16
Ülkedeki son siyasi gelişmeler ve ortaya çı- kan siyasi tablo, tek adam rejimine doğru koşar adım gidildiğini gösteriyor. AKP, devlet partisi olarak öne çıkarken, partiyle özdeşleşmiş olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “milli şef” konumuyla bütün siyasal yaşamın tek belirleyicisi oluyor. İki yıl önce partinin başına getirdiği Başbakan Davutoğlu’nu, parti içi bir darbeyle görevden alarak, bu defa yirmi yılı aşkın süre birlikte ça- lıştığı, birçok konuda sırdaşı olduğu söylenen, Binali Yıldırım’ı parti başkanlığı ve Başbakanlık koltuğuna oturtuyor. Son AKP kongresinde, Erdoğan’ın mesajını tüm delegelerin ve izleyicilerin ayakta dinleme- si ancak faşist ya da totaliter rejimlerde görüle- bilecek bir sahne olarak zihinlere kazınıyor. Gerçekleştirilen anayasa değişikliğiyle, HDP’li milletvekillerinin hapse atılmasının önü açılıyor. Böylece, ülkedeki tek etkili muhalif parti Mec- lis’ten tasfiye edilmeye çalışılıyor. Bunun sonu- cunda, Meclis, halkın sesinin duyulmayacağı, sıradan bir devlet dairesine dönüştürülüyor; 12 Eylül rejiminin Danışma Meclisinden bir farkı kalmıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin tüm ku- rumlarının başındaki isimleri, kendisinin birer teşrifatçısı, emir eri haline getiriyor. Genelkur- may Başkanını, kızının nikâh şahidi olmakla gö- revlendirirken, yüksek yargı organlarının baş- kanları, ilkokul öğrencilerinin devlet büyüklerini karşılama törenlerine zorla götürülmelerine benzer şekilde, Cumhurbaşkanının siyasi gezi- lerinin maskotu haline geliyor. Bu durum, bur- juva parlamenter demokrasilerin ayrılmaz bir parçası olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin “ruhuna Fatiha okunduğunu” gösteriyor. Tek adam rejimine karşı barış ve demokrasi için mücadeleye Laik eğitim, inanç istismarcısı bazı çev- relerin iddia ettiği gibi “dinsizlik eğitimi” demek değildir. Laiklik, doğrudan doğ- ruya inançlara ve onların varlığına dayalı bir kavramdır. HDP’li vekillerin Meclis’ten tasfiyesi, Kürt halkının siyasal zeminde temsilinin önünü kapayacağı için, Kürtlerin devlet- ten kopuşunu daha da hızlandıracaktır. Merkez sağda, MHP üzerinden, AKP’ye karşı yeni bir alternatif oluşturma arayışı içine giriliyor. Sarayın yargısına bir adım kaldı İlkay Öngören > 6 “Kiralık İşçilik” yasası artık yürürlükte! Oya Öznur > 8 Yeraltında madenci direnişi İşçi Sözü-Haber> 9 Panama Belgeleri: Kapitalizm çok pis kokuyor! N. Cemal > 10 Gezi’yi hatırla! Aysun Koca > 12 Darbe ne zaman gerçekleşti? Bahadır Altan> 13 Dokunulmazlıkların kaldırılması bir darbedir Laiklik ve laik eğitim nedir? AKP’nin arka bahçesi MHP’de başkanlık krizi Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 Mustafa Eker > 5 İşçi Sözü Devamı 2. sayfada > Haziran 2016 / Sayı 24 / Fiyatı 1,5 TL İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

İşçi Sözü Haziran 2016

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Haziran 2016 tarihli 24. sayısı

Citation preview

Page 1: İşçi Sözü Haziran 2016

Ülkedeki son siyasi gelişmeler ve ortaya çı-kan siyasi tablo, tek adam rejimine doğru koşaradım gidildiğini gösteriyor. AKP, devlet partisiolarak öne çıkarken, partiyle özdeşleşmiş olanCumhurbaşkanı Erdoğan, “milli şef” konumuylabütün siyasal yaşamın tek belirleyicisi oluyor.İki yıl önce partinin başına getirdiği BaşbakanDavutoğlu’nu, parti içi bir darbeyle görevdenalarak, bu defa yirmi yılı aşkın süre birlikte ça-lıştığı, birçok konuda sırdaşı olduğu söylenen,Binali Yıldırım’ı parti başkanlığı ve Başbakanlıkkoltuğuna oturtuyor.

Son AKP kongresinde, Erdoğan’ın mesajınıtüm delegelerin ve izleyicilerin ayakta dinleme-si ancak faşist ya da totaliter rejimlerde görüle-bilecek bir sahne olarak zihinlere kazınıyor.Gerçekleştirilen anayasa değişikliğiyle, HDP’limilletvekillerinin hapse atılmasının önü açılıyor.Böylece, ülkedeki tek etkili muhalif parti Mec-lis’ten tasfiye edilmeye çalışılıyor. Bunun sonu-cunda, Meclis, halkın sesinin duyulmayacağı,sıradan bir devlet dairesine dönüştürülüyor; 12Eylül rejiminin Danışma Meclisinden bir farkıkalmıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin tüm ku-rumlarının başındaki isimleri, kendisinin birerteşrifatçısı, emir eri haline getiriyor. Genelkur-may Başkanını, kızının nikâh şahidi olmakla gö-revlendirirken, yüksek yargı organlarının baş-kanları, ilkokul öğrencilerinin devlet büyüklerinikarşılama törenlerine zorla götürülmelerinebenzer şekilde, Cumhurbaşkanının siyasi gezi-lerinin maskotu haline geliyor. Bu durum, bur-juva parlamenter demokrasilerin ayrılmaz birparçası olan kuvvetler ayrılığı ilkesinin “ruhunaFatiha okunduğunu” gösteriyor.

Tek adam rejimine karşı barış ve demokrasi için mücadeleye

Laik eğitim, inanç istismarcısı bazı çev-relerin iddia ettiği gibi “dinsizlik eğitimi”demek değildir. Laiklik, doğrudan doğ-ruya inançlara ve onların varlığına dayalıbir kavramdır.

HDP’li vekillerin Meclis’ten tasfiyesi,Kürt halkının siyasal zeminde temsilininönünü kapayacağı için, Kürtlerin devlet-ten kopuşunu daha da hızlandıracaktır.

Merkez sağda, MHP üzerinden, AKP’yekarşı yeni bir alternatif oluşturma arayışıiçine giriliyor.

Sarayın yargısına bir adım kaldıİlkay Öngören > 6“Kiralık İşçilik” yasası artık yürürlükte!Oya Öznur > 8Yeraltında madenci direnişi İşçi Sözü-Haber> 9Panama Belgeleri: Kapitalizm çok pis kokuyor!N. Cemal > 10Gezi’yi hatırla!Aysun Koca > 12Darbe ne zaman gerçekleşti? Bahadır Altan> 13

Dokunulmazlıkların kaldırılmasıbir darbedir Laiklik ve laik eğitim nedir? AKP’nin arka bahçesi MHP’de

başkanlık krizi

Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 Mustafa Eker > 5

İşçi Sözü

Devamı 2. sayfada >

Haziran 2016 / Sayı 24 / Fiyatı 1,5 TLİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Page 2: İşçi Sözü Haziran 2016

Sonuçta, Erdoğan amigolarınınövünçle belirttikleri gibi, AKP=Er-doğan=T.C tablosu ülkeye dam-gasını vuruyor. Bu yanıylaülkedeki rejimin, ideolojik farklı-lıkları bir yana, Baas rejiminden,AKP’nin Baas partisinden, Erdo-ğan’ın ise, Saddam, Esad ya daKaddafi’den bir farkı kalmıyor.

Kimse bugün ülkedeki ve Mec-lis’teki çok partili yapıyı, parla-menter rejimin işlediğine kanıtolarak gösteremez. SaddamIrak’ında da, Esad Suriye’sinde deparlamentoda farklı renklerde bir-den fazla siyasi parti vardı. Ancakbunların ortak özelliği Baas Parti-sinin dümen suyunda hareket et-meleriydi. Son dokunulmazlıkoylamaları da CHP ve MHP’nin,AKP’nin dümen suyunda hareketettiklerini göstermiştir. BugünMHP ve CHP’deki iç çekişmelerinnedeni, ülkeye hâkim olan rejimiçinde işlevsiz hale gelmelerin-dendir. Çünkü hiçbir işe yarama-maktadırlar. Ülke yönetimineegemen olan devlet partisine yaniAKP’ye ve onun dayattığı rejimekarşı muhalefet edecek ne birperspektifleri, ne güçleri ne decesaretleri vardır. O nedenle, AKPrejiminin aksesuarı olmaktanöteye bir değerleri kalmamıştır.

Erdoğan görülmemiş bir siyasimuhteristir

Ülkede tek adam rejiminin kurul-masının, hem Erdoğan’ın siyasi ki-şiliğinden hem de egemensınıfların çıkarlarından kaynakla-nan nedenleri vardır. Birinci ola-rak, Recep Tayyip Erdoğan, egosuve siyasi ihtirasları çok güçlü birkişidir. Bütün siyasi yaşamının te-meline kendi çıkarlarını oturtmuş-tur. Onun için, “vefa”, İstanbul’dabir semtin adı olmaktan öte biranlam taşımaz. Onun siyasi yol-daşları yoktur; her dönemde “kul-lanmak” için işbirliği yaptığısiyasetçiler vardır. Bu nedenledirki, başlangıçta birlikte yola çıktığısiyasetçilerin hiçbiriyle şu andayakın değildir; onları partiden vesiyasi çevresinden uzaklaştırmışya da etkisizleştirmiştir.

Örneğin, şu anda en yakınındakiisimler dahi, Erdoğan ile Davu-toğlu arasında sadece ince ayrım-lar olduğunu belirtse de, O, buduruma bile tahammül edeme-miş; Davutoğlu’nu onur kırıcı birbiçimde parti başkanlığı ve baş-bakanlıktan uzaklaştırmıştır. Da-vutoğlu, buna karşılık, “ne istedinde yapmadım” dese hakkıdır. AKPçevrelerine yakın bir gazetecininyazdığına göre, Erdoğan, Davu-toğlu’dan, “Ben Amerika’ya gidi-yorum; 15 gün sonra o da gidiyor.

Ben Obama ile görüşüyorum o dagörüşmeye çalışıyor” şeklinde ya-kınmış. Yani bir başbakanın, doğalkarşılanması gereken siyasi faali-yetlerini, kendisinden “rol çal-mak”, kendisine alternatif olmayaçalışmak olarak yorumluyor ve“kelle koparıyor”(!)

Bir süredir, batılı emperyalistlerinErdoğan’da yana sıkıntılı olduklarıbilinirken ve şu anda ABD’de “Sar-raf dosyası” adı altında, aslındaTürkiye’de hasıraltı edilen “17 Ara-lık dosyası” açılmışken ve bu dos-yanın Erdoğan’a da dokunmasıkaçınılmaz görünürken, onun engüçlü zırhına bürünmesi zorunluhale gelmiştir. Bu çerçevede, sondönemde parti, hükümet ve üstdüzey bürokrasiye yönelik hamle-leriyle, Erdoğan=AKP=Türkiyegerçeğini vurgulamak istemekte-dir. Yani, etkili uluslar arası güç-lere, “eğer Türkiye’denvazgeçmeyecekseniz, beni kabul-lenmek ve benimle çalışmak zo-rundasınız” mesajı vermektedir.İşte son haftalarda yaşanan siyasigelişmeler ve oluşturulan siyasitablonun bir nedeni budur.

Yanında kendisiyle eşit siyasetçi-ler ve hatta “ikinci adam” bile ba-rındırmamak, tüm siyasidespotların ortak tavrı ve yaklaşı-mıdır. Siyasi despotlar, iktidar sü-relerinin çok uzun olmasını siyasitasfiyelere, muhalif barındırma-maya ve tüm devlet kurumlarınıkendisine biat ettirmeye borçlu-durlar. Merak eden, Saddam, Esadya da Kaddafi’nin iktidar süreciniinceleyebilir.

Tek adam yönetimi istikrarsızlık getirir

Ülkede tek adam rejimi kurma-nın, bir de egemen sınıfların talepve çıkarlarıyla ilişkisi vardır. Ege-men burjuvazi, tek adam rejimi-nin, yönetici sınıf tabanınıdaraltması nedeniyle, orta veuzun vadede, istikrarsızlık riski ya-rattığını bilir. O nedenle ancaközel zamanlarda, büyük ekonomikve siyasi kriz ya da savaş koşulla-rında böyle bir rejimi tercih ederya da buna katlanır. Bugün biryandan Ortadoğu’daki savaş,diğer yandan Kürtlerin siyasi vesilahlı mücadelesi, ayrıca ekono-mik yapının içerdiği ciddi kırılgan-lıklar, egemen sınıfların, tek birses, tek bir yumruk gibi davranandevlet otoritesine ihtiyaç duyma-sını getirmiştir. Yani savaş koşul-ları, askeri bir düzeni ve bununparçası olarak her şeye hâkim bir“başkomutanı” gerektirmektedir.Büyük burjuvazinin tek adam reji-minin inşasına ses çıkarmaması-nın nedeni, Tayyip korkusundan

ziyade, bu ihtiyaçtandır. Büyük burjuvazi, öteden beri,

Türkiye’nin, Avrupa Birliği ile ilişki-lerinin gelişmesini ve AB’ye tamüye olmasını her şeyin önünekoymuştur. Ancak, T.C yurttaşla-rına sağlanacak “vize serbestîsi-nin” bu yolda atılmış dev bir adımolacağını bilmesine karşın, TÜ-SİAD, bunun gerçekleşmesi içinAB’nin istediği “Terörle MücadeleYasasında” değişiklik yapılmasıteklifine, AKP hükümetinin ya-nında yer alarak, karşı çıkmıştır.“Liberal demokrasi”den yana ol-duğu söylenen, zamanında, CemBoyner’in, Kürt sorununu çözmeküzere liberal bir parti kurmasınıteşvik eden TÜSİAD, bugün,HDP’lilerin dokunulmazlıklarınınkaldırılmasına ve onların Mec-lis’ten tasfiye edilmelerinin yolu-nun açılmasına sessiz kalarak,onay vermektedir.

Tek adam rejimi, kriz dönemle-rinde egemen sınıfların çıkarınay-mış gibi görünse de, aslında ciddibir siyasi istikrarsızlık kaynağıdır.Çünkü bu rejimler olağan yollarlayıkılıp, tasfiye edilemezler. 7 Hazi-ran seçimlerinin sonuçlarına rağ-men, AKP’nin iktidardanuzaklaştırılamaması; hatta bu par-tinin bir koalisyona bile razı olma-ması henüz belleklerdedir. İktidarıelden bırakmamak için katliamla-rın gerçekleştirildiği ve yenidenKürt savaşının başlatıldığı da ha-tırlardadır. Tek adam/parti rejim-lerinin ya savaş yenilgileri, yageniş ve yaygın toplumsal ayak-lanmalar ya da etkili dış müdaha-lelerle bertaraf edildiği, yakıngeçmişte çevremizde yaşanan birdizi siyasi gelişmeyle sabittir.Bütün bu toplumsal, siyasi geliş-meler ise kurulu düzenin istikra-rını sarsmakta, yaygın ve uzunsüreli bir kaosa yol açmaktadır.

