16
15 bin metal işçisi ekmek mücadelesi veri- yordu. Kuşa dönen ücretlerinin arttırılmasını is- tiyorlardı. Kendilerine dayatılan üç yıllık sözleş- me ile ücretlerinin daha da tırpanlanmasını ön- lemek istiyorlardı. Biraz daha iyi koşullarda ça- lışmak ve yaşamak istiyorlardı. Ama patronlar, işçilerin taleplerini karşılamadılar. İşçilerin elin- de tek bir silah vardı; daha doğrusu işçiler öyle sanıyorlardı: Grev hakkı. O nedenle taleplerini elde etmek için greve çıktılar. Grev, bir işçi için kolay verilecek bir karar değildir. Öyle bayram, seyran hiç değildir. İşçi üretimden gelen gücü- nü kullanır; çalışmaz, üretmez. Ama bunun kar- şılığında aç kalmayı göze alır. Çünkü grev yap- tığı için ücret alamaz, eve ekmek götüremez. İşçiler bunu göze alıp greve çıktılar. Amaçları patronları yola getirip, ekmeklerini büyütmekti. Ancak, siyasi iktidar işçilerin önünü kesti ve grevi “milli güvenlik” gerekçesiyle yasakladı; daha doğrusu 60 gün erteledi. Ama bu fiilen yasaklama anlamına geliyor. Çünkü Hükümetin bu kararına karşı yaptıkları itiraz Danıştay tara- fından kabul edilmezse, bir daha greve çıkama- yacaklar. 60 gün içinde patronlarla uzlaşmaz, yani patronun verdiklerine razı olmazlarsa, top- lu iş sözleşmesi, Yüksek Hakem Kuruluna gide- cek. Yüksek Hakem Kurulu da, daha önce pat- ronlarla iki sendikanın imzaladığı sözleşmeyi esas alarak, aynısını Birleşik Metal Sendikası üyelerine dayatacak. Demokrasi yoksa ekmek de yok! “Kobanê’nin yaralarına merhem olmak” ama- cıyla Suruç’a giden ve Suruç Devlet Hasta- nesi’nde 1,5 ay kadar anestezi uzmanı olarak gönüllü hekimlik yapan Selçuk Eralp’le ge- lişmeleri ve yaşadıklarını konuştuk Danıştay, Hükümet’in kararını onayladığı zaman, biz bu sözleşme kapsamında bir daha greve çıkamayacağız. Bu durumda iki yolumuz kalıyor: Ya yüksek hakem kuruluna gidip imza atılacak ya da işverenle anlaşılacak. Yani grev aslında yasaklandı. Kadınlar artık ölümü göze alarak boşanıyor, toplumdan dışlanmayı göze alarak tecavüz- cüleri teşhir ediyor. Erkek şiddetine karşı mü- cadeleyi, dayanışmayı büyütüyor, birbirine güç oluyor, hayatlarına sahip çıkıyor! Yeni rejime yeni siyasi kadrolar Aykut Özer > 4 “Şah Fırat Operasyonu” AKP politikalarının iflasıdır Necdet Seçer > 5 Kobane’de Kürtler ile birlikte insanlık kazandı Mustafa Eker > 6 Taşeron her yerde ölüm demektir Kadir Ağsu > 10 Kıdem tazminatı düzenlemesi ne getiriyor? İlkay Öngören > 11 Mart 2015 / Sayı 9 Fiyatı 1,5 TL Grev ertelemesi değil, grev yasağı! Kobanê’deki mücadele özgürlük hareketinin bir parça- sıdır Yasta değil, isyandayız! Kadın katliamları son bulana dek alanlardayız! Röportaj: Oya Öznur-Aysun Koca > 8-9 Röportaj: N. Cemal > 7 Ayla Çelik > 16 İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Devamı 2. sayfada >

İşçi Sözü Mart 2015

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Mart 2015 tarihli 9. sayısı

Citation preview

Page 1: İşçi Sözü Mart 2015

15 bin metal işçisi ekmek mücadelesi veri-yordu. Kuşa dönen ücretlerinin arttırılmasını is-tiyorlardı. Kendilerine dayatılan üç yıllık sözleş-me ile ücretlerinin daha da tırpanlanmasını ön-lemek istiyorlardı. Biraz daha iyi koşullarda ça-lışmak ve yaşamak istiyorlardı. Ama patronlar,işçilerin taleplerini karşılamadılar. İşçilerin elin-de tek bir silah vardı; daha doğrusu işçiler öylesanıyorlardı: Grev hakkı. O nedenle taleplerinielde etmek için greve çıktılar. Grev, bir işçi içinkolay verilecek bir karar değildir. Öyle bayram,

seyran hiç değildir. İşçi üretimden gelen gücü-nü kullanır; çalışmaz, üretmez. Ama bunun kar-şılığında aç kalmayı göze alır. Çünkü grev yap-tığı için ücret alamaz, eve ekmek götüremez.

İşçiler bunu göze alıp greve çıktılar. Amaçlarıpatronları yola getirip, ekmeklerini büyütmekti.Ancak, siyasi iktidar işçilerin önünü kesti vegrevi “milli güvenlik” gerekçesiyle yasakladı;daha doğrusu 60 gün erteledi. Ama bu fiilenyasaklama anlamına geliyor. Çünkü Hükümetinbu kararına karşı yaptıkları itiraz Danıştay tara-

fından kabul edilmezse, bir daha greve çıkama-yacaklar. 60 gün içinde patronlarla uzlaşmaz,yani patronun verdiklerine razı olmazlarsa, top-lu iş sözleşmesi, Yüksek Hakem Kuruluna gide-cek. Yüksek Hakem Kurulu da, daha önce pat-ronlarla iki sendikanın imzaladığı sözleşmeyiesas alarak, aynısını Birleşik Metal Sendikasıüyelerine dayatacak.

Demokrasi yoksa ekmek de yok!

“Kobanê’nin yaralarına merhem olmak” ama-cıyla Suruç’a giden ve Suruç Devlet Hasta-nesi’nde 1,5 ay kadar anestezi uzmanı olarakgönüllü hekimlik yapan Selçuk Eralp’le ge-lişmeleri ve yaşadıklarını konuştuk

Danıştay, Hükümet’in kararını onayladığızaman, biz bu sözleşme kapsamında bir dahagreve çıkamayacağız. Bu durumda iki yolumuzkalıyor: Ya yüksek hakem kuruluna gidip imzaatılacak ya da işverenle anlaşılacak. Yani grevaslında yasaklandı.

Kadınlar artık ölümü göze alarak boşanıyor,toplumdan dışlanmayı göze alarak tecavüz-cüleri teşhir ediyor. Erkek şiddetine karşı mü-cadeleyi, dayanışmayı büyütüyor, birbirinegüç oluyor, hayatlarına sahip çıkıyor!

Yeni rejime yeni siyasi kadrolarAykut Özer > 4“Şah Fırat Operasyonu” AKP politikalarının iflasıdırNecdet Seçer > 5Kobane’de Kürtler ile birlikte insanlık kazandıMustafa Eker > 6Taşeron her yerde ölüm demektirKadir Ağsu > 10Kıdem tazminatı düzenlemesi ne getiriyor?İlkay Öngören > 11

Mart 2015 / Sayı 9Fiyatı 1,5 TL

Grev ertelemesi değil, grev yasağı!

Kobanê’deki mücadele özgürlük hareketinin bir parça-sıdır

Yasta değil, isyandayız! Kadın katliamları son bulanadek alanlardayız!

Röportaj: Oya Öznur-Aysun Koca > 8-9 Röportaj: N. Cemal > 7 Ayla Çelik > 16

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Devamı 2. sayfada >

Page 2: İşçi Sözü Mart 2015

Demokrasi yoksaekmek de yok!

Ama zaten işçiler o koşulları ka-bul etmedikleri için greve çıkmış-lardı. Eğer o sözleşmeye razı olsa-lardı, hiç bu süreci yaşamaz; artıkne kadarsa, zamlı ücretlerini aylaröncesi alırlardı. Buradan çıkan so-nuç şudur: İşçi sınıfının en demo-kratik hakkı olan grev hakkını kul-lanabilmesi, siyasi iktidarın insafınakalmıştır. Patron yanlısı hükümetbu hakkın kullanılmasına izin ver-meyince, bu hak ortadan kalkıyor.Bu da göstermektedir ki, aslındabu ülkede işçilerin grev hakkı yok-tur. İşçi sınıfının bu demokratikhakkı, yani ekmeğini büyütmekiçin sahip olduğu biricik silah elin-den alınmıştır. Buna bağlı olarak,daha iyi yaşama olanağı ortadankaldırılmıştır. Sonuç: Demokrasiyoksa ekmek de olmuyormuş!

Ülkede 12 Eylül koşulları yaşanıyor

12 Eylül askeri diktatörlüğü aldı-ğı kararla grev hakkını kullanmayıyasaklamıştı. Toplu iş sözleşmeleribir kurul tarafından bağlanıyordu.O nedenle, 12 Eylül döneminde,1987 yılındaki Netaş grevine kadaraltı-yedi yıl hemen hiç grev yapıla-madı.

Bugün, kâğıt üzerinde grev hak-kı var ama fiilen yasak. Çünkü hü-kümet daha önce de lastik işçilerive Paşabahçe cam işçilerinin işkoludüzeyindeki grevlerini, yine “milli

güvenlik” bahanesiyle, yasaklamış-tı. Hafızalarınızı ne kadar zorlarsa-nız zorlayın, son on yılda gerçek-leştirilmiş önemli bir grevi hatırla-mayacaksınız. Peki, neden? İşçilerhallerinden çok mu memnun, üc-retler ve çalışma koşulları her gündaha iyiye mi gidiyor? İşçiler o dö-nemde de yoksullaşıyordu, bugünde. Grev o zaman da yasaktı, bu-gün de. O zaman ki, darbe rejimi,askeri diktatörlüktü, bugün olansözde parlamenter demokratik re-jim. İşçi sınıfı açısından aralarındabir fark var mı?

İşçi sınıfı bu durumu kabullen-meyip, tepkilerini işyeri dışına taşı-sa, sokak eylemlerine başlasa, ozaman da gelsin yeni “İç GüvenlikReformu” yasası. Protesto gösteri-leri ve eylemlerin sözü bile edildi-ğinde, gelsin önleyici gözaltı vetutuklamalar. Sokağa çıkıldığındagelsin biber gazları ve plastik mer-miler. Bunlar yetmedi, göstericilerekarşı kullanılmak üzere yeni ithaledilen mermiler. Hiç kuşku yok ki,bugün dünyada en fazla biber gazıkullanılan ülke Türkiye’dir. En fazlaTOMA Türkiye polisinin elinde var-dır.

Haklar ve demokrasi mücadelesiyükseltilmeli

Bu durumda ne yapmak gerekti-ğini yine işçi sınıfı tarihinden öğre-neceğiz. Öyle çok gerilere gitmeye

de gerek yok. 12 Eylül koşulların-dan nasıl çıkıldığının bilinmesi,1989 Bahar ve 1991 yazında ger-çekleştirilen, işçi sınıfının topye-kûn, kitlesel eylemlerini, Zongul-dak maden işçilerinin mücadelesi-ni, hatırlamak ya da öğrenmek ye-terli. Bu süreçte işçiler arasındasağlanan birliği ve işçi sınıfı ile ortasınıflar arasında kurulan bağı ha-tırlayıp, yeniden hayata geçirmekönemli.

Bütün ezilenler ve sömürülenle-rin haklar ve özgürlükler konusun-da bir araya gelip ortak mücadeleetmesi belirleyici olacaktır. Bugünişçilerin büyük bölümü “ekmek da-vasındadır” ve demokrasi ile ek-mek arasındaki bağı kuramamak-tadır. Bu bağ kurulmadan kazan-mak, ekmeği büyütmek mümkündeğildir. Politikleşmiş emekçiler,orta sınıflar ise soyut bir demokra-si mücadelesine girerken, ekmekmücadelesi veren devasa bir kitleyigöz ardı etmektedirler. Bu da onla-rı doğal müttefiklerinden kopar-makta, yalnızlaştırmaktadır. Kazan-manın, despot burjuva iktidarı ala-şağı etmenin yolu, demokrasi veözgürlüklerle daha iyi yaşam ara-sındaki diyalektik bağı kavramak-tan ve gereğini hayata geçirmek-ten geçmektedir.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Mart 2015, Sayı: 9Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulWeb: www.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu böl-

ge ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yan-gın, her geçen gün, farklı ülkeleri kapsa-yarak genişliyor. İlk bakışta mezhep te-melli bir boğazlaşma görüntüsü vermesi-ne karşın, bölge, çok daha karmaşık veçok yönlü çelişkileri içinde barındıran birmücadele alanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bu-nun iki temel nedeni var. Birincisi, AKP ik-tidarının, bölgesel güç olma ihtirasıyla bukavganın içine bodoslama dalması ve buçerçevede “şeytanla işbirliği yapması”.İkinci nedeni ise, içeride iktidarını sağlam-laştırmak adına, toplumu kutuplaştırarak,en ufak bir kıvılcımla patlayacak hale ge-tirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sını-fının da bu kutuplaşmadan etkilenerekkendi içinde bölünmüş olmasıdır. Çünküsavaşların, sömürünün, eşitsizliğin mü-sebbibi olan, doğayı katleden, tüm in-sanlığı yıkıma götüren kapitalist sistemeson verecek, sömürünün ve eşitsizliğinolmadığı adil bir düzen olan sosyalizmikuracak yegâne güç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadele-de, kendi sınıfsal konumlarını esas alarakdeğil, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mez-hepsel ya da etnik kimlikleri ya da farklıburjuva siyasi eğilimlerin destekçisi olarakyer almaktadırlar. Toplumda mağdurlarınve ezilenlerin yanında yer alarak, özgür-lük, eşitlik, adalet ve demokrasi mücade-lesini tavizsiz olarak sahiplenmekle birlik-te, toplumsal ve siyasi mücadelede kendibağımsız sınıf politikasıyla yer almak, işçisınıfı için, yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf ola-rak yerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfınayardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu he-defe bağlı olarak, işçi sınıfının burjuvaideolojisinden ve burjuva siyasi eğilimler-den kurtulması için, işçi sınıfının siyasimücadele deneyim, birikim ve bilgisini sı-nıfa taşımaya çalışacaktır. Kapitalist siste-mi, onun siyasi temsilcilerini ve eğilimleri-ni teşhir edecektir. Toplumdaki bütün sı-nıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konu-sunda, işçi sınıfını aydınlatacak, sınıf pers-pektifinin oluşmasına katkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfı-nın inisiyatif kazanmasına, mücadele de-neyimlerini geliştirmesine yardımcı ola-caktır. Bunu yaparken, doğruların mutlakbilgisine sahip olduğu yanılsamasıyla,ikameci, dayatmacı, sekter politikalargütmek yerine, işçilerin yaşayarak öğren-mesini sağlayacaktır. Söz, yetki ve kararınişçilere ait olduğu gerçeğini bir an bileakıldan çıkarmayacaktır. İşçilere, bir öğ-retmen gibi yaklaşmayacak; sınıfla tümilişkilerinde, öğrenme-öğretme diyalekti-ğini hayata geçirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Mart 2015

Page 3: İşçi Sözü Mart 2015

AKP’nin “Hiç” güvenlik yasasına karşımeclis eylemde…

AKP, “İç Güvenlik Yasası” adıverilen tasarıyı Meclis’ten geçir-meye başladı. Bu tasarı, PolisVazife ve Salahiyet Kanunu baş-ta olmak üzere birden çok ka-nunda değişiklik öngören bir pa-ket. Hükümet propagandasınınaksine, bu paket toplumu değil,AKP’nin kendi iktidarını koru-ması için çıkartılıyor. Cumhur-başkanı Erdoğan, Başbakan Da-vutoğlu ve AKP’li vekiller bupaketin 2015 genel seçimlerin-den önce yasalaşması için canla-rını dişlerine takmış vaziyetteler.Belli AKP, iktidarı polis gücüylekorumaya niyetli.

Meclis’te yer alan muhalefetpartilerinden başlamak üzere, çe-şitli toplumsal kesimler ve de-mokratik kitle örgütleri bu pake-tin yasalaşmaması için direniyor-lar. Paket, meclis tarihinde ilkkez protestoların gerçekleştiği,tokmakların havada uçuştuğu,oturma eylemlerinin yapıldığıbir tasarı olarak hafızalara kazın-dı. 132 maddeden oluşan pake-tin, polise olağan üstü yetkilerveren ilk 10 maddesi AKP’li ve-killerin dayatma, zorbalık veusulsüzlükleri neticesinde, Şah-Fırat operasyonun sabahında ge-çirilmiş oldu. AKP’li vekillerbaşta olmak üzere, bu yasayı sa-vunan hiç kimse, bu yasanınkendi hayatları ile de doğrudan

ilintili olduğunun farkında değil.

Meclis salonunda milletvekil-leri tarafından “Biz çocuklarımı-za onurlu bir gelecek bırakaca-ğız, ya siz”, “Faşizme karşıomuz omuza”, “Faşizme, darbe-ye geçit yok” sloganları atıldı.Kürsüde söz alan CHP’li bir mil-letvekili, konuşma süresi boyun-ca sadece “Kahrolsun faşizm”sloganı attı.

Peki bu yasa ne anlama geliyor?

Mevcut hukuk sisteminde po-lis, şimdiye kadarki yakalama,ifade alma, gözaltına alma, ara-ma gibi işleri savcı gözetiminde,talimatı ve izninde yapıyordu.Yani sayısı yüz binleri bulan vehiç hukuk eğitimi almamış polisibir hukukçunun denetlemesi sağ-lanmış oluyordu. Savcılık karar-ları da belirli süreler içinde hâki-min onayına sunuluyordu.

Yeni pakete göre, polis…Yeni pakete göre, savcının ye-

rini AKP Hükümeti tarafındanatanmış valiler alıyor. Şimdiyedek savcıların başlatıp yürüttüğüceza soruşturmaları, bundan son-ra valilerin kararıyla başlatılabi-lecek. Yani “yargı” yetkisi mülkiamirlere bırakılacak.

Yeni pakete göre, polis bir ki-

şiyi bir sokak eyleminde görünceonu yakalayacak, neresi olduğubelli olmayan bir yere götürebi-lecek, savcıya hiç haber verme-den kendisi 48 saat boyuncagözaltında tutabilecek. Toplusuçlarda ise 4 gün gözaltına ala-bilecek. Bu yeni tür gözaltı ön-cesi ve sonrasında hastane kont-rolü de olmayacak. Yani polisgözaltı sırasında dilediği işken-ceyi, belki de tecavüzü yapabile-cek, delilleri yok edebilecek.

Yeni pakete göre, polis istediğianda kimseden izin alma ihtiyacıdahi olmadan istediği kişininüzerini arayabilecek. Keza polisherkesin telefonunu 48 saat süre-since hâkim denetimi olmadanda dinleyebilecek.

Yeni pakete göre, polis istediğiyerde, evinde, işyerinde, canınınistediği saatte ifadesini almayayeltenebilecek. Yani, hâkim veyasavcıdan karar almasına gerekolmadan, mesela saat 05:00’tekapıya ifade almak için dayan-mış bir polis görmek normal ola-cak.

Yeni pakete göre, 1 Mayıs’taeylemlerle ilgili valilikten yasakkararı geldiği zaman, o eylemegitmek dahi suç olacak ve ey-lemde yakalananlara -kendi ta-nımlarına göre suç işlememiş ol-

sa dahi- 1 yıla kadar hapis cezasıverilebilecek. Göstericilerin üze-rine sıkılan boyalı su 3 gün bo-yunca çıkmayan bir kimyasaliçerecek. Ayrıca polise eylemdeyardım etmeyen kamu görevlile-rine de hapis cezası verilebile-cek.

Yeni pakete göre, yüzümüzübezle-şalla kapatarak katıldığı-mız eylemlerde 5 yıla kadar ha-pis cezası verilebilecek. Bu mad-de AKP zorbalığı ile geçirilirken,HDP’li kadın milletvekilleriyüzlerini şallarıyla kapatarakprotesto ettiler.

Yeni pakete göre, eylemlerdeörgüt ve topluluklara ait am-blem, işaret taşımaya, üniforma-ya benzer giysilerle eyleme ka-tılmaya altı aydan 3 yıla kadarhapis cezası verilecek.

AKP, iktidarını koruyabilmekadına polis devleti uygulamaları-na geçiyor. Yaptığımız her ey-lemde, biber gazına karşı yüzü-müzü bezle kapattığımızda, “ce-binde taş vardı” veya “eylemalanındaydı” bahanesiyle dahi,hapse düşme, işkence görme ve-ya öldürülme tehlikesi altında-yız. Üstelik bunlar hukuka uy-gun kabul edilecek!

Aysun Koca

Mart 2015 3İşçi Sözü

Nuh Köklü, Kadıköy Yeldeğir-meni ‘nde, kartopunun dükkanınıncamına geldiği gerekçesiyle, bir es-naf tarafından öldürüldü.

Nuh, hayatı mücadeleyle geçmiş,güzel bir insandı. ATV-Sabah gre-vinin örgütleyicileri arasındaydı. İçgüvenlik paketine karşı arkadaşla-rıyla birlikte eyleme katılmış, evinedönerken katledilmişti.

Nuh’a saldıran esnaf, elindenbeyzbol sopası alınarak uzaklaştı-rılmış. Tekrar, bu sefer bıçakla dön-düğünde, üstelik Nuh’u bıçakladığıhalde, mahallelinin linç girişimineizin verilmemiş.Bu da insan olmanıntrajedisidir. Ali İsmail’in dövülereköldürülmesi aklımızdayken, Nuh’ubıçaklayanın öldüresiye dövülmesi

vicdanımıza sığdıramadığımız birdurumdur... Nuh’un son sözleri dekalbi gibi naif, kibarca olmuş: Neolur bu bir rüya olsun...

Şiddet bir devlet politikasıdırCumhurbaşkanı R.T. Erdoğan,

Katledilmesinde polise destek ve-ren esnafı korurcasına, Ali İsmailKorkmaz’ın davası görülürkenşunları söylemişti: "Bizim mede-niyetimizde, milli ve medeniyetruhumuzda esnaf ve sanatkar ge-rektiğinde askerdir, alperendir,gerektiğinde vatanını savunan şe-hittir, gazidir, kahramandır. Ge-rektiğinde asayişi tesis eden polis-tir, gerektiğinde adaleti sağlayanhakimdir hakemdir"

Nuh’u, kendini polis, savcı, ha-kim gibi gören bir esnafın öldür-mesi tesadüf değildir. Nuh’un,toplumun sokağa çıkmasına engelolmak için hazırlanmış olan iç gü-venlik paketine karşı eylemdendönerken saldırıya uğraması datesadüf değildir.

Devlet, sesimizi çıkarmadan,korku içinde evimizde oturmamı-zı istiyor. Biz, Nuh’un yanımızdaolduğunu bilerek, sokağa çıkma-ya, hakkımızı aramaya devamedeceğiz. Nuh’un yoldaşlarına dabu yakışır...

Cem Avcı

Uğurlar olsun Nuh...

Page 4: İşçi Sözü Mart 2015

Yeni rejime yeni siyasi kadrolar

İşçi Sözü4 Mart 2015

Seçim ortamına girilmesiylebirlikte, çok sayıda üst düzeybürokrat, milletvekili adayı ol-mak için, görevlerinden istifa et-ti. Milletvekili olabilmek içingörevlerinden istifa eden devletgörevlilerin ezici bir çoğunluğu,iktidar partisi AKP’den adayadayı oldu. Çünkü bugünkü ko-şullarda, AKP, seçimi kazanmaihtimali en yüksek olan parti.Doğal olarak, iktidar partisindenmilletvekili olmak, iktidar ola-naklarından yararlanmak, ekono-mik kaynaklara daha yakın ol-mak anlamına gelir. Bu durum,iddia edilenin aksine, bürokrat-ların tarafsızlığını yitirdiğini, ik-tidar partisinin yandaşı halinegeldiğini gösteriyor. Ayrıca, 12yıldır süren tek başına iktidarıve bu süreçte yaptığı operasyonve düzenlemelerle, AKP’nin bü-tün devlet kurumlarında hâkimi-yetini kurması ve bu yolla hükü-met partisi olmasının ötesindedevlet partisi haline gelmesi,böyle bir tabloyu ortaya çıkarı-yor.

Bunun en somut yansıması,MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın,stratejik önemdeki görevindenistifa ederek, AKP’den milletve-kili adayı olarak siyasete girme-sidir. Ülke siyasi tarihinde dahaönce buna benzer bir örnek yok-tur. Çünkü kapitalist devletlerde,güvenlik örgütlerinin başındabulunmak, siyasi temsilci olma-nın çok üzerinde bir öneme sa-hiptir. AKP, bu süreçte, bürokra-si, özellikle de güvenlik örgütle-

ri ve yargı içindeki desteği saye-sinde rakiplerini tasfiye edebil-miştir. Yoksa halk desteği saye-sinde değil.

Şimdilerde kanlı bıçaklı oldu-ğu Cemaat yanlısı polis, askerve yargıçlar vasıtasıyla, Balyozve Ergenekon operasyonlarınıgerçekleştirerek, laikçi asker vesivil bürokratları tasfiye etmiş,bugünlerde tu kaka ilan ettiğiHaşim Kılıç’ın tek bir oyuyla,siyasi hayattan silinmekten kur-tulmuştur. Daha sonra, yine aynıyolla bu kez Cemaat yanlısı bü-rokratları tasfiyeye girişmiştir.17-25 Aralık yolsuzluk operas-yonlarının ardından, 300’ü aşkınmilletvekili bir tarafta dururken,Başbakan Erdoğan’ın, mülkiyebürokrasisinden gelen eski müs-teşarı Efkan Ala’yı, Meclis dı-şından İçişleri Bakanı yapması,bürokrasinin devlet yönetimi

içindeki gücünü ortaya koymak-tadır.

Erdoğan’ın “sır küpü” siyaset sahnesinde

Erdoğan da, bu durumu bildi-ğinden, çok güvendiği bir isimolan ve “sır küpüm” olarak nite-lendirdiği Hakan Fidan’ınMİT’in başından ayrılmasınakarşı çıkmıştır. Yine kendisininaçıklamalarından öğrendiğimizegöre, Fidan, istifa gerekçesi ola-rak, “yorulduğunu” öne sürmüş-tür. Hakan Fidan’ın yaş ve fizi-ğine bakıldığında, sözü edileninfiziksel yorgunluk olmadığı ko-layca anlaşılabilir. Muhtemelen,taşıdığı “sırların ağırlığından”ya da istemediği birçok şeyiyapmak zorunda kalmış olması-nın getirdiği yorgunluktan sözedilebilir. Dolayısıyla “davulunkendi sırtında, tokmağın başka-sının elinde” olması durumun-dan kurtulmak istemiş olabilir.

Beklenmedik bir gelişme ola-rak, Fidan’ın stratejik önemdekigörevinden istifa ederek, millet-vekilliğine soyunması burjuvamedyada, komplocu yaklaşım vesığ yorumlarla değerlendirildi.Bu tam da “körün fili tanımla-masına” benziyordu. Kimileri,Fidan’ın “Davutoğlu-Erdoğanrekabeti” çerçevesinde, Davu-toğlu’dan yana ağırlığını koydu-ğunu iddia ederken, bir başkala-rı, Fidan’ın, Davutoğlu’na karşı,Erdoğan’ın Başbakan adayı ol-duğunu ileri sürüyordu. Konuya

dar bir politik perspektifle ba-kanlar ise, Kürt sorununun “çö-züm süreci” konusunda aldığıinisiyatif ve Van-Erciş’li olması-na bağlı olarak, adaylığıylaHDP’nin önünün kesilmesininhedeflendiğini savunuyor. MİTMüsteşarının güçlü bir dokunul-mazlık zırhına sahip olduğunubilmeyenler ise, Fidan’ın doku-nulmazlığa sahip olabilmek içinmilletvekili seçilmek istediğiniiddia ediyorlar.

