16
İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Burjuva parlamenter sistemin doğasına aykırı olarak, ilk kez bir cumhurbaşkanı halkın oyuyla se- çiliyor. Parlamenter sistemde erk, parlamento ve onun içinden çıkan hükümettedir; cumhurbaşkanı sembolik bir öneme ve sınırlı yetkilere sahiptir. 2007 yılında, AKP’nin adayı Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirmemek için, muhalefet partisi CHP ve birkaç bağımsız milletvekilinin Meclis’teki seçimleri kilit- lemesi (2002-2007 yılları arasında Meclis’te sadece iki parti vardı), Anayasa Mahkemesinin de bu durumu, hukuka aykırı bir biçimde onaylaması sonucu, cum- hurbaşkanı seçilememişti. AKP ise, bu tıkanıklığı aşmak ve ileride doğabilecek benzer sorunları önlemek için, anayasada, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini düzenleyen bir değişiklik yapmış ve bu değişiklik, halkoylaması sonucunda kabul edilmişti. 12 Eylül askeri cuntası, 1982 Anayasasında, cum- hurbaşkanını geniş yetkilerle donattı. Ancak yine de bu sürede parlamenter sistemin gelenekleri işledi ve cumhurbaşkanı, devlet hiyerarşisinde en üstte yer almasına karşın, sistem içinde sembolik bir öneme sahip oldu. Cumhurbaşkanlığının konumu, halkın bilincine de bu şekilde yansıdığından, bu seçimin halk açısından büyük bir önemi yok. Bu yüzden, se- çimlere günler kalmasına karşın, ülkede, toplumu saran ciddi bir seçim havası yok. Bunu sıcak yaz günlerine ve Ramazan ayına bağlamak doğru olma- yacaktır. Esas olan, bu seçimin halkın bilincine nasıl yansıdığıdır. Devamı 2. sayfada Demirtaş emekçilerin ve ezilenlerin sesidir Kadın katliamı var! Haziran ayının son günlerinde, “Kadın Cinayetle- rini Durduracağız Platformu”nun çağrısıyla, kadın- lar birçok ilde kadın cinayetlerine dur demek için Meclis’in olağanüstü toplanması talebiyle eylem yaptı. Ayrıca “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”ndan aktivist kadınlar, park forumlarına katılarak, bu konuyu toplumun ve Meclis’in günde- mine oturtmak için kampanya gerçekleştirdiler. Ayla Çelik> 6 Erdoğan-Gülen kavgasında son raund: Polis operasyonu Hükümet ile Gülenciler arasındaki mücadele iki burjuva fraksiyonun arasındaki çıkar çatışmasıdır. Yani yapılan kavga, Soma'da katledilen yüzlerce işçinin hesabının sorulması için değil, grev hakları elinden alınan Şişe-Cam işçilerinin çıkarına değil, özelleştirme nedeniyle işlerinden olan Yatağan işçilerinin haklarına dair değildir. İlkay Öngören> 5 İsrail saldırısına son, Filistin’e özgürlük Orta doğunun iki mazlum halkı Filistinliler ve Kürtler! İsrail Filistin direnişini, AKP Kürt demokratik hareketini bastırmaya ve boğmaya çalışıyor. Erdoğan, 2008’de İsrail Cumhurbaşkanına “siz çocukları öl- dürmeyi iyi bilirsiniz” demişti. Doğru! Ya Roboski’de, Gezi’de ölenlere, öldürülenlere ne demeli?! Mustafa Eker> 13 Ağustos 2014 / Sayı 2 Fiyatı 1,5 TL

İşçi Sözü Ağustos 2014

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Ağustos 2014 tarihli 2. sayısı

Citation preview

Page 1: İşçi Sözü Ağustos 2014

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Burjuva parlamenter sistemin doğasına aykırıolarak, ilk kez bir cumhurbaşkanı halkın oyuyla se-çiliyor. Parlamenter sistemde erk, parlamento veonun içinden çıkan hükümettedir; cumhurbaşkanısembolik bir öneme ve sınırlı yetkilere sahiptir. 2007yılında, AKP’nin adayı Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanıseçtirmemek için, muhalefet partisi CHP ve birkaçbağımsız milletvekilinin Meclis’teki seçimleri kilit-lemesi (2002-2007 yılları arasında Meclis’te sadeceiki parti vardı), Anayasa Mahkemesinin de bu durumu,

hukuka aykırı bir biçimde onaylaması sonucu, cum-hurbaşkanı seçilememişti. AKP ise, bu tıkanıklığıaşmak ve ileride doğabilecek benzer sorunları önlemekiçin, anayasada, cumhurbaşkanının halk tarafındanseçilmesini düzenleyen bir değişiklik yapmış ve budeğişiklik, halkoylaması sonucunda kabul edilmişti.

12 Eylül askeri cuntası, 1982 Anayasasında, cum-hurbaşkanını geniş yetkilerle donattı. Ancak yine debu sürede parlamenter sistemin gelenekleri işledi vecumhurbaşkanı, devlet hiyerarşisinde en üstte yer

almasına karşın, sistem içinde sembolik bir önemesahip oldu. Cumhurbaşkanlığının konumu, halkınbilincine de bu şekilde yansıdığından, bu seçiminhalk açısından büyük bir önemi yok. Bu yüzden, se-çimlere günler kalmasına karşın, ülkede, toplumusaran ciddi bir seçim havası yok. Bunu sıcak yazgünlerine ve Ramazan ayına bağlamak doğru olma-yacaktır. Esas olan, bu seçimin halkın bilincine nasılyansıdığıdır.

Devamı 2. sayfada

Demirtaş emekçilerin ve ezilenlerin sesidir

Kadın katliamı var! Haziran ayının son günlerinde, “Kadın Cinayetle-

rini Durduracağız Platformu”nun çağrısıyla, kadın-lar birçok ilde kadın cinayetlerine dur demek içinMeclis’in olağanüstü toplanması talebiyle eylemyaptı. Ayrıca “Kadın Cinayetlerini DurduracağızPlatformu”ndan aktivist kadınlar, park forumlarınakatılarak, bu konuyu toplumun ve Meclis’in günde-mine oturtmak için kampanya gerçekleştirdiler.

Ayla Çelik> 6

Erdoğan-Gülen kavgasında sonraund: Polis operasyonu

Hükümet ile Gülenciler arasındaki mücadele iki burjuvafraksiyonun arasındaki çıkar çatışmasıdır. Yani yapılankavga, Soma'da katledilen yüzlerce işçinin hesabınınsorulması için değil, grev hakları elinden alınan Şişe-Camişçilerinin çıkarına değil, özelleştirme nedeniyle işlerindenolan Yatağan işçilerinin haklarına dair değildir.

İlkay Öngören> 5

İsrail saldırısına son, Filistin’eözgürlük

Orta doğunun iki mazlum halkı Filistinliler veKürtler! İsrail Filistin direnişini, AKP Kürt demokratikhareketini bastırmaya ve boğmaya çalışıyor. Erdoğan,2008’de İsrail Cumhurbaşkanına “siz çocukları öl-dürmeyi iyi bilirsiniz” demişti. Doğru! Ya Roboski’de,Gezi’de ölenlere, öldürülenlere ne demeli?!

Mustafa Eker> 13

Ağustos 2014 / Sayı 2

Fiyatı 1,5 TL

Page 2: İşçi Sözü Ağustos 2014

Demirtaş emekçilerinve ezilenlerin sesidir

Muhtemelen, seçimlere katılım oranınispeten düşük olacak ve katılımcılar,siyasi eğilimleri doğrultusunda oy kul-lanacaklardır. Halk için durum böyleolmasına karşın, devlet içindeki kavgalıtaraflar için farklıdır. Başbakan Erdoğan,seçimleri kazanarak, tek adam iktidarınıperçinlemek ve seçim başarısını, baş-kanlık sistemine geçmek için manivelaolarak kullanmak isteyecektir. Muhalefetise, Erdoğan’ın iktidarını sınırlamakve devlet içi kavgada mevzi kazana-bilmek için, Ekmeleddin İhsanoğlu’nabel bağlamıştır. Demokrasi güçleri,emekçiler ve ezilenler de, SelahattinDemirtaş’ın adaylığında, seçim sürecini,taleplerini kamuoyuna duyurmak veörgütlenme açısından kullanmaya ça-lışacaklar.

Erdoğan padişahlığa soyunuyor Bir yandan cumhurbaşkanı seçilerek

devletin tepesine oturmak, aynı zamandatek adam diktatörlüğünü sürdürmek is-teyen Başbakan Erdoğan, seçilmesi ha-linde, halkın oyuyla seçilmesini kulla-narak, başkanlık sistemini hayata ge-çirmek istiyor. AKP, yeni anayasa gö-rüşmeleri sırasında, bu yönde teklifgetirmiş; ancak bu, diğer partiler tara-fından kabul görmemişti. AKP’nin, tekbaşına anayasa değişikliği yapabilmekiçin Meclis’te gerekli çoğunluğa sahipolmadığı, gelecekte de bu çoğunluğaulaşmasının zorluğu dikkate alındığında,seçilmesi halinde, Erdoğan’ın hevesininkursağında kalacağı söylenebilir. Başkangibi davranmaya kalktığında ise, biryandan var olan devlet krizinin dahada derinleşmesine, diğer yandan parti-siyle arasında sorun çıkmasına yol aça-caktır. Çünkü yürürlükteki anayasayagöre, cumhurbaşkanı siyasi karar vetasarrufları dolayısıyla, yasalar karşı-sında sorumsuzdur. Tüm sorumluluk,hükümettedir. Bu yasal çerçeve içindekendi kararlarını hükümete dayatmakistemesi halinde, “davul hükümetinboynunda, tokmak Tayyip’in elinde”durumu ortaya çıkacaktır ki, bununparti içinde gerilim yaratması kaçınıl-mazdır.

Devlet krizi cumhurbaşkanlığı seçimlerine yansıyor

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, devletkrizi koşullarında gerçekleşiyor. Devletkrizi, güvenlik, yargı ve diğer kurum-larda bölünme ve kıyasıya rekabet bi-çiminde yansıyor. Ancak bunun arka-

sında, farklı bürokratik kliklerin devletiçinde yer kapma hırsı kadar, temelpolitikalar konusundaki farklılıklar ya-tıyor. Başbakan Erdoğan’ın kişiliğindesomutlanan mutlak bir iktidar anlayışı,burjuvaziye ve tüm devlet kurumlarınakendisini dayatıyor. Erdoğan, ekonomikkaynakların tümüyle kendisi tarafındandenetimini, yargının ve güvenlik ku-rumlarının tamamen kendisine biat et-mesini istiyor. Devlet kurumlarının veyandaş olmayan burjuvazinin yaşamve hareket alanını daraltıyor. Ayrıca,siyasi iktidarın, bölgesel güç olmaadına, Türkiye’nin bölge savaşına dâhilolmasına yol açacak tehlikeli siyasiilişkilere girmesi, devlet kurumları için-de çatlak yaratıyor. Üçüncü olarak,muhaliflerini aşağılayıp, hiçleştirerektoplumu kutuplaştırma ve bu temeldeyandaşlarını kendi etrafında kenetlemeanlayışı, toplumsal barış açısından risklibulunuyor.

Tayyip Erdoğan’ın siyasi yaklaşımve yönetim tarzına karşı çıkanlar, “çatıaday”, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun et-rafında birleşiyor, onu destekliyor. Do-layısıyla, Erdoğan ve İhsanoğlu, devletkrizinde, çatışan iki kutbun adayı olarak,cumhurbaşkanlığı yarışına giriyor. İh-sanoğlu’nun adaylığıyla, toplumda ço-ğunluğu oluşturan muhafazakâr kesimehitap edilmesi hedefleniyor. İhsanoğ-lu’nun söylem, tutum ve ortaya koyduğupolitik yaklaşım, Erdoğan’ın antitezinioluşturuyor. Erdoğan’ın kutuplaştırıcı,aşağılayıcı ve kaba diline, nobran yak-laşımına karşı, İhsanoğlu, “birlik”, “say-gı” gibi kavramlara ağırlık veren mü-tevazı görünümü ile öne çıkıyor. Er-doğan’ın maceracı yaklaşımına karşı,batılı emperyalistlerle yakın işbirliğiniher şeyin önüne koyan, geleneksel,temkinli dış politikanın savunuculuğunu

yapıyor. İhsanoğlu’nun Çankaya’yaçıkmasına, Tayyip Erdoğan’ın mutlakiktidar hedefinin önünün kesilmesi veiktidarının sınırlandırılması açısındanönem veriliyor, değer biçiliyor.

Emekçilerin ve ezilenlerin sesiniyükseltmek gerekiyor

Aralarındaki farklar ne olursa olsun,Erdoğan ve İhsanoğlu, egemen sınıfeğilimlerinin sözcüsü ve temsilcisidirler.İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilenlere yak-laşımda aralarında farklılık yoktur. Em-peryalizme karşı duruşta, aralarındaancak ince ayrımlar vardır. Onlar, ege-men sınıfların dilini konuşmakta ve buplatformda kozlarını paylaşmaktadır-lar.

İşte bu koşullarda, işçilerin, emek-çilerin ve tüm ezilenlerin dilini kul-lanmak ve bu dili emekçiler arasındave tüm toplumda yaygınlaştırmak, bü-yük önem taşımaktadır. Seçimlerde sa-dece üç adayın olması kamuoyunundikkatinin dağılmasını engellemekte,tüm adayların görüş ve yaklaşımları,çeşitli düzeylerde de olsa, geniş kitlelereulaşabilmektedir. Bu bir şanstır, im-kândır. Bunu değerlendirmek, emek-çilerin ve ezilenlerin dilini, yaklaşımını,taleplerini en geniş kitlelere ulaştırmakgerekmektedir.

Selahattin Demirtaş’ın adaylığı buamaca yönelik olarak kullanılmalıdır.Demirtaş’ın cumhurbaşkanı seçilmesininzorluğu bir yana, seçilmesi halindebile, bu sistem içinde yapabileceklerison derece sınırlı olacaktır. O nedenleseçilebilme imkânı ve sonrası üzerineyoğunlaşmak yerine, işçilerin, emek-çilerin ve tüm ezilenlerin demokratikbirlikteliğini ve örgütlenmesini hedef-lemek gerekir. Demirtaş’a verilecekher oy, emekçilerin ve ezilenlerin diline,özlem ve taleplerine, kitlelerin verdiğiolumlu bir yanıt olacaktır. Yanıt nekadar güçlü olursa, emekçilerin ve ezi-lenlerin dilinin etki alanı o kadar ge-nişleyecektir. Kısa vadeli ekonomik vedemokratik talepleri etrafında örgüt-lenmelerinin önü o kadar açılacaktır.O nedenle, cumhurbaşkanlığı seçimsürecini, gelecekteki mücadele ve ör-gütlenme için bir manivela olarak kul-lanmak; bunun için de Selahattin De-mirtaş’ı desteklemek gerekir.

İşçi Sözü

İşçi SözüAylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Ağustos 2014, Sayı: 2Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi SitesiB Blok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İs-mail Sok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulWeb: www.iscisozu.org

2 İşçi Sözü Ağustos 2014

Demirtaş’a verilecek her oy, emekçi-lerin ve ezilenlerin diline, özlem ve

taleplerine, kitlelerin verdiği olumlubir yanıt olacaktır. Yanıt ne kadar

güçlü olursa, emekçilerin ve ezilenle-rin dilinin etki alanı o kadar genişle-yecektir. Kısa vadeli ekonomik ve de-

mokratik talepleri etrafında örgüt-lenmelerinin önü o kadar açılacaktır.O nedenle, cumhurbaşkanlığı seçim

sürecini, gelecekteki mücadele ve ör-gütlenme için bir manivela olarak

kullanmak; bunun için de SelahattinDemirtaş’ı desteklemek gerekir.

Page 3: İşçi Sözü Ağustos 2014

3Ağustos 2014 İşçi Sözü

Tayyip, Ekmeleddin ve Kürt sorunu

Cumhurbaşkanlığı seçimlerin-

de Kürtlerin oylarının belirleyici

önemde olduğunu bilen burjuva-

zinin temsilcisi adaylar, Kürtlere

şirin gözükmeye çalışıyor. Kürt

halkının büyük çoğunluğunun, bi-

rinci turda, kendilerinin temsilci-

si ve bir Kürt olan Selahattin De-

mirtaş’ı destekleyeceğine kesin

gözüyle bakılıyor. Seçimlerin

ikinci tura kalması ve bu turda

Demirtaş’ın yer almaması duru-

munda, diğer iki aday Kürtlerin

oyu üzerinde hesap yapıyor. Bu-

nun için Kürt sorununun çözümü-

ne ilişkin sıcak mesajlar veriyor-

lar.