Tek parti/adam rejimi, kuruludüzenin savunulması adına, de-mokrasiyi rafa kaldırır. Bunun işçisınıfı ve emekçiler açısından an-lamı, üzerlerindeki sömürünün,yoğunlaşarak, baskı ve zulüm al-tında sürdürülmesidir. Her türlükarşı koyma ve muhalefetin, baskıyoluyla, ezilmek istenmesidir. Ezi-len halklar ve toplum kesimleriiçin ise, taleplerinin bastırılıp, sin-dirilmesidir. Kısacası tekadam/parti rejimi, özünde bir ola-ğanüstü hal ve savaş rejimidir. Onedenle, zulme ve sömürüyekarşı, barış ve demokrasi için, tekadam rejimine karşı mücadeleyükseltilmeli; bu rejim daha dagüçlenmeden bertaraf edilmelidir.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Haziran 2016, Sayı: 24Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulİzmir büro: 848.Sokak Şevki Uğur İşhanıNo:80/208 Konak-İzmirwww.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu bölge

ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yangın,her geçen gün, farklı ülkeleri kapsayarakgenişliyor. İlk bakışta mezhep temelli birboğazlaşma görüntüsü vermesine karşın,bölge, çok daha karmaşık ve çok yönlüçelişkileri içinde barındıran bir mücadelealanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bununiki temel nedeni var. Birincisi, AKP iktidarının,bölgesel güç olma ihtirasıyla bu kavganıniçine bodoslama dalması ve bu çerçevede“şeytanla işbirliği yapması”. İkinci nedeniise, içeride iktidarını sağlamlaştırmak adına,toplumu kutuplaştırarak, en ufak bir kıvıl-cımla patlayacak hale getirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sınıfınında bu kutuplaşmadan etkilenerek kendiiçinde bölünmüş olmasıdır. Çünkü savaş-ların, sömürünün, eşitsizliğin müsebbibiolan, doğayı katleden, tüm insanlığı yıkımagötüren kapitalist sisteme son verecek,sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı adilbir düzen olan sosyalizmi kuracak yegânegüç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadelede,kendi sınıfsal konumlarını esas alarak değil,Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mezhepsel yada etnik kimlikleri ya da farklı burjuvasiyasi eğilimlerin destekçisi olarak yer al-maktadırlar. Toplumda mağdurların ve ezi-lenlerin yanında yer alarak, özgürlük,eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinitavizsiz olarak sahiplenmekle birlikte, top-lumsal ve siyasi mücadelede kendi bağımsızsınıf politikasıyla yer almak, işçi sınıfı için,yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf olarakyerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfına yar-dımcı olmayı hedeflemektedir. Bu hedefebağlı olarak, işçi sınıfının burjuva ideoloji-sinden ve burjuva siyasi eğilimlerden kur-tulması için, işçi sınıfının siyasi mücadeledeneyim, birikim ve bilgisini sınıfa taşımayaçalışacaktır. Kapitalist sistemi, onun siyasitemsilcilerini ve eğilimlerini teşhir edecektir.Toplumdaki bütün sınıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konusunda, işçi sınıfını ay-dınlatacak, sınıf perspektifinin oluşmasınakatkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfınıninisiyatif kazanmasına, mücadele dene-yimlerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.Bunu yaparken, doğruların mutlak bilgisinesahip olduğu yanılsamasıyla, ikameci, da-yatmacı, sekter politikalar gütmek yerine,işçilerin yaşayarak öğrenmesini sağlaya-caktır. Söz, yetki ve kararın işçilere aitolduğu gerçeğini bir an bile akıldan çıkar-mayacaktır. İşçilere, bir öğretmen gibi yak-laşmayacak; sınıfla tüm ilişkilerinde, öğ-renme-öğretme diyalektiğini hayata ge-çirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Haziran 2016

Page 3: İşçi Sözü Haziran 2016

Dokunulmazlıkların kaldırılması bir darbedir

Kürt kentleri, kasabaları, tank vetop ateşleriyle yakılıp yıkılır, bura-larda yaşayan yüz binlerce kişi göçezorlanırken, genç, yaşlı, çocuk,kadın-erkek ayrımı yapılmaksızınyüzlerce sivil katlediliyor. Kürt kimli-ğinin ifadesi olan, Kürtlerin siyasiiradesinin ürünü olan tüm kişi vekurumlar hedef alınıyor. Belediyeler-den, Kürt medyasına, Kürtlerin kül-türel kurumlarından sporkulüplerine kadar her şey bu saldırı-dan nasibini alıyor.

DBP eş genel başkanı da içindeolmak üzere, her gün onlarca siya-setçi hapse atılıyor. Beş milyonuaşkın oy alarak, Meclis’e 59 milletve-kili sokan HDP, “terör örgütününuzantısı” olarak görülüyor. Devletinkolektif tavrının yansıması olan busuçlama, savcıların iddianamele-rinde yer alıyor. İşte bu devlet tavrı-nın sonucu olarak, HDP Meclis’tentasfiye edilmeye çalışılıyor; bu çer-çevede, Anayasaya geçici bir maddeeklenerek, HDP’li milletvekillerinindokunulmazlıkları kaldırılıyor. Geçicimaddenin mevcut Anayasaya aykırıolduğu bilinmesine karşın bu adımatılıyor. Bağımsız Kürt siyaseti hedefalınırken, hukuk, yasa, Anayasa de-nilmeksizin, tüm kurallar çiğneniyor.

Darbe mekaniği işliyor

Darbe, halk iradesinin hiçe sayıla-rak, bu iradenin siyasi sonuçlarınınortadan kaldırılmasıdır.12 Eylül1980’de olduğu gibi, ordunun Mec-lis’i kapatarak yönetime el koymasıbir darbedir; askeri darbedir. Yine 28Şubat 1997 tarihinde olduğu gibi,Milli Güvenlik Kurulunun baskısıyla,mevcut hükümetin istifaya zorlana-rak, iktidardan uzaklaştırılması dabir darbedir. Buna “postmoderndarbe” diyorlar. Bugün Brezilya’daolduğu gibi, seçilmiş Cumhurbaşka-nının, yolsuzluğa karıştığı iddiasıyla,Meclis çoğunluğunun kararıyla daolsa, görevden uzaklaştırılması dabir darbedir.

DEP’li milletvekillerinin 1994 yı-lında Meclis’ten atılıp hapse doldu-

rulmaları da, HDP’li milletvekillerinMeclis’ten tasfiye edilmelerinin ilkadımı olarak, bugün dokunulmazlık-larının kaldırılması da bir darbedir.Bunun Meclis çoğunluğunun olumluoyuyla gerçekleşmesi, bu fiilin darbeolduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.Bu fiil, tasfiye edilmek istenen mil-letvekillerine verilen milyonlarcaoyun hiçe sayılması anlamında siyasibir darbedir. Ayrıca, MGK’nın Mayısayı toplantısının ardından yayınla-nan bildiri, dokunulmazlıkların kaldı-rılmasının ardındaki iradeyi açığaçıkarmıştır. Bildiride, daha altı ayönce Kürtlerin ezici çoğunluğunundesteğini ve toplamda 5 milyonuaşkın oy alan HDP’li milletvekilleri-nin halkın temsilcileri olamayacaklarıiddia edilmektedir. MGK üyesi biravuç siyasetçi, general ve üst düzeybürokrat, 1 Kasım seçimlerinde or-taya çıkan halk iradesini tanıma-makta; böylece dokunulmazlıklarınkaldırılmasının ardındaki iradeninMGK olduğu net bir biçimde ortayaçıkmaktadır.

Bugün HDP’nin Kürtlerden aldığıyüzde 70-80 lere varan oyu hiçe sa-yanlar, yarın kendilerinin Cumhur-başkanlığı ve milletvekiliseçimlerinde aldıkları yüzde elli civa-rındaki oyun hiçe sayılmasının zemi-nini hazırlamaktadır. Darbeler bir kezmeşruiyet kazandığında, darbe di-namiğinin kimi vuracağı belli olmaz.

CHP’nin devlet partisi olduğugörüldü

Dokunulmazlıkların kaldırılması-nın önünü açan anayasa değişikliğiteklifi, Meclis’te 376 oy alarak onay-landı. Meclisteki toplam 549 oydanbu rakam çıkartıldığında, 173 kişinindeğişikliği desteklemediği görülür.Bu rakamdan 59 HDP’li düşüldü-ğünde, diğer partilerden 114 millet-vekilinin değişikliği desteklemediğianlaşılır. Bu 114 milletvekilininbüyük çoğunluğunun CHP’li olduğu,CHP’li vekillerin dörtte üçünden faz-lasının teklifi desteklemediği düşü-nülmektedir. İlk turda bu sayı dahada fazla iken, ikinci turda, GenelBaşkan Kılıçdaroğlu’nun bastırma-sıyla, genel başkan danışmanı veMYK üyesi olan vekillerin olumlu oykullandığı basına yansıdı. Bu durum,CHP içinde rahatsızlık yarattı. Çünküdaha baştan itibaren, CHP’li vekille-rin ezici çoğunluğunun, farklı gerek-çelerle de olsa, bu değişikliğe karşıolduğu biliniyordu. Bir kısmı de-mokratik bir yaklaşımla, diğer birbölümü teklifin Anayasaya aykırılığınedeniyle teklife karşı çıkarken, ba-zıları değişiklikten bizzat mağdurolacakları için ya da değişikliğingeçmesinin, AKP ve Erdoğan’a kanvereceği ve başkanlık sistemininönünü açacağı düşüncesiyle boş,geçersiz ya da olumsuz oy kullandı.

Kılıçdaroğlu ve çevresindekiler,olumlu oy kullanılmasını çeşitli ge-rekçelerle açıklayacaklardır. Teklif re-feranduma gittiği takdirde, zatenezici bir çoğunluk tarafından onay-lanacağı, CHP’nin teklife olumlu oyvermemesi halinde, “terör destek-çisi” olmakla suçlanacağı, bu baha-nelerin bazılarıdır. Ama esas neden,CHP’nin bir devlet partisi olma gele-neğinin sürmesi ve bu teklifin arka-sında sadece AKP değil, bir bütünolarak devletin var olduğunu bilme-leridir. O nedenle, CHP liderliği, herkritik anda olduğu gibi, burada dadevlet iradesine boyun eğmiş; de-mokratik bir reflekse ve iradeyesahip olmadığını göstermiştir.

Kılıçdaroğlu’nun, dokunulmazlıkdarbesi karşısındaki tavrı, İsmet İnö-nü’nün 12 Mart darbesindeki tu-tumu ile benzerdir. CHP, 12 Martmuhtıra darbesini, darbe hüküme-tine, başbakan ve bakanlar vererekdesteklerken, bugün de Kürt vekil-leri tasfiye etmeyi amaçlayan doku-nulmazlık darbesini desteklemiştir.Kılıçdaroğlu’nun, kendisi hakkındada fezlekeler olduğu, dolayısıylakendisinin de yargılanıp hapsegirme riskinin bulunduğu görüşütam bir safsatadır. Aksine, 2.turdateklifin kabul edilmesi için yaptığıhamle ile önce devletin gözündesonra da yargıda aklanmayı hedefle-miştir. Daha da ileri giderek, teklifidesteklemeyen partili milletvekilleri-

nin HDP ile birlikte ya da ayrı olarakdeğişikliğin iptali için Anayasa Mah-kemesine başvuruda bulunmalarınakesin bir dille karşı çıkmış; bu yolagidecek olanları partiden ihraç et-mekle tehdit etmiştir.

HDP’nin tasfiyesi kaosu büyütür

Dokunulmazlıkları kaldıran ana-yasa değişikliğinin Meclis’te kabuledilmesinin ardından, Cumhurbaş-kanı Erdoğan, HDP’li vekilleri kaste-derek, “Bunlar daha iyi günleri”ifadesini kullandı. İktidar çevrelerininaçıklamalarına göre, HDP’li milletve-killerinin Meclis’ten tasfiye edilmele-rinin ardından, BDP’li belediyelerede kayyım atanarak el konulacağı veKürt siyasi hareketinin belediyeler-den de tasfiye edilmeye çalışılacağıgörülmektedir.

Bu durum, devletin, Kürt siyasihareketini, 1994 yılındaki konumunageriletmeyi hedeflediğini göster-mektedir. Ancak, gerek Kürt halkınınulaştığı bilinç ve örgütlenme düzeyi,gerekse Kürtlerin bölgesel gelişme-lerde oynadıkları role bağlı olarakönemlerinin artması ve ciddi kaza-nımlar elde etmeleri, bunun müm-kün olamayacağını göstermektedir.Aksine Kürt halkının tepkilerinin bü-yümesi ve mücadelelerinin yüksel-mesi beklenmelidir.

HDP’li vekiller, daha bugünden,bu saldırılara direneceklerini, savcı-lara ifade vermeye gitmeyeceklerini,mahkemelerde susma haklarını kul-lanacaklarını ifade ediyorlar. HDP eşgenel başkanı Demirtaş, kendilerini“demir leblebi”ye benzeterek, “biziyemek isteyenlerin dişleri kırılacak”ifadesini kullanıyor. Parti yöneticileri,çeşitli kentleri dolaşarak, yaptıklarımiting ve halk toplantıları ile dar-beye karşı direnişi örgütlemeye çalı-şıyorlar.

HDP’li vekillerin Meclis’ten tasfi-yesi, Kürt halkının siyasal zemindetemsilinin önünü kapayacağı için,Kürtlerin devletten kopuşunu dahada hızlandıracaktır. Ayrıca, Kürt so-rununun siyasi çözümünün mümkünolmadığı görüşünü pekiştirerek,zaten yoğun olan çatışmaların dahada yaygınlaşmasını ve kitle gösteri-lerinin büyüyerek siyasi gerilimin tır-manmasını getirebilecektir. Onedenle, yol yakınken bu yanlıştandönülmelidir. Siyasi iktidar, Kürt hal-kının siyasi iradesini kabullenerek,Kürt sorununun barışçı, siyasi çö-zümü için HDP ile diyaloga geçmeli-dir.

Aykut Özer

Haziran 2016 3İşçi Sözü

HDP’li vekillerinMeclis’ten tasfiyesi, Kürthalkının siyasal zemindetemsilinin önünükapayacağı için,Kürtlerin devlettenkopuşunu daha dahızlandıracaktır.

Komisyonda, dokunulmazlık görüşmeleri sırasında

Page 4: İşçi Sözü Haziran 2016

Laiklik ve laik eğitim nedir?

İşçi Sözü4 Haziran 2016

Laik, latince “laicus” sözcüğündentüremiştir. Roma İmparatorluğudöneminde din adamlarına “Cle-rici” din adamı olmayanlara da“Laici” denilmiştir. Terim olarak la-iklik, Yunanca “laikos” sıfatındangelmektedir. Yunancada din adamısınıfından olmayan, halktan kişi-lere “laikos” denilmiştir. Latinceye“laicus” ondanda Fransızcaya “lai-gue” (laik) olarak geçmiştir. Sözlükanlamı ise dini olmayan şey, dü-şünce ya da sistem anlamına gel-mektedir.