Devletin yapısı siyasetçinin yapısını belirliyor

Bir MİT Müsteşarının aktifgörevdeyken siyasete soyunmasıdevletin karakteri ve rejimin ya-pısından ayrı değerlendirilemez.Örneğin, İsrail için kolaylıklamilitarist ve terörist bir devletdenilebilir. Şiddet eylemlerininüzerine kurulmuş ve sürekli sa-vaş hali içinde yaşayan bu ülke-nin devlet örgütlenmesi de buduruma göre düzenlenmiştir. İs-rail’de işbaşına gelen devlet baş-kanı ve başbakanların neredeysetamamı asker ya da istihbaratçıkökenlidir. Üst düzey askeri ko-mutanlar devletteki kariyerlerinibaşbakan, bakan ya da devletbaşkanı olarak tamamlamakta-dırlar.

Bugün, Türkiye’de de rejimve yasal çerçeve, bir savaş hali-ne göre yeniden yapılandırıl-maktadır. Şu anda çıkarılmayaçalışılan “İç Güvenlik Yasası”,getirilmek istenen “Türk tipibaşkanlık sistemi” ve burjuvademokrasisinin olmazsa olmazıkuvvetler ayrılığı prensibinin ra-fa kaldırılarak, fiili bir tek partirejimi kurulması ve totaliterdevlet inşası, bir savaş refleksi-dir. Yeni rejim ve devlet yapısı,kendisine uygun siyasi kadrolarıgerektirmektedir. Ülkeler ve buarada Türkiye, “kendi Bonapar-telerini, Putinlerini” yaratma yo-lunda hızlı adımlar atmaktadır.Bürokrasi ve güvenlik örgütüyöneticilerinin fiilen siyaseteatılması, siyasete doğrudan el at-ması, bunun göstergesidir. Ku-rulmakta olan savaş rejimini en-gellemenin yolu, emekçilerinkitlesel barış ve demokrasi mü-cadelesi yürütmesine bağlıdır.

Aykut Özer

Bir MİT Müsteşarınınaktif görevdeykensiyasete soyunması,devletin karakteri verejimin yapısından ayrıdeğerlendirilemez.Bugün, Türkiye’de derejim ve yasal çerçeve,bir savaş haline göreyenidenyapılandırılmaktadır.

Page 5: İşçi Sözü Mart 2015

Türkiye, sınırın 35 kilometrekadar içinde, Suriye toprakların-da yer alan Süleyman Şah Türbe-sindeki askerlerini, bir askerioperasyonla tahliye etti. Operas-yonu gerçekleştiren askerler,Türbedeki kimi tarihi eşyalarısandıklara doldurduktan sonra,yapıyı imha etti. Böylece, Türki-ye toprağı sayılan bir alan terkedilmiş oldu. Bu operasyonunnedeni, Türbenin ve askerlerinIŞİD kuşatması altında bulunma-sı ve Kürt savunma güçleri YPGile IŞİD’in çatışma alanı içindekalmasıydı.

Türkiye, bu operasyonu yapar-ken, Suriye ve batılı müttefikle-rini bilgilendirdiği gibi, Koba-ne’deki Kürt yönetiminden veYPG’den aktif destek aldı.YPG’nin rehberliğinde, Kürtlerinkontrolündeki alandan geçerekoperasyonu gerçekleştirdi.YPG’nin basın sözcüsü, Türki-ye’nin yardım talebini, operas-yondan birkaç gün önce twitterhesabından duyurmuştu. Ayrıca,Kobane Eş Başkanı Enver Müs-lim, operasyonun öncesinde veoperasyon sırasında Ankara’dabulunuyordu.

800 yıl önce ölen bir Türk bü-yüğünün mezarının bulunduğu

gerekçesiyle, bir başka ülkenintoprağının bir bölümünü kenditoprağı ilan etmek ve burada as-ker bulundurmak hegemonyacıbir siyasettir. O nedenle bugünekadar hüküm süren mevcut du-rum yanlıştır ve kaçınılmaz birolumsuz sonuç yaratmıştır. Bunakarşılık, kuşatma ve ölüm tehdidialtında bulunan askerlerin tahli-ye edilmesi doğru bir tutumdur.Ancak, bunu siyasi ve askeri za-fer olarak sunmak, gerçekleriters yüz etmektir. Sonuçta, “ülketoprağı” sayılan bir alan terkedilmek zorunda kalınmıştır.

Operasyon, askeri açıdan biryenilgi olmamakla birlikte, AKPiktidarının bölge politikasının if-las ettiğinin yeni bir kanıtıdır.Birinci olarak, siyasi iktidar,“Kobane düştü, düşecek” diye-rek, yenilmesini dört gözle bek-

lediği ve terörist olarak nitelen-dirdiği Kürt siyasi ve silahlı güç-lerine muhtaç olmuştur. Koba-ne’nin, IŞİD’den temizlenmesiy-le yanlışlığı açığa çıkan bu poli-tika, son gelişme ile bir kez dahamahkûm edilmiştir. İkinci olarak,“yeni Osmanlıcılık” biçimindeortaya çıkan bölgesel yayılmacıdış politika ciddi darbe almıştır.Emperyalist hayaller peşinde ko-şanlar, uluslar arası anlaşmalarla,“Türkiye toprağı” olarak kabuledilmiş bir alanı terk etmek zo-runda kalmışlardır. SüleymanŞah Türbesinin bombalanaraktahrip edilmesi, aynı zamanda,AKP iktidarının “yeni Osmanlı-cılık” hayallerinin yıkılması an-lamına gelmektedir. “Sarayınmerdivenlerinde”, 16 eski Türkdevletinin askeri kıyafetleriylegörüntü vererek, “hava atmanın”kofluğu açığa çıkmıştır.

Yeni bir politika mı, Kürtleregözdağı mı?

Süleyman Şah Türbesinden çı-kartılan kutsal ve tarihi emanet-ler, sınırın yüz metre kadar için-de Suriye toprağında yapılacakbir geçici türbeye yerleştirilecek-tir. Türbenin yapılacağı köy Ko-bane sınırları içinde yer almakta-dır. Muhtemelen, bu uygulama,Ankara’da bulunan Kobane yö-neticileriyle varılan uzlaşma ne-ticesinde hayata geçirilmektedir.Böylece, Türk askeri Suriye’dençekilmemiş olacağı gibi, Kürtbölgesinde, sayısı sınırlı da olsa,sürekli bir askeri varlık bulundu-rulacaktır. Suriye devletine veKürtlere “ben buradayım” mesajıverilmiş olacak ve “durum kurta-rılmaya” çalışılacaktır.

Gerek “Şah Fırat Operasyonu”gerekse türbenin Kürt toprakları-na yerleştirilmesi uygulamasının,Kürtlerle ilişkilerde yeni bir açı-lıma ve siyasi iktidarın bölge po-litikasında değişikliğe denk gelipgelmediğini, önümüzdeki aylar-daki gelişmeler gösterecektir.Son gelişmeler, iflas eden bölgepolitikasının değişikliği anlamı-na gelebileceği gibi, SuriyeKürtlerini yakın denetime, dahadoğrusu cendereye alma hedefide taşıyabilir.

Necdet Seçer

Mart 2015 5İşçi Sözü

“Şah Fırat Operasyonu” AKP politikalarının iflasıdır

Siyasi iktidar, birinci olarak,“Kobane düştü, düşecek”diyerek, yenilmesini dörtgözle beklediği ve teröristolarak nitelendirdiği Kürtsiyasi ve silahlı güçlerinemuhtaç olmuştur; ikinciolarak, “yeni Osmanlıcılık”biçiminde ortaya çıkanbölgesel yayılmacı dışpolitika ciddi darbe almıştır.

Page 6: İşçi Sözü Mart 2015

İşçi Sözü6 Mart 2015

Kobane merkezi geçen ay IŞİDişgalinden kurtularak özgürleşti.Kobane’yi önce kuşatan, sonra dabüyük bir bölümünü işgal edenIŞİD güçleri, Kürt savunma gücüYPG-YPJ birliklerinin, halkını veülkesini savunmak için gösterdiğidireniş karşısında yenilgiye uğ-radı. Ağır kayıplar vererek Koba-ne’den çekilmek zorunda kaldı.

Kobane direnişi ve savunmasıdünyaya mal oldu. Hemen her ül-kede destek ve dayanışma gösteri-leri düzenlendi. Aynı şekildeIŞİD’in yenilmesi de sevinçle kar-şılandı. Emperyalist güçler, heriki tarafın da birbirini yıpratarakzayıflamasını ve yorgun düşmesinikendi çıkarlarına uygun bulduğuiçin, uzun bir süre IŞİD’in Şengalve Kobane saldırısı karşısında ses-siz kaldılar. Ancak, IŞİD’e karşıbölgede direnen tek gücün Kürtsavaşçılar olması, son dönemdeIŞİD’i hedef alan ve bu örgütlesavaş üzerinden bölgeyi yenidenpaylaşmayı ve yapılandırmayıplanlayan uluslararası güçlerin gö-zünde Kürt savaşının önemini vemeşruiyetini arttırdı.

ABD, kendi taktik çıkarları ge-reği, Türkiye’nin karşı çıkmasınarağmen, AKP iktidarını by-passederek, Kobane’de savaşan Kürt-lere önce silah yardımı sonra dahava desteği sağladı. Kürtler, Ko-bane direnişi ile tarihin en önemlisiyasi ve askeri zaferlerinden bi-rini kazandılar.

Musul’u aldıktan sonra onunverdiği moral ve silah üstünlüğüile her gittiği yeri ele geçiren,rakip örgütleri yenip, ardından yu-tarak büyüyen ve hiç kimseninönünde duramaz hale geldiğiIŞİD, Kobane’yi de kısa sürede elegeçireceğini hesaplıyordu. Ama budefa Kobane’de sert ve ölesiye birdirenişle karşılaştı. Bölgede ilkkez ciddi bir yenilgi aldı. Bu ye-nilgiyle psikolojik üstünlüğünükaybetti.

Kobane’yi ele geçirmiş olsaydı,bölgede tüm dengelerin değişme-sine yol açacak; Kobane’den sonraCizire ve Afrin’e de saldırarak,Suriye’deki Kürt yapılanmasınıfelce uğratacaktı. Bu tehdit bu günzayıflamış olsa da, henüz tama-men ortadan kalkmış değildir. Nevar ki süreç farklı gelişmiş IŞİDyenilmiştir.

Bölgede dengeler Kürtler lehinedeğişti

Kobane direnişi ve zaferi ile

birlikte bölgede dengeler Kürtlerlehine değişmiştir. Artık RojawaKürtleri yeni kurulacak Suriyeiçinde demokratik yönetim mode-linden ve özerklik statüsündendaha azıyla yetinmeyi kabul etme-yecektir.

Kobane direnişi, Kürt özgürlükmücadelesinin tüm dünyada tanın-masına ve meşrulaşmasına yolaçtı. Dört parçaya bölünmüş Kür-distan coğrafyasındaki Kürtler vesiyasi grup ve partileri arasındabirlik ve dayanışma eğilimi güç-lendi. Kürt güçleri bölgede IŞİD’ekarşı savaşan en dinamik güç ola-rak uluslararası güç merkezleri ta-rafından da tanınmaya ve kabulgörmeye başlandı.

Kobane direnişi ile birlikte,ABD tarafından terörist olarak gö-rülmeyen, PYD fiilen tanınır vedesteklenirken, batı başkentlerindeağırlanmaya da başlandı. Suri-ye’de süren savaşa ve krize çözümbulmak için Mısır ve Rusya’nıninisiyatifleri ile Kahire’de ve Mos-kova’da, rejimle Suriye muhalefetiarasında düzenlenen toplantılaraPYD’nin de çağrılması, Suriye’nindemokratik temelde yeniden inşa-sında Kürtlerin esas aktörlerden vekurucu unsurlardan biri olarakkabul edilmeye başlandığına işaretediyor.

IŞİD ile birlikte AKP iktidarı dayenildi

AKP iktidarı, tüm dünyayı kar-şısına almak pahasına, Kobane di-renişinin karşısında yer aldı. Bu,hem içeride Kürt halkının isyanınaneden oldu, hem de IŞİD’i hedefalan koalisyon güçleri ile ters düş-mesine ve arasının bozulmasınayol açtı. Suriye politikasındansonra şimdi de Kobane politikasıyenilgiye uğrayan, uluslararasıgüçlerle ters düşerek sıkışan veyalnızlaşan AKP, istemediği şey-leri yapmak, peşmergenin Koba-ne’ye geçmesi için koridor açmakzorunda kaldı.

Kobane direndi ve kazandı. Ko-bane’de yenilen sadece IŞİD de-ğildir. AKP, Kürt sorunu veKobane konusunda aynı politikhedeflere sahip olduğu için, IŞİD’idestekledi. Kobane’nin düşmesinidört gözle bekledi. DolayısıylaKobane’de yenilen AKP ve onunpolitikalarıdır da!

AKP tarafından yapılan,“Kuzey Irak’tan sonra bir deKuzey Suriye ile karşılaşmak iste-miyoruz” açıklamasını, sadeceKobane yenilgisinin verdiği bir ra-hatsızlığın dışa vurumu olarakdeğil, IŞİD’e verdiği desteğin do-laylı bir itirafı ve Kobane yenilgi-sinin yarattığı hayal kırıklığıolarak da okumak gerekir. AKP,Kürtlerin Suriye’de bir statü sahibiolmalarını istemiyor. Bunun,“çözüm süreci”nde elini zayıflata-cağını hesap ediyor. Kobane’nindüşmesini de bu yüzden istiyordu.IŞİD’i de bu nedenle destekledi.

Siyasi iktidarın Kobane politi-kası, çözüm süreci açısından birturnusol işlevi gördü. AKP’nin,“çözüm süreci”nden anladığınınKürt sorununun barışçıl demokra-tik çözümü değil, Kürt siyasi hare-ketini ve muhalefetini çözmekolduğu açığa çıktı ve teşhir oldu.

Başbakan Davutoğlu, Kobanedirenişinin zafer kazanmasının ar-dından, Diyarbakır’da yaptığı birkonuşma da Kobane’yi selamlıyor.Kobane’yi selamlamak onun var-lığı ve statüsü tanındığı ölçüde biranlam ve önem kazanır. Koba-ne’nin tanınması, yaşanan savaştabüyük ölçüde yıkılan bu kentin ye-niden inşası için bir insani yardımkoridorunun açılması, hem bu sü-reçte zedelenen Kürtlerle siyasi ik-tidar arasındaki ilişkilerinonarılması, hem de içeride gerilenve tıkanan “çözüm süreci”nin önü-nün açılması açısından olumlu birişlev görecektir.

