Upload
mustafa-kont
View
233
Download
3
Embed Size (px)
DESCRIPTION
genckalemde aylık yazıları barındırır.
Citation preview
Sayfa Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
01 Eylül 2008 Pazartesi Ayda Bir Yayınlanır.
Sayfa 2 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Mescid-i Aksa Sempozyumu Mustafa Kont Sayfa 3
Gaybın Bize Ettiği Cüneyt Ünal Sayfa 5
Seçimler bitti, Kim Sevinsin? Sunusi F. Onay Sayfa 6
Başıboş Yaşamak Filiz Konca Sayfa 8
Müslümanca Sevmek 2 Orhan Doğangüneş
Sayfa 11
Orhan Emre Kundakçı Sayfa 12
Güle Sesleniş Ayşe Koçer Sayfa 14
Sayfa 3 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Mustafa Kont
Mescid-i Aksa Sempozyumu
Yoğun çalışma temposundan bir an olsun kurtula-bilmek için, çalışanlarımız hafta sonlarını dört gözle bekler. Bir soluklanabilmenin, belki cumar-tesi sabahı değilde, cumartesi öğleni kalkabilme-nin hayalini kurarız. Bu cumartesi de benim için o soluk alabilecek günlerden biriydi. Fakat, hayatı-mın eksenine ister istemez yerleşen işimi biraz olsun kenara atabilmek adına, bu haftasonumu, müslümanca yaşama adına bir şey yapmak için ayırdım. Bu cumartesi Mescid-i Aksa Sempozyu-mu'na gittim. Sempozyum Zeytinburnu belediyesinin henüz ta-mamlayamadığı Zeytinburnu Kültür ve Sanat Mer-kezi'nde idi. Saat 9:15 civarı orada idim. Kayıt yaptırmak için sıraya gireceğim diye beklerken birde ne göreyim. Sıra olmasını beklediğim kayıt masasının önünde bir insan kümesi, ne sıra var ne de bir düzen. İnsanımızın genel ahlakı olan düzensizlik burada da karşıma çıktı. Üzüldüm fa-kat toplumun düzenini bozmak istemediğim için, sıraya girmek gibi bir çabaya girmeden, en öne yanaştım ve kaydımı yaptırdım. Sempozyumun yapıldığı salon, insanları sempoz-yuma çekmek içni yapılan çalışmaların boyutuna gçre çok küçük kalmış, gelenlerin beşte biri ya ayakta kaldı ya merdivenlere oturdu yada dışarıda kaldı. Bunlar göze çarpan eksikler idi. Bu kadar eksik olmasaydı mükemmel olacaktı belki ama, mükemmeli aramak bizi hedefimizden uzaklaştırır. Bu sebeple eksikleri gözardı edip asıl mevzuya geçelim. Sempozyumun konuşmacı kadrosu ve konular aşağıdaki gibiydi. Tarihî süreçte Mescid-i Aksa - Raid Fethi (Çağdaş Araştırmalar Merkezi) Mescid-i Aksa‟nın konumu ve Kudüs - Mustafa Özcan (Araştırmacı-Yazar) Mescid-i Aksa‟nın İslam dinindeki önemi – Prof. Dr. Ahmet Ağırakça, (Medeniyet İlim Kültür Eğitim ve Dayanışma Derneği) Hz. Ömer‟in emannamesi ve Mescid-i Aksa – Mu-hammed Demirci (Mirasımız Derneği) Siyonizmin Mescid-i Aksa ve çevresindeki izdüşü-mü: Yahudileştirme – Dr. Ekrem el-Adluni (Kudüs Müessesesi) Mescid-i Aksa ve çevresindeki kazı çalışmaları – Prof. Dr. Tufan Buzpınar (Türk Teknik Heyeti)
Mülkiyet ihlalleri – Zeki Ağbariye (Aksa Müessese-si) Çok yönlü bir ihlal kaynağı olarak Utanç Duvarı – İsrail Adem Şamir (Araştırmacı-Yazar) Şiddete dayalı ihlaller – Dr. Kemal el-Şerefi, Mizan İnsan Hakları Merkezi Kudüs„te yaşam - Fadıl Vişahi (Kudüs Kalkınma Kurumu) Kudüs‟te yaşayan Filistinlilerin zoraki göçü – Halil M. Tüfekçi (Arap Çalışmaları Derneği) Kuşatılmış Kudüs‟te yoksulluğun toplumsal etkileri - Hasan Sanallah (Çağdaş Araştırmalar Merkezi) Raşid Gannuşi, Nahda Hareketi Genel Başkanı, Londra Seyyid Abdunnasır Ağbariye, Beyarik Müessesesi, Filistin İbrahim Cebrail, Güney Afrika el-Aksa Cemiyeti Başkanı, Güney Afrika Cumhuriyeti Essam Hallak, CBC Müslüman Toplum Danışmanı, Kanada Abhoud Syed M. Lingga, Bangsamoro Araştırma-ları Enstitüsü, Moro Ahmet Emin Dağ, İHH İnsani Yardım Vakfı Orta-doğu Özel Temsilcisi, Türkiye Anlık , Türkçe , İngilizce ve Arapça çevirileri size girişte verilen kulaklıktan dinleyebiliyordunuz. Bu konuşmacıları takip edebilmek adına katılımcılara oldukça yardımcı oldu. Konular yıllardır tartıştığımız, İsrail'in yasadışı, insanlık dışı eylemleri, çalışmaları ve müslümanlar olarak ne yapmamız gerektiğiyle ilgili idi. Sempoz-yumun içeriğini www.ihh.org.tr den yada google dan arattığınızda çıkan herhangi bir siteden ince-leyebilirsiniz.
