16
Yolsuzluk ve rüşvet almakla suçlanan AKP hükümetinin dört eski bakanı, yargılanmak üzere Yüce Divana gönderilmekten, şimdilik kurtuldu. Ancak, Meclis genel kurulunda yapı- lan oylamada AKP gurubu ciddi fire verdi; yak- laşık elli milletvekili eski bakanları destekleme- di. Bu durum, ne AKP içinde kalıcı bir bölünme- nin işareti ne de AKP yönetiminin, milletvekille- rini bu konuda özgür bıraktığının göstergesidir. Oylamada ortaya çıkan bu tablo, eski bakanla- rın suçlu olduklarına dair kamuoyu vicdanında oluşan kesin hükmün, Meclis’teki yansımasıdır. AKP’lilerin “darbe” olarak niteledikleri, 17-25 Aralık operasyonu, siyasi arka planı bulunması- na karşın, özünde iktidar partisini hedef alan bir yolsuzluk ve rüşvet operasyonuydu. İktidar- da bulunduğu 12 yıllık dönemde bütün siyasi muhaliflerini bertaraf eden ve yapılan bütün seçim ve referandumlardan zaferle çıkan AKP, fiilen bir tek parti rejimi kurmuştu. Bu durumun da sağladığı özgüven ve rehavetle, burjuva si- yasetinin ayrılmaz bir parçası olan rüşvet ve yolsuzluğa, gırtlağına kadar battı. Rüşvet ve yolsuzluk, siyasi iktidarın “yumuşak karnı”, en zayıf yanıydı. Halkın vicdanında aklanamadılar Esnek ve güvencesiz çalışma koşullarına, taşe- ron ve rödovans uygulamalarına son verilme- sini sağlamayan her düzenleme, her “plan”, her “tasarı” iş cinayetleri konusunda göz boyama- dan öteye gitmeyecektir. Güvenceli iş, güvenli gelecek; sermayeden ve devletten bağımsız işçi denetimi ile sağlanabilir. İlkokulda din dersinin zorunlu olması; anaoku- lunda değerler eğitimi verilmesi ve liselerde bir saat olan din dersinin iki saate çıkarılması ka- rarı alındı. Buradan bizim anladığımız, Gülen cemaatini ve onun dindar yandaşlarını hedef alan AKP, kendi dindarını yaratmak ve dindar- ları kendisine tabii kılmak istiyor. Yönetim ve taşeron firma için formalite niteli- ğindeki "işçi sağlığı" eğitimlerinin tek bir amacı ve işlevi var. Her hangi bir "iş kazası" duru- munda iş cinayetine kurban giden bir işçi, ya da sakatlanan bir işçi olduğunda "yasal" açıdan kendilerini kurtarmak. Sadece, ama sadece bundan ibaret. HDP’nin baraj derdi, neden herkesi gerdi? Aykut Özer > 5 “İç güvenlik paketi” ne getiriyor? İlkay Öngören > 6 Taşeron sistemi işçileri onursuzlaştırmak istiyor N. Cemal > 8 Yunanistan’da seçimlerin galibi SYRIZA Mustafa Eker > 11 Uçak kazası değil, taşeron cinayeti Bahadır Altan > 15 Şubat 2015 / Sayı 8 Fiyatı 1,5 TL Metal işçileri greve hazır Annelik kariyer değildir Taşeron sistemi gerçeği ve İstanbul Üniversitesi Oya Öznur > 3 Ayla Çelik > 4 Mecnun Çınar > 10 İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Devamı 2. sayfada >

İşçi Sözü Şubat 2015

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Şubat 2015 tarihli 8. sayısı.

Citation preview

Page 1: İşçi Sözü Şubat 2015

Yolsuzluk ve rüşvet almakla suçlanan AKPhükümetinin dört eski bakanı, yargılanmaküzere Yüce Divana gönderilmekten, şimdilikkurtuldu. Ancak, Meclis genel kurulunda yapı-lan oylamada AKP gurubu ciddi fire verdi; yak-laşık elli milletvekili eski bakanları destekleme-di.

Bu durum, ne AKP içinde kalıcı bir bölünme-nin işareti ne de AKP yönetiminin, milletvekille-

rini bu konuda özgür bıraktığının göstergesidir.Oylamada ortaya çıkan bu tablo, eski bakanla-rın suçlu olduklarına dair kamuoyu vicdanındaoluşan kesin hükmün, Meclis’teki yansımasıdır.

AKP’lilerin “darbe” olarak niteledikleri, 17-25Aralık operasyonu, siyasi arka planı bulunması-na karşın, özünde iktidar partisini hedef alanbir yolsuzluk ve rüşvet operasyonuydu. İktidar-da bulunduğu 12 yıllık dönemde bütün siyasi

muhaliflerini bertaraf eden ve yapılan bütünseçim ve referandumlardan zaferle çıkan AKP,fiilen bir tek parti rejimi kurmuştu. Bu durumunda sağladığı özgüven ve rehavetle, burjuva si-yasetinin ayrılmaz bir parçası olan rüşvet veyolsuzluğa, gırtlağına kadar battı. Rüşvet veyolsuzluk, siyasi iktidarın “yumuşak karnı”, enzayıf yanıydı.

Halkın vicdanında aklanamadılar

Esnek ve güvencesiz çalışma koşullarına, taşe-ron ve rödovans uygulamalarına son verilme-sini sağlamayan her düzenleme, her “plan”, her“tasarı” iş cinayetleri konusunda göz boyama-dan öteye gitmeyecektir. Güvenceli iş, güvenligelecek; sermayeden ve devletten bağımsız işçidenetimi ile sağlanabilir.

İlkokulda din dersinin zorunlu olması; anaoku-lunda değerler eğitimi verilmesi ve liselerde birsaat olan din dersinin iki saate çıkarılması ka-rarı alındı. Buradan bizim anladığımız, Gülencemaatini ve onun dindar yandaşlarını hedefalan AKP, kendi dindarını yaratmak ve dindar-ları kendisine tabii kılmak istiyor.

Yönetim ve taşeron firma için formalite niteli-ğindeki "işçi sağlığı" eğitimlerinin tek bir amacıve işlevi var. Her hangi bir "iş kazası" duru-munda iş cinayetine kurban giden bir işçi, yada sakatlanan bir işçi olduğunda "yasal" açıdankendilerini kurtarmak. Sadece, ama sadecebundan ibaret.

HDP’nin baraj derdi, neden herkesi gerdi?Aykut Özer > 5“İç güvenlik paketi” ne getiriyor?İlkay Öngören > 6Taşeron sistemi işçileri onursuzlaştırmak istiyorN. Cemal > 8Yunanistan’da seçimlerin galibi SYRIZAMustafa Eker > 11Uçak kazası değil, taşeron cinayetiBahadır Altan > 15

Şubat 2015 / Sayı 8Fiyatı 1,5 TL

Metal işçileri greve hazır Annelik kariyer değildir Taşeron sistemi gerçeği veİstanbul Üniversitesi

Oya Öznur > 3 Ayla Çelik > 4 Mecnun Çınar > 10

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Devamı 2. sayfada >

Page 2: İşçi Sözü Şubat 2015

Halkın vicdanındaaklanamadılar

O nedenle siyasi muarızları, AKPiktidarına buradan yüklendi. Bunakarşın, bu operasyonların hükü-metin en tepesine kadar uzanıp,AKP’yi iktidardan götüreceğini gö-ren, başta R.Tayyip Erdoğan olmaküzere, hükümet yetkilileri, operas-yonu yürüten polis ve savcıları gö-revden alarak soruşturmanın de-rinleştirilmesini engelledi. Dahasonra da yeni atanan savcılar vası-tasıyla, takipsizlik kararı çıkartarak,yolsuzluk dosyalarını rafa kaldırdı.Meclis’te de eski bakanların YüceDivana gitmesini engelleyerek, sü-rece, şimdilik, son noktayı koydu.Şimdilik diyoruz; çünkü bütün ka-nıtlar ortada dururken, iç siyasi ko-şulların değişmesiyle, bu dosyala-rın yeniden raftan indirilmesi hiçde uzak bir ihtimal değil.

AKP, oylamada neden bölündü?Yolsuzluk Komisyonuna sunulan

kanıtlar ve bilirkişi raporları, eskibakanların aleyhine idi. Bununüzerine AKP de iki eğilim ortayaçıktı. Birincisi, Başbakan Davutoğluve bazı bakanların eğilimiydi. Bun-lar, eski bakanların Yüce Divan’dayargılanmalarının önünü açarak,partinin süreçten aklanarak çıkma-sını sağlamak ve seçimlere, sırtla-rından önemli bir kamburu atmışolarak gidilmesini savunuyorlardı.Davutoğlu’nun, “Kardeşimiz de ol-sa, gözünün yaşına bakmayız” ifa-desi ve kamuoyuna yaptığı şeffaf-

lık yasasına dönük açıklamalar, bueğilimin ifadesiydi. Böylece, rüşvetve yolsuzluk olayları kişiselleştiril-miş, partinin geleceği kurtarılmışolacaktı.

İkinci eğilim ise başta Erdoğanolmak üzere, parti kadrolarınınönemli bir kısmına hâkim olan, bukonuya artık son noktanın konula-rak, gündemden düşürülmesi yak-laşımıydı. Çünkü eski bakanlarınYüce Divana gönderilmeleri halin-de, bu durum, ister istemez partiyiyıpratacaktı. Kamuoyunda, yolsuz-lukların tartışması sürecek ve busüreç partinin en tepesine kadaruzanabilecekti. Kısacası, onlara gö-re, Yüce Divan süreci, pimi çekilmişbir bombaya dönüşebilir ve birçokismi ve partiyi vurabilirdi. Ayrıca,gerek 30 Mart yerel seçimlerindengerekse Cumhurbaşkanlığı seçim-lerinden başarıyla çıkılmış olması,halkın, yolsuzluk ve rüşvet söylen-tilerine itibar etmediğini gösteri-yordu! Halk, seçim sonuçlarıyla,kendilerini aklamıştı! O nedenle,özellikle son dönemdeki kararları-na kuşkuyla baktıkları AnayasaMahkemesinin, eski bakanları, Yü-ce Divan sıfatıyla yargılaması baş-larına bela açabilirdi!

Kamuoyuna sızan bilgiler, parti-de iki farklı eğilimin olduğunudoğruluyor. Komisyonda, eski ba-kanların suçlu olduklarına dair birkanaat oluşması üzerine, BaşbakanDavutoğlu bu kişilerle toplantı ya-

parak, Yüce Divana gitmeyi kendi-lerinin istemelerini önermiş. Davu-toğlu’ndan umduklarını bulama-yan eski bakanlar, bu defa Erdo-ğan ile görüşmeye gitmiş; bu sü-reçte de Komisyon, kararını açıkla-mayı ertelemiş. Erdoğan ise eskibakanlara sahip çıkarak, Meclis’te-ki oylamanın sonucunu belirlemiş.

Burjuva siyaset yolsuzluk üretirYolsuzluk ve rüşvet burjuva siya-

setin ayrılmaz bir parçasıdır. Sıra-dan bir milletvekili adayının bile,vekil seçilebilmek için, yüz binlercelira harcama yapması bunun gös-tergesidir. Vekil seçilmek için har-canan para, ileride kendisi ve ya-kınlarına sağlanacak menfaatleriçin yapılan bir yatırımdır. Rejim-den rejime farklılıklar göstermeklebirlikte, kapitalist sistem, siyasetsınıfının yolsuzluk, rüşvet ve kayır-macılığını tolere eder, hoş görür. Onedenle, yolsuzluklarından dolayıyargılanıp, ağır cezalara çarptırıl-mış siyasetçilere pek rastlanmaz.Bu durum ya yolsuzluklar ayyukaçıktığında ya da siyasetçi sistemezarar verip, siyasi itibarını kaybetti-ğinde görülür.

Sınıf bilincine sahip olmayanemekçilerin tavrı da burjuvazinin-kine benzer. Kendisine doğrudanzarar vermediği, işler görece iyigittiği sürece, siyasetçilerin yolsuz-luk ve rüşvetini pek sorun etmez.Buna bağlı olarak, halk çoğunlu-ğunun son iki seçimde AKP’yi ter-cih etmesi, bu partinin temiz oldu-ğuna inandığından değil, duru-mundan kısmen hoşnut olmasın-dan ve bu partiye karşı ciddi bir si-yasi alternatif görmediğindendir.

Oysa siyasetçilerin burjuvazininbelirli kesimlerine çıkar sağlayarakelde ettikleri haksız kazanç, emek-çilere, sağlıksız çevre, geri bir sağ-lık hizmeti ve yetersiz sosyal yar-dım, emekçi çocuklarına kötü eği-tim biçiminde yansır. O nedenle,Karunlaşıp, “deveyi hamuduyla yu-tan” iktidardaki siyasetçilerle mü-cadele etmek de, rüşvet ve yolsuz-luğu üreten kapitalizm bataklığınıortadan kaldırmak da işçi sınıfı veemekçilerin hedefi olmalıdır.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Şubat 2015, Sayı: 8Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulWeb: www.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu böl-

ge ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yan-gın, her geçen gün, farklı ülkeleri kapsa-yarak genişliyor. İlk bakışta mezhep te-melli bir boğazlaşma görüntüsü vermesi-ne karşın, bölge, çok daha karmaşık veçok yönlü çelişkileri içinde barındıran birmücadele alanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bu-nun iki temel nedeni var. Birincisi, AKP ik-tidarının, bölgesel güç olma ihtirasıyla bukavganın içine bodoslama dalması ve buçerçevede “şeytanla işbirliği yapması”.İkinci nedeni ise, içeride iktidarını sağlam-laştırmak adına, toplumu kutuplaştırarak,en ufak bir kıvılcımla patlayacak hale ge-tirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sını-fının da bu kutuplaşmadan etkilenerekkendi içinde bölünmüş olmasıdır. Çünküsavaşların, sömürünün, eşitsizliğin mü-sebbibi olan, doğayı katleden, tüm in-sanlığı yıkıma götüren kapitalist sistemeson verecek, sömürünün ve eşitsizliğinolmadığı adil bir düzen olan sosyalizmikuracak yegâne güç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadele-de, kendi sınıfsal konumlarını esas alarakdeğil, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mez-hepsel ya da etnik kimlikleri ya da farklıburjuva siyasi eğilimlerin destekçisi olarakyer almaktadırlar. Toplumda mağdurlarınve ezilenlerin yanında yer alarak, özgür-lük, eşitlik, adalet ve demokrasi mücade-lesini tavizsiz olarak sahiplenmekle birlik-te, toplumsal ve siyasi mücadelede kendibağımsız sınıf politikasıyla yer almak, işçisınıfı için, yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf ola-rak yerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfınayardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu he-defe bağlı olarak, işçi sınıfının burjuvaideolojisinden ve burjuva siyasi eğilimler-den kurtulması için, işçi sınıfının siyasimücadele deneyim, birikim ve bilgisini sı-nıfa taşımaya çalışacaktır. Kapitalist siste-mi, onun siyasi temsilcilerini ve eğilimleri-ni teşhir edecektir. Toplumdaki bütün sı-nıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konu-sunda, işçi sınıfını aydınlatacak, sınıf pers-pektifinin oluşmasına katkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşu-nun kendi eseri olacağının bilinciyle, işçisınıfının inisiyatif kazanmasına, mücadeledeneyimlerini geliştirmesine yardımcı ola-caktır. Bunu yaparken, doğruların mutlakbilgisine sahip olduğu yanılsamasıyla,ikameci, dayatmacı, sekter politikalargütmek yerine, işçilerin yaşayarak öğren-mesini sağlayacaktır. Söz, yetki ve kararınişçilere ait olduğu gerçeğini bir an bileakıldan çıkarmayacaktır. İşçilere, bir öğ-retmen gibi yaklaşmayacak; sınıfla tümilişkilerinde, öğrenme-öğretme diyalekti-ğini hayata geçirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Şubat 2015

Penguen, 640. sayı,25 Aralık kapağı

Page 3: İşçi Sözü Şubat 2015

Metal işçileri greve hazır

Metal işçilerinin örgütlüolduğu sendikalar ile pat-ronların örgütü Metal Sana-yicileri Sendikası (MESS)arasında, yaklaşık 120 binmetal işçisini doğrudan et-kileyen sözleşme görüşme-leri 1 Eylül’de başladı.Türk-İş’e bağlı Türk MetalSendikası ile Hak-İş’e bağlıÇelik-İş Sendikası, 16 Ara-lık’ta patronların sunduğuçerçeveyi kabul edip üç yıl-lık sözleşmeyi imzaladı.DİSK’e bağlı Birleşik Me-tal-İş Sendikası ise bu söz-leşmenin işçilerin haklarınıtırpanlayacağını belirterekyasal süreci tamamladı vegrev kararı aldı. 29 Ocak’tagrev başlıyor.