Mustafa Eker

Kobane’de Kürtler ile birlikteinsanlık kazandı

Kobane direndi vekazandı. Kobane’deyenilen sadece IŞİDdeğildir; aynı zamandaAKP iktidarı ve onunKürt düşmanıpolitikalarıdır.

Page 7: İşçi Sözü Mart 2015

Mart 2015 7İşçi Sözü

“IŞİD Kobanê’den sökülüp atıl-dı. Şu anda ise Kobanê’nin köyleriIŞİD’den temizlenmeye çalışılıyor.Savaş, mücadele ve kayıplar sürü-yor.”

12 Eylül 1980 askeri darbesindensonra yurt dışına çıkan ve Alman-ya’nın Hamburg kentinde doktorlukyapan Selçuk Eralp’le Suruç’a dairkonuştuk. Dev-Genç kökenli olanSelçuk Eralp, 1970’li yıllarda Dr.Hikmet Kıvılcımlı geleneğinin VatanPartisi’nde Merkez Komitesi, Baş-kanlık Divanı üyeliklerinde ve An-kara İl Başkanlığı görevinde bulun-du. “Kobanê’nin yaralarına merhemolmak” amacıyla Suruç’a giden veSuruç Devlet Hastanesi’nde 1,5 aykadar anestezi uzmanı olarak gönüllühekimlik yapan Selçuk Eralp’le ge-lişmeleri ve yaşadıklarını konuştuk:

Türkiye halkları“ Kürt meselesiyle ilk taşımam

1969 senesinde oldu. DDKO’nun(Devrimci Doğu Kültür Ocakları)kurulmasının da kazanımıyla, Dev-Genç içinde gelişen ‘Türk halkı mıdemeliyiz, Türkiye halkları mı de-meliyiz’ tartışmaları hayatımdaönemli bir yer tutar. Ben o tartışmalariçinde ‘Türkiye halkları demeliyiz’diyen taraftaydım. Kürt meselesiyleilk muhatap oluşum o sürece rast-lar.

Yaralara merhem olmakKobanê’deki mücadeleyi Kürt

özgürlük hareketinin mücadelesininbir parçası olarak gördüm ve Suruç’agitmeye, yaralarına merhem olmayakarar verdim. Gitmeden önce kızımElif’le Suruç kararım üzerine ko-nuştum. Kızım, benimle gurur duy-duğunu ve imkânı olursa kendisininde gelmek istediğini belirtti. Bu ko-nuşmamızın ardından 7 Ekim’de,Kobanê için yapılan protesto ey-lemlerinin hemen ardından Suruç’agittim.

Suruç Devlet HastanesiSuruç Devlet Hastanesi 40 yatak

kapasiteli bir hastanesiydi ve tabiki 100 binin üzerinde nüfusu olanbir yer için yeterli değildi. İhtiyacıkarşılamaktan uzaktı. Savaştan sonranüfus adeta ikiye katlanmış. 60 biniaşkın insan Suruç ve çevresinde çokzor koşullarda yaşamaya çalışıyor.10 bin 708 kişi çadırlarda, 22 bin441 kişi köylerde, 20 bin kişi iseSuruç’un merkezinde kalıyor. SuruçDevlet Hastanesi’nde bulunduğum5 haftalık süreçte 450 yaralıya mü-dahalede bulundum. Çoğu zamanyaralıları Mürşitpınar sınır kapısın-dan, kafamızın üstünden vınlayarakkurşunlar geçerken alıyorduk. Su-ruç’ta Türk devletinin mültecilereyönelik herhangi bir çalışması yok.Çalışma ve yardımlar Suruç Bele-diyesi’nden, çevre il ve ilçe beledi-

yelerinden geliyor. Devlet bu in-sanları tamamen kendi kaderleriylebaş başa bırakmış durumda.

Özel Tim baskını

Devlet güçleri sınırdan getirilenyaralıları durduruyor. Bu nedenleölen birçok kişiye bizzat tanık oldum.Özellikle de Bingöl’de öldürüleniki polisin ardından Türk devletininsınır kapısını kapatarak yaralılarınalınmasına engel olunduğuna tanıkoldum. Devletin bu engellemelerisonucunda birçok yaralı geç müda-hale edildiği için hayatını kaybetti.Bu insanların büyük bir çoğunluğukurtarılabilirdi. Ayrıca, yaralı olarakhastaneye getirilenler polis takibatınauğruyorlar. Özellikle de Türkçe ko-nuşan yaralılar özel olarak polis ta-kibi altındalar. Bir gece hastaneyiözel tim bastı ve yaralılardan birinizorla gözaltına aldılar. Özel timinşefi hastane baskını sırasında ‘kı-pırdayanı indirin’ diyerek talimatveriyordu. Götürdükleri yaralınınakıbetine dair hiç bir bilgim yok.

Gazetecinin ölümüBölgede görev yapan Amerikalı

bir kadın gazeteci öldü. Zamanındamüdahale edilseydi beklide bugünyaşıyor olacaktı. ‘Kaza’ sonucuyaralı olarak gelen Amerikalı kadıngazetecinin ölümünü vurgulama ne-denim bölgede bulunan basın men-suplarının durum ve koşullarını an-lamanız içindir. Amerikalı gazeteciSuruç Devlet Hastanesi’ne getiril-diğinde kurtarılamayacak durum-daydı ve aşırı kan kaybetmişti. Göğ-sünden 4 litre kadar kan akmıştı.Tüm müdahalelerimize karşın maa-lesef kurtaramadık. Sanki ölsün diyeözellikle geç getirilmiş gibiydi.

Beş haftada Suruç Devlet Has-tanesi’ne bin 160 yaralı geldi. Ağıryaralı olanları çevre hastaneleregönderdik. Çatışmaların yoğunlaştığızamanlarda askerler Mürşitpınarsınır kapısını terk ediyorlar, bazende sınır kapısının anahtarını bizeverip sanki ‘ne haliniz varsa görün’

diyorlardı. Yaralılarla bizi baş başabırakıyorlardı. Görev yapan birçokarkadaşımız kolluk güçlerince en-gellendiler. Gözaltına alındılar. Ki-ralanan ambulanslarla yaralı taşı-mamıza izin vermiyorlardı. Hasta-nede gönüllü olarak görev yapıyorolmamız elbette ki devletin bir lütfudeğildi. Hepimiz bir şekilde takipediliyorduk. Giriş çıkışlar daimagözetleniyordu.

Suruç Devlet Hastanesi’nde anes-tezist, radyolog ve ortopedistlereihtiyaç var. Yatak kapasitesi darlığınedeniyle hafif yaralı olanları bah-çeye kurduğumuz çadırda tedaviediyorduk. Sağlık sorunlarının yanısıra tıbbi malzeme ihtiyacı da hadsafhadaydı. Yardım ve dayanışmaamaçlı gönderilenler genellikle tekstilmalzemeleri. Elbette ki bunlar takdiredilecek şeyler. Ama asıl ihtiyaçtıbbi malzemeler ve paradır. Özelliklebunlar gönderilmelidir. En önemliihtiyaç ise ambulans. Hemen be-lirtmeliyim, Suruç Devlet Hastanesiiçin ambulans talebinde bulunuyordeğilim. Sağlık Bakanlığı’nın 112telefon numaralı ambulans hizmetleribütün devlet hastanelerinin hizme-tindedir. Özel olarak vurgulamakistediğim ise ambulansı olmayanSuruç Belediyesi’ne bir ambulansıngerekliliğidir. Ayrıca; Genel cerrahi,ebe, hemşire, dâhiliye uzmanları veaile hekimlerine, gönüllü hizmetvermelerine önemle ihtiyaç var...”

Mücadele ve kayıplar sürüyor

Selçuk Eralp görüşmelerimizinardından 14 Şubat 2015 tarihindeyeniden Suruç’a hareket eti. Yolaçıkmadan önce yaptığımız konuş-mada ise, “IŞİD Kobanê’den sökülüpatıldı. Şu anda ise Kobanê’nin köy-leri IŞİD’den temizlenmeye çalışı-lıyor. Savaş, mücadele ve kayıplarsürüyor. Suruç Devlet Hastanesi’nde-ki arkadaşlardan aldığım bilgileregöre yaralılar gelmeye devam ediyor.Can kayıpları var. Beni çağırıyorlarve gidiyorum...” dedi ve gitti.

N. Cemal

Kobanê’deki mücadele özgürlük hareketinin bir parçasıdır

Page 8: İşçi Sözü Mart 2015

29 Ocak’ta Birleşik Metal-İşSendikası’nda örgütlü 15 binmetal işçisinin grevi başladı. Gre-vin ikinci günü, 30 Ocak’ta, AKPHükümeti’nin Bakanlar Kurulu“grev erteleme” kararı alarakmetal patronlarını ve Metal Sana-yicileri Sendikası’nı (MESS) ra-hatlattı. Adı “erteleme” olsa da,tıpkı Şişecam grevinde olduğugibi, gerçekte grev yasaklanmışoldu. “Erteleme” kararını ve son-rasında yaşanan gelişmeleri Birle-şik Metal-İş Sendikası TopluSözleşme Uzmanı İrfan Kaygısızile konuştuk.

Grev kaç fabrikada başladı?

Yirmi iki fabrika ile greve baş-landı. İkinci kademede yani 19 Şu-bat’ta diğer fabrikalar greveçıkacaktı. Grev kararı toplam 38fabrika için alınmıştı.

Şişecam örneği yakın tarihteyaşanmıştı. Grevin ertelenme-sine hazırlıklı mıydınız?

Grev ertelemesi sürpriz bir karardeğildi, ancak beklenilenden erkengeldi. Çünkü greve çıkmadan önce(perşembe gününden önce) MESSgrevin yasadışı olduğu gerekçe-siyle mahkemeye başvurmuştu.Biz de mahkemenin en erken pa-zartesi sonuçlanacağını ve lehi-

mize olacağını bekliyorduk. Bukonuda ön teknik ve hukuksal ça-lışmalarımızı yapmıştık. Bakanlık-tan görüş de istemiştik. MESS’inbu girişiminden bir sonuç alın-mazsa hükümetin devreye girece-ğini düşünüyorduk. PazartesiBakanlar Kurulu yapılır, salı günüyasak çıkar gibi bir beklentimizvardı.

Grevin en azından bir haftasüreceğini bekliyordunuz...

Bugüne kadarki grev erteleme-lerini inceledik, en azından greveçıkıldıktan 1 hafta-10 gün sonragrev ertelemesi kararı çıkmıştı.Yine benzer bir süreç işleme olası-lığı var diye düşünüyorduk. Dola-yısıyla beklediğimizle gerçekleşenarasında ciddi bir fark ortaya çıktı.Grevin hemen 2. günü, yani per-şembe günü greve çıkıldı, cumagünü grev yasağı geldi.

Grevin başlamasından öncebazı şirketlerin MESS’ten ayrıl-ması ve toplu sözleşmeyi imzala-yacaklarını açıklamaları grevinertelenmesi sürecini hızlandır-mış olabilir mi?

Tam da o nedenle bunu hızlan-dırdılar. Çünkü MESS çözülmeyebaşlamıştı. Biliyorsunuz altı işyeriayrıldı ve çok sayıda işverenle de

gece-gündüz görüşme trafiği baş-lamıştı. MESS’te dağılma eğilimisöz konusuydu. MESS de bunugördüğü için süreci hızlandırdı.MESS’in çözülme sürecinin hız-landığını gören işverenler devreyegirdi. Bu hızlı çözülmeyi görenler,hükümet üzerindeki bütün güçle-rini kullandılar. MESS demekeninde sonunda KOÇ demek, ser-

mayenin uluslararası gücü demek.Sadece MESS olarak bakmak dadoğru olmaz. Nasıl sendikal hare-ketin uluslararası dayanışmasıdevreye girdiyse -örneğin 400kadar uluslararası dayanışma me-sajı geldi- MESS de uluslararası

işveren örgütlerini devreye soktu.Onlar da uluslararası bir daya-nışma örneği gösterdiler.

Grev erteleme kararına işçile-rin tepkisi nasıl gelişti? Takipedebildiğimiz kadarıyla işyeriniterk etmeyenler, makineleriniaçmayanlar, işe başlamayanlaroldu...

Aslında tüm işyerlerinde tepkigösterildi. Ama bu tepkinin boyutuişyerinde bizim örgütlülük duru-mumuza göre değişti. Fabrikayıterk etmeyenler oldu, makineyi hiçaçmayanlar oldu, makine başınagidip çalışmayan oldu ya da üre-timi yüzde 30-40’lara kadar düşü-ren işyerleri oldu. Düzeyleri farklıolmak üzere, işyerinin kendi öz-günlüğü ve gerçekliğine göre, birçalışmama hali oldu.

İşçilerin bu tepkisi karşısındasendika nasıl bir tutum aldı? İş-çiler veya işyeri temsilcilerikarar verme sürecine katılabildimi?

Ondan sonraki süreç, sendikanınyönetim kurulları ve başkanlar ku-rulu tarafından belirlendi. Grev er-telemesi kararından sonra acilenyönetim kurulu ve başkanlar ku-rulu toplandı. Daha sonra da tem-silciler kurulu toplandı. Bukurullar üzerinden kararlar alındı.Sendika kimi olası riskleri de gözönüne alarak yeni dönem için yenibir politika belirledi. MESS’le ma-saya oturulmayacak kararı verildi.

Bir eylem takvimi çıkarıldımı, yoksa yalnızca hukuki süreçmi beklenecek?

Bir taraftan hukuki süreci takipedeceğiz. Danıştay’daki davanınlehimize sonuçlanması, yürütme-nin durdurulması için kimi giri-şimlerde bulunacağız. İşyerlerindemücadeleye devam etme ilke ka-rarı alındı. Bunun yanında da iş-yerlerinin kendi özgünlüklerinegöre mücadeleye devam etmesinedestek olacağız. Şu anda bütün iş-yerlerinde üretim normale döndüdiyemeyiz. Karşılığında da işve-renlerin baskısı ve işten atmalarbaşladı. Bir fabrikada 32 işçi işten

Grev ertelemesi değil, grev yasağı!

İşçi Sözü8 Mart 2015

Danıştay, Hükümet’inkararını onayladığızaman, biz bu sözleşmekapsamında bir dahagreve çıkamayacağız.Bu durumda iki yolumuzkalıyor: Ya yüksekhakem kuruluna gidipimza atılacak ya daişverenle anlaşılacak.Yani grev aslındayasaklandı.

Page 9: İşçi Sözü Mart 2015

Mart 2015 9İşçi Sözü

atıldı. Diğer fabrikalarda da noterve müfettiş tespitleri yaptırılmayabaşlandı. MESS tarafından hazır-lanan matbu metinler işyerlerindedağıtıldı. Son günlerde üretimlerdeyaşanan sorunların da etkisiyle iş-verenler de bir karşı saldırıyageçme hazırlığı içinde.

MESS’ten ayrılıp toplu söz-leşme imzalayan işyerlerindekiişçiler sonuçtan memnun mu?

Bu meselenin kritik noktaların-dan bir tanesi, toplu iş sözleşmesi2 yıllık mı, 3 yıllık mı olacak me-selesi. MESS’ten ayrılan işyerleriiçin birinci koşulumuz 2 yıllık TİSimzalanması, ikinci koşul ise ücretve diğer haklardır. Sözleşmeler iş-yerlerinin kendi özgünlüğüne göre

hazırlandı. İşverenle yönetim dü-zeyinde bir takım görüşmeler ya-pıldı ama bu görüşmeler işçilerlepaylaşıldıktan sonra protokollerimzalandı. Örneğin, işçilerin öne-rileri nedeniyle bir haftadır proto-kol imzalamadığımız işyeri de var.

İşçilerin şu anki moral ve mo-tivasyonları hakkında neler söy-lersin?

Psikolojik etkilenme, grev erte-lemenin yarattığı bir boşluk oldu.Tüm grev erteleme olasılığını ol-duğu gibi işçilere anlatmadık. Ha-zırlık sürecinden grev ertelemeolasılığı vurgusunun çok sık yapıl-ması işçiyi ‘zaten ertelenecekmiş’psikolojisine çekebilirdi. Bu ne-denle böyle bir olasılıktan bahset-

tik ama güçlü bir vurguyu bilinçliolarak yapmadık. Hazırlıksız veerken yakalanmış olmanın verdiğibir tepki ve onun yarattığı bir dur-gunluk hali var. Danıştay tarafın-dan yeniden bir grev kararı çıkarsasürecin hızla toparlanacağını düşü-nüyorum.

Danıştay olumsuz karar ve-rirse, 60 günün sonunda grevkararı uygulanabilecek mi?

Hayır uygulanmayacak. Çünküaslında ‘grev erteleme’ değil, ‘greviptali’ kararı verildi. Danıştay grevyasağına ‘evet’ derse iki yolumuzkalıyor: Ya yüksek hakem kuru-luna gidip imza atılacak ya da iş-verenle anlaşılacak. Yani grevaslında yasaklandı. Durum Danış-

tay’ın vereceği kararla belli ola-cak. Adında erteleme var diye 2-3ay sonra yeniden grev hakkı doğa-cakmış gibi algılanıyor. Danıştay,Hükümet’in kararını onayladığızaman, biz bu sözleşme kapsa-mında bir daha greve çıkamayaca-ğız. Sonuç olarak bu sözleşmeyiya yüksek hakem kurulu ile ya daişverenle imzalayacağız.

Hangisini tercih edeceksiniz?

İşverenle masaya oturmama ko-nusunda tutumumuz net. Çaresizkalırsak, yüksek hakem kurulu ilesorunu çözmeye çalışacağız.

Oya Öznur-Aysun Koca

Metal grevi daha doğrusu grevolasılığı bile hepimizi heyecan-landırmaya yetti. Ancak bu grevleumutları en fazla artanlar, Gezidirenişinden bu yana azalarak daolsa, birlikteliklerini sürdüren da-yanışmalar ve forumlar oldu.

İşçi Sözü'nün bir önceki sayıdasöz ettiğimiz Caferağa Dayanış-masından gençler grevin ilk günüsabah erkenden kalkıp yola ko-yuldular. Kadıköy'den Ezot-Tez-mak Fabrikasına vapur ve otobüsyolculuğu 2 saate yakın sürmüştü.

Belediye otobüsünden inip "Metalİşçisi Grevde, Dayanışmalar Ya-nında" yazan pankartlarını açarakfabrikaya yürürken heyecanlarısloganlarına yansıyordu. Çünkübazıları ilk kez gerçek bir greveziyarette bulunacaktı.

Birleşik Metal İş Sendikası, 2.Şube üyesi 84 işçi tek fire verme-den oldukça sıkı bir disiplin vebirlik içinde 2 gün önceden grevebaşlamıştı. O nedenle Grev çadı-rında ilk gün olmasına rağmen 3.gün yazıyordu. Gezinin öncüsü

gençlerle sınıfın öncüsü metal iş-çilerinin buluşup beraber sloganatmaları, halaya durmaları görül-meye değerdi.

Gençler işçilerle sohbet eder-ken biraz acemi, işçiler ise şaşkıngörünüyorlardı. Çünkü işçiler si-yasi parti ve grupların ziyaretle-rine, hamasi nutuklara,sloganlarına alışkındılar. Hattaaynı kişileri bütün adı "grev" olanama ortada işçilerin olmadığı ça-dırlarda sendikacılara övgüler dü-zerken daha önce de izlemişlerdi.

Tekel direnişini Türk İş yöneti-miyle beraber hükümete peşkeşçekenlere de, uçuş iptali değil, tekgecikme bile yaşanmadan genelkurul ve iktidar hesaplarıyla sür-dürülen THY grevinin sendikacı-larına da kahramanlık öyküleridüzenler aynı siyaset erbabıydı.Oysa 84 Ejot işçisinin grevi bun-lara benzemiyordu. Onlar 3 gün-dür şalteri indirmiş haklarınıistiyor ve hükümetin erteleme ka-rarına rağmen gerçek bir grev ya-pıyordu. Hamasete de övgüye deihtiyaç duydukları yoktu.

Ziyarete gelen gençlerin bu "si-yasilerden" temel farkı ise işçilereders vermeye çalışmıyor olmala-rıydı. Neredeyse yolda gelirkengördükleri sokak kedilerinden çi-çeklerden, vapurda yaptıklarıkahvaltıdan söz ediyorlardı. Amao kadar samimi hayat dolu ve iç-tendiler ki hemen sıcak bir bağkuruluyordu. Bizi umutlandıranve bu kısa yazıyı yazdıran şey debudur.

Geziyi yaratan gençlikle, hayatıyaratan sınıf dolayımsızca buluş-tuğunda "taht bir yana şah biryana" oluyor...

Bahadır Altan

Gezi gençliği hayatı yaratan sınıfla:"Taht bir yana şah bir yana"

Page 10: İşçi Sözü Mart 2015

İşçi Sözü10 Mart 2015

Taşeron her yerde ölüm demektir*

Kapitalizm, daha çok sömüre-bilmek ve kârı yükseltmek adınaücret maliyetlerini düşürecek üre-tim modelleri geliştiriyor. Neo-li-beral ekonomi politikaları on yıl-lardır bu amaca hizmet ediyor. Biryandan işçi sınıfına esnek, kural-sız, güvencesiz ve taşeron çalışmadayatılırken, bir yandan da işçi sı-nıfı örgütsüzleştiriliyor. Mücadeleile elde ettiğimiz haklarımız tektek geri alınıyor. Bu süreç, işçisağlığı ve güvenliği politikalarınada yansıyor. İşçi sağlığı ve güven-liği basit bir maliyet unsuru olarakele alınıyor. Denetim ve önlemlerpatronların kâr hırsı uğruna ve pi-yasaya terk ediliyor. Bunlar geneldoğrular…

Biraz daha özele inmek ve ken-di çalışma alanımızdan bahsetmekistiyorum. İstanbul Üniversitesi İs-tanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’ndehizmet alımı yoluyla, yani taşeronşirketlere bağlı olarak çalışıyoruz.Bu nedenle taşeronlaştırmanın, iş-çilerin sağlığına ve güvenliğineolan etkileri üzerinde durmak isti-yorum. Taşeronlaştırma, bir işye-rindeki işin bölünebildiği kadar altdallara bölünüp parçalanarak herbirinin ayrı taşerona (hukuki tabir-le alt işverene) verilmesidir. Ücret-leri düşürmek ve işten çıkartmayıkolaylaştırmak için, tüm dünyadadaimi ve kadrolu işçiliğin yerinitaşeron işçiliği almaktadır. Türki-ye’de taşeronlaştırmanın gerek ka-muda gerek özel sektörde yaygın-laşması ve neredeyse asıl çalışmabiçimi halini alması, AKP dönemi-nin ürünüdür. 2002 yılında taşeronişçi sayısı 387 bin olarak ifade edi-lirken, 2014 yılında bu rakam 1milyon 361 bine ulaşmıştır. Taşe-ronlaştırma, kuralsız, güvencesizve denetimsiz koşullarıyla her günyeni iş cinayetleri üretmektedir. İş-çi sağlığı, işyeri güvenliği, kişiselkoruyucu donanım sağlanması gi-bi hayati öneme sahip önlemler,kâr marjını düşürmek istemeyenpatronların vicdanına bırakılmıştır.

İstanbul Tıp Fakültesi Hastane-

si’nde hizmet alımı ile çalışan has-tabakıcı ve kayıt elamanı sayısı1098’dir. 387 temizlik işçisi, 78özel güvenlik görevlisi ve 62 ye-mek dağıtım işçisi (toplamda 1625kişi) taşeron işçisi olarak çalıştırıl-maktadır. İstanbul Üniversitesi’nintümünde çalışan kadrolu işçi sayısıise 992’dir. Bir üniversite hastane-sinde çalışıyor olduğumuz halde,işçi sağlığı ve güvenliğinde nenoktada olduğumuzu özetlemeyeçalışacağım:

Yaşadığımız en kahredici örnek,taşeron temizlik işçisi arkadaşımızZafer Açıkgözoğlu’nun iş cinaye-tine kurban gitmesidir. Mart2013’te işe başlayan Zafer’in dahaişe başladığı ay içinde hem elinehem de ayağına iğne batmıştı. Buolaylar için tutanak dahi tutulma-dı. Asıl ölümcül olay ise Hazi-ran’da yaşandı. Yağış nedeniylekanalizasyon taşınca laboratuarılağım suları basmış. İdare amiri,Zafer’den rögar kapağını kaldırıptemizlemesini istemiş. Zafer de gi-rip rögar kapağı kaldırmış, basın-çlı lağım sularının bir anda fışkır-ması sonucunda yere yuvarlanarakdüşmüş. Bir iki gün içinde o gecelağım sularını temizleyen tüm ar-kadaşlarımız ishal, bulantı ve ka-rın ağrısı ile acil servise başvurdu-lar. İki hafta sonra Zafer ağırlaştı.Ardından da Hepatit A ve karaci-ğer yetmezliği tanısı konuldu. Za-fer’e karaciğer nakli yapıldı amavücudu kabul etmedi. İkinci keznakil yapılmasını beklerken17.08.2014 günü 28 yaşında ve 43kiloya düşmüş olarak hayatınıkaybetti...

Zafer göz göre göre ölüme itil-miştir. İSKİ’nin özel donanımlıekiple ve teknikle yapması gere-ken bir iş, sırf taşeron işçisi oldu-ğu için, Zafer’e zorla yaptırılmış-tır. Taşeron işçilerine işten atmabaskısıyla her türden angarya iş,hiçbir güvenlik önlemi alınmadanyaptırılmaktadır. Durum ölümlesonuçlanmayan vakalar açısındanda vahimdir. 2014 yılında tutanakaltına alınabilmiş 52 iş “kazası”vardır. Bunların 28 tanesini temiz-lik işçisi, 16 tanesi hastabakıcı ol-mak üzere 44 tanesi taşeron işçisi-dir. 4 tanesi hemşire, 2 tanesi iseintörn doktordur. 2015 yılında isebu rakam daha şimdiden 6 hasta-bakıcı, 1 yemekhane işçisi ve 17temizlik işçisi olmak üzere, top-lamda 24 taşeron işçisine ulaştı.Bunların 21 tanesi kesici ve delicialet yaralanması olarak kayda geç-

miştir. Meslek hastalıkları konusunda

ise Türkiye’nin genel durumunuyansıtıyoruz. Türkiye’de resmi ra-kamlara bakıldığında adeta meslekhastalığı veya meslek hastalığınabağlı ölüm yok gibidir. İstanbulTıp Fakültesi Hastanesi çalışanlarıarasında da meslek hastalığına ya-kalanmış tek bir çalışan bulunmu-yor! Gerçekte ise çalışanlar arasın-da çok sayıda örnek bulunuyor.2011 yılında hepatite yakalananbir hemşire arkadaşımız meslekhastalığı tespiti için başvurdu. An-cak hastalığın nasıl bulaştığınıntespit edilememesi gibi gerekçeler-le meslek hastalığı tanısı konulma-dı. Bu yılın Ocak ve Şubat ayların-da 20 civarında iğne batması vaka-sı yaşandığı dikkate alınacak olur-sa hastalığın nasıl bulaştığını tespitetmek hiç de güç değildir.

Önlemler ve eğitimler konusun-da da kısaca bilgi vermek istiyo-rum. İş Sağlığı ve Güvenliği Ka-nunu’ndan sonra sağlık ve güven-lik konusunda eğitimler verilmeyebaşlandı. Memurlar için 2 gün ve16 saat işçi sağlığı ve güvenliğieğitimleri verildi. Bu eğitimlermesai saatleri içinde yapıldı. Taşe-ron işçiler içinse yalnızca 1 saatlikeğitim verildi. O da mesai saatle-rinden sonra. Ama kâğıt üzerinde16 saat eğitim almış görünüyo-ruz…

Kısacası esnek, güvencesiz vetaşeron çalışma, işçi sınıfı içinölümcül bir tehdit halini almıştır.İşçiler durmadan dinlenmeden ça-lıştırılmak istenmekte; güvencesiz-lik ve örgütsüzlük işçilerin bu da-yatmaya direnmelerini engelle-mektedir. AKP, peş peşe yasa de-ğişiklikleri yaparak taşeron çalış-ma alanını genişletmektedir. İşçi-lerin “kaza” adı altında katledil-melerini engellemek ancak kendimücadelemiz ile mümkün olabilir.Kadrolu işçiler, taşeron işçileri, iş-sizler, yani tüm işçi ve emekçilerbirleşmeli ve işyerlerimizden baş-lamak üzere meclisler kurup ör-gütlenmeliyiz. Güvenceli iş ve gü-venli gelecek için harekete geçme-liyiz.

Kadir Ağsu

* HDK tarafından düzenlenenİşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Çalış-tayı'na sunulan metinden özetlen-miştir.

HDK, işçi sağlığı ve iş gü-venliği çalıştayı düzenledi

Halkların Demokratik KongresiEmek Meclisi tarafından 21-22 Şu-bat’ta “Kaza, Kader, Fıtrat Değil,İş Cinayeti” başlıklı çalıştay dü-zenlendi. Petrol-İş Sendikası’nınsalonunda gerçekleştirilen çalış-tayda iki gün boyunca işçi sağlığıve iş güvenliği konusunda sunumve tartışmalar yapıldı.

Çalıştayda, HDK Eş Sözcüsü Er-tuğrul Kürkçü ile HDP Eş BaşkanıFigen Yüksekdağ’ın açılış konuş-malarının ardından ödül töreninegeçildi. İlk olarak işçi sağlığı ve işgüvenliği sorunlarını kayıt altınaalıp arşivleyen İstanbul İşçi Sağlığıve İş Güvenliği Meclisi’ne bu ça-lışmaları nedeniyle ödül verildi.Ardından, yakınlarını iş cinayetle-rinde kaybeden ve adalet mücade-lesi veren ailelerin oluşturduğuAdalet Arayan İşçi Aileleri’ne; te-mizlediği evin penceresindendüşen ve hukuk mücadelesi sürdü-ren ev işçisi Minire İnal’a; işye-rinde önlem alınması için girişimdebulunduğu için işten çıkartılan vemahkemece haklı bulunan işyerihekimi Ahmet Tellioğlu’na daödüller verildi. Son olarak yaptığıhaberlerle bu alandaki sorunlaradikkat çeken gazeteci İsmail Say-maz’a ödül verildi.

Çalıştayda ilk gün üç başlıkta su-numlar yapıldı. İlk olarak, “iktisadive sosyal açıdan işçi sağlığı ve işgüvenliği” başlığı altında öğretimgörevlisi Aslı Odman sunum yaptı.Ardından Dr. Ahmet Tellioğlu’nunbuzdağının görünmeyen yüzü olanmeslek hastalıkları konusundakisunuma geçildi. Son olarak AdaletArayan İşçi Aileleri ile Bir UmutDerneği’nin gönüllü hukukçuların-dan Av. Erbay Yucak iş cinayetlerikonusunda sunum yaptı. Her sunu-mun ardından soru-cevap bölümügerçekleştirildi.

İkinci gün ise “işçi sağlığı ve iş gü-venliği alanında haklar, sorunlar,görevler” başlığı altında Dr. MuratÖzveri, “işçi sağlığı ve iş güvenliğiaçısından kadın emeği” başlığı al-tında ise Dr. Nevra Akdemir su-numlarını yaptılar. Bu sunumlarıda soru-cevap ve tartışma bölümüizledi. Son olarak çalışma gruplarıoluşturulup çalıştayın sonuçları ya-zılı hale getirildi. İki günlük çalış-tayın sonuçlarının kitapçık olarakbasılacağı belirtildi.

İşçi Sözü-Haber

Page 11: İşçi Sözü Mart 2015

Mart 2015 11İşçi Sözü

Kamuda çalışan taşerona yönelik kıdem tazminatı düzenlemesi ne getiriyor?

Kamuda çalışan taşeron işçile-rinin kıdem tazminatlarının ka-mu kurum ve kuruluşlarıncaödenmesine dair düzenlenen yö-netmelik 8 Şubat’ta Resmi Gaze-te’de yayınlandı. Yönetmelik hü-kümleri 11.09.2014 tarihindensonra iş akdine son verilenleriçin uygulanabilecek. Bu tarihtendaha önce işten çıkanlar, yine es-kiden olduğu gibi iş mahkemesi-ne dava açmak zorunda kalacak-lar.

Öncelikle belirtmek gerekir ki,bu yönetmelik sadece kıdem taz-minatını düzenliyor. Yani fazlamesai alacağı ve benzeri işçilikhakları için herhangi bir düzenle-me yok. Yani yönetmelik tüm ka-mu taşeron işçilerinin sorunlarınıçözmeyecek. Ayrıca belki belirt-meye gerek yok ama özel sektörtaşeron işçilerinin haklarına dairde bir düzenleme de mevcut de-ğil.

Yönetmelik ne alt-işverenlikne de kıdem tazminatına hak ka-zanma koşulları yönünden yenibir durum getiriyor. Önceki mev-zuatta bir değişiklik söz konusudeğil. Zira yönetmelikle böylebir değişiklik yapılamaz. Kanun-

da ise değişiklik yok.

Yönetmelik sadece ve sadecekamu kurum ve kuruluşlarındaihale yoluyla temin edilen taşe-ron işçilerinin kıdem tazminatınahak kazanarak işten çıkmalarıhalinde, kıdem tazminatının ka-mu kurumu tarafından mahkeme-ye başvurmaya gerek olmadanödenmesini sağlayacaktır. Ziraeskiden de üst işveren olan kamukurumu kıdem tazminatını alt-iş-veren ile birlikte dayanışmalıolarak ödemeye mahkûm edili-yordu. Ancak bunun için iş mah-kemesinde dava açmak, davayıkazanmak ve kararın kesinleşme-sini beklemek gerekiyordu. Busüreç de yaklaşık 2 yılı buluyor-du.

Peki, kıdem ödemesi nasıl yapılacak?

Yönetmelik, kıdem tazminatı-na hak kazanarak işten çıkıldığı-nın tespitini, işveren şirkettenbelgelemenizi bekliyor. Yani sizhaklı nedenle işten çıktınız ya daişveren haksız nedenle sizi iştençıkardı, bu durumu gösteren birbelge ile kamu kurumuna baş-vurmak gerekiyor. Bunun da uy-

gulamada nasıl işleyeceği merakkonusu. Çünkü işverenden “benbu işçiyi çıkardım, ona kıdemtazminatını ödeyin” yazan birbelge almanız gerekiyor. Eğer bubelgeniz yoksa SGK kayıtlarıesas alınacak. Yani yine işvere-nin SGK’ya bildirdiği iş akdininfeshi nedenine bakılacak. Özetletaşeron işverenin beyanı esasolacak. Bu mümkün değilse eski-si gibi iş mahkemesine dava aç-manız ve iş akdinin hangi sebep-le sonlandırıldığını kanıtlamanızgerekiyor.

Yönetmelik aynı kamu kurumve kuruluşlarında fakat farklı ta-şeronlarda yapılan çalışmayı tekbir çalışma süresi olarak görüptamamı üzerinden kıdem ödeme-si yapılmasını da düzenlemiş. Buiyi bir durum olsa da zaten işmahkemeleri ve Yargıtay bunu

bu şekilde uyguluyordu.

Faklı kamu kurum ve kuruluş-larında ve fakat aynı taşeron fir-masında çalışmanız varsa bu de-fa kıdem tazminatınız son çalıştı-ğınız kamu kurumu tarafındanödenecek. Yine farklı kamu ku-rumlarında yaptığınız çalışmasüreleriniz toplanmak suretiyle.

Kamu kurum ve kuruluşlarındaçalıştıktan sonra aynı taşeron fir-manın özel sektördeki işyerindeçalışmış ve kıdem tazminatınahak kazanacak şekilde işten ay-rılmışsanız ne olacak? Bu defakamuda çalıştığınız süreler içinhak ettiğiniz kıdem hesaplanacakve ödenecek. Ancak kıdem taz-minatı son aylık brüt ücrete görehesaplanacağı için bu defa kamu-da çalışılan son ücretin, yıllarıitibariyle asgari ücretin artışoranları dikkate alınarak güncel-lenmiş miktarı üzerinden hesap-lanarak ödenecek. Bu düzenlemeişçi aleyhine bir düzenleme veişçilerin hak kaybına uğramasısöz konusu olacak. Aradaki fark-tan dolayı taşerona başvurmakmümkün ise de yine hukuki yol-lara başvurmak zorunlu olacak-tır.

Sonuç olarak;

Yönetmelik, kamuda taşeronfirmada çalışan işçiler için olum-lu bir düzenleme olarak görüle-bilir. Ancak içinde bir takım ek-siklikler ve olumsuz unsurlar ba-rındırdığı ortadadır. Diğer işçilikhakları açısından herhangi birdüzenleme yapılmamış olmasıbaşlı başına yönetmeliği işlevsizbırakmaktadır. Diğer yandan dabu denli düzenlemelerin taşeronukaldırmaktan ziyade daha da ku-rumsallaştırdığını ve sorunu de-rinleştirdiğini tespit etmek gere-kir.

İlkay Öngören

Bu tür düzenlemelertaşeronu kaldırmaktanziyade daha dakurumsallaştırmakta vesorunuderinleştirmektedir.

Page 12: İşçi Sözü Mart 2015

İşçi Sözü12 Mart 2015

Troyka SYRİZA’yı teslimolmaya zorluyor

Syriza Yunanistan’da seçimlerikazanarak hükümeti kurdu. Seçimkampanyasında halkın yaşam ko-şullarını iyileştirmeyi temel alaca-ğını söyleyen Syriza, bunun içinTroyka (AB Komisyonu, AvrupaMerkez Bankası, İMF) tarafındandayatılan kemer sıkma programınave tasarruf tedbirlerine son verece-ğini, AB ile yapılan kurtarmaprogramını yenilemeyeceğini(borç ve kredi anlaşması), özelleş-tirmeleri durduracağını, asgari üc-reti ve emekli maaşlarını yükselte-ceğini vaat etmişti.

Yunanistan’ın, bu sosyal reformprogramını finanse etmek için, Ve-nezüella gibi petrol rezervleri yok.Syriza bu kaynağı devlet borçları-nın bir kısmının silinmesi, bu sa-yede borç yükünde sağlanacak ha-fifleme, bir kısmını da üst sınıfaek vergiler getirerek ve bütçedekemer sıkma hedeflerini aşağıyaçekerek, üretimi canlandırıp eko-nomik büyümeyi sağlayarak teminetmeyi hedeflediğini açıklamıştı.

Syriza hükümeti kurunca vaat-lerinin bir kısmını yerini getirdi.Asgari ücrete, emekli maaşlarınazam yaptı. Ücretleri kriz öncesi2007 seviyesine çekti. Özelleştir-meleri durdurdu. Kamuda işten

atılan işçileri geri aldı. Emeklilereve yaşlılara ilaç, yoksullara kiradesteği sundu. “Bizim halktan kor-kumuz yok” diyerek parlamento-nun çevresine kurulan barikatlarıkaldırdı.

Tehdit ve şantajlarla Syriza’nınseçimleri kazanmasını engelleye-meyen Yunan ve AB egemenlerive Almanya, şimdi Syriza hükü-metinin üzerinde baskı oluştura-rak, onun programını ve seçmenle-rine verdiği sözleri yerine getirme-sini engellemeye çalışıyor. ABKomisyonu, Avrupa Merkez Ban-kası (AMB) ve IMF’den oluşanTroyka ve Merkel, AB ile yapılanve süresi 28 Şubat’ta dolan borçanlaşmasının uzatılmasını isteme-yen Syriza’yı tehdit ediyor.

Syriza’ya “Toplam borç pazar-lık konusu değildir. Önceki anlaş-ma hükümleri aynen geçerlidir.Borç ödemelerinde ‘reformlar’ıniçeriğinde aksama olursa,AMB’nin Yunanistan MerkezBankasına kısa vadeli likidite des-teği son bulacak; Yunan bankaları-nın nakit ödeme olanağı sekteyeuğrayacaktır” deniliyor. AB Ko-misyonu Başkanı, “AB anlaşmala-rına karşı demokratik tercih ola-maz. Alman diktası doğru değil,

başka ülkeler de Yunan politikala-rına karşı” diyerek Yunan seçme-ninin iradesi ve Syriza’ya verdiğidesteğin bir anlamının olmadığınısöylüyor. Hani AB bir demokrasiprojesiydi!

Avrupa Birliğinde Almanya hegemonyası var

Buradan da anlaşılıyor ki AB,demokratik bir proje değil, Alman-ya’nın hegemonyasında emperya-list bir projedir. Almanya, Yuna-nistan’a kendi emperyalist çıkarla-rını dayatmaktadır. Avrupa’da veYunanistan’da yaşanan krizin ge-nel olarak sermayeden özelde deAB’nin patronu Alman emperya-lizminden yana aşılmasını iste-mektedir. Syriza’ya da tam tesli-miyeti dayatmaktadır.

İki yıl önce borçları ödemeye-ceğiz noktasından, seçim öncesin-de “bir kısmını ödemeyeceğiz”noktasına gerileyen Syriza, hükü-met olduktan sonra, “borç silme”önerisini geri çekti. “Hepsini öde-yeceğiz ama bize zaman ve kolay-lık sağlayın”noktasına geldi.

Yunanistan burjuvazisi, serma-ye kaçırarak bankalara hücumu te-tikliyor. Böylece AB saldırılarınadestek veriyor. Syriza’nın, dolayı-

sıyla Yunanistan işçi sınıfının ser-mayeye, emperyalizme teslim ol-ması için elinden geleni yapıyor.Merkel’in, “28 Şubat’ta süresi do-lan borç anlaşmasını yenilemezse-niz, reformları durdurursanız yenikredi kanalları açılmayacak; borçtaksitlerini ödemek zorunda kala-caksınız” mesajının Syriza’yı ür-küttüğü, borç kredi anlaşmasınınsüresini altı ay uzatmayı kabul et-tiği haberleri geliyor. Anlaşmanındetayları henüz yayınlanmadı. Sü-reç, Syriza’nın “uzlaşmaçizgisi”nden teslim olmaya doğruilerlediğini işaret ediyor.

İşçi sınıfı Syriza üzerinde baskı oluşturmalı

Syriza’nın, Cumhurbaşkanlığınıaltın tepside sağcı Yeni DemokrasiPartisi’ne sunması, YDP’li eski İç-işleri Bakanını, Cumhurbaşkanlı-ğına aday göstermesi ve seçtirme-si, bu yolla burjuvaziye güven ver-meye çalışması, Syriza’nın ekono-mik reformlar konusunda olduğugibi, siyasi reformlar konusundada kararlı olmadığının bir göster-gesi sayılmalıdır.

Sosyalist sol ve işçi örgütleriSyriza’nın Yunan egemen sınıfı veemperyalizm tarafından kuşatılma-sına ve teslim alınmasına izin ver-memelidir. İşçi sınıfı içerisinde uz-laşmadan çok direnme eğilimlerigüçlüdür. Bu eğilimi güçlendirmekgerekir. Uzlaşmacı ve teslimiyetçieğilimler ve politikalar eleştirilme-li, sermaye ve AB emperyalizminekarşı mücadele yükseltilmeli veöne çıkarılmalıdır.

Syriza Hükümeti'nin attığı re-form adımları Yunanistan işçi sını-fı ve ezilenlerinin talepleri üzerin-den şekillenmiştir. Baskı ve dayat-malar karşısında taleplerine sahipçıkacak olanlar da yine işçi sınıfıve ezilenler olacaktır. Syriza Hü-kümeti'ne düşen, iktidara taşıyankoşullarda olduğu gibi, bu taleple-re sahip çıkmak olmalıdır.

Mustafa Eker

Page 13: İşçi Sözü Mart 2015

Mart 2015 13İşçi Sözü

Gecekondudan kaçak saray’a

Muhteremin yolu İzmir-Çeşmeotobanına düşmüş; başını sağa çe-virip, hiddetle, “bu ne ya!” demiş.Yanındakiler, şaşkın şaşkın, ne de-mek istediğini anlamamış olacak-lar ki, aval aval bakakalmışlar.“Burası neresi?” diye sormuş. “Li-montepe, efendim” demişler.Muhteremin tepkisi ise “Garabetburası ya, olacak şey mi” olmuş.

Karabağlar kentsel dönüşümbölgesi beş etaba ayrılmış. Ne varki, en gözde yerler, Limontepe veCennetçeşme'nin deniz gören yer-leri, Şehircilik Bakanlığında... Bü-

yükşehir belediyesi, ilçe belediye-si, Odalar saf dışı. Şehircilik Ba-kanlığının aracı firmasının açtığıbüroya insanlar gerekli evraklarınıteslim ettikten sonra, sakinleresözlü olarak dönüşümün yerindeolacağı, en fazla yüz metre mesa-feye taşabileceği söylendi. Fakat işimza aşamasına geldiğinde, bunuyazılı olarak taahhüt edemediler.Vatandaş endişe içinde başına negeleceğini kara kara düşünürken,mevcut yasanın hiçte iç açıcı tarafıolmadığı açığa çıktı.

Mahallemizin, başta muhtarı ol-

mak üzere, ileri gelenleri bir arayagelerek kentsel dönüşümle ilgiliolarak dernek kurma kararı aldılar.Kısa süre içerisinde de dernek ku-ruldu ve üyelerimize, mahalle sa-kinlerimize, dönüşümle ilgili neleryapılabileceği, yapılan toplantılar-la anlatıldı. Odalardan, Barolardandestek alındı. Onlarla yapılan pa-nellerle vatandaşlarımız aydınlatıl-dı. 6306 sayılı Kanunun vatandaşıher konuda mağdur edeceği belliy-di. Çünkü her bendinin sonu “ola-bilir, yapılabilir” ile bitiyor ama“olmayabilir, yapılmayabilir” ola-

rak anlaşılıyordu. Anlaşmazlık du-rumunda ise sadece Ankara Mah-kemelerine dava açma hakkı vardı.O mahkemelere kaç vatandaşımızdava açabilecekti; hangi hâkim va-tandaş lehine karar verecekti.

Yazılı ve görsel basında çıkanhaberler ve mahallelerimizde afiş,broşür vb. yoluyla yapılan aydın-latma çalışmaları neticesinde, va-tandaşlar daha da bilinçlenerek, buoluşuma destek verdiler. Kısa sü-rede Cennetçeşme, Salih Omurtakmahallelerinde dernekler kuruldu.Mevcut yöre dernekleriyle birlikte,Karabağlar Kentsel DönüşümPlatformu oluşturularak, gücümüzgitgide büyüdü. Bu kez de tapusuzgecekonduları, baskı ve tehditlerleetkilemeye çalıştılar. Dernek ola-rak bu bölgelerde de örgütlenmeyebaşladık. Birlikte hareket etmeninönemine vurgu yaparak, mahalletoplantıları ile sokak temsilcilikle-ri oluşturuldu. Geldiğimiz noktadamücadelemiz tüm hızıyla devamederken, bu işe emek veren, gönülveren, yüreğini ortaya koyan ma-halle muhtarımıza, dernek başka-nımıza ve yönetim kurulu üyeleri-mize özellikle de vatandaşlarımızaşükranlarımı sunuyorum.

Süleyman DemirsoyKarabağlar, Limontepe Kent-

sel Dönüşüm Derneği YönetimKurulu Üyesi

Ankara'da toplanan TMMOB 43.Dönem Olağanüstü Genel Ku-rulu’nda, direniş ve mücadeleninbüyütülmesi vurgusu yapıldı.TMMOB Yasası değişikliğinekarşı 10 Şubat’ta yolan çıkan yü-rüyüş kolları, 14 Şubat 2015 Cu-martesi günü Ankara’da buluştu.Örgütün genç üyelerinin katılımıyüksek olsa da, hükümetinTMMOB’ye bu denli geniş çaplımüdahalesi açısından, yeterli bireylem olarak görülmedi.Bu buluş-manın evvelinde TMMOB Yasasıdeğişikliğine karşı yaklaşık ikiaydır, başta İstanbul olmak üzereTürkiye genelinde sokak eylem-leri ve bilgilendirme toplantılarıyapılıyordu.“Yeni Türkiye’de emek yok, halkyok, gençler yok, kadın yok, doğayok, çevre yok” diye başlayan açı-lış konuşmasının ardından çeşitliparti ve örgütlerden katılan ko-

nuklar söz alarak TMMOB'yedesteklerini vurguladılar.Genel kurulun ardından, 3 bindenfazla kişiden oluşan kortej “Di-rene direne kazanacağız”,“TMMOB torbaya sığmaz” “Budaha başlangıç mücadeleyedevam” sloganlarıyla yürüyüşegeçmişken, polis engeliyle karşı-laştı. TMMOB’ye desteğe gelenHDP milletvekili Sabahat Tun-cel’in yolu açma çabaları sonuçvermedi, TMMOB örgüt olarakbaskı kuramadı ve yürüyüş güzer-gâhı polisin yönlendirmesiyle de-ğiştirildi. Güven Park’a varankitlenin katılımı oldukça sönüktü,sonuç bildirisi burada okundu.

“AKP Gericiliği, Piyasacılığı veDiktasına Teslim Olmayacağız”

Sonuç bildirisinde Torba Yasa ileyapılmak istenen değişiklikler

şöyle özetlendi:

•İmar, iskân, kültür ve tabiat var-lıkları ve çevre yasalarında birçokdeğişiklik yapılması amaçlanmak-tadır.•Kentsel, kırsal, kültürel, tarihi,doğal, kamuya ve halka ait varlık-lara arazi-mülkiyet-imar düzenle-meleri üzerinden elkonulmaktadır.•Kıyıların, derelerin, meralarınyok edilmesinin önü açılmaktadır.•Orman ve tarım arazilerininimara açılmasına izin verilmekte-dir.

Kent ve doğaya el koymayı kolay-laştıracak torba yasa ile, kent vedoğa mücadelesinin baş aktörüTMMOB etkisizleştirilmeye, iş-levsizleştirmeye ve dağıtılmayaçalışılmaktadır.

Metal işçilerine destek

Genel kurulun sonuç bildirge-sinde, metal işçileri grevinin“milli güvenlik” gerekçesi ile er-telenmesi kınanarak,TMMOB’nin mücadelesi ile işçi,köylü, esnaf, öğretmen, sağlıkçı,emekli, işsiz, yoksul, öğrenci, mü-hendis, mimar, şehir plancısı iletüm emekçileri kucakladığı; yer-altı-yerüstü tüm kaynakları savun-duğu vurgusu yapıldı.

Hedefte sadece TMMOB yok

Sadece TMMOB değil, diğer mes-lek odaları da hükümetin hedeftahtasındadır. Hükümet, Gezi dire-nişinde yaralılara tıbbi destek sağ-ladığı için TTB ve tabip odalarınada davalar açmaktadır.

İşçiSözü-Haber

TMMOB’un direnişi ve mücadelesi sürüyor

Page 14: İşçi Sözü Mart 2015

İşçi Sözü14 Mart 2015

İnşaat-İş’ten sınıf dayanışması: Kobanê’ye emeğin kardeşlik köprüsünükurmaya gidiyoruz!

İnşaat İşçileri Sendikası (İn-şaat-İş) enternasyonalist birsınıf dayanışmasına imza at-maya hazırlanıyor. “Kobanê’debugün yeni bir yaşam inşa edi-

liyor” başlığıyla yapılan İn-şaat-İş açıklamasında, şairNazım Hikmet’e de göndermeyapılarak, “ne var ki ‘türküsöyler gibi’ kolay ve zahmetsiz

yürümüyor bu süreç” deniliyor.

“Kan emicilerin ‘düştü düşe-cek’ gözüyle baktıkları Ko-banê, aylarca çıplak elledirendi, düşmedi, boyun eğ-medi. Ancak, kapitalist barbar-lık düzeninin piyonlarıtarafından harabeye çevrildi”denilen İnşaat-İş açıklama-sında, “düne kadar görev Ko-banê’yi savunmaktı. Bugününgörevi ise o yıkılmış kenti ye-niden kurmaktır” diye vurgula-nılıyor.

“Kobanê’nin savunulmasınasıl enternasyonalist birgörev ve sorumluluk idiyse,bugün onun yeniden inşası daaynı şekilde enternasyonalistbir görev ve sorumluluk olarakkavranmak zorundadır” diyen

İnşaat-İş, “bu sorumluluk duy-gusuyla Kobanê’nin yenideninşasına katılma kararı” aldık-larını açıklıyor. Bu karar ge-reği, “ilk etapta 10 günlüğüneKobanê’ye giderek gönüllü ça-lışacağız” deniyor.

İnşaat İşçileri Sendikası“Kobanê’ye sadece bina, yol,okul, hastane vb. yapmak içingitmiyoruz. Biz Kobanê’ye asılolarak emeğin kardeşlik köprü-sünü kurmak amacıyla gidiyo-ruz…” “İşçilerin birliği vehalkların kardeşliğine harçolmak, bir tuğla da kendi elle-rimizle koymak için gidiyo-ruz…” diyor.

İşçi Sözü - Haber

Galatasaray yöneticilerindenAli Dürüst’ün patronu olduğuAtlas Matbaası’nda çalışıyo-rum. Matbaa dediysem işyeri-miz bir fabrika. Fabrikamızda70 civarında kadrolu - kayıtlıişçi çalışıyor. Kadrolu işçilerdışında, bizzat fabrika patronutarafından gündelikçi - yevmi-yeli olarak işe alınıp çalıştırılanişçiler var ve bunların hiç birisisigortalı - resmi kayıtlı işçilerdeğiller. Ayrıca, taşeron aracılı-ğıyla çalıştırılan ve çoğunluğuaileleriyle birlikte çalışan“roman” kökenli işçi arkadaşla-rımız var. Yani fabrikamızda üçtür işçi çalıştırılıyor: 1- Kad-rolu işçiler, 2- Gündelikçi işçi-ler, 3- Taşeron işçileri.

İş ve çalışma koşulları biz işçi-

leri öylesine koşullandırmış,öylesine “bana dokunmayanyılan bin yaşasın” misali birbencilliğe hapsetmiş ki, kadroluişçi olarak çalışan arkadaşları-mız gündelikçi - yevmiyeli işçiarkadaşlarına ve taşeron işçisiolan arkadaşlarına karşı duyar-sız ve tepkisizler.

Fabrikamız, Turkcell - Siemens- Bosch - Ülker gibi bilinenbüyük firmalar için üretim ya-pıyor. Yani bol miktarda ihraçürünü üretiyoruz. Üretim yapar-ken de poli yapıştırıcı kimya-salları gibi kanserojenmaddelerle iç içe çalışıyoruz.Nefes aldıkça bu maddeleri ci-ğerlerimize dolduruyoruz. Ha-valandırma sistemi yetersiz.Çalışırken maske verilmiyor.

Ancak ısrar edersek maske ala-biliyoruz. Verilenler ise kâğıt-tan ve ince toz maskelerioluyor. Bunların ne kadar fay-dası olduğu ise tartışmalı...Fabrikamızda doktor, “işçi sağ-lığı ve iş güvenliği” uygulamasıvar, ama bu sağlıksız koşullaradair gözle görünür bir müdaha-lesi - etkisi yok. Asıl önemlisiise biz işçilerin -şimdilik- ör-gütlü bir duruşu yok. Durumböyle olunca da mevcut gidi-şata ve sorunlara karşı dur diye-miyoruz. Haklı taleplerimizidile getiremiyoruz.

Daha yolun başındayız ve herfırsatta kendi aramızda dile ge-tiriyoruz: Sabahtan akşamakadar patronun kârına kâr kat-mak için canla başla çalışıyo-

ruz… Peki, kendimiz için neyapıyoruz?!. Üç değişik ça-lışma biçimine bölünmüş - par-çalanmış olarak çalıştırılıyoruz.Güvencesiziz, geleceksiziz, ta-şeron sisteminin sömürü çar-kına hapsedilmişiz. Baştataşeron sistemi olmak üzere,Ali Dürüst’ün hiç de dürüst ol-mayan ve insanca yaşam koşul-larına fırsat tanımayan sömürüçarkına asla mahkûm değiliz.Olmamalıyız.

Sadece patron kâr etsin diyeürün üretmekle sınırlı kalma-malıyız; Kendimiz için fikirlerüretmeli ve örgütlenmeliyiz.

Eren

Sömürü çarkına mahkûm değiliz!

Page 15: İşçi Sözü Mart 2015

Mart 2015 15İşçi Sözü

Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş Sen-dikası’ndan “patron sendikası” di-yerek ayrılan ve DİSK’e bağlı Gı-da-İş Sendikası’na üye olan Ülkerişçileri işten atılmış ve atılmalarınınhemen ardından da direnişe geç-mişlerdi. Ülker işçilerinin direnişisürüyor.

Yağmur ve kar demeden, soğuğaaldırış etmeden direnişlerini sürdürenÜlker işçileri için, direnişlerinin 97.

gününde bir moral ve dayanışmagecesi düzenlendi. Ülker direnişçilerihak mücadelelerine başladıkları gün-den bu yana bütün işçi direnişleriyledayanışma içinde oldular. Gidip zi-yaret ettiler. “Direnişiniz direnişi-mizdir!” demesini bildiler. Bizlerdebir kez daha Ülker direnişçileriniyalnız bırakmak istemedik. Daya-nışma etkinliklerine gidip destekverdik. Etkinlik öncesinde sattığımızdavetiyelerle, işçi maaşlarından ay-

rılmaya çalışan paralarla, gücümüzyettiğince katkı sunmaya çalıştık.“Direnişiniz direnişimizdir!” dedik.

Dayanışma gecesine çeşitli iş-kollarından işçiler geldiler. Sosyalistpartilerden, derneklerden, sendika-lardan dayanışma destekleri sunuldu.Grevci işçilerde Ülker direnişçileriyledayanışmaya geldiler. Bedaş işçileri,grevci Paktaş Metal işçileri, BakırköyBelediyesi işçileri, Zet Farma işçileri,İstanbul Üniversitesi taşeron işçilerioradaydı. Mesajlar okundu. Baştasendikacılar olmak üzere, direnişve dayanışma konuşmaları yapıldı.Sanatçılar sesleriyle destek verdiler.Sonlara doğru ise kısa bir tiyatrogösterisi sunuldu.

Ülker direnişçileri ve işçiler kür-süye çıktılar, direniş ve dayanışmasloganları attılar: “Yaşasın sınıf da-yanışması!”

Ülker işçisi yalnız değildir!Bir işçi

Ülker direnişçileriyle dayanışma Devlet koruyor iş cinayetleri sürüyor

İstanbul Mecidiyeköy'de bulu-nan Torunlar Center İnşaatındameydana gelen iş cinayetinde 10işçi vahşi bir şekilde ölmüştü.

Torunlar Center cinayetinin gö-rüldüğü davada yargılanan 3 kişi20 Şubat 2015 tarihinde tahliyeedilerek serbest bırakıldı. Da-vada yargılanan tutuklu sanıkkalmadı. Gelecek duruşma 29Mayıs 2015 tarihine atıldı.

Torunlar Center davasının mah-keme heyeti değiştirilmiş ve işcinayetine kurban edilen AliGenç'in ailesi atanan hâkim hak-kında "reddi hakim" talebindebulunmuştu.

10 işçinin katledilişinin dava-sında tutuklu sanık kalmamasıyine o bilinen sonuca yol açtı:Devlet koruyor iş cinayetleri sü-rüyor!

İşçi Sözü - Haber

İş cinayetleri sürüyorişçiler ölüyor

Mersin'in Erdemli ilçesinde bu-lunan narenciye paketleme fabri-kasının yatakhanesinde yangınçıktı. 3 işçi öldü, 6 işçi yara-landı.Yeniyol Mevkiinde bulunan fab-rikanın yatakhanesinde işçilerinelektrik sobasıyla ısındıklarıaçıklandı. Gece çıkan yangındaMurat Bulut, Mücahit Ünal veUmut Gönül öldü.

İşçi Sözü - Haber

İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güven-liği Meclisi) Kadın meclisi 2014yılı kadın emeğinin sonuçlarınıaçıkladı.2014 yılında yaşamını yitiren iş-çilerin 114’ü kadın işçilerdi. 71kadın tarım işçiliğinde, 10 kadıneğitim sektöründe, 9 kadın sağlıksektöründe, 8 kadın ise tekstilsektöründe hayatını kaybetti. Kadın işçilerin istatistiklerde sa-yısının az görünmesinin nedeni,

en fazla kadınların kayıt dışı vegüvencesiz çalışıyor olmasındankaynaklanıyor. Bu nedenle deölüm haberleri dahi basında yeralmıyor.Son yıllarda kadın emeğinin sa-yısında artış olsa da, kadın istih-damındaki artış formel alanolarak nitelendirilen güvenceli,tam zamanlı işlerde değil güven-cesiz, esnek, geçici işlerde yaşa-nıyor.

Kadın işçilerin esnek ve güven-cesiz çalışmalarını pekiştiren ik-tidar, 3 çocuk önerisi ile evişlerini kadınlara yükleyip, yaşlı-çocuk bakımını kadının görevisayıp, geri kalan zamanda ka-dınları dilediği gibi istihdam et-meyi amaçlıyor.

İşçi Sözü-Haber

10 işçinin iş cinayetinde can ver-diği İstanbul Mecidiyeköy'dekiTorunlar İnşaat'ın hemen yanında

bulunan Quasar İnşaat'ın 16. katın-dan asansör boşluğuna düşen 1işçi hayatını kaybetti.Quasar İnşaat'ta Ekim 2014’te debir iş cinayeti gerçekleşmişti. Borutesisatı döşediği sırada 12'nci kat-tan 5'inci kata düşen, inşaatta taşe-ron olarak çalışan şirketin sahibiolan ve aynı zamanda kalfa olarakçalışan işçi hayatını kaybetmişti.Yıkılan likör fabrikasının yerineyapılan Quasar inşaat, projeyi

mümkün kılan imar planı değişik-liklerinin mahkeme tarafından'kamu yararı ve şehir planlama il-kelerine aykırı' olduğu gerekçe-siyle Aralık 2013'te iptal edilmişti.'Yaşam bazen hayallerin ötesinegeçer' sloganını kullanan Qua-sar’daki inşaat, Torun Center'dakikatliamın yaşandığı gece dahisürmüştü.

İşçi Sözü-Haber

Emek piyasası da cinsiyetçi

Torunlar'dan sonra Quasar'da da iş cinayeti

Page 16: İşçi Sözü Mart 2015

İşçi SözüBütün ü lke ler inişç i le r i , b i r leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Bu yıl 8 Mart’a arka arkaya gelenkadın cinayet haberleri ve bunlarakarşı kadınların yaptıkları eylemlerile giriyoruz. Mersin’de, Özgecan’ınbir minibüs şoförü tarafından teca-vüz edilip, katledilmesiyle, kadın ci-nayetleri ülkenin gündemine oturdu.İnsanlar sokaklara döküldü, şiddetlanetlendi. Hem siyasetçi erkeklerhem sokaklarda eylemlerdeki erkek-ler nutuklar attı. İdam, hadım, insan-lık, canilik, vicdan tartışıldı. Kadıncinayetleri, eşitlik, mini etek, iffetli-iffetsiz kadın ayrımı tartışıldı. Buolaya toplumda geniş kesimlerintepki vermesi elbette önemli. Amamadem artık bu konu bu kadar gün-demleşti, konuşuluyor; o zaman top-lumdaki ikiyüzlü tavırlarla dayüzleşmenin zamanı! Yanı başı-mızda, kadın komşumuz şiddetemaruz kalırken ses çıkardık mı? So-kakta bir erkek sevgilisini döverken,hatta bıçaklarken öylece izleyip ya-nından sessizce geçmedik mi? As-lında hemen hemen her gün, yanıbaşımızda gerçekleşen kadına yöne-lik şiddet olaylarına ses çıkarmaya-rak, görmezden gelerek, erkekegemenliğini pekiştirmiyoruz da neyapıyoruz? O çok duyarlı olduklarınısöyleyen erkekler, her öfkelendikle-rinde küfürlerine kadınları katmıyor-

lar mı? Özgecan alkollü olsaydı,mini eteği olsaydı, saçı pembe ol-saydı, 26 yaşında olsaydı, üniversiteokumasaydı, onu öldüren sevgilisi,kocası, babası olsaydı, gene sokağadökülecekler miydi?

Kadına yönelik taciz, tecavüz, katliam her yerde

Bu kadın cinayeti ilk değildi, sonda olmayacak belli ki. Son yıllardaişlenmiş en korkunç kadın cinayetide değil bu. Elektrik şoku verilenler,tornavida ile onlarca yerinden delikdeşik edilenler, N.Ç olayında olduğugibi, kamu görevlisi adamların gruphalinde kız çocuğuna tecavüz et-mesi, küçücük yaşlarda evlendirilipgerdek gecesinde ölen kız çocukları,kocasının su istediğini duymadığıiçin kafası balta ile yarılanlar, öldü-rülüp parçaları çöp konteynırına atı-lanlar, nerede ise her birininyaşadığı, kaçırılma, tecavüz, şiddetsonucu intihara sürüklenme durum-larında kalan trans kadınlar… Şuaralar #sendeanlat hashtag’inde anla-tılan, bilmediğimiz, duymadığımızbir o kadar daha tacize, tecavüze,şiddete uğrayan kadınlar.

Her gün milyonlarca kadın aynıbaskı, şiddetle karşılaşıyorsa, öldü-rülme tehdidine karşı önlem almaya

çalışıyorsa, bunun anlamı nedir? Buşu demektir: Her gün 3 kadının öldü-rülmesinden kaynaklı bu ülkedekadın katliamı var. Erkek egemenzihniyetle işleyen ve asıl görevleriniyerine getirmeyen bir yasama, yü-rütme ve yargı sistemi var. Kadınlarıkatleden erkekler, mahkemelerdetahrik indirimi, iyi hal indirimi al-maya devam ediyor. Taciz tecavüzeden katleden erkeklerin sırtı sıvaz-lanıyor. Kadınlara ise: “Yuvanıyıkma, erkektir yapar, çocuğun içinsabret, sen de mini etek giyme, o sa-atte sokakta ne işin vardı, bağırma-mışsın demek ki rızan vardı”deniliyor. Suç, öldüren, tecavüz edenerkekte değil, kadında aranıyor!Cumhurbaşkanından valisine, baka-nından okul müdürüne, iktidarın tümneferleri, bas bas kadınlarla erkekle-rin eşit olmadığını bağırıyor. Kadın-ların boşanması engelleniyor,kahkaha atması ayıplanıyor, çalış-ması teşvik edilmiyor, erkeklerle eşitolmadığı açıkça söylenerek, kendiayakları üzerinde duran kadınlarahadleri bildiriliyor. Kadınların değil,ailenin güçlenmesi esas alınıyor,erkek şiddetini engellemekteki so-rumluluğu ört bas etmek için, hadım,idam tartışmaya açılıyor. Zaten bıra-kın idamı, var olan yasaların bile uy-gulanmadığını biz biliyoruz. Oysaesas mesele, kadınlar katledildiktensonra erkekleri idam etmek değil;var olan erkek egemen sistemi, top-lumdan ve devletin organlarındanyok etmek, silip atmak.

Kadın cinayetlerinin arkasındaerkek egemen devlet var

Doğru yapmamız gereken bir tes-pit var. Kadın cinayetleri ne kadarvahşice işlense de, katillerin hiçbiriruh hastası değil. Hepsinin ortaközelliği erkek olması ve devlet yetki-lileri tarafından bu katillerin sırtınınsıvazlanmasıdır. Tüm bunlar canilikya da karakter özelliği değil, erkekşiddeti! Aile Bakanı Ayşenur İslam,kadına yönelik şiddetin devletin po-litikalarıyla, hükümetin söylemiyle

hiç alakası yokmuşçasına, şiddet uy-gulayan kişilerin niteliklerine bak-maktan, prototipten bahsediyor.Yaptığı, her gün 3 kadının öldürül-mesini karakter özelliklerine bağla-yıp, sorumluluğu üzerindenatmaktan başka bir şey değil.

Yaşamın yarısını oluşturan kadın-lar, her gün ölüm tehdidi altında ya-şıyor. Ne karakol, ne yargı, ne aile,ne mahalleli, ne komşu, ne akraba!Yıllarca sustu, gözünün önündekişiddete ses çıkarmadı, erkekleri en-gellemedi! Kadınlar artık ölümügöze alarak boşanıyor, toplumdandışlanmayı göze alarak tecavüzcüleriteşhir ediyor. Erkek şiddetine karşımücadeleyi, dayanışmayı büyütüyor,birbirine güç oluyor, hayatlarınasahip çıkıyor!

Bu 8 Mart’ta kadınların taleplerişöyle:

• İstanbul Sözleşmesi olarak anı-lan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Evİçi Şiddetin Önlenmesi ve BunlarlaMücadeleye Dair Avrupa KonseyiSözleşmesi” ve “CEDAW Sözleş-mesi” başta olmak üzere Türkiye’ninkabul ettiği/onayladığı ilgili uluslar-arası sözleşme ve belgelerin gerek-leri yerine getirilsin!

• Tecavüzde rıza aranmaz. Ta-cizde, tecavüzde kadının beyanı esasalınsın!

• Aile değil kadınız! Kadın Ba-kanlığı kurulsun!

• Kadın katillerinin cezalarında iyihal-tahrik indirimleri kaldırılsın!

• Erkek şiddetini önlemeyen Ayşe-nur İslam da cinayetlerin failidir. İs-tifa etsin!

• Evlilik, aile eğitim programlarıkaldırılsın. Boşanmalar değil, erkekşiddeti engellensin!

• Fıtrat dediniz, eşitliğe saldırdı-nız. Kadınlar için gerçek eşitlik!

• İç güvenlik paketi, kadınların dagüvensizliği! İç güvenlik paketinehayır!

Ayla Çelik

Yasta değil, isyandayız! Kadın katliamları son bulana dek alanlardayız!