Sayfa 4 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Mustafa Kont
Mescid-i Aksa Sempozyumu
Benim değinmek istediğim nokta, sıradan müslümanların konuya olan duyarlıklıkları idi. Sempozyuma gelenlerin büyük çoğunluğunu gençler oluşturuyordu. Bayanların oranı ise ner-deyse erkeklerin oranından fazla idi. Bu manzara-nın bana anlattığı, geçnlerin artık müslümanların sorunlarına daha duyarlı hale geldiğidir. Bu durum bana ümmetin geleceği için ümit vermiştir. Gele-ceğimizin anne ve babaları, müslümanların konu-larına daha duyarlı olmuşlar. Ayrıca bu katılımcıların hepsi hafta sonu uykula-rından, hafta sonu tatillerinden feragat edip, sa-
bahın köründe bu sempozyuma geliyorlar ise, hakikaten ümit var demektir. Bu bağlamda, haya-tını iş yerindeki masa ve sandalyesine bağlamış, sadece işini ve aldığı maaşı düşünen müslümanlara bir uyarıda bulunmak gerekir. O da şu olsun, başınızı kaldırın birde müslümanca bakın dünyaya. Dünyaya müslümanca bakabilmek için, öncelikli şartımız müslümanlarla beraber bir kaç müslümanca aktivite yapmaktır. Bu bir cumartesi sabahı , Mescid-i Aksa Sempozyumu'na katılmakta olabilir, bir Salı akşamı 5-10 arkadaş birinde top-lanıp bir sohbet etmek, 3-5 ayet okuyup bir kaç hadis zikretmekte olabilir. Her müslümanım diyenin, müslümanca yaşaması yada müslümanca yaşama üzerine denemeler yapması dileğiyle...
Sayfa 5 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Cüneyt Ünal
Gaybın Bize Ettiği
Aslında başlık yanlış… Başlıkta olması gere-
ken gayb ile ilgili konuşmanın bize ettikleri
olmalıydı. Uzun bir başlık olacağı için bu baş-
lığı tercih ettim. Günümüz Türkiye’sinin pek
çok tartışma içinde olması, tartışmaların bizi
kutuplaştırması hep bu geçmişle ilgili mevzu-
lardan kaynaklanıyor.
Gayba iman’a çok farklı manalar verilmiş.
Bizim burada ele aldığımız anlam tarihin de-
rinliklerinde olan olaylarla alakalı. Görme-
diklerimize iman etmek de bir anlamda bu
gayba iman konusuna giriyor. Ama aklen ve
naklen deliller kesinse gayblıktan çıkar deni-
yor ama ona da yorum farkı giriyor.
Tarihi mevzularda ahkâm kesmek günümüz-
de resmen ateşle oynamak oldu. Geçmişte ola
gelmiş pek çok olayın tarihi, yeri, oluş nede-
ni, o günün resmi konjonktürü gibi mevzular
enine boyuna irdelenemediği için aslında o
olay hakkında kesin konuşmak mümkün de-
ğil. Kesin konuşmamamız gereken bu olay-
larda maalesef herkes işine gelen tarafı eline
alıp taraf oluyor ve karşı tarafı bununla yargı-
lıyor.
Örnek verelim. Günümüzün en büyük tartış-
ması Laikler ve Muhafazakârlar arasında olu-
yor. Her iki tarafın aşırı fanatiklerini kastedi-
yorum ki büyük harflerle yazdım. Bu iki sınıf
arasında Mustafa Kemal Atatürk konusunda
büyük bir kutuplaşma var. Laikler Mustafa
Kemal’e ait olduğu söylenen “Arap’ın dini”
diye başlayan el yazmaları yüzünden hem
dine hem de dindarlara karşı soğukturlar.
Bakmayın siz onların biz dine karşı değiliz
demelerine. Cuma’ya gidene bile mürteci ola-
rak bakarlar. Muhafazakârlar da Laikler’in bu
katı tutumundan dolayı Mustafa Kemal’i din
düşmanı gibi algılamışlardır. Bu yüzden mu-
hafazakârlar arasında Mustafa Kemal’e aşırı
düşmanlık besleyen atraksiyonlar çıkmıştır.
Mustafa Kemal’in Gençliğe Hitabesini oku-
mayı bile kâfirlik olarak algılayacak kadar
ileri gitmişlerdir.
Oysa tarihi inceleyesek karşımıza ilginç şey-
ler çıkıyor. Mustafa Kemal’in bir Balıkesir
Hutbesi var ki Laikler bu konuda ağızlarını
açıp da bir şey diyemiyorlar. Meclisi beraber
açtığı sakallı cübbelilerin olduğu bir resim
var ki o resimden önce Atatürk Bismillah de-
mişti. O zaman Mustafa Kemal’i bir tarafın
sözcüsüymüş gibi bir fanatizme alet etmenin
kavgadan başka bize ne getirisi var.
