22
ZÖHRE, A. (2017). Muhibbî Dîvânı‟nda Eğlence Meclisleri ve ÇeĢitli Unsurları. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 6(4), 2322-2343. Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ UNSURLARI Armağan ZÖHRE Geliş Tarihi: Ekim, 2017 Kabul Tarihi: Aralık, 2017 Öz Ġnsanoğlunun en eski geleneklerinden biri olan eğlence gerek toplumsal / gündelik hayatın gerekse Divan Ģiirinin vazgeçilmez unsurlarından biridir. ġairler teĢbih, istiare, mecaz, vb. sanatlar ile gündelik yaĢamdaki eğlenceye dair unsurları Ģiirlerine yansıtmıĢlardır. Muhibbi‟nin 16. asrın önemli Ģairlerinden ve Osmanlı Devleti‟nin en önemli hükümdarlarından biri olması sebebiyle onun Ģiirlerine yansıyan eğlence meclisleri ve çeĢitli unsurlarının incelenmesinin hem Osmanlı gündelik hayatının saray penceresinden görünüĢü hem de Divan Ģiirinin toplumsal hayattan kopuk olmadığının bir kez daha gözler önüne serilmesi açısından önemli olduğu kanaatindeyiz. Muhibbî Dîvânı‟nın CoĢkun Ak tarafından yapılan neĢrinde yer alan 3122 Ģiirde eğlence meclisleri ve bu meclislerin çeĢitli unsurları ile ilgili beyitlerin taranması ve elde edilen toplam 1083 adet beytin incelenmesi ile oluĢturulmuĢ olan bu makalede söz konusu unsurların hangi yönleri ile Muhibbî‟nin Ģiirlerine yansıdığının tespit ve değerlendirilmesine çalıĢılmıĢtır. Anahtar Sözcükler: Muhibbî, Kanunî Sultan Süleyman, Eğlence Meclisleri, Divan Edebiyatı. ENTERTAINMENT COUNCILS IN MUHIBBIS DIVAN AND THEIR VARIOUS ELEMENTS Abstract Entertainment in social / daily life as one of the oldest traditions of mankind is one of the indispensable elements of Divan poetry. The poets reflected elements of arts and entertainment in everyday life into their poetry by figures of speech like simile, metaphor, comparison, etc. As Muhibbi is one of the major poets of 16th century and one of the most important rulers of the Ottoman Empire, we think examining his poems and various elements of his poetry are important in terms of reflecting on entertainment councils and various aspects of consideration of the appearance from both the Ottoman daily life out of palace window and divan poetry that was actually a part of the Ottoman daily life, back then. This article was formed by the examination of 1083 couplets (related to entertainment councils and various elements of those councils) out of 3122 poems in Muhibbi's Divan that was published by CoĢkun Ak and it has been evaluated and determined that which aspects of those elements were reflected in Muhibbi's poetry. Keywords: Muhibbî, Süleyman the Magnificent, Entertainment Councils, Divan Literature. Bu makale, “Muhibbî Dîvânı‟nda Sosyal Hayat” baĢlığıyla, Prof. Dr. Bayram Ali Kaya danıĢmanlığında, Armağan Zöhre tarafından 2016 yılında tamamlanmıĢ olan doktora tezinden üretilmiĢtir. Yrd. Doç. Dr.; Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected].

MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

ZÖHRE, A. (2017). Muhibbî Dîvânı‟nda Eğlence Meclisleri ve ÇeĢitli Unsurları. Uluslararası Türkçe

Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 6(4), 2322-2343.

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ UNSURLARI

Armağan ZÖHRE

Geliş Tarihi: Ekim, 2017 Kabul Tarihi: Aralık, 2017

Öz

Ġnsanoğlunun en eski geleneklerinden biri olan eğlence gerek toplumsal /

gündelik hayatın gerekse Divan Ģiirinin vazgeçilmez unsurlarından biridir.

ġairler teĢbih, istiare, mecaz, vb. sanatlar ile gündelik yaĢamdaki eğlenceye

dair unsurları Ģiirlerine yansıtmıĢlardır. Muhibbi‟nin 16. asrın önemli

Ģairlerinden ve Osmanlı Devleti‟nin en önemli hükümdarlarından biri olması

sebebiyle onun Ģiirlerine yansıyan eğlence meclisleri ve çeĢitli unsurlarının

incelenmesinin hem Osmanlı gündelik hayatının saray penceresinden

görünüĢü hem de Divan Ģiirinin toplumsal hayattan kopuk olmadığının bir

kez daha gözler önüne serilmesi açısından önemli olduğu kanaatindeyiz.

Muhibbî Dîvânı‟nın CoĢkun Ak tarafından yapılan neĢrinde yer alan 3122

Ģiirde eğlence meclisleri ve bu meclislerin çeĢitli unsurları ile ilgili beyitlerin

taranması ve elde edilen toplam 1083 adet beytin incelenmesi ile

oluĢturulmuĢ olan bu makalede söz konusu unsurların hangi yönleri ile

Muhibbî‟nin Ģiirlerine yansıdığının tespit ve değerlendirilmesine çalıĢılmıĢtır.

Anahtar Sözcükler: Muhibbî, Kanunî Sultan Süleyman, Eğlence

Meclisleri, Divan Edebiyatı.

ENTERTAINMENT COUNCILS IN MUHIBBI’S DIVAN AND THEIR

VARIOUS ELEMENTS

Abstract

Entertainment in social / daily life as one of the oldest traditions of

mankind is one of the indispensable elements of Divan poetry. The poets

reflected elements of arts and entertainment in everyday life into their poetry

by figures of speech like simile, metaphor, comparison, etc. As Muhibbi is

one of the major poets of 16th century and one of the most important rulers

of the Ottoman Empire, we think examining his poems and various elements

of his poetry are important in terms of reflecting on entertainment councils

and various aspects of consideration of the appearance from both the

Ottoman daily life out of palace window and divan poetry that was actually a

part of the Ottoman daily life, back then. This article was formed by the

examination of 1083 couplets (related to entertainment councils and various

elements of those councils) out of 3122 poems in Muhibbi's Divan that was

published by CoĢkun Ak and it has been evaluated and determined that which

aspects of those elements were reflected in Muhibbi's poetry.

Keywords: Muhibbî, Süleyman the Magnificent, Entertainment Councils,

Divan Literature.

Bu makale, “Muhibbî Dîvânı‟nda Sosyal Hayat” baĢlığıyla, Prof. Dr. Bayram Ali Kaya danıĢmanlığında, Armağan

Zöhre tarafından 2016 yılında tamamlanmıĢ olan doktora tezinden üretilmiĢtir. Yrd. Doç. Dr.; Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,

[email protected].

Page 2: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2323 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

GiriĢ

XVI. yüzyıl Türk kültür ve medeniyetinin hızla geliĢtiği ve buna paralel Türk sanatı ve

edebiyatının da mükemmeli yakaladığı bir dönemdir (ġentürk, 2004: 252). Özellikle Kanûnî

Sultan Süleyman devrinde coğrafî sınırlar Kuzey Afrika‟dan Viyana‟ya; Akdeniz‟den

Karadeniz‟e kadar geniĢlemiĢ ve bu geniĢ coğrafyada ilim, sanat, kültür, edebiyat hayatında

zirve olan bir dönem yaĢanmıĢtır (Çelebioğlu, 1994: 15).

6 Safer 900 (6 Kasım 1494) tarihinde dünyaya gelen Kanunî Sultan Süleyman, Osmanlı

padiĢahlarının onuncusudur. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Sultan‟dır. Kanunî

unvanı ilk defa XVIII. yüzyılda Dimitrie Cantemir‟in Osmanlı tarihinde geçmiĢ, XIX. yüzyılda

Osmanlı tarihçileri tarafından da benimsenerek yaygınlık kazanmıĢtır (Emecen, 2010: 62).

Kanunî Sultan Süleyman “Muhibbî” mahlası ile Ģiirler yazmıĢ, bu mahlasın dıĢında “Muhib” ve

“Meftûnî” mahlaslarını da kullanmıĢtır (Ak, 2010: 75). Âmil Çelebioğlu‟na göre Muhibbî, eğer

cihan hâkimi sultanlardan biri olmasaydı bile Ģair olarak edebiyat tarihimiz içinde yer alması

gereken isimlerden biri olurdu (Çelebioğlu, 1994: 36). Zira büyük dedesi Fatih Sultan Mehmet,

dedesi II. Bayezid ve babası Yavuz Sultan Selim gibi o da Ģiirle ilginmiĢ ve çoğu gazel olmak

üzere 3000 civarında Ģiiriyle Osmanlı edebiyatının en hacimli divanlarından birini vermiĢtir

(ġentürk, 2004: 279).

Ġnsanoğlunun en eski geleneklerinden biri olan eğlence, gündelik hayatın vazgeçilmez

unsurlarından biridir. Ġnsanlar günlük yaĢamın sıkıntılarından, sorunlarından ve sıradanlığından

bir nebze de olsa kurtulmak ve neĢelenmek için eğlenceler düzenlemektedirler. Sanıldığının

aksine, toplumsal hayattan kopuk olmayan divan Ģairleri de teĢbih, istiare, mecaz, vb. sanatlar

aracılığı ile bu eğlenceleri ve eğlenceye dair unsurları Ģiirlerine yansıtmıĢlardır. Toplumsal

yapının en üst kademesinde yer alan bir sultan Ģair gözüyle iĢret meclisleri de diyebileceğimiz

eğlence meclislerinin Ģiire hangi yönleri ile yansıdığının tespiti ve değerlendirilmesinin Divan

Ģiirinin sosyal hayattan kopuk, yalnızca yüksek zümreye hitap eden bir edebiyat olmadığının bir

kez daha vurgulanması açısından önemli olduğu kanaatindeyiz. Muhibbî Dîvânı‟nın CoĢkun Ak

tarafından yapılan neĢrinde yer alan 3122 Ģiirde söz konusu unsurlar taranmıĢ ve elde edilen

toplam 1083 adet fiĢin değerlendirilmesi ile oluĢturulmuĢ olan makalemiz meclis erkânı ve

meclisin çeĢitli unsurları olmak üzere iki bölümden oluĢmaktadır.

1. Meclis Erkânı

1.1. Mahbûb

Arapça, sevgi, aĢk anlamına gelen “hubb” kelimesinden türemiĢ mahbûb kelimesi

sevilen, sevgili ve maĢuk yerine kullanılan bir tabirdir (Devellioğlu, 2002: 565).

Page 3: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2324 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Divânda mahbûb genellikle mey ile birlikte zikredilmekte ve rind olan âĢık ile zâhid

arasındaki çekiĢmelerde söz konusu edilmektedir.

ÂĢığın gönlünün aĢka dolaĢmıĢ olduğunu bilmeyen zâhid ona sürekli nasihatlerde

bulunmakta, içki ve güzelden vazgeçmesini tavsiye etmektedir (G.357/3; G.715/2). Oysa

sözlerinde soğukluk bulunan zâhidin bu nasihatleri âĢığın gönlünü hiç etkilememektedir

(G.1073/5). Cennet Ģarabı olan Kevser‟i ve oradaki güzel hurileri zâhide bırakan rind, sevgili ve

içkiye talip olmaktadır (G.1583/2). O, sofunun bütün engellemelerine rağmen içki ve güzelden

vazgeçmemekte ve bunun nedenini ise ezel gününde alınyazısının kudret eli (Allah) tarafından

böyle yazılmasına bağlamaktadır:

Men„ kılma zâhidâ mahbûb u meyden dönmezem

Dest-i kudret çünki alnuma ezel kılmıĢ rakam (G.1962/4, s.582).

Ey sofu, beni engellemeye çalışma, sevgili ve şaraptan vazgeçmem. Çünkü kudret eli

alnıma ezelde böyle yazmıştır.

ÂĢığın ve zâhidin yaradılıĢı birbirinden farklıdır. ÂĢığın yaradılıĢ mayası ezelde aĢk suyu

ile yoğrulmuĢtur (G.1793/4). Bu nedenle zâhid nasıl ki cennet bağından vazgeçmiyorsa o da

sevgili ve içkiden vazgeçmemektedir:

Gel mey ü mahbûbdan zâhidâ beni men„ eyleme

Sen diyebilür misin kim istemem bâg-ı cinân (G.2273/3, s. 667).

Ey zâhid, gel beni şarap ve güzelden men etme. Sen cennet bahçesini istemem diyebilir

misin?

Muhibbî bir beytinde, güzellerin altın ve gümüĢ ile avlanacağını çünkü ġirin‟e Hüsrev‟in

o dilenci Ferhad‟dan daha iyi göründüğünü dile getirmekte, böylelikle mahbûb hakkında görüĢ

bildirmektedir.

Sîm u zer kimde olursa sayd olur mahbûblar

Yeg gelür ġîrîne Husrev ol gedâ Ferhâddan (G.2225/4, s. 655).

Altın ve gümüş kimde olursa sevgililer avlanır. Husrev, Şirin’e o dilenci Ferhad’dan

hoş görünür.

Bu aĢağılık dünya gelip geçicidir ve âĢık ömrünü her zaman içki ve güzel ile geçirerek bu

dünyadan zevk almalıdır (G.404/5). Çünkü her kimin alnı ay, yüzü güneĢ gibi olan bir sevgilisi

var ise onun gündüzü nevruz, gecesi de Kadir gecesi gibi olmaktadır:

Page 4: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2325 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Her kimüñ alnı kamer gün yüzlü bir mahbûbı var

Gündüzi nev-rûz olup kadr olsa ta„ñ mı her Ģebi (G.2697/4, s.782).

Alnı ay, yüzü güneş gibi sevgilisi olan bir kimsenin gündüzünün nevruz, gecesinin Kadir

gecesi gibi olmasına şaşılır mı?

1.2. Mutrib

Sözlükte çalgıcı, sazende; Ģarkı okuyan kimse anlamlarına gelen mutrib kelimesi musiki

usullerine göre ilahî, gazel ve Ģarkı okuyanlar hakkında kullanılan tabirdir. Halk arasında bunu

yerine “hanende” kullanılır (Pakalın, 1983: 586).

Beyitlerde mutrip, nây, erganun, ud, kanun, tambur ve rübab gibi müzik aletleri; perde,

peĢrev, terâne, hüseyni, muhayyer, hicaz ve sünbüle gibi musiki terim ve makamları ile birlikte

söz konusu edilmektedir.

Meclisin vazgeçilmez unsurlarından biri olan mutribin saki saf Ģarabı sunarken oraya

nâle ile neyi getirmesi (G.787/1) ve hatta makamda perdeyi âĢığa uydurması gerekmektedir.

Çünkü âĢığın gönlü inlediği zaman erganun olarak geçmektedir:

Mutrib nevâda perdeni uydur Muhibbîye

Deyr-i cihânda inlese dil erganun giçer (G. 841/5, s. 276).

Ey mutrip, makamda perdeni Muhibbî’ye uydur. Gönül dünyada inlese org olarak

geçer.

Mutrip, sünbüle makamında terane etmeye baĢladığı zaman gam, kanun çalarken âĢığın

nalesine arkadaĢ olmaktadır (G.2547/4). Mecliste neyler sabaha kadar konuĢup mutrip makam

ile inlerken (G.2612/4) sadece âĢığın gönlünü değil neyi bile hüzünlendirmektedir. Bu nedenle

neyin üzülmemesi için artık mutrip kanuna mızrap vurmamalı ve âĢığın gönlünü inletmemelidir:

Göñlümüñ nâleleri eyledü çün nâyı hazîn

Mutribâ gel zahme uram dime sakın kânuna (G.2455/2, s. 716).

Ey mutrip, mademki gönlümün inleyişleri neyi üzdü, (o zaman) sen de sakın kanuna

mızrap vurma.

Mutrip tamburun kulağını burmamakta, gam meclisinde âĢığın inleyiĢinin yanında

tambur ahenk etmemektedir (G.2661/5). Bu nedenle bela meclisinde âĢığın inleyiĢini ahenkli

hâle getirmek için gönül, mutribin ahengine elini bağlamalı ve rübaba basmalıdır:

Bezm-i belâda nâlemi âheng içün benüm

Mutrib-i terâne bağla elün gel rübaba bas (G.1301/3, s. 406).

Page 5: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2326 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Bela meclisinde benim feryadıma ahenk için saza bas, çalgıcının ahengine gel elini

bağla.

Bir beyitte Muhibbî, mutrip ile Zühre arasında bağlantı kurmaktadır. Zühre, Nâhid,

Kervankıran ve Venüs adlarıyla bilinen bir yıldızdır ve Divan Ģiirinde deffâf (çalgıcı) olarak

geçmektedir (Zavotçu, 2013: 815). Bundan hareketle Ģair, ayı kul, güneĢi köle ettikten sonra

Zühre yıldızını da meclise meclisin çalgıcısı yapmak istediğini ifade etmektedir:

Zühreyi mutrib-i meclis idelüm meclise gel

Kameri bende vü hûrĢîdi gulâm eyleyelüm (G.1953/3, s.580).

Gel Zühre yıldızını meclise meclisin çalgıcısı yapalım. Ayı kul, güneşi köle eyleyelim.

1.3. Nedim

Birlikte yiyip içen, can ciğer arkadaĢ; sohbet arkadaĢı, dost, yâran gibi anlamlara gelen

nedim kelimesi Osmanlıda padiĢahların yakınları hakkında kullanılan bir tabirdir. Hem-dem,

hem-sohbet gibi kelimelerle de ifade edilen nedim, tavır ve hareketleriyle veya söz ve

sohbetleriyle padiĢahı eğlendiren ve bazen de hayra teĢvik eden kimsedir (Pakalın, 1983: 667).

Beyitlerde gam ve cefa âĢığın nedimi olarak söz konusu edilmekte ve âĢık sevgiliye bir gece

bile nedim olamamaktadır.

Sevgilinin cefası âĢığın bela dostu ve üzüntü arkadaĢıdır. Bu nedenle göz, gözyaĢını

Ģarap yapmalıdır (G.251/4). ÂĢığın gözyaĢı Ģarap, nedimi gam olduğunda ise yapması gereken

yemek ve içmektir:

Gam nedîm ü gözyaĢı gülgûn Ģarâb

Ey Muhibbî durma kıl „ayĢ u tarâb (G.151/5, s. 84).

ÂĢık bir gece bile o ay yüzlü sevgili ile birlikte olamamakta, onunla sohbet

edememektedir. Bunun nedenini ise yıldızının yani bahtının uğursuz olmasına bağlamaktadır:

Bir gice olmadum ol mâha mukârin-i nedîm

Nahs imiĢ katı sitâresi meğer yılduzumuñ (G.1577/4, s. 478).

O ay (sevgili) ile bir gece birlikte olamadım. Meğer yıldızımın bahtı çok uğursuzmuş.

1.4. Sâkî

Sözlükte, su veren, su dağıtan anlamalarına gelen saki, içki meclislerinde kadeh

dolaĢtıran ve sununlar için kullanılan tabirdir (Devellioğlu, 2002: 915). Divan Ģiirinde içki

meclislerinin önemli unsurlarından biri olan saki meclise neĢe ve canlılık veren kimsedir.

Beyitlerde, sâkî-i gül-rûh, sâkî-i çeĢm, sâkî –i „ıĢk tamlamaları ile anılan saki, çoğu zaman

Page 6: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2327 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

sevgili olarak karĢımıza çıkmakta ve sunduğu kadeh ile âĢığın gönlünü gamdan ve pastan

arındırmaktadır.

ÂĢık, bahar günleri geldiğinde ayağı bağlı oturmamalı ve gül yanaklı sakinin elinden

gül renkli kadehi almalıdır (G. 252/3). Eğer mecliste bir saki yok ise meclise getirmeli ve ona

kadeh sundurmalıdır. Böylelikle o, keder ve üzüntüden uzaklaĢacaktır (G.1356/1). Gül yanaklı

saki öylesine güzeldir ki, âĢık Ģarap içmeyeyim diye yemin ettiğinde bile onun yeminini ve

sözünü boĢa çıkarmaktadır:

Ġçmeyem „ahd itmiĢ idüm dostlar peymâneyi

Sâkî-i gül-rûh komazsar „ahd ü peymânum meded (G.331/3, s. 134).

Dostlar meded! Artık şarap içmeyeyim diye söz vermiştim. Ancak o gül yanaklı saki ne

söz bırakıyor ne de yemin.

ÂĢık, aĢk sakisinin elinden muhabbet kadehini içerek bela, eziyet ve üzüntüyü kendi

canına ulaĢtırmıĢtır (G.1798/3). Fakat bu durumdan Ģikâyetçi değildir. Çünkü sevgili meclise

saki olup eline kadeh aldığı zaman bir kadeh ile tüm ölü gönüllere can bağıĢlamaktadır:

Sâkî olup meclise alsa ele dilber kadeh

Cân bağıĢlar mürde-dil olanlara yekser kadeh (G. 303/1, s. 126).

Sevgili, o meclise saki olup eline kadeh alsa bir kadeh ile bütün ölmüş gönüllere can

verir.

Muhibbî bir beyitte, meclis ortamında misafir ağırlanması, yenilip içilmesi gibi

durumları ifade ederken dert ve üzüntüyü misafir, âĢığın ciğerini yemek ve gözyaĢını Ģarap

olarak düĢünmektedir. Dolayısıyla gözyaĢını sunan göz sakidir. Buna göre gönül, dert ve

üzüntüyü misafir edip ciğeri de onlara kebap olarak sunmaktadır. Göz sakisi ise Ģarap sunmak

için kâsesinden kan dökmektedir:

Dil kebâb itdi ciğer mihmân idüp derd ü gamı

Sâki-i çeĢmüm Ģarâb içün baĢından hûn çeker (G.623/2, s. 216).

Gönül, derdi ve gamı misafir edip ciğeri onlara kebap olarak sundu. Gözümün içki

sunanı şarap sunmak için kâsesinden kan döker.

Dünya âĢığın gam dolu gönlünü rahat ettirmemekte, gam buharı âĢığın gönül aynasını

paslandırmaktadır. Sakinin sunduğu kadeh ise âĢığı ferahlatmakta, kalbe cilâ olmakta ve o

aynayı parlatıp sağlamlaĢtırmaktadır (G. 308/1; G. 954/2; G. 2584/4). Ayrıca sakinin sunduğu

bu kadeh, hicran gamı ile ölmek üzere olan âĢığın dert zehrine karĢı bir panzehirdir:

Page 7: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2328 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Sâkiyâ hicrân gamından ölmeden gel bâde sun

Didiler zehr-i gama tiryâkdur sahbâ içün (G. 2257/2, s. 663).

Ey saki, ayrılık derdinden ölmeden gel ve şarap sun. Zira kadehin dert zehrine panzehir

olduğunu söylediler.

2. Meclisin ÇeĢitli Unsurları

2.1. Mey/ Kadeh/ ġarap

Meclisin vazgeçilmez unsuru olarak Ģarap, genellikle meze ve çeĢitli musiki âletleri /

tabirleri ile birlikte söz konusu edilmektedir. Muhibbî, gönlünün kebap, gözyaĢının Ģarap ve

göğsünün rebâb olduğunu söylemekte böylece Ģarabı meclisin kurulmasına vasıta olan

unsurlardan biri olarak saymaktadır:

Sen gereksin meclis esbâbı müheyyâ oldı cümleten

Dil kebâb yaĢum Ģarâb olmıĢdurur sînem rebâb (G.123/2, s. 76).

Söz konusu içki olunca hemen bütün divan Ģairleri beyitlerinde zahit tipini eleĢtirirler.

Muhibbî de bir beytinde zahide seslenerek “Bütün dünya hazinesi senin; mum, Ģarap, meze ve

sevgili benim olsun” demekte ve kendisi için mecliste bulunan bu unsurların hazinelerden daha

değerli olduğunu ifade etmektedir:

Baña Ģem„ ü Ģarâb u nukl u Ģâhid

Saña zâhid ser-â-ser bu cihân genc (G. 293/3, s. 124).

Gam meclisinde âĢığın kanlı gözyaĢı mey, ah ateĢinin kıvılcımları meze için nar tanesi

(G.589/4), ciğeri kebap ve gönlü de hoĢ sesli ney olmakta (G.594/4) böylelikle iĢret ortamı

oluĢturulmaktadır. Eski tıbba göre rengi kırmızıya yakın bir çiçek olan erguvanın Ģerbeti

sarhoĢu ayıltır, mahmurluğu giderir; Ģarabı ise ferahlık verirmiĢ (Onay, 2000: 194). Bu

nedenlerden ötürü Ģair, erguvan Ģarabını diğer meclis unsurlarından üstün görmekte, eğer

olmasa meyhanenin cansız, kuru bir bedene benzeyeceğini dile getirmektedir:

Eger olmasa câm-ı ergûvani

Bu meclis cânsuz bir kurı tendür (G. 856/4, s. 281).

Eğer kırmızı şarap olmasa bu meclis cansız, kuru bir beden gibi olur.

Muhibbî, iĢret meclisinde içki içenin kendisini hemen Ġskender ve Dâra gibi hissettiğini

bu nedenle bu meclisin çok ulu bir makam olduğunu ifade etmektedir (G.1269/3). ġair ayrıca

buranın Ģarap ile güzelleĢtiğini söylemek için meyhaneyi yakutun çıktığı BedehĢan‟a, Ģarap

küpünü ise yakut ocağına benzetmektedir:

Page 8: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2329 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Meyhâne oldı meyle bedehĢân-mekân-ı la„l

Her hum görindi bâde ile san kân-ı la„l (G.1747/1, s. 523).

Meyhane, şarap ile birlikte yakut mekânı Bedehşan’a döndü. Her içki küpü içkiyle sanki

yakutun maden ocağı olarak göründü.

2.2. Meze

Meze, içki ile sunulan yiyeceklere verilen isimdir. Badem, elma, fıstık, kebap, nar

tanesi, Ģeker ve Ģekerli leblebi beyitlerde zikredilen mezelerdir. ÂĢık, gönlünü sürahi, gözyaĢını

Ģarap, ciğerini ise meze olarak kebap yapmak suretiyle meclis için gerekli unsurları

hazırlamaktadır:

Dil sürâhî gözyaĢı mey bu ciğer nukl kebâb

Budurur meclisde hâzır „ıyĢa esbâbum benüm (G. 1817/4, s. 542).

Bazı kimseler içkinin tatlı ile içilirse vücuda zarar vermeyeceğini, tatlının alkoldeki

zehri yok ettiğini düĢünmektedirler (Onay, 2000: 326). Ġçkinin tatlı ile olan bu münasebetini

konu edinen aĢağıdaki beyte göre sevgili, âĢığa aĢk Ģarabı içirmiĢ ve onu sarhoĢ etmiĢtir. Ancak

o kendini bilmez âĢık bununla yetinmeyip bir de meze diye sevgilinin dudaklarından Ģeker

istemektedir:

ġarâb-ı „ıĢkı içürdüñ velî mest eyledüñ gayet

Meze diyü özin bilmez lebüñden bûse kand ister (G.723/2, s. 243).

Aşk şarabından içirdin, çok sarhoş ettin. Ancak kendini bilmez, meze diye

dudaklarından şeker, öpücük ister.

Aynı doğrultudaki bir baĢka beyitte Muhibbî, sevgilinin kadehinin Ģarabını içtikten

sonra sarhoĢa meze için Ģekerli leblebi gerekli olduğunu ileri sürerek sevgilinin dudaklarını

öpmek istemektedir:

Cür„â-i câmun Muhibbî içdi ko öpsün lebüñ

Nukl içün mey-hʷora lâzımdur Ģekerlü leblebi (G.2697/5, s. 782).

Muhibbi kadehinin yudumunu içti, bırak dudağını öpsün. Sarhoşa meze için şekerli

leblebi gerekir.

Bir diğer beyitte Ģair, sevgilinin dudaklarını Ģaraba, çenesini ise elmaya benzetmektedir.

Herkes saf Ģarap üstüne elma güzel meze olur dediği için gönül sevgilinin dudaklarını emdikten

sonra çenesine yönelmektedir:

Page 9: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2330 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Leblerüñ emdükce meyl eyler bu göñül gabgaba

Sîb hûb olur meze dirler mey-i nâb üstine (G.2425/4, s. 708).

Bu gönlüm dudaklarını emdikçe çeneye yönelir. Saf şarap üstüne elma güzel meze olur

derler.

2.3. Micmer

Micmer, içerisinde tütsü yakılan kaba verilen isimdir. “Aslı bahûrdân olan buhurdan

Arapça‟da, yakılınca güzel kokulu duman çıkaran öd ağacı ve amber gibi tütsü maddelerine

verilen bahûr isminden Farsça -dân “-lık” ekiyle yapılmıĢ “tütsülük” anlamında Osmanlıca bir

kelimedir. Türk toplumunda, Arapların buhurdana verdikleri aynı anlamdaki mibhare ve mıktare

isimleri tutulmamıĢ, ikinci bir isim olarak micmer veya micmere (ateĢlik) benimsenmiĢtir”

(Erdem, 1992: 384).

Beyitlerde micmer genellikle âĢığın göğsüne, gönlüne ve yüreğine teĢbih edilmektedir.

Buna göre gönül aĢk ateĢi ile yanmakta, sine ve yürek bu ateĢe micmer olmakta, âĢık ise bu

ateĢin cihanı yakmasından korkmaktadır (Mhs./13; Mrb./20). Onun gönlündeki yangın öylesine

bir yangındır ki, bunu gören micmer, haline Ģükredip insafa gelmektedir:

Görse idi benüm sinem dağı „ıĢk âteĢin

Hâline Ģükr eyleyüp iderdi micmer elgıyâs (G.266/3, s.116).

Benim göğüs yaramdaki aşk ateşini görseydi, micmer hâline şükredip insafa gelirdi.

Sevgili saçlarının zincirine çene kandilini asarak can ve gönülleri yakmak için micmer

bağlamaktadır:

Zülfi zencîrine asmıĢ san zekân kandilini

Cân u diller yakmağa ya„ni kim micmer bağlamıĢ (G.1260/2, s. 395).

(Sevgili) saçının zincirine sanki çene kandilini asmış, yani can ve gönülleri yakmak için

micmer bağlamış.

Muhibbî bir diğer beytinde, sevgilinin yanağının ateĢi üzerindeki kokulu benlerin yakut

micmer içinde misk ile anber yaktığını dile getirerek sevgilinin benini anbere, yüzünü de

micmere benzetmekte ve bunlar arasında güzel koku saçmalarından dolayı bir bağlantı

kurmaktadır:

ÂteĢ-i ruhsâruñ üzre ol mu„anber hâller

Micmer-i yâkût içinde müĢk ile „anber yakar (G.863/2, s. 283).

Yanağının üzerindeki o amber kokulu benler, yakut micmer içinde misk ile amber yakar.

Page 10: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2331 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

2.4. Mum

Eğlence meclislerinin önemli unsurlarından biri de mumdur. Beyitlerde Ģem„, Ģem„edân,

çerâğ gibi kelimelerle zikredilmekte ve âĢık, âĢığın gönlü, sevgili, sevgilinin yüzü ile benzetme

oluĢturacak Ģekilde söz konusu edilmektedir.

Muhibbî, mumun dik konumda durmasından ve yanarken yağının etrafına

damlamasından dolayı sevgilinin meclisinde mum gibi ayakta durduğunu ve bazen yanıp bazen

de kan ağladığını ifade etmekte, böylelikle kendisini muma, gözyaĢlarını ise mumun yağına

benzetmektedir:

ġem„-veĢ bezmüñde dursam bir ayag üzre senüñ

Gâh yanup yakılup kan ağlasam gâhi saña (G.51/2, s. 56).

Meclisinde mum gibi bir ayak üzerinde dursam ve sana bazen yanıp yakılıp bazen de

kan ağlasam.

Gam meclisinde gönlünün ah mumunu yakması ile birlikte bütün dünyanın

aydınlanacağını söyleyen Ģair (G.76/4), aynı zamanda aĢk ateĢi ile yandığını ve gönlünün o

ateĢe fitil olduğunu dile getirmektedir:

ÂteĢ-i „ıĢk ile yanar olup aña dil fitil

Bezm-i gamda Ģem„-veĢ sûz u güdâzum var idi (G.2693/4, s. 781).

Gam meclisinde aşk ateşi ile yanan mum gibi yanıp yakılmam var idi ve gönlüm o

(muma) fitil oldu.

ÂĢık, sevgilinin güzelliğinin meclisinde onun yüzünün mumunda pervane gibi kolunu

ve kanadını yakmak için ateĢe yönelmekte (G.561/2; G. 1997/3), bununla birlikte ezelden beri

aĢk ateĢi ile yanmıĢ gönül çırasının var olmasından dolayı sevgiliden yanak mumunu

yakmamasını istemektedir:

Bezm-i gam içre „ârızı Ģem„in uyarma kim

„IĢk âteĢiyle yanmıĢ ezel dil çerâgı var (G.982/5, s. 318).

Üzüntü meclisi içinde yanak mumunu yakma. Çünkü ezelden aşk ateşiyle yanmış gönül

çırası var.

“Yağ mumlarının fitilini kesmek ve mumları söndürmek için kullanılan makas

görünümlü alete mum makası denir” (Serdaroğlu, 2006: 120). Meclisin mumu tanıdıkların

toplantısına yabancılar gelmesin diyerek ortamı hararetlendirmekte (G. 717/4), üstelik mecliste

Page 11: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2332 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

sevgilinin güzelliğine dil uzatmaktadır. Bu nedenle mum makası onun dilini keserek

cezalandırsa buna ĢaĢılmamalıdır:

Meclisde meğer hüsnine yârüñ dil uzatmıĢ

ġem„ün dilini nola eger kim kese mikrâz (G.1312/3, s. 409).

Mum, mecliste sevgilinin güzelliğine dil uzatmış, eğer makas onun dilini keserse buna

şaşılır mı?

2.5. Mûsikî Âletleri

2.5.1. Çeng

Kanuna benzeyen, dik tutularak çalınan ve Ģekil bakımından Batı musikisi sazlarından

harpın ilkel Ģekli olan çeng, Türk musikisinde önceleri kullanılmıĢ olup günümüzde

kullanılmayan bir sazdır. Yay Ģeklinde yani eğri biçimdedir ve parmakla, daha çok da kanunda

olduğu gibi parmağa geçirilen mızrap ile çalınmaktadır. Kullanması zor olduğu için XVII.

yüzyıldan sonra terkedilmiĢ olan bu saz birçok edebî sanat ile birlikte Klasik Ġran ve Klasik

Türk Ģiirlerinde çokça anılmaktadır (GüldaĢ, 1993: 268; Öztuna, 2000: 66).

Beyitlerde çeng, genellikle âĢığın boyu ile benzetme oluĢturacak Ģekilde söz konusu

edilmekte ve bazı beyitlerde diğer musiki âletleri ile birlikte anılmaktadır. Keder ve sıkıntı

meclisinde âĢık gözyaĢlarını tel ve boyunu çeng gibi eğri yapmakta, böylelikle derdini çeng ve

kanun ile anlatmaktadır (G.268/4). Bu durumda inleyen yalnızca âĢık değildir, onun her bir kılı

da yer yer figan etmektedir:

Bükilüp kâmetüm âhır belâ bezminde çeng oldı

Muhibbî anuñ içündür kılur her mu figân yir yir (G.659/6, s. 226).

Ey Muhibbî, belâ meclisinde boyum bükülüp sonunda çeng oldu. Her kılın zaman

zaman feryat etmesi bu sebepledir.

Muhibbî bazı beyitlerinde diğer âĢıklara da çengin sesini dinlemelerini ve boylarını

çeng gibi eğri hâle getirmelerini tavsiye etmektedir. Ona göre akıllı olan insan bahar mevsimi

geldiğinde kalbinde hiç hileye yer vermeden gül bahçesinde Ģarap içip çengin sesini

dinlemelidir (Mhs.3/4). Hatta tutkun âĢıklar keder meclisinde can ve gönülden inleyerek

boylarını çeng yapmalıdırlar:

Bezm-i gamda ey Muhibbî „âĢık-ı Ģûrîdeler

Cân u dilden nâle kılsun kaddini çeng eylesün (G.2240/5, s. 659).

Page 12: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2333 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Ey Muhibbî, perişan ve tutkun âşıklar gam meclisinde can u gönülden inleyip boylarını

çeng yapsınlar.

2.5.2. Def

Türk musikisinde gerek icra gerekse yapılıĢındaki değiĢik özellikler sebebiyle dinî

musiki, sanat ve halk musikisi dallarında kullanılan, halk ağzında tef olarak anılan def, kasnak

Ģeklinde ele alınacak kadar küçük bir davuldur. Hanendelerce usul vurma âleti olarak

kullanılmaktadır (Özcan, 1994a: 85; Öztuna, 2000: 78-79).

Def, beyitlerde ney ve çeng ile birlikte söz konusu edilmektedir. Gam meclisi içerisinde

âĢık ney gibi inler (G.456/2). Ciğer kanını içtiği için kâmeti çenge döner ve sinesi def olur (G.

1362/6). Muhibbi bir beytinde göğsünü def gibi dövdüğünü ifade etmektedir:

Bezm-i gamda nây olalı bu gönül

Dögerem bu sinemi mânend-i def (G.1370/2, s. 424).

Bu gönül gam meclisinde ney olduğundan beri, göğsümü def gibi döverim.

Bir diğer beyitte Ģair, çengin ses çıkardığı, neyin inlediği ve rebabın içelim dediği meclis

ortamında defin de göğsünü dövdüğünü dile getirmektedir:

Sînesin def döger ü nây inler

Çagırup çeng dir rebâb içelüm (G. 1888/4, s. 562).

Def sinesini döver, ney de inler. Çeng çağırır, rebab da içelim der.

2.5.3. Erganon

ÇeĢitli yaylı ve nefesli sazların (flüt, klarnet, fagot vs.) seslerini veren binlerce borudan

müteĢekkil olan erganon (org) tuĢlara basılarak çalınan bir âlettir. Özellikle kilise musikisi âleti

olmakla meĢhurdur. Osmanlı toplumunda pek çok kilise olduğu için Müslümanlar ve Türkler

daima bu çalgıyı kullanmıĢlardır (Öztuna, 2000: 338).

Beyitlerde erganon âĢığın gönlü ile benzetme oluĢturacak biçimde zikredilmektedir.

ÂĢık, gam meclisinde feleğin elinden ciğer kanını içmekte bu nedenle gönül erganon olup

sabaha kadar inlemektedir (G. 2056/3). Bu çalgının genellikle manastırlarda kullanılmasından

hareketle Ģair, meclisi bir kiliseye, gözyaĢını da Ģaraba benzetmektedir:

Gidelden deyr-i gam içre bu gönlüm erganûn oldı

Gözümüñ yaĢına baksañ Ģarâb-ı erguvânîdür (G. 814/2, s. 269).

Bu gönlüm gittiğinden beri sıkıntı kilisesinde org oldu. Gözümün yaşına baksan

erguvan şarabı gibidir.

Page 13: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2334 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Bir baĢka beyitte Muhibbî, sevgiliden güzelliğinin resmi ile gönül Ģehrini manastıra

çevirmesini istemekte ve gönlünün orada erganon olduğunu ifade etmektedir:

NakĢ-ı hüsnünle gönül Ģehrini gel deyr eyle

Erganûn oldı bu dil baĢını gel seyr eyle (G. 2328/1, s. 682).

Gel, güzellik nakşınla bu gönül şehrini manastıra çevir. Bu gönül org oldu, gel başını

seyret.

2.5.4. Kanun

“ġark musikisinde kullanılan telli bir musiki âletidir. Kanun kelimesinin hemen bütün

organologlarca Yunanca kanondan türediği kabul edilir. Âlet Türkiye, Ġran ve Arap ülkelerinde

kânun, diğer ülkelerde kanon kökünden türemiĢ bir kelimeyle (meselâ Yunanistan‟da kanonaki)

tanımlanmaktadır” (Karakaya, 2001: 327). Dikdörtgen Ģeklinde, sol köĢesi kesik duran ve yassı

bir tabla üzerindeki tellerden oluĢan, Türk sanat ve halk müziği çalgısı olan kanun, kucağa

alınması suretiyle ve iĢaret parmaklarındaki dipsiz yüksüğe tutturulmuĢ mızrapla çalınmaktadır

(Öztuna, 2000: 181; Ozanoğlu, 2011: 126). Günümüzde Türkler ve Araplar arasında oldukça

yaygın olan ve XVII. asırda Türk musikisinde kullanılmaya baĢlanan bu çalgı, XVIII. asırda

rağbet görmemiĢ ancak Arap ülkelerinde çalınmaya devam etmiĢtir. XIX. asrın ortalarında

Ġstanbul‟a getirilen bu saz, asrın sonlarına doğru Türk musikisinde yerleĢmiĢtir (Öztuna, 2000:

181).

Dîvânda bazı beyitlerde kanun, hem çalgı hem de yasa anlamlarını kastedecek Ģekilde

çeng, ney, rebab ve ud gibi musiki âletleri ile birlikte zikredilmektedir. AĢk kanununa / yasasına

uyduğundan beri âĢığın boyu çeng gibi eğri olmakta, gam mızrabı ise ona kırbaç gibi

dokunmaktadır:

Kânûn-ı „ıĢka uyalu çeng oldı kâmetüm

Mızrâb-ı gam tokunur aña tâziyânedür (G.444/3, s. 166).

Aşk kanununa uyduğumdan beri boyum çeng gibi eğri oldu. Dert mızrabı ona kırbaç

gibi dokunur.

Diğer bir beyitte Ģair, kanun kelimesini “yasa, yol yordam, uyulacak kural” anlamı ile

kullanmakta ancak çeng ve ney gibi musiki âletlerinin isimlerini zikrederek kelimenin “çalgı”

manasını da anımsatmaktadır. Beyite göre, gönlünde aĢk neyinin sesinin kaldığı kimse için gam

meclisinde inlemek, kanun olmaktadır:

Bezm-i gamda çeng gibi inlemek kânun olur

Her kimüñ göñlinde kala bu sadâ-yı nây-ı „ıĢk (G. 1439/3, s. 443).

Page 14: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2335 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Her kimin gönlünde aşk neyinin sesi kalırsa gam meclisinde çeng gibi inlemek onun için

kanundur.

2.5.5. Kemân- Kemençe

Yaylı sazların en önemlilerinden biri olan keman, esas itibariyle rebabın geliĢtirilmiĢ

Ģeklidir. Ġlkel Ģeklinde diz üzerinde, sonra göğüste ve sonunda boyunda çalındığı bilinmektedir.

Günümüzdeki keman XVI. asrın ilk yıllarında Ģekillenmekle beraber XVII. asırda geliĢmesine

devam etmiĢ ve mükemmel Ģeklini almıĢtır (Öztuna, 2000: 190).

Klasik Türk musikisinde kullanılan ve rebabın geliĢmiĢ bir Ģekli olan kemençe ise eski

asırlardan beri “kemânçe-i Guz ve kemânçe-i Rûmî” adlarıyla anılan bir Türk sazıdır. Aslı

Farsça kemânçe (küçük yay, küçük yaylı çalgı) olan kemençeye de keman adı verilmektedir

(Öztuna, 2000: 192; Karakaya, 2002: 250).

Beyitlerde keman ve kemençe kavramları gözyaĢı ve sine ile benzetme oluĢturacak

Ģekilde anılmaktadır. ÂĢık, göğsünün üzerine bir deri yakıp gözyaĢlarını da tel yaparak sinesini

kemençe hâline getirmekte (G. 1437/2) ve böylelikle elem meclisinde inlemektedir:

GözyaĢı târ eyleyüben nâleler itdüm

Bezm-i eleme olalı bu sîne kemence (G. 2408/3, s. 703).

Bu göğüs elem meclisine kemençe olduğundan beri, gözyaşını saz teli yaparak inledim.

Bela meclisinde bulunan âĢığın isteği, gözyaĢlarından oluĢan göğüs telinin inleyiĢine

rebabın vakit kaybetmeden gam kemanı ile birlikte eĢlik etmesidir:

GözyaĢı bezm-i belâda târ-ı sînem sâzına

Nâle kılsun gam kemaniyle rebâb eglenmesün (G. 2091/3, s. 618).

Bela meclisinde gözyaşı göğüs telimin sazı (olmuştur). Rebab eğlenmesin (vakit

kaybetmesin), gam kemanı ile inlesin.

2.5.6. Kûs

Günümüz Türkçesinde kös Ģeklinde söylenen Farsça “kûs” kelimesi “vurma, çarpma,

dövme” anlamına gelmekte ve daha çok Osmanlı mehter musikisinde kullanılan büyük ebatta

vurmalı çalgıyı ifade etmektedir. Ġki elde tutulan iki eĢit büyüklükte tokmakla usul vurularak

çalınan kûs, yarım yumurta Ģekline benzemektedir. Üzerine çoğunlukla deve derisi gerilmiĢ,

bakır gibi bir madenden yapılmıĢ, büyük ve derin bir kâse veya kazandan ibaret olan kûsun üst

kısmı en geniĢ yeridir (Öztuna, 2000: 209; Sanal, 2002: 270).

“Hükümdarlık alâmetlerinden olan kösler savaĢta ordunun hareketini düzenler, savaĢ

Page 15: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2336 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

alanında askerleri coĢturur, düĢmanları top gürültüsünü andıran sesiyle yıldırır ve ürkütürdü.

BarıĢ zamanında ise elçilerin kabul merasimleri, Ģehzadelerin doğumu, sünnet ve düğün

törenleriyle bayram günü ve geceleri gibi çeĢitli vesilelerle vurulurdu.” (Sanal, 2002: 271).

Dîvânda kûs, padiĢahlık sembolü olarak kullanılmasının yanı sıra kûs-ı rıhlet tamlaması ile

ölüm anını haber veren davul manasında da kullanılmaktadır.

Beyte göre Keykavus, aĢk Ģahı olan sevgilinin kapısında köledir ve onun inleyiĢi nefir,

sinesi ise köstür:

Kapusında Ģâh-ı „ıĢkuñ bendedür Kâvus aña

Nâlesi sertâ nefir ü tabl u sine kûs aña (G. 63/1, s. 59).

Kâvus onun kapısında aşk padişahının kölesidir; inleyişi boru, sine bir davuldur.

Muhibbî‟ye göre bu dünya göç davulunun her sabah çalındığı bir yerdir, burada sürekli

oturmak olmaz (G. 216/1). Gazelin matla‟ beytinde gönlüne seslenen Ģair, aĢağıdaki beyitte ona,

bir gün ansızın göçmeden önce çalıĢıp çabalayıp bir hane yapmasını tavsiye etmektedir. Bu hane

elbette maddi bir unsur değildir zira göç zamanı geldiğinde madden dünyada kalacaktır. Oysa

Muhibbî gönlüne, bir gönül kazanmasını öğütlemektedir:

Bundan evvel cedd ü cehd ile saña bir hâne yap

Kûs-ı rıhlet çalınup nâgâh bundan göçesin (G. 2236/3, s. 658).

Önceden çalışıp çabala ve kendine bir ev hazırla. Zira göç davulu çalınıp ansızın

göçersin.

2.5.7. Nakkâre

“Sözlükte “vurmak” anlamındaki nakr kökünden türeyen nakkâre, musiki aletlerini

inceleyen ilim adamlarının (organolog) derisi sesliler sınıfının kâse davullar kategorisini

oluĢturan çalgılar için kullandığı genel bir addır” (Karakaya, 2006a: 326). Elle ve genellikle iki

küçük değnek ile vurularak çalınmakta ve zurnaya refakat etmektedir. Eskiden Türk harp

musikisinde, katır üzerine konularak çalınan bu sazın hâlen mahallî musikide kullanılan Ģekli

basık iki dümbelekten ibarettir (Öztuna, 2000: 289).

Ġlgili tek beyitte nakkâre, çift davul olmasından hareketle bela suru çalınsa da aĢk

meydanında âĢığın baĢını iki parçaya ayırması ve nakkâre yapması gerektiğini ifade etmek için

kullanılmıĢtır:

Meydân-ı „ıĢk içinde baĢuñı dü-pâre kıl

Sûr-ı belâ da çalınsa anı nakkâre kıl (G. 1678/1, s. 505).

Page 16: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2337 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Aşk meydanı içinde başını iki parçaya ayır. Bela suru çalınsa dahi onu nakkâre (çifte

davul) yap.

2.5.8. Nefir

Türk musikisinde iki asırdan beri terkedilmiĢ olan nefir, boynuz, bronz ve gümüĢten

yapılmıĢ ağızlıklı, alttan yukarıya geniĢleyip dar ucundan üflenen, üzerinde perde delikleri

bulunmayan bir borudan ibarettir. Mehter musikisinde ve askerî musikide iĢaret, ilan ve hücum

borusu olarak kullanılmıĢtır (Öztuna, 2000: 291; Karakaya, 2006b: 525). Beyitlerde nefir

padiĢahlık alâmeti olarak söz konusu edilmektedir. Muhibbî, göğsünü davul, ahını ve inleyiĢini

boruya benzeterek bunları aĢk padiĢahı olduğunun kanıtı olarak sunmaktadır:

ġâh-ı „ıĢk oldum Muhibbî bana yitmez mi delîl

Sînedür tablum nefîrüm âh ü zârumdur benüm (G.1841/5, s. 549).

Muhibbî, aşkın padişahı oldum, göğsümün davul olması, âhımın ve inleyişimin boru

olması bana delil olarak yetmez mi?

2.5.9. Ney

Kelime anlamı “kamıĢ” olan ney, Türk musikisinde kullanılan nefesli bir sazdır. “Tek

parça dokuz boğumlu bir kamıĢın içi boĢaltılıp üzerine (biri arka kısmında) yedi adet delik

(perde) açılması suretiyle yapılır. Sarı ve budaklı bir çeĢit kamıĢtan elde edilen neyin ilk ve son

boğumuna gümüĢ, altın veya pirinçten yapılan ve “parazvâne” adı verilen bilezikler takılır. Üst

ve alt parazvâne denilen bu madeni parçalar kamıĢın hassas bölgelerinde meydana gelebilecek

çatlakları önlemek içindir. Ayrıca neyin sağlam kalmasını temin etmek için boğum yerlerine

genellikle gümüĢ, altın veya baĢka madenlerden yapılmıĢ tel sarılabilir. Neyin ilk boğumu olan

boğaz boğumuna “baĢpâre” adı verilen genellikle boynuzdan elde edilmiĢ, üflemeyi

kolaylaĢtırıcı konik bir ağızlık takılır. Yapımında fildiĢi ve bağa ile ĢimĢir, kehribar ve ceviz

gibi sert ağaçların da kullanıldığı baĢpârelerde daha çok manda boynuzu tercih edilir. Neyin

delikleri kızgın demirle veya özel bir keskiyle dairevi açılır” (Uygun, 2007: 68).

Dîvânda ismi en çok anılan musiki âleti olan ney, bağrının delik olması, hoĢ sesli

olması, feryat ve figan ederek inlemesi münasebetiyle âĢık ile benzetme unsuru olacak biçimde

ve bazı beyitlerde çeĢitli musiki âletleri ile birlikte söz konusu edilmektedir.

ÂĢığın bağrı ney gibi delinmiĢtir ve bu sebepten dolayı o, sevgiliye her an ah ve figan

göndermektedir (G.70/3). Hatta sevgilinin mahallesinde o kadar çok ağlamaktadır ki ney bile bu

feryat ve figanın nerede olduğunu sormaktadır:

Page 17: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2338 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

ġol kadar zârılık itdüm dün gice kûyında kim

Ney iĢidüp iñleyüp dimiĢ bu efgân kandedür (G.398/3, s. 153).

Dün gece sevgilinin mahallesinde o kadar ağlayıp feryat ettim ki ney sesimi işitip bu

inlemenin nerede olduğunu sormuş.

Gam meclisinde âĢık göz kadehi ile gönül kanını içmekte (G.1897/3) ve sabaha kadar

inlemektedir (G.1905/3). Bu inlemenin sebebi ise feleğin onun gözyaĢını tel yapıp belini çenge

döndürmesi ve bağrını da neyin bağrı gibi delmesidir:

Ġñlerem ney gibi bagrum deleliden bu felek

Târ idelden yaĢumı çenge dönüpdür bu belüm (G. 1913/2, s. 569).

Bu felek, gözyaşımı tel yaptığından beri belim çenge dönmüştür. Bağrımı deldiğinden

beri de inlemekteyim.

Mevlevî tarikatında bir çeĢit kutsal saz olarak kabul edilen ve itibar gören ney, Türk

musikisinde sadece tasavvuf musikisinde değil, askerî musiki hariç din dıĢı musikide de önemli

bir sazdır (Öztuna, 2000: 298). Bundan hareketle Muhibbî, meclis içerisinde neyin inlemesinin

hoĢ geldiğini, gönlünün Mevlevîler gibi sema yaptığını (G.1344/3) ve ahının Mevlevî gibi döne

döne yükseldiğini, kendi inleyiĢinin ise söz ehline ney gibi hoĢluk ve cezbe hâli verdiğini ifade

etmektedir:

Döne döne Mevlevî gibi ider âhum „urûc

Ehl-i söze ney gibi nâlem virür cedd ü hâl (G.1726/3, s. 518).

Ahım Mevlevî gibi döne döne yükselir. İnleyişim söz ehline ney gibi cezbe hâli ve hoşluk

verir.

2.5.10. Rebâb

Kemençe ve kemanın atalarından sayılan rebabın eski Ġran musikisinden eski Arap

musikisine geçip oradan da bütün Yakın Doğu ve Akdeniz‟e yayıldığı düĢünülmektedir.

Kemençe gibi dize dayayarak çalınan bu sazın XVIII. asırdan sonra âdeta terk edildiği

görülmektedir (Öztuna, 2000: 381-382).

Beyitlerde rebâb, âĢığın gönlü ve sinesi ile benzetme unsuru oluĢturacak Ģekilde söz

konusu edilmektedir. ÂĢığın yanan sinesini görenler onu rebâba, kanlı gözyaĢını ise rebâbın

üzerindeki tellere benzetmektedirler (G.990/4). ÂĢık da dostlarının bu benzetmesini

doğrulamakta ve gam meclisinde gönül kanını içtiğinden beri boyunun çeng, gönlünün ney ve

göğsünün rebâb olduğunu ifade etmektedir:

Page 18: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2339 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Ey refîkân bezm-i gamda hûn-ı dil nûĢ ideli

Kâmetüm çeng nây olup dil sînem olmıĢdur rebâb (G.140/4, s. 81).

Ey dostlar, gam meclisinde gönül kanı içtiğimden beri boyum çeng, gönlüm ney ve

göğsüm rebâb olmuştur.

AĢağıdaki beyitte gözyaĢları kırmızılığından dolayı Ģaraba; bağır gönüldeki ateĢten

dolayı kebaba benzetilmektedir. Sinesinin de rebâb olduğunu söyleyen Ģair, bütün bunları

dostları için hazırladığını iddia etmektedir:

Dil kebâbın eyledüm ben mâ-hazar yârân içün

Sînemi kıldum rebâb ü gözlerüm yaĢın Ģarâb (G.154/3, s. 85).

Ben dostlar için gönül kebabını hazırladım, göğsümü rebab ve gözyaşlarımı şarap

yaptım.

2.5.11. Saz

“Türk musikisinde müzik aletlerinin tamamını ifade eden bir terim, daha çok halk

müziğinde kullanılan telli bir çalgının adıdır. Terimin Farsça sâz kelimesinden Türkçeye geçtiği

belirtilir. Farsçada ve Türkçede farklı anlamları olan saz kelimesi her iki dilde de “musiki aleti”

manasında kullanılmaktadır” (Duygulu, 2009: 218). Beyitlerde saz bütün musiki âletlerini

kastedecek Ģekilde kullanılmakta ve genellikle âĢığın gönlüne teĢbih edilmektedir.

Muhibbî gam meclisinde gözyaĢını Ģarap ve gönlünü kebap ettiği vakit, gönül saz gibi

inlemektedir (G.1206/5). Çünkü sevgili mecliste güzelliğinin Ģevki ile yanan bir mum ise gönül

de oranın sözü ve sazıdır:

Nigârâ Ģevk-i hüsn ile eger sen Ģem„-i meclisseñ

Göñül dirler o bezm içre benüm de söz ü sâzum var (G. 514/3, s. 185).

Ey resim gibi güzel, eğer sen güzellik şevkiyle yanan meclis mumu isen, o meclis içinde

benim de gönül denen sazım ve sözüm var.

Bir baĢka beyitte Muhibbî, aĢk derdi ile ağlamasını saza benzetmektedir. Bağrının ney

gibi delindiğini, boyunun çeng gibi eğildiğini ifade eden Ģair, saz isteyenlerin gam meclisinde

inleyiĢlerini dinlemelerini tavsiye etmektedir:

Ney gibi bagrum delindi kâmetüm çeng oldı âh

Bezm-i gamda nâlemi gûĢ eylesün sâz isteyen (G.2084/3, s. 616).

Bağrım ney gibi delindi, boyum iki büklüm oldu. Saz isteyen gam meclisinde ağlayış,

inleyişlerimi dinlesin.

Page 19: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2340 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

2.5.12. Tabl

Arapça tabl kelimesi Türkçe davul manasında kullanılan bir kelimedir. “Davul, tokmak

ve ince bir çubukla vurularak çalınan, her iki yüzüne deri gerilmiĢ silindir Ģeklindeki bir tahta

kasnaktan ibarettir” (Özcan, 1994b: 55). Türklerin millî çalgı âleti olan ve hâkimiyet sembolü

olarak tuğ, sancak, bayrak, hutbe ve sikke gibi kavramlar ile birlikte anılan davul binlerce yıldan

beri kullanılmaktadır (Öztuna, 2000: 78). Beyitlerde tabl, sevgili ve genellikle âĢık ekseninde ve

de padiĢahlık alâmetleri ile birlikte zikredilmektedir.

Sevgili güzellik ülkesinde hükümdarlık bayrağını kaldırmıĢ ve sultanlığının sembolü

olan davulunun sesi âlemlere yayılmıĢtır:

Hûblık mülkinde kaldurduñ livâ-yı husrevi

Virdi tabluñ ser-te-ser „âlemlere sıyt u sadâ (G. 32/4, s. 50).

Güzellik ülkesinde hükümdarlık bayrağını kaldırdın, davulun âlemlere baştanbaşa ses

verdi.

Bir diğer beyitte Muhibbî, göğüs davulunu dövdüğünü, ahının bayrak, gözyaĢlarının

asker olduğunu ifade ederek hükümdarlığının iĢaretlerini sıralar:

Sîne tablın dögerem ben olmıĢam Ģâh-ı zamân

Âhum olmıĢdur „alem leĢker baña eĢk-i revân (G. 2164/1, s. 637).

Göğüs davulunu döverim, ahım bayrak, akan gözyaşı ise bana asker olmuştur.

(Böylelikle) zamanın hükümdarı olmuşum.

2.5.13. Tambur

Klasik Türk musikisinin en çok bilinen çalgılarından biri olan tambur, Osmanlı

döneminde XVI. yüzyılın sonlarına kadar ud, kopuz, Ģehrûd, ĢeĢhâne gibi telli / saplı çalgılardan

biri olarak kullanılmıĢ, XVII. yüzyıldan itibaren gittikçe revaç görmeye baĢlamıĢ, XVIII.

yüzyılda lavta türünden en muteber çalgı hâline gelmiĢtir (Öztuna, 2000: 465; Karakaya, 2010:

554). Beyitlerde tambur, gönül ve sine ile benzetme oluĢturacak Ģekilde söz konusu

edilmektedir.

Gam eli âĢığın gönlünü tambur gibi burmakta ve gözyaĢları ona tel olmaktadır (G. 14/4).

Keder mızrabını eline alan âĢık ise gönül tamburunu çaldığı zaman muhabbet meclisine naralar

salmaktadır:

Ele mızrâb-ı gam alup gönül tanbûrını çaldum

Mahabbet bezm-gâhına varup âvâzeler saldum (G. 1895/1, s.564).

Page 20: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2341 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

Ele gam mızrabını alıp gönül tamburunu çaldım. Muhabbet meclisine varıp sesler,

naralar saldım.

Bir diğer beyitte âĢık, sevgilinin bir an durup sazını dinlemesi umuduyla gönülden sine

tamburunu çalarak inlemesini istemektedir:

Nâle eyle ey gönül çal sînemüñ tanbûrını

Ola kim bir dem turup gûĢ ide dilber sâzuma (G. 2507/2, s. 730).

Ey gönül, göğsümün tamburunu çal ve inle, belki sevgili bir an durup sazımı (yanıp

yakılışımı) dinler.

2.5.14. Ud

Altı çift telli, iri karınlı, kısa ve kalın saplı, kucağa alınarak çalınan Türk ve Doğu

musikisi çalgısıdır (Ozanoğlu, 2011: 120). XV ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı sarayında büyük

rağbet gören ve XVII. yüzyılda terkedilmiĢ olan ud, XIX. asır sonlarında Arap musikisinden

alınarak iyice benimsenmiĢtir (Öztuna, 2000: 537; Karakaya, 2012: 40). Dîvânda ud; ney, çeng

ve kanun gibi musiki âletleri ile birlikte meclisin unsurları arasında zikredilmektedir.

Muhibbî göğsünü sürekli gam mızrabı ile çalmakta, bu sesin duyanlar ise udun

inlediğini sanmaktadırlar (G.336/5). Gam meclisinde âĢığın göğüs udu çalındığı zaman gönül

ney gibi inleyip terennüm etmektedir:

Bezm-i gamda her kaçan bu sînem „ûdı çalınur

Ol dem eyler nây-veĢ gönlüm benüm anda sürûd (G. 326/3, s. 133).

Gam meclisinde göğüs udum çalındığı zaman gönlüm ney gibi inleyip şarkı söyler.

ÂĢığın inleyiĢi keder meclisinde teranedir. Bu nedenle ud, neye susması gerektiğini

söyler (G.667/4), böylelikle neyin sesi çıkmaz olur. Ud ise âĢığın ağlayıĢını ve inleyiĢini

duyduğundan beri hastadır ve o da inlemektedir:

Bezm-i gamda nâle kılsam nâylar dem-bestedür

„Ûd inler zârılıgum iĢidelden hastedür (G. 906/1, s. 295).

Gam meclisinde inlesem neylerin sesi kesilir, ud inleyişimi işittiğinden beri hastadır,

inler.

Sonuç

Muhibbî Dîvânı‟nda eğlence meclisleri ve bu meclislerin çeĢitli unsurları ile ilgili 1083

adet beyit tespit edilmiĢ ve bu beyitler incelenmiĢtir. Muhibbî gerek tanımlamalar ile gerekse

tamlamalar ile iĢret meclisleri de diyebileceğimiz eğlence meclisleri hakkında Divân Ģiirinin

Page 21: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2342 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

geleneğine bağlı kalarak düĢüncelerini Ģiirlerine yansıtmıĢtır. Meclisi daha çok sevgili tipinin

etrafında oluĢan bir mekân olarak tasvir eden Muhibbî için meclisin sevgiliden sonra en önemli

unsuru Ģaraptır. Sevgili ve Ģarabı ifade için teĢbih, istiare, mecaz ve bunlara benzer çeĢitli

sanatlar kullanan Ģair; meze, micmer, mum ve musiki âletleri gibi meclisi tamamlayıcı unsurlara

da Ģiirlerinde yer vermektedir. Muhibbî‟ye yalnızca Kanunî Sultan Süleyman olması ve hacimli

bir divan meydana getirmiĢ olması vasfıyla değil aynı zamanda Ģair Muhibbî olarak bakmak ve

onun Ģairliğinin derinliklerini divanında görmek mümkündür. Zira Muhibbî de Ģiirlerini

toplumun en üst kademesinde padiĢah edasıyla değil sosyal hayatın bir parçası Ģair Muhibbî

tavrıyla kaleme almıĢtır. Bu nedenle onun Ģiirlerinin yalnızca sayı bakımından çokluğu değil

aynı zamanda muhtevası bakımından da değerlendirmek için bu gibi çalıĢmaların değerli olduğu

kanaatindeyiz.

Kaynakça

AK, C. (1987). Muhibbî Dîvânı- İzahlı Metin. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay.

AK, C. (2010). “Süleyman I”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 38, Ġstanbul.

ÇELEBĠOĞLU, A. (1994). Kanûnî Sultân Süleymân Devri Türk Edebiyatı. Ġstanbul: MEB Yay.

DEVELLĠOĞLU, F. (2002). Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lûgat. Ankara: Aydın Kitabevi.

DUYGULU, M. (2009). “Saz”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.36, Ġstanbul.

EMECEN. F. (2010). “Süleyman I”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 38, Ġstanbul.

ERDEM, S. (1992). “Buhurdan”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.6, Ġstanbul.

GÜLDAġ, A. (1993). “Çeng”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.8. Ġstanbul.

KARAKAYA, F. (2001). “Kanun”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.24, Ġstanbul.

KARAKAYA, F. (2002). “Kemençe”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.25, Ġstanbul.

KARAKAYA, F. (2006a). “Nakkâre”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.32, Ġstanbul.

KARAKAYA, F. (2006b). “Nefir”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.32, Ġstanbul.

KARAKAYA, F. (2010). “Tambur”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.39, Ġstanbul.

KARAKAYA, F. (2012). “Ud”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.42, Ġstanbul.

ONAY, A. T. (2000). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı. Ankara: Akçağ Yay.

OZANOĞLU, T. (2011). Anadolu Halk Çalgıları- Telli Çalgılar. Ankara: Kültür ve Turizm

Bakanlığı AraĢtırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü.

ÖZCAN, A. (1994a). “Davul”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.9. Ġstanbul.

ÖZCAN, A. (1994b). “Def”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.8. Ġstanbul.

ÖZTUNA, Y. (2000). Türk Mûsikîsi Kavram ve Terimleri Ansiklopedisi. Ankara: AKM yay.

PAKALIN, M. Z. (1983). Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. 2, Ġstanbul: MEB

Yay.

SANAL, H. (2002). “Kös”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.26, Ankara.

Page 22: MUHİBBÎ DÎVÂNI’NDA EĞLENCE MECLĠSLERĠ VE ÇEġĠTLĠ …

2343 Armağan ZÖHRE

______________________________________________

Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 6/4 2017 s. 2322-2343, TÜRKİYE

SERDAROĞLU, V. ( 2006). Sosyal Hayat Işığında Zâtî Dîvânı. Ġstanbul: ĠSAM Yay.

ġENTÜRK, A. A. ve KARTAL, A. (2004). Üniversiteler İçin Eski Türk Edebiyatı Tarihi.

Ġstanbul: Dergâh Yay.

UYGUN, M. N. (2007). “Ney”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.33, Ġstanbul.

ZAVOTÇU, G. (2013). Klasik Türk Edebiyatı Sözlüğü- Kişiler-Hayvanlar- Bitkiler- Tabiat

Güçleri- Kişileştirilmiş Varlık ve Kavramlar. Ġstanbul: Kesit Yayınları.

ZÖHRE, A. (2016). Muhibbî Dîvânı’nda Sosyal Hayat. Sakarya Üniversitesi SBE

YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, Sakarya.