Başbakan Erdoğan, akan kanı

kendisinin durdurduğunu söyleye-

rek, son 1,5 yıldır anaların gözya-

şı dökmediğini iddia ediyor. Mec-

lis’ten çıkan “Yetki Yasası”na

gönderme yaparak, sorunu kendi-

sinin çözebileceğini savunuyor.

Rakip aday Ekmeleddin İhsanoğ-

lu’nu ise ırkçılıkla suçluyor.

Destekçisi iki büyük parti,

CHP ve MHP’nin Kürt meselesi-

ne şoven milliyetçi yaklaşımı kar-

şısında sıkışan İhsanoğlu ise, gö-

rüşlerini, resmi ideolojinin kabul-

lendiği sınıra kadar esnetiyor.

“Ana dilin ana sütü gibi helal ol-

duğundan” ve batılı ülkeler ben-

zer sorunlarını nasıl çözmüşlerse,

Türkiye’nin de aynı şekilde çöz-

mesi gerektiğinden dem vuruyor.

Bu çerçevede, İngiltere, İskoçya

ve Galler örneğine gönderme ya-

pıyor.

Kürt sorunu mu,

“terör” sorunu mu?

Öncelikle şunu vurgulamak ge-

rekiyor: Devlet yöneticileri ve

burjuva partiler, sorunu, Kürtlerin

bir halk olmaktan gelen doğal

haklarının tanınması olarak değil,

bu hakları elde edebilmek için

kalkıştıkları silahlı mücadelenin

tasfiyesi olarak görüyor. Onlara

göre sorun Kürt sorunu değil, “te-

rör sorun”udur. Çatışmaların dur-

masının ardından, PKK silah bı-

rakmalı ve silahlı güçlerini dağıt-

malıdır. Bu gerçekleştiğinde so-

run çözülmüş olacaktır!

Devletin ve burjuva partilerin

“kırmızıçizgileri” bellidir. Başba-

kan Erdoğan bunu sık sık dile ge-

tirmektedir: “Tek vatan, tek mil-

let, tek devlet, tek bayrak”! Bu

yüzden, resmi eğitim kurumların-

da Kürtçe’nin eğitim dili olarak

kullanılmasına şiddetle karşı çık-

maktadırlar. Bunun millet birliği-

ni bozacağını savunmaktadırlar.

İşte bütün bu temel konularda Er-

doğan ve İhsanoğlu bire bir aynı

düşünmektedir. Kürt sorununa ba-

kışta, aralarında hiçbir fark yok-

tur.

Hükümetin yaklaşımı bir

stratejinin parçasıdır

Eğer hükümet ve burjuva mu-

halefet partileri, ya da Erdoğan

ile İhsanoğlu arasında hiçbir fark

yoksa bu konuda gerek Meclis’te

gerekse gündelik polemiklerde

ortaya çıkan yaklaşım farklılıkla-

rını nereye oturtacağız? Muhale-

fet Öcalan ile görüşmelere karşı

çıkıyor, siyasi yumuşama ortamı-

nı Kürtlere ve “teröristlere” veri-

len taviz olarak görüyor ve bu

yaklaşımın ülkeyi bölünmeye gö-

türdüğünü savunuyor.

Hükümetin Kürt meselesine

yaklaşımı taktikseldir ve tama-

men dış politika stratejisinin bir

parçasıdır. Hükümet, Ortadoğu’da

karışıklığın boyutlanarak sürdüğü

ve devlet sınırlarının yeniden çi-

zilmesinin güçlü bir ihtimal ola-

rak öne çıktığı koşullarda, bu sü-

reçten siyasi ve ekonomik çıkar

sağlamaya soyunmaktadır. Daha

açıkçası, bölgenin en önemli siya-

si gücü olmayı hedeflemektedir.

Bunun için “cephe gerisini” sağ-

lama almalı, Kürt ayaklanmasını

tasfiye etmeli ve Kürtleri kendi

peşine takarak, askeri yaparak,

elini güçlendirmelidir. Amacına

ulaşması için bu zorunludur. O

nedenle, iç politika kimi riskler

almak pahasına, bu konuda inisi-

yatif kullanmakta, harekete geç-

mektedir.

Burjuva muhalefet ise bu dış

politika stratejisini yanlış buldu-

ğundan ve karşı olduğundan,

Kürtlerin yatıştırılmasını acil bir

mesele ve hedef olarak görme-

mektedir. O nedenle, ideolojik şe-

killenmelerinin yanı sıra, siyasi

açıdan da yumuşama sürecine me-

safeli yaklaşmaktadır. Aralarında-

ki fark bundan ibarettir. Yoksa ik-

tidarı ve muhalefetiyle, burjuva

partilerin de cumhurbaşkanlığı

yarışına girmiş Erdoğan ve İhsa-

noğlu’nun da, Kürt sorununun çö-

zümüne ilişkin niyet ve perspekti-

fi bulunmamaktadır.

Necdet Seçer

İktidarı ve muhalefetiyleburjuva partilerin de,

cumhurbaşkanlığı yarışı-na girmiş Erdoğan ve İhsa-

noğlu’nun da, Kürt soru-nunun çözümüne ilişkin

niyet ve perspektifi bulun-mamaktadır.

Page 4: İşçi Sözü Ağustos 2014

4 İşçi Sözü Ağustos 2014

Geçtiğimiz haftalarda, Hakkâri’deiki büyük aşiret arasında çıkan ve birkişinin ölümü, çok sayıda kişinin ya-ralanması ile sonuçlanan kitlesel kav-ga, özellikle Kürt kamuoyunun gün-demine bomba gibi düştü. Üst düzey-de politikleştiği düşünülen ve Kürtözgürlük mücadelesinin sarsılmazdestekçisi olan Hakkâri halkının, gerifeodal ilişkilerin yönlendirdiği bir ey-lemin aktörü olması, birçok kişiyi şa-şırttı. Bir yandan, Hakkâri Valililiğiyaklaşık 48 saatlik sokağa çıkma ya-sağı ile kavgayı kontrol altına almayaçalışırken, diğer yandan bir DBP-DTK heyeti kente gelerek, aşiretleribarıştırmaya çalıştı.

Bu aşiret kavgasının iki boyutuvardır. Birincisi, devlet içindeki bazıgüçlerin, Kürtlerin birlik ve kurum-laşma çalışmalarını sabote etmeye ça-lışmasıdır. İkincisi olarak, Kürt siya-setinin, bölgedeki toplumsal yapıyıdönüştürme konusunda yetersiz kaldı-ğı görülmektedir. Kürt siyaseti, devletile arasındaki yumuşama ortamını,bölgede Kürt birliğini pekiştirmek vekurumlaşmasını geliştirmek için kul-lanmaya çalışmaktadır. Kürtlerin hertürlü kazanım ve kurumlaşmasınakarşı çıkan devlet aklı ise bunu engel-lemeye çalışmakta; bunun için deKürt toplumunda halen etkinliğinisürdüren geri ilişkileri kullanmakta-dır.

Bu geri ilişkilerden birisi, aşiretlerarası çelişkiler ile aileler arasındakigeçmişten gelen husumettir. Son gün-lerde, bölgenin çeşitli yerlerinde,bunlardan kaynaklanan çatışma veölüm olayları sıklaşmıştır. İşin ilginci,korucuların bu tür olayların asli failiolması ya da en azından olaya karıştı-ğının görülmesidir. Hakkâri’de çatı-şan taraflardan Ertoşi aşiretinin birkesimi korucudur ve yaşanan ölümolayında, “devlet silahının” kullanıl-dığı söylenmektedir. Yine PKK Mar-din Komutanlığının yayınladığı birbildiride, adlarının bölgedeki husu-metlere karıştırılmak istendiği belir-tilmekte ve kimi aşiretleri hedef alan,altında kendi imzalarının bulunduğu,sahte tehdit bildirilerinin dağıtıldığıaçıklanmaktadır. Bunların asılsız ol-duğu vurgulanarak, halktan uyanıkolmaları istenmektedir.

Hizbullah yeniden sahneye mi çıktı?

1990’lı yıllarda hüküm süren kirlisavaşa, devletin yanında, Kürt yurtse-verlerine yönelik saldırı ve cinayetle-riyle katılan Kürt Hizbullah’ının ye-niden sahneye çıktığı kanaatini yara-tan olaylara, son günlerde sıklıklarastlanmaktadır. Bunlar, geçtiğimizgünlerde, Diyarbakır Büyükşehir Be-lediyesinin iftar çadırını basarak, tah-rip etmiş ve kendilerini engellemeyeçalışan kişileri yaralamışlardır. Ayrıcabazı derneklere ve Ramazan ayındaaçık olan kafeteryalara dönük saldırı-larda bulunmuşlardır.

Bu durum, Kürtler arasında bölün-me ve çatışma riskini arttırmaktadır.Suriye ve Irak’ta IŞİD’in güç kazan-ması ve bölgede bir İslam devletinintemellerini atması, dini yönü güçlüolan Kürtlerin bir kesiminin İslamiduyarlılıklarını kışkırtmakta, hattaIŞİD’in, Rojava’da Kürtlere yöneliksaldırılarını da onaylayıp, destekle-melerine yol açmaktadır. Bu çerçeve-de, Kürtlerin milliyet-din eksenindebölünmeleri tehlikesi ortaya çıkmak-ta, Kürt birliği zafiyete uğratılmayaçalışılmaktadır.

Bunlara, Türk devletinin Roja-va’daki Kürt karşıtı tutumunu da ek-lemek gerekir. Devlet güçlerinin, Ro-java Kürtlerini zayıflatmak için, Kar-kamış ve Akçakale sınırının karşı ta-rafını elinde tutan IŞİD’e lojistik des-teğe göz yumduğu söylenmektedir.Şimdi de Rojava’nın en batısında yeralan, Afrin’e yönelik olası bir ÖSO-El Nusra saldırısına, kuzeyden sınıraasker yığarak, zemin hazırladığı iddia

edilmektedir. Bütün bunlar, devletin,bölgede Kürtlerin herhangi bir kaza-nımına tahammül edemediği gibi,Kuzey ve Batı Kürtlerinin birliğiniengellemeye çalıştığını göstermekte-dir.

Müzakere değil mücadele sürüyor “Müzakere süreci” olarak ifade

edilen, ancak özünde siyasi yumuşa-ma süreci olan bugünkü siyasi süreci,Kürt siyaseti, kendi birliğini güçlen-dirme, kurumlarını oluşturma ve bubiçimde, “demokratik özerkliğin” taş-larını döşeme biçiminde değerlendir-meye çalışıyor. Devlet ve siyasi ikti-dar ise aynı süreci, silahlı güçleri tas-fiye ederek, Kürtleri, devlete ve siste-me entegre etme süreci olarak görü-yor. Buna bağlı olarak, Kürtleri böl-meye, kurumlaşmalarını engelleme-ye, örgütlülüklerini zayıflatmaya çalı-şıyor. Bunun için çeşitli yollar deni-yor ve Kürtlerin iç çelişkilerinden ya-rarlanıyor. Hakkâri’de, sokağa çıkmayasağı ilan ederek, bir yandan olasıbir ayaklanmayı bastırma provası ger-çekleştirirken, diğer yandan büyük birkatliamı engellediği yönünde Kürtleredönük propaganda yapıyor.

Kürt siyaseti, sözde müzakere sü-recini, Öcalan ile devletin karşılıklıoturup, sorunu çözeceği şeklinde algı-layıp, rehavete kapılmamalıdır. SonHakkâri örneğinde görüldüğü üzere,olaylar yaşandıktan sonra sürece mü-dahil olup, çatışan tarafları barıştır-makla yetinmek yerine, olayları yara-tan toplumsal zemini ortadan kaldır-mayı hedeflemelidir. Geri ilişkileri birihtiyaç olmaktan çıkaracak toplumsalörgütlenmeleri hayata geçirmelidir.Son çatışmada bir ferdini kaybedenPinyanişi aşiretinin, barışmanın önkoşulu olarak ileri sürdüğü, karşı aşi-retin korucularının silah bırakmasıönerisini sahiplenmeli, Kürt toplumu-nu zehirleyen ve her türlü kışkırtmave çatışmanın kaynağını oluşturankoruculuk kurumunun tümden orta-dan kaldırılmasını siyasi programınınen başına yerleştirmelidir. Bir Türkatasözünü mutlaka bilincine yerleştir-melidir: “Su uyur, düşman uyumaz”.

Aykut Özer

Hakkâri’de yaşanan sıradan bir aşiret kavgası değildir

Kürt siyaseti, Hakkâri örne-ğinde görüldüğü üzere, olay-lar yaşandıktan sonra sürecemüdahil olup, çatışan tarafla-rı barıştırmakla yetinmek ye-rine, olayları yaratan toplum-sal zemini ortadan kaldırma-yı hedeflemelidir. Geri ilişkile-ri bir ihtiyaç olmaktan çıkara-cak toplumsal örgütlenmeleri

hayata geçirmelidir.

İstanbul Gaziosmanpaşa'daİstanbul Gaziosmanpaşa'daIŞİD ProvakasyonuIŞİD Provakasyonu

Gaziosmanpaşa'da IŞİD yanlıları tara-fından düzenlenen provakasyon ve saldırıhazırlığı boşa çıkarıldı.

Görgü tanıklarının anlatımına başvur-duğumuz olayın gelişimi özetle şöyle; GOPKarayolları Mahallesi'nde "kuranı kerimokunacağını" söyleyen bir grup halkı kapalısalon toplantısına çağırdı. Yaklaşık yüzellikişi bu çağrıya uyarak toplantı yerine gitti.Çağrıyı yapan grubun "Sevgi ve Hoşgörü"adını kullanan, başında eski bir MHP mil-letvekili adayının bulunduğu, "dernek" ol-duklarını iddia eden ve IŞİD'e yakınlığı ilebilinen kişiler olduğu öğrenildi.

Toplantıya katılanlar IŞİD yanlısı cihatsöylemleri ve çağrılarından rahatsızlık du-yarak tepki gösterdiler. Tepkiler üzerinemahalle camiinden "IŞİD'in masum birörgüt olmadığı" ve "kışkırtmalara itibar et-meyin" yönünde anons ve çagrı yapıldı.

Toplantıyı düzenleyen ve çağrı yapanIŞİD yanlısı grubun içlerinden birini "nebi"(kitapsız peygamber) ilan ederek kürsüyeçıkaması üzerine gerginlik iyice arttı.Haberin yayılması üzerine mahalle halkıtoplantı yapılan yere gelerek tepki gösteripmüdahalede bulundu. Cihat çağrıları veprovakasyon girişimleri boşa çıkartılan grupiçinden silah kullananların olduğu olaydayaralananların bulunduğu açıklandı.

Duyarlı ve örgütlülüğü ile bilinen Ka-rayolları Mahallesi'nde Kürtler ve alevileryoğunlukta olduğu için, Cumhurbaşkanlığıseçimleri öncesinde planlanan bu kışkırt-manın amacının görünür kılınarak teşhiredilebildiği belirtiliyor. Yeni kışkırtmalarakarşı uyanık olma yönünde uyarılar yapılıyor.Saldırı sonrası HDP cephesinden yapılanilk açıklama ise şöyle; "Karanlık odaklarIŞİD çetesini kullanarak halkımızı prova-kasyona çekmeye çalışmaktadır. Cumhur-başkanı adayımız Selahattin Demirtaş'ınbaşarısına gölge düşürmek için düğmeyebasan karanlık ellere izin vermeyecegiz.GOP'taki yurtsever halkımıza oyuna gel-memeleri, sağduyulu davranmaları çağrısındabulunuyoruz."

İşçi Sözü - Haber

Page 5: İşçi Sözü Ağustos 2014

Ağustos 2014 İşçi Sözü

17 – 25 Aralık yolsuzluk operasyon-larından beri iyice kızışan mücadele,beklendiği üzere, Gülen Cemaatinindevlet kurumları içindeki adamlarınıntasfiyesi şeklinde devam ediyor.