Peygamberimiz dahi Ashab-ı Kehf konusun-
da uyarılırken, bize de bilmediğiniz konunun
ardına düşmeyin diye kesin uyarı verilmişken
tarihteki insanları yargılamanın, onları kötü-
lemenin veya övmenin bize getirisi ne olacak-
tır.
Tarihi kararlar o zamanın şartlarına göre yo-
rumlanmazsa çok çıkmazlara girer kutuplaşı-
rız. Düşünün bizde idam yasaklandı, peki Os-
manlı’da ya da Avrupa’da daha önce vuku
bulmuş idamları idamın yasak olmasına da-
yanarak insanlık dışı diye nitelemek mantıklı
mıdır? Bunları düşünerek taraf olmamalıyız.
Tarih Gayb’dır. Gayba ait mevzularla insanlar
yargılanmamalı. Gayb’a ait mevzularla insan-
lar birbirlerine kışkırtılmamalı…
Sayfa 6 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Sunusi F. Onay
Seçimler bitti, Kim Sevinsin?
Muazzam bir seçim atmosferinden sağ salim
çıktık.
Hemen bir hatırlatma yapalım, renkli saman
kağıdı, artı dandik bir metal “evet” kaşesi ve
renkli zarflar.. İstediğiniz matbaada istediği-
niz kadar yaptırıp, kaşeletip, çuvallara doldu-
rarak sağa sola bırakabilirsiniz, neredeyse
bedava maliyet.. dağıtacak minibüsün mazo-
tundan daha ucuz..
Dörtbir yana cephane gömen, dağıtan uzman
arkadaşlar iyi bilir..
Bu yüzdendir ki, pek de “halktan” olmayan,
başörtülü sandık görevlisi istemeyen, son an-
da kimlik no şartı koyarak bizlere şaka yapan,
şakacı YSK , bu tür çalıntı oy şakalarını pek
ciddiye almıyor, sonuçta tutanaktaki oy ile
sandıktan çıkan oy sayısı eşitse mesele yok-
tur..
CHP ortalığı manipule ederek, taraftarlarını
sokaklara dökerek, seçim sonuçlanmadan
“sonuç açıklayıp, zafer ilan ederek”
ergenekon avukatlığından çok daha başka
şeyler yapmaya çalışıyor, gözümüzden kaç-
madı.
MHP lideri sessizlikle taraftarlarını sakinleş-
tirerek puslu havanın dağılmasını bekliyor,
takdir ve tebrikle izliyoruz.
Peki sonuçlar da belli olduğuna göre kim se-
vinsin?
Önce CHP sevinsin..
Zira müjde! Solda birlik sağlandı. Türkiye'de
mevcudiyetini muhafaza eden %25 sosyal
demokrat vardı, %23'ünün oylarını CHP aldı.
Hiçbir somut projesi olmadan sadece AKP
nefretiyle oy toplamasına bakacak olursak bu
çok büyük bir başarıdır. Şu durumda
CHP'nin başında Erbakan'da olsa bu oyu
alır.. Hatta şöyle de denilebilir: AKP'nin başı-
na Deniz Baykal'da geçse CHP'liler AKP'ye oy
vermez..
MHP kesinlikle sevinsin..
Konjonktürde görülen manzara genel seçim-
lere kadar devam ederse (ki edeceğini san-
mam) AKP'deki erime devam eder, AKP'den
kaçan oylar MHP'ye gelir ve MHP AKP'yi
zorlayan bir parti olarak ikinciliğe yükselir.
Bazı bölgelerde umutsuz MHP seçmeni
CHP'ye oy verdiğine göre MHP'nin oyu gözü-
kenden zaten fazladır, tahminimce..
Sayfa 7 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Sunusi F. Onay
Seçimler bitti, Kim Sevinsin?
DTP sevinmesin.Kimlik partisi olup da kimli-
ğin sadece %30'unun oyunu alan bir partinin
sevinmeye hakkı yok, İddia edilen Kürt nüfu-
sa ve DTP'ye verilen oyların adedine bakar-
sak, Kürtlerin büyük çoğunluğu hala DTP'yi
tercih etmiyor.. AK Parti de henüz sevinme-
sin..Birinci çıktı, seçim galibi, oyları düştü,
hala rakipsiz.. ama sevineceği seçim bu de-
ğil..
Recep Tayyip Erdoğan'ı plansız görmedik..
Yüzde yüz kazanacağı bölgelerde bize göre
yanlış aday çıkararak kaybetti, ama
“kaybetmek bir seçimse, buna yanlışlık diye-
meyiz..” AKP oy oranını sanki kendi iradesiy-
le düşürdü gibi.. Genel seçimde oy partilere
verileceği için bu oran daha da düşmez.. hat-
ta artık kemikleşen tabloyu görmüş olduk
diyebiliriz. Eğer bu seçim bir genel seçim ol-
saydı düşen grafik korkuturdu, fakat AKP bir
nevi sigorta yaptırarak genel seçim öncesi, bu
grafikle çıtasını %47'nin altına çekti, çok akıl-
lıca..
