man 38 dakika sonra durdu. Zanzibar savafl baflla-d›ktan 45 dakika sonra teslim olmufltu. ‹ngilizler, Almanlardan Sultan’›n kendilerine teslimedilmesini istediler ama Sultan 2 Ekim 1896’da deniz yoluyla kaçt›. 1916’da ‹ngilizler tara-f›ndan yakalanana dek, Dar es Selam’da sürgün hayat› yaflad›. Sonradan, 1927 y›l›ndaki ölü-müne kadar Mombasa’da yaflamas›na izin verildi.

‹ngiltere, harcad›¤› top mermilerinin paras›n› Zanzibar hükümetinden talep etti.

Dünyan›n en k›sa savafl›45 dakika sürmüfltü

6. yüzy›l sonlar›nda Almanlar, Macaristan’da Osmanl›lar›n elinde bulunan SobotskaKalesi’ni kuflatt›lar. Bu kuflatma, bir Kurban Bayram› öncesine rastlam›flt›. Kale mu-haf›zlar›, Kurban Bayram›’nda kesmek için koca bir koç beslemifllerdi. Kendilerineyard›m gelmeyece¤ini anlayan kale muhaf›zlar› ani bir yarma harekât› ile kuflatmay›

yar›p kaleden ç›kt›lar. Bu s›rada kurban edilmek için kalede beslenen koç da bu hücumakat›lm›fl ve boynuzlar› ile sekiz-on Alman askerini de öldürerek muhaf›zlar›n peflinden Bu-din’e kadar gitmiflti. “Gazi Koç” ad› verilen bu koç önce ödüllendirildi, sonra da KurbanBayram›’nda kesilerek afiyetle yendi.

Enkaz› bile para ettiultan II. Abdülhamid döneminde ve II. Meflrutiyet dönemlerinde mali s›k›nt›larnedeniyle askerlere ve memurlara maafllar› ödenemez olmufltu. Devlet bazen borçalarak bazen de elindeki de¤erli mücevherleri eritip paraya dönüfltürerek maafllar›ödemeye çal›fl›yordu. Sultan II. Abdülhamid’in Bahriye Naz›rlar›ndan (Denizcilik

Bakan›) Hasan Pafla, hazinede para kalmay›nca 1879’da hurdaya ayr›lan görkemli durufluile ça¤›n›n en büyük savafl gemisi olan Mahmudiye ve Taif vapurlar›n›n enkazlar›n›,paras›zl›k nedeniyle tersane çal›flanlar›n›n ödenemeyen maafllar›n›n yerine k›fll›k odun vehurda demir olarak da¤›tt›rd›.

Dr. Arif AKDEN‹ZFMV Özel Ifl›k Lisesi

Türkçe - Sosyal BilimlerBölüm Baflkan›

S

Kaynaklar:1- Kennedy Hickman, http://militaryhistory.about.com/od/battleswars1800s/p/anglozanzibar.htm2- http://www.h2g2.com/approved_entry/A191422823- http://www.omg-facts.com/view/Facts/499184- http://listverse.com/2007/09/28/top-10-shortest-wars/5- Paul Campobasso, http://suite101.com/article/the-shortest-war-in-history-anglo-zanzibar-war-a4004206- http://www.enteresan.com/haber/dunya-nin-en-kisa-suren-savasi.13d.4.1.html7- http://www.forumpaylas.net/tarih/66124-tarihteki-en-kisa-10-savas.html

Kaynaklar:1- http://www.denizhaber.com/HABER/7383/19/denizhaber-denizcilik-deniz-haber-turk-denizciligi-bosporus-turk-bogazlari-istanbul-bogazi-canakkale-bogazi-dto-turkish-maritime-pilotage-marine-environment-deniz-kirliligi-balikcilik.html2- Tarihimizdeki Garip Olaylar, Sabri Kaliç, Maya Kitap, ‹st, May›s 2012, s. 1543- http://www.burduryesilova.com/forum/her-telden/4159-jilet-olan-tarih-tarih-yazan-gemiler.html

Kaynaklar:1- Reflat Ekrem Koçu, Osmanl›’dan Cumhuriyet’e 600 y›l, 19732- http://leventsarsilmaz.blogspot.com/2010/10/tarihimizden-cengaver-koc.html#!/2010/10/tarihimizden-cengaver-koc.html3- Tarihimizdeki Garip Olaylar, Sabri Kaliç, Maya Kitap, ‹st, May›s 2012, s. 37

Gaziydi kurban oldu

1