Gerçek laiklik, bir ülkede din vedevlet alanlarının tümüyle birbirin-den ayrılması, din ve vicdan öz-gürlüğünün inanan ve inanmayanherkes için eşit koşullarda geçerliolması anlamına gelmektedir. Do-layısıyla laik bir ülkede devlet,bütün dinler ve inançlar karşısındatarafsız olmak, bütün yurttaşlaraeşit mesafede durmak zorundadır.Bu anlamda laiklik din düşmanlığıdeğil, aksine bütün inançların eşitkoşullarda yaşamasının sigortası-dır.

Devlet, dini kurallara dayalı ka-nunlar çıkaramayacağı gibi, birey-lerin dini yaşantılarını belirleyen,sınırlandıran ya da teşvik eden uy-gulamalar yapamaz. Laik bir dev-let, “dinlerin kuralları nelerdir,insanlar nasıl ibadet ederler, iba-deti nerede ve ne zaman yaparlar”gibi konulara karışamaz. Karışırsakişisel bir alan olan inanç alanınamüdahale etmiş olur.

Laik eğitim, özünde bilimsel eği-timi ifade eden bir kavramdır vebilimin kuşku duyan, sorgulayanve eleştiren yüzünü ifade eder. La-iklik, evrensel bir değerdir ve eği-tim yoluyla aktarılır. Laik eğitim,inanç istismarcısı bazı çevreleriniddia ettiği gibi “dinsizlik eğitimi”

demek değildir. Laiklik, doğrudandoğruya inançlara ve onların varlı-ğına dayalı bir kavramdır. Bu ne-denle laik eğitimin dinsizliğe,ateizme davetiye çıkaracağını sa-vunanlar, toplumsal yaşamın tümalanlarında dini kuralların egemenolmasını isteyen, kendi inançlarınıtüm topluma dayatmaya çalışan,farklı inanç ve düşüncelerin varlı-ğına ve yaşamasına tahammüledemeyenlerdir.

Laik eğitim, Türkiye’de sıkça gör-düğümüz gibi, bazı siyasi ve eko-nomik çıkar gruplarının dinüzerinden yaptığı inanç istismarınason verilmesi açısından çok önem-lidir. Laiklik, din adına insanlarıkorkutmak ve onları denetim al-tında tutmak isteyenlerin engel-lenmesi işlevi de görür. Bu yönüylelaiklik, din ve inanç istismarcıları-nın aksine, devletin bütün din veinanç gruplarına eşit mesafede ol-masını ve mutlak bir tarafsızlığıifade etmektedir. Gerçek anlamdalaik eğitim, din ve inanç farklılıklarıüzerinden toplumu bölüp birbirinekarşı kışkırtmayı değil, birleştiriciolmayı, farklılıkları bir arada tut-mayı ilke edinmiştir.

Laik eğitimi neden savunuyoruz?

Genel anlamda eğitim, toplumsalyaşam içinde bireyin tutum vedavranışlarını olumlu yönde değiş-tirmeyi ve geliştirmeyi amaçlayansüreçler bütünü olarak tanımlanır.Toplumlarda din-eğitim ilişkisinibüyük ölçüde din-devlet ilişkisibelirlemektedir. Başka bir ifadeyle,dini konular devlet üzerinde nekadar güçlü bir etkiye sahip ise,eğitim sistemi üzerinde de o kadaryönlendirici ve dayatmacı olmasıkaçınılmazdır. Bu anlamda, dinineğitim üzerindeki etkisini, var olansiyasal yapı ve iktidar ile kurulanilişkilerden ayrı düşünmek müm-kün değildir. Bir ülkede insanlar,hangi bilgiler ve değerler üzerin-den yetiştirilecekse, eğitim politi-kalarının da ona uygun olarakoluşturulup uygulanması kaçınıl-mazdır.

Dinsel eğitim; olay, olgu ve nes-neleri bilimin değil, dinin (ya dadini kuralları merkeze alanların)bakış açısıyla açıklamayı temel alır.Örneğin, yağmurun oluşumunu,suyun belli bir aşamada yoğunla-şarak buharlaşması olayı olarakaçıklamak yerine, Tanrı katındaduası kabul olan insanların dualarısonucu yağmur yağdığını kabuletme ya da böylesi bir açıklamayıtercih eden bir eğitim anlayışı yada bilimsel bir gerçeklik olarak ev-rimi “maymundan gelmek” olaraktanımlayıp, “hepimiz Âdem’denHavva’dan geldik” gibi ifadelerleaçıklamaya çalışmak, eğitimdedinsel söylemlerin kullanılmasınınsonuçlarını görmek için yeterlidir.

Laik eğitimde öğretim program-ları, bilimsel bilgiler üzerine kurul-mak zorundadır. Öğretimprogramlarında tek ve değişmezdoğru olmadığı, cansız maddeninbile bir yandan çözülüp dağılırken,diğer yandan da yeni biçimler al-tında örgütlenmekte olduğu anla-tılmalıdır. Bu şekilde öğrenciler,eğitimde sıkça kullanılan dini söy-lemlerden farklı olarak, sürekli de-ğişim gösteren gerçekliğin “tek vedeğişmez” açıklaması olamayaca-ğını daha iyi anlayacaklardır.

Laik eğitimin önemli göstergele-rinden biri de “karma eğitim”dir.Kız ve erkek öğrencilerin küçükyaşlardan itibaren bir arada oku-tulması, farklı cinslerin birbirini ta-nıması, farklılıklarına saygıgöstermesi ve kadın erkek eşitliği-nin okul çağlarından itibaren bi-lince çıkarılması açısındanönemlidir. Bu şekilde daha dengeli

kişilikler oluşmakta, farklı cinslerinbirbirine ve farklılıklarına saygıgöstermesi eğitim süreci içindeöğretilebilmektedir. Karma eğitimkarşıtlarının kız ve erkek öğrencile-rin önce ayrı sınıflarda, daha sonraayrı ayrı okullarda öğrenim gör-mesini istemelerinin arkasındayatan, çocukların cinsiyetlerinegöre ayrı ortamlarda eğitilerek,dini eğitim üzerinden günahlardanuzak tutulacağı inancıdır.

12 Eylül ürünü zorunlu din dersidayatmasına ek olarak getirilenzorunlu seçmeli din dersi dayat-ması, son yıllarda karma eğitiminhedef haline getirilerek, sınıflarıncinsiyete göre ayrılması, sıbyanmektebi uygulamaları, okullarda“değerler eğitimi” adı altında “tekdin, tek mezhep” propagandasıyapılması, ders kitaplarının içeriği-nin dinselleştirilmesi, dini vakıf vecemaatlerin MEB onayı ile okul-larda dini propaganda faaliyetleriiçine girmesi yapması, kütüphaneve laboratuvarların kapatılarakmescide dönüştürülmesi vb gibilaik-bilimsel eğitim anlayışıyla çeli-şen uygulamalar olarak eğitim sis-temini kuşatmış durumdadır.

Türkiye’de 12 Eylül sonrasındabaşlayan, AKP iktidarı ile devameden süreçte adım adım dinselkural ve söylemlerle kuşatılmış bireğitim sistemi oluşturulmaya çalı-şılmaktadır. Türkiye’de dinin eğitimüzerinde ne kadar belirleyici ola-cağı sorusu tartışılır olmaktan çık-tığı, doğrudan belirleyici halegeldiği bir dönemden geçilmekte-dir.

Öğrencilerin eleştirel bir zihinselyapı ile mi, yoksa kendilerine veri-len bilgiyi aynen ezberleyerekkabul ettikleri bir eğitim yapısı ilemi yetiştirilecekleri sorusu önemli-dir. Hiçbir toplum birbirinin aynı vetamamen aynı inancı paylaşan in-sanlardan oluşmadığına göre, tüminançlara aynı mesafede bulun-ması gereken devletin laik eğitimve laik yaşam ile çelişen adımlaratması hem tehlikeli ve son dere-cede yanlış bir uygulamadır.

Laiklik, bireyler laik bir tutum ka-zanabildiği ölçüde gerçekleşebilirve bir yaşam felsefesi haline gele-bilir. Bunun ilk şartı, devletin dinişlerinden bütünüyle elini çekmesi,bütün dinler, mezhepler ve inan-mayanlar karşısında tarafsız olma-sıdır.

Ayla Çelik

Laik eğitim, inançistismarcısı bazıçevrelerin iddia ettiğigibi “dinsizlik eğitimi”demek değildir. Laiklik,doğrudan doğruyainançlara ve onlarınvarlığına dayalı birkavramdır.

Page 5: İşçi Sözü Haziran 2016

Haziran 2016 5İşçi Sözü

AKP’nin arka bahçesi MHP’de başkanlık krizi

AKP’nin “çözüm sürecini” sonlan-dırıp, Kürt sorunu konusunda MHPile aynı çizgiye gelmesi ve bu parti-nin demokrasi düşmanlığı ve Kürtkarşıtlığı ile malul tüm sermayesinive argümanlarını elinden çekip al-ması, MHP’yi açığa düşürdü. Gö-zünü Kürt düşmanlığı ile karartmışolan MHP ve Bahçeli’nin, 7 Hazi-ran’dan beri izlediği politikalarla,AKP’nin ve Başkanlık sisteminegiden sürecin önünü açması,MHP’de ciddi bir krize ve kırılmayayol açıyor.

Bahçeli’nin, MHP’yi AKP’nin yörün-gesine sokması, arka bahçesi veyedek gücü haline getirmesi, partiiçinde ciddi bir tepkiye ve muhale-fete yol açıyor. Bahçeli’nin partiyiyıprattığını, partinin önünü tıkadı-ğını, erimesine, oy kaybetmesineyol açtığını düşünen parti içi muha-lefet, kendi içlerinde birbirlerinekarşı muhalif ekip ve hiziplerdenoluşsa da, en azından şimdilik Bah-çeli’ye karşı birlikte hareket etme ih-

tiyacı hissediyor.

Muhalifler, kongre için yeterli im-zayı bulmalarına rağmen, Bahçelikongreyi toplamıyor. Muhaliflerbunun üzerine yargıya başvuruyorve Mahkemeden kongre kararı çı-kartıyorlar. Bahçeli bu karara da Yar-gıtay nezdinde itiraz ediyor.Yargıtay, Mahkeme kararını onaylı-yor. Bahçeli bunun üzerine yargı ka-rarını uygulayacağını söylüyor amamahkemece atanan, kayyum olarakda nitelenen, Kongre Çağrı Heyeti-nin toplayacağı kongreye katılmakyerine, kendisi kongre toplamaya

kalkıyor. Mahkeme kararını by-passediyor; tam bir hukuk tanımazlıkgösteriyor. Belli ki Bahçeli, Mahke-mece tayin edilen çağrı heyetinintopladığı kongreye katıldığında,genel başkanlığı kaybedeceğini dü-şünüyor.

Kongre konusundaki belirsizliksürüyor

MHP’de şimdi iki kongre girişimivar. Bu kongrelerin birleştirilip bir-leştirilemeyeceğini, AKP’ye ve Baş-kanlık sistemine verdiği desteğin,Bahçeli’nin başkanlığına mal olupolmayacağını ya da partinin bölün-mesi ile sonuçlanıp sonuçlanmaya-cağını öngörmek zor. Ama bir şeyaçık; ülkede yaşanan siyasal ve top-lumsal kriz, siyasetteki taşları yerin-den oynatıyor. Başta yasal Kürtsiyasal hareketi HDP ve diğer de-mokrasi güçleri olmak üzere, hertürden muhalefeti yok etmek iste-yen AKP iktidarı, burjuva partileriCHP ve MHP de dâhil, sistemin tümkurumlarını, Başkanlık sisteminin ih-tiyaçlarına uygun olarak konumlan-maya, olmazsa tasfiyeye zorluyor.MHP içinde yaşananları da bununbir yansıması olarak görmek gereki-yor.

Lidere itaatin esas olduğu MHPgibi hiyerarşik yapısı güçlü, aşırı sağve faşist partilerin, sadece azınlık-lara ve demokrasi güçlerine değil,kendi içlerinde de şiddet uygula-maktan çekinmediği düşünülürse,MHP’de liderlik değişiminin kolaycagerçekleşmeyeceği öngörülebilir.

Bahçeli muhaliflerinin, HDP’nin

Meclis’ten atılması ve Başkanlık sis-temine giden sürecin önünün açıl-ması için gündeme getirilenmilletvekili dokunulmazlıklarınınkaldırılması sırasında, Bahçeli veAKP ile birlikte “evet” oyu kullanma-ları, söylemlerinin ne kadar arka-sında durduklarını gösterdi. Buoylama, Başkanlık sistemine karşıçıkma ve parlamenter demokratiksistemi savunma konusunda ciddive ilkeli olmadıklarının açığa çıkardı.Kürtler ve demokrasi güçleri sözkonusu olduğunda, aralarındaki kır-gınlığı ve farklılığı bir kenara bırakıp,kolayca bir araya geldiler.

Bahçeli muhaliflerinin amacı, hemiçeride hem de dışarıda, her geçengün daha da sıkışan AKP karşısında,ona alternatif olamayıp, aksinedaha da gerileyen ve güç kaybedenMHP’ye, yeni bir yüzle, yeni birsoluk getirmektir. Yıpranmış ve yaş-lanmış Bahçeli ve kadrolarını tasfiyeederek, MHP’deki kan kaybını dur-durmaktır. Bunun için şu sıralar, birdönem DYP’de de politika yapmışolan Meral Akşener parlatılıyor. Ak-şener ile MHP’nin önünün açılacağısöyleniyor. Merkez sağda, MHPüzerinden, AKP’ye karşı yeni bir al-ternatif oluşturma arayışı içine girili-yor. Akşener’li bir MHP ile bu partimerkeze yaklaşmayacak, aksine,merkez, aşırı sağa, milliyetçiliğe ka-yacak; faşizme yanaşacaktır. Ülkedeve dünyada siyaset sağa kaymayadevam ediyor. Sağda ciddi bir bi-rikme ve sıkışma yaşanıyor.

Mustafa Eker

Merkez sağda, MHPüzerinden, AKP’ye karşıyeni bir alternatifoluşturma arayışı içinegiriliyor.

AKP Kongresi: Başkanlık sistemi için yeni hamleAKP, geçen ay 2. Olağanüstü Kon-

gresini yaptı. Erdoğan, Cumhurbaş-kanı seçildiği için 1. OlağanüstüKongrede Başkanlık sistemine geçişsürecinin sorunları ve parti içi denge-leri de hesap ederek, Davutoğlu’nuparti başkanlığı ve Başbakanlığa ata-mıştı. Davutoğlu’nun Başkanlık siste-mine geçiş konusunu ağırdan almasıve zamana yaymak istemesinin, Erdo-ğan ile aralarında bir gerilime nedenolduğu biliniyordu. Ne var ki, Cum-hurbaşkanı Erdoğan, Başkanlık siste-mine giden süreci zamana yayarakdeğil, toplumsal gerilimleri daha daarttırma pahasına da olsa, hızlaaçmak ve aşmak istiyordu. Davutoğ-lu’nu azletti.