Önümüzdeki 3 sene AKP, içeride değil dışarı-
da yaptıkları ile oy toplayacağı için muhalefe-
tin zaten pek şansı yok. AKP'ye sadece kendi
hataları oy kaybettirir. Erdoğan bu yüzden
“Sen Türkiyesin, büyük düşün” sloganını icad
ederek genel seçime hazırlık yapıyor.
Dış dünyada yükselen gurur ve biten krizin verdiği rahatlama oya tahvil edilecektir mu-hakkak. Bu 3 sene ülkemiz için diplomatik açıdan biraz riskli geçecek sanırım, bunun sinyallerini alıyoruz. Zira artık AKP'nin başarısızlığı demek bir ikti-dar kaybı olmayacak sadece, ülke için de bir risk taşıyacak. Diplomasisi güçlü ülkelerde bir sorunun iki cevap seçeneği vardır: evet ya da hayır..
Dolayısıyla AKP'nin verdiği yanıtın aksine bir yanıtı verecek olan en güçlü parti tek başına ayakta kalacak ve ABD tarzı iki partili bir de-mokrasiye önümüzdeki 3 seneden sonra “kansız” bir şekilde geçmiş olacağız.. Bu tek muhalefet partisinin hangi parti olaca-ğını henüz bilmiyorum (belki şu an mevcud değil) ama hangi partinin olmayacağını iyi biliyorum..
Sayfa 8 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Filiz Konca
Başıboş Yaşamak
Seyyid Muhammed (k.s.) Efendi Hazretleri
şöyle buyururlar:
“İnsanoğlu başı boş yaşasın diye dünyaya gel-
medi. İslamiyetin öngördüğü kurallar harici-
ne çıkanların ve başı boş hareket edenlerin
cezalandırılması için Allah-u zü’l-Celâl ce-
hennemi halketti (yarattı), İslamiyeti kabul
edenler için ise cenneti halketti (yarattı)...”
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Dünyaya meyledenin emeli uzun olur, sonu-
nu getiremez, bitmez tükenmez ihtiyaca dü-
şer; öyle bir meşgale kaplar ki mihnetinden
kendini kurtaramaz.”
“Ahiret işi sana kolay gelir, dünya işi zor ge-
lirse, bil ki sen iyi hâl üzeresin. Ahiret işi zor,
dünya işi kolay gelirse, bil ki durumun kötü-
dür.”
“Bir kimsenin dünyada yediği lokmanın kar-
şılığı, ahiretteki hissesinden eksilir.”
“Eğer mü’minin dünyalıktan birşeyi artarsa
Allah katındaki noksan olur ve eski hali gibi
olmaz.”
“Dünyasını seven ahiretine, ahiretini seven
de dünyasına zarar verir. O halde siz baki
olanı fani olana tercih ediniz.”
“Dünya ve ahiret birbirinin zıddıdır. Birini ne
kadar memnun edersen, diğerini de o kadar
gücendirirsin.”
“Kimin emeli dünya olursa, Allah onun işini aleyhine olarak darmadağın eder, fakirliği iki gözünün arasında kılar, dünyadan eline ge-çen miktar da kaderinde yazılandan fazla ol-maz. Kimin de maksadı ahiret olursa, Allah, onun işlerini derleyip toparlar, zenginliğini kalbine koyar, dünya nimetleri koşarak aya-ğına gelir.”
“Kim gam ve tasalarını bire indirir ve gönlün-de sadece ahiret tasasına yer verirse, Allah onun dünya ile ilgili gamlarını giderir. Kim de gam ve tasalarını dünya hallerine yayarsa, Allah onun hangi vadide helak olacağına al-dırmaz.” “Hak teâlâ buyurdu ki, "Ey dünya, bana hiz-met edene hizmetçi ol! Sana hizmet eden de senin hizmetçin olsun." “Ey Ademoğlu! Bana ibadet etmek için seni meşgul eden şeyleri bırak ki gönlünü zengin-likle doldurayım. İhtiyaçlarını da gidereyim. Böyle yapmazsan elini meşgalelerle dolduru-rum, ihtiyacını da gidermem.” Naziat:37-39. “İşte, azıp da dünya hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehen-nemdir.” 40-41.“Ama kim Rabbinin azametinden kor-kup da kendini kötülükten alıkoymuşsa vara-cağı yer şüphesiz cennettir.” Ehlullah bu ayetleri şöyle tefsir eder: “Buyurularak iki insan tipi ortaya konuyor: Birincisi tâğutluk edip, azgınlaşıp, Allah kar-şısında güç ve bilgi iddiasında bulunup, dün-yayı, dünya hayatını tercih eden bir insan ti-pi. İkincisi de Rabbinin makamından korkup, nefsini hevâsından arındıran insan tipi. Evet; “Evimi ben de düzenleyebilirim! Ev tefrişinin nasıl olması gerektiğini ben de bilirim! Hanı-mımı nasıl giydireceğimi ben de bilirim! Ço-cuklarımı nasıl eğiteceğimi ben de bilirim! Nereden kazanıp nerelerde harcayacağımı, nasıl düğün yapacağımı, misafirlerime neleri ikram edeceğimi, nerede okuyacağımı, neleri okumam gerektiğini, nerede görev alacağımı ben de bilirim!