Bu defa AKP hükümeti, polisleri,savcıları ve yeni oluşturulan sulh cezayargıçları vasıtasıyla, cemaate bağlı po-lis müdürlerine operasyon yaptı. Ope-rasyonun Başbakanın konutunda bulun-duğu söylenen dinleme cihazı üzerin-den başlayarak, yüzlerce kişinin hukukdışı şekilde telefonlarının dinlenmesi vehatta bilgilerin yabancı devletlere sızdı-rılmasına dek uzanan bir dizi suç içinyapıldığı ifade ediliyor.

Şu ana kadar, içlerinde Emniyet İs-tihbarat Müdürü ve Terörle MücadeleŞube Müdürü'nün de bulunduğu, 31 po-lis tutuklanmış durumda. Zaten uzunsüredir devam etmekte olan, üst düzeyyöneticilerin görev yerlerinin değiştiri-lip, görevden alınması süreci sertleşe-rek devam ediyor. Bu temizlik süreci-nin yargıya da sıçraması, cemaate bağlısavcı ve hâkimlerin de tutuklanması yada meslekten çıkarılması şeklinde de-vam etmesi bekleniyor.

Erdoğan, Cemaati darbe yapmakla,Cemaat de, Erdoğan’ı hırsızlık ve rüş-vet yemekle suçlarken, sarsıcı bir dev-let krizi yaşanıyor. Taraflardan birinidiğerine karşı desteklemek, işçi sınıfıiçin yanıltıcı olacaktır. Zira rüşvet vehırsızlık kapitalist sistemin doğasındamevcuttur. Büyük kapitalist devletlerdedahi rüşvet ve hırsızlık olayları sıklıklaolur. Bu olaylar diğer çıkar grupları ta-rafından ortaya çıkarılır, yapanların si-yaseten tasfiyesi gerçekleşir. Böylecesistem temizlenmiş görüntüsü yaratılır.

İşçi sınıfının da, bu burjuva iktidar mü-cadelesinde taraf olması sağlanır. Oysabize düşen bu güç savaşının altında ya-tan nedenlere bakmak, bunları ifşa et-mek ve işçi sınıfını, sınıfsal çıkarlarıdoğrultusunda, bilgilendirmektir.

Erdoğan ve Gülen güçleri neden çarpışıyor?

AKP'nin kurulduğu andan beri birtür koalisyon yapısında olduğu bilini-yor. Ancak koalisyonu oluşturan, burju-vazinin bu iki temsilcisinin çıkarlarınınçeliştiği andan itibaren ortaklığın sona

erdiği anlaşılıyor. Bu çıkarlar üzerinekurulu işbirliğinin neden çatladığını an-lamak için Türkiye'deki burjuva siyase-tin krizlere gebe yapısını incelemek ge-rekiyor. Zira bu ortaklığı, dönemin kon-jonktürü ve ortak düşmana karşı biraraya gelme mecburiyeti ortaya çıkar-mıştı.

Kemalist bürokratik sivil ve askeriyapının gerçekleştirdiği 28 Şubat dar-besi sonrası, içlerinde AKP'nin şu ankikadrolarının da bulunduğu, Milli Gö-rüşçüler bölünmüş ve Gülen hakkında,ülkenin yönetimini değiştirmek için ör-

güt kurmaktan dolayı davalar açılmıştı.Gülen kendisi ile birlikte örgütün yöne-timini ABD'ye taşımıştı. Erdoğan, dağı-lan milli görüş sonrasında, uluslararasıkapitalizm ile barıştırıp yapılandırdığıyeni partisi ile hem ulusal hem de ulus-lararası sermayeye güven vererek, 2002seçimlerinde iktidara gelmişti. Ancakseçimleri kazanmanın iktidar olmaklaaynı şey olmadığını kısa sürede anladı.

Devlet aygıtının gerçek sahibi Ke-malist askeri ve yargı bürokrasisinintasfiyesi için uzun süredir devlet ku-rumları içinde örgütlenen Gülen Ce-maatinden destek almak zorundaydı.Üst üste kazanılan seçimler, sürekli ar-tan oy oranları ve ülke ekonomisininburjuvaziyi memnun eden yükselişi ileeli rahatlayan Erdoğan, artık zamanınıngeldiğini düşünerek düğmeye bastı. As-keri ve Sivil bürokrasiyi tasfiye planıolarak başlatılan Ergenekon, Balyoz,ODA TV vb. operasyonlar, Gülen ekibivasıtasıyla gerçekleştirildi. Erdoğan buoperasyonları sonuna kadar destekledi.Siyasi olarak meyvelerini topladı. İkti-dar olmasının önünde ayak direyen yar-gı ve askeri yönetici kliği siyaseten tas-fiye etti. Bu süreçte iktidarın meyvele-rini iktidar ortağı Gülen Cemaati ilepaylaştı. Cemaatin istediği kimselerimilletvekili yaptı, bazı bakanlıkları ver-di ve Cemaatin adamlarını yargı ve ida-ri bürokrasiye yerleştirdi.

Türkiye'nin, ABD'nin Ortadoğu po-litikalarında alt-emperyalist rol almasıve bu yolla yerli burjuvazinin nemalan-ması, taraflar için memnuniyet vericiiken, Erdoğan kendi nam ve hesabınadaha atak bir politika izlemeye başla-yınca, durum değişti.

Seçim başarıları ve ülke içinde güç-lü bir muhalefetle karşılaşmayan Erdo-ğan, koalisyonu daraltmaya, ekonomikçıkarları ve siyasi hevesleri doğrultu-sunda, ABD, AB gibi batılı emperyalistgüçlerin onaylamayacağı işler yapmayabaşladı. İsrail politikası, Suriye iç sava-şında aldığı rol, İran'a uygulanan am-bargonun altın alışverişi ile delinmesive son olarak Kuzey Irak petrollerininIrak Merkezi yönetiminin ve dolayısıy-la ABD'nin iradesi hilafına, Kürtler ileanlaşma yapılarak, Türkiye üzerindegönderilmesi işleri nedeniyle emperya-list güçlerle problem yaşanmaya başla-dı.

Gülen Cemaatinin uluslararası kapi-talizm ile koşulsuz işbirliği politikasıile Erdoğan'ın bu esnaf mantığına daya-nan atakları çelişince, taraflar arasındaipler koptu. Bu döneme kadar kendinidestekleyen emperyalist ülke ve yapı-lar, Erdoğan'ın tasfiyesini istedi; ancakverili parlamenter seçim sistemi ile bu-nu başarılamayacağı anlaşılınca, adıkonulmayan bir savaş başladı.

Her iki taraf kendi hesabına çalışıyor; olan işçi sınıfına oluyor.Yukarıda özetlenmeye çalışılan mü-

cadele, iki burjuva fraksiyonun arasın-daki çıkar çatışmasıdır. Bu iki yapıgüncel olarak güçlü oldukları için, dev-let aygıtı üzerindeki egemenlik müca-deleleri gündemi belirlemektedir. Oysabu iki burjuva siyaseti temsilcisi arasın-daki kavga, işçi sınıfının güncel ve ta-rihsel çıkarları için bir anlam ifade et-memektedir.

Kavga elde edilen artı değerin bölü-şüm kavgasıdır ve bu kavga da asıl haksahibi işçilerin adı geçmemektedir. İkti-dar sahiplerinin hırsızlıkları ve yedikle-ri rüşvetlerin ifşa olması siyaseten za-yıflamalarını sağladığı ölçüde kullanıl-malıdır. Ancak asıl mesele kimin hırsızya da rüşvetçi olduğu değil, sistemin butür kirli ilişkilere açık olduğunun göste-rilmesidir.

Yani yapılan kavga Soma'da katledi-len yüzlerce işçinin hesabının sorulmasıiçin değil, grev hakları elinden alınanŞişe-Cam işçilerinin çıkarına değil,özelleştirme nedeniyle işlerinden olanYatağan işçilerinin haklarına dair değil-dir. Kapitalizm denilen, işçilerin emeği-nin ve yaşamının sömürülmesi üzerinekurulu sistemden hangi grubun dahafazla faydalanacağı, rantın büyüğününhangi burjuva gruba kalacağına dairdir.

İlkay Öngören

Erdoğan-Gülen kavgasındason raund: Polis operasyonu

Hükümet ile Gülenciler ara-sındaki mücadele iki burju-va fraksiyonun arasındakiçıkar çatışmasıdır. Yani ya-pılan kavga, Soma'da kat-ledilen yüzlerce işçinin he-sabının sorulması için de-ğil, grev hakları elinden

alınan Şişe-Cam işçilerininçıkarına değil, özelleştirme

nedeniyle işlerinden olanYatağan işçilerinin hakları-

na dair değildir.

5

Page 6: İşçi Sözü Ağustos 2014

6

Haziran ayının son günlerinde,“Kadın Cinayetlerini DurduracağızPlatformu”nun çağrısıyla, kadınlarbirçok ilde kadın cinayetlerine durdemek için Meclis’in olağanüstü top-lanması talebiyle eylem yaptı. Ayrıca“Kadın Cinayetlerini DurduracağızPlatformu”ndan aktivist kadınlar,park forumlarına katılarak, bu konuyutoplumun ve Meclis’in gündemineoturtmak için kampanya gerçekleştir-diler. Sosyal medyadan yararlanarak,“change.org”da kadın cinayetleri içinimza kampanyası başlattılar. Kadın-ları sistematik eylemlerle sürekli so-kaklarda olmaya ve kadıncinayetlerini durdurmaya çağırdılar.Akşam saatlerinde “Kadın KatliamıVar”, “Stop the Murder”, “End Femi-cide in Turkey” paylaşımları ile ül-kede ve yurtdışında sosyal medyada,bu konuyu gündemleştirdiler.

Her gün ortalama beş kadının öldü-rülmesinden kaynaklı bu olay, artıkcinayet boyutundan da çıkmış, kat-liama dönüşmüştür. Kadınlar zatenkendilerinin olan haklarını dile getir-diklerinde, talep ettiklerinde, şiddeteboyun eğmeyip boşanmak istedikle-rinde, kısacası sus pus oturmayıp, sesçıkardıklarında öldürülüyor. Bununlailgili haberleri her gün okuyoruz, du-yuyoruz. İşin kötüsü her gün bu ha-berler var ve sayı o kadar fazla ki,maalesef kanıksandı. Artık bu haber-ler normal gelmeye başladı; “tüh,vah, yazık” deyip, geçmeye başladık.Bunun bir sebebi de, medyanın bu ha-berleri erkek şiddetini ve kadın cina-yetlerini meşrulaştıran bir yerdenvermesidir.

Kadınların yaşam hakkı elinden alı-nırken, durumun vahameti vurgula-nıp, koruma kanunu, sığınma evlerihakkında bilgilendirme yapılmıyor.

Geçtiğimiz günlerde, Platformdan birtemsilci kadın, CnnTürk’te konuktu.Sunucu, erkek egemen sistemin di-liyle, Berna arkadaşın konuşmasınısık sık kesiyor, Platform temsilcisinin“yazık kadınları niye öldürüyorsunuz,bak yapmayın, günahtır” falan deme-sini bekliyordu sanırım. Bakanlığı,4+4+4 sistemine eleştiri getirince vetüm topluma eylem çağrısı yapınca,tedirgin oldu. Zaten kısa olan sürenin(10 dakika) çoğunda sunucu kendisikonuşarak, söyleneceklere de engeloldu.

Kadınlar Cumhurbaşkanlığı seçimine ağırlığını koyuyor

Önümüzde Cumhurbaşkanlığı se-çimi var. 128 sığınma evinde kalanyaklaşık 2 bin 500 kadın, Cumhur-başkanlığı için oy kullanamayacakAile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıve Yüksek Seçim Kurulu'nun kararıdoğrultusunda, sığınma evlerindekikadınların güvenli bir şekilde oy kul-lanmasına dair hiçbir düzenleme ya-pılmazken, bu kadınlar yok sayılarak,oy kullanma hakları tamamen gaspedildi.

Geçtiğimiz yerel seçimlerde de, Sı-ğınma evlerindeki kadınlara oy kul-landırtmayan Aile ve Sosyal

Politikalar Bakanı, bu hukuk dışı uy-gulamaya devam ediyor. Kadınlarıngeleceğini belirleyecek olan Cumhur-başkanlığı seçimlerinde de, aynı ya-sada olduğu gibi, kadınları yine yoksayıyor. Hem kadınları korumuyorlarhem de oy haklarını gasp ediyorlar.

Kadınlar, İstanbul Taksim’de eylemyaparken, Cumhurbaşkanı adayı ilekarşılaştılar. Orada kendilerinden oyisteyen İhsanoğlu’na, 'KADIN CİNA-YETLERİNİ YOK SAYMAYAN BİRADAYA OY VERECEĞİZ' dediler.

Kadın politikası, “eş seçiminde se-çici olmayın”, “kürtaj yasak, tecavüzçocuğunu doğurun, biz bakarız”, “üççocuk, beş çocuk doğurun” diyerek,kadınları kuluçka makinesi olarakgörmekten ibaret olan Erdoğan’a oyvermeyeceklerini de açıkladılar.Ağustos ayından itibaren de, bir yan-dan polisine toplumsal olaylara mü-dahaledeki başarılarından(!) dolayıövgüler yağdıran, diğer yanda kadın-ların yaşam hakkı elinden alınıp kat-ledilirken, koruma için polisisağlamayan “Kadın düşmanı Erdo-ğan'ı sakın seçme” eylemleri geçek-leştirecekler.

Kadın Cinayetlerini DurduracağızPlatformu”, “Takip ettiğimiz, müdahilolduğumuz tüm davaların, sunduğu-muz ek madde önerisinin, 6284 sayılıKoruma Kanunu’nun etkin bir şekildeuygulanmasının takipçisiyiz” diyor.

Bizler, kadınlar olarak, kendimize“sosyalistiz, devrimciyiz” diyen in-sanlar olarak, bu mücadelenin destek-çisi olmalıyız. Her zaman dediğimizgibi kurtuluşumuz kendi eserimiz ola-caktır. Bu yolda beraberiz. Asla yal-nız yürümeyeceksin.

Ayla Çelik

Kadın katliamı var! İzmir Güzelyalı İzmir Güzelyalı Halk Forumu’ndan:Halk Forumu’ndan:Kadın cinayetlerineKadın cinayetlerineve kadına şiddeteve kadına şiddetesonson

Kadın cinayetlerine ve kadına şid-dete son adlı etkinliğimiz 22.07.2014tarihinde gerçekleşti. Kadın Cinayet-lerini Durduracağız Platformu’ndangelen biri avukat olmak üzere iki mi-safirimizin ve gene forumumuzdanarkadaşımız Eylem Tunalı cinsiyetfarklılıkları ve kadın üzerine konuşmayaptı.

Konuşmalarda kadına şiddetin de-ğişen toplumsal/siyasal koşullardanve ataerkil yapıdan kaynaklandığıvurgulandı. Aile içi şiddetin önlenmesiiçin öncelikle kadının değişmesi vekendi haklarını bilmesi/koruması ge-rektiğinin altı çizildi.

Platform’dan gelen arkadaşlar şid-det gören kadınların yalnız olmadığınıillerdeki kadın derneklerinin ve özel-likle baroların da hukuksal ve manevianlamda kadınlara destek sağladığınıbelirtti. Fakat maalesef şiddete karşıöngörülen hukuksal yaptırımların veAile ve Sosyal Politikalar Bakanlı-ğı’nın çalışmalarının bu konuda ye-tersiz kaldığı da eklendi. Önemliolanın gerek bireysel anlamda gerektoplum olarak şiddete karşı durmanınve sessiz kalmamanın olduğu söylendi.Bu konularda gönüllü olarak çalışankadın derneklerinin de mutlaka des-teklenmesi gerektiğinin üstünde du-ruldu.

Konuşmaların ardından söz alanforum katılımcıları da konu hakkındagörüşlerini dile getirdi. Foruma ka-dınların yanı sıra özellikle erkeklerinde katılımı mahalle olarak bu konuyaolan duyarlılığımızı göstermesi açı-sından bizi de mutlu etmiştir.

Kadın dernekleri ile işbirliğimizve çalışmalarımız İzmir GüzelyalıHalk Forumu olarak devam edecektir.Kadın Cinayetlerini DurduracağızPlatformundan gelen ve forum katı-lımcılarını bilgilendiren değerli ko-nuklarımıza teşekkürlerimizi sunarız.

İlgilenenler için Kadın CinayetleriniDurduracağız Platformu’nun internetadresi:http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/ Her türlü desteklerinizi bekliyorlar!

