16
“İnsanlar, sinek gibi ölüyor”. Bunu söyleyen hükümetin bir yetkilisi ve bu sözü iş kazalarının her geçen gün tırmanması ve günde ortalama beş işçinin iş cinayetine kurban gitmesi üzerine söylüyor. Hükümet makamı ne şikâyet yeri ne de ağlama duvarıdır. Sorunlara çözüm üretme yeridir. Hükümetin bu konuda ne yaptığına ba- kıldığında, ortada somut ve iş cinayetlerini ön- leyici hiçbir ciddi önlem görülmüyor. Son çıkarılan “Torba Yasa” aslında bunun için gündeme getirildi. Soma’da 301 maden iş- çisinin ölümünün toplumda ve işçiler arasında doğurduğu tepkiye cevap niteliğinde olması düşünülüyordu. Ama yasada işçi güvenliği dı- şında neredeyse her şey var. Hükümet iş cina- yetlerinde ölümleri engelleyecek tedbirler ge- tirmek yerine, bu cinayetleri işçiler için “katlanı- lır kılan” düzenlemeler yaptı. Ülke tarihinde bir defada en fazla işçinin hayatını kaybettiği, So- ma’daki iş cinayetinde ölenler “terör mağduru” sayıldı. Ölen işçilerin bir yakınına, kamu işlet- melerinde, “terör mağduru” sıfatıyla iş verile- cek. Peki, iş cinayeti, “terör”, hayatını kaybeden işçi “terör mağduru” ise, “terörist” kim? Başyazının devamı 2. sayfada > İş cinayetleri teröre dönüştü Birçok şey öğrendim. Daha çok şeyler öğ- renmem gerektiği ise açık. Öğrenmenin yaşı da sınırı da yok. Ama öğrendiğim ve hiç unutmamam gereken bir şey var: Hangi ulu- sal dili kullanırsak kullanalım, hangi lehçeye sahip olursak olalım; işçi sınıfının konuştuğu dil her yerde aynıdır. AKP Hükümeti, muvazaalı olduğu saptanan taşeron uygulamalarına yasal kılıf hazırlıyor; klasik sloganıyla “taşeron kölelik düzeninde durmak yok yola devam” diyor. Parababalarının ve patronların desteği ve talebiyle yapılan her kanun değişikliği, esnek ve güvencesiz çalıştır- ma dayatmasında yeni bir hamle niteliğinde. Türkiye, tampon bölge planıyla, IŞİD saldırıları sonucu PYD denetiminin kırılmasıyla, Rojava’da doğacak boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Yani bu proje, Rojawa’nın tasfiyesi ve Rojawa topraklarının işgal edilmesi planıdır. Ekim 2014 / Sayı 4 Fiyatı 1,5 TL Taşeron kölelik düzeninde durmak yok, yola devam! Türkiye'de Kürt olmak, Bulgaristan'da Türk olmak gibi “Tampon Bölge” Rojawa’yı tasfiye projesidir Oya Öznur > 4 Sevda > 8-9 Aykut Özer > 6 Fotoğraf: Sadık Güleç İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

İşçi Sözü Ekim 2014

Embed Size (px)

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Ekim 2014 tarihli 4. sayısı

Citation preview

Page 1: İşçi Sözü Ekim 2014

“İnsanlar, sinek gibi ölüyor”. Bunu söyleyenhükümetin bir yetkilisi ve bu sözü iş kazalarınınher geçen gün tırmanması ve günde ortalamabeş işçinin iş cinayetine kurban gitmesi üzerinesöylüyor. Hükümet makamı ne şikâyet yeri nede ağlama duvarıdır. Sorunlara çözüm üretmeyeridir. Hükümetin bu konuda ne yaptığına ba-kıldığında, ortada somut ve iş cinayetlerini ön-leyici hiçbir ciddi önlem görülmüyor.

Son çıkarılan “Torba Yasa” aslında bununiçin gündeme getirildi. Soma’da 301 maden iş-çisinin ölümünün toplumda ve işçiler arasındadoğurduğu tepkiye cevap niteliğinde olmasıdüşünülüyordu. Ama yasada işçi güvenliği dı-şında neredeyse her şey var. Hükümet iş cina-yetlerinde ölümleri engelleyecek tedbirler ge-tirmek yerine, bu cinayetleri işçiler için “katlanı-lır kılan” düzenlemeler yaptı. Ülke tarihinde bir

defada en fazla işçinin hayatını kaybettiği, So-ma’daki iş cinayetinde ölenler “terör mağduru”sayıldı. Ölen işçilerin bir yakınına, kamu işlet-melerinde, “terör mağduru” sıfatıyla iş verile-cek.

Peki, iş cinayeti, “terör”, hayatını kaybedenişçi “terör mağduru” ise, “terörist” kim?

Başyazının devamı 2. sayfada >

İş cinayetleri teröre dönüştü

Birçok şey öğrendim. Daha çok şeyler öğ-renmem gerektiği ise açık. Öğrenmenin yaşıda sınırı da yok. Ama öğrendiğim ve hiçunutmamam gereken bir şey var: Hangi ulu-sal dili kullanırsak kullanalım, hangi lehçeyesahip olursak olalım; işçi sınıfının konuştuğudil her yerde aynıdır.

AKP Hükümeti, muvazaalı olduğu saptanantaşeron uygulamalarına yasal kılıf hazırlıyor;klasik sloganıyla “taşeron kölelik düzenindedurmak yok yola devam” diyor. Parababalarınınve patronların desteği ve talebiyle yapılan herkanun değişikliği, esnek ve güvencesiz çalıştır-ma dayatmasında yeni bir hamle niteliğinde.

Türkiye, tampon bölge planıyla, IŞİD saldırılarısonucu PYD denetiminin kırılmasıyla, Rojava’dadoğacak boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır.Yani bu proje, Rojawa’nın tasfiyesi ve Rojawatopraklarının işgal edilmesi planıdır.

Ekim 2014 / Sayı 4Fiyatı 1,5 TL

Taşeron kölelik düzeninde durmak yok, yola devam!

Türkiye'de Kürt olmak, Bulgaristan'da Türk olmak gibi

“Tampon Bölge” Rojawa’yı tasfiye projesidir

Oya Öznur > 4 Sevda > 8-9 Aykut Özer > 6

Fotoğraf: Sadık Güleç

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Page 2: İşçi Sözü Ekim 2014

İş cinayetleri teröre dönüştü

Gerekli iş güvenlik tedbirlerinialmayan patron mu? İş güvenliktedbirlerinin alınıp alınmadığınıdenetlemeyen hükümet mi? Yoksapatronların kârları için işçilerin ölü-münü doğal ve meşru olarak gö-ren kapitalist sistem mi? Tabi kihepsi.

İş cinayetleri meşrulaştırılıyorSoma’dan başlayarak, iş cina-

yetlerinde hayatını kaybeden işçi-lere, “şehit” demeye başladılar. Bu-rada amaç ölen işçiyi, manevi ola-rak yücelterek ölümü meşrulaştır-maktır: “Bu dünyada, kapitalistlerindaha fazla kâr etmesi için öldün,ama öbür dünyada yerin cennet-tir.” Çünkü “şehitler” cennete gi-der! Böylece şehitlik kavramını, va-tan için hayatını kaybetmekten,patronun kârı için hayatını kaybet-me noktasına kadar genişlettiler.Bu kapitalist sistemin doğasına uy-gun bir yaklaşımdır. Çünkü bu sis-temde kapitalistin kârı her şeyinüzerindedir.

Yeni düzenlemeye göre, ölümriskinin en yüksek olduğu, dahadoğrusu Soma’daki işçi katliamın-dan sonra böyle bir algının oluştu-ğu, yer altı maden işletmeciliğisektöründe, taban ücret, resmi as-gari ücretin iki katı olacak. Ayrıcayeraltında haftalık çalışma saatleridüşürülecek ve bu işçiler daha er-ken emekli olacak. Bunların hiçbiri

iş güvenliği tedbiri değil. İşçiyi ölü-me gitmeye “teşvik edici” önlem-ler. Yani hükümet iş güvenliği ted-biri almak, örneğin tüm madenlereyaşam odası zorunluluğu getirmekyerine, maden işçilerine şunu söy-lüyor. “Ciddi bir ölüm riski alıyor-sun, ama ayda1500-1600 için bu-na değer”. Ya da, “İş kazası vemeslek hastalık riski fazla ama bu-na karşılık, diğer sektörlerdeki işçi-lerden, haftada 7 saat daha az ça-lışacaksın; iş kazası ya da meslekhastalığı sonucu ölmezsen, onlar-dan beş yıl önce emekli olacaksın!”Görüldüğü gibi, siyasi iktidar işçiölümlerini önlemek yerine, kendi-since, işçileri ölümüne çalışmayateşvik edici düzenlemeler gerçek-leştirdi.

Patronların restini görmek gerekiyor

Patronlar bu sıradan düzenle-meleri bile içine sindiremedi. Zon-guldak’taki bazı özel maden işlet-mecileri, maliyetlerini arttıracağıgerekçesiyle, yaklaşık beş bin işçiyiişten çıkartıp, üretime son verdiler.İşten atılan işçilerin oluşturacağıbaskıyla, hükümete geri adım at-tırmak istediler. Ayrıca bu yolla,maden ocaklarını esas sahibi olanTürkiye Taşkömürü Kurumundantaviz koparmayı hedefliyorlar.

Birincisi, bu patronların yaptığıyasadışı lokavttır. En ufak bir hak

eyleminde, işçilerin tepesine diki-len polis ve yargı, bu yasadışı uy-gulamayı görmezden gelmiştir.Ancak esas tepkiyi işçiler göster-meli, hem ekmeklerine hem de ça-lışma güvenliğine sahip çıkmalıdır.Maden ocaklarına el koyup kendi-leri işletmelidirler. Böylece patron-ların oyununu bozmuş olacaklar-dır. Bundan 45 yıl önce benzer du-rumda, Çorum-Alpagut maden iş-çileri ocağa el koyup, jandarmaduruma müdahale edene kadar, ikiayı aşkın bir süre, kendileri işlet-mişler, üretimi eskisine kıyasla art-tırmışlar ve ürettikleri kömürü ken-dileri pazarlayıp elde ettikleri gelir-le evlerine ekmek götürmüşlerdir.

Yine nasıl yirmi yıl önce Kara-bük Demir Çelik Fabrikasının işçile-ri batık duruma düşmüş olan fab-rikayı dönemin hükümetinden 1TL sembolik bedelle satın alıp, bü-yük uğraşlar sonucu yaşattılarsa,aynısı bu kez TTK’nın sahibi oldu-ğu maden ocakları için gerçekleş-tirilebilir. İşçiler kaderlerini hükü-mete ya da patronlara teslim et-memelidirler. Hükümet ya da pat-ronlardan beklentiye girip, onlarınoyuncağı haline gelmemelidirler.Silkinip ayağa kalkmalı ve kendigeleceklerine sahip çıkmalıdırlar.Ekmeklerine sahip çıkmalarının veiş cinayetlerini engellemelerininyolu buradan geçmektedir.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Eylül 2014, Sayı: 3Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulWeb: www.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu böl-

ge ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yan-gın, her geçen gün, farklı ülkeleri kapsa-yarak genişliyor. İlk bakışta mezhep te-melli bir boğazlaşma görüntüsü vermesi-ne karşın, bölge, çok daha karmaşık veçok yönlü çelişkileri içinde barındıran birmücadele alanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bu-nun iki temel nedeni var. Birincisi, AKP ik-tidarının, bölgesel güç olma ihtirasıyla bukavganın içine bodoslama dalması ve buçerçevede “şeytanla işbirliği yapması”.İkinci nedeni ise, içeride iktidarını sağlam-laştırmak adına, toplumu kutuplaştırarak,en ufak bir kıvılcımla patlayacak hale ge-tirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sını-fının da bu kutuplaşmadan etkilenerekkendi içinde bölünmüş olmasıdır. Çünküsavaşların, sömürünün, eşitsizliğin mü-sebbibi olan, doğayı katleden, tüm in-sanlığı yıkıma götüren kapitalist sistemeson verecek, sömürünün ve eşitsizliğinolmadığı adil bir düzen olan sosyalizmikuracak yegâne güç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadele-de, kendi sınıfsal konumlarını esas alarakdeğil, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mez-hepsel ya da etnik kimlikleri ya da farklıburjuva siyasi eğilimlerin destekçisi olarakyer almaktadırlar. Toplumda mağdurlarınve ezilenlerin yanında yer alarak, özgür-lük, eşitlik, adalet ve demokrasi mücade-lesini tavizsiz olarak sahiplenmekle birlik-te, toplumsal ve siyasi mücadelede kendibağımsız sınıf politikasıyla yer almak, işçisınıfı için, yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf ola-rak yerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfınayardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu he-defe bağlı olarak, işçi sınıfının burjuvaideolojisinden ve burjuva siyasi eğilimler-den kurtulması için, işçi sınıfının siyasimücadele deneyim, birikim ve bilgisini sı-nıfa taşımaya çalışacaktır. Kapitalist siste-mi, onun siyasi temsilcilerini ve eğilimleri-ni teşhir edecektir. Toplumdaki bütün sı-nıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konu-sunda, işçi sınıfını aydınlatacak, sınıf pers-pektifinin oluşmasına katkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfı-nın inisiyatif kazanmasına, mücadele de-neyimlerini geliştirmesine yardımcı ola-caktır. Bunu yaparken, doğruların mutlakbilgisine sahip olduğu yanılsamasıyla,ikameci, dayatmacı, sekter politikalargütmek yerine, işçilerin yaşayarak öğren-mesini sağlayacaktır. Söz, yetki ve kararınişçilere ait olduğu gerçeğini bir an bileakıldan çıkarmayacaktır. İşçilere, bir öğ-retmen gibi yaklaşmayacak; sınıfla tümilişkilerinde, öğrenme-öğretme diyalekti-ğini hayata geçirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Ekim 2014

Page 3: İşçi Sözü Ekim 2014

Rehineler kurtuldu, şimdi Türkiye rehine

Allah sevindirmek istediği ku-luna, önce eşeğini kaybettirir son-ra buldururmuş! Yüz günü aşkınbir süredir IŞİD’in elinde rehineolarak tutulan Musul Başkonsolo-su ile konsolosluk görevlileri veailelerinden oluşan 46 kişinin ser-best bırakılması, tüm ülkeyi se-vince boğdu. Bu sevinç, devletyetkililerinin nasıl olup da, radi-kal selefi bir örgütün rehinesi du-rumuna düştüğünün ve rehinele-rin ne karşılığı serbest bırakıldı-ğının yeterince tartışılmasını en-gelledi. Rehineler serbest kalıp,sıcak yuvalarına dönmüştüler ya;gerisi teferruattı!

Aslında başlı başına rehineolayı bile, siyasi iktidar ve devletaçısından büyük bir fiyasko idi.Kendi devlet görevlilerine ve ai-lelerine sahip çıkamayan bir dev-letin “büyüklüğünden” söz edile-bilir miydi? Böyle bir devlet,uluslar arası camiada alay konusuolmaz mıydı? Bu soruları ve siya-si iktidar ile IŞİD arasında aslın-da danışıklı bir dövüş yaşandığıyönündeki değerlendirmeleri birkenara bıraksak bile, ortada ciddisiyasi yanılgı ve yenilgi durumuvar.

IŞİD’in Musul’u işgal edeceğibilinmesine karşın, konsoloslu-ğun boşaltılmamasının ardında,“onlar bizim çocuklar, bize birşey yapmazlar” düşüncesinin yat-tığı açık. Ayrıca, AKP iktidarı,IŞİD’in geniş alanları elinde tut-

tuğu bir Irak’ta, Türkiye’nin dahada güçleneceğini ve bu ortamdaMusul’daki konsolosluğun önemlibir işlevinin olacağını değerlen-dirmekteydi. Böyle düşünmeleriise, siyasi iktidar ile IŞİD’in, Or-tadoğu’daki boğazlaşmada aynıtarafta yer almalarından kaynak-lanıyordu. Türkiye, Sünni ekseninen önemli destekçisi; IŞİD ise bueksende yer alan örgütlerden enönde geleni. Dolayısıyla, Türkiyedevleti ile IŞİD doğal müttefiktir-ler; birbirlerine bir zararları ol-maz! İşte rehine olayıyla bu dü-şüncenin yanlışlığı ortaya çıktı.Bölgede Sünni/Şii bölünmesininötesinde çok daha derin çelişkile-rin ve çıkar çatışmalarının olduğugörüldü. Bir şey daha ortaya çık-tı: Türkiye, bölgeye hâkim, herşeyi denetim altında tutan bölge-sel bir güç değildir!

Rehineler ne karşılığında serbest bırakıldı?

IŞİD ile MİT yetkililerininuzun süren müzakerelerinin ar-dından rehinelerin serbest bırakıl-ması, bu örgüte fidye ödendiği,siyasi anlaşma yapıldığı ve tutsakalınan IŞİD mensuplarının serbestbırakıldığı gibi iddiaları gündemegetirdi. Siyasi iktidar çevreleri,fidye ve siyasi anlaşma iddiaları-nı kesin bir dille yalanlarken,IŞİD ile çatışma halinde olan bazıSünni örgütlerin elinde bulunanIŞİD tutsaklarının serbest bırakıl-

masına aracılık yaptıklarını üstüörtülü bir biçimde kabul ettiler.

Ancak, rehinelerin serbest bı-rakılmasıyla eş zamanlı olarak,IŞİD’in, Kürt bölgesi Kobane’yidüşürmek üzere şiddetli saldırıla-ra başlaması ve Türkiye’ninIŞİD’e bu konuda lojistik desteksağladığı iddiaları, bu müzakere-lerde, özellikle “ortak düşman”

Kürtleri hedef alan bir siyasi an-laşma yapıldığı yönündeki görüş-leri güçlendiriyor. Ayrıca, Tem-muz ve Ağustos ayında Başbakan-lığın örtülü ödenek harcamaları-nın olağanüstü bir sıçrama yapa-rak, toplam 300 milyon (trilyon)liraya ulaşması, fidye ödendiğikuşkularını destekliyor. Örtülüödenek, devletin gizli faaliyet veoperasyonlarında kullanılan ve neiçin kullanıldığı hiçbir şekildeaçıklanamayan ve sorgulanama-yan parasal kaynaktır. Bu neden-le, bu iddialar hiçbir zaman kesinolarak açıklığa kavuşturulamaya-

caktır.

Türkiye “şamar oğlanına” döndü

Türkiye’nin, rehinelerin ser-best bırakılması karşılığında, tut-sak IŞİD mensuplarının serbestbırakılmasını sağlaması ilk örnekdeğildir. Bundan bir süre önce de,Lübnan’da iki THY pilotu radikalbir Şii örgüt tarafından kaçırılıp,alıkonulmuştu. Örgüt, rehinelerinserbest bırakılması karşılığında,Suriye’de, Özgür Suriye Ordusu-na bağlı bir örgüt tarafından kaçı-rılan İranlı hacıların serbest bıra-kılmasını şart koşmuştu. Sünniörgütlere göre bu kişiler hacı de-ğil, Suriye’ye Baas rejiminin ya-nında savaşmaya gelen Şii mili-tanlardı. Türkiye, Sünni örgütüikna ederek, bu “hacıların” ser-best bırakılmasını sağladı. Karşı-lığında da THY pilotları özgürlü-ğüne kavuştu.

Bu iki örnek, Türkiye’nin böl-gesel güç olmaya çalışırken, radi-kal örgütlerin “şamar oğlanına”döndüğünü ortaya koyuyor. Sünniörgütlerin elinde tutsağı bulunan(Şii olsun, Sünni olsun) bölgede-ki radikal örgütler, Türkiye vatan-daşları veya görevlilerini rehinalarak, tutsaklarının serbest bıra-kılmasını sağlıyor! Bu tablonunbir tarafı, siyasi iktidarın bölgedeiçine düştüğü zaafı gösterirken,diğer tarafı radikal Sünni örgüt-lerle ne denli içli dışlı hale geldi-ğini ortaya koyuyor.

İşte tam da bu tablo, siyasi ik-tidarı, batılı emperyalistlerin re-hinesi haline getiriyor. Onlarınbölge politikasına bağlanmasınayol açıyor. Aksi halde, radikalSünni örgütlerle bu içli dışlı iliş-kisi, Türkiye’nin, “terörü destek-leyen ülkeler” listesine dâhil edil-mesine yol açabilir. Yabancı ba-sında bu konuda Türkiye’ye yö-neltilen suçlamaların ardı arkasıkesilmiyor. Bundan kurtulmak is-teyen siyasi iktidar, önce ayak di-remesine karşın, ABD emperya-lizminin, IŞİD ile mücadele ekse-nindeki, bölge politikasına boyuneğiyor.

Necdet Seçer

Radikal Sünni örgütler-le içli dışlı ilişkisi, Türki-ye’nin, “terörü destekleyen ül-ke” olarak görülmesine yolaçıyor. Bu durumdan kurtul-mak isteyen siyasi iktidar, ön-ce ayak diremesine karşın,ABD emperyalizminin, IŞİDile mücadele eksenindeki, böl-ge politikasına boyun eğiyor.

Ekim 2014 3İşçi Sözü

Page 4: İşçi Sözü Ekim 2014

Hükümet ve medya organları, 6552sayılı Kanun’la maden işçilerinin ça-lışma koşullarının düzeltildiğini iddiaediyor. Maden işçilerinin bundan son-ra yalnızca 6 saat çalışacağı, fazla ça-lışma yaptırılmayacağı, emeklilik ya-şının 50’ye düşürüldüğü, yıllık izinsüresinin 4 gün fazla olacağı, ücretle-rin iki katına yükseltildiği söylenenlerarasında. Peki gerçekte olan ne?

•İş Kanunu’nun 63. maddesindedeğişiklik yapıldı. Buna göre madenişçilerinin “yer altındaki çalışma süre-si” günde 6 saat, haftada ise 36 saatolacak. Ancak maddede yer altındakiçalışma süresi denildiği için, işçiler 6saat yer altında çalıştıktan sonra, yerüstünde kömürün ayrılması, istiflen-mesi, depolanması gibi işlerde de (haf-talık 45 saat doluncaya kadar) çalıştı-rılabilecek! Mühendis, teknisyen gibisürekli yeraltında çalışmayan işçilerde kapsam dışında kalacak.

•İş Kanunu’nun 41. maddesine ekyapılarak, yer altında çalışan işçilerefazla çalışma yaptırılamayacağı dü-

zenlendi. Ancak Kanun’un 42. ve 43.maddelerinde düzenlenen zorunlu ne-denlerle ve olağanüstü hallerde fazlaçalışma yapma istisna tutuldu.

•İş Kanunu’nun 53. maddesine deek yapılarak, yer altı işlerinde çalışanişçilerin yıllık ücretli izin sürelerinin4’er gün artırılarak uygulanacağı dü-zenlendi. Maden ocaklarındaki vahşiçalışma koşulları karşısında, 4 günfazla yıllık izin verilmesinin, madenişçisine müjde olamayacağı açık.

•Sosyal Sigortalar ve Genel SağlıkSigortası Kanunu’nun 28. maddesi de-ğiştirilerek yer altı maden işlerinde ça-lışanların emeklilik yaşı 55’ten 50’yedüşürüldü. Oysa bu Kanun’dan öncemaden işçilerinin emeklilik yaşı, primödeme gün sayısına göre kademeliolarak belirleniyordu ve üst sınır 50idi. AKP Hükümeti ise 2008 yılındayürürlüğe giren SSGSS Kanunu ileemeklilik yaşını 55’e yükseltti. Şimdiise yeni bir hak veriyormuşçasına tek-rar 50’ye indiriyor. Üstelik bir madenişçisinin 50 yaşında emekli olabilmesi

için toplam 20 yıl madende çalışmasıgerekiyor! Yani mezarda emeklilik da-yatması sürüyor!

•Maden Kanunu’na ek 9. maddeeklenerek, 4. grup madenlerden linyitve taşkömürü çıkarılan işyerlerinde,yer altında çalışan işçiler için aylık üc-retin, asgari ücretin iki katından azolamayacağı düzenlendi. Bu miktarbugün itibariyle 1.782-TL civarında.AKP’nin maden işçileri için uygungördüğü ücret, 4 kişilik bir aile içinbelirlenen 3.876-TL’lik yoksulluk sı-nırının yarısı bile değil…

Görüldüğü gibi maden işçilerininçalışma koşullarının düzeltilmesi içindüzenlendiği iddia edilen torba kanun-da; madenlerde taşeronun kaldırılmasıda, işçilerin can güvenliğine yönelikönlemlerin artırılması da, denetimlerinsıklaştırılması da, ihlalde bulunan pat-ron ve yöneticilere verilecek cezalarınağırlaştırılması da yok! Yalnızca asga-ri ücret miktarının yükseltilmesi ilegöz boyama var!

Oya Öznur

Torbadan madenciye ne çıktı?

Taşeron kölelik düzeninde durmak yok, yola devam!

İşçi Sözü4 Ekim 2014

13 Mayıs günü Soma’da 301 madenişçisinin “iş kazası” adı altında katledil-mesinin ardından “torba kanun” tartışma-sı başlamış; “maden işçilerinin çalışmakoşullarının düzeltileceği, Soma faciası-nın yaralarının sarılacağı” ileri sürülmüş-tü. Söz konusu “torba tasarı” nihayet 11Eylül günü yayımlanarak yasalaştı. “İşKanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hük-münde Kararnamelerde Değişiklik Yapıl-ması İle Bazı Alacakların Yeniden Yapı-landırılmasına Dair Kanun” adlı torba, 45farklı kanunda değişiklik getiriyor. Ancaktasarı aşamasındayken de belirttiğimizüzere, torbanın işçi sınıfına aldatmacadanbaşka bir getirisi yok. Çünkü yapılan de-ğişiklikler taşeron kölelik düzenini geniş-letip yasal hale getiriyor.

Palavradan gerçeğe…6552 sayılı Kanun, Meclis’ten geçer

geçmez, iktidardan nemalanan medya or-ganları tarafından işçilere, özellikle de ta-şeron işçilerine büyük bir müjdeymiş gibiduyuruldu. İş Kanunu’nun 56. ve 112.maddelerinde yapılan değişiklikle “taşe-ron işçilerinin de artık kıdem tazminatıalabilecekleri, yıllık izin kullanabilecekle-ri” müjdelendi.

Oysa tazminat, yıllık izin gibi haklarzaten kanun gereği tüm işçiler için geçerliolan haklardır. Taşeron işçilerinin açtıklarıbinlerce davada, mahkemelerin işçiler le-hine karar vermesi bu nedenledir. Bu hak-

ların kullanılmasında, fiili mücadeleninetkisi de büyüktür. Taşeron işçileri, uzunyılları bulan mücadeleleri sonucunda yıl-lık izin gibi hakları kullanabilir hale gel-diler. Şimdi bu haklar, kanun maddelerineeklenmiş oldu. Buna göre, kadrolu işçileriçin olduğu gibi taşeron işçiler için de yıl-lık ücretli izin ve kıdem tazminatı, işye-rindeki toplam çalışma süresi üzerindenhesaplanacak. Yıllık izin kullanılıp kulla-nılmadığı “asıl işveren” tarafından da de-netlenecek. İş sözleşmesi kıdem tazmina-tına hak kazanacak şekilde sona eren işçi-lerin tazminatları, en son çalışılan kamukurumu tarafından banka hesaplarına ya-tırılacak.

Peki taşeron işçilerinin esas talebi olan“kadrolu çalışma hakkı” nerede?6552 sayılı Kanun’la, AKP Hüküme-

ti’nin “600 bin taşeron işçisine kadro ve-receğiz” propagandasının palavra olduğubir kez daha görülmüş oldu. AKP Hükü-meti, pazar tezgâhının önüne birkaç par-lak ürün koyup, arkasını çürüklerle doldu-ran esnafla aynı taktiği izliyor. Kıdem taz-minatı, yıllık izin gibi zaten mevcut olan,mahkemelerce de kabul edilen kısmi hak-ları tezgâhın önüne koyuyor. Arkada isegörüntü şöyle: Kamuda çalışan 661 bintaşeron işçisine ve özelleştirme sonucun-da 4-C sözleşmesi ile çalışmak zorundabırakılan 23 bin işçiye kadro yok! Bakan-lar Kurulu “yardımcı iş”i belirleme yetki-

sine sahip olacak. Yani Bakanlar Kuru-lu’nun belirlediği tüm hizmetler taşeronadevredilebilecek!

Oysa kamuda çalışan 200 bine yakıntaşeron işçisinin, muvazaalı yani hileli ça-lıştırıldığı mahkeme kararları ile saptan-mış durumda. Zira İş Kanunu’nun 2.maddesinde, işyerindeki asıl işin bölüne-rek taşerona verilmesi yasaklanmıştır. 2.maddedeki yasağın ihlal edilmesi halinde,“asıl işveren-alt işveren” ilişkisi muvazaa-lı yani hileli kabul edilmektedir. Mahke-me kararlarına rağmen işçilerin kadroyageçirilmesi için hiçbir adım atmayan AKPHükümeti; muvazaayı ortadan kaldırmakyerine, taşeron çalışma alanını genişletip,bugüne dek muvazaa olarak kabul edilenuygulamaları yasal hale getiriyor.

Taşeron kölelik düzenine yasal kılıf hazırlanıyor...

6552 sayılı Kanun’la Kamu Mali Yö-netimi ve Kontrol Kanunu’nun 28. mad-desinde değişiklik yapıldı. Buna göre, sü-rekli işlere ilişkin hizmet alımlarında taşe-ron şirketler ile yapılan sözleşmeler 3 yıl-lık olacak, bazı hallerde süre kısaltılabile-cek. Kamu İhale Sözleşmeleri Kanu-nu’nun 8. maddesine de ek yapılarak, top-lu iş sözleşmesinin kamu işveren sendika-sı tarafından sonuçlandırıldığı durumlar-da, ücret ve sosyal haklardan kaynakla-nan bedel artışının kamu idaresince öde-neceği düzenlendi. Buna karşın kamu iş-

veren sendikası tarafından sonuçlandırıl-mayan toplu iş sözleşmeleri için fiyat far-kı ödenmeyecek.

Taşeron kölelik düzenini genişletecekasıl önemli değişiklik ise Kamu İhale Ka-nunu’nun 62. maddesinde yapıldı. Şimdi-ye kadar, istihdam edilen personelin ye-terli nitelik ve sayıda olmaması halindeve yalnızca Kanun’da belirtilen hizmetleriçin ihale yapılabiliyorken, bundan sonra“personel çalıştırılmasına dayalı yardımcıişlere ilişkin hizmetler için” ihale yapıla-bilecek. Yardımcı hizmet türlerine ise sen-dikaların ve bakanlıkların görüşünü (!)alarak Bakanlar Kurulu karar verecek.Yani Hükümet, taşerona verilecek “yar-dımcı iş” türlerini kendisi belirleyecek!

AKP Hükümeti, muvazaalı olduğusaptanan taşeron uygulamalarına yasal kı-lıf hazırlıyor; klasik sloganıyla “taşeronkölelik düzeninde durmak yok yola de-vam” diyor. Parababalarının ve patronla-rın desteği ve talebiyle yapılan her kanundeğişikliği, esnek ve güvencesiz çalıştır-ma dayatmasında yeni bir hamle niteli-ğinde. Kapitalist kâr hırsını doyurmakiçin her geçen gün yaygınlaştırılan taşe-ron kölelik düzenine karşı, fiili ve örgütlümücadeleyi yükseltmekten başka yolyok!

Oya Öznur

İşçi sağlığı ve iş güvenliği patrondan sorulur!

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ninverilerine göre 2014 yılının ilk sekizayında 1270 işçi “iş kazası” adı verileniş cinayetlerinde öldü. Yaralanan, sakatkalan ve meslek hastalığına tutulanişçiler içinse kesin bir sayıdan söz edi-lemiyor.

AKP Hükümeti ise işçilerin can gü-venlikleri ve sağlıklarını korumak içinönlem almak, denetim ve yükümlü-lükleri artırmak yerine, patronlara işyerihekimi ve iş güvenliği uzmanı olmaimkânı getiriyor. 6552 sayılı Kanun’un16. maddesiyle İş Sağlığı ve GüvenliğiKanunu’nun 6. maddesinde yapılandeğişikliğe göre, “10’dan az çalışanıbulunan ve az tehlikeli sınıfta yer alanişyeri işverenleri veya işveren vekili”belirlenen eğitimleri tamamlarsa, işegiriş ve periyodik muayene hariç, işsağlığı ve güvenliği hizmetlerini kendisiyürütebilecek! Yani patron veya vekili,işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanırolüne bürünecek!

AKP Hükümeti, patronlar için ma-liyeti azaltmayı temel vazife sayıyor.İşçilerin can güvenliğini ve sağlığını,işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanırolüne soyunmuş patrona havale ede-rek, kuzuyu kurda emanet ediyor!

Page 5: İşçi Sözü Ekim 2014

AKP, birçok alana el atıp, özelleş-tirdi; daha önce sağlık alanı vardı,şimdi sıra eğitimde. Var olan eğitimsistemini hallaç pamuğu gibi atarakkaos yarattı. Her gün yeni bir değişik-lik yapıyor. Geçen eğitim-öğretim dö-nemini kapatırken müdür atama yö-netmeliğini değiştirdi. Yeni eğitim–öğretim dönemi başlamadan iki günönce ortaöğretim kurumları yönetme-liğini değiştirdi. Hükümet yandaşı ol-mayan müdürleri görevden aldı, orta-öğretim kurumlarında “başı açık” iba-resini kaldırdı. Devlet okullarının ye-ni eğitim-öğretim dönemi açılırkenbirçok eksiği varken, özel okullara

teşvik için maddi destek verdi. Birçokİmam Hatip Lisesi, Ortaokulu ya dadersliği açtı. Teog sınavı ile öğrencive velileri çıkmaza soktu; hala öğren-cilerin kayıtları bitmiş değil. Yeni gö-reve başlayacak öğretmenlerin iş gü-vencesini tamamen kaldırdı; öğret-menlere rotasyon zorunluluğu getirdi.Karma eğitimi ortadan kaldırmanınkapısını araladı. 4+4+4 eğitim siste-mine geçerek başlattığı tüm bu deği-şiklik ve yeniliklerle, eğitim sisteminiöyle bir hale getirdi ki, “gel de işiniçinden çık, bundan sonra iflah olmazbu eğitim sistemi” dedirtti.

Zorunlu rotasyonMilli Eğitim Bakanlığı, var olan

sorunları derinleştiren ve her yıl yenisorunlar yaratan politika ve uygula-malarıyla, attığı her adımda, baştaeğitim emekçileri olmak üzere, öğ-renci ve velileri mağdur etmeyi sür-dürüyor. Kamu emekçilerinin hakla-rı, çıkarılan torba yasalarla sürekli tır-panlandı. Eğitimde bir taraftan yo-ğun bir siyasal kadrolaşma yaşanır-ken, son çıkan torba yasa ile öğret-

menlere sürgün anlamına gelen zo-runlu rotasyon uygulaması yasal halegeldi. Türkiye çapında görev yapanyüz binlerce öğretmen, kendi istekleridışında, zorla rotasyona tabi tutula-cak; tarihin en büyük ve kitlesel sür-günü hayata geçirilecek. Aday öğret-menlere sözlü sınav getirilmesi, iş gü-vencesinin, aday öğretmenlik sürecin-den başlayarak, adım adım kaldırıl-mak istendiğini göstermektedir.

Eğitim emekçileri grevdeydiAKP’nin eğitim alanındaki bu po-

litikalarına karşı, eğitim emekçileri24 Eylül günü iş bırakma kararı aldı.Eğitim Sen’in çağrısıyla, on binlerceeğitim emekçisi ülkenin dört bir ya-nında greve çıktı. Türk Eğitim Sen,Eğitim İş, Anadolu Eğitim Sen ve Ak-tif Eğitim Sen de grev kararı aldı an-cak doğrudan sokağı adres gösterme-di. Eğitim Sen üyesi emekçiler, so-kaklarda, meydanlarda “kamusal, bi-limsel, demokratik, laik, anadilindeeğitim hakkı için; kadrolu çalışma,güvenceli gelecek için; AKP’nin emireri yandaş sendikalı olmayacaklarını

haykırmak için; zorunlu rotasyondan,aday öğretmenlere sözlü sınav dayat-masından vazgeçilmesi için; baskıla-ra, sürgünlere, soruşturmalara dur de-mek için; özgür bilim, nitelikli üni-versite için; özel okul teşvikinden, zo-runlu imam hatip dayatmasından vaz-geçilmesi için; eğitim yöneticilerinindemokratik seçimlerle belirlenmesiiçin; çocukların geleceklerinin karar-tılmasına dur demek için grevdeyiz”dediler. “AKP elini eğitimden çek!Zafer direnen emekçinin olacak!” slo-ganlarını haykırdılar.

Eğitim emekçileri, yıllardır sesle-rini duymayanlara, taleplerini gör-mezden gelenlere inat, haklarına vegeleceklerine sahip çıkmaya devamedecekler. Siyasi iktidarın ve MEB’ingerek toplumsal yaşamda gerekse eği-tim sisteminde hayata geçirmeye ça-lıştığı politika ve uygulamalar karşı-sında, bütün eğitim ve bilim emekçi-leri, veliler ve öğrencilerle örgütlen-meye ve birlikte mücadele etmeye de-vam edecekler.

İşçi Sözü-Haber

Ekim 2014 5İşçi Sözü

AKP elini eğitimden çek!

Geçtiğimiz ay karısını 43 yerin-den tornavidayla yaralayan YakupKara’yı hepimiz duyduk ve gör-dük. Hem de akşam haberlerdendeğil sadece, gün içinde farklı ka-nallarda canlı yayınlanan evlenmeprogramlarında...

Kendisinden boşanmak isteyenkarısını yaraladığı halde çok piş-man olduğunu, ondan özür diledi-ğini dinledik. Ağlayanlar hattaalkışlayanlar bile oldu, alıp başı-mızın üstüne koymadığımız kaldı.O adamın karısını defalarca yara-ladığını unuttuk, bunun cinayeteteşebbüs olduğunu unuttuk, yargı-

lanması ceza alması ve tedavi ol-ması gerektiğini atladık.

Ne yazık ki işini yapmayanRTÜK isimli üst denetleme kuru-lumuz var ve ekranlarda özelliklede canlı yayınlarda kadına şiddeti,kadın cinayetleri meşrulaştıran birnoktadayız. Sonradan kanala veSongül Karlı’nın programına yayı-nın 6112 sayılı kanunun 8. madde-sinde yer alan “Toplumsal cinsiyeteşitliğine ters düşen, kadınlara yö-nelik baskıları teşvik eden vekadın istismar eden programlariçermez” ve “Şiddet özendirici vekanıksatıcı olamaz” ilkelerine ay-kırılık gösterdiği gerekçesiyle paracezası uygulanmasına karar ve-rildi, ama neye yarar? Ayrıca ne-dense beş evlilik yapan ve iki eşiniöldürdükten sonra altıncı kez ev-lenmek üzere izdivaç programaçıkan Sefer Çalınak ile hakkındataciz ve tecavüz iddiaları bulunanyoga hocası Akif Manaf'ı yayınaçıkaran Seda Sayan'a ve progra-mına ceza verilmedi.

Biz Yakup kara gibi karısını 43defa yaraladıktan sonra serbest bı-rakan bir adalet sistemine kal-dıkça, kadınların kahkaha atmasınıiffetsizlik olarak duyuran hükümetsözcülerimiz oldukça daha çokkadın katili ekrana çıkar, daha çok“tayt giydi” diye eşlerini yarala-dıklarını duyarız. Kocasından şid-det gördüğü ve aldatıldığı içinkocası hakkında tazminat davasıaçan Yonca G. gibi kadınların evişi yapmadığı ve eşiyle ilgilenme-diği gerekçesiyle tazminat ceza-sına çarptırıldığını duyarız. Çünkümevcut erkek egemen toplumunötesinde, kadına şiddeti daha dameşrulaştıran bir hükümet, adaletsistemi var.

Hükümetimiz neden kadınlarınöldürüldüğü şiddete maruz kaldı-ğıyla ilgili değil de, neresini kapat-sak ne kadar kapatsak da tahrikolmasak hesabını yapıyor? Orta-öğretim kurumları yönetmeliğin-den başı açık ifadesini kaldırarak,

lisede evlenmeyi serbest bırakarakkadınlara ‘kapanın’ diyor, ‘tür-banla kapanın, eve kapanın’.

Biz kadınlar deneyimlerimiz-den biliyoruz ki, şiddeti, istismarı,cinayeti meşrulaştıran, neredeysealenen teşvik eden bu sisteme, hü-kümetlere karşı söyleyecek sözü-müz, protesto ve mücadele edecekbir duruşumuz var! Kadın katille-rini ekrana çıkaran bu programlarakarşı kadın örgütlerinin yaptığıeylem, protestolardan sonra prog-ramın sponsorların geri çekilme-sinden ve programın geriçekilmesinden gene gördük ki,bizlere yapacak çok şey düşüyor.Biz sesimizi çıkarmaya, mücade-leye devam ettikçe, onlar adımla-rını o kadar da cesuratamayacaklar. Ağızlarından çı-kanı söylerken bir kere daha dü-şünmek zorunda kalacaklar.

Ayla Çelik

Kadın katilleri ekranda

Page 6: İşçi Sözü Ekim 2014

İşçi Sözü6 Ekim 2014

‘Tampon Bölge’ Rojawa’yı tasfiye projesidir

Siyasi iktidar, Suriye’de çatışma-ların başlamasından bu yana, bir “tam-pon bölge” söylemi tutturmuş gidiyor.Bu önerisine dayanak olarak, Suri-ye’den Türkiye’ye doğru yaşanan yo-ğun göçü ve ülkedeki Suriyeli sığın-macı sayısının 1,5 milyona yaklaş-masını gösteriyor. “Tampon Bölge”ile bu kitlenin Suriye içinde güvenliklibölgelerde tutulmasının amaçlandığısöyleniyor. Bu ancak görünürdeki ge-rekçedir. Asıl amaç, Suriye’nin birbölümünün fiilen ve doğrudan denetimaltında tutulmasıdır.

Çatışmaların ilk başladığı dönemdede, aslında Suriye’nin bir bölümünüişgal planının bir parçası olsa da, buprojenin anlaşılır bir yanı vardı. Rejimgüçlerinin muhaliflere saldırısı sonucuortaya çıkan çatışma ortamından kaçanhalk, Türkiye’ye yöneliyordu. Bunlarırejim güçlerinin saldırılarından koru-mak için, Suriye içinde, sınıra yakınalanda bir güvenlikli bölge oluşturmakve bu bölge üzerinde uçuş yasağı ge-tirilerek, sığınmacıları korumak, aklayatkın bir öneriydi. Her ne kadar bubölgenin, silahlı muhalif güçlerin üssühaline gelme ihtimali olsa da, bu sa-vunulabilir bir argümandı.

Ancak bugünkü koşullarda, bu öne-riyi savunmak mümkün değildir. ÇünküTürkiye-Suriye sınırının neredeyse ta-mamı muhaliflerin denetimindedir.Önemli bir kesimi IŞİD’in, daha küçükbir kısmı Özgür Suriye Ordusu ve İs-lami Cephenin, Kürtlerin yoğunluktaolduğu bölgeler ise PYD’nin kontro-lündedir. Buralarda tampon bölge oluş-turmak için bu örgütlerle çatışmak veonları bugün tuttukları bölgelerden

uzaklaştırmak gerekmektedir. Bu ise,ne Türkiye’nin ne de IŞİD karşıtı koa-lisyonun göze alabileceği ve yapabi-leceği bir şey değildir. Ayrıca çatış-maları daha da yaygınlaştırmak ve bualanlarda yaşayan halkın da mültecihaline gelmesinden başka bir sonuçyaratmayacaktır. Kaldı ki, bu örgütlerinhiçbirinin elinde savaş uçağı bulun-madığından, uçuşa yasak bölge ilânınıntalep edilmesi, hepten abesle iştigaldir.

Siyasi iktidarın amacı nedir? AKP iktidarının amacının ne olduğu

Kobane pratiğinde görülüyor. IŞİDgüçlerinin Kobane’ye saldırması so-nucu, bu bölgede köylerde yaşayanhalk, bölgeyi boşaltıp, sınırın Türkiyetarafına göç etmektedir. Çatışmalarınsürmesi ve PYD-YPG’nin yenilgiyeuğratılması halinde, Kürt kurumlarıtasfiye edilecek ve bölge insansızla-şacaktır. İşte bu boşluğu birilerinindoldurması gerekecektir. Türkiye dev-leti bu işe adaydır. Çünkü Kobane’debaşarılı olması halinde, IŞİD saldırı-larının Kobane ile sınırlı kalmayacağı,diğer Kürt kantonlarına da yöneleceğiaçıktır. Cezire bölgesinde de çatışmalar,Kobane’deki yoğunlukta olmasa da,halen sürmektedir. Buraları hallede-

bilirse, Afrin kantonu, Türkiye’nin dedesteğiyle, IŞİD için “çantada kek-liktir”. Kısacası, Türkiye, tampon bölgeplanıyla, öncelikle, IŞİD saldırılarısonucu PYD denetiminin kırılmasıylaRojava’da doğacak boşluğu doldurmayıamaçlamaktadır. Yani bu proje, Roja-wa’nın tasfiyesi ve Rojawa toprakla-rının işgal edilmesi planıdır.

İkinci olarak, koalisyon güçleri,IŞİD’e önemli ölçüde zarar verip, onututtuğu alanlardan çıkarırsa, Türkiye,Kürtlerin eline geçmemesi için,IŞİD’den doğacak boşluğu doldurmakisteyecektir. IŞİD’in Türkiye sınırındatutuğu Tel Abyad bölgesi, Cezire veKobane kantonları arasında, Carablusise yine Kobane ile Afrin kantonu ara-sında yer almaktadır. IŞİD’den boşa-labilecek bu bölgeleri tutması, Kürtleri,Suriye’nin kuzeyinde adacıklar halindeyaşamaktan kurtaracak ve Türkiye sı-nırında birbirine kesintisiz olarak bağlıyüzlerce kilometre uzunluğundaki alanıdenetimleri altına almalarını sağlaya-caktır. Türkiye bunu engellemeyi he-deflemektedir.

Tampon Bölge dayatması kaos getirir

Siyasi iktidarın “tampon bölge”önerisi, başta ABD olmak üzere, IŞİDkarşıtı koalisyon tarafından ilgi ve ka-bul görmedi. Çünkü onlar da öneriyitemelsiz bulmaktadırlar. Ayrıca uluslararası hukuka göre, bir ülkenin top-raklarında güvenlikli bölge oluşturu-labilmesi için ya o ülkenin onayı yada Birleşmiş Milletler Güvenlik Kon-seyinin kararı gerekmektedir. Bu öne-riyi ne Suriye’nin ne de bu ülkeninmüttefiki olan, BM Güvenlik Konse-yinin daimi üyesi Rusya’nın kabul et-mesi mümkün görünmemektedir. Onedenle, bölgede olağanüstü siyasigelişmeler olmadıkça, bu önerinin uy-gulamaya geçmesi hayaldir.

Siyasi iktidarın bu konudaki ısrarıKürtlerle arasındaki gerilimin artmasınayol açacak ve yumuşama sürecini ke-sintiye uğratarak, çatışma ortamınıkörükleyecektir. Bölgenin yükselengücü Kürtlerin husumetini üzerine çe-kerek, “Dimyat’a pirince giderken ev-deki bulgurdan olma” tehlikesiylekarşı karşıya kalacaktır.

Aykut Özer

Kürtçe öğretime yasak sürüyor

Yeni öğretim yılı, Kürt illerindeokul boykotlarıyla başladı. Anadildeeğitimin hayata geçirilmemesini pro-testo eden çok sayıda veli çocuklarınıokula göndermedi. Yine çeşitli Kürtkurumları, Kürtçe eğitim için modelolmak üzere, üç ilçede, çocuklaraKürtçenin öğretileceği okullar açtı.Ancak bu okullar, izinsiz olduğu ge-rekçesiyle, mahkeme kararlarına da-yanılarak polis tarafından mühürlendi.Kürtler bu mühürleri sökerek öğretimeyeniden başladı ancak polis bu okul-ları tekrardan kapattı. Bir yandankarşılıklı bu inatlaşma sürerken, diğeryandan bazı Kürt gençleri, tepki ola-rak, bazı ilçelerdeki devlet okullarınıtahrip etti.

Anadilin özgürce öğretilmesi gibitemel bir hakkın engellenmesi, siyasiiktidar ile Kürtler arasında gerilimeyol açtı. Kürtler, yasalarda son yapılandeğişikliklerin kendilerine bu hakkıtanıdığını belirtirken, siyasi iktidarve devlet yetkilileri anadilin öğre-nilmesine karşı olmadıklarını iddiaettiler. Biçimsel gerekçelere sığınarak,okul açılması için gerekli formalite-lerin yerine getirilmemesini nedenolarak gösterdiler. Bu gibi durumlardasıklıkla yaptıkları gibi, önce geçiciruhsat verip, belirli bir mühlet tanı-yarak eksiklerin giderilmesini istemekyerine, doğrudan okulları mühürle-meleri, iyi niyetli olmadıklarının gös-tergesiydi. Siyasi iktidar, Kürtçe öğ-retim konusunda, üçkâğıtçı tüccargibi “borcum borç, ne inkâr ederimne de öderim” tutumu takınıyor. Böl-gede bazı liselerde okutulan seçmeliKürtçe dersi için eğitilen öğretmen-lerin atamalarının yapılmaması dabu niyetini açığa çıkarıyor.

Bu da anadilde öğretimin yaygınolarak hayata geçirilmesini isteme-diğini ortaya koyuyor. Çünkü anadildeeğitimin milli birliği ortadan kaldı-racağına inanıyor; bu da Kürtleri asi-mile etme anlayışının sürdüğünü gös-teriyor. Aksine anadilde eğitimin en-gellenmesinin Kürtler ile devlet ara-sındaki mesafeyi daha da büyüteceğinigöremiyor.

Siyasi iktidar, çeşitli ülkelerdekiTürk azınlıklar için gösterdiği has-sasiyeti kendi ülkesinde Kürtler içingöstermiyor. Bu ülkelerdeki olumluörnekleri emsal almıyor. Örneğin,Makedonya’daki Türk azınlık toplamnüfusun ancak yüzde beşini oluştur-masına karşın, Türklerin yoğun olarakyaşadığı illerde, devlet okullarındaeğitim Türkçe yapılıyor; devlet ku-rumlarında resmen kullanılıyor. Ko-sova’da, Türkçe eğitim konusundaayak sürüyen hükümeti eleştiren AKPiktidarı, on milyonlarca Kürdün ana-diliyle eğitim yapmasının önüne en-geller dikiyor. Bu tavrı, Kürt sorununubir terör sorunu olarak gördüğünüve sorunu çözme niyet ve iradesinesahip olmadığını bir kez daha açığaçıkarıyor.

İşçi Sözü-Haber

Türkiye, tampon bölge pla-nıyla, IŞİD saldırıları sonucu PYDdenetiminin kırılmasıyla, Rojava’dadoğacak boşluğu doldurmayı amaç-lamaktadır. Yani bu proje, Roja-wa’nın tasfiyesi ve Rojawa toprak-

larının işgal edilmesi planıdır.

Page 7: İşçi Sözü Ekim 2014

Ekim 2014 7İşçi Sözü

Kobane Stalingrad’dır

Yazının başlığı, sadece, bu iki kentinhalkının, faşist kuşatma ve saldırılarakarşı cansiperane direnişindeki benzer-liği ifade etmiyor. Aynı zamanda askerimücadelenin arka planındaki siyasi ben-zerliklere gönderme yapıyor. Hitler’inorduları Sovyetler Birliği’ne saldırıp,Rusya topraklarında hızla ilerlerken,Ankara’daki tek parti hükümeti sevinç-ten havalara uçuyor ve “komünist reji-min” işinin bir an önce bitirilmesi içinsabırsızlanıyordu. Bugün de durum ay-nıdır. AKP iktidarı, IŞİD çetesinin Ko-bane kuşatması ve saldırısından büyükmemnuniyet duymakta, Kobane’nin dü-şürülüp, PYD egemenliğinde Kürtözerk yapısının dağıtılmasını şiddetlearzu etmektedir.

Bundan yetmiş yıl önce, Stalin-grad’ın düşürülerek, rejimin yıkılmasınıisteyen sadece faşistler ve Hitlerin müt-tefikleri değildi. Hitler Almanya’sınınişgali altındaki Fransa, her gün Naziuçaklarıyla bombalanıp kentleri yerlebir edilen İngiltere ve Okyanusun öteyakasındaki ABD de aynı beklenti için-deydi. Bugün de, IŞİD karşıtı koalis-

yonu oluşturan batılı emperyalistler vebölge ülkeleri, Esad rejimi ve hatta Bar-zani Yönetimi, Rojava’daki Kürt ku-rumlaşmasının ve PYD egemenliğininyıkılmasını istemektedirler. Barzani’ninyayın organı Rudaw’ın, daha saldırınınilk günlerinde, “Kobane düştü” şeklindehaber yapması, bu niyetini ortaya koy-maktadır.

Bölgedeki tek bağımsız güç boğulmaya çalışılıyor

Türkiye devleti ve siyasi iktidarınIŞİD destekçiliğinin temel nedeni, gele-neksel Kürt düşmanlığıdır. Bu ülkedeyaşayan Kürtlere, ayrı bir halk olmaktangelen haklarını tanımayan siyasi iktidar,bölgedeki her türlü Kürt oluşumunadüşmandır. IŞİD, Irak’ta Kürtlere saldı-rıp Erbil’e yaklaştığında, ekonomik vesiyasi açıdan yakın işbirliği içinde bu-lunmasına rağmen, Kürt Yönetimineyardım etmemesi ve istediği desteği ver-memesi bunun kanıtıdır.

PKK’ye ideolojik açıdan yakın olanPYD’nin Rojawa’da etkin olması, siyasiiktidarı daha da tedirgin etmekte ve Ro-jawa yönetimine olan düşmanlığını pe-kiştirmektedir.

Üçüncü olarak, gerek Türkiye, gerekdiğer bölge ülkeleri ve batılı emperya-listlerin, PYD yönetimindeki Kürt ku-rumlaşmasına karşı olmalarının nedeni,PYD ve özerk yönetimin bağımsız hare-ket etmesi, kendi halkının çıkarlarını herşeyin üstünde tutması, vekâlet savaşınadâhil olmamasıdır. Yani PYD ve Ro-

jawa yönetimi, hiçbir uluslar arası ya dabölgesel gücün kuklası ya da askeri de-ğildir; onlar adına savaş yürütmemekte-dir. Bölgenin en militan askeriörgütlenmelerinden birine sahip olan bugücün bağımsız bir politika yürütmesikabul edilmemekte ve bu güç teslimalınmaya çalışılmaktadır. Başbakan Yar-dımcısı Yalçın Akdoğan’ın, “SuriyeKürtleri, Esad’a değil, Türkiye’ye dahayakındır” şeklindeki sözleri, RojawaKürtlerini kendi siyasi amaçları için kul-lanmak istediklerini göstermektedir.İşte bu nedenle, IŞİD saldırılarına yasessiz kalınmakta ya da bu saldırılardesteklenmektedir. Bugün Kobane hal-kının yanında olan biricik güç, Kürdis-tan’ın dört parçasından ulusal bilincesahip Kürtler ve çeşitli halklara mensup,demokrat ve devrimci emekçilerdir.

Her yol kaos ve yayılan çatışmalaraçıkıyor

Kobane başta olmak üzere, Ro-jawa’ya yönelik saldırı ve kuşatmalarındaha ne kadar süreceği ve nasıl sonuçla-nacağı belirsizliğini korumaktadır.Ancak, şimdiden açığa çıkan gerçek,IŞİD saldırılarının bölgede savaşı dahada yaygınlaştırıp, radikalleştireceğidir.Kürt meselesini bölgenin gündemindeön sıraya taşıyacağıdır. IŞİD saldırıları,başta Kürt gençliği olmak üzere tümKürtleri ayağa kaldırmıştır. PKK önder-leri, gerillaya katılımın 1993 yılındakidüzeyine ulaştığını söylemektedirler.Ayrıca, IŞİD’in Kobane’ye saldırısıyla,

çatışmasızlık sürecinin sona erdiğini be-lirtmektedirler. Bu durum, ülkede ça-tışma ortamına geri dönülme riskininarttığını göstermektedir.

Rojawa Kürtlerinin bu savaşta ka-zanması da kaybetmesi de, bölge siyase-tinde radikal değişimlere yol açacaktır.Kazanmaları halinde, bugünkü haliyle,birbirinden kopuk adacıklar (kantonlar)halinde yaşamanın güvenli olmadığınıgörmüş olarak, Irak- Suriye- Türkiye sı-nırının birleştiği noktadan, Hatay sını-rına kadar olan bölgeyi denetimlerialtına almak isteyeceklerdir. Bu da çatış-maların yoğunlaşarak süreceği anlamınagelmektedir Bunu, Stalingrad kuşatma-sını kıran Sovyetler Birliğinin tüm DoğuAvrupa’yı kendi sistemine bağlamasınabenzetebiliriz.

Savaşı kaybetmeleri halinde ise,Kürtler daha da radikalleşecek; bölgeninistikrarı, bugünleri bile aratacak hale ge-lecektir. Kürtlerin, Rojawa’da yenilme-sinin onların teslimiyetini getireceğinidüşünerek, bunun üzerine siyasi hesapyapanlar yanıldıklarını göreceklerdir. Onedenle yol yakınken akıllarını başlarınaalmalı ve IŞİD’e olan siyasi, askeri velojistik desteklerini kesmeli ve bu belayısavuşturmada Rojawa Kürtlerine yar-dımcı olmalıdırlar.

Aykut Özer

Kapitalizmin vicdanı yok

Başta Erdoğan olmak üzere, tümAKP yetkilileri, her fırsatta, Su-riye’deki savaşın insani yükünü esasolarak kendilerinin üstlendiğini vebu çerçevede yaklaşık 1,5 milyonmülteciyi ülkeye kabul ettiklerinisöylüyorlar. Bunlar için üç milyar li-raya yakın harcama yaptıklarınıiddia ederek, gelişmiş batılı kapita-list ülkeleri eleştiriyorlar.

Savaştan kaçan yaklaşık üç mil-yon Suriyelinin, Türkiye, Ürdün,Lübnan ve Irak gibi komşu ülkeleresığındığı biliniyor. Bu gayet doğal,çünkü komşu ülkeler, mülteciler açı-sından en kolay ulaşılabilecek yer-ler. Ayrıca buralara sığınmaları,ileride savaş bittiğinde yeniden ül-kelerine dönme iradelerini yansıtı-yor. Siyasi iktidar, Türkiye’ninyükünden söz ededursun, Ürdün’ünkabul ettiği mülteci sayısı 500 bineulaştı. Bu rakam Ürdün nüfusunun

yüzde onunu oluşturuyor. Bu oran,Türkiye için yüzde ikiyi bile bulmu-yor. Bu tablo diğer komşu ülkelerininsani yükünün Türkiye’den dahafazla olduğunu ortaya koyuyor. Ola-yın birinci yanı budur.

İkinci olarak, sürekli olayın kül-feti öne çıkarılıyor, nimetinden sözedilmiyor. Türkiye’ye gelen mülte-cilerin tamamı ihtiyaç sahibi yoksul-lardan oluşmuyor. Sermaye sahibiSuriyeliler de ülkeye geliyor. Bunlarfabrikalarını, işyerlerini Türkiye’yetaşıyor ya da ellerindeki sermayele-riyle işyeri açıyorlar. Gerek üreticigerekse tüketici olarak ülke ekono-misine katkıda bulunuyorlar. Suriye-lilerin gelmesiyle, İstanbul’un belirlisemtleri ile Hatay, Antep gibi yer-lerde konut kiralarında bir sıçramayaşandığı biliniyor. Bu da Suriyelimülteciler vasıtasıyla, ülke ekono-misine ciddi bir para girişi olduğunugösteriyor.

Son olarak, on binlerce SuriyeliKürdün, IŞİD saldırısı nedeniyleKobane’den kaçıp Suruç ilçesinegelmesiyle, temel tüketim maddele-

rinin fiyatlarında ciddi artışlar ya-şandığı, esnafın hiçbir dönemde bu-günkü kadar iş yapmadıklarındansöz ettikleri basına yansıyor. Yanibir gurup insanın çaresizliği, küçükde olsa, sermaye sahiplerinin kârla-rının artmasına yol açıyor.

Sığınmacılar ucuz işgücü olarakkullanılıyor

Ayrıca, çok sayıda yoksul mül-teci, patronlar tarafından ucuz iş-gücü olarak değerlendirilip istihdamediliyor. Deri ve tekstil sektörü baştaolmak üzere, inşaatlarda ve hizmetişkolunda on binlerce Suriyeli emek-çinin çalıştığı biliniyor. Bu yollahem genel ücret düzeyi geriletilerek,işçi sınıfı mücadelesine zarar verili-yor hem de patronlar, gerçekleştir-dikleri yoğun sömürü sayesindekârlarını katlıyorlar. Bu durum genelolarak sermaye sınıfına yarıyor. Yineyoksul sığınmacı kadınların örgütlüsuç şebekeleri eliyle fuhuş sektörüneitildikleri ya da halkın sığınmacılarayönelik acıma duygusundan fayda-lanılarak, bu kişilere dilencilik yap-

tırıldığı biliniyor. IŞİD’den kaçıpSuruç’a gelenlerin daha üzerlerin-deki ter kurumadan, bir takım işçisimsarlarının ilçede boy gösterip, sı-ğınmacıları Adana’ya pamuk topla-maya götürmeye çalışması,kapitalist mantığın, çaresizliği istis-mar konusunda sınır tanımadığınıortaya koyuyor.

Savaşları yaratan ve insani fela-ketlere yol açan kapitalist sistem, bufelaketlerin sonuçlarından da faydasağlıyor. Patronların kârlarına kârkatmasının, sistemin içindeki suç şe-bekeleri ile bunlarla işbirliği için-deki bürokratların, mağdurlarınçaresizliğinden istifade edip çıkarsağlamalarının önünü açıyor. Budurum, kapitalist sistemin, insaniduyguları ve vicdanı da öldürdüğünügösteriyor. İşin özü bu iken, siyasiiktidarın gerçekleri saptırıp, insan-cıllıktan dem vurması, insanlarınmantığına ve vicdanına hakaret et-mekten başka bir anlam taşımıyor.

İşçi Sözü-Haber

Page 8: İşçi Sözü Ekim 2014

Soma'da 301 maden işçisi iş cina-yeti sonucu topluca katledildiğindeçokça laf edildi. Ama Soma'dan ve301 madencinin topluca katledilme-sinden sonra da, Soma dâhil, farklıfarklı maden ocaklarından yeni iş ci-nayeti haberleri almaya devam ettik."Bu işin fıtratında kaza ve ölüm var"diyenler, yaradana sığınıp bütün hız-larıyla öldürmeye devam ediyorlar.İstatistik rakamları ise, "iş kazası" bi-lançoları içinde, en fazla iş cinayetiişlenen iş kollarından birisinin madeniş kolu olduğunu açıklıyor.

Torunlar İnşaat 10 işçiyi bir asansörfaciası ile katlettiğinde yine çok lafedildi. İnşaat işçilerinin iş cinayetle-rinde öldürülüşlerinin haber olabilme-sinin ön koşulu, adeta, toplucakatledilmelerine bağlanmış gibi görü-nüyor. Torunlar İnşaat tarafından kat-ledilen 10 inşaat işçisinin ardından dainşaat işçileri teker teker ölmeye

devam ettiler. Neredeyse, Torunlar İn-şaat katliamından sonra iş cinayetle-rinde ölen inşaat işçilerinin sayısı10'u geçti. Bu haberler ise hep geçiş-tirildi. Ve yine istatistik rakamlarında,"iş kazası" bilançoları içinde en fazlaiş cinayeti işlenen iş kollarından biri-sinin inşaat iş kolu olduğu açıklanı-yor.

Ucuz işgücüysen Türk-Kürt fark etmez

Vahşi sömürü hırsı hız kesmeden öl-dürmeye devam ediyor. Vahşi kâr ci-nayetleri, ulus ve kimlik farkıgözetmeksizin, sürüyor. Torunlar İn-şaat önünde basın açıklaması yapaninşaat işçileri, Türkçe ve Kürtçe slo-ganlar atarak, 10 arkadaşlarının öldü-rüldüğü iş cinayetini protestoetmişlerdi. Katledilenler, TürküyleKürdüyle, bir arada ölmüşlerdi. İşçisınıfıysa söz konusu olan, ulus ve

kimlik farkının bir önemi yok. Para-babaları'nın dili de dini de paradır vesömürüye dayalı kârdan ibarettir.Böyle olunca da, kimi sömürdüğününve kimin kanını emdiğinin hiç birönemi yok. Ucuz iş gücü olsun, gü-venceli çalışmasın, örgütlü ve sendi-kalı olmasın, hak hukuk aramasın,uzun süre ve hızlı çalışsın. Hepsi bukadar. Hangi dili konuştuğunun hiçbir önemi yok.

Ölen Çinli maden işçisinin ardından

Son yaşanan iş cinayetlerinden bi-rine dikkatinizi çekmek istiyorum:

Bartın Amasra'da Hattat Holdingpatronu Mehmet Hattat tarafından iş-letilen bir maden ocağında "iş kazası"gerçekleşti. Kömür üretimi için gale-riler açan ve raylı sistem döşeyen iş-çilerden ikisi göçük altında kaldı.Bartın Amasra'da göçük altında kalanmaden işçisi sınıf kardeşlerimiz

Çin'liydi. Göçük altında kalan Çin'limaden işçilerinden, 38 yaşındakiWenliang Zhang öldü. Diğeri ise ya-ralandı.

Çin'li maden işçisinin öldüğü iş ci-nayetinin ardından patron MehmetHattat sizce ne demiş olabilir? Bakınbakalım, bu söylem size de tanıdıkgelecek mi? "Bu işin fıtratında kazavar." Hatırladınız mı? Hatırlamak içinzorlanmanıza hiç gerek yok. Hattat,sözün kaynağını da "dürüstçe" belirt-miş; "Sayın reis-i cumhurumuzunsöylediği gibi..."demiş.

Vahşi kâr hırsı ve ölümcül sömürüsürüyor. İş cinayetlerini hızla artıranise şüphesiz ki taşeron kölelik sistemioluyor. Ölümcül sömürü ve taşeronsistemi, ulus ve kimlik farkı gözet-meksizin, hızla ve vahşice canımızıalmaya devam ediyor. Bir kez dahaaltını çizerek belirtiyoruz; TaşeronSistemi Ölüm Demektir!

Susmadık, Haykırdık, Taşerona BaşKaldırdık!

Mecnun ÇınarTaşeron İşçisi

İş cinayetleri ulus ve kimlik farkı gözetmeksizin sürüyor

İşçi Sözü8 Ekim 2014

Parababaları için kimi sö-mürdüğünün ve kimin kanınıemdiğinin hiç bir önemi yok.Ucuz iş gücü olsun, güvenceliçalışmasın, örgütlü ve sendikalıolmasın, hak hukuk aramasın,

uzun süre ve hızlı çalışsın.

Adım Sevda. Bulgaristan'ın Silis-tre şehrimde doğdum ve yaşadım.Yaşadım derken, çocukluğum Silis-tre'de geçti ve Dimitır Donçev ilköğ-retim okulunda okudum. Türkiye'yegeldiğimde 13 yaşındaydım. Şimdiise benim çocuklarım var. Annemi vebüyük annemi, ana dil ve demokratikhaklar üzerine yapılan her tartış-mada, her haklar ve özgürlükler tar-tışmasında, içim titreyerek anıyorum.

Bizlere uygulanan asimilasyonduAdım Sevda, demiştim ya? Evet,

doğduğumda bana bu ad konmuş.Ana dilimi annemden duyup öğren-meye başladığım andan itibaren de

bana bu adla, Sevda diye hitap edildi.Adımı da dilimi de hazmede haz-mede ve sevgiyle öğrendim. Annembana, ben anneme ana dilimizle vedoğduğumda bana koyulan adla sa-rıldık. Sıkı sıkıya. Ve bir gün gelip,bir annenin sevgiyle, sıkı sıkıya sarıl-dığı yavrusunu kollarından zorla, sö-kercesine alır gibi, adımı ve dilimibenden koparmak istediler.

Yarın sabah size birileri gelip"Bundan böyle Türkçe konuşmakyasak, kesinlikle Türkçe konuşmaya-cak ve Türkçe adlarınızı kullanmaya-caksınız" dese, ne yaparsınız? İşteben ve bizler bunları fazlasıyla yaşa-dık. Adım Sevda, demiştim ya?

Sevda -yasaklarla ve zorla- Sevda-lina oldu. Ana dilimi konuşmamamemredildi, "bundan sonra sadece vesadece Bulgarca konuşacaksın" de-nildi. Aksi takdirde cezalandırılaca-ğım sık sık hatırlatıldı. DimitırDonçev ilköğretim okulundaki öğret-menlerim sadece beni, ana dilimi ko-nuştuğum ve gerçek adımıkullandığım için defalarca cezalan-dırmakla sınırlı kalmadılar, bana"Sevda" diyen, adımı ve dilimi unut-mayan Bulgar arkadaşlarımı da ceza-landırdılar. Ben, dilime ve adımasahip çıkarken, bu haksızlıklara karşıçıkan bazı Bulgar arkadaşlarım dabana sahip çıktılar. Doğrusunu ister-

seniz, onların durumu benden dahazordu. Sonradan öğrendim ve anla-dım ki yaşadıklarımız bir asimilas-yondu. Bulgar devletinin Türklerekarşı uyguladığı bir asimilasyon.

Hiç unutmayacağımTürk adlarımızın baş harflerine

göre hemen bir Bulgar ismi uyduru-yorlardı. Sevda Sevdalina olurken,büyük annem Nazmiye ise Nazab-rafka ismini tercih etti. Evet, yasakve zorlamalar karşısında bu adı kendiseçti. Büyük annem cesur ve onurlubir kadındı ve Nazabrafka'nın anlamı"unutmaz" olduğu için bu adı seçti.Öyle de oldu, büyük annem bizlere

İşçi sınıfı ve kimlikler:Türkiye'de Kürt olmak, Bulgaristan'da Türk olmak gibi

Hema Maden’de çalışan bir Çinli işçiFofoğraf: Sadık Güleç

Torunlar İnşaat’ı, protestolardan kolluk kuvvetleri koruyor.

Page 9: İşçi Sözü Ekim 2014

Hatim indirdik, ama halâ ölmeye devam ediyoruz!

İster maden ocaklarında olsunister inşaatlarda, iş cinayetleri ve işçikatliamları hız kesmeden devam edi-yor. 301 maden işçisinin öldürüldüğüSoma'da, daha mezarlarına döktüğü-müz sular bile kurumadan, yeni işçicinayetleri ile karşı karşıya kalıyoruz.Soma'da, İmbat madenciliğin madenocağında, iş cinayetinde ölen arka-daşları Metin Keskin için yürüyüşyapan işçilerin karşısına bu kez de(sarıklı cübbeli AKP tarikatları değil)polis şefi çıkıyor ve bilinen o "kader-dir mukadderattır" söylemleriyle,"yürüyüş yapmak yerine dua edin"diyor. Acılı ve öfkeli maden işçilerielbette ki cevabını veriyorlar: "Neduası? 301 arkadaşımız öldüğündehatim indirdik, ama hala ölmeyedevam ediyoruz..." Keşke bütün me-sele devletin ve hükümetin kollukkuvvetleriyle uğraşmamızla sınırlıkalsa. Soma'nın sınıf işbirlikçi sen-dika bürokratları, daha önce Tekel di-renişinde örneğini gördüğümüz gibi,gangster sendikacılığın yeni örnekle-

rini sergiliyorlar. Maden işçileriiçinde alternatif örgütlenme çalışmasıyürütenlere saldırıyorlar. Saldırılarınagerekçe olarak kullandıkları devletdestekli faşist propaganda malzemesiise yine aynı; "Aman ha komünistlerekanmayın, cenaze töreninde kızılbayrak açacaklar..."

Dünyayı biz inşa ediyoruz, altında biz kalıyoruz!

Soma'da yaşananlar gündemdekiyerini korurken, İstanbul Mecidiye-köy'de bulunan Torunlar Center'ın re-zidans inşaatında 10 inşaat işçisikatlediliyor. Yük ve işçi taşıyan asan-

sör, günlerdir arızalı olduğu bilindiğihalde, iş durmasın diye bakıma alın-mıyor ve (eksi 5 katı da hesapladığı-mızda) 37 kat aşağı düşerek yereçakılıyor. Ölen işçilerin bedenleri

parçalanarak tanınmaz hale geliyor.İnşaat İşçileri Sendikası'nı bu kez deMecidiyeköy'deki Torunlar Center'ınönünde ve bilinen o pankartla birliktegörüyoruz; "Dünyayı Biz İnşa Ediyo-ruz, Altında Biz Kalıyoruz. ArtıkYeter" diyorlar. Artık hepimiz biliyo-ruz ki, büyük şehirlerde yükselenbütün görkemli binalar inşaat işçileri-nin mezar taşlarıdır...

AKP'ye ve Tayyip Erdoğan'a ya-kınlığıyla bilinen Torunlar inşaatınrezidans inşaat alanı kentsel talanınyeni bir yüzü. Beklenen İstanbul dep-reminde neredeyse Mecidiyeköy içintek toplanma ve park alanı olarak gö-rülen arazi Torunlar Center'e peşkeşçekilmiş durumda. Bu da yetmemiş,inşaatın çabuk bitmesi için, işçilerindaha çok ve hızlı çalıştırılması "yön-temi" esas alınmış. Resmi makamlar"24 saat çalışma izni" vermiş...

Çaĺışma ve Sosyal Güvenlik Ba-kanlığı'nın resmi verilerine göre, biryıllık iş cinayeti vakalarının yüzde35'i, iş göremez hale gelecek kadarsakatlanma vakalarının ise yüzde 25'iinşaat sektöründe meydana geliyor...

Vahşi kâr hırsıKopya cinayetler konumuna yük-

selen iş cinayetleri ve işçi katliamla-rında ortaya çıkan bütün parmakizleri bize aynı noktayı gösteriyor:Parababalarının vahşi kar hırsı vegözü dönmüş talan histerilerininölümcül sömürüsü. Katiller ortada,bütün bu cinayetleri azmettirenler or-tada, yardım ve yataklık yapanlar or-tada, hepsi gün gibi açık ve seçikgözümüzün önündeler: Parababaları,sermaye devletinin AKP hükümeti,polis ve özel güvenlik birimleri...Yani vahşi kapitalizm...

Taşeron sistemine son!AKP hükümeti eliyle kayıt dışı

işçi çalıştırma, güvencesiz çalışmave taşeron sistemi hızla yaygınlaştırı-lıyor. Bunun sonucu olarak da işçi sı-nıfının örgütlenme ve sendikalılaşmahakkı fiilen engellenmiş oluyor. İş sa-atlerinin uzatılması, hızlı çalışmanındayatılması, insanlık dışı ve sağlıksızyatakhanelerde işçilerin adeta istif-lenmesi, çalışırken harcadığı kaloriyikarşılamayacak yemekler, yorgunlukve uykusuzluk: Bütün bunlara itirazederek karşı duracak ve mücadeleedecek örgütlenmelerin önüne çeki-len set ve hükümet eliyle desteklenensendikasızlaştırma çabaları iş cina-yetlerinin alt yapısı oluşturuyor.

Tıpkı Soma holdingde olduğugibi, Torunlar inşaatta da patronlarbütün suçu katlettikleri işçilerin üs-tüne atıyorlar. Toplu mezara dönüşenrezidans inşaatı önünde, ölen arka-daşlarıyla ilgili açıklama yapmayakalkan işçileri işten atmakla tehditediyorlar. Polisi ve TOMA'ları karşı-larına dikiyorlar. Dayanışma için ge-lenlere gaz bombaları ve basınçlı suile saldırıp gözaltına alıyorlar. DünSoma'da bugün Mecidiyeköy'de bun-ları bizzat yaşadık. Bütün bunlarakarşın kararlı ve umut veren çıkışlaryarınımızın mücadele yolunu da gös-teriyor. İşçi sınıfı bir bütündür vesınıf mücadelesi din, dil, ırk, mezhep,cinsiyet ve cinsel yönelim farkı gö-zetmez.

Torunlar inşaat önünde iki dildeve kolkola yükseltilen şiar bunun enaçık göstergesidir:

Biji berxwedana karkeran! - Yaşa-sın işçi direnişi!

N. Cemal

Parababalarının kopya cinayetleri

Büyük şehirlerde yükse-len bütün görkemli binalar inşaatişçilerinin mezar taşlarıdır!

Ekim 2014 9İşçi Sözü

yapılanları hiç unutmadı. Ben de hiçunutmadım ve ölene kadar da unut-mayacağım.

Yoldaşlarımla birlikte"Adımı özgürce kullanacağım, di-

limi yasaksızca konuşacağım" diyeTürkiye'ye geldiğim zaman daha 13yaşındaydım. Babam buralara alışa-madı ve geri döndü. Annem Bulga-ristan'da tam bir emekçiydi ve hepişe gider çalışırdı. Türkiye'de de de-ğişen bir şey olmadı. Annem işçiydive yine işçi olarak kaldı. İşçi sınıfı-nın hangi dili kullandığının birönemi yoktu ki… Bunu Türkiye'yegeldiğimde anladım. Küçük yaştaÇorlu Sağlık Mahallesi'nde deri ta-bakhanelerinde çalışmaya başladım.Burnuma dolup küçücük ciğerlerimekadar ulaşan o tabakhane kokusununiğrenç sersemliği içinde ben de ‘mer-

haba işçi sınıfı’ demiş oldum. Bununsınıfsal anlamını ise sonradan öğren-

miş oldum. Nasıl mı? Kendisine sos-yalist diyen ve adımı -dilimiyasaklayan bir ülkeden kaçıp geldi-ğim Türkiye'de, sınıf mücadelesiveren ve haklar elde etmek için ör-gütlenmenin ne denli önemli oldu-ğunu anlatıp fiilen gösterenyoldaşlarım sayesinde. Bana göre,bugün İşçi Sözü gazetesi de zatenbunun için var.

Peki ya onlar?İşçi olarak çalışmaya başladı-

ğımda dünyam da genişlemiş oldu.İşçi arkadaşlarım arasında birçok de-ğişik yüzle ve farklı dillerle-lehçe-lerle karşılaştım. Dilim ve adımyasaklandığı için Bulgaristan'dankaçıp Türkiye'ye gelmiştim. Amagördüm ki, Türkiye'de de dili ve adıyasak olanlar var. Ana dilde eğitimhakları yok. Her sabah okula gittikle-rinde, onların çocuklarına da, "Tür-küm, doğruyum..." andı okutulup,Türk oldukları iddia ediliyor. Türkolmaya zorlanıyorlar. Birçok baskıyamaruz kalıyorlar. Bulgaristan'daykenbize de, her sabah, Bulgar olduğu-muza dair bir şiir okutulurdu. Bulgarolmaya zorlanırdık. Birçok baskıyamaruz kalırdık. O kadar çok benzer-lik vardı ki. Bunu fark ettiğimde,Türkiye'de Kürt olmak, Bulgaris-tan'da Türk olmak gibi, dedim. Kürt-lerle aynı dili konuşamasam da,

onları en iyi anlayan ben oldum.Anladım ki, milliyetçilik ve ırkçı-

lık her yerde aynı. Asimilasyon,hangi ülkede ve hangi devlet tarafın-dan uygulanırsa uygulansın, insandoğasına aykırı. Temel hak ve özgür-lüklere aykırı. İnsanlık suçu. Her in-sanın ana dilini kullanması, anasınınak sütü kadar helal ve de en doğalhakkı...

Birçok şey öğrendim. Daha çokşeyler öğrenmem gerektiği ise açık.Öğrenmenin yaşı da sınırı da yok.Ama öğrendiğim ve hiç unutmamamgereken bir şey var: Hangi ulusal dilikullanırsak kullanalım, hangi lehçeyesahip olursak olalım; işçi sınıfınınkonuştuğu dil her yerde aynıdır.

SevdaTaşeron işçisi

Hangi ulusal dili kullanırsakkullanalım, hangi lehçeye sahipolursak olalım; işçi sınıfının ko-nuştuğu dil her yerde aynıdır.

Page 10: İşçi Sözü Ekim 2014

İşçi Sözü10 Ekim 2014

ABD, Ortadoğu’yu Yıkıma ve Kaos’a Sürüklüyor

2003 işgal sürecinde bir milyonIraklıyı öldüren, kendi çıkarlarına uygundüştüğü sürece IŞİD’i destekleyen, kat-liamlarına göz yumarak veya ön açarak,IŞİD’in işlediği suçlardan birinci de-receden sorumlu olan ABD, bu yaşa-nanlarda ve katliamlarda sorumluluğuyokmuşçasına, IŞİD’i suçlayarak ken-dini kurtarıcı gibi göstermeye çalışıyor.Bölgeyi IŞİD teröründen ve barbarlı-ğından kurtarmak adına yeni bir bar-

barlığa ve katliamlara kapıyı aralıyor.Bölgeyi ucu açık, nerede duracağı,

ne zaman sona ereceği, kimin, kiminadına açık ya da örtük savaşacağınınpek de belli olmadığı, belirsiz bir kör-karanlık kuyunun-bataklığın içine çe-kiyor. ABD tarafından IŞİD’e karşıoluşturulan koalisyon, dostlar korosudeğil kurtlar sofrasıdır. Uluslararasıburjuva siyasette dostluklar değil sadeceçıkarlar söz konusudur.

Bugün ABD’nin yanında savaşa ka-tılan ülkelerin her birinin bölgeye ilişkinkendi gündemlerinin ve heveslerininolduğu biliniyor. Sadece bu bile koa-lisyon içinde koalisyonların, farklı ses-lerin ve inisiyatiflerin veya eksenlerinortaya çıkabileceğine işaret ediyor. Sa-vaşın uzaması, farklı ülkelerin iktidar-larının, bölgede yaşanan istikrarsızlıknedeniyle, değişmesini getirebilecekve bugün yan yana olanların yarın karşıkarşıya gelebileceği bir politik süreçşekillenebilecektir.

Suriye’ye karşı oluşturulan koalis-yonda bunun örnekleri görüldü. Biryanda Suudi ekseni diğer tarafta TC-Katar ittifakı, sürece kendi çıkarları

doğrultusunda müdahale ettiler. ABD,Baas rejimine yönelik saldırıda frenebasarken, Erdoğan’ın hızını alamayıpnasıl açığa düştüğü de görüldü.

Düne kadar ABD ile yan yana gel-meyen İran, Irak’ta hükümet değişikliği,Maliki’nin yerine Abadi’nin getirilme-sinde, ABD ile işbirliği yapabiliyor.ABD’nin IŞİD’e karşı savaşını des-tekliyor ama koalisyonda yer almıyor.ABD’nin bölgeye asker çıkarmasınakarşı çıkıyor. Suriye, ABD hava saldı-rılarına ses çıkarmıyor. Ne var ki,IŞİD’den temizlenecek mevzilere “ılımlımuhalefet”in yerleştirilmesi ve ülkeninfiilen üçe bölünmesinin nasıl şekille-neceği, bölgesel güçlerin bu konudanasıl tutum alacağı bilinmiyor.

Tüm bu veriler ve belirsizlikler,ABD tarafından, “IŞİD’e karşı savaş”adı altında, Ortadoğu’da başlatılan em-peryalist savaşın bölgede tam bir yıkımave kaosa yol açacağına işaret ediyor.ABD emperyalizmi, IŞİD’e karşı savaştayerel güçleri ve işbirlikçi bölge dev-letlerini taşeron olarak kullanarak, çeşitligüçleri ve ülkeleri birbirine karşı kış-kırtıp çatıştırarak, güçsüz ve yorgundüşürmeyi amaçlıyor. Ardından durumamüdahale edip kurtarıcı rolü üstlenerek,vazgeçilmez ve düzenleyici bir güçolarak hegemonik konumu sürdürmekistiyor.

Mustafa Eker

ABD doğrudan çatışmalaragirmeden, çeşitli güçleri birbirinekarşı kışkırtıp kırdırarak, yorgundüşürüp, ardından düzenleyici birgüç olarak egemenliğini sürdür-mek istiyor. IŞİD bu açıdan kul-lanışlı bir araç.

ABD Dış İşleri Bakanı Kerry, IŞİDsaldırılarını kastederek, “biz müdahaleetmeseydik Bağdat da Erbil de düşe-cekti” türünden bir açıklama yaptı.Bu, ABD’nin yeni stratejisinin dışavurumudur. ABD işin içinde, IŞİD’inarkasında olmasaydı, IŞİD Musul’ahiçbir direnişle karşılaşmadan giripAmerikan silahlarını ele geçiremez,Bağdat’ın ve Erbil’in kapısına daya-namazdı. ABD de, IŞİD olmasa, Bağ-dat’taki Şii iktidara ve bağımsızlık he-vesi kabaran Barzani’ye ayar çeke-mezdi.

ABD, IŞİD’i Musul’da ağır silah-larla donatarak Erbil ve Bağdat’a da-yanmasının koşullarını hazırlamış,

daha sonra da kurtarıcı gibi ortayaçıkıp, hava saldırıları düzenleyerekIŞİD’in nerede duracağı ve durmasıgerektiğinin mesajını vermiştir.

ABD, aynı taktiği şimdi de RojavaKürtleri üzerinde deniyor. IŞİD, ikihaftadır Kobane’ye ağır saldırlar dü-zenliyor. Kürtler, Şengal’den sonraşimdi de Kobane’de bir katliam veetnik temizlik tehdidi ve tehlikesiylekarşı karşıyalar. Ne var ki, IŞİD’ekarşı savaş ilan eden koalisyon güçlerikılını bile kıpırdatmıyor.

IŞİD’in Kobane saldırısı, AKP’ninde ABD’nin de işine geliyor. Kürt so-runu konusunda AKP’nin çıkarları vepolitikalarıyla IŞİD’in politikaları ör-tüşüyor. Bu nedenle denebilir ki,IŞİD’in Kürtlere karşı savaşı AKP’ninde savaşıdır. AKP Rojava Kürtlerininbir statü kazanmasını istemediği,IŞİD’de Kobane’ye saldırarak bu işleviyerine getirdiği için aynı cephededirler.IŞİD, bu nedenle AKP’nin desteğinemazhar oluyor. AKP, IŞİD’i destek-

lerken Kobane direnişine yardımlarıengellemeye çalışıyor.

ABD, IŞİD’in Kobane saldırısınıgörmek istemiyor. Çünkü IŞİD saldı-rılarının, ideolojik olarak PKK çizgi-sindeki PYD-YPG’yi ehlileştirmesinive terbiye etmesini, Barzani gibi ABDçıkarları için savaşacak yerel güçlerdenbiri haline getirmesini umuyor. Buyumuşamanın sinyallerini alabildiğiölçüde ve süreçte bir kurtarıcı ve dü-zenleyici güç olarak ortaya çıkmayı,hava saldırıları ile duruma müdahaleetmeyi planlıyor.

IŞİD’i hava saldırıları ile bitirmekmümkün değil. Daha da önemlisiABD’nin IŞİD’i tamamen bitirme gücüve böyle bir politikası da yok. ÇünküİŞİD’in varlığını hem bölgeye yenidenmüdahale etmesinin gerekçesi olarakhem de bölge ülkelerini hizaya getir-menin aracı olarak kullanıyor. AyrıcaIŞİD vasıtasıyla, kendisine muhalifyerel güçleri ehlileştirmeye çalışıyor.

ABD bundan on üç yıl önce, 11Eylül saldırısını ve El Kaide’yi bahane

ederek, terörizme karşı ‘önleyici savaş’adı altında Afganistan’a saldırmış, Bü-yük Ortadoğu Projesi (BOP) uğrunaIrak’ı işgal etmişti. El Kaide o dönemAfganistan’da Tora Bora dağlarındasaklanan birkaç yüz militandan oluşanbir örgüt iken, bugün sayıları on binlereulaşan IŞİD, El Şebab, Kuzey Afrikave Magrip El Kaidesi olarak geridöndü. Bush’un “önleyici savaş stra-tejisi” cihatçı terörü önlemek şöyledursun, daha da güçlenmesine yol aç-tı.

O nedenle, IŞİD, bugün yenilgiyeuğrasa bile, var olmaya devam edecek;aynı coğrafyada ve bir başka yerdebaşka isimlerle ortaya çıkacaktır. Çünküonu yaratan bu sistemin kendisidir.Liberal kapitalizmin sistemin sorun-larına çözüm üretememesi, demokratikkanalların tıkanması, sol-sosyalist ör-gütlerin bastırılması ve ılımlı İslamprojeleri, radikal İslamcı grupların ge-lişmesi için uygun iklim sunuyor.

Mustafa Eker

ABD IŞİD’i bitirmez, kullanır

Page 11: İşçi Sözü Ekim 2014

Ekim 2014 11İşçi Sözü

IŞİD’e de emperyalist saldırıya da hayır

4-5 Eylül’de, Galler’de yapılanNATO toplantısında, Obama, ‘IŞİD’ekarşı savaş’ adı altında, Ortadoğu’yayeni bir saldırı savaşı başlatacaklarınıaçıkladı. Bunun için, çekirdeğini Ba-tı’nın ve NATO’nun oluşturduğu, böl-ge ülkelerinin de içinde yer aldığı ye-ni bir emperyalist savaş koalisyonuoluşturuluyor.

IŞİD, Irak’taki mezhep çatışmasıve Suriye iç savaşından yararlanarak,geniş bir coğrafyada alan hâkimiyetioluşturdu. Devlet gibi davranmayabaşladı. Kendini İslam Devleti (İD),liderini de Halife ilan ederek, tümdünyadaki radikal İslamcı gruplar vemilitanları için çekim merkezi halinegeldi. Bu arada, bölge ülkeleri ve İs-lam dünyasının iktidar ilişkileri içinbir istikrarsızlık ve tehdit unsuru hali-

ne geldi. Irak ve Suriye fiilen üçe bö-lündü. Bölgede emperyalist kapitalistsistem açısından yönetilemeyen alan-lar ortaya çıktı.

IŞİD’in varlığı, ABD emperyaliz-minin Ortadoğu’ya yeniden geri dön-mesi ve bölgede inisiyatifi yenidenele almasına olanak sağlıyor. Emper-yalistler, IŞİD’i önce halkların başınabela etti. Büyümesi için uygun ortamyarattı, katliamlarına göz yumdu.Şimdi de kendi besledikleri ve des-tekledikleri bu çeteden bölge halkları-nı kurtarmak gibi masumane ve in-sancıl gerekçelerin arkasına saklana-rak, Ortadoğu’ya yeni bir emperyalistsaldırı başlatıyor. IŞİD’i, onun terörü-nü ve barbarlığını kendi emperyalistniyetlerini maskelemek, saldırılarınımeşrulaştırmak için bahane olarak

kullanıyor.

ABD, IŞİD’e karşı yerel güçleri taşeron olarak kullanacak

ABD’nin IŞİD’e karşı savaş stra-tejisi, “terörizme karşı savaş” konsep-tinin günümüze uyarlanmış bir biçi-midir. IŞİD’e karşı dört aşamalı birstrateji oluşturduklarını söyleyenObama, 1. aşamada ABD’nin koalis-yon ile birlikte hava saldırıları düzen-leyeceğini belirtiyor. 2. aşamada,IŞİD’e karşı savaşacak yerel güçlerin,Irak ordusu ve Peşmergenin silah,eğitim, istihbarat ve benzeri yöndendestekleneceğini,’ılımlı muhalif’ un-

surlardan oluşan yeni bir taşeron ör-güt oluşturulacağını açıklıyor. 3.aşa-mada cihatçı unsurların bölgeye giriş-çıkışlarının önleneceği, finans kay-naklarının kesileceği, 4.aşama olarakise insani yardımların süreceğini vaazediyor.

11 Eylül sonrası Afganistan veIrak’ı işgal eden, bunun için kara ha-

rekâtı gerçekleştiren ve bu yüzdenciddi kayıplar veren ABD ordusu, ay-nı şeyi yeniden yaşamak, zayiat ver-mek, ABD askerinin ölmesini istemi-yor. Libya’da olduğu gibi savaşa havasaldırıları ile katılmayı, asıl savaşı ta-şeron güçler üzerinden yürütmeyiplanlıyor. Bunun için de Irak ordusuve Peşmergeyi kullanmak, ABD aske-ri yerine Irak askerinin ve Peşmerge-nin ölmesini istiyor.

Bölgedeki işbirlikçi Arap ülkeleriIŞİD’e karşı ABD öncülüğünde sür-dürülecek savaşa katılacaklarını açık-ladı. Başlangıçta, IŞİD tarafından re-hin tutulan konsolosluk görevlilerinincan güvenliğini riske sokacağı gerek-çesiyle savaşa katılmakta isteksiz gö-rünen AKP iktidarı, rehinelerin ser-best bırakılmasıyla, savaşın dışındakalmak için öne sürdüğü mazeret or-tadan kalkınca, ABD baskılarına bo-yun eğdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan,IŞİD’e karşı savaşa, askeri destek dâ-hil, her türlü desteği verecekleriniaçıkladı.

Düne kadar Suriye ve Irak ile sı-nırlı olan savaş, diğer Arap ülkeleri-nin ve Türkiye’nin de içine çekilme-siyle, bölgesel bir savaşa dönüşecek.Savaş, tüm bölge ülkelerine taşına-cak, IŞİD’e karşı savaşan ülkeler vebu arada Türkiye IŞİD’in hedefi hali-ne gelecektir.

Mustafa Eker

Türkiye’ye gelen Ezidile-rin sayısı kimi kaynaklara göre4500 civarına ulaşmış durumda.Barınma, yiyecek, giyecek gibiihtiyaçlarından öte en büyük is-

tekleri yaşam güvencesi.

Çin Halk Cumhuriyeti'ne bağlıözel bölge olan Hong Kong'ta Gezi'yihatırlatan sokak gösterileri devamediyor.

Kentin yeni liderinin nasıl seçile-ceğine dair tartışmalarla başlayan

olaylar, polisin sert müdahalesi ilebastırılmaya çalışılsa da, üniversiteöğrencilerin başını çektiği kampan-yalarla gösteriler kitleselleşti. Haftasonu yoğun geçen olayların ardındanilk iş gününde metro ve otobüs sefer-

leri protestocular tarafından durdu-ruldu, okullar açılmadı, öğretmenlersendikası öğrencilere protestolarıdestekleme çağrısı yaptı.

Gösteriler en yoğun olarak mer-kezde bankalar semtinde, hükümetbinalarının hemen yakınında gerçek-leşiyor.

Seçimlerde dikta düzeniHong Kong 1997 yılında İngiliz

hakimiyetinden çıkıp Çin'in özel böl-gesi olmuştu. Çin'in, Hong Kong'unekonomik ve siyasal düzenine 50 yılboyunca müdahale etmeyeceği hak-kında anlaşmaya varılmıştı. HongKong sadece savunma ve dışişleripolitikalarında Pekin'e bağlanmıştı.

Gösterilere sebep olan düzenlemeise, 2017'de Hong Kong'da yapılacakseçimlerle ilgili olarak yasama mecli-sini oluşturan kişilerin yarısının artıkdoğrudan halkoyuyla seçilememesinive Pekin yanlısı iş grupları tarafındanatanmasını öngören seçim yasası de-

ğişikliği idi.Pekin, sermaye grupları ile arasını

iyi tutmaya yarayan değişiklik ilehalkın talep ettiği daha fazla söz hak-kını kısmış oluyor ve adayları dikteediyor.

Özgür ve adil seçim talebiHaziran'dan bu yana, Çin'in Hong

Kong demokrasisi hakkında gerçek-leştireceği düzenleme hakkındasokak protestoları yapılıyordu. Eylülayının sonunda ise, üniversite öğren-cileri bir hafta boyunca okula gitme-yeceklerini ilan ettiler.

ABD’deki “Occupy Wall Street”hareketinden esinlenerek “OccupyCentral (Merkezi İşgal Et)” adı veri-len hareket, Pekin yönetimindenözgür ve adil seçimler düzenlemesinive halkın yöneticilerini kendisininbelirlemesini talep ediyor.

İşçi Sözü-Haber

Hong Konglular meydanlarda

Page 12: İşçi Sözü Ekim 2014

İşçi Sözü12 Ekim 2014

Emeğin en önemli gündemi Her ayın ilk pazar günü Galatasa-

ray'da, iş cinayetlerinde yaşamlarınıyitiren işçilerin aileleri bir saatlik“vicdan nöbeti” tutuyor. Çocuklarını,eşlerini, kardeşlerini kaybeden ailelerkendi yaşadıkları acıları başkaları ya-şamasın diye yıllardır mücadele için-deler. İş cinayetlerinin asılsorumlularının sanık sandalyesineoturtulması ve cezalandırılmasınınbaşka kazaları önleyici tedbirler alın-masında çok önemli rol oynayacağıdüşüncesiyle hukuk savaşı veriyorlar.Devlet ve yargı sadece bir sorumlubulup sembolik cezalarla görevinisavsaklayarak asıl sorumluları koru-yor. Valilikler kamu görevlilerininyargılanmasına izin vermiyor. Buyüzden gerçek suçluları sanık sandal-yesine oturtmak yıllar alıyor.

DavutpaşaÖrneğin Davutpaşa patlamasının

asıl sorumlusu bu bölgedeki iş yerle-rine ruhsat verip kamu adına denet-leme görevini yapmayan ZeytinburnuBelediye Başkanı'nın mahkemedeifade vermesini sağlamak bile 4 yılgibi bir zamanda başarılabildi. Busabrı gösteren acılı aileler kazadanhemen sonra teklif edilen paraları alıpköşelerine çekilmeyi tercih etselerdibu da yapılamayacaktı. İlk duruşmadatanık olduğum bir sahne ise yargının,yani devletin tutumunu açıkça gözler

önüne sergiliyordu: Davaları gönüllütakip eden Bir Umut Avukatları mah-kemede sanık Belediye Başkanına so-rular sorduğunda ağır ceza hâkimi“Bunu başkan bilemez ki, alt kademe-deki memurların işini nasıl bilsin!”gibi sözlerle yanlı tavrını açıkça ser-gileyince işçi ailelerinin avukatların-dan birisi hâkime “Efendim sizmahkeme başkanı olarak sanığı sa-vunma işini avukatlarına bıraksanızdaha doğru olmaz mı? Yeterince avu-katı var zaten!” diye müdahale etti.Suçüstü yakalanan hâkim mahcupolsa da yargılama sonunda “başkana”ceza çıkmadı!

İlk kez bir belediye başkanının işcinayetinden dolayı sanık olarak yar-gılanması bile önemli bir kazanımdı.Patronların, “Çay ocağındaki davlum-bazı bile kontrol ediyorlar!” şeklin-deki serzenişleri gösteriyor ki bukadarı bile sorumlulara adım attırabi-liyor.

TorunlarTorun İnşaat'ta daha önce 1 işçinin

öldüğü iş cinayetinde de gerçek so-rumlular tutuklanıp, denetim göreviniyapmayanlardan hesap sorulsaydıveya 3 ay önce Tabipler Odasının ya-şanacakları önceden bilir gibi “Yarınbu inşaatta 8-10 işçi kardeşimizinkaybedebiliriz” şeklindeki uyarısıdikkate alınsaydı, derme çatma asan-sörle hem yük hem de insanlar taşın-

maz ve işçiler yaşamını yitirmezdikuşkusuz. Toplu iş cinayetlerinin ar-dından yükselen protestolar ne yazıkki yenilerini engellemeye yetmiyor,bunun ötesi gerekiyor.

İş cinayetlerinden hemen sonra ya-pılan protestolarda ise hem katılımcı-ları hem de yakınlarını yitiren ailelerirahatsız eden bir duyarsızlık sonolayda daha da göze batar hale geldi.Vicdan nöbeti sırasında oğlunu kay-betmiş bir baba yaşadıklarını anlatır-ken, Tünelden Galatasaray'a yürüyengrubun üstelik bir gün önceki Torunİnşaat cinayetini protesto etmek içinattıkları sloganlar adeta babanın se-sini bastırmaya çalışıyordu. Bu duyar-sızlık eylem boyunca sürdü. Yıllardırverilen mücadeleden habersiz veorada ne yapılmaya çalışıldığını anla-maktan uzak sol lafazanlık gerçektentahammül sınırlarını zorluyordu.

Aynı duyarsızlıklar bu kez akşamMecidiyeköy'de yapılan toplu protes-toda sergilendi. İnşaat İşçileri Sendi-kasının yaşamını yitiren işçilerinmesai arkadaşlarıyla birlikte, haklıolarak önde yürümeye çalışması bilesorun oluyordu. Katılan kurumlarölen işçilerin acısını içlerinde duy-maktan çok uzak tavırlarla kendiörgüt veya kurum pankartını, slogan-larını gözlere batırmaya çalışır gibiy-diler. Bu kargaşa içinde inşaatsahasına yönelen kortej her nedense

toplu hareket etmek yerine ikiye ay-rıldı! Patronların işçi öldürme özgür-lüğünün koruyucusu devletin poliside bu fırsattan yeterince “yararlandı!”Gaz ve plastik mermi ile dağıtılan kit-leden çok az bir grup inşaat alanınaulaşıp basın açıklamasına katılabildi.Bütün bunlar emek adına siyasetyapan çoğu kuruluş veya topluluğuniş cinayetlerinin anlamını ve yapıl-ması gerekenleri özümsemekten çokuzak olduğunu gösteriyor.

Vicdan Nöbeti5 Ekim Pazar günü yine Galatasa-

ray'da 34 üncü Vicdan Nöbeti tutula-cak. Bir saat boyunca aileleryaşadıkları deneyimleri, acılarını pay-laşacaklar. Sayıca kabarık bir katliamolmadan harekete geçme gereği bileduymayan ama dillerinden işçi, emeksöylemini düşürmeyenler bu vicdanınsesini muhtemelen yine duymayacak-lar. Protestolarda pankart, bayrak sa-vaşı veren sendikalar, siyasi örgütleryine kendi gündemleriyle meşgul ola-caklar. Oysa günde 5 işçinin çalışır-ken yaşamını yitirdiği bu ülkede işcinayetleri herkesin en önemli ve sü-rekli gündemi olmalı. Ancak böyleolursa cinayetleri durdurmak, en azın-dan önemli ölçüde geriletmek müm-kün. Her ayın ilk pazarı saat 13.00’deGalatasaray'da buluşmak dileğiyle...

Bahadır Altan

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde,parklar ve bahçelerde görev yapan İz-Enerji şirketi işçilerinin, 3 aylık iha-leyi Denmar isimli taşeron şirketininkazanması ile birlikte başlayan ey-lemlilik süreci devam ediyor.

Taşeron şirkete geçmek istemeyenGenel-İş Sendikasında örgütlü 1170parklar ve bahçeler işçisi, ihaleninkaybedildiği haberi alındığından bu

yana eylem ve mitingler düzenliyor.Bornova Meydanı, Karşıyaka MetroDurağı veya Alsancak Meydanı gibişehrin farklı noktalarında yürüyüşlerdüzenleyen işçiler, İzmir halkına taşe-ronlaşma hakkında bilgi veriyor vekamuoyunu direnişe destek vermeyeçağırıyor. Hazırlanan binlerce bildi-riyi şehrin farklı meydan ve caddele-rinde dağıtan işçiler, farkındalık

yaratmak için çaba gösteriyor. Bele-diye binası önünde geceler boyusüren nöbet tutma eylemi ile birliktegerçekleştirilen meşaleli yürüyüşlerişçilerin mücadele gücünü gösteriyor.

16 Eylülde Buca Belediyesi önün-den Çevik-Bir meydanına kadar yapı-lan yürüyüşte polis ile karşı karşıyagelen işçiler, ertesi gün Konak Pierönünde kendilerini zincirlemek sure-tiyle, yolu kapatarak eylemlerini ger-çekleştirdiler.

Ancak en çok etki sağlayan eylembiçimi, işçilerin mesaileri boyunca işelbisesi yerine “Taşerona Hayır!” ya-zılı tişörtleri giymeleri oluyor. Ziraİzmir'in tüm parklarında gün boyuncaçalışan işçiler üzerlerinde taşıdıklarıhaklı taleplerini dile getiren sloganlarıile güçlü bir eylem sergiliyor. İşverenien çok rahatsız eden eylem şekli debu. İş kıyafeti giymeyen ve “TaşeronaHayır” yazılı tişörtlerini giyen işçileresoruşturma açıldığı ya da açılacağıhaberleri geliyor.

Mücadelenin en yükseldiği noktaise 22 Eylülde gerçekleşen kitlesel“Taşeron Gidecek, Adalet Gelecek”mitingi oldu. DİSK'in çağırısı ile bir

araya gelen Türk-İş, Belediye-İş,KESK, TMMOB ve siyasi partilerinkatıldığı mitingde, binlerce işçi Bas-mane Meydanı’ndan Gündoğdu Mey-danı’na kortejler halinde yürüdü.Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nunda korteje eşlik etmesi, işçiler ara-sında protestolara neden oldu. “Zaferdirenen emekçinin olacak”, “Susmahaykır, taşerona hayır”, “Ekmeğe uza-nan elleri kıracağız”, “Direne direnekazanacağız” sloganlarını atan işçiler,miting meydanında DİSK BaşkanıKani Beko'nun konuşmasını dinledi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi parkve bahçelerde çalışan 1170 İz-Enerjiişçisi, ihale sorunu çözülene kadarmücadelesini sürdürmeye devam ede-cek. Ancak 3 aylık geçici ihale sorunuçözülse bile, taşeronlaşmaya karşı yü-rütülecek mücadele sadece ihale dö-nemlerinde akla gelmemeli;mücadelenin sürekli kılınması zorun-luluğu işçiler tarafından kavranmalı-dır. İş güvencesi ve örgütlülükmücadelesi, taşeron sistemi sonaerene kadar, işçi sınıfının birinci gün-demi olmalıdır.

İşçi Sözü-Haber

İz-Enerji işçisi taşerona karşı direnişte

Page 13: İşçi Sözü Ekim 2014

Ekim 2014 13İşçi Sözü

Tekgıda-İş sendikası ve sendika bürokrasisinin kaleleri

Tekgıda-İş sendikası, özelliklede Tekel direnişinden sonra, ismiy-le ve cismiyle sınıf mücadelesiiçinde anılan emek örgütlerinin ara-sında yer aldı.

Bürokratlar, saltanatlarSınıf mücadelesinin birçok aşa-

masında olduğu gibi, grev-direniş-işgal gibi, sınıfın eylemlilik hali vedevinimi genellikle bir kişiye veyakişilere bağlanıp mâl edilmeye çalı-şılmıştır. Bu küçük burjuva ritüel,hiç şüphesiz ki bürokratik algılarınve de mekanizmaların dışında elealınamaz. Bunun en somut örnekle-rinden birisi de Tekel direnişidir.İşçi sınıfını içten içe kemiren bü-rokrasi pası, şüphesiz ki, sendikalbürokrasiyle sınırlı değildir. İşçi sı-nıfı "adına" yola çıktığını iddiaeden (ki bu bile tek başına büyükbir sorundur ve "işçi sınıfının kur-tuluşu kendi eseri olacaktır") ve on-lar adına mücadele ettiğini söyle-yen "öncü" örgütler de bürokratikbir anlayışın (ideolojinin) basit bi-rer mekanizmalarıdır. Tam da bunedenden dolayıdır ki, Tekel direni-şinin pastası Tekgıda-İş Sendikasıgenel başkanı Mustafa Türkel'e ye-dirilmiş. Koskoca bir işçi direnişi-nin "kahramanlık" payesi, bazı sol-sosyalist örgütlerin somut çabala-rıyla, (Tekel direnişçilerinin ifade-siyle "sendika ağası"na) bir sendika

bürokratına verilmiştir. Bu sosyalistbay ve bayanlar, tam da bu tutumla-rından dolayı, ödüllendirdiklerisendika bürokratı Mustafa Türkel'inbizzat Tekel direnişin kırıcısı oldu-ğunu gözlerden uzak tutmuşlar. Te-kel işçilerinin Tekgıda-İş Sendikasıgenel merkezi önünde başlattıkları2. Tekel Direnişi'ni de, kendi ifade-leriyle, "görmeme" kararı almışlar-dır. O "öncü" bürokratik kastların,sendika bürokrasisinin günahlarınıgörmemek ve göstermemek için "üçmaymun" rolüne soyunduklarındaise, Tekel direnişçileri kendi sendi-ka genel merkezlerinin önünde vebizzat genel başkanlarının talima-tıyla fiziksel saldırıya uğramışlar-dır. Ağır yaralı olarak hastaneyekaldırılan Tekel işçisi de, alınan ka-rar uyarınca, "görmeme"zlikten ge-linmiştir. Sendika bürokratlarınınsaltanatlarını korumak için başvur-duğu gangsterce yöntemlerine gözyumulmuştur. Bu tabloda ve Tekgı-da-İş cephesinde bugün için de faz-laca bir değişiklik yok gibi...

Zerzevatlar, zevatlarTekgıda-İş Sendikası İstanbul

Avrupa yakası şube başkanı Muzaf-fer Dilek'in aynı makama yenidenaday olup seçilmesine genel başkanMustafa Türkel "hayır" demişti.Nedeni ise, Mustafa Türkel'in onayvermemesine karşın Muzaffer Di-

lek'in sendikanın genel merkez yö-netimine aday olmasıydı. Dilek ge-nel merkez seçimlerinde kaybettive yeniden eski görevine aday oldu.Türkel'e rağmen ve binbir türlü bü-rokratik ayak oyununa karşın Dilekşube başkanlığına seçildi. Bürokrat-lar katındaki savaşlar, hiç bir za-man için, seçimlerle sona ermez.Bir dizi hamle sonucunda, Tekgıda-İş Avrupa yakası şube başkanlığınaseçilen Muzaffer Dilek, genel baş-kan Mustafa Türkel tarafından ihraçedilerek görevden alındı. Hatta,"polis operasyonuyla" şube binasın-dan atıldı, diye biliriz. MuzafferDilek konunun takipçisi oldu ve2011 yılından bu yana süren hukukmücadelelerinin hepsinden "galip"olarak çıktı.

Muzaffer Dilek, Tekgıda-İş Sen-dikası Avrupa yakası şube başkanlı-ğı görevinin yasal olarak kendisinedevredilmesini istiyor. Bunun içinörgütlü oldukları işletme ve fabri-kaların önünde, "sesli" duyurulareşliğinde, çağrılar yapıyor. Bu çağ-rılardan birini de devredilmesini is-tediği şube binası önünde yapıyor.

Yerleştirdiği ses cihazı eşliğindeanonslarını yapan Muzaffer Dilekyoldan geçenlerin de çok dikkatiniçekiyor. Torunlar inşaat şantiyesin-de daha yeni 10 işçi katledilmiş vekamuoyu işçiler için oldukça duyar-lı. Yine de, izleyenler için durumpek anlaşılır gibi görünmüyor veşaşkınlık içinde bakınmaya başlı-yorlar. O an sendika şubesinin bi-rinci katta bulunan penceresi açılı-yor. Pencere önünde, Mustafa Tür-kel'in atadığı şube başkanı TurgayKoç beliriyor. O da ne? Penceredenaşağıya, Muzaffer Dilek ve yanındabulunanların üzerine muhtelif ebat-larda zerzevatlar yağmaya başlıyor:Domates, salatalık, karpuz vs. Ara-da bir pat diye çiğ yumurta da zer-zevat yağmuru içine dâhil ediliyor.İzleyenler cep telefonlarına kayde-diyorlar. Atanmış sendika şube baş-kanı Turgay Koç, seçilmiş ve mah-keme kararıyla da göreve iade edil-miş şube başkanı Muzaffer Dilekkarşısında kalesini koruyor. İktidarsavaşını en üst seviyede sürdürü-yor. Olan, sadece o boşa giden zer-zevatlara olmuyor. Asıl önemli olanise, sendika bürokrasisinin çarklarıiçinde kendilerine yer tutan zevatla-rın sınıf mücadelesine verdiği bü-yük zararlardır...

Birlik, mücadeleTekgıda-İş sendikası İstanbul

Avrupa yakası şubesinin pencere-sinden aşağıya, domates, salatalık,karpuz gibi zerzevatlar yağıyor.Önlerine düşüp patlayan yumurtala-rın boşa gidişine hayıflanan izleyi-cilerin, "bu yokluk ve yoksulluktayazık be yav, israf, günah vallahi"gibisinden, mevcut tabloya fonoluşturan seslerini bir yana bırakı-yoruz. Manisa, Sivas, Tokat, Zon-guldak, Dersim ve İstanbul'un muh-telif mezarlıklarına defnedilen, işcinayetine kurban giden işçilerincenaze haberleri hâlâ gelmeye de-vam ediyor...

İşçi Sözü: Bürokrasiye karşı mü-cadele, sınıf mücadelesinin ertele-nemez ve vazgeçilmez bir parçası-dır. Çözüm: İşçi sınıfının birliği veörgütlü mücadelesindedir.

N. Cemal

Bürokrasiye karşı mücade-le sınıf mücadelesinin ertelene-mez ve vazgeçilmez bir parçası-

dır.

Page 14: İşçi Sözü Ekim 2014

İşçi Sözü14 Ekim 2014

Sarıyer Belediyesi direnişi kazanımla bitti

Sarıyer Belediyesi Park veBahçeler Müdürlüğü'nde sü-ren direniş anlaşmayla sonaerdi.

Taşeron firma Kiriş Yapı'nınhak gasplarına karşı çıkan iş-çiler, yol, yemek ve sigortaprimlerinin ödenmesini iste-miş, bu nedenle de işten atıl-mışlardı. İşten atılan ZülküfDoğan, Güven Darcanlı, MithatAnlı ve Önder Akbaş, direniş-lerinin 86. gününde işlerinegeri döndüler. Taleplerinin ye-rine getirildiğini açıkladılar.

İşçi Sözü-Haber

Hastane “uyuz” oldu!İstanbul Medeniyet Üniversitesi

Göztepe Eğitim ve Araştırma Hasta-nesi dahiliye servisinde uyuz salgınıyaşandı. İlk tespitlere göre, 5 taşeronsağlık işçisinin, 3 hemşirenin ve 3hekimin halk arasında uyuz olarakbilinen scabies hastalığına yakalan-dığı belirlendi. Diğer çalışanlarda dahastalığa ait semptomlar görüldüğübildirildi. Servis hizmete kapatıldı.Olayın duyulmasının ardından, has-tane yönetimi ibretlik bir açıklamayaptı: “Hastalarda uyuz görülmedi.”Bu tespitin nasıl yapıldığı, servisebaşvuran ve taburcu olan hastalarlailgili bir araştırma yapılıp yapılmadı-ğı ise yanıtsız kaldı.

Hastane yönetiminin, sağlık çalı-şanlarına yönelik duyarsızlığını orta-ya koyan açıklaması karşısında, İs-tanbul Tabip Odası ve SES AnadoluŞubesi tarafından 10 Eylül günü has-tane bahçesinde bir basın açıklamasıgerçekleştirildi. Çalışanlar, “SağlıkÇalışanlarının Hijyenliği ve Güven-liği Sağlanmalıdır” pankartı arkasın-da toplanarak “Risk alma, önlem al”,“Susma haykır, taşerona hayır” slo-ganlarını attılar. Basın açıklamasındakonuşan taşeron sağlık işçisi Rama-zan Aykut; sorunlarını dile getirme-

lerine rağmen kendilerini kimsenindikkate almadığını, giyinme ortamla-rının çok sağlıksız, kötü olduğunusöyledi. Aykut, uyuz vakalarının ön-ce çalışanlar arasında ortaya çıktığı-nı, önlem alınmadığı için aile orta-mına taşındığını anlattı.

Sağlık meslek örgütleri tarafındanhazırlanan basın metni ise Dr. ÖzkanGülmez tarafından okundu. Açıkla-mada; “Olayın yaşandığı serviste ay-lar öncesinde taşeron sağlık çalışan-larında uyuz vakalarının bilinmesinekarşın gerekli tedbirlerin alınmayıpserviste görev yapan diğer sağlık ça-lışanlarına da yayılarak bir salgın ha-line dönüşmesi çok vahimdir. Vaka-ların ilk gözlendiği çalışanlara tedavibaşlanmış iken ilgili serviste ve çalı-şanların giyinme bölümlerinde ilaç-lamanın dahi yapılmayışı ise kabuledilemez. Hastalığın serviste görevalan hemşireler ve doktorlara da bu-laşmasının ardından dar kapsamlı birilaçlama yapılmış, rapor almak iste-yen çalışanlara engel olunmak isten-miştir. Salgının kontrolden çıkmasıneticesinde birçok sağlık çalışanınatedavi başlanmış ve rapor verilmiştir.Taşeron çalışma düzeni ve kar amaç-lı sağlık yönetimi, çalışan ve hasta

sağlığını hiçe saymaktadır. Sağlıkalanında onca gelişme yaşanırken İs-tanbul Medeniyet Üniversitesi Göz-tepe Eğitim ve Araştırma Hastanesigibi Anadolu yakasının en önemli vebüyük kamu sağlık kuruluşunda ya-şanan bu salgının adı tek kelime ileskandaldır.” denildi.

Sağlık çalışanları; sorunu gizle-yerek salgına dönüşmesine yol açanve ihmali bulunanlar hakkında kap-samlı bir soruşturma yürütülmesi,çalışanların sağlık taramasından ge-çirilmesi, çalışma ortamlarının ilaç-lanması, hijyenik ve güvenli çalışmaalanları sağlanması taleplerini dilegetirerek açıklamaya son verdi.

Hastane yönetimi ise sağlık çalı-şanlarının haklı taleplerini yerine ge-tirmek bir yana, salgının duyulması-nı ve önlem alınmasını sağlayan ça-lışanlar hakkında derhal işlem baş-lattı. Bir hekimin ve iki tıbbi sekrete-rin görev yerlerini değiştirerek adetasürgüne gönderdi. Kısacası hastaneyönetimi, salgın hastalığın duyurul-masına ve halkın uyarılmasına“uyuz” oldu.

İşçi Sözü-Haber

İŞKUR işçileri Ankara'da

Van'da geçici işçi olarak ça-lışırken işten atılan İŞKUR iş-çilerinin direniş ve yürüyüşüAnkara'ya ulaştı.

"Yerel seçimler sonrasındaadeta cezalandırıldıklarını vesözleşmeleri iptal edilerek iş-ten atıldıklarını" belirten 7 bi-nin üzerinde işçi var. Polisinbütün engellemelerine ve sal-dırı larına karşın Ankara'yaulaşmayı başaran İŞKUR işçi-leri "taleplerimizi iletmek içinAnkara'ya geldik" dediler.

Zorlu bir yolculuk ve yürü-yüşün ardından Ankara'ya ula-şan direnişçi İŞKUR işçilerininayaklarının su toplayarak şiş-tiği, yarıldığı ve kanadığı gö-rüldü.

İşçi Sözü-Haber

Beşiktaş Belediyesi'ne bağlı Bel-taş A.Ş grevi kazanımla sonuçlandıve toplu sözleşme imzalandı.

Park, bahçe, temizlik ve bakım iş-lerinde çalışan DİSK - Genel İş Sen-dikası üyesi 239 işçi için toplusözleşme görüşmeleri devam eder-ken, CHP'li Beşiktaş Belediyesi'ninuzlaşmaz tutumu nedeniyle süreç tı-kanmıştı. İşçilerin iş akitlerinin feshe-dileceğine dair belgeleri tebliğ edenBeşiktaş Belediyesi'nin uzlaşmaz veanlaşmaya yanaşmayan tutumunakarşı Genel İş Sendikası tarafındangrev kararı alınmıştı.

Beşiktaş Belediyesi'nin önünde 40

gündür kurulu bulunan direniş çadırı29 Ağustos 2014 Cuma günü grev ça-dırına dönüştürüldü. "İşimizi geri isti-yoruz", "taşeron şirketler aracılığıylaçalışmak istemiyoruz" diyen Beltaşişçilerine defalarca Beşiktaş Beledi-yesi'ne bağlı zabıtalarca müdahaleedildi. Saldırıya uğradılar. Çadırlarıkaldırılmak istenildi. Beşiktaş Bele-diye Başkanı Murat Hazinedar, etra-fına topladığı bir grupla birlikte,"grevci işçiler parklarımızı özelliklekirletiyorlar" diyerek çöp toplayıp, te-mizlik yaptı. "CHP'li Belediye Baş-kanı grev kırıcılık yapıyor" eleştirileriise CHP'yi zor durumda bıraktı.

Grevci işçiler CHP kurultayındada seslerini duyurmayı başardılar. Be-lediye Başkanı Murat Hazinedar'ındestekçileri olduğu belirtilen bir gru-bun grevci işçilere taş ve sopalarlasaldırısı ise büyük tepki çekti. BazıCHP milletvekilleri tarafından,CHP'lilerin grevci işçilere yöneliksaldırısı sert bir dille eleştirildi. CHPmilletvekili ve DİSK'in eski başkanıSüleyman Çelebi'nin CHP Genel Baş-kanı Kemal Kılıçtaroğlu tarafındangörevlendirilerek, sorunun bir anevvel çözülmesini istediği belirtili-yordu.

Beltaş grevi, bütün baskı ve saldı-rılara karşın, işçilerin kararlılığıyla 60gün boyunca devam etti. Açlık greviyaptılar. Direniş ve grevin 60. gü-nünde ise Beşiktaş Belediyesi masayaoturmayı kabul etmek zorunda kaldı.

Beltaş grevi 60. gününde toplusözleşme imzalanarak sona erdirildive kazanımla bitti:

Direnen İşçiler Kazanır!

İşçi Sözü-Haber

BELTAŞ grevi: Direnen işçiler kazanırlar!

Page 15: İşçi Sözü Ekim 2014

Ekim 2014 15İşçi Sözü

Torba yasanın yürürlüğe girme-sinden donra, 4 bin 200 maden iş-çisinin çalıştığı 22 özel maden oca-ğında, işten atmalar başladı. Zon-guldak Ticaret Odası'nın açıklama-sına göre bin 200 maden işçisi res-men işten atıldı.

Maden ocaklarının patronları,yeni yasanın belirlediği iş saatlerisürelerini ve işçi ücretlerini, "maliyetaçısından pahalı" buluyorlar. AKPhükümeti'nin yasal düzenlemesinekarşı, bir tür direniş niteliğinde, işçi

çıkararak cevap veriyorlar. Yasanıngeri çekilmesini ve eskiye dönül-mesini istiyorlar.

İşten atılan 500 maden işçisi Zon-guldak Valiliği önünde oturma ey-lemi yaparak işçi kıyımlarını protestoettiler. "Zonguldak uyuma maden-cine sahip çık", "işçiler burada vekillernerede" sloganları eşliğinde valilikbinasına girmek isteyen işçiler polistarafından engellendi.

İşçi Sözü-Haber

Çatıda açlık grevi

Yozgat Yerköy'de Hükü-met Konağı inşaatında çalı-şan işçiler, 3 aydırödenmeyen maaşları içinisyan ettiler. İnşaatın çatısınaçıkarak direnişe geçen işçileraçlık grevine başladılar.

"Taşeron şirket maaşları-mızı 3 aydır ödemiyor, çokzor durumdayız" diyen işçi-lerle görüşmek üzere çatıyaçıkan polisin "sorunun çözü-leceği" sözünü verdiği ve iş-çilerinde buna ikna olduğuaçıklandı.

İşçi Sözü-Haber

İşten atılan madenciler eylemde

İmam Hatip'te asansör faciası

İstanbul Gaziosmanpaşa Kara-yolları mahallesinde bulunanİmam Hatip Ortaokulu'nda ya-şanan asansör faciasının yol aç-tığı iş cinayetinde bir işçi oldü.

Sözleşmeli personel olarak çalı-şan Yüksel Cabar, bozuk asan-sörü onarmaya çalışırken,asansör boşluğuna düşerek ha-yatını kaybetti. Yüksel Cabar'ıneşinin de aynı okulda çaycı ola-rak çalıştığı açıklandı.

İşçi Sözü-Haber

7 Ocak 2014 tarihinde 8 madenişçisinin katledilişine yol açanKozlu faciasında bilirkişi raporu ta-mamlandı. Bilirkişi raporunda ta-şeron firma Star İnşaat yüzde 70kusurlu bulunurken, TürkiyeTaşķömürü Kurumu'nun (TTK)Kozlu Müessese Müdürlüğü'nünkusuru ise yüzde 30 olarak belir-lendi.

MHP milletvekili Ruhsar Demi-rel'in eşi ve taşeron firma Star İn-şaat'ın patronu Şafak Sırrı Demirel8 maden işçisinin katledilmesinde"kusurlu" bulundu. Ölümlere, yerin640 metre altında galeri açma ça-lışmaları sırasında meydana gelenmetan gazı püskürmesi (degaj) yolaçmıştı.

"Alt işveren", "üst isveren" ilişki-

sine de değinen ve bu ilişkinin"yasal olmadığını" vurgulayan bi-lirkişi raporunda "galeri açmanınTTK'nın asıl işi olduğu" belirtildi.

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakan-lığı TTK Kozlu Müessese Müdürle-ri'nin ve yöneticilerininsoruşturulmasına izin vermedi.

İşçi Sözü-Haber

Taşeron ve TTK suçlu bulundu

Metro’da vahim kaza

İSKİ çalışmasında bir işçi hayatını kaybetti

İstanbul Ümraniye’de, İSKİ’ninatıksu kanal çalışması sırasında,Kadir Daştan adlı bir işçi göçükaltında kaldı.

İtfaiyenin kurtarma çalışmalarısonrasında, Daştan’ın cesedineulaşıldı. Kadir Daştan, iş cinaye-tine kurban gitti.

İşçi Sözü-Haber

29 Eylül tarihinde, İstanbulMetro’sunda eşi zor görülür birkaza yaşandı. Metronun önündekivagona bir metal çubuk girdi.Metal çubuk, vagonda bulunan biryolcuya saplandı.

AKP, özellikle toplu taşıma

araçlarını inşaatı ve kontrolleri ta-mamlanmadan çalıştırmasıylaünlü. 2004 yılında, hızlandırılmıştren Pamukova’da raydan çıkmış,41 kişi hayatını kaybetmişti. Kar-tal-Kadıköy Metrosu, engelli asan-sörleri tamamlanmadan,istasyonları bitirilmeden açılmıştı.

Bu yine iyi, Marmaray, elektrikbaşmühendisinin kontrollerin bit-mediğini açıklamasına rağmen, in-sanların canlarını tehlikeye atarakaçılmıştı.

İstanbul Metrosu’nda gerçekle-şen kaza, ilginç bir durumu ortayaçıkardı. Vagon içinde, bacağındabir metal parçasıyla yatmakta olanyolcuya yarım saat kadar sonramüdahale edilebildi. Acil durum-larda, örneğin kalp krizi gibi erkenmüdahale edilmesi elzem sağlıksorunlarında Metro’nun oldukçakorunaksız olduğu ortaya çıktı.

Metro’da çalışmakta olan işçi-lerin, bir iş kazasında ne gibi biryolla sağlık hizmetinden yararla-nacağı merak konusu.

İşçi Sözü-Haber

Metro çalışırken bir yandan inşaatın devam ettiği görülüyor

Page 16: İşçi Sözü Ekim 2014

“İnce Memed Alidağına çekil-mişti. Alidağı korkunç sarp kayalık-lıydı. Uzun boynuzlu mor geyiklerinyatağıydı. Kayaları bıçak gibi siv-riydi. Üstünde gezilmezdi, keserdi.Çakmaktaşından bir dağ derler ya,işte öyle bir dağdı. Doruklara doğruağaç azalıyor, doruğun çok aşağı-sında bitiyordu. Doruk çırılçıplak ka-yalıktı. Yılın dört mevsimi karkesilmezdi...”1

Sanki Alidağının tepesinde erişil-mez gibi duran İnce Memed'e erişmişgibiydik. Üstat Yaşar Kemal'i, tedaviiçin geldiği hastanemizde, İşçi SözüBülteni'nden taşeron işçileri olarakziyaret ettik ve geçmiş olsun dilekle-rimizi ilettik. 90 yaşını geride bırak-mış bu ulu çınarın zihni açık veüretken hali, sanki o yorgun bedeninekafa tutar gibiydi. Bir arkadaşımız,tüm itiraz ve çabalarına karşın, neyapıp edip Yaşar Kemal'in elini öp-meyi başardı. Hastane odasındaduygu rüzgarları eserken, odanın birköşesinde duran kütüphane dikkatle-rimizden kaçmadı.

“Yorulmuştu. Yandaki kayaya tır-mandı, kayanın aralığından bir çamfışkırmıştı, vardı sırtını ona da-yadı...”2

Üstat Yaşar Kemal bizimle hasta

yatağında sohbet etmek istemedi veodada bulunan koltuğa oturdu. Sırtınıdayadı, meraklı ve en mütevazı ha-liyle bizleri dinlemeye başladı. Taşe-ron işçiliğini, ölümcül sömürüçarkını, iş yerimizde sürdürdüğümüzmücadeleyi ve çıkardığımız İşçi SözüBülteni'mizi anlattık. Dikkatle din-ledi, “birlikteliğin ve örgütlülüğün”öneminden söz ederek, kendi dene-yimlerinden bahsetti. Sağlığı nede-niyle zorlanarak konuşsa da, nedemek istediği gayet açık ve netti.“Bizim de böylesi gruplarımız oldu.Bu çok önemli ve gereklidir. Kıyme-tini bilin ve koruyup kollayın” dedi.Bununla da yetinmeyip, “disiplinli,özverili olmamız ve çok çalışmamızgerek” diyerek, kendinden örneklerverdi. “Hiç uyumadığımız günleroldu. Uyuyanları uyandıra bilmekiçin bizlerin uyumaması gerekiyordu.Ardarda günlerce hiç uyumadan yaz-dım, yazdım, yazdım...”

“Görüş sahası ne kadar darolursa olsun insan muhayyilesi geniş-tir. Köyünden hiç çıkmamış bir insa-nın bile geniş bir hayal dünyasımevcuttur. Yıldızların ötelerine kadaruzanabilir. Hiç bir yer bulamazsaKafdağının arkasına gider. O da ol-mazsa düşlerinde yaşadığı yer başka-

laşır. Cennetleşir.” 3 Yaşar Kemal'in,yatmakta olduğu Kardiyoloji servi-sinde, mücadelemizi, hedef ve hayal-lerimizi dinledikçe gözlerinin içiparlamaya başlamıştı. Yorulmasın is-tiyorduk. Ama o konuşmak ve anlat-mak istiyordu. Oysa biz odasınagirerken “yormamak ve heyecanlan-dırmamak üzere” eşine söz vermiştik.Bir araya geldiğimiz andan itibarensu çatlağını bulup akmış, aynı hayal-ler içinde aynı ufka bakar gibi olmuş-tuk. “Toprak mis gibi kokuyordu.Neredeyse bu toprak sürmeden, ek-meden, tohumsuz doğuracaktı. Ve buserilmiş, yumuşacık esmer toprak ge-beydi. Yeni bir yaşama...” 4

Yaşar Kemal'in, yaşlı çınarın Nö-roloji servisinden çıkıp Kardiyolojiservisine geldiğini biliyorduk. Yaşlıbedeni sıkıntılı ve uykusuz günler ge-çirmiş, sağlığı bozulmuştu. “Biryılan kovalıyordu onu. Uyurken uya-nıkken kocaman bir çıngıraklı yılanonun ardını bir türlü bırakmıyordu.Kayalıklara, çam ağaçlarının tepe-sine, yattığı odaya, nasılsa, neredenbir yolunu bulursa çıkıp geliyordu...geceleri bağırıyordu...” 5 Yaşar Ke-mal'in sağlık durumunu en fazla etki-leyen Soma Katliamı ve katledilen301 maden işçisi olmuştu. Kabullene-

miyor, bu katliama bir türlü katlana-mıyordu. Üzmeyelim ve yormayalımdiyor, tedirgin oluyorduk. O ise,belki de tam bu yüzden, bizi coşkuluve sağlıklı karşıladı. Soma'lı madenişçisi sınıf kardeşlerimizin canlı tem-silcileriydik. Onlar gibi taşeron işçi-leriydik. Biz de içimizden birini,Zafer Açıkgözoğlu arkadaşımızı,daha yeni iş cinayetine kurban ver-miştik. Yaşar Kemal ise, ne Soma'dakatledilen 301 canımızı, ne diğer işçikatliamlarını, ne de bu işçi cinayetle-rini hızla artıran taşeron sisteminiunutabiliyordu. Tahammül edemezolmuştu. Sohbet ettikçe bir şeyi dahaanladık; Yaşar Kemal AKP iktidarınatahammül edemiyordu. AKP, büyüküstat Yaşar Kemal'in sağlığına zarar-lıydı. Acaba sadece onun mu?!.

Yaşar Kemal'in odasından çıktığı-mızda anlatılamaz bir duygu yoğun-luğu içindeydik. Asıl heyecanlananbiz olmuştuk. Tekrar görüşebilme di-lekleriyle uzaklaşırken, ellerimizdeYaşar Kemal'in kitapları vardı. “Birsabah uyanmışsın ki dünya bütünululuğuyla gözlerinin önünde. Otu,çimeni, baharı, yazı, güzü, kışı, karı,soğuğu, fırtınası, çiçekleri, ağaçları,ormanları, kayaları, dağları, deniz-leri, nar çiçekleri, bakır çiçekleri,yağmurları, bulutları, akarsuları, suçiçekleri, ormandaki su gözlerindealabalıkları, ışığı, kokusu, yıldızları,inanılmayacak ışıklı günleri, yıldızlı,karanlık geceleri... Göz gözü görmezkaranlıkları... Belleri ince, kırmızıçizgili, titreyen, uğunan kanatlarıyla,ışıltılı, renk renk balkıyan koca gözlüarıları, karıncası, kuşu, balığı, aşıkkaplumbağaları, kurtları, sürmeligözlü cerenleri, bacakları üstündegerilmiş, sülün gibi, gergin bacaklıatları, mutlu, sevinçten dolup taşaninsanları kaynaşıyorlar, sıcacık, cangibi.” 6

İÜ İşçi Sözü Bülteni

Yaşar Kemal'den Alıntılar: 1- İnce Memed 1. Cilt, 391.

Sayfa.2- Binboğalar Efsanesi, 10. Sayfa.3- İnce Memed 1. Cilt, 96. Sayfa.4- Yusufçuk Yusuf, 66. Sayfa5- Yılanı Öldürseler, 67. Sayfa. 6- Demirciler Çarşısı Cinayeti,

16. Sayfa.

İşçi SözüB ü t ü n ü l k e l e r i ni ş ç i l e r i , b i r l e ş i n ! İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

İnce Memed'leydik