Bu azilden Davutoğlu “rahatsızoldu”. Ama hepsi o kadar. Daha öncede sürece ayak uyduramayan, ayakdireyen, Abdullah Gül, Hüseyin Çelik,Bülent Arınç’ın “üzeri çizilmiş”, tasfiyeedilmişlerdi. Erdoğan’ın “üzerini çiz-

diği” isimlere her geçen gün yenileri-nin eklenmesi, dışarıda hatırı sayılırbir kırgın ve küskünler grubu birik-tirse de, bu küskünler, şimdilik, Cum-hurbaşkanı Erdoğan için bir tehditoluşturmuyor. Dağınık ve izlemedeler.

AKP artık, uzunca bir süredir Arınç’ında ifade ettiği gibi, Erdoğan’ın liderlikettiği, ortak akılla yönetilen değil, birlider partisi haline gelmiştir. AKP’ninbugünkü hali, CHP’nin tek parti dö-nemine benziyor.

AKP’nin Erdoğan’ın partisi olduğu vurgulandı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kongreyekatılmasa da, genel başkan dâhil tümparti yönetiminin onun tarafındanbelirlendiği biliniyor. Kongre adeta,partinin gerçek liderinin Erdoğan ol-duğunun, hem parti hem toplum bi-lincine nakşedilmesi üzerinekurulmuş gibiydi. Divan Başkanı Bekir

Bozdağ, Erdoğan’ı ‘partinin sahibi’,AKP’yi de, ‘Erdoğan Partisi’ olarak ilanetti. Kongrede sadece Erdoğan’ınparti liderliğini kutsanmadı; devletinbaşı ile partinin liderinin aynı kişi ol-duğu vurgusu yapıldı. Erdoğan’ın,hem partinin hem de devletin lideriolması fiili bir durumdu. Şimdi yapıl-ması gereken, bu fiili durumun hu-kuki statüye kavuşturulmasıydı. YaniAnayasa değişikliği!

Erdoğan’ın partinin yeni genel baş-kanı olarak atadığı Binali Yıldırım da,yaptığı konuşmada, “Cumhurbaşkanı-mız milletin sorumluluğunu taşıyor.Yapmamız gereken en önemli iş, fiilidurumu yasal hale getirmek, Anaya-sadaki bu laf kalabalığını sona erdir-mek. Bunun yolu yeni Anayasa veBaşkanlık sistemi” diyerek, partisininve hükümetin önündeki en önemligörevin Başkanlık sistemine geçmekolduğunu ilan etti.

Kongrede, yeni AKP Genel Başkanıve Başbakan adayı olarak Binali Yıldı-rım’ın, “terörle mücadele” vurgusuyapması, operasyonların artarak süre-ceğini ve toplumun Kürt sorunu üze-rinden kutuplaştırılmaya çalışılacağınıgösteriyor. Bu yolla, HDP tasfiye edi-lerek, MHP etkisizleştirilerek ve bara-jın altına itilerek, Başkanlık sistemininve tek parti diktatörlüğünün önününaçılmak istendiği anlaşılıyor.

Türkiye, hızla, çok partili, sınırlı de-mokratik parlamenter sistemden, birpartinin devletin tüm kurumlarını elegeçirdiği ya da emri altına aldığı, birparti devletine dönüşüyor. Kongresonucu ortaya çıkarılan yeni Başba-kan ve yeni hükümet, AKP ve Cum-hurbaşkanı Erdoğan açısından, buyönde yapılmış yeni bir hamledir.

Mustafa Eker

Page 6: İşçi Sözü Haziran 2016

İşçi Sözü6 Haziran 2016

Türkiye’nin eğitim sistemi entemel bilimsel ilkelerden ve laikeğitim anlayışından hızla uzaklaşır-ken, okullarda dinselleşme hızlaartarak kaygı verici boyuta ulaş-mıştır. Eğitim alanında özellikleson yıllarda yoğun bir “tek din, tekmezhep” kuşatmasının yaşandığınısöylemek mümkündür. AKP döne-minde eğitimde yaşanan dinselleş-tirme uygulamalarını maddelerhalinde sıralamak gerekirse;

- Müfredatta yapılan değişiklikleöğretim programlarında dinsel re-feranslar daha sık kullanılmayabaşlandı.

- Felsefe, bilim derslerinin sayısıazaltıldı, üniversitelerin felsefe vesosyoloji bölümlerinin kontenjan-ları azaltılarak fiilen kapatılmasıiçin adımlar atıldı.

- Otizmli çocuklara 2010’dan iti-baren zorunlu din dersi getirildi veen çok ihtiyaçları olan beden eği-timi ders saati azaltıldı.

- Pedagojik açıdan çok ciddi sa-kıncaları bulunan Kuran kursla-rında yaş sınırının kaldırılması ilebirlikte henüz oyun çağında olançocukların ailelerinin yönlendir-mesi ile erken yaşlarda dini eğitimalmasının önü açıldı.

- Okul öncesinde, hatta kreşlerdehenüz somut zekâ gelişim süreci-nin başında olan çocuklara fiilendini eğitim verilmeye başlandı.

- Eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla‘dindar’ ve ‘itaatkâr’ nesil yetiş-tirme hedeflendi. Normal okullariçinde yeterli talep olmayan yer-lerde bile imam hatip sınıfları açı-larak, bütün okullar fiilen imamhatibe çevrilmeye çalışıldı.

- Devlet okulları özellikle ekono-mik yönden kendi kaderine terkedilirken, iktidarın yıllarca arkabahçesi olarak gördüğü imamhatip okullarına “siyasi ayrıcalık”

tanındı. İmam hatip okullarının sa-yıları ve bu okullara giden öğrencisayıları çeşitli yönlendirme ve teş-viklerle arttırıldı.

- Zorunlu din dersine ek olarak‘zorunlu seçmeli’ din dersleri geti-rildi. Veliler ve öğrenciler bu ders-leri seçmeye zorlandı ya da diğerderslerde öğretmen yok denilerekbu dersleri seçmek zorunda bıra-kıldı.

- Okullara ‘mescit açma’ zorunlu-luğu getirildi. Üniversite kampüs-lerine cami inşaatları yapıldı.

- Türkiye’nin de altında imzası ol-duğu çocuk hakları sözleşmesineaykırı bir şekilde reşit olmayan kızçocuklarına başörtüsü takma ser-bestliği uygulaması getirildi.

- MEB-Diyanet-dini vakıflar iş bir-liği üzerinden imzalanan protokol-lerin sayısında ciddi artışlaryaşandı. Çeşitli projeler kapsa-mında okul öncesi ve ilkokul öğ-rencilerinin zihinsel gelişimsüreçleri göz ardı edilerek camileregeziler düzenlendi.

- Öğrenciler Kutlu Doğum Haftasıetkinliklerine katılmaya zorlandı.

- Okulöncesi ve ilkokul öğrenci-leri dini kıyafetler eşliğinde camigezilerine götürüldü, çocuklarınkatılımıyla toplu namaz kılındı.

- Okullarda Milli Eğitim Bakan-lığı’nın ve çeşitli dini vakıf ve ce-maatlerin yönlendirmesi ile dönemdönem dini içerikli kitaplarıyla ta-nınan yazarların katılımıyla toplan-tılar düzenlendi ve öğrencilere buyazarların kitapları dağıtıldı.

- Özel eğitime muhtaç çocuklarınokulları dâhil, çok sayıda okuldadini içerikli yarışmaların sayısı be-lirgin bir şekilde arttı.

- Eğitim bilimi ve çocukların sağ-lıklı gelişimi açısından büyük önem

taşıyan karma eğitim uygulamasıaçıkça hedef haline getirildi. İmamhatip liselerinde ve bazı lise türle-rinde sınıflar ayrılarak karma eği-tim uygulaması fiilen kaldırıldı.

- 19. Milli Eğitim Şûrası da alınankararlar ile eğitimi ve toplumu din-sel kurallara göre biçimlendirmeanlamında son derece tehlikeli veeğitim sistemi açısından sakıncalıkararlar alındı.

- Değerler eğitimi konusunda in-sanlığın ortak evrensel değerleriyerine, tıpkı din eğitiminde olduğugibi “tek din, tek mezhep” anlayışıçerçevesinde okullarda “dini de-ğerler eğitimi” etkinlikleri yapıl-maya başlandı.

- Yabancı dil dersleri arasına ekle-nen Arapça dersinin müfredatının“Din Öğretimi Genel Müdürlüğü”tarafından hazırlaması, asıl amacın“yabancı dil” öğretmek olmadığınıgösterdi.

- TEOG, YGS ve LYS gibi sınav-larda din sorularının sorulmayabaşlanması, başta Aleviler ve gayriMüslimler olmak üzere farklı dinve mezheplerden öğrencileri mağ-dur edildi.

- Okul öncesi eğitim zorunlu halegetirilmeyerek, Diyanet İşleri Baş-kanlığı’nın 4-6 yaş grubu okul ön-cesi çağdaki çocuklara yönelikolarak başlattığı ve pedagojik ola-rak son derece sorunlu olan “Okulöncesinde dini eğitim” projesi gibiprojelere doğrudan ve dolaylı des-tek sunuldu.

Ve KESK tüm bunlara karşı ;

• İktidarın eğitimi siyasal-ideolo-jik hedefleri doğrultusunda biçim-lendirmesine karşı sesimiziyükseltmek için,

• Kamusal, bilimsel, demokratik,laik ve anadilinde eğitim hakkınınönündeki engellerin kaldırılmasıiçin,

• Eğitimde “tek din, tek mezhep”dayatmasına, eğitimi dinselleş-tirme uygulamalarına karşı laikeğitim, laik yaşam için,

• Zorunlu din dersi dayatmasına,farklı inanç ve kültürlerin dışlan-masına, eğitimde her türlü ırkçı,gerici ve ayrımcı uygulamaya sonverilmesi için,

• Çocuk istismarının yaşandığıyurtları ve evleri açan vakıf ve der-neklerin kapatılması için,

• Yaşanan çatışmalar nedeniyleyaşamları ve eğitim hakkı tehditaltında olan çocuklarımızın ve öğ-rencilerimizin geleceğine sahipçıkmak, ölümü değil, yaşamı veyaşatmayı savunmak için,

• İktidar tarafından hedef halinegetirilen iş güvencemize sahip çık-mak, herkese güvenceli iş, güvenligelecek talebimizi haykırmak için,

• Kazanılmış haklarımız için, in-sanca yaşam ve daha iyi çalışmakoşulları için,

• Eğitimde her türlü siyasal vesendikal ayrımcılığa, MEB’in fiş-leme, cezalandırma ve sindirmeuygulamalarına dur demek için,

• Laik eğitim ve laik yaşam müca-delemizi yükseltmek, iş güvence-mize ve geleceğimize sahipçıkmak, baskı, sürgün ve soruştur-malara boyun eğmeyeceğimizigöstermek için

28 Mayıs günü İstanbul, Ankara,İzmir, Samsun ve Adana’da; 29Mayıs’ta ise Antalya, Trabzon, Van,Diyarbakır’da mitingler yaptı.

İşçi Sözü-Haber

KESK “Laik eğitim ve laik yaşammücadelemizi yükselteceğiz, işgüvencemize ve geleceğimizesahip çıkıyoruz!”

Page 7: İşçi Sözü Haziran 2016

Haziran 2016 7İşçi Sözü

AKP, iktidara geldiği gündenberi, devlet aygıtının önemli birayağı olan yargıyı tamamenteslim almak için mücadele etti.Burjuva demokrasisinin enönemli köşe taşlarından olankuvvetler ayrılığı ilkesini dahibenimsemeyen iktidar, fasıla-larla devam eden, yüksek yar-gıyı emrine sokma savaşımınıda kazanmak üzeredir.

İstinaf mahkemeleri atama-ları marifeti ile yüksek yargı

temizliği operasyonu

Hükümetin son yargı düzen-lemesi ile artık “SarayYargısı”nın dümene geçmesiresmi olarak da gerçekleşecek-tir. Bu düzenleme ile İstinafMahkemeleri kurulmakta ve buyeni mahkemelere yargıç vesavcı atamak gerekmektedir. Busebeple yerel mahkemelerdenve Yargıtay mensuplarından birkısım yargıç İstinaf Mahkeme-lerine atanacaktır. Bu köklü de-ğişimi fırsat bilen iktidar,yüksek yargıdaki son müdaha-lesini gerçekleştirmeye hazır-lanmaktadır.

Halen 23’ü hukuk, 23’ü ceza46 daireli ve 516 üyeli Yargıtay;12 hukuk, 12 ceza daireli ve300 üyeli olacak biçimde yeni-den düzenlenecektir. 17 daireve 195 üyesi bulunan Danıştayise yeni yasa ile 14 daireli ve125 üyeli hale getirilecektir.Görev süresi de, emekliliğekadar değil, 12 yıl ile sınırlandı-

rılacaktır.

Yasaya, “Yasa çıktığı an Yargı-tay ve Danıştay’da bulunan tümüyelerin görev süresi sonaerer” yönünde geçici birmadde konulacak. Böylece,yasa Resmi Gazetede yayımla-nır yayımlanmaz, 516 Yargıtayve 195 Danıştay üyesinin tama-mının görevi sona erecektir.

Yüksek Yargı mensuplarınıntamamı görevden alınınca, ye-rine yenilerinin konulması ge-rekecektir. Bu defa da devreyeatamalarda görevli olan HSYKgirecektir. AKP’nin elinde olanHSYK yönetiminin yeni atama-ları yoluyla yargının tamamentek elde toplanması sağlana-caktır.

2014 HSYK seçimleri: Yar-gıda birlik platformu

operasyonu

Aslında yüksek yargının ta-mamen kendi emrine girmesiiçin baştan beri mücadele edenAKP, önce Gülen Cemaati ile

ortak olmuş ve bu yeraltı ör-gütlenmesinin yargı bürokrasisiiçindeki unsurları ile bir takımoperasyonları gerçekleştirmiş-tir. Bunlarla arası bozulunca,yeni bir organizasyon şemasınagidilmiş; HSYK üyelerinin se-çimle işbaşına gelmeleri düzen-lenerek, cemaat dışındaki CHPve MHP bağlantılı yargı men-supları ile cemaati temizlemeküzere geçici bir ittifaka gidil-mişti. Bu sayede cemaat men-suplarının yargıdantemizlenmesine çalışılmıştı.HSYK seçimlerini bu ortak yapıyani Yargıda Birlik Platformuüyeleri kazanmıştı.

2014’deki geçici birlik, ce-maat üyelerinin temizlenmesiile varoluş sebebini tamamla-mış oluyor. Bu defa da sıra tamanlamıyla Saray’ın emir ve tali-matlarına uyacak memurlarınyüksek yargıya hâkim kılınma-sına geldi.