İşçi Sözü Ağustos 2014

Page 7: İşçi Sözü Ağustos 2014

Yine bir seçim öncesi, göste-rişli bir açılışla karşı karşıyayız.24 Temmuz 2014 tarihinde An-kara-İstanbul arası Yüksek HızlıTren (YHT) açılışı yapıldı. Buaçılış, yerel seçim öncesi alela-cele, güvelik önlemleri tamamlan-madan açılan Marmaray’ıgetiriyor akla. Ne tesadüf ki, Mar-maray açıldığı günün ertesindearıza yapmıştı, YHT de, bu seferiçinde açılış erkânı varken arıza-landı. Arızalan YHT, proje ta-mamlanınca, su sızdıran, yoldakalan, yolcuları raylarda yürümekzorunda bırakan Marmaray ile bir-leşecek. YHT’in İstanbul’daki sondurağı şu an Pendik’te.

Hızlı tren kazalarıYHT’deki arıza, 10 yıl önce

Pamukova’da yaşanan hızlı trenkazasını hatırlatıyor. 10 yıl önce,22 Temmuz 2004 tarihinde, yeter-siz altyapıya rağmen aceleyle açı-lan Ankara-İstanbul arasıhızlandırılmış tren sistemindemeydana gelen kazada 41 kişi ya-şamını yitirmiş, 81 kişi yaralan-mıştı. Bu kaza özelleştirmesürecine sokulmuş raylı sistem-lerde ve hızlandırılmış seferlerdemeydana gelen ilk kazaydı. Kazasonrasında dönemin UlaştırmaBakanı Binali Yıldırım yoğun ka-muoyu baskısına rağmen istifa et-memiş veya görevdenalınmamıştı.

Uzmanlar tarafından henüz testsürüşü aşamalarının tamamlanma-dığı belirtilen YHT’de bir kazameydana gelirse, 2004 yılında ol-duğu gibi makinist suçlu olur, işin

üstü örtülür.

2009 yılında da Ankara-Eskişe-hir seferi yapan yüksek hızlı tren,aynı bakan Binali Yıldırım tara-fından ‘trenin hızlı tren hattındannormal tren hattına geçerken yap-tığı kaza’ olarak tanımlanmıştı. Buaçıklama ile YHT sistemineuygun ray yapmadıklarını açıkçaifade etmiş oldular.

Nereden baksak hızlı gider?YHT’in Eskişehir-Pendik ara-

sındaki bölümünün 128 km’si eskisistemle döşenmiş raylarda, yanihızlı trene uygun olmayan ray-larda çalışacak. Böyle bir teknik,dünyanın hiçbir yerinde bir örneğiolmayan uygulama. Bu nedenle,projeye göre 250 km hızla çalışa-cağı söylenen tren, en fazla 200km hıza erişebilecek.

Yine Eskişehir-Pendik arasın-daki bölümün sinyalizasyon çalış-maları, yani ray trafiğinidüzenleyen mekanizma bitmediğiiçin, hat güvenliği telsizlerle sağ-lanacak. Uzmanlara göre sinyali-zasyon düzenlenmesinintamamlanmasına 3-4 ay var.

İzmit-Gebze arasındaki bazı is-tasyon bölgelerinde yolun kendiemniyet sistemleri olmadığı için,TCDD çalışanları hatları ve ma-

kasları korumak üzere güvenlikolarak görevlendirilecek.

Haydarpaşa’ya ne olacak?

Haydarpaşa Garı’na 2,5 yıldanberi şehirlerarası trenler uğramı-yor, YHT de Haydarpaşa’ya kadargelmeyecek. Haydarpaşa Garı2012 yılında restorasyona alına-cağı söylenerek kapatılmıştı, halabir çalışma yapılmış değil.

Haydarpaşa Garı için bam-başka planlar var. HaydarpaşaPort projesi ile gar binası otel veticarete açılacak. YHT’ye uygunhat döşemeyen, sadece mevcuthattaki rayları yenileyerek hızlıtren yaptığını zanneden AKP,Gebze-Haydarpaşa arasındaki ta-rihi gar binalarının çoğunu da iş-levsiz bırakıyor.

Avrupa’daki hızlı trenlerde trengarları şehrin merkezinde yer alır-ken, bizdeki uygulama tam tersi.İstanbul’un merkezinde gar var-ken, gar sermayeye teslim edili-yor, hızlı treni kullananlar daPendik’te inip yaşadıkları bölgeyeulaşmaya çalışıyor.

Test malzemesi değilizHer zaman “karayolu değil,

raylı sistem”den yanayız fakat onyıllardır AKP zihniyetinin yönet-tiği ulaşım sistemi büyük bütçeliduble yol, 3. Köprü, 3. Havali-manı, Avrasya Tüp Tüneli gibisermayeye hitap eden projeleredayanıyor. Bu projelerin bizehitap eden kısmı, göstermelik ya-pılan düzenlemelerle ve eksik sis-temle açılan hızlı trenlere,Marmaray’a ücretsiz binerek testmalzemesi olmamızdır.

Bizde projelerin bitiş tarihi si-yasi dönüm noktalarına göre belir-leniyor. Her seçim öncesi yapılanaçılış geleneğiyle, bir sonrakigenel seçimlerde de Marmaray ileYHT’in birleştiği açılışları görü-rüz herhalde.

Tüm bu projelerde, güvenlik ileberaber ve hiç birisinden tavizvermeden hız, konfor ve ucuzluktalep etmek hakkımızdır.

Aysun Koca

İstanbul İstanbul Sözleşmesi Sözleşmesi kadına şiddetikadına şiddetigerçekten gerçekten önleyebilir mi?önleyebilir mi?

Avrupa Konseyi’nce Mayıs2011’de imzaya açılan İstanbulSözleşmesi’ni ilk olarak Tür-kiye imzalamıştı. Sözleşmeninyürürlüğe girmesi için gerekli10 imza, ülkelerin değerlen-dirme süreçleri nedeniyle 3yılda tamamlandı. Son olarakAndorra’nın parlamentosundangeçen sözleşme, daha önce Ar-navutluk, Avusturya, Bosna-Hersek, Danimarka, İtalya,Karadağ, Portekiz, Sırbistan’daonaylanmıştı.

Sözleşmenin en fazla gün-deme oturan uygulaması, top-lumsal cinsiyete dayalı birşiddet tehlikesi halinde kadın-lara mülteci statüsü verilebil-mesi ve bu kapsamda, şiddetgörme ihtimali olan kadının“geri gönderilmeyeceği” ile il-gili düzenlemeler içermesi.

İstanbul Sözleşmesi’nde öneçıkan diğer başlıklar şöyle sıra-lanabilir; kadının insan haklarıve kadın-erkek eşitliği ile ilgilieğitimin müfredata dâhil edil-mesi, özel sektör ve medyanınteşvik edilmesi, devlet radyo vetelevizyonlarında her ay en az90 dakika toplumsal cinsiyeteşitliğine dair yayın yapılması,tazminat, zorla evliliklerinfeshi, ısrarlı takibin cezalandı-rılması, zorla evlendirme vekadın sünneti yasağı, sözde“namus” adına işlenen suçlardâhil olmak üzere kabul edile-mez gerekçelerle şiddet uygu-lanması.

Sözleşmede, uzmanlar tara-fından altı çizilen önlemlerdenbirisi de, mağdur edilen kadın-ların veya yakınlarının kamugörevlileri tarafından tekrarmağdur edilmesi, sözleşmekapsamında tazminat sebebiolarak görülüyor.

Aile içinde veya hanede,mağdur faille aynı evi paylaşsada paylaşmasa da, eski veyaşimdiki eş veya partnerler ara-sında meydana gelen her türlüfiziksel, cinsel, psikolojik, eko-nomik şiddet aile içi şiddet ola-rak işaret ediliyor.

Bütün bu ideal önlemleringerçekleşebilmesi için iç hukukkurallarının sözleşmeye uygunhale getirilmesi ve kamu perso-nelinin eğitilmesi gerekiyor.

İşçi Sözü - Haber

Haydarpaşa’ya da tren gelir mi?

Ağustos 2014 İşçi Sözü 7

Büyük ulaşım projelerin-den payımıza, test malze-mesi olmak düşüyor. Her

zaman güvenli ve hiç biri-sinden taviz vermeden

hızlı, konforlu ve ucuz ula-şım talep etmek hakkımız-

dır.

Page 8: İşçi Sözü Ağustos 2014

8

AKP hükümetinin Somavaatleri palavradan ibaret

13 Mayıs günü Soma-Eynez maden

ocağında, resmi açıklamalara göre 301

maden işçisinin “iş kazası” adı altında

katledilmesinin ardından, toplumsal

tepkiyi yatıştırmak için “maden işçileri-

nin çalışma koşullarını düzeltmek ve

facianın yaralarını sarmak amacıyla” (!)

yasa değişikliği yapılacağı duyuruldu.

Ancak katliamın yarattığı toplumsal

tepkinin hafiflemesiyle birlikte, Meclis

Plan ve Bütçe Komisyonu’nda çalışma-

nın seyri değişti. Yapılacağı söylenen

bir kısım değişiklikten, tasarı henüz alt

komisyondayken vazgeçildi. Birbiriyle

hiç ilgisi olmayan kanun değişiklikleri

de önergelerle tasarıya eklendi. Netice

olarak ortaya 148 maddelik yeni bir

“torba tasarı” garabeti çıktı.

Aldatmacadan başka bir şey yok

“İş Kanunu İle Bazı Kanun ve Ka-

nun Hükmünde Kararnamelerde Deği-

şiklik Yapılması İle Bazı Alacakların

Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun

Tasarısı” başlıklı tasarıda neler yok ki...

İş Kanunu’ndan Harçlar Kanunu’na,

Telgraf ve Telefon Kanunu’ndan Milli

Eğitim Temel Kanunu’na, Mera Kanu-

nu’ndan Aile Hekimliği Kanunu’na ka-

dar çok sayıda kanunda değişiklik plan-

lanıyor. Meclis Genel Kurulu’nda tasa-

rının henüz 83 maddesi görüşüldü. Geri

kalan maddeler görüşülürken de yeni

önergelerle değişiklik yapılması müm-

kün. Tasarı henüz kanunlaşmadı ancak

görünen köy kılavuz istemez. AKP hü-

kümetinden maden işçilerine iyi haber

yok. Kötü haber ise birden çok…

Öncelikle tasarıda, yeraltında çalı-

şan-çalışmayan ayrımı yapılarak maden

işçileri ikiye bölünmüş durumda. Bu

durumda mühendis, teknisyen gibi sü-

rekli yeraltında çalışmayan işçiler kap-

sam dışında kalacağı gibi, maden işçile-

rinin yer altındaki ve yer üstündeki ça-

lışmaları da ayrı hükümlere göre ele

alınacak. Bunun en bariz örneği, çalış-

ma süresine ilişkin değişiklikte ortaya

çıktı. AKP’nin sunduğu ilk tasarıda ma-

den işçilerinin haftalık çalışma süresi

36 saate, günlük çalışma süresi ise 6

saate indiriliyordu. Bu değişiklik büyük

bir müjde olarak sunulmuştu. Ancak

patronların talebi üzerine AKP hizmette

kusur etmedi; komisyonda verdiği yeni

bir önergeyle İş Kanunu’nun 63. mad-

desinde yapılacak değişikliğe “yer al-

tındaki çalışma süresi” ibaresini ekledi.

Böylece maden işçileri yer altında haf-

tada 36 saat (günde 6 saat) çalıştıktan

sonra, yer üstünde kömürün ayrılması,

istiflenmesi, depolanması gibi işlerde

de (haftalık 45 saat doluncaya kadar)

çalıştırılabilecek!

Fazla çalışma konusunda da benzer

bir göstermelik değişiklik yapılıyor. İş

Kanunu’nun 41. maddesine ek yapıla-

rak, yer altında çalışan işçilere fazla ça-

lışma yaptırılamayacağı düzenleniyor.

Ancak hemen ardından Kanun’un 42.

ve 43. maddelerindeki zorunlu neden-

lerle ve olağanüstü hallerde fazla çalış-

ma yaptırılabileceği belirtiliyor. Kısaca-

sı maden işçileri yer altı ve yer üstünde

haftada 45 saat çalıştırılabileceği gibi,

bir de fazla çalışma yapmaları yasal ka-

bul ediliyor!

Mezarda emeklilik

Tasarıyla Sosyal Sigortalar ve Genel

Sağlık Sigortası Kanunu’nun 28. mad-

desi de değiştirilerek yer altı maden iş-

lerinde çalışanların emeklilik yaşı

55’ten 50’ye düşürülüyor. Oysa Sosyal

Sigortalar Kanunu yürürlükteyken ma-

den işçilerinin emeklilik yaşı, prim öde-

me gün sayısına göre kademeli olarak

belirleniyordu. Üst sınır da zaten 50 idi.

AKP hükümeti, 2008 yılında yürürlüğe

giren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık

Sigortası Kanunu’nu düzenlediğinde

emeklilik yaşını 55’e yükseltti. Şimdi

ise yeni bir hak veriyormuşçasına tek-

rar 50’ye indiriyor. Maden işçiliğinin

ağır, tehlikeli ve yıpratıcı niteliği karşı-

sında işçilerin 50 yaşına ulaşmaları bile

oldukça güç. Üstelik bir maden işçisi-

nin 50 yaşında emekli olabilmesi için

toplam 20 yıl madende çalışmış olması

gerekiyor. Yani AKP, mezarda emekli-

lik ile ahirette emeklilik arasında bir

değişiklik yapıyor…

İş Kanunu’nun 53. maddesine de ek

yapılarak, yer altı işlerinde çalışan işçi-

lerin yıllık ücretli izin sürelerinin 4’er

gün artırılarak uygulanacağı düzenleni-

yor. Soma-Eynez ve son olarak Şırnak

maden ocaklarında açığa çıkan vahşi

kapitalizm dönemine ait çalışma koşul-

ları karşısında, maden işçilerine “4 gün

fazla yıllık izin hakkı” bahşedilebilmiş!

Ücretler açlık sınırında

Maden Kanunu’na eklenen Ek 9.

maddeyle de 4. grup madenlerden linyit

ve taşkömürü çıkarılan işyerlerinde, yer

altında çalışan işçiler için aylık ücretin,

asgari ücretin iki katından az olamaya-

cağı düzenleniyor. Bu miktar bugün iti-

bariyle 1.782-TL civarında. Türk-İş ta-

rafından ise Temmuz ayında 4 kişilik

bir ailenin açlık sınırı 1.177-TL, yok-

sulluk sınırı ise 3.835-TL olarak açık-

landı. AKP’nin maden işçileri için uy-

gun gördüğü ücret açlık sınırının biraz

üzerinde, yoksulluk sınırının ise yarı-

sından bile az…

İş Kanunu’nun 18. maddesinde de

değişiklik yapılarak, “işe iade davası”

açılabilmesi için işçinin 6 ay çalışmış

olması şartı, yer altı işlerinde çalışanlar

için kaldırılıyor. İşyerinde en az 30 si-

gortalı çalışan bulunması ve davanın 1

ay içinde açılması şartları ise halen ge-

çerli.

Vaatler palavradan ibaret

Kısacası; 301 maden işçisinin pat-

ronlar ve AKP eliyle alenen katledilme-

sinin ardından, medyada günlerce yer

alan “maden işçilerine yeni haklar”,

“facianın acıları gideriliyor” gibi haber-

lerin palavradan ibaret olduğu ortada.

Ne taşeron kaldırılıyor, ne can gü-

venliğine ve işçi sağlığına ilişkin ön-

lemler artırılıyor, ne denetime ilişkin

yeni yaptırımlar getiriliyor, ne de ihlal-

de bulunan patronlar aleyhine cezalar

ağırlaştırılıyor. Madenlerde her gün iş-

çilerin can verdiği mevcut çalışma ko-

şulları, yalnızca asgari ücret miktarı

yükseltilerek, aynen muhafaza ediliyor.

Üstelik dakika başı önerge verip 61

maddelik tasarıyı 148 maddeye çıkaran

AKP, muhalefet partilerinin maden işçi-

lerini hayatta tutacak “madenlerde ya-

şam odaları bulunması zorunluluğu”

önergesini reddedecek kadar da perva-

sız davranıyor. Bunun yerine tasarıya,

ölen işçilerin SGK borçlarının silinece-

ğine ve ailelerinden birer kişinin Terör-

le Mücadele Kanunu kapsamında istih-

dam edileceğine ilişkin madde ekleye-

rek adeta işçilerle alay ediyor!

