345
İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER……………………………………………………………..................I KISALTMALAR ................................................................................................. …..V ÖN SÖZ …………………………………………………………………………….VI GİRİŞ .................................................................................................................... ..VIII I. BÖLÜM 1. ÇEVİRİ KONUSUNA GENEL BAKIŞ ..............................................................1 1. 1. Çeviri Nedir?.........................................................................................................1 1. 2. Çevirinin Tarihsel Gelişimi……………………………………………………...8 1. 3. Türk Dünyasında Çeviri Tarihi………………………………………...……... 12 1. 3. 1. Türkiye’de Çeviri ………………………………………………………..….19 1. 4. Çeviri Kuramları………………………………………………………….…....21 1. 5. Çeviri Türleri………………………………………………………………......25 1. 5. 1. Yazın metinlerinin Çevirisi...……………………………………………......26 1. 5. 2. Bilimsel Metinlerin Çevirisi………………………………………………...31 1. 5. 3. Teknik Metinlerin Çevirisi………………………………………………......32 1. 5. 4. Bilgisayarlı Çeviri……………………………………………………….......33 1. 5. 5. Konferans Çevirmenliği……………………………………………..............35 2. ÇEVİRİDE PRENSİPLER VE SORUNLAR........................................................37 2. 1. Çeviri Prensipleri .......................................................................................... .....37 2. 1. 1. Çeviriye Başlamadan Önce Uyulması Gereken Prensipler....................... .....42 2. 1. 2. Çeviri Yaparken Uyulması Gereken Prensipler ........................................ .....45 2. 1. 3. Bazı Özel Çevirilerde Uyulması Gereken Prensipler ............................... .....50 2. 1. 4. Çeviride Metin Türünün Önemi ................................................................ .....52 2. 1. 5. Çeviride Eş Değerlik ................................................................................. .....53 2. 2. Çeviri Sorunları ............................................................................................. .....57 2. 2. 1. Çeviride Kayıp .......................................................................................... .....62

İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

  • Upload
    others

  • View
    16

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER……………………………………………………………..................I

KISALTMALAR ................................................................................................. …..V

ÖN SÖZ …………………………………………………………………………….VI

GİRİŞ .................................................................................................................... ..VIII

I. BÖLÜM

1. ÇEVİRİ KONUSUNA GENEL BAKIŞ ..............................................................1

1. 1. Çeviri Nedir?.........................................................................................................1

1. 2. Çevirinin Tarihsel Gelişimi……………………………………………………...8

1. 3. Türk Dünyasında Çeviri Tarihi………………………………………...……... 12

1. 3. 1. Türkiye’de Çeviri ………………………………………………………..….19

1. 4. Çeviri Kuramları………………………………………………………….…....21

1. 5. Çeviri Türleri………………………………………………………………......25

1. 5. 1. Yazın metinlerinin Çevirisi...……………………………………………......26

1. 5. 2. Bilimsel Metinlerin Çevirisi………………………………………………...31

1. 5. 3. Teknik Metinlerin Çevirisi………………………………………………......32

1. 5. 4. Bilgisayarlı Çeviri……………………………………………………….......33

1. 5. 5. Konferans Çevirmenliği……………………………………………..............35

2. ÇEVİRİDE PRENSİPLER VE SORUNLAR........................................................37

2. 1. Çeviri Prensipleri .......................................................................................... .....37

2. 1. 1. Çeviriye Başlamadan Önce Uyulması Gereken Prensipler ....................... .....42

2. 1. 2. Çeviri Yaparken Uyulması Gereken Prensipler ........................................ .....45

2. 1. 3. Bazı Özel Çevirilerde Uyulması Gereken Prensipler ............................... .....50

2. 1. 4. Çeviride Metin Türünün Önemi ................................................................ .....52

2. 1. 5. Çeviride Eş Değerlik ................................................................................. .....53

2. 2. Çeviri Sorunları ............................................................................................. .....57

2. 2. 1. Çeviride Kayıp .......................................................................................... .....62

Page 2: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

II

II. BÖLÜM

1. KIRGIZCADAN TÜRKÇEYE ÇEVİRİ................................................................64

1. 1. Kırgızlar ve Kırgız Türkçesi ......................................................................... .....64

1. 2. Anadolu Türkleri ve Türkiye Türkçesi…………………………………….......68

1. 3. Kırgızca İle Türkçe Arasındaki Farklılık ve Benzerlikler………………..........70

1. 3. 1. Söz Varlığındaki Farklılık ve Benzerlikler……………….............................70

1. 3. 1. 1. Alıntı Sözler…………................................................................................70

1. 3. 1. 2. Karşılığı Bulunmayan Sözler…………………………..............................75

1. 3. 2. Gramatikal Farklılık ve Benzerlikler……………………………................121

1. 3. 2. 1. Ekler…………………..............................................................................121

1. 3. 2. 2. Alıntı Yapı ve Kurallar…………………….............................................127

1. 3. 2. 3. Fiiller…………………….........................................................................130

1. 3. 3. Sentaktik Farklılık ve Benzerlikler...............................................................131

1. 3. 4. Noktalama ve İmlâdaki Farklılık ve Benzerlikler.........................................134

1. 3. 4. 1. Noktalama İşaretleri..................................................................................134

1. 3. 4. 2. İmlâ Kuralları……………………………................................................144

1. 3. 5. Semantik Farklılıklar ve Benzerlikler……………………...........................145

1. 4. Kırgız Türkçesinden Türkiye Türkçesine Çeviri Meseleleri ....................... ...149

1. 4. 1. Kırgızcadan Türkçeye Çeviri Sorunları ve Uyulması Gereken Prensipler...150

1. 4. 1. 1. Çeviri Tekniğiyle İlgili Sorunlar ve Çözüm Yolları………………........ 151

1. 4. 1. 2. Söz Varlığı Farklılıklarından Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm Yolları..155

1. 4. 1. 3. Gramatikal Farklılıklardan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm Yolları….163

1. 4. 1. 4. Sentaktik Farklılıklardan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm Yolları……168

1. 4. 1. 5. Noktalama ve İmlâdaki Farklılıklardan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm

Yolları.......................................................................................................................169

1. 4. 1. 6. Semantik Farklılıklardan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm Yolları……174

III. BÖLÜM

1. METİN TÜRLERİ AÇISINDAN KIRGIZCADAN TÜRKÇEYE ÇEVİRİ........178

1. 1. Metin Türü Açısından Çeviri……………………............................................178

1. 1. 1. Edebî Metinlerin Çevirisinde Karşılaşılan Sorunlar ve Uyulması Gereken

Prensipler ……………….........................................................................................179

Page 3: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

III

1. 1. 2. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Karşılaşılan Sorunlar ve Uyulması Gereken

Prensipler…………..................................................................................................183

1. 1. 3. Teknik Metinlerin Çevirisinde Karşılaşılan Sorunlar ve Uyulması Gereken

Prensipler………………..........................................................................................184

1. 2. Kırgızcadan Türkçeye Edebî Metinlerin Çevirisi ......................................... ...184

1. 2. 1. Kırgızcadan Türkçeye Nesir Çevirisi ........................................................ ...184

1. 2. 1. 1. Nesir Çevirilerinde Anlama Dayalı Olarak Yapılan Yanlışlıklar ......... ...184

1. 2. 1. 2. Nesir Çevirilerinde Üslûba Dayalı Olarak Yapılan Yanlışlıklar........... ...197

1. 2. 1. 3. Nesir Çevirilerinde Ortak Sözlerin Kullanılmamasından Kaynaklanan

Yanlışlıklar ............................................................................................................ ...208

1. 2. 1. 4. Nesir Çevirilerinde Gramer Kuralları Açısından yapılan Yanlışlıklar . ...215

1. 2. 1. 5. Nesir Çevirilerinde Sentaktik Farklılıklardan Kaynaklanan Yanlışlıklar

.................................................................................................................. ............. ...219

1. 2. 1. 6. Nesir Çevirilerinde Bağlamın Dikkate Alınmamasından Kaynaklanan

Yanlışlıklar ........................................................................................................... ...226

1. 2. 1. 7. Nesir Çevirilerinde Yabancı Kelimelerle İlgili Olarak Yapılan Yanlışlıklar

...................................................................................................................................229

1. 2. 1. 8. Nesir Çevirilerinde Kelime Seçimiyle İlgili Yapılan Yanlışlıklar............230

1. 2. 2. Kırgızcadan Türkçeye Şiir Çevirisi .......................................................... ...232

1. 2. 2. 1. Şiir Çevirilerinde Anlamla İlgili Yapılan Yanlışlıklar ......................... ...233

1. 2. 2. 2. Şiir Çevirilerinde Kafiyeyle İlgili Yapılan Yanlışlıklar ........................ ...250

1. 2. 2. 3. Şiir Çevirilerinde Hece Sayısıyla İlgili Yapılan Yanlışlıklar...................255

1. 2. 2. 4. Şiir Çevirilerinde Üslûba Dayalı Olarak Yapılan yanlışlıklar ............. ...259

1. 2. 2. 5. Şiir Çevirilerinde Ortak Sözlerin Kullanılmamasıyla İlgili Yapılan

Yanlışlıklar ........................................................................................................... ...261

1. 2. 2. 6. Şiir Çevirilerinde Yanlış Söz Seçiminden Kaynaklanan Yanlışlıklar... ...264

1. 2. 3. Kırgızcadan Türkçeye Bilimsel Metinlerin Çevirisi ................................ ...265

1. 2. 3. 1. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Anlama Dayalı Olarak Yapılan Yanlışlıklar

...............................................................................................................265

1. 2. 3. 2. Bilimsel Metinlerin Çevirilerinde Terimlerle İlgili Yapılan Yanlışlıklar

...................................................................................................................................272

Page 4: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

IV

1. 2. 3. 3. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Üslûba Dayalı olarak yapılan Yanlışlıklar

...................................................................................................................................277

1. 2. 3. 4. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Ortak Sözlerin kullanılmamasından

Kaynaklanan Yanlışlıklar ...................................................................................... ...284

1. 2. 3. 5. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Fazla Söz Kullanımından Kaynaklanan

Yanlışlıklar................................................................................................................287

1. 2. 3. 6. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Yönteme Dayalı Olarak Yapılan

Yanlışlıklar ...............................................................................................................288

1. 2. 3. 7. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Taklidî Sözlerle İlgili Yapılan Yanlışlıklar

...................................................................................................................................290

1. 2. 3. 8. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Yardımcı Fiillerle İlgili Yapılan Yanlışlıklar

...292

1. 2. 3. 9. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Yanlış Söz Seçiminden Kaynaklanan

Yanlışlıklar ............................................................................................................ ...295

1. 2. 3. 10. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Hedef Lehçenin Yeterince

Bilinmemesinden Kaynaklanan Yanlışlıklar ........................................................ ...299

1. 2. 3. 11. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Sentaktik Farklılıklardan Kaynaklanan

Yanlışlıklar ............................................................................................................ ...303

1. 2. 3. 12. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Çevirinin Eksik Yapılmasından

Kaynaklanan Yanlışlıklar ...................................................................................... ...304

1. 2. 3. 13. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Kaynak Lehçenin Etkisinde Kalmaktan

Kaynaklanan Yanlışlıklar ...................................................................................... ...305

EKLER ...................................................................................................................307

Camiyla ................................................................................................................. ...307

Kızıl Elma ............................................................................................................. ..332

İngilizce Özet............................................................................................................336

Türkçe Özet...............................................................................................................337

KAYNAKÇA ........................................................................................................ ...338

Page 5: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

V

KISALTMALAR

age. adı geçen eser

agm. adı geçen makale

agy. adı geçen yer

Alm. Almanca

Ank. Ankara

Ar. Arapça

çev. çeviren

doğ. doğumu

Dr. Doktor

F. Farsça

hakk. hakkında

harf. harfiyen

İng. İngilizce

İst. İstanbul

Kırg. Kırgızca

mec. mecazî

mes. mesela

M.Ö. milâttan önce

Prof. Profesör

R. Rusça

s. sayfa

sat. satır

ss. sayfalar arası

T. Türkçe

TDK Türk Dil Kurumu

vb. ve benzeri

vs. vesaire

yay. yayınları

Page 6: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

VI

ÖN SÖZ

Çeviri uygarlıklar arasında köprü kuran, toplumları birbirine yaklaştıran etkin

bir iletişim aracıdır. Teknik ve bilimsel alanda çağın son gelişmelerine ayak

uydurabilmek çeviriyle mümkündür. Kültürel gelişmenin zirveye ulaştığı dönemler

aynı zamanda çeviri çalışmalarının da zirvede olduğu dönemler olmuş, çeşitli uyanış

çağları çeviriyle başlamıştır. Çeviri uluslar arası alış verişin artmasıyla da giderek

daha büyük önem kazanmış, bilgi alış verişinde, teknoloji transferinde, bilimsel

çalışmalarda, endüstride, ticaret ve ekonomide, uluslar arası ilişkilerde, kısaca hayatın

her alanında karşımıza çıkar olmuştur.

Türk toplumları açısından ise ayrı bir önemi vardır çevirinin. Öyle ki, yıllarca

birbirlerinden ayrı, habersiz yaşamış olan Türk toplumları, yeniden çeviri yoluyla

tanışmışlar, iletişim kurmuşlardır. Henüz istenen düzeyde olmasa da pek çok eser

karşılıklı olarak çevrilmiştir. Ancak bu ilk çeviriler doğrudan lehçeden lehçeye değil,

başka diller aracılığıyla yapılmış, dolayısıyla da pek çok ortak dilsel ve kültürel özellik

kaybolmuştur. Böylesine önemli bir fonksiyonu yerine getiren Türk Lehçeleri arası

çevirinin şu ana kadar prensipleri ve sorunları belirlenmemiş, bu iş amatör bir şekilde

yerine getirilmiştir. Oysa gelişen sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasî ilişkiler

sonucunda çeviriye her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulmaktadır. Zaten büyük

ölçüde benzer dil ve kültür ögelerine sahip olan Türk toplulukları çeviri yoluyla daha

da yakınlaşacak, aralarındaki anlaşma güçlükleri asgarî düzeye indirilecektir.

Çevirmen çeviri yaptığı dili, o dili konuşanların kültürünü, tarihini, düşünce tarzını

çok iyi bilmek zorundadır. Bu yönüyle bakıldığında Türk Lehçeleri arasında yapılan

çeviriler, herhangi bir yabancı dilden Türkçeye yapılan çeviriye göre çok daha kolay

gerçekleştirilebilecektir. Ancak yakınlık ya da benzerlik her zaman bir avantaj

olmayıp, çok önemli sorunlara da neden olabilmektedir. Bu hususların belirlenmesi

lehçeler arası çeviri çalışmalarında büyük oranda doğruluk ve kolaylık sağlayacaktır.

Çalışmamızda çeviri konusu ele alınarak Kırgızcadan Türkçeye çevirinin

prensip ve sorunları belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmamız üç bölüm halinde

düzenlenmiştir. Lehçeler alanında bu husustaki çalışmalar yetersiz olduğundan

Page 7: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

VII

öncelikle genel olarak dilden dile çeviri konusunda araştırma yapılmış, çevirinin ne

olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi,

çeviri türleri ile çevirinin prensip ve sorunları incelenmiştir. İkinci bölümde genel

çeviri prensip ve sorunlarından yola çıkılarak ve Kırgızca ile Türkçenin farklılık ve

benzerliklerinden kaynaklanan çeviri sorunları da dikkate alınarak Kırgızcadan

Türkçeye çevirinin prensip ve sorunları belirlenmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölümde

çeviri, edebî türler açısından ele alınmıştır. Bu amaçla daha önceden belirlediğimiz,

Kırgızcadan Türkçeye yapılmış çeviri örnekleri incelenerek tespit edilen bu prensip ve

sorunlar daha anlaşılır kılınmaya çalışılmıştır. Parça parça verdiğimiz bu çeviri

örneklerinin bağlam içinde değerlendirilebilmesi için “Cemile” ve “Kızıl Elma”

hikayelerinin tarafımdan yapılmış çeviri özetlerinin ekler kısmında verilmesi uygun

görülmüştür. Çalışmamızın sonuç bölümünde Kırgızcadan Türkçeye çeviri konusunda

elde ettiğimiz sonuçlar maddeler halinde belirtilmiştir. Birbirlerinden zaman ve mekan

mesafesiyle yüzyıllardır ayrı kalan kardeş Kırgız ve Türk toplumları arasındaki

iletişimi daha da güçlendirmek, kolaylaştırmak amacıyla yapılmış olan çalışmamızın

diğer Türk Lehçeleri arasında yapılacak olan çeviriler için de yararlı olmasını umuyor

ve diliyoruz.

Çalışmamın her aşamasında bana yardımcı olan sevgili hocam Doç. Dr.

Gülzura Cumakunova Hanıma öncelikle teşekkür ederim. Ayrıca danışmanım

olmamasına rağmen tezimle ilgilenen değerli hocam Prof. Dr. Sema Barutçu Özönder

Hanıma da teşekkürü borç bilirim. Kaynaklara ulaşmam konusunda yardımdan

kaçınmayan bölümümüz asistanlarından Aynur Öz, Selcan sağlık, Melek Erdem ve

Gülsüm Killi Hanımlara da sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Tezimin son aşamasında

plan açısından değerli önerileriyle çok büyük yardımlarını gördüğüm sevgili hocam

Doç. Dr. Melek Özyetkin Hanıma da teşekkürlerimi sunarım.

Page 8: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

VIII

GİRİŞ

Konu

“Kırgızcadan Türkçeye Çeviri Meseleleri” adlı çalışmamızda Türk Dilinin iki

uzak lehçesi olan Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasındaki çeviri prensip ve

sorunları incelenmiştir.

Çalışmada İzlenen Yol

Bu çalışmada yazılı kaynaktan faydalanma metodu ile dilden dile çeviri

literatürü taranmış; çevirinin anlamı, kuramları, tarihçesi, türleri ile prensip ve

sorunları ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Çeviri eserler incelenirken ise öncelikle Kırgızca asılları ve Türkçe çevirileri

tamamıyla gözden geçirilmiş, daha sonra tek tek cümleler incelenmiştir. Tespit edilen

çeviri yanlışları fişleme metodu ile listelenmiş, böylece sorunlar “anlam, üslûp, ortak

sözlerin kullanımı, yanıltıcı benzerlikler, deyim ve atasözleri, dilbilgisi vb.” şeklinde

gruplandırılmıştır. Tespit edilen bu hatalı cümle ya da paragraf çevirileri yukarıdaki

sorun başlıkları altında tek tek analiz edilmiş ve böylece bir taraftan sorunlar ortaya

konulurken, diğer taraftan da lehçeler arası aktarma yapılırken uyulması gereken

prensipler belirlenmiştir. Şiir çevirisi kısmında da yine cümle ya da sözün bağlam

içinde değerlendirilebilmesi için, kısımlar uzun ve konu bütünlüğü olacak şekilde

tespit edilmiştir. Sözlük çevirisindeki hatalar bazen sözün anlamında bulunabildiği

gibi, bazen de verilen örnek cümlelerde görülmüştür. Bunlar da yine ayrı başlıklar

altında incelenmiştir. Araştırmalarımız esnasında noktalama ve yazım kurallarındaki

farklılıkların da çeviride oldukça önemli olduğu görülmüş; o nedenle bu husus da

çeviri prensip ve sorunları içinde ele alınmıştır.

Çalışmamızda orijinali Kiril alfabesiyle yazılmış olan Kırgızca örnekler,

isteyen herkesin okuyabilmesi amacıyla Latin alfabesine aktarılarak verilmiştir.

Ayrıca bu örneklerin çevirmen tarafından Türkçeye eksik aktarılan, çevirisinde

Page 9: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

IX

fazladan eklenen, yanlış aktarılan kısımlar ve ortak olmalarına rağmen çeviride

kullanılmayan deyimler koyu harflerle gösterilmiş ve bu kısımlarla ilgili açıklamalar

yapılmıştır. Kırgızca bölümler ve çevirileri orijinal şeklinde, aynı yazım kuralları ve

noktalama işaretleri kullanılarak verilmiştir. Şiir çevirisi kısmında hata, fark ve

benzerliklerin daha iyi görülebilmesi amacıyla eserin orijinali, E. G. Naskali ile

tarafımızdan yapılan Türkçe çevirileri yan yana verilmiştir.

Çalışmada kullanılan eserler

Çalışmamızda “edebî eserlerin çevirisi” kısmı için ünlü Kırgız yazarı Cengiz

Aytmatov’un “Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar” adlı eserinden aldığımız “Cemile” ve

“Kızıl Elma” adlı hikâyeleri ve bunların Refik Özdek tarafından yapılan Türkçe

çevirileri; şiir çevirisi için “Manas Destanı” ile Emine Gürsoy Naskali tarafından

yapılan Türkçe çevirisi; bilimsel metinlerin çevirisi için de Yudahin’in Kırgız

Sözlüğü’nün Abdullah Taymas tarafından yapılan Türkçe çevirisi kullanılmıştır.

Ancak maalesef bu çevirilerin hiç biri doğrudan Kırgızcadan Türkçeye değil, ikinci,

hatta üçüncü dillerden (Rusça, Fransızca, Almanca gibi) yapılmış; bu da her iki Türk

lehçesinde ortak olan pek çok dilsel ve kültürel ögenin kaybına neden olmuştur. O

nedenle tespit edilen yanlışlıkların çoğuna, doğrudan çeviri hatası olarak bakılması

doğru değildir. Çeviriler incelenirken özellikle bu husus göz önünde tutulmuştur.

Ancak burada Türk Lehçeleri arası çeviri meselesinin aydınlatılmasında ve

prensiplerin belirlenmesinde sadece mevcut çevirilerle sınırlı kalınmayıp konuya

genel olarak da temas edilmeye çalışılmıştır.

Page 10: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

I. BÖLÜM

1. ÇEVİRİ KONUSUNA GENEL BAKIŞ

1. 1. Çeviri Nedir?

Dilbilime yeni bakış açıları getiren “çeviribilim,” çağın gereksinimlerine bağlı

olarak çeviri sorunlarının uygulamalı bir düzlemde, yöntemli biçimde ele alınması

sonucu ortaya çıkmıştır. Son otuz yılda önemli gelişmelere sahne olan çeviribilim

hem uygulamalara, hem de teorik yaklaşımlara açık bir alandır. Çeviri, yabancı dil

öğretimi, yazın eleştirisi, sözlükbilim, bilgi-iletim, iletişim, deyişbilgisi gibi alanlarla

birlikte Uygulamalı Dilbilimin dallarından biridir.

Çeviribilim “çeviriyi bilimsel, toplumsal, göstergebilimsel bir olgu biçiminde

ele alıp irdeleyen, bir kurama dayanarak açıklamaya çalışan bilim dalı”1 olarak

tanımlanmaktadır. Çeviribilim için Fransızcada “Traductologie”, Almancada

“Übersrtzungswissenschaft”, İngilizcede ise “Science of Translation” terimleri

kullanılmaktadır. Çeviribilim temelde çevirinin ne olduğu, ne tür prensiplerin göz

önüne alınması gerektiği ve çeviride karşılaşılan sorunları araştırır ve çözüm yolları

sunar. Bunların yanı sıra çevirinin çok boyutlu olmasına bağlı olarak dilsel ve kültürel

yönlerini, metin türü açısından gösterdiği özellikleri, çeviri eleştirisinde

uygulanabilecek ölçütlerin neler olduğunu, çeviri öğretiminin uyulması gereken ilke

ve yöntemlerini inceleyen ve çözüm yolları sunan bir alandır.

Çevirinin yerli ve yabancı bilim adamları tarafından çeşitli tanımları

yapılmıştır:

Uluslararası Çevirmenler Derneğinin kurucuları arasında yer alan ve kendisi

de başarılı bir çevirmen olan Edmond Cary çeviriyi, “farklı dillerde ifade edilen iki

metin arasındaki eş değerlikleri bulmaya çalışan bir işlem”2 olarak tanımlar ve bu eş

değerliklerin her zaman ve kesinlikle iki metnin doğasına, kullanım amaçlarına, iki 1 Göktürk, Akşit, Çeviri: Dillerin Dili, YKY, İst., Ekim 2000, s. 109. 2 Cary, Edmond, Çeviri Nasıl Yapılmalı?, çev. Mete Çamdereli, İst., Şubat 1996, s. 97.

Page 11: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

2

halkın kültürü arasında bulunan ilişkilere, onların ahlâksal, duygusal ve entelektüel

iklimlerine bağlı olduğunu belirtir.

Bir başka bilim adamı, Almanya’nın Saarbrücken Üniversitesinde Çeviribilim

Bölüm başkanlığı yapmış olan Alman bilim adamı Wolfram Wills çeviriyi “kaynak

dildeki bir metnin hedef dildeki eş değer bir metinle yer değiştirmesi eylemi”3 olarak

tanımlar. Bu tanıma göre çeviri iki dil arasında eş değerlik kurma işlemidir. Çeviri

yeteneğinin bir tür doğuştan gelen yetenek olduğunu göz önünde tutmak gerektiğini

savunan Wills, çevirinin çevirmene, metne ve bilgisayara dayalı olmak üzere, en az

üç ayrı biçimde tanımlanabileceğini de belirtmektedir:

“Çevirmene dayalı tanım: Çeviri, bir çevirmenin bir kaynak dil iletisini amaç

dilde yeniden ürettiği süreçtir. Böylece kaynak dil iletisini, amaç dil alıcısı için

anlaşılır, alınabilir duruma getirir.

Metne dayalı tanım: Çeviri, yazılı bir kaynak dil metnini elden geldiğince eş

değerde bir amaç dil metnine aktaran, kaynak dildeki metnin sözdizimsel (syntactic),

anlambilimsel (semantic), kullanımsal (pragmatik) anlaşılmasını gerektiren bir

aktarma sürecidir.

Bilgisayara dayalı tanım: Çeviri, kaynak dildeki gösterge bileşimlerinin

amaç dildeki gösterge bileşimleri yerine, bilgisayarla programlanarak konması

sürecidir.”4

Wills’e göre çeviri, temelde, çoğunlukla bir insan olan çevirmenin sorun

çözme yeteneğine dayanan, zihinsel, biraz bilgisel (cognitive), biraz yorumbilimsel

(hermeneutic), biraz da çağrışımsal (associative) bir işlem olarak görülmelidir.

Çeviri, yaratıcı değil, daha çok yeniden yaratıcı bir dilbilimsel etkinliktir. Wills

çevirinin, hiçbir zaman bir hiçten yaratma değil, tersine eldeki metnin çifte kuralla

kuşatılmış yeniden bir üretimi olduğunu savunur.

3 Wilss, Wolfram, Übersetzungswissenschaft, Probleme und Methoden, 1997, s.72. 4 Wills, Wolfram, Yazko Çeviri Dergisi, Çeviri Sürecinde Yaratıcılık Ögeleri, çev. A. Nihal Akbulut, cilt 1, sayı 1-6, yıl 1981-1982, s. 169.

Page 12: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

3

Çeviri konusundaki çalışmalarıyla tanınan J. R. Ladmiral, çeviriyi “bir

dildeki iletişim düzenini diğer dildekine dönüştüren ikinci dereceden bir iletişim, bir

üst-iletişim aracı”5 olarak tanımlamaktadır. Ladmiral çevirinin diller ve toplumlar

arasında iletişim sağlayıcı işlevi üzerinde durmakta, dilsel, metinsel boyutuna

değinmemektedir. Bu bakımdan Ladmiral’ın tanımı dar kapsamlıdır.

Yazar ve çevirmen Alan Duff yabancı dil öğretmenlerine pratik bilgiler

vermeye yönelik olarak hazırladığı “Translation” adlı eserinde çeviriyi, “dilbilimsel

ve kültürel engeller karşısında mesajları iletme yolu olarak, üstün bir konuşma

aktivitesi”6 şeklinde tanımlamaktadır. Duff da çeviriyi tek boyutlu olarak ele almakta,

sadece kültürler arasında iletişim sağlayıcı rolü üzerinde durmaktadır. Ancak

dilbilimsel ve kültürel engellerden de bahsederek çevirinin dilsel ve toplumsal yönüne

de değinmektedir.

Türkiye’de de özellikle son otuz yıldır çeviri konusuna ilgi artmış, bu konuda

dilbilimciler, yazarlar ve çevirmenler görüşlerini beyan etmişlerdir. Çeviribilim

alanında öğretim çalışmalarına başlayan ilk bilim adamlarımızdan olan, edebiyat

eleştirmeni, yazar ve dilbilimci Akşit Göktürk çeviriyi “dillerarası ve diliçi” olmak

üzere ayrı ayrı tanımlamıştır: “Dillerarası çeviri: Bir doğal dilin göstergelerini başka

bir doğal dilin göstergeleriyle yorumlama edimidir. Diliçi çeviri: Bir dildeki

göstergeleri, yalınlaştırma, güncelleştirme vb. amacıyla, aynı dil içinde başka

göstergelerle yeniden söyleme edimidir.”7 Göktürk, çevirinin öneminden

bahsederken, çeviriyi, başka dillerin tanımladığı başka dünyaların tanıtılması, yeni

bilgi alanlarına açılmanın yolu olarak görmektedir.8

Yine İstanbul Üniversitesinde Yabancı Diller Eğitimi Bölüm Başkanlığı

yapmış olan değerli dilbilimcilerimizden Berke Vardar çeviri etkinliğinin bütün

çağlarda karşımıza çıkmakla birlikte özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra

öneminin giderek arttığını belirttikten sonra çeviriyi “doğal bir dildeki bildirilerin

5 Ladmiral, Jean-René, Dilbilim V, Traduction et connotaion, 1980, s. 162. 6 Duff, Alan, Translation, 1989, s. 5. 7 Göktürk, Akşit, Çeviri: Dillerin Dili, İst., Ekim 2000, YKY, s. 110. 8 age. s. 14-15.

Page 13: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

4

anlamsal ve işlevsel eş değerlik sağlanarak bir başka doğal dile aktarılması”9 olarak

tanımlar. Berke Vardar bu tanıma göre çeviride dillerarası ve insansal bir etkinliğin

söz konusu olduğunu, dil içi ve bilgisayar çevirisinin bu tanımın dışında kaldığını

belirtir. Vardar yazısında dil içi ve bilgisayarlı çevirinin tanımlarını da vermiştir: “Dil

içi çeviri bir dildeki göstergeleri yine o dildeki açıklamalarla, tanımlamalarla, eş

anlamlı ya da karşıt anlamlı sözcüklerle yorumlama eylemidir; bilgisayar çevirisi ise

bir dildeki göstergeleri yapay bir dildeki dilsel olmayan göstergelerle yorumlayan

etkinliktir.”10

Ahmet Kocaman Dilbilim Araştırmaları (1993) dergisinin Çeviri Eleştirisi

özel sayısındaki yazısında, çeviride daha çok dil-biçem boyutunu önemseyen,

özellikle yapısal dilbilimcilerin çeviriyi biçimi korumaya özen gösteren bir etkinlik

olarak nitelediklerini, dili kuşatan kültür sorunlarına öncelik verenlerin içeriğe daha

çok önem verdiklerini, günümüzde ise toplumbilim ve edimbilim kavramlarının öne

geçmesinin ileti ağırlıklı tanımların benimsenmesine yol açtığını belirtmektedir.

Kocaman yazısında ayrıca çevirinin geleneksel ve çağdaş tanımlarını şöyle vermiştir:

“Geleneksel tanım: En üst düzeyde anlam eş değerliği sağlamak amacıyla

kaynak dilde yazılmış bir metnin yerine hedef dilde yazılmış bir metin konulması

işlemidir.

Çağdaş tanım: Kaynak dilde anlatılmış bir iletiyi, iletideki içeriğin tek ya da

birkaç düzeyde eş değerliğini en üst düzleme çıkararak anlatılmış bir iletiye

dönüştürme işlemidir.”11

Burada her iki tanımda da eş değerlikten söz edilmekle birlikte birincisinde

metin düzleminde, sınırlı bir eş değerlikten, ikincisinde ise hem içerik, hem ileti, hem

de dilin işlevlerini de kapsayan çok boyutlu bir eş değerlikten bahsedilmektedir.

9 Vardar, Berke, Türk Dili Dergisi, Çeviri Sorunları Özel Sayısı, cilt 38, sayı 322, 1978, s. 66; YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviri Konuşmaları, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 172. 10 Vardar, Berke, Türk Dili Dergisi, Çeviri Sorunları Özel Sayısı, cilt 38, sayı 322, 1978, s. 66. 11 Kocaman, Ahmet, Dilbilim Araştırmaları Dergisi, 1993, s. 2.

Page 14: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

5

Tahsin Aktaş pek çok bilim adamının çeviri tanımlarını verdikten sonra

kendisi de çeviriyi, “bir dildeki bildirinin başka bir dilde değişik bir düzenekle

anlatılması ya da diller ve kültürler arası bir bilgi aktarımı” olarak tanımlamaktadır.12

Aktaş çeviride diller arası eş değerlik kurmanın önemi üzerinde durmakta, bunun için

de anlam çevirisini savunmaktadır.

Bir başka görüşü de Nedret Pınar’ın eserinde görmekteyiz. Nedret Pınar,

çeviriyi iki boyutta ele alır. Pınar çeviriyi “dar anlamıyla yazılı bir metni biçim,

anlam, bildiri (mesaj) ve üslûp düzeylerinde kaynak dilden hedef dile aktarma; geniş

anlamıyla ise, bir kültür ürününü başka bir kültürün okurlarına sunma eylemi” olarak

tanımlar.13 Pınar, tanımında çeviriyi sadece dilsel bir işlem olarak görmeyip kültürler

arası iletişim işlevi açısından da ele almaktadır.

Ahmet Kocaman, İsmail Boztaş ve Ziya Aksoy’un ortak çalışmaları olan

İngilizce Çeviri Kılavuzu adlı eserde çeviri, “iki (kaynak ve hedef) dil arasında bir eş

değerlik kurma sorunu” olarak ele alınmaktadır.14

Bilim adamlarımızdan Özcan Başkan ise çeviriyi şöyle tanımlar: “Bir dildeki

belli bir parçada, yani dilcede bulunan anlamın, başka bir dildeki belli bir dilcede

yeniden kurulmasını sağlayacak biçimde girişilen dilsel bir aktarma işlemi.”15 Başkan

çeviri işleminin bir bakıma iki dil arasında uzlaşmayı sağlayan bir teknik olduğunu

savunur. Başkan’a göre her çeviride iki dil söz konusudur: Kendisinden aktarma

yapılan “kaynak dil” ve kendisine aktarma yapılan “erek dil”.

Gerek Batılı bilim adamları, gerekse Türk bilim adamları tarafından yapılan

tanımlarda çevirinin iki özelliği üzerinde önemle durulduğu dikkati çekmektedir:

Diller arasında eş değerliğin kurulması ve milletler, kültürler arası iletişimi sağlaması.

Çağdaş çeviri anlayışında diller arasında anlamsal, biçimsel, metinsel, biçemsel eş

değerliğin sağlanması ve toplumlar, kültürler hatta medeniyetler arası iletişim işlevini

12 Aktaş, Tahsin, Türk Dili Dergisi, Çeviri İşlemi Ve Eş Değerlik, sayı 522, Ank., 1995, s. 693. 13 Pınar, Nedret, Kültürlerarası İletişim Aracı Olarak Çeviri, İst., 1991, s. 2. 14Kocaman, Ahmet; Boztaş, İsmail; Aksoy, Ziya, İngilizce Çeviri Klavuzu, Ank., s. 7.

15 Başkan, Özcan, Türk Dili Dergisi, Çeviri Sorunları Özel Sayısı, Dilde Çeviri İşlemi, cilt 38, sayı 322, Temmuz 1978, s. 27.

Page 15: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

6

yerine getirmesi yetkin bir çeviriden beklenen özelliklerdir. O nedenle bunların

tümünü kapsayan bir tanımın çağdaş anlamda çeviriyi daha iyi tanımlayacağı

kanısındayız: Çeviri iki dil arasında anlamsal, biçimsel, metinsel, biçemsel,

iletişimsel eş değerliklerin kurulmasını ve iki toplum, iki kültür, iki medeniyet

arasında iletişimi sağlayan işlemdir.

Çeviri işlemi bir takım süreçlerden oluşmaktadır. Amerikalı dilbilimci,

insanbilimci ve çeviri kuramcısı Nida çeviri sürecini, “teknik süreçler” ve

“çalışmanın düzenlenmesiyle ilgili süreçler” olmak üzere iki kısımda ele alır. Teknik

süreçler, çevirmenin kaynak dil metnini amaç dil metnine dönüştürürken izlediği

süreçleri içine alır. Düzenlemeyle ilgili süreçler ise tek bir çevirmen açısından olsun,

çoğu zaman yapıldığı gibi bir kurul açısından olsun, bu tür çalışmanın düzenlenişini

kapsar.

Teknik süreçler de kendi içinde üç gruba ayrılır:

1- Sözkonusu iki dilin çözümlenmesi.

2- Kaynak dil metninin dikkatle incelenmesi.

3- Uygun eş değerliklerin belirlenmesi.

Çevirinin düzenlenişiyle ilgili süreçler de tek kişi çevirisi veya kurul çevirisi

olmasına göre değişir.16

Çeviribilimci ve dilbilimci, Çek bilimadamı Jirry Levy’ye göre ise çeviri

süreci şu aşamalardan oluşur:

1- Metnin yazınsal, biçemsel yönden bir sanat yapıtı olarak bütünüyle

kavranışı.

2- Metnin anlam çekirdeğinin bulunarak yorumlanması.

3- Metnin bir takım dilsel, biçemsel dizgeler arasında karşılıklı bir uygunluk

gözetilerek, bir sanatsal biçimle aktarımı.

16 Nida, Eugene A., YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviribilime Doğru, cilt 2, sayı 9, yıl 1982-83, s. 109.

Page 16: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

7

Buna göre Levy çeviri sürecini kavrama ve aktarma olmak üzere iki aşamalı

görmektedir.

Bize göre de çeviri işlemi iki aşamalı bir süreçtir. Birinci aşama kaynak

metnin çözümlenişini, ikinci aşama ise metnin hedef dilde yeniden oluşturulmasını

içerir. Çeviri güçlüklerle dolu bir uğraştır. Hatta bazı kuramcılar çevirinin mümkün

olamayacağını ileri sürmüşlerdir. Gerçekten de iyi çevirilerin azlığı ve şiir gibi yazın

türlerinin çevrilmesindeki güçlükler bu düşünceyi destekler niteliktedir. Bunun yanı

sıra çevirinin olanaklılığını, yararını, güzelliğini savunan yazarlar da bulunmaktadır.

Fransız şair ve yazarı Perrault (1628-1703), bir yazarın yapıtının çevirisiyle daha iyi

değerlendirilebildiğini savunur. Yine bir Fransız şair ve siyaset adamı olan Lamartine

(1790-1869), yabancı bir şairi orijinalinden çok, çevirisinden okumanın her zaman

daha keyifli olduğunu ileri sürer.17 Çağdaş dünya şiirinin en büyük adlarından olan

Meksikalı şair Octavio Paz (doğ. 1914) Avrupa dillerindeki en güzel şiirlerin

çoğunluğunun çeviri olduğunu ve bu çevirilerin çoğunun da büyük şairlerin elinden

çıktığını belirterek hem şiirin, hem de genel olarak çevirinin mümkün olduğunu

savunur.18 Berke Vardar da yine çevirinin mümkün olduğunu savunan bilim adamları

arasındadır. Ancak çeviri sırasında belli bir bilgi yitiminin de kaçınılmaz bir gerçek,

güdülmesi gereken başlıca amacın da bu bilgi yitimini olabildiğince azaltmak

olduğunu belirtir.19 Çeviri bütün güçlüklerine rağmen çok eski çağlardan beri

yapılmış ve günümüzde de artarak devam etmektedir. Sayısız sorunlarına rağmen

başarılı çeviri örnekleri mevcuttur.

Akşit Göktürk, çeviri için şunları söylemektedir: “Çeviri, yalnızca anlamın

yabancı bir dilden tanıdık bir dile aktarılması değildir. Her dil belli bir kültürün

göstergeler dizgesiyle, belli uzlaşımlar, töreler, davranışlar, değer ölçüleriyle, kısacası

somut insan yaşamıyla iç içedir. Bu yönüyle çeviri, başka dillerin tanımladığı başka

dünyaların tanıtılmasıdır. İnsanın kendi yaşam çevresi dışındaki olgularla düşleri

bilme çabasının bir sonucudur çeviri. Değişik toplulukların, ulusların bilim, sanat,

17 Cary, Edmond, Çeviri Nasıl Yapılmalı?, İst., Şubat 1996, s. 42. 18 Paz, Octavio, YAZKO Çeviri Dergisi, Söz Sanatı ve Söze Bağlılık Açısından Çeviri, çev. Ahmet Cemal, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 166. 19 Vardar, Berke, Dilbilim Dergisi, Çeviri Sorunları, cilt 2, 1977, s. 199.

Page 17: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

8

düşünce alanındaki çabalarını birbirleriyle paylaşabilme yoludur. Bu yönüyle tek tek

diller ötesinde bir ortak dildir çeviri, dillerin dilidir.”20

Gerçekten de bugün dünyada bilim, sanat, düşünce, kültür alanındaki alış

veriş çeviri yoluyla gerçekleşmekte, insanlar birbiriyle bu vasıtayla iletişim

kurmaktadır. Çeviri yabancı bir dili, o dili konuşan insanları, kültürlerini, yaşam

tarzlarını, dünyaya bakış açılarını tanımanın, anlamanın en iyi yollarından biridir.

Dolayısıyla çeviri, toplumlar arasında bir iletişim aracıdır. İnsanlar birbirlerini

tanıdıkça yakınlaşmakta, bu yönüyle çeviri, dolaylı olarak dünya barışına da katkıda

bulunmaktadır.

1. 2. Çevirinin Tarihsel Gelişimi

Çevirinin tarihi çok eskilere uzanır. Yazının ortaya çıkışından ve

yayılmasından önce çeviri, bu işi meslek edinmiş kişilerce sözlü ve anında

yapılmıştır. Çevirinin bilinen ilk resmi biçimleri Eski Mısır’daki dilmaçlara

(tercüman) kadar gider. “Baş dilmaçlar savaş ve yer değiştirmelerde firavunlara prens

düzeyinde eşlik etmişlerdir.”21

Avrupada ilk çevirinin M.Ö. 240 yılında Yunanlı Lividus Andronicus’un

Yunancadan Latinceye yaptığı Odysseia’nın manzum çevirisi olduğu sanılmaktadır.

Daha sonra ilk Latin yazarları Naevini ile Ennius Yunan piyeslerinden, bilhassa

Euripides’in piyeslerinden bir kısmını çevirmişlerdir. VIII. ve IX. asırlarda Arap

aleminin gelişmesi, Yunan eserlerinin Arapça’ya çevrilmesi sonucu gerçekleşmiştir.

Arap bilginleri Bağdat’a gelerek Aristo, Eflatun, Galien, Hippokrates ve diğerlerinin

eserlerini Arapçaya tercüme etmişler ve Bağdat adeta bir tercüme okulu haline

gelmiştir. Üç asır sonra çeviri hususunda Toledo önem kazanır. Bir çevirmen heyeti

sürekli Arapçayı Latinceye çevirir. “Bu sebeple XII. asırda bir yazar Aristo’dan

bahsederken gerçekte onun Yunancadan Süryaniceye, Süryaniceden Arapçaya,

Arapçadan Latinceye yapılan çevirisini düşünmektedir.”22 Toledo bir asırdan fazla

20 Göktürk, Akşit, Çeviri: Dillerin Dili, İst., Ekim 2000, s. 14-15. 21 Cary, Edmond, Çeviri Nasıl Yapılmalı, İst., Şubat 1996, s.26. 22 Savory, Theodore, Tercüme Sanatı, çev. Hamit Dereli, Ank., 1961, s. 27.

Page 18: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

9

bilginlerin uğrak yeri olur. Bunlar arasında Euklides’in “İlkeler”ini Arapça

tercümesinden Latince’ye çeviren İngiliz Adelard, 1141-1143’de Kuran’ın ilk

tercümesini yapan Robert de Retines de vardır. XII. asırda çeviri sanatı çok ileri

seviyelere ulaşır. Bu asırda çevirmenlerin şahı olarak bilinen Auxerre piskoposu

Jacques Amyot’nun eserleri yayımlanır. Onun İngiliz edebiyatına en büyük katkısı,

1559’da yaptığı, Plutarkhos’un “Meşhur Grekler ve Romalıların Hayatları” adlı

eserinin çevirisidir. Yine o sıralarda Alman teolojisti, düşünürü ve çevirmeni Martin

Luther (1483-1564) İncil’i Almancaya çevirir. İngiliz şair, dramaturg ve çevirmeni

George Chapman (1559-1634) Homeros çevirisini 1598-1616 arasında, John Florio

(1553-1625) Montaigne’in Denemeler’inin bir çevirisini 1603’te, Thomas Shelton ise

Don Quixote tercümesini 1612’de ortaya koyarlar. XVII. asır çeviri açısından sönük

geçen bir yüzyıl olur. Çevirinin bir sanat olduğunu, çevirmenin uyması gereken belirli

prensipleri ve bir temel teorisi bulunduğunu ilk defa anlayan ve anlatan İngiliz şair,

tiyatro yazarı ve edebiyat eleştirmeni Dryden (1631-1700) XVII. asrın en önemli

çevirmenlerinden biridir.

Çeviriler XVIII. asırda yoğun olarak devam etmiştir. “Bunlar arasında dikkate

değer olanlar İngiliz şair, hicivci, eleştirmen ve çevirmen Alexander Pope (1688-

1744) ve William Cowper (1731-1800)’ın Homeros’un İngilizceye manzum olarak

yaptıkları çevirisidir. 1792’de çeviri sanatı üzerine önemli bir eser olan İsviçreli

avukat, yargıç ve akademisyen Lord Woodhouselee (Alexander Fraser Tyther)’in

(1747-1814) “Tercüme Prensipleri Üzerine Deneme” adlı kitabı basılır. Bu eser,

çeviri konusunda üç temel prensip ortaya koyar:

1- Bir çeviri aslındaki fikirleri, tam ve eksiksiz, olduğu gibi vermelidir

2- Yazının üslûp ve tarzı aslınınki ile aynı vasıfta olmalıdır

3- Bir çeviri telif kadar kolay okunabilmelidir

XIX. asrın çevirmenleri arasında pek çok büyük isim vardır. İngiliz çevirmen

ve şair Edward Fitzgerald (1809-1883) 1854’te İspanyol edebiyatından Calderon’un

altı piyesini çevirir. Sonra üstün bir maharetle rubai veznini İngilizceye uyarlayarak

Ömer Hayyam’ın Rubaiyat’ını Farsça’dan İngilizce’ye çevirir. 1859’da yayımlanan

Page 19: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

10

bu eser hâlâ sevilmektedir. Yine bu sıralarda, 1861’de İngiliz şair, eleştirmen,

eğitimci ve çevirmen Mathew Arnold’un Homeros Çevirisine dair denemesi

yayımlanır. XX. asrın savaş dışındaki zamanlarında da çeviriler son hızla devam

etmiştir. Başlangıçta bunların vasıfları istenen seviyede olmamış, çok defa para için

yapılmışlardır. Fakat bu durum devamlı olarak düzelmiştir.23

Çeviri, elbette, sadece Avrupa’da görülen bir etkinlik olarak kalmamıştır.