Yargıtay, Danıştay, Sayıştaybaşkanları ile cumhurbaşkanı

gezilerde dahi yan yana Cumhurbaşkanı, memleketi

Rize’ye iki günlük gezi düzenli-yor. Yanına aldığı ekipte, Yargı-tay, Danıştay, SayıştayBaşkanları da bulunuyor. Med-yaya yansıyan fotoğrafta Cum-hurbaşkanı ile yüksek yargıkurumu başkanları gülümseye-rek, birlikte çay tarlasında hasatyapıyorlar. Ardından Cumhur-başkanı, bu ekibin de bulun-duğu toplantıda, şöyle

konuşuyor: “ İşte Parlamentodamilletimizin dediği oldu. Mille-timiz ne istiyordu. Diyordu ki‘Biz bu millete ihanet edenleriTürk milletinin parlamento-sunda görmek istemiyoruz’.Netice de bu oldu. 376 millet-vekilinin oyuyla bu iş gerçek-leşti. Parlamentoya kesilmekistenen bileti, Parlamento‘hayır’ dedi, bunun kararınıyargı vermelidir ve yargıyagönderiyor. “ Cumhurbaşkanı,yargı başkanlarını karşısınadizip, HDP milletvekillerininmahkûm edilmesi talimatınıbizzat veriyor. Aynı konuşmada,HDP milletvekillerinin örgütesilah taşıdığını söylüyor. Ardın-dan Yargıtay, Danıştay ve Sayış-tay başkanları, bu kez Erdoğanile birlikte Kırşehir’deki AhilikHaftası Etkinlikleri’ne katılıyor.Erdoğan, etkinlikte yaptığı ko-nuşmada, dokunulmazlıklaradeğinip, HDP’li milletvekillerinihedef gösterirken, YargıtayBaşkanı İsmail Rüştü Cirit, Da-nıştay Başkanı Zerrin Güngörve Sayıştay Başkanı Recai Akyelde konuşmayı dinliyorlar.

Bu resim Saray’ın yüksekyargıyı teslim aldığını

gösteriyor

Ülkedeki fiili durum burjuvahukuku güvenliğinin bile olma-dığını göstermektedir. Saray,Türkiye’deki hukuki rejimi ta-mamen tasfiye etmiştir. Bundansonra hiç kimsenin hukuka veyasalara güvenerek hareket et-mesi mümkün değildir. HDP’livekillerin tutuklanması için ya-pılan anayasa değişikliği de ta-mamen hukukun evrenselilkelerine aykırıdır. Yargıçlar ik-tidar tarafından atanmakta,yüksek yargı mensupları daCumhurbaşkanının özel kalemigibi davranmaktadır.

2014’deki HSYK operasyo-nuna destek veren CHP veMHP, yargının bu noktaya gel-mesinde en az AKP kadar so-rumludur. Bu sebeple bugünçıkıp yüksek yargıyı eleştirmeyehakları yoktur. 2014’de kendi-sine yakın yargıçlar için mevkipazarlığı yapanlar, bugünküdurumun hazırlanmasına ola-nak sağlamışlardır.

İlkay Öngören

Sarayın yargısına bir adım kaldı

2014’deki HSYKoperasyonuna destekveren CHP ve MHP,yargının bu noktayagelmesinde en az AKPkadar sorumludur.

Yüksek yargı mensupları, Erdoğan’la gezide

Page 8: İşçi Sözü Haziran 2016

Ülke gündeminin “başkanlık”ve “dokunulmazlık” tartışma-larına kilitlendiği bir dö-nemde, savaş koşullarınıntozu dumanı içinde, işçilerinçalışma koşullarına ve hakla-rına vahşi bir darbe niteliğin-deki “kiralık işçilik” yasasısessiz sedasız Meclis’tengeçti. Yasa dışı olarak sürdü-rülen işçi simsarlığını yasalhale getiren bu yeni kölelikbiçimi, Cumhurbaşkanı Erdo-ğan tarafından hızla onaylandıve 20 Mayıs’ta Resmi Gaze-te’de yayımlanıp yürürlüğegirdi.

İşçi simsarlığı mı, “güvenceli esneklik” mi?

AKP Hükümeti, 1 Kasım seçi-minin ardından hükümetprogramına “güvenceli esnek-lik” adıyla pazarladığı bir is-tihdam paketi koydu. Bupaketle patronlara yeni ve gü-vencesiz istihdam alanlarınınyaratılacağı ve işçilik maliyet-lerinin daha da düşürüleceğimüjdelendi. Bunlardan biri deözel bürolara bağlı işçilerin,geçici iş sözleşmeleriyle çalış-tırıldığı “kiralık işçilik” mode-liydi. Bu modelde patronlar,kiralayıp çalıştırdıkları işçilerekarşı hiçbir sorumluluk altınagirmiyorlar.

Hükümet, “kiralık işçilik” yasatasarısını 8 Şubat’ta MeclisBaşkanlığı’na sundu. İşçilerin,iş ve gelecek güvencelerindenyoksun olarak kölece çalıştırıl-

malarına eş değer bu tasarı,sınıfın gündemine dahitaşın(a)madan yasalaştı. Kimisendikalar ve sınıf örgütlericiddi bir güce erişmeyen ey-lemler örgütlemiş olsa da,AKP Hükümeti ve sermaye ileçıkar ilişkisi içindeki sendika-ların çoğunluğu adeta üçmaymunu oynadılar. Kendile-rine biçilen görmedik, duyma-

dık, konuşmadık rolünü oyna-dılar. İşçi sınıfının örgütsüz-lüğü ise kazanılmış haklarıngeri alınmasını ve vahşi kapi-talizm koşullarına dönülme-sini kolaylaştırdı. Neticeolarak da 6715 sayılı İş Ka-nunu ile Türkiye İş KurumuKanununda Değişiklik Yapıl-masına Dair Kanun 20 Ma-yıs’ta yayımlanıp yürürlüğegirdi.

Kiralık işçilik nasıl uygulanacak?

6715 sayılı Kanun’la İş Kanu-nu’nun 7. maddesi değiştirildi.Buna göre;

• Kiralık işçilik sözleşmesi, ençok 4 ay için yapılabilecek,toplam 8 ayı geçmemek üzere2 kez yenilenebilecek. 12 ayıaşmayan geçici bir çalışmasöz konusu olacağından, budurumdaki bir işçinin 1 yılıdoldurması da kıdem tazmi-natına hak kazanması da en-gellenecek. Aynı şekilde 4aylık belirli süreli sözleşmeyleçalışan bir işçinin, sözleşmeyenilenmediğinde ihbar taz-minatına hak kazanması damümkün olmayacak.

• Yıllık ücretli izne hak kaza-nabilmek için de 1 yıllık ça-lışma gerektiğinden, kiralıkişçinin yıllık ücretli izin hakkıda heba edilecek.

• Emeklilik de aynı ölçüdehayal olarak kalacak. Çünkükiralık işçiler de diğer işçilerle

aynı emeklilik şartlarına tabi-ler. 7 bin 200 gün prim öden-mesi ve yaş koşulunungerçekleşmesi halinde emekli-lik mümkün olduğundan,yılda ortalama 6 ay çalışabilenbir kiralık işçi, ancak 40 yıl ça-lışırsa emekli olabilecek.

• İşçilerin patronu, kendile-rini işyerine kiralayan özel is-tihdam bürosu olacak.Ücretlerini ve sigorta primle-rini büro ödeyecek. Ancakboşta geçirilen zaman için,yani işçinin bir başka işyerinekiralanacağı zamana kadarboşta geçecek zamanda ücretalması mümkün olmayacak,sigorta primi de yatırılmaya-cak. Kanun’a göre özel istih-dam bürosu 3 aya kadar işçiyiboşta bekletebilecek. Şayet 3ay boyunca işçi yeniden işeçağırılmazsa iş sözleşmesinifeshedip haklı nedenle ayrıla-bilecek. Bu süre dolmadan işsözleşmesini feshetmesi ha-linde ise kıdem tazminatı al-ması mümkün olmayacak.

• Kiralık işçi, işyerindeki toplusözleşmeden faydalanamaya-cak. İşyerindeki örgütlü sendi-kaya üye olamayacak. Zira oişyerinin değil, özel istihdambürosunun çalışanı olacak.Böylece kiralama sözleşmesiile çalışan işçiler sendikalı-laşma hakkından da mahrumbırakılacak.

• Özel istihdam bürosundanişçi kiralayan patron, 6 aygeçmedikçe yeniden işçi kira-layamayacak. İşi sona eren iş-çiye karşı maddi hiçbirsorumluluğu da olmayacak.

• 10 ve daha az işçi çalıştıranişyerlerinde 5 işçiye kadar işçikiralanabilecek. Böylece işye-rinde sadece 1 kadrolu işçidahi çalışsa, 5 işçi kiralanabi-lecek. Türkiye’deki 1.7 milyonişyerinin 1.4 milyonunda 9veya altında kayıtlı işçi çalıştı-rıldığından, işçi kiralanmasıyöntemi istisnai değil, asıl ça-lışma biçimi haline dönüşebi-lecek.

Oya Öznur

İşçi Sözü8 Haziran 2016

İşçilerin, iş ve gelecekgüvencelerinden yoksunolarak köleceçalıştırılmalarına eşdeğer bu tasarı, sınıfıngündemine dahitaşın(a)madanyasalaştı.

“Kiralık İşçilik” yasası artıkyürürlükte!

Page 9: İşçi Sözü Haziran 2016

Haziran 2016 9İşçi Sözü

Fransa’da hükümetin “çalışmayasasında reform” bahanesiyleişçi sınıfının kazanılmış haklarınıgasp etmeye dönük yasa tasarı-sına karşı, Mart ayından buyana devam eden eylemler grevdalgasına dönüştü.

Sendikaların grev kararı, nük-leer santraller, petrol rafinerileri,limanlar ve ulaşım alt yapısındaetkili oldu. İşçi sınıfı üretimdengelen gücünü gösterdi. 24 Ma-yıs’ta başlayan grev nedeniyle19 nükleer santralden 16'sı, 8rafineriden 6’sı ya devre dışı

kaldı ya da çok düşük kapasi-teyle çalıştı. Akaryakıt istasyon-larının 3’te birinde stoklartükendi.

İşçilerin ve geleceğin emekçi-leri olacak öğrencilerin protestogösterileri ve grev dalgası karşı-sında Fransız sermayesi de dire-niyor. Sermayenin temsilcisiolduğu tüm çıplaklığıyla açığaçıkan Hükümet, çalışma yasa-sındaki değişikliklerin geri çekil-meyeceğini tekrarlayıp duruyor.Bir yandan da bazı “ayarlamalaryapılabileceğini” söyleyerek

tansiyonu düşürmeye çalışıyor. Sendikaların açıklamalarına

göre, Haziran ayında grev ula-şım sektörüne de yayılacak.Fransa Ulusal Pilot Sendikası,Haziran’da havacılık sektöründesüresiz greve başlayacaklarınıduyurdu. Sivil havacılık sendika-ları da 2-5 Haziran'da greve çı-kacaklarını açıkladı. FransaUlusal Demiryolları da 31 Ma-yıs’tan itibaren süresiz greve gi-deceklerini belirtti.

Böylece akaryakıt sıkıntısına,ulaşımının sekteye uğraması daeklenecek. Özellikle 10 Hazi-ran'da başlayacak Avrupa Fut-bol Şampiyonası’nın grevdalgasından etkilenmesi, bununda hükümet üzerindeki baskıyıarttırması bekleniyor.

8 Haziran’da yasa tasarısı Fran-sız Senatosu önüne gelecek. İş-çiler ve örgütleri, hükümetintasarıyı geri çekmemesi halindegeri adım atmayacaklarını gös-teriyorlar. Grev ve eylemleriyaygınlaştırarak kazanılmış hak-larına ve geleceklerine sahip çı-kıyorlar.

İşçi Sözü-Haber

Fransa: Grev dalgası yayılıyor

Yasa ne getiriyor?

Şirketlere yerel sendika-larla görüşüp haftalık 35saatlik çalışma süresiniyükseltme hakkı tanını-yor.

Böylece haftalık çalışmasüresi 46 saate çıkabile-cek. Günlük azami 10saat olan çalışma süreside 12 saate çıkacak.

İşten çıkarma kolaylaştı-rılıyor.

Şirketlere “gerekli gör-meleri” halinde, işçilerinhaklarını koruyan ulusalyasalardan muaf kalmahakkı getiriliyor.

Çalışanların izinlerini nezaman kullanacakları ko-nusunda şirketlere genişsöz hakkı tanınıyor.

Zonguldak’ta dört aydır ücret-lerini alamadıkları için ocaktançıkmama eylemine ve açlık gre-vine başlayan maden işçilerinineylemi, 11. gününde sona erdi.Zonguldak’ın Gelik Beldesi'nde

faaliyet gösteren Deka Maden-cilik A.Ş. ve bu şirkete ait BalçınMadencilik’te çalışan 120maden işçisi, çalıştıkları şirketekayyum atandığı ve Ocak ayın-dan bu yana maaşlarını alama-dıkları için 18 Mayıs’ta önce işbırakmış, ardından da açlık gre-vine başlamıştı.

İşçiler grevin 11. gününde ma-dene inen kayyum heyeti, em-niyet müdürü ve vali ileyaptıkları görüşmenin ardındankendilerine verilen, alacaklarının

ödeneceği sözü üzerine ma-denden çıktılar. Görüşmedekıdem tazminatı konusundaysaanlaşma sağlanamadığı ortayaçıktı.

Eylemin sona ermesi ardındanişçi temsilcisi Serkan Demir,"Tüm maaşlarımızı aldık. Tazmi-natları da yasal sürece bıraktık.Direne direne kazandık" diyeaçıklama yaptı.

“Kiralık işçilik” yasasının dahimeclisten geçtiği bugünlerde,tazminatlar konusunda kazanımelde etmelerini beklemek güçolacak.

İşçi Sözü-Haber

Yeraltında madenci direnişi

Page 10: İşçi Sözü Haziran 2016

İşçi Sözü10 Haziran 2016

ICIJ - Uluslararası Araştırmacı Ga-zetecilik Konsorsiyumu’nun inter-net sitesinde yayınlanan PanamaBelgeleri’nde kapitalizmin kirli ça-maşırları bir kez daha ortaya seril-miş oldu.

Vergi kaçırmanın katakulli yolla-rından birisi olarak bilinen off-shore hesaplarının tanınmışşirketlerinden Mossack Forseca’nın11 milyon civarındaki gizli kapaklıdokümanı açığa çıkarılarak teşhiredildi.

İki bölüm halinde “sızdırılan” Pa-nama Belgeleri’nin ikinci safha-sında Türkiye’nin tanınmış holdingve para babalarının isimleri de var.Durum böyle olunca da, para ba-balarının ve her türden katakullininparlak temsilcilerini içinde barındı-ran burjuva siyasetinin en “sızma”mamulleri de Panama Belgeleri’yleaçığa çıkıverdi.

Para babaları açısından vakayıadliyeden sayılabilecek olan buteşhir olayı, para babalarının tem-sili siyasetçileri açısından da keçi-nin her daim açıkta kalan kuyrukaltı durumuna tekabül etti. Vakayıadliyeden bir durum olmasına rağ-men, bizde artık o türden adliyelerkalmadığından, adliye kapısınaçağrılan ve hukuken hesap sorulanbirilerine de tanıklık edemedik.Ama Panama Belgeleri ile açığa

çıkan Türkiye’nin katakullici iş in-sanı ve siyasetçilerine hep birliktetanıklık etmiş olduk. Belgelerin sız-masını ve teşhir edilmesini sağla-yan John Doe kod adlı şahıs iseamacını, “dünya genelinde hızlaartan gelir adaletsizliğiyle müca-dele etmek” olarak açıkladı.

Off-shore hesabı nedir?