Tasarının gösterdiği gibi AKP hükü-

metinin, neo-liberal ekonomi politikala-

rı ile parababalarına hizmet etmek ve

ekonomik büyüme masallarıyla işçile-

rin canı pahasına vahşi sömürü çarkını

döndürmek dışında bir amacı yok. Var-

lığı da bu hizmetkârlığına bağlı. Bu

pervasızlık ancak, 1990-91 tarihli Zon-

guldak grevi ve 100 bin kişilik Ankara

yürüyüşünde olduğu gibi, maden işçile-

rinin ayağa kalkmasıyla ve fiili müca-

deleyle son bulacaktır.

Oya Öznur

AKP hükümetinin paraba-balarına hizmet etmek vevahşi sömürü çarkını dön-

dürmek dışında hiçbir ama-cı yok.

İşçi Sözü Ağustos 2014

Page 9: İşçi Sözü Ağustos 2014

Meclis’te görüşülmekte olan148 maddelik “İş Kanunu İle BazıKanun ve Kanun Hükmünde Ka-rarnamelerde Değişiklik Yapıl-ması İle Bazı Alacakların YenidenYapılandırılmasına Dair KanunTasarısı” şimdilik 45 farklı ka-nunda değişiklik öngörüyor. Gün-deme daha çok maden-yer altıçalışanlarıyla ilgili maddeleri yan-sımış olsa da torba tasarı içindetaşeron çalışmaya ilişkin düzenle-meler de var.

AKP Hükümeti uzun süredir“taşeron işçilerin haklarının veri-leceği” propagandasını yapıyor,çeşitli taslaklar hazırlayıp gündemyaratıyordu. Öyle ki 30 Mart yerelseçimlerinden önce, “kamuda ça-lışan 600 bin işçiye kadro verile-ceği” söylentisini yaymış veişçilerde yarattığı bu beklentiyisandıkta kendi lehine kullanmıştı.Hatta Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı Faruk Çelik işi daha dabüyütmüş ve “taşeron düzenleme-sini yapacaktık da 17 Aralık ope-rasyonu buna engel oldu” diyerektaşeron sistemine ilişkin düzen-leme yapılmamasının suçunu da“cemaate-paralel yapıya” atıver-mişti!

Şimdi ise torba tasarıya taşeronişçilerini ilgilendiren maddeler ek-leniverdi. Ancak AKP’nin ve des-tekçisi medyanın yarattığıbeklentinin boş olduğu bir kezdaha ortaya çıktı. Resmi rakam-lara göre kamuda çalışan 661 bin

taşeron işçisine ve özelleştirmesonucunda 4-C sözleşmesi ile ça-lışmak zorunda bırakılan 23 binişçiye kadro yok! Üstelik Bakan-lar Kurulu’na “yardımcı iş”i belir-leme ve tüm hizmetleri taşeronaverebilme yetkisi de tanınıyor!

Taşeron kölelik sistemi genişleyip yasallaşıyor!

İş Kanunu’nun 2. maddesinegöre, mal ve hizmet üretimine iliş-kin yardımcı işlerde “alt işveren”yani taşeron çalışabileceği gibi,asıl işin bir bölümünde teknolojiknedenlerle uzmanlık gerektiren iş-lerde de taşeron çalışabilir. Bunundışında işyerindeki asıl işin bölü-nerek taşerona verilmesi yasaktır.Yasağın ihlal edilmesi halinde ise“asıl işveren-alt işveren” ilişkisimuvazaalı yani hileli kabul edil-mektedir. Buna karşın kamuda ça-lışan en az 161 bin taşeronişçisinin “asıl işi” yaptığı saptan-mış durumda. Yani muvazaalı, hi-leli çalıştırılıyorlar. Bu işçilerinneredeyse tamamı KarayollarıGenel Müdürlüğü, Sağlık Bakan-lığı ve Türkiye Kömür İşletmeleribünyesinde çalışıyor.

Karayolları Genel Müdür-lüğü’ne karşı 7 bin işçi dava açıpkazandı. 7 bin işçinin başından iti-baren kamu çalışanı oldukları veMüdürlük ile taşeron şirket arasın-daki sözleşmesinin hileli olduğumahkeme kararları ile saptandı.Aradan 3 yıldan fazla zaman geç-

tiği halde işçiler kadroya alın-madı. Benzer bir süreç İstanbulÜniversitesi hastanelerinde de ya-şandı. İş mahkemesi kararı ile ta-şeron işçilerinin başından itibarenüniversite çalışanı oldukları sap-tandı. Ancak işçiler kadroya geçi-rilmediler. Birbiri ardına çoksayıda mahkeme kararının gel-mesi ile “taşeron sorunu” da AKPHükümeti’nin gündemine gelmişoldu. Netice olarak AKP, taşeronkölelik sitemini kaldırmak ve işçi-leri kadrolu çalıştırmaktan daha“ekonomik” bir yol buldu: Taşe-ron çalışmayı genişletip, bugünedek muvazaa olarak kabul edilenuygulamaları yasal hale getirmek.Yanı sıra, zaten mahkeme kararla-rıyla bugün artık tartışmasız halegelen kimi hakları yazılı hale geti-rip göz boyamak.

Neler değişiyor?İş Kanunu’nun 56. ve 112.

maddelerine ek yapılarak, kadroluişçiler için olduğu gibi taşeron iş-çiler için de yıllık ücretli izin vekıdem tazminatının işyerindekitoplam çalışma süresi üzerindenhesaplanacağı belirtiliyor. Yıllıkizin kullanılıp kullanılmadığı “asılişveren” tarafından da denetlene-cek. İş sözleşmesi kıdem tazmina-tına hak kazanacak şekilde sonaeren işçilerin tazminatları, en sonçalışılan kamu kurumu tarafındanbanka hesaplarına yatırılacak.

Kamu Mali Yönetimi ve Kont-

rol Kanunu’nun 28. maddesindedeğişiklik yapılarak, sürekli işlereilişkin hizmet alımlarında taşeronşirketler ile yapılan sözleşmelerin3 yıllık olacağı, bazı hallerde sü-renin kısaltılabileceği düzenleni-yor. Kamu İhale SözleşmeleriKanunu’nun 8. maddesine de ekyapılarak, toplu iş sözleşmesininkamu işveren sendikası tarafındansonuçlandırıldığı durumlarda,ücret ve sosyal haklardan kaynak-lanan bedel artışının kamu idare-since ödeneceği düzenleniyor.Buna karşın kamu işveren sendi-kası tarafından sonuçlandırılma-yan toplu iş sözleşmeleri için fiyatfarkı ödenmeyeceği de belirtiliyor.

Görüldüğü gibi “taşeron işçi-lere müjde” gibi sunulan tazminat,yıllık izin gibi haklar zaten tüm iş-çiler için geçerli olan haklar. Asılönemli değişiklik ise Kamu İhaleKanunu’nun 62. maddesinde yapı-lıyor. Mevcut halde, istihdam edi-len personelin yeterli nitelik vesayıda olmaması halinde ve yal-nızca Kanun’da belirtilen hizmet-ler için ihale yapılabileceğibelirtilirken, tasarıda “personelçalıştırılmasına dayalı yardımcı iş-lere ilişkin hizmetler için” ihaleyapılacağı düzenleniyor. Yardımcıhizmet türlerine ise sendikalarınve bakanlıkların görüşünü alarakBakanlar Kurulu karar verecek.Yani Hükümet, taşerona verilecek“yardımcı iş” türlerini kendisi be-lirleyecek!

Kısacası AKP Hükümeti, yargıkararlarını dikkate alarak işçilerikadroya geçirmediği ve muvazaalıişçi çalıştırmaya son vermediğigibi, esnek ve güvencesiz çalış-tırma uygulamalarını daha da ge-nişleteceğini ilan ediyor!Muvazaalı olduğu saptanan taşe-ron uygulamalarına yasal kılıf ha-zırlıyor. Taşeron işçileri ise AKPHükümeti’nin göstermelik düzen-lemelerine karınlarının tok oldu-ğunu bugüne dek verdikleri fiilimücadeleyle gösterdiler. Taşeronkölelik sistemine karşı, kadrolu vegüvenceli çalışma için fiili ve ör-gütlü mücadeleyi yükseltmektenbaşka yol yok!

Oya Öznur

Hükümet: “Kadro beklemeyin, taşeron sistemini genişleteceğiz!”

Ağustos 2014 İşçi Sözü 9

Page 10: İşçi Sözü Ağustos 2014

İ. Ü. İstanbul Tıp Fakültesi kam-

püsündeki haksız, hukuksuz uygu-

lamalar bitmek tükenmek bilmiyor.

Üniversite yöneticileri ve hastane

yönetimi aldıkları kararlarla sömü-

rüden ve hak gasplarından hiç bir

surette vazgeçmiyor. Kendileriyle

yapılan bütün görüşmelerde ise iş-

çilerin yanında olduklarını söylü-

yorlar. Biz işçilerin haklı olduğunu

dile getiriyorlar. Ardından da, hak-

sız yere işçiler aleyhine tutulan tu-

tanakları tehdit unsuru olarak kulla-

narak taleplerimizden geri adım at-

mamızı istiyorlar. Yapılmak istenen

son uygulamalar haksız ve hukuk-

suz sömürü yöntemlerini sistematik

hale getirme çabalarıdır.

En dipte mi eşitleneceğiz?Neden mi? Tıpkı AKP hükümeti-

nin yapmak istediği gibi taşeron ça-

lışma modelini yaygın hale getir-

mek istiyorlar. Mevcut güvenceli

işçileri, kadrolu memurları nasıl

olur da en alt seviyedeki güvence-

siz taşeron işçileri ile eşitleriz he-

sapları yapıyorlar. Bütün işçileri en

alt çalışma modeli olan taşeron iş-

çiliğinde birleştirmeyi amaçlıyorlar.

Yaşanan krizin dalgaları arasında

bütün işçilere “batan geminin mal-

ları bunlaaar” nidalarıyla köle mua-

melesi yapıyorlar. Senelerdir canla

başla çalışan, hayati değerler üreten

ve yaşam kazandıran işçilere, tıpkı

bugüne kadar bütün taşeron işçileri-

ne yaptıkları gibi, nasıl olur da da-

ha az para öder ve mevcut kazanım-

larını ellerinden alırız diye uğraşı-

yorlar. Bunun için yaptıkları ilk

hamle ise taleplerden geri adım at-

tırmak ve mücadele azmini kırmak-

tır. Kadrolu ve güvenceli çalışan iş-

çi arkadaşlarımız bugüne kadar ya-

nı başlarında bulunan taşeron işçisi

arkadaşlarını yeterince anlama fır-

satı bulamamış olabilirler. Yarın en

dipte, taşeron işçiliği mertebesinde

birleştirildikleri zaman fazlasıyla

anlayacaklar, ama çok geç kalmış

olacaklar.

Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!Monoblok ameliyathanesinde

çalışan arkadaşlarımız isyan ettiler.

Farklı zamanlarda iş bıraktılar.

Gayrı resmi ve bordrolara işlenme-

miş de olsa, çabaları sonunda maaş-

larına ek olarak 150 TL (elden) al-

dılar. Diğer bölümlerdeki işçi arka-

daşlarımız arasından buna “sus pa-

yı” diyenler oldu. Altı aylık sürenin

sonunda bu eklerin bordrolarda be-

lirtilerek resmileşeceğinin sözünü

aldılar. “Diğer işçi arkadaşlarınız-

dan gizleyerek ve çaktırmadan lo-

kal bir grev yapamaz, kalıcı haklar

elde edemezsiniz” diye eleştirenler

oldu. Elbette ki eleştirilerin haklılık

payı vardı. Peki, altı ay sonra ne ol-

du? Ne değişti? Tabi ki vaatler yine

yerine getirilmedi. Bu aldatmacanın

ardından monoblok ameliyathane-

sindeki arkadaşlarımız bir kez daha

bir araya gelip yeniden eylem yap-

mak ve iş bırakarak greve gitmek

istediler. Yöneticilerin bitmek tü-

kenmek bilmez vaatleri vardır. Top-

lu grev sürecinde de sıkça belirtti-

ğimiz gibi yöneticilere ve işverene

güvenilmez, tek güveneceğin kendi

sınıf gücün ve işçi arkadaşlarındır.

Bir kez daha yöneticilerin boş ve

yerine getirilmeyen vaatleri galip

geldi. Bazı arkadaşlar sınıf gücüne

ve fiili mücadeleye değil, yönetici-

lerin vaatlerine ve onlarla olan

“kanka” ilişkilerine güvendiler. Bu

durum birlikteliği bozdu ve kararlı-

lıkları kırıldı. Lokal bir direnişin

açmazları ve son altı ayın deneyimi

ise zaten ortadaydı. Peki, yönetici-

lerin son vaatleri neydi?

-2015 yılında yapılacak olan

ihale ile yol ücretleri 3 bilet parası

üzerinden -tekrar- ödenecek ve

ameliyathanede çalışanlara yüzde

20 fazla maaş ödemesi yapılacak.

Bir kez daha bu vaatlere güve-

nilmeyeceğinin ve “diğer bölümler-

deki işçi arkadaşlara çaktırmadan”

grev yapılamayacağının altını çize-

lim. Çözüm: Birleşik ve fiili müca-

dele!

Mecnun Çınar / İ.Ü. Taşeron İşçisi

İstanbul Üniversitesi’nde sular durulmuyor

Ceyhan DevletCeyhan DevletHastanesi inşaatHastanesi inşaatişçileri direnişteişçileri direnişte

TOKİ’nin yapımını üstlendiği Ada-na Ceyhan Devlet Hastanesi inşaatındafiili bir grev ve direniş var. TOKİ'yebağlı olarak iş yapan müteahhit firmaiş bırakma eylemini ve direnişi çar-pıtarak açıklıyor: "Taşeron firmanınekip başları, bu firmanın uyarısınarağmen işçi sayısını arttırmadığı içininşaata bayramda ara veriyoruz” diyor.Oysa gerçekler ve direnişin gerekçesibununla sınırlı değil. Yaklaşık üç aydırişçilerin ücretleri ödenmiyor. Bu ger-çeği açıklamaktan kaçınan firma birtaraftan suçu işçilerin üzerine atmayaçalışırken, bir taraftan da işçilereödenmesi gereken ücretleri taşeronfirmaya ödediğini söyleyerek işin için-den sıyrılmaya çalışıyor.

İnşaat İşçileri Sendika Girişimiuyarıyor ve direnişin gerekçesini açık-lıyor; "İş Kanunu'nun ikinci maddesigereği ana firma da taşeron firma ileeşit derecede işçinin ödenmeyen üc-retlerinden sorumludur. Taşeron sis-teminin yarattığı bu sorunların kurbanıbiz işçiler olmayacağız. Bu yüzdenbiz bu konudaki muhatabımız olarakana firmayı ve işin asıl sorumlusuolan TOKİ’yi görüyoruz. Hastaneinşaatı yükselmişken, patronlar cep-lerine paralarını koymuşken, TOKİde sağa sola 'bu kadar inşaat yaptık'diye hava atarken biz işçilerden deücretlerimizin gaspedilmesini seyret-memizi istiyorlar..."

CHP milletvekili Atilla Kart’ınkardeşine ait olduğu belirtilen Kartİnşaat'a da büyük tepki gösteren işçilerisyan ediyorlar; "Aynı CHP’nin sosyaldemokratlığına benzer bir sosyal de-mokratlık taslayıp amaçlarının 'Ceyhanhalkını hak ettiği sağlık hizmetini enrahat şekilde alabileceği bir hastanebinasına kavuşturmaktır' diyerek ka-muoyunun gözünü boyamaya çalış-maktadırlar. Üç aydır işçilerin ücret-lerini ödemeyenlerin Ceyhan halkınınkaliteli hizmet almasıyla ilgileneceğinekendilerini inandırabilirler; ama biziinandıramazlar..."