Columbia Üniversitesi Çeviri Kurulu Başkanı Robert Paynes çeviri tarihinde dört

büyük dönemden söz eder.24 Bu dönemlerden ilki VII. yüzyılda Erken Tang

dönemidir. En önemli çevirmeninin Hsuanchuang adlı bir Çinli Budist rahibin olduğu

bu dönemde sayısız Budist metinleri Çin diline çevrilmiştir. Hsuanchuang’ın

atılımıyla Budist klasiklerine karşı duyulan ilgi daha da artmıştır. Paynes’in belirttiği

ikinci büyük dönem IX. yüzyılda Halife Mansur zamanına rastlamaktadır. Halife,

Suryanilerin Yunancadan Suryani ve Arami dillerine sürekli çeviriler yaptıklarını

görmüş ve bu eserlerin Arapçaya çevrilmelerini emretmiştir. Böylece Plato ve

Aristotales’in yapıtları, Galenus’un tıpla ilgili yazıları, Euklid’in matematik

çalışmaları, Ptolemeus’un ülkeler coğrafyası ve daha yüzlerce kitap Aramice’den

Arapçaya çevrilmiş ve klasik Yunan düşüncesi İslâm kültürüne taze bir güç katmıştır.

Çeviri tarihinin üçüncü büyük dönemi XV. yüzyılda yaşanmıştır. Bu dönemin

başlaması bugün adı neredeyse unutulmuş olan Caluccio Salutati’nin çabalarına

bağlıdır. İlk humanistlerden biri ve özgürlük tutkunu olan Salutati, çeviriyle de bu

nedenle ilgilenmiştir. Salutati’ye göre özgürlüğe Roma tirihinin hiçbir döneminde

Cumhuriyet döneminde olduğu kadar değer verilmemiştir. Böylece Roma tarihiyle

uğraşarak tarihten yararlanmayı düşünür. Bu nedenle Kuzey İtalya, İsviçre ve Alman

manastırlarında bu konuyla ilgili Latin harfleriyle yazılmış ne varsa toplamaya ve

kopyalarının yapılmasını sağlamaya başlar. Kilisenin baskısından ve her türlü

diktatörlükten kurtulmak uğruna canlarını vermekten kaçınmayan büyük çevirmenler,

zamanla bütün Latince ve Yunanca metinleri İtalyancaya çevirirler. Dördüncü dönem

ise İngiltere’de Kraliçe Elisabeth dönemidir. Bu dönemde de İspanyolca, Hollandaca,

Fransızca, Yunanca hatta Rusçadan bıkıp usanmadan çeviriler yapılır.

23 age., s. 30. 24 Payne, Robert, Bağlam Dergisi, Çeviri Tarihinde Büyük Dönemler, çev. Zehra İpşioğlu, cilt 1, 1979, s. 298.

Page 20: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

11

Birinci Dünya Savaşından sonra sözlü çevirinin gelişmiş bir şekli olan

“konferans tercümanlığı” meydana geldi. Uluslar arası kuruluşların oluşması ve

çoğalmasıyla da gelişmeye başladı. Çevirinin ilk biçimi olan tercümanlık,

geriledikten ve işlevsizleştikten sonra, “eş zamanlı” (simültane) denilen çeviriyle ve

çeşitli tercümanlık biçimleriyle, yeniden güçlü bir şekilde dönüş yaptı. Tercümanlık

önceleri ardışık biçimde yapılırdı ve konuşmacının sözlerinin açımlanmasından,

bazen de indirgenmesinden ibaret olurdu. 1930’lara doğru eş zamanlı (simültane)

tercümanlık doğdu. İkinci Dünya Savaşından sonra yapılan müzakereler, BM

Teşkilatının ve diğer başka uluslar arası kuruluşların oluşturulması tercümanlara olan

ihtiyacı arttırdı. Dolayısıyla çeviri en büyük önemi İkinci Dünya Savaşından sonra

kazandı.

Çeviri son yıllara dek dilbilimciler tarafından neredeyse tamamen

görmezlikten gelinmiştir. Bu konuda Alan Duff, çevirinin son 30-40 yıla değin

gözden düştüğünü, dil pratiği ve geliştirme için sağlam bir aktivite olarak

bilmezlikten gelindiğini, çevirinin dil öğretmek için değil, sadece sınav için

kullanıldığını söyledikten sonra bunun ana nedeninin de yüzyılı aşkın bir süredir

gittikçe fosilleşen çeviriler olduğunu belirtmektedir.25 Fakat bu tutum 1950’lerden

itibaren değişmeye başlamıştır. Bu değişimin çeşitli nedenleri vardır: “Kanada’da

Bureau Ministériel des Traducteurs (Bakanlık Çevirmenler Bürosu) aracılığıyla iki

dilli bir yönetimin modernleştirilmesi sorunu; ABD’de Kutsal Kitap çevirilerinin,

çeviri bölümü çalışmalarını yönetmek için değerli dilbilimcilere başvurmaktan

kaçınmayan Amerikan Bible Society (Amerikan Kutsal Kitap Kurumu) tarafından

hemen hemen sanayileştirilmesi; Sovyetler Birliği’nde çeviriyi, yazınsal üretimin en

yüksek noktasına yerleştiren eski bir geleneğin bulunması; özellikle de 1949’dan

sonra matematikçiler, mühendisler ve mantıkçıların elektronik hesap makinelerinin

nasıl çeviri makinelerine dönüştürülebileceğini araştırmaya başlamaları sonucu ortaya

çıkan sorunlar”26 değişimin ana nedenleri olmuşlardır.

25 Duff, Alan, Translation, 1989, s. 5. 26 Mounin, Georges, YAZKO Çeviri Dergisi, La Linguistik, “La Traduction”, çev. Sema Rifat Güzelşen, cilt. 2, sayı 7-12, yıl 1982-83, s. 140.

Page 21: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

12

1. 3. Türk Dünyasında Çeviri Tarihi

Çeviri Türk dünyasında da gereken önemi görmüş ve Türk Dilinin yazılı

belgelerle takip edilebilen ilk dönemlerinden beri yapılagelen bir etkinlik olmuştur.

Türk Dilinin bilinen ilk yazılı belgeleri olan Orhun Kitabeleri bir yüzü Türkçe, diğer

yüzü Çince olarak hazırlanmışlardır. Türkçe ve Çince yazılar farklı konulardan

bahsetmekle birlikte her iki toplumun da anlayabilmesi için Türkçe ve Çince

yazılmıştır. Bir çeviri olmasa da toplumlar arası iletişimi sağlaması bakımından,

kitabeler çevirinin bir işlevini yerine getirmişlerdir. Yine bu dönemde başka dillerden

Orhun Türkçesine yapılmış çeviriler bulunmaktadır. Mesela “Çin kaynaklarına göre,

Çinliler arasında Türkçeyi bilenlerden biri Nirvana-Sutra’yı Orhun Türkçesine

çevirmiştir.”27

Göktürklerden sonra hakimiyeti ele geçiren Uygurlar Budizm, Maniheizm,

Hıristiyanlık gibi din ve mezheplere girdikleri için Uygur eserlerinin çoğu bu dinlerle

ilgili çeviri eserlerdir. Uygur aydınlarının tercümecilik geleneğini benimsemelerinin

nedenlerinden biri de bu dinlerle ilgili çok sayıda kitap tercüme etmeleridir. “Uygur

çevirmenler Sanskrit, İran, Çin, Moğol gibi dillerden tercümeler yapmışlar, bunu

yaparken de eserin aslına sadık kalarak pek çok yabancı unsurun Uygur Türkçesine

girmesine yol açmışlardır.”28 “Uygurların tercüme eserleri arasında astronomiye,

tababete ve çeşitli edebiyat türlerine temas eden eserler de bulunmaktadır.”29 Bu

dönemde “Sıngu-Seli-Tutung Budist sutrası Suvarnaprabhasa’yı Altun Yaruk (Altın

Işık) adıyla Türkçüye çevirmiştir.”30

Orta Türkçe Dönemine gelindiğinde çeşitli Türk boylarını içine alan

Karahanlıların İslâmiyeti kabulü ile Türk Dilinde de yeni bir dönem başlamıştır.

Türklerin İslâmiyeti kabul etmeleriyle Arapça ve Farsçadan pek çok dinî eser de

tercüme edilmiştir. Mesela “Miftahü’l-adl” adlı fıkıh kitabı bu dönemde çevrilmiştir.

Burada çevirmen kendi okuyucu muhitini tatmin etmek için öz Türkçe sözler

27 Caferoğlu, Ahmet, Türk Dili Tarihi I-II, Enderun yay., İst., 1984, s. 110. 28 age., s. 158. 29 age., s. 152. 30 age., s. 56.

Page 22: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

13

kullanmaya çalışmış ve böylece Türkçenin sadeliğine de hizmet etmiştir.”31

“Umumiyetle tefsir, Kuran, fıkıh ve bunun gibi dinî eserlerin çevirme ve izahları,

öteden beri dil ve linguistik araştırmalarının klâsik anahtarı vazifesini görmüştür.

Eserin kudsiyetine en ufak bir halel getirmemek amacıyla metne karşı gösterilen

sadakat, her bir kelimenin gerçek nüansını belirtmeye yaramış ve dilin

zenginleşmesini temin etmiştir. Bundan dolayıdır ki, bu tür eserlerin çevirilerinde her

bir kelimenin kendi başına ifade etmek istediği anlamı meydana koymak gerekmiştir.

Yazar ve çevirmenler bu metodu takip ederek, genellikle tercümelerini kelime kelime

ve alt alta yazmakta olduklarından, her kelimenin karşılığını vermişlerdir.”32

Kuran tercümeleri Türk Dili Tarihinin kilit eserleri arasında hususî bir grup

teşkil eder. Bu tercümeler Orta Türkçe Dönemi ürünleri olup şiveleri farklıdır.

“Tabarî’nin Kuran tefsiri Sâmâniler devrinde (875-999) Buhara’da Arapçadan

Farsçaya tercüme edilmiştir. Bu ilk Farsça Kuran tercümesi Kuran’ın ilk Türkçe

çevirisi için de model olmuştur. Maalesef bu tercümenin ne zaman, nerede ve kimin

tarafından yapıldığı bilinmemektedir.”33

XII.-XVI. asırlarda Kuran’ın Doğu Türkçesine yapılmış altı adet tercümesi

bilinmektedir. Bunlar başlıca iki türdedir. Birincisi satır arası, yani ek bir izahat

eklenmeksizin tamamen kelime kelime yapılan çevirilerdir. İkincisi ise metnin

tercüme edilen kısmıyla münasebetli, oldukça uzun hikayeler ve yorum gibi ara sözler

ile genişletilmiş tercümelerdir. Satır arası Kuran tercümelerinden biri Şiraz’da, 1333-

34’te Muhammed İbn Hâcı Devletşâh tarafından yazılmıştır. Bu tercüme XII.-XIII.

asır Orta Asya İslâmî Türk Edebî dilini yansıtmakta, çok az Arapça söz içermektedir.

Çeviri kelime kelime yapılmıştır.34

İkinci Kuran tercümesi yukarıdakiyle aynı tiptedir. Bu geniş fakat eksik

yazma, Arapça ve Türkçe metinler arasına yazılmış bir satır arası Farsça tercümeyi de

31 age., s. 91. 32 age. ss. 91-92. 33 Eckmann, János, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, TDK yay., Ank., 1996, s. 245. 34 age., s. 246.

Page 23: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

14

ihtiva etmektedir. Tercüme XII.-XIII. asır başları Karahanlı edebî dili hususiyetlerini

göstermektedir.35

Üçüncü tercüme Farsçadan Doğu Türkçesine tercüme edilmiş bir el yazması

Kuran’dır. Türkçe tercümenin dili Karahanlı Türkçesidir. XIII. asra aittir. Kelime

çevirisi yapılmıştır.36

Dördüncü tercüme satır arası yapılmıştır. Tefsir değil, kelime çevirisidir.

Eserin dili XIV. asrın edebî dili, Harezm Türkçesidir. Çevirmeni belli değildir.37

Beşinci tercüme “Anonim” ya da “Orta Asya Tefsiri” diye bilinmektedir.

Çevirmeninin adı, çevrildiği yer ve tarih bilinmemektedir. Satır arası tercümenin yanı

sıra surenin içindekilere atıfta bulunan tefsirler ve hikayeler de içerir. Kelime kelime

çevirinin dili Karahanlı Türkçesidir. Ancak tefsirler ve hikayeler Harezm Türkçesi ile

yazılmıştır.38

XVI. asrın ilk yarısında Maveraünnehir’de, muhtemelen Şeybâni

hanedanından Körkünçi Han veya Ubaydullâh Han devrinde hacimli bir tercüme ve

tefsir meydana getirilmiştir. Kuran metni ayrı kısımlar halinde verilmekte, bunu ya

harfiyen tercüme veya geniş bir şerh ve uzun masallar takip etmektedir. Dil

Çağataycadır.39

Karahanlı Dönemi eserlerinden Kutadgu Bilig Karahanlı hükümdarı Tavgaç

Buğra Kara Hakan Ebu Ali Hasan b. Süleyman Arslan Kara Hakan’a takdim edilmek

üzere 1069-1070 yıllarında Balasagunlu Yusuf tarafından yazılmıştır. Eser Türkçe

yazılmış olmakla birlikte içerdiği bir takım bilgilerin başka kaynaklardan çeviri

yoluyla edinildiğini öğreniyoruz. Arat bu hususta şunları söylemektedir: “Yusuf,

münevver ve mütefekkir bir şahsiyet sıfatı ile, kendi devir ve muhitinde elde

edilebilecek bütün bilgi ve fikirleri edinmeye çalışmış olduğu gibi, bunların bir

35 age., s. 247. 36 age., s. 249. 37 age., s. 250. 38 age., s. 250. 39 age., s. 251.

Page 24: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

15

kısmını bizzat elde etmiş olması da tabîdir. İlim şubelerinin bir kısmının, eserde

kullanılan ıstılahlara göre, Arapça ve Farsça eserlerden istifade suretiyle elde edilmiş

olduğu anlaşılmaktadır.”40

XIII. yüzyılda İftihareddin Kelile ve Dinme’yi Moğolcaya, Sindibatname’yi

ise Türkçeye çevirmiştir. XIII. asır Türk Dili yadigârlarının en önemli eserlerinden

biri olan Kıssa-i Yusuf (ya da Yusuf-i Züleyha), Firdevsî’nin aynı adlı Farsça

eserinden hem bazı Türk şivelerine çevrilmiş, hem de tamamen yeniden yazılmıştır

(Dresden ve Berlin nüshaları).41 “XIV. asır mahsullerinden olup Uygur harfleriyle

yazılmış olan Miraçname ise, eserin girişindeki kayda göre Nehcü’l-Feradis’in

Arapça nüshasının Türkçeye çevirisidir. Bu eser, Harezm Türkçesiyle yazılmış olan

Nehcü’l-Feradis’ten farklı bir eserdir.”42

Orta Türkçe Döneminde Kıpçak sahasında da yine çeviri faaliyetleri yoğun

olarak devam etmiştir. “Memlük sultanlarının bazıları Arapça bilip Türkçe ile

Arapçanın her ikisinde de edebî eserler vermekle birlikte çoğu sadece Türkçe

biliyordu. Ülkenin Arapça konuşan halkının Türkçeyi öğrenmesini kolaylaştırmak

için emir ve sultanların iradesiyle bir takım Türkçe eserler yazıldı veya Arapçadan,

Farsçadan tercüme edildi.43

Kıpçak Türkçesinin Memlük sahasının en önde gelen edebî eseri bir çeviri

olan “Gülistan”dır. Gülistan İran’ın en büyük şair ve ediplerinden biri olan Sa’di’nin

yalnız Fars ve şark edebiyatında değil, bütün dünya edebiyatında tanınmış ünlü

eseridir. Eserin Saraylı Seyf tarafından yapılan çevirisi Gülistan’ın Türkçeye en eski

tercümesidir.44 “Gülistan Tercümesi kelimesi kelimesine bir çeviri değildir. Şair,

40 Arat, Reşit Rahmeti, Kutadgu Bilig, TDK yay., Ank., 1991, s. XX. 41 Caferoğlu, Ahmet, Türk Dili Tarihi I-II, Enderun yay., İst., 1984, s. 126. 42 age., s. 113. 43 Eckmann, János, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, TDK yay., Ank., 1996, s. 52. 44 Sârâyî, Seyf, Gülistan Tercümesi, Hazırlayan: Ali Fehmi Karamanlıoğlu, TDK yay., Ank., 1989, s. XXIV.

Page 25: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

16

şiirleri oldukça serbest tercüme ederken sadece nesir hikayelerin tercümesinde eserin

aslına sadık kalmıştır.”45

Memlük-Kıpçak şiirinin ilk mahsulü, aktarıcı Berke Fakih tarafından 51

beyitlik hatimenin yazılıp eklendiği Kutb’un Husrev ü Şirin’idir. Bir Kıpçak Türkü

olan Berke Fakih bu eseri 1383’te İskenderiye’de kopyalamıştır.46

Memlük-Kıpçak devrinde en önemli fıkıh kitabı bir satır altı tercümesi olan

İrşadü’l-mülûk ve’s-selâtîn, yine Berke Fakih tarafından 1387’de İskenderiye’de

meydana getirilmiştir.47

Yine Kıpçak Türkçesi ile Türk kültür hayatını karakterize eden eserlerden biri

Memlüklerden Esenbey İbn Sudun tarafından Kıpçakçaya çevrilen Ebülleys

Semerkandî’nin Kitab-ı Mukaddime’sidir.48

Arapçadan bir diğer satır altı tercümesi Kitâbül-fıkh’tır. Eserin son kısmı

kaybolduğundan tercümanın adı ve tercüme tarihi bilinmemektedir.49

Bir başka satır altı tercümesi olan Kitâb Mukaddimet Ebî’l-Leys es-

Semerkandî, meçhul bir mütercim tarafından çevrilmiştir.50

Memlük Kıpçakçasıyla tıbbî eserler de çevrilmiştir. Bu eserler genelde at

hastalıkları, tedavileri ve at terbiyesi hakkındadır. “Bunlar arasında Tolu Beg’in emri

ile hazırlanmış Arapçadan bir çeviri olan Kitâb baytaratü’l-vâzıh’ı sayabiliriz.

45 Eckmann, János, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, TDK yay., Ank., 1996, s. 56. 46 age. s. 55. 47 age., s. 60. 48 Caferoğlu, Ahmet, Türk Dili Tarihi I-II, Enderun yay., İst., 1984, s. 185. 49 Eckmann, János, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, TDK yay., Ank., 1996, s. 61. 50 age., s. 61.

Page 26: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

17

Çevirmenin adı, yeri ve çeviri tarihi verilmemiştir.”51 Yine atlarla ilgili olan ve

çevirmeni bilinmeyen Kitâbü’l-hayl risalesi Farsçadan tercümedir.52

“Memlük Kıpçakçasına binicilik sanatına dair eserler de çevrilmiştir.

Bunlardan biri “Hulasa” veya “kitââb fî-ilmü’n-nüşşâb” adlı çevirmeni belli olmayan

bir eserdir. Eser Tolu Beg için çeşitli Arapça eserlerden çevrilmiştir. “Munyetü’l-

guzât” adlı bir diğer binicilik kitabı, halife el-Muktedî Billah’ın seyisi Muhammed b.

Yakûb Ahi Hazâmın “el-Fürûsi-ye fî remyü’l-cihâd” adlı Arapça eserinin üçüncü

bölümünün Kıpçak Türkçesine tercümesidir. Çevirmeni meçhuldür.”53

Orta Türkçe Döneminin Harezm sahasında meydana getirilmiş olan ilk eser de

yine bir tercüme olan Kısasu’l-enbiya’dır. Eser Naşireddin b. Burhâneddin er-rabguzî

tarafından Moğol prensi Naşıreddin Tok Buga adına, Farsça bir tercümeden Türkçeye

adapte edilen bir siyer-i nebi derlemesidir.54

“Türk Dilinin tarihî gelişimini göstermesi bakımından büyük öneme sahip

olan Zemahşerî’nin Mukaddimetü’l-Edeb’i önce Arapça yazılmış, daha sonra yine o

devirde Harezm şahlarından Atsız’ın emri üzerine yine Zemahşerî tarafından Harezm

ve çeşitli Türk şivelerine çevrilmiştir.55

Çağatayca dönemine gelindiğinde şair ve yazarlar yine bir taraftan kendileri

eserler üretirlerken, diğer taraftan da çeviri faaliyetlerini devam ettirmişlerdir.

Bunlardan Hive Hanlığı şair ve tarihçisi Agehî, döneminin en önemli tarih eserini

yazmanın yanı sıra Farsçadan Çağataycaya pek çok eser çevirmiştir. Bunlar arasında

Muhammed Varisî’nin Zübdetü’l-hikâyât’ı, Qâbûs b. Vaşmgır’in Nasihatnâme veya

Qâbûsnâme’si, İmadeddin Gicdavânî’nin Miftahu’t-tâlibîn’i, Hüseyn b. Ali el-Vaiz-

51 age., s. 63. 52 age., s. 64. 53 age., s. 65. 54 age., s. 2. 55 Caferoğlu, Ahmet, Türk Dili Tarihi I-II, Enderun yay., İst., 1984, s. 122.

Page 27: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

18

el-Kâşifî’nin Ahlâq’i Muhsinî’si, Mirza Mehdî Han’ınTârîh-i Nâdirî’si, Mirhond’un

Ravzatu’s-sefâ’sı vardır.56

Yine Hive Hanlığı şairlerinden Kâmil Çağatayca divanı yanı sıra Fahreddin

Ali eş-Şafî’nin Letâ’ifü’t-tevâ’if adlı eserini Çağataycaya çevirmiştir.57

Sadi’nin Gülistan’ının Kıpçak Türkçesine yapılan tercümesinden başka bir de

yedi yıl sonra Çağatay Türkçesine yapılan çevirisi vardır. Nerede, ne zaman ve kim

tarafından aktarıldığı hakkında eserde hiçbir bilgi yoktur. Ancak yazı biçimine

bakarak eserin XVI. yüzyılda Orta Asya’da meydana geldiği düşünmüştür. Çevirmen

Sibicabi girişteki kayda göre Gülistan çevirisini 1397-98’de tamamlamış ve onu

Türkistan valisi, Timur’un oğullarından Miran Şah’ın oğlu Muhammed Sultan’a ithaf

etmiştir. Sibicabi Farsça aslına sadık kalmakla birlikte kelime çevirisi yapmamış,

bazen metni kısaltmış, bazen de ona bir şeyler katmıştır. Çeviri Çağatay Türkçesinin

elimizde mevcut olan ve yazılış tarihi belli olan en eski mahsulüdür.58

Osmanlı Türkçesine de pek çok çeviri yapılmıştır. Bu eserler de yine Arapça

ve Farsçadan tercüme edilmişlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır: “Hüseyin b. Hasan

b. Muhammed el-Hûseyini tarafından yapılan Şâhnâme tercümesi, Aynî tarafından

yapılan Kudûrî tercümesi, Kemâl-oglı’nın Ferahnâmesi, İbrahim b. Bâlî’nin

Hikmetnâmesi, üç tane Yüz Hadis, Siyer-i Nebevî ve Mustafa Darir’inVâkidî’den

yaptığı Fütuhü’s-Şâm tercümesi.”59

Türkçe yazılmış olan eserler de büyük bir yayılım sahası bulmuş, hem şiveden

şiveye, hem de başka dillere çevrilmişlerdir. Mesela Türkçenin yabancılar için

kolayca öğrenilmesi bakımından en büyük kaynaklardan biri olan Harezm sahası

Türk şivelerine ait sözlük malzemesini içinde barındıran Muhammed Bini Kays’ın

Harezm Türkçesine ait eseri, İbn-i Mühenna başta olmak üzere pek çok İranlı filolog

için kaynak teşkil etmiştir. Kays’ı kaynak olarak kullanan bir diğer yabancı filolog

56 Eckmann, János, Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar, TDK yay., Ank., 1996, s. 214. 57 age., s. 215. 58 age., s. 273. 59 age., ss. 54-55.

Page 28: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

19

Ahmet Müneyri İbrahim Farukî olmuştur. Farukî telif ettiği Şerefnâme-i İbrahimî adlı

sözlüğü için Kays’ın eserini kullanmıştır.60 Yine Abu Hayyan, Fahreddin Muhammed

İbn Mustafa’nın Kavâid-i lisân-ı Türk adlı gramer kitabından Faydalanmıştır. Abu

Hayyan’ın faydalandığı kaynaklardan biri de Mısır sahası Türkçesi ile yazılan Kitab-ı

Baylik olmuştur.61 İran tezkirecisi Fahri-i Harevi Nevai’nin Mecalisü’n-Nefais’ini

“Letaifname” adıyla Farsçaya çevirmiştir.

1. 3. 1. Türkiye’de Çeviri

Türkiye’deki çeviri Tanzimattan bu yana, hatta Arapça ve Farsçadan çevrilen

bilimsel ya da dinsel yapıtlar göz önünde tutulursa Osmanlı İmparatorluğunun

yükseliş döneminden bu yana sürekli bir gelişme göstermiştir. “Lale devrinde İbrahim

Paşa’nın başlattığı ilk örgütlü çeviri hareketi, Aynî’nin İkd el’Cuman, Hâvandmir’in

Habib el Siar vb. gibi tarih yapıtlarıyla, Aristo fiziğinin Osmanlıcaya çevrilmesi

şeklinde olmuştur. İlk kez Lale Devrinde yirmi beş kişilik bir çeviri kurulunun

oluşturulması, bu kurulun İslâm kültürüyle yetinmeyip başka metinlere de yönelmesi

dikkate değer bir gelişmedir. Çeviri çalışmaları Lale Devrinden Tanzimata,

Tanzimattan Cumhuriyete dek uzanan iki yüz yıllık batılılaşma çabamızın başlıca

kültür dayanağını oluşturmuştur. Tanzimat döneminde bu hareketin daha da

yoğunlaştığı, roman, tiyatro vb. gibi kendi yazın geleneğimizde bulunmayan bazı

türlerin Batı’dan, özellikle de Fransız yazınından yapılan çeviriler yoluyla alındığı

görülmektedir. İlk Türk romanı sayılan Şemsettin Sami’nin “Taaşuk-i Tal-at ve

Fitnat” adlı yapıtından önce (1873), Fénélon’un “Aventures de Télémaque”ı

Tercüme-i Telemak, Robenson Crusoe’su “Hikaye-i Robenson” adlarıyla Türkçeye

çevrilip yayımlanmıştır. Osmanlı toplumundaki kültür dönüşümünün çeviri yoluyla

başladığı açıktır. Şemsettin Sami Hugo’nun Sefiller’iyle Robenson’u, Recaizade

Ekrem Chateaubriand’ın Atala’sını, Namık Kemal ise Rousseau ve Montesquieu’yü

çevirmişlerdir. Şair ya da romancı olsun, Tanzimat kuşağının tüm yazarları aynı

zamanda çeviri yazınımızın da ilk öncüleri olmuşlardır.”62

60 Caferoğlu, Ahmet, Türk Dili Tarihi I-II, Enderun yay., İst., 1984, s. 126. 61 age., s. 193. 62Gürsel, Nedim, Türk Dili Dergisi, Çeviri Sorunları Özel Sayısı, Çeviri Etkinliği ve Kültür,cilt 38, sayı 322,Temmuz 1978, s. 21.

Page 29: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

20

Tanzimatla önemli bir aşama kaydeden çeviri etkinliği Cumhuriyet

döneminde daha da gelişti. Anadolu kültürünün kaynak metinlerine yönelindi ve

böylece adeta bir yeniden doğuş hareketi başlatıldı. Tercüme Bürosunun kurulmasıyla

çevrilmeye başlanan dünya klasikleri dizisi ise, dilimizi hem doğu ve batı

kültürlerinin, hem de eski Yunan ve Roma’nın en seçkin yapıtlarıyla zenginleştirdi.

Dolayısıyla Anadolu kültürünün temelleri de çeviri yoluyla atılmış oldu.

“1940’ta Tercüme Bürosu tarafından çıkarılan “Tercüme” dergisi, Türkiye’de

çeviri çalışmalarına düzenli ve sürekli yer veren ilk yayın organı olmuştur. Bu

derginin yayınına son vermesinin ardından 1979 yılında İstanbul Üniversitesi

Yabancı Diller Yüksek Okulu Almanca bölümü dergisi olarak Prof. Dr. Şara Sayın

yönetiminde aynı yönde yayın yapan ikinci dergi “Bağlam” yayınlanmaya başlandı.

Maalesef derginin sadece üç sayısı yayınlandı.”63

“Türkiye’de üniversite düzeyinde bir çeviri eğitiminin adının bile bulunmadığı

1970’li yıllarda Avusturya Kültür Ofisinde ilk kez çeviri sorunları konulu yuvarlak

masa toplantıları düzenlendi. Bu ilk toplantıya Akşit Göktürk, Cevat Çapan, Tahsin

Yücel, Yurdanur Salman, Murat Belge gibi değerli bilim adamları katıldı. Hepsinin

en çok üzerinde durdukları nokta ise artık çeviri alanında alaylı tutumunun bir yana

bırakılmasının ve bu bağlamda üniversite düzeyinde ciddi, bağımsız bir eğitimin

başlatılmasının gerekliliği oldu. Bunu başka toplantılar izledi. Seksenli yılların

başında yine Avusturya Kültür Ofisinde düzenlenen I. Çeviribilim Sempozyumu ise

Türk bilim adamlarının yanı sıra Almanya’dan Prof. Dr. Wolfram Wills ve

Avusturya’dan Prof. Dr. Mario Wandruszka gibi, alanlarında dünya çapında ün

kazanmış otoritelerin katılımıyla toplandı. Bütün bu çabalar Türkiye’de üniversite

düzeyinde çeviri eğitiminin temellerini atmıştır. 1980 yılında, doğrudan çeviriyi konu

alan YAZKO Çeviri Dergisi çıkmaya başladı. Bugün ülkemizde Ankara’da

Hacettepe, İstanbul’da Boğaziçi Üniversitelerinde çeviri eğitimi bağımsız birimlerde

başarıyla uygulanmaktadır.”64

63 Salman, Yurdanur; Cemal, Ahmet; Özbilge, Özcan, YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviri Kuramı ve Çeviribilim, cilt 3, sayı 13, yıl 1983, s. 129. 64 Göktürk, Akşit, Çeviri: Dillerin Dili, İst., Ekim 2000, s. 97-98.

Page 30: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

21

Çevirinin çağdaş Türk yazınının hemen her döneminde, özellikle de

1940’lardan sonra yaratıcı bir işlevi olmuştur. Çeviri etkinliği sadece bilgi aktarımı

düzeyinde kalmamış, gerçekleştirilmek istenen tüm yeniliklerin de temelini

oluşturmuştur. Hızlı tarihsel değişim artık ülkemizde de yalnızca yazarların değil,

dilbilimcilerin de konuya yakından eğilmelerini gerektirmektedir. Her alanda,

özellikle de kendine özgü sorunları olan şiir çevirisinde yeni yöntemlere ve bakış

açılarına gereksinim duyulmaktadır. Günümüzde okullu çevirmenler bulunmaktadır,

ancak bugünkü yazın çevirmenlerinin çoğunluğu alaydan yetişmedirler.

Çeviri çalışmalarının dünyada gözle görülür bir biçimde arttığı, hatta yirmi

kadar ulusal derneğin bir araya gelerek Uluslar Arası Çevirmenler Federasyonu çatısı

altında birleştiği65 günümüzde, dünya ile birlikte ilerlemenin, bilimsel, siyasal,

ekonomik alanlarda çağı yakalamanın koşulu olan çeviriye, gereken önemi vermek

zorunda olduğumuzu akıldan çıkarmamamız gerekmektedir.

1. 4. Çeviri Kuramları

Çeviri kuramları da çeviri kadar eskidir. Çeviri kuramına işaret eden

çalışmalara ilk kez M.Ö. II. yüzyılda Romalılarda rastlanmaktadır. Ünlü bilge ve

çevirmen Cicero (M.Ö. 106-43) ve Horace (M.Ö. 65-8) kendi çeviri süreçlerini esas

alarak çeviri üzerine yazdıkları yazılarla bugünkü anlamda çeviri kuramının

temellerini atmışlardır. Cicero ve Horace için çeviride yanıtlanması gereken temel

soru, çevirinin sözcüğü sözcüğüne mi, yoksa anlamı anlamına mı yapılması

gerektiğidir.66 Onların söylediklerinden, sözcüğü sözcüğüne yapılan çeviriye karşı

çıktıkları anlaşılmaktadır. Onlar için önemli olan çevirinin kendi kültürleri, okurları

için yapılmasıdır. Her iki bilge de çevirmenlerin çeviri süreçlerini yönlendirmek

istemekte ve süreç sırasında amaca öncelik vermelerini önermektedirler. Kısaca

benimsedikleri tavır süreç ağırlıklı, amaca yönelik ve kuralcıdır.

65 Cary, Edmond, Çeviri Nasıl Yapılmalı?, İst., Şubat 1996, s. 95. 66 Bengi, Işın, Dilbilim Araştırmaları dergisi, “Çeviri Eleştirisi Bağlamında Bilincin Oluşması Ve Eleştiri, Çeviribilim İlişkileri”, 1993, ss. 26-27.

Page 31: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

22

Çeviri kuramlarının dinsel yönü de gözden kaçırılmayacak kadar dikkati

çekmektedir. Burada Allah’ın sözlerinin değiştirilemezliği belirleyici rolü oynamıştır.

Özellikle Hıristiyanlığın yayılmasından sonra çeviri kuram ve pratiği üzerine

çalışmalar yapılmıştır. Örneğin İncil’in Latince çevirilerinden sorumlu olan rahip,

tarihçi ve çevirmen Saint Jerome (Hieronymus) bir mektubunda çeviri kavramından

söz eder ve anlam çevirisini yeğlediğini belirtir. Hindistan’da da dile olan ilginin

dinsel bir temele dayandığı bilinmektedir.67

Latinceye Kutsal Kitap’ın ünlü Vulgata çevirisini yapan Hieronymus (348-

420) çeviri sorununa metin türü açısından bakan ilk çevirmen sayılır. Hieronymus

genel olarak Kutsal Kitap metni için sözcüğü sözcüğüne bir çevirinin, din dışı

metinler için de anlam çevirisinin uygun düşeceğini belirtir. Onun dışında çevrilen

metin türü ile uygulanacak çeviri yöntemi arasındaki ilişki üzerinde duran Alman

düşünürü, tanrıbilimci ve çevirmen Friedrich Schleiermacher (1768-1834) olmuştur.

Schleiermacher metinleri, bir yanda sanat metinleriyle bilimsel metinler, diğer yanda

gündelik iş yaşamını ilgilendiren metinler olmak üzere iki gurupta toplar. Metin

türüne uygun çeviri tutumunu belirlerken de biri okurun yazara götürülmesi, biri de

yazarın okura götürülmesi olmak üzere iki yöntemden söz eder. Sanat ve bilim

metinlerinde tutulacak çeviri yolunun, okurun yazara götürülmesi olduğunu düşünür.

Çevirmenin burada, gündelik dilin iletişim düzeneklerini iyi tanıyor olması yetmez,

kaynak dildeki metnin içerdiği özgün yaratıcılık anlarını da, bütün yenilik ve

yabancılıklarıyla birlikte kavramasını sağlayacak yorum bilgisi ve yeteneğine sahip

olması gerekir.68

Fransız şair, çevirmen, basımcı ve yayımcı Etienne Dolet (1509-1546) ise

bugünkü anlamda ilk çeviri kuramcılarındandır. Dolet’nin çevirmenlere çeviri süreci

sırasında yol göstermek amacıyla 1540 yılında yayımladığı “La Manière de bien

traduire d’une langue en aultre” (Bir Dilden Diğer Bir Dile İyi Çeviri Nasıl Yapılır)

başlıklı çalışması ilk çeviri kuramı çalışmalarından olduğu için çeviribilimde önemli

67Kocaman, Ahmet, Genel Dilbilim Dergisi, Uygulamalı Dilbilim Üzerine Kuramsal Bir Yaklaşım, cilt 1, sayı 1-2, şubat 1978, s. 7. 68 Göktürk, Akşit, Çeviri: Dillerin Dili, İst., Ekim 2000, s. 19.

Page 32: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

23

bir yere sahiptir. Dolet’ye göre bir çevirmenin iyi çeviri yapabilmesi için şu noktalara

dikkat etmesi gerekir:

“1- Çevirmen özgün yazarın ne demek istediğini, içlemi ve anlamı tam olarak

anlamalıdır. Çevirmen anlaşılması güç noktalara açıklık getirmek özgürlüğüne

sahiptir.

2- Çevirmenin kaynak dil ve amaç dil üzerinde tam bir hakimiyeti olmalıdır.

3- Çevirmen sözcüğü sözcüğüne çeviriden kaçınmalıdır.

4- Çevirmen günlük dilde kullanılan konuşma biçimlerini kullanmalıdır.

5- Çevirmen, çevirisinde doğru titremi verebilmek için sözcükleri doğru bir

biçimde seçmeli ve düzenlemelidir.”69

Dolet’nin kuramında amaç, çeviri yapılabilmesi için ilke ve kural

oluşturmaktır. Çevirmene tanıdığı özgürlükse yine kaynak metnin doğru olarak

aktarılabilmesine yöneliktir. Dolayısıyla bu kuram süreç ağırlıklı, kaynak odaklı ve

kuralcı bir kuramdır.

XVII. yüzyıla imzasını atan İngiliz şair, yazar, çevirmen, eleştirmen ve

kuramcı John Dryden (1631-1700) çevirinin birkaç kuralla yönlendirilemeyeceğini

fark etmiş ve bu nedenle de çeviri sorunlarını yazılarında etraflıca tartışmıştır.

Dryden’a göre sözcüğü sözcüğüne veya anlamı anlamına çeviri modeli, çeviri

gerçeklerine cevap verememektedir. Dryden hem sözcüğü, hem anlamı koruyabilmek

için çevirmenin gerektiğinde her ikisinden de uzaklaşabileceğini düşünmektedir. Bu

durumda ortaya çıkan çeviri Dryden’ın terimiyle öykünmeye örnek olarak verilebilir.

Dryden’in kuramının ilkeleri şunlardır:

“1- Şiir sanatında dehasını kanıtlamış olmasının yanısıra yazarın dilinde ve

kendi dilinde usta olmayan hiç kimse şiir çevirmeye muktedir değildir.

2- Sadece şairin dilini anlamamız çeviri yapmamız için yeterli değildir. Onu

diğer şairlerden ayıran ve şair kişiliğini belirleyen özel düşünce ve anlatım biçimlerini

anlamamız gerekir. 69 Bengi, Işın, Dilbilim Araştırmaları Dergisi, Çeviri Eleştirisi Bağlamında Eleştirel Bilincin Oluşması ve Eleştiri, Üst-Eleşriri, Çeviribilim İlişkileri, 1993, s. 27.

Page 33: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

24

3- Benzer bir titizliği dış süslemeler, yani sözcükler konusunda göstermeliyiz.

4- Yazarın oluşturduğu metnin içlemi kutsaldır ve çiğnenmemelidir.”70

Bütün bunlardan Dryden’ın da öteki kuramcılar gibi, kuramında çeviri

sürecini yönlendirmeyi amaçladığı ve çeviribilim terimiyle kaynak odaklı ve kuralcı

olduğu anlaşılıyor.

1791 yılında Alexander Tytler tarafından bir kuram çalışması yapılmıştır.

Tytler’ın “Essay on the Principles of Translation” (Çeviri İlkeleri Üzerine Bir

Deneme) başlıklı yazısında çeviri ilkeleri şöyle belirlenmiştir:

“1- Çeviri özgün çalışmadaki düşüncelerin tamamını içermelidir.

2- Çevirinin yazı biçemi ve tarzı özgün çalışmayla aynı karakterde olmalıdır.

3- Çeviri özgün çalışma kadar rahat olmalıdır.”71

Tytler çeviride amacın özgün metnin içeriğini ve biçemini, özgün metnin

rahatlığıyla okura aktarmak olduğunu vurgulamaktadır. Yani Tytler’ın kuramı,

çeviribilim terimiyle kaynak odaklı ve kuralcı bir kuramdır.

Şair ve çevirmen Henry Wadsworth Longfellow da (1807-1881) çeviri üzerine

görüşlerini bildirmiştir. Longfellow şiir çevirmeninin görevini kesin çizgilerle

belirlemiştir. Şiiri oluşturan ögelerden dizemin çevirisi onun için önemli değildir.

Önemli olan, yazarın düşünce ve sözlerinin çeviri sırasında hiçbir yorum yapılmadan

aktarılmasıdır. Bu sözlerden anlaşılacağı gibi Longfellow kurama karşı takındığı

tavırda kaynak odaklı ve kuralcıdır.72

Başka bir kuram çalışması XX. yüzyıla imza atmış iki bilim adamı, Amerikalı

çeviri kuramcıları Eugene Nida ve Charles Taber tarafından yapılmıştır. Nida ve

Taber, kuramlarında dikkatleri alıcı dil üzerinde toplayarak çeviriye yeni bir bakış

açısı getirmeye çalışırlar. Onlara göre çeviri kaynak dil iletisine en yakın doğal

70 agy. s.29. 71 agy. s.29. 72 agy. s.29.

Page 34: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

25

karşılığın alıcı dilde öncelikle anlamı ve sonra biçemi ön plana alarak yeniden

üretilmesiyle oluşur. Nida ve Taber için önemli olan, iletinin çeviride kaynak dile en

yakın doğal karşılığıyla oluşturulmasıdır.73

İçinde bulunduğumuz yüzyılda ise çeviribilimde köklü değişiklikler

gözlenmektedir. Dikkatler kaynaktan uzaklaşıp hedefe yönelmiştir. Bu değişiklikleri

bize toplu olarak sunan kuram 1970’li yıllardan bu yana İsrailli çeviri kuramcısı

Gideon Toury’nin oluşturduğu hedef odaklı çeviri kuramıdır. Bu kurama göre önemli

olan çevirinin nasıl yapılması gerektiği değil, çevirinin neden, nasıl yapıldığı ve

işlevinin ne olduğudur.74

Bütün bu görüşler dikkate alındığında, M.Ö. II. yüzyıldan başlayarak XX.

yüzyılın ilk yarısını da içine alan sürede oluşan kuramların hepsinin kaynak odaklı,

süreç ağırlıklı ve kuralcı oldukları görülmektedir. Bu kuramların hepsinde amaç iyi,

doğru çeviri yapılmasını sağlamaktır. Ağırlık noktası kaynak olan kuramlarda iyi,

doğru çeviri, kaynak dil, kaynak metin, kaynak yazar ve kaynak kültüre sadık

üretilen çeviri demektir. Kuramlarında amacı ön plana çıkaran kuramcılar ise iyi,

doğru çevirinin kaynak dil, kaynak metin, kaynak yazar ve kaynak kültüre tam

sadakatle çözülemeyeceği görüşündedirler. Onlar çevirinin neden, nasıl ve kim için

yapıldığıyla ilgilenmektedirler. Önemli olan çevirinin işlevselliğidir; hedef dil okuru

tarafından anlaşılması, amaca hizmet etmesidir. Günümüzde geçerli olan çeviri

anlayışı da budur.

1. 5. Çeviri Türleri

Tarihsel olarak karşımıza iki tür çeviri çıkmaktadır: sözlü ve yazılı çeviri.

Sözlü çeviri farklı milletler ve farklı diller var olduğundan beri yapılmaktadır. Devlet

yöneticileri aralarında tercümanlar vasıtasıyla anlaşmışlar, anlaşmalar bu yolla

yapılmıştır. Bu tür, günümüzde özellikle uluslar arası kuruluşlarda, devletler arası

resmî ziyaretler esnasında kullanılmakta ve son yıllarda önemi giderek artmaktadır.

Yazılı çeviri ise yazının bulunmasından bu yana var olmuş, özellikle rönesanstan 73 agy. s.29. 74 agy. s.31.

Page 35: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

26

sonra büyük ilerleme kaydetmiştir. Bugün yazılı çeviri türleri hayatın her alanında

büyük bir ihtiyaç olarak kullanılmaktadır.

Yapısalcı dilbilimin en büyük temsilcilerinden biri olan Rus bilim adamı

Roman Jakobson çeviriyi dilbilimsel açıdan üç türe ayrılmıştır:

“1- Diliçi çeviri (dönüştürüm): Dilsel göstergelerin aynı dilin öteki

göstergeleriyle dile getirilmesidir. Bir sözcüğün diliçi çevirisi ya az çok eş anlamlı

başka bir sözcüğü kullanır ya da açımlamaya başvurur. Türkçe sözlük buna örnek

olarak verilebilir. Mesela “bekar” kelimesi “evli olmayan” biçiminde daha açık bir

betimlemeye dönüştürülebilir.

2- Diller arası çeviri (gerçek anlamda çeviri): Dilsel göstergelerin başka bir

dilde dile getirilmesidir. Örneğin Türkçeden İngilizceye, Rusçadan Almancaya

çeviriler gibi.

3- Göstergeler arası çeviri (ötelemeli değiştirim): Dilsel göstergelerin dil

dışı göstergeler dizgesiyle dile getirilmesidir. Mesela bir şiirin resimle anlatılması

gibi.”75

Asıl konumuzu teşkil eden yazılı çeviri de kendi içinde çeşitli türlere

ayrılmaktadır. Bunları genel olarak üç başlık altında toplayabiliriz:

1- Yazın (edebi) çevirisi

2- Bilimsel çeviriler

3- Teknik çeviriler

1. 5. 1. Yazın Metinlerinin Çevirisi

Her türlü kurmaca metin, roman, öykü, her tür şiir, tiyatro ve sinema yapıtları,

denemeler, yazınsal nitelik taşıyan yazın eleştirileri, kısaca yazınsallık içeren her türlü 75 Jakobson, Roman, YAZKO Çeviri Dergisi, Dilbilim Açısından Çeviri, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 139.

Page 36: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

27

yaratıcı metin yazın metinleri içinde yer alır. Çeviri metinleri içinde yazın

metinlerinin özel bir yeri vardır. Bunun nedeni, çoğunlukla kurmaca nitelikli olan

yazın metinlerinde yazarların, dilde alışılanın dışına çıkmaları, sözcükleri bilinenin

dışında, çok değişik anlamlarda kullanmalarıdır. Yazın metinlerinde hiçbir dil

düzeyinde (ses, sözcük, anlam, sözdizimi) kalıplaşmadan söz etme olanağı yoktur.

Özellikle şairler alışılmışın dışında tamlamalar kullanırlar. Mesela “ben sana

mecburum, gönül taşı, yüzünün telleri, ecel şerbeti, selvi endam” gibi tamlamalar

yabancı bir çevirmen için oldukça zorlayıcıdır.

Yazın metninin anlamı okurun algılayışına göre değişebilir. Bir bakıma okur

metnin anlamını kendisi yaratır. Yine yazın metinlerinde yalnız düz anlamlardan

değil, büyük ölçüde yan anlamlardan da yararlanılır. Üstelik bu yan anlamlar

alışılmış, bilinen yan anlamlar olmayabilir. Bu nedenle yazın metni katı, kesin

yöntemlerle ele alınamaz.

Yazın metinlerinin çevirisi, özgün metnin tıpkısı olmamalıdır. Çeviri biçimsel

dil düzeyinden daha çok içerik düzeyinde gerçekleşmelidir. Mesela bir fizik metninin

çevirisinde çevirmen önce özgün metnin dilini dilbilgisel bir çözümlemeden geçirerek

anlamı saptar, sonra bu anlamı hedef dilden seçeceği dilbilgisel ögelerle anlatır. Bu

tür bir çevirinin başlıca ölçütü bilginin eksiksiz aktarımıdır. Bu durum yazın metinleri

ya da gündelik doğal dilde geçerli değildir. Yazın metinlerinin bilgisayar çevirisine

uygun olmayışı da bu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Fakat Türk Lehçeleri

açısından durum farklıdır. Kırgızcadan Türkçeye yazın metinlerinde de büyük ölçüde

kelime çevirisi yapılabilmektedir. Bu konuya ileride daha ayrıntılı değinilecektir.

Yazın çevirisi içinde özel bir yeri olan şiir çevirisinin kendine özgü ve şiire

bağlı olan kuralları vardır. Çevirmenlerin şiir çevirisi konusunda mutabık oldukları

tek konu şiirin tam manasıyla çevirisinin imkânsız olduğudur. Hatta yüksek sanatsal

değere sahip şiirler için kendi diline çevrilmezlikten bile söz edilmektedir. Çağımızın

büyük eleştirmen ve dilbilimcilerinden, Avusturya asıllı George Steiner şöyle der:

“bir şiir en geniş dilsel olanakları sıraladığından, herhangi bir dilin düzgüsünü en

çarpıcı biçimiyle dile getirdiğinden açımlanabilir, yetkin olmasa da yansılanabilir ama

Page 37: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

28

“kuşkusuz” çevrilemez”.76 Bir şiir yazıldığı dilin dünya görüşünü en derin düzeyde

yansıtarak o dilin çekirdeğinden doğduğundan, çeviride göze alınan hususlar daha

çok, kayıp daha büyüktür. Şiirde ritim, vezin, kafiye, heyecan vardır. Çok defa

kelimeler gerçek anlamlarının dışında anlamlar ifade ederler; yani mecaz vardır. Bu

durumda çeviri esnasında şiir aslından bir şeyler kaybeder. “Çeviride kayıp, ancak

kelimelerde birinci manasından fazla bir şey olduğu zaman görülür. Bu fazla şey

mana ile ses arasındaki ahenk, bir istiare, bir yansıma veya bir mecaz olabilir. Eğer

bunlar yoksa bir şiirde sadelik bulunabilir ve çevrildiği zaman hiçbir tesir

kaybetmeden ifade edilebilir.”77 Fakat şiirlerin çoğunda bu sadelik görülmez. Şair

seçtiği kelimelerin uzunluğuna, vurgusuna, seslerine özellikle dikkat eder. Çeviri

yaparken bütün bunlar büyük değişikliğe uğrar. Örneğin bir dile ait bir şiirde şairin

alliterationla (ses yinelenmesi) verdiği anlam derinliğini diğer dile çeviri yoluyla

aktarmak olanaksızdır. Neticede, şiirin nesre çevirisi ortaya çıkar. Bu da şu iki sorunu

ortaya çıkarmıştır:

a- Nazım, nesir olarak çevrilmelidir,

b- Nazım, nazım olarak çevrilmelidir.

Bu konuyla ilgili olarak Prof. Postgrate Tercümeler ve Mütercimler adlı

eserinde nesrin nesirle, nazmın nazımla çevrilmesi gerektiğini söyler. Hilaire Belloc

ise “nazım daima nesir olarak çevrilirse daha iyi olur” demektedir.78

Manzum çeviri, kaynak metnin anlam, üslûp ve tarzına daha yakın ve onu

daha çok andıran bir çeviri olacaktır. George Steiner “canlı bir şiirin beceriksizce

yapılmış bir düzyazı çevirisi bir hiçtir; düzyazı açımlaması da önemli bir yardımcı

olmakla kalır. Bir şiir etkin bir yankı sağlayabilmek için bir şiiri uyandırmalıdır,”79

der. Cary de bir şiiri çevirmek isteyen çevirmenin iki temel davranışta bulunacağını,

onu ya biraz düz yazı gibi, ya da biraz şiir gibi çevireceğini söylemektedir. O, bu iki

tutumun nasıl bir süreçle gerçekleşeceğini de açıklar: “İlk varsayımda bir düz yazı

76 Steiner, G., YAZKO Çeviri Dergisi, Şiir Çevirisi Üstüne, çev. A. Nihat Akbulut, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 148. 77 Savory, Theodore, Tercüme Sanatı, çev. Hamit Dereli, Ankara, 1961, s.58. 78 age. ss. 59-60. 79 Steiner, G., YAZKO Çeviri Dergisi, Şiir Çevirisi Üstüne, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 151.

Page 38: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

29

ürünü çevrilirken nasıl bir tutum izleniyorsa, bir şiir çevrilirken de aynı şey yapılır.

Önce sözcüklerin ve cümlelerin anlamları açıklanır ve daha sonra ayrıntılara geçilir.

Bir yandan anlamsal nüanslara ilişkin dilsel ayrıntılarla uğraşılırken, diğer yandan

biçimsel ve duygusal inceliklerle ilgilenilir. Biraz daha titiz olanlar şiirdeki sessel

uygunluğu da gözetirler; hatta çevirilerini manzum olarak, bazen de uyaklı dizeler

biçiminde yapmaya çalışırlar.”80

Çevirmen, yabancı bir şairi çevirmek için belli bir donanıma, kaynak dil

kültürünün şiir anlayışına sahip olmalıdır. İki dil birbirine ne kadar yakın olursa şiir

çevirisinde görülen teknik güçlükler de o ölçüde ortadan kalkacaktır. Ancak birbirine

tam eşit iki dil yoktur. Bu nedenle şiir çevirmeni kendi diline, anlayışına en yakın

şiirleri çevirirse daha başarılı olacaktır. Örneğin kafiye büyük bir sorun teşkil eder.

Kafiyeli bir lirik şiir çevirisinde ya yazarın yazdığı bir şey çevrilmemiştir; ya da

yazmadığı bir kısım ilave edilmiştir.

Şiir çevirisinde dikkat edilmesi gereken bir husus da uzunluk meselesidir. Şiir

çevirisinde şiir dilinin bulunması, söyleyiş biçimi ve anlam tutarlılığı sağlamanın yanı

sıra sözcük ekonomisine de dikkat edilmesi gerekir. Sözcük ekonomisi yani az sözcük

kullanma ses uyumunu sağlamada da yardımcı olur. Taştığı, uzadığı, çoğaltıldığı

zaman, bu şiirin yapısına ters düşer. Nesir çevirisinde bu pek önemli değildir. Fakat

şiir çevirisinde hece ve kelimelerin sayısının önemi büyüktür. Çünkü şiirde ölçü

vardır. O nedenle çeviride kelimeler özenle seçilmelidir.

XIX. yüzyıl İngiliz şairi Coleridge şiiri “en uygun sözcükleri en uygun

biçimde sıraya dizme sanatı (the best words in the best order)” diye tanımlar. Böyle

bir şiiri gerek kendi diline, gerekse başka bir dile çevirmek oldukça güçtür. Sözgelimi

İngilizce ve Türkçede söz dizimi farklı, vurgunun sözcükteki yeri ve önemi ayrıdır.

Dolayısıyla her iki dilin özellikleri, uyakların, sessel özelliklerin, üslûbun

verilmesinde değişik uygulamaları gerektirir. Günümüzde, şiir çevirisinde iyi bir

çeviriye giden yolun her sözcüğe tek tek karşılık bulma çabası olmadığı kabul

edilmiştir. Önemli olan anlamın ve biçemin hedef dildeki eş değerini bulabilmektir.

80 Cary, Edmond, Çeviri Nasıl yapılmalı?, İst., Şubat 1996, s. 59.

Page 39: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

30

Bir başka yazın türü olan tiyatro ve sinema yapıtlarının çevirisinde diğer

çeviri türlerinde görülmeyen bazı unsurların da dikkate alınması gerekmektedir.

Bunlarda önemli olan, yazarın halkın üzerinde bıraktığı etkiyi devam ettirebilmektir.

Yanlış aktarılması oyunu tam bir başarısızlığa götürebilir. “Tiyatro çevirmeni

yalnızca dilsel düzene ilişkin güçlükler değil, aynı zamanda kültürel ve ahlâkî

güçlükler de çeker. Kendi halkının düşünüş biçimine cevap vererek yazılan yabancı

bir oyun, başka bir ülkede ilgisizlikle karşılanabilir. Durum böyle olunca da parlak bir

başarı söz konusu olamaz. Yapıtın yalnızca içeriğinin anlaşılması sağlanabilir.”81

Cary tiyatro çevirisinin başarılı olabilmesinin bir duygu ortaklığının sağlanabilmesine

bağlı olduğunu belirtir.

Tiyatro yapıtlarının çevirilerinde dikkat edilmesi gereken önemli hususlardan

biri de konuşma dilinin kullanılmasıdır. Tiyatro eseri çok güzel bir şekilde çevrilmiş

olabilir. Ancak “oyun çevirisi okunmak için değil, oynanmak içindir. Bu yönden yazı

dilini değil, güncel konuşma dilini gerektirir. Tiyatro yapıtında yazın dilinin

kullanılması hem oyuncunun söz-hareket düzenini olumsuz yönde etkiler, hem de

sahne-seyirci etkileşimini zayıflatır. Tiyatro eserinin doğru çevirisi için konunun

geçtiği dönem, kişilerin yapıları, kişilerin içinde bulundukları durum, oyunun genel

havası çevirmen tarafından eksiksiz anlaşılmış olmalıdır.”82 Tiyatro çevirisinde bir

sözcüğün rastgele çevrilmesi, bir vurgunun yerinin yanlış düzenlenmesi bile verilmek

istenen duygunun, yaratılmak istenen etkinin kaybına neden olabilir.

Tiyatro çevirisinde konuşma dili kullanılmalıdır dedik. Bu konuşma şekli de

karakterlerin niteliklerine, yaşadıkları döneme, ortaya çıkan duruma göre seçilmeli,

kişiler arasındaki ayrım fark edilmelidir. Bir aristokratla bir işçi, bir saraylı ile bir

köylü aynı tarzda konuşturulmamalıdır.

Sinemada işin içine bir de görüntü girer. Görüntü değişmeden kalırken sözler

değişir. Çevirmen çeviri dilini, sözleri, vurguyu, bu görüntüye uydurmak zorundadır.

Ayrıca çeviri, sadece sözcüklerin anlamına değil, ekranda görülen dudak ve diğer

81 age., s. 71. 82 Nutku, Özdemir, Türk Dili Dergisi, Çeviri Sorunları Özel Sayısı, Oyun Çevirisinde Konuşma Dilinin Önemi, cilt 38, sayı 322, Temmuz 1978, ss. 80-81.

Page 40: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

31

beden hareketlerine de uymak zorundadır. Oyuncu “oraya” derken el hareketi de

orayı göstermeli, “başım ağrıyor” derken başını işaret etmelidir. Yoksa yaratılmak

istenen etki yitirilebileceği gibi, komik durumlar da ortaya çıkabilir. Bütün bu

zorunluluklar çevirmeni bazen özgün metnin dışına çıkmaya veya ondan birşeyler

eksiltmeye götürebilir. Ancak çevirmen anlama sadık kalmalıdır. Cary bundan dolayı

dublajın çeviri olmadığını, içinde sadakat olgusu tesadüfen bulunan çok serbest bir

uyarlama olduğunu belirtir. 83

Tiyatro ve sinema çevirmeni kaynak ve hedef dili her düzeyde çok iyi

bilmenin yanı sıra, teknik olarak da yeterli tiyatro ve sinema bilgisine sahip olmalıdır.

Yazın çevirmenliği sadece öğrenimle kazanılabilecek bir beceri değildir.

Çevirmenin yazın alanını tanıması, yazın türlerini bilmesi, bunun yanı sıra kaynak ve

hedef dilin kullanım özelliklerini çok iyi bilmesi gerekir. Yazın çevirmeni

çözümlenen metni birleştirip yeniden oluşturabilecek kavrayış, duyarlılık ve

yaratıcılığa sahip olmalıdır.

1. 5. 2. Bilimsel Metinlerin Çevirisi

Bu tür içinde, teknik metinler dediğimiz kimya, fizik, makine, mühendislik,

bilgisayar gibi konuların dışındaki sosyal bilim alanları yer almaktadır. Sosyal

Bilimlerdeki kavramlar, terimler çeviride güçlüklere neden olmaktadır. Bazı terimler

her dilde aynı olmakla birlikte, bazıları farklı ve bazılarının da hiç karşılığı yoktur. Bu

tür metinlerde, eğer varsa standart karşılık, yani terimin her iki dildeki kabul edilmiş

denk karşılığı kullanılmalıdır. Eğer bir terimin her iki dilde de farklı yan anlamları

varsa metinde kullanılan anlam itibariyle çeviri yapılmalıdır. Yani kaynak metinde

yazarın kastettiği anlam çeviride esas alınmalı ve bu kullanıma parantez içinde

açıklamalarla veya dipnotlarla açıklık getirilmelidir. Eğer bir terim her iki dilde de

aynı kökten gelen fakat farklılaşmış anlamları içeriyorsa, ama her iki dilde de bu

farklılaşma paralellik gösteriyorsa, bu durumda en güvenli çeviri aynı terimi

kullanarak yapılan çeviridir. Bu duruma en güzel örnek “burjuva-bourgeoise”

83 Cary, Edmond, Çeviri Nasıl Yapılmalı?, İst., Şubat 1996, s. 80.

Page 41: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

32

terimidir. XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren “burjuva” terimi Ortaçağ Avrupasının

sosyal yapısını analiz eden çalışmalarda aristokrasi-asiller sınıfı (aristocracy) ve

köylü sınıfı (peasantry) arasında yer alan orta sınıfa işaret etmek amacıyla

kullanılmaya başlandı. Fakat XIX. ya da XX. yüzyılın sosyal yapısını analiz eden

çalışmalarda ise pek çok yazar “burjuva” terimini en yüksek sosyal sınıfı tanımlamak

amacıyla kullanmıştır. Sonuç olarak sosyal bilimlerde “burjuva” ve “orta sınıf”

terimleri arasında bariz bir karışıklık vardır. Bu terimler bazen eş anlamlı olarak

kullanılırken, bazen de farklı sosyal tabakaları tanımlamak amacıyla kullanılmıştır.

1. 5. 3. Teknik Metinlerin Çevirisi

Teknik çeviri, anlatılan fikir ve görüşleri hiçbir şekilde değiştirmeden, sözcük

ekleyip çıkarmadan bir dilden diğer bir dile geçirmektir. Metinde anlatılanı düz

anlamıyla iletmek teknik çevirinin başlıca özelliğidir.

Teknik metin çevirmeni yazın çevirmeni gibi biçimle, ses uyumları ve biçem

incelikleriyle ilgilenmez. Onun başlıca kaygısı, metindeki sözcük dağarcığının

belirgin ve bütünlük içinde olmasıdır. Burada önemli olan sözcüklerin, terimlerin

anlam eş değerlerinin doğru bulunmasıdır. Diller arasında aynı anlama gelen

sözcüklerde bile nüanslar vardır. Çevirmen bu konuda çok dikkatli olmalı, yazarın

metinde kastettiği anlamı verebilmelidir. Hiçbir sözlük bu konuda yeterince yardımcı

olamaz. Eğer bazı sözcüklerin çevirisinde sözlüğün verdiği karşılıkla yetinilip bağlam

göz önünde tutulmazsa metnin anlamı tamamen değişebilir. Çünkü sözcükler bağlam

gereği çok farklı anlamları ifade edebilirler. Öyleyse teknik metin çevirmeni her iki

dili de iyi derecede bilmenin yanı sıra, işlenen konuyu da çok iyi bilmeli, teknik

bilgiye sahip olmalıdır.

İlmî eserler üslûbundan duyulan zevk için okunmaz. Bunlarda akıcılık, ifade

açıklığı, rahat okunabilme gibi özellikler önemli olmakla birlikte üslûp dikkat

edilmesi gereken bir konu değildir. Bu nedenle çevirmen, eserini üslûba uydurmak

zorunda değildir. Fakat ilmî eser çevirmenlerinin mutlaka dikkat etmeleri gereken şey

ifade açıklığıdır. Çünkü bu eseri okuyanların ihtiyacı olan, konuyu anlamaktır.

Page 42: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

33

Teknik terimlerin çeviri üzerinde çok büyük önemi vardır. Hatta fen ve ilim

dili bugün o kadar ihtisaslaşmıştır ki bunları yalnız ilim adamları anlayabilirler.

Teknik terimlerin çoğu uluslar arası kullanım alanına sahip oldukları için bütün

dillerde aynıdır; çevrilmeleri gerekmez. Ancak yeni veya yerel bir terimse ve hedef

dilde karşılığı yoksa ya aynen alınıp açıklaması yapılmalı veya yeni bir karşılık

bulunmalıdır.

Çevirmenin teknik bir alanda kazandığı bilgiler, onun her alanda başarılı

olmasını sağlayamaz. Oysa çevirmenler pek çok değişik konuda çeviri yapmak

durumunda kalırlar. O halde çevirmenin yeniliği, nüansı, farklılığı görebilmesi, yani

bilgi birikiminin yanı sıra kavrama gücünün de olması gerekir. Çeviri yapmaya

başlamadan önce o konuyla ilgili ön bilgi edinmesi de çok faydalı olacaktır.

Yukarıda bahsettiğimiz türler dışında, çağımızda bilimsel ve teknik gelişmeler

sonucunda yeni çeviri türleri de meydana gelmiştir. Çağımız teknoloji çağıdır. Bir

metnin aynı anda birkaç dile çevirisi gerekebilmektedir. Pek çok uluslar arası kuruluş

oluşmuş ve buralarda anında pek çok dile çeviri ihtiyacı doğmuştur. Devletler arası

siyasî ilişkilerde çok kısa sürede çevirilere ihtiyaç duyulmaktadır. İşte bütün bu

gelişmeler günümüzde bilgisayarlı çeviri ve konferans çevirmenliği denilen iki yeni

alanın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Günümüzde büyük öneme sahip olan bu iki alana

da değinmemiz faydalı olacaktır.

1. 5. 4. Bilgisayarlı Çeviri

Hızla gelişen bilimsel ve teknik ilerlemeler bilim adamlarını “nasıl daha çabuk

ve güvenilir çeviri yapabilirim” sorusu üzerinde düşünmeye zorlamıştır. Bu konudaki

ilk araştırmalar 1950’lerde Amerika ve Rusya’da başlamıştır. Ocak 1954’te

Georgetown-IBM deneyi ilk kez başarı ile sonuçlanmış ve sınırlı olarak Rusça’dan

İngilizce’ye mekanik çeviri yapılmıştır. 1956 yılında Rus Bilim Akademisi, BESM

bilgisayarını kullanarak İngilizceden Rusça’ya başarıyla mekanik çeviri yapıldığını

açıkladı. Rusların bilgisayara dayalı ilk çeviri proğramını başarı ile denemeleri

sonucu, Los Angeles’taki International Telemeter Corporation sınırlı amaçlı bir bilgi

Page 43: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

34

depolama kapasiteli, fakat girdi ile çıktı arasında karışık bir manipülasyon

gerektirmeyen bir çeviri makinesi üzerinde çalışmalara başladı. Aynı yönde İllinois,

Michigan ve Texas Üniversitelerinde de çalışmalar yapıldı. 1956 yılında

Massachusetts İnstitute of Technology’de bu alanda yapılan bir toplantıya

Washington Üniversitesi, UCLA, The İnternational Telemeter Corporation, Harvard

Üniversitesi, Georgetown Üniversitesi ve Massachusetts İnstitute of Technology

katıldı. İngiltere’den ise Cambridge Üniversitesinin Dil Araştırma Ünitesi toplantıda

hazır bulundu. Bu konuda 1957 Ağustosunda Oslo’da yapılan 8. Uluslararası

Linguistler Kongresinden bu yana fazla yayın yapılmamıştır.

Teknik çeviri insan aklına ve bilgisayara dayalı olup, saptanan belirli

kriterlerle kaynak dilden hedef dile çeviri yapmaktır. Wilss bu yöntemin, yalnızca,

eğer bilgisayar sözdizimsel yönden yalın, anlambilimsel yönden anlaşılır, dillerarası

son derece ölçünlenmiş metin bölümlerinden oluşan metinleri ele alır ya da eğer

kaynak dildeki metin makineye aktarılmadan önce, uygun işlemlerle, bire bir karşılığa

dayanan yalın “eşleme” yöntemlerinin uygulanmasına uygun bir biçime getirilmişse

çalışacağını söylemektedir. Bu nedenle bilgisayarlı çeviri ilmî, teknik yani

sözcüklerin düz anlamlarıyla kullanıldığı metinlerde uygulanabilir.

Bilgisayarlı çeviride esas, belli bir dildeki metnin bilgisayara bir uçtan

verilmesi ve öteki uçtan bir başka dildeki çevirisinin alınmasıdır. İlk iş olarak bir

dilden ötekine çevrilecek metin belirlenerek makineye kaydedilir. Bu metin, makine

tarafından daha önce o dilin özelliklerine göre hazırlanmış olan bir formül diline

otomatik olarak döndürülür. İkinci evre, böylece kodlanmış olan metni makinenin,

aktaracağı dilin formül diline dönüştürmesidir. Son evre ise bu formül dilindeki

metnin yazılı insan diline aktarılmasıdır. Bu yöntemde sözcüklerin mümkün

olduğunca tek anlamlı olmalarına dikkat etmek gerekir. Proğram hazırlanırken

dilbilimci, bilgisayar uzmanı ve matematikçinin birlikte çalışması gerekir.

Bilgisayarla çeviri araştırmacıları, gerek sözlük hazırlarken, gerek sözdizim

kurallarını saptarken dilbilim ve dilbilgisinin vardığı sonuçlardan büyük ölçüde

yararlanmaktadırlar.

Page 44: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

35

Bu tür çeviri şimdilik askerî, bilim ve teknoloji konularıyla sınırlanmış

durumdadır. Teknik konularda sözcük sayısının sınırlı olması, sözcüklerin çoğunlukla

düz anlamlarıyla kullanılması, büyük üslûp farklılıklarının bulunmaması makine

çevirisini mümkün hale getiren etkenlerdir. Bu yöntem insan ögesini aradan çıkardığı

gibi, vakit ve paradan da tasarruf sağlamakta ve gelecek için yeni imkânlar

sunmaktadır. Edebiyat alanında da bu konuda girişimler yapılmış olmakla birlikte,

şimdilik başarılı bir sonuç alınamamıştır. Bilgisayarlı çeviri alanında günümüzde

Amerika, Rusya ve İngiltere dahil çeşitli ülkelerde araştırmalar sürmektedir.

1. 5. 5. Konferans Çevirmenliği

Birinci Dünya Savaşından sonra oluşan ve sözlü çeviri türleri içinde yer alan

konferans çevirmenliği günümüzde çok canlı bir meslek durumuna gelmiştir. Bu

konuda eğitim verilmekte ve kitaplar yazılmaktadır. Konferans çevirmenliği sırasında

en önemli iş not almadır. Çevirmen her söyleneni değil, merkez düşünceleri not

almalıdır. Çevirmen notlardan yola çıkarak, saptadığı şeyleri geri yansıtma

yeteneğine sahip olmalıdır. Ayrıca iyi bir konuşmacı olmalı, konuşan kişiye göre

kendini ayarlayabilmelidir.

Konferans çevirmeni bir tek kişiyle, bir tek konuyla karşılaşmaz. Teknik bir

kongreden sonra edebî bir kongre gelebilir. O halde çevirmen konuyu ve o insanın

kişiliğini yakalamada çevik olmalıdır. Ayrıca konularla ilgili gerekli terim bilgisine

de sahip olmalıdır.

Bir de eş zamanlı çevirmenlik denilen durum vardır. Konuşmacı salonda bir

mikrofon önünde konuşurken, sessiz bir kabinde oturan çevirmen de alıcılar

yardımıyla konuşmayı alır ve onu zamandaş olarak dinleyicilere bağlı bir mikrofona

konuşarak çevirir. Dinleyiciler de tercihlerine göre konuşmacının mikrofonuna ya da

konuşmanın Fransızca, İngilizce, İspanyolca vb. versiyonlarını veren çeşitli

kabinlerin mikrofonlarına bağlanabilirler. Konuşmacıyla tercüman arasında

kaçınılmaz olarak belli bir denge oluşur. Bu denge bir gecikme ya da bir öne geçme

şeklinde gerçekleşebilir. Çevirmen çeviriye başlamak için genellikle cümlenin

Page 45: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

36

tamamlanmasını bekler. Ancak bu arada konuşmacı konuşmasına devam edecek ve

çevirmen bir yandan önceki konuşmaları aktarırken, diğer yandan izleyen konuşmayı

da dinlemek zorunda kalacaktır. Bu da çevirmenin işini oldukça güçleştirir. Ancak

tecrübeli bir konferans tercümanı çoğunlukla konuşmanın ne şekilde gelişeceğini

tahmin edebilir. Bunun için çevirmenin, konuşmacının bir sonraki sözünün ne

olacağını tahmin edebilme becerisine sahip olması gerekir. Ve yine bunun için de

çevirmen zihnen yeterince dinlenmiş olmalıdır.

Page 46: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

2. ÇEVİRİDE PRENSİPLER VE SORUNLAR

2. 1. Çeviri Prensipleri

Yüzyıllardır çeviri ilkeleri, olumlu ya da olumsuz nitelikte emirler, öğütler ve

yasaklardan öteye gidememiş; ortaya konan ilkeler konuya açıklık getirecek nitelikte

olamamıştır. Aslında bütün çeviri durumları için kesin ve geçerli bir kural da yoktur.

Çünkü belli bir çeviri değil, kendine özgü yapıları olan çeviri türleri vardır. Bir şiir,

bir roman, bir film aynı biçimde çevrilemez. O nedenle her bir tür için farklı çeviri

prensipleri ortaya koymak gerekecektir.

İngiliz yazar Theodore Savory, çeviri prensiplerinin özlü bir şekilde ifadesinin

imkânsız olduğunu, herkes tarafından kabul edilmiş çeviri prensiplerinin olmadığını

belirtir ve bunun nedenini şöyle açıklar: “Çünkü bunları formüle etmeye yetkili

olanlar, aralarında asla anlaşamamışlardır. Aksine birbirlerini o kadar çok ve uzun

zaman tekzip etmişlerdir ki bizi edebiyatın başka alanlarında ender rastlanan bir

düşünce keşmekeşi içinde bırakmışlardır.”84 Bazıları sadık çeviriye taraftarken,

bazıları anlamın çevirisini ilke olarak benimsemişler; bazıları “çeviri aslının üslûbunu

aksettirmelidir” derken, bazıları da “çeviri çevirmenin üslûbunu aksettirmelidir”

görüşünü benimsemişlerdir. Bununla birlikte çeviride genel olarak uyulması gereken

kurallar da bulunmaktadır. Günümüzde bunlar pek çok çeviribilimci tarafından ortaya

konulmuştur.

Savory, çağlar boyu çevirmenlerin, yazarların bahsettikleri, genelleyici,

birbiriyle bağdaşmaz, bulanık ilkeleri, birbirine zıt çiftler halinde şöyle sıralamıştır:

“1- Bir çeviri aslının kelimelerini vermelidir.

2- Bir çeviri aslının fikirlerini vermelidir.

3- Bir çeviri okunurken orijinal bir eser hissini vermelidir.

84 Savory, Theodore, Tercüme Sanatı, çev. Hamit Dereli, Ank., 1961, s. 35.

Page 47: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

38

4- Bir çeviri okunurken tercüme olduğu belli olmalıdır.

5- Çeviri aslının üslûbunu aksettirmelidir.

6- Çeviri çevirmenin üslûbunu vermelidir.

7- Çeviri aslının yazıldığı devirde yazılmış gibi okunabilmelidir.

8- Çeviri çevirmenin yaşadığı devirde yazılmış gibi okunabilmelidir.

9- Çeviride ilaveler ve atlamalar olabilir.

10- Çeviride asıl metne bir şey ilave edilemez ve ondan atlamalar olamaz.

11- Nazım nesir olarak çevrilmelidir.

12- Nazım, nazım olarak çevrilmelidir.”85

Bütün bu ilkeler sadece karmaşa yaratmakta ve çevirmene uygulama yönünde

bir çözüm sunamamaktadır. Bu ilkelerde iki anlayışın hakim olduğu görülmektedir.

Bunlardan biri “kaynak odaklı çeviri”, diğeri de “hedef odaklı çeviri” anlayışıdır.

Nida ise bir çevirmenin çeviri sürecinde izlemesi gereken belli başlı aşamaları

şu şekilde sıralar:

“1- Asıl çeviri işlemine başlamadan önce belgenin baştan sona okunması

gerekir.

2- Çevirmenin elindeki belgeyle ilgili bulunabilecek tüm bilgileri edinmesi, bu

arada yazılış, yayımlanış ve dağıtım koşullarını öğrenmesi, aynı kaynaktan gelsin

gelmesin benzer türden başka bilgilerle ilişkisini belirlemesi ve o belgenin yetkin

bilginlerce yapılmış her türlü ayrıntılı incelemesini tanıması önemlidir.

3- Bir çevirmen başka çevirmenlerin çalışmalarını çalmamalı, ancak onların

deneyimlerinden yararlanma ve yanlışlarından sakınma olanağını kullanmak için

metnin eldeki çevirilerini karşılaştırmalıdır.

85 age., s. 36.

Page 48: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

39

4- Hiçbir çeviriye sözcük ya da hatta sözcük öbeği çevirisi biçiminde

başlanmamalı, en küçük birim olarak uzun tümceler ya da kısa paragraflar ele

alınmalıdır.

5- İlk taslağın birkaç gün dinlenmeye bırakılması önemlidir. Böylece

çevirmen ona daha büyük bir nesnellik ve uzaklaşmışlık duygusu içinde yeniden

dönebilir, gereksiz sözcükleri ayıklayabilir, anlam ve biçem yanlışlarını düzeltebilir,

temel birimler arasındaki bağlantılara özel bir dikkatle eğilebilir.

6- Dilde sözsel biçimlerin yazılı biçimlere ağır basmasından dolayı, biçemi ve

ritmi sınamak amacıyla çevirinin, biçimine göre, yüksek sesle okunması önemlidir.

7-Metnin başka birisi tarafından okunmasıyla alımlayıcıların tepkilerinin

incelenmesi, çevirinin toplam etkisinin geçerliliği açısından önemlidir. Çevirmen

okurun duraksamasına yol açan dolambaçlı ifadeleri fark edebilir; metni dinleyenlerin

yanlış anladıklarını söyledikleri yerleri kaydedebilir.

8- Çevirinin öbür yetkin çevirmenlere sunulması. Bu kişiler amaç dildeki

biçem ustaları, ya da kaynak dil belgesinin anlam alanındaki uzmanlarıdır.

9- Metnin yayıma verilmek üzere gözden geçirilmesi. Çevirmen bu son

aşamada yazım ayrıntılarına da büyük bir dikkatle eğilmelidir.”86

Nida’nın işaret ettiği prensipler çeviri öncesi ve çeviri esnasında uyulması

gereken hususları toplu olarak belirtmesi açısından önemlidir. Burada çeviri yapılıp

bittikten sonra yapılacak bazı uygulamalardan da bahsediliyor ki bunlar da yine doğru

çeviriye ulaşmaya yönelik uygulamalardır. Yapılmış olan diğer çevirilerle

karşılaştırma, ilk çevirinin birkaç gün dinlenmeye bırakılması, çevirinin yüksek sesle

okunması, başka biri tarafından bir gruba okunması, çevirinin çeviri eleştirmenlerine

incelettirilmesi ve yazım hatalarının kontrol edilmesi gibi uygulamaları içeren bu

86 Nida, A., Eugene, YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviribilime Doğru, cilt 2, sayı 9, yıl 1982-1983, ss. 113-114.

Page 49: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

40

hususlar da her tür çeviride uyulması gereken, uygulamaya yönelik prensiplerdir. Bu

bakımdan çevirmenlere büyük ölçüde yol göstericidir.

Alan Duff da “Translation” adlı eserinde çeviride uyulması gereken prensipleri

şu şekilde sıralar:

“1- Çeviri orijinal metnin anlamını doğru olarak yansıtmalıdır. Bazen anlam

kısmen aktarılabildiği halde, keyfi olarak ekleme veya çıkarma yapılmamalıdır.

2- Çeviride fikir ve kelimelerin düzeni, mümkün olduğu kadar orijinaliyle

eşleştirilmelidir. Bu, hukukî dokümanların, garanti belgelerinin, sözleşmelerin

çevirilerinde özellikle önemlidir. Fakat dillerin yapılarındaki farklılıklar çoğu kez

kelimelerin sırasında değişiklik gerektirir.

3- Diller çoğu kez belli bir bağlamda farklılık gösterirler. Çevirmen bu

farklılıkları ortadan kaldırmak için resmî veya sabit ifadeleri ve konuşur veya yazar

guruplarının şahsî ifadelerini ayırt etmelidir.

4- Çevirinin sık sık tekrarlanan eleştirilerinden biri “doğal ses”in

kaybolmasıdır. Bu böyledir, çünkü çevirmenin fikirleri ve kelimelerin seçimi büyük

ölçüde orijinal metnin etkisi altındadır. Kaynak dilin etkisinden kurtulmayı sağlayan

iyi bir yol, metni bir kenara kaldırıp akıldan (bakmadan) cümleleri birkaç kez yüksek

sesle çevirmektir. Bu, göz kaynak dil metnine sabitlendiğinde akla gelmeyebilen

doğal düşünce modellerini verecektir.

5- Çevirmen orijinal şekli değiştirmemelidir. Fakat, eğer metin son derece

dikkatsiz ve baştan savma yazılmış veya can sıkıcı tekrarlarla dolu ise, çevirmen

okuyucunun hatırı için, kusurları düzeltebilir.

6- Dildeki deyimsel ifadeler çevrilemez niteliktedirler. Bunlar atasözlerini,

özdeyişleri, özel dili (meslek dili, argo) ve konuşma dilinde kullanılan sözleri ve

Page 50: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

41

deyimleri içine alır. İfadeler eğer doğrudan çevrilemiyorsa aşağıdakilerden biri

uygulanmalıdır:

- Orijinal kelime tırnak içinde korunur: “yuppie”.

- Orijinal kelime ayraç içinde tam bir açıklama ile birlikte verilir: Hint yazı

(kurak, sonbahar sonundaki sisli hava).

- Yakın bir eş anlamlı kelime kullanılır.

- Deyimsel olmayan, açık düzyazı çeviri kullanılır.”87

Duff’ın prensipleri de Nida’nın prensipleriyle büyük ölçüde uygunluk

göstermektedir. Farklı olarak Duff “eğer metin dikkatsiz ve baştan savma yazılmış ve

can sıkıcı tekrarlarla dolu ise, çevirmenin okuyucunun hatrı için orijinal metni bir

miktar düzeltip değiştirebileceğini” belirtmektedir. Yine her iki bilim adamının da

üzerinde önemle durduğu “kaynak dilin etkisinden uzaklaşmak için çevirinin bir süre

dinlenmeye bırakılması” ilkesi de son derece önemlidir. Çünkü bir yabancı dille

sürekli uğraşmak, çevirmenin kendi ana dili üzerine etki edebilir ki bu son derece

tehlikeli bir durumdur. Pek çok hataya yol açabilir. Çeviri doğru olsa bile alışılmamış

kullanımlar okuyucuyu sıkar. Duff’ın prensipleri de uygulamaya yönelik olması

bakımından çevirmenlere yol göstericidir.

Çeviri konusundaki çalışmalarıyla tanınan Alexander Fraser Tytler’ın “Essay

On The Principles Of Translation” (Çeviri Prensipleri Üzerine Deneme) adlı eserinde

iyi bir çevirinin tanımı yapıldıktan sonra bu tanımdan bazı prensiplere ulaşılıyor: “İyi

bir çeviri, orijinal çalışmanın değer ve içeriğinin bir dilden diğer bir dile eksiksiz bir

şekilde nakledildiği ve böylece metnin ruhunu, çevrilen dildeki bir okurun, orijinal

çalışmanın dilini konuşan bir kimse kadar belirgin kavramasını ve onun kadar güçlü

hissetmesini mümkün kılacak bir işlemdir.”88 Eserde bu tanımdan çıkarılabilecek

sonuçlar ise şöyle belirtilmektedir:

“1- Çeviri, orijinal çalışmanın fikirlerinin tam bir kopyasını iletmelidir.

2- Üslûp ve yazma tarzı orijinal çalışmayla aynı karakterde olmalıdır. 87 Duff, Alan, Translation, 1989, s. 5. 88 Tytler, A. F., Essay On The Principles Of Translation, Amsterdam, 1978, ss. 15-16.

Page 51: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

42

3- Çeviri, orijinal kompozisyondaki serbestlik ve doğallığa sahip olmalıdır.”89

Burada da çevirinin anlamsal, biçimsel ve biçemsel açıdan orijinal metinle

aynı karakterde olması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu bakımdan bir anlamda Duff’ın

“eğer metin düzensizse çevirmenin bunu değiştirebileceği’ yönündeki görüşüne karşı

çıkılmaktadır. Ancak “orijinal metindeki serbestlik ve doğallığa sahip olması

gerektiği” belirtilerek de çevirinin yeni, bağımsız bir metin, bir yeniden yaratım

olması gereğine vurgu yapılmaktadır.

Belirtilen bu ilkelerin ışığı altında biz de çeviri yaparken uyulması gereken

prensipleri iki başlık altında şu şekilde sıralayabiliriz:

2. 1. 1. Çeviriye Başlamadan Önce Uyulması Gereken Prensipler

1- En önemli hazırlıklardan ilki elbette kaynak dili çok iyi öğrenmektir. Bütün

bilim adamlarının üzerinde anlaştıkları ilk ilke çevirmenin kaynak dilin yapısını,

işleyişini çok iyi bilmesi gerektiğidir. Tahsin Aktaş bir metni çevirmek için kaynak

dili çok iyi bilmenin yanı sıra bu dili konuşan toplumun tanınması, sosyal, kültürel

yapısının, metin geleneklerinin bilinmesi gerektiğini belirtir.90 Gerçekten de

çevirmenin, anlamı en iyi kesinlikte, en doğru şekilde yakalayabilmek için çeviri

yaptığı dili ve onu konuşan toplumun kültürünü çok yakından tanıması

gerekmektedir.

2- Kaynak dili iyi bilmek kadar önemli bir husus da çevirmenin kendi dilini

iyi bilmesi, kendi dilinde konuşma ve yazma yeteneğini kanıtlamış olmasıdır. Savory,

çevirmenin her şeyden önce çeviri yaptığı dil konusunda geniş bir bilgiye sahip

olması gerektiğini, ancak bunun kadar önemli bir başka konunun da kendi ana dilini

yazmada pratik edebî kabiliyete ve geniş kelime hazinesine sahip olması gerektiğini

belirtir.91 Kendi dilinin imkânlarından haberdar olmayan bir çevirmen, kaynak dili ne

kadar iyi bilirse bilsin ortaya anlaşılır, okunaklı, akıcı ve ilgi çekici bir eser

89 age. s.16. 90 Aktaş, Tahsin, Türk Dili Dergisi, Çeviri İşlemi Ve Eşdeğerlik, sayı 522, Haziran 1995, s. 697. 91 Savory, Theodore, Çeviri Sanatı, çev. Hamit Dereli, Ank., 1961, s. 22.

Page 52: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

43

koyamayacaktır. Kısaca çeviride başarı için her iki dilin anlatım yol ve olanaklarının

çok iyi bilinmesi, önce metnin iyi anlaşılması, sonra da diğer dilde en iyi biçimde

nasıl anlatılabileceğinin bilinmesi gerekir.

Çevirmen iki dili de çok iyi bilmelidir dedik. Bu ne demektir? Dili iyi bilmek,

her iki dilin de dilsel yapılarını çok iyi kavramış olmayı gerektirir. Bundan başka

çevirmenin sözdizimsel yapıların anlamlarını baştan sona tanıması gerekir.

Çevirmenlerin en zayıf oldukları noktalar da genellikle bu alanda görülmektedir.

Çevirmenler tek tek sözcüklerin ya da sözcük öbeklerinin anlamlarını çok iyi

anlayabilseler de, önemli çatıların anlamlarını vermeye gelince büyük bir eksiklik

gösterirler.92 Tek tek sözcüklerin anlamlarını çok iyi bilmek doğru bir çeviri için

yeterli değildir. Çünkü bazı kelimeler yan yana geldiklerinde tamamen farklı bir

anlamı ifade edebilirler. O nedenle burada, çevirmenin yorumu önemlidir. Aslında

her çeviri bir yorumdur. Örneğin Amerika’da sokaktaki adam için “Smiths and

Joneses” isimleri kullanılır. Çince’de buna karşılık olarak “lao pai hsing” sözü

kullanılır. Ancak bu ifade sözcüğü sözcüğüne İngilizceye çevrilecek olursa ortaya

“the old hundred names” (yüzlerce eski ad) karşılığı çıkar.93 Yine Kırgızcadaki “eldin

baarı” ifadesini Türkiye Türkçesine kelime kelime çevirecek olsak “halkın hepsi”

anlamı çıkar. Oysa bu ifade “herkes” anlamına gelmektedir. Yani kelimesi kelimesine

çeviri çoğunlukla doğru gibi görünmekte, ancak büyük yanılgılara yol açabilmektedir.

Buna benzer bir durum da yazarın bir sözcüğe bireysel bir yan anlam yüklediği ve bu

yan anlamın metnin bağlamından anlaşıldığı durumlarda yaşanır. Ancak bunların bir

seferlik oluşları, gelenekselleşmiş bir anlatım ve içerik taşımamaları çeviride kolaylık

ve serbestlik sağlar. Yine dili iyi biliyor olmak için sözlüksel ögelerin anlamlarını tam

olarak anlamak gerekir. Bunun için deyimlerin yalnızca anlamlarını değil, tarihsel

geçmişleri ve geleneksel kullanımları açısından da ne anlama geldiğini bilmek

gerekir. Fakat bir kişinin bir dilin bütün sözlüksel ögelerini bilmesi mümkün değildir.

Bu nedenle çevirmenlerin belli konularda uzmanlaşmaları gerekir.

3- Çeviri, yalnızca bir aktarma, sözcüklere karşılık bulma tekniği değil,

yoğun bilgi, eğitim, araştırma ve çalışma gerektiren bir uğraştır. Çevirmenin görevi 92 Nida, A., Eugene, YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviribilime Doğru, cilt 2, sayı 9, yıl 1982-83, s. 110. 93 Pei, Mario, YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviri Sorunu, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 139.

Page 53: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

44

yabancı bir dünyanın ürününü kendi dünyasına getirmektir. Bunu yapabilmek için de

kaynak ve hedef dili iyi bilmenin yanı sıra bu dilleri konuşan toplumların kültürlerini

de iyi derecede tanıması gerekir. Kaynak kültür iyi bilinmiyorsa doğru ve yeterli

bilgi aktarılamayacak; kendi dilini, kendi kültürünü yeterince bilmeyen bir çevirmen

de kaynak dili ne kadar iyi biliyor olursa olsun, tam bir çeviri ortaya koyamayacaktır.

4- Çevirmen kaynak ve hedef dili iyi bilmenin yanı sıra, çeviri yaptığı yazarın

dilini de çok iyi bilmelidir. Her yazarın kendine has bir yazı tarzı, üslûbu vardır. Dili

kendi seçtiği şekilde kullanır. Mesela Cengiz Aytmatov, eserlerinin çoğunda,

olayların cereyan ettiği bölge olan Talas ağzını kullanmıştır. Bu da onun üslûbunu

oluşturur. Bu bakımdan yazarın üslubûna, dil kullanımına tanıdık olan bir çevirmen

daha başarılı olacaktır. Bu da bizi, belli yazarları belli çevirmenlerin çevirmesi

gerektiği ilkesine götürür. Çevirmenle yazar arasında düşüncede yatkınlık, sanat

anlayışlarında benzerlik olmalıdır. Bu, yazarın iletmek istediği mesajın daha doğru

aktarılmasını, üslûp eş değerliğini sağlayacaktır.

5- Çeviri, öncelikle doğrudan doğruya birinci dilden yapılmalıdır. Bir dilden

ötekine doğrudan doğruya çeviri, bu iki dili konuşan toplumlar arasında kültürel

yakınlığın söz konusu olduğu durumlarda daha kolay gerçekleşmiştir. Bu, özellikle

yazın alanı için geçerlidir. Böyle bir kültür birliğinin olmadığı durumlarda ise, ikinci

bir dilin aracılığı çoğunlukla hoşgörülmüştür.94 Mesela Robinson Crusoe’nun

Osmanlıcaya ilk çevirisi 1864’te Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi’nin Arapçadan

Hikaye-i Robenson başlığıyla yaptığı çeviridir. Şemsettin Sami’nin 1884’te Robenson

başlığıyla yayımlanan çevirisi Fransızcadandır. Kırgız Edebiyatının en önemli

yazarlarından Cengiz Aytmatov’un eserleri de çoğunlukla Rusça’dan, yani ikinci ve

hatta üçüncü, dördüncü dillerden (Almanca, Fransızca vs.) çevrilmiştir. Aytmatov

bazı eserlerini Rusça yazmış, bunlar sonra Kırgızcaya ve başka dillere çevrilmiştir.

Yine Atatürk’ün Nutku da Baktıgül Kalanbekova tarafından Kırgızcaya çevrilmiş,

ancak çeviri çok hatalı olmuştur. Bunun sebebi eserin Osmanlı Türkçesinden

Kırgızcaya çevrilmesi ve çevirmenin Osmanlının bürokratik yapısını yeterince

bilmemesidir. Nutuk Prof. Dr. Zeynep Korkmaz tarafından Türkiye Türkçesine

94 Göktürk, Akşit, Çeviri: Dillerin Dili, İst., Ekim 2000, s. 49.

Page 54: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

45

aktarılmıştır. Burada kurumlar, rütbe ve unvan adları aynen alınmış ve dipnotta

açıklama yapılmıştır. En doğru çeviri yöntemi de budur.

6- Çeviriye başlamadan önce bir çevirmenin, yöntem belirleyebilmek için

neyi, ne ve kim için çevirdiğini, olayların ne zaman, nerede geçtiğini bilmesi de

gerekir. Çünkü çevirinin dili, yöntemi, üslûbu vs. hitap edilecek olan gruba, grubun

soyokültürel özelliklerine göre değişecektir. Ayrıca çevrilecek eserin yazım tarihi de

son derece önemlidir. Eserde o döneme ait tarihî olaylar, dilsel özellikler yer alabilir.

Çevirmenin bunları doğru şekilde aktarabilmesi için o dönemin tarihî, sosyal, kültürel

ve dilsel özelliklerini iyi bilmesi gerekir.

7- Her dilde belli uzmanlık alanlarında kullanılan, o alana has terimler,

kalıplar vardır. Bu uzmanlık alanlarını konu alan pek çok özel sözlük bulmak

mümkündür. Çevirmen hangi konuda çeviri yapacaksa (teknik, edebî, gündelik metin

vs.) bu alanla ilgili bilgi edinmeli, gerektiğinde kullanmak için alanıyla ilgili

sözlükleri (örneğin Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Hukuk Terimleri Sözlüğü vs.)

bulundurmalıdır.

Eğer çevirmen bu konularda hazırlıklıysa çeviri yapma yeterliğine sahip

demektir.

2. 1. 2. Çeviri Yaparken Uyulması Gereken Prensipler

1- Çeviri işlemine başlarken öncelikle metnin doğru kavranması, doğru

çözümlenmesi gerekir. Kaynak dil metninin çözümlenmesi oldukça karmaşık bir

işlemdir. Metin sözlüyse, tüm sessel etkenler (örneğin bağlantılar, bitiriş vurguları,

çoğu zaman da el kol hareketleri, ses tonları ve duraksamalar gibi önemli tamamlayıcı

özellikler) göz önüne alınmalıdır. Bunlar göz önüne alınsa bile o anda sürüp giden bir

metnin çabucak çözümlenmesi sorunu vardır. Metin yazılıysa durum daha farklıdır.

Yazılı metnin biçimi saptandıktan sonra, anlamın incelenmesine geçilmelidir. Yazılı

metinlerde öncelikle tek tek ele alınan birimlerin sözlüksel-dilbilgisel özellikleri

belirlenmelidir. Bir cümle ya da bir paragrafın anlamını çözümlerken, tüm anlamsal

Page 55: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

46

ögelerin belirlenmesi gerekir. Bu yapılırken de hem biçim, hem içerik göz önüne

alınmalıdır. Çünkü özel biçimler, örneğin şiir, deyim, atasözleri, özdeyişler anlamın

belirlenmesinde önemli etkenlerdir. Öncelikle metin baştan sona okunmalı, konu

kavranmalıdır. Çünkü çözümlenecek olan birim kendi başına ayrı bir öge olarak

düşünülemez. Her sözcük, her cümle, her paragraf kendi başına değil, bağlam içinde

çözümlenmeli, çeviride hepsinin ifade tarzı aynı olmalıdır. Anlamın kavranmasında

her iki dil açısından da kültürel bağlam son derece önemlidir. Çünkü sözcüklerin

ancak kültürel ortam içinde bir anlamı vardır. O nedenle çevirmen her iki dilin

kültürünü de iyi derecede bilmelidir.

2- Çevirmen yapıtı doğru aktarmak kadar biçemine de uymalıdır. Bilimsel bir

metin masal diliyle çevrilemeyeceği gibi, bir sanat yapıtının biçemini yitirmesi de o

derece yanlıştır. Eğer metinde konuşma dili kullanılmışsa çeviride de aynı yol

izlenmeli; metin deyim ve atasözleriyle doluysa çeviri de aynı karakterde olmalıdır.

Bir yazarın biçemi, sanatçı kişiliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Çevirmenin bunu

yansıtabilmesi de o yazarı ve biçemini yeterince tanımasına bağlıdır.

3- Bir çeviride yanlış varsa bu, ya sözcüklerin anlamını doğru anlayamamaktan

ya da bunları doğru olarak birbirine bağlayamamaktan ileri gelir. Bunun dışında

kaynak metne göre farklılıklar gösteren bir çeviriyi yanlış olarak değerlendirmek

yerine, bu ayrılıklar çeviri etkinliğinin kendi yapısı içinde değerlendirilmelidir.

Popoviç bu farklılıkları “kaydırma” olarak nitelemiştir.95 Çeviri işlemi sırasında

çevirmen de bir okur durumundadır ve çeviriye yorumunu aktarır. Çevirmenin

kaydırmalara başvurmasının nedeni iki dil arasındaki farklılıklara rağmen anlamsal

özü sunma, okurda aynı etkiyi yaratma çabasındandır. Mesela kelimesi kelimesine

çevrilerek elde edilen “talaşlı ve istiridye kabuklu lokantalar” (sawdust restaunrants

with oyster-shells) ifadesi Türk okurunun belleğinde tanıdık bir şey

canlandıramayacaktır. Bunun yerine “sabahçı kahveleri” biçiminde değiştirilmesi

yani “kaydırılması” daha anlaşılır bir çeviri sağlayacaktır.96 Bu tür kaydırmayı

95 Popoviç, Anton, YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviri Çözümlemesinde “Deyiş Kaydırma” Kavramı, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 162. 96 Paker, Saliha, YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviride Yanlış / Doğru Sorunu Ve Şiir Çevirisinin Değerlendirilmesi, cilt 3, 1983, s.137.

Page 56: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

47

Popoviç “yerel kaydırma” olarak nitelemektedir. Yerel kaydırma, özgün yapıtta

görülen bir olgunun düz anlamının yeğlenmeyerek yan anlamına göre amaç dilde

değiştirilmesi olarak tanımlanmıştır.97 Aynı şekilde kar olgusunu bilmeyen bir

Afrikalı için “kar gibi beyaz” tabiri yerine “akbalıkçıl tüyleri gibi beyaz” tabiri daha

anlaşılır olacaktır.

4- Çeviride mutlaka doğru anlam verilmelidir. Ancak bu kelimesi kelimesine

bir çeviri anlamına gelmez. Gerektiğinde anlam tamamen farklı sözcüklerle de ifade

edilebilir. Bu, yanlış çeviri anlamına gelmez. Doğru bir çeviri için sözcüğün veya

ibarenin hedef dildeki anlamsal eş değeri bulunmalıdır. Çeviri yaparken bazı metin

türlerinde veya bir metnin bazı bölümlerinde (mesela bir romanın içinde geçen bir

teknik bilgi gibi) kelimesi kelimesine çeviri yönteminin uygulanacağı bölümler

vardır. Fakat bu tür çevirinin kesinlikle uygulanmaması gereken alanlar da

bulunmaktadır. Bazen kelimesi kelimesine yapılan çeviriler hedef dil okuru için bir

anlam ifade etmeyebilir; aynı anlama gelen kelimeler aynı anlamı kasdetmeyebilirler.

Mesela Türkçede “diyabet” için halk arasında daha çok “şeker hastalığı” tabiri

kullanılır. Şeker hastalığına karşılık gelen “suffers of sugar” ifadesi bir İngiliz için

hiçbir şey ifade etmez.98 O halde bu ifadenin o dilde kullanılan karşılığı bulunmalıdır.

Kelimesi kelimesine çeviri bazen de komik durumlara neden olabilmektedir. Mesela

İngilizlerin “Home Fleet” (İngiliz Donanması) ifadesi İtalyanları çok güldürmüştür.

Deyim İtalyancaya kelime kelime çevrildiğinde “Flotta di casa” (evcilleştirilmiş

erkek kedi) gibi bir anlama gelmektedir.99

5- Kelime kelime çeviri yönteminin uygulanmaması gereken bir başka alan da

kalıp sözler yani atasözü, deyim, deyiş vs.dir. Geleneksel kalıp sözlerin en büyük

özelliği aynı sözcüklerle, yani düz anlamı aynı olan sözcüklerle bir dilden ötekine

çevrilememeleridir. Doğan Aksan deyimsel nitelikli sözlerin, kalıplaşmış ifadelerin

bir başka dile kelimesi kelimesine çevrilemeyeceğini, bu yapıldığı takdirde çevirinin

hedef okuyucu tarafından anlaşılamayacağını belirtir.100 Bir dildeki bir kalıp sözün

97 agm. s. 137. 98 Schäffner, Christina, Translation And Quality, 1998, s. 19. 99 Pei, Mario, YAZKO Çeviri Dergisi, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 140. 100 Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil, Ank., 2000, s. 76.

Page 57: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

48

diğer bir dilde hiç karşılığı bulunmayabilir veya bazen rastlantı sonucu aynı bilgiyi

ifade eden sözler birkaç dilde birden bulunabilir. Çeviri esnasında eğer aynı anlama

gelen bir kalıp söz yoksa atasözü veya deyim kullanmaktan vazgeçilmeli, varsa da

kesinlikle anlam çevirisi yapılmamalıdır. Hedef dilde aynı anlama gelen, yani içeriği

aynı olan bir atasözü seçilmelidir. Atasözü ve deyimlerin kullanımlarında dikkat

edilmesi gereken bir konu da metnin üslûbuyla ilgilidir. Eğer metinde genel olarak bu

tür sözler kullanılmıyorsa çeviride uygun düştü diye atasözü veya deyim

kullanılmamalıdır. Tam tersine eğer bolca kalıp söz kullanılıyorsa uygun gelen

yerlerde kaynak metinde bulunmasa bile deyim kullanılabilir. Burada önemli olan

metnin genel üslûbunu verebilmektir. Deyimlerden en zor çevrilenler, içinde yer adı

geçenlerdir. Mesela Türkçede “tereciye tere satmak” gibi bir deyim vardır. Bunun

İngilizcesi “that’s carryingcoals to Newcastle”dır. Deyimin kelime anlamı

“Newcastle’a kömür taşımak”tır. “Newcastle” İngiltere’de kömür çıkarılan bir

yerdir.101 İki deyimin de içeriği birbirinin aynısıdır. Yine de Türkçe bir öyküyü

İngilizceye çevirirken bu İngilizce deyimi kullanmak hata olur. Türk yazarın

konuşturduğu bir Türk hiçbir zaman İngiltere’deki Newcastle’dan söz etmez.

6- Yine kelimesi kelimesine çevrilemeyecek bir alan da günlük konuşma

dilinde kullanılan selamlaşma, vedalaşma, kutlama gibi durumlardaki sözlerdir.

Türkçe bu bakımdan Batı dillerine oranla daha zengindir. Bu gibi sözlerin çevirisinde

de anlam çevirisi yapılmalı, hedef dilde bu durumda hangi sözler kullanılıyorsa onlar

alınmalıdır. Mesela Türkçede telefonda konuşurken “ben Ayşe” diyerek konuşmaya

başlanırken, Almancada “hier Ayşe”, İngilizcede ise “Ayşe speaking” sözleriyle

başlanır. Yine Türkçedeki “çok yaşa” sözüne karşılık İngilizler “Allah senden razı

olsun” anlamına gelen “God bless you” ifadesini kullanırlar. Türkçedeki “güle güle,

hoş bulduk, sen de gör, elinize sağlık, kolay gelsin” gibi günlük ifadelerin Almanca

ve İngilizcede karşılıkları yoktur.

7- Kelime çevirisi yapılmaması gereken bir grup söz de argo sözlerdir.

Bunlarda da yine sözcüklerin, düz anlamlarının ötesinde anlamlar kazanmaları söz

101 Akerson, F. Erkman, Anlam-Çeviri-Karşılaştırma, İst., 1991, ss. 83-84.

Page 58: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

49

konusudur. Çeviride, diğer kalıp sözlerde olduğu gibi içeriği ön planda tutmak, amaç

dilde aynı içeriği yansıtan argo sayılacak sözleri kullanmak gerekir.

8- Hedef dilde, kaynak dilin her bir sözünün karşılığı bulunmayabilir. Bu

durumda yapılması gereken ya sözü aynen alıp açıklamasını vermek, ya da mesela

teknolojiyle ilgili sözlerde olduğu gibi, yeni sözler türetmektir. Bir dildeki sözcüğün

diğer bir dilde karşılığının bulunmaması, çeviride bir sorun olmakla birlikte hedef

dili zenginleştiren, yeni kelimeler kazanmasını sağlayan bir durumdur. Diğer taraftan

çeviride her bir sözcüğe, deyişe, deyime aynı anlamı taşıyan karşılıklar bulmak

mümkün değildir. Her dilde bazı sözcükler türlü çağrışımlarla, yan anlamlarla

yüklenmiştir. Bazı sözcükler, içinde kullanıldıkları bağlama göre anlam değiştirirler.

Çevirmen sözcüklerin yan anlamlarını görmezden gelip onlara dilediği anlamı

veremez. O nedenle çevirmen sözcük seçiminde dikkatli davranmak zorundadır.

9- Bir dili anlayabilmenin yolu sözcüklerin doğru yorumlanmasına bağlıdır.

Kaynak dildeki bir sözcüğün tüm anlamlarını amaç dilde gene tek sözcükle

karşılayamayız. Kaynak dildeki tek sözcüğün değişik anlamları için amaç dilde

değişik sözcükler gerekebilir. Burada hangi anlamın kastedildiğini doğru yorumlamak

gerekir. Mesela Kırgızcada “kayda turasıŋ” cümlesi “nerede duruyorsun” değil,

“nerede oturuyorsun” anlamındadır. Yine Türkçedeki “nerede kaldın?” cümlesinde

“bu saate kadar neredeydin?” anlamı kastediliyorsa İngilizcede “where have you

been?”, “hangi evde geceledin?” anlamı kasdediliyorsa “where did you stay?”

cümleleri karşılık gelmektedir. Örnekte görüldüğü gibi kastedilen anlama göre amaç

dilde kullanılan fiil değişik olmaktadır. Ancak bu her zaman, her sözcük için geçerli

değildir. Bir çok kavram öteki dile rahatça çevrilebilir. Çeviride anlam alanında

yapılan yanlışların çoğu, kaynak dildeki bir sözcüğü, anlam alanındaki farkları

dikkate almadan, her durumda aynı tek sözcükle karşılamaktan kaynaklanmaktadır.

10- Çeviride gerekmedikçe fazladan ekleme veya çıkarma yapılmamalıdır.

Bazen yazarın okuyucunun anlayışına bıraktığı konuları çevirmenlerin kendi

anladıkları şekilde açıkladıkları görülmektedir. Bu da okuyucunun yönlendirilmesi,

belki de verilmek istenen mesajın yanlış aktarılması anlamına gelmektedir. Ancak

Page 59: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

50

bazen, açıklama gerektiren durumlar olabilir ve bu durumlarda ekleme yapılabilir. Bu

da mümkün olduğunca sınırlı olmalıdır.

11- Kaynak dilin etkisinde kalmak, çevirmenlerin sık karşılaştıkları bir

durumdur. Bu durum özellikle biçim açısından sorunlara neden olmaktadır. O nedenle

çeviri yapıldıktan sonra birkaç gün bırakılıp sonra yeniden hedef dil kuralları

açısından gözden geçirilmesi gerekir.

2. 1. 3. Bazı Özel Çevirilerde Uyulması Gereken Prensipler

1- Resmî evrak niteliğinde olan belgelerin çevirisinde aynı işlevi gören ve

birbirine denk tutulabilecek kurumlar karşılık olarak kullanılmalıdır. Mesela

Almanya’da çalışmış ve emekliliği gelmiş olan bir Türk’ün Alman makamlarına

nüfus cüzdanının onaylı çevirisini göndermesi gerekmektedir. Türkiye’de onaylı

örneği veren “Nüfus İdaresi”dir. Almanya’da ise aynı işlevi gören bir kurum yoktur.

Nüfus İdaresi kurumunun fonksiyonlarını Almanya’da biri doğumlar, evlilikler ve

ölümerden sorumlu “Standesamt” ve diğeri pasaport, nüfus cücdanı vs. veren

“Einwohnermeldeamt” veya “Personenregisteramt” kurumları icra ederler.

Dolayısıyla, nüfus cüzdanının çevirisini yapan çevirmen “Nüfus İdaresi”ni

“Personenregisteramt” terimiyle çevirmelidir. Ölüm, evlilik vs. belgelerinde ise

“Nüfus İdaresi” yerine “Standesamt” terimini kullanmak daha uygun olacaktır.102

Yine dilekçe, rapor, ilân, davetiye gibi hususlarda hedef dilin dil gelenekleri dikkate

alınmalı, kelime çevirisinden kaçınılmalıdır.

2- Bazı dilbilgisel birimlerin hedef dilde bulunmaması kaynak dilde var olan

kavramsal bilginin çevirisini engellemez. Belirli bir dilbilgisel kategori bir dilde

yoksa bunun anlamı sözlüksel araçların yardımıyla verilir. Örneğin Rusçadaki “brata”

gibi ikili biçimler sayı adları yardımıyla çevrilebilir: iki kardeş.103 Aynı şekilde

Türkçedeki “ağabey” sözünde “büyük erkek kardeş” anlamı zaten vardır. İngilizcede

bunun için açıklayıcı bir söze, “elder” (yaşça daha büyük olan) sözüne ihtiyaç vardır:

102 Schäffner, Christina, Translation And Quality, 1998, ss. 19-20. 103 Jakobson, Roman, YAZKO Çeviri Dergisi, Dilbilim Açısından Çeviri, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 142.

Page 60: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

51

“elder brother”. Mesela İngilizcedeki “trusteeship” (mütevellilik) sözcüğünü

Fransızcada anlam bakımından tam olarak karşılayacak bir sözcük bulunmamaktadır.

Yine İngilizcedeki “steering committee” (yönetim kurulu) sözcüğünün Çincede

karşılığı yoktur.104 Türkçedeki “kurban, oruç, namaz” gibi İslâm dinine has kelimeler

başka dine mensup bir toplumun diline nasıl çevrilecek? Ya da tersine Hristiyanlıkla

ilgili terimler Türkçeye nasıl aktarılacak? Bu durumda yapılacak en doğru iş ya

sözcüğü aynen alıp dipnotta açıklamasını yapmak, ya da anlamsal açılımını vermek

olacaktır. Eğer kaynak dildeki sözcüğün hedef dilde hiç karşılığı yoksa ödünç

almalarla, benzerini aktaran yansıtmalarla, yeni yaratılan sözcüklerle ya da anlamsal

aktarımlarla çeviri yapılabilir. Bu durum daha çok yerleşmiş yazı dili geleneğine

sahip olmayan, yakın zamanlarda yazıya geçmiş diller için söz konusudur. Örneğin,

Kuzeydoğu Sibirya’daki Çakçilerin yeni gelişen yazın dilinde “vida”ya “dönen çivi”,

“çelik”e “sert demir”, “kalay”a “ince demir”, “tebeşir”e “yazma sabunu”, saat”e “atan

yürek” isimleri verilmiştir.105

3- Cinsiyet ayrımı yapan bazı dillerde (Fransızca, Rusça, Arapça, İngilizce

gibi) özellikle şahıs zamirlerinden kişinin cinsiyeti anlaşılırken Türkçede bunu

ayırmak zordur. O nedenle Türkçeye çeviri yaparken zamir yerine kaynak metinde

olmadığı halde isim veya açıklayıcı bir söz kullanmak gerekecektir. Yere düşen

bıçağın erkek, çatalın kadın konuk geleceğini bildirdiği yolundaki çok yaygın Rus

inancı, Rusçada bıçak sözcüğünün erkek (noj), çatal sözcüğününse dişi (vilka)

olmasıyla ilgilidir. “günah” Almancada dişi (die sünde), Rusçada erkek (greh) olarak

kullanılır. Yine Rusçada kadın olan “ölüm” Alman masallarında yaşlı bir adam olarak

canlandırılır. Türk Dilinde esasen cins kategorisi yoktur. Ancak bazı akrabalık

adlarıyla hayvan adlarında leksik olarak cins ayrımı yapılmaktadır. Mesela

Kırgızcada “karındaş” sözü sadece erkeğin kız kardeşi için kullanılır. “siŋdi” ise kızın

kız kardeşidir. Türkiye Türkçesi bu hususta ayrım yapmamış, hepsi için “kardeş”

sözünü kullanmıştır. Yine Kırgız Türkçesi anne tarafından olan büyükanne ve

büyükbabayla baba tarafından olan büyükanne ve büyükbabayı ayırmış; anne

tarafından olanların başına “tay”, baba tarafından olanların başına ise “çoŋ” sözünü

104 Pei, Mario, YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviri Sorunu, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 140. 105 Jakobson, Roman, YAZKO Çeviri Dergisi, Dilbilim Açısından Çeviri, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, s. 141.

Page 61: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

52

getirmiştir: tayata, tayene, çoŋata, çoŋene. Bu durumlarda açıklayıcı bilgiler vermek

uygun olacaktır.

4- Bir çeviri metninde yabancı dilden alıntı olabilir. Bu durumda çevirmen bu

bölümleri de çevirmelidir. Çünkü okur o yabancı dili bilmiyor olabilir. Dolayısıyla

metinden hiçbir şey anlaşılamayacak, çeviri, işlevini yerine getiremeyecektir. Eğer

çevirmen alıntının dilini bilmiyorsa bu dil konusunda yetkinliğine inandığı kişilere

çevirtmeli, bu kısımlarda da titiz davranmalıdır.

2. 1. 4. Çeviride Metin Türünün Önemi

Çevirinin dikkat edilmesi gereken çok önemli bir yönü daha vardır ki, bu da

çevrilen metnin türüdür. Yabancı bir dilden bir yazarı çevirecek kimsenin hem kendi

dilinin, hem de o yabancı dilin yazınındaki metin geleneklerini, türlerini, alt türlerini

birbirlerine karşılıklı benzeyen benzemeyen yönleriyle tanıması gerekir. Çünkü çeviri

işlemi, uygulandığı metne göre farklı prensipler gerektirir. Bir roman, bir şiir, bir

bilimsel metin aynı biçimde çevrilemez. Teknik metinlerin çevirisinde kelimesi

kelimesine çeviri yöntemi, sanatsal metinlerin çevirisinde ise anlam çevirisi yöntemi

uygulanmalıdır. Bu durumda çevirmen, her türün kendine has kuralları olduğunu göz

önünde bulundurmalı ve neyi çeviriyorsa o konuda bilgi sahibi olmalıdır.

Göktürk’e göre çeviride iki metin türüyle karşılaşırız. Bunlardan biri kira, iş,

ölüm ilanı, hava raporu, doktor reçetesi vs. konuları içeren “yalın metin türleri”dir.

Diğeri ise roman, öykü, oyun, şiir gibi karmaşık nitelikteki metin türleridir. Göktürk’e

göre bunlardan birincisi kelimesi kelimesine değil, hedef dilin benzer yerleşik

kurallarına uyacak şekilde çevrilmelidir. İkinci tür metinlerde ise dil, yapı ve üslûp

özellikleri öncelik taşıdığından yalnız içerik yönünden değil, ses, sözcük, söz dizimi,

dil kullanımı bakımlarından hedef dildeki eş değerleri bulunmalıdır.106 Ancak bazı

metinler tek bir metin türü kapsamına girmezler. Mesela karmaşık metin türü

kapsamına giren bir romanda, yalın metin türlerinden ölüm ilânı, yemek tarifi vs.

türler bulunabilir. Bu durumda çevirmen, metni tek bir tür kapsamında görmeyip

106 Göktürk, Akşit, Çeviri: Dillerin Dili, İst., Ekim 2000, s. 31.

Page 62: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

53

diğer türleri de dikkate almalı, hedef dilde aynı işlevi sağlayan metin geleneklerini

araştırmalıdır. Yetkin bir çeviri ancak bu şekilde ortaya konulabilir.

Çeviride metnin işlevi, yazarın metinle ne yapmak istediği de önemlidir.

Yazar metne bir konunun öğretilmesi, okurun belli bir tepkiye yöneltilmesi,

kandırılması, susturulması gibi işlevlerden birini yüklemiştir. Bunlar hem metnin

anlaşılabilmesi, hem de doğru çevrilebilmesi için göz önünde tutulması gereken

noktalardır. “Bir metinde betimleyici, anlatımsal ya da işlemsel etki yan yana da

bulunabilir. Mesela bir romanda hem bir söylev, hem öğretici bir parça, hem de dinsel

bir konuşma yer alabilir. Ancak, her metinde bu üç ana işlevden biri öne çıkar.

Çevirmen, işlevlerin metnin içindeki önemlerine göre sıralanışını incelemeli, ağır

basan işlevin çeviride de yansıtılmasını amaçlamalıdır. Bir metnin yeterli çevirisi

ancak böyle bir çözümleme sonucunda gerçekleştirilebilir.”107 Peter Newmark da

metinde hangi işlev ağır basıyorsa, çeviri yönteminin ona göre seçilmesi gerektiğini

belirtir.108

Metnin alt türlerinin ayrıntılı olarak bilinmesi de çeviri için önemlidir. Her

toplumda, dil içinde öteden beri süregelen metinlerin oluşturduğu bir takım metin

gelenekleri vardır. Bir gazetedeki evlenme duyurusunun, ölüm ilânının, davetiyenin

Türkçede, İngilizcede, Japoncada belli bir biçimi, kalıplaşmış kuralları, geleneği

vardır. Bununla birlikte, anlamları genelde aynı veya çok az farklıdır. Çevirmen bu

tür ayrıntıları hem kaynak dil, hem de amaç dil açısından iyi bilmelidir. Bu da her iki

kültürün yeterince tanınmasını gerektirir.

2. 1. 5. Çeviride Eş Değerlik

Çevirinin başta gelen prensiplerinden biri de iki metin arasında eş değerliğin

kurulmasıdır. İyi bir çeviri için özgün metinle çeviri metni arasında her alanda eş

değerlik sağlanmış olmalıdır.

107 age. s. 28. 108 age. s. 28.

Page 63: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

54

Aktaş çeviride eş değerlik olgusunu, “kaynak dil ile amaç dil arasında

sözcüksel ve dilbilimsel açıdan yeterli ölçüde denklik kurma ve aynı zamanda kaynak

dildeki bildiriyi anlam, işlev, üslûp, iletişim ve kültürel bakımdan hedef dilde en

doğal bir biçimde yansıtma işlemi” olarak tanımlamaktadır.109

Göktürk de eş değerliğin en ilginç tanımlarından birinin “özgün metnin kendi

dilinin okurunda uyandırdığı etkinin, çeviri metnin de çeviri dili okurunda

uyandırabilmesi” şeklinde olduğunu belirtmektedir.110 Göktürk bu anlamda bir eş

değerliğin özellikle deyimlerin çevirisinde gözetilmesi gerektiğini de belirtir. Mesela

İngilizcedeki “to jump out of the frying pan into the fire” deyimi Türkçeye düz

anlamıyla çevrilirse “tavadan ateşe atlamak” şeklinde olur. Ancak bu durumda

İngilizcede uyandırdığı etkiyi Türkçede uyandıramaz. Bunun yerine “yağmurdan

kaçarken doluya tutulmak” deyimi daha uygun olur.

Yazın alanında her çeviri, özgün yapıttaki yabancılığı da örtük ya da açık bir

yoldan, bir ölçüde taşımak zorundadır. Batılı bir bayana mesela “Maria hanım” diye

hitap edilemez. Onun yerine “bayan Maria” ifadesi çok daha gerçekçidir. Yine bir

ölünün ardından “Allah taksiratını affetsin” şeklindeki ifade Doğu kültürünü

yansıtmaktadır. Bir Batılı için böyle bir ifade yapay kalacaktır. Onun yerine “Tanrı

günahlarını bağışlasın” ifadesi daha uygundur.

Göktürk, Werner Koller’ın görüşlerine dayanarak çeviri eş değerliğini

birbiriyle de ilişkili olan beş temel düzeyde ele alır:

1- Düzanlamsal eş değerlik.

2- Yananlamsal eş değerlik.

3- Metin türü gelenekleriyle ilgili eş değerlik.

4- Dil-kullanımsal eş değerlik.

5- Biçimsel eş değerlik.111

109 Aktaş, Tahsin, Türk Dili Dergisi, Çeviri İşlemi Ve Eşdeğerlilik, sayı 522, Haziran 1995, s. 697. 110 Göktürk, Akşit, Çeviri: Dillerin Dili, İst., Ekim 2000, s. 55. 111 age. s. 60.

Page 64: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

55

“1- Düzanlamsal eş değerlik: Bir metnin doğrudan doğruya nesnel

konusuyla, metin dışı göndergesel anlamıyla ilgilidir. Mesela “Alm. Rauchen

verboten = İng. No smoking = T. Sigara içilmez.” Burada çevirinin amacı metnin

bilgi içeriğini iletmektir. Düzanlamsal eş değerliği sağlamak için çevirmen, kaynak

dil metnindeki sözcüklerin, dizimlerin hedef dilde yer alan en yerleşik, kullanımı en

yaygın olanlarını bilmelidir.

2- Yan anlamsal eş değerlik: Daha çok sanatsal nitelikli metinler için

geçerlidir. Burada sözcüklerin yalnız düz anlamlarıyla değil, işlevlerinin yöneldiği

yan anlamlarıyla da aktarılması gerekir. Özellikle, yazarın biçemsel titizlik gösterdiği

bir yazın metninin çevirisinde eş değerliğin amaç dilde de çağrışımsal anlamlarla

sağlanması, metnin işlevsel etkisi bakımından önemlidir. Yazar özellikle şiir, roman,

öykü gibi yazın türlerinde geleneksel yan anlamların bulunabileceğini göz önünde

bulundurmalı, hedef dilde aynı işlevi gören sözcükleri seçebilmeli, yani yan anlamsal

eş değerliği kurabilmelidir. Kaynak dildeki bir yan anlam amaç dilde de çağrışımsal

anlamlarla verilmelidir.

3- Metin türü gelenekleriyle ilgili eş değerlik: Belli metin türleri çevrilirken

amaç dilin benzer yerleşik metin geleneklerine uyacak bir yapıda aktarılmaları

gerekir.

4- Dil-kullanımsal eş değerlik: Bu tür bir eş değerlik sağlamak için hedef dil

okurunun kendine özgü dil kullanımını çok iyi bilmek ve çeviride bunu göz önünde

tutmak gerekir. Çevirmen bunun için metni hedef dil okurunun en iyi, en kolay

anlayabileceği bir dille çevirmelidir. “İngilizce bir romanda, İngiltere’de sokakta

ayaküstü karın doyurmak için en yaygın çabuk yeme olan “fish and chips” deyim

olarak geçse, Türkçeye “balıkla cips” veya “balık ekmek” ifadelerinin hiçbiri

iletişimsel eş değerlik sağlamaz. Bu deyimin İngiliz toplumundaki sınıf belirleyici

çağrışımı, Türkçede ancak “köfte ekmek” deyiminde kullanımsal eş değerini

bulacaktır.

Page 65: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

56

5- Biçimsel eş değerlilik: Özgün metnin yalnız içeriğinin değil, söz dizimi,

biçem özellikleri ve kendine özgü anlatımının, çeviride de benzer bir estetik etki

sağlayabilecek biçimde aktarılmasıyla sağlanır. Yazın yapıtlarının söylemini

oluşturan deyimler, söz oyunları, uyak, ölçü, imgeler bu tür bir eş değerliğin

kurulmasında göz önünde tutulmayı gerektiren noktalardır. Şiiri özgünündeki gibi bir

uyak düzeniyle çevirmeye çalışma bu duruma bir örnektir. ”112

İki metin arasında tam bir eş değerlik sağlayabilmek için yukarıda sayılanlara

ek olarak yazarın üslûbunun da dikkate alınması gerekir. Üslûbu Ayfer Altay “dilin

belirli bir bağlamda, belirli bir yazar tarafından, belirli bir amaç için kullanılması”113

olarak, Berke Vardar ise “dili kullanan kişinin düşüncesini anlatabilmek ve sözlerine

belli bir özellik katabilmek için, dil unsurlarını kendine özgü ölçütlerle seçip

kullanması” 114 şeklinde tanımlamışlardır. Kaynak metnin hedef dile eş değer olarak

aktarılması, yazarın üslûbunun çözümlenmesine bağlıdır.

Bir çeviri metnindeki argo ya da teklifsiz dil kullanımları da hedef dile

anlamsal eş değerleriyle çevrilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde okuyucu aynı tadı

alamayacaktır.

Kaynak dil metninin karmaşık bir dilinin olması hedef dilde gerçek bir eş

değerliğin kurulmasını engeller. Yine metin açık ve anlaşılır olmakla birlikte kaynak

dille hadef dil yapısal yönden farklı dil gruplarında yer alıyorsa, bu iki dil arasında

sözcük, biçim, üslûp, işlev ve anlam düzeylerinde her zaman bire bir örtüşme, yani

mutlak bir eş değerlik mümkün değildir. Çevirmen mümkün olan en ileri düzeyde eş

değerliği kurmaya çalışmalıdır. Kaynak dil yazarı kendi okuyucusu üzerinde

amaçladığı etkiyi sağlayabilmek için kendi dilinin bütün imkânlarını kullanır.

Çevirmen de aynı etkiyi hedef dil okuyucusu üzerinde yaratabilmek için yazarın belli

dilsel ögeleri neden kullandığını anlamaya çalışmalı, çeviri metinde de bunların eş

değerlerini yansıtabilmelidir.

112 Aktaş, Tahsin, Türk Dili Dergisi, Çeviri İşlemi ve Eşdeğerlilik, sayı 522, Haziran 1995, s. 703. 113 Altay, Ayfer, Çeviribilim Ve Uygulamaları, Çeviride Üslûp Kayıpları, Ank., 1992. 114 Vardar, Berke, Başlıca Dilbilim Terimleri, İst., 1978.

Page 66: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

57

2. 2. Çeviri Sorunları

Çeviri ilk bakışta sıradan bir işmiş gibi görünmekle birlikte, sorunlarla dolu

bir uğraştır. Bu sorunlar dilden dile çeviri için bir ölçüde belirlenmiştir. Theodore

Savory’nin Tercüme Sanatı adlı eserinde çeviride karşılaşılan sorunlar şu şekilde

sıralanmaktadır:

“1- Bir tercümanın yolu üzerinde en sık karşılaştığı ve tecrübesi arttığı zaman

bile daima düşeceği tuzak, aldatıcı benzerliktir. Mesela bir çevirmen Latince “luridi

flores” kelimelerini okur okumaz, hiç düşünmeden İngilizceye “lurid flowers” diye

çevirir. Eğer sözlüğe bakmış olsaydı, o “luridus”un karşılığı olarak “sarı”yı

bulacaktı. Sözlüğünü kullanmayan bir tercüman da hiçbir zaman mazur görülemez.

Bu nedenle tercüman bu aldatıcı benzerlikten doğan hatadan ancak bir kelimenin

sonradan kazandığı manalar veya genel olarak söylendiği gibi, uyandırdığı

çağrışımlar hakkında bir fikri olursa kaçınabilir. Başka dillerden gelen fakat imlâları

aynı olan iki kelime, muhakkakki bir zamanlar aynı manada idiler. Şimdi farklı

olabilirler, çünkü iki dilde bir çok yazar onları başka başka şekillerde

kullanmışlardır.

2- Çeviri sırasında dillerde doldurulamayan boşluklar yüzünden başka

güçlükler ortaya çıkar. Çünkü bir dilde her gün kullanılan bir kelimenin diğer bir

dilde karşılığı yoktur. Mesela Fransızcada İngilizcedeki “home” kelimesini

karşılayacak bir kelime yoktur. Bunun gibi, Fransızca “menu” kelimesinin İngilizce

hiçbir karşılığı yoktur. Yine İspanyolcada “jungle” (çengel) kelimesini karşılayacak

bir kelime yoktur.

3- Adetleri, oyun ve eğlenceleri, teknik gelişme dereceleri farklı olan iki

milletin dillerinden her türlü yazıların çevirisinde bu çeşit güçlüklerle sık sık

karşılaşılır. Mesela saat beşte çay içmek âdeti Fransa’ya İngiltere’den gelmiştir.

Fransızca’da böyle bir yemek ismi bulunmadığı için “le fiveocloque” diye

adlandırılmıştır.

Page 67: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

58

4- Deyimler ve deyimsel ibareler her çevirmenin hemen karşılaşacağı

güçlükler arasındadır.

5- Buna benzer bir güçlük de atasözlerinin çevirisinde görülür. Mesela, “mit

wölfen muss man heulen” sözünü çevirmen “kurtlar arasında insan havlamalı” diye

çevirebilir. Bu cümle “when in Rome, do as Rome does” (Roma’da iken Romalılar

gibi hareket ediniz) şeklinde çevrilmeliydi. Burada bir sorun daha ortaya

çıkmaktadır: Çevirmen metnin kelimelerini mi çevirmeli, yoksa manasını mı

vermelidir?”115

Savory’nin ortaya koyduğu sorunların hepsi bugün de geçerliliğini

korumaktadır. Ancak günümüzde bu sorunlara yenileri eklenmiş, daha kapsamlı

şekilde ortaya konulmuşlardır. Buna göre çeviri sorunlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Pek çok çeviri sorunu, öncelikle kaynak ve hedef dilin yeterince

bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Sözcüklerin, gramatikal yapıların, deyim,

atasözü ve kalıp sözlerin anlamlarının, kültür ve inançla ilgili dil kullanımlarının,

kelime ya da anlam çevirisi yapılacak kısımların doğru verilebilmesi kaynak ve hedef

dilin iyi derecede bilinmesine bağlıdır.

2- Çevirinin temel sorunlarından biri yöntemle ilgilidir. Çeviride her sözcük

elden geldiğince olduğu gibi mi çevrilmeli, yoksa bir cümle ya da metnin aslına en

yakın anlamı mı verilmeye çalışılmalı? Bu soru çok eski çağlardan beri sorulmuş ve

cevabı bulunmaya çalışılmıştır. Bu sorun günümüzde de çevirmenleri hayli

zorlamaktadır. Çevirmenin öncelikle ne tür bir yöntem kullanacağını tespit etmesi

gerekmektedir. Günümüzde kabul edilen görüş teknik, bilimsel ya da gündelik

metinlerin kelimesi kelimesine çevrilebileceği, buna karşılık düz anlamının dışında

anlamlar içeren sanatsal metinlerde ise anlam çevirisinin yeğlenmesi gerektiği

şeklindedir. Karma metinlerde ise yerine göre her iki yöntem de uygulanabilir.

115 Savory, Theodore, Tercüme Sanatı, çev. Hamit Dereli, Ank., 1961, ss. 6-9.

Page 68: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

59

3- Kültürel farklılık en önemli sorunlardan biridir. Dili, içinden çıktığı

kültürle kaynaşmış, o kültürün ayrılmaz bir parçası olarak ele aldığımızda karşımıza

çıkan sorunların, temelde birer çeviri sorunu olmaktan öte dilin işlevi ve kullanımına

ilişkin sorunlar olduğunu görürüz. Çevirideki çoğu güçlük aslında kültürler arası

farklılıklardan kaynaklanır. Doğan Aksan çevirinin başlıca sorunu olarak, dillerin

farklı dünya görüşlerini ve değişik kültürleri yansıtmalarını, her dilin gerçeği anlatma

biçiminin farklı oluşunu görür.116 Kültür ve dil başlı başına iki ayrı uzmanlık alanıdır

ve çevirmen bu alanların bilgi desteğinden yararlanmak zorundadır. Kültürleri

oldukça birbirine yakın toplumların dilleri arasında bile sözcüklerin eş değer anlam

taşıdığı söylenemez. Hatta bu duruma aynı kökten gelen Türk lehçeleri arasında

yapılan aktarmalarda bile rastlanmaktadır. İki toplumun yaşayış, düşünce ve sanat

anlayışları arasındaki farklılıklar, bu toplumların dilleri arasında yapılan çeviride de

sorunlara neden olur. Çeviri yaparken karşılaşılan en büyük zorluklardan biri bir

dilden diğer bir dile, bir kültürden diğer bir kültüre ve hatta bir uygarlıktan diğer bir

uygarlığa geçiştir. Yani çeviriyi zor kılan yalnızca dilsel farklılıklar değil, dünya

görüşlerinin, dünya deneyimlerinin farklılığıdır. Bu nedenle çevirmen bir dili

çevirirken o dilin ait olduğu kültürü, dünya görüşünü, deneyimlerini çok iyi bilmek

zorundadır.

4- Çeviride karşılaşılan bir diğer zorluk aynı kökten gelen diller arasında

görülen “benzerlik” sorunudur. Mesela “Fransızcadaki “large” sözcüğü “geniş”

anlamına gelirken, İspanyolcadaki “largo” sözcüğü “uzun” anlamını ifade

etmektedir. Fransızcadaki “fermer” sözcüğü “kapatmak” anlamında iken

İtalyancadaki “fermare” “durmak” anlamındadır. İngilizce ve Fransızcada yazılışları

aynı olduğu halde farklı anlamlara gelen pek çok kelime vardır: İngilizcede: lard

(domuz yağı), figure (sayı/şekil), douche (şırınga), marine (denize ait/denizcilik),

crayon (mum boya), billet (ödev/pusula), coin (madeni para), travail (ağrı çekmek),

placard (afiş/levha); Fransızcada: lard (domuz pastırması), figure (yüz), douche

(duş), marine (deniz kuvvetleri), crayon (kurşun kalem), billet (bilet), coin (köşe),

travail (iş), placard (tuvalet/hela). Yine İngilizcede “gift”, “armağan” anlamına

gelirken, Almancada “zehir” anlamına gelmektedir. “burro” İspanyolcada “eşek”,

116 Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil, Ank., 2000, TDK yay., s. 74.

Page 69: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

60

İtalyancada “yağ” anlamına gelir. “sale” İtalyancada “tuz”, İngilizcede “satış,

ucuzluk” demektir. “merci” İtalyancada “yük” anlamında iken, Fransızcada

“teşekkür ederim” anlamına gelmektedir.”117 Bu durum Kırgızca ile Türkçe arasında

da görülen en önemli sorunlardan biridir. Pek çok kelime her iki lehçede şekil olarak

benzer olmakla birlikte anlam değişikliğine uğramıştır. Benzer kelimeyi gören

çevirmen sözlüğe bakma ihtiyacı duymamakta, bu da önemli anlam hatalarına yol

açmaktadır.

5- Dilsel özellikler de çeviri sorunlarının büyük bir bölümünü oluştururlar.

Bunların başında dillerin farklı dil ailelerine bağlı olmalarından kaynaklanan yapı ve

anlatım farklılıkları gelmektedir. Mesela Türkçe Ural-Altay, İngilizce ise Hint-

Avrupa dil ailesine bağlıdır. Temel sorun cümle kuruluşunda görülmektedir.

Türkçede cümle “özne-tümleç-yüklem” şeklinde kurulurken, İngilizcede “özne-

yüklem-tümleç” sırasını izlemektedir. Yine yapı olarak Türkçe eklemeli bir dil iken,

İngilizce yalınlayan bir dildir. Bu husus özellikle kafiye, ritim, ses, ölçü gibi

özelliklerin önemli olduğu şiir çevirisinde büyük sorunlara yol açmaktadır.

6- Atasözleri, deyim ve deyimsel ifadeler çeviride önemli sorunlara neden

olurlar. Bunlar sözcüğü sözcüğüne çevrilecek olurlarsa büyük anlam hatalarına yol

açabilirler. Mesela okula gitmeme durumunu anlatmak için Türkçede “okulu asmak”

deyimi kullanılır. Bu ifade kelimesi kelimesine çevrilecek olursa başka dilden bir

okurda şaşkınlık yaratacaktır. Buna karşılık olarak Fransızlar “çalı okuluna gitmek”,

İtalyanlar “okulu tuzlamak”, Almanlar “okulun ardına dolanmak”, Ruslar “okulu

boşlamak”, Çinliler “okuldan saklanmak”, Kırgızlar ise “sabaktan kaçış” terimlerini

kullanırlar.

7- Kaynak dildeki bir sözcüğe hedef dilde karşılık bulunamaması da çeviride

sık karşılaşılan sorunlardan biridir. Her toplumun hayat deneyimi, dünya görüşü,

dünyayı yorumlayışı farklıdır. Bu farklılık, dolayısıyla dillerine yansımaktadır.

Ayrıca toplumların meşgul oldukları işler, gelişmişlik düzeyleri, mensup oldukları

medeniyet de dillerinde, kullandıkları kelimelerde farklılık yaratmaktadır. Mesela

117 Pei, Mario, YAZKO Çeviri Dergisi, Çeviri Sorunu, cilt 1, sayı 1-6, 1981-1982, ss. 142-143.

Page 70: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

61

dinle ilgili sözlerin farklı dinden toplumların dilinde karşılığı yoktur. Bir toplumun

geleneğinden kaynaklanan sözlerin de başka dillerde karşılığı bulunmamaktadır.

Hedef dilde her sözcüğün karşılığı bulunamayabileceği gibi, bazı dilbilgisel

kategoriler de bulunmayabilir. Bu da çevirmenler açısından güçlük yaratan bir

durumdur.

8- Çeviride karşılaşılan en büyük sorunu yaratan bir özellik de, bir dildeki bir

sözcüğün kavram alanıyla diğer dilin kavram alanının örtüşmemesidir. Her dil aynı

olguları yansıtmakla birlikte, bunları yorumlama biçimi farklıdır. Mesela

“Almancadaki “tante”nin kavram alanıyla Türkçedeki “teyze”nin kavram alanı tam

olarak örtüşmemektedir. Almanca akrabalık ilişkilerini yorumlarken daha genel

sınıflamalar yaparken, Türkçe ayrıntıya girmektedir. “tante” kavramı “teyze, hala,

yenge” kavramlarının toplamı gibidir.”118 Bir kavram yalın değil, karmaşık bir

birimdir. Kavramları da bileşenlerine ayırmak mümkündür. Çevirmenin kavramların

tüm anlamlarını bilmesi doğru bir çeviri için temel şarttır.

9- Çeviride terimler konusu da önemli bir sorun alanını teşkil etmektedir. Her

bilim dalı kendine has terimler içermektedir. Çevirmen her tür konu ile

karşılaşabilmektedir. Ancak bir çevirmenin her bilim dalı hakkında bilgi sahibi

olması mümkün değildir. O nedenle terimler konusu çevirmenleri oldukça

zorlamaktadır.

10- Çevirmenin yazarı tanımaması, yazarın dilini bilmemesi de çeviride sorun

yaratan bir husustur. Özellikle edebî metinlerin çevirisinde yazarın dilinin, üslûbunun

verilmesi çevirinin başarısı açısından oldukça önemlidir.

11- Çevirinin ikinci, üçüncü diller vasıtasıyla yapılması da çeviride önemli

sorunlara neden olmakta, böylece çevrilen metin büyük değişikliğe uğramaktadır. Bu

da kaynak metinden bir şeylerin kaybına veya olmayan bazı şeylerin eklenmesine yol

açmaktadır.

118 Akerson, F. Erkman, Anlam-Çeviri-Karşılaştırma, İst., 1991, ss. 65-66.

Page 71: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

62

12- Kaynak dilin etkisinde kalmak da çeviride önemli anlam ve biçim

hatalarına yol açar. Bu durum özellikle yapı bakımından aynı ya da benzer diller ya

da lehçeler arasında daha çok görülen bir sorundur.

13- Diller arası çeviride önemli sorunlara yol açan bir husus da cinsiyet

faktörüdür. Bazı diller nesneler ve kavramlar arasında cinsiyet ayrımı yapmaktadır.

Bu tür farkların cins ayrımı yapmayan dillerde nasıl verileceği konusu çevirmenleri

hayli zorlamaktadır.

14- Çevrilen metnin türünün bilinmemesi ya da dikkate alınmaması da

çevirinin amacına ulaşamamasına, işlevini yerine getirememesine yol açmaktadır.

15- Metin içindeki yabancı dilden alıntılar da sorun yaratan bir husustur.

Çevirmen alıntının dilini bilmiyor olabilir. Ancak bu kısımların da çevrilmesi

gerekmektedir.

Çeviride karşılaşılan sorunlar sayılamayacak kadar çoktur. Çevirmene düşen,

kısaca, tüm bağdaşmazlıkları elinden geldiğince ortadan kaldırmaya, yazarın ana

dilinde yararlandığı olanakların benzerlerini bulmaya çalışmaktır. Hızlı tarihsel

değişim artık gerek yazarların, gerek dilbilimcilerin konuya yakından eğilmelerini

gerektirmektedir.

2. 2. 1. Çeviride Kayıp

Anlamın eksik aktarılması yani “kayıp” konusu da çevirinin önemli

sorunlarından biridir. Ne kadar çaba gösterilirse gösterilsin her çeviride belli bir bilgi

yitiminin olması kaçınılmazdır. Ancak önemli olan bunu en aza indirmektir. Bilgi

yitiminin çeşitli nedenleri vardır. Berke Vardar çevirideki bilgi yitiminin nedenlerini

“dilsel nedenler, ekinsel ve toplumsal nedenler ve türsel nedenler” olmak üzere üç

başlık altında toplar.119 Her dilin kendine özgü bir yapı ve düzeneği vardır. İki dilin

yapısı birbiriyle benzeşmediğinden çeviri ne denli başarılı olursa olsun bilgi yitimi

119 Vardar, Berke, Dilbilim Dergisi, Çeviri Sorunları, cilt 2, 1977, s. 199.

Page 72: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

63

önlenemez. Bunu en aza indirmek için çevirmen her iki dilin yapısını, geleneğini çok

iyi bilmelidir. Yine her dil farklı bir toplum ve uygarlık çevresinde kullanılır. Diller

bu açıdan da birbiriyle örtüşmez. Bu alandan kaynaklanan bilgi yitimini azaltmak

için hem çevirmenin, hem de onun seslendiği okur kitlesinin, uygarlık ve toplum

üstüne ön bilgilerinin olması faydalı olur. Her çeviri metni bilimsel, yazınsal veya

gündelik türde metinler gibi belli bir türe aittir. Metnin türüne göre karşılaşılan sorun

da farklılık gösterir. Mesela yazın metinlerinde daha çok yan anlamlar ağır basarken,

bilimsel metinlerde düz anlamlar egemendir. Bu alanda metnin hedef dildeki eş

değeri kurulmaya çalışılmalıdır.

Bilgi yitimini en aza indirmek için çevirmenin yapması gereken, özellikle

sözcüklerdeki yan ve mecaz anlamları, anlam nüanslarını, fiilde zamanlar arasındaki

anlam nüanslarını çok iyi bilmektir. Mesela Kırgızcada özellikle yardımcı fiillerin

cümleye kattığı yan anlamların yeterince bilinmemesi anlamda kayba neden

olmaktadır. Bu konuda çevirmenlerin dikkatli davranmaları gerekir.

Her deneyim her dilde kesinlikle aynı biçimde kavramsallaşamaz. Bunu

gidermek için sözlüklere başvurmak yeterli değildir. Terimler düzeyinde bilgi

yitimini engellemek ve terimler arasındaki nüansları verebilmek için, yeni terimler

türetmek daha doğru olacaktır. Terimler arasında yine de bir denklik bulunamıyorsa,

terimi olduğu gibi alma veya uyarlama ya da dipnotla açıklama yoluna gidilmelidir.

Page 73: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

64

II. BÖLÜM

1. KIRGIZCADAN TÜRKÇEYE ÇEVİRİ

1. 1. Kırgızlar ve Kırgız Türkçesi

Kırgızlar hakkındaki ilk tarihî belgeler M.Ö. 201 yıllarına aittir. Kırgız

Türkçesinin oluşum tarihi de Kırgız halkının tarihi gibi çok eski devirlere uzanır.

Kırgızların, tarihlerinin ilk devirlerinde kendi yazı dillerinin olduğunu Yenisey

ırmağı taraflarında bulunan yazıtlar ispatlamaktadır. Bu oluşum tek bir sahada

gerçekleşmemiştir. Kırgızlar M.Ö. II. ve I. yüzyılda Tanrı Dağlarının doğusu ile

Tannu-Ola arasında bulunmuşlardır. 557 yılında Göktürk devleti yönetimine

girmişlerdir. Göktürk devleti yıkılınca, yerine kurulan Uygur devletine muhalefet

eden Kırgızlar IX. yüzyılda Uygurlarla yaptıkları savaşta büyük kayıp vermelerine

rağmen, 839 yılında Uygur kağanını öldürerek Türk devletinin başına geçmişlerdir.

Kırgızlar bu devirlerde, X. yüzyıla kadar Eski Kırgız Türkçesi denilen kendi yazı

dillerini kullanmışlardır. Eski Kırgız Türkçesinden kalma en önemli belgeler Yenisey

yazıtlarıdır. Bu yazıtlar 1500 yıl önce yazılmış olmalarına rağmen günümüz Kırgız

Türkçesi ile büyük benzerlik göstermektedir. Bu dönemde Kırgız Türkçesinde bazı

değişiklikler olmuştur. Mesela ikincil uzun ünlülerin bazı türleri meydana gelmiştir:

saġa>saa (sana), soġol>sool (kurumak, tükenmek), söŋök>söök (kemik) gibi. Ayrıca

Moğolcadan alınan söz varlığı katmanıyla da Kırgız Türkçesi günümüz Orta Asya

Türk Lehçelerinden oldukça farklı bir durum arz etmektedir. Moğolcadan “belen

(hazır), sonun (harika, çok güzel), kaalġa (dış kapı, avlu kapısı)” gibi sözler

alınmıştır.

Kırgızların Asya’daki hakimiyetleri uzun sürmemiş, XIII. yüzyıl başlarında

(1207) Moğol hakimiyetini tanımak zorunda kalmışlardır. Kırgızlar bu dönemde de

(X.-XVI. yüzyıl arası) kendi yazı dillerini kullanmışlardır. Ancak Orta Çağdaki

Kırgız Türkçesine ait yazılı belgeler maalesef bulunamamıştır.

Page 74: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

65

Asya’da Moğol hakimiyeti sona erince, Kırgızlar Kalmukların

hegemonyasını kabul etmişler ve XVIII. yüzyıl başında (1703) Yedisu ve Tanrı

Dağlarının güneybatı taraflarına göçe mecbur olmuşlardır. Kırgızlar XVII. asrın

sonu, XVIII. asrın başında Cungar saldırıları sonucunda Batı Tiyan-Şan’dan Fergana

ve Pamir Dağlarına doğru göçtüler. Bu süre içerisinde (XVII.-XVIII. yüzyılın

ortalarına kadar) Özbek, Uygur, Tacik ve Kazak halklarıyla komşu olarak yaşadılar.

Günlük hayat, ziraat ve dinle ilgili çok sayıda Arapça ve Farsça kelime, bu dönemde

Kırgız Türkçesine girdi. Kırgız Türkçesinin leksik yönden çok farklı olan Kuzey

(Tündük) ve Güney (Tüştük) ağızları da bu dönemde oluştu. Rusların Kırgızistan’ın

kuzeyine gelip yerleşmeleriyle başlayan Rus alıntılarının çokluğu da ağızlar

arasındaki bu farklılıkları daha da derinleştirdi. XVIII. yüzyılın ortalarında

Cungarlar dağıldı. Sonuçta Kırgız boyları eski yurtlarına geri döndüler. Kuzey Kırgız

boyları Isık-Köl, Çüy, Talas bölgeleriyle Narın nehri dolaylarına yerleşirlerken, bir

kısım Kırgızlar da Fergana bölgesinin batı ve güney taraflarındaki dağların eteklerine

yerleştiler. İşte bu tarihî olaylar sırasında Kırgız boylarında etnik değişiklikler

görülürken, Kırgız Türkçesinde de önemli değişiklikler başladı. Kuzey ve Güney

Kırgız ağızları arasındaki eski münasebet kalmadı. Güney Kırgızları Özbek, Uygur,

Tacik halkları ile ilişki kurarken, Kuzey Kırgızları daha çok Kazaklarla sıkı ilişki

kurdular.

Bir süre sonra çoğunluk durumuna geçince Hokand devletinin idaresi

Kırgızlara geçti. Türkistan’ın güçlenmesini çıkarları için tehlike olarak gören Çin,

1757’de gönderdiği ordu ile önce Doğu Türkistan’ı, sonra da Hokand Hanlığını

mağlup etti. XIX. asrın başlarında Türkistan hanları arasında sürtüşmeler başladı ve

bu da en çok Rusya’nın işine yaradı. Ruslar 1846 yılından itibaren Türkistan

şehirlerini ele geçirmeye başladılar. Bu tarihten itibaren (1950’li yıllardan itibaren)

de Kırgızlar çarlık Rusyasına dahil oldular. 1876’da Hokand tamamen Rusların eline

geçti. Rus egemenliğine katlanamayan Kırgızlar 6 Ağustos 1916’da Bişkek’te isyan

hareketi başlattılar. Bu sırada binlerce kayıp verdiler. 1917 ihtilâli sırasında

milliyetçi Kırgız komiteleri, Şura-yı İslâmiye gibi kuruluşlar bağımsızlık için

mücadele ettiler. Ancak, her şeye rağmen Kırgızlar Rus egemenliğinden

kurtulamadılar.

Page 75: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

66

Yeni Kırgız Türkçesinin Sovyet dönemi diğer bütün devirlerden farklıdır. Bu

döneme kadar Kırgız boyları ayrı ayrı yaşayıp siyasî ve ekonomik birlik

oluşturamamışlarken, Ekim devrimi sonucunda devlet statüsüne erişirler ve ağızların

da birlik devri başlamış olur. Dilde büyük değişiklikler meydana gelmeye başlar. En

önemli değişiklik de edebî dilin oluşması ve gelişmesi olur. Edebî dil toplumun

sosyal, ekonomik, siyasî, ilmî, her türlü kesimine aynı şekilde hizmet eden, ağız

şekillerinden daha yukarıda yer alan, dilin gelişen ve her zaman da gelişmekte olan

şeklidir. Eğitim, bilim hepsi edebî dilde yapılır. Edebî dil o dilin bütün ağız

şekillerinden, kaynak olarak faydalanır ve onlar sayesinde gelişir. Bu nedenlerden

dolayı edebî dilin oluşması, Kırgızlar ve Kırgız Türkçesi açısından çok önemli bir

gelişme olmuştur.

İlk uygulamaya konulan işlerden biri de okuma yazma seferberliği olmuş,

süratle okullar açılıp alfabeler hazılanmıştır. Mart 1924’te tarihte ilk kez Kırgız

alfabesi meydana gelir. Yine aynı yıl 7 Kasımda ilk Kırgız gazetesi “Erkin Too

(Özgür Dağ)” yayınlanmaya başlar. Böylece yazılı edebî dile doğru ilk adımlar

atılmış olur. Bu döneme kadar ağızlar özel olarak araştırılmamışken, 1930 yıllarında

ciddi şekilde incelenmeye başlar. Bu araştırmalar K. K. Yudahin ve İ. A. Batmanov

tarafından yürütülür. Kırgızca hakkındaki ilk bilgileri Kazak bilgini Çokan

Velikanov vermiştir. Ondan sonra Kırgız Türkçesini bilim dünyasına tanıtan, ünlü

Rus bilim adamı V. V. Radlov olmuştur. O, Türk Dillerinin sözlü edebiyatına adadığı

eserinin beşinci cildini Kırgız folkloruna ayırmış, eserinde Kırgız sözlü edebiyatının

çok zengin olduğunu, Türk sözlü edebiyatında özel bir yeri buylunduğunu

belirtmiştir. Ayrıca Radloff’un “Türk Diyalektleri Sözlüğü Denemesi”120 adlı eseri

de bu dönemde yayımlanmıştır.

1950’li yıllardan sonra dil meseleleriyle daha çok ilgilenildi. Kırgız İlimler

Akademisinde özel bir bölüm açıldı. Bu bölüm ve Kırgız Milli Üniversitesinin özel

ilmî heyeti tarafından hem Kırgızistan’ın içindeki, hem de Kazakistan, Tacikistan,

Özbekistan bölgelerindeki Kırgızların dil özellikleri tam olarak tespit edildi. Yine bu

dönemde Kırgızların bin yıllık ünlü Manas destanı ilk kez derlenerek yazıya geçirilip 120 Eserin orijinalinin tam künyesi “Radloff, V.V., Oput Slovarya Tyurkskih Nareçiy, cilt 1-4, Spb., 1888-1911” şeklindedir.

Page 76: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

67

filimlere, operalara konu oldu. Frunze’de “Eğitim Meslek Okulu (Frunze Pedagojik

Tehnikum)” açıldı. Bu okuldan yetişen Aalı Tokombayev, Kasımalı Bayalinov,

Kasımalı Cantöşov, Mukay Elebayev, Cusup Turusbekov, Coomart Bökömbayev

gibi yazar ve şairler Kırgız edebiyatının temelini oluşturdular. Bu okul bir bakıma

edebiyatın ocağı oldu.

Kırgız Türkçesinin, tarihî ve çağdaş söz varlığını ilk kez ortaya koyan

Türkolojinin meşhur eserlerinden biri, K.K. Yudahin’in Kırgızca-Rusça sözlüğü

oldu. Kırk bin kelimeyi içeren bu sözlükte Kırgızcanın hem halk edebiyatındaki söz

varlığı, hem arkaik kelime katmanı, hem de meslekî ve argo sözlerle beraber aktif

kullanımdaki Kırgızca çok yönlü ve güzel örneklerle yansıtılmıştır. Bundan sonra

Kırgız Bilimler akademisinin Dil ve Edebiyat Araştırma Enstitüsü tarafından çeşitli

deyimler, açıklamalı atasözleri, ağızlar, etimoloji, gramer kitapları ve çok sayıda

terimler sözlüğü yayımlandı. Aynı zamanda bu enstitü tarafından çeviri ile ilgili

tezler, araştırmalar yapılsa da genel olarak bir tek yöne, Kırgızcayla Rusça arasındaki

çevirilere, tercüme meselelerine ağırlık verildi. Meselenin bu şekilde ele alınması,

belki de başka dillerden çeviri yapmak için mutlaka Rusçanın aracı dil olmasından

kaynaklandı.

Kırgız ve genel Türk Edebiyatının XX. yüzyıldaki en önemli ismi olan

Cengiz Aytmatov edebiyata ilk adımını 1950’lerde atmıştır. İlk yayımlanan öyküsü

olan Cemile’den itibaren dünya edebiyat çevresi tarafından fark edilen Aytmatov’un

ondan sonraki her eseri birer olay yaratmıştır. Eserlerini Kırgızca ve Rusça yazan ilk

Kırgız yazarı olan Aytmatov, dolayısıyla çevirinin daha aktüel şekilde gündeme

getirilmesini sağlamıştır. Dünyanın yüz elli diline çevrilmiş olan Aytmatov’un

eserleri, Sovyet rejiminin en güçlü, sansürün en yoğun olduğu yıllarda bile, yazılır

yazılmaz Türkçeye çevrilmiştir. Şu an Aytmatov’un kaleminden çıkan bütün

eserlerin Türkçe çevirileri mevcuttur. Fakat ne yazık ki Aytmatov’un eserlerinin

Türkçeye çevirisi doğrudan Kırgızcadan yapılmamıştır. Aracı dil olarak kullanılan

Rusça, Almanca, Fransızca gibi diller, sistem olarak aynı kökten gelen Kırgızca ve

Türkçeden çok farklı bir yapıya sahiptirler. Onun için Kırgızcanın özellikleri, pek

çok ortak yönlerimiz başka bir dil, başka bir kültür anlayışının süzgecinden geçerken

Page 77: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

68

kaybolmuş ve tekrar Türkçeye çevrilirken bu farklılıklar ikiye katlanmıştır. Bu konu

ileride ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

Bunların dışında edebiyatın gelişmesi sonucu dramalar, piyesler yazıldı.

Tiyatro ve sinema çok gelişti. Halkın okuma yazma oranı yüzde yüze ulaştı. Zorunlu

eğitim lise düzeyine çıkarıldı. Beş milyonluk nüfus için otuz üniversite çalışır hale

geldi.

Bütün bu gelişmelere rağmen maalesef millî değerler kaybedilmeye

başlanmıştı. Kırgız Türkçesi toplumun bütün alanlarında faaliyet gösteren devlet dili

seviyesine çıkamadı. Bunda Rusçanın umumî devlet dili olması, yazışmalarda, devlet

dairelerinde daha çok Rusçanın geçerli sayılması, yüksek öğrenimde gerekli okul

kitap, araç, gereçlerinin Rus dilinde hazırlanmış olması ve büyük kentlerde konuşma

dilinin Rusça olamasının büyük etkisi olmuştur. Kırgızlar Sovyetlerdeki gelişmeler

sonucunda 31 Ağustos 1991’de bağımsızlıklarını kazanmışlardır.

Kırgız Türkçesinin oluşum tarihini maddeler halinde şöyle gösterebiliriz:

1- Eski Kırgız Türkçesi (X. yüzyıla kadarki Kırgız Türkçesi).

2- Orta Çağdaki Kırgız Türkçesi (X.-XVI. yüzyıllar arası Kırgız Türkçesi).

3- Yeni Kırgız Türkçesi (XVI. yüzyıldan günümüze kadarki Kırgız Türkçesi).

1. 2. Anadolu Türkleri ve Türkiye Türkçesi

Bugün Anadolu’da yaşayan Türkler Oğuz Türklerinin vekilleridirler. Bilim

adamları tarafından Oğuzların VI.-VIII. yüzyıllarda Orta Asya’dan göç ettikleri

kanısı yaygındır. Oğuz Türklerinin Selçuklu devlet kuruluşundan önceki yayılışı ve

coğrafik yerleşme alanları hakkında kesin bir bilgi yoktur. Eski Orta Asya ve Doğu

Avrupa coğrafya haritalarında Oğuz Türkleri Ural-Volga ırmakları boylarında

gösterilmiştir. X.-XI. yüzyıllarda oldukça geniş bir sahaya yayılmışlar, sınırları

İrtişten Volgaya, Hazar denizi ile Maveraünnehir arası bütün bozkır sahasını içine

almıştır. XI. yüzyılda Aral ve Hazar’ın kuzeyinden (bugünkü Kazakistan) İran,

Page 78: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

69

Azerbaycan ve Anadolu istikametine başlayan büyük Türk göçleri sonucunda

Anadolu’da bir Türk kitlesi oluşmuş, bu kitle başlangıçta Anadolu’da hazır bulduğu

Arapça ve Farsçayı kullanmıştır. Özellikle beylikler döneminde bu duruma karşı

çıkılmış ve nihayet XIII. yüzyılın başlarında Türkistan bölgesindeki Doğu

Türkçesine paralel bir Batı Türkçesi, yazı dili olarak Anadolu’da ortaya çıkmıştır.

Batı Türkçesi kendi içinde lehçelere ayrılır: Anadolu, Azeri, Türkmen, Gagauz ve

Kırım Kıyı lehçeleri. Anadoluda gelişen Batı Türkçesi de kendi içinde dönemlere

ayrılır:

1- Eski Anadolu Türkçesi

2- Osmanlı Türkçesi

3- Türkiye Türkçesi

1- Genellikle XIII.-XV. yüzyıllar arasında Anadolu ve civarında kullanılmış

olan yazı diline Eski Anadolu Türkçesi adı verilmektedir. Selçuklular, Anadolu

Beylikleri ve ilk Osmanlıların yazı dilidir. Bu dönemin en belirgin özelliği dilin

oldukça sade kullanılmasıdır.

2- Osmanlı Türkçesi XV. yüzyıldan XX. yüzyıl başlarına kadar Osmanlıların

hakim olduğu bölgeler ve hatta onun dışında kullanılmış olan dildir. Osmanlı

Türkçesinin en belirgin özelliği Arapça ve Farsça unsurların dile çok sayıda girmiş

olmasıdır. Ancak buna rağmen söz dizimi Türkçenin yapısına uygun olduğu için bu

dönem Türkçenin bir dönemidir.

3- XX. yüzyıl başlarından bu yana (1908 Meşrutiyetinden itibaren)

gelişmekte olan yazı diline Yeni Türkçe, Türkiye Türkçesi, Modern Türkçe gibi adlar

verilmektedir. Yeni Türkçe Türkiye’de milliyetçilik akımının mahsulü olup Osmanlı

yazı dilini konuşma diline yaklaştırmak, daha doğrusu konuşma dilinden yeni bir

yazı dili yaratmak hamlesiyle meydana gelmiştir. Bu dönemde dil yabancı

unsurlardan arındırılmaya çalışılmıştır.

Page 79: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

70

Türkler tarihin belki de en hareketli milleti olmuşlar, Çin’den Avrupa

içlerine, Sibirya’dan, Kuzey Rusya’dan Hint okyanusuna ve Afrika ortalarına kadar

yayılmışlardır. Neticede Türk dilinin de bir çok başka dille münasebeti, karşılıklı

etkileşmeler, kelime alış verişleri olmuştur.

1. 3. Kırgızca İle Türkçe Arasındaki Farklılık ve Benzerlikler

Türk Lehçeleri arasında yapılacak çevirinin prensip ve sorunlarını ortaya

koyabilmek için öncelikle iki lehçenin birbirine olan linguistik mesafesini belirlemek

gerekmektedir. Bu amaçla iki lehçenin değişik seviyelerdeki durumlarını gözden

geçirmekte fayda vardır.

Öncelikle Kırgızca ve Türkçe Türk Dilinin iki farklı grubunda yer alan, iki

uzak lehçesidir. Kırgız Türkçesi Türk Dilinin Kuzeybatı grubunda, Türkiye Türkçesi

ise Güneybatı grubunda yer almaktadır. Kırgızca Türk Dilinin Kıpçak ağzının,

Türkçe ise Oğuz ağzının bir temsilcisidir. Dolayısıyla aralarındaki fark da o nisbette

artmaktadır. Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasındaki farklılık ve benzerlikleri

şu kategoriler altında sıralayabiliriz:

1. 3. 1. Söz Varlığındaki Farklılık ve Benzerlikler

I. 3. 1. 1. Alıntı Sözler

Çeviri açısından en önemli hususlardan biri lehçelerin sahip oldukları söz

varlıklarıdır. Her dil, tarihi boyunca çeşitli değişikliklere uğrar. Bu durum onu

konuşan halkın tarihiyle de yakından ilgilidir. Bir toplumun yerleşim sahası,

münasebette bulunduğu toplumlar, coğrafik şartları vb. gibi durumlar, o toplumun

konuştuğu dilin söz varlığını da etkilemektedir. Kırgızca ve Türkçeye bu açıdan

baktığımızda iki lehçenin tarihleri boyunca birbirinden uzak ve farklı koşullar altında

geliştiği görülmektedir.

Page 80: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

71

Türkiye Türkçesine göre Kırgız Türkçesindeki söz varlığı farklılıkları “ses

değişimleri, kelimenin anlamının değişmesi, morfolojik değişiklikler ve başka

dillerden kelime alınması” gibi nedenlere bağlıdır. Kırgız Türkçesi için alınma

kelimeler en önemli nedendir. Ancak bu alınma kelimeler (özellikle de Arapça ve

Farsça kelimeler) Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesini, aynı zamanda yakınlaştıran

bir faktördür.

Kırgız Türkçesindeki başka dillerden alınan söz varlığını üç temel katmana

ayırabiliriz:

1- Eski devirlerde Moğol dillerinden alınan kelimeler.

2- Orta asırda Arapça ve Farsçadan alınan kelimeler.

3- Daha sonra Slav dillerinden alınan kelimeler. Bu dönem de kendi içinde iki

devre ayrılır:

a- Ekim devriminden önceki dönem.

b- Ekim devriminden sonraki dönem.

1- Moğolcadan alınan kelimeler: Tarihte Moğollarla yakın ilişki sonucu

Moğolca kelimeler alınmıştır. Ancak Kırgız boylarının dağınık yaşaması nedeniyle

bazılarının Moğollarla ilişkisi olmamış ve Moğolca kelime de almamışlardır. Mesela

“kaalġa (dış kapı), unaa (iş hayvanı), belen (hazır), kereez (ölüm halinde olan kişinin

son sözü, vasiyet), baraan (karaltı), arbın (çok)” sözleri Kuzey ve Güney ağızlarında

görülürken Güneybatı ağzında görülmez.

2- Farsçadan alınan kelimeler: Sayıca en fazla olan alıntı kelime grubudur.

Kırgızlar Farsça konuşan halklarla çok uzun süre birlikte yaşamışlardır. Tarihî

bilgilere göre Doğu Türkistan ve Orta Asyadaki Farsça konuşan Toharlar, Soğdlar,

Tacikler eskiden beri çiftçilikle uğraşmışlar ve yerleşik bir hayat yaşamışlardır.

Ticaretleri hayli gelişmiştir. Fakat Farsça kelimelerin hepsi bu İran dillerinden

alınmamıştır. Onlarla sıkı ilişki içinde yaşayan Uygurlar ve Özbekler vasıtasıyla da

geçmiştir. Farsça kelimelerin bir kısmı bütün Kırgız ağızlarında görülürken (baa-

paha; nark-paha, fiyat; bazar-pazar; sooda-ticaret, alış veriş; almurut-armut; meyiz-

Page 81: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

72

kuru üzüm; taraza-terazi; sabiz-havuç; piyaz-soğan; turp-turp, şalgam-şalgam; kürüç-

pirinç; dubal-duvar; çatır-çadır; takta-tahta; tereze-pencere), bir kısmı sadece Güney

ağızlarında görülür (töşök-döşek; kükürt-kükürt; cuvaldız-çuvaldız; çelek-kova; ataş-

kürök-maşa).

Arapçadan alınan kelimeler: Kırgız boyları Arapça konuşan halklarda

doğrudan ilişki içinde olmamışlardır. Fakat Orta Asya’ya geldikten sonra Kırgız

boylarının Arap medeniyeti ve dininin etkisinde kaldıkları şüphesizdir. Bu etki

Arapların kendileri vasıtasıyla değil, VIII. asırdan beri onların etkisinde kalan

Soğdlar (daha sonra Tacikler), Uygurlar, Özbekler, Kazaklar, Türkmenler vb.

aracılığıyla olmuştur. Arapça sözlerin Orta Asya toplumlarının dillerine bu kadar çok

girmesinin sebebi İslâm dinidir. Araplar VIII. asırdan beri Orta Asya’da İslâmiyeti

yaymaya başladılar. Dinî kitaplar Arapça yazıldı; ibadetler Arapça yapıldı. Böylece

İslâmiyeti kabul eden toplumların diline Arapça sözler girdi. Mesela “ak, adal, aram,

akıykat, azap, beyiş, kitep, maakul, mildet” vb sözler alındı. Kırgız Türkçesine

Arapça kelimelerin girmesinde Çağatay Edebiyatının da rolü olmuştur. Asırlar boyu

alınan Arapça sözler yaşamın her alanıyla ilgili olup bütün halka malolmuştur.

3- Rusçadan alınan kelimeler: Rusça sözler Türkçe ile Kırgızca arasındaki

en önemli farklılıklardan birini teşkil eder. Kırgız Türkçesindeki Rusça sözleri üç

guruba ayırabiliriz:

a- Başka diller aracılığıyla alınan Rusça sözler: XIX. asrın ortasına

kadarki, yani Slav halklarının Kırgızlarla aynı sahada yaşamaya başlamadan önceki

devri içine alır. Bu dönemde alınan sözler çok azdır: samoor (semaver), iret (sıra,

dizi), çaynek (çaydanlık), çıt (basma, kumaş), çirköö (kilise). Bu dönemde Rus

sözlerinin, Kuzey ağızlarına Kazakça, Güney ağızlarına ise Özbek ve Tacik dilleri

vasıtasıyla geçmiş olması gerekir.

b- Slav dillerini konuşan halklarla (Ukraynalı, Rus) doğrudan bağlantı

sonucu sözel olarak alınan Rusça sözler: XIX. asrın ikinci yarısından başlayıp

Ekim devrimine kadarki zamanı içine alır. Slav halklarının Rusya’dan Kırgızistan’a

Page 82: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

73

göçüp gelmeleri sonucu her iki dil de birbirinden kelime aldı. Bu devirde Rusça

sözler, Kuzey ağızları tarafından alındı. Güney ağızları ise bu sözleri daha sonra aldı:

soko (pulluk, saban), zakün (kanun, yasa), kaamıt (hamıt), bocu (arabacının

kullandığı uzun dizgin), südüyö (yargıç, hakim), baratke (sıra, sıralama), nomur

(numara). Bunlar sözel olarak geçtiği ve henüz imlâ kuralları olmadığı için

Kırgızcanın ses uyumuna göre şekillenmişlerdir.

c- Sovyet devrinde alınan Rusça veya uluslar arası sözler: Bu devirde

alınan Rus sözleri hem sözlü, hem de yazılı olarak alınmıştır. Bu dönemde her alanla

ilgili ve çok sayıda kelime alınmıştır: partiya (parti), maşina (otomobil), elektr

(elektrik), kino (sinema), teatr (tiyatro), radio (radyo), plan (plan), kolhoz (çiftlik).

Ekim devriminden sonraki dönemde Kırgızcanın imlâ kuralları belirlenmiş ve Rusça

sözler de olduğu gibi alınmıştır.

Türkçe ise başlangıçta ve Eski Türkçe devrinde, umumiyetle Moğolca, Çince,

Sanskritçe ve eski İran dillerinden olan Soğdcadan kelime almıştır. Fakat bu ilk

devrede genel Türkçeye geçen kelimeler fazla olmamıştır. Yeni yazı dilleri

devresinde Türkiye Türkçesi özellikle Arapça ve Farsçadan kelime almıştır. Arapça

ve Farsça unsurlar Türkçeye Türklerin X. yüzyılda İslâmiyeti kabulü ile girmeye

başlamıştır. Fakat yeni yazı dilleri devresinde Arapça ve Farsça kelimeler çok fazla

artmış, hatta öyle bir an gelmiştir ki Türkçe, Arapça ve Farsçadan ibaret üçüzlü bir

dil şeklini almıştır. Nihayet XX. asrın başında bu durum sona ermiş ve Türk yazı dili

bu yabancı unsurların anormal yoğunluğundan kurtularak konuşma diline yaklaşmış

ve sadeleşmiştir.

Türkiye Türkçesine Osmanlılar devri boyunca Avrupa dillerinden de kelime

girmiştir. Fakat bunlar son zamanlara kadar zaruri ve tabi sınırlar içinde kalmış, başta

balıkçılık ve denizcilik sahasında olmak üzere İtalyanca, Yunanca vs. dillerden

günlük dile bazı kelimeler girmiştir. Cumhuriyetten sonra ise Batı dillerinin tesiri

iyice artmış, önce Fransızca, sonra da İngilizce olmak üzere günümüzde dikkati

çekecek derecede bir Batılı kelime akını ile karşı karşıya kalınmıştır.

Page 83: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

74

Arapça ve Farsçadan alınan bağlaçlar

Kırgız Türkçesine Farsçadan “ce” (veya, yahut), Arapçadan da “yaġni”

(yani) bağlaçları alınmıştır. Türkiye Türkçesine ise Arapçadan “ve, yani, ama, fakat,

hatta, lâkin” bağlaçları; Farçadan da “çünkü, ne... ne..., hem, hem... hem...”

bağlaçları alınmıştır. Kırgız ağızlarında “hem… hem…” anlamında Özbekçeden

alınan “yam… yam…” sözü kullanılmaktadır: Sen yam men yam zıyanġa uçuradık

(hem sen hem ben zarara uğradık). Kırgız edebî dilinde ise “hem… hem…” için

“da… da…” kalıbı kullanılmaktadır.

Hem Türkiye Türkçesi, hem Kırgız Türkçesi aldığı yabancı kelimeleri olduğu

gibi kabul etmemiş, onları Türk hançeresine uydurmuştur. Mesela Ar. Usman, T.

Osman, Kırg. Osmon; Ar. Ahmad, T. Ahmet, Kırg. Akmat; Ar. âdem, T. adam, Kırg.

adam; Ar. ilâc, T. ilaç, Kırg. ılacı; Ar. hisab, T. hesap, Kırg. esep; Ar. mudîr, T.

müdür, Kırg. müdür; Ar. gâib, T. kayıp, Kırg. kayıp, kayım; Ar. fikr, T. fikir, Kırg.

pikir, bikir; Ar. ilm, T. ilim, Kırg. ġılım; Ar. Abdullah, T. Aptullah, Kırg. Abdılda.

Arapçada ses telleri üzerinde teşekkül eden ve “ayn” ve “hemze” denilen iki gırtlak

konsonantı vardır. Türk hançeresi bu sesleri çıkaramadığı için Türkçe ve Kırgızca bu

sesleri Arapça kelimelerden atmıştır: Ar. mâkul, T. makul, Kırg. makul; Ar. yâni, T.

yani, Kırg. yağni vb. Türkçeleştirme ağızlarda daha da ileri bir seviyeye ulaşmıştır.

Türkçe ve Kırgızca Farsça kelimeleri de Türkçeleştirme hadisesine tabî

tutmuştur. F. agar, T. eğer, Kırg. eger; F. huda, T. hüda, Kırg. kuda,. Türkçe Farsça

kelimelerdeki uzun vokalleri genellikle muhafaza etmekle birlikte kısalttığı da

olmuş, Kırgızca ise daima kısaltmıştır: F. pâdişah, T. pâdişah, Kırg. padışa, badışa;

F. dūst, T. dost, Kırg. dos; F. âteş, T. ateş, Kırg. ataş; F. hîç, T. hiç, Kırg. eç; . Türkçe

ve Kırgızca Farsça kelimeleri bazen de sonradan kalınlaştırmış ve şekil değişikliğine

uğratmıştır: F. çiharşenbe, T. çarşamba, Kırg. şarşembi; F. pencşenbe, T. perşembe,

Kırg. beyşembi; F. hefte, T. hafta, Kırg. apta; F. bâğçe, T. bahçe, Kırg. bakça. Türkçe

ve Kırgızca Farsça kelimelerdeki “b,c,d,g” konsonantlarını sedasızlaştırmıştır: F.

penc, T. pençe, Kırg. mança; F. reng, T. renk, Kırg. ireŋ. Hatta sadece ses değil,

anlam ve kullanış değişikliğine de uğratmışlardır. Mesela Arapça “şafak” kelimesi

Page 84: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

75

“güneşin batışı” anlamında iken, Türkçede “güneşin doğuşu” anlamında

kullanılmaktadır.

Kırgızca Rusça sözleri başta Kırgızcanın ses sistemine uydurmuş, daha sonra

ise olduğu gibi almıştır: Kırg. batir, R. kvartira (daire); Kırg. bödröt, R. podriad

(müteahitlik); Kırg. pacalısta, R. pojaluysta (lütfen); traktor (traktör), fabrika

(fabrika), matematika (matematik), himiya (kimya), fizika (fizik).

1. 3. 1. 2. Karşılığı Bulunmayan Sözler

Kırgızca ile Türkçe arasında fazla olmamakla birlikte karşılığı olmayan sözler

de bulunmaktadır. Bu durum Kırgızların tabiatla daha iç içe bir yaşam sürmelerinden

ve İslâmiyetten önceki eski inançlarının bazılarını hâlâ yaşatmalarından da

kaynaklanmaktadır. Mesela Kırgızcada hayvanların yaşlarına göre adlandırılması

Türkçeden daha ayrıntılıdır. Bir yaşındaki ata “kulun”, iki yaşındakine “tay”, üç

yaşındakine “kunan”, dört yaşındakine “bıştı”, beş yaşındakine “asıy” denir. Türkiye

Türkçesinde ise sadece “tay” sözü kullanılmaktadır. Kırgız Türkçesinde atların

renklerine göre olan isimlendirilmesi de ayrıntılıdır. Mesela “çaar at çok ufak

benekleri olan at, çabdar at daha büyük benekleri olan at, kula at beyaz fakat çok az

mavimsi tonu olan at, toru at koyu kahverengi at, ceerde at açık kahverengi at,

sarıya çalan kahverengi at” anlamları için kullanılır. Türkiye Türkçesinde atların

renklerine göre isimleri vardır ama Kırgızcadaki kadar ayrıntılı değildir. Mesela

doru at gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi kara olan at; kır at beyazla siyah karışımı

bir renkte olan at için kullanılır.

Kırgızcada vücudun bölümleri de ayrıntılı olarak verilmektedir. Mesela iki

dudağın birleştiği yere “camacay”, burun deliğine “tanoo”, kulak memesine

“könçök”, saçların dolandığı başın en yukarısındaki bölgeye “uyul”, kolun bilezik

takılan kısmına “bilek”, bilekle dirsek arasındaki kısma “karuu” denir. Bu sözlerin

bir kısmının karşılığı Türkçede bulunmamaktadır.

Page 85: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

76

Akrabalık terimleri de Kırgız Türkçesinde Türkiye Türkçesinden daha

ayrıntılıdır. Terimler anne ve baba tarafından olmaya göre değiştiği gibi, büyüklük

küçüklüğe göre de farklıdır. Mesela anne tarafından olan büyükanne “tayene”,

büyükbaba “tayata”, baba tarafından olan büyükanne “çoŋene”, büyükbaba “çoŋata”

olarak adlandırılır. Türkçede bir tek “görümce” sözüne karşılık Kırgızcada kocanın

ablasına “kayın ece” (büyük görümce), kocanın kızkardeşine de “kayın siŋdi” (küçük

görümce) denir. Kocanın büyüğü (ağabeyi) “kayın aġa”, küçük erkek kardeşi “kayni”

diye adlandırılır. Kırgızcada “ceen” (yeğen) sözü sadece kız akrabanın (ablasının, kız

kardeşinin) ya da kendi kızlarının çocukları için kullanılır. “ceen” sözü “nemere” ile

birlikte “torun” anlamında da kullanılmaktadır. Erkek akrabaların çocuklarına

“birtuuġan” (kardeş), teyze çocuklarına “bölö” denir. Bu terimlerde genel olarak ata

erkil bir bakış hakimdir. Terimlerin oluşumunda baba tarafından olanlara öz

kardeşlik vasfı uygulanırken, anne tarafından olanlara, kız kardeşlerin çocuklarına

değişik isimler verildiği görülmektedir. Mesela kız kardeşin çocukları “ceen”

olurken, erkek kardeşin çocukları “birtuuġan” olmaktadır. Bu da yedi göbeğe kadar

soyun sayılmasını ve yedi göbek yakınıyla evlenme yasağını getirmiştir. Türkçede

kardeş çocuklarının hepsi için bir tek “yeğen” sözü kullanılmaktadır. Yine “dünür”

de ayrıntılıdır. Erkek dünür “kuda”, kadın dünür “kudaġıy”, dünürün kızları

“kudaça”, oğulları “kuda ya da kudabala” şeklinde adlandırılmıştır. Çeviride bu

ayrıntılara bilhassa dikkat edilmelidir. Bazı terimler benzer olsa da farklı anlamları

ifade ettikleri için yanılgıya yol açabilirler. Şematik olarak gösterirsek akrabalık

terimleri arasındaki ilişki daha açık görülecektir:

Tayata + Tayene Çoŋata + Çoŋene

apa, ene ata

aġa, ece, siŋdi, ini, karındaş

ceŋe+aġa siŋdi+cezde ece+cezde karındaş

birtuuġan ceen ceen ceen

bölö bölö bölö

Bunun dışında Kırgızcadaki mitoloji ve inançla ilgili sözlerin karşılıkları da

Türkçede bulunmamaktadır. Mesela “umay ene” (çocuk ve lohusaların hamisi),

Page 86: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

77

“çolpon ata” (koyun hamisi), “kambar ata” (at hamisi), “çıçaŋ ata” (keçi hamisi),

“döötü” (demircilik ve teknik işlerle uğraşanların hamisi) sözleri Kırgızların

inanışlarıyla ilgilidir. Yine eski inançlarla ilgili kalıp sözlerin de karşılıkları yoktur.

Mesela “otko kirgizme” sözü, yeni gelinin, eşinin akrabalarının evine girip özel

yakılmış ateşe yağ saçmak suretiyle kötü ruhlara aş yedirip onlardan hayır dua

almasını anlatır. Bu inancı bilmeyen kişi bu sözü “ateşe girdirme, ateşe sokma”

şeklinde aktarabilir ki bu da konunun anlaşılamamasına yol açar. Yıldız adları da

Türkçeden farklıdır. “Çoŋ Cetigen” Büyük Ayı, “Kiçi Cetigen” Küçük Ayı yerine

kullanılır.

Taklidî sözler başlı başına bir sorun kaynağıdır. Kırgız Türkçesi taklidî sözler

bakımından oldukça zengindir. Bu sözlerdeki dar ve geniş ünlüler anlam ayırt edici

özelliğe sahiptir. Mesela “şaŋkıldap küldü” “herkesin duyacağı şekilde güldü”,

“şıŋkıldap küldü” “alçak sesle güldü” anlamını ifade eder. -ılda, -ıŋda ekleri

süreklilik anlamı katar; o işin sürekli yapıldığını anlatır. -bo ile başlayan taklidî

sözler şişman kişi, hayvan veya nesnenin hareketini anlatır. Bunlardan az bir

kısmının Türkçede karşılığı bulunurken, çoğunun karşılığı hiç yok veya kısmen

vardır. Bazen de şekil olarak benzer, anlamca farklı ya da anlamı aynı fakat şekilce

benzer olanlara da rastlanmaktadır. Mesela “alaŋda-” bakınmak, korkudan gözlerini

geniş açarak bakınmak; “aŋıray-” 1. ardına kadar açılmak, açık kalmak; 2. ağzını

açarak bakınıp durmak, aptalca ve şaşkınca bir çehre arzetmek; “aŋırayıp taŋ kaldı”

şaşkınlıktan ağzı açık kaldı; “arbaŋda-” kavga sırasında elleriyle saldırmak,

anlamlarına gelmektedirler. Kırgızcadaki taklidî sözler ses taklidi ve görünüş taklidi

olmak üzere ikiye ayrılmaktadır:121

Ses taklidi olan taklidî sözler

arkıra- (rüzgar, su, insan için) şiddetli bir şekilde hücum etmek, gürlemek,

haykırmak; katınım maġa arkırap koyo berdi kadınım beni şiddetli şekilde

azarladı.

121 Taklidî sözlerin listesi K.K. Yudahin’in Kırgız Sözlüğü’nün Abdullah Taymas tarafından yapılan Türkçe çevirisi taranarak oluşturulmuş ve anlam hataları düzeltilmiştir. (bkz. Yudahin, K.K., Kırgız Sözlüğü, Ank., 1994, TDK yay., çev., Abdullah Taymas).

Page 87: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

78

aykırık haykırış, bağırma.

baçırat- çıtırdatmak.

balp lop (hamur, kaymak gibi yumuşak nesnelerin büyük bir kapla dökülmesi,

konulması sırasında çıkan ses).

balt sulu ve büyük bir parçanın yere düşmesinden oluşan ses (karpuz, hamur vb.).

barkıra- gürlemek (genelde çocuğun yüksek sesle ağlaması).

baybayla- bay-bay diye bağırmak, haykırmak (hastalıktan).

bıdıra- çatırdamak (mes. makineli tüfek ve tahıllar için).

bırk: bırk etip kayna- fokur fokur kaynamak.

bırs: bırs etip külüp ciberdi su püfler gibi gülüverdi, püskürerek güldü.

bışılda- fışıldamak, sık sık burnundan solumak, boyuna burnunu çekmek.

bışkır- 1. atın bırs bırs diye ses çıkarması; geviş getiren hayvanların ağzındakini

püskürtmesi; 2. aniden püfleyerek gülmek (insan için).

borkulda- fokurdamak, bork bork (fokur fokur) diye ses çıkarmak (mes. su

kaynarken veya kaynak sular, pınarlar için).

bukulda- kesik kesik ve yavaş sesler çıkarmak, (içten ağlama sırasında çıkarılan

ses).

burtulda- (yumuşak toprak, kalın toz için) basılınca çıkan ses.

caŋır- çınlamak, yankılanmak (yankı hakk.).

çak şak, şak şak, iki şeyin birbirine vurulmasından hasıl olan ses, çak çak.

çalpılda- suya basıdığında çıkan ses, şapıldamak (sürekli).

çaŋk-çaŋk kulağı tırmalayan, cırtlak sesli.

çaŋkılda- 1. bağırıp çağırmak (ince sesli çocuk, kadın hakk.); 2. acı sesle havlamak

(ince sesli köpek hakk.).

çarılda- sesi kulağa hoş gelmeyen bir kimsenin yaygarası.

çarkılda- bağırıp çağırmak.

çarkıra- bağırmak (çocuk, kuş hakk.).

çart cart, cart diye ayrılmayı (kumaş, kağıt vs. için) gösteren taklidî söz.

çatıra- 1. çatırdamak, çatır çatır diye ses çıkarmak (mes. odun); 2. elin kuruyup

çatlaması.

çıcılda- cızıldamak, cızırdamak (mes. ateşe düşen yağ hakk.).

çıkılda- tıklamak, tiz ve keskin ses çıkarmak, tıkırdamak (saat, telgraf aleti vs.).

Page 88: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

79

çılpılda- 1. çamura basıldığında cılp cılp diye ses çıkmak; 2. ıslanmış giysi için

kullanılır.

çıŋ: çıŋ et- vızıldamak (mes. uçan sinek hakk.).

çıŋılda- çınlamak, acı acı bağırmak, bağırıp çağırmak.

çıŋır- acı acı sesler çıkarmak, çığlık atmak.

çıŋkılda- (çok ince sesli birinin) acı acı bağırması, yaygara etmesi.

çır çıtırtı, diyelim kaynayan yağ üzerine su döküldüğü zaman çıkan çıtırtıyı taklit.

çırılda- 1. cıvıldamak, yaygara etmek; 2. saatin çalması; saat çırıldadı saat çaldı.

çırkıra- çığlık atmak, bağırıp çağırmak, yaygara etmek.

çırpılda- cıvıldamak.

çırt cırt, yırtılma sesini taklit etmeyi gösteren söz.

çırt çatırdamayı gösteren taklidî söz; üydö otundun çırt çırt etip küyüşünön

başka çıkkan ün bolbodu evde odunun çatır çatır yanışından başka ses yoktu.

çırtılda- 1. çırt çırt diye ses çıkarmak, çıtırdamak (mes. yanan odun); 2. gergin,

huzursuz, sinirli bir halde bulunmak.

çıyılda- çığlık atmak, feryat etmek, acı acı bağırmak.

çıypılda- cıvıldamak (küçük kuşlar hakk.).

çop öpme sesini taklit, şap.

çopulda- şaplamak, şapırdatmak (öperken).

çukulda- küçük çocuk ve minicik kuşların sesleri için kullanılır.

çulp suya veya herhangi bir sıvıya düşen nesnenin çıkardığı sesi taklit.

çupulda- bir şeyin sürekli sulu bir yere düşmesiyle meydana gelen ses, cup, (mes.

damla).

çurkulda- yumuşak bir kabın içine konulmuş sıvının çıkardığı ses (mes. tulum

içindeki ayran).

çurulda- yüksek sesle gürültü yapmak.

çuula- çığlık koparmak.

çuulda- uğuldamak.

çüçkür- aksırmak.

dabıra- 1. ayak sesi; 2. dolu sesi.

darkıra- aletlerin çalışırken çıkardığı ses.

dıbıra- çiselemek, sepelemek, ince yağan yağmurun sesi.

Page 89: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

80

dıŋılda- sürekli bir ses çıkması (mes. görüntüsüz tv sesi, vızıltı şeklinde).

dırılda- matkabın çıkardığı ses.

duu bir anda gelen uğuldama.

duula- uğuldamak, gürültü yapmak.

duulda-, dubulda- uğuldamak, patırtı yapmak.

Dümp: dümp dey tüştü pat diye düştü (ağır ve sert olmayan nesne için, mes.

buğday çuvalı).

dümpüldö- sürekli dümp dümp diye düşme sesi çıkması.

düŋgürö- patlama sesi (tüfek, bomba için, pat, güm).

düŋgürö- uğuldamak.

düŋk pat.

düp: düp düp pat pat, sert bir şey üzerine şiddetli vurmayı veya tüfekle ateş etme

sesini taklit.

düpüldö- sürekli çıkan çocuk ayağı ve tüfek sesi.

düpüldö- düp düp diye boğuk bir ses çıkarmak (mes. uzaktan gelen çakılan çivi

sesi).

dürkürö- topluca çıkarılan ses (mes. alkışlama).

dürsüldö- ayak patırtısı çıkarmak.

dürüldö- girildemek (mes. motor).

güüldö- uğuldamak.

ıŋaala- ınga ınga diye bağırmak (çocuk).

ıŋkılda- hınğk sesi çıkarmak, inlemek.

ırılda-, ırkıra- hırlamak (köpek, kurt için).

ışılda- ışkırmak (mes. yılanın ıslık çalması).

ızılda- vızıldamak (sinek için).

kaçıra- gıcırdamak, kıtırdamak (mes. yağsız kapı, alet vs.).

kaldır metalik ama hafif bir nesnenin düşmesinden çıkan ses.

kaldıra- gürlemek, gümbürdemek.

kaŋġıra- çınlamak (boş madenî nesne hakk.).

kaŋkılda- inlemek (köpek hakk.), çığlık koparmak.

kaŋşıla- iniltili sesler çıkarmak (köpek hakk.), çığlık koparmak, feryadı basmak.

karç gıcırtı ve kıtırtıyı taklit; karç et- gıcırdamak.

Page 90: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

81

karġıldan- sesin titremesi (mes. kişi ağlamaklı konuşurken).

karkılda- karga gibi, kaz gibi ötmek, bağırmak (turnalar hakk.).

kars çatırtıyı, keskin sesi ve keskin vuruştan doğan sesi taklittir.

karsılda- çatırdamak.

kart: kart kart kül- yüksek sesle gülmek.

katıra- kurumuş bir nesneyi ağızda çiğnerken çıkan ses.

katkır- kahkaha atmak, yüksek sesle gülmek.

kert odunu çinterken çıkan ses, kertmek.

kıçıra- gıcırdamak.

kıŋ, kıŋk çınlama; kıŋk et- ses çıkarmak; kıŋk kıŋk çınlama.

kıŋġır tınlama, çınlama (hafif ve metal olan bir nesnenin çıkardığı ses).

kıŋılda- hazin ve zayıf bir sesle inlemek (mes. enik).

kırç: kırç-kurç genelde makas sesi ya da yeni alınan bir çizmenin, ayakkabının

çıkardığı ses.

kırçılda- gıcırdamak.

kırk- kırpmak, kırkmak.

kırkıra- hırıldamak, hırıltı çıkarmak.

kırsılda- çatırdamak (mes. parmak bükülünce çıkan ses).

kırt narinliği, çabuk kırılma istidadını ifade eden taklidî söz (daha çok kuru bir

nesnenin kırılınca çıkardığı ses).

kırtılda- kıtırdamak, yüksek ses çıkarmak (mes. şeker çiğnerken).

kıtır: kıtır kıtır kıtırtı, kıtırdama.

kıtıra- kıtırdamak.

kıtkılıkta-: kıtkılıktap kül- kıs kıs gülmek (genelde küçük kızlar için).

kıyçılda- gıcırdamak (genelde kapı için).

kıykır- haykırmak, bağırmak.

kıykırık bağırış, haykırtı.

kirilde- hırıldamak, hırıltılı ses çıkarmak.

kirtilde- kıtırdamak.

kişene- kişnemek.

kobur: kobur-cobur net duyulmayan, ne olduğu anlaşılmayan, dışarıdan veya

uzaktan gelen ses.

Page 91: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

82

kobura- mırıldanmak.

koŋuruk horlama.

korkulda- mesela domuzun çıkardığı ses.

korkura- horlamak.

korulda- 1. mesela ergenlik çağına gelen erkek çocuğun kalınlaşan sesi; 2.

horlamak.

koşkur- hırlamak (atın ürktüğü zaman ses çıkarması).

koşkuruk atın ürktüğü zaman çıkardığı ses.

kuculda- çok insanın bir anda uğultuyla konuşması, uğuldamak.

kudura- derinin elastikiyetini kaybetmesi ile kuruyan elden çıkan ses.

kulk genelde sıvıyı yutarken çıkan ses; kulk ettir- ğılk gibi bir ses çıkaracak tarzda

yutuvermek.

kurk: kurk kurk çaylak veya kuzgun sesini taklittir.

kurkura- guruldamak (mes. karın).

kurulda- guruldamak; içi kuruldayt karnı gurulduyor.

kuulda- uğuldamak, gürültü etmek.

kübüŋ veya kübüŋ-şıbıŋ fısıldaşma, fısıltı.

kübüŋdö- yavaş konuşmak, fısıldamak.

kübür fısıltı.

kübürö- fısıldamak, fısıltı ile konuşmak, mırıldanmak (başkalarının duymasını

istemediği için).

küldürö- gürlemek, gümbürdemek, güldürdemek.

kümp güm.

küŋk boğuk sesi taklittir.

küpüldö- gürültü yapmak, gürlemek.

kürkürö- 1. gürlemek, gürültü yapmak; 2. horuldanmak (domuz hakk.).

kürpüldö- gürlemek, ses çıkararak kaynamak, çağlamak (su için).

kürs kesik ve keskin sesi taklittir (mes. kesik kesik öksürme, keskin kamçı

darbesi).

kürt kıtırtıyı taklitti; kürt kürt kıtır kıtır.

kürtüldö- kıtırdamak.

kürügüü, kürüügüü gürültü.

Page 92: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

83

kürüldö- çağlamak, gürlemek, (hızlı akan büyük ırmak hakk.).

küş: küş-küş şiddetli vuruşlar sırasında insanın çıkardığı ses.

kütür kıtırtı (mes. at arpa çiğnerken).

küüldö- uğuldamak.

lap: lap-lap bas- ağır ve lap diye basmak (büyük ayaklı insan ve varlıklar hakk.).

mış pist.

mıyoo miyavlama.

miyoolo- miyavlamak.

möörö- böğürmek (inek hakk.).

orğu- fışkırmak, (su, kan, kusmak hakk.).

oşkur- atların ürktüğü zaman ses çıkarması.

ökür- yaygara koparmak, acı acı ağlamak, böğürmek.

ökürük böğürme, bağırış, hıçkırma, acı acı ağlama (başlıca ölü bulunan yahut ölü

çıkan akrabanın evine yaklaşırken).

öŋgürö- 1. yüksek sesle böğürmek (mes. öküz); 2. hüngürdemek, feryat etmek

(genelde erkek için kalın sesle ağlama, hüngür hüngür ağlama).

öş sığır hayvanına haykırma, horrr.

patır: tatır-patır tüfek sesini taklit için kullanılan söz, takır takır.

sop öküzleri yürütmek için kullanılan nida.

şabır hışırtı, hışıltı (mes. kamış ya da uzun otlar arasında giden atın, insanın

çıkardığı ses).

şabıra- hışırdamak.

şaġıra- çınlamak, tınlamak (mes. demir paranın çıkardığı ses).

şak: başına şak dey tüştü (bir şey) başına şak diye düştü.

şakılda- 1. çağlamak, şakıldap kayna- fokur fokur kaynamak; 2. mes. kurdun

dişlerini takırdatması.

şaldır: şaldır-küldür çıngırdayan, çıngırakları bulunan (mes. birkaç anahtar).

şalp ıslak yere, suya basmaktan hasıl olan sesi taklittir, şap şap.

şaŋgıra- mes. zil sesi.

şaŋk: şaŋk etip kül- etrafı çınlatarak gülmek; şaŋk-şuŋk sesin yüksek çıkması.

şaŋkılda- yüksek sesle konuşmak, gülmek.

şaŋşı-: şaŋşıp süylö- yüksek sesle ve güzel konuşmak.

Page 93: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

84

şapalakta- ıslak yere yahut birikmiş suya “şap şap” diye basmak.

şar bir kere olan hızlı, çağlayan akıntı (mes. dalganın kayaya çarpması veya kovadan

şar diye suyun dökülmesi).

şarak ansızın meydana gelen hareket, çıkan ses; şarak dep tereze açıldı pencere

hışırtıyla açıldı.

şarakta- fokurdamak (mes. çay) ya da gülmek; şaraktap küldü kahkahayla güldü.

şarılda- şarıldamak.

şarp şiddetli ve keskin vuruşu taklittir; şarp şarp et- şiddetle vurmak, çarpmak

(mes. dalga).

şarpılda- şiddetle vurmak, çarpmak (su hakk.); hışırdamak.

şartılda- 1. çatırdatmak; 2. bir işi çabuk ve çeviklikle yapmak; atka şartıldap min-

ata çabucak binmek.

şatır: şatır-şutur çatırtı, patırtı.

şatıra-: şatıra-şatman kül- şen bir gülüşle gülmek.

şıbırġakta- hışıldamak, (yağmur) çisil çisil yağmak.

şıbırtta- hışırdatmak, hışıldamak (mes. kurumuş otlar ya da kumaşın çıkardığı ses).

şıkılıkta- kıs kıs gülmek (kızlar hakk.).

şıldıra- şırıldamak, hışıldamak, hışırdamak.

şılp: şılp et- bütün ağırlığıyla düşmek; ıslak bir yere, su birikintisine basmak.

şılpılda- şılp şılp gibi bir ses çıkarmak (mes. ayakkabı içine giren su hakk.).

şıŋır: şıŋır et- şıngır, madeni ses çıkarmak (mes. demir para).

şıŋk: şıŋk şıŋk kül- ince ve biraz alçak sesle gülmek.

şıpılda- 1. ıslık sesi çıkarmak (mes. havada sallanan çubuk); 2. hızlıca ve çevik

hareket etmek.

şıpşın- dudaklarını şapırdatmak (sık sık hayret, memnuniyetsizlik, beğenmeme,

teessüf alâmeti olmak üzere).

şırıkta- şakırdamak.

şırılda- şırıldamak, çok büyük ya da çok küçük olmayan suyun akması (mes.

çeşmeden akan su).

şırtılda- hışırdamak.

şıtıra- hışırdamak (mes. yeni kağıt paranın çıkardığı ses).

şolokto- hıçkırmak.

Page 94: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

85

şoodura- hışıldamak (ipek kumaş için).

şorkura- höpürdetmek, çorbayı, çayı höpürdeterek içmek.

şorulda- ince bir şekilde dökülen sıvının çıkardığı ses (mes. borudan dökülen su).

şoruldat- höpürdetmek.

şurulda- suyun dar bir yerden akmasından çıkan ses (mes. ark içinden).

şuu fısıltıyı, burundan sık sık nefes alırken çıkan sesi taklittir.

şuudura- hışıldamak (mes. ağaç yapraklarının rüzgarda çıkardığı ses).

şuulda- hışıltı yapmak (rüzgar ve ağaçlar hakk.).

tak ata bağırış (dur anlamında).

takılda- takırtı yapmak, takırdamak.

takıldat- takırtı yapmak; kapıyı çalmak.

tamşan- bir şeyin tadına bakarken, hayretten veya imrenmeden dolayı çıkarılan ses.

tapır: tapır tapır şiddetli ayak patırtısını taklit, patır patır.

tark çatırtıyı, kesik ve keskin sesi taklittir; birdenbire kötü konuşmak ya da hoş

olmayan şekilde gülmek.

tars: tars et- güm, pat (genelde tüfek sesi); ağır bir şeyin düşmesi.

tatay korku, dehşet ifade eden nida (başlıca kadınlar arasında); o tatay vay başıma

gelenler.

tıbır: tıbır tıbır camġır tıbırayt tıpır tıpır yağmur yağıyor.

tıkılda- kesik kesik ve sık sık tıkırtı yapmak.

tıkır tıkırdama.

tırılda- daha çok kesik olmayan, sürekli matkap sesi, tırrr.

tırsılda- tıkırdamak (mes. yağmurun cama vurması).

tıtala- tırmalamak.

tıtır: tıtır-patır veya tıtır-tatır veya tıtır-çatır çatırtı patırtı.

tıtıra- matkap gibi bir şeyin çıkardığı ses (tırrr).

tokulda- boğuk takırtı çıkarmak (mes. ağaç bir nesneyle diğer bir ağaç nesneye

vururken; mes. ağaçkakanın çıkardığı ses).

top: top etip tüştü pat diye düştü (yuvarlak bir şeyin düşmesi).

topur: topur-topur birçok ayak patırtısının taklidi.

Tors: tors ettire çaptı ucu yuvarlak bir şeyle vurmak (her şeye).

tuk: tak-tuk tak tuk.

Page 95: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

86

türs: türs dey tüştü pat diye düştü.

türsül ayak patırtısı.

uŋşu- ulumak, hazin ve sürekli ses çıkarmak.

uu: uu-çuu hay huy, gürültü patırtı, arbede.

üf of (sıkıntı veya kederden iç çekme nidası).

üŋküldö- ağzını açmadan boğuk ses çıkarmak.

üŋüldö- boğuk ve hazin bir sesle ağlamak.

ürüldö- hırlamak, homurdanmak (mes. daha çok büyük köpek için).

üş derin ve ağır iç çekmek sesini taklittir, ah, of.

üylö- üflemek, nefes vermek.

üyörlön- şarıldamak, kaynamak (coşkun sel hakk.).

zaŋılda- çınlayan ve tiz ses çıkarma.

zaŋk: zaŋk et- tınlamak, çınlamak; apamdın ünü zaŋk etti annemin sesi net

duyuldu.

zıŋ: zıŋ et- çınlamak.

zıŋgıra- 1. kurularak ve yeknesak bir tarzda, yarım sesle bir hava tutturmak; 2.

çınlamak, tınlamak.

zıp: zıp zıp kanat sallama, genelde atlama sesini taklittir, zıp diye atlamak.

Görünüş taklidi olan taklidî sözler

aŋıray- ağzı açık kalmak; eşikti aŋırayıp açtı kapıyı sonuna kadar açtı.

bacılda- boş ve manasız söz söylemek, durmadan ve yüksek sesle çok konuşmak.

bacıray- (çiçek, insan gözü için) güzel bir şekilde açılmak; bacırayıp kara- büyük

gözleriyle güzel bakmak.

badılda- dırdırlanmak.

badıraŋda- canlı ve şen olmak.

baġcaŋda- neşeli, keyifli bir halde bulunmak (iri yarı, yakası açık şekildeki insanın

neşeli davranışları).

bakılda- (insan, teke için) yüksek sesle konuşmak; bakıldaġan tekeni suu

keçkende körörmün kibirlenen tekeyi suyu geçerken görürüm.

baldıra- anlaşılmaz bir tarzda konuşmak.

Page 96: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

87

balkı- bılkımak, erimek.

balpalakta- ağır ve çolpa bir surette hareket etmek (ağır ve şişman adam veya gayet

bol giysi veya ayakkabı giymiş olan kimse hakk.).

bark-bark yüksek ve hükmeden bir sesle konuşmak.

bartılda- hiç kimseden çekinmeden konuşmak ve davranmak.

bat hızlıca, çabuk.

baypaŋda- sallana sallana yürümek.

bertin- bertmek, incinmek.

bezilde- 1. memnuniyetsizlik karşısında dırdırlanmak; 2. çok hızlı şekilde gitmek,

yürümek (at, araba, insan için).

bıcıra- küçük ve çok sayıda olmak (mes. karınca, halk, topluluk), kaynamak.

bıkılda- 1. kaynamak, sessizce kaynamak; 2. içinden ağlamak.

bılk: bılk etpey turdum kımıldamadan durdum; bılk dey tüştü birden kımıldadı.

bılkı: bılkı-bılkı 1. titreyen, dalgalanan, sallanan, cıvık cıvık (bataklık için); 2. bıngıl

bıngıl (kilolu kadın için).

bılkılda- silkinmek, titremek (mes. bataklık hakk.).

bırbıŋda- (yüz) ağlamaklı, buruşmuş şekilde olmak (sürekli yapılan hareket için).

bırbıy- ağlamaklı, buruşmuş şekilde bulunmak (yüz hakk.) (bir seferlik hareket için).

bolk: bolk et- hoplamak (genelde yürek için); cürögü bolk ete tüştü korkudan

yüreği hoplamak.

borkulda- şişman kimsenin titreyerek, sarsılarak gülmesi, ağlaması veya atla

gitmesi.

bolpoŋdo- hareketlerinde deve, kocamana, şişmana benzemek, kaba hareket.

boltulda- deprenmek, oynamak (yumuşak, fakat tüysüz nesne hakk.).

bolukşu- gevşemek, tatlı bir rehavet duymak, rahatlamak, mayışmak.

borsoŋdo- tombul çocuğun tatlı hareketleri için söylenir (küçük çocuk için).

bulçuŋda- bütün ağzı doldurarak çiğnemek.

bulkulda- küskünlüğü belli eden hareketler yapmak.

bulkun- kurtulmaya çalışmak, (bağlı hayvan veya kavgaya yeltenip de başkalarınca

tutulan insanın hareketi).

bulkuy- iri yarı kimsenin heybetli oturuşu (genelde pehlivan için).

bult: bult ber- fırlamak, ürkerek bir yana atılmak, sıvışmak.

Page 97: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

88

burda- hayvanın bir şeyi kapıp kaçması, insanın ağzına büyük lokmalar doldurması.

burgut- (atı) toz çıkararak koşturmak, dört nala koşturmak.

burkulda- sinirli sinirli konuşmak, gürlemek.

burkura- 1. buram buram çıkmak, yükselmek (duman, toz hakk.); 2. sızlanıp

ağlamak.

burulda- duman, tütün için buram buram yükselmek.

bücüŋdö- 1. hareketlerinde kıvrılmışa, kamburlaşmışa benzemek (kocakarı ve

ihtiyar hakk.); 2. dalkavukluk etme, yerlere eğilip el etek öpme.

bücürö- 1. kamburlaşmak, bükülmek, bücürleşmek; 2. kendisinin eğilip bükülmesi.

bücüröŋdö- tereddütle, korkarak basmak (mes. yalınayak insan taş üzerine).

bücüy- kıvrılmış, büzülmüş şekilde bulunmak (mes. saklanmış tavşan).

büdüröy- çocukların yüzünde küçük kabarcıklar çıkması, isilik, pıtır.

bükçüŋdö-, büküröŋdö- hareketlerinde kamburlaşmışa benzemek, kamburlaşmak.

bükçüy- kamburlaşmış şekilde bulunmak.

bülk: bülk et- sesini çıkarmayıp dudak bükmek (söyleyemediği bir durumda).

cabıra- çene çalmak.

cacılda- çen çen konuşmak.

calbıra- 1. dalgalanmak, sallanmak, titremek; 2. yalvarır gibi bir şekilde, durumda

olmak.

calcılda- çok güzel gözlü birinin anlamlı bakışı.

caldıra- ağzı açık kalmak, sessiz baka kalmak (korku ve hayretten).

calp: calp etip ansızın, birdenbire (yanan otun aşağıya doğru sönmesi ve oturması

için).

calt çabuk hareketi, ürküten ani faaliyeti ifade eden taklidî sözdür.

cark beklenilmeden peyda olan ani parıltıyı, ışığı ifade eden sözdür.

cebire- dırlanmak, çene çalmak.

celp: celp degiz hafifçe dalgalandırmak, sallamak.

celpilde- sabırsız olmak, hafif davranmak.

celpin- silkinmek, çırpınmak.

celt: bütkön boyu celt etti bütün vücudu ürperdi, titredi.

cılt göz açıp kapayıncaya kadar, ansızın yapılan hareketi ifade eden taklidî sözdür

(genelde sönüp yanan şeyler için, mes. yıldız).

Page 98: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

89

cobura- anlamsız ve çok konuşmak.

coġcoŋdo- yüksek, uzun adamın yaptığı gibi hareket yapmak, başını silkmek, başını

ve gövdesini silkmek ( deve, devekuşu, leylek hakk.).

cörmölö- emeklemek, tırmanmak, yırmanmak.

culkulda- ani, keskin ve atik hareketler yapmak.

culkun- çırpınmak, kurtulmak için çalışmak (saldırısı engellenmiş bir kişinin

hareketi).

çadıraŋda- genelde göbekli kimsenin hareketleri.

çaŋkılda- 1. bağırıp çağırmak (ince sesli çocuk, kadın hakk.); 2. acı sesle havlamak

(ince sesli köpek hakk.).

çartılda- biraz ışık ve ses çıkararak yanmak (mes. odun, şimşek).

çıpılda-, şıpılda- rahat oturmayıp hoplamak, zıplamak.

çıtıra- bir şeyin içine sığmayacak derecede dolmak; kostyumu çıtırap çıġıptır

elbisesi sığmıyor.

çort kesik ve anî hareketi taklit sözü.

daŋkılda- iri yarı bir kimsenin, kimseye aldırmadan yaptığı hareketler ve söylediği

sözler (kültürsüz olduğunu anlatır).

dirilde- (yaprak rüzgardan) titremek.

dirkire- 1. şiddetli bir akıntı (mes. kan, diril diril); 2. bir şeyden kaçmak (mes. üvey

babadan).

dirt: kan dirt dey tüştü kan (aşağıya doğru) sıçradı.

döödürö- dangır dungur konuşmak, saçmalamak.

düŋküldö- sinirli hareketlerin yapılması (sinirini sözle değil hareketle belli etme).

dür: koy dür dey tüştü koyunlar ürktüler ve birden kütle halinde bir yana atıldılar.

dürs: dürs-dürs uruş birbirini pataklamak.

eŋgire- beklenmedik bir durum veya söz karşısında insanın şaşakalması, şaşırmış bir

durumda bulunmak.

kacıldak dırlanma

kacıldaş- birbiriyle ağız kavgası yapmak

kakır- balgam çıkarmak, kansırmak

kakşa- bir şeyi yüz kere, çok kere söylemek.

kalcıra- saçmalamak.

Page 99: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

90

kalç titremeyi ifade eden taklidî söz; muundarı kalç kalç eklemleri tiril tiril titriyor

(mes. korkudan).

kalçılda- (soğuktan, korkudan) titremek

kalk: kalk et- hafif bir şeyin su üzerinde yüzmesi (mes. top, tahta parçası).

kaŋk: kaŋk dedire sal- tokat atmak, şiddetlice vurmak

karp kurp anî hareketi anlatır, birdenbire.

kekir- geğirmek.

keŋk genelde bir kimsenin yüzüne vurmak için kullanılır.

keŋkilde- genelde burnunda sorunu olan kişinin konuşması, burnundan konuşmak.

kıcılda- kabarmak, köpürmek (bozulan ayran, reçel gibi sıvı gıdalar için); cürögüm

kıcıldayt midem kaynıyor.

kılıktan- kırıtmak, nazlanmak (kadın için).

kılk: kılk et- yutmanın bir şekli (mes. kımız, ayran içerken yavaş bir sesle yutmak).

kılkılda- çok sayıda olan şeylerin (mes. ordu) dalgalanır şekilde yürümesi.

kılt anî bir hareketi ifade eden taklidî söz; kün uyasına kılt etti güneş yuvasına

dalıverdi.

kıp: kıp etip veya kıp dep dakikasında, ansızın.

kıpçı- çimdiklemek, sıkıştırmak.

kıtıġıla- gıdıklamak.

kıyt anîden küsme.

kiŋkilde- burnunda sorunu olan bir kimsenin konuşması.

kors azarlar ve karşısındakinin konuşmasını kesecek, bastıracak şekilde konuşmak.

kölküldö- akıntısız suyun çok yavaş hareket etmesi, yavaş dalgalanması.

köyköl- ağır akmak (koyu, pıhtılaşmış bir şey hakk.).

kacıŋ-kucuŋ çekişme, ağız kavgası, sövüşme.

kuduŋ: kuduŋ-kuduŋ etip süyünüp ketti aşırı derecede sevindi.

kuduŋda- çok sevinince gösterilen yüz ifadesi.

kukulda- bağırmak (kaz hakk.).

kulcukta- (omuzlarını oynatarak) nazlanmak, kırıtmak.

kulcuŋda- kırılıp büzülmek, kırıtmak.

kulcuy- somurtmak.

kuldura- mırıldanmak, anlaşılmayan bir dille konuşmak, çocukça kekelemek.

Page 100: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

91

kulkulda- sıvıyı ses çıkararak (gulk gulk) sürekli içmek.

kult anî ve göz açıp kapayıncaya kadar cereyan etmiş bir hareketi ifade eden söz

(genelde tavşan, sıçan gibi deliğe girenler için); kult etip dakikasında, anında.

kultuŋda- içten bir sevinç duymak, içten bir şey düşünerek kıs kıs gülmek (genelde

düşmanlarının başına gelen kötülüğe sevinçten).

kupşuŋda- sinsi sinsi hareket etmek, gizlice bir şeyler yapmak.

kuucuŋda- genelde kurnazlık edasıyla konuşan ya da davranan yaşlı adamı anlatır.

kücüldö- hararetlice, hiddetle söylemek, sövmek.

külk: külk-külk etip cötöldüm kesik kesik öksürdüm.

kültüldö- titremek (şişman kimsenin sarkık, yumuşak vücut kısımları hakk.).

külüŋ: külüŋ-külüŋ et- neşelice gülümsemek.

küŋgürö- boğuk sesler çıkarmak.

küŋküldö- mırıldanmak.

küŋküldök mızmız (kadın için).

küŋürt: küŋürt süylö- 1. anlaşılmaz bir tarzda konuşmak; 2. ima ile konuşmak.

kürküldö- boğuk bir şekilde öksürmek.

kürsüldö- mesela bir kürekle bir yerden ses çıkararak bir şey yapmak ya da yüksek

sesle birine çıkışmak.

kürsün- iç çekmek.

kürsüŋdö- hareketlerinde gayet şişmana benzemek.

küşüldö- şiddetli vuruş sırasında insanın ses çıkarması.

lıkılda- dolu olmak, kaynaşmak (mes. insan).

lıp: lıp-lıp hareketin çok çevik, şıp diye yapılması; lıp kirip keldi ansızın geliverdi.

lıpılda- becerikli ve çabuk hareketler yapmak.

lokulda-, löküldö- sövüp sayarak üzerine atılmak (şişman adam hakk.).

lukulda- zonklamak (ağrı hakk.); caram lukuldap turat yaram zonkluyor.

maġdıra- tam bir rahatlık içinde bulunmak, keyif çekmek, hoş bir uyuşukluk

hissetmek, bir parça uyuklamak, mayışmak.

maŋkalan- burnunda sorunu olan kişinin konuşması.

mekiren- 1. ağzını açmadan yavaşça melemek (anasının yanına varmak isteyen kuzu

hakk.); 2. ağzını açmadan, halinden memnun bir surette, yavaşça gülmek (insan

hakk.).

Page 101: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

92

mıçkı- mıncıklamak, (elle)sıkmak, (pençe ile) kapmak.

mılcıy- kırıtarak gülmek.

mılk bıngıl bıngıl (mes. şişman kişi hareket edince etlerinin sallanması).

mıŋkılda- burnundan konuşmak, açıkça söyleyemediği şeyleri kendi kendine

konuşmak.

mırıŋda- bir şeyden memnun olunmadığı zaman ağlamaklı konuşmak (mes. çocuk

darılınca).

mizildet- mis gibi, tertemiz yapmak.

moltoŋdo- kısa ve yumru bir şeyin hareketi (mes. kısa saçın sallanması).

mostoy- somurtmak.

moturay- tombul ve sevimli olmak (çocuk hakk.).

möltürö- 1. parıltı ile hafifçe titremek, duru ve temiz bir şekilde parlamak (genelde

su, damla için); 2. mec. çok güzel olmak (kız için).

mölüy- yalvararak, rica ederek bakmak, melül melül bakmak.

mukaktan- kekelemek, duraklamak, söz bulamamak, şaşırmak.

murçuy- somurtmak, (memnuniyetsizlik ifade ederek) dudak bükmek.

mülcü- kemirmek.

mültüldö- gizlice, sinsice hareket etmek.

mürt ansızın olan şey; cıġılġan cerde mürt ölüptür düştüğü yerde aniden ölmüş.

naalı- inlemek, şikayet etmek, mızmızlanmak.

obdul- bir şey yapamamak ama yapmaya yeltenmek.

oçoy- hantal ve kalın bir şekilde durmak.

oduraŋda- kaba bir şekilde konuşmak ve hareket etmek.

oloŋdo- tek gözlü şeklinde bulunmak, tek gözle yan bakmak.

oluray- (insan) bir şeye kızdığı zaman öfkeyle, hiddetle yan bakmak.

onto- inlemek.

ontolo- sürekli inlemek.

oŋuraŋda- söverek, hiddetle ve şiddetle saldırmak.

oona- ağnamak, debelenmek (eşek, at hakk.).

ooŋkura- bir parça yana yatmak.

opoyt- kabarık, çıkık bir surette koymak (kocaman bir nesne, genelde çıkın, bohça

büyük yapılınca).

Page 102: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

93

orkoy- kambur şeklinde çıkık durmak, sivrilip çıkık durmak.

ormoŋdo- burnu büyük bir insanın kabaca konuşması ya da hareketi.

ormoy- burnu büyük insanın somurtarak durması.

orsoŋdo- hareketlerinde üst dişleri çıkık duran kimseye benzemek ya da üst dişleri

çıkık olan kimsenin konuşması ya da gülmesi.

orsoy- öne doğru çıkık durmak, sivrilip çıkık durmak (mes. üst dişler, kaya).

oydolo- hoppalık etmek, rahat duramamak, sabırsızlanmak (çocuk, insan).

küröŋdö- hızlı koşmak, sekmek (öküz, inek hakk.).

ökçöŋdö- kambur kişinin yürümesi ya da bir şeyden gizlenmek için kamburlaşarak

yürümek.

öŋköndö- eğilerek, bükülerek, gizlenerek yürümek.

öŋköy- öne doğru eğilmek.

öŋüt saklanarak yanaşma, izinden yürüme.

öpöŋ: öpöŋ-öpöŋ seğirtmeyi anlatan taklidî söz.

örü- yukarı tırmanmak (mes. dağın yamacına).

ötöktö- şiddetli akışla akmak (genelde kan, su için).

özölön- feryat etmek, hıçkırarak ağlamak.

özöörü- açlıktan bayılacak hale gelmek, halsiz duruma düşmek.

pay: pay pay pay vay vay vay (hayret yahut memnuniyetsizlik haykırışı); pay pay

pay kündün ısıġın kara vay vay vay havanın sıcaklığına bak.

salpılda- derli toplu olmayan, orasından burasından bir şeyler sarkan kişinin

koşması.

salpalaŋda- ağır, biçimsizce hareket etmek (mesela puhunun uçuşu).

salpaŋda- bir şeyleri sarkmış, fakir kimsenin hareketi.

samparla-: samparlap kar tüşüp turat lapa lapa kar yağıyor.

sampay- genelde büyük göbekli ve karnı öne çıkık durmak ya da büyük çıkın.

samsaala- oradan buradan birşeyleri sarkıp durmak.

samtır: samtır-sumtur yırtık pırtık, pare pare olmuş.

sebeŋde- saçlarını oynatarak sıçramak, sekmek (küçük kızlar için).

seldey- donakalmak, çok şaşırmaktan dolayı bakakalmak.

selt işin anîliğini ifade eden taklidî söz; selt et- irkilmek.

sendel- sendelemek, yalpalayarak yürümek (yorgunluk veya sarhoşluktan).

Page 103: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

94

sendirekte- adımlarını zor atarak yürümek (mes. hastalıktan yeni kalkmış adam).

serbeŋde- kısa saçlı ve kısa yeleli varlıkların koşması, onların koşarkenki görünüşü

(küçük kızlar ya da küçük taylar hakk.).

serbey- çok küçük veya güç görünür olmak, zor gözükmek (herhangi bir küçük

nesne hakk.).

sereŋde- sıçrayarak koşmak (çocuk, tavşan hakk.).

serey- tek başına sivrilip durmak.

soksokto- seke seke koşmak, seksek.

soksoŋdo- seke seke koşmak (külâhtan, saçtan dolayı başı sivri veya kendisi uzun

kimse hakk.).

soksoy- sivrilip durmak, öne doğru çıkık durmak.

soroġoy sivrilip, dikilip duran, uzun boylu ve ince olan.

soroŋ: soroŋ et- ansızın yükselmek.

soroŋdo- yukarıya doğru sürekli hareket.

sölbürö- genelde giysi için vücuda uymaması, geniş ve uzun olması.

sölpöŋdö- atı yeldirerek gelmek (kötü giyinmiş ve ata binmiş adam hakk.).

surdan- somurtmak.

sülküldö- 1. seri hareketler yapmak, süzülerek gitmek (iyi yorga hakk.); 2. bazı

azalarını güzel ve kırıtarak oynatmak.

süyröŋdö- eteklerini sürükleyerek yürümek.

şalakta- gevşemeden dolayı nesne ya da insanın sarkık şekilde durması (mes. kırık

kolun, sarhoş insanın, gevşemiş kapı kolunun duruşu).

şalay- takattan düşerek sallanmak (mes. kırılmış aza hakk.).

şalday- bitkin bir halde bulunmak, gevşemek, kuvvetten düşmek.

şalkılda- gevşek bir şeyin sürekli hareketi.

şap: şap etip ansızın, şıp diye, dakikasında.

şapa: şapa-şup çabucak, çeviklikle; şap şup.

şapılda- becerikli ve çevik hareket etmek.

şart keskin hareketi taklittir; şart tura kaldı süratle ayağa kalktı.

şarta: şarta-şurt çabucak, acelelikle.

şılk dik olan bir nesnenin hızla yana düşmesi (mes. insan başı, baltanın başı).

şılkılda- 1. oynamak, sallanmak (mes. iyi çakılmamış at nalı); 2. gevşemek,

Page 104: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

95

sölpümek.

şılkıy- gayet gevşemiş bir durumda bulunmak veya hayal kırıklığına uğramış, dileği

yerine gelmemiş insanın duruşu (depresif duruş).

şıp çeviklikle, hızlıca, birdenbire; kolun şıp etip tartıp aldı elini birden, şıp diye

çekti.

şır: şır ayda çabuk ve doğruca sürmek.

şırbıŋda- hareketlerinde kuru, zayıf adamı andırmak.

şırp: şırp etken can cok hiçbir hayat eseri yok; şırp etken dobuş cok çıt çıkmıyor,

tam bir sükûnet; şırp aldırbay kirip keldi çıt çıkarmadan girdi.

şodoŋdo- uzun boylu kişi kendisi için kolu, paçası kısa giysi giydiğinde onun

yürüyüşü veya kadın kısa etek giydiğinde onun hareketi.

şoŋşoy- yukarıya doğru sivrilip durmak.

şuŋkuy- sivrilip durmak, koni şeklinde durmak (mes. kalpak, sivri dağ, çatı).

şuştuy- kama veya sivri uçlu bir nesne şeklinde bulunmak; şuştuyġan sakal sivri

sakal.

şüdüŋdö- ufak ufak adımlar atarak hızlı yürümek (başlıca öküz, inek hakk.).

talpın- çırpınmak, kurtulmaya çalışmak, dalbınmak (mes. çocuğun yürümeye

çalışması, kuşun uçmaya çalışması).

taltakta- bacaklarını geniş açarak yürümek.

tam: tam tam veya tam tum yeni yürümeye başlayan çocuğun korkak adımları.

tampaŋda- biçimsizce hareket etmek.

tampay- biçimsizce şişman olmak.

tamtaŋda- düşe kalka yürümek (çocuk için); sarhoş kişinin düzensiz yürümesi.

tamtay- fakirce ve örselenmiş kılıkta bulunmak.

tarpaŋda- ağır ve biçimsizce hareket etmek, yürümek.

tarsılda- tüfeğin sürekli atılması.

tartalaŋda- biçimsizce hareket etmek, yürümek (ince ve uzun boylu kimse hakk.).

tartay- kuru ve uzun kılıkta bulunmak, uzamak (mes. birden büyüyen çocuk).

tasıraŋda- başı saçsız, pürüzsüz, yüzü pürüzsüz olan kimsenin yaptığı hareket.

teltirekte- ayakları dolanarak yürümek (çok yorgun veya sarhoş adam hakk.).

teŋireŋde- kısa ve yukarı kalkık burunlu kimsenin hareketleri, konuşması.

teŋkey- kendini beğenmiş, burnu havalı bir şekilde yürümek.

Page 105: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

96

tepireŋde- hareket etmek (küçük ve sıska hakk.).

teytey- biçimsizce yürümek; zayıf, biçimsiz kişinin hareketi.

tık: tık ele turup kaldı tıp diye duruverdi; tık tık cötöl- kesik kesik öksürmek.

tıkçıŋda- hareketlerinde tıknaza benzemek.

tıkçıy- küçük, şişmanca, tıknaz olmak (insan hakk.).

tıkıy- derli toplu, düzgün olmak.

tıŋkılda- bir başkasını beğenmediğinde, umursamadan küçümseyen hareketler

yapmak.

tıŋkıy- küçük ama şişman olmak.

tıntıy- 1. küçük olmak (insan hakk.); 2. küçük ve basık burunlu olmak.

tıp: tıp ele otura kalasıŋ şıp diye oturuveriyorsun, yürüsene.

tıray- apışmak, ayaklarını ve kollarını açmış şekilde oturmak, yatmak.

tırbıy- küçük, zayıf, cılız olmak.

tırp: tırp et- kımıldamak; tırp eterge küçü cok kımıldayacak hali yok.

tırpıra- çırpınmak, titremek.

tırs katı ve küçük nesnenin kopması, düşmesi (mes. düğme).

tırsıy- kabarık ve gergin olmak (mes. çok yemiş çocuğun karnı veya iyi dolmuş tane

hakk.); şişmek.

tırtaŋda- zayıf birinin bazı organlarının (mes. bacaklarının) çıplak gözükmesi.

tırtay- arık, kurumuş görünmek.

tız: tız et- cız etmek; cürögüm tız etti yüreğim cız etti.

tızılda- hızlıca koşturmak.

tikireŋde- dik dik bakmak.

tikirey- dikilmek, dikilip durmak.

tomolon- yuvarlamak, yukarıdan aşağıya doğru yuvarlamak.

tompoŋdo- ağır ve biçimsiz yürümek (kısa ve şişman kimse, küçük çocuk hakk.).

toŋkoŋdo- baş aşağı kıç yukarı durumda bulunmak, domalmak (mes. bir iş

yaparken).

toŋkoy- eğik bir şekilde durmak.

toŋuraŋda- şişman, tombul çocuğun emekleme hareketi.

topoŋdo- kah eğilerek, kah doğrularak hızlı yürümek (küçük çocuklar için).

topoy- hafifçe yukarıya doğru çıkık durmak.

Page 106: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

97

topulda- ayak sesi çıkarmak.

topura- bir yığın veya küme halinde yürümek.

toroy- ayaklarını biçimsiz uzatarak yan yatmak (insan, hayvan hakk.).

tostoy- 1. kabarık, şişkin olmak; 2. genelde gözün aşırı çıkık olması (mes. guatr

hastalığından).

tosuray- kabarık, şişkin durmak.

toypoŋ: toypoŋ-toypoŋ cügür- (çocuklar için) tıpış tıpış koşmak.

toypoŋdo- neşeli ve canlı hareketlerde bulunmak.

tozoŋ: tozoŋ-tozoŋ çaŋ çıġat buram buram toz yükseliyor.

töh vah (teessüf ifadesi için kullanılır).

tömpöy- kabarmak, şişmek (herhangi bir küçük nesne hakk.); bir şeyin tümsek

şeklinde bulunması.

tuayt tut şunu (köpeği kışkırtma).

tumuray- somurtmak, surat asmak, insanlardan kaçınır olmak.

tüksüy- tüylü gözükmek, tüylü yüzlü olmak.

tüntöy- sık ve karanlık olmak (orman hakk.); gölgeli olmak (bahçe hakk.).

türpülö- törpülemek (ağacı, deriyi, fakat madeni değil).

türsüldö- ayak patırtısı çıkarmak.

tüyröŋdö- dudak bükmek.

udurġu- (kütle, kalabalık hakk.) çırpınmak, üşüşmek, akın etmek.

uŋkulda- havlamak, ciyak ciyak bağırmak (köpek yavrusu hakk.).

uruy- kabarık durmak, içeriye doğru çıkık durmak, şişmek, kabarmak.

uula-: uulap-çuulap gürültü ve uğultu yaparak.

uulda-: uuldap-çuuldap yüksek sesle ağlayarak, hıçkırarak, endişe ile bağırarak.

üksöŋdö- 1. saçı, sakalı birbirine karışmak; 2. mec. kızgınlık ve hırsla atılmak (uzun

saçlı erkek hakk.).

üksöy- sarkık durmak (herhangi bir lifli nesne hakk.); tüyleri, saçları karışık ve

kalkık durmak.

üldürö- kuvvetsiz, gevşek, aciz olmak.

ülpüldö- pamuk gibi yumuşak olmak.

ülüröy- melül melül bakmak (yorgunluk, nefret ve beğenmemekten dolayı).

üŋüröy- 1. ağzı açık ve karanlık olmak (mes. mağara); 2. somurtmak (insan).

Page 107: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

98

üpsüy- sivrilip durmak (kıllı ve saçları karmakarışık olan hakk.).

ürpöŋdö- horozlanmış, hiddetlenmiş görünüşte bulunmak (saçlar dik olmalıdır).

ürpüy- horozlanmak, hırslanmak, kızmak.

üşkür- iç çekmek.

üşkürün- iç çekmek.

ütüröŋdö- hırslanmak, dövüşe karışmak, kızgınlıkla üzerine atılmak.

ütüröy- 1. somurtmak; 2. miskin, nahoş kıyafette bulunmak.

zaŋgıra- 1. yüksek ses çıkarmak; 2. azametli, heybetli olmak.

zaŋkay- göklere doğru yükselmek, gayet yüksek olmak.

zarılda- hızlı koşmak.

zer: zer uçur- fışkırmak (kuvvet, gayret hakk.).

zımıra- dosdoğru, aynı istikamette uçmak ya da koşmak, yürümek (araba, at, uçak).

zımırıl- kaçmaya başlamak, alabildiğine koşmak.

zıŋgıra- 1. kurularak ve yeknesak bir tarzda, yarım sesle bir hava tutturmak; 2.

çınlamak, tınlamak.

zıŋkılda- derli toplu bir şekilde yürümek.

zıŋkıy- sertleşmek, gayet sert ve pek olmak; düzenli, derli toplu olmak.

zıpılda- hareketin çabukluğunu ifade eden bir taklidî sözdür; hızlı gitmek.

zır: cürögüm zır dey tüştü, emçegim zır dey tüştü kötü bir şey olacağını hissettim.

zırılda- kötü bir şey olacağı hissinin sürekli olması.

zırkıra- 1. hızlı koşmak; 2. zonklamak, pek şiddetli ağrımak.

zırpılda-: cürök zırpıldayt kalp çarpıyor, kalp yerinden oynuyor.

ziŋkiy- yükselmek, göklere doğru çıkmak; katılaşmak, sertleşmek.

zirkilde- 1. titremek; 2. aşırı derecede hiddetlenmek, azgınlık yapmak, hiddet ve

gayretle hareket etmek.

zirkire- akmak, fışkırmak.

zolkoy- sağlam, endamlı ve yiğit kılıklı olmak.

zoŋkoŋdo- biçimsizce hareket etmek (kocaman nesne hakk.).

zoŋkoy- kocaman ve hantal olmak.

zoŋkulda- bağırmak, boğazı yırtılıncaya kadar haykırmak.

zuŋkuy- genelde bacakları uzun kimsenin yatış şekli; göklere doğru yükselmek;

yüksek bir tepe şeklinde yükselip durmak.

Page 108: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

99

zuula- 1. havayı yarıp geçen bir ses çıkarmak; 2. mec. hızlı koşmak, koşturmak.

zuulda- 1. aşırı derecede hızlı koşturmak; 2. havayı yarıp geçen bir ses çıkarmak.

züŋküy- iri yarı ve kuvvetli kişinin omuzlarını öne düşürerek, öne doğru eğilerek

oturması.

Yukarıda da görüldüğü gibi Türkçeyle Kırgızca arasında ses taklidi sözlerde

ortaklık daha çok iken, hareket taklidi sözlerde yok denecek kadar azdır. Bu nedenle

özellikle hareket taklidi sözlerin çevirisi oldukça güçlük yaratmaktadır. Biz de taklidî

sözleri Türkçede karşılığının olup olmaması bakımından gruplandırmaya çalıştık :

Türkçede karşılığı bulunan taklidî sözler

arkıra- (rüzgar, su, insan için) haykırmak, şiddetli bir şekilde hücum etmek,

gürlemek; katınım maġğa arkırap koyo berdi kadınım beni şiddetli şekilde

azarladı.

aykırık haykırış, bağırma.

balkı- bılkımak (ağızlarda), erimek.

bertin- bertmek (ağızlarda), incinmek.

bışılda- fışıldamak, sık sık burnundan solumak, boyuna burnunu çekmek.

borkulda- fokurdamak, bork bork (fokur fokur) diye ses çıkamak (mes. su

kaynarken veya kaynak sular, pınarlar için).

çak şak, şak şak, iki şeyin birbirine vurulmasından hasıl olan ses, çak çak.

çalpılda- suya basıdığında çıkan ses, şapıldamak (sürekli).

çart cart, cart diye ayrılmayı (kumaş, kağıt vs. için) gösteren taklidî söz.

çatıra- 1. çatırdamak, çatır çatır diye ses çıkarmak (mes. odun); 2. elin kuruyup

çatlaması.

çıcılda- cızıldamak, cızırdamak (mes. ateşe düşen yağ hakk.).

çıŋılda- çınlamak, acı acı bağırmak, bağırıp çağırmak.

çırt cırt, yırtılma sesini taklit etmeyi gösteren söz.

çırtılda- 1. çıtıt çıtır diye ses çıkarmak, çıtırdamak (mes. yanan odun); 2. gergin,

huzursuz, sinirli bir halde bulunmak.

çuulda- uğuldamak.

Page 109: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

100

dirilde- (yaprak rüzgardan) titremek.

duula- uğuldamak, gürültü yapmak.

duulda-, dubulda- uğuldamak, patırtı yapmak.

ıŋaala- ınga ınga diye bağırmak (çocuk).

ırılda-, ırkıra- hırlamak (köpek, kurt için).

ızılda- vızıldamak (sinek için).

kaçıra- gıcırdamak, kıtırdamak (mes. yağsız kapı, alet vs.).

kekir- geğirmek.

kert kertmek, odunu çinterken çıkan ses.

kıçıra- gıcırdamak.

kırçılda- gıcırdamak.

kırkıra- hırıldamak, hırıltı çıkarmak.

kırtılda- kıtırdamak, yüksek ses çıkarmak (mes. şeker çiğnerken).

kıtıġıla- gıdıklamak.

kıtır: kıtır kıtır kıtırtı, kıtırdama.

kıtıra- kıtırdamak.

kıykır- haykırmak, bağırmak.

kıykırık bağırış, haykırtı.

kişene- kişnemek.

korkura- horlamak.

korulda- 1. mesela ergenlik çağına gelen erkek çocuğun kalınlaşan sesi; 2.horlamak.

kurkura- guruldamak (mes. karın).

kurulda- guruldamak; içi kuruldayt karnı gurulduyor.

kuulda- uğuldamak, gürültü etmek.

küldürö- gürlemek, gümbürdemek, güldürdemek.

kümp güm.

kürügüü, kürüügüü gürültü.

kürüldö- çağlamak, gürlemek, (hızlı akan büyük ırmak hakk.).

kütür kütür kütür, kıtırtı (mes. at arpa çiğnerken).

küüldö- uğuldamak.

lap: lap-lap bas- lap lap basmak, ağır ve lap diye basmak (büyük ayaklı insan ve

varlıklar hakk.); lapa lapa kar yağıyor.

Page 110: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

101

mıyoo miyavlama.

miyoolo- miyavlamak.

möörö- böğürmek (inek hakk.).

oona- ağnamak, debelenmek (eşek, at hakk.).

pay: pay pay pay vay vay vay (hayret yahut memnuniyetsizlik haykırışı); pay pay

pay kündün ısıġın kara vay vay vay havanın sıcaklığına bak.

sendel- sendelemek, yalpalayarak yürümek (yorgunluk veya sarhoşluktan).

şak: başına şak dey tüştü (bir şey) başına şak diye düştü.

şalp ıslak yere, suya basmaktan hasıl olan sesi taklittir, şap şap.

şap: şap etip ansızın, şıp diye, dakikasında.

şapa: şapa-şup çabucak, çeviklikle; şap şup.

şar şar, bir kere olan hızlı, çağlayan akıntı (mes. dalganın kayaya çarpması veya

kovadan şar diye suyun dökülmesi).

şarılda- şarıldamak.

şıldıra- şırıldamak, hışıldamak, hışırdamak.

şıŋır: şıŋır et- şıngır, madenî ses çıkarmak (mes. demir para).

şıp çeviklikle, hızlıca, birdenbire; kolun şıp etip tartıp aldı elini birden, şıp diye

çekti.

şırılda- şırıldamak, çok büyük ya da çok küçük olmayan suyun akması (mes.

çeşmeden akan su).

takılda- takırtı yapmak, takırdamak.

talpın- dalbınmak, çırpınmak, kurtulmaya çalışmak (mes. çocuğun yürümeye

çalışması, kuşun uçmaya çalışması).

tıbır: tıbır tıbır camġır tıbırayt tıpır tıpır yağmur yağıyor.

tık: tık ele turup kaldı tıp diye duruverdi; tık tık cötöl- kesik kesik öksürmek.

tıkılda- kesik kesik ve sık sık tıkırtı yapmak.

tıkır tıkırdama.

tız: tız et- cız etmek; cürögüm tız etti yüreğim cız etti.

tuk: tak-tuk tak tuk.

türpülö- törpülemek (ağacı, deriyi, fakat madeni değil).

üf of (sıkıntı veya kederden iç çekme nidası).

üylö- üflemek, nefes vermek.

Page 111: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

102

zıp: zıp zıp kanat sallama, genelde atlama sesini taklittir; zıp diye atlamak.

Türkçede karşılığı bulunmayan taklidî sözler

aŋıray- ağzı açık kalmak; eşikti aŋırayıp açtı kapıyı sonuna kadar açtı.

bacılda- boş ve manasız söz söylemek, durmadan ve yüksek sesle çok konuşmak.

bacıray- (çiçek, insan gözü için) güzel bir şekilde açılmak; bacırayıp kara- büyük

gözleriyle güzel bakmak.

baçırat- çıtırdatmak.

badılda- dırdırlanmak.

badıraŋda- canlı ve şen olmak.

baġcaŋda- neşeli, keyifli bir halde bulunmak (iri yarı, yakası açık şekildeki insanın

neşeli davranışları.

bakılda- (insan, teke için) yüksek sesle konuşmak; bakıldaġan tekeni suu

keçkende körörmün kibirlenen tekeyi suyu geçerken görürüm.

baldıra- anlaşılmaz bir tarzda konuşmak.

balp lop (hamur, kaymak gibi yumuşak nesnelerin büyük bir kapla dökülmesi,

konulması sırasında çıkan ses).

balpalakta- ağır ve çolpa bir surette hareket etmek (ağır ve şişman adam veya gayet

bol giysi veya ayakkabı giymiş olan kimse hakk.).

balt sulu ve büyük bir parçanın yere düşmesinden oluşan ses (mes. karpuz, hamur).

bark-bark yüksek ve hükmeden bir sesle konuşmak.

barkıra- gürlemek (genelde çocuğun yüksek sesle ağlaması).

bartılda- hiç kimseden çekinmeden konuşmak ve davranmak.

bat hızlıca, çabuk.

baybayla- bay-bay diye bağırmak, haykırmak (hastalıktan).

baypaŋda- sallana sallana yürümek.

bezilde- 1. memnuniyetsizlik karşısında dırdırlanmak; 2. çok hızlı şekilde gitmek,

yürümek (at, araba, insan için).

bıcıra- küçük ve çok sayıda olmak (mes. karınca, halk, topluluk), kaynamak.

bıdıra- çatırdamak (mes. makineli tüfek ve tahıllar için).

bıkılda- 1. kaynamak, sessizce kaynamak; 2. içinden ağlamak.

Page 112: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

103

bılk: bılk etpey turdum kımıldamadan durdum; bılk dey tüştü birden kımıldadı.

bılkılda- silkinmek, titremek (mes. bataklık hakk.).

bırbıŋda- (yüz) ağlamaklı, buruşmuş şekilde olmak (sürekli yapılan hareket için).

bırbıy- (yüz) ağlamaklı, buruşmuş şekilde bulunmak (bir seferlik hareket için).

bırs: bırs etip külüp ciberdi su püfler gibi gülüverdi, püskürerek güldü.

bışkır- 1. atın bırs bırs diye ses çıkarması; geviş getiren hayvanların ağzındakini

püskürtmesi; 2. aniden püfleyerek gülmek (insan için).

borkulda- şişman kimsenin titreyerek, sarsılarak gülmesi, ağlaması veya atla

gitmesi.

bolpoŋdo- hareketlerinde deve, kocamana, şişmana benzemek, kaba hareket.

boltulda- deprenmek, oynamak (yumuşak, fakat tüysüz nesne hakk.).

borsoŋdo- tombul çocuğun tatlı hareketleri için söylenir (küçük çocuk için).

bukulda- kesik kesik ve yavaş sesler çıkarmak,(içten ağlama sırasında çıkarılan ses).

bulçuŋda- bütün ağzı doldurarak çiğnemek.

bulkulda- küskünlüğü belli eden hareketler yapmak.

bulkun- kurtulmaya çalışmak, (bağlı hayvan veya kavgaya yeltenip de başkalarınca

tutulan insanın hareketi).

bulkuy- iri yarı kimsenin heybetli oturuşu (genelde pehlivan için).

bult: bult ber- fırlamak, ürkerek bir yana atılmak, sıvışmak.

burda- hayvanın bir şeyi kapıp kaçması, insanın ağzına büyük lokmalar doldurması.

burgut- (atı) toz çıkararak koşturmak, dört nala koşturmak.

burkulda- sinirli sinirli konuşmak, gürlemek.

burkura- 1. buram buram çıkmak, yükselmek (duman, toz hakk.); 2. sızlanıp

ağlamak.

burtulda- (yumuşak toprak, kalın toz için) basılınca çıkan ses.

bücüŋdö- 1. hareketlerinde kıvrılmışa, kamburlaşmışa benzemek (kocakarı ve

ihtiyar hakk.); 2. dalkavukluk etme, yerlere eğilip el etek öpme.

bücüröŋdö- tereddütle, korkarak basmak (mes. yalınayak insan taş üzerine).

bücüy- kıvrılmış, büzülmüş şekilde bulunmak (mes. saklanmış tavşan).

büdüröy- çocukların yüzünde küçük kabarcıklar çıkması, isilik, pıtır.

bükçüŋdö-, büküröŋdö- hareketlerinde kamburlaşmışa benzemek, kamburlaşmak.

bükçüy- kamburlaşmış şekilde bulunmak.

Page 113: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

104

bülk: bülk et- sesini çıkarmayıp dudak bükmek (söyleyemediği bir durumda).

cabıra- çene çalmak.

calbıra- 1. dalgalanmak, sallanmak, titremek; 2. yalvarır gibi bir şekilde, durumda

olmak.

calcılda- çok güzel gözlü birinin anlamlı bakışı.

caldıra- ağzı açık kalmak, sessiz baka kalmak (korku ve hayretten).

calp: calp etip ansızın, birdenbire (yanan otun aşağıya doğru sönmesi ve oturması

için).

calt çabuk hareketi, ürküten anî faaliyeti ifade eden taklidî sözdür.

caŋır- çınlamak, yankılanmak (yankı hakk.).

cark beklenilmeden peyda olan anî parıltıyı, ışığı ifade eden taklidî söz.

cebire- dırlanmak, çene çalmak.

celp: celp degiz hafifçe dalgalandırmak, sallamak.

celpilde- sabırsız olmak, hafif davranmak.

celt: bütkön boyu celt etti bütün vücudu ürperdi, titredi.

cılt göz açıp kapayıncaya kadar, ansızın yapılan hareketi ifade eden taklidî sözdür

(genelde sönüp yanan şeyler için, mes. yıldız).

cobura- anlamsız ve çok konuşmak.

coġcoŋdo- yüksek, uzun adamın yaptığı gibi hareket yapmak, başını silkmek, başını

ve gövdesini silkmek ( deve, devekuşu, leylek hakk.).

cörmölö- emeklemek, tırmanmak, yırmanmak.

culkulda- anî, keskin ve atik hareketler yapmak.

culkun- çırpınmak, kurtulmak için çalışmak (saldırısı engellenmiş bir kişinin

hareketi).

çadıraŋda- genelde göbekli kimsenin hareketleri.

çaŋk-çaŋk kulağı tırmalayan, cırtlak sesli.

çaŋkılda- 1. bağırıp çağırmak (ince sesli çocuk, kadın hakk.); 2. acı sesle havlamak

(ince sesli köpek hakk.).

çarılda- sesi kulağa hoş gelmeyen bir kimsenin yaygarası.

çarkılda- bağırıp çağırmak.

çarkıra- bağırmak (çocuk, kuş hakk.).

çartılda- biraz ışık ve ses çıkararak yanmak (mes. odun, şimşek).

Page 114: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

105

çılpılda- 1. çamura basıldığında cılp cılp diye ses çıkmak; 2. ıslanmış giysi için

kullanılır.

çıŋ: çıŋ et- vızıldamak (mes. uçan sinek hakk.).

çıŋkılda- (çok ince sesli birinin) acı acı bağırması, yaygara etmesi.

çıpılda-, şıpılda- rahat oturmayıp hoplamak, zıplamak.

çıtıra- bir şeyin içine sığmayacak derecede dolmak; kostyumu çıtırap çıġıptır

elbisesi sığmıyor.

çort kesik ve anî hareketi taklit sözü.

çukulda- küçük çocuk ve minicik kuşların sesleri için kullanılır.

çulp suya veya herhangi bir sıvıya düşen nesnenin çıkardığı sesi taklit.

çupulda- bir şeyin sürekli sulu bir yere düşmesiyle meydana gelen ses, cup, (mes.

damla).

çurkulda- yumuşak bir kabın içine konulmuş sıvının çıkardığı ses (mes. tulum

içindeki ayran).

çurulda- yüksek sesle gürültü yapmak.

dabıra- 1. ayak sesi; 2. dolu sesi.

darkıra- aletlerin çalışırken çıkardığı ses.

dıŋılda- sürekli bir ses çıkması (mes. görüntüsüz tv sesi, vızıltı şeklinde).

dırılda- matkabın çıkardığı ses.

dirt: kan dirt dey tüştü kan (aşağıya doğru) sıçradı.

duu bir anda gelen uğuldama.

düpüldö- düp düp diye boğuk bir ses çıkarmak (mes.uzaktan gelen çakılan çivi sesi).

dümp ses taklidi; dümp dey tüştü pat diye düştü (ağır ve sert olmayan nesne için,

mes. buğday çuvalı).

dümpüldö- sürekli dümp dümp diye düşme sesi çıkması.

düŋküldö- sinirli hareketlerin yapılması (sinirini sözle değil hareketle belli etme).

düŋgürö- patlama sesi (tüfek, bomba için, pat, güm).

düpüldö- sürekli çıkan çocuk ayağı ve tüfek sesi.

dür: koy dür dey tüştü koyunlar ürktüler ve birden kütle halinde bir yana atıldılar.

dürkürö- topluca çıkarılan ses (mes. alkışlama).

dürs: dürs-dürs uruş birbirini pataklamak.

dürsüldö- ayak patırtısı çıkarmak.

Page 115: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

106

eŋgire- beklenmedik bir durum veya söz karşısında insanın şaşakalması, şaşırmış bir

durumda bulunmak.

ıŋkılda- hınğk sesi çıkarmak, inlemek.

kacıldak dırlanma

kacıldaş- birbiriyle ağız kavgası yapmak

kakşa- bir şeyi yüz kere, çok kere söylemek.

kalcıra- saçmalamak.

kalç titremeyi ifade eden taklidî söz; muundarı kalç kalç eklemleri tir tir titriyor

(mes. korkudan).

kalçılda- (soğuktan, korkudan) titremek

kaldır metalik ama hafif bir nesnenin düşmesinden çıkan ses.

kaldıra- gürlemek, gümbürdemek

kalk: kalk et- hafif bir şeyin su üzerinde yüzmesi (mes. top, tahta parçası).

kaŋġıra- çınlamak (boş madeni nesne hakk.).

kaŋk: kaŋk dedire sal- tokat atmak, şiddetlice vurmak

kaŋkılda- inlemek (köpek hakk.), çığlık koparmak.

kaŋşıla- iniltili sesler çıkarmak (köpek hakk.), çığlık koparmak, feryadı basmak

karġıldan- sesin titremesi (mes. kişi ağlamaklı konuşurken).

karkılda- karga gibi, kaz gibi ötmek, bağırmak (turnalar hakk.)

karp kurp anî hareketi anlatır, birdenbire

kars çatırtıyı, keskin sesi ve keskin vuruştan doğan sesi taklittir

karsılda- çatırdamak

kart: kart kart kül- yüksek sesle gülmek.

keŋk genelde bir kimsenin yüzüne vurmak için kullanılır.

keŋkilde- genelde burnunda sorunu olan kişinin konuşması, burnundan konuşmak.

kıcılda- kabarmak, köpürmek (bozulan ayran, reçel gibi sıvı gıdalar için); cürögüm

kıcıldayt midem kaynıyor

kılıktan- kırıtmak, nazlanmak (kadın için).

kılk: kılk et- yutmanın bir şekli (mes. kımız, ayran içerken yavaş bir sesle yutmak).

kılkılda- çok sayıda olan şeylerin (mes. ordu) dalgalanır şekilde yürümesi.

kılt anî bir hareketi ifade eden taklidî söz; kün uyasına kılt etti güneş yuvasına

dalıverdi.

Page 116: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

107

kıŋ, kıŋk çınlama; kıŋk et- ses çıkarmak; kıŋk kıŋk çınlama

kıŋġır tınlama, çınlama (hafif ve metal olan bir nesnenin çıkardığı ses).

kıŋılda- hazin ve zayıf bir sesle inlemek (mes. enik)

kıp: kıp etip veya kıp dep dakikasında, ansızın

kırsılda- çatırdamak (mes. parmak bükülünce çıkan ses).

kırt narinliği, çabuk kırılma istidadını ifade eden taklidî söz (daha çok kuru bir

nesnenin kırılınca çıkardığı ses).

kıtkılıkta-: kıtkılıktap kül- kıs kıs gülmek (genelde küçük kızlar için).

kıyt anîden küsme.

kiŋkilde- burnunda sorunu olan bir kimsenin konuşması.

kobur: kobur-cobur net duyulmayan, ne olduğu anlaşılmayan, dışarıdan veya

uzaktan gelen

kobura- mırıldanmak

korkulda- mesela domuzun çıkardığı ses.

kors azarlar ve karşısındakinin konuşmasını kesecek, bastıracak şekilde konuşmak.

koşkur- hırlamak (atın ürktüğü zaman ses çıkarması).

koşkuruk atın ürktüğü zaman çıkardığı ses.

kölküldö- akıntısız suyun çok yavaş hareket etmesi, yavaş dalgalanması.

köyköl- ağır akmak (koyu, pıhtılaşmış bir şey hakk.).

kacıŋ-kucuŋ çekişme, ağız kavgası, sövüşme.

kuduŋ: kuduŋ-kuduŋ etip süyünüp ketti aşırı derecede sevindi.

kuduŋda- çok sevinince gösterilen yüz ifadesi.

kukulda- bağırmak (kaz hakk.).

kulcukta- (omuzlarını oynatarak) nazlanmak, kırıtmak.

kulcuŋda- kırılıp büzülmek, kırıtmak.

kulcuy- somurtmak.

kuldura- mırıldanmak, anlaşılmayan bir dille konuşmak, çocukça kekelemek.

kulk genelde sıvıyı yutarken çıkan ses; kulk ettir- ğılk gibi bir ses çıkaracak tarzda

yutuvermek.

kulkulda- sıvıyı ses çıkararak (gulk gulk) sürekli içmek.

kult anî ve göz açıp kapayıncaya kadar cereyan etmiş bir hareketi ifade eden söz

(genelde tavşan, sıçan gibi deliğe girenler için); kult etip dakikasında, anında.

Page 117: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

108

kultuŋda- içten bir sevinç duymak, içten bir şey düşünerek kıs kıs gülmek (genelde

düşmanlarının başına gelen kötülüğe sevinçten).

kupşuŋda- sinsi sinsi hareket etmek, gizlice bir şeyler yapmak.

kurk: kurk kurk çaylak veya kuzgun sesini taklittir.

kuucuŋda- genelde kurnazlık edasıyla konuşan ya da davranan yaşlı adamı anlatır.

kudura- derinin elastikiyetini kaybetmesi ile kuruyan elden çıkan ses.

kübüŋ veya kübüŋ-şıbıŋ fısıldaşma, fısıltı.

kübüŋdö- yavaş konuşmak, fısıldamak.

kübür fısıltı.

kübürö- fısıldamak, fısıltı ile konuşmak, mırıldanmak (başkalarının duymasını

istemediği için).

kücüldö- hararetlice, hiddetle söylemek, sövmek.

külk: külk-külk etip cötöldüm kesik kesik öksürdüm.

kültüldö- titremek (şişman kimsenin sarkık, yumuşak vücut kısımları hakk.).

külüŋ: külüŋ-külüŋ et- neşelice gülümsemek.

küŋgürö- boğuk sesler çıkarmak.

küŋk boğuk sesi taklittir.

küŋküldö- mırıldanmak.

küŋküldök mızmız (kadın için).

küŋürt: küŋürt süylö- 1. anlaşılmaz bir tarzda konuşmak; 2. ima ile konuşmak.

küpüldö- gürültü yapmak, gürlemek.

kürküldö- boğuk bir şekilde öksürmek.

kürs kesik ve keskin sesi taklittir (mes. kesik kesik öksürme, keskin kamçı darbesi).

kürsüldö- mesela bir kürekle bir yerden ses çıkararak bir şey yapmak ya da yüksek

sesle birine çıkışmak.

kürsün- iç çekmek.

kürsüŋdö- hareketlerinde gayet şişmana benzemek.

küş: küş-küş şiddetli vuruşlar sırasında insanın çıkardığı ses.

küşüldö- şiddetli vuruş sırasında insanın ses çıkarması.

lıkılda- dolu olmak, kaynaşmak (mes. insan).

lıp: lıp-lıp hareketin çok çevik, şıp diye yapılması; lıp kirip keldi ansızın geliverdi.

lıpılda- becerikli ve çabuk hareketler yapmak.

Page 118: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

109

lokulda-, löküldö- sövüp sayarak üzerine atılmak (şişman adam hakk.).

lukulda- zonklamak (ağrı hakk.); caram lukuldap turat yaram zonkluyor.

maŋkalan- burnunda sorunu olan kişinin konuşması.

mekiren- 1. ağzını açmadan yavaşça melemek (anasının yanına varmak isteyen kuzu

hakk.); 2. ağzını açmadan, halinden memnun bir surette, yavaşça gülmek (insan

hakk.).

mılcıy- kırıtarak gülmek.

mıŋkılda- burnundan konuşmak, açıkça söyleyemediği şeyleri kendi kendine

konuşmak.

mizildet- mis gibi, tertemiz yapmak.

moltoŋdo- kısa ve yumru bir şeyin hareketi (mes. kısa saçın sallanması).

mostoy- somurtmak.

moturay- tombul ve sevimli olmak (çocuk hakk.).

möltürö- 1. parıltı ile hafifçe titremek, duru ve temiz bir şekilde parlamak (genelde

su, damla için); 2. mec. çok güzel olmak (kız için).

mukaktan- kekelemek, duraklamak, söz bulamamak, şaşırmak.

murçuy- somurtmak, (memnuniyetsizlik ifade ederek) dudak bükmek.

mülcü- kemirmek.

mültüldö- gizlice, sinsice hareket etmek.

mürt ansızın olan şey; cıġılġan cerde mürt ölüptür düştüğü yerde aniden ölmüş.

naalı- inlemek, şikayet etmek, mızmızlanmak.

obdul- bir şey yapamamak ama yapmaya yeltenmek.

oçoy- hantal ve kalın bir şekilde durmak.

oduraŋda- kaba bir şekilde konuşmak ve hareket etmek.

oloŋdo- tek gözlü şeklinde bulunmak, tek gözle yan bakmak.

oluray- (insan) bir şeye kızdığı zaman öfkeyle, hiddetle yan bakmak.

oŋuraŋda- söverek, hiddetle ve şiddetle saldırmak.

onto- inlemek.

ontolo- sürekli inlemek.

ooŋkura- bir parça yana yatmak.

opoyt- kabarık, çıkık bir surette koymak (kocaman bir nesne, genelde çıkın, bohça

büyük yapılınca).

Page 119: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

110

orġu- fışkırmak, (su, kan, kusmak hakk.).

orkoy- kambur şeklinde çıkık durmak, sivrilip çıkık durmak.

ormoŋdo- burnu büyük bir insanın kabaca konuşması ya da hareketi.

ormoy- burnu büyük insanın somurtarak durması.

orsoŋdo- hareketlerinde üst dişleri çıkık duran kimseye benzemek ya da üst dişleri

çıkık olan kimsenin konuşması ya da gülmesi.

orsoy- öne doğru çıkık durmak, sivrilip çıkık durmak (mes. üst dişler, kaya).

oşkur- atların ürktüğü zaman ses çıkarması.

oydolo- hoppalık etmek, rahat duramamak, sabırsızlanmak (çocuk, insan).

öküröŋdö- hızlı koşmak, sekmek (öküz, inek hakk.).

ökçöŋdö- kambur kişinin yürümesi ya da bir şeyden gizlenmek için kamburlaşarak

yürümek.

öŋköndö- eğilerek, bükülerek, gizlenerek yürümek.

öŋköy- öne doğru eğilmek.

öŋüt saklanarak yanaşma, izinden yürüme.

öpöŋ: öpöŋ-öpöŋ seğirtmeyi anlatan taklidî söz.

örü- yukarı tırmanmak (mes. dağın yamacına).

öş sığır hayvanına haykırma, horrr.

ötöktö- şiddetli akışla akmak (genelde kan, su için).

özölön- feryat etmek, hıçkırarak ağlamak.

özöörü- açlıktan bayılacak hale gelmek, halsiz duruma düşmek.

salpılda- derli toplu olmayan, orasından burasından bir şeyler sarkan kişinin

koşması.

salpalaŋda- ağır, biçimsizce hareket etmek (mesela puhunun uçuşu).

salpaŋda- bir şeyleri sarkmış, fakir kimsenin hareketi.

samparla-: samparlap kar tüşüp turat lapa lapa kar yağıyor.

sampay- genelde büyük göbekli ve karnı öne çıkık durmak ya da büyük çıkın.

samsaala- oradan buradan birşeyleri sarkıp durmak.

samtır: samtır-sumtur yırtık pırtık, pare pare olmuş.

sebeŋde- saçlarını oynatarak sıçramak, sekmek (küçük kızlar için).

seldey- donakalmak, çok şaşırmaktan dolayı bakakalmak.

selt işin anîliğini ifade eden taklidî söz; selt et- irkilmek.

Page 120: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

111

sendirekte- adımlarını zor atarak yürümek (mes. hastalıktan yeni kalkmış adam).

serbeŋde- kısa saçlı ve kısa yeleli varlıkların koşması, onların koşarkenki görünüşü

(küçük kızlar ya da küçük taylar hakk.).

serbey- çok küçük veya güç görünür olmak, zor gözükmek (herhangi bir küçük

nesne hakk.).

sereŋde- sıçrayarak koşmak (çocuk, tavşan hakk.).

serey- tek başına sivrilip durmak.

soksoŋdo- seke seke koşmak (külâhtan, saçtan dolayı başı sivri veya kendisi uzun

kimse hakk.).

soksoy- sivrilip durmak, öne doğru çıkık durmak.

sop öküzleri yürütmek için kullanılan nida.

soroġoy sivrilip, dikilip duran, uzun boylu ve ince olan.

soroŋ: soroŋ et- ansızın yükselmek.

soroŋdo- yukarıya doğru sürekli hareket.

sölpöŋdö- atı yeldirerek gelmek (kötü giyinmiş ve ata binmiş adam hakk.).

surdan- somurtmak.

sülküldö- 1. seri hareketler yapmak, süzülerek gitmek (iyi yorga hakk.); 2. bazı

azalarını güzel ve kırıtarak oynatmak.

süyröŋdö- eteklerini sürükleyerek yürümek.

şabır hışırtı, hışıltı (mes. kamış ya da uzun otlar arasında giden atın, insanın

çıkardığı ses).

şaġıra- çınlamak, tınlamak (mes. demir paranın çıkardığı ses).

şakılda- 1. çağlamak, şakıldap kayna- fokur fokur kaynamak; 2. mes. kurdun

dişlerini takırdatması.

şalakta- gevşemeden dolayı nesne ya da insanın sarkık şekilde durması (mes. kırık

kolun, sarhoş insanın, gevşemiş kapı kolunun duruşu).

şalay- takattan düşerek sallanmak (mes. kırılmış aza hakk.).

şalday- bitkin bir halde bulunmak, gevşemek, kuvvetten düşmek.

şalkılda- gevşek bir şeyin sürekli hareketi.

şaŋk: şaŋk etip kül- etrafı çınlatarak gülmek; şaŋk-şuŋk sesin yüksek çıkması.

şaŋkılda- yüksek sesle konuşmak, gülmek.

şaŋgıra- mes. zil sesi.

Page 121: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

112

şaŋşı-: şaŋşıp süylö- yüksek sesle ve güzel konuşmak.

şapalakta- ıslak yere yahut irkilmiş suya “şap şap” diye basmak.

şapılda- becerikli ve çevik hareket etmek.

şarakta- fokurdamak (mes. çay) ya da gülmek; şaraktap küldü kahkahayla güldü.

şart keskin hareketi taklittir; şart tura kaldı süratle ayağa kalktı.

şarta: şarta-şurt çabucak, acelelikle.

şartılda- 1. çatırdatmak; 2. bir işi çabuk ve çeviklikle yapmak; atka şartıldap min-

ata çabucak binmek.

şatır: şatır-şutur çatırtı, patırtı.

şatıra-: şatıra-şatman kül- şen bir gülüşle gülmek.

şıbırġakta- hışıldamak, (yağmur) çisil çisil yağmak.

şıbırtta- hışırdatmak, hışıldamak (mes. kurumuş otlar ya da kumaşın çıkardığı ses).

şıkılıkta- kıs kıs gülmek (kızlar hakk.).

şılk dik olan bir nesnenin hızla yana düşmesi (mes. insan başı, baltanın başı).

şılkılda- 1.oynamak, sallanmak (mes. iyi çakılmamış at nalı); 2.gevşemek, sölpümek.

şılkıy- gayet gevşemiş bir durumda bulunmak veya hayal kırıklığına uğramış, dileği

yerine gelmemiş insanın duruşu (depresif duruş).

şıŋk: şıŋk şıŋk kül- ince ve biraz alçak sesle gülmek.

şıpılda- 1. ıslık sesi çıkarmak (mes. havada sallanan çubuk); 2. hızlıca ve çevik

hareket etmek.

şıpşın- dudaklarını şapırdatmak (sık sık hayret, memnuniyetsizlik, beğenmeme,

teessüf alâmeti olmak üzere).

şır: şır ayda çabuk ve doğruca sürmek.

şırbıŋda- hareketlerinde kuru, zayıf adamı andırmak.

şırp: şırp etken can cok hiçbir hayat eseri yok; şırp etken dobuş cok çıt çıkmıyor,

tam bir sükunet; şırp aldırbay kirip keldi çıt çıkarmadan girdi.

şodoŋdo- uzun boylu kişi kendisi için kolu, paçası kısa giysi giydiğinde onun

yürüyüşü veya kadın kısa etek giydiğinde onun hareketi.

şolokto- hıçkırmak.

şoŋşoy- yukarıya doğru sivrilip durmak.

şoodura- hışıldamak (ipek kumaş için).

şuŋkuy- sivrilip durmak, koni şeklinde durmak (mes. kalpak, sivri dağ, çatı).

Page 122: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

113

şuştuy- kama veya sivri uçlu bir nesne şeklinde bulunmak; şuştuyġan sakal sivri

sakal.

şuu fısıltıyı, burundan sık sık nefes alırken çıkan sesi taklittir.

şüdüŋdö- ufak ufak adımlar atarak hızlı yürümek (başlıca öküz, inek hakk.).

tak ata bağırış (dur anlamında).

taltakta- bacaklarını geniş açarak yürümek.

tam: tam tam veya tam tum yeni yürümeye başlayan çocuğun korkak adımları.

tampaŋda- biçimsizce hareket etmek.

tampay- biçimsizce şişman olmak.

tamşan- bir şeyin tadına bakarken, hayretten veya imrenmeden dolayı çıkarılan ses.

tamtaŋda- düşe kalka yürümek (çocuk için); sarhoş kişinin düzensiz yürümesi.

tamtay- fakirce ve örselenmiş kılıkta bulunmak.

tark çatırtıyı, kesik ve keskin sesi taklittir; birdenbire kötü konuşmak ya da hoş

olmayan şekilde gülmek.

tarpaŋda- ağır ve biçimsizce hareket etmek, yürümek.

tars: tars et- güm, pat (genelde tüfek sesi); ağır bir şeyin düşmesi.

tarsılda- tüfeğin sürekli atılması.

tartalaŋda- biçimsizce hareket etmek, yürümek (ince ve uzun boylu kimse hakk.).

tartay- kuru ve uzun kılıkta bulunmak, uzamak (mes. birden büyüyen çocuk).

tasıraŋda- başı saçsız, pürüzsüz, yüzü pürüzsüz olan kimsenin yaptığı hareket.

tatay korku, dehşet ifade eden nida (başlıca kadınlar arasında); o tatay vay başıma

gelenler.

teltirekte- ayakları dolanarak yürümek (çok yorgun veya sarhoş adam hakk.).

teŋireŋde- kısa ve yukarı kalkık burunlu kimsenin hareketleri, konuşması.

teŋkey- kendini beğenmiş, burnu havalı bir şekilde yürümek.

tepireŋde- hareket etmek (küçük ve sıska hakk.).

teytey- biçimsizce yürümek; zayıf, biçimsiz kişinin hareketi.

tıkçıŋda- hareketlerinde tıknaza benzemek.

tıkçıy- küçük, şişmanca, tıknaz olmak (insan hakk.).

tıkıy- derli toplu, düzgün olmak.

tıŋkılda- bir başkasını beğenmediğinde, umursamadan küçümseyen hareketler

yapmak.

Page 123: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

114

tıŋkıy- küçük ama şişman olmak.

tıntıy- 1. küçük olmak (insan hakk.); 2. küçük ve basık burunlu olmak.

tıray- apışmak, ayaklarını ve kollarını açmış şekilde oturmak, yatmak.

tırbıy- küçük, zayıf, cılız olmak.

tırp: tırp et- kımıldamak; tırp eterge küçü cok kımıldayacak hali yok.

tırpıra- çırpınmak, titremek.

tırs katı ve küçük nesnenin kopması, düşmesi (mes. düğme tırs diye düşer).

tırsıy- kabarık ve gergin olmak (mes. çok yemiş çocuğun karnı veya iyi dolmuş tane

hakk.); şişmek.

tırtaŋda- zayıf birinin bazı organlarının (mes. bacaklarının) çıplak gözükmesi.

tırtay- arık, kurumuş görünmek.

tızılda- hızlıca koşturmak.

tokulda- boğuk takırtı çıkarmak (mes. ağaç bir nesneyle diğer bir ağaç nesneye

vururken; mes. ağaçkakanın çıkardığı ses).

tomolon- yuvarlamak, yukarıdan aşağıya doğru yuvarlamak.

tomp: tomp etip tüştü pat diye düştü; yuvarlak bir şeyin düşmesi.

tompoŋdo- ağır ve biçimsiz yürümek (kısa ve şişman kimse, küçük çocuk hakk.).

toŋkoŋdo- baş aşağı kıç yukarı durumda bulunmak, domalmak (mes. bir iş

yaparken).

toŋkoy- eğik bir şekilde durmak.

toŋuraŋda- şişman, tombul çocuğun emekleme hareketi.

topoŋdo- kah eğilerek, kah doğrularak hızlı yürümek (küçük çocuk).

topoy- hafifçe yukarıya doğru çıkık durmak.

topulda- ayak sesi çıkarmak.

topur: topur-topur birçok ayak patırtısının taklidi.

topura- bir yığın veya küme halinde yürümek.

toroy- ayaklarını biçimsiz uzatarak yan yatmak (insan, hayvan hakk.).

tors: tors ettire çaptı ucu yuvarlak bir şeyle vurmak (her şeye).

tostoy- 1. kabarık, şişkin olmak; 2. genelde gözün aşırı çıkık olması (mes. guatr

hastalığından).

tosuray- kabarık, şişkin durmak.

toypoŋdo- neşeli ve canlı hareketlerde bulunmak.

Page 124: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

115

tömpöy- kabarmak, şişmek (herhangi bir küçük nesne hakk.); bir şeyin tümsek

şeklinde bulunması.

tuayt tut şunu (köpeği kışkırtma).

tumuray- somurtmak, surat asmak, insanlardan kaçınır olmak.

tüntöy- sık ve karanlık olmak (orman hakk.); gölgeli olmak (bahçe hakk.).

türsül ayak patırtısı.

türsüldö- ayak patırtısı çıkarmak.

tüyröŋdö- dudak bükmek.

udurġu- (kütle, kalabalık hakk.) çırpınmak, üşüşmek, akın etmek.

uŋkulda- havlamak, ciyak ciyak bağırmak (köpek yavrusu hakk.).

uruy- kabarık durmak, içeriye doğru çıkık durmak, şişmek, kabarmak.

uu: uu-çuu hay huy, gürültü patırtı, arbede.

uula-: uulap-çuulap gürültü ve uğultu yaparak.

uulda-: uuldap-çuuldap yüksek sesle ağlayarak, hıçkırarak, endişe ile bağırarak.

üksöŋdö- 1. saçı sakalı birbirine karışmak; 2. mec. kızgınlık ve hırsla atılmak (uzun

saçlı erkek hakk.).

üksöy- sarkık durmak (herhangi bir lifli nesne hakk.); tüyleri, saçları karışık ve

kalkık durmak.

üldürö- kuvvetsiz, gevşek, aciz olmak.

ülpüldö- pamuk gibi yumuşak olmak.

ülüröy- melül melül bakmak (yorgunluk, nefret ve beğenmemekten dolayı).

üŋküldö- ağzını açmadan boğuk ses çıkarmak.

üŋüldö- boğuk ve hazin bir sesle ağlamak.

üŋüröy- 1. ağzı açık ve karanlık olmak (mes. mağara); 2. somurtmak (insan).

üpsüy- sivrilip durmak (kıllı ve saçları karmakarışık olan hakk.).

ürpöŋdö- horozlanmış, hiddetlenmiş görünüşte bulunmak (saçlar dik olmalıdır).

ürpüy- horozlanmak, hırslanmak, kızmak.

üşkür- iç çekmek.

üşkürün- iç çekmek.

ütüröŋdö- hırslanmak, dövüşe karışmak, kızgınlıkla üzerine atılmak.

ütüröy- 1. somurtmak; 2. miskin, nahoş kıyafette bulunmak.

üyörlön- şarıldamak, kaynamak (coşkun sel hakk.).

Page 125: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

116

zaŋġıra- 1. yüksek ses çıkarmak; 2. azametli, heybetli olmak.

zaŋılda- çınlayan ve tiz ses çıkarma.

zaŋk: zaŋk et- tınlamak, çınlamak; apamdın ünü zaŋk etti annemin sesi net

duyuldu.

zaŋkay- göklere doğru yükselmek, gayet yüksek olmak.

zarılda- hızlı koşmak.

zer: zer uçur- fışkırmak (kuvvet, gayret hakk.).

zımıra- dosdoğru, aynı istikamette uçmak ya da koşmak, yürümek (araba, at, uçak).

zımırıl- kaçmaya başlamak, alabildiğine koşmak.

zıŋ: zıŋ et- çınlamak.

zıŋġıra- 1. kurularak ve yeknesak bir tarzda, yarım sesle bir hava tutturmak; 2.

çınlamak, tınlamak.

zıŋkılda- derli toplu bir şekilde yürümek.

zıŋkıy- sertleşmek, gayet sert ve pek olmak; düzenli, derli toplu olmak.

zıpılda- hareketin çabukluğunu ifade eden bir taklidî sözdür; hızlı gitmek.

zır: cürögüm zır dey tüştü, emçegim zır dey tüştü kötü bir şey olacağını hissettim.

zırılda- kötü bir şey olacağı hissinin sürekli olması.

zırkıra- 1. hızlı koşmak; 2. zonklamak, pek şiddetli ağrımak.

zırpılda-: cürök zırpıldayt kalp çarpıyor, kalp yerinden oynuyor.

ziŋkiy- yükselmek, göklere doğru çıkmak; katılaşmak, sertleşmek.

zirkilde- 1. titremek; 2. aşırı derecede hiddetlenmek, azgınlık yapmak, hiddet ve

gayretle hareket etmek.

zirkire- akmak, fışkırmak.

zolkoy- sağlam, endamlı ve yiğit kılıklı olmak.

zoŋkoŋdo- biçimsizce hareket etmek (kocaman nesne hakk.).

zoŋkoy- kocaman ve hantal olmak.

zoŋkulda- bağırmak, boğazı yırtılıncaya kadar haykırmak.

zuŋkuy- genelde bacakları uzun kimsenin yatış şekli; göklere doğru yükselmek;

yüksek bir tepe şeklinde yükselip durmak.

zuula- 1. havayı yarıp geçen bir ses çıkarmak; 2. mec. hızlı koşmak, koşturmak.

zuulda- 1. aşırı derecede hızlı koşturmak; 2. havayı yarıp geçen bir ses çıkarmak.

züŋküy- iri yarı ve kuvvetli kişinin omuzlarını öne düşürerek, öne doğru eğilerek

Page 126: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

117

oturması.

Türkçede kısmen karşılığı bulunan taklidî sözler

bılkı: bılkı-bılkı 1. titreyen, dalgalanan, sallanan, cıvık cıvık (bataklık için); 2. bıngıl

bıngıl (kilolu kadın için).

bırk: bırk etip kayna- fokur fokur kaynamak.

bolk: bolk et- hoplamak (genelde yürek için); cürögü bolk ete tüştü: korkudan

yüreği hoplamak.

burulda- duman, tütün için buram buram yükselmek.

bücürö- 1. kamburlaşmak, bükülmek, bücürleşmek; 2. kendisinin eğilip bükülmesi.

cacılda- çen çen konuşmak.

celpin- silkinmek, çırpınmak.

çıcılda- cızıldamak, cızırdamak (mes. ateşe düşen yağ hakk.).

çıŋır- acı acı sesler çıkarmak, çığlık atmak.

çır çıtırtı, diyelim kaynayan yağ üzerine su döküldüğü zaman çıkan çıtırtıyı taklit.

çırılda- 1. cıvıldamak, yaygara etmek; 2. saatin çalması; saat çırıldadı saat çaldı.

çırkıra- çığlık atmak, bağırıp çağırmak, yaygara etmek.

çırpılda- cıvıldamak.

çırt çatırdamayı gösteren taklidî söz; üydö otundun çırt çırt etip küyüşünön başka

çıkkan ün bolbodu evde odunun çatır çatır yanışından başka ses yoktu.

çıyılda- çığlık atmak, feryat etmek, acı acı bağırmak.

çıypılda- cıvıldamak (küçük kuşlar hakk.).

çop şap, öpme sesini taklit.

çopulda- şaplamak, şapırdatmak (öperken).

çuula- çığlık koparmak.

çüçkür- aksırmak.

dirkire- 1. şiddetli bir akıntı (mes. kan, diril diril); 2. bir şeyden kaçmak (mes. üvey

babadan).

döödürö- dangır dungur konuşmak, saçmalamak.

güüldö- uğuldamak.

ışılda- ışkırmak (mes. yılanın ıslık çalması).

Page 127: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

118

kakır- kansırmak (ağızlarda), balgam çıkarmak.

katkır- kahkaha atmak, yüksek sesle gülmek.

karç gıcırtı ve kıtırtıyı taklit; karç et- gıcırdamak.

katıra- kıtırdamak, kurumuş bir nesneyi ağızda çiğnerken çıkan ses.

kırç: kırç-kurç garç gurç, genelde makas sesi ya da yeni alınan bir çizmenin,

ayakkabının çıkardığı ses.

kıyçılda- gıcırdamak (genelde kapı için).

kirilde- hırıldamak, hırıltılı ses çıkarmak.

kirtilde- kıtırdamak.

koŋuruk horlama.

kuculda- çok insanın bir anda uğultuyla konuşması, uğuldamak.

kürkürö- 1. gürlemek, gürültü yapmak; 2. horuldanmak (domuz hakk.).

kürpüldö- gürlemek, ses çıkararak kaynamak, çağlamak (su için).

maġdıra- mayışmak, tam bir rahatlık içinde bulunmak, keyif çekmek, hoş bir

uyuşukluk hissetmek, bir parça uyuklamak.

mıçkı- mıncıklamak, (elle)sıkmak, (pençe ile) kapmak.

mılk bıngıl bıngıl (mes. şişman kişi hareket edince etlerinin sallanması).

mış pist.

mölüy- melül melül bakmak, yalvararak, rica ederek bakmak.

ökür- böğürmek, yaygara koparmak, acı acı ağlamak.

ökürük böğürme, bağırış, hıçkırma, acı acı ağlama (başlıca ölü bulunan yahut ölü

çıkan akrabanın evine yaklaşırken).

öŋgürö- 1. yüksek sesle böğürmek (mes. öküz); 2. feryat etmek, hüngürdemek

(genelde erkek için kalın sesle ağlama, hüngür hüngür ağlama).

patır: tatır-patır tüfek sesini taklit için kullanılan söz, takır takır.

soksokto- seke seke koşmak.

şabıra- hışırdamak.

şaldır: şaldır-küldür çıngırdayan, çıngırakları bulunan (mes. birkaç anahtar).

şarak şarp, ansızın meydana gelen hareket, çıkan ses; şarak dep tereze açıldı

pencere şarp diye (hışırtıyla) açıldı.

şarp şarp, şiddetli ve keskin vuruşu taklittir; şarp şarp et- şiddetle vurmak, çarpmak

(mes. dalga).

Page 128: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

119

şarpılda- şiddetle vurmak, çarpmak (su hakk.); hışırdamak.

şılp: şılp et- bütün ağırlığıyla düşmek; ıslak bir yere, su birikintisine basmak.

şılpılda- şılp şılp gibi bir ses çıkarmak (mes. ayakkabı içine giren su).

şırıkta- şakırdamak.

şırtılda- hışırdamak.

şıtıra- hışırdamak (mes. yeni kağıt paranın çıkardığı ses).

şorkura- höpürdetmek, çorbayı, çayı höpürdeterek içmek.

şoruldat- höpürdetmek.

şurulda- şırıldamak, suyun dar bir yerden akmasından çıkan ses (mes. ark içinden).

şuudura- hışıldamak (mes. ağaç yapraklarının rüzgarda çıkardığı ses).

şuulda- hışıltı yapmak (rüzgar ve ağaçlar hakk.).

tıp: tıp ele otura kalasıŋ şıp diye oturuveriyorsun, yürüsene.

tapır: tapır tapır şiddetli ayak patırtısını taklit, patır patır.

tırılda- daha çok kesik olmayan, sürekli matkap sesi, tırrr.

tırsılda- tıkırdamak (mes. yağmurun cama vurması).

tıtala- tırmalamak.

tıtır: tıtır-patır veya tıtır-tatır veya tıtır-çatır çatırtı patırtı.

tıtıra- matkap gibi bir şeyin çıkardığı ses (tırrr).

tikireŋde- dik dik bakmak.

tikirey- dikilmek, dikilip durmak.

top: top etip tüştü pat diye düştü (yuvarlak bir şeyin düşmesi).

toypoŋ: toypoŋ-toypoŋ cügür- (çocuklar için) tıpış tıpış koşmak.

tüksüy- tüylü gözükmek, tüylü yüzlü olmak.

uŋşu- ulumak, hazin ve sürekli ses çıkarmak.

ürüldö- hırlamak, homurdanmak (mes. daha çok büyük köpek için).

Şekil farklı, anlam aynı olan taklidî sözler

bolukşu- mayışmak, gevşemek, tatlı bir rehavet duymak, rahatlamak.

kılda- tıklamak, tiz ve keskin ses çıkarmak, tıkırdamak (saat, telgraf vs. hakk.)

dıbıra- çiselemek, sepelemek, ince yağan yağmurun sesi.

düŋgürö- uğuldamak.

Page 129: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

120

düŋk pat.

düp: düp düp pat pat, sert bir şey üzerine şiddetli vurmayı veya tüfekle ateş etme

sesini taklit.

dürüldö- girildemek (mes. motor).

kürt kıtırtıyı taklittir; kürt kürt kıtır kıtır.

kürtüldö- kıtırdamak.

lukulda- zonklamak (ağrı hakk.); caram lukuldap turat yaram zonkluyor.

samparla-: samparlap kar tüşüp turat lapa lapa kar yağıyor.

tozoŋ: tozoŋ-tozoŋ çaŋ çıġat buram buram toz yükseliyor.

töh vah (teessüf ifadesi için kullanılır).

türs: türs dey tüştü pat diye düştü.

üş derin ve ağır iç çekmek sesini taklittir, ah, of.

Şekil aynı, anlam farklı olan taklidî sözler

daŋkılda- iri yarı bir kimsenin, kimseye aldırmadan yaptığı hareketler ve söylediği

sözler (kültürsüz olduğunu anlatır).

dangırdamak kaba saba ve saçma sapan, yüksek sesle konuşmak.

mırıŋda- bir şeyden memnun olunmadığı zaman ağlamaklı konuşmak (mes. çocuk

darılınca).

mırıldanmak alçak sesle kendi kendine bir şeyler söylemek; alçak sesle şarkı

söylemek.

sölbürö- genelde giysi için vücuda uymaması, geniş ve uzun olması.

sölpümek 1. şişmanken zayıflamak; 2. pörsümek, gevşemek, uzamak, sarkmak

(giysi için).

şorulda- 1. ince bir şekilde dökülen sıvının çıkardığı ses (mes. borudan dökülen su);

2. çorba içerken çıkarılan ses..

şarıldamak bol bol akarak ses çıkarmak; dere şarıldıyor.

Page 130: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

121

zoŋkulda- bağırmak, boğazı yırtılıncaya kadar haykırmak.

zonklamak aşırı derecede başı ağrımak.

Görüldüğü gibi bu tür sözler oldukça fazladır. Bunlardan en büyük grubu

Türkçede karşılığı bulunmayanlar oluşturur.

1. 3. 2. Gramatikal Farklılık ve Benzerlikler

Kırgızca ve Türkçe aynı dilin iki lehçesi olmaları itibarıyla şekil olarak da

aynı köke gitmektedir. Temelde benzer olan yapı bazı ayrıntılarda farklılaşmıştır.

Çeviri açısından önemli gördüğümüz bazı gramatikal farklılıklar şunlardır:

1. 3. 2. 1. Ekler

Türkiye Türkçesi ile Kırgız Türkçesi arasında ekler bakımından en önemli

farklardan biri şekil bakımından benzer, fakat görevleri tamamen veya kısmen farklı

yapı şekilleridir. Bunlara “yalancı eş değer yapılar” denir. Mesela Kırgız

Türkçesindeki “-ġan” eki Türkiye Türkçesinde -an/-en’i karşılamakla birlikte

(kelgen kişi gelen kişi, oturġan bala oturan çocuk), tamamen farklı şekillerde olan

-mış ve -dık eklerine de karşılık gelebilmektedir (casalġan iş yapılmış iş). Mesela

“men körgön kişi” (benim gördüğüm kişi), “men okuġan kitep” (benim okuduğum

kitap), “casalġan iş” (yapılmış/yapılan iş), “körülgön kino” (izlenmiş film) gibi.

Burada bağlam dikkate alınmalıdır. “-ġan” ve “-an”ın kullanım alanları örtüşmekle

birlikte diğerleri örtüşmezler.

Yine “-dır” eki şekil olarak her iki lehçede de aynı olmakla birlikte Türkçede

“kesinlik ve ihtimal”, Kırgızcada ise sadece “ihtimal, tahmin” bildirir. Kesinlik

anlamı yoktur. Mesela “balası balkim kelgendir” (çocuğu belki gelmiştir), “kolu

boşoboy cürgönü turadır” (elinin boşalmadığı doğru olabilir) gibi. Kırgız

Türkçesinde kesinlik anlamı bir işaretle, (-) ile verilir. Örneğin: “Asan – anın calġız

balası (Asan onun tek çocuğudur); “Dinar – bizdin Anglizçe muġalimibiz” (Dinar

bizim İngilizce öğretmenimizdir).

Page 131: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

122

Kırgızcadaki “-kı,-ki,-ku,-kü/-ġı,-gi,- ġu,-gü” eki de Türkçedeki “-ki” ekiyle

her zaman örtüşmez. Mesela “küzgü kündör” ifadesini “güzünki günler” şeklinde

değil, “güz günleri” olarak çevirebiliriz. “keçeki tamak” “akşamki yemek” olarak

değil, “akşam yemeği” şeklinde çevrilmelidir. Yine “-mak/-mek” eki de ortak

eklerdendir. Ancak ek Türkçede mastar eki olarak kullanılırken, Kırgızcada hem

mastar olarak, hem de “sebep, niyet (-acaktı)” anlamında kullanılır. Mesela

“Ayseldin akçası bolso üy satıp almak” cümlesinin çevirisi “Aysel’in parası olsa ev

satın alacaktı” şeklindedir.

Kırgızca ile Türkçe arasında iyelik eklerinde çoğul ile saygı anlamının

verilişinde de farklılık bulunmaktadır. “-siz” eki Türkçede hem çoğul, hem saygı

ifade ederken, Kırgızcada sadece çoğul kişiye saygılı hitap edilmek istendiğinde

kullanılır. Çoğul kişiye normal hitap ise -sıŋar şeklinde, ikinci tekil şahıs ekine +lar

çoğul eki eklenerek yapılır. Normal çoğul şahıs, “sen”e “lar” çoğul eki eklenerek

verilir: sender. Çoğul şahsın saygı şekli ise “sizder” şeklindedir: “Sizder

universitetke barasızdarbı?” (Siz üniversiteye mi gidiyor sunuz?). “Sender

oorukanada işteysiŋerbi?” (Siz hastanede mi çalışıyorsunuz?).

Kırgızcadaki “-luu” eki ile Türkçedeki “-lı” eki eş anlamlıdır. Ancak her

yerde birbirini karşılamazlar. Mesela “Ankaralı” demek için “Ankara+luu” değil

“Ankara+lık” şekli, “şehirli misin” demek için “şaarluusuŋbu” değil, “şaardıksıŋbı”

şekli kullanılır. Pek çok sözde ise aynı anlamdadır: tuzduu (tuzlu), balaluu

(çocuklu), taştuu (taşlı), çaçtuu (saçlı), cıldızduu (yıldızlı).

Meslek yapan +çı eki Kırgızcada belli sayıdaki sözlere gelir; Türkçedeki gibi

her söze eklenemez: aydooçu (sürücü), malçı (hayvan sahibi, malcı), satuuçu (satıcı),

körüüçü (izleyici, seyirci), okuuçu (öğrenci) gibi. Bu ek Kırgızcada günümüzde

canlılığını yitirmiştir. Ekle yeni kelime yapılamamaktadır. Türkçede ise çok işlek bir

ek olup hâlâa yeni kelimeler türetilmektedir: bigisayarcı, muhasebeci, turizmci,

tatilci.

Page 132: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

123

Kırgızcada Türkçede bulunmayan bazı ekler de kullanılmaktadır.Akrabalık

terimlerine eklenerek küçültme, nazlandırma anlamında isimler yapan +tay ve +ke

ekleri bunlardandır: aġatay, initay, aketay, eceke, atake, bayke. Yine aynı anlamda

isimler yapan +ek/+yek eki mevcuttur: koyonek, kırġıyek. Kırgızcada bazı

hayvanların yaşlarını bildiren +çar eki ve bazı ev hayvanlarının dişilerinin adlarını

bildiren +cın eki de yine Türkçede bulunmamaktadır: tekeçer (üç yaşındaki erkek

keçi), muzooçor (ayının yavrusu), dönölcün (dört yaşındaki inek), megelcin (dişi

domuz).122 “Gibi, benzer” anlamında sıfatlar yapan +day eki yine Türkçede

kullanılmayan eklerden biridir: mendey (benim gibi), baladay (çocuk gibi), kanday

kızıl (kan gibi kırmızı), kalemdey kaş (kalem gibi kaş). Türkçede bulunmayan

eklerden bazıları da kişinin bir şeyle örtülü olduğunu, donandığını bildiren sıfatlar

yapan +çan eki ile kişinin bir işe yatkınlık derecesini gösteren +çaak ekleridir:

nayzaçan asker (mızraklı asker), ötükçön kişi (çizmeli kişi), unutçaak ayal (unutkan

kadın), adamçaak bala (insancıl çocuk).123 Kırgızcada Türkçeden farklı olarak renk

isimlerine gelerek bunların azlığını, yetersizliğini bildiren sıfatlar yapan ekler de

kullanılmaktadır. Bunlardan +ġıl sadece üç isme eklenir: sarġıl, kızġıl, kirgil. +ġılt:

sarġılt, kögült, surġult. +ġıltım eki “kara” ve “caşıl” sözlerine gelmez: akkıltım,

kızġıltım, kögültüm. +ılcım eki “kızıl” ve “caşıl” sözlerine gelmez: aġılcım,

karalcım, aġılcım, kögülcüm. ıltır eki sadece “ak” ve “kök” sözlerine gelir: aġıltır,

kögültür. +ış eki “ak” ve “kök” sözlerine gelir: aġış, kögüş. +ġıç eki sadece “sarı”ya

gelir: sarġıç. +omuk eki sadece “boz”a gelir: bozomuk. +çıl: sarıçıl, kökçül.124

Arapça ve Farsçadan geçen “+ker, +man, +keç, +köy, +kana, +poz, +dar,

+kor, +ger, +zar” gibi eklerde de anlam ve kullanım farkları bulunmaktadır. Ayrıca

bu ekler Kırgızcada çok ileri olan ünlü uyumuna da uymazlar. Bu ekler Kırgızcada

Türkçeden daha işlektir ve pek çok Kırgızca söze de eklenmişlerdir.

Kırgızcada “man, ker, keç, köy, kor, dar, ger” ekleriyle kullanılan çoğu söz

Türkçede, birkaç kelimede +man ve +dar ekleri dışında Türkçe ekler olan +cı ve +lı

122 Kırġız Adabiy Tilinin Ġrammatikası, Kırġız İlimder Akademiyası, Til cana Adabiyat İnstitutu, İlim Basması, Frunze, 1980, s. 152. 123 age., s. 226. 124 age., s. 231.

Page 133: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

124

ile karşılanmıştır: danışman F. 1. ilim ve irfan sahibi; 2. danışman; kaarman F.

kahraman; kaçarman Kırg.-F. kaçmayı düşünen, kaçmayı kendine gaye edinen;

kadırman Ar.- F. eski ahbap, kadir bilen; önörman F. sanatkâr; şatman F.

sevinmiş, şadman, şen; meerban F. mihriban, merhametli, nezaketli, halim; arakkor

Kırg.-F. ayyaş; parakor F. rüşvet yiyen, rüşvetçi; bitkor Kırg.-F. bitli; bozokor,

bozoçu Kırg.-F. boza içen; calakor Kırg.-F. iftiracı, iftiraya, müzevirliğe yatkın

olan; cazanakor Ar.-F. para cezası ödemeye mecbur olan; çaykor, çayçıl F. çay

içmeyi seven, çay tiryakisi, çaycı; düynökor Ar.-F. dünya malına düşkün olan;

esepkor, esepçil Ar.-F. hesaplı, hasis, cimri; ızakor Ar.-F. alıngan, çabuk kızan,

öfkeli; kamkor Ar.-F. ihtimamlı, hamî, vasi; keŋeşkor Kırg.-F. nasihatçı, kendisine

akıl danışılan kişi; kepkor F. konuşmayı seven, konuşkan; malkor Kırg.-F.

hayvanları seven; sütkor Ar.-F. tefeci, faiz alan; şıldıŋkor Kırg.-F. alaycı, şakacı,

güldürücü şeyler söyleyen; ümütkör F. ümitli, ümit eden; zıyankor, zıyankeç F.

muzır, zarar veren, fesat; arakkeç Kırg.-F. ayyaş; asilkeç F. 1. latifeci, alaycı, şen

şakrak; 2. dost, ahbap; paydakeç Ar.-F. fayda peşinde koşan, yalnız menfaatini

düşünen, tamahkâr, haris; cüyökeç, cüyöker Kırg.-F. hazırcevap, anlayışlı; kadırkeç

Ar.-F. eski ahbap, kadir bilen; meenetkeç Ar.-F. emekçi, emeğiyle geçinen;

pıyankeç R.-F. ayyaş; töökeç Kırg.-F. deveci, deve ile yük taşıyan; azadar Ar.-F.

kederli, tasalı; bardar F. varlıklı, hali vakti yerinde olan; buradar F. dost; candar F.

canlı, diri varlık; caradar, caraluu Kırg.-F. yaralı; kabardar Ar.-F. haberdar;

karızdar Ar.-F. borçlu; kiripter F. giriftar (olmak); kulaktar Kırg.-F. dinleyen,

kulak veren; kuştar F. aşık, müptela, vurgun; sanaadar Kırg.-F. kederlenmiş olan,

kaygılı olan; tacıdar F. taç giymiş olan; taraptar Ar.-F. taraftar; ayıpker Ar.-F.

suçlu, cani; coopker Ar.-F. mesul, dava edilen; cumuşker F. ırgat, işçi; daneker F.

1. bir çeşit tutkal, 2. mec. barıştırıcı; işker Kırg.-F. faal, gayretli, çalışkan; kayratker

Ar.-F. gayretkeş, çabuk heyecana kapılan; kayrıker Ar.-F. iyi kalpli, hayırsever;

kılıçker Kırg.-F. kılıçlı, kılıçla silahlanmış olan; kılmışker Kırg.-F. cani, cinayet

işlemiş olan; kızmatker Ar.-F. hizmetçi, hademe, müstahdem; mildetker Ar.-F.

mesul, mesuliyetli; misker F. 1. bakırcı; 2. çilingir; sıpayıker F. nezaketli, zarif,

nazik, terbiyeli; soopker Ar.-F. sevaplı iş yapan, bu gibi bir işe sebep olan; tabışker

Kırg.-F. iyi kazanan, kazanmasını bilen; talapker Ar.-F. arzu eden, temayül eden,

talip olan; zayapker F. koşu atlarına idman yaptırma uzmanı, jokey; adamgerçilik

Page 134: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

125

Ar.-F.-Kırg. insanlık, insaniyet; caanger, caangir F. cihangir, dünyayı zapteden;

doboger Ar.-F. davacı; soodager F. tüccar, tacir; namazköy F. namaza devam eden;

amalköy Ar.-F. hilebaz, kurnaz; tamaşaköy Ar.-F. şen, latifeci kimse.

+kana ekinin anlamı her iki lehçede de aynıdır fakat ek Kırgızcada Türkçeden

daha işlektir. Günümüzde de ekle pek çok kelime yapılabilmektedir: aşkana Kırg.-

F. mutfak; lokanta; atkana Kırg.-F. at ahırı; catakkana Kırg.-F. yatakhane,

geceleyecek yer, konak, mesken; çaykana F. çayhane, çay evi; çöpkana Kırg.-F.

kuru ot ambarı; darıkana F. eczane; elçikana Kırg.-F. elçilik, sefarethane; işkana

Kırg.-F. imalâthane, atölye; kitepkana Ar.-F. kütüphane; kömürkana Kırg.-F. ateşçi

yeri, ocak dairesi; meymankana F. misafirhane, misafir odası; oorukana Kırg.-F.

hastane; surakkana Kırg.-F. mahkeme, sorgu yeri; ustakana F. atölye; tookkana

kümes; uykana inek bakılan yer, ahır.

+poz eki Türkçede bir tek “kumarbaz” dışında bulunmazken, Kırgızcada daha

çok kullanılmaktadır: aşpoz, aşpos Kırg.-F. aşçı; ilimpoz Kırg.-F. âlim, ilim adamı;

kumarpoz Ar.-F. kumarbaz; oyunpoz Kırg.-F. oynak, şakacı, neşeli insan; önörpoz

F. el işleriyle meşgul olan usta; katınpoz Kırg.-F. çapkın.

+zar eki Türkçede eskiden kullanılırken, günümüzde birkaç söz dışında

kullanılmamaktadır: lalezar lale yetiştirilen yer, lale bahçesi, gülizar gül bahçesi,

intizar 1. bekleme, gözleme; 2. ilenme, beddua. Ek Kırgızcada da fazla işlek değildir:

ışkızar aşık; örükzar eriklik; gülzar gül bahçesi; cüzümzar üzüm bahçesi; ıntızar

intizar, bir şeye çok ilgi duymak.

Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında hal eklerinin kullanımı

açısından da fark vardır. Mesela “bakmak” fiili Kırgızcada belirtme (sorusu kimdi),

Türkçede ise yönelme hal ekini alır (sorusu kime): balanı bak- çocuğa bakmak, ata-

eneni bak- ana babaya bakmak. “kıyamamak” fiili Kırgızcada belirtme (sorusu

kimdi), Türkçede ise yönelme hal ekini gerektirir (sorusu kime): seni kıybay turam

sana kıyamıyorum, kızımdı kıybay turam kızıma kıyamıyorum. Yine “evlenmek”

fiili Türkçede vasıta hal eki alırken (sorusu kiminle), Kırgızcada yönelme hal ekini

Page 135: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

126

(sorusu kimge) alır: Anın kızına üylöndü onun kızıyla evlendi. “Boyuna kadar

günaha batmak” deyimi Türkçede yönelme hal eki alırken, Kırgızcada “tizemden

künöögö battım” şeklinde ayrılma hal eki alır. “ıslanmak” fiili Türkçede ayrılma,

Kırgızcada ise yönelme hal ekini alır: Köz caşıma suulanğan göz yaşımdan ıslanan.

Türkçede “nerede gördün?” şekline karşılık Kırgızcada “nereden gördün?” şekli

kullanılır.

“Aa, kuday, uşu tırmaktay nemebizge ömür beregör… Bel baylar soyulday

cigitteribiz alda kayda: curtta kalġanday ele aŋkıldap kalbadıkpı…”125

Cümleler şöyle çevrilmiş: “Daha bu yaşta gece gündüz çalışmaktan canı

çıkan bu çocuğu yiğit diyorsunuz ha! Bizim yiğitlerin, o sevgili evlatlarımızın nerede

olduğunu Allah bilir. Şimdi evlerimiz terkedilmiş bir oba gibi ıssız kaldı.”

Burada “çocuk” sözüne yönelme hal eki getirilmesi gerekirken belirtme hal

eki kullanılmıştır. Oysa cümlenin aslında da yönelme hal eki bulunmaktadır.

Kırgızca ile Türkçe arasında iyelik eklerinin kullanımı açısından da fark

vardır. Mesela “bere tuġran kişim bar”126 cümlesinde birinci şahıs iyelik eki “kişi”

sözüne gelirken Türkçede fiile gelir: “Vereceğim kişi var.” Türkçede iyelik eki iki

kere kullanılabilirken Kırgızcada iki kelimeden de düşürülebilir. Mesela “men

okuġan kitep” (benim okuduğum kitap), “men bilbegen sözdör” (benim bilmediğim

sözler), “al bere turġan coop” (onun vereceği cevap) cümlelerinde Kırgızcada iyelik

eki hiç kullanılmazken, Türkçede hem şahıs zamirine, hem de fiile gelmiştir.

“Irday ber, Camiyla, kulak sende! –dep koydu”127 cümlenin çevirisi “söyle

Cemile söyle, can kulağımla dinliyorum seni”128 şeklinde yapılmıştır. Burada “kulak

sende” ifadesinde “kulak” sözü ek almazken, Türkçede “kulağım sende” şeklinde

125 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 199. 126 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 436. 127 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 222. 128 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 41.

Page 136: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

127

birinci şahıs iyelik eki almaktadır. Çeviri tamamen farklı sözlerle yapıldığı için bunu

göremiyoruz. Ancak doğru şekilde bir çeviri şöyledir: “Söylemeye devam et, Cemile,

kulağım sende, deyiverdi.”

“Camiyla, Camiyla! –dep, caş balaça şoloktop, men özümdün eŋ cakın

körgön kımbattuu kişilerim menen koştoşup cattım.”129

Cümlenin çevirisi şöyle yapılmıştır: “Hıçkıra hıçkıra bağırıyordum:

-Cemileee, Cemilee!... Bana en yakın ve en sevdiğim insanlardan ayrılmıştım.”130

Görüldüğü gibi “eŋ cakın körgön kımbattuu kişilerim” ifadesi “en sevdiğim

insanlar” şeklinde çevrilmiş, Kırgızcada iyelik eki isme gelirken, Türkçede fiile

gelmiştir. Çevirinin doğru şekli: “Cemilee, Cemilee, diye küçük bir çocuk gibi

hıçkırıp kendime en yakın gördüğüm değerli insanlarla vedalaştım.”

1. 3. 2. 2. Alıntı Yapı ve Kurallar

Türkiye Türkçesi ve Kırgız Türkçesi Arapça ve Farsçadan terkip ve kurallar

da almış ve bunlarda da bazı ses değişiklikleri yapmıştır. Fakat bunlardan bazıları her

iki lehçeye de girerken, bazıları sadece birine girmiş ya da her ikisine de giren

yapılar anlam ve görev bakımından farklılaşmıştır.

Arapçadan Geçen Kurallar

Arapça tamlamaların sırası Türkçedekinin tam tersidir. Yani tamlanan önce,

tamlayan sonra gelir. Ayrıca birinci kelime ikinci kelimeye bağlanırken sonuna bir

vokal alır. İkinci kelime de başına çok defa “l” sesini, bazen de kendi başındaki

konsonantın aynısını alır. Mesela: dâr-ül-fünun (fenler evi), emîr-ü-l-müminîn

(müminlerin emiri), Abd-u-l-lah (Allah’ın kulu), hıfz-u-s-sıhha gibi. Türkçede bugün

bu terkiplerin dilde kalanları tek kelime gibi bitişik yazılırlar: beynelmilel, fevkalâde,

129 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 247. 130 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 64.

Page 137: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

128

dârülaceze gibi. Kırgız Türkçesinde bu tür tamlamalar sadece Arapçadan geçen özel

adlarda görülür. Bunlar da büyük ölçüde ses uyumuna tâbi tutulmuşlar ve aradaki /l/

sesi de düşürülmüştür: Abdıkadır, Abdılda, Abdumalik, Abdırakman, Abdıraşit gibi.

Türkiye Türkçesindeki Arapça kelimelerde bazen -an, -en eki görülür ve

“göre, olarak” anlamını verir: şahsen (şahıs olarak), nazaran (göre), nisbeten (nisbet

olarak), kısmen (kısmî olarak), usulen (usul olarak), aynen (aynı olarak). Kırgız

Türkçesine bu ek alınmamıştır.

Arapçadan alınan bir kural da aitlik î’sidir: manevî, askerî, insanî, keyfî,

umumî, coğrafî, maddî, hissî vb. Bugün Türkçede aitlik î’si ilave bir ek şeklinde

değil, kelime ile beraber girmiş gibi kullanılmaktadır. Aitlik î’si Kırgız Türkçesine de

geçmiş fakat -iy ses gurubuna dönüşmüş yani ses türemesi meydana gelmiştir:

madaniy, sayasiy, adabiy, diniy, aklakiy, ukukiy, ilimiy, askeriy.

Türkiye Türkçesine Arapça çokluk ekleri de girmiştir. Bunlar -în, -un ve -ât

ekleridir: memurîn, muallimîn, müslimîn, hayvânât, inşâât. Bunlardan bilhassa -ât

eki çoktur ve son zamanlarda “o sahanın ilmi” manasına da kullanılmıştır: Türkiyât

(Türkoloji), Halkıyât (Folklor), Ruhiyât (Psikoloji), Nebatât (Botanik). Türkiye

Türkçesine ikili çokluk eki -eyn de girmiştir: lügateyn (iki lügat), ebeveyn (ana

baba). Kırgız Türkçesinde bunlardan -at çokluk ekine rastlanır: ruhaniyat (ruhlar),

aybanat (hayvanlar), madaniyat (medeniyet), adabiyat (edebiyat).

Bunların dışında Arapçadan her iki lehçeye bazı ön ekler de geçmiştir:

beyadep (edepsiz), beybak (bahtsız), beycoop (bîcevap, cevapsız), beydaarat

(taharetsiz), beydarman (bîderman, dermansız), beyesep (bîhesap, hesapsız), beyġam,

beykam (bîgam, gamsız), beyıyman (imansız), beykabar, beykapar (bîhaber,

habersiz), beykünöö (bîgünah, günahsız), beymana (mânâsız), beynamaz (beynamaz,

namaz kılmayan), beyopa, beyvapa, oopasız (vefasız), beytarap (bîtaraf, tarafsız). Ek

Türkiye Türkçesinde bir kelimede bey- (beynamaz), diğerlerinde bî- olarak

görülürken, Kırgız Türkçesinde daima bey- olarak görülmektedir.

Page 138: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

129

Farsçadan Geçen Kurallar

Türkiye Türkçesine Farsça terkipler daha fazla girmiştir. Farsçada da

tamlamalarda sıra Türkçedekinin tam tersidir: çeşm-i siyah, dil-i Mecnun

(Mecnun’un gönlü) gibi. Birinci kelime ikinci kelimeye bir “i” ile bağlanır. Buna

terkip “i”si denir. Terkip “i”si Türkçede vokal uyumuna uydurularak “ı,u,ü” de

olabilmiştir: su-i zan, Servet-i fünun, lâf-ı güzaf, heyet-i umumiye, hüsn-ü niyet,

harc-ı râh, kuy-i yâr. Türkiye Türkçesinde terkipler atılmıştır. Günlük dilde kalanlar

ise artık tek kelime muamelesi görmüş, hatta tek kelime gibi bitişik yazılmıştır:

izzetinefis, suistimal, suikast, nazarı dikkat, mevzubahis gibi. Kırgız Türkçesine

Farsça tamlama alınmamıştır.

Türkiye Türkçesine Farsçadan -ân çokluk eki de girmiştir: dilberân

(dilberler), merdân (insanlar), çeşmân (gözler) mehteran (mehterler). Kırgız

Türkçesinde bu ek de bulunmamaktadır.

Farsçadan her iki lehçeye geçen bir başka ek, olumsuzluk ön eki ‘na’dır.

Ancak Kırgızcada ekin ünlüsü uzamıştır: Kırgızca: naatuura (doğru değil), naarazı

(narazı, memnuniyetsizlik), naalat (lanet), naadan (nadan, cahil, bilgisiz), naaçar

(naçar, çaresiz). Türkçe: namüsait, naçizane (çok küçük, önemsiz), nadan (bilgisiz,

cahil), nadide (az görülür, seyrek görülen, çok değerli), nafile (yararsız, boşa giden,

boş), nahak (haksız, gereksiz, boşuna), nahif (çelimsiz, zayıf, cılız), nahoş (hoş

olmayan, kötü, çirkin), nakıs (eksik, tam olmayan, bitmemiş, noksan), naçar

(çaresiz).

Türkiye Türkçesine geçen ve özellikle çok kullanılan Farsça bağlama edatı

“u,ü” çoğunlukla nisbet î’si ile karıştırılır. Habuki bu, ek değil, ayrı bir kelimedir ve

ayrı yazılmalıdır: zevk ü sefa, fakr ü zaruret gibi. Kırgız Türkçesine bu edat

alınmamıştır.

Page 139: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

130

1. 3. 2. 3. Fiiller

Kırgızcada fiillerin kullanımı da farklılık arz etmektedir. Yardımcı fiiller

Kırgızcanın en büyük özelliklerinden biridir. Her yardımcı fiil ana fiile yan anlamlar

kattığı gibi, birlikte kullanıldığı zarf-fiil ekine göre de bu yan anlam değişmektedir.

Ana fiile eklenen -ıp ve -a zarf fiil ekleri anlamda büyük farklar yaratır. Mesela

bara ber gitmeye devam et, barıp ber benim için git, anlamlarına gelir. “ber-”

yardımcı fiili işin başkası için yapıldığını, “al-” yardımcı fiili ise işin kendisi için

yapıldığını anlatır. Bu yardımcı fiillerin ana fiile kattığı yan anlamların yeterince

bilinmemesi anlam kaybına ve hatalarına yol açmaktadır.

Kırgız Türkçesi yardımcı fiiller bakımından oldukça zengindir. Türkçede ise

fazla kullanılmaz. Kırgız Türkçesinde dört fiil bile yan yana gelebilirken, Türkiye

Türkçesinde bu, bir fiille ifade edilebilir, ancak bu durumda kastedilen anlam tam

aktarılamayabilir. Mesela “çurkap barıp alıp kele koydu” (koşarak gidip getiriverdi)

cümlesinde beş fiil yan yana gelmiştir. koy- yardımcı fiili cümleye “işi başkası için

yapmak” anlamını katmıştır. Türkçede bu anlam “ver-” yardımcı fiiliyle verilebilir.

Türkçede ver- yardımcı fiili öncelikle ana fiile çabukluk anlamı katmakla birlikte,

daha çok ağızlarda olmak üzere işin başkası için yapıldığını da anlatır. Bir başka

örnek “katıp ala koyġondoy boldu” [(bana) çabucak gizlemiş gibi geldi] cümlesidir.

Burada da dört fiil biraraya gelmiştir. Yine “saġa coluġa albay kaldım” cümlesindeki

“coluk-, al- ve kal-” fiilleri Türkiye Türkçesinde “seninle buluşamadım” şeklinde bir

tek fiille ifade edilmektedir. Ancak burada kal- yardımcı fiilinin cümleye kattığı bir

yan anlam daha vardır ki bu da “maalesef, ne yazık ki” anlamıdır. Bu anlam Türkiye

Türkçesinde fiille verilemeyeceğinden, bu kelimelerden birinin kullanılması anlamın

tam olarak aktarılmasını sağlayacaktır. Bu durumda cümle “maalesef seninle

buluşamadım” şekinde çevrilmelidir.

“Uşu caġın colġo koyo albay catabız”131 cümlesindeki cat- yardımcı fiili işin

şu anda olmakta olduğunu bildirir. alba- yardımcı fiili ise olumsuz yeterlilik anlamını

vermektedir: “(İşin) bu tarafını yola koyamıyoruz”.

131 age., s. 331.

Page 140: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

131

Bazen de anlam olumlu iken fiil olumsuz şekilde kullanılır. Mesela “…

kançalık kıynalsa da, een-erkin cerdekidey elpek kıymıldap, caydarı külüp, çın ele

közgö körünböy koyboyt eken.”132 Cümlenin Türkçe karşılığı şöyledir: “Ne kadar

zorluk çekse de sanki kısıtlanmayan bir çevredeki gibi hızlı hareket edip neşeyle

gülerek gerçekten de göze batıyordu.” Burada “körünböy koyboyt eken” fiilinin

kelime çevirisi “göze görünmeden kalmazdı” şeklindedir. Fakat verilmek istenen

“mutlaka göze batardı” anlamıdır.

1. 3. 3. Sentaktik Farklılık ve Benzerlikler

Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesinin cümle yapıları temelde aynıdır.

Cümle yapısı özne+tümleç+yüklem sırasını izlemektedir:

“Al künü biz ayılġa kündögüdön erte kayttık.”133

“O gün biz köye her günkünden daha erken döndük.”

Bununla birlikte bazı farklar da bulunmaktadır. Yapı bakımından yanlış

aktarılan cümleler de anlamca da bozuk veya yanlış olmaktadır. Bu farklılık özellikle

alınma bağlaçların yer aldığı cümlelerde görülür. Mesela “ġana” (sadece, yalnız)

bağlacı Türkçede başa geçer: “Bügün maġa tün içinde iştegen coldoştorum ġana

kelişti” (bugün bana sadece geceleri çalışan arkadaşlarım geldiler).

Kırgızcanın “…da, …da” kalıbı Türkçede “hem…, hem…”e karşılık gelir ve

“hem”ler başa geçer: “Telefondo apamdın ünün ukkanda süyündüm da, kapalandım

da” (telefonda annemin sesini duyunca hem sevindim, hem üzüldüm).

“Sayın (her, -dıkça)” bağlacı da Türkçede öne geçer: “Al süylögön sayın men

ötö tolkundanıp catam” (o her konuştuğunda ben çok heyecanlanıyorum ya da o

konuştukça ben çok heyecanlanıyorum).

132 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 216. 133 age., s. 237.

Page 141: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

132

Türkçedeki “ki”li cümlelerin Kırgızcadaki yapısı tamamen farklıdır. Kırgız

Türkçesinde “ki” bağlacı bulunmamaktadır. Türkçedeki “ki” bağlacına bağlı sözler

Kırgızcada sona geçer. Mesela “açıkça görüyoruz ki, bu yüzyıl milliyetçilik

dönemidir”134 cümlesi Kırgızcada şu şekli alır: “Bul kılımdın ulutçulduk dooru

ekenin anık körüp turabız.” “Uluttardın önükkön ce artta kalġan boluşu buġa

baylanıştuu bolboy turġanı bir çındık” cümlesi Türkçede “gerçek şudur ki,

ulusların gelişmiş ya da geri kalmış oluşları buna bağlanamaz”135 şeklini alır.

Bazı cümleler Türkçeye aktarılırken sözlerin cümle içindeki yerlerinin

değişmesi gerekmekte, aynı sırada alınması anlam hatalarına ya da anlatım

bozukluğuna yol açmaktadır: “Daniyar daġı köpkö çeyin obon salıp ırdap keldi.”136

Bu cümledeki “daġı” sözünün cümledeki yeri Türkiye Türkçesine aktarıldığında

değişmektedir: “Danyar uzun süre daha türkü söyledi.”

Cümle yapısı açısından dikkat edilmesi gereken bir husus da soru ekinin

yazılışıyla ilgilidir. Kırgızcada soru eki mutlaka cümlenin sonuna gelir. Oysa

Türkçede vurgulanmak istenen noktaya göre soru ekinin cümledeki yeri değişebilir.

Mesela karılıkka baş koyduŋuzbu?137 cümlesi “kocamaya başladınız mı?” şeklinde

çevrilmiştir. Bu şekilde, vurgu “başlamak” sözüne aittir. Oysa asıl vurgulanmak

istenen “kocamak, yaşlanmak” konusudur. O nedenle burada soru eki ilk kelimeye

gelmelidir: “kocamaya mı başladınız?”

Kırgızca ile Türkçe arasında cümlede eylemin oluşu ve sonucunun veriliş

sırası bakımından da farklılık bulunmaktadır. Kırgızcada önce işin sonucu verilip iş

daha sonra verilebilirken, Türkçede olaylar oluş sırasına göre sıralanmaktadır.

Mesela “Manastın başın cölöp, bir suluu kız olturat”138 cümlesi “Manasın başını

dilber tutup oturuyor” şeklinde aktarılmıştır. Cümle kelime sırasına göre aktarılacak

olursa “Manas’ın başını destekleyip, bir güzel kız oturuyor” şekli elde edilir. Bu yapı

134 Gökalp, Ziya, Eserlerinden Seçmeler, Mopa Kültür Yayınları, İst., 1992, s. 39. 135 age., s. 61. 136 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 225. 137 age., s. 94. 138 age., s. 226.

Page 142: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

133

Türkçeye uymaz. O nedenle çeviri “güzel bir kız Manas’ın başını tutarak oturuyor”

şeklinde yapılmalıdır. Sonucun önce verildiği bir başka Kırgızca cümle şöyledir:

“Too koynundaġı alıskı kolhozdordon egindi ögüz, eşekke artıp, aydap kelatışkan

baldar menen katındardın condoru tuzduu şor, çaŋ baskan betteri kapkara bolup

küygön.”139 Cümlede çocuklarla kadınların yüzleri için “kapkara olup yanmıştı”

deniyor. Türkçeye ise “yanıp kapkara olmuştu” şeklinde çevrilmesi gerekir:

“Dağların eteklerindeki uzak kolhozlardan (çiftliklerden) ekinleri öküze, eşeğe

yükleyerek gelen çocuklarla kadınların sırtlarının terinin tuzu kurumuş, toz kaplayan

yüzleri yanıp kapkara olmuştu.”

Kırgızca ile Türkçe arasında cümlede olumsuzluğun verilişi de farklılık arz

etmektedir. “ne... ne...” kalıbındaki cümlelerde olumsuzluk anlamı Türkiye

Türkçesinde “ne... ne...” ile verilip fiil olusuzluk eki almazken, Kırgız Türkçesinde,

bu kalıp çok nadir kullanılıyor olmakla birlikte “ne... ne...” ile beraber fiilin

olumsuzluğu da korunur. “ne” burada sadece bağlaç görevindedir; olumsuzluk

anlamını üstlenmez: “Ne kızına, ne uuluna cardam kıla alġan cok.” Cümlenin aslında

fiil “yardım edemedi” şeklinde iken Türkçeye aktarımı, “ne kızına, ne oğluna yardım

edebildi” şeklini alır.

Kırgız Türkçesinde bazı cümlelerde özne cümle ortasında yer alabilirken, bu

yapı Türkçeye çoğunlukla uygun gelmemektedir. Türkçede bu tür cümlelerde özne

genellikle başa alınır: “Ceŋil serpilip Volġa zıpılday cönöldü.”140 Cümle “onların

Volga arabası da gittikçe hızlandı”141 şeklinde çevrilmiştir. Cümlenin öznesi “volga”

sözüdür ve başa alınması gerekir: “Volga (araba) kolayca hareket edip hızla

yöneldi.”

Kırgız Türkçesinde zarf fiil eki -p, -ıp ile çok uzun cümleler yapılabilirken,

Türkiye Türkçesinde bu yapı kullanılmaz. Böyle cümleler ikiye veya üçe bölünür ya

da birbirine -ıp + -arak eki kullanılarak bağlanırsa Türkiye Türkçesi cümle yapısına

139 age, s. 213. 140 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 430. 141 Aytmatov, Cengiz, Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst. 2000, s. 11.

Page 143: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

134

daha uygun bir şekil elde edilmiş olur. Mesela şu cümleye bakalım: “Tamdın uçun

kamçı menen bir tartıp, saamayları serbeŋdep, kiçinekey koldoru menen epildete

tezek cayıp, maġa kubanıçtuu cılmayġan karındaşıma ança dele nazar salbay, daliste

turġan çoyun kumġandı eŋkeyte şaşpay kolumdu cuup, koltuġuma aarçıdım da,

daroo üygö kirerim menen adegende çoŋ kese ayrandı cutup ciberip, ekinçisin

terezenin tübünö alıp barıp, nan tuurap cedim.”142

Cümlenin çevirisi şöyle yapılmıştır: “Avluda, minik elleriyle pat pat tezek

yapan küçük kız kardeşimin gülümsemesine karşılık vermeden, çalımlı çalımlı

sundurmanın yanına gittim. Orada çömelip testiden su dökerek yavaş yavaş ellerimi

yıkadım. Sonra odaya girdim, bir tas ayran içtim. Tasa yine ayran doldurarak pencere

kenarına koydum ve içine ekmek doğramaya başladım.”143

Görüldüğü gibi bir cümle dörde bölünmüş, fakat çeviride bazı anlam hataları

yapılmıştır. Cümlenin doğru çevirisi şöyle olmalıdır: “Duvarın köşesine kamçı ile bir

kez vurup geçtim. Perçemleri uçuşan, küçücük elleriyle beceriyle tezek yapan ve

bana kıvançla gülümseyen kız kardeşime pek aldırmadan koridorda duran demir

ibriği eğerek yavaş yavaş ellerimi yıkayıp koltuk altıma sildim. Eve girer girmez bir

çırpıda koca bir kâse ayranı içtim. İkincisini de pencerenin yanına götürüp içine

ekmek doğrayarak yedim.” Görüldüğü gibi -ıp zarf-fiil ekiyle verilmiş uzun bir

cümle ancak dörde bölünerek verildiğinde amacına uygun ve anlaşılır olabildi.

1. 3. 4. Noktalama ve İmlâdaki Farklılık ve Benzerlikler

1. 3. 4. 1. Noktalama İşaretleri

Noktalama işaretleri her dilde aynı olmakla birlikte bunların kullanım

şekilleri bazen farklılık gösterebilmektedir. Mesela Türkçede “ve” bağlacından önce

veya sonra virgül kullanılmazken, İngilizcede “ve” (and)’den önce virgül

kullanılmaktadır. Noktalama işaretleri anlamın doğru aktarılabilmesi açısından

142 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 199. 143 Aytmatov, C., Cemile – Sultan Murat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 13.

Page 144: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

135

büyük öneme sahiptir. Öyle ki bir virgülün yerinin değişmesi veya olup olmaması

anlamı tamamen değiştirebilmektedir. Kırgızca ile Türkçede kesme işareti (’) hariç,

aynı noktalama işaretleri kullanılmaktadır. Bunların çoğunun kullanımı aynı olmakla

birlikte bazıları, kullanıldığı yer ve kullanılış şekilleri bakımından farklılık

göstermektedir.

Uzun Çizgi (S): Kırgızca ile Türkçe arasında noktalama işaretlerindeki en

önemli farklardan biri uzun çizginin kullanımında görülmektedir. Kırgızcada uzun

çizgi satır başına alınan konuşmaları göstermek ve yazarın sözüyle kahramanın

konuşmalarını ayırmak için kullanılır. Türkçede ise sadece satır başına alınan

konuşmaları göstermek için kullanılır. Yazarın sözüyle kahramanın konuşmalarını

ayırmak için Türkçede virgül kullanılır. Konuşmalar tırnak içinde verildiğinde ise her

iki lehçede de uzun çizgi veya virgül kullanılmaz. Mesela:

“j Uŋkur tolġon uyum bar, munu bereyin (Mağara dolusu ineğim var. Bunu

vereyim).

j Ay kak baş, sen ölgöndön kiyin meniki emey kimdiki? (Hey moruk, sen

öldükten sonra zaten benim değil mi?)”144

“Atabız bul taptı, ekööŋ tappadıŋ, j dep, j bizdi caman köröt” dep akıldaşıp,

inisin öltürüp, kızın, kuşun cana atın alıp kete berişet.145 (“Babamız bu buluşu, ikiniz

bulmadınız, diye bizden nefret ediyor” diye düşünüp kardeşlerini öldürerek kızını,

kuşunu ve atını alıp giderler).

“Ali bey aynı sertlikle sordu:

j Arabadaki kadın bir akrabanız olsaydı, aynı biçimde takılınmasına ses

çıkarmaz mıydınız?

j Demek sizin akrabanız bu kadın?”146

144 Kırġız El Comoktoru, Kırġız SSR İlimder akademiyası til cana adabiyat institutu, mektep basması, Frunze, 1975, s. 25. 145 age., s. 79. 146 Kemal, Namık, İntibah ve Vatan Yahut Silistre, Gümüş Basımevi, İst., 1992, s. 74.

Page 145: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

136

Virgül (,): Noktalama işaretleri arasında bir diğer fark virgül kullanımında

görülmektedir. Kırgızcada özneden sonra virgül gelmezken Türkçede gelebilir:

“Camiyla oşondo menin aldımda ketip bara catkan”147 (Cemile, o sırada benim

önümde gidiyordu). “Ali, babasının sağlığında, on dört, on beş yaşlarına geldiğinde,

kültür dışında sevilecek, uğraşılacak bir şey bulamaz olmuştu.”148 Ancak Kırgızcada

hitap (karatma) sözlerinde, söz cümle başında ise sonuna, cümle içinde ise her iki

yanına, cümle sonunda ise de önüne virgül gelir: “Aysel, bügün maġa kelesiŋbi?”

(Aysel, bugün bana gelecek misin?). “Çımırkan, kiçine bala, az kaldı emi!”149

(Dayan, kiçine bala, az kaldı). Türkçede de hitap sözlerinden sonra virgül kullanılır:

“j Aliciğim, gel kardeşim, konuşalım.”150

Kırgızcada cümle arasındaki açıklamalardan (kirindi söz) sonra virgül gelir.

Mesela: “Aydardın uluu kızı, kiçüüsü enesinin canında, bıyıl üniversitetke ötüptür”

(Aydar’ın büyük kızı bu yıl üniversiteye geçmiş, küçük kızı ise anasının yanındadır).

Cümlede iki virgül arasında kalan kısım açıklayıcı sözdür. Bu tür cümleleri

çevirirken ya söz dizimini değiştirmek, ya da açıklayıcı kısmı parantez içinde vermek

gerekir. Virgül kullanımında görülen bir fark da matematikle ilgilidir. Türkçede

kesirli sayılar arasına nokta konurken, Kırgızcada virgül kullanılmaktadır: 2,5; 3,7

vb. Bunların dışında, virgülün birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime

grupları arasında ve sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için kullanımı her iki

lehçede de aynıdır.

Virgül kullanımıyla ilgili ortak noktalardan biri de, her iki lehçede de “ve,

veya” bağlaçlarından önce ve sonra virgül kullanılmamasıdır: “Bayırkı sozulmalar

azdap eski Türk cazma estelikterinde, azırkı Türkmön, Yakut, Ġaġauz tilderinde

cana Özbek tilinin Kara-Bulak govorunda saktalġan, fonemalık kasiyetke ee,

147 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 221. 148 Kemal, Namık, İntibah ve Vatan Yahut Silistre, Gümüş Basımevi, İst., 1992, s. 30. 149 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 214 150 Kemal, Namık, İntibah ve Vatan Yahut Silistre, Mopa Kültür yay., İst., 1992, s. 75.

Page 146: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

137

köbünçö söz başında cana söz ortosunan uçurayt, söz ayaġınan kezikpeyt.”151 (Eski

uzun ünlüler az olarak eski Türk yazıtlarında, günümüz Türkmen, Yakut, Gagauz

Türkçelerinde ve Özbek Türkçesinin Kara-Bulak ağzında korunmuştur. Uzun ünlüler

anlam ayırdedici özelliğe sahiptirler. Çoğunlukla söz başında ve söz ortasında

rastlanır; söz sonunda görülmezler).

“Reçtin bir ce bir neçe tıbıştık kompleksten turġan bölükçösü muun dep

atalat”152 (Dilin bir ya da birkaç ses kompleksinden oluşan bölümüne hece denir).

Ayrıca Kırgızcada “cana” (ve) bağlacı cümlede sadece bir kez

kullanılabilirken, “ce” birkaç kez kullanılabilir ve araya da virgül konur: “Ce balasın

körö albay, ce küyöösünön kat kelbey Altınay abdan cüdöp ketti.” “ce” bağlacı

Türkçedeki “ya da” bağlacını karşılamakla birlikte, burada “hem” e karşılık

gelmektedir: “Hem çocuğunu görememekten, hem de eşinden mektup alamamaktan

Altınay çok çöktü.”

Kırgızcada virgül kullanımıyla ilgili önemli bir özellik de -p, -ıp zarf-fiil

ekiyle biten sözlerden sonra virgülün gelebilmesidir. Böylece Kırgızcada -p, -ıp zarf-

fiil ekiyle cümleler birbirine bağlanarak çok uzun cümleler yapılabilirken Türkçede

iki -ıp zarf-fiil eki yan yana gelmez ve bu sözlerden sonra virgül konmaz. Türkçede

bir -ıp ekli zarf-fiilden sonra sadece -arak ekli bir zarf-fiil gelebilir:

“Studentter kereli keçke iştep, kara nandın kündük şıbaġası tügönüp,

kursaktarı aç, çarçap-çaalıġıp şaarġa kaytıp kelatışkan.”153 (Öğrenciler akşam geç

vakte kadar çalışarak ve günlük ekmek payları tükenmiş, karınları aç olarak yorgun

argın şehre dönüyorlardı).

Kısa Çizgi (-): Bir başka noktalama işareti kısa çizgidir. Kısa çizginin

kullanımı genelde aynı olmakla birlikte, bazı farklar da görülmektedir. Her iki

151 Kırġız Adabiy Tilinin Ġrammatikası, Kırġız İlimder Akademiyası, Til cana Adabiyat İnstitutu, İlim Basması, Frunze, 1980, s. 18. 152 age., s. 70. 153 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 435.

Page 147: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

138

lehçede de satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna konur. Ayrıca yine her

iki lehçede de dilbilgisinde kökle eki ayırmak (ağaç-sız, dur-ak, baş-tuu, caz-ġan-dar

vb.), fiil kök ve gövdelerini göstermek (al-, gül-, ver-, aya-, barkıra-, kör- vb.),

heceleri göstermek (a-raş-tır-ma, ço-cuk, bala-lık, cazuu-çu vb.) için kullanılır.154

Farklı olarak Kırgızