Upload
buithien
View
216
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Muhammed b. Kasım es-Sekafi tarafından gerçekleştirildi. Ele geçirildiğinde burada Araplar'ın "altın evi" dedikleri çok zengin bir Hindu mabedi bulunuyordu. Nasır b. Velid Ammanl'yi vali tayin eden Muhammed b. Kasım, şehirden ayrılmadan önce halka eman vererek şehrin ticaret ve kültür hayatının canlanmasını teşvik etti. Ancak Hindular bir müddet sonra ayaklanıp aralıklarla sürdürdükleri savaşlar sonunda şehre tekrar hakim oldular. Bunun üzerine Halife ömer b. Abdülazlz, Hindu şeflerine haber göndererek islam'a girdikleri takdirde yerlerini koruyabileceklerini bildirdi. 313 (925) yılı civarında bölgeyi gezen Ali b. Hüseyin ei-Mes'udl, Vali Ebu Leheb Mürebbih b. Esed'den bahseder. Mes'udl'den otuz yıl kadar sonra buraya gelen istahrl. Mültan'ın yerlilerle müslümanların birlikte dostça yaşadıkları müreffeh bir şehir olduğunu, İbn Havkal de 358'de (968-69), önemli bir kültür ve ticaret merkezi konumuna gelen Mültan'ın Abbas! hakimiyeti altında bulunduğunu söyler. 375 (985) yılında şehri gören Muhammed b. Ahmed ei-Makdisl, buraya İsmailller'in hakim bulunduğunu ve halkın çoğunluğunun Şii olduğunu, hutbelerde Fatımi halifesinin adının okunduğunu belirtmektedir.
Gazneli Mahmud Mültan'ı yedi günlük bir muhasaradan sonra zaptetti ( 396/1006) ve İsmailller dışındaki halka eman verdi; şehrin hakimi Karmatl Ebü'I-Fütuh Davfıd b. Nasr Serendib'e kaçtı . Sultan Mahmud, mühtedi Hindu kumandanı Suhpal'ı (Nevasa-şah) yönetici olarak bırakıp şehirden ayrıldıysa da kısa bir süre sonra Suhpal irtidad ederek ayaklandı. Bunun üzerine Gazneli Mahmud, 398'de ( 1008) ve arkasından Ebü'I-Fütuh'un tekrar ele geçirmesi sebebiyle 400'de (ı o ı O) şehri zaptetti. Gazneliler devrinin sonlarına doğru İsmailller zaman zaman Mültan'a hakim olmak için harekete geçtilerse de bir başarı kazanamadılar. Nihayet 571'de ( 1175-76) O urlular'dan Muizzüddin Muhammed b. Sam bölgede kesin Sünni hakimiyetini tesis etti. Delhi Sultanlığı döneminin başlarında Mültan bölgesi, zamanla bağımsız bir idare kuran ve yirmi iki yıl hüküm süren Nasırüddin Kabace'nin idaresinde kaldı ve büyük bir ilerleme kaydederek özellikle Orta Asya'dan göç eden alim ve sanatkarların katkılarıyla bölgenin en önemli ilim ve kültür merkezi haline geldi. 626 (1228) yılında Sultan iıtutmış burayı eyalet merkezi yaptı . Şehir XIII. yüzyılın ikinci yarısında Moğol saldırılarına maruz kaldı ve büyük tahribata uğrayarak ticari ve kültürel
canlılığını kaybetti. 1\.ığluklular döneminin büyük bir kısmında kumandanlar arasındaki iktidar mücadeleleri yüzünden gelişerneyen Mültan SOO'de de ( 1397) Timur istilasına maruz kaldı. Seyyidler devrinde, özellikle 1423-1435 yılları arasında defalarca Afganlılar'ın saldırısına uğrayan Mültanlılar 1437'de, yıllarca süren istikrarsızlık ve karışıklık yüzünden Delhi Sultanlığı ile bağlarını koparıp Şeyh Muhammed Yusuf Kuşeyrl adında bir kumandanı idareci olarak seçtiler; şehri on beş yıl kadar bu kumandan yönetti. Muhtemelen 855'te ( 1451) Bel ueller'in Lengah kabilesinden Rai Sahra adında bir kişi Mültan'a hakim oldu; böylece seksen yıl kadar hüküm süren bağımsız Lengah hanedanı dönemi başladı. Bu hanedana, Sind bölgesinin hakimi Hüseyin Şah Argun son verdi (Reblülahir 933 1 Ocak 1527); ardından şehir Babürlüler'e bağlı bireyalet merkezi haline geldi. 1750'de Afganlı Ahmed Şah Dürrani'nin eline geçineeye kadar uzun bir barış ve istikrar devri yaşayan Mültan tekrar eski canlılığını ve önemini kazandı. Bu tarihten sonra Sihler'in bölgedeki faaliyetleriyle başlayan yeni bir kargaşa dönemi sonunda onların yönetimine girdi (1818) 1848'den itibaren ingiliz hakimiyetinde bölgenin idari merkezi olarak önemini korudu ve 1947'de Pakistan topraklarına katıldı.
Mültan bugün demiryolu kavşağında bulunan döküm, çimento, cam, petrol rafinerisi, tekstil , deri ve gıda sanayilerinde gelişmiş. eğitim (Bahaeddin Zekeriyya Üniversitesi). ticaret ve turizmde öne çıkmış. 1.396.100 (2004) nüfuslu modern bir şehirdir. 1\.ırizmdeki öneminin başlıca sebebi, Pencap'taki islam sanatının Lahor'la birlikte iki büyük merkezinden biri olmasıdır. Mültan'daki yeni medreseler içerisinde Medrese-i Kasımü'l-ulum , Medrese-i Envarü'l-ulum, Hayrü'l-medaris ve Medrese-i Babü'l-ulum önemli kuruluşlardır.
Şehir daha çok Hint-Türk mimari karakteri taşıyan türbeleriyle ünlüdür. Bunların en eskisi Halid b. Velld'e izafe edilen türbe, en çok ziyaret edileni Sühreverdiyye tarikatının Hindistan alt kıtasına yayılmasını sağlayan sufi Bahaeddin Zekeriyya'nın türbesi, en görkemiisi de 1320'ye doğru yapılan Rüknialem Türbesi'dir. Şehirdeki tarihi camiler arasında Vali Muhammed, Pulhat. Bakarabadi ve İydgah (Namazgah) anılabilir.
BİBLİYOGRAFYA :
CCızcani, Tabakat-ı Naşırf, Kalküta 1864, s. 115-175; Firişte, Gülşen-i İbrahimi, Leknev 1867, ll , 325-331; S. M. Latif. Early History of/11ultan,
MÜLTEKA'I-EBHUR
Lahare 1963; Ahmad Nabi Khan. Mu/tan History and Architecture, Islamabad 1983; a.mlf .. "Mausoleum ofShaikh Baha al-din Zakariya at Multan and the Introduction of Central Asian Art Traditions in South As ian Subcontinent", RSO, LIX ( 1985), s. 275-288; Hameed ud-Din. "Multan in the 9'h/15'" and 1 0'"/16'h Centuries", Journal of lndian History, XL, Trivandrum 1962, s. 24; Mumtaz A. Pathan, "Multan under the Arabs" , /C, XLIII/1 (1969), s. 13-26; Y. Friedmann. "The Temple of Multan. A Note on Early Muslim Attitude to Idolatory", /OS, ll ( ı 972). s. 176-182; a.mlf., "Multan" , Ef2 (İng). VII, 548-549; H. Dasti. "Multan as a Centre of Trade and Commerce During the Mughal Period", JPHS, XXXYIII/3 (1990). s. 247-256; T. W. Haig, "Multan" , İA, VIII , 578; P. A. Andrews, "Multan (Monuments) ", Ef2 [ İng). VII , 550; Azmi Özcan, "Lengahlar", DİA, XXVII , 139. IAI
Ll!l!!l AzMi ÖzcAN
L
MÜLTEKA'l-EBHUR ( .f"!YI ~)
İbrahim b. Muhammed el-Halebi'nin (ö. 956/ 1549)
Hanefi fıkhına dair eseri. _j
Hanefi mezhebi tarihinde "mütun-i erbaa" adı verilen Abdullah b. Mahmud elMevsıll'nin el-Mu]]tdr, Ebü'I-Berekat enNesefi'nin Kenzü'd-de]fii'i]f, Sadrüşşerla ei-Ewel'in Vi]fiiyetü'r-rivaye fi mesô.'ili'l-Hidô.ye ve Muzafferüddin İbnü'sSaati'nin Mecma'u'l-baJ:ıreyn adlı eserleri, VIII. (XIV.) yüzyılın başından itibaren gerek fıkıh eğitimi gerekse fetva ve kaza faaliyetlerinin temel metinleri olarak kabul edilmiştir. Bu eserler arasındaki kapsam ve muhteva farklılıkları , uygulamaya esas olacak mezhep hükümlerinin belirlenmesinde çeşitli problemler doğurmaktaydı. Mülte]fa 'l-ebJ:ıur, Osmanlı coğraf
yasında kapsam ve muhteva bakımından uygulamaya esas kabul edilecek hükümlerin sınırlarının nihai şekilde tesbitine yönelik giderek artan ihtiyaç neticesinde kaleme alınmıştır. Eserin en önemli özelliği ,
Hanefi mezhep birikiminden gerek fıkhl faaliyetlerin temelini teşkil edecek meseleler gerekse bu meselelere dair "sahih, muhtar, esah. müfta bih, ma'mfılün bih" gibi kavramlarla yapılan tercihler hakkında VIII. (XIV.) asırdan itibaren azalsa da mevcudiyetini sürdüren bir dizi farklılığı ortadan kaldırmasıdır.
İbrahim ei-Halebl el-Mu]]tar, Kenzü'dde]fd'i]f ve el-Vi]fiiye ile birlikte IV. (X.) asır Hanefi muhtasar geleneğini en iyi şekilde yansıttığı kabul edilen Ahmed b. Muhammed ei-Kudurl'nin el-Mu]]taşar'ını esas almak suretiyle Mülte]fii'nın metnini oluşturmuştur. Tercih ettiği mesele
549
MÜLTEKA'I-EBHUR
ve görüşler bu eserlerde yer almamışsa Mecma'u'l-baJ:ıreyn ile Burhaneddin elMerglnani'nin el-Hiddye'sinden yararlanarak kaynakları arasında nisbeten farklılık gösteren terminolojiyi de yeknesak hale getirmiştir. Buna göre Yaakov Meron gibi yazarların Mülte]fii'yı el-Hiddye'nin muhtasarı diye nitelemesi (L 'obligation alimentaire, s. 10, 64, 65; St./, XXX 119701.
s. 116) isabetli değildir.
Müellif nüshasında belirtildiğine göre (Beyazıt Devlet Ktp., Feyzullah Efendi, nr.
930, vr. 136' ) 23 Receb 923'te (ll Ağustos 151 7) tamamlanan Mülte]fii Osmanlı coğrafyasının en yaygın fıkıh metnidir. Gerek ilim gerekse bürokrasi üzerindeki etkisini göz önüne alarak eserin bir Osmanlı sultanının ve muhtemelen Kanuni Sultan Süleyman'ın isteğiyle yazılmış olması gerektiğine dair Hammer, Lybyer, Hitti ve Meran gibi yazarların görüşleri, Batılı hukukların gelişim tarzını ölçü alan isabetsiz yorumlar olduğu gibi tarihi olarak da hatalıdır. Nitekim eserin telifi Kanuni'nin cülusundan yaklaşık üç yıl öncesine tekabül etmektedir.
Kitab, bab vefasıl tasnifine göre düzenlenen eserin tertip bakımından Kenzü'dde]fii'Wi örnek aldığı, ancak metnin iç kompozisyonu açısından önceki muhtasarlardan çok daha sistematik olduğu anlaşılmaktadır. Mouredgea D'Ohsson'un Mülte]fii'da metot eksikliği olup konuların karışık halde bulunduğuna dair görüşü, Sava Paşa gibi müellifler tarafından fıkhın Kı
ta Avrupası hukuklarından farklı ve kendine has bir sistematiği olduğu belirtilerek eleştirilmiştir.
Mülte]fa'l-ebf:ıur, birkaç önemsiz istisna dışında "m ütün-i erbaa"nın içerdiği meseleleri tamamıyla kapsamaktadır. Eserin farklılığı olarak umumiyetle kampasizyon özellikleri gösteriise de asıl başarısı muhtevadadır. Halebi'nin amacının, esas aldığı kaynakların bir tür birleşimini meydana getirmek olmadığı anlaşılmaktadır. Mülte]fa'nın başarısını Halebl'nin, mezhep birikiminden fetva ve kazada bilgi ve delil kaynağı olacak mesele ve görüşleri tercihindeki isabet açıklayabilir. Nitekim müellif esas aldığı altı eserde bulunmayan bazı meselelere yer vermekte (meseL§ bk. 1, 44, 245) ve bu eserlerdeki görüşlerden daha farklı tercihlerde bulunmaktadır. Mesela Ebu Hanife'nin velisiz kızın nikahlanması hakkındaki zahirü'r-rivaye görüşü yerine Hasan b. Ziyad'dan rivayet edilen nadirü'r-rivaye görüşünü müfta bih olarak zikretmesi şarihleri tarafından zamana en
550
uygun olan görüşün tercihi şeklinde değerlendirilmiştir (Abdurrahman Şeyh!zade, I, 490)
ilmiye çevresinde büyük takdir toplayan eser, bazı medrese müfredatlarının vakfiyelerle belirlenmiş olması gibi sebeplerden dolayı fıkıh eğitiminde "mütun-i erbaa"nın yerini hemen alamamıştır. Ancak XVII. yüzyılda Mülte]fa'nın hem saraydaki eğitim kurumlarına hem İstanbul ve taşra medreselerinin müfredatına hakim olduğu anlaşılmaktadır. Eserin fıkıh eğitiminde temel metin haline gelmesi toplumdaki fıkıh kültürüne çeşitli boyutlarda yansımıştır. Nitekim ilmihal geleneğinin de başlıca kaynaklarından biri olan Mülte}fa'nın etkisi Kitab-ı Üstüvdf ve Mızraklı ilmihal gibi eserler üzerinde görülebilir. XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti tarafından Güney Afrika'daki müslümanları irşad için gönderilen Ebubekir Efendi'nin kaleme aldığı Beydnü'd-dfn'in Mülte]fd'nın aslına çokyakın bir kopyası olduğu için oradaki halk arasında büyük kabul görmesi, Halebi'nin eserinin ne kadar geniş bir etkiye sahip olduğuna işaret etmektedir (Abü Bakr Effendi, tercüme edenin girişi, s. XXIV).
Mülte]fii'nın kaza ve fetva sahalarına hakim olması medrese eğitimindeki tarihine nisbette çok daha kısa bir sürede gerçekleşmiştir. Eserin bu alanlarda Kenzü'd-de]fii'Win yerini almasının Kanuni Sultan Süleyman döneminde gerçekleştiği ifade edilebilir. R. Levy, Osmanlı hukukunda "XVI. yüzyıl ortalarından itibaren standart otorite Mülte]fa'l-ebf:ıur olmuştur" derken Ubicini bu eserin Sultan Süleyman'ın zamanından beri itiraz edilmez bir otorite haline geldiğini kaydetmekte (Letters on Turkey, I, 139), XVIII. yüzyıl sonunda İstanbul'da yaşayan Thornton ise Mülte]fii'yı "Osmanlı Devleti'ni idare eden kanunlar mecmuası" diye tanımlamaktadır. öte yandan XVIII. yüzyıl yazarlarından M. D'Ohsson'un Tableau general de l'Empire attaman adlı eserinin Osmanlı hukukuyla ilgili bölümlerinin büyük ölçüde Mülte]fii'nın tercümesi olması da eserin merkezi mevkiine işaret etmektedir. Farley'in, "Sultan Türkler' e, Kur'an ve Mülte]fii da sultana hükmeder" ifadesi (Turks and Christians, s. 155) ve Mehmed Akif'in (Ersoy), "Mülte]fii fıkhımızın namı, usulün Mir'at" mısraı (Safahat, s. 403), eserin XIX. asır modernleşme tecrübeleri sırasında da Osmanlı Devleti ve toplumu üzerindeki hakimiyetini büyük ölçüde sürdürdüğünü göstermektedir. Mecelle~ i Ahkdm-ı
Adliyye'nin hazırlanmasında en çok mü-
racaat edilen eserlerin başında, Ahmed Cevdet Paşa'nın "metn-i metin" diye tavsif ettiği Mülte]fa '1-ebf:ıur ve şerhi Mecma'u'l-enhur gelmektedir. Mecelle'deki 270 maddenin tamamen ve yaklaşık seksen maddenin kısmen bu iki eserden alındığı anlaşılmaktadır (Has, A Study of lbrahim Al-Halabi, s. 337-345).
Mülte]fa'l-ebf:ıur çoğu haşiyeli İstanbul baskıları olmak üzere birçok defa yayımlanmıştır ( 1251, 1252, 1258, 1264, 1265,
1274, 1278, 1288, 1299, 1303, 1315, 13ı6,
1325, 1326; Bulak ı263; Bombay ı278).
Ayrıca Şeyhizade (Damad) (ı 24 ı, ı 3 ı o) ve Haskefi'nin (ı258, 1287, 1302, ı3ıoı şerh
leriyle neşredilen eserin Cumhuriyet döneminde ofset baskıları yapılmıştır. MüJte]fa'nın, anılan şerhler kenarına konularak hazırlanan Darü't-tıbaati'l-amire baskısı (ı 3 ı 9- ı 320) daha sonra Lübnan'da birçok defa ofset olarak tekrarlanmıştır. Vehbi Süleyman Gavecl el-Elbanl tarafından gerçekleştirilen Mülte]fii neşri (1-11, Beyrut ı 989), gerek metnin imla ve noktalaması gerekse kaynaklarının tahrlci bakımından yakın dönemdeki en başarılı neşridir. Elbanl el-Bindye, İ'ld'ü's-sünen ve Naşbü'r-rdye gibi Hanefi fıkıh ve hadis literatüründen yararlanıp yaptığı hadis tahrlcinin yanı sıra, adı geçen iki şerh ile elHidaye'den istifade ederek dipnot açıklamaları şeklinde bir haşiye hazırlamış ve et-Ta'lf]fu '1-müyesser 'ala Mülte]fa '1-ebf:ıur adını verdiği bu çalışmasını eserle beraber yayımlamıştır. Halil İmran el-Mansur'un hadis tahrlclerini yaptığı baskısında ise (I-IV, Beyrut ı 998) anlamı tahrif edecek derecede yanlış imla, noktalama, harekeleme, paragrafiara ayırma hataları bulunduğu gibi bazı cümle ve kelimeler hazfedilmiştir.
Şerh, Haşiye ve Tercümeleri. Mülte]fa'l-ebf:ıur üzerine Halebi daha hayattayken şerhler yazılmıştır. Müellifin talebesi Süleyman b. Ali el-Karamani'nin günümüze ulaşmayan şerhinin, sayısı elliyi aşan Mülte]fii şerhlerinin ilki olduğu kabul edilebilir. Kitap hakkında Mekke'den Kırım'a, Filibe'den Kahire 'ye kadar Osmanlı coğrafyasının hemen her yerinde şerh yazıldığı gibi günümüze ulaşan nüshalarının bulunduğu coğrafya da aynı derecede çeşitlilik arzetmektedir. Söz konusu şerhterin büyük bir kısmının yalnızca belirli bölge ve çevrelerde fıkıh eğitiminde kullanılmak üzere kaleme alındığı ve yaygınlık kazanmadığı anlaşılmaktadır (Mustafa b. ömer Üsküdarl, vr. ı b). Mülte]fii şerhlerinden özellikle ibareyi açıklamak ve meseleleri öğrencilere anlat-
mak için yazılanların çoğu "mütun-i erbaa" ve e1-Hidaye üzerine yazılan şerh literatüründen istifade edilerek hazırlanmıştır. Metindeki meselelerin kapsamını ve bunların Mülte]fa'da yer almayan Hanefi mezhep birikimindeki meselelerle irtibatını inceleyen bazı şerhler ise bir dizi kaynak eserden yapılan iktibaslarla meydana getirilmiştir. Fıkıh eğitimine yönelik Mülte]fa şerhlerinin yanı sıra meseleleri delillendirmeye, tartışmaya ve yeni hükümler elde etmeye yönelik şerhler de bulunmaktadır. Eserin başlıca şerhleri şu şekilde sıralanabilir : 1. Nureddin Mahmud b. Berekat ed-Dımaşki el-Bakani (ö. 1003/ I 594). Mecra (Ceryü)'1-enhur 'alCı Mü1-te]fa'1-ebl).ur (Beyazıt Devlet Ktp ., Vel iyyüddin Efendi, nr. 1234; İ stan bul Müftülüğü Ktp, nr. 105) En yaygın Mülte]fa şerhlerinden biri olan eserde metni paragraflara bölerek ele alan müellif, lafzl açıklamalardan çok meselelerin kapsamını ve diğer meselelerle irtibatlarını irdelemektedir. 2. İsmail b. Sinaneddin Sivas! (ö. 1047/1637) , Fera'idü M ü1te]fa'1-ebl).ur (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 882 1-8822) Eserde her bölüm başında giriş niteliğinde uzun bilgilere yer verilmekte ve meseleler naslarla delillendirilmektedir. Muhyiddin İbnü'I-Arabl'ye ve toplumsal hayattaki bazı bid'atlara yönelik şiddetli tenkitler getiren İbrahim ei-Halebl'nin Mülte]fa'sının Kadızadeler'e karşı muhalefetin başlıca temsilcisi olan Sivasller çevresine mensup biri tarafından şerhedilmiş olması, Osmanlı Devleti'ndeki tasawuf felsefesi ve tarikat uygulamaları çerçevesinde gelişen fıkıh eksenli tartışmaların tarihinde önemli bir gelişme olarak kabul edilebilir. IV. Murad'a ithaf edilen eserin özellikle bu tartışmalarla irtibatlı meselelere getirdiği açıklamalar dikkat çekicidir (mesela bk. Fera'id, vr. 263-265) . 3. Kasapıade Muhammed b. İbrahim , Ijalicü'1-bil).ar (Süleymaniye Ktp .. Şehid Ali Paşa, nr. 84 5) . 1 OSS'te ( ı 64 5) tamamlanan eser daha ziyade e1-Hidaye ve şerhlerine dayanmaktadır. 4. Derviş Muhammed b. Ahmed er-Rumi, Gavvaşü'1-bil).ar (Süleymaniye Ktp., Halet Efendi, nr. I 14) . 1065'te ( 1655) bitirildiği kaydedilen eser metindeki atıfları ve bilinmeyen kelimeleri açık
lamak, ibareleri daha basit bir şekilde ifade etmek gibi fıkıh eğitimine yönelik özellikleriyle dikkat çekmektedir. s. Mustafa b. Ömer Üsküdarl (ö. 1093/1682), Cami'u'nnu]fü1 ve 1ami'u'1-'u]fü1 (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr 8824). Genellikle geç dönem Hanefi literatürüne dayanan ve cümlelerin lafzl tahlillerinden ziyade meselele-
ri açıklayan bir şerhtir. 6. Muhammed b. Muhammed ei-Halebl (ö. ı 104/1693), Şerl).u '1-Mülte]fa (TSMK, lll. Ahmed, nr. 895). Eserin 1 069'dan ( ı 659) önce tamamlanmış olması muhtemeldir. 7. Ham b. Resoı Sinobi Akçaçaml (ö. 1075/1664). İ?;hôru iera'idi'1-ebl).ur (ve iza/:ıu feva'idi'l-en· hur) ii şerl).i Mülte]fa'1-ebl).ur (Köprü lü Ktp., Mehmed Asım Bey, nr. 86). İbarelerin anlamını açıklamak amacını taşıyan kısa şerhlerdendir. 8. Şeyhizade Abdurrahman. Mecma'u'1-enhur ii şerl).i Mülte]fa'1-ebl).ıır (İsta nbul ı240 , 1241 , ı 252,
ı 257, ı 264, ı 273, ı 276, ı 287, ı 292, ı 300, 1304, 1305, ı 3IO, 1317, 1329: Kah ire 1298) Şeyhülislam Abdürrahim Efendi'nin damadı olduğu için Damad veya Şeyhizade (Şeyhzade) olarak tanınan müellifın bu eseri en meşhur ve hacimli şerhlerden olup Mecelle'nin hazırlanışında sıkça başvurulan kaynaklardandır. 9. Haskefi, ed-Dürrü '1-münte]fa ii şerl).i'1-Mülte]fa (İstanbul 1258, 1287, 1302, 1310, I 3 ı 1, 1 3 ı7, 1319, 132 1-1322, 1327, 1328). Bueserdeentanınmış şerhlerden biri olup meselelerin delillerini ve Hanefi literatüründeki kaynakları tartışmasıyla öne çıkmaktadır. 1 o. Hisall Abdurrahman Çelebi, e1-'Ata' ii şerl).i'1-Mülte]fa (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr 2047; Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 610). Atıf ve zamirierin delaletlerinin belirtilmesi. cümle tahlilleri gibi lafzl açıklamalar ve meselelere kısa örneklerle dikkat çeken eserin çok sayıda yazma nüshasının bulunması Osmanlı coğrafyasın
daki yaygınlığına işaret etmektedir. 11. Ali b. Şerefeddin ed-Dimyatl ez-Zarlfi (ö. ı ı 10/ 1698), Nuru't-tu]fd şerl).u '1-Mülte]fd (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 8823). Özellikle meseleleri naslarla delillendirmesi ve mezhepler arası hilaf bilgilerine nisbeten geniş yer vermesiyle bilinmektedir. 12. Sun'ullah b. Sun'ullah ei-Haleöı, İksiru'ttu]fa ii tal).riri'1-Mü1te]fa ( Beyazıt Devlet Ktp., Ve liyyüddin Efendi, nr. 1233: Sü leymaniye Ktp., Laleli , nr. 1027). Mekke kadılığı yapan ve hadis sahasındaki uzmanlığıyla tanınan müellifın 1121'de ( ı 709) tamamladığı eser, her meseleyle doğrudan alakah olarak Mülte]fa'da yer almayan hususları şerh sadedinde zikretmesi ve hadisle istidlale geniş yer vermesiyle öne çıkmaktadır. 13. Abdünnafi' b. Salim Kırim!, Zadü '1-'u]fbô ii şerl).i'l-Mülte]f.a (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi , nr.
1243, 1244) 1131 'de ( 171 9) tamamlanan eser diğer Mülte]fd şerhlerinden yapılan iktibasların geniş yer tuttuğu hacimli bir şerhtir. 14. Vahdetl Osman b. Abdullah Celvetl Edirnevi (ö. ı ı 30/ 1 718), Mühtedi'1-en-
MÜLTEKA'I-EBHUR
hur ila M ülte]fa '1-ebl).ur ( İ stanbul ı 3 ı ı ,
ı 3 ı 3). Şeyhizade şerhine yakın bir hacim ve muhtevaya sahiptir. 15. Sarı Ahmedefendizade Abdürrahim b. Ebu Bekir ei-Meslüv ei-Mar'aşl (ö ı 149/1 736). e1-M u'adil (Beyaz ıt Devlet Ktp., Bayezid , nr. 2041, 2428) Bir müddet Maraş valiliği yapan müellifin Mülte]fa'nın ilmi değerine yönelik tenkitterin gündemde olduğu bir ortamda kaleme aldığı anlaşılan eser kısa fakat yoğun bir metin olup lll. Ahmed' e ithaf edilmiştir. 16. Muhammed b. Yusuf (ö. ı ı 70/ ı 757). Kaşiiü'1-enhur ii şerl).i Mülte]fa'1-ebl).ur (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 775) . Özellikle Şeyhizade şerhinin muğlak ve eksik bıraktığı noktaları açıklamak için kaleme alındığı anlaşılmaktadır. 17. Mevlana Mehmed İzmirl. Kemalü'd-diraye ii cem'i'r-rivaye (Süleymaniye Ktp., İzmir, nr. 180: Köprülü Ktp., Mehmed Asım Bey, nr. 94) . Mir'at haşiyecisi olarak tanınan müellifin erken dönem kaynaklarından istifade ederek meseleleri uzun iktibaslarla açıkladığı eser Mülte]fa'nın hacimli şerhlerinden olup Sultan ll. Mustafa'ya ithaf edilmiştir. 18. Muhammed b. Rüşdl b. Mahmud, Şerl).u'1-Mü1te]fa (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, .nr. 766). Edirne'deki müderrislik yıllarından sonra Mekke kadılığı yapan müellif, kendi istinsah ettiği nüshada eserini 1168'de (ı 755) Mekke'de tamamladığını ifade etmektedir. Sadece atıfları , zamirieri ve bilinmeyen kelimeleri açıklayan eser en kısa Mü1te]fi'i şerhlerinden biridir. 19. Mehmed Hafid Efendi, Kiiayetü '1-'u]f.ü1 ve'n-nu]fü1 (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 220). Büyük ölçüde Kenzü'd-de]f.a'i]f şerhleriyle e1-Hidaye'ye dayanan eser Mülte]fa'nın en hacimli şerhlerinden biridir.
Bunların dışında Diyarbekir müftüsü Nuh b. Ham b. Salim'in Müntehe'1-ebl).ur ii şerl).i M ülte]fa '1-ebl).ur (Süleymaniye Ktp., Laleli , nr. 101 7), Şah Mehmed'in Müntehe'1-enhur şerl).u Mülte]fa'1-ebl).ur (Köprülü Ktp., Mehmed Asım Bey, nr 96), Ahmed b. İbrahim A'reczade ei-Celvetl ei-Kastamonl'nin Cami'u'ş-şurul). (Süleymaniye Ktp ., Laleli, nr. 1019), Hatlb Battal olarak bilinen Hasan b. Ali Kayseri'nin Dürrü'1-bil).ar ve künuzü'1-al].yar (Beyazıt Devlet Ktp ., Veliyyüddin Efendi, nr. ı 239), Şeyhülislam Debbağzade Mehmed Efendi'nin Menba'u'1-enhur (N uruosmaniye Ktp., nr. 1644), Gelibolu müftüsü Süleyman b. Mustafa' nın Muvazzıl).u
Mülte]f.a'1-ebl).ur (Nuruosmaniye Ktp., nr 1630), Murtaza b. Ham Bozkın'nin Şerl).u
Mülte]f.a'1-ebl).ur (Burdur il Halk Ktp., nr.
2 I 93) ve Ayşl Mehmed Efendi'nin Şerl).u '1-
55~
MÜLTEKA'I-EBHUR
MülteM (Koca Ragıb Paşa Ktp., nr. 531) adlı eserleri günümüze kadar ulaşan şerh
lerdendir. Şarihler arasında Muhammed b. Muhammed ei-Behnesi, Bostanzade Mehmed Efendi, Mustafa Uşşakl, Murta
za b. Hüseyin b. Osman, Hafızüddin enNablusi, Ekmeleddin Yusuf b. İbrahim eşŞirvani. Suiçmez Mustafa Efendi b. Muhammed, Katib Mustafa Efendi b. Muhammed, Feyzullah b. Veliyyüddin et-Tar
sus! de zikredilmektedir.
Mülte]fa'nın belirli bir bölümünü işleyen çalışmalar arasında hac babını şerheden Kadızade Muhammed b. Salih'in Feyzü 'l-enhur 'alô. menseki Mülte]fa'leb.Qur'u (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 2381), süt kardeşliğiyle ilgili bir hükmü n iki istisnası hakkında imamzade Esad Efendi'
nin risaleleri (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağişlar. nr. 319, vr. 112-113, Kasidecizade
Süleyman Sırrı, nr. 259, vr. ll O-lll ; İÜ Ktp., TY, nr. 2133, vr. 229-231) ve feraiz ba
bını şerheden Alaeddin Ali b. Muhammed et-Tarablusi'nin Sebkü'l-enhur 'alô. fe
rô.'idi Mülte]fa'l-eb.Qur'u (Süleymaniye Ktp., Fatih, nr. 2518) sayılabilir. İbn Abdür
rezzak, Mülte]fa'nın feraiz babını Kalô.'idü 'l-man~ um ii münte]fa ferô.'idi'l'ulUm adıyla manzum hale getirmiş. yaklaşık 400 beyit olan bu eseri Muhammed Emin İbn Abidin er-Ra.Qi]fu'l-ma]J.Wm şer.Qu Kalô.'idi'l-man~um adıyla şerhetmiştir (Dımaşk 1302; Mecmu'atü Resa'ili İbn 'Abidtn içinde, istanbull325 , ll , 185-260).
Mülte]fa haşiyeleri arasında Dramalı Hocazade Hacı İsmail Efendi (İstanbul 1325) ve Şeyhzade Ali Haydar (İstanbul
1315) haşiyeleri birçok defa basılmıştır. MülteM'nın Vahdeti, Şeyhizade, Sivasi, Bakani şerhlerinin yanı sıra el-Hidô.ye şerhleri ve Kuhistani'nin Cô.mi'u 'r-rumuz'u gibi geç dönem Hanefi literatürün
den istifade eden her iki müellif de metni tashih etmiş, satır aralarına anlamayı
kotaylaştırıcı rumuzlar koymuştur.
Mülte]fa'nın Türkçe tercüme ve şerh
leri ayrı bir telif geleneği meydana getirmiştir. Hibri Ali Efendi'nin 1073'te (1663) tamamladığı Zuhrü'l-ô.hire'si (Süleymaniye Ktp., Serez, nr. 945; Beyazıt Devlet
Ktp., Bayezid, nr. 7884) Mülte]fa'nın muhtemelen ilk Türkçe tercümesidir. Mehmed Tahir b. Mehmed er-Rahimi (TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 788). İbrahim b. Abdullah ei-Babadaği (Burdur il Halk Ktp., nr. ı 053) ve Mahmud b. Abdülvehhab ei-Hamidl'nin (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr.
8752) tercümeleri de zikredilmelidir. Midillili Mevküfati Mehmed Efendi'nin çevi-
552
risi Mülte]fa tercümeleri içinde en meşhur alanıdır. Aslında geniş bir Türkçe şerh
olan bu eseri kaleme almaya Mevküfati'yi teşvik eden kişinin, döneminin edip ve .
ilim adamlarının Türkçe eserler yazmasına vesile olan Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa olduğu anlaşılmaktadır (Mevküfatl, I, 4). el-Hidô.ye ve MüWn-i erbaa şerhlerinin yanı sıra nevazil literatüründen de istifade edilerek hazırlanan bu eserin birçok baskısı yapılmıştır (Bulak 1250,
1254, 1294; Kahire 1256, 1284; istanbul 1266, 1269, 1276, !290, 1291. 1302, !306,
1308, 1309, 1312, 1318, 1320). Ahmet Davudoğlu, Zülkarneyn Tatith ve Şevket Gü-
. re! ~arafından Mülteka Tercemesi adıyla hazırlanan neşrinde ise (I-Il, istanbul 1980-1983, 1986) metin sadeleştiriimiş ve eserdeki bazı bahisler hazfedilmiştir. Mustafa Uysal'ın Mülte]fa tercümesinde (İstan
bul 1979) metin paragrafiara ayrılmış. yeniden harekelendirilmiş ve Behcetü'l-Fetô.vô., Fetô.vô.-yı Feyziyye, Fetô.vô.-yı Ali Efendi, Fetô.vô.-yı Netice gibi fetva mec
mualan, Mecma'u'l-enhur, Ferô.'id ve elMev]füfô.t şerhleriyle geç dönem Hanefi literatüründen zengin iktibaslarla açıktan- ·
mıştır.
M. D'Ohsson'un çalışmasından sonra XIX. yüzyılda Henri Sauvaire Mülte]fa ve
Mecma'u'l-enhur şerhini özet halinde
Fransızca'ya tercüme etmiştir (Marseilles 1876, 1882). Joseph Schacht, tanınmış eseri An Introduction to Islamic Law'ın (Oxford 1969) İslam hukukunu modern
hukukun sistematik tasnifine göre tanıttığı kısmında (s 112-198) MülteM'yı esas
almış ve bu kısmı yer yer Mülte]fa'dan yaptığı serbest tercümelerle meydana ge
tirmiştir.
BİBLİYOGRAFYA :
İbrahim b. Muhammed ei-Halebi. Mülte~a'l· ebt:ıur ( nşr. Vehbi Süleyman Gaveci el -Elbani). Beyrut 1989, 1-11; Mevküfati, el-Mevkü{at: Şerh ve Terceme-i Mülteka 'l·ebhur, İstanbul 1308, 1, 4; Keşfü '?-?Unün, ll, 1631; Abdurrahman Şeyhizade, Mecma'u'l-enhur, Beyrut 1998, 1, 490; Mustafa b. ömer Üsküdari, Cami'u'n-nu~ül ve lami'u 'l'u~ül {i şer/:ti Mülte~a'l-ebf:ıur, Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 8824, vr. P; T. Thornton, The PresentStateo{Turkey, London 1807, s. 91-92; Hammer, Staatsver{assung und Staatsverwaltung, s. 10, 11; A. Ubicini, Letters on Turkey (tre. L. Easthope). London 1856, 1, 139; J. L. Farley, Turks and Christians, London 1876, s. 155; Abü Bakr Effendi, The Religious Duties of Islam as Taught and Explained (tre. M. Brandei-Syrier). Leiden 1960, tercüme edenin girişi, s. XXIV; Savvas Pacha, Etude sur la theorie du droit musulman, Paris 1898; A. Heidborn, Manuel de droit public et administratif de l 'Empire ottoman, Vienne- Leipzig 1908, 1, 54; A. H. Lybyer, The Government of the Ottoman Empire in the Time of
Suleiman the Magniflcent, Cambridge 1913, s. 153, 318; Osmanlı Müelli{leri, 1, 183-184; Serkis, Mu'cem, 1, 13; ll , 1170; B. Miller. "The Currieulum of the Palace School of the Thrkish Sultans", The MacDonald Presentation Volume, Princeton 1933, s. 314; Brockelmann, GAL, ll, 57; Suppl., ll , 643; Abdürrezzak ei-Hilali. Taril)u 't-ta' lim fl 'l-'Ira~ f1 'l-'ah di '1-'Oşmani, Bağdad 1959, s. 99; Uzunçarşılı, ilmiye Teşkilatı, s. 115; R. Levy, The Scicial Structure of Islam, Cambridge 1969, s. 268; Y. Meron, L 'obligation alimentaire entre epoux en droit musulman haneflte, Paris 1971 , s. 10, 64, 65; a.mlf. , "The Development of Legal Thought in Hanefi Texts", SU, XXX ( ı970). s. 116; Abdülcebbar Abdurrahman, Zei)a'irü 't-türaşi 'l-'Arabi el-İslami, Basra 1401/ 1981, 1, 25; Şükrü Selim Has, A Study o{lbrahim AI-Halabi with Special Reterence to the Multaqa (doktora tezi , ı 98 ı ). University of Edinburgh, tür. yer.; a.mlf., "The Use of Multaqa'l-Abhur in the Ottoman Madrasas and Legal Scholarship", Osm.Ar., VII-VIII (ı988), s. 393-418; M. Akif Ersoy, Safahat (n ş r. Ertuğrul Düzdağ). istanbul 1991 , s. 403; Kamüsü'l-a'lam, ı, 568.
liiJ ŞüKRü SELİM HAs
MÜLTEZEM ( r_r.Wı ı
Hacerülesved ile Kabe kapısı arasında,
L dua etmenin makbul olduğu yer. _j
Sözlükte "sarılmak, bir yere yapışıp kal
mak, ayrılmamak" anlamındaki iltizam
masdanndan mekan ismi olan mültezem "sıkı sıkıya yapışılan yer" demektir. Hacı
ların tavaftan sonra burada ısrarla dua etmelerinden dolayı bu adla anılmıştır. Ab
dullah b. Abbas'tan nakledilen ( el-Muvatta', "J:iac", 251) ve genel kabul gören rivayete göre Mültezem, Hacerülesved rüknü
ile Kabe kapısı arasında bulunan mekanın adıdır. İbn Abbas, Mültezem'in Kabe'nin
arkasında bulunduğunu ileri süren Abdul
lah b. Zübeyr' e burasının yaşlı Kureyş ka
dınlarının mültezemi olduğunu söyleyerek karşı çıkmıştır (Ezraki, s. 247). Mültezern,
"Allah'tan günahların affedilmesini dilemek amacıyla içten gelen bir duygu ile ya
pılan duaların kabul edildiği yer" anlamın
da Med'a (bazı kaynaklarda Müddea). "bütün kötülüklerin şerrinden sığınılan yer"
manasında Müteawez diye de anılır. Ha
cerülesved ile Kabe kapısının arasındaki mesafe yaklaşık 2 metredir. Gerek saha
be gerekse tabiin ileri gelenlerinden bir
çoğu ayrıca Kabe'nin etrafındaki çeşitli
yerlerde, Hicr'deki altın oluk altında ve Ka
be'nin arkasında batı tarafında Rüknülyemani'ye yakın bir yerde de dua ederdi.
Bazı hadislerde Mültezem'in duaların
kabul edildiği mübarek bir yer olduğu be-