Ceyhan Devlet Hastanesi inşaatişçileri fiili grevlerini, bayram önce-sinde Ankara eylemleriyle de devamettirdiler. Ankara'da Kart İnşaat veTOKİ önünde protesto eylemleri yapanİnşaat İşçileri Sendika Girişimi şunlarıdile getirdi; "İnşaat patronlarının şunutekrar bilmelerinde fayda var: Biz,inşaat işçilerinin karşılığı ödenmeyenemeklerinin bir saniyesinin bile peşinibırakmak niyetinde değiliz. Şu anşantiyede hiçbir faaliyet yoktur. Faa-liyet biz işçilerin ücretlerini ödeme-dikleri için durmuştur. Firma yetkili-lerinin iddia ettikleri gibi kendi inisi-yatifleriyle bir iş durdurma sözkonusudeğildir..."

Bayrama fiili bir grevle giren Cey-han Devlet Hastanesi inşaat işçilerininmücadelesi ve İnşaat İşçileri SendikaGirişimi'nin örgütlenme çalışmalarıdevam ediyor.

İşçi Sözü - Haber

İşçi Sözü Ağustos 201410

Page 11: İşçi Sözü Ağustos 2014

Park forumlarından Caferağa Dayanış-ması'nın kurduğu Moda-Gezi Bostanı otoparkadönüştürülmek isteniyor. Dozerlerin baskınınadirenen mahalleli, bu girişimi bertaraf etmeyibaşardı. Bostanda çadırlar kuruldu, nöbet baş-ladı. Semtin nadir yeşil alanlarından, afetsonrası toplanma alanı olan bostana karşıyapılan bu saldırıyı, nöbetin 4. gününde da-yanışmadan Melis Özbakır ile konuştuk.

İ.S:Caferağa Dayanışması'ndan bahsedermisiniz?

M.Ö: Gezi'den sonra insanlar yerel park-larda toplanmaya başladılar. İlk toplanılanpark Abbasağa Parkı'ydı. Abbasağa'dan sonrainsanlar yerel parklara da bölünmek istediler.Kadıköy'de toplanılan parklardan birisi deYoğurtçu Parkı'ydı. İnsanlar Yoğurtçu Parkı'ndaçok uzun süre toplandılar, orada geniş katılımlıforumlar gerçekleşti. Yoğurtçu Park Forumu'ndainsanlar mahalleleri hakkında da birşeylersöylemek istediklerinin farkına vardılar. Birsüre sonra insanlar mahallelere de ayrıldılar;tepede bir Yoğurtçu ve Yoğurtçu'dan bölünenKadıköy mahalleleri, yani Acıbadem, Göztepe,Caferağa, Yeldeğirmeni Dayanışmaları şek-linde... Bunlar zamanla kendi dayanışmalarınıkuran mahalleler oldular. Caferağa Dayanışmasıda Yoğurtçu'dan çıkmış dayanışmalardan birtanesi. İşgal evi ile birlikte dayanışma daha

da canlandı. İşgalden önce Yoğurtçu'ya gidi-yordum, Caferağa'ya katılmıyordum. İşgallebirlikte Caferağa'ya katılmaya başladım. İşgal11 Ocak'ta gerçekleşti.

İ.S: İşgal evini Yeldeğirmeni'nden örnekaldığınız söylenebilir mi?

M.Ö: Tabiki, birbirini besleyen hareketlerolduğu çok aşikar. Ortak söylemi olan bir ha-reketten bahsediyoruz. Yeldeğirmeni işgaliyaparken Caferağa oradaydı, Caferağa işgaliyaparken Yeldeğirmeni bizimleydi. Birbirimizibesledik o konuda.

İ.S: Bostan fikri nasıl gelişti?

M.Ö: Ev işgal edildikten sonra, Şubatayına kadar temizlendi. Ev temizlendiktensonra evin arkasında bulunan bahçenin bostanolması fikri ortaya atıldı. Fakat bahçenin hiçgüneş almaması gibi bir problemi vardı.Bostanı fikrini ortaya atan arkadaşlar, kentinbu kadar betonlaşmasına karşı olduklarını,işgal evinde bir de bostan olursa çok anlamlıolacağını söylediler. Bu işten anlayan ZiraatMühendisi arkadaşlar da bahçenin hiç güneşalmadığını, burayı bostan yapmanın bir manasıolmayacağını, mahsüllerden verim alınama-yacağını söylediler. Bunun üzerine bostaniçin mekân arayışı başladı. Bu arayış sonundabu bostanın bulunduğu mekânda karar kıldık.Zaten burası işgal evine 5 dakikalık mesafede.Burası Moda Muhtarlığı'nın yanında kosko-caman bir alan. Zaten burası Moda'daki tekyeşil alan, birşeyler ekilebilmesi için en uygunalan. Buraya birşeyler yapılması ihtimali ön-ceden konuşuluyordu. Buranın mülkiyetininvakıflarda olduğu biliyorduk. Şubat ve Nisanayları arasında bu toprak hazırlandı. Nisan'ınilk haftası 'Ekim Şenliği'ni gerçekleştirdik.Ekim şenliğinde bostana domates, biber, pat-

lıcan, acur, mısır, ayçiceği, kabak gibi sebzelerektik. Çok geniş, çok güzel oldu, şimdi boyu-muz kadar bir bostanımız oldu.

İ.S: Forumlarda bu tür eylemlerin olduğunugörüyoruz. Mesela, Doğancılar Parkı Forumuda yakınlarında bulunan boş bir alanı bostanaçevirdi. Bu eğilimin devam etmesi gerektiğini,bütün mahallelere yayılması gerektiğini dü-şünüyor musunuz?

M.Ö: Kesinlikle, mesela burada bostanolmasını isteyen arkadaşlarımız gördüğümüzen ufak toparağa bir şey ekmek istiyoruzderler. Topraktan o kadar uzaklaştık ki... Benhayatımda ilk defa burada bir şey ektim,burada çapaladım, burada bel kullandım.Kentte o kadar uzaktayız ki topraktan; ekmek,biçmek bize o kadar uzak şeylerdi ki... Artıkçocuklara ektiriyoruz, domatesleri onlara top-lanttırıyoruz ki, ben ekmedim ben toplamadımdemesin.

İ.S: Burayı vakıflardan kiralayan şahısburası bostan olarak kullanılmaya başlandıktansonra kıymete bindi de mi geldi, yoksa dahaönceden var mıydı böyle birisi, nasıl oldu?

M.Ö: Onu biz de düşünüyoruz ama henüzcevabı bulamadık. Perşembe günü (31 Tem-muz) buraya dozerle geldiler. Dozer belediyenindeğil, burayı kiralayan şahısın taşeronu. Kom-şular görüyor, komşulardan birisi kendini do-zerin önüne atıyor. Dozer de gidiyor. Sonrasındaburaya gelince olayları anlamaya başladık.Burası 2004'te afet toplanma alanı olarak tes-cillenmiş. Zaten 2004 yılından önce, yani Va-kıflara devreden şahıs buranın yeşil alankalması şerhiyle devretmiş. Bu alan yaklaşık12.000 metrekarelik bir alan. Alanın yarısındabir otopark var. O otoparkın da aslında buradabulunmaması gerekiyor. Yani Vakıflara ait

olan 12.000 metrekarelik alana o otopark dadahil, vakıfların arazisine o otopark da tecavüzediyor. O gün gelen insanların bu otoparkınsahibinden bağımsız olduğunu tahmin ediyoruz.Buraya 18 araçlık bir otopark yapmak iste-diklerini söylüyorlar. Adam İstanbul BüyükşehirBelediyesi'nden ruhsat, Kadıköy Belediye-si'nden de çalışma izni alarak gelmiş.

İ.S: Kadıköy Belediyesi meseleye nasılyaklaşıyor?

M.Ö: Aynı gün biz burada çadırları kurduk,afişleri astık. Sonrasında Kadıköy BelediyeBaşkanı geldi. “Burada mahallelinin istemediğibir şey olmayacak. Otopark istemiyorsanız,olmayacak. Fen İşleri Müdürü yeni atandı. Oruhsat yanlışlıkla imzalanmış.” dedi. Halaresmi bir açıklama yok. Önemli olan, şu andurdurmuş olmamız.

İ.S: İstanbul Büyükşehir Belediyesi ileiletişime geçildi mi?

M.Ö: Evet geçildi, fakat sanırım önceKadıköy Belediyesi'nin çalışma iznini dur-durması gerekiyormuş. Zaten o ruhsat nasılverildi bilemiyoruz. Avukatların yardımıylayasal süreci de başlatacağız. Herkes bireyselolarak İdare Mehkemesi'ne davalarını açacak.Tüm bu davalarla, mülkiyet vakıflarda daolsa, alanın yeşil alan olarak kullanılmayadevam etmesi sağlanmış olacak.

İ.S: Mücadeleniz iki şekilde devam ediyoranladığımız kadarıyla; hem bu alanın otoparkolmaması için nöbet tutuyorsunuz hem de biryandan hukuki süreci başlatacaksınız.

M.Ö: Bizim bu mücadelemiz tamamenmeşruiyet üzerine. Biz meşru zeminde hareketediyor olsak da, adamın elindeki herşey deyasal. Her ne kadar yasallık bizi bağlamasada, bizim de o yasallığa ulaşmamız gerekiyor,çünkü adam burayı resmen kiralamış. Amabiz yaptırmayacağımızı söylüyoruz. Buradabir afet olsa insanların toplanacağı tek alanburası. Adam, buraya emniyeti toplayıp gelsemhala burada kalabilecek misiniz, diyor. Neyaparsa yapsın, buradayız. Kadıköy Belediyesigayrıresmi açıklamalar yapmaya devam ediyor.İstanbul Büyükşehir Belediyesi de bu kararıgözden geçireceğiz diye yine gayrıresmiaçıklamalar yapıyor.

İ.S:Caferağa Dayanışması bundan sonrasıiçin ne düşünüyor?

M.Ö: Biz buradayız. Bu alanın otoparkyapılmasından resmi olarak vazgeçilene kadarbiz buradan ayrılmayacağız. Her gün buradaçadırlarımızla kalıyoruz. İmza topluyoruz,imza kampanyamız devam ediyor.

Kadıköy'de yeşil alan direnişi “Bostanımıza otopark yaptırmayacağız!”

Ağustos 2014 İşçi Sözü 11

Page 12: İşçi Sözü Ağustos 2014

Güvenli bir yer var mı?İşçi Sözü Ağustos 201412

Karayollarında yaşanan ve yüz-lerce insanın trafik kazalarında ya-şamını yitirmesine neden olanbayram yoğunluğu havacılıktabütün yaz boyunca yaşanır. Pilotve kabin memurlarının çalışma vedinlenme sürelerine getirilen yasalsınırlar böyle yoğun zamanlardakar hırsıyla en uç limitlere kadarzorlanarak hatta kurallar rafa kal-dırılarak neredeyse insanların da-yanma gücü sınanır. Dolayısıylahatalar ve kazalar artar.

Bu yazının havacılık sitesi Air-kule için yazıldığı günlerde Afrikave Uzakdoğuda 2 yolcu uçağıdüştü. Daha önce Ukrayna Rus sı-nırında vurularak düşürülen Ma-lezya Hava Yollarının Boeing 777si ve sonrasında büyüklü küçüklüonlarca uçak kazası da düşünüldü-ğünde havayolları bayram trafiğin-

deki karayollarımızı aratır du-rumda. Madenciliği aratmayan buiş kolundaki riskler ve kazalaryine kamuoyundan saklanmayaçalışılıyor. Hele söz konusu olanİsrailin kalbi Telaviv B. Gurionhava limanı olunca güvenliktekiçifte standart iyice gün ışığına çı-kıyor.

Malezya Hava Yollarının Ams-terdam-Kuala Lumpur rotasınıUkrayna üzerinden geçirmesinibile "risk almak" olarak eleştirenbatı ülkeleri İsrail söz konusuolunca aynı özeni göstermiyor. Te-laviv Havaalanı içine ve etrafınaHamas füzeleri düşerken bile se-ferleri aksatmamaya özen göster-diler. Bu kervanın yolcusu TürkSivil Havacılığı da ABD ile eş gü-dümlü olarak 24 saat cıvarında biruçuş kesintisiyle yetindi.

Nasreddin Hocaya eşeğe tersbinme nedeni sorulduğunda "eşe-ğin gittiği yoldan gitmek ağrımagidiyor" demiş! Dış politikamıztam da buna benziyor Başbakanıngöstermelik çıkışlarının aksine ti-carette ve askeri alanda Türk-İsrailişbirliği kervanı kapitalist tekelle-rin yol gostericiliğinde devam edi-yor! Eğer ticari "ilişki kesilirseFilistinle de alış verişimiz olanak-sızlaşır" bahanesi inandırıcı değil.Salt Hava Kuvvetlerimizin İsrail'leilişkisi bu konudaki samimiyetsiz-liği ortaya dökmeye yeter. Üstelikİsrail Gazze'ye ilk kez de saldırmı-yor. Daha önceki katliamların dışpolitikamızda bir değişikliğe yolaçmadığı gibi, ABD'ye yönelikşimdiki çıkışların da cumhurbaş-kanlığı seçim şovundan öte gitme-yeceği açık.

Havacılıkta güvenlik en önemlikonu. Uçakların "kaza füzeleriyle"keklik gibi düşürüldüğü bir or-tamda ise güvenlikten söz edile-mez. Yeryüzünü örümcek ağı gibikaplayan hava yolu haritalarındayüksek irtifadan yapılan uçuşlariçin kilometrelerce mesafe, bir ül-keden diğerine şıp diye geçilenküçük detaylardan ibaret kalır. Ozaman "neresi güvenlidir" diyesormak gerek. Suriye, İsrail, Irak,Kuzey Afrika ve hatta Türkiyehava sahası ne kadar güvenlidir?

İnsanlara büyük acılar yaşatanABD, bunun bedeli olarak okya-nuslar ötesinde hem de kendi üret-tikleri uçaklarla vurulmadı mı?THY pilotları Türkiye'nin Suriyedış politikasının sonucu olarakBeyrut'ta kaçırılmadı mı? Bu çer-çevede dünyanın neresinde hangihava alanı için "güvenli" diyebilir-siniz? İniş için yere yaklaştıklarıanda son derece yavaş uçan kocaçelik kuşlar öldürmeyi ve ölmeyigöze alan bir insan için zor hedef-ler midir?

Mazlum halkları katledenleriçin dünya üzerinde güvenli dene-bilecek bir coğrafya artık yok.Gazze'ye bomba yağdırıp çocuk-ları öldüren İsrail'in sadece baş-kent havalimanı değil bütünuçakları ve yolcuları güvendedeğil. Rüzgar ekenler fırtınayı ka-çınılmaz olarak biçecekler. Düş-manlık istemiyorsanız, başkahalklara karşı düşmanlık ve ikiyüzlülük yapmayacaksınız...

Bahadır Altan

Ukrayna’da düşürülen Malezya Havayolları uçağının enkazı

Geçen ay MH 17 nolu bir Ma-lezya uçağı, Ukrayna’da, iç sava-şın yaşanmakta olduğu bölgeninhava sahasından geçerken düşü-rüldü. Uçaktaki 298 yolcunun ta-mamı öldü. Uçağın düşürülmesikonusunda batı ve Ukrayna yöne-timi ile Rusya ve isyancı milislerkarşılıklı olarak birbirlerini suçla-dılar. Uçağın düşürülmesi Uk-rayna krizini daha da tırmandırdı.

Rusya yanlısı milisler, dahaönce, hava sahasına giren uçak-ları vuracaklarını açıklamışlarhatta bir kargo uçağı ile bir heli-

kopteri düşürmüşlerdi. Bununüzerine İngiltere, Fransa ve Al-manya yolcu uçaklarının rotasınıdeğiştirmişler; daha önceki ikiuçuşunda bu bölgenin dışında uç-maya özen gösteren Malezyauçağını, Ukrayna hava kontrolkulesi, adeta Rus milisleri düşür-sün diye ya da düşürüp onlarınüstüne atmak için, uçağı olayıngeçtiği güzergâha yönlendirmiş.Uçak radardan kaybolmadanönce, iki Ukrayna savaş uçağınında MH17’ye refakat ettiği iddiaediliyor. Uçak radardan kaybolur

kaybolmaz, uçağın milisler tara-fından vurulduğunu açıklanıyor.

Bağımsız internet portalı Con-sortiumnews.com’dan ABD’liyazar Robert Parry, yayınladığıbir makalede, ABD’nin elindeMalezya uçağının, Ukrayna or-dusu tarafından vurulduğunu gös-teren fotoğraflar olduğunu iddiaediyor. Kara kutunun açılmasıylamuhtemelen yeni veriler ve söy-lentiler de gündeme gelecek.Karşı taraf bunu yalanlayacak.Malezya uçağının nasıl bir kom-ploya veya “kazaya” kurban gitti-

ğini hiçbir zaman tam olarak öğ-renemeyeceğiz ama en azındanşunu söyleyebiliriz: Ukrayna üze-rinde tehlikeli bir oyun oynanı-yor. Bu saldırıyla ABD ve Batı ileRusya arasında Ukrayna üzerin-den aracılar, işbirlikçiler yoluylasüren vekâlet savaşı daha da de-rinleştirilmeye ve kışkırtılmaya;barış olanakları dinamitlenmeyeçalışılıyor.

Mustafa Eker

Ukrayna krizi tırmanıyor

Page 13: İşçi Sözü Ağustos 2014

İsrail devletinin Gazze’de Filistinhalkına karşı başlattığı saldırı tüm şid-detiyle sürüyor. 3 İsrailli gencin kaçırılıpöldürülmesini bahane ederek başlatılansaldırılar sonucu, zaten kuşatma altında,dünyanın en kalabalık (bir buçuk mil-yon) açık hava hapishanelerinden biriolan Gazze’deki mülteci kampları yerlebir edildi. Sivilleri, toplu yerleşim yer-lerini, okulları, hastaneleri dahi bom-balamaktan çekinmeyen İsrail devletihiçbir hukuk tanımıyor. Uluslararasısavaş kurallarına bile uymuyor.

7 Temmuz’da hava saldırıları ilebaşlayan, 17 Temmuzda kara harekatınadönüşerek devam eden saldırılar sonucuFilistin’de tam bir insanlık dramı ya-şanıyor. Silahsız-savunmasız insanlaryakın mesafeden açılan ateş ile infazediliyor. Toplu katliamlar gerçekleşti-riliyor. Tam bir insanlık suçu işleniyor.Bir aya yaklaşan saldırılar sonucu ölenFilistinli sayısının 2000’e, yaralılarınsayısının ise 10.000’e yaklaştığı belir-tiliyor. Ölen İsrail askeri sayısının da66 olduğu söyleniyor.

60 yılıdır Filistin topraklarını işgalaltında tutan, milyonlarca Filistinliyekendi topraklarında mülteci hayatınıreva gören Siyonist devlet, iki yıldabir gerçekleştirdiği askeri saldırılarlaiki halk arasına nefret ve düşmanlıktohumları ekiyor. Gazze saldırısı, Filistinhalkının hayatını cehenneme çevirmeklekalmıyor, İsrail halkının yaşamını dazehirliyor. Araplarla İsraillilerin barışiçinde bir arada yaşama olanaklarınıyok ediyor. Filistinlilerin kendi kaderinitayin etme hakkını ayaklar altına alıyor.

BM tarafından tanınan Filistin dev-letinin gerçek bir devlet haline gelmesi

için gerekli ekonomik alt yapının vepolitik organizasyonun oluşmasını en-gelliyor. Tahrip ediyor. Filistin toprak-larına duvar örülüyor. Saldırının zam-anlaması da ilginç. Çünkü yılardır(2007) kendi içinde bölünmüş olan Fi-listin hareketi yakın zaman önce bir-leşme kararı almıştı. Nisan 2014’teiçinde Hamas’ın da, FKÖ’nün de yeraldığı bir birlik hükümeti kurulmuştu.Filistin hareketinin birliğini kendisiiçin bir tehdit olarak gören İsrail’in,son saldırısı ile Filistin hareketinin bir-leşmesi arasında doğrudan bir bağ ol-duğu muhakkak.

Filistinli grupları birbirine karşı kul-lanmak konusunda hayli yetenekli olanİsrail devletinin bir dönem Filistin di-renişini yöneten FKÖ ve El Fetih’ekarşı Hamas’ın oluşması ve öne çık-masına destek olmuştu. 2006’da Filistinseçimlerini Hamas kazanınca İsrail,Hamas hükümetini tanımayı reddetmişti.El Fetih’in de Hamas hükümetini tanı-mamasını ve Batı Şeria’da ayrı bir hü-kümet kurmasını teşvik etti. Gazze veBatı Şeria’da, iki ayrı Filistin hükü-metinin ortaya çıkması ve Filistin ha-reketinin parçalanması Filistinlilerinzayıflığı ve basiretsizliği olduğu kadarİsrail’in de başarısı sayılmalı.

Hamas’ın sivil yerleşim yerlerinefüze atması doğru değildir. Bu, İsrail’esaldırması için gerekçe vermektedir.Ne var ki sınırlarını “demir kubbe”dediği füze kalkanı ile donatan, Hamasfüzelerini daha yere düşmeden havadaimha etme kapasitesine sahip olan İs-rail’in, Filistin’e saldırı gerekçesi olarakHamas’ın füze saldırılarını gösterme-sinin bir karşılığı da, inandırıcılığı dayoktur.

Bu savaş, Hamas roketlerinden, tü-nellerinden değil, İsrail yönetimininburnunun ucunu görememesinden, ba-rışçıl-demokratik çözümler üretme pers-pektifine sahip olmamasından kaynak-lanmaktadır. Netanyahu hükümeti, Si-yonist ve militarist sömürgeci politi-kalarla hareket etmekte, aşırı şiddetuygulayarak, Filistin hareketini ilelebetbastırabileceği ve kontrol altına alabi-leceğine inanmaktadır. Ama yanılmak-tadır.

Hamas ile FKÖ, İsrail’e rağmen biraraya gelmeyi, ortak hükümet kurmayıbaşardılar. Mücadele birleştirir. Arala-rındaki politik farklılığa ve rekabetekarşın İsrail saldırısı karşısında birleş-tiler. Gazze, Hamas demek değildir.Gazze’de direnen halktır.

İsrail, Hamas’ı bahane ederek Gaz-ze’ye saldırıyor. Halbuki Gazze’de İs-lamcı Hamas dışında El Fetih, FilistinHalk Kurtuluş Cephesi ve Filistin De-mokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibiburjuva ve sol tandanslı örgütler, İslamcıİslami Cihat gibi Hamas’dan daha ra-dikal İslamcı bir grup da var.

İsrail’in, Filistin direnişini yok etmeihtimali yok. Saldırı uzadıkça Filistindirenişinin intifadaya dönüşme olasılığıda artıyor. Kayıpları artıyor ama direnişde her geçen gün büyüyor. İsrail yöne-timi hem Gazze’de kesin bir askeri ba-şarı elde etmesinin olanaksızlığını gö-rüyor, hem de dünya kamuoyu karşı-sında, ilke kez bu kadar yalnızlaştığınıayrımına varıyor. Kendi istediği ko-şullarda bir ateşkesle operasyonu so-nuçlandırmaya hazırlanıyor.

Filistin’e saldırının baş sorumlusuABD’dir

Filistin halkının on yıllardır katliamauğramasının, İsrail zulmü altında inle-mesinin sorumluluğu İsrail’de olduğukadar ABD, diğer emperyalist ülkelerve bölge devletlerine de aittir. OrtaDoğuda ABD emperyalizminin ilerikarakolu olan İsrail, ABD ve diğer em-peryalist ülkelerden bu denli açık çekve destek görmese ABD, BM’de İsrailaleyhine her bir kararı veto etmese Fi-listin’e bu kadar acımasız ve pervasızsaldırılar yapamazdı. ABD İsrail’e heryıl üç milyar dolar geri ödemesiz yardımvererek fiilen İsrail saldırılarını finanseediyor. Dolayısıyla Gazze saldırısının

en büyük sorumlusu ABD’dir.

AB, Gazze’de olup bitenlere kulaktıkıyor. Fransa, İsrail’in Gazze saldırısınayönelik protesto gösterilerini yasaklıyor.BM ise büyük güçlerin elinde ve em-rinde. Onlar ne derse onu yapıyor. Yada yapmıyor. Arap yönetimleri İsrailsaldırısı karşısında timsah gözyaşlarıdöküyor. Suudiler ABD’nin ve İsrail’inAraplar içindeki en önemli müttefikleri.

Tüneller Filistinliler için yaşamsalöneme sahip. İsrail ambargosunu buyolla deliyor, gıda, ilaç ve benzeritemel ihtiyaçlarını bu kanalla sağlıyorlar.Bu kanalları ilk yıkmaya, yok etmeyeçalışan ülkenin Mısır olduğunu herkesbiliyor. Ateşkes görüşmelerinde Mısır,Filistin’den çok İsrail’in çıkarlarına veplanlarına hizmet ediyor.

AKP hükümetinin ve Başbakan,Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın, İsrailsaldırısı karşısında gösterdiği Filistinduyarlılığı sahici değil. Türk ve Kürtseçmenin Filistin duyarlılığı Cumhur-başkanlığı seçimlerinde oya çevirmektenöte bir anlamı yoktur. İsrail vuruyor,AKP Hükümeti bakıyor ve hamasetyapıyor.

İsrail ile sözde ilişkilerin bozulduğu,Erdoğan’ın, İsrail Cumhurbaşkanına‘one minute’ dediği 2008’de İsrail ilebir milyar dolar ticaret hacminin 2014’dedört milyar dolara ulaştığı sır değil.AKP liderliği yığınların karşısına çıkıpİsrail hükümeti hakkında eleştirel laflarediyor. Perde arkasında ise her türlüticari ve siyasi-askeri işbirliği devamediyor.

İsrail’in Gazze saldırısını protestoeden sol-sosyalist çevrelerin, protestogösterileri gazlanırken, İslamcı ve faşistgrupların ırkçı, Yahudi düşmanlığınave antisemitizme varan gösterilerinekol kanat geriliyor. Filistin’e yardımetmek yerine Suriye’de ki çetelere yar-dım ediliyor.

Orta doğunun iki mazlum halkı Fi-listinliler ve Kürtler! İsrail Filistin di-renişini, AKP Kürt demokratik hare-ketini bastırmaya ve boğmaya çalışıyor.Erdoğan, 2008’de İsrail Cumhurbaş-kanına “siz çocukları öldürmeyi iyi bi-lirsiniz” demişti. Doğru! Ya Roboski’de,Gezi’de ölenlere, öldürülenlere ne de-meli?!

Mustafa Eker

İsrai l saldır ıs ına sonFil ist in’e özgür lük

Ağustos 2014 İşçi Sözü 13

Page 14: İşçi Sözü Ağustos 2014

Brics ülkeleriBrics ülkelerikendi İMF’lerinikendi İMF’lerinikuruyorkuruyorDünya ekonomisinin işleyişini,kendi yükselişini destekleyecekyönde değiştirmek ve düzenlemeküzere Brezilya, Rusya, Hindistan,Çin ve Güney Afrika(BRİCS) 100milyar dolar sermayeli bir banka ku-ruyor. İMF ve Dünya Bankası,dünya ekonomisinin, batı emperya-lizminin ihtiyaçlarına uygun, ABDhegemonyasını koruyacak şekildedüzenlenmesinin, neoliberal politi-kaları dayatmanın en önemli araçla-rıydı.Dünya ekonomisinin içinde bulun-duğu kriz sonucu, ABD ekonomisi-nin, dünya ekonomisinin lokomotifiolma işlevini yerine getiremez halegelmesi, Çin ekonomisinin eski bü-yüme hızını kaybetmesi, Avrupa’nında toparlanma şansını ortadan kaldı-rıyor. Bu noktada uluslararası malikurumların, pazarların ve kaynakla-rın kullanımının önemi batı açısın-dan daha da artıyor.BRİCS ülkeleri, yeni banka ile ABDve batıya olan mali bağımlılığı azalt-mayı, krize giren, kaynak sıkıntısıçeken ülkeleri ve şirketleri fonlamakiçin kendi kurumlarını oluşturuyor.

İşçi Sözü - Haber

İşçi Sözü Ağustos 201414

İftar sofralarının faturasınıkim ödeyecek?

Ramazan ayı boyunca taşeron işçi-leri de dâhil birçok arkadaşımız iftarsofralarında ağırlandı. Biraz "hayırlaravesile olsun" diye, biraz da "sevaba gi-relim" kabilinden hürmet gördüler.

Bu ilgi ve davete sevinen işçi arka-daşlarımızdan bazıları "yöneticilerimizbeni de unutmamış" diyerek duygulan-dılar. Kendilerini ayrıcalıklı hissettiler.Yani beklenen oldu. Davetlerden nasi-bini alamayan bazı arkadaşlarımız ise"acaba beni niye çağırmadılar ki?" diyemerak içinde söylenip durdular. Yanibeklenen yine oldu.

Sadaka değil hakkımızı istiyoruzBaşhekimimiz iftar sofralarının baş

davetçilerindendi. "İş bırakma eylemle-riniz yasa dışıdır ve tekrar edersenizhiç kimsenin gözünün yaşına bakmamişten atarım" diyen de yine aynı hoca-mızdı. Peki, bizler 3,5 gün boyunca neiçin iş bırakmış ve neler talep etmiştik?Hep birlikte hatırlatalım mı?

1- İznimiz olmadan ve yasa dışıyollarla maaşlarımızdan kestiğinizyüzde 5'lik kesintilere derhal son verin!

2 - Bugüne kadar yaptığınız (iki yıl-lık) maaş kesintilerimizi derhal geriödeyin!

3- Yol parası kesintilerine sonverin!

4- Yemek parası kesintilerine sonverin!

5- Mahkeme kararlarına uyun ve ta-şeron kölelik sistemine son verin: Kad-rolu Çalışmak İstiyoruz!

Eylem ve direnişlerimizde bir nok-tayı ısrarla vurgulamıştık: SadakaDeğil Hakkımızı İstiyoruz!

Bütün bu haklı taleplerimiz geriçevrildi ve sürekli olarak işten atmaklatehdit ettiler. Bu da yetmezmiş gibi, iti-raz ettiğimiz kesintilere cevaben, biz-den yaptıkları kesintiler sonucu kişibaşı ve toplamda ne kadar kar ettikle-rini yazılı olarak sunma cesaretini bilegösterdiler. Bütün bunları yaparkensoframızdan çalınan ekmeğin "güna-hını", tüyü bitmemişlerimizin "veba-lini" hesap etmeye hiç mi hiçyanaşmadılar. Hem de daha Ramazanayına girmemişken ve yöneticilerimizebu gerçekliği sık sık hatırlatmışken.Umurlarında bile olmadı.

Ramazan ayı geldi ve bu kez iftarsofralarında günah çıkartmaya çalıştı-lar. Alın terimiz kurumadan biz işçile-rin hakkını vermeyenler, rızamızolmadan maaşımızı kesenler, iki yıllıkkesintilerimizi geri ödemeyenler iftarsofralarında hakkımızı helal etmemizibeklediler. Allah versin!

İftar sofralarında ve davetlerde yerbulan işçi arkadaşlarımızın sevinme-sine, yer bulamayan işçi arkadaşlarımı-zın da üzülmesine hiç gerek yok.Ramazan ayı "sadaka" ayı değil ve biz-ler de sadaka istemiyoruz. Anamızın aksütü kadar helal olan hakkımızı istiyo-ruz.

Mücadelelerin en kutsalıHakkımızı istemek için yaptığımız

3,5 günlük iş bırakma eylemlerimizinnedenine ve taleplerine kulak tıkayan-lar, istemlerimize cevapsız kalarak "dil-siz şeytan" rolüne soyunanlar olabilir.Ama daha da kötüsü; hak taleplerimiziçin yaptığımız eylemlerden yeni hakgaspları çıkaran yöneticilerimizin ol-masıdır. Mücadeleler sonucunda ka-zandığımız yılık izinlerimizden işbırakma sürelerini kesmeye kalkanlarınfütursuzluğunun nedeni, bizlerin sab-rını ve gücünü ölçmek olmalı. Bir kezdaha hatırlatmak isteriz, haksızlığakarşı mücadele etmek her zaman içinmubahtır. İşçi sınıfının hak alma müca-delesi, mücadelelerin en kutsalıdır.

Şimdi bir kez daha soruyoruz: Hak-sız ve hukuksuzca maaşlarımızdan kes-tiğiniz yüzde 5'lik tutar, yol ve yemekparalarımız, verdiğiniz iftar yemekle-rinde hiç aklınızın ucundan geçti mi?İftar sofralarınızın bedellerini de biz ta-şeron işçilerinden kesip kırpıp çıkara-cağınıza dair ciddi şüphelerimiz var.