Ekonomi dilinde “vergiden uzak”anlamında kullanılan, vergi kaçıranşirket ve kişilerin başvurduğu birhesap biçimidir. Türkçe’de “kıyıbankacılığı” adıyla da anılıyor. Ne-deni ise, İngilizce, “kıyıdan uzak”anlamına gelen “offshore” kelime-sinden türetilmiş olması. Hesabınen temel özelliği ise, şirket ya dakişilerin, kendi ülkelerindeki bankahesapları gereğince yasal olaraködemeleri gereken her tür vergi-

lendirmeden uzakta ve serbest ol-malarıdır. Daha fazla faiz eldeederler ve vergi ödemezler. AKPHükümeti’nin ekonomiden so-rumlu Başbakan Yardımcısı Meh-met Şimşek’e göre ise off-shorehesapları vergi kaçırma kapsa-mında bir tür yolsuzluk olarak gö-rülmektedir.

Vergi kaçıranlar kimlerdir?

Panama Belgeleri’nin en halis“sızmaları” arasında Türkiye’den101 şirket, 684 zatı muhterem ve21 adet de aracı var. Bakın bunla-rın arasında kimler var:

-Cumhurbaşkanı Tayyip Erdo-ğan’ın damadı Berat Albayrak’ınCEO’su olduğu Çalık Holding’ebağlı Çalık Enerji, Panama Belgele-ri’nde yer alıyor.

Ahmet Çalık’a ait Çalık Enerji’ninMeet Continent Limited adlı birşirketle ilişkili olduğu açığa çıkıyor.Bu şirkete ait hesaplar 2002’de ve2003’de kullanılmış. Söz konusuBirleşik Krallık merkezli şirket veÇalık Enerji’nin Panama’da açmışolduğu hesabın Çin merkezli ol-ması ise önemli bir ayrıntı.

Erdoğan’ın damadı ve AKP Hükü-meti’nde Enerji Bakanı olan BeratAlbayrak, ABD’deyken, Çalık Hol-ding’le çalışmaya başlamış. 2006

yılında Türkiye’ye döndüğünde iseMali İşler Genel Müdür Yardımcısıolmuş. 2007’de de Çalık HoldingGenel Müdürlüğü konumuna terfietmiş ve bu görevi 2013 yılınakadar sürdürmüş. 1 Kasım seçimle-rinin ardından da AKP Hüküme-ti’nin Enerji ve Tabii KaynaklarBakanlığı koltuğuna oturdu. 24Mayıs’ta Cumhurbaşkanı’na sunu-lan yeni bakanlar listesinde de aynıbakanlık görevini sürdüreceği gö-rülüyor.

- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdo-ğan’ın çocuklarının yurt dışındakiokul masraflarını (bursunu) karşıla-yan Gürmen Group da PanamaBelgeleri’nde yer alıyor. Söz ko-nusu şirketin Yönetim Kurulu Baş-kanı Remzi Gür, Erdoğan’ın “gizlikasası” olarak anılıyor. Gür, konuyailişkin haberler üzerine Erdoğan’ınçocuklarına eğitim amaçlı bursverdiğini kabul etmişti.

-Panama Belgeleri’ne göre off-shore hesabı olan büyük patron-lardan bazıları şunlar: DoğanHolding (Vuslat Doğan Sabancı),Sabancı Holding (Ömer Sabancı),Zorlu Holding (M. Emre Zorlu-Olgun Zorlu), Altınbaş Holding(Vakkas Altınbaş-Hüseyin Altınbaş-İmam Altınbaş), Nurol Holding(Nurettin Çarmıklı-Erol Çarmıklı),Polat Holding (Adnan Polat), BilgiliHolding (Serdar Bilgili), HattatHolding (Mehmet Hattat), GürmenGroup (Remzi Gür), AnadoluGrubu (ve TÜSİAD Yüksek İstişareKonseyi Başkanı Tuncay Özilhan).

-Panama Belgeleri’ne göre off-shore hesabı olan şirketlerden ba-zıları ise şunlar: Ata Yatırım A.Ş,Çalık Enerji A.Ş, Enka Teknik A.Ş,Kares Enerji A.Ş, Koç Holding,Zorlu Holding, Mermeden LTD,TML İnşaat A.Ş, UNG UniversalHospital Group, Guardhealth Se-curities LTD.

Wikileaks, Snowden ve şimdi dePanama Belgeleri. Bütün kirli ça-maşırlar ortalığa saçılmış durumdave kapitalizm çok pis kokuyor.

N. Cemal

Panama Belgeleri:Kapitalizm çok pis kokuyor!

Belgelerin sızmasını veteşhir edilmesinisağlayan John Doe kodadlı şahıs ise amacını,“dünya genelinde hızlaartan geliradaletsizliğiylemücadele etmek” olarakaçıkladı.

Page 11: İşçi Sözü Haziran 2016

Haziran 2016 11İşçi Sözü

Rıza Sarraf ’ın yaldızını kazıyınca bakın altından neler çıkıyormuş?

Amerikalıların bir savcısı var:Preet Bharara. Tıpkı bir zamanlarİtalyan’ların yere göğe sığmayanpisliklerini temizlemek için or-taya çıkartılan “temiz eller” sav-cısı gibi bir savcı. Bizde böylesisavcılar ve başvurulacak adli ma-kamlar artık kalmadığı için kapi-talizmin bilumum pislikleriortalıkta kol geziyor ve kokudangeçilmez oluyor.

Türkiye’deki sistem kanalizasyonatıklarını ortalığa salınca, neiçme suyu kalıyor temiz ne desoluk alınabilecek bir nefes hava.Birileri boğazına kadar pisliğebatmışmış, ne gam var ne detasa. Kasalar ve cepler dolsun,gerisi fasa fiso. Sermaye şimdilikbundan çok da memnun görünü-yor; yağmalanan doğadan, talanedilen şehirlerden, ucuz ve gü-vencesiz emek sömürüsünden vevahşi kâr hırsından dolayı kasala-rını dolduruyorlar. Rüşvet meka-nizmasını yağlayarak ihalelerinen ballılarını götürüyorlar. Bir za-manlar solcu işi olan “rejimin teş-hiri” için artık çok özel bir çabayagerek kalmıyor. Bu da aslında kı-saca şu anlama geliyor; boğazınakadar pisliğine batmış bu siste-min, kendini bile yenileyemeye-cek nitelikteki yönetim sorunukarşısında, ezilen ve horlanankitleler bu gidişata kendi meş-replerince DUR! diyecek bir ör-gütlülükten hala mahrumlar. Onedenle de sistemin bugünküasli yönetim şekli bu oluyor, yani,her şey açık seçik ortada:

Rıza Sarraf “kara para ak-lama” ve “dolandırıcılık” suçlarından yargılanıyor

Bilindiği üzere, Rıza Sarraf 19

Mart tarihli ABD ziyareti sıra-sında Miami’de tutuklanmış vedavanın görüleceği New York’agetirilmişti. Bazı çevreler bunun“danışıklı dövüş” olduğuna hük-metmiş, “parasının gücüyle akla-nacağını” ve aynı zamanda daİran’ın gazabından “canını kurta-racağını” dile getirmişti. Aradangeçen sürede Rıza Sarraf 10 mil-yonu nakit olmak üzere, 50 mil-yon dolar kefaletle serbestbırakılmasını istedi. Fakat savcıPreet Bharara’nın kararı kesin venetti. Buna karşı çıktı.

Diken.com.tr tarafından Ameri-kan basınına (New York Timesgazetesine) dayanılarak yapılanbir dizi haberde bunun bütün ay-rıntıları açığa çıkmaya başladı.Tabi ki “yaygın medya” denilenbasın yayın kuruluşları, Türki-ye’deki gidişattan nasiplerine dü-şeni aldıkları için, bu haberlerinyanına bile yanaşmadılar.

“Türkiye’deki yolsuz politikacılarla da yakınlık

kurdu”

Savcı Preet Bharara Rıza Sarrafhakkındaki mütalaasını, “… zen-ginliğini kullanarak birçok yolsuzpolitikacıyla yakınlık kurduğunu,Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğandahil üst düzey Türk yetkilileriylede yakın ilişkide bulunduğunu”vurgulayarak yapıyor ve ekliyor:“Sarraf, servet ve gücünü kulla-narak Türkiye’de hapisten çık-mayı başardı. Üstelik bunu yinerüşvetle sağladığına dair sağlam

iddialar var. Hüküm giymesi du-rumunda onlarca yıl hapis yata-bilir. Bu yüzden kaçma riskifazlasıyla yüksek. Sarraf’ın suçlu-luğuna delalet eden sayfalarcayazışma ve haddinden fazla kanıtsöz konusu. Sıra dışı teklifindekikefalet koşullarına uyacağına dairkendisine güvenilemez.”

New York Times gazetesindenBenjamin Weiser Twitter hesa-bından yaptığı yazılı açıklamadasavcı Preet Bharara’nın mütalaa-sındaki şu vurgulara dikkat çek-miş: “Yılda 720 bin dolarkazandığını söyledi, ki bu doğrudeğil. Hatırı sayılır bir serveti var.Göz kamaştırıcı zenginliğiyle sa-dece evler ve yatlar almadı aynızamanda da Türkiye’deki yolsuzpolitikacılarla da yakınlık kurdu.”

“Sarraf ile Güler’in çevirdiğidolaplar ve ikili arasındaki

para trafiği”

Bu başlıktaki ekte ise şunlarayer verildi:

1-Sarraf’ın isteği üzerine İranlıadamlarına istisnai yöntemlerlevatandaşlık verilmesi. 2- Sarraf’ın ‘işlerine çomak

sokan’ polis amiri Orhan İnce’ninİstanbul’dan sürülmesi. 3- Sarkusyan adlı şirketin yöne-

timinin Sarraf tarafından ele ge-çirilmesi. 4- Sarraf’ın araçlarına trafikte

ayrıcalık tanınması. 5- Sarraf’a polis koruması sağ-

lanması. 6- Sarraf’ın yolsuzluklarının ba-

sında yer almasının önlenmesi. 7- Sarraf’a Çin’deki işlerinde ko-

laylık sağlanması için İçişleri Ba-kanlığı tarafından resmi mektupyazılması. 8- Sarraf’a yönelik adli işlemle-

rin gözetlenip önlenmesi.” Ek do-küman da ayrıca, döneminİçişleri Bakanı Muammer Güler’everilen rüşvetlerin de tarih sırala-masıyla bir listesi var. Verilen 15maddelik rüşvet dökümününtoplamı 5 milyon 800 bin dolar(yaklaşık 17 milyon TL) olarakgösteriliyor.

“Sarraf ile Çağlayan’ın çevirdiği dolaplar ve ikili arasındaki para trafiği”

Bu başlık altında ise döneminbakanlarından Zafer Çağlayan’lasürdürülen para trafiği var: 1-İran’ın Türkiye’deki rezervlerininülkeden altın ihracı olarak çıkışı-nın sağlanması. 2- Bu amaçlabanka komisyonlarının aşağı çe-kilmesi ve Sarraf’ın rakiplerininsaf dışı edilmesi. 3- Aynı amaçlasahte evraklarla uydurmagıda/ilaç ticaretine göz yumul-ması. 4- Adli/idari yaptırımlarınönlenip Gana’dan sahte evraklagetirilen 1,5 ton altının ülkeyekaçak yollarla sokulup Dubai’yegönderilmesi. 5- Sarraf’ın usul-süzlüklerinin basında yer alması-nın önlenmesi. 6- Çağlayan’ınpersonelinin Sarraf’ın personeligibi çalışması.” Rüşvet listesi iseözetle şöyle: Toplamda: 32 mil-yon 53 bin 600 avro (464 bin 100avroluk saat dahil), 6 milyon 766bin 750 dolar (729 bin 850 dolar-lık saat dahil), 3 milyon 465 binTL, 300 bin İsviçre frankı.

Bu kadar rüşvet dağıtan biradamın “önüne yatarım” diye basbas bağıran bakanların olmasınahiç şaşmamak gerek. Asıl önem-lisi ise bu mevkilerdeki adamlarınbunca parayı salt kendi kişiseliradeleriyle kendi ceplerine indi-remeyecekleri ve bunca yolsuz-luğa tek başlarına kararveremeyecekleri gerçeğidir.Dedik ya kapitalizm çok pis ko-kuyor. Sistemin kanalizasyon bo-ruları patlamış, rögar kapaklarıhavaya fırlamış, her şey alenenaçığa çıkmış durumda. Şu an içinkendi pisliğini temizlemekten vekendini yenilemekten mahrum.Vahşi kâr hırsıyla, talan ve yağ-madan başka bir şeye fırsat bula-mıyorlar. Kasalar dolup, krizdençıkış belirtilerinin ortaya çıkma-sıyla birlikte -ki kapitalizmin kriz-leri süreklilik arz eder- entepeden başlayarak Türk tipi birgöstermelik temizliğe geçilmesiihtimal dâhilindedir. Göründüğükadarıyla ise bunu için dahazaman var. Ta ki dipten gelen birdalganın hepsini birden o lağımçukurunun dibinde boğuşunakadar.

Gezi direnişinin 3. yılında işçi sı-nıfının bütün renklerini selamlı-yorum.

N. Cemaliscisozubulteni.blogspot.com.tr

Boğazına kadarpisliğine batmış busistemin, kendini bileyenileyemeyeceknitelikteki yönetimsorunu karşısında, ezilenve horlanan kitleler bugidişata kendimeşreplerince DUR!diyecek birörgütlülükten halamahrumlar.

Page 12: İşçi Sözü Haziran 2016

İşçi Sözü12 Haziran 2016

Gezi’yi hatırla!

Gezi’den tüm Türkiye’ye yayılandireniş, direnişe katılan neredeyse6 milyon insanın hafızalarında ba-rışçı, çoğulcu, renkli, dayanışmacı,mizah dolu Gezi…

Gezi direnişi üçüncü yıldönü-münde ve yine Gezi Parkı, Taksimve oraya çıkan yollar bize kapalı…Bir de bugünlerde öğreniyoruz ki,Danıştay, Gezi Parkı yerine yapıl-mak istenen Topçu Kışlası'nı en-gellemek için açılan davaları birdaha reddetmiş!

Direniş boyunca Gezi için 7 karar

Kafalarındaki Gezi ve Taksim ile il-gili projelerinden 2011 yılındabahsetmişlerdi. İki yıl sonra T. Er-doğan, “Topçu Kışlası'nı yapacağız.Üst kurul reddetmiş. Biz de reddi

reddedeceğiz... İstiklal Caddesi'nindevamı niteliğinde alışveriş mer-kezi. Üstü rezidans ve otel.” diye-rek bilimi ve yasaları hiçe saymış,yetkisini aşmış ve tarafsız bir bilimkurulunu baskı altına almıştı. 31Mayıs 2013’te ise İdare Mahke-mesi Gezi Parkı ve Taksim Meydanıiçin onaylanan projeyi iptal etti.

Hukuksuz inşaatın şantiyesi ha-line gelen Taksim Meydanı ve GeziParkı projesi üç ayrı mahkemedegörüldü, yedi ayrı karara tanıklıketti. Gezi Parkı ile simgeleşerektüm dünyaya umut olan ayaklan-mada, hukuk hiç bu kadar hızlı iş-lememişti. İdare mahkemelerininortalama üç-dört yılda karara bağ-ladığı itiraz davalarında, AKP’ninTaksim Meydanı ve Gezi Parkı hırsısebebiyle her ay yeni bir kararabağlandık.

Gezi’den çıkıp parklarımızda fo-rumlar oluştururken, Bölge İdareMahkemesi Temmuz ayında İdaremahkemesinin iptal kararınıbozdu.

Üç yıl boyunca Taksim Meydanıbetonlaştırılmaya devam etti, 1Mayıs’lar Taksim’de kutlanamadı,Gezi Parkı yapay çimenlerle yeşil-lendirildi… Bu arada mahkeme ka-rarları bozulup yeniden yapılmayadevam etti, bizler bunun takibinibıraktık. Bir de şunu biliyoruz ki,mahkemelerde kazanılan ‘yürüt-meyi durdurma’ kararlarının uygu-landığı genelde göremeyiz. Davalıtaraf yürütmeyi durdurma kararınıtemyize taşır, o sırada bilmediği-miz bir hukukla inşaat faaliyetleriresmiyette ‘kaçak’ olarak devameder. Temyizden de davalı tarafhaklı çıkar, böylece inşaat da o

arada tamamlanır ve ‘ak’lanır.

Sürekli değişen bu kararlardanyılmayanlar…

Temmuz ayında İdare mahkeme-sinin kararını bozan kararını Tak-sim Gezi Parkı Koruma veGüzelleştirme Derneği Danıştay’ataşıdı. Bu başvuru Gezi’nin 3. Yıl-dönümünde, Mayıs ayında redde-dildi. Mahkemenin kararınıbozacak bir gerekçe bulunamamış!

Bir aradayız! Buradayız!

Direniş boyunca alanda olan Tak-sim Dayanışması “Barış’tan kor-kanlara inat bir aradayız,buradayız! Suruç’tan Sultanah-met’e, Sur’dan Bataclan’a, Ciz-re’den Ankara’ya, bir aradayız!Dört Ayaklı Minare’den Beyrut’a,Paris’ten Beyoğlu’na bir aradayız!Cerattepe’de, Aliağa’da Akkuyu’da,Çukurova’da bir aradayız. Soma’da,Kilimli’de Ermenek’te bir aradayız.”diyerek Gezi’nin yıldönümünde, 31Mayıs’ta Gezi parkında basın açık-lamasına çağırdı.

Gezi’nin yıldönümünde kendile-rine tahsis edilen binadan zorba-lıkla çıkartılan ve Mimarlar Odasıyönetimiyle beraber gözaltındaalınan Mücella Yapıcı basın açıkla-masını okudu: "Barışın, dayanış-manın, kamusal yaşamın, özgürdüşüncenin her türlü baskıdanuzak bir şekilde gelişebileceği eşit-likçi yarınlar için bir aradayız! Tak-sim Gezi Parkı ve Taksim Meydanıbaşta olmak üzere, Meydanları-mızı, parklarımızı, sokaklarımızı,yaşam alanlarımızı ve yaşamımızıözgür kılmak için: Taksim’deyiz!Gezi’deyiz! Buradayız! Bir arada-yız!"

Gezi hatırlıyoruz!Aysun Koca

Mimarlar Odası'na 2002 yılında49 yıllığına tahsis edilen Beşik-taş’ta bulunan Yıldız Sarayı DışKarakol binası, Beşiktaş Kayma-kamlığı'nın talimatıyla Gezi’nin 3.Yıldönümünde kapısı kırılarakboşaltıldı. Tahliye işleminin yapıla-cağını bildiren tebligat ise bir günönce ulaştırılmıştı. Tahliyeye dire-

nen ve Mimarlar Odası YönetimKurulu üyelerinin de dâhil olduğu16 kişi gözaltına alındı.

Gözaltıların ardından MimarlarOdası önünde açıklama yapıldı.Açıklamada, "Gezi'ye destek ver-diğimiz için intikam alınmak iste-niyor. Boyun eğmeyeceğiz.

Mücadeleye devam edeceğiz' de-nildi. Tahliye kararının olmadığınıaktaran Mimarlar Odası YönetimKurulu Başkanı Eyüp Muhçu, ya-pılan işlemin ‘el koyma ve gasp’olduğunu söyledi.

Gözaltına alınanlar savcılık tali-matıyla serbest bırakıldı. Mimarlar

Odası’ndan Mücella Yapısı Ge-zi’nin 3. Yıldönümünde “Bir ara-dayız! Buradayız!” başlıklı basınaçıklamasını okudu.

İşçi Sözü - Haber

Gezi’nin yıldönümünde Mimarlar Odası’na zorla tahliye

Page 13: İşçi Sözü Haziran 2016

Haziran 2016 13İşçi Sözü

Darbe ne zaman gerçekleşti?

Türk Dil Kurumu'nun (TDK)"darbe" tanımını Gezi Direni-şi'nden sonra değiştirip, "de-mokratik yolları" da hükümetdevirme yolu olarak saydığıbiliniyor. TDK'nın son "darbe"tanımı şöyle: Bir ülkede baskıkurarak, zor kullanarak veyademokratik yollardan yararla-narak hükümeti istifa ettirmeveya rejimi değiştirecek bi-çimde yönetimi devirme işi.Bu tanıma parlementoyu, yanişeklen de olsa demokrasiyi veanayasayı askıya almak vbekler de yapılabilir kuşkusuz.

Bu anlamda Türkiye'de darbe,CHP'nin söyleminin aksine,Tayyip Erdoğan'ın Ahmet Da-vutoğlu'nu emirle istifa ettiripyerine Binali Yıldırım'ı atadığıtarihte değil, 8 Haziran 2015tarihinde yapıldı. 7 Haziranseçimlerinde halkın iradesiAKP iktidarına son verdiğindeve Davutoğlu'nun tek başınahükümet kuramayacağı belliolduğunda cumhurbaşkanlığıyetkileri kullanılarak -"de-mokratik yollardan"- darbegerçekleştirildi. Parlementoiçinden, AKP dışında, başkabir hükümet çıkarılması en-gellenerek (CHP ve Kılıçda-roğlu'na hükümet kurmagörevi verilmeyerek), yine Da-vutoğlu başkanlığında birseçim hükümeti kurduruldu.Bu seçim hükümeti, saray dar-besinin de birinci hükümetioldu. Aynı 12 Mart askeri dar-besi dönemindeki birinci ve

ikinci Nihat Erim hükümetleri,12 Eylül dönemindeki, KenanEvren'in Bülent Ulusu ve Tur-gut Özal hükümetleri gibi...

Bu dönemde, önceden plan-lanmış olduğu artık çok netolan çatışmaların düğmesinebasılarak halkın iradesine ipo-tek konuldu. Kürt Hareketi veHDP baş "düşman" ilan edile-rek, baskı ve katliamlar al-tında yapılan 1 Kasımseçimleriyle AKP yeniden tekbaşına iktidar yapıldı. Saraydarbesinin ikinci, Davutoğ-lu'nun üçüncü, cumhuriyetin64. hükümeti, 6 aylık ömrüneen yüz kızartıcı insanlık suçla-rını ve katliamları sığdıran biriktidar olarak şimdiden tarihegeçti. Dolayısıyla da, Davu-toğlu saray tarafından görev-den alındığında atanan BinaliYıldırım başkanlığındaki 65.hükümet, saray darbesinin 3.hükümetidir...

Binali Yıldırım, bilindiği gibiilk ve en önemli "görevini"mevcut anayasa dışı uygula-maya yasal kılıf hazırlamakolarak açıklamıştır. Yani, ana-yasanın ve halk iradesinin hiçesayıldığı, göstermelik de olsademokrasinin rafa kaldırıldığıitiraf edilmiştir. Asıl hedef ola-rak, "tek adamdiktatörlüğü"nün yasal kılıfı-nın hazırlanacağı, anayasa vekanunların da darbe huku-kuna göre düzenleneceği ilanedilmiştir. İşlerine geldiğinde

"milli irade" sözünü dillerin-den düşürmeyenlerin halkınoylarıyla seçilmiş HDP vekille-rini meclisten kovmaya cesa-ret etmeleri, yargıyamüdahale ederek yüksek oyoranlarıyla seçilmiş Kürt bele-diye eşbaşkanlarını "terörist"ilan edip hedef göstererek tu-tuklatmaları başka nasıl açık-lanabilir ki?

8 Haziran 2015 tarihindenitibaren yaşadıklarımız tamanlamıyla bir darbe sürecidir.

CHP, AKP'nin dümen suyunda

Ana muhalefet partisi CHPde, Kemal Kılıçdaroğlu da 8Haziran 2015 tarihli darbegerçeğini bal gibi biliyorlar.Ama görerek ve bilerek Erdo-ğan'ın saray darbesine de,AKP'nin savaş politikalarınada fiilen destek vermiş olu-yorlar. 7 Haziran seçimlerisonrasında, Davutoğlu AKPadına hükümeti kuramadığı

zaman, hükümet kurma gör-evinin CHP ve Kılıçdaroğlu'naverilmemesi nedeniyle göster-melik ve cılız tepki sesleri çı-kartıldı. Bu samimiyetsiz"muhalefetin" ardından, Erdo-ğan'ın ve AKP'nin savaş politi-kalarına boyun eğerek,Suriye'ye asker gönderme yet-kisini de içeren savaş tezkere-sine oy ve destek verdiler.Darbe hukukuna teslim ola-rak, HDP'nin 7 Haziran seçim-lerinde başkan yaptırmadığıErdoğan'ın "milli şef"liğini ve"başkomutan"lığını fiilenonaylamış oldular.

Kürt halkının demokratik ta-leplerine, toplumun özgürlükve demokrasi isteklerine göz-lerini ve kulaklarını tıkayanbütün siyasi hareketler enindesonunda ana akım AKP'nindümen suyunda buluşacaktır.Cumhuriyeti kuran parti sıfa-tını taşıyan CHP de bu yoldaadım adım ilerlemektedir."Cumhuriyetçilik", "Halkçılık","Devrimcilik", "Devletçilik" ve"Laiklik"ten sonra elde kalantek kırık ok'la, "Milliyetçilik"lesaray darbecisinin peşine ta-kılmıştır. Salt "Erdoğan karşıtı"söylemlerle göstermelik birmuhalefet yapmaktadır. Cina-yet ve katliamlara, yakılıp yıkı-lan, yerle bir edilen şehirlere"Milliyetçilik" ve "Devletçilik"adına seyirci kalınmaktadır.Son olarak da, anayasaya ay-kırı olduğunu bilerek ve söy-leyerek, HDP'yiparlementodan kovmak iste-yen saray darbecilerine veAKP'ye destek ve oy verilmiş-tir. AKP'nin dümen suyuna gi-rilmiştir.

Eşitlik, adalet, özgürlük vedemokrasi bugünün en temelgereksinimleridir. Emek ve De-mokrasi Cephesi'nin mücadelezemini de bunlardır. Yaşadığı-mız koşullarda Kürt halkınareva görülen kıyım ve adalet-sizliklere karşı da demokrasiacil bir ihtiyaçtır. İşçi sınıfınınve ezilen halkların demokratikgüç birliği ekmek ve su kadaracil bir ihtiyaçtır.

Bahadır Altan

Davutoğlu saraytarafından görevdenalındığında atananBinali Yıldırımbaşkanlığındaki 65.hükümet, saraydarbesinin 3.hükümetidir...

Page 14: İşçi Sözü Haziran 2016

İşçi Sözü14 Haziran 2016

Swiss Hotel Direnişçileri: Direnişin kararlısesi paranın gücünü aşar!

Ağır mobbing uygulamalarına,ücretlerin eksik ve geç ödenme-sine tepki gösteren ve işten atı-lan Swiss Hotel işçileri 19 Nisantarihinde direnişe geçtiler. 6bahçe işçinin başlatmış olduğudireniş 23 gün boyunca SwissHotel önünde devam etti.Swiss Hotel'in günlük konak-

lama ücreti en az 600 TL'denbaşlıyor. Fakat çalışan işçilereasgari ücret bile çok görülüp,

açlık ve yoksulluk sınırının daaltında bir ücret dayatılıyor. Bahçe işlerinde çalışan işçilere,

bir tek ota bile tahammül et-meyerek, her türlü hakareti sa-vuran Swiss Hotel yönetimi vetaşeron firma yetkileri, hakaretve haksızlıklara karşı duran çalı-şanlarını da hemen işten atıyor.Direniş nedeniyle 20 gündür birtek otun bile kesilip biçileme-diği Swiss Hotel bahçesinin

mevcut görünümü ise işçilereuygulanan mobbingin ikiyüzlü-lüğünü ve işçi düşmanı niteli-ğini açık seçik bir biçimdegösteriyor. 23 günlük Swiss Hotel direni-

şinden ciddi kazanımlar çıktı.Direniş sayesinde, yönetimle ta-şeron firma arasında imzalanan10 yıllık hizmet alımı sözleşmesiiptal edilmek zorunda kalındı.Taşeron firma kanalıyla çalıştırı-lan işçiler kadroya alındı.Direniş boyunca atılan slogan-

lar ve Swiss Hotel'deki işçi düş-manı uygulamaların teşhirikonaklamalarda ciddi orandaazalmaya neden oldu. Haklı di-renişin kararlı sesi bu "büyük"markanın ve de paranın gücünüaşmayı başardı. Direnişçi işçilermücadelelerinin en büyük dersve kazanımının kararlılık ve bir-liktelik olduğunu vurgulayarakşunu söylediler; "Ne kadarbüyük bir parasal güç ve markaolursa olsun, direnişçi işçilerinkararlı mücadeleleri karşısında

mutlaka hepsi sarsılır, sarsıldılarda..."Swiss Hotel işçilerinin direnişi,

23 gün sonra, taşeron işçileriaçısından küçümsenemeyecekbir kazanımla sona erdirilmiştir.Taşeron firma gitmiş, işçilerkadroya geçirilmiştir. Fakat,Swiss Hotel yönetimi direnişle-riyle örnek bir tavır sergileyenişçilerin işe geri alınmasına ya-naşmamıştır. Direnişçi işçiler bukonuda ise şunları dile getirdi-ler; "Direnişimizi sonlandırıyo-ruz. İşimize geri dönmek,çalıştığımız süre boyunca biz-lere ödenmeyen yol paralarını,Asgari Geçim İndirimi (AGİ) vetazminatlarımızı almak için hu-kuki mücadelemizi sürdürece-ğiz." Swis Hotel direnişçileri için

İnsan Hakları Derneği İstanbulŞubesi tarafından da bir basınaçıklaması yapıldı.

D. Eren

Şule İdil Dere, 23 yaşında birgenç kadın. İstanbul KadıköyYoğurtçu Parkı’nda, sadece yayave bisikletlilere ait yolda evinedoğru giderken, İstanbul Büyük-şehir Belediyesine (İBB) ait birkamyonun geri geri manevrayaparken arkasından çarpma-

sıyla yaşamını yitirdi.

Soruşturmayı yürüten savcınınŞule İdil Dere'nin kulaklarındakulaklık olduğu gerekçesiylekamyon şoförünü hemen ser-best bırakması, asıl sorumlularınsanık sandalyesine oturtulacağı

umudunu da zayıflatıyor. Araçtrafiğine kapalı bir alanda yü-rürken ve çevrede hiçbir uyarıyokken bir kamyonun size arka-nızdan gelip çarpacağını düşün-mek gerektiği sanırız sadece buülkeye özgü bir ihtimal. İBB parkalanını ne yazılı, ne ışıklı ne desesli bir uyarı yapmaksızın şan-tiye alanına çevirdiği için kam-yon şoföründen önce asılsorumlu tutulması gereken ku-rumdur.

