JonTurklerinSiyasiFikirleri

Embed Size (px)

Citation preview

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    1/38

     J Jöönn T T üü r  r kkllee r  r iinn S Siiyyaa s sii FFiikkii r  r llee r  r ii  Şerif Mardin

    İleti şim Yayınlar ı 

    1-15.Baskı 1983-2008340 Sayfa

    ŞERİF MARDİN 1927 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’nde başladığı ortaöğrenimini ABD’de tamamladı. Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü mezuniyetininardından lisansüstü eğitimini John Hopkins Üniversitesinde yaptı. 1954’de Siyasal BilgilerFakültesi’ne asistan olarak giren Şerif Mardin, doktorasını “Yeni Osmanlılar ın DüşünselYapıtlar ı” konulu teziyle Stanford Üniversitesi’nde tamamladı. 1964’te doçentliğe, 1969’daprofesörlüğe yükseldi. 1973’te geçtiği Boğaziçi Üniversitesinde siyaset bilimi ve sosyolojidersleri verdi. ABD’de Columbia ve California, İngiltere’de Oxford Üniversitesinde konuk

    öğretim üyesi olarak dersler verdi. Halen Washington D.C.’deki American UniversityUluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği yapan ve aynı üniversite bünyesinde faaliyetgösteren İslam Araştırmalar Merkezi’nin başkanlığı görevini sürdüren Mardin’in yayımlanankitaplar ı şunlardır: Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908 (1964), Din ve İdeoloji (1969), İdeoloji(1976), Türkiye’den Toplum ve Siyaset (Makaleler derlemesi, 1990), Siyasal ve Sosyal Bilimler(Makaleler derlemesi, 1990), Türkiye’de Din ve Siyaset (Makaleler derlemesi, 1991), TürkModernleşmesi (Makaleler derlemesi, 1991), Religion and Social Change in Modern Turkey.The Case of Bediüzzaman Said Nursi (1989) [(Bediüzzaman Said Nursi Olayı / ModernTürkiye’de Din ve Toplumsal Değişim (1992)], The Genesis of Young Ottoman Thought (l962)[Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu (l996)].

    AARRKKAA KKAAPPAAKK Türkiye’de düşünce tarihi, din ve siyaset sosyolojisine yaptığı önemli katk ılar nedeniyledüşünce hayatımızın önde gelen isimlerinden biri olan Şerif Mardin, toplumumuzda yüz yılı aşk ın bir süredir gündemde kalan din, modernleşme, Batılılaşma gibi olgular ı hem resmiyorumun hem de yerleşik muhalif söylemlerin dışında kalarak, toplumsal zemin ve arkaplanlar ıyla birlikte inceler. Mardin’in pozitivist batı düşüncesinin Türkiye’de egemen görüşlebirleşerek biçimlendirdiği “kabul edilmiş” eğilim ve yönteme kapılmayışı, toplumsal değişimdinamiklerini genel geçer kalıplara sokmayışı, resmi ideoloji ve Kemalist söylemin etkilerindenuzak kalışı, onu “Cumhuriyet aydınlar ı”nın önemli bir kesiminden kalın çizgilerle ayır ır ve bütün

    eserlerini toplumbilim dünyamı

    zda ayr ı

    calı

    klı

     bir yere koymayı

     gerektirir.

    Siyasi düşünce tarihimiz konusunda bir klasik sayılan bu eserinde Şerif Mardin, Jön Türkleringünümüzün siyasi ak ımlar ında da görebildiğimiz fikirlerinin ortaya çık ışını ve şekillenmesiniinceliyor. Düşüncelerini ele aldığı fikir ve siyaset adamlar ı arasında Beşir Fuat, Mizancı Murat,Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet ve Prens Sabahattin gibi isimler bulunuyor.

    www.altinicizdiklerim.com  1

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    2/38

    ÖÖNNSSÖÖZZ Marksizmin yanı sıra, siyasal yapılar ın işleyişinde fikirlerin rolünü inceleyen ikinci ve oturmuş birgelenek daha vardı. Bu da "Siyasal Fikirler Tarihi' disipliniydi. Bu yaklaşımın katı çerçevesiiçinde, siyaset hakk ında ileri sürülebilecek tüm düşüncelerin, beş aşağı beş yukar ı, daha öncePlaton ya da Aristoteles tarafından ifade edildiği ileri sürülüyordu. … Hegel siyasi fikirler

    tarihinde ciddiye alınan modern fikirlerin bir örneğini teşkil ediyordu. … Alman kültür tarihindeGöethe'nin ve Hegel'in silinmez bir yeri olduğu inkar edilemez. Fakat, bu ağırlık o düşünürlerinöneminden olduğu kadar bizzat felsefenin o ülkelerin kültüründeki ağırlığındankaynaklanmaktadır.

    Yeni Osmanlılar'ın fikirleri, hiç olmazsa, "tabii hukuk" gibi, Batı'dan aldıklar ı fakat Şeriat'lauygunluk halinde ortaya koyduklar ı, bir temel çerçeveye oturtulmuştu. Dini kültür kalıntılar ı düşüncelerine bir derinlik veriyordu. Jön Türklerin programı, kendilerinden önceki kuşağaoranla çok daha az teorik-spekülatif içerikliydi. … Belki Osmanl ı İmparatorluğu'nunparçalanma tehlikesi bu yeni kuşağı daha pratik, daha hızlı sonuçlar elde etmeye itmişti.

    Topladığım bilgiler o zamana kadar Jön Türkler hakk ında yazılan eserlerin niçin sistemdenyoksun olduğunu açığa vuruyordu: Oldukça idealist gayelerle ortaya çıkan bir hareket, azzamanda inanılmaz derecede yoğun bir entrika, kar şılıklı itham ve dedikodu havasınabürünmüştü. Kişisel uğraşılar Jön Türkler arasında öylesine yoğundu ki, sanki birbirlerinitökezletme stratejisi siyası fikirlerinin gerçek içeriğini oluşturuyor, teorik program ise bu gerçekamacın kamuflajı, paravanası ve maskesi olarak ortaya çık ıyordu. … Sanki bazı sosyal yapı unsurlar ı Jön Türkleri belirli bazı eğilimleri ifade etmeye itiyor, fakat bu eğilimler Batı düşüncesiiçine sık ıştığı vakit Batı fırçasının izini taşıyan birer sakat yaratık olarak ortaya çık ıyordu.

    Osmanlılarda dini düşünce dışındaki felsefenin gemlendiği, k ısır kaldığı birçok yazartarafından ifade edilmiştir. Fakat bunun mantıki sonucu -felsefe geleneği olmayan bir ülkeolarak Batı'dan aldığımız fikirlerin kullanımında da aynı yüzeyselliğin görüleceği -bize ağırgeldiği için- hemen hiç kimse tarafından ifade edilmemiştir.

    Ataç'a göre:“Bizim bugünkü edebiyatımı zın, yalnı z edebiyatımı zın değil, bütün fikir hayatımı zın en büyük kusurudü şünce eksikliği, dü şünme eksikliğidir. Biz dü şünmüyoruz ... gerçekten dü şünmüyoruz,dü şündüğümüzü sanıyoruz, dü şündüğümüzü dü şünüyoruz, "cogito cogitare" i şte o kadar. Yoksa birnesneyi bir konuyu alıp da onu incelemiyoruz, onun üzerinde dü şünmüyoruz. Bunun içindir ki, nereden,

    neden açı

     rsa açı

    lsı

    n, biz hemen bir takı

    m parlak, "güzel" sözler söylemeye kalkı

    yoruz, bununlayetiniyoruz. Kar  şımı zdakini şöyle oturaklı , dokunaklı bir sözle susturmayı dü şünüyoruz. İşte bu dü şünmekdeğildir dü şünmemenin ta kendisidir ...”

    Amaçlar ı ve en büyük kaygılar ı, düşüncelerinin başlangıcı ve sonu, "devleti kurtarmak"tı (Tunaya). Bu da Batı'nın pek zevkine varamadığı bir kavramdı. Bundan dolayı bu iki fikiraleminin buluşması beklenemezdi.

    Çok yaygın bir kanıya göre, Osmanlı İmparatorluğu'nda felsefeyi ulema gemlemiştir. Fakatfelsefesizlik, aslında, Osmanlı devlet yapısına ve işlevlerine, bürokratik dünya görüşüne,İngilizce deyimiyle, "bir eldiven gibi" uyan bir özellik değil miydi? Ortaya çıkan sorunlar ı "devletin çıkar ı" açısından değerlendirmek de, Ulema'nın bask ısı kadar felsefeyi mahkumeden bir unsur olmamış mıdır?

    www.altinicizdiklerim.com  2

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    3/38

     Halk ımız arasındaki mantık da bundan farklı değildir. "i şe yarayan adam", pratik hal çareleriöneren kişidir. Böylece, Türkiye'de "felsefesizlik", çağdaş zamanlarda yalınkat bir pragmatizmşeklinde gelişmiştir.

    Denebilir ki Türk Marksist düşüncesinin önemli sınırlamalar ından biri de, üzerinde durduğumgeleneksel "pragmatik" anlayışı aşamaması olmuştur. … Marx'ın son derece ince dokunmuş "praxis" kavramının ülkemizdeki değerlendiriliş şekli de yine pragmatiklikten kaynaklanan bir"basitleme" olarak tanımlanabilir. Bu şartlar altında üzerinde durulacak bir paradoks, dindüşüncesinin -tasavvufi biçimiyle- çağdaş Türkiye'de spekülatif düşünceye gene de enelverişli çerçeve olarak ortaya çıkmasıdır.

    Jön Türkleri harekete geçiren aslında neydi? Dr. Sabri'nin söylediği, bunun kökünü -ötedenberi Tıbbiye'de görünen- Materyalizm'de aramanın doğru olmayacağıdır. Ben de 1890'lardaJön Türkleri harekete geçiren etkenleri çok daha derinde yatan unsurlarda bulacağımızı 

    sanıyorum. Bunlardan biri, tasavvur edebildikleri "ideal" toplulukla II. Abdülhamit dönemitopluluğu arasındaki değer uyuşmazlığıydı. … Diyebiliriz ki Avrupa'nın Aydınlanma çağı fikirlerinin etkisi, Türkiye'ye, bu çağın büyük düşünürleri yoluyla değil, fakat Batı'dan alınan yenimüesseselerin zorunlu olarak getirdiği yeni "ya şam değerleri" yoluyla olmuştur.

    Devlet adamı-Devlet ilişkilerinin Doktor-hasta ilişkisine büründüğü düşünülebilir. Devlet"hasta"ysa, devlet adamı hastayı iyileştirecektir. Jön Türkler, bu açıdan, "içtimai tabip" rolünekolayca oturabiliyorlardı. … Jön Türklerin bütün Batı kültürlerine rağmen, tarih bilinçlerindekiyüzeysellik, devleti bir bünyeye benzeten imgenin ağır basmış olmasına bağlanabilir. Böylece,Jön Türklerin "felsefesizlik"lerine bir de "tarihsizlik" eklendiği söylenebilir.

    Fikir tarihimizin bütün bu eksikliklerinden söz ederken amacım yalnız eleştirmek değildi.Amacım kendi düşünce tarihimizin bazı özelliklerini ortaya çıkarmanın önemini vurgulamaktı.

    BBİİRRİİNNCCİİ BBÖÖLLÜÜMM 

    GGİİRRİİŞŞ 

    Gerçekten uyarlı, "monist" bir "İttihat ve Terakki" siyasi veya sosyal düşüncesi olduğunu iddiaetmek zordur.

    Jön Türklerin hiçbiri derin bir teori, özgün bir siyasi formül veya zihinleri devamlı olarakuğraştırmış bir ideoloji ortaya koymamıştır.

    Jön Türkler siyasi fikir boşluklar ını iki şekilde kapatmaya çalışmışlardır. Bir yandan kendidevirlerinde Avrupa'da tartışılmakta olan fikirlerin "popülarize" edilmiş şekillerinin etkisi altındakalmışlar ve büyük teorisyenlerle halk arasında aracı rolünü oynayan ikinci derecededüşünürlerin görüşlerini kendi fikirlerine intikal ettirmişlerdir. … Öte yandan, Jön Türkler uzunzaman fikirsizlikten kendileri de şikayet ettikten sonra Abdülhamit devrinde ihtilalci çevrelerindışında geliştirilmiş bazı siyası ve sosyal dünya görüşlerini kabul etmek zorunda kalmışlardır.Jön Türklerde rastladığımız Türkçülük başlangıçlar ı bunun tipik bir örneğini verir.

    www.altinicizdiklerim.com  3

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    4/38

    Marx, insan düşüncesinin aldığı " şekli", insanın bir parçası olduğu sosyal sınıfın etkisinebağlamıştı. Ona göre, düşünceyi meydana getiren, bağımsız bir kişinin fikri melekeleri değil, obireyin düşüncesini belirli bir kalıba sokan sosyal sınıfıydı. Mannheim bu düşünceye yeni birboyut vererek fikri ürünün sosyal sınıfın sonucu değil, toplumun bir tüm olarak sosyal yapısınıntoplamı olduğu fikrini ortaya sürmüştür.

    Max Weber, Mannheim'ıin Batılı endüstriyel toplum bak ımından incelediği sorunu Hint ve Çingibi Batı medeniyetinin dışında kalan toplumlar bak ımından ele alarak (toplum) - (siyasi vesosyal fikir) ilişkilerinin tahlili için yeni, evrensel, kültürler üstü bir eksen sağlamıştır.

    İİKKİİNNCCİİ BBÖÖLLÜÜMM 11887766--11889955 YYIILLLLAARRII AARRAASSIINNDDAA TTÜÜRRKKİİYYEE’’DDEE BBEELLİİRREENN HHÜÜRRRRİİYYEETTÇÇİİ AAKKIIMMLLAARRIINN SSOOSSYYAALL FFİİKKİİRR VVEE KKÖÖKKLLEERRİİ 

    Yeni Osmanlılarm amacı Osmanlı İmparatorluğu'ndan bir "meclis-i meşveret"in kurulmasını sağlayarak siyası iktidar ın paylaşılmasını kurumlaştırmak, bir kuvvetler ayır ımı sağlamaktı.

    Yeni Osmanlılar 1877'den sonra Abdülhamit tarafından dağıtıldılar.

    1877 yılıyla 1889 yılı arasında hürriyelçi davranışın bir devamı sayılacak bir tek önemli olayarastlar ız: Yeni Osmanlılar ın "ideal" padişahı olan V. Murat'ı tekrar tahta geçirmeyi amaçedinen Ali Suavi vakası. Fakat, gerçekte, nispeten hafif izler bırakan bir seri "yeraltı" hürriyetçihareket Yeni Osmanlılar ın geleneğini devam ettiriyordu. Bunlardan birincisi Cleanthi Scalieri-Aziz Bey Komitesi girişimidir.

    Scalieri hareketi Jön Türkler bak ımından oldukça önemlidir. Bir kere Jön Türkler arasında

    özellikle 1906'dan sonra rastlamaya başladığımız " siyasi masonluk" teması ilk kez olarak açık birşekilde burada kar şımıza çık ıyor. … İkincisi, Scalieri Komitesi'nin önemli üyelerinden Ali ŞefkatiBey hem Namık Kemal'in bir arkadaşıydı ve hem de Avrupa'da ilk Jön Türk yayınlar ını çıkaracaktı.

    Scalieri Komitesi dağıtıldıktan sonra Ali Şefkati Avrupa'ya kaçtı.

    Aynı yıl içinde genç bir memur Paris uluslararası sergisini ziyaret etmek üzere Paris'e gitmişti,fakat dönmeye de niyeti yoktu. Bu genç memur sonradan Jön Türklerin liderliğini üzerinealacak olan Ahmet Rıza Bey'di.

    Namık Kemal'i taklit ederek hürriyetçi hareketill selametini Avrupa'ya kaçmakta görenlerserisinde, bundan sonra Georgiades isminde bir kişi görüyoruz. … “Türk köylüsü kadar mutsuzbir köylü yoktur. Kendisi Hı ristiyan benzerlerinden daha çok eziyet çekmektedir. Konsoloslar ın, sefirlerin ve yabancı devletlerin himayesinden mahrum olduğu için Hı ristiyan köylüsününelindeki kozlara sahip değildir .”

    Bu tarihlerde hissedilen k ıpırdanışlar bilhassa eğitim kurumlar ında başgösteren genel birhuzursuzluk ve bu huzursuzluğun ardından gelen sert önlemlerle ilgiliydi.

    İstanbul'da yerli gazetelerden daha fazla okunan gazetelerden biri Kazan'da Gaspı

    ralı

     İsmailBey'in çıkardığı Tercüman gazetesiydi. … Gaspıralı tarafından yazılan bu parçanın tezi, Ermeni

    www.altinicizdiklerim.com  4

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    5/38

    sorununun esas itibar ıyla bir iktisadi sorun olduğu ve çözüm yolunun Türkleri Ermeniler kadariktisaden verimli yapmaktan ibaret olduğu noktasında toplanıyordu.

    Mülkiye'nin getirdiği yeni dünya görüşünde iki nokta olduğunu görüyoruz: biri çok geniş anlamında "pozitivizm" şeklinde isimlendirilebilecek yeni bir tabiat anlayışı, diğeri gene yalnız

    en geniş anlamında " realizm" ismini verebileceğimiz toplumun iktisadi unsurlar ını kabul eden,“ say’ı” (emeği) esas sayan bir toplum anlayışı.

    Askeri okul öğrencilerinin zaafı, vatan konusundaki heyecanlar ının pek fazla bilgiyle -özelliklesosyal konular hakk ında bilgi- desteklenmemiş olmasıydı. … D iyebiliriz ki Mülkiye'de ortayaçıkan entelektüel ak ımlar Tıbbiye'dekilere oranla çok daha yüksek bir entelektüel plandabaşlamıştı. Asıl ilgi çekici olan nokta bu yüksek entelektüel niteliklere rağmen, hareketegeçmekte askerlerin daha kararlı, daha cesur ve daha atak davranmış olmalar ıdır.

    www.altinicizdiklerim.com  5

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    6/38

     Mizan'ın sayılar ını bugün okuduğumuz zaman gazetenin yarattığı sansasyonu anlamakzordur, fakat sorunu Abdülhamit devrinin basını yönünden ele almamız gerekir. Basında siyasikonular ın ele alınmayışının bir ikinci sonucu da siyası teorilerin derinliğinin kavranamamış olmasıdır. Örnegin, askeri okul öğrencileri Avrupa'ya kaçmakla elde ettikleri siyasi eleştiriimkanının kendiliğinden ortaya bir siyasi teori çıkaracağı kanısına varmışlardı. Zamanla böyle

    bir serbestliğin kendi başına teori üretici olmadığını anladılar ve siyasi sorunlar ın dibinde yatankültürel konulara önem vermeye mecbur kaldılar.

    Jön Türk hareketinin Osmanlı İmparatorluğu sınırlar ı içinde verdiği ilk meyvenin “Erzurumİsyanı” şeklinde belirmesinin Abdülhamit devri Türkiyesi'yle yak ın bir bağlantısı vardır, o dataşranın bu devirde yeni bir uyanıklığa kavuşmasıdır. Gene, Ziya Gökalp'in İttihat ve Terakki'yeüyeliği dolayısıyla bir süre hapiste bulundurulduktan sonra entelektüel faaliyetini Diyarbak ır'dadevam ettirmiş olması aynı gelişmenin bir sonucuydu.

    İbrahim Temo'nun Manastır'da doğmuş olması bir rastlantı olmadığı gibi İttihat ve Terakki esas

    kurucular ının hepsinin taşralı olması da memleketin içine girdiği yeni bir gelişmenin belirtisiydi.

    Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kuruluşuyla ilgili olarak kar şımıza zaman zaman çıkanbir tema Cemiyet'in kuruluşunda yardımcı olarak görülen bazı İran etkileridir.

    1850'lerde İran'da yeni bir dini reform hareketine girişen Babilerin Türkiye'yesığınmalar ı 1864'teSultan Abdülaziz tarafından mümkün k ılınmıştı.

    Cemaleddin-i Efgani İstanbul'daki Babileri bir "genç han" cemiyeti şeklinde organize etmiş vebir k ısmını propaganda yapmalar ını sağlamak için gizlice İran'a sevk etmişti.

    1876'da Abdülaziz'e kar şı harekete geçenlerin hitap edebildikleri bir diğer his halktabakalar ının dine bağlıhğıydı. Abdülaziz'in tahttan ingirilmesinden üç hafta önce “ softalarkıyamı” sonucunda Sadrazam Mahmut Nedim Paşa'nın azli sağlanmıştı. Şeyhülisam HayrullahEfendi'yse Abdülaziz'in hallini vacip k ılan fetvayı imzalamıştı.

    Bunlar ın ışığındaAbdülhamit'in, tahta çıktığı zaman 1) hürriyetçi fikirleri yayan bir grup (YeniOsmanlılar), 2) Babıali erkanından bir grup, 3) askeri kuvvetlerden oluşan bir grup, 4) dinadamlar ından oluşan bir grup'la kar şılaştığını söyleyebiliriz. Bu ittifak, Osmanlı İmparatorluğu'nda seyfiye, kalemiye, ilmiye gibi ana meslek gruplar ının bir ittifak ından başka

    bir şey değildi. … Abdülhamit devrinin bütün iç politikası bu ittifak ı çözmeye yarayacak birkararlar silsilesi olarak değerlendirilebilir. … Abdülhamit'in tutumu iki noktada engellerlekar şılaştı. Bir yandan imparatorluğun dış etkilere mütemadiyen maruz bulunmaşı askeri gücünmodernleştirilmesini, askerlerin uyanık tutulmasını gerektiriyordu. Öte yandan 1905-08 yıllar ı arasında Maledonya sorunu önem kazanınca oraya yığılan genç ve bilgili subaylarimparatorluğun geleceğiyle ilgili sorunlar ı Yıldız'ın denetiminden uzak bir yerde toplucatartışmak imkanını elde ettiler.

    Padişah, tahta geçer geçmez -daha sonra Rusya'yla harp halini alan- S ırp isyanını bastırmayı üstüne aldı. Yıldız Sarayı bundan sonra askeri hareketin yönetildiği, atama ve terfilerin

    yapıldığı merkez haline geldi. Subay yetiştirme merkezleri üzerinde özellikle sık ı bir denetimkuruldu. Von der Goltz Paşa'nın askeri düzenlemelere memur edilmesine kadar Harbiye

    www.altinicizdiklerim.com  6

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    7/38

    öğrencisi nişan talimine cephanesiz çık ıyordu. 1887'den sonra Askeri Tıbbiye'ye disiplin vedenetimi ağırlaştırmak üzere yeni bir müfettiş tayin olundu. İbrahim Temo'ya göre İttihat veTerakki'nin kurulmasını hazırlayan nedenlerden biri öğrenciler arasında bu tayinin uyandırdığı memnuniyetsizlikti. … Zira Tıbbiye-i Şahane pek " şahane" bir kuruluş değildi. … Tıbbiye-iŞahane öğrencilerinde toplumun dışına atıldıklar ı kanısını yerleştiren iki unsur daha mevcuttu:

    genel olarak askeri mekteplere girenlerin az varlıklı kimseler arasından gelmeleri ve mektepiçinde "beyzade" tak ımının ayr ıcalıklı muamele görmesi.

    Askeri personelin halk tabakalar ının içinden alınması ll. Mahmut devrinden beri bir adet halinialmıştı. Bu gelişme, Sultan Mahmut'un Yeniçerileri dağıttıktan sonra, ordu içinde yer alacakolanlar ın nüfuzlu ailelere herhangi bir bağla bağlanmamalar ını istemesinin sonucuydu. Öteyandan, bu gençler, aralar ında bazı ayr ıcalıklı kimselerin -Babıali bürokrasisinin yüksekkademelerinde bulunanlar ın ve Saray erkanının çocuklannın- ayr ıcalıklı bir statüye sahipolduklar ını görüyorlardı. 1889'da o zamana kadar şehzadelerle birlikte şehzadeganmektebinde okuyan "pa şazade"ler Mekteb-i Harbiye'de açılan özel sınıflara devam etmeye

    başlamışlardı. Bu usul 1908 ink ılabına kadar devam etti. Ayr ıcalıklı ögrenciler mektepten çıkarçıkmaz birkaç derece terfi ettiriliyordu.

    Nihayet, son bir etken, … çoğunun taşralı olmasıydı. Memleketin ücra köşelerinden gelengençlerin değerleri Saray değerlerinden bir hayli farklıydı. İbrahim Temo'ya göre mektepteögrenciler "ta ş ralı" ve "İ stanbullu" şeklinde küçük meydan muharebelerine sebebiyetveriyordu. Bu arbedelerde taşralı grubun liderleri daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti'nikuracak olanlardı.

    Abdülhamit'in mülki erkanı kendisine bağlama politikasına gelince: Padişah Mülkiye'den

    birincilik ve ikincilikle mezun olanlar ı mabeyn'de kendi hizmetine alıyor ve diğerlerine oranlayüksek bir hayat standardı sağlıyordu. Özellikle Mülkiye’den mezun olmayan bir kimseninkaymakamlığa tayin edilmesine kesinlikle izin vermiyordu. … İlmiye en çok "üvey evlat"muamelesi gören kurumdu.

    Devr-i Hamidi"nin bir başka özelliği medreselerin ıslahı veya modernleştirilmesi için hiçbirtertibat alınmamış olmasıydı. … Bu devirde öğrenci askerlikten istisna edilerek medreseler birasker kaçağı yuvası ve bir cehalet ocağı haline getirildi.

    İlmiyeyi "körletme" politikasının unsurlar ından biri siyasi fikirlerin tartışılmasına yardım edecek

    olan dini eserlerin okunmasının yasak edilişiydi.

    Abdülhamit rejimine kar şı ilk yafta yapıştırma kampanyası softalar ın, bazı ulemanınözendirmesiyle başladıklar ı bir harekettir. Bu protesto üzerine Abdülhamit iki bin kadar softayı Doğu Anadolu'ya sürmüştü. Bir süre sonra softalar ın Ermeni komiteleriyle işbirliği yapmayahazırlandıklar ı ihbar ı Abdülhamit'i onlar ı geri getirmeye mecbur etti.

    Abdülhamit devri hakk ında yazılmış ciddi eserlerin büyük bir k ısmı Padişahın "panislamizm"politikasından söz ederler. Böyle bir politikanın 1890'dan önce varlığından söz edilemeyeceğigibi, 1890'dan sonra da pek atak bir "panislamizm" politikasına girişildiğini ispat etmek zordur.

    Abdülhamit'in, tahta çıktığı zaman Osmanlı İmparatorluğu'nda "Osmanlılık" ilkesini egemenk ılmak istediği ve "bila tefrik-i ı rk ve din" bir millet kurma yolunda "Tanzimat" adamlar ının

    www.altinicizdiklerim.com  7

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    8/38

    giriştikleri çabayı devam ettirmek niyetinde olduğu, ilham ettiği Üss-i İnkılap'tan ve izlediği"hiçbir milleti gücendirmeme" politikasından anlaşılır.

    Jön Türklere zaman zaman atfedilen "panislamizm" Osmanlılık politikasının yanı başındaİslama da önem vermeleri zorunluluğundan ileri gelmiştir.

    Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kuruluş tarihi Mayıs 1889'a rastlamaktadır. … İttihatüzerindeki ısrar, cemiyetin kuruluşundaki ana amacın "hürriyet"ten çok Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasını engellemek olduğunu bir daha gösteriyor. … İttihatçılar ın,hürriyetin ilanından sonra danışmanlığını yapmış ve cemiyetin oluşumu hakk ındakurucular ından bilgi toplayan General lmhof'a göre Tıbbiye öğrencilerinin ilk hareketlerindenbiri böyle bir matbaa kurmak olmuştur.

    ÜÜÇÇÜÜNNCCÜÜ BBÖÖLLÜÜMM 

    MMİİZZAANNCCII MMUURRAATT BBEEYY VVEE SSİİYYAASSİİ FFİİKKİİRRLLEERRİİ 

    Bütün Jön Türkler Sultan Abdülhamit'e babalık görevini yerine getirmekte kusuru olan birbaba olarak bak ıyorlardı.

    Ermeni Komitelerinin 1895'te tedhiş hareketlerinin artması ve İstanbul'da yarattıklar ı huzursuzlukve anar şinin devlet adamlar ını durumdan siyası bak ımdan yararlanmaya yöneltmiş olması muhtemeldir.

    Ermeni sorunu alevlenmeden bir yıl kadar önce Murat Bey'in öğrencilerinden Hamit Bey (?)İttihat ve Terakki Cemiyeti ismini alan bir cemiyetin kurulduğunu, üyelerinin Tıbbiye-i

    Şahane'den ve Mülkiye'den olduğunu ve kendisine başkanlık teklif etmek için geldiğinisöylemişti. Murat Bey'in cevabı kendisinin halen bir memur olması dolayısıyla böyle bir örgütegiremeyeceği ve nasılsa Padişah'ın hareket hattını degiştirmekte daha büyük umutlarbeslediği noktasında toplanıyordu. Murat Bey, kendi ifadesiyle gençlere ılımlı ve ölçülüdavranmalar ını salık verdi. Özellikle hiçbir şekilde hareketin Padişah'a kar şı yöneltilmiş olduğuizlenimini uyandırmamalar ını, hükümeti hedef almalar ını ikaz etti. Bundan bir süre sonra yenicemiyetin üyelerinin hazırladıklar ı bir yafta örneğinin düzeltisini yaptıktan sonra cemiyetüyelerinin camide namazın ardından cemaati ayaklanmaya davet etme usulüne müracaatetmek istedikleri takdirde kendisine önceden haber vermelerini istemişti. Bu gibi bir gelişmeolduğu takdirde aralar ına gireceğini vaat etti.

    Namazdan sonra müminlere hitap ederek hükümetin eleştirisini yapmak ve cemaatigaleyana getirmek Osmanlı İmparatorluğu'nda yüzyıllardan beri kullanılagelmekte olan birihtilal tekniğiydi. Ermeni Komitelerinin payitahttaki icraatı bu usule tekrar müracaat edilmesinimümkün k ılacak havayı yaratmıştı.

    Murat Bey, hatıratında, gerçekte gençleri fevri bir hareketten alıkoymak için aralar ına girmeyikararlaştırdığını anlatıyor.

    Murat Bey'in Padişah'a kar şı koyma fobisinin teorik yanı " saltanat" simgesinin yıpranmasını 

    istememesinden ileri geliyordu.

    www.altinicizdiklerim.com  8

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    9/38

    Ahmet Rıza Bey'den önce ortaya çıkan bütün siyasi fikir yapıtlar ında İslama önemli bir yerayr ılmıştı. Yeni Osmanlılar da kuvvetlerini k ısmen dini inançlardan almışlardı. Ahmet Rıza Bey'in1895 yılından önce yayımladığı yazılarda da İslama böyle bir yer ayr ılıyordu. Fakat Ahmet Rızaiçin İslam "doğ ru" olduğu için doğal " sosyal bakımdan yararlı" olduğu için önemliydi. Buönemli bir değişiklikti.

    İngiltere'deyken Murat Bey Ermeni ihtilal komiteleriyle Abdülhamit'e kar şı ortaklaşa bircephenin kurulması için görüşmelere girişmiş ve başar ılı olamamıştı.

    Jön Türklerse özellikle Murat Bey'in devleti kurtarmak için "pratik" saydığı siyasi ödünlere vehürriyet ve vatan ateşinden yoksun tutumuna itiraz etmişlerdi.

    Murat, Batı devletlerinin müdahalesini programın ana unsurlar ından biri haline getirmesindenşikayet edenlere, o teklifini Türkiye'nin taksim edilmesi tehlikesi an ında eh ven-i şer olarakortaya sürdüğü cevabını veriyordu. Batı'mn garantisini taşıyan bir protokolle işe başlamak

    Osmanlı lm parator!ugu'nun bir daha taksim konusu olmamasını sağla yacaktı. Islahat dayapılınca zaten bu bask ının nedeni orta dan kalkacaktı.

    Kır ım Savaşı'ndan önce Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa'nın yardımıyla pekalakalk ınabileceği fikri özellikle İngiltere'nin Yak ındoğu politikasının temellerinden birinioluşturmuştu. Fakat o zamanlar İmparatorluğun Rusya ve İngiltere arasında bir tampon görevigörebileceği fikri egemendi. Daha sonraysa bunun yerini Osmanl ı İmparatorluğu’nun artıktaksim edilmesi gerektiği fikri almıştı.

    Böylece Murat Bey'in fikirlerinin diğer Jön Türklerin fikirlerinden önemli noktalarda ayr ıldığı 

    anlaşılıyor.

    Murat Mizan'da kendi programını yayımladı. Bu programın özelliği gene temsil sorununu ikinciplana atmasıydı. Programın ana noktalar ından biri bütün Osmanlılara ırk ve din ayr ımı yapılmadan kanun önünde eşitliğin sağlanması üzerinde özellikle ısrarla durmasıdır.

    Bu sıralarda Mizancı'nın istediği üç aylık süre sona ermişti. Bunun üzerine Murat Bey Cemiyetedahil olmaya ve bu vesileyle mahdut temsil fikrinden vazgeçmeye karar verdi. Murat BeyCemiyetin sırlar ının kendisine açıldığı zaman ne kadar büyük bir hayal k ır ıklığına uğradığını şöyle anlatıyor: “Doktor İbrahim Ethem Bey (Temo) T ıbbiye'de birkaç arkada şı ile beraber bir nevi

    teavün cemiyeti te şkil etmi ş. Yekdiğerini bilmek, emniyet etmek, teati-i efkar ve malümateylemek, memnu kitap ve evrakı bulup okumak, ve saire gibi mektebin dört duvar ı arasındamünhası r i şlerle altı sene kadar me şgul olunmu ş. Azası otuza bile baliğ olmamı ştı. … Ermenigürültüleri üzerine politika nümayi şlerine lüzum hissedilerek tevsiine karar verilmi ş. Hariçtenbirkaç adam ithal edilmi ş… İşte o sı rada riyaset teklifi ile bana müracaat edilmi ş. Ahmet Rı zaBey'in mektubundan sonra Paris Şube riyaseti kendisine teklif ve taraf ından kabul olunmu ş.İ stanbul sokaklar ına birkaç yafta yapı ştı r ılmı ş (ki biri Hamit Bey marifetiyle bana getirilip tashihettirilmi şti). Hükümetin tatbikatı  şiddet kesbedince iptida sükünete varmı ş sonra yakayı elevermi ş ... Her tarafa dağılmı ş.”

    Sorunun özü, bir Fransız gazetesinin yaptığı değerlendirmede belirtildiği üzere Ahmet RızaBey'in "enternasyonaliliği ve laikliği"ydi. … Mizancı'nın Ahmet Rıza'dan şikayet ederken kendi

    www.altinicizdiklerim.com  9

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    10/38

    fikirlerinden " Muhammet'in cennetinden bir sada" diye alay ettiğini anlatması iki gruparasındaki ayr ılıklar ın nerede belirdiğini anlatıyor.

    Anlaşılan, burada çarpışan, görünüşte pozitivizm ve İslam görüşü fakat gerçekte AhmetRıza'nın evrensel, "kozmopolit" fikirleriyle tıbbiyelilerin şiar ı "menafi-i milliye" (milli yararlar) idi.

    Sonunda Jön Türklerin "ı srar "lar ı sonucunda Murat Bey başkanlığı kabul etti.

    Bu değişiklikler İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin askeri unsurunun denetimi eline almas ı için birparavana olarak kullanılmıştı. … Bu liderlerin dünya görüşü her şeyden önce Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasını durdurmaktı. Ahmet Rıza'nın ve çevresine topladığı bir ikikişinin uzun vadeli sosyopolitik görüşleri pek ciddiye alınmıyordu.

    Yeni komite bir başkan, bir başkan yardımcısı ve üç üyeden oluşuyordu. Karar bir kereverildikten sonra komite infazı hususunda hudutsuz yetkilere sahipti. Verilen kararlar üyeler

    tarafından "mukaddes" sayılıyordu.

    Yeni tutumda birbirine kar ışmış fakat gelişmeleri değerlendirebilmemiz için birbirindenayr ılması gereken iki tema mevcuttu. Bunlardan biri "padi şaha kar  şı cephe alma" şeklindeözetlenebilir. İkincisi şiddet usullerine başvurmaya hazır bulunmaydı. … Murat ve Rıza bununkesinlikle aleyhindeydiler. Şiddet aleyhtarlığı Murat ve Rıza'nın görüş aynııklar ına rağmen,birleştikleri bir husustu.

    Padişah'a suikast düzenlenmesi ve terör usullerinin kabulünde en önde gelenlerin Tunal ı Hilmive Ali Fahri gibi iki askeri okul mezunu olmalar ı bir rastlantı sonucu değildir.

    Son bir gelişme Rıza Bey'in Cemiyetten kovulmasıyla sonuçlandı. … Ahmet Mithat Efendi’ninTürklerin zaptettikleri Yunan arazisinin ellerinden alındığı feryadı  Mechveret'te şöyle bircevapla kar şılandı: “Bunun sebebi, yabancı hükümetlerin ve amme efkar ının Abdülhamit'inidaresini me ş'um, ve hakimiyeti altına giren milletleri en derin manasında bedbaht,addettiklerindendir.”

    Bunun üzerine Ahmet Rıza Bey Cemiyetten çıkar ıldı. Osmanlılık ve Müslümanlık nitelikleriCemiyet tarafından üzerinden alındı. Fakat sorunu istenen şekilde idare edememiş olan ve enküçük eleştirilere tahammülü olmayan Murat Bey Cemiyetten istifa etti.

    Sonunda Murat Bey İstanbul'a dönmeyi kabul etti. … Murat Bey İstanbul'a dönünce Padişahönce ona bir tür hafiyelik önerdi. Murat, öneriyi kabul etmeyince de Şura-yı Devlet MaliyeDairesi'ne tayin ettirildi.

    Hürriyetin ilanından sonra Murat Bey Mizan'ı tekrar çıkarmaya başladı. Fakat az bir zamaniçinde İttihat ve Terakki Partisi'nin hürriyetleri ihlal edici davranışma kar şı şikayetler başladı. Oyılın sonbahar ında Murat Bey Kamil Paşa'nın emriyle tutuklandı. … Murat Bey 31 Mart hadisesisırasında Serbesti, Sabah ve Volkan gazetelerinin yaptıklar ı yayınlara katılıyormuş izlenirnibıraktı, isyanın bastır ılmasından sonra bir süre Rodos'a gönderildi. 1914 yılında İstanbul'da

    Anadolu Hisar ı'ndaki yalısında öldü.

    www.altinicizdiklerim.com  10

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    11/38

     Mizan'ın birinci sayısındaki sunuş yazısı derginin yönünün bazı unsurlar ını ortaya koyuyordu.Makalede, o zamana kadar çıkmış olan gazetelerin yazılar ının yalnız İstanbul halk ınayöneltilmiş olduklannı ve taşra okurlar ının ihmal edildiği belirtiliyordu.

     Mizan'ın ilk sayısında görülen ikinci tema, Avrupalılar ın Türkler hakk ında kullandıklar ı "barbar "

    deyiminin yersizliğinin tahliliydi.

    Murat'ın "Türk" kelimesine verdigi ağırlık ilk defa -fakat ancak ar ızi olarak- Yeni Osmanlılar ınyazılar ında belirmişti. Onlar, "Türk", " Millet-i Osmaniye" ve " Millet-i İ slamiye" ifadelerini,aralar ında kesin bir ayr ım yapmadan kullanmışlardı. Fakat "Osmanlı" deyimini diğerlerinetercih ettikleri de anlaşılıyordu.

    Yeni Osmanlılar siyaset sahasını terk ettikten sonra şekillenmeye başlayan Türkçülük ak ımıysabaştan itibaren yönetimce büyük sempatiyle kar şılanmamıştı.

    Dili bir politik silah haline getiren gelişme yalnız Türkiye'nin hürriyetsizliği değildi. Avrupa'da heryerde dil aynı görevi yerine getirmeye zorlanıyordu. Örneğin Fransa'da Ferdinand Brunot'nunHistoire de la Langue Française'i yalnız bilimsel bir araştırma olarak değil vatanperverligiözendirici bir belge olarak yazılmıştı.

    Murat Bey de kendini savunma konusunda Yıldız'da bir tek Türk bulunmadığını, Padişah'ınHassa alayının Arnavutlardan, Çerkeslerden ve Araplardan oluştuğu ithamını yöneltiyordu. Bututum Mizan'a (Paris'te yayımlanan Mizan'a) Arnavut, Çerkes ve Arap asıllı Osmanlılardan birsürü protesto mektubu gelmesine neden olmuştu. Murat’ın kendini bu zor durumdankurtarmak için yazdığı makaleler ve genel olarak bu gibi sorunun ortaya çıkması İslamın

    Osmanlı İmparatorluğu binasının harcı olarak yavaş yavaş kuvvetini kaybettigini gösteriyordu.

    Türklük konusunu ortaya çıkardığı gibi, Mizan milli kültürün de korunmasına taraftardı. Genebu noktada askerlerin Murat'a kar şı duyduklar ı saygının bir unsuruyla kar şılaşıyoruz.

    Milli kültür kavramını Türkiye'de ilk ele alan Murat Bey değildi. Bir kültürün özelliklerinin ortadankalkmasıyla beraber bir milletin çürüyeceği fikri bundan önce de gene Yeni Osmanlılartarafından ele alınmıştı. Fakat o zamanlar kültürel bütünlüğün bozulmasından İslami unsurunkaybolması, şeriatten vazgeçilmesi kastediliyordu. Murat'ta fikir, Herder'in görüşlerini hatırlatanyar ı mistik bir renge bürünüyordu. Artık korunması istenen şeriat gibi somut bir unsur değil,

    milletin " ruhu", "maneviyatı", "özü" gibi soyut unsurlardı.

    Murat Bey’in getirdiği yenilik, bu sonucun yalnızca edebiyat ögrenimi aracılığıyla eldeedileceği ve fen öğreniminin ahlak bozucu olduğuydu. Bu teori, aslında Rusofillerin bazılar ınınileri sürdükleri bir fikirdi. Onlara göre fen öğrenimi insanlar ı materyalist ve sonunda da nihilistyapıyor, kendi toplumlar ının değerlerini inkar edici hale getiriyordu. Günümüzde "maddi" birgörüşe kar şı koyan ve toplumun "manevi" değerlerinin korunması gerektiği şeklindeki iddianınilk köklerini böylece Murat Bey'de bulmak mümkündür.

    Murat Bey'in fikirlerinde İslam siyasi bir koz olarak yer alıyordu. Daha önce Yeni

    Osmanlı’lardaysa İslam ilahi bir yol gösterici olarak ele alınıyordu.

    www.altinicizdiklerim.com  11

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    12/38

    Modern Türkiye'de, İslam’a bağlı kalan aydınlar arasında, İslamın bu tedafüi (savunmalık)kullanılışı bundan sonra gittikçe önem kazanacaktı.

     Mizan'ın kültür politikasının en kayda değer yanlar ından biri "püriten"liğiydi. Mizan her türlüeğlence ve iyi vakit geçirmeye kar şı ciddi bir şekilde cephe alıyordu. … Gerek Murat'ın milli

    enerjileri yönlendirecek bir edebiyata inanması, gerek okuyucular ına bedenlerini, sağlıklar ını ve düşüncelerini "temiz" tutmalar ını öğütlemesi, Batı uygarlığının beraberinde getirdiği "ütiliter "zihniyetin ve "verimli vatanda ş" yaratma çabasının bir belirtisiydi.

    Aynı görüş ayr ılığının başka bir belirtisi Namık Kemal'in İslam devleti yönetimine giren teokratikunsurlar ı İslamı politikanın bri üstünlüğü saymış olmasıydı. Ona göre, Allah, bu şekilde,müminlere siyaset işlerinde bile yardımlar ını esirgemediğini gösteriyordu.

    Murat Bey Osmanlı İmparatorluğu’nun 1876 harbinde yenilmesini toplumun bir ahlaki zaafına,kimsenin “vazifesini bilmemesine” bağlamıştı. … Genel olarak, kuvvetli bir "elit" kurma fikrinde

    o zamanlar Avrupa’da önemli olmaaya başlayan iki ak ımın izini görmek mümkündür.Bunlardan biri "elit"lerin toplumu “ahlaki” yönden pekiştireceklerini ve siyasi önderlik sorununuhalledeceklerini ileri süren tutum, ikincisi de Darvinizm'in sosyal düşünceye etkisidir.

    Burada Murat Bey'in eğitim tasavvurunda bulunduğu Osmanlı yüksek memur sınıfını Guizot'nun ele aldığı "bourgeoisi"yle bir tutamayız, fakat her iki olayda da yapılmaya çalışılan,devleti, orta seviyede bulunan, bilgili ve ahlakl ı bir zümreye emanet etmekti.

    Sosyal hayatın bir mücadeleden ibaret olduğu kanısı 19. yüzyılda iki büyük düşünürün, Marxve Darwin'in etkisiyle, siyaset konusunda düşünülenleri etkilemeye başlamıştı. Darwin'in

    " seleksiyon" kurarnma dayandınlan görüşlerden biri devlet içinde en kuvvetIilerin yaşamahakk ını kazandığıydı. Bundan da komşu devletlerle olan ilişkilerde kendi tarafının üsteçıkmasını sağlayacak olan önderlerin özel bir eğitime tabi tutulması sorunu çık ıyordu. Bu fikirde bir siyasi “elit”in zorunluluğu fikri üzerine eğilenleri artır ıyordu. Bunun yanında yeni birdemokrasi aleyhtarlığı da aynı meyveleri vermişti: 1884'te Mosca, ilk defa olarak, daha sonrageniş bir şekilde işleyeceği " siyası sınıf' (classe politiche) deyimini ortaya çıkarmış ve birdevletin yazgısını işlerini yöneten " siyasi"lerin kalitesine bağlamıştı. … Namık Kemal'in temelinancı halk egemenligi ilkesine bağlanıyorduysa Murat Bey'in temel inancı “ siyasi liderlikyapabilecek sınıf ı” yetiştirmekten ibaretti.

    Ahmet Mithat Efendi ahlaki normlara uymayı sırat köprüsünü geçmek noktasından değilçalışkan ve namuslu insanlarla dolu bir toplum kurma noktas ından değerlendiriyordu.Murat'ta da "ahlakilik" kendi için aranan bir değer değil, toplum mekanizmasının düzenliçalışmasını sağlayan bir " sosyal pekle ştirici"ydi. Gene bu noktada da Murat ve Mithat Efendigibi iki siyasi hasım esaslarda birleşiyordu.

    Murat'ın yazılar ında "asalak memur " fikrinin ne gibi gözlemlerine dayandığını ararsak, bununOsmanlı memurlar ının Abdülhamit yönetiminin yağmasına katılmalar ından doğduğunuanlar ız.

    Murat'a göre Osmanlı İmparatorluğu’nda reform sorunu şu veya bu azınlığa garantilersağlanmasına değil, bütün İmparatorlukta bir reformun uygulanmasına bağlıydı. Osmanlı 

    www.altinicizdiklerim.com  12

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    13/38

    İmparatorluğu'nda ezilen ahali arasında yalnız Hıristiyan ahaliye önem vermek büyükdevletlerin temel hatasıydı. Öte yandan Padişah da Arap vatandaşlar ı dar ıltmamak içinonlara özel ayr ıcalıklar veriyordu. Bu politika da doğru değildi. Reformun bütünİmparatorluğa yaygınlaştır ılmasının tek çaresi bütün unsurlar ın İttihat ve Terakki Cemiyeti'nidesteklemesiydi.

    DDÖÖRRDDÜÜNNCCÜÜ BBÖÖLLÜÜMM 

    OOSSMMAANNLLII GGAAZZEETTEESSİİ 

    Bizim için önemli olan, bu olaydan çok, Cenevre Jön Türklerinin liderlerini kaybettikten sonrabile Paris grubuyla birleşmeye çalışmamış olmalar ıdır. Bu itibarla,1900'e kadar uyarlı bir grupolarak faaliyetlerini devam ettirebilmiş olan Cenevre grubu ayr ı bir birim olarak ele alınmalıdır.

    Murat Bey'in Abdülhamit'le anlaşmasını kayıtsız şartsız bir teslim saymak yanlış olur. Murat Bey1897 ilkbahar ında hapsedilen Jön Türklerin durumuyla ilgili bazı koşullar ın yerine getirileceği

    vaadini aldıktan sonra İstanbul'a dönmüştü.

    Dikkate değer olan bir nokta eserlerini satma taktiğinin Jön Türklerden önce Yeni Osmanlılararasında başlamış olmasıdır.

    Böylece Rönesans devrindeki fikir eserleri çok zaman kudretli ve siyas ı bak ımdan önemli birkimsenin desteğiyle meydana geldiği gibi Yeni Osmanlılar da ancak bir "hami"nin yardımıyla,Mustafa Fazıl Paşa'nın serveti sayesinde örgütlü bir kuvvet olarak çalışabilmişlerdi. Osmanlı devletinde Abdülhamit devrinde de Türkler için tek servet kaynağı devletti. … Nedeni neolursa olsun idealleri para kar şılığında değiştirme ve "dondurma" tutumunun Jön Türklere

    büyük zararlar vermiş olduğu muhakkaktır.

    Sonunda İshak Suküti, Tunalı Hilmi, Abdullah Cevdet, Nuri Ahmet, Reşit, Halil Muvaffak, Akil veRefik Beyler Osmanlı'yı çıkarmak noktasında bir ilke karar ına vardılar.

    Burada dikkate değer olan bir nokta, Osmanlı'yı çıkaranlar ın Padişah'a kar şı bir hareketegeçmeden önce tıpk ı Murat Bey gibi Padişah'a isteklerini bildiren bir tasar ı göndermiş olmalar ıdır.

    Tunalı Hilmi Bey 1896'da Cenevre'de Osmanlı İhtilal Fırkası'nı kurmuştu. … Hilmi Bey gerçek bir

    "ihtilalci" niteliğini taşıyan birkaç Jön Türk’ten biridir.

    Zamanla Cemiyetin askeri erkanının bir k ısmının bu ateşin, ihtilalci fakat biraz da saf avazeleriBahaeddin Şakir ve Nazım Beylerin soğukkanlı ve düşünülmüş komiteciliğine dönüşecekti.

    Osmanlı'nın ilk sayılar ında, halka seslenebilmek için mümkün olduğu kadar basit bir dilkullanacağı vaadi Osmanlı'nın halk içinde etkili bir silah olarak kullanılmak istendiğinianlatıyordu. Bu sözlerin zımnen belirttiği bir husus, daha önce Jön Türklerin propagandalar ını yapmak için görevlendirdikleri Mizan ve Meşveret gibi organlar ın Komitece istenen derecedehalka inememiş olduğuydu.

    www.altinicizdiklerim.com  13

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    14/38

    Osmanlı'nın seslendiği "halk" daha çok Rumeli’de oluşmuş bulunan, az çok okumuş ve hayatdüzeyi az çok yüksek olan bir tür Osmanlı "orta tabaka"sıydı. Özellikle Bulgaristan'ın veMakedonya'nın o zamanki iktisadi durumunu açıklayan kaynaklar İmparatorluğu’un diğerk ısımlar ının aksine burada hem kültürü Türk olan ve hem de bir tür iktisadi geli şme sonucundabelini doğrultabilmiş bir orta sınıfın oluştuğundan söz ediyor.

    Osmanlı'nın seslendiği kütle Yeni Osmanlılar ın 1860'lar da seslendikleri kütleden çok farklıydı.Yeni Osmanlılar ın yazılar ı daha çok mesai arkadaşlar ının oluşturduğu bir zümreye yönelmişti.İkna etmek istedikleri "amme efkar ı" Babıali bürokrasisinden ve Batı fikirlerine itibar etmeyebaşlamış küçük bir azınlıktan ibaretti. Yeni Osmanlılar Osmanlı toplumunca seçkinleri iknaetmek istiyorlardı.

    Osmanlı'nın Osmanlı toplumunun bu daha derin tabakalar ına inmek ve daha geniş birkütleye seslenmek gayreti, ancak k ısmen başar ılı olabiliyordu. … Bir yandan soyut halk imajı için beslenen sevgi ve saygı hisleri, öte yandan somut, gerçek -ihtilalci propagandaya

    istendiği kadar ilgi gösteremeyen- halka kar şı bir tepki.

    Abdülhamit'e kar şı yöneltilen hücumlara itiraz eden Balkan Türkleri, bu hücumlar ı, aynı zamanda halifeye kar şı yöneldikleri için irkiliyorlardı. … Bir bak ıma Jön Türkler hücumlar ının bukadar basit ve kişisel bir plana intikal ettirilebildiğinden memnundular. Kendi programeksiklikleri kar şısında Padişah’ın şahsını küçültmekle yetinmek çok daha kolaydı.

    Jön Türklerin Türkiye'deki “basit halk”a bu şekilde doğan güvensizlikleri kendilerinde birmüddet sonra, kendi milletlerini tanımadıklar ı kanısını yerleştirecekti. Bu buluşun 1908'densonra ortaya çıkan bir sonucu Türklerin davranışlar ının altında yatan kültürel verileri keşfetme

    çabası olmuştur.

    Jön Türklerin halka kar şı duymaya başladıklar ı güvensizliği tespit elmenin bir diğer şekliOsmanlı askeri kuvvetlerinin 1898'de Girit'ten çekilmeleri dolayısıyla yazılan yazılara bakmaktır.Askeri kuvvetlerin çekilmesiyle beraber siviller de adadan göç etmeye başlamıştı. Osmanlı'yagöre sivillerin gösterdikleri tepki, en büyük yenilgiden beterdi.

    Murat Bey (Mısır) Mizan'ında İmparatorluğun dış ve iç etkilerle dağılmasına çok önem vermiştive genel bir reform programı uygulandığı takdirde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki çeşitli ırk,cins ve mezhep gruplar ına eşit haklar verileceğini belirtmek için geniş gayretler sarf etmişti. Bu

    teori Osmanlı tarafından da kabul edilmişti. Ancak tıpk ı Murat Bey'de olduğu gibi, Osmanlı'nında makalelerinde Türklerin Osmanlı İmparatorluğu’nun en mutsuz unsurlar ı arasındabulunduklar ı fikrinin genellemesi gazetenin üstüne aldığı görevler arasında oldukça ağırbasıyordu. … Cenevre Jön Türklerinin Padişah’a gönderdikleri tasar ıda bu husus şöyleyansıtılıyordu: "Türkler, geriye kalan bu millet açtı r, çıplaktı r, zulumdidedir. Muti, sabı rlı , halim-imüteenni olan bu kavm bazılar ınca miskin ve pek tembeldir. Türkler, hakikat-ı haldebüyüklerimizden birinin dediği gibi tüfeğin içindeki kur  şun gibi(dir)."

    Türklere verilen bu önemle daha sonraki İttihat ve Terakki şovenizminin arasındaki ayr ımı kaybetmemek son derece önemlidir. … Osmanlı devletinin azameti fikri kar şısında, o zaman

    birçok kimseler için milliyet duygusu bir kabile ihtilafına yol açan farklılık duygusundan başkabir şey değildi. Fakat, Osmanlıcılığa samimi olarak inanan birisi için Türkler, İmparatorluğun

    www.altinicizdiklerim.com  14

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    15/38

    kurucular ı olmalar ı dolayısıyla özel bir önemi haizidirler. Osmanlı'nın Türkçülüğünü böyle makulbir çerçeve içinde değerlendirmek gerekir.

    Bütün bunlar ın yanında Osmanlı'yı kuranlar ı birbirlerinden ayr ı etnik kökenlerden geldikleri veİttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kuruluşunda ve Mechveret'in meydana getirilişinde bunlar ı 

    uyum içinde yaşatma idealinin de rol oynadığı unutulmamalıdır.

    Osmanlı'da "vatan" … en eski anlamında, insanın doğduğu yer anlamında kullanılıyordu.Böylece imparatorluğun içinde her biri saygıya layık birkaç "vatan" bulunabiliyordu. Örneğin,Bedirhan Paşa'nın Oğullar ının Taşk ışla'da hapsedildikleri haberi verilirken buna vatanlar ınayani Kürdistan'a, yazdıklar ı bir mektubun neden olduğu anlatılıyordu.

    Osmanlı'nın yazılar ından edinilen izlenim bir Türk hegemonyası kurmanın bilinçli olarak önesürülmesinden çok Osmanlılık fikrinin uygulama kabiliyeti olmadığını gösteren veİmparatorluğun daha da parçalanacağını hissettiren gelişmeler kar şısında duyulan panik ve

    onu izleyen kendi içine çekilmedir.

    O zamana kadar özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet işleriyle uğraşmanın bir uzmanlıkkonusu olduğu görüşü egemendi. Jön Türklerin kendilerine yol gösterici olarak başlangıçtaseçtikleri kimseler de devlet yönetimiyle şu veya bu şekilde bir ilgisi olmuş kimselerdi. Şimdi,asker doktorlar politika yapmayı, muhalefetin hareket hattını tayin etmeyi kendi üstlerinealmışlardı.

    1890'larda Marksistler arasında da Plekhanov gibi salt teorici Marksistler de yerlerini yavaş yayaş daha çok "ajitatör " olarak başar ı gösterebilen insan tiplerine terk ediyorlardı.

    Hilmi Bey'in şiddet usulünü kullanmayı yaymasının yanı başında, Cenevre Jön Türklerinin, artıkCemiyeti Murat Bey gibi "profesyonellere" bırakmamalar ı, izlediğimiz gelişmelerin en önemlinoktalar ından biridir. … Daha sonra Bahaeddin Şakir Bey, Sabahattin Bey'le olan çatışmasırasında bu sabırsızlığın tipik bir örneğini verecekti: “(İlm-i içtima'ın) hey'et-i içtimaiyemizetatbikine gelince, bugün, (bu ilim) bir deva-yı acil ve müessir olabilir mi? Şimdiye kadar vukuagelmi ş ihtilallerin, inkılaplar ın hangisini "fenn-i içtima" husule getirmi ş? Fenn-i içtima sükun veasayi ş içinde bulunan hür bir memlekette tatbik olunabilir, ate ş içinde yanan bir memleketteilac-ı müessir ve acil olamaz.”

    Girit'in kaybedilmesinin meydana getirdiği derin psikolojik yara ve Jön Türklerin Avrupadevletlerine kar şı k ırgınlık ve k ızgınlıklar ının derecesi ancak Osmanlı'nın bu konudaki yazılar ı okunduğu zaman belli olur. Bu eleştirilerin tonu daha önce Mizan'da çıkan bu tiptekiyazılardan çok daha sertti. Bu davranış, Osmanlı'da daha sonra geliştirilen Avrupa"hümaniterliğinin" ve "adaletinin" yalnız riyakarlıktan ibaret olduğu şeklinde ileri sürmeyebaşlayacağı bir tezin başlangıcıydı. Osmanlı'ya göre Batı'nın Osmanlı İmparatorluğu'na kar şı davranışı Haçlı seferlerinin devam ettiğini gösteriyordu. Modernleşme sürecine katılanülkelerde sık sık görülen bir tema olan Batı’nın ahlaki düşüklüğü konusu da ayr ıca işleniyordu.

    Rusya Osmanlı’nın en önemli dış düşmanı sayılıyordu.

    www.altinicizdiklerim.com  15

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    16/38

    1908'den sonra, Jön Türklerin Almanya'yla kurduklar ı sık ı ilişkinin ışığında Osmanlı'nın kesin birşekilde Alman aleyhtar ı olmuş olması özel bir önem kazanmaktadır. Gene bu noktada daAlmanlara kar şı yöneltilen eleştirilerin temelini Alman kapitalistlerinin Anadolu'daki faaliyetlerive bu arada Bağdat demiryolunun inşa edilmesiyle ilgili olarak verilen "kilometre ba şına gelir "garantisi oluşturuyordu. Öte yandan ne Almanya'dan alınan borç ve ne de Alman

    uzmanlar ın Türk ordusuna sokulması tasvip ediliyordu.

    Osmanlı hükümetinin Arnavutluk'a yeter derecede önem vermediği için Arnavutlar ın enbüyük isteğinin artık Osmanlılardan ayr ılmak olduğu söyleniyordu. … Rekabet halindebulunan Rum ve Bulgar kiliselerinin sarf ettikleri gayrete kar şılık Osmanlılar hiçbir girişimdebulunmuyorlardı. Bu kültür kaymalar ını önlemek yolunda yazar ın önerdiği çarelerden biriayinlerin Türkçe yapıldığı bir Osmanlı milli kilisesinin kurulmasıydı. Osmanlı, hiçbir Osmanlının"lisanına, kavmiyetine" dokunmak niyetinde olmadığını belirterek bu çareyi reddediyordu.

    1898-1900 yıllar ı boyunca Osmanlı’ya gelen birçok mektup İmparatorluğun bu suretle içerden

    bölündüğünü ikaz ediyordu. Bu arada Kürdistan'da aynı şekilde gelişmelerden söz ediliyordu.… Osmanlı’nın soğukkanlılığını korumasına rağmen 1902'ye kadar biriken bu k ırgınlıklar ın,birinci Jön Türk Kongresinde nasıl "müdahaleci" ve “adem-i müdahaleci” gruplar ınoluşmasıyla sonuçlandığı da kolayca anlaşılıyor.

    1902'de, Derviş Hima'nın artık İtalyanlar ın himayesini aradığı ve bağımsız bir Arnavutlukkurmak istediği biliniyordu.

    Askeri okullarda … Temo'ya göre öğrenciler birbirlerini iyice tanımadan önce vakitleriniİslam’daki çeşitli mezheplerin tarihini tartışmakla geçirmiş, birbirlerini tanıdıktan sonra asıl ve

    samimi ilgilerinin dine değil politikaya gittiğini keşfetmişlerdi.

    Osmanlı'da görülen laik düşünce başlangıçlar ının belki en açık ifadesi Mısır'da hürriyetçiulema tarafından çıkar ılan Kanun-ı Esasi’ye yönelttikleri "gev şeklik" ithamıydı. … İslammedeniyetinin de burada uyuşturucu bir rol oynamış olduğu zımnen ifade ediliyor. Amaç,İslami medeniyetin hala etkisini koruduğu yerlerde bir duraklama olduğunu göstermektir. …Acaba bir hükümdar ı değiştirmek bir rejimin niteliğini değiştirmek için yeterli midir, yoksa sorunaslında yeni bir medeniyeti benimsemek sorunu mudur?

    Daha önce Yeni Osmanlılar toplumun gerilemesinin nedenlerinden biri olarak Şeriat'a önem

    vermemeyi, fazla "frenkle şmi ş" olmayı ileri sürmüşlerdi. Şimdi, aynı gerileme, topluma kar şı sorumluluk eksikliği, sosyal ahlak eksikliği açısından ele alınıyordu.

    Bu laikleşme hareketini ortaya çıkarmakta kar şılaşılan zorluklardan biri Osmanlı'dakimakalelerin hepsinde gözüken yapmacık İslamcılıktır. Bunlar ın arasında örneğin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son İslam devleti olduğu ve Abdülhamit'in politikasının onun da ortadankalkmasına yol açacağı şeklindeki tez vardı.

    Bu sabırsızlığın pratik ifadesi de, Tunalı Hilmi Beyin kendini anar şistler kadar terör usullerinikullanmaya hazır sanmasıydı. Teorik ifadesi Osmanlı'da beliren bir ihtn~ı teorisiydi. …

    www.altinicizdiklerim.com  16

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    17/38

    Genel olarak Osmanlı'da gördüğümüz en önemli gelişmelerden biri genç subaylar ın arasında"ahlak-ı içtimaiye" gibi, ümmet kavramının yerine geçmeye aday, laik bir toplum anlay ışındanesinlenen deyimlerin kullanılmaya başlanmasıdır.

    "Kıyam" isimli makaleden sonra, Osmanlı zaman zaman okuyucular ını ihtilal yapmaya teşvik

    etmişti, fakat 1900'e kadar bu propaganda hiçbir sonuç vermemişti. 1900'den sonra, ihtilalcilikhakk ında Osmanlı'da söylenenlerle hemfikir olan fakat diğer birçok bak ımlardan CenevreJön Türklerinden ayr ılan yeni bir hürriyetçi kişi Jön Türklere katıldı. Bu, Prens Sabahattin Bey'di.Ciddi bir “kıyam” hazırlığı yalnız onun yönetimi altında 1903'te gerçekleştirilebildi.

    Bir süre sonra Osmanlı'nın başına -Jön Türkler arasında yeni bir bölünmeye sebebiyet verecekolan- Prens Sabahattin geçecekti.

    Osmanlı'nın Jön Türk gruplar ının fikri yelpazesinde "merkezi" bir yer tuttuğu söylenebilir.Solunda Tunalı Hilmi Bey'in sonradan çıkaracağı İntikam gibi tamamıyla ihtilalci bir dergi,

    sağındaysa ulemadan önce Hoca Muhittin Efendi'nin ve sonra da Hoca Kadri Efendi’ninçıkardıklar ı Kanun-ı Esasi bulunuyordu. … Mechveret'le Osmanlı arasındaki fark daha çok sivilçevrelerin uzun vadeli ve daha derin anlamda Avrupalı reform görüşüyle Askeri Tıbbiyelilerindaha yüzeysel fakat daha dinamik görüşleri arasındaki farktır. Zamanla Cenevre grubundanAbdullah Cevdet Bey, Ahmet Rıza'nın görüşüne çok yaklaştı.

    Ellerindeki paralar tükendiğinden Osmanlı'nın üç ana yazar ı İshak Suküti, Dr. Abdullah Cevdetve Tunalı Hilmi Beyler, devlet memuriyetini kabul etmeye karar vermişlerdi. Osmanlı Jön Türklerarasında arka planda kalan bir yardımcıya Ethem Ruhi'ye (Balkan) bırak ıldı.

    Osmanlı'nın, yazarlar ından üçü de maaşlar ından ayırdıklar ı paralarla Osmanlı'nın çıkmayadevam etmesini sağladılar.

    Cenevre Jön Türkleri dağıldıklar ı sırada hareketi bir noktaya toplayacak bir gelişme olmuştu.Bu gelişme, Abdülhamit'in kayınbiraderi Damat Mahmut Celalettin Paşa'nın Türkiye'denkaçmasıydı. Oğullar ı prens Sabahattin ve Lütfullah Beylerle Paris’e gelen Mahmut Paşa olayı Jön Türkler arasında birtak ım umutlar ın yeniden parlamasına sebebiyet vermişti.

    Mahmut Paşa’yı … İshak Suküti ziyaret etmeye gelmiş ve Osmanlı’nın sahipliğini Paşa'yadevretmişti. Böylece Mahmut Paşa Osmanlı’nın giderlerini de üstüne alıyordu.

    1902 Kongresi'nde "müdahale" tezini destekleyen Sabahattin Bey'in tezinin "adem-imüdahaleciler " tarafından kabul edilmeyişi sonunda normal bir fikir anlaşmazlığıdır. Fakat bufikir anlaşmazlığı Sabahattin Bey'e kar şı yöneltilen hücumlar ın şiddetini izah etmemektedir. Buşiddet Sabahattin Bey'in yalnız "müdahaleci"lere dahil olmasından dolayı değil, kendi etnikgrubunu eleştirmesinden ileri geliyordu. Jön Türk askeri erkanı için bu eleştiri bir tür "vatanhainliği" oluşturuyordu.

    www.altinicizdiklerim.com  17

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    18/38

    BBEEŞŞİİNNCCİİ BBÖÖLLÜÜMM 

    AAHHMMEETT RRIIZZAA BBEEYY VVEE MMEE Ş ŞV V EERREET T  

    Rıza Bey’in en önemli rakiplerinin bile tasvirinden elde ettiğimiz soğukkanlılık ve sebat izlenimiRıza Bey'in yirmi yıla yak ın bir süreyle Jön Türklere nasıl önderlik edebilmiş olduğunu

    anlatmaktadır.

    Ahmet Rıza Bey 1859 yılında Boğaziçi'nde Vaniköyü'nde doğmuştu. Babası, "İngiliz" Ali Bey,Ahmet Rıza'nın çocukluğunda Konya’ya sürülmüştü. Rıza Bey'in, Avusturyalı annesinin etkisisonucunda genç yaşta Batı'yla ilgilenmiş olması muhtemeldir.

    Ahmet Rıza Bey'in babasına verilen "İngiliz" lakabı İngilizlerle olan ilgisinden çok Kır ım Harbi'nden sonra kalitelieşyalarda olduğu gibi, yüksek nitelikleri olan kimseler için "İngiliz" deyiminin kullanılmasından gelmiştir. 

    Anadolu köylüsünün ak ıbeti hakk ındaki bu düşünceler, Ahmet Rıza Bey’in Fransa'da ziraat

    öğrenimi yapmayı

     istemesiyle sonuçlandı

    . … Sermaye bulamadı

    ğı

    ndan ve "emn ü asayiş"yerleşmediğinden yeni ziraat teknikleriyle ziraat yapma isteğinin yerine getirilmesinin imkansızolduğu sonucuna vardı. Bunun üzerine, Ahmet Rıza Bey bu kadar geri kalmış olan kenditoplumunu eğitim yoluyla uyandırmaya karar verdi. … Bursa Maarif Müdürü oldu. … 1889'daFransız İhtilalinin Yüzüncü Yıldönümü dolayısıyla açılan sergiye görevli olarak kendini tayinettirmeyi başardı. Paris'e gelince “modern fikir akımlar ını daha serbest bir şekildeinceleyebilmek için” istifa etti. Kendi ifadesine göre o zamanlar bile "pozitivizm"in etkisialtındaydı.

    Pozitivizm … bir toplum "bilimi" meydana getirme çabası, fakat aynı zamanda kurulu düzene

    inanması

     ve insanlar ı

    n haklar ı

    ndan söz edileceğine, insanlar ı

    n topluma kar şı

     vazifelerinden sözedilmesine verdiği önem dolayısıyla III. Napolyon devrinin muhafazakar ve maddiyatçı hodbinliğinin temel direklerinden biri olmuştu.

    Kuruculardan biri olan Albert Fua'ya göre kuruculardan her birinin ayr ı bir dinden olmuş olması, kurucular arasında, kurmak istedikleri birliğin simgesi olarak kabul edilmişti.

    Kesinlikle bildiğimiz bir şey varsa o da Ahmet Rıza Bey'in uzun vadeli, soğukkanlı, kendi çevresiiçin bazen kritik ve genel olarak laik düşünce tarzının Komite'yle kendi arasında şiddetli biranlaşmazlık havasına sebebiyet verdiğidir ... Murat Bey’in, 1897 yılında Türkiye'ye dönüşündensonra, İttihat ve Terakki askeri erkanının Cenevre'de kalmaya ve kendi dergisini çıkarmayakarar vermesi üzerine Ahmet Rıza Bey artık düşündüklerini serbestçe ifade etmek fırsatını eldeetti. Bu itibarla 1897'den sonraki yazılar ı özellikle üzerinde durulmaya değer.

    Ahmet Rıza Bey Cenevre Jön Türkleriyle hiçbir zaman bağlar ını tamamen kesmedi. Fakatonlara bir hayli yüksekten baktığı anlaşılıyor. … Padişah'ın, yazılar ını ve dergilerini satınalacağını 1897 yazında keşfeden Jön Türkler bundan sonra yıllarca dergi kurmayı parasağlanacak bir şantaj aracı saymaktan kendilerini alamamışlardı. Ahmet Rıza Bey'inyazılar ıysa satılık değildi.

    Zamanla Ahmet Rıza stratejisini değiştirmiş ve kendini daha k ısa vadeli bir propagandaçabasına, Makedonya'daki subaylar ı harekete geçirecek faaliyetlere vermişti. … BahaeddinŞakir ve Talat Paşa gibi kimseler az bir zaman içinde kütlelere şekli bazı ödünler vermek

    www.altinicizdiklerim.com  18

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    19/38

    zorunluluğunda olduklar ını görerek halk ın sempatisini kazanmak için bu isteğine boyuneğdiler. Bu durum kar şısında beş vakit namaz k ılmadığını itiraf edebilen tek kişi olan AhmetRıza Bey, İttihatçılar ın bu ilke fedakarlığına katılmadığı için gençlik tarafından bile eleştirildi.

    Siyaseti uzmanlara bırakma zorunluluğu kendiliğinden ortaya çık ıyordu. Ahmet Rıza Bey'in bu

    pozitivist-materyalist dünya görüşünün bir diğer sonucu bireylerin ihtiyacının maddi dünyaylasınırlandır ıldığı fikriydi. … 1990'larda, Osmanlılar ın içinde bulunduklar ı koşullar bak ımındanyapılması gereken iş " ziraat ve sanayinin" geliştirilmesiydi. Halk ın bu zorunluluklar ı anlayabilmesi için eğitim düzeyinin yükseltilmesi gerekti. Burada Marx'ın düşüncesinin biryönüne ne kadar yaklaştığımızı hissetmemek mümkün değildir.

    Ahmet Rıza Bey “ zühd ü takva perdesiyle fikir ve niyetini örten ve halkın cehlinden ve zaaf-ı kalbinden istifadeye çalı şan mürailere ve münaf ıklara” kar şı yöneliyor, tekke şeyhlerine kar şı cephe alıyordu. … Comte'a göre, gelişme, ancak toplumun sosyal gelişme evresini kar şılayandüzen şekli yerleştikten sonra harekete geçebilirdi. Ahmet Rıza Bey'in, Osmanlı toplumunu

    pekleştirmek, birimlerini daha uyarlı hale getirmek, dağınıklıktan kurtarmak kategorisine girenbütün düşüncelerinin esası Comte'culuğun bu unsurudur. … “Bir hükümdar-ı zalimin  şeriatı idare-i hükümeti ve ahlak-ı umumiyeyi pek çabuk bozabilir. Çünkü y ıkmak kolaydı r. Lakinahval-i idaresi bozulmu ş bir devleti ve ahlak ve efkar ı kı smen fesada uğ ramı ş bir milleti az zaman içinde ı slah etmek kabil değildir ...” … Tekke şeyhleriyse "ahlak ve efkar ı" fesadauğratan bir unsur olarak çalışıyorlardı.

    Ahmet Rıza Bey'in -bütün beklenenlerin aksine olarak- yazılar ının çoğunluğunda İslam’ı savunması da bu yönden değerlendirilmelidir. Ahmet Rıza Bey İslami dogmaya bir fikir olarakhiç değer vermemekle beraber, sosyal bir harç olarak son derece önemli say ıyor ve yapısı 

    itibariyle sosyal gelişmeye Hıristiyanlıktan daha elverişli buluyordu. … Önemli nokta teorisindeİslam’ı bir engel saymamasıydı. Comte da insanlar ı harekete geçiren unsurlar ın "fikirler "olduğunu ifade ederek dini inançlar ın ciddiye alınmasını salık vermişti.

    Böylece pozitivizm, evrenselliği bak ımından, birçok gelişmemiş memleket aydınlar ının dahasonra Marksizm'de bulacaklar ı teselliyi sağlıyordu. Öte yandan Ahmet Rıza Bey’in Marksizm’ekar şı bir ilgi duymamasını da Marksizmin dine hiçbir yer ayırmamış olmasında aramalıyız.

    Ahmet Rıza Bey'in yazılar ında, Türklere, Müslüman olmalar ı dolayısıyla yöneltilen barbarlıkithamının ne kadar şiddetli bir tepki yarattığını görebiliyoruz. Rıza Bey'e göre, İslam’ın bu

    şekilde kötülenmesi misyoner propagandasının sonucuydu.

    İslam’ın bir "barbar "lar dini olmadığını göstermeye yönelen fikirlerin yanı başında Ahmet RızaBey İslam’ın siyasi bak ımdan gelişmeye elverişliliği üzerinde duruyordu. Kendi ifadesiyle, İslam,“Cumhuriyetçi rejime hiçbir şekilde dü şman değildir. Aksine, ancak Millet Meclisi taraf ından seçileni lider olarak kabul eder.”

    Cumhuriyet konusu bundan sonra Ahmet Rıza Bey'in yazılar ında hemen hemen hiçrastlanmayan bir temadır. İlk yazılar ında ele alınmış olması o zamanlar daha radikal bazı eğilimlerin bir ifadesi olmuş olabilir. Genellikle bundan sonraki yazılar ında Türkiye'deki rejimin

    meşruiyeti sorunu ele alındığı vakit ana nokta Padişah'ın seçimle işbaşına getirildiği ve biatmerasiminin halka onu hal’etme hakk ını verdiği fikridir.

    www.altinicizdiklerim.com  19

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    20/38

    “Prensip itibariyle Halife, serbestçe seçilen bir diktatördü. (Roma'daki “diktatör” manasında).Kendisine mutlak bir salahiyet bağı şlanıyordu, fakat hareketlerinden de halkın önünde mesultutuluyordu. … Milletin itibar ı sayesinde ve muvafakatiyle sonradan Halifelik ve saltanatveraset suretiyle intikal etmeye ba şladı. … Her şeye rağmen, bugün, hala yeni bir Sultanahükümdarlık kudreti tevcih edildiği zaman halkın takdisine muhtaçtı r. Bu takdis biat ismini alan

    bir merasim şeklinde tecelli eder. … İ sIam hukukuna göre Halife bu kayıtlara riayet etmezseUlema şikayet hakkın sahiptir ve hatta Padi şah'ı hal'edebilir.”

    Halifeliğin bir tür meşruti monar şi olduğu fikri daha önce Yeni Osmanlılarca da ileri sürülmüştü.Ahmet Rıza'nın İslam’ı sosyal bak ımdan ilerlemeye uygun bir zemin sayması tezine onlar ın dayazılar ında rastlamak mümkündür. Örneğin, Namık Kemal, camiin bir ibadet yeri olduğukadar cemaat için bir toplantı yeri görevini gördüğü ve camide vaizlerin halk ı sosyalbak ımdan yararlı yönlere götürmeleri gerektiği noktasını işlemişti.

    Türkçe Me şveret, 1895 yılı sonundan Mizan'ın Osmanlı İttihat ve Terakki Komitesi'nin Türkçe

    resmi organı olarak ilan edildiği 1897 yılı başına kadar düzenli olarak çıkmıştır.

    Türkçe Me şveret'i incelediğimiz zaman, derhal gözümüze çarpan noktalardan biri yazılardaki" şikayet" unsurunun önemidir.

    Burada otuz yıllık bir fikri atlama yaparsak Atatürk'ün reform konusunda düşünülenleregetirdiği son derece önemli bir unsuru ayırabiliriz: Jön Türklerin iktidara gelişinden sonra da" şikayet" edebiyatı ortadan kalkmamıştır. Ziya Gökalp'ın bir dereceye kadar pozitif birmecraya götürmek istediği reform fikriyatında bu " şikayet" havası her şeye rağmen 1920'lerekadar egemen olmuştur. Atatürk'ün getirdiği en önemli yeniliklerden biri bu havayı tamamen

    ortadan kaldır ıp "inleyi ş" edebiyatının yerine olumlu, sorunlar ın özüne önem veren bir reformanlayışı yerleştirebilmiş olmasıdır.

    " Millette böyle duygular ancak talim ve terbiye ile uyanı r."İfadenin "ahali"ye yukardan bakan ve kendinden emin edası doğrudan doğruya pozitivizminbir sonucuydu. Ahmet Rıza Bey Batı'nın bazı sırlar ını bildiğini ve herkesin kendi göstereceğiyoldan yürümek zorunda olduğuna samimi olarak inanıyordu. Fakat bu samimi inanç damesai arkadaşlar ıyla beliren anlaşmazlıklar ı doğurmakta başta geliyordu.

    Buna benzer bir kendine güveni Me şveret'te Ahmet Rıza Bey'in mesai arkadaşlar ından Doktor

    Nazım Bey'in yazılar ında da görmek mümkündür.

    Rıza Bey'in en çok önem verdiği nokta eğitimdi. Bunun hemen arkasından çalışmaya verilendeğer geliyordu.

     Me şveret'te milliyet sorunuyla ilgili ilk makalenin Halil Ganem taraf ından yazıldığını görüyoruz.… Makalede görülen "Osmanlıcı" tutum, Jön Türklerin düşüncelerinin aldığı en somutşekillerden biriydi. Jön Türklerin görüşlerinin en kolay tespit edileni de budur.

    Balkanlar'daki mahalli komitelerin Ahmet Rıza Bey'in dinsizliğinden şikayet ettikleri bir sırada

    Hoca Kadri'nin yazılar ının Me şveret'te çıkması bu dergiye muhtaç olduğu dini prestijin cilasını sağlıyordu.

    www.altinicizdiklerim.com  20

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    21/38

     Türkçe Me şveret'te çıkan makalelerin tümüne bakarsak Osmanlı İmparatorluğu’nunparçalanması sorunuyla ilgili olarak Batı devletlerinin müdahalesi, kapitülasyonlar veErmenilerin de ittifak ını sağlamak suretiyle Ermeni sorununun çözümü konular ına özellikleağırlık verildiği anlaşılıyor. … Ahmet Rıza Bey Ermeni komiteleriyle bir anlaşmaya varmak için

    üstün gayretler sarf etmişti. … Genel olarak, ilk çıkan sayılar ından itibaren Me şveret içsorunlar ın çözümü için dış kuvvetlere müracaat etmenin sak ıncalar ı üzerinde durmuştu.

    Aynı sorunun bir diğer yönü Ahmet Rıza Bey'in "reform" kelimesini, Osmanlı İmparatorluğu’ndayaşayan belirli bir unsura bağışlanan garanti veya ayr ıcalıklar anlamında, reddetmesiydi.Ona göre "reform" Osmanlı İmparatorluğu’nun tümünü ilgilendiren bölünmez bir bütündü.

    Bu tip makalelerin en önemlilerini Halil Ganem yaz ıyordu. Yazılar ında, diğer yazılar ın o kadarkesin bir şekilde açıklamadıklar ı emperyalizm aleyhtarlığı kolayca teşhis edilebilir.

    Ahmet Rıza Me şveret'in yayınlanmasından az sonra Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti'ninşiddet usullerine hiçbir zaman başvurmayı düşünmediğini bildirmişti.

    Padişah'a kar şı yapılan propagandanın ne " sultanlık" kurumuna ve ne de halifeliğeyöneldiğini burada hatırlamak gerekir.

    Durumun ıslahat sayesinde düzeltilmesi pekala mümkündü. Ahmet Rıza Bey bunainanıyorduysa milliyetçilik ve " separatizm" ak ımının ne kadar patlayıcı bir madde olduğunuanlamadığını gösteriyordu. … Bu tutum, "millet" kavramının ("millet" ten sık sık söz eden) JönTürkler tarafından bile anlaşılmamasından, deyimin Osmanlıca’daki anlamıyla

    kullanılmasından ileri geliyordu.

     Me şveret'in Fransızca ekinin programında: "Şark medeniyetinin orijinalitesini muhafaza etmekve bu sebeple Garptan yalnı z ilmi geli şmelerin genel neticelerini almak, yalnı z hakikatenmezcedilebilecek ve bir milletin hürriyete doğ ru yürüyü şünde bizim olacak" unsurlar ı ithaletmekten söz ediliyordu. Bu düşüncenin temelinin Comte'un, medeniyetleri zedelemedengelişme sürecine katma fikri olduğu muhtemeldir. Ancak, burada İttihat ve Terakkiçevrelerine de hitap eden, onlar ın Osmanlılar ı üstün tutma isteklerine yönelen bir yan vardı.Bu bak ımdan Ahmet Rıza'nın Comte'cu "gelenekçi"liğiyle İttihat ve Terakki'nin askeri üyelerinin"Osmanlılığın şanını kurtarma" isteği aynı yönde çalışıyordu.

    Comte'un ihtilal aleyhtarlığı sabittir ve Ahmet Rıza Bey'in bu konuda yazdığı makalelerintemelini Comte’dan gelen fikirler oluşturur. Geriye kalan Jön Türklerin daha çok operetgösterileri düzeyinde bomba satın alma, payitahta fedai gönderme, silah kaçakçılığınagirişme gibi faaliyetlerin yanı başında Ahmet Rıza Bey'in bunlardan uzak duruşu, ciddiyetihakk ında en değerli delillerden birini sağlamaktadır. Mechveret'te teorik nedenlerin yanı başında kanlı bir ihtilalin memlekete yararlı olmayacağı fikrini savunmak için verilen bir diğerneden de kanlı bir ihtilalin tek sonucunun yabancı devletlerin müdahalesinin olacağıydı.

    “Reform haykı r ı şlar ı yükselterek bu reformlar ın şu veya bu bölgede bugün Kürdistan ve Girit'te,

    yar ın Makedonya'da tatbik mevkiine konacaklar ını belirtmek semeresiz ve hayali birte şebbüstür.”

    www.altinicizdiklerim.com  21

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    22/38

     Mechveret'e göre, Ermeni Komiteleri Avrupa'nın tek yanlı müdahalesini sağlamak için1896'da Osmanlı Bankası'nda bomba olayını planlamışlar ve bu müdahalenin sağlanmasınaTürk-Ermeni ilişkilerini feda etmişlerdi. Öte yandan, Mechveret Abdülhamit'in ayaklanmalar ı kanlı bir şekilde bastırmış olmasını protesto ediyor ve böylece İttihat ve Terakki Komitesimilitanlar ının da tepkilerine yol açıyordu.

    Sonradan Rus Komünist Partisi olarak faaliyet göstermeye başlayan Rus Sosyal Demokrat İşçiPartisi’nin milliyetler sorunu hakk ındaki tutumu işlevsel bak ımdan İttihat ve Terakki Partisi'ninkar şılaştığı milliyet sorununu hatırlatmaktadır.

    Pozitivizm Ahmet Rıza Bey'in fikirlerinde, analitik ve işlevsel bak ımdan, Marksizmin Lenin'infikirlerinde işgal ettiği mevkie benzer bir mevki işgal ediyordu. … Her iki öğretideki evrensellikunsuru kar şısında mahalli farklılaşmalara saygı, modası geçmiş ve gereksiz bir davranış halinegeliyordu. Fakat her şeye rağmen, Comte'un derin hümanizmi ve itidale sevk edici tarafı Ahmet Rıza Bey'in “birlikte temin etme” yolunda çok daha yumuşak davranması sonucunu

    doğuruyordu.

    Rıza Bey İslam’a büyük bir önem veriyordu. … İslam, Doğu'da politikanın en mühimamillerinden biri sayılmalıdır. Genel olarak herhangi bir din toplum içinde bar ış sağlayıcı biralet olarak kullanılabilir ... “Hakikat şudur ki din cemiyette temel bir rol oynar. Din, milletinmukadderatı üzerinde fevkalade büyük bir tesir icra eder. Birçok çatı şma ve derin dü şünceye sebebiyet verir. Bunun içindir ki her hükümet (dine) büyük bir ehemmiyet vermekmecburiyetindedir. … Comte'un söylediğine göre, iki kuvvetin ayı r ımı temel prensibi (din ve siyasetin ayr ılması ) yalnı z ikisinin de bir tek şahı s veya sınıfta toplanmasını men etmektedir.Doğ ruluğuna şüphe olmayan bu prensip (ise) Papalığın bu kuvvetleri toplamadaki

     suiistimallerini öngörmektedir ... Fakat bizde bu iki kuvvetin birle şmesi aynı mahzurlar ı ortayaçıkarmamaktadı r. Zira ruhani  şef kanunlara ve ulemanın tavsiyelerine tebaiyet eder.”

    Bu ifadeler Ahmet Rıza Bey'in geleneğe verdiği değerin bir belirtisidir, Ancak bu gelenekçiliğinköklerini Comte'da ararken bir diğer noktayı da gözden kaçırmamamız gerekir. 1890 yıllar ı,Avrupa'nın, kendi yarattığı medeniyetten yavaş yavaş kuşkulanmaya başladığı bir devirdi.

    1896 yılı yazında bile, Rıza Bey, Batı devletlerinin kapitülasyonlar ı ve yabancılar ın ayr ıcalıklar ını korumak istedikleri için, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki milliyet sorununa bir hal çaresi bulmakniyetinde olmadıklar ını söylüyordu.

    “Padi şah demiryolu hatlar ı dö şemi ş ve rejimler tesis etmi ş se bu şekilde hareket etmekten birçıkar gördüğündendir. Bu çıkar Türkiye'nin çıkar ı değil, halkı ve memleketi sı rayla istismaretmek amacıyla kendini tahtta muhafaza eden kozmopolit kliğin çıkar ıdı r.”

    Ahmet Rıza Bey'in o zamanlar gösterdiği tepkiyi yaratmakta gün geçtikçe önem kazanan" Avrupalılar ın ı rki üstünlüğü" fikrinin önemli bir rol oynamış olduğu anlaşılıyor. Fakat ırkdüşüncesinin sosyal Darvinizm ilkelerine kar ışarak meydana getirdiği yeni öğreti, bu ak ımlaraitiraz eden Ahmet Rıza Bey'i bile etkilemekten geri kalmıyordu. Böylece Rıza Bey bile "kantemizliği"nden ve "karakter asaleti"nin ırsiyet yoluyla geçtiğinden söz edebiliyordu.

    www.altinicizdiklerim.com  22

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    23/38

    Genel olarak Ahmet Rıza Bey'in başlangıçtaki iyimserliğinin zamanla ne kadar değiştiğiniBahaeddin Şakir Bey'in etkisi altında kalmaya başladığı sıralarda yazdığı bir makaledegörebiliriz.

    Ahmet Rıza'nın Sosyalist Kongresi'nde desteğinden şükranla söz ettiği Hollanda Delegesi Van

    Kol'un "geçici bir despotizm" fikrini o zamanlar savunduğunu hatırlarsak Ahmet Rıza'nın temelgörüşlerinin, Comte'dan esinlenme olsun veya olmasın, zamanının totaliter-öncesi görüşleriylene kadar uyduğunu anlar ız.

    “İnsan tabiatını incelemi ş olan herkes, insanın, ihtiyaçlar ını en kolay yoldan gidermeye çalı şanegoist ve tembel bir hayvan olduğunu bilir. Allah ve jandarma korkusu olmasa, h ı rsı zlık tabiitemayüllerinden uygun davranı ş olurdu.”

    Rıza'nın parlamenter devlet yönetimine kar şı hislerini anlatmaya çalışmanın en k ısayollar ından biri hocası Lafitte’nin bu konuda düşündüklerine bakmaktır. … Gene aynı 

    derecede açık olan bir ilke hükümet etmenin, özü itibariyle yürütme kuvvetinde toplandığıdır.Yapısı itibar ıyla bu kuvvet, mahalli veya özel çıkarlardan kendini sıyır ıp her yerde başkaldıranözel çıkarlara kar şı kamu çıkarlar ının galip gelmesini sağlayabilecek tek kuvvettir.

    Bütün bunlar ı söyledikten sonra, Lafitte tek bir "hükümet" partisinin kurulmasını öneriyor vebununla beraber politikacılar için bir "elimination energique"e gidilmesini salık veriyordu.

    Burada Murat Bey'in fikirlerine ne kadar yaklaştığımızı görüyoruz. Avrupa'da demokrasiye kar şı duyulmaya başlanan kuşku her iki adam üzerinde de etkisini gösteriyordu. Bizzat R ıza Bey'indevlet yönetimini bir elit'in eline teslim etmesini öngören fikirleri Avrupa'da kalışının son

    yıllar ında billurlaşacaktı.

    “Elit, hakiki elit, hükümet etmekten çekinir. Fakat idareyi vasat kabiliyetlilerin ve beceriksizlerineline bı rakmakla bizzat hayatlar ını ve çalı şmalar ını hasrettiği terakki davasına halel gelir. …Varolabilmek için elit'in istila edici ve fethedici olmas ı elzemdir.”

    Ahmet Rıza Bey'in “halk”a kar şı pek büyük bir güven beslemediğini görmüştük. Zamangeçtikçe Jön Türk propagandasının Türkiye içinde sonuçsuz kalması Rıza Bey'i kütIelerdendaha da bezdiriyordu.

    Ahmet Rıza Bey'in yeni görüşünün açıklandığı bir diğer risale Ağustos 1906'da yani İttihat veTerakki'nin ismini Terakki ve İttihat şekline soktuğu ve Prens Sabahattin Bey grubuyla bütünilgilerini kestiği sırada çıkmıştı.

    Yeni elit teorisini açıklarken Ahmet Rıza Bey'in hareket noktası Osmanlı İmparatorluğu’nunaskeri bir devlet olmasıydı. Askerlik, İmparatorluğun yapısının ana unsurlar ından biriydi. Buitibarla Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri gücünün azalması Osmanlı İmparatorluğu’nun dagerilemesi demekti Bu gelişme bir meslek olarak askerliğe itibar ın azalması sonucunudoğurmuştu. Sivil makamlar askeri makamlar ı ikinci planda mütalaa ediyorlardı. Ancak bugelişmeler Avrupa'nın baştan aşağıya silahlanmakta olduğu ve İmparatorluğun tabii

    zenginliklerine göz diktiği bir sırada oluyordu.

    www.altinicizdiklerim.com  23

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    24/38

    Ahmet Rıza Bey'in öne sürdüğü bir diğer fikir İmparatorluğun gelişme devrinden beri ordununrolünün değiştiğiydi. Ordunun amacı artık fetih peşinde koşmak değil, İmparatorluğunparçalanmasına engel olmaktı. Bu itibarla bir emel olarak "gaza" fikrinin yerine"vatanperverliği" geçirmek gerekliydi.

    Bütün Osmanlılar ı, ırk ve dinleri ne olursa olsun birleştirecek olan vatanperverlik duygusunuyaratmak gerekliydi. "Hizmet" ve " sadakat" bu k ıstaslara göre ölçülecekti.

    “Vatan yalnı z doğduğumuz mahal demek değildir. Ailemizin dini, lisanı , mal ve mülkü, adet-iahlakı , hukuk-u istiklali, hükümetimizin tamamiyet-i mülkiyesi, nizam ve saltanatı hep birle şirsevatan olur. … Milletim nev'i be şerdir vatanım ruy-i zemin” diyen gençler bizde de maatteessüftüredi.”

    Vatanperverliğin bir unsuru da bizzat vatan savunmas ında hizmet edenlerin memleketinyakalanmış bulunduğu sorunlar ı anlamalar ıydı. İzlenmesi gereken model Fransız ihtilal ordular ı 

    modeliydi.

    Ahmet Rıza Bey'in bu tezleri savunduğu risale aynı zamanda subaylara politikaya kar ışmayı,iktidar ın yetersizlerin eline geçmesine engel olmalar ını salık veriyordu. Bu yeni askeri elit sivilhayatta da önderlik yapacaktı.

    Fikir… Von der Goltz Paşa'nın bir kitabından almıştı. Von der Goltz Paşa, Türkçe’ye Millet-i Musallaha ismiyle tercüme edilen ve bütün Avrupa'da o devirde geniş bir ilgi gören kitabındasavaşın kazanılması için sivil sektörün askeri sektörden ayr ılmaması gerektiği fikrini aydınlaraintikal ettirmişti. … Von der Goltz Paşa'nın daha sonra 20. yüzyıl faşist Almanya’sında kurulan

    "paramiliter " örgütlerin 19. yüzyılda temellerini atmış olması bize kendisinin bu konudakifikirlerini açıkça anlatmaktadır. Fakat Jön Türklerin fikriyatını ilk defa uyarlı bir teori halindeortaya koyan görüşün de bu totaliter-öncesi ak ımlar ın etkisi altında kalmış olması dikkatedeğerdir.

    İdealini gerçekleştirmek için Ahmet Rıza Bey, kendini vatana hasredecek, inisiyatif sahibi,iradeli bir gençliğin yetiştirilmesine ihtiyaç görüyordu. Bu ihtiyacın doldurulması için de yeni bireğitim sisteminin çerçevesini kurmak gerekliydi. Böylece daha 1895'te ifade ettiği eğitiminzorunluluğu fikri, son teorisiyle birleştiriliyordu.

    Ahmet Rıza Bey'e göre kadınlar ın kültürlü olmalar ının zorunluluğu daha iyi çocukyetiştirebileceklerinden ileri geliyordu.

    Comte pozitivizmi toplumu harekete geçiren maddi unsurlar ı ayırmaya yarayan bir yöntemolarak kullanmaya başlamış, fakat zaman geçtikçe toplumda manevi unsurlar ın da bir rolüolduğunu görerek inanç, din gibi manevi unsurlara ve dinin oynad ığı role artan bir değervermişti. Kendisi de bu gelişmenin etkisi altında kalmıştı. Buna benzer bir gelişmeyi Durkheim'ineserlerinde de görmek mümkündür. Ahmet Rıza Bey de başlangıçta, gösterdiğimiz üzerepozitivizmi bir nevi materyalizmle birleştirirken zamanla milletlerin bir " ruhu" veya "ı rsiyetle intikaleden yapı sı" olduğu şeklinde yar ı mistik inançlar taşımaya başlamıştı. Böylece, pozitif bir

    toplum bilimi kullandığını iddia eden Rıza Bey'in gerçekte bu bilimin kendisine tatmin edicisonuçlar vermemesi kar şısında otoriter bir psödo-bilim'e kaydığını görüyoruz.

    www.altinicizdiklerim.com  24

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    25/38

     Ahmet Rıza Bey'in bütün fikirlerinin ortak unsuru Türkiye'yi -diğer devletlerle eşit olduğu fikrinide kabul ettirerek- Batı ak ımına sokmak isteğidir.

    Pozitivizmin otoriter tarafı, Ahmet Rıza Bey'e, propagandasına kulak asmayan Osmanlı 

    ahalisine "yön" verme hakk ını bağışlayacak unsurlar sağlıyordu. Pozitivizmin İslam’a kar şı toleranslı tutumu Osmanlı İmparatorluğu’nda mevcut inanç yapısından yararlanılmasını mümkün k ılıyordu. … Kütleler gerçek çıkarlar ını bilmedikleri için onlara bu çıkar öğretilmeliydi.Lenin'in teorisinde Komünist Parti "kütlelerin önderi" olarak bu uyar ıcı görevi görecekti. AhmetRıza Bey'in teorisinde bu öğretici görevi ilericilik bilincine erişen subaylar üstlerine alacaklardı.

    İttihat ve Terakki'nin 1908'den sonra giriştiği otoriter denemeler ve özellikle Birinci DünyaSavaşı'na girmemize neden olan sorumsuz tutum Ahmet Rıza Bey'in İttihat ve Terakki'denayr ılmasına yol açmıştı. Fakat Rıza Bey'in de bunda bir sorumluluk pay ı olduğuunutulmamalıdır. O sıralar Ahmet Rıza Bey'in tatlı su frenkleri arasından çıkan istismarcı banker

    ve kapitalistlere kar şı kullandığı "kozmopolit" deyimi kendisine de yöneltildi. Ancak, İttihat veTerakki'nin otoriter zihniyetinden gelen böyle bir itham Ahmet Rıza Bey için bir namusluluk vehümanizma nişanesi olarak değerlendirilmeli.

    AALLTTIINNCCII BBÖÖLLÜÜMM 

    AABBDDUULLLLAAHH CCEEVVDDEETT VVEE İİÇÇT T İİHH A ADD 

     Ansiklopedizm'in temeli, bilimin bir politikası olmadığı düşüncesiydi. 1860'larda bu görüşekatılanlara göre, Batılılaşmak, insanın bilgisini artırmaktı. Sonradan Namık Kemal ve YeniOsmanlılar ın edebi alana egemen olmalar ıyla bu tutum değişti. Batılılaşmak, parlamenter

    rejim yandaşı olmak ve onu Osmanlı İmparatorluğu’nda yerleştirmek çabasıyla bir sayıldı.Buna Batılılaşmanın " siyasile ştirilmesi" diyebiliriz ve o devirden beri memleketimizde Batılılaşmateorilerinde, bu iki ana tutumdan esinlenen, iki ana ak ım meydana geldiği söylenebilir. AhmetMithat Efendi bir "ansiklopedist"ti. Jön Türklerse Batılılaşmayı yeniden bir siyasi sorun olarak elealmışlardı. … Abdullah Cevdet, kültür sorunlar ı çözümlenmeden önce hiçbir şekilde politikayapılamayacağına inandığı derecede, daha çok, eski "ansiklopedist" ak ıma dönüşü temsilediyordu.

    Abdullah Cevdet 1869 yılında, "Kürt" olduğu ifade edilen bir evde doğmuştu. Bu böyle olmuş olsa dahi burada önemli olan nokta Abdullah Cevdet'in Cenevre'de Abdülhamit'e kar şı bir

    "Kürt" muhalefeti yapan Bedirhan Paşa'nın akrabalar ıyla işbirliği yapmamış olması ve Türkçe’yimilli bir kültürü sağlayacak araç saymış olmasıdır. Öte yandan ilerde de görüleceği üzereAbdullah Cevdet bir Osmanlı vatanperveriydi ve bu topluluk içinde de kendini Türk sayıyordu.1889'da Askeri Tıbbiye'nin birinci sınıfına girmiş ve bu sırada İttihat ve Terakki Cemiyeti'ndekurucular ından biri olarak faaliyette bulunmuştu. Sonralar ı yazdığı bir makalede, AbdullahCevdet, o tarihten beri zihnini meşgul eden sorunlardan birinin "modern fikirleri ve terakki fikrini Müslüman ruhuna sokmasının çareleri" olduğunu ifade etmiştir.

    Dr. Abdullah Cevdet'in gençliğinde son derece dindar olduğu ve 1890-91'de yazdığı şiirlerininbir k ısmını dini hislerin ilham ettiği bilinmektedir.

    www.altinicizdiklerim.com  25

  • 8/18/2019 JonTurklerinSiyasiFikirleri

    26/38

    1893-94'te Abdullah Cevdet yönetimi aşağılayan bir şiir yazdığı için tutuklandı, fakat sonraaffedildi. Aynı yıl içinde tıbbiyeden diplomasını aldı. 1895 yılında bir daha tutuklanarak Fizan'asürüldü. Tabiplik sanatını burada icra etmekle kazandığı parayla kaçmayı başardı.

    Cevdet sürgün arkadaşlar ının Fizan'dan iade edilmelerini bekliyordu. Bir ay geçip kar şı taraf

    herhangi bir girişimde bulunmayınca Abdullah Cevdet ve öteki Cenevre Jön TürkleriOsmanlı'yı çıkarmaya karar verdiler. … Cevdet söz konusu ettiği k ısmi affı 1898 yılı yazındaelde etmeyi başarmıştı.

    Kültürünü genişletme isteğinin Cevdet'i bu harekete yönelten en önemli etkenlerden biriolduğu anlaşılıyor. Abdullah Cevdet yavaş yavaş Türkiye'nin sorunlar ına bir hal çaresigetirmenin eskiden sandığı kadar kolay olmadığını keşfediyordu. Kendisine önerilen ViyanaSefaret tabipliği o zamana kadar incelemeye vakit bulamadığı bazı noktalar ı çözmesi