M. Kara / Taşeron İşçisi

Rusya'ya yeniRusya'ya yeniekonomik ekonomik yaptırımlaryaptırımlar

Ukrayna krizi Avrupa Birliği (AB)ülkeleri ve ABD'nin Rusya'ya karşıuyguladığı ekonomik yaptırımları ge-nişleteceği belirtiliyor.

ABD, Rusya'nın ihracat kredisinide askıya aldıklarını duyururken, ABüyesi 28 ülke gelecekte Rusya'ya silahsatmayacağını, petrol ve gaz sektör-lerinde kullanılan bazı teknolojilerinkullanımı kısıtlanacağını, bazı Rusbankaları da Avrupa'da finans sektö-ründen dışlanacağını duyurdu.

AB ayrıca, Rusya Devlet BaşkanıVladimir Putin'in yakın çevresindeolup da, seyahat yasağı koyduğu vemal varlıklarını dondurduğu kişilerinsayısını da artırma kararı aldı.

Rusya'ya yönelik yaptırım baskıları,Malezya Hava Yolları'na ait bir uçağınyaklaşık iki hafta önce Ukrayna'nındoğusunda düşmesinin ardından art-mıştı.

Bu yaptırımların, bugüne kadargörülmüş en geniş ve en önemli yap-tırım kararı olduğu ifade ediliyor.

Rus Dışişleri Bakanlığı, bu karar-ların Avrupa enerji piyasasında fiyat-ların yükselmesine neden olacağınıifade ettiği bildiriliyor.

İşçi Sözü - Haber

Depremene kadarhazırız?

“İstanbul’da deprem sonrası top-lanma alanları şu an ne durumda?”diye biraz araştırınca iç ferahlatıcıbilgiler çıkmıyor.

17 Ağustos depreminin üzerindengeçen 15 yıldan sonra, İstanbul’daolası bir depremde toplanma ve çadırkurulacak alan olarak belirlenen 470noktanın büyük çoğunluğuna alışverişmerkezi, gökdelen ve lüks konutlar

inşa edildiği gerçeği ortaya çıktı.Depremde kullanılacak acil ulaşımyolları da otopark olarak İspark’a ki-raya veriliyor.

Deprem sonrasında toplanılacakve güvenlik sağlanacak olan bu nok-talar 2001 yılında İstanbul Büyükşe-hir Belediyesi tarafından hazırlananAfete Yönelik Acil Eylem Planı ilebelirlenmişti. Afete Yönelik AcilEylem Planı, olası bir İstanbul depre-minde halkın toplanacağı çadırkent-leri, ihtiyaç duyulan helikopterpistlerini, itfaiye ve sağlık tesislerinipark etme yasağı getirilen yollar iletoplayıcı yolları işaret eden, afet du-rumunda nereye-nasıl hareket edece-ğini gösteren bir plandı. İstanbulBüyükşehir Belediye’sinin web sayfa-sında yayınlanan Acil Eylem Pla-

nı’na, şu an web üzeriden ulaşılamı-yor. Zaten planın işaret ettiği pek çokalan, betonla kaplanmış durumda.

Sermayenin deprem sonrası top-lanma alanları ile ilgili son müdaha-lesi Kadıköy Moda-Gezi bostanınaoldu. Moda sakinleri için depremsonrası toplanma alanı olarak ayrılanaçık alanda otopark yapılmak içinbaşlatılan inşaat faaliyetleri mahallesakinleri tarafından durduruldu ve ça-dırlarla nöbet tutulmaya başlandı.

Sermayenin benzer hamlesi ile be-tona dönüştürülmek istenen GeziParkı da, o civarda yaşayan halkındeprem sonrası toplanma alanıdır.

İşçi Sözü - Haber

Page 15: İşçi Sözü Ağustos 2014

Ağustos 2014 İşçi Sözü 15

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba-

kanlığı, 2014 Temmuz ayı verilerini

açıkladı. Buna göre, "kayıtlı - resmi"

çalışan işçilerin ancak yüzde 10'u sen-

dikalı olarak görünüyor. Tek başına bu

"resmi" rakam bile durumun vahametini

ortaya koyuyor. Kayıt dışı ve gayrı

resmi çalışan işçilerle birlikte bu oranın

korkunç boyutlara ulaştığı bir kez daha

açığa çıkıyor.

Bakanlıkça açıklanan "resmi" veri-

lerle işkollarına göre "kayıtlı" çalışan

işçilerin dökümü şöyle:

"Avcılık, Balıkçılık, Tarım ve Or-

man" olarak sınıflandırılan işkolunda

35 bin 498, "Gıda Sanayi" işkolunda

69 bin 779, "Madencilik ve Taş Ocak-

ları" işkolunda 38 bin 996, "Petrol,

Kimya, Lastik, Plastik ve İlaç" işkolunda

42 bin 463, "Dokuma, Hazır Giyim ve

Deri" işkolunda 95 bin 894, "Ağaç ve

Kağıt" işkolunda 18 bin 922, "İletişim"

işkolunda 16 bin 524, "Basın, Yayın

ve Gazetecilik" işkolunda 4 bin 700,

"Banka, Finans ve Sigorta" işkolunda

84 bin 189, "Ticaret, Büro, Eğitim ve

Güzel Sanatlar" işkolunda 110 bin 533,

"Çimento, Toprak ve Cam" işkolunda

30 bin 499, "Metal" işkolunda 227 bin

569, "İnşaat" işkolunda 41 bin 980,

"Enerji" işkolunda 54 bin 433, "Taşı-

macılık" işkolunda 53 bin 779, "Gemi

Yapımı ve Deniz Taşımacılığı, Ardiye

ve Antrepoculuk" işkolunda 12 bin

220, "Sağlık ve Sosyal Hizmetler" iş-

kolunda 10 bin 780, "Konaklama ve

Eğlence İşleri" işkolunda 29 bin 757,

"Savunma ve Güvenlik" işkolunda 35

bin 335 ve "Genel İşler" işkolunda 175

bin 631 kayıtlı işçi çalışıyor.

İşçi Sözü - Haber

Ankara Nallıhan'da Ciner Gru-

bu'na ait Park Teknik A.Ş. Linyit

Kömür İşletmesi'nde grev kararı

alınmıştı.

Bin 250 işçinin çalıştığı Park

Teknik A.Ş. Linyit İşletmeleri iş-

çileri tarafından alınan grev kararı,

tıpkı cam işçilerinin aldığı grev

kararında olduğu gibi, Bakanlar

Kurulu kararı ile 60 gün ertelendi.

Adeta bir grev yasağına dönüşen

AKP Hükümeti'nin sermayeden ya-

na bu kararları, tepki çekmeye de-

vam ediyor.

Bakanlar Kurulu'nun grev erte-

leme kararına cevap yine Ciner

Grubuna ait Park Teknik A.Ş. Linyit

Kömür İşletmesi işçilerinden geldi.

Bakanlar Kurulu kararına itiraz

ederek tepki gösteren işçiler karara

uymadılar ve toplanarak oylama

yaptılar. Oylama sonucunda yeniden

grev kararı alan işçiler greve baş-

ladılar.

İşçi Sözü - Haber

İstanbul Avcılar'da bulunan Bo-

ğaziçi Elektrik Bölge Müdürlü-

ğü'nde çalışan iki işçi işten atıldı.

İşten atılan arkadaşlarına destek

vermek için toplanan işçilerin pro-

testo gösterisine karşı önce özel

güvenlikçileri çıkarıp, ardından da

polisi saldırttılar.

İşten atmaları protesto edenler

arasında bulunan Enerji-Sen Genel

Başkanı Ali Duman, Eğitim Sekre-

teri Süleyman Keskin ve işyeri baş

temsilcisi Salih Yaman polisler ta-

rafından gözaltına alındılar. Polis

saldırısında tartaklanan işyeri baş

temsilcisi Recep Gazioğlu ise kalp

krizi geçirdi.

İşten atmalar ve polis saldırısı

ile gözaltına almalar DİSK Genel

Sekreteri Arzu Çerkezoğlu'nun da

aralarında bulunduğu sendika yö-

neticileri tarafından protesto edil-

di.

İşçi Sözü - Haber

İş cinayetlerininİş cinayetlerinin6 aylık raporu:6 aylık raporu:978 işçi yaşa978 işçi yaşa--mını yitirdimını yitirdi

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mecli-si'nin duyurduğu iş cinayetleri raporunagöre 2014 yılının ilk altı ayında en az978 işçi yaşamını yitirdi.

Ocak ayında 92 işçi,Şubat ayında 82 işçi,Mart ayında 121 işçi,Nisan ayında 121 işçi,Mayıs ayında 416 işçi,Haziran ayında 146 işçi iş cinayteleri

sonucu yaşamını yitirdi.Yaşamını yitiren işçiler arasında 14

yaş ve altında 7 çocuk işçi, 15-17 yaşarasında 12 çocuk/genç işçi bulunu-yordu.

İşkollarına göre iş cinayetleri1- Soma, Şırnak Cudi Dağı ve Zon-

gundak madenlerinde çalışan işçilerarasında 325 işçi yaşamını yitirdi.

2- Ülke ekonomisinin lokomotifiolarak adlandırılan inşaatlarda 187 işçiyaşamını yitirdi. Yol, köprü, lüsk konut-lar ve alışveriş merkezleri inşaatlarındaçalışan işçiler, kar hırsı ile güvenlik ted-birleri alınmadan çalıştırılıyorlar. 187işçinin 109’u çok basit önlemlerle önüalınabilecek yüksekten düşme sonucu,36’sı ise ezilme sonucu yaşamını yi-tirdi.

3- Tarım, Orman işkolunda 122 işçican verdi. Çiftçilerde en çok ölüm tar-layı sürerken traktörün devrilmesi so-nucu ezilme ve kene ısırması sonucuKırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA)olurken, ücretli işçilerde kapalı kasakamyonetlerin devrilmesi nedeniylegerçekleşti.

4- Şehirlerarası otobüs, taksi, tır,yolcu minibüsü, moto kurye, yük vekargo kamyonu şoförleri ve makinistlerarasında yani taşımazılık iş kolunda ça-lışan 79 işçi yaşamını yitirdi.

5- Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema iş-kolunda 43 işçi can verdi.

6- Metal işkolunda 39 işçi can verdi.Metal işçilerinin çoğunluğu trafik ka-zası, ezilme, elektrik çarpması vedüşme sonucu yaşamını yitirdi.

7- Belediye, genel işler işkolunda ça-lışan temizlik işçisi, itfaiyeci, seyyar sa-tıcı, atık toplayıcısı ve ev işçisi olarakçalışan 28 işçi yaşamını yitirdi.

8- Savunma, güvenlik iş kolunda ça-lışan 27 işçi, enerji iş kolunda çalışan18 işçi, Ağaç, Kağıt işkolunda çalışan17 işçi, Konaklama, Eğlence işkolundaçalışan 17 işçi, Petro-Kimya, Lastik iş-kolunda çalışan 16 işçi, Gemi, Tersane,Deniz, Liman işkolunda çalışan 13 işçi,Tekstil, Deri işkolunda çalışan 12 işçi,Çimento, Toprak, Cam işkolunda çalı-şan 9 işçi, Sağlık, Sosyal Hizmetler iş-kolunda çalışan 8 işçi, Gıda, Şekerişkolunda çalışan 7 işçi yaşamını yitirdi.

İşçi Sözü - Haber

İşçilerin yüzde 10'u sendikalı

Karar maden işçilerinin

Önce işten attılar sonra saldırdılar

Page 16: İşçi Sözü Ağustos 2014

İşçi Sözü B ü t ü n ü l k e l e r i ni ş ç i l e r i , b i r l e ş i n !

“Burjuva iktisatçıları sistemin bü-

tün çelişkilerinin açığa çıktığı kriz

dönemlerinde gerçeğin ortaya konul-

ması ihtiyacının kendisini dayatması-

na rağmen, kapitalizmin savunulması-

na öncelik vermekten vazgeçmezler.

Kapitalist ekonominin gerçek yasala-

rının, tarihi eğilimlerinin üzerinin ör-

tülmesine hizmet ederek, ideolojik

olarak vazgeçilmez bir hizmette bulu-

nurlar”

"İtalyan yazar İgnazio Silone'nin

ünlü roman kahramanı Fontamara,

Roma'da kiliselerden daha görkemli

kubbeleriyle yükselen banka binaları-

nı gördüğünde irkilir. ‘Başka Tan-

rı'nın kiliseleri. Şimdi yeryüzüne hük-

meden gerçek Tanrı'nın, paranın. O

her şeye hükmeder.’ demekten kendi-

sini alamaz. Sözünü sakınmayan Fon-

tamara, burjuva iktisatçılarını tanımış

olsaydı, her halde onlara “Para Tan-

rı”nın rahipleri demekten çekinmez-

di...”

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakül-

tesi'nden 1985 yılında mezun olan Er-

han Bilgin “İktisatçıların İktisadı”

(h2o Kitap • Temmuz 2014) adını ta-

şıyan kitabına yukarıda alıntılanan

edebi bir örneklemeyle başlamış. Pet-

rol•İş ve DİSK Genel Merkezi gibi

sendikalarda da çalışan Erhan Bil-

gin'in bazı makaleleri Radikal ve

Cumhuriyet gazetelerinde yayımlan-

dı. "İktisatçılar, malların ve paranın

dolaştığı her yerde felaketin de bere-

ketin de “Para Tanrı”yı var eden kapi-

talizmden geldiğini anlatıp dururlar"

diyen Erhan Bilgin bu anlayışı tanım-

lar ve eleştirir; “Hikâyelerinde kapita-

lizm ezeli ve sonsuza kadar sürecek

son uygarlık olarak anlatılır. Hakikat

arayışı yerini, kapitalizmin her koşul-

da savunulmasına bırakmıştır. Bu

yüzden teorileri, gerçeğin tersyüz

edildiği bir dogma haline gelmiştir.”

Erhan Bilgin'in “İktisatçıların İkti-

sadı” adlı kitabı, adından da anlaşıla-

cağı üzere, “tanınmış” bazı iktisatçı-

ların bakış açılarını irdeleyen ve eleş-

tiren makalelerden oluşuyor. “Burju-

va iktisatçıları sistemin bütün çelişki-

lerinin açığa çıktığı kriz dönemlerin-

de gerçeğin ortaya konulması ihtiya-

cının kendisini dayatmasına rağmen,

kapitalizmin savunulmasına öncelik

vermekten vazgeçmezler. Kapitalist

ekonominin gerçek yasalarının, tarihi

eğilimlerinin üzerinin örtülmesine

hizmet ederek, ideolojik olarak vaz-

geçilmez bir hizmette bulunurlar” di-

yen Erhan Bilgin'in kitabının öyküsü

2008 • 2009 krizine kadar uzanıyor.

“Yerli iktisatçılarımızın görüşleri üze-

rinden burjuva iktisat düşüncesini in-

celemek” gibi bir hedef belirliyor.

Kitapta yer alan makalelerde ince-

lenen ve irdelenen iktisatçıları özgün

bir dille başlıklarında da tanımlıyor:

• Karın doyuran iktisat (Seyfettin

Gürsel)

• Mugalâtacı iktisat (Deniz Gökçe)

• Laboratuardaki iktisat (Fatih

Özatalay)

• Makul iktisat (Güngör Uras)

• Tekâmülcü iktisat (Süleyman Ya-

şar)

• Öngörüsüz iktisat (Taner Berk-

soy)

• Bütçenin iktisadı (Cemil Ertem)

• Kurallı iktisat (Daron Acemoğlu)

• Vatandaşın iktisadı (Asaf S.

Akat)

• Kontrolsüz iktisat (Uğur Gürses)

• Mekanik iktisat ( Korkut Bora-

tav)

• Kamu iktisadı (Erinç Yeldan)

• Eğreti iktisat (İzzettin Önder)

• Kadınların iktisadı (Mustafa

Sönmez)

• Kriminal iktisat (Mustafa Sön-

mez)

• Görünmeyen iktisat (Özgün Ak-

güç)

• İşçinin iktisadı

Erhan Bilgin'in kitabına dair, “bur-

juva iktisadi düşüncesinin, kapitaliz-

min gerçek yüzünü karartan örtüsü-

nün kaldırılmasına bir nebze bile kat-

kı sunabiliyorsa amacına ulaşmış ola-

caktır” diyor. Buna karar verecek olan

ise sizlersiniz.

N. Cemal

İktisatçıların İktisadı

İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Kitap tanıtımı