Kadıköylüler açık kanalizasyonhaline dönüşen Kurbağalı De-re'nin bitmek bilmeyen "ıslah"çalışmalarına tepkililer. Buamaçla Süreyya Operası önündetoplanan halk 21 Mayıs cumar-tesi günü Yoğurtçu Parkına yü-rüyerek bir protestogerçekleştirdi. "Kurbağalı Dere-den ölüm değil, zehir değil,yeter artık yaşam aksın" yazılı

bir pankart taşıyan protestocu-lar kanalizasyon atıklarının de-reye akıtılmasına izin veripsonra da bunları kepçelerlekamyonlara yükleyip başkaalanlara ya da teknelerle Mar-mara Denizine atmanın yanlışlı-ğına dikkat çektiler. KadirTopbaş'ın daha önce dereye ka-nalizasyon akıtılmayacağına dairsöz verdiğini ancak sözünü tut-madığını söyleyen Kadıköylüler"Topbaş sözünü tutsaydı bu ci-nayet işlenmemiş ve dere de za-manla temizlenerek çevreyirahatsız eden kokular yayıyorolmayacaktı" diyerek bu tür ci-nayetlere zemin hazırlayan IBBve Kadir Topbaş'ın cinayettensorumlu olarak yargılanması herşeyi yapacaklarını dile getirdiler.

Bahadır Altan

Şule Işıl Dere cinayeti

Page 15: İşçi Sözü Haziran 2016

Haziran 2016 15İşçi Sözü

İşçi PostasıMerhaba dostlar!

Ben bir metal işçisiyim. Yaklaşık350-400 işçinin çalıştığı bir fabri-kanın üretim bölümünde montajişçisi olarak çalışmaktayım.

Geçenlerde çalıştığım fabrikada yaşanan bir olayı kalemealmak istedim. Kış aylarındayoğun kar yağışı dolayısıyla fab-rikanın tatil edildiğini söyledilerve ücretlerimizi kesmediler. Buolayın üzerinden 7 ay geçtiktensonra, bir cumartesi günü, telafiçalışması yapılacağını söylediler.

Bunun kanunen yanlış bir uygu-lama olduğunu ve eğer telafi ça-lışması yapılacaksa 3 ayiçerisinde yapılması gerektiğinibelirtip, ücretlerimizi kesemeye-ceklerini söyledim. Bu konuda,işçi arkadaşlarımla konuştuktansonra, 20'ye yakın arkadaşla te-lafi çalışmasına gitmeme kararıaldık.

Telafi çalışmasına gitmeyeceği-mizi ustabaşlarına söyledik veonlar da haliyle müdüre bildirdi-ler. Bunun üzerine müdür, "telafiçalışmasına gelmeyenler Pazar-

tesi günü işe gelmesin" dedi.Bizler aldığımız kararda direndikve telafi çalışmasına gitmedik."Telafi çalışmasına gelmediniz"

diyerek 2,5 günlük yevmiyimizikestiler. Bunun üzerine arkadaş-larla birlikte Çalışma Bakanlığı'nıarayıp iş müfettişlerine şikâyettebulunduk. Para kesintisinin hu-kuksuz ve yanlış bir uygulamaolduğunu içerideki diğer iş ar-kadaşlarımıza da anlattık. Ara-dan belli bir zaman geçtiktensonra Çalışma Bakanlığı'ndan işmüfettişleri geldi. Bizden kesilen2,5 günlük yevmiyeleri iade

etmek ve o gün telafi çalışma-sına gelen iş arkadaşlarımıza dafazla mesai parası vermek zo-runda kaldılar.

Haksızlığın karşısında susmakdeğil, karşı durmak gerekir. Biz-lerin yaptığı da buydu. Ufak daolsa bir kazanımımız oldu. Gücümüzün birliğimizden gel-

diğini öğrendiğimiz gün kaza-nımlarımız da çok büyükolacaktır.

İkitelli'den bir metal işçisi

14 Ocak’ta kurulan ‘Aile Bütün-lüğünü Olumsuz Etkileyen Un-surlar ile Boşanma OlaylarınınAraştırılması ve Aile KurumununGüçlendirilmesi İçin Alınması Ge-reken Önlemlerin Belirlenmesiİçin Meclis Araştırması Komis-yonu’ Mayıs ayı ortasında hazır-ladığı raporu sundu. Çok açık kikomisyon kadınların boşanma-sını zorlaştırma, tecavüzcü veçocuk istismarcılarını ödüllen-dirme telaşında.

Erkek egemen düzende tekderdi üzerinde yükseldiği ailekurumunu korumak olan Aile veSosyal Politikalar Bakanlığı veMeclis komisyonları gece gün-düz çalışarak kadına, aile için-deki şiddete, tecavüze, baskıyave cinayete rağmen ‘kutsal aileyi’ayakta tutma zorunluluğu bul-maya çalışıyor. Raporda; çocukevliliğinin teşviki, hadım uygula-ması, hem şiddet başvurularında

hem de boşanma davalarındaarabuluculuk ve uzlaşma uygu-lanması,şiddete maruz kalan ka-dınların mesai saatlerindekarakollara başvurmasının önü-nün kesilmesi,şiddete karşı ko-ruma kararları için delil veyabelge aranması,tedbir süresininkısaltılması,aile hukukuyla ilgilitüm duruşmaların gizli yapıl-ması,boşanmanın zorlaştırıl-ması,kadının nafaka hakkınınsüreye bağlanması; mal paylaşı-mında dava açma süresinin kısal-tılması,eşin ölümünde, kadınınmal rejiminden kaynaklı %50 pa-yının verilmek istenmemesi,ai-leye yönelik psikolojik rehberlikve danışmanlık hizmetinin dinitemele oturtulmak istenmesi yeralıyor.

Boşanmaların gerekçeleriniaraştırması gereken Komisyonun,hangi akıl almaz yöntemle çocukistismarcılarını ödüllendirme so-

nucuna vardığı şaşırtıcı elbette.Komisyon hazırladığı raporda,çocukların cinsel istismarının “rı-zaya” dayalı olabileceğini amayine de suç olarak kalması ge-rektiğini söylüyor. Ayrıca çocukistismarcısının tecavüz ettiği ço-cukla 5 yıl boyunca “sorunsuz”ve “başarılı” bir evlilik sürdür-mesi halinde denetimli serbest-likten yararlanmasını öneriyor.İstismarı gerçekleştiren de 15yaşın altında olursa istismar suçolmaktan çıkarılıyor. Bu, ailelerin15 yaş altı çocuklarını fiilen ev-lendirmelerinin yolunu açıyor.Yasal önleyici tedbirler almak ye-rine bir de istismara uğrayan ço-cukları istismarcıları ileevlendirerek çocuk yaşta evlilik-lerin sayısını artırma yoluna gidi-yor komisyon. ‘Bir kereden birşey olmaz’ zihniyeti çocukları 5yıl boyunca istismara maruz bı-rakacak. Kadın taciz ve tecavüz-lerine “Bağırmadı, kısa etek

giydi, gözünün üstünde kaşıvardı” gibi uydurma gerekçelerle‘rıza’ arayanlar şimdide çocuk is-tismarına ‘rıza’ üretme peşinde.

AKP tarafından üretilen bu ko-misyon, kadınların ve çocuklarınyasal haklarının ortadan kaldırıl-masını için kurulmuştur. Kadınayönelik şiddeti normalleştiren vemeşru kılan bu komisyon, evren-sel hukuk ilkelerine, anayasaya,kadın ve çocuk haklarına aykırı-dır. Çocukların cinsel istismarısuçunun gerçekleşmesini resmenteşvik niteliğindedir.Kadın cinayetleri, çocuk istis-

marını, her geçen gün artan tacizve tecavüzü görmezden gelenbu zihniyet şimdi de oluşturduğukomisyonun raporuyla çocukla-rın tecavüzcüleriyle evlendiril-mesi halinde suçu ve suçluyugörmezden gelecek.

İşçi Sözü-Haber

Çocuk istismarı serbest,boşanmak yasak

Türkiye’nin ILO

karnesi zayıf!Uluslararası Çalışma Örgütü

(ILO) çalışma hayatıyla ilgili ulus-lararası asgari standartlar oluştu-ran ve işçi, işveren ve hükümettemsilcilerinden oluşan üç taraflıbir örgüt.

Türkiye 1932 yılından bu yanaILO üyesi. Ancak Türkiye’nin ILOSözleşmelerine uyum karnesizayıf. Türkiye, özellikle sendikalhaklara ilişkin ILO sözleşmeleriniyoğun biçimde ihlal ediyor.

Onaylanan ILO sözleşmeleriAnayasanın 90. Maddesine göreiç hukukun üstünde yer alıyor.Uyuşmazlık durumunda öncelikle

ILO sözleşmelerinin uygulanmasıgerekiyor.

ILO sözleşmelerinin sadeceyüzde 31’ini onaylayan Türkiye,ILO sözleşmelerini en çok ihlaleden ülkeler arasında yer alıyor.Türkiye, AKP hükümetleri döne-minde yedi kez incelenmeye alın-mış. Türkiye 2005-2015 arasındaILO sözleşmelerini ihlal ettiği için

en çok incelenen ilk 5 ülke ara-sında. Türkiye sendikal hak ihlalle-rinde Belarus, Guatemala, İran veMyanmar ile aynı kategoride yeralıyor.

Türkiye Devrimci İşçi SendikalarıKonfederasyonu Araştırma Daire-si’nin (DİSK-AR) hazırladığı rapor-dan derlenmiştir.

İşçi Sözü-Haber

Page 16: İşçi Sözü Haziran 2016

İşçi SözüBütün ü lke ler inişç i le r i , b i r leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

İşçi sınıfının yönetmeni olarak bi-linen Ken Loach 69’uncu CannesFilm Festivali’nde “Altın Palmiye”ödülü aldı. Ödülü almasına nedenolan filmi ise kemer sıkma politika-larını eleştiren “I, Daniel Blake”

Şu anda bir umutsuzluk döne-minden geçiyoruz

Yönetmen Ken Loach ödül töre-ninde yaptığı konuşmasında yaşa-nılan siyasi sürece dairdeğerlendirmelerde bulundu ve“Şu anda bir umutsuzluk döne-minden geçiyoruz. Böylesi umut-suzluk dönemlerinde aşırı sağavantajı olur” dedi. “Bizim gibiyaşlı insanlar bunun ne gibi sonuç-lar doğurabileceğini iyi bilir” diyenKen Loach umudu elden bırakma-

dan ekledi: “Başka bir dünyamümkündür ve de gereklidir!”

Değişiklik yaratabilecek olanörgütlü işçi sınıfıdır

Ken Loach, Arif Bektaş’la (Evren-sel) yaptığı söyleşisinde, işçi sını-fına ve sinemaya dair bakış açısınıözetliyordu: “Şunu peşinen söyle-mem gerekir. Filmlerin yapabile-cekleri konusunda çok fazlabeklentiye girmememiz lazım.Filmler sonuç olarak sadece hikâ-yelerdir, insanlara cesaret verir.Ama değişiklik yaratabilecek in-sanların kendisi ve örgütlü işçi sı-nıfıdır. Başka hiç kimse değil.Filmler bunu teşvik edebilir, hikâ-yeler anlatabilir, insanların tepkilerduymasını sağlar. Belki bir analizsunar. Fakat bundan fazlasını ya-pamaz filmler. Filmler teşvik etmekdışında bir şey yapamaz.”

Turist gibi bakmamak lazım

Filistin ve Kobanê direnişlerine dedeğinen Ken Loach’un değerlen-dirmeleri işçi sınıfına dışarıdanbakmadığının da bir ifadesi niteli-ğinde: “Anlatılması gereken çoksayıda hikâye var. Kürtler ve Ko-banê sadece bir tanesi. Filistin di-renişi de önemli bir hikâye. Çokhikâye var anlatılması gereken veben o hikâyeleri anlatacak kişi de-ğilim. Çünkü dil gerekiyor, kültürgerekiyor. Yoksa turist gibi bakı-yorsun. İyi bir gazeteci haber ya-kalayabilir, ama bu yetmez vebenim yaptığım iş bu değil. Şöyledüşünüyorum, hikâyeyi anlatabil-mek için kültür senin içinde olmalı.Hikâyeyi ele aldığın insanların gö-zünden tespit etmelisin. Dillerinibilmen lazım, neye güldüklerinianlaman lazım ve bunun bir par-çası olman lazım.”

Ken Loach filmlerinden bazıları:“Kerkenez” (Kes) filminde 15 yaşın-daki yoksul işçi çocuğunun ağıröyküsü yer aldı. “Riff-Raff” fil-

minde inşaat firmasında çalışanStevie’nin romantik aşk hikâyesivardı. “Raning Stones” da, küçükkızına pahalı bir elbise almaya çalı-şan Bub’un gözünden, yoksullukve dine dair çatışmalı bir hayatıyansıttı. 40 yaşlarındaki işsiz ve al-kolik Joe Kavanakh, “Benim AdımJoe” (My Name Joe) diyerek beyazperdeye çıktı. “Ekmek ve Güller”(Bread and Roses) filmiyle, birgrup göçmen işçinin mücadelesiniMaya ve Sam’in gözünden anlattı.“Emekçiler” (The Navigators) fil-minde, demiryolu işçilerinin sömü-rülüşündeki vahşi değişimigüvencesiz ve rekabete dayalı kârhırsı ekseninde anlattı. “Afilli Deli-kanlı” (Sweet Sixteen) filmi, ma-halle delikanlısı Liam’ın dramatikhayatını beyaz perdeye yansıttı.“İşte Özgür Dünya” (It’s A FreeWorld) ile karşımıza çıkıp, gençanne Angie’nin mobbing çilesinianlattı. “Hayata Çalım At” (LookingFor Eric) filminde, kendisini fut-bolcu Eric Cantona sanan postacıEric vardır. Ayrıca, “Ülke ve Özgür-lük” filmi ile (Land and Freedom)İspanya iç savaşını resmi tarihin dı-şında bir gerçeklikle anlatırken,“Carla’nın Şarkısı”nda (Carla’ssong) âşık bir otobüs şoförününgözüyle izlediğimiz Nikaraguavardı.

İşçi sınıfının yönetmeni olarak bi-linen Ken Loach, işçilerin devrimcidinamiğine, öz örgütlenmelerineve işçi demokrasisine inanan biranlayışın savunucusudur. Bu ne-denle de filmlerinde hep işçi veemekçiler hayat hikâyeleri yer alı-yor. Ken Loach, devrimci Marksistve Troçkist fikirleriyle de tanınıyor.

N. Cemal

Ken Loach: Başka bir dünyamümkündür ve de gereklidir!

İ şç i Sözü • Ayl ık, Süre l i S i yas i Yayın • Haziran 2016 • Sayı : 24 • isc isozu.org • i le t is im@isc isozu.org

“Filmler sonuç olaraksadece hikâyelerdir,insanlara cesaret verir.Ama değişiklikyaratabilecek insanlarınkendisi ve örgütlü işçisınıfıdır. Başka hiç kimsedeğil.”