İşçiler ne istiyor?Patron sendikası MESS,

bu yıl toplu sözleşme düze-nini tamamen değiştirerek,üç yıllık sözleşme imzalan-masını dayattı. Birleşik Me-tal-İş Sendikası ise sözleş-me süresinin iki yıldan üçyıla çıkartılmasının, temelücret ve ücret zammı açı-sından hak kaybına yol aça-cağını belirtiyor. Çünkü iş-çiler için önemli olan söz-

leşmenin ilk altı ayı içinbelirlenecek temel ücret veücret zammı. Sonraki altıaylık dönemlerde ise ilk dö-nemde belirlenen ücret üze-rinden -enflasyon oranında-cüz’i zam veriliyor ve neti-ce olarak ücretler eriyor. Bunedenle metal işçileri içiniki yılda bir ücret ve sosyalhakların yeniden belirlen-mesi son derece önemli.Patron sendikası ise bu sü-reyi üç yıla çıkartarak üc-retleri fiilen düşürecek birkurnazlık peşinde.

Türk Metal ve Çelik-İşSendikaları, toplu sözleşmedüzenini işçiler aleyhinedeğiştiren ve ücret düzeyinidüşürecek bu sözleşmeyiimzalamakta gecikmediler.Gerekçe olarak ise “iyi birücret zammı aldıklarını, za-fer kazandıklarını” açıkla-dılar. Ancak Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlü iş-çiler, iddia edilen zam ya-pılsa bile “işçilere yansıya-cak genel ortalamanın net122-TL olduğunun ve orta-da bir zafer olmadığının”altını çiziyorlar. Toplu söz-leşme süresinin daha dauzatılması halinde ise ücret

düzeyinin daha da düşece-ğinin belirterek, sürenin üçyıla çıkartılmasına itirazediyorlar.

Sendika’nın ve işçilerinikinci önemli talebi ise me-tal işkolunda yeni işe başla-yan işçiler ile eski işçilerarasındaki ücret makasınınkapatılması. Yeni başlayanişçiler düşük ücretle başla-tıldığı için maktu yüzdelikzam yapılması, işçiler ara-sındaki ücret makasını ka-patmıyor. Bu nedenle yeniişçilerin ücretlerinde ayrıcaiyileştirme istiyor ve tümişçiler için yüzde 20 zamtalep ediyorlar. Diğer birtalep de ücretlerde indirimyapılmaksızın iş saatlerininhaftalık 37,5 saate düşürül-mesi.

Grev kararı nasıl alındı?Birleşik Metal-İş Sendi-

kası, Nisan ayından itibarenişyerlerindeki toplu sözleş-me kurullarıyla birlikte top-lantılar yapıldığını, bu top-lantılarda üye işçilerin yüz-de 20’si ile doğrudan görü-şüldüğünü, toplu sözleşmekonusunda tabanın önerile-rinin alındığını ve patron

sendikasının teklifinin debu kurullarda değerlendiril-diğini belirtiyor. Grev kara-rı için merkezi toplu sözleş-me komisyonunda eğilimyoklaması yaptıklarını, bu-nunla da yetinmeyerek iş-yerlerinde işçilerle görüş-tüklerini ve ezici bir çoğun-lukla grev kararı aldıklarınıvurguluyorlar.

29 Ocak’ta on dört ildekırk beş fabrikada grev baş-layacak. Bu fabrikaların ço-ğunluğu Gebze, Kocaeli veBursa’da bulunuyor. Bile-cik, Konya, Osmaniye gibiillerde de grev yapılacak.Toplamda 15 bin işçi grevekatılacak.

İşçi sınıfının greviÇalışma ve Sosyal Güven-

lik Bakanlığı verilerine gö-re metal sektöründe 1 mil-yon 427 bin işçi çalışıyor.Sendikalı işçilerin yüzde20’sini de metal işçilerioluşturuyor. Bu haliyle me-tal işçileri işçi sınıfınınmotor güçlerinden. Dolayı-sıyla grevin sonuçları yal-nızca 15 bin işçiyi değil,tüm emekçileri etkileyecek.

Kırk beş fabrikada 15 binmetal işçisinin yapacağıgrev, patronlar açısından dakritik önemde. Türkiye’desermaye büyüklüğüne göreyapılan sıralamada ilk50’ye giren şirketlerin 25’imetal sektöründen. Metalsektörünün sermaye açısın-dan da kilit önemi var. Bunedenle AKP Hükümeti, tıp-kı Şişecam işçilerinin gre-vini ertelediği gibi, metalişçilerinin grevini de engel-lemek için hamle yapabilir.

Metal işçileri grevinin ba-şarıya ulaşması, tüm işçi sı-nıfını etkileyecek bir önemesahip.

Oya Öznur

Şubat 2015 3İşçi Sözü

Page 4: İşçi Sözü Şubat 2015

Annelik kariyer değildirİşçi Sözü4 Şubat 2015

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun,geçtiğimiz yılbaşında gerçekleştirdi-ği geleneksel “Yılın ilk bebeği ziya-reti’ kapsamında sarf ettiği, “Kadı-nın tek kariyeri annelik olmalı” söz-leri, kamuoyunda, ‘kuyuya atılan taşetkisi’ yarattı. Sağlık Bakanı Meh-met Müezzinoğlu, 2015 yılının ilkbebeğini ziyareti için geldiği Süley-maniye Kadın Doğum ve ÇocukHastalıkları Eğitim ve AraştırmaHastanesi'nde, "anneler, annelik ka-riyerinin dışında bir başka kariyerimerkeze almamalıdır" dedi. AyrıcaMüezzinoğlu, yılın ilk bebeğini zi-yareti sırasında, üç çocukları oldu-ğunu söyleyen bebeğin babasına, "Ozaman sen söz dinleyenlerdensin"de dedi. Bir madalya takmadığı kal-dı.

“Annelik kariyer değil tercihtir,karar kadınlara aittir”

“Kadın Cinayetlerini Durduraca-ğız Platformu’nun” çağrısıyla, ka-dınlar, İstanbul, İzmir, Ankara veEskişehir’de toplanarak, “Annelik

Kariyer Değil Tercihtir, Karar Ka-dınlara Aittir” sloganının ve Cum-hurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ,Aile ve Sosyal Politikalar BakanıAyşenur İslam, Başbakan AhmetDavutoğlu ve Sağlık Bakanı Meh-met Müezzinoğlu'nun fotoğrafları-nın yer aldığı, üzerinde, “Suçlularkurulu” yazılı pankart açtılar. Elle-rinde, “Çeyiz parası değil kitap pa-rası istiyoruz”; “ İşte, evde, okulda,karar kadınların” yazılı dövizleri ta-şıyan kadınlar, oturma eylemi yap-tılar ve basın açıklamalarını okudu-lar. Yazar Elif Şafak da, Bakan Mü-ezzinoğlu'na tepki gösterdi. Twitterhesabından açıklama yapan Şafak,"Annelik 'kariyer' değildir, kadınla-rın hangi kariyeri seçip, nasıl yaşa-yacaklarına siyasetçiler değil, ka-dınlar karar verir." dedi.

Bakan Müezzinoğlu’nun “anne-lik kariyeri” lafı ne gündem değiş-tirme hamlesi ne de “aman gene mi”deyip geçiştirilebilecek bir deli saç-ması. Bu ve benzeri sözler, milletioyalamak için ortaya atılmış arkası

boş sözler değil; kadınların hayatınıdoğrudan etkileyen toplumsal yargı-ları ve hali hazırda sürdürülen ikti-dar politikalarını sergiliyor. Meseleciddi yani.

“Kariyer” dediğimiz şey “bireyinyaşamının üretken yıllarını kullana-rak geliştirdiği ve genelde çalışmahayatının sonuna dek sürdürdüğü işya da pozisyon. Sağlık, eğitim vesosyal hizmet kurumlarında sunul-ması gereken bakım yükümlülükle-rinin, “annelik kariyeri” adı altındaneden kadınların yapması gerekenişler olduğu sorusunun cevabı belli.Kadınların aile içindeki en temelgörevi sisteme eklemlenmeye hazırbireyler yetiştirmek. Kadının kritiksorumluluklarından bir diğeri de,devletin-sistemin din ideolojisininiçselleştirilmesine hizmet etmek.Böylesi bir “kariyer alanı” olarakaile, kadınlara bırakılamayacak ka-dar büyük öneme sahip olduğundan,bu alanda devletin denetimi söz ko-nusu! Ve bu nedenle devlet adamlarıbu konuyu sık sık telaffuz etmekte.Zamanında İstanbul’da açtıkları“Annelik Üniversitesi” de bu yoldabir başlangıçtı. Kariyer yolu başlan-gıcı…

Kadınlara anneliği öğretmeyin!Bir diğer sorun da anneliğin sü-

rekli fedakârlık beklenen kutsal biryanının olduğunun söylenmesi. An-nelik fedakârlıksa eğer, bu, annelerfedakârlık yapmak zorunda bırakıl-dıkları için böyle. Kadınların, anneolduktan sonra daha önceki kimlik-lerinden vazgeçmeleri beklendiğiiçin, belli bir ‘annelik’ şablonunauymaları istendiği için. Annelik birkadının erişebileceği en kutsal mer-

tebe olarak tanımlanıyor toplumu-muzda. Anne olmak kutsal bir ayrı-calıkmış gibi gösterilerek, bu kut-sallığın gerektirdiği biçimde dav-ranmaya zorlanıyor kadınlar. Budavranışların dışına çıkan kadınlarötekileştiriliyor ve hatta cezalandırı-lıyor. Bu toplumsal baskı yeterinceendişe verici değilmiş gibi, kadınlık,giderek yayılan bir devlet politikasıaltında anneliğin içine hapsedilme-ye çalışılıyor. Son açıklanan teşvikpaketinde annelere ‘en kutsi mis-yonlarını’ yerine getirdikleri için,doğum hediyesi (çeyrek altın) vaatedilirken, daha çok sayıda çocuk ya-pan annelere daha çok izin verilme-si öngörülüyor. Böylece anne olankadın anne olmayan kadına, üç ço-cuk annesi olan kadın tek çocuk an-nesi olan kadına göre daha üstün kı-lınıyor.

Peki, nedir annelik? Annelik bir-çok şeydir. Evet, fedakârlıktır, evet,sevgidir, evet, emektir. Çok kişiselbir süreçtir annelik. Her kadının, ya-şam tarzına, hayat görüşüne, koşul-larına göre değişebilen, doğrusu veyanlışı ancak kişinin kendi içindetanımlanabilen bir yoldur. Annelikaynı zamanda birçok şey değildir.Saçını süpürge etmek, kendindenvazgeçmek değildir mesela. Enönemlisi de kutsal değildir. Anneli-ğin ne olduğunu, nasıl yapılacağınıtanımlamak kimseye düşmez. Dışa-rıdan birilerinin nasıl ve ne şekildeyapılacağını dikte edeceği bir görevdeğildir annelik. Bir kariyer hiç de-ğildir. Bırakın da anneliğin ne oldu-ğuna, nasıl bir anne olacağına veanne olup olmayacağına her kadınkendisi karar versin.

Ayla Çelik

LGBT dernekleri, Ceza İnfaz Sis-teminde Sivil Toplum Derneği ileortak bir açıklamayla, 2017'de ta-mamlanması planlanan LGBTİ ceza-evi konusunda endişeli olduklarınısöyledi.

Adalet Bakanlığı, çeşitli bilgiedinme başvuruları ve soru önergele-rine verdiği cevaplarda LGBTİ mah-puslara yönelik olarak özel birhapishane inşa edeceğini açıklamıştı.Bir trans mahpusun bilgi edinmebaşvurusuna gelen cevapta iseLGBTİ cezaevinin 2015’te İzmir’deinşa edilmeye başlanacağı ve2017’de tamamlanacağı belirtildi. 18derneğin ortaklaşa yaptığı açıkla-mada, ayrı bir LGBTİ hapishanesinin

yapılmasını olumsuz bir gelişme ol-duğu, bunun yerine mevcut hapisha-nelerde ayrımcılık ve güvenliksorunlarını çözülmesi gerektiğinisöyledi.

Açıklamada şu ifadelere yer ve-rildi: “Bu projenin inşaatına başla-madan önce, konunun muhataplarıolan Sivil Toplum Örgütleri olarakAdalet Bakanlığı yetkilileriyle bera-ber LGBTİ mahpusları ziyaretetmek, bu projeyi onlara da anlat-mak, konuya ilişkin onların da görüş-lerini almak ve sonrasında kamuyada açık bir şekilde görüşlerin tartışı-lacağı bir süreç yürütmek istiyoruz.Demokratik tutum bunu gerektir-mektedir. Adalet Bakanlığı’nı

LGBTİ mahpusların yaşantısını doğ-rudan etkileyecek “LGBTİ hapisha-nesi” adımını atmadan önce bututumu almaya çağırıyoruz.”

LGBTİ hapishanesi projesiyle il-gili sorunlar şöyle :

o Yargılamanın sağlıklı yürümesive aileleriyle, sosyal çevreleriylebağlarının sürebilmesi için mahpus-ların tutuklandıkları yerde hapsedil-meleri önemlidir.

o Bir LGBTİ hapishanesi açmak,orada tutulacak bütün mahpuslarıdamgalamaktır. Kendi cinsel yöneli-mini ailesine, çevresine açıklamayaninsanlar tutuklandıklarında gönderi-lecekleri yer bu hapishane olduğundacinsel yönelimleri devlet eliyle ifşaedilmiş olacaktır.

o LGBTİ hapishanesi yoluyla ger-çekleştirilecek olan damgalama bu-rada tutulacak mahpusların yanı sırabu hapishaneye gidecek olan ziyaret-çileri de kapsayacaktır.

o Güvenlik gerekçesi söz konusuise LGBTİ mahpusların halihazırdahapishanelerde ayrı koğuşlarda tutul-dukları, diğer mahpuslarla bir arayagetirilmediği de hatırlanmalıdır. Bunedenle LGBTİ mahpuslara yöneliktaciz, tecavüz, kötü muamele vakala-rının bilinenlerinin neredeyse ta-mamı mahpuslardan değil hapishanepersonelinden kaynaklıdır. Ayrı birLGBTİ hapishanesi inşa etmek bugüvenlik kaygısını ortadan kaldırma-yacaktır.

o Akla gelen bir diğer çekincelidurum ise hapishanelerde tecavüzeuğrayan mahpusların ve tecavüzcüle-rinin de “farklı cinsel yönelim” id-diasıyla buraya gönderilipgönderilmeyeceğidir. Buraya gönde-rilmenin kriterlerinin ne olacağı bi-linmemektedir.

İşçi Sözü - Haber

LGBTİ hapishanesi projesine LGBTİ örgütlerinden tepki

Page 5: İşçi Sözü Şubat 2015

HDP’nin, Haziran ayında yapı-lacak milletvekili seçimlerineparti olarak katılacağını açıkla-ması, bir dizi tartışma ve spekü-lasyona yol açtı. Tartışmalarda,HDP’nin yüzde onluk seçim ba-rajını aşmasının kuşkulu olduğu;barajı aşamaması halinde,AKP’nin fazladan 30-35 millet-vekilliği kazanacağı vurgusu öneçıkıyor. Böyle bir durumun ger-çekleşmesi halinde, AKP’ninAnayasayı tek başına değiştirile-bilecek çoğunluğa ulaşabileceği,dolayısıyla da Başkanlık sistemi-nin ve Tayyip Erdoğan’ın baş-kanlık yolunun açılacağı ileri sü-rülüyor.

Buradan kalkılarak, HDP’yeyönelik bir saldırı ve iftira kam-panyası başlatılıyor. İmralı gö-rüşmelerinde Öcalan ve hüküme-tin anlaştığı; Kürt sorununa çö-züm karşılığında, Erdoğan’a baş-kanlık yolunun açılacağı iddiaediliyor. HDP’nin, seçim barajınıaşamayacağını bilmesine rağ-men, seçimlere parti olarak katıl-masının, bu senaryonun bir par-çası olduğu savunuluyor. CHPiçindeki kimi siyasetçiler ise,müzakereler çerçevesinde, Kürtsiyasetçiler ile iktidar yetkilileri-nin, seçim barajının düşürülmesikonusunda anlaştığı şeklinde de-dikodular yayıyor.

HDP Genel Başkanı S.Demir-taş’ın Cumhurbaşkanlığı seçim-lerinde yüzde 10 civarında oy al-ması, bu partinin genel seçimler-de seçim barajını rahatlıkla aşa-cağını göstermez. Çünkü Cum-

hurbaşkanlığı seçimlerine katı-lım yüzde 70 ler civarında iken,milletvekili seçimlerine katılımoranı, genellikle yüzde 85-90arasında gerçekleşiyor. Demir-taş’ın destekçilerinin tamamınayakınının Cumhurbaşkanlığı se-çimlerinde oy verdiği dikkatealınırsa, seçime katılım oranınınyükselmesinin, HDP’nin oy ora-nının düşmesini getireceği tah-min ediliyor. Bu ise, HDP’nin,barajı geçebilmek için, toplumdabir sinerji yaratarak, yaklaşık birmilyon yeni oy kazanmasının ge-rekli olduğunu ortaya koyuyor.HDP’nin bunu başarıp başarama-yacağını zaman gösterecek. An-cak Demirtaş, partilerini AKP ilebirlikte bir oyun içinde olmaklasuçlayanlara, “oyunuzu bize ve-rerek, oyunu bozun” diyerek, ge-rekli cevabı vermiş oluyor.