Sayfa 9 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Filiz Konca
Başıboş Yaşamak
Allah’ın tüm bu konularda bilgisi varsa, be-
nim de bilgim var! Benim de aklım, benim de
keyfim var! Ey Allah’ım! Her ne kadar da
zahmet edip bir kitap göndererek bütün ha-
yatım konusunda bana bir program belirle-
mişsen de ben bu aklımla, bu bilgimle senin-
kine muhtaç olmadan, senin kitabına hiç de
müracaat etmeden ben de hayatımı düzenle-
yebilirim!” diyerek kim tâğutluk ederse, had-
di aşarsa, hayatını Allah’a sormadan yaşarsa,
Kitabı yok farz ederek, peygamberi gelmemiş
sayarak bir hayat yaşamaya kalkarsa,
Ve de dünya hayatını tercih ederse. Yani dün-
yayı kıble bilerek, dünyayı hedef bilerek tüm
planını ve programını dünyaya göre, dünya
adına ve dünyada bitecek şekilde yaparsa.
Ölüm ve ölüm ötesi hayat için bir derdi, bir
yatırımı yoksa;
Onların varacakları yer, me’vâları, barınakla-
rı cehennemdir. Soluğu cehennemde alacak-
lardır onlar. Ama;
Ama kim de Rabbinin makamından korkar-
sa. Kim de Allah karşısında kötü bir konuma
düşmekten korkarsa. Yani toplum karşısında
değil, baba ana karşısın da değil, âdetler, ko-
nu komşu, amir-müdür, moda, yönetmelikler
karşısında kötü bir konuma düşmekten değil,
Allah karşısında kötü bir konuma düşmekten
korkarsa, yani el âlem ne der acaba? İnsanlar
benim hakkımda ne düşünürler acaba? Mü-
dürüm, amirim ne der acaba? değil de Rab-
bim ne der acaba? diye korkarsa, Rabbi kar-
şısında kötü bir duruma düşmekten, Allah’ın
hoşnutluğunu, Allah’ın rızasını kaybetmek-
ten, Allah’ı üzmekten ve darıltmaktan tir tir
titrerse, yaptığı her işinde, her eyleminde sa-
dece Allah’ı düşünür ve O’nu hesap ederse.
Ve bir de;
Nefsini hevâdan korursa, havadan, havalan-maktan kendini korursa. Hevâ nedir? Hevâ boş şey demektir. Yani yarın kişinin mîzanına konunca onu cennete götürmeyecek olan her şey hevâdır. İsterse cehenneme götürmesin, o boş şeydir. Kişi kendisini boş şeylerden ko-rusa, Hayatını vahiy kaynaklı, Beyyine kay-naklı yaşarsa; İşte onun da varacağı yer, gideceği yer de cennettir. Hevâsını terk eden, hevâ ve hevesiyle hareket etmekten kurtulup vahiyle, Beyyine ile haya-tını düzenleyen kişinin gideceği yer cennet-miş. Rabbimiz öyle diyor. Öyleyse bizler ke-sinlikle hevâlarımızı, heveslerimizi terk edip, onlarla hareket etmekten vazgeçip cenneti kazanmak zorundayız. Ama unutmayalım ki bunun yolu da Beyyine ile tanışmaktan geç-mektedir. Peki Beyyine nedir? Beyyine, Allah’tan gelendir. Beyyine, Allah’ın kullarının hayatına karışmak üzere gönderdi-ği hayat programıdır. Vahiydir, kitaptır, Allah bilgisidir. Kitaba sahip olan, kitapla hareket eden Allah’ın Resûlüdür. Elinde Kitapla in-sanları hakka çağıran peygamberdir. Beyyine ile, Kitap ve sünnetle hareket eden bir Müs-lüman, Kitap ve sünneti tüm hayatında tüm hareketlerinde istinat kabul eden bir mü’min, Beyyine üzere demektir. Beyyine’den haber-siz, Kitap ve sünnetten uzak, delilsizce kendi hevâ ve heveslerine uyanlar da kâfirlerdir. İşte mü’minle kâfiri birbirinden ayıran belir-gin nokta budur. Mü’min her adım atışında beyyine ile hareket ederken, kâfir ise kendi aklını, kendi heveslerini ve keyfini ölçü al-maktadır. Eğer bizler de bugün hevâ ve heveslerimizi bırakıp Beyyineyle hareket edeceksek o za-man biz de vahyi bilmek zorundayız. Ben ki-taba dayanıyorum, benim istinatgahım, be-nim hareket noktam vahiydir diyeceksek, vahyi tanımak zorundayız. Kur’an ve sünneti tanımamız lâzım. Aksi takdirde bugün pek çoğunun biz kitaba dayanıyoruz iddiasında bulunup da kitaptan habersiz bir hayat yaşa-dıkları gibi yapmaya kalkışırsak Allah koru-sun sonumuz cehennemdir.
Sayfa 10 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Filiz Konca
Başıboş Yaşamak
Şunu da asla unutmayalım ki, Beyyine’nin
olmadığı yerde hevâ ve hevesler geçerlidir.
İnsanlar eğer amel edecek kadar, hayatlarını
düzenleyecek kadar Beyyine ile tanışmamış-
larsa hayatlarını mutlaka başka şeylerle dol-
durmak zorunda kalacaklardır. Öyleyse Al-
lah’ınızın aşkına Beyyine ile tanışmaya çalı-
şalım. Yaptığımız her işte, verdiğimiz her ka-
rarda, attığımız her adımda Beyyine’ye da-
yanmaya, Beyyine’ye sarılmaya çalışalım. İşte
o zaman biz Allah’ın bu âyetinde anlattığı
cennetlik Müslümanlardan olma imkânı elde
etmiş olacağız inşallah.
Değilse Allah korusun Kitap ve sünneti tanı-
madan, beyyineyle tanışmadan bir hayat ya-
şayacak olursak o zaman ya kendi hevâ ve
heveslerimizi putlaştıracak ya da günümüz
müşriklerinin yaptığı gibi bir kısım Allah
düşmanı tâğutların hevâ ve heveslerine uy-
mak zorunda kalacağız. Eğer bu tür zavallıla-
rın hevâ ve heveslerine tabi olursak o zaman
kesinlikle bilelim ki Rabbimizi ve O’nun
âyetlerini terk etmek zorunda kalırız. Allah
korusun o zaman hayatımızda Rabbimizin
âyetlerine gündemimizde yer kalmaz. Onlara
tabi olduğumuz zaman onların gündemlerine
tabi olmak zorunda kalırız.
İşte görüyoruz her gün yeni bir gündemle
insanları meşgul ediyorlar. Ne zaman bunla-
rın vahiylerinden vakit bulup da insanlar
vahye dönebilecekler bilmiyorum? Bugün şu
konu, öbür gün bu konu derken gündemi ta-
mamen dolduruyorlar ve insanların vahiyle
meşgul olmasına fırsat vermiyorlar. Allah
korusun öyle olunca da âhiret gündemleri-
mizden düşüverir. O zaman yine Rabbim mu-
hafaza buyursun tıpkı onlar gibi sırf dünya ve
dünyalık düşünen birer materyalist olup çıkı-
veririz.
Tıpkı bu müşrik kafalar gibi Allah yetkilerini alıp birilerine veren birer demokratik olur çıkarız. Ve korkuyorum farkında olmadan hızla Müslümanlar buna doğru gidiyorlar. Hayır hayır! Bizim aklımız başımızdadır el-hamdülillah. Bizler kesinlikle bu adamların hevâ ve heveslerine tabi olmayacağız. Bizler vahyi tanıyıp onun dedikleri istikâmetinde bir hayat yaşayacağız ve şirke düşmemeye azami gayret göstereceğiz inşallah. Allah bu konuda bize şuur versin, basiret versin inşal-lah.” Hakikatin safasına ulaşabilme duasıyla...
Sayfa 11 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Orhan Doğangüneş
Müslümanca Sevmek 2
-Kişi sevdiği ile beraberdir! -Efendim, nasıl yani! Sadece iman ve ibadet-ten ibaret değil miydi dini tema? -Kişi sevdiği ile beraberdir! -Peki Efendim, peki, siz ne söylerseniz amen-na… “Kişi sevdiği ile beraberdir”… Acaba Peygam-berimiz, ne demek istemiştir? Yoksa bizden sadece davranışlarımıza değil de, duyguları-mıza da mı sahip çıkmamız istenmiştir? Yani bu dünyada iyiyi seven öbür tarafta da iyiyle, kötüyü seven ise, kötüyle mi olacağını söylen-miştir? Sevmek, duyguların en mükemmeli olsa ge-rek.Sevmek,bir başkasının nefsini, kendi nef-sinin önünde görmek demek..Bakmayın şim-diki “televole” sevgililerine.Onlar ne bilir sev-meyi! İki günde bir sevgili değiştiren insan ne anlar sevgiden,aşktan! Sevmek ile sevgili olmak arasındaki farkı gü-zelce anlamak gerekir. Sevmek kutsaldır. Sevgili olmak ise, çoğu zaman sınırı aşmaktır. Sevmek, “Müslümanca” yaşamaktır. Sevgili olmak ise, çoğu zaman ilahi uyarıyı dinleme-yip “harama yaklaşmaktır”. Seven, sevdiğinin istediği gibi biri olmak is-ter. Seven, sevdiğine yanlış yapmaz, ihanet etmez. Seven nezaketlidir, kırmaz. Seven, artık tek kişilik hayal kurmaz, sevdiğini de hayallerine dahil eder. Seven, sevdiğini dü-şünmeden uykuya dalmaz, onsuz rüyaları hayra yormaz. Bir meyve ağacı düşünün…O ağaçtan, en sev-diğiniz meyveleri yiyorsunuz.Haliyle bu ağacı da,meyveleri de seviyorsunuz.Bu normal-dir.Ancak,eğer siz sadece ağacı seviyorsanız ve ağacı meyve verme ile yetkilendireni dü-şünmüyorsanız, o zaman durum tehlikeli-dir.Meyvenin Allah’tan geldiğini bi-len,ahirette O’nunladır. Ancak, meyvenin yalnızca odundan geldiğini bilen, ahirette odunladır! Gel gelelim odunun sonu ise, yan-maktır!
Müslüman, sevmesini de,sevilmesini de bi-lir..Müslüman kalbini kötü duygulardan ko-rumasını bilir.Müslüman hiç kimsenin, hiç kimsenin her şeyi olamayacağını da bi-lir.Müslüman herkesi sever,herkese güzel duygular besler.Ancak,sevgisinin esiri ol-maz.İnsana duyulan sevginin ve sonsuz güve-nin onu yarı yolda bırakabileceğini bi-lir.Müslüman akıllıdır,sadece duygularıyla hareket edecek kadar aciz değildir.Çünkü Müslüman bilir ki, aklını ve vicdanını hesaba katmadan,sadece hisleriyle hareket eden bir insanın sonu,felakettir! Müslüman insan, sevginin de hakkını veren insandır. Müslüman insan, mazlumun yanın-da olan insandır. Müslüman insan, kul hakkı yemeyen insandır. Müslüman insan, “alkolün tek damlasını ağzıma koymuyorum” diyebil-diği gibi, “gıybetin tek cümlesini de ağzına almam” diyen insandır. Müslüman in-san,yaratılanı Yaratan’dan ötürü seven insan-dır.Ezilene,çocuğa ve garibe dinini sormadan el uzatandır.Müslüman, ayrım yapmayan-dır.Müslüman,adil olandır.Müslüman,kalp kırmayandır.Kafire bile, “sen kafirsin” diye-rek dışlamayandır.Onu imanın lezzetiyle ta-nıştırmaya çalışandır.Müslüman,dinini çıkar aracı yapmayan,rant sağlamayan,O’nun üze-r i n d e n i n s a n l a r ı a l d a t m a y a n -dır.Müslüman,Allah için sevendir,Allah için verendir,Allah için paylaşandır,Allah için ya-şayandır. Leyla’nın aşkıyla yanıp tutuştuğu halde aşkı-na karşılık alamayınca Allah sevgisi ile tanı-şan ve Leyla yanına geldiğinde, “Leyla Leyla diye buldum Mevla’yı, Mevla’yı bulduktan sonra neyleyeyim Leyla’yı” diyebilen Mec-nun’un psikolojisiyle, Allah’ı bilebilmemiz ve hiç kimsenin sevgisini O’nun sevgisinin üze-rinde görmememiz dileğiyle… Her canlıyı “Müslümanca” sevebilmemiz ve hak edene hak ettiği değeri vermemiz temen-nisiyle…. “İyyâke na’budü ve iyyâke neste’în.” (Biz ancak sana ibadet eder, sana dayanır ve senden yardım isteriz)
Sayfa 12 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Emre Kundakçı
Orhan
Günlerdir burdayım, tam burdayım. Hiç bir yere gitmek istemiyorum, götüremezsiniz beni. Ben buraya gelmek istedim, gelmek is-tediğim yerdeyim. Bir adım bile atmam. Ha-yır, kalemimi vermem size. Daha yazacak çok şeyim var. Hayır, hayır bitmedi. Evet yemek-te yemedim. Hayır sanırım yanılıyorsunuz bayım, ben deli değilim... Evet şu an tam 427 gün 19 saat 23 dakika 46 saniye oldu. 47, 48, 49. Tam bu kadar za-mandır bu odadayım. Bu masanın etrafında yaşıyorum. Hayır, hayır o değil masa, masa şu üstü çöplerden ve kağıtlardan görünme-yen cisim. Evet, evet. Tam oradaki cisim. Ka-ğıtlar mı ? Bende onu anlatacaktım size, ama susmuyorsunuz ki bayım. Neyse işte bu kadar zamandır ben bu odada-yım. Bu odaya ilk girdigim anda gözüme çar-pan şey kalemimdi. Yazmak istedim sadece. O kapıdan girmeden önce ne olduysa yazma-ya layık, yazmak istedim. Aslında düşününce pek bir şeyim yoktu yazacak. Her şey onunla başlamıştı ve beni bu odaya o hapsetmişti. İlk başlarda sadece onu anlattım, sonra onun bana anlattıklarını anlattım, sonra benim ona anlatamadıklarımı anlattım. Ben anlattıkça ona tekrar aşık oldum, sonra bir an geldi an-lattıklarım yetmemeye başladı bana. Ona ait her saniyeyi anlatmak istedim, her saniyeyi. İşte o anda başladı bu iç bayıcı geceler. Öyle bir aşk ki bizimkisi, öyle bir garip hezeyan bulutu ki. Sürekli gürleyen, sürekli mat bir gökyüzü altında soğuktan titreyerek yaşanan bir sevda. Asla mutlu olmak istemeyen ama sürekli mutlu olan iki delinin aşkı. Her neyse işte, öyle garip bir şey. Her saniyeyi hatırla-mak zor oldu ama ilginç olan şuydu, aşkımı-zın ilk günlerini hatırlamak, en son ne yediği-mi hatırlamaktan kolaydı. Zaten günlerdir bir şey yemiyordum. - Orhan bey, ne demek istediğinizi anlayamı-yorum. Biraz daha açık anlatırmısınız. sakin olun ve atlamadan anlatın lütfen.
Ne diyorsun sen! Bana, ben, ne ? Bayım sanı-rım siz delisiniz. Gerçekten bir doktora gö-rünseniz iyi olur. - Niçin ? Bana, bana diyorsunuz. Ahh, inanmıyorum buna. Hep deliler beni buluyor. - Ne dedim ki. Atlamadan anlat diyorsunuz, sanırım bu ba-na en büyük hakaretti. Neden bu haldeyim sanıyorsunuz. Hiç bir şeyi atlamadığım için burdayım. Siz hiç içinde bulunduğunuz an-dan 387 gün 16 saat 25 dakika 17 saniye ön-cesini hatırlamaya çalıştınız mı ? Ama tam o anı, tam o saniyede ne gördügünüzü, ne dü-şündüğünüzü, ne hissettiğinizi, yüzünüze ışı-ğın ne taraftan vurdugunu, kalbinizin o gün kaçıncı kez attığını hatırlamaya çalıştınız mı. Hiç bunu yapabilmek sizin hayat sebebiniz, etiniz, ekmeğiniz oldu mu? Benim oldu. Ben bunu her zaman yapıyorum. Mesela, 402 gün 3 saat 58 dakika 24 saniye önce ben bu masa-da oturmuştum. Ona söylemediklerimi hatır-lamaya çalışıyordum. önümde bir gazeteden koparılmış bir kağıt parçası vardı. o kağıda şu an size söyleyemeyeceğim bir şey yazmıştım. Gazete parçasının sol üst köşesinde çıplak bir kadın resminin sağ memesi gözüküyordu. kağıt parçasının yaklaşık 3 cm sağında cep telefonum vardı. 3 tuşu hafif silinmişti, sonra gözlerim yedi tuşuna kaydı, arasam mı diye mırıldandım. ışık sol üstten yanağımın yarı-sını aydınlatacak kadar vuruyordu. kalbim, ah kalbim çok kırılmıştı. belkide agır aksak attıgı için şu an sayamıyorum. Ama normal-den çok çok düşüktü. Neyse. Eee sizce ben herhangi bir şeyi atlıyor olabilir miyim. Ben-ce siz eksik anlıyorsunuz. - (yalandan bir gülümser) Orhan bey, lütfen bizimle oynamayın. Bırakın o kalemi eliniz-den. Zorluk çıkarmayın. Her gün onlarca şi-kayet geliyor. Evinizin çöp ev olduğuna dair. Görüyoruz ki insanlar haksız değil. Hadi, lüt-fen.
Sayfa 13 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Emre Kundakçı
Orhan
- Ah! Aşkı şehvet sananlar, cennetin anahta-rını iki bacak arasında arayanlar... Dünyada-ki bütün kirler yıkanarak arınır, benim evim-de, mabedimde temizlenir elbette ama bu bahsettiğim insanların yürekleri, zihinleri yıkansada temizlenmez. - ( arkadan bir kadın) - Ben şikayet ettim se-ni, pis kokuyorsun ve çocuklarımız senden korkuyor. Seni burada artık istemiyoruz. Sen delisin Orhan! - Sus! O şehvetle haşır neşir dudaklarınla is-mimi söyleme! Adımı ağzına almadan önce besmele çek. Günlerdir burdayım, tam burdayım. Hiç bir yere gitmek istemiyorum, götüremezsiniz beni. Ben buraya gelmek istedim, gelmek is-tediğim yerdeyim. Bir adım bile atmam. Ka-lemimi vermem size. Daha yazacak çok şeyim var. Hayır, hayır bitmedi. Evet yemekte ye-medim. Hayır sanırım yanılıyorsunuz bayım, ben deli değilim... Orhan hıçkırıklarla ağlarken, birden durur. Elindeki kalem, göğsüne saplar ve yere yığı-lır. Gögsünden giren kalem sırtından çıkar.
Sayfa 14 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.
Ayşe Koçer
Güle Sesleniş
Kör bir kuyudayım şimdi ve ruhum uykuda, Kulaklarımda ruhumu kamçılayan bir ses, Bir âmâyım bu karanlıkta , gözlerim gibi kal-bimde âmâ, Gerçekleri göremeyen , sevgi nedir? bilmeyen bir âmâ. Adaletsizliğim kendime , zulmüm kalbime benim. Kör bir kuyudayım şimdi Yusuf misali Kurtuluşum olur mu? acep Yusuf gibi İstemem hiç bir saltanatı Tek istediğim âmâ gözlerime zerre ışık şim-di... Bir kervan beklerim Yusuf misali Beni sahibime kavuşturacak Mahkumuyum şimdi bu kuyunun Ancak kurtuluşuma bu kuyu vesile olacak Direnme zamanı şimdi o kuyuya Kurtuluşun için bozman gerek sukuneti Parçala şimdi asi olan kalbini İnşa edilecek yeniden rabbinin rahmeti ile.. İşte kurtuldun sende tıpkı Yusuf misali Bundan sonrasıda olmalı aynı Yusuf gibi Yusuf gibi kul Allah'a Yusuf gibi umut insanlığa.
Sayfa 15 Bu e-dergi Genckalem.OrG‟nin aylık yayınıdır. Tüm hakları saklıdır. Kullanma izni için [email protected] adresine mail atınız.