Muhalefet olaya yanlış yerden bakıyor

Ana muhalefet partisinden ki-mi sosyalist kişi ve gruplara ka-dar, geniş bir siyasi çevre, seçimbarajının altında kalma riskinerağmen, HDP, parti olarak seçi-me katılacağı için, bu partiyeateş püskürüyor. Bunu yaparkenolaya çok geri bir noktadan bakı-yorlar. Bunların temel derdi,AKP’nin Anayasayı değiştirebi-lecek çoğunluğa ulaşması ve Er-doğan’a Başkanlık yolunun açıl-masıdır. Bunu temel alırken, bu-gün ülkede fiilen bir başkanlıksisteminin işlediğini, Meclis’insiyasetteki ağırlığının nerdeyse

sıfırlandığını, bütün erkin “Sarayçevresine” kaydığını görmezdengeliyorlar.

Bu gerçeği tersine çevirecekgücü olmayanlar, kendi dışındakigüçlerden medet umuyorlar.Meclis dışında kalma riskini gö-ze alan HDP, AKP işbirlikçisi,Erdoğan’a direnemeyen Davu-toğlu, “çakma Başbakan” oluyor.Peki, neden siz totaliter rejim he-veslilerine karşı, kitleleri arkanı-za alıp, destekçilerinizi hareketegeçiremiyorsunuz? Nerede kaldı“Cumhuriyet mitingleri”? “Geziruhu” buharlaştı mı? HDP’ninbarajın altında kalması halindekaybedeceği milletvekilliklerininneden bir kısmını siz kazanamı-yorsunuz? Ya da ülkenin diğeryerlerinde, AKP’nin önünü kese-miyor; şimdiye kadar bu partiyeverilen oyları alamıyorsunuz?Bunları yapamıyorsanız, Demir-taş’ın dediğini yapın. Bu seçim-lerde oylarınızı, “ödünç” de olsa,HDP’ ye verin!

Hedef demokrasi ve özgürlük olmalı

HDP, emekçilerin ve tüm ezi-lenlerin sesi olma iddiasındadır.Bu iddiayı taşıyan ve ülke halkı-nın tamamına seslenen bir de-mokrasi ve özgürlük projesidir.

Yunanistan’daki Syriza gibi biriktidar alternatifi olmayı hedefle-mektedir. Böyle bir partinin, se-çimlere parti olarak katılmasın-dan daha doğal bir şey olamaz.Eğer politik hedefi sadece belirlibir toplum kesiminin (örneğinKürtlerin, Alevilerin vb.) sesiniMeclis’te duyurmakla sınırlı ol-saydı, adaylarını “bağımsız” ola-rak Meclis’e sokmayı tercih et-

mesi anlaşılır olurdu. Bu hedefe bağlı olarak, bu par-

tinin seçimlerde ülkenin dört biryanından aldığı oylarla, seçimbarajını “yıkmasının”, Meclis’esokacağı 50-60 milletvekilininçok ötesinde bir siyasi anlamıolacaktır. Bu durum, projenintuttuğunu, siyasette “radikal de-mokrat” bir odağın ortaya çıktı-ğını gösterecektir. Bu gelişme,yaşamın her alanında baskı vesömürüye karşı yükselecek mü-cadeleleri cesaretlendirecektir.Sonuçta, ülke siyasetinde denge-ler değişecek; despotik, totaliteryönetim ve uygulamaların önükesilebilecektir. Meseleye tam daburadan bakmak gerekmektedir.

Eğer bu gerçekleşmez de, HDPgeleneksel Kürt oylarıyla yetin-mek zorunda kalırsa, özellikleKürt siyasi hareketi açısındanyeni yönelimlerin doğması muh-temeldir. Birinci olarak, “sokak”,Kürt siyasetinde daha fazla öneçıkacaktır. Zaten HDP’nin son 4-5 yıllık siyasi pratiğine bakıldı-ğında, Meclis’teki performansın-dan çok, Newroz mitingleri, Ko-banè protestoları gibi sokak ey-lemlerinin öne çıktığı görülür.Bunların daha da yaygınlaşıp,sıklaşması muhtemeldir.

İkinci olarak, bölge konjonktü-ründe Kürtlerin öne çıkmasına dabağlı olarak, Kürt siyasetinin yü-zünü daha çok bölgeye dönmesibeklenebilir. Türkiye parlamen-tosunda temsil edilemeyen Kürtsiyaseti, ağırlığını bölge parla-mentosuna kaydırabilecektir. Budurumun yaratacağı gerilim, si-yasi iktidarı tedirgin edecektir. Onedenle, HDP’nin baraj derdininesas olarak yönetici sınıfları ger-mesi gerekir. Çünkü Kürt siyase-tinin parlamento dışında kalması,Kürtlerin rejime entegre edilme-sini zora sokacaktır. Sonuç ola-rak, HDP’nin seçim barajını aşıpaşmaması, rejimin anayasasında-ki olası değişikliklerin çok öte-sinde siyasi sonuçlar doğurmayaadaydır. O nedenle, dar bakışaçısından kurtularak, meseleyedemokrasi, barış ve özgürlüklerperspektifinden bakmak gerek-mektedir.

Aykut Özer

Şubat 2015 5İşçi Sözü

HDP’nin baraj derdi, neden herkesi gerdi?

HDP’nin seçim barajını aşıpaşmaması, rejiminanayasasındaki olasıdeğişikliklerin çok ötesindesiyasi sonuçlar doğurmayaadaydır. O nedenle, darbakış açısından kurtularak,meseleye demokrasi, barışve özgürlüklerperspektifinden bakmakgerekmektedir.

Page 6: İşçi Sözü Şubat 2015

İşçi Sözü6 Şubat 2015

“İç Güvenlik Paketi” 22Ocak’ta Meclis İçişleri Komisyo-nunda kabul edildi. Yakın bir ta-rihte de Meclis genel kurulunagelmesi bekleniyor. “İç GüvenlikPaketi” bir torba yasa; bu torbanıniçinde ise Polis Vazife ve Salahi-yetleri Kanunu ve birçok kanunhükmünde kararnamede yapılacakdeğişiklikler yer alıyor. Neler de-ğişiyor inceleyelim;� Polis Vazife ve Salahiyet-

leri Kanunu (PVSK) 4/A madde-sinde yapılan değişiklik ile polise,kamuya açık alanda, yani sokakta,istediği kişiyi ve aracı, hâkim,savcı veya kolluk amiri tarafındanverilmiş yazılı emir olmadan dur-durma ve arama yetkisi verilmek-tedir. � PVSK 13. maddeye “Ken-

disinin veya başkasının can güven-liğini tehlikeye düşürenleri,eylemin ve durumun niteliğinegöre, uzaklaştırır, koruma altınaalır ya da yakalar ve de gerekli ka-nuni işlemleri yapar.” düzenlemesieklenmiştir. Burada eski kanundayer almayan “uzaklaştırır, korumaaltına alır” ifadeleri çok geniş vemuğlâk ifadelerdir. Örneğin, polis,can güvenliğini tehlikeye düşürdü-ğünü iddia ettiği bir kimseyi, bir

mahalle ya da semte sokmamakgibi bir uygulama yapabilir. “Ko-ruma altına almak” ise herhangibirini bir yere kapatmak olarak or-taya çıkabilecek. Özetle, yasa çık-tıktan sonra, bir polis sizioturduğunuz semtten alıp, boş birdükkâna ya da inşaata kapatabilir.� PVSK 16. maddesine yapı-

lan değişiklikle, toplumsal olay-larda, polise, boyalı su ve silahkullanma yetkisi tanınmaktadır.Boyalı su kullanılması halinde,boyanın üzerinize bulaşması sebe-biyle, suç konusu olayda bulunupbulunmamanız önem taşımayacak;yani oradan geçen ve üzerine boyaatılan herkes ile birlikte suçlu ola-rak tespit edilebileceksiniz. Ayrıca,olaydan 3 gün sonra bile, saçınız-dan çıkmayan boya sebebi ile göz-altına alınabileceksiniz demektir.Silah kullanma yetkisinin arttırıl-masının nasıl sonuçları olacağınıuzun uzadıya açıklamaya gerekyok. Polis, elinde ateşli silah ol-madığı halde, yanıcı, yakıcı, yara-layıcı madde bulundurduğugerekçesiyle, göstericiye, silahınıkullanıp ateş edecek ve göreviniyerine getirmiş olacaktır. � Ceza Muhakemesi Kanunu

(CMK) 91. maddesi değiştirilerek,

polise, gözaltı sürelerini uzatanyetkiler tanınmaktadır. Bu maddeile kolluk istediği kişiyi, herhangibir makama açıklama yapmak zo-runda kalmadan, suçüstü halinde24 saate, toplumsal olaylarda 48saate, toplu suçlarda ise 4 günekadar gözaltına alma yetkisi eldeetmektedir. Hâlbuki 2005 CMK’sıile savcı bilgisi ve onayı almadan,gözaltı yolu kapatılmıştı ve budurum uygulamada, haksız gözal-tıları önemli ölçüde sona erdir-mişti. Yine bu madde ile 24 ve 48saatlik gözaltı üzerinde, savcı de-netimi kaldırılmaktadır.� Dinleme kararının hâkim

karşısına çıkarılma süresinin uza-tılması: Tasarının 1inci maddesi-nin beşinci fıkrasıyla; acildurumlarda Emniyet Genel Mü-dürü ve İstihbarat Daire Başka-nı’nın verdiği dinleme kararınınhâkim tarafından değerlendirilmesüreci 24 saatten 48 saate çıkarıl-maktadır. Yani mahkeme kararı ol-madan alınan dinleme kararımahkemenin onayı olmadan 2 günboyunca gerçekleştirilebilecektir.Sonuçta dinleme kararını mah-keme kabul etmese bile, istenensonuca ulaşılmış olacaktır. Bu dü-zenleme ile yargının dinleme ka-

rarları üzerindeki yetkisi tasfiyeedilmiş olmaktadır. � Cezalar arttırılmaktadır:

Toplumsal olaylarda bulundurul-ması ve taşınması yasak olan suçaletlerini taşıyanlara 2 yıl 6 aydan4 yıla kadar hapis cezası verilebi-lecektir. Yasa dışı örgüt ve toplu-luklara ait amblem, işarettaşıyarak veya bunları üzerindebulunduran, üniformayı andırırgiysiler giyerek katılanlar ile ka-nunların suç saydığı afiş, pankart,döviz, resim, levha, araç, gereçlertaşıyarak, bu nitelikte sloganlarsöyleyerek veya ses cihazlarıylayayınlayarak katılanlara 6 aydan 3yıla kadar hapis cezası verilmesidüzenleniyor. Ceza alt sınırlarının2 yıldan fazla olarak arttırılma-sıyla, hapis cezasının ertelenmesiveya hükmün açıklanmasının ge-riye bırakılması gibi kurumlardanyararlanılması önlenmeye çalışılı-yor. Diğer taraftan yasa dışı örgüteait amblem taşımak gibi hiçbiraçıklığı olmayan ve hukuki tanımauymayan düzenlemelerle, örneğinüzerinde Beşiktaş Çarşı amblemiolan taraftara da cezaevi yolu açıl-dığı görülmektedir.

İlkay Öngören

“İç güvenlik paketi” ne getiriyor?

Kürt siyasi hareketinin öteden beriçok güçlü olduğu, militan Kürtgençliğinin sürekli eylemlilikiçinde bulunduğu Cizre, son dö-nemde ciddi saldırı ve kışkırtma-larla karşı karşıya. Bu kentte sonbir ayda, çoğu çocuk yaşta, altıKürt genci öldürüldü. Yerel kay-naklar, bu ölümlerden polisin so-rumlu olduğunu söylüyor. Kentepolis yığınağı yapılması, geceleriplakasız polis araçlarının devriyegezmesi ve nereden geldiği belliolmayan kurşunlarla gençlerin öl-dürülmesi, kent halkına yönelikciddi bir sindirme kampanyası yü-rütüldüğünü gösteriyor. HırantDink’in katledilmesi sürecinderolü olduğu gerekçesiyle takibatauğrayan ve daha sonra tutuklanıphapse atılan polis müdürünün Ciz-re’ye emniyet müdürü olarak atan-ması da, kent halkına yönelikprovokasyon ve katliam planı kuş-

kularını derinleştiriyor. Kentte geçen ay meydana gelen vedört kişinin yaşamına mal olanolaylar, kamuoyuna Hüda-Par ilePKK arasındaki çatışma olarak su-nuldu. Ancak, bölgede Hüda-Par’ın, bir saldırı gücü olmadığı,bu örgütün, polis operasyonlarındakılıf olarak kullanıldığı söyleniyor.Çeşitli kişi ya da gurupların pro-vokasyon aracı olarak kullanıldığıiddia ediliyor. KCK kaynakları,kentte, kendilerine “Şeyh Sait’inTorunları” adını veren ve polis ka-rakollarına yakın yerlerde barikatkurup, yüzleri kapalı olarak, araç-ları ve insanların üzerini arayanbir grubun varlığından söz ediyor-lar. Bu gurupların faaliyetlerinin,medyaya abartılı olarak servis edi-lip, tüm kenti terörize etmeninaracı olarak kullanıldığını söylü-yorlar.

HDP-BDP provokasyonları önlemeye çalışıyor

Kentte çatışmaların yoğunlaştığıher durumda, BDP ya da DTK he-yetleri ve milletvekilleri durumamüdahale ederek, kitleyi yatıştır-maya çalışıyor. Ancak bu çabalarıprovoke edilerek, halkla Kürt siya-setçiler arasında düşmanlık yara-tılmaya çalışılıyor. Gençlerin,polisin mahallerine girip tutukla-malar gerçekleştirmesini engelle-mek için, sokaklara açtığıhendekler, BDP’li siyasetçiler ileŞırnak Valisi ve Cizre Kaymakamıarasında yapılan görüşmelerin so-nucunda, Belediye tarafından ka-patılmaya başlanıyor. Aynı gecepolis mahalleye operasyon düzen-leyerek bir genci katlediyor bir di-ğerini ağır yaralıyor. Yine DTK EşBaşkanı Hatip Dicle’nin, Öca-lan’ın mesajını getirip, halkı pro-vokasyonlara karşı uyardığıkonuşmanın hemen ardından, 12yaşındaki bir çocuk polis tarafın-dan katlediliyor. BDP’li siyasetçi-

ler, halkın nezdinde, siyasi iktida-rın işbirlikçisi ve bu cinayetin nes-nel sorumluları konumunadüşürülmek isteniyor. Çatışmaları engellemeye çalışır-ken, devlet provokasyonlarına vecinayetlere engel olamamak, siyasibir açmaz olarak ortaya çıkıyor.Ankara’da yapılan görüşmeler, ba-kanlardan alınan sözler, Cizre pra-tiğinde pek geçerli olamıyor. Bu,“paralelcilerin” ya da “derin dev-letin” hükümetten bağımsız kışkır-tıcı tavırlarından değil, bizatihihükümetin Kürt politikasındankaynaklanıyor. Hükümet, Cizre,Silopi, Yüksekova gibi mücadele-nin gelişkin olduğu Kürt kentle-rine yönelik açık bir yıldırma vebastırma harekâtı yürütüyor. Bunoktada, provokasyona gelmemekkadar, kitle mücadelesinin pasifizeolmaması da önem kazanıyor. Hü-kümetin oyunlarını bozmak, buikisi arasındaki hassas dengeninkorunmasına bağlı oluyor.

İşçi Sözü-Haber

Cizre: Ölü çocuklar kenti

Page 7: İşçi Sözü Şubat 2015

Şubat 2015 7İşçi Sözü

Zafer Açıkgözoğlu

İstanbul Tıp Fakültesi Hastane-si’nde (Çapa’da) görevi olmadığıhalde zorla kanalizasyona sokula-rak temizlemeye zorlanan taşeronişçisi arkadaşımız Zafer Açıkgö-zoğlu, kanalizasyonda kaptığıvirüs sonrasında ağır hastalandı.Karaciğer fonksiyonları iflas edenarkadaşımız, organ nakline rağ-men, 17.08.2014 tarihinde hayatınıkaybetti. Taşeron temizlik işçisiarkadaşımız Zafer Açıkgözoğlu öl-meden önce bizlere bıraktığı vedamektubunda şunları dile getiri-yordu:

“İş ekmek buldum diye sevinir-ken, gerekli güvenlik önlemlerininalınmaması, gerekli eğitimin veril-memesi ve altyapı eksikliklerindendolayı canımdan oldum… Artıkhiç bir işçi bu sıkıntıları yaşama-sın… Biliyorum arkamdan iki günağlayıp üçüncü gün unutacaksınız.Hiçbir şey olmamış gibi hayatınızadevam edeceksiniz. Her sene işkazalarında ölen bin beş yüz kişigibi… Soma’da ölen 301 işçigibi… Güle güle sevgili arkadaşla-rım…”

Soma Eynez: 301 ölü

Zafer Açıkgözoğlu arkadaşımıztaşeron sisteminin kurbanı oldu.Zafer’in ardından “unutmadık -unutturmayacağız” dedik. Aslınabakarsanız, artarak devam eden işcinayetleri gerçeğinin kendini

unutturmaya hiç niyeti yok. 2014 yılında da iş cinayetleri

kendini hiç unutturmadı. Her güntek tek öldük, öldürüldük. Yerigeldi topluca katledildik. DöneminBaşbakanı R.T. Erdoğan herzaman olduğu gibi ölülerimiz vekatledilişimiz üzerine gayet rahatfetvalar verdi ve alnımıza yazdık-ları kaderimizi yüzümüze karşıokuyuverdi:

“Bunlar olağan şeylerdir. Lite-ratürde iş kazası denilen bir olayvardır. Bunun yapısında fıtratındabunlar var. Hiç kaza olmayacakdiye bir şey yok…” (13.05.2014)

Erdoğan rahat rahat bu laflarıettiğinde Soma Eynez’de metangazı zehirlenmesinden 301 madenişçisi arkadaşımız katledilmişti.Erdoğan’ın, iş cinayetlerinde kat-ledilen işçiler için sarf ettiği sözle-rin öncesi olduğu gibi sonrası davar. Dört yıl önce, 17.05.2010 tari-hinde Zonguldak Karadon’da 30maden işçisi öldüğünde ise “Ölümmadencinin kaderi…” demişti.Gayet rahat ve hiç teklemeden,para babaları ile birlikte yazdıklarıalın yazımızı yüzümüze okuyuve-riyordu.

Torunlar İnşaat: 10 ölü

Patronlarla AKP Hükümeti’ninilişkisi adeta imam ve cemaat iliş-kisi gibi. Soma’da 301 maden işçi-sinin katledilişinin ardından dörtay geçmişti ki, 06.09.2014 tari-hinde İstanbul Mecidiyeköy’debulunan Torunlar inşaatta 10 işçikardeşimiz iş cinayetine kurbanedildi. Dönemin Başbakanı’nınağzıyla konuşan patron AzizTorun, aynı rahatlıkla, katlettiği iş-çilerin alın yazısını okuyordu:

“Başbakanımızın dediği gibi…Önlemlere rağmen bu tür kazalarınolduğu sektörel bir vaka. Şanti-yede 1500 civarında işçi çalışı-yor…”

Bu ifadelerin benzerini, adı “işçiöldürme bakanlığı” olarak anıl-maya başlanan Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Faruk Çelik’tende defalarca duymuştuk.11.03.2012’de Esenyurt’ta Mar-marapark AVM inşaatında 11 işçi-nin yanarak can vermesinin

ardından şöyle demişti: “Esenyurt’taki işçilerin ölümü

kaza değil ama kader…”

Ermenek: 18 ölü Isparta: 17 ölü

2014 yılında Soma Eynez’de301 maden işçisini, MecidiyeköyTorunlar İnşaat’ta 10 inşaat işçi-sini, Ermenek’te 18 maden işçisinikatlettiler. Isparta’da elma topla-maya giden, çoğu kadın ve çocuk,17 mevsimlik tarım işçisini top-luca katlettiler. İşçileri, taşeron vegüvencesiz çalışma koşullarında,topluca ve tek tek katledenlerin2015 yılında da boş durmayacağıgayet açık.

Bayram Bolkaç

Güvencesiz ve taşeron çalışmakoşulları, esnek ve tanımsız iş-lerde baskı ve mobing uygulama-ları işyerimizde yeni canlaralmaya devam ediyor. 2015 yılınagirişte verdiğimiz kurban ise arka-daşımız Bayram Bolkaç oldu.Daha henüz 38 yaşındaydı ve"kalp krizi" dediler. Hepimizinbaşı sağolsun!

Patronların ve hükümetinin bizişçiler için yazdığı ölümcül alınyazısını reddediyoruz…

İş cinayetlerinde katledilmemi-zin ardından “kader” ve “fıtrat” di-yerek verilen bütün vaazları vekölelik dayatmasını reddediyo-ruz…

Sevda

2014: Öldürüldük öldük!İş cinayetleri sürüyor: Bahçelievlerİstanbul Bahçelievler’de TEDAŞ’a

ait bir trafoda meydana gelenpatlamada 1 işçi öldü.

Soğanlı Mahallesi Trakya Şebekeİşletmesi Grup Müdürlüğü’ndeyapılan bakım ve onarım çalış-maları sırasında patlama meydanageldi. Patlamanın ardından yangınçıktı ve bazı işçiler, alevler işinde,yanarak dışarı çıktılar. Patlama veyangın sırasında Sinan Aksoy adlıişçi ölürken, 2’si ağır, 6 işçi de ya-ralandı.

İş cinayetleri sürüyor: ZincirlikuyuZorlu Center binasında çıkan

yangında güvenlik şirketi vardiyaamirlerinde Murat Delioğlu öldü.Çıkan yangında 6 işçide yaralan-dı.

İş cinayetleri sürüyor: KayseriKayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde,

Kayseri ve Civarı Elektrik T.A.Ş(KCETAŞ) işçisi Şamil Yıldız yüksekgerilim hattı direğinden düşereköldü.

İş cinayetleri sürüyor: ErzurumElektrik trafosundaki arızayı ta-

mir ederken yüksek gerilim hattınakapılan elektrik teknisyeni CananKüçükkaya öldü.

İş cinayetleri sürüyor: Konya GSM baz istasyonunda mey-

dana gelen arızayı tamire gidenSeyit Kurt ve Muharrem Çağlarfosseptik çukuruna düşerek öl-düler.

İş cinayetleri sürüyor: TrabzonTrabzon’un Kavlasan mevkiinde

yapılan HES tüneli inşaatında çığdüştü. Uzunca süre ulaşılamayantünel inşaatı işçilerinden her günyeni bir kötü haberler geldi. Günlersonra 5 işçinin öldüğü ve naaşla-rına güçlükle ulaşıldığı açıklandı.

Tünel inşaatında çalışan işçileringünler öncesinden uyardığı ve buiklim koşularında çalışamayacak-larını, can güvenliklerinin olma-dığını bildirdikleri açığa çıktı.

İş cinayetleri sürüyor: AntepGaziantep’in Şahinbey ilçesine

bağlı Şıhcan mahallesinde bulunanbir tekstil atölyesinde yangın çıktı.

Akşam saatlerinde 4 katlı birbinanın üst katında bulunan tekstilatölyesinde çıkan yangında 2 Su-riyeli işçi öldü.

İşçi Sözü-Haber

Page 8: İşçi Sözü Şubat 2015

İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa)Hastanesi'nde Vurallar A.Ş. taşe-ron firmasında çalıştırılan taşeronsağlık işçileri işten atıldılar.Kadro hakkı, ücret kesintileriningeri ödenmesi ve sağlıklı çalışmakoşulları için uzunca zamandırmücadele yürüten Çapa taşeron iş-çileri 19, 20, 21 Ocak tarihinde ey-lemler ve uyarı direnişi yaptılar.Ameliyathanede çalışan işçilerinbaşlattığı eylem ve çağrıların mu-hattabı hastane yönetimi, önceliklitalepleri ise ücretlerin iyileştiril-mesiydi. Bu konuda yönetimcekendilerine verilen sözlerin tutul-masını istediler.

İtirafname ve onursuzlaştırmaçabaları

Çapa taşeron işçilerinin eylemve çağrılarının önü hastane yöneti-minin işten atma tehditleriyle ke-sildi. Direnişçi ameliyathaneişçilerine insan onuruna yakışma-yan, kişilikleriyle oynanan, onur-suzlaştıran itiraf dilekçeleriimzalatılmak istendi. Aksi takdirdeişten atılacakları yönünde tehditedildiler. İmzalatılmak istenen iti-raf dilekçesi, taşeron işçilerinimaddi ve manevi yönden suçluduruma düşüren, af ve aman dile-tip, bir daha hak arama eylemiyapmayacaklarını belirten, onur-suzlaştırıcı bir niteliğe sahip. Biz-zat hastane yönetiminin ve işverentemsilcisi konumundaki İnsanKaynakları Süreç Yöneticisi Prof.Dr. Mustafa Erelel'in kaleme aldır-dığı itirafnamelerin "işçilerinkendi el yazılarıyla yazılıp imza-lanması" istendi. Metin aynen şöy-leydi: "İstanbul Tıp Fakültesiİstanbul Üniversitesi Ameliyat-

hane biriminde çalışmaktayım.19.01.2015, 20.01.2015,21.01.2015 tarihlerinde yapılan işbırakma eylemlerinde yer aldım,bundan dolayı pişmanım, bir dahaolmayacağına dair söz veriyorum.Bu eylemlerden dolayı hastaneyive hastaları zarara uğratıcı mağdu-riyet söz konusuyla özür dilerim.Tutanaklardan dolayı gelen sıkıntı-lardan sorumluluğu ise kabul ede-rim. Tutanakların kaydaalınmaması için gereğinin yapıl-masını arz ederim.Ad/Soyad/Tarih"

Profesör'den tehdit ve ahlaksız teklif

Bu ahlaksız tehdit ve teklifedair, İnsan Kaynakları Süreç Yö-neticisi Prof. Dr. Mustafa Erelel'inGöğüs Hastalıkları Bölümü'ndekimakam odası, işci ve emek örgüt-leri temsilcileri tarafından iki kezziyaret edildi. Böyle bir uygula-manın olamayacağı, söz konusumetnin zorla imzalatılmaya çalışıl-masının yasalara ve meslek etiğineuymadığı belirtildi. İlk görüşmedeMustafa Erelel tarfından metninkendisi tarafından yazdırıldığı"kısmen" kabul edilmiş ve "benimyazdırdığım metin tam olarak budeğildi. Vurallar şirketi buna bazıeklemeler yapmış" dedi. Direnişçiişçilerin bunu özetleyip imzalama-sını istedi. Özet metin ise aynenşöyleydi. "İstanbul Tıp Fakültesiameliyathanesinde 19, 20, 21Ocak 2015 tarihinde yapılangrevde bulunduğumdan dolayı piş-manım. Bundan sonra bu tür ey-lemlerde bulunmayacağıma sözverir, tutulmuş olan tutanaklarınkayda alınmaması için gereğinin

yapılmasını arz ederim." MustaraErelel'in beyanından da anlaşıla-cağı üzere, taşeron şirket kendi so-rumluluklarını işçilerin üzerineyıkan ve gerekirse işçilere karşıtazminat davası açmaya imkan ta-nıyan ekler yapmış. Mustafa Ere-lel bu noktaların ve itiraz edilenbirkaç hususun dilekçe metnindençıkarılmasına razı olmuş, amaözünde yatan itirafçılık, pişmanlıkvurgularında ısrar etmiştir. Asılönemlisi ise, taşeron işçilerinin birdaha asla hak arama mücadelesivermeyeceklerine dair yazılı be-yanda bulunmalarını dayatmasıdır.Bu görüşmeler hiç de sakin bir di-yalog ortamında gerçekleşmemiş-tir. Örneğin, itirafnameyiimzalamaması durumunda iştenatacağını belirttiği, ameliyathaneçalışanı, taşeron işçisi Murat Hü-rol'un "grev yapmadım ve işyerimiasla terk etmedim" yönündeki be-yanına sinirlenerek yakasına ya-pışmış ve işçi temsilcilerininönünde tehdit etmiştir. Yine aynıgörüşmede,"ILO sözleşmeleriniimzalamış bir ülkeyiz" hatırlatma-sına istinaden, SES işyeri temsil-cisi Düzgün Yıldız'ı göğsüneniteklemiştir.

“Hak ve alacaklarımın takipçisiyim”

Ameliyathane taşeron işçilerin-den bir bölümü, zorla yazdırılanitirafname dilekçeleri yerine kendiyazdıkları dilekçeleri vermişlerdir.O dilekçe ise aynen şöyledir: "İÜİstanbul Tıp Fakültesi monoblokameliyathanesinde çalışmaktayım.Hak ve alacaklarıma (kesilen üc-retler ve kesilen yol ücretleri) dairdaha önceden hastane yöneticile-rimizin vermiş oldukları sözlerinyerine getirilmediği gerekçesiyleçağrılarda bulundum. Bu süre zar-fında işyerimi ve çalıştığım bö-lümü terk etmedim. Çağrılarımınduyulduğu kanaatiyle, hak ve ala-caklarımın takipçisi olduğumu be-lirtir. Gereğinin yapılmasını arzederim." Bu dilekçeler, hastaneyönetimi tarafından kabul edilme-miş ve itiraf dilekçelerini imzala-madıkları gerekçesiyle üç işçiişten atılmıştır. İşten atılan öncüişçilerden Kadir Ağsu "AKP Hü-kümeti tarafından kamuda yasalaş-tırılan taşeron kölelik sistemininilk kurbanları olarak bizleri seçti-ler. Taşeron sistem öldürüyor.Özellikle, sağlıkta taşeron ölümdemektir. Daha dün temizlik işçisiarkadaşımız iş cinayetinde öldü.Zafer Açıkgözoğlu'nu unutmamızmümkün değil. Taşeron sistemde

işçiler öldürülüyor. Hayatta kalan-lar ise onursuzlaştırılarak, kayıtsızşartsız itaat etmeleri isteniyor"diyor.

İşveren temsilcisi hoca, TürkSağlık-Sen ve taşeron şirket

Mustafa Erelel tarafından veri-len talimat ile taşeron şirketçezorla imzalatılmaya çalışılan iti-rafnameyi mzalamayı reddedenDİSK Genel-İş üyesi Kadir Ağsu,Murat Hürol ve İbrahim Çobanişten atıldılar. İsten atılmakla teh-dit edilen taşeron işçilerine destekveren Taş-İş-Der Başkan Yardım-cısı ve DİSK Genel-İş üyesiCemal Bilgin ise ''provokatörlükve greve teşvik" suçlamasıylaişten atıldı. İşveren temsilcisi ko-numundaki hoca açık ve seçik birdille, "işten atılan işçilerle dayanı-şan ve hak talebinde bulunanbütün taşeron işçilerini işten ataca-ğını" belirterek tehdit ediyor.

İşçi kıyımının diğer yüzünde iseişçi sendikalarının ve sendikal ör-gütlülüğün tasfiyesi yatıyor. İştenatma yönündeki sözlü (ve birkısmı da yazılı) talimatlar, Mus-tafa Erelel tarafından atanan, mo-noblok idare amiri ve TürkSağlık-Sen Şube Başkan Yardım-cısı Turgay Kara'ya aittir. Var olansınıf mücadeleci sendikalar bizzatyönetim tarafından, polisin de des-teğiyle, tasfiye edilmeye çalışılı-yor. İşveren temsilcisikonumundaki Mustafa Erelel tali-mat veriyor, Türk Sağlık-Sen ŞubeBaşkan Yardımcısı atılacak öncüişçileri belirleyerek tutanak düzen-liyor ve taşeron firma işten atıyor.

Sonuç?İşten atılan işçiler için 26 Ocak

günü yapılacak basın ve daya-nışma açıklamasını engellemekiçin Çapa hastanesine polis yığı-nağı yapıldı. Özel güvenlik ele-manlarının izni kaldırılarak,vardiyaları birleştirildi ve toplumüdahaleye çağrıldı. Direniş ça-dırı kurdurmamak için, olası tümalanlar kuşatma altına alındı. İs-tanbul Tıp Fakültesi Hastanesi'ndebulunan emek örgütleri ise (SESAksaray Şubesi, DİSK Genel- İş,İstanbul Tabip Odası, Eğitim Sen6 Nolu Üniversiteler Şubesi, Taş-İş-Der, İşçi Sözü Bülteni) direnişiörmeye ve sınıf dayanışmasına ça-ğırıdı. Ve zafer direnen işçilerinoldu.

N. Cemal

Taşeron sistemiişçileri onursuzlaştırmak istiyor

İşçi Sözü8 Şubat 2015

Page 9: İşçi Sözü Şubat 2015

Şubat 2015 9İşçi Sözü

Çapa taşeron işçilerinin talepleri:

Arkadaşlar!Dün Ameliyathane’de bugün ise

Reanimasyon’da, hak gasplarına veverilen sözlerin yerine getirilmeme-sine karşı uyarı ve direniş sesleriyükselmeye başladı. Bu mücadelehepimizin mücadelesidir ve buuyarı genişletilip yaygınlaştırılma-lıdır.

Kendine güven mücadelede yerini al!

Taleplerimiz net ve açık:o Sadaka değil, kazanılmış hak-

larımızı ve bizlere sorulmadan ya-pılan maaş kesintilerimizi geriistiyoruz.

o Kesilen yol paralarımızı geri is-tiyor ve aylık mavi kart ücreti olan170 tl’nin net olarak ödenmesinitalep ediyoruz.

o Maaşlarımızın kesintisiz veyeni asgari ücret üzerinden hesap-lanarak ödenmesini istiyoruz.

o Temizlik işçisi arkadaşlarımızıda bu sürecin içinde görüyoruz. Ke-silen yol ücretlerinin kesintisi vetam olarak ödenmesini istiyoruz.

o “Çok riskli alanlarda” çalışan-ların haklarının verilmesini ve buyönde verilen sözlerin yerine geti-rilmesini istiyoruz.

o Taşeron sistemine son: Kadroluçalışmak istiyoruz!

Bu talepler ve mücadele hepimi-zindir, sahip çıkalım!

Çapa Taşeron İşçileri

İÜ Çapa Hastanesi’nde iştenatılan taşeron işçilerinin direni-şinin ilk gününde anlaşma sağ-landı. Saat 12’de monoblokbinası önünde toplanan işçiler vesınıf dostları, ne polis abluka-sına, ne de özel güvenlikçilerinmüdahalesine aldırış ettiler. Di-reniş sloganlarıyla ve kararlı-lıkla seslerini yükselttiler:“Atılan İşçiler Geri Alınsın!” de-diler.

Direniş çadırı kurma girişi-mine önce özel güvenlikçilermüdahale ettiler. Ardından isesivil polislerle kısa süreli bir ar-bede yaşandı. İşçilerin kararlıduruşuyla müdahaleler boşa çı-

karılmış oldu. Direniş çadırı ku-ruldu, ardından ise çadırın üstütenteyle kapatıldı: “Baskılar BiziYıldıramaz” sloganları atıldı.

Üniversite hocaları ve sendikatemsilcilerinden oluşan bir heyetbaşhekim ve yönetimle görüş-meye gittiler. Heyetin dönüşühalaylar çekilerek, sloganlar atı-larak beklenildi. Heyetin dönü-şünde görüşmeyi aktaran Prof.Raşit Tükel oldu:

“İşten atılan arkadaşlarımızgöreve iade ediliyorlar. Başhe-kimliğe de buradan bir teşekküretmemiz gerekiyor. Bu konuda,bundan sonrası için sendikal mü-cadeleyi örmek adına da bir an-laşma yapmış olduk. Sadecearkadaşlarımızın işe iadesi içindeğil, bundan sonrası için sendi-kal mücadeleyi benimsemek an-lamında da bir uzlaşma sağlamış

olduk. Bunu da belirtmek iste-rim. Arkadaşlarımız işe hemenbaşlayabilirler. Bu süreci öğre-tim üyeleri olarak, taşeron işçi-leri olarak, SES’deki arkadaşlarolarak oturup değerlendirme-mizde yarar var. Bunu da ifadeetmek istiyorum. Çünkü yeni birsüreci birlikte oluşturmamız ge-rekiyor. Bu süreçte sendikal mü-cadelenin öneminivurgulamamız da ayrıcaönemli.”

Heyet adına yapılan açıklamave işe iade kararı coşkuyla, slo-ganlarla karşılandı. “Direnen İş-çiler Yenilmez” diyen Çapataşeron işçileri, işe iade kararınıhalaylar çekerek kutladılar. İşeiade edilen işçilerden KadirAğsu “Biz haklıydık. Bugünekadar hak ve alacaklarımız içinmücadele ettik. Mücadelemizedestek veren, yanımızda yer alanemek dostlarımıza sonsuz teşek-kür ederiz” dedi. “Yaşasın SınıfDayanışması” sloganlarıyla, des-tek için gelen Ülker direnişçile-riyle kucaklaşıldı.

Ve son slogan atıldı: “ZaferDirenen Emekçinin Oldu!”

İşçi Sözü-Haber

Direnen işçiler yenilmezler!

Direniş çadırı

Prof. Raşit Tükel

Page 10: İşçi Sözü Şubat 2015

İşçi Sözü10 Şubat 2015

Taşeron sistemi gerçeğive İstanbul Üniversitesi

Yeni sözleşmelerimiz2015 yılı geldi ve 2014’de yaşa-

dıklarımız yaşayacaklarımızın dagöstergesi gibi. Bu yıl da bizleriçin oldukça yoğun hak mücadele-leri ile geçecek. İmzalatılmak iste-nen yeni iş sözleşmeler fiilen yenikesintiler içeriyor. Taşeron şirketindayattığı daha önceki sözleşmeleriimzalamadık, mevcut işimize veçalışmaya devam ettik. Bu yıl ma-aşlarımızdan yeni kesintiler yapa-caklar ve “uyuyan dev” yenidenuyandırılacak. Taşeron şirket vehastane yönetimi bu konuda ol-dukça ısrarcı davranıyor. Bizler-den bir kez daha evrak getirmemi-zi bekleyenlere sadece “Aile Du-rum Beyannamesi”ni teslim ede-ceğiz. Ellerinde resimlerimiz yokise, yeni kartlar için “bir tane deresim” veririz. Hepsi o kadar arka-daşlar.

Temizlik işçilerinin sözleşmeleri

İstanbul Üniversitesi yönetimi,temizlik işçisi arkadaşlarımız için2015’de “yeni” sözleşme yapma-mış. Mevcut taşeron şirket ile söz-leşmeyi “üç ay uzatma” kararı al-mış. Uzatma kararı alanlar, yenisözleşme yapmadıkları için, “yolparalarını ödemeyecekler”miş.Burası İÜ Tıp Fakültesi. Taşeronişçilerinin neler yapabileceklerinibilmeyenler, herhalde, boş oturupboş konuşmuşlar. Bilen yöneticile-rimiz bilmeyenlere anlatsınlar.Bizleri tanıyanlar, hak gasplarınakarşı her zaman mücadele ettiği-mizi ve edeceğimizi bilenler, böy-lesi girişimlere artık başvurmama-lılar.

Yeni ücretlerimiz nasıl hesaplanacakmış?

Yeni ücretlere dair bizlere söyle-nenler ortada: “Yeni sözleşmeyi 31Aralık 2014’de yaptığımız için iş-çilere yeni asgari ücret zammınıödemeyeceğiz. Yol paralarını, brütücret üzerinden, 136 lira olarakyatıracağız” diyorlar. Biz taşeronişçileri için 2015 yılında İstanbulÜniversitesi’nde verecekleri parabu. Peki, taşeron işçileri olarak bu-

na razı olacak mıyız? Tabi ki ha-yır! Bizim asıl isteğimiz, taşerondenilen bu kölelik düzenini tü-müyle ortadan kaldırmaktır. Yıllar-dır, direnişlerle, grevlerle, yürü-yüşlerle ve muhtelif basın açıkla-malarıyla bunun mücadelesini ver-dik, veriyoruz. Bıçak kemiğe çok-tan dayandı. Ama hala kanırtmayadevam ediyorlar. Alın terimize sa-hip çıkacağız, hakkımızı kimseyeyedirtmeyeceğiz. Bu böyle bilin-sin.

Sendikalılaşma sürecimizTemizlik işçilerinin sendikalı ol-

mak, ekonomik ve sosyal haklarınıelde etmek için verdikleri mücade-lenin önüne geçmek için yine heryolu deniyorlar. Taşeron işçilerininiçinden devşirilen kendini bilmez-lerden, fiilen “işveren temsilcisi”konumuna getirilenler var. “Dayıbaşı” konumundaki bu birim so-rumlularına karşı rahatsızlıklargünden güne hızla artıyor. Kendiayrıcalıklı konumlarını da bozaca-ğını düşündükleri için, birim so-rumluları, sendikal örgütlenmeyifiilen engellenmeye çalışılıyor.Bunun en belirgini Monoblok’tayaşanıyor. Bugün aramızda olma-yan, kaybettiğimiz temizlik işçisiBayram Bolkaç arkadaşımız, songörüşmemizde bu durumu açıkçadeğerlendirmişti: Kendisinin debaskılandığını ve tehdit edildiğini,arkadaşlarının -azarlama ve haka-ret dâhil- korkutulduğunu belirt-mişti. “Birçok arkadaşımız bu ne-denlerle sendikaya üye olamıyor”demişti. “Hiç kimse, kendindenbaşkasının taşıdığı yükü bilmez”diyerek, yaşanan durumu özetle-mişti.

Bu işveren yardakçılarını tek tekbiliyoruz ve uyarıyoruz. Sendikalfaaliyetlerimizin engellenmesine,

doğrudan veya dolaylı, imkânlarsunan yöneticilerimizi de biliyorve bir kez daha uyarıyoruz. Bay-ram Bolkaç arkadaşımız yaşasay-dı, bununla ilgili haber ve yazıyıbizzat kendisi yazacaktı. Ömrü ve-fa etmedi… 38 yaşında kalp kri-zinden öldü… Biliyoruz ki kalpkriziyle ölen ilk arkadaşımız Bay-ram Bolkaç değil… Mobbing uy-gulamalarının; Angarya ve dayat-maların, çalışırken maruz kalınanhakaret ve azarlamaların, yani yo-ğun stres ve gerilimin kalp kriziyledoğrudan ilişkisini de biliyoruz.

Hastabakıcıdan “patron” olur mu?

Hizmet alımı ihalesini “kaza-nan” Taşeron Şirketi, taşeron işçi-lerinin sırtından haksız kazançlarelde etmekle sınırlı kalmıyor. Ça-lıştırdığı taşeron işçilerin üzerinesahte şirketler kurarak kamu ihale-lerine giriyorlar. İşçinin haberi ol-madan ve sahte imzalar atarak ya-pıyorlar.

Monoblok ameliyathanesindeçalışan taşeron işçisi arkadaşımızbu konuda savcılığa suç duyuru-sunda bulundu. Taşeron işçisi ola-rak çalıştığı şirketin, kâğıt üzerin-deki sahte imzalarla, “patronu”olarak görünüyor. Güler misin, ağ-lar mısın? Aziz Nesin’i bile güldü-recek gerçekliğimiz işte bu. Buşirkete hala “ihale kazandırılıp”,“hizmet alımı” yaptıran yöneticile-rimize de naçizane sormamız gere-kiyor; Bu işlerden bir çıkarı olanvar mıdır? İşte size taşeron sistemgerçeği: Kamuda hizmet alımı,sahte imzalarla kurulan taşeronşirketler, farkına bile varmadanşirket sahibi gösterilen taşeron iş-çileri ve sınırsız sömürü gerçeği…

Ameliyathane yine ayakta“Yüksek Riskli Alan”da, ameli-

yathanede çalışan işçi arkadaşları-mız yönetimce yok sayılmaya de-vam ediliyor. Hak gaspları ve yö-netimce verilen sözlerin tutulma-ması nedeniyle, kararlı mücadele-lerine devam edeceklerini ve yeni-den iş bırakacaklarını söylüyorlar.“Uyarı eylemi” de dâhil olmak

üzere, yeniden, seslerini duyurmakistediklerini belirtiyorlar -ki yöne-tim de zaten bunu biliyor. “Amacı-mız, riskli alanlarda çalışan bütünişçilerle dayanışmayı ve hak ara-ma mücadelesini genişletmek” di-yorlar. “Yönetim, bizlere verdiğisözleri yerine getirmelidir” diyor-lar. Haklılar da. Ama unutmamalı-yız; Hak alma mücadelesi birleşikbir mücadeledir! Ameliyathaneninyaşadıkları, bir kez daha, tek tekbölümlerde verilecek hak mücade-lelerinin sınırlı kalacağının göster-gesidir. Bir kez daha “sus payı”verilir ve direniş bastırılır. Kaza-nımlar kalıcı olamaz. Ya hep bera-ber, ya da hiç birimiz demesini ar-tık bilmeliyiz. Birleşik mücadeleyiönemsemeli ve örmeliyiz.

Gece mesaileri zulme dönüştüAz sayıda sağlık işçisiyle çok

hizmet vermeyi tasarruf sanan üni-versite yönetimin “ticari işletme”mantığı çöktü. Sağlık işçilerin sağ-lığı bozuluyor, şifa bulmaya gelenhastalarımız yeni hastalıklara ma-ruz kalıyor.

Gece mesaileri tam bir zulmedönüştü. Gündüz göze batacağıdüşünülen, rögar temizletmek gibi,görev ve sağlık dışı işler geceninkaranlığına sığınılarak yaptırılıyor.Gecenin karanlığı karanlık işleri-nizi örtmeye yeter mi? Bütün an-garya ve pis işler temizlik işçileri-nin gece görevi oluyor. O da yet-miyor, yetersiz hastabakıcı orta-mında o işlere de temizlik işçilerikoşturuluyor.

Asansörler çalışmıyor mu? Ol-sun, ne fark eder ki; temizlik işçi-leri asansör görevini de yerine ge-tiriverir. Tırman merdivenleri, has-ta indir, hasta çıkar. Amman dik-kat, hasta sedyeden düşmesin,merdivenlerden aşağıya yuvarlan-masın haaa… Angaryaya, mobbin-ge son diyoruz, duyan var mı?!

Mücadele dolu günler bizi bek-liyor…

Arkadaşımız Bayram Bolkaç’ısaygıyla anıyoruz: Hepimizin başısağolsun!

Mecnun Çınar

Kamuda hizmet alımı,sahte imzalarla kurulantaşeron şirketler, farkınabile varmadan şirket sahibigösterilen taşeron işçileri vesınırsız sömürü gerçeği

Page 11: İşçi Sözü Şubat 2015

Şubat 2015 11İşçi Sözü

Yunanistan’da seçimlerin galibi SYRIZA

Yunanistan’da Cumhurbaşkanlığıseçiminde yaşanan tıkanıklığın aşı-lamaması üzerine 25 Ocak’ta erkengenel seçime gidiliyor. Kamuoyuyoklamaları, radikal sol koalisyon(SYRIZA)nın önde gittiğini gösteri-yor. SYRIZA’ya olan ilgi krizdenbunalan işçi sınıfı ve ezilen halkkitlelerinin kemer sıkma politikala-rına olan tepkisini yansıtıyor.

Seçimlerde ortaya çıkacak siyasitablo sadece Yunan iç dinamikleri;sınıflar mücadelesi ve güç dengeleriaçısından değil, harekete geçireceğidış dinamikler; AB ile ilişkiler veAB projesinin geleceği açısından daönemli.

Yunanistan’ın AB ile ilişkileri,eşitler arası bir ilişki değil bir ege-menlik-bağımlılık ilişkisidir. Builişkinin egemenler kısmını oluştu-ran birkaç ülke ve onun içinde deAlmanya, birliğin hegemonik gücüolarak öne çıkıyor. Yunanistan,AB’nin bağımlı, çevre ekonomileriiçinde yer alıyor.

Yıllardır derin bir krizin yaşandı-ğı bu ülkede ekonomi ve siyasetibüyük ölçüde AB ve kurumlarınındenetimi altında. Ülkede AB ve ku-rumları tarafından dayatılan neo-li-beral politikalar ve kemer sıkmaprogramları uygulanıyor. Bu yüz-den seçimlerden sonra kimin vehangi politikaların uygulanacağı,Yunanistan ve bu ülkenin ezilenegemen sınıflarını olduğu kadar buülkeyi yarı sömürge, bağımlılık iliş-kileri içinde tutan AB emperyalizmive Almanya açısından da önemli.

Emperyalizm, gelişmiş metropolülkelerin kendi iradelerine ve sömü-rü ilişkilerini doğrudan siyasi-askerimüdahaleye gerek kalmadan, eko-nomik yollar-finansal araçlarla da-yatabildiği bir durumu ifade eder.Emperyalizm sermaye ihracı de-mektir.

Yunanistan AB’nin egemenleriAlmanya ve Fransa tarafından öncesermaye ve mal ihracı yoluyla borç-landırılır. Sonra da ekonomisi dışkaynak girişlerine ve ithalata ba-

ğımlı hale getirilen bu ülke 2008dünya krizi ile birlikte dış kaynakgirişlerinin yavaşlaması sonucuborçlarını çeviremez hale gelir.Borçlanmak için bu ülkeye çokyüksek faiz oranları dayatılır. Borcuborçla ödemeye çalışan ülke2010’da borçlanamaz hale gelir. ABemperyalizmi ve onun finans kuru-luşları tarafından iflasa sürüklenir.Sonrada alacaklı durumda olan Al-man ve Fransız bankaları alacakla-rını tahsil etmek için AB’yi ve onunmali şiddet ve şantaj araçlarını dev-reye sokar.

Yunanistan’ı kurtarma adı altındabu ülkeye borçlarını çevirebilmesiiçin AB komisyonu, İMF ve AvrupaMerkez Bankası (troyka) tarafındançok ağır koşullar, kemer sıkmaprogramları dayatılır. Borçlanabil-mesi için yüksek faiz oranları uygu-lanır. Troyka ve yerli egemen sınıftarafından dayatılan tasarruf tedbir-leri ve kemer sıkma programlarınıreferanduma götürmeye kalkan Pa-pandreu Hükümeti istifaya zorlanır.Yerine içinde merkez sol ve merkezsağ’ın, Pasok ve Yeni DemokrasiPartisi’nin (YDP) yer aldığı bir tek-nokratlar hükümeti kurulur.

Dış borç kredi alacakları, onukullanan banka ve şirketlerden tah-sil edilmek yerine işçi sınıfının sır-tına yıkılmak üzere kamulaştırılır.Emekli maaşları düşürülür. Sosyalgüvenlik harcamaları kısılır. Eğitim,sağlık hizmetleri paralı hale getiri-lir. Özelleştirme, esnek ve güvence-siz çalışma yaygınlaştırılır. Yunanhalkının varlıkları kelepir fiyatınaçok uluslu şirketlere satılır. Kamudaon binlerce işçi işten atılır.

Krizden bu yana ekonominin %25 küçüldüğü belirtiliyor. İşsizlik %25’lerde, bu oran gençler arasında% 60’a çıkıyor. Sanayi üretimi %35 gerilerken ücretler hala 2007’nin% 30 altında seyrediyor.

Uygulanan bu kemer sıkma prog-ramlarına ve tasarruf tedbirlerinekarşı işçi sınıfı yıllardır kıyasıyamücadele ediyor. Sık sık genelgrevler oluyor. İşyeri işgalleri ger-çekleşiyor. Krizin sorumlusu olanemperyalizmi ve yerli işbirlikçileri-ni suçlamak yerine göçmen işçilerisuçlayan, başta göçmen işçiler ol-mak üzere sola ve işçi sınıfına sal-dırılar düzenleyen ırkçı faşist partiAltın Şafak’ın saldırıları püskürtü-lüyor. Liderlerinin bir kısmının işle-dikleri cinayetlerden dolayı tutuk-lanmaları sağlanıyor... SYRIZA bumücadeleler ve sol politik iklimüzerinde yükseliyor.

40 yıldır Yunan siyasetinin en

önemli aktörlerinden biri olan Mer-kez Sol olarak da bilinen Pasoktroykanın politikalarına ve kemersıkma programlarına destek verdiğiiçin erirken bu politikalara karşı çı-kan SYRIZA yükseliyor. Pasok’tankopan kitlelerle, kendi örgütlemedi-ği ve önderlik etmediği hiçbir kitlemücadelesini desteklemeyen Stali-nist Komünist Partisinden eksilenoylar SYRIZA’ya yöneliyor.

SYRIZA çözüm mü?Yunanistan’da sol rüzgarları esi-

yor. 25 Ocak’ta yapılacak erken ge-nel seçimleri SYRIZA’nın kazana-cağı öngörülüyor. Solun iktidaragelmesini olumlu bir gelişme olarakkaydetmek gerekir. Bu, yıllardırtüm baskılara rağmen bilinen vemücadele eden işçi sınıfı hareketi-nin ve solun bir başarısıdır.

SYRIZA AB troykası tarafındandayatılan ve onun icra komitesi gibiçalışan burjuva hükümetleri tarafın-dan hayata geçirilen neo-liberal ke-mer sıkma programına ve tasarruftedbirlerine karşı. SYRIZA ülkeninkaynaklarının sermayenin kurtarıl-masına yönlendirilmesi yerine iş veistihdam yaratacak, sosyal güvenlikharcamalarını, eğitimi, sağlığı fi-nanse edecek alt yapı yatırımlarınayönlendirilmesini içeren bir sosyalreform programı öneriyor.

Kemer sıkma programlarınınsonlandırılması ve sosyal program-ların hayata geçirilmesi; ücretleriniyileştirilmesi, çalışma hayatının vesiyasal yaşamın demokratikleştiril-mesi işçi sınıfı ve halk kitlelerinibiraz olsun rahatlatacak. Hareketinsoluklanmasına ve moral bulmasınayol açacaktır. Hükümetin, işçi sınıfılehine atacağı her bir adım destek-lenmeli, her bir kazanım mücadele-yi daha da ileri taşımak için kulla-nılmalı. Statükoya boyun eğen, işçisınıfı açısından kayıp anlamına ge-lecek her bir adım ve anlaşma, uz-laşmaya karşı çıkılmalı ve eleştiril-melidir. Reformlara evet, reformiz-me hayır.

SYRIZA İki yıl öncesine kadarsavunduğu, troykayla “yapılan an-laşmayı tanımayacağız, borçlarıödemeyeceğiz, Avrodan da çıkma-yacağız” çizgisi terk edilmiş du-rumda. SYRIZA seçimleri kazanır-sa AB’den borçların bir kısmının si-linmesini isteyecek. Özel sektörborçları ödenecek. Devlet borçları-nın bir kısmının silinmesi bir kısmı-nın da yeniden yapılandırılarak sü-rece yayılması isteniyor. Bunun içinAB ve troykayla “müzakere” edile-cek!

Dış borç yükünün hafifletilmesive üst gelir gruplarına-zenginlere ekvergiler getirilerek troykanın kemersıkma programına son verileceksosyal harcamalar arttırılacak.

Derinleşen kapitalist krizin Avru-pa’da yarattığı ekonomik sarsıntı,Avrupa egemenlerinin ve Almanemperyalizminin esneme yeteneğinisınırlamaktadır. Ancak emperyalist-lerin asıl işbirlikçileri ile yürüttük-leri yolun önü tıkanmıştır. Yunanekonomisi bu borç yükü ile sürdü-rülebilir olmadığı gibi Yunan işçi sı-nıfı ve halk kitleleri de bu yükü vefaturayı taşımak istememektedir. Bunedenle AB egemenleri iktidar al-ternatifi haline gelen SYRIZA üs-tündeki baskıları arttırmakta. SYRI-ZA’yı kendi çizdikleri sınırlar içineçekmeye çalışmaktalar. SYRIZA dabuna çoktan teşne.

SYRIZA, yaşanan krize sistem-den kopmadan, sistem içinde “mü-zakere” yoluyla bir çözüm arıyor.Bunun için Avrupa finans çevreleriile yoğun temaslar sürdürüyor. Ta-leplerini yumuşatıyor ve aşağıya çe-kiyor.

SYRIZA’nın işi zor. Ülkenin im-kânları ve kaynakları sınırlı ve bü-yük ölçüde AB’ye ve Alman emper-yalizmine bağımlı. SYRIZA em-peryalizmle bağları koparmak, em-peryalist birlik projesinden çıkmakistemiyor. Bir tarafta Avrupa’nınegemenleri, Almanya ve işbirlikçiYunan egemen sınıfının baskısı, öteyandan Yunan işçi sınıfı ve ezilenle-rin dipten gelen bitmek bilmeyen veher geçen gün yükselen mücadelesi.SYRIZA bu iki güç ve basınç ara-sında sıkışacak. Çıkarları birbirinetaban tabana zıt bu iki karşıt sınıfıuzlaştırmaya ve mücadeleyi parla-menter sınırlar içinde tutmaya çalı-şacak. Ne var ki her iki sınıfta sınır-larının sonuna dayandığı içinSYRIZA’nın iktidarında da Yuna-nistan’da sınıf mücadelesi sertleşe-rek sürecek.

Kemer sıkma politikaları krizinyükünün emekçilere yıkılmasınınönemli bir aracıdır. Kapitalist üre-tim ilişkilerinin yıkıcı sonuçlarınınyaşandığı bir ülkede ve süreçte ka-pitalizm içinde müzakere temelindebir şeyler kazanılabilir. Ancak Av-rupa mali oligarşisinin Yunan işçisınıfı ve geniş halk kitlelerine karşıyürüttüğü katı sınıf mücadelesi, Yu-nan emekçilerini cehennemi koşul-lara mahkûm etti. Bu koşullardanuzlaşmalarla değil ancak mücadeleile çıkılabilir.

Mustafa Eker

Page 12: İşçi Sözü Şubat 2015

İşçi Sözü12 Şubat 2015

Charlie Hebdo Kobanê’dir!

"Je suis Charlie""Ben Charlie'yim" dövizlerinin

elden ele dolaştığı, sınıflar üstübir anlayışla her dilde terörün la-netlendiği, Charlie Hebdo mizahdergisine yönelik katliam ve kat-liama yönelik tepkiler birçok çe-lişkiyi içinde taşıyor. Ve fakat;onca kan barut, toz duman, kaosdemagoji, dezenformasyon vekomplo teorileri arasında, bilgikirliliğinden kurtulmaya, arın-maya büyük bir ihtiyaç var. Ame-rikalı General George Patton“savaşta önce gerçekler ölür”dese de, Che’nin deyimiyle sa-dece “gerçekler devrimcidir.”

Devrimci ve tabu tanımaz birmizah dergisi olan Charlie Heb-do’ya yönelik katliamın protestove anmalarının Fransız konsolos-lukları önünde yapılmasının Fran-sız devletine “başın sağolsun”demekten öte bir yanı var mıdır?Charlie Hebdo Fransız devletinede kafa tutmakta ve ağır şekildeeleştirmektedir. Fransız devletininCharlie Hebdo’da akan kana ger-çek anlamda üzüldüğünü düşünenvar mıdır? Türkiye’nin, AKP Hü-kümeti eliyle IŞİD’e sunduğuaçık destek ortadayken, BaşbakanDavutoğlu’nun Charlie Hebdo

için Paris yürüyüşünde saf tutma-sının suçluluk psikolojisi dışındahiçbir anlamı yoktur. CharlieHebdo için Paris yürüyüşünde biraraya gelen devlet başkanlarınınikiyüzlülüğünü ve timsah gözyaş-larını görmeyen var mıdır? OnlarCharlie Hebdo yürüyüşünde bile“stratejik, ekonomik ve politik çı-karlarını hesaba katıyor.”

İsyan kuşağının çocuğuCharlie Hebdo bütün devletle-

rin, erklerin, iktidarların karşı-sında durmaya çalışıyor.Dindarlara değil, dini erklere vetabulara karşı. En başta da kendiegemenlerine karşı. Charlie Heb-do’yu “islam karşıtlığı” sığlığındadeğerlendirenlere küçücük bir ör-nekle cevap vermek mümkün: Hı-ristiyanlık - İsa üzerine eleştiri vehiciv içeren 13 kapak yapanCharlie Hebdo’da, islamiyet -Muhammed üzerine eleştiri vehiciv içeren (son sayısı da dâhil)3 kapak yer almıştır. FransızCumhurbaşkanı François Hollandda eleştirilerden payına düşenifazlasıyla almıştır, tıpkı diğerlerigibi. Olayı ve gelişmeleri din sı-nırları içinde, "inanış" ve "dindar-lar" ekseninde ele almak yanlıştır.

Charlie Hebdo 1968 isyan ku-şağının haşarı çocuğudur. Tıpkıbizim Gezi direnişimizde olduğugibi, Charlie Hebdo’nun da enbüyük ve etkili silahı mizahtır.

"Kürtçe ağlıyorum"Charlie Hebdo’nun Genel

Yayın Yönetmeni Stephanie Char-bonniere’nin 22 Ekim 2014 tarihliifadeleri siyasi çizgilerini de özet-liyor; “Ben Kürt değilim, Kürtçetek kelime bilmiyorum, bir Kürtyazarının ismini bile söyleye-mem. Kürt kültürü bana tamamenyabancıdır. Evet, arada Kürt ye-mekleri yemişliğim vardır, geçe-lim bunları. Ama bugün Kürdüm,Kürtçe düşünüyorum, Kürtçe ko-nuşuyorum, Kürtçe şarkı söylüyo-rum. Kürtçe ağlıyorum.Suriye’deki Kürtler sadece Kürt-ler için değil, bütün insanlık içinkaranlık güçlere karşı savaşıyor-lar. Hayatlarını, ailelerini, ülkele-rini koruyorlar. Sadece ‘fanatikislam’a karşı değil, barbar çeteci-lere karşı da hepimizi savunuyor-lar. Boğaz kesicilere karşıoluşturulan sözde koalisyon güve-nilir mi? Farklı sebeplerden do-layı birçok üyesi stratejik,ekonomik ve politik çıkarlarınıhesaba katıyor. Bugün ölümekarşı direnen sadece Kürt halkıvar.”

Kobanê’nin katilleriAllah’a ve peygamberine sahip

çıktığını iddia eden, halk düşmanıkatillerin kendi abdestlerindenbile emin olmadıklarının kanlıresmi ortadadır. Kalemin, mürek-kebin ve akıl dolu hicvin karşı-sına, kalaşnikof tüfekle, kanla vekendi dinlerine bile küfür ettire-cek nitelikte bir ahmaklıkla çıka-bilmişlerdir. Silahsız sivillerkatledilmiştir. Charlie Hebdo’yayağdırılan kurşunlarla vurulanKur’an-ı Kerim’in yaralı kalbin-den yayılan feryatla, bu kör terö-ristler evlatlıktan reddedilmiştir.Elam suresi; din'le alay edenleri,dalga geçenleri gördüğün zamanonların yanından uzaklaş. Konu

değişene kadar da onların yanındaoturma diyor. Senin gibi düşün-meyeni ve seni eleştirip hicvedeniöldür, demiyor. Bir insanı öldürenbütün insanları öldürmüş gibidirdiyecek kadar, kitaben, yaşatmayıemrediyor. Peki ya gerçekler?

Barbarlık çağına geri dönenler,müslümanlar da dâhil olmaküzere, kendileri gibi düşünmeyenherkesi katlediyor. Bedevilerintoprağında yeşeren “islam mede-niyeti”, bir kez daha kendi için-den hançerleniyor. Bugününbarbarlarının, “tarihsel devrim”eyol açmak bir yana, karşı devri-min diri canı oldukları açıktır.Hem de “müslüman” kimliklerinedayanarak.

Halife Ali’yi camide öldüren-ler, oğlu Hüseyin'in kafasını kesiptop oynayanlar, peygamberlerinintorunlarını dahi katledenler, eldekılıç Mekke ve Medine’nin müs-lümanlarına cihat ruhuyla saldı-ranlar, Kerbela’nın o muktedir“müslüman”ları, bugün, IŞİD veEl-Kaide maskeleriyle katletmeyedevam ediyorlar.

Biz bunların akıttıkları kanınve işledikleri katliamların yakıntarihe dair yaşayan tanıklarıyız.1978’in Aralık ayında Maraş kat-liamını gerçekleştirip yüzlercecana kıyarlarken gördük onları.1980 yılında Çorum katliamınıgerçekleştirenler yine onlardı. 2Temmuz 1993’te Sivas katliamınıgerçekleştirdiler. Nisan 2007’deMalatya'da Zirve Yayınevi’ni ba-sarak boğaz kesenler de onlardı.O sıkça güncellenen ifadelerle,“kutsal değerleri zedelenmiş”ti,“sağduyuları açığa çıkmış”tı,“tahrik edilmiş”tiler.

Allah’a ve peygamberine sahipçıktıklarını iddia edip öldürüyor-lar. Fransa da dâhil olmak üzere,bütün emperyalist güçlerin alanaçıcı unsurları olarak kullanılı-yorlar. Bu kör terör sayesinde,ezilen halkları birbirine kırdıranemperyalistler, müslümanlarımüslümanlardan kurtarma rolünebile soyunabiliyorlar. Bu sahte-kârlıklarının arkasına, emperya-list yeniden paylaşımın bölgeselişgallerini, talan ve yağmalarınısaklayabiliyorlar.

Charlie Hebdo’ya saldıranlar,Irak ve Suriye’deki, Şengal veKobanê'deki tecavüz ve katliamçetelerinin üyeleridir. Paris saldı-rısını düzenleyenler, emperyaliz-min Yeni Dünya Düzeni'ninharfiyat çalışmasını yapanlardır.

Charlie Hebdo Kobanê’dir.Stephanie Charbonnier Kürt!"Ben Charlie’yim" diyenlere du-yurulur.

N. Cemal

Charlie Hebdo Fransız devletinede kafa tutmakta ve ağır şekildeeleştirmektedir. Fransızdevletinin Charlie Hebdo’daakan kana gerçek anlamdaüzüldüğünü düşünen var mıdır?Türkiye’nin, AKP Hükümeti eliyleIŞİD’e sunduğu açık destekortadayken, BaşbakanDavutoğlu’nun Charlie Hebdoiçin Paris yürüyüşünde saftutmasının suçluluk psikolojisidışında hiçbir anlamı yoktur.

Page 13: İşçi Sözü Şubat 2015

Şubat 2015 13İşçi Sözü

“Hakkımı helal etmiyorumTayyip sana”

Avrupa’da, ırkçılık ve yabancıdüşmanlığı islamiyet karşıtlığı görü-nümünde hız kazanıyor. Neo-nazilerve faşist örgütlenmeler bu temellerüzerinden hızla güçleniyorlar. Al-manya bu ülkelerin başında geliyor.

Almanya, Hitler faşizminin dün-yada estirdiği ölümcül kasırganınardından, 2. paylaşım savaşı sonra-sında yenik düşmüş ve güçsüz kal-mıştı. Güçsüzlüğünü ve kaybını,özellikle de işgücü kaybını gider-mek için başka ülkelerden işçi getir-mek zorunda kaldı. Bunların başın-da da Türkiye vardı. Türkiye’dengiden işçi ve emekçiler Alman-ya’nın derdine derman, çalışmaalanlarına iş gücü oldular.

Davullarla zurnalarla karşılanTürkiyeli işçiler, geçen zaman için-de ve ayaklarının üzerine dikilenAlmanya koşullarında,“istenmeyenkara kafalıların” başında yer aldılar.İşleri ve işlevleri bitti. Geldikleriyere geri dönmeleri için, doğrudanve dolaylı yollarla çaba sarf edildi.Teşvik edildiler. Yabancı düşmanlı-ğının derinden derine ve devlet eliy-le körüklenmesi de bunların bir par-çasıydı. Temel hedef ise Türkiyeliemekçiler oldu.

Almanya’nın yeni Yahudileri ha-line getirilen Türkiyeli işçi ve emek-

çiler ezilen ve horlananların genişcephesini oluşturdular. Irkçı baskıve saldırıların hedefi olanlar, dineve milliyetçiliğe sarılarak, kendi ko-zalarını ördüler ve gettolarına ka-pandılar. Türkiye devleti ve hükü-metleri ise bu mağduriyeti sömür-mesini her daim bildiler.

Necmettin Erbakan liderliğindekive Tayyip Erdoğan’ın da yetiştiğiocak olan “milli görüş” hareketi vepartileri bu alandan fazlasıyla bes-lendiler. Sadece oy değil, maddi pa-ra kaynağı olarak da “milli görüş”geleneğinin kan dolaşımını sağladı-lar. Ve bu süreç içinde Türkiyelimüslümanlar defalarca istismaredildiler, soyuldular, dolandırıldılar.

Geçtiğimiz aylarda Almanya’nınKöln kentinde ırkçılar tarafındaneylem ve gösteri çağrıları yapıldı.Ana hedefi Türkiyeli müslümanlar-dı. Faşistlerin düzenlediği gösterile-rin önü, ırkçılık karşıtı gösterilerlekesildi. Durumdan vazife çıkaranAKP Hükümeti Köln’e temsilcigönderdi. AKP Milletvekili Metin

Külüng Köln’e gitti. Irkçılık karşıtımitingin düzenlendiği alana gelenMetin Külüng umduğunu bulamadıve tepkiyle karşılandı. Yaşlı bir mü-min, dolandırıldığını dile getirençığlıklarla, Külüng’e, AKP Hükü-meti’ne ve Tayyip Erdoğan’a veripveriştirdi.

70 yaşındaki Hanifi Doğan, is-lamcı sermayenin kendisini 1 mil-yon mark dolandırdığını söyleyerek,feryat ve figan içinde, AKP’yi veTayyip Erdoğan’ı protesto etti. Dahaönce bizzat Bülent Arınç’la görüştü-ğünü de belirten Hanifi Doğan, Me-tin Külüng’e zor anlar yaşattı. 41yıldır Almanya’da olduğunu, işçilikyaptığını, 4 çocuk sahibi olduğunusöyleyen Hanifi Doğan öfkeliydi.Ellerini havaya açtı, tanrıya yalva-rırcasına yüzünü gökyüzüne kaldır-dı ve bağırmaya başladı: “Hakkımıhelal etmiyorum, Tayyip sana!”

AKP Milletvekili Metin Kü-lüng’ün çaba ve uyarıları kâr etme-di: “Sayın cumhurbaşkanımıza hak-sızlık ediyorsun” ikaz ve uyarıların-da bulundu. Faydası olmadı. İslamcısermaye tarafından dolandırıldığınıdile getiren ve feryatlarını yükseltenHanifi Doğan, Külüng’ün uyarıları-na da kızdı ve “hakkımı sana da he-lal etmiyorum” dedi. Ardından daellerini yeniden havaya kaldırarak

“Allahım gör bu adamı” diyerek ba-ğırmaya başladı. Milletvekili Kü-lüng hızla miting alanını erk etti. 70yaşındaki Hanifi Doğan, AKP Mil-letvekili Külüng’ün uzaklaşmasınınardından konuşmaya devam etti:“Milli görüş camilerinde bizlerdenpara topladılar. Memlekette sizin debir taşınız olsun dediler. Ama ne ya-zık ki soyulduğumuzu öğrendik”dedi.

Almanya’da ırkçı faşistlerin he-def tahtasında yer alan Türkiyeli işçive emekçiler dinlerine sarılırken,dindarlıklarını kullanan islamcı ser-maye tarafından da soyulup dolan-dırılıyorlar. Köln’de ırkçılık karşıtıbir mitingde yaşananlar geldiğimiznoktayı fazlasıyla anlatıyor.

Yolsuzluk ve rüşvetle itham edi-len AKP’li dört bakanın, AKP’li ve-killerce “ak”landığı ve yüce divanagitmelerinin engellendiği bugünler-de tablo gayet net. Sorun sadece Al-manya ve islamcı sermayenin do-landırdıklarıyla sınırlı değil. Soruniçeride, içimizde ve bugün bizzatAKP iktidarındadır. Almanya’da, 70yaşındaki Hanifi Doğan’ın “Hakkı-mı helal etmiyorum, Tayyip sana!”diyen haykırışları Türkiye’de deyankısını bulacaktır. Tablo ortada,değil mi?

N. Cemal

11 Eylül 2001 tarihinde ABD’dekiDünya Ticaret Merkezi ve Penta-gon binası vurulduğunda "artıkhiçbir şey eskisi gibi olmayacak"denilerek, 3. Paylaşım Savaşı’nınve Yeni Dünya Düzeni'nin hattıkes(k)inleştirildi. 2. Paylaşım Sa-vaşı’nın lanetlileri ve paratoneriyahudiler oldu. 3. Paylaşım Sava-şı’nın lanetlileri olarak ise müslü-manlar seçildi. Taşeron ordulareliyle ve bölgesel çaplarda yürütü-len, dolaylı, paylaşım savaşı yenibir boyuta ulaştı. Paylaşımın odaknoktası ise enerji kaynaklarıydı. 11 Eylül 2001 tarihinden sonra,taşeron orduları eliyle yürütülenpaylaşım savaşına, başta ABDolmak üzere, emperyalist güçlerkendi ordularını da soktular. Afga-nistan’ın işgaliyle başlayıp,Irak’ın işgaline kadar uzanan sü-reçte doğrudan yer aldılar.

Libya’ya el attılar ve bugün Suri-ye’deler. Yarın ise İran’da olmayıplanlıyorlar. Yeryüzünün lanetli-leri ilan edilen müslümanlar,enerji kaynaklarının stratejik saha-sında, Yeni Dünya Düzeni’nintemel taşlarına akıtılan kanlarıylakurban ediliyorlar.11 Eylül 2001 tarihinden sonra sa-dece dışta, yeniden paylaşım saha-larında değişim ve dönüşümleryaşanmadı. Başta ABD olmaküzere, İngiltere ve diğer emperya-list devletlerce, içe yönelik yeni"güvenlik" düzenlemelerine de gi-dildi. Temel haklar törpülenirken,banka bilgilerine el konuldu. Par-mak izleri depolanarak kitleselfişlemeler yapıldı. Telefonlar din-lemeye alındı ve internet ortamın-daki bütün faaliyetler filtredengeçirildi. Bu ülkelere girişler vevize alımları zorlaştırıldı.

Muhalif karakterli Charlie Hebdodergisine yönelik katliamı, ısrarla,"Fransa’nın 11 Eylül’ü" olarak ta-nımlamaya çalışanların meramıortadadır. Kör terörün "islamcı"karakterine bakıp "antiemperya-list" olduğu yönünde boş vaaz-larda bulunanların aksine,vurulanın ve katledilenin muhalifsiyasi karakterine bakmalıyız.Muhalif Charlie Hebdo’nun vurul-masından yeni bir 11 Eylül çıkar-maya çalışanların hedefi yineişçiler, emekçiler, göçmenler vedevrimci muhalefettir. Fransa’dadaha şimdiden "güvenlik önlem-leri" adı altında temel haklarıngasp edilmesinin yolları aranmayabaşlanmıştır. Paris sokaklarındaaskerler dolaşırken, Shengen ülke-leri arasındaki serbest dolaşımınsınırlandırılması görüşülmektedir.İspanya, "cihatçılara karşı şokplan" adı altında, toplumun çeşitlikatmanlarını istihbarat örgütleri-nin muhbirleri haline getirmeyeçalışıyor. İtalya daha şimdiden,

"anti terör yasası genişletilmeli-dir" tartışmaları arasında, internetyasaklarını konuşmaktadır.Charlie Hebdo katliamını"Fransa’nın 11 Eylül’ü" olaraklanse eden ve bilinçlere kazımayaçalışan anlayışın hiç de masum ol-mayan bir amacı var: İçte temelhakların gasp edilmesi ve yenibaskıların dayatılması, dışta iseemperyalist amaçlarla her türdenaskeri müdahaleye alan açılması-dır.Hiçbir çarpıtmanın gözlerden ka-çıramayacağı bir gerçek var: 11Eylül 2001'de ABD'de vurulanDünya Ticaret Merkezi ve Penta-gon oldu. Stratejik açıdan hedeftedevlet vardı, ticari ve askeri he-defler seçilmişti. Paris'te saldırıyauğrayan ise muhalif bir yayın or-ganıdır. Charlie Hebdo katliamı"Fransa'nın 11 Eylül'ü" olamaz.Fransız devletine yönelik bir sal-dırı düzenlenmemiştir.

N. Cemal

“Fransa’nın 11 Eylül’ü” mü?

Irkçılar ve islamiyet karşıtıfaşistler var ama emekçimüminlerin ezilmiş vehorlanmışlığını istismar edenlerve dolandıranlar da var.

Page 14: İşçi Sözü Şubat 2015

İşçi Sözü14 Şubat 2015

Torba’da TMMOB yine hedefte

Yeni torba yasa ile birlikteTMMOB yine meclis ve ülkegündemine taşındı. Daha öncede mali denetim tehdidiyle,sonra miting meydanlarındahedef gösterilerek, ardından yet-kileri kısıtlanarak özerkliği vedemokratik mücadelesi üzerindevesayet oluşturulmaya çalışılmışve hedef gösterilmişti. DöneminBaşbakanı Erdoğan, 2008 yılı-nın Aralık ayında, 2009 yerelseçim kampanyasını başlattığıilk konuşmasında TMMOB’yihedefine almış ve "Danıştay`adava açarlar, bilmem nereyedava açarlar. Bunlar yapılmasınderler. Bir de belediyelerimizbunlarla uğraşır. Yapılacak olanbirçok şeyi şu anda yapamıyor-sak inanın bu Odalar sebebiyleyapamıyoruz…" demişti.

Şimdi AKP hükümeti, 3194Sayılı İmar Kanunu ile BazıKanun ve Kanun Hükmünde Ka-rarnamelerde Değişiklik Yapıl-masına Dair Kanun Tasarısıhazırlıyor. Torba yasa imar,iskan, kültür ve tabiat varlıkla-rını koruma, çevre yasaları veTMMOB (Türk Mühendis veMimar Odaları Birliği)Yasası`nda yapılması öngörülendeğişiklikleri içeriyor.

Hedef tahtasında TMMOB hep vardı

TMMOB’yi yetkisizleştirmeve etkisizleştirme yolu ile tas-fiye süreci, 2012 yılının so-nunda başlamış, AKP hükümetiTMMOB’nin örgüt yapısını de-ğiştirmek için yine bir müdaha-lede bulunmuştu. Yapılmakistenen TMMOB yasası değişik-liği ‘TMMOB bugüne kadar 150milyar TL’yi geçen proje ileözelleştirme kararlarına karşıdava açmış ve birçok yatırımıengellemişti’ şeklinde lanse

edilmişti. Yani, TMMOB Yasa-sı’nın değiştirilme gerekçesiAKP iktidarının milyon dolarlıkrant projeleri önünde engel ol-masıydı. Bu girişimTMMOB’ye bağlı odaların yü-rüttüğü kampanyalar sayesindeertelenmişti.

Ardından 2013 yılının Tem-muz ayında yine bir "torbayasa" içinde TMMOB ve bağlıOdalarını sınırlamaya yönelikbir yasa değişikliği daha yap-maya kalktılar. AralarındaTMMOB’ye bağlı meslek odala-rının başkan ve yönetici kadro-sunun da bulunduğu kişilergözaltındayken Taksim Dayanış-ması ‘suç örgütü’ olarak ilanedilmiş, TBMM de gece yarısıTorba Yasa’ya eklenen bir mad-denin kabulü ile TMMOB'ninyetki ve gelirlerini Çevre ve Şe-hircilik Bakanlığı'na nam-ı diğerİnşaat Bakanlığı’na devredil-mişti.

3194 sayılı İmar Yasası deği-şikliği aniden meclis gündeminesokulmuş, odaların proje dene-timi yapmayacağı iddia edil-mişti. Bu yetkinin 6235 sayılıTMMOB Yasası’ndan alındığınısavunan TMMOB’ye bağlı oda-lar üyelerinin mesleki faaliyetle-rinin kamu yararı gözeterekdenetlenmesine devam edilece-ğini ilan etmişti. Bunun üzerineÇevre ve Şehircilik Bakanlığı,TMMOB’ye ve odalara bir yazıgöndererek mesleki denetimedevam eden odaları uyarmış,‘idari ve mali açıdan bakanlığabağlısınız’ tehdidinde bulun-muştu.

Bu son torba tasarı ile ertele-nen yasa değişikliği yenidengündeme getirildi.

AKP’den TMMOB’ye; ran-

tımı kesersen, işlevsiz kalırsın!Yeni torbada mühendislik, mi-

marlık, şehir planlama hizmet-leri ve ilgili meslek örgütlerirekabetçi yerel yapılara dönüş-türülüyor, siyasi iktidarın yöne-timine, bakanlıklara bağlanmasıamaçlanıyor. Yani, Odaların ba-ğımsızlığı ortadan kaldırılmakisteniyor. İşçi sağlığı ve iş gü-venliği, insanca barınma hakkı,yapı denetimi, kent politikaları,enerji, tarım, orman, su kaynak-ları gibi alanlarda mühendislik,mimarlık, şehir planlamanınmesleki denetimini, bilimsel veteknik kriterlerini devre dışı bı-rakıyor, evrensel bilimsel mes-leki gereklilikleri tasfiye etmeyiamaçlıyor.

AKP, bu torba yasalarla ka-musal alanlara el koyma ve rantsüreçlerinin önündeki son engel-leri de kaldırma hazırlığında.TMMOB yasasında değişikliköngören taslağın dışında 12 yasadeğişikliği içeren torba yasadanasıl TMMOB’ye müdahaleetmek isteniyor?

o Kentsel topraklara el koymaamaçlı kentsel dönüşüm ve rantprojeleri sürecini merkezileş-tirme ve hızlandırmak, doğal vetarihi sit alanlarını, ormanları,meraları, milli parkları, kıyılartarım alanlarını yapılaşmayaaçmak,

o Halka ait özel mülkiyet var-lıklarına para ödemeden imartransferi yöntemiyle el koymak,

o Kentsel rantı tek merkezdendağıtmak ve 'parası olana imarhakkı' getirmek,

o "Kamulaştırma"yı yeni ser-maye birikim süreci için kullan-mak,

o Bütün kamusal ülke kaynak-larını metalaştırmak, eğitim vesağlık alanları, parklar ve hattamezarlıkları dahi özelleştirmek,

o Yapı ve kent mimarisiniAKP`nin öykünmeci ve dinselideolojik motifleriyle bezemek,

o Yapı üretim sürecini ve mü-hendislik, mimarlık, şehir plan-lama hizmetlerinikimliksizleştirmek ve kuralsız-laştırmak, kamusal denetimi or-tadan kaldırmak,

o Anayasal dayanağı bulunankamu kurumu niteliğindeki,

özerk, demokratik, yerinden yö-netim kuruluşları olan TMMOBve bağlı Odalarını yapısal dönü-şüme uğratmak,

o Özel teknik müşavirlik şir-ketleri yoluyla meslek alanlarıve örgütleri işlevsizleştirmek,

o Yapı üretim sürecinde şehirplanlama, mimarlık ve mühen-disliğin tasarım sürecini teknikmüşavirlik firmalarının faaliyetalanına sokarak önemsizleştiril-mek.

Tasarı ile Kaç-Ak Saray davalardan kurtuluyor

Torbaya konulan kanun dü-zenlemeleri sağlıklı, insana ya-raşır güvenli bir çevreoluşturmayı hedeflemiyor. Torbayasa, kamusal alanların özelsektöre devredileceği, rant pay-laşım sürecinin Çevre ve Şehir-cilik Bakanlığı üzerindeniktidarca denetleneceği bir anla-yışla yazılmıştır.

Çevre ve Şehircilik Bakan-lığı’nın İmar Kanunu’nun tekmaddesine torba kanunla yapa-cağı ekle birçok büyük ve kaçakproje yargı kararlarından kurtu-luyor. Bunların arasında döne-min Başbakanı R. TayyipErdoğan’ın, müteahhidine “Tı-raşlayın dedim. Hiçbir şey yap-madılar. O nedenle çok kırıldım,5 yıldır konuşmuyorum” diyeettiği sitemle gündeme gelenZeytinburnu’ndaki 16/9 gökde-lenler ‘tıraş’tan, Ataköy sahilin-deki inşaatlar durmaktan, AKSaray açılacak davalardan kur-tulmuş olacak. Mahkeme karar-ları ‘ruhsat süresinde kazanılmışhak’ göz önüne alınarak geçer-siz sayılacak.

TMMOB'ye dokunma! TMMOB’ye bağlı mühendis,

mimar, şehir plancıları ülke,kamu, halk, meslek, meslektaşyararı bütünlüğündeki mücade-lesini sürdüreceğini, ülkemizinkentsel ve doğal değerlerinin ta-lanına, meslek örgütlerimizin et-kisizleştirilmesine izinvermeyeceğini ilan ediyor vewww.kampanya.tmmob.org.trsitesinde “TMMOB'ye Do-kunma!” kampanyasını yürütü-yor.

Aysun Koca

AKP, torba yasayla kamusalalanlara el koyma ve rantsüreçlerinin önündeki sonengelleri de kaldırmahazırlığında. Yeni torba ileOda'ların bağımsızlığı ortadankaldırılmak isteniyor. Torbayakonulan kanun düzenlemelerisağlıklı, insana yaraşır güvenlibir çevre oluşturmayıhedeflemiyor.

Page 15: İşçi Sözü Şubat 2015

Şubat 2015 15İşçi Sözü

Kamuoyunda Isparta Uçak kazasıolarak bilinen, Atlas Jet- WorldFocus şirketlerinin ortak sorumlu-luğunda 57 insanımızın yaşamınamal olan olay ile ilgili davada 29.duruşma sonunda karar verildi. Yar-gılanan 20 sanıktan 12’si beraatederken, 8 sanık 1 ile 11 yıl arasındadeğişen cezalara çarptırıldılar. Yeterliolmasa da bu karar kısmen gerçeksorumluların sanık sandalyesineoturtulduğu bir ilk oldu.

29 Kasım 2007'de neler olmuştu?

Atlas Jet uçuş planlayıcıları 4203sayılı İstanbul-Isparta uçuşu içinkendi ekip ve uçakları yetişmeyince,bizzat patronlarının talimatıyla buuçuşun Wold Focus'tan kiralanacakuçak ve ekiple yapılmasına kararverdi. Son anda yapılan bu değişik-liğe ne World Focus pilotları, ne deTC-AKC kuyruk adlı uçak hazırdeğildi. Kaptan deneyimsiz, 2. pilotise hava kuvvetlerinden yeni ayrıl-mış, daha bu uçak tipinde zorunlueğitimleri bile tamamlanmamıştı.Ama kağıt üzerinde her şey kitabınauygundu! Sivil Havacılık Genel Mü-dürlüğü (SHGM) gereken denetim-leri "yapmış" ve uçuş izinleri alın-mıştı! Hatta THY da bu şirketinuçak ve ekiplerini kiralıyor ve ha-vacılıkta "taşeron şirket" gibi faaliyetgösteren World Focus bu yolla pa-ralar kazanıyordu. Kimse SHGM

memurlarının yaptıkları denetleme-lerde eksiklikler bulup rapor ederekbu şirketin uçuşlarının durdurulma-sını talep ettiğini ancak Sivil Hava-cılık Genel Müdürü Ali Arıduru'nuntalimatıyla defalarca izin verildiğinibilmiyordu!

Ve gece yarısı İstanbul AtatürkHava Limanından önemli bazı sis-temleri (yere yaklaşma uyarı sistemi)çalışmaz durumdaki uçak kalkışyaptı. Isparta meydanı için alçaldığısırada bulunması gereken yerin tersistikametinde Keçiborlu Duatepemevkiinde yere vurdu. Kurtulan ol-madı.

Sonuçta hatalı olarak uçağı yanlışistikamet ve irtifaya yönlendiren pi-lotlardı, ama pilotların hangi ko-şullarda bu hatayı yaptıklarına dabakmak gerekiyordu. Isparta Kaza-sını inceleyen heyetin raporu bu ay-rıntılardan bazılarına dikkat çekmişKeçiborlu Cumhuriyet Savcısı dabunları iddianameye yansıtmıştı.

İşte bütün bu nedenlerle ilk gün-den beri bu olayın kaza değil bir işcinayeti olduğunu hatta tam bir ta-şeron cinayeti olduğunu söyledik.İş cinayetlerinde gerçek sorumlularıözenle koruyan yasa ve hukuk dü-zenimiz düşünüldüğünde, şimdi yar-gıtay aşamasında olan karar çokönemli bir ilk olarak bu hükmümüzüdoğrulamış oldu.

Başta dönemin Ulaştırma BakanıBinali Yıldırım ve iktidardaki diğer

sorumlular kendi atadıkları büro-kratları öne sürerek sıyrılsalar da,asıl sorumluların bir bölümü sanıksandalyesine oturtuldu. TC-AKPkuyruk tescilli uçağıyla övünenşirket patronları, üst düzey yöneticileryanında dönemin Sivil HavacılıkGenel Müdürü (AKP milletvekiliaday adayı) Ali Arıduru ve dahasonra iktidar yandaşı bir havacılıksitesinde köşe yazarlığı bile yaptırılanbürokrat Oktay Erdağı sorumluluk-larını yerine getirmedikleri için suçlubulunarak ceza aldılar.

Bu konuda daha önce defalarcayazdığımız bir gerçeği tekrar vur-gulamalıyız. İş cinayetlerinde ya-kınlarını yitiren aileler yaşadıklarıacının büyüklüğü yanında, zatenhakları olan maddi tazminatları ala-mama endişesiyle asıl sorumlularısanık sandalyesine oturtacak mü-dahaleler yapmadıkça ilerleme müm-kün olmuyor. Bir Umut Derneğiavukatları bu örnek mücadeleyi, herayın ilk pazarı saat 13.00'de Gala-tasaray'da ailelerle birlikte "vicdannöbeti" de tutarak sürdürüyor. IspartaKazasında yakınlarını yitiren ailelerinbir araya gelerek bu yönde bir da-yanışma içine girmeleri ne yazık kitam olarak sağlanamadı. Buna rağ-men bu sonucun alınması çok önem-li.

En azından havacılıkta bundansonra insan yaşamına mal olan olay-lar yaşandığında ne gözünü kâr hırsı

bürümüş patronlar, ne üst düzeymüdürleri, ne de kamu adına görevyapan siyasal iktidarca atanmış "so-rumlular" paçayı kurtaramayacak-larını bilmeliler. Onlara Vehbi Koç'unbir anekdotunu sıkça hatırlatmakgerek:

"Baba oğluna nasihat eder: “Önü-ne bir beyaz kâğıt çek ve baş tarafınaşöyle kalemi bastırarak 1 rakamınıyaz" der. Konuşmasını sürdürür:“İlkokulu bitirdin, 1’in yanına birsıfır koy. Ortaokul için, lise için,üniversite için birer sıfır daha koy.Artık çalışmaya başladın, eriştiğinher başarı için birer sıfır ekle. Böy-lece elde ettiğin sayı senin değerinigösterir. Fakat unutma ki, baştaki 1olmasa senin elindeki o sayı hiçbiranlam ifade etmez. İşte o 1 var ya,o senin sağlığındır."

İnsanların değerini rakamlarlaifade etmek patronlara özgü bir şeykuşkusuz, biz bu örneği şirketlereuyarlarsak Vehbi Koç'un anlattığı"1 rakamı" havacılıkta uçuş emni-yetidir.

Yani, bir kazanız varsa, gökyüzürestoran menüleriniz, bilmem neiçinde marine edilmiş ördek gagasıyahnileriniz, ucuz bilet kampanya-larınız, aldığınız ödüller, verdiğinizhediyeler, dünyaca meşhur reklamyıldızlarınızın başında 1 yoktur! Ge-riye sadece koca bir sıfır yığını ka-lır.

Bahadır Altan

Uçak kazası değil, taşeron cinayeti

Yaşar Kemal yaşamakta olduğusağlık sorunları nedeniyle bir kezdaha İstanbul Üniversitesi Hasta-nesi'ne kaldırıldı. Hastaneye ge-tirildiğinde bilinci kapalıydı.

Yoğun ziyaretçi akınlarına uğradı.Güzel şeyler söylendi, YaşarKemal için. Ağlayanlar, dua eden-ler oldu. Basın açıklamaları ya-pıldı.

En önemlisi ise İstanbul Üniversi-tesi çalışanlarının, sağlık işçi veemekçilerinin Yaşar Kemal'le da-yanışmalarıydı. Sağlık EmekçileriSendikası SES, "Diren İnceMemed!" pankart ve sloganla-rıyla, Yaşar Kemal'e ses verdi. İs-tanbul Üniversitesi Taşeronİşçileri İşçi Sözü Bülteni "GeçmişOlsun! İnce Memed Seninleyiz."pankartıyla bir araya gelerek kısabir açıklama yaptılar: "Büyüküstad, edebiyat devimiz YaşarKemal sağlık sorunları nedeniyleEylül 2014 tarihinde de hastane-mize yatmıştı. İstanbul Üniversi-tesi Taşeron İşçileri olarakkendisini ziyaret etmiş, 'geçmişolsun' demiş ve sohbet etmiştik.İ.Ü. Taşeron İşçileri İşçi Sözü

Bülteni'nin o ziyaret ve görüş-meyi aktaran metnini bugün siz-lerle paylaşıyoruz ve büyük üstadYaşar Kemal'e tekrar tekrar geç-miş olsun diyoruz." Açıklamanın ardından basına,hasta yakınlarına ve sağlık emek-çilerine iki sayfalık basın açıkla-ması metni dağıtıldı.Yaşar Kemal için umut dolu bek-leyiş sürüyor ve kendisine geçmişolsun diyoruz."Toprak mis gibi kokuyordu. Ne-redeyse bu toprak sürmeden, ek-meden, tohumsuz doğuracaktı. Vebu serilmiş, yumuşacık esmer top-rak gebeydi. Yeni bir yaşama..."Yaşar Kemal - Yusufçuk Yusuf

İşçi Sözü - Haber

Geçmiş olsun İnce Memed!

Page 16: İşçi Sözü Şubat 2015

İşçi SözüBütün ülkeler inişçi ler i , bir leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Küba’daki ünlü Devrim Meyda-nı’nı çevresinde duranCamilio*’nun portresinin altındayazar, “was bien Fidel?”, “Fidel,nasıl gidiyor?” anlamına gelen birsoru. Ne cevap verirdi acaba Fidel,“nasıl gitsin, iyi” diye mi?

Küba: İşsizlik sıfır, herkesin evivar, sağlık hizmeti bedava

Küba bir tarafı okyanusa, diğertarafı Karayip Denizi’ne bakan,Orta Amerika’da bulunan bir adaülkesi. Ilıman denebilecek tropikbir iklimi var. Su kaynakları açısın-dan bol, her taraf yemyeşil. Sosya-list planlamayla idare edilen birekonomiye sahip. İşsizlik sıfır, her-kesin evi var. Sağlık hizmeti be-dava. Neredeyse her mahalledebulunan kantin gibi dükkânlardanher gün, et, süt, ekmek gibi temelihtiyaç gıdaları veriliyor. Karneylealınıyor tabii.

Eczaneler de benzer şekilde çalı-şıyor. Reçetesini getirene, ilacı be-dava veriliyor. Ambargo yüzündençok fazla ilaç çeşidi yok. Bu ne-denle kendi ilaçlarını kendileri üre-tiyor. Belli başlı hastalıklar içinbirkaç tip ilaç bulunabiliyor. Tıpta

oldukça başarılılar. Nitelikli bir eği-tim görüyorlar. Kübalı doktorlaryurtdışına çeşitli çalışmalar için çı-kabiliyor ama ülkelerine geri dönüporada hizmet vermeye devam edi-yorlar. Nüfusa oranla kişi başınadüşen doktor sayısı en fazla olan ül-kelerden biri. Hastaneler de öylebizde olduğu gibi dolup taşmıyor.Söylemesi garip, ama oldukçasakin…

Kendinizi bir an tarih kitabındabulmuş gibi hissedebilirsiniz. Sanki60’lardan itibaren orada zaman ak-mamış gibi. 1950-60’lardan kalmaAmerikan arabalarını her yerde gör-meniz, hatta binmeniz mümkün.Çünkü taksi olarak da kullanılıyor.Muhtemelen dünyanın en iyi arabatamircileri Küba’dadır.

Geçtiğiniz her sokaktan yükselensamba müziğinin kıvrak ezgileriyleberaber şeker kamışı ve romdan ya-pılan mohitonuzu yudumlayıp gelengeçene bakarak, İspanyol mimarisitarzı binaları seyrederek zevklezaman geçirebilirsiniz. Her nekadar yankesiciler için sık sık uya-rılsanız da, güvenlikle ilgili birproblem yaşamıyorsunuz. Keyfi-nize diyecek yok. Her duvara çizil-miş olan Fidel ya da Che’yiselamlayıp yürümeye devam eder-ken, gördüğünüz ayrıntılar ilginiziçekiyor.

Evlerin kapılarının üzerindengeçen kablo yumakları, bina içindesayaca, oradan dairelere dağılıyor.Merdivenden çıkarken arada değ-memek için başınızı eğebiliyorsu-nuz. Tek düşündüğünüz şey, buradabir arıza olsa acaba hangi kablodasorun olduğu nasıl bulunur diye...Hep bir yerlerde tamir var. Ama hiçbiri sorunu çözememiş, hep gider-miş. Bu işler hiç bitmeyecek gibigeliyor size…

Herkes güleryüzlü, bir kere yük-sek sesle bağırıldığını, kavga edildi-ğini görmedim. İkliminden midir,nedir anlayamadım ama rahat in-sanlar işte. Size de o rahatlık sirayet

ediyor orada. 5 metrekarelik biralanı temizleyen 6 tane işçi gördüm.Yarım saat kadar izlediğim süre içe-risinde temizliği bitirmemişlerdi.Biri ıslatıyor, diğeri kuruluyor, ku-rularken hav bırakıyor, bir diğeriyine ıslatıyor ve bu böyle sürüp gi-diyor. Arada muhabbet ediyorlar,ederken duruyorlar. Acaba bu yüz-den mi diye soruyorum kendime,Küba’da herkesin işinin olması, iş-sizliğin sıfır olması anca böyle ol-malı!

Evet, herkesin bir işi var, en kötü,samba öğretmeni oluyorsun. Bar-larda çalışan garsonlardan, fabri-kada çalışan işçisine kadar herkesdevlet memuru. Ancak devlet, tümekonomik araçlara eskiden olduğugibi sahip değil.

Özellikle turizme kapılarını aç-tıktan sonra bu sektörde çeşitli alan-larda bir nevi özelleştirmeye gitmiş.Örneğin restoranlar, kimi barlar,pansiyonlar yüzde 100 devlete aitdeğil. İşletmenin geliri üzerindendevlete vergi verip, işletme ruhsa-tını alabiliyorsun. Ancak çalışanlaryine devlet memuru statüsünde.

Gelirin belirlenmesi konusundada devlet denetimi yok denecekkadar az. Bu durum yavaş yavaşzenginleşmeye başlayan bir züm-reyi yaratmaya başlamış. Özellikleturizmin ekmek kapısı olduğu Ha-vana gibi büyük şehirlerde bu sos-yal ayrımı görebiliyorsunuz. Halk,şehrin içinde tek göz odaların bu-

lunduğu han tipi binalarda yaşar-ken, merkezin dışındaki zengin ma-hallelerde temiz sokaklar, yemyeşilbahçeli tek katlı evler görüyorsu-nuz. Hal böyle olunca maaş ve sos-yal haklar dışında başka geliriolmayan halk da kendi çapında ser-maye biriktirmenin yollarını bulurolmuş. Hediyelik eşya satıcıları,kendi eserlerini sergileyen sanatçı-lar, tütün diye muz yaprağının kuru-tulmasıyla yaptıkları sahte purolarısatanlar.

Köylerde yaşayanların şartlarıkentlerde yaşayanlardan daha iyi

Köylerde durum biraz dahafarklı. Onlar kentlerde yaşayanlaragöre daha iyi şartlarda yaşıyorlar.Evleri, bahçeleri var. Her köydeokul, hastane var. Ama zaman bu-rada da eskide kalmış. Toprak,öküzlerle çekilen sabanla sürülüyor.Sabanın üzerinde de geniş şapka-sıyla çiftçi görüyoruz. Traktör yok.Biçilen ekinler 60 küsur model birkamyonla taşınıyor. Her şey eskimodel. Büyük şehirde ise kendi yo-lunu bulma imkânı var. Bu yüzdenköylerden kentlere oldukça fazlagenç nüfus göçü oluyor.

Özellikle SSCB’nin yıkılmasın-dan sonra ambargo Küba’nın belinidaha da bükmüş, Çin’in ve özellikleVenezuella’nın desteği Küba içinçok önemli. Chavez adeta bir halkkahramanı. Che’nin mezarındaFidel ve Chavez’in resimleri deasılı. Şu an devlet başkanlığı gre-vini yapan, Fidel’in kardeşi ve silaharkadaşı Raul, bu ekonomik açmazıipleri gevşetmekte buldu. Ancakgörülen o ki, bu çözüm devrimi ko-rumaktan öte, daha fazla palazlananbir burjuvazi yaratarak, sosyal den-gesizliği daha da körükleyecek gibiduruyor. Grev hakkının, devlet par-tisinden başka siyasi gruplaşmalarınyasak olması, kadın hareketinindevlet tarafından desteklenmiyorolması da cabası…

Şimdi sorumuza geri dönelim…Was bien Fidel?

* Camilo Cienfuegos: Fidel veChe’nin silah arkadaşı ve devrimönderlerinden biri.

Hilal Kaya

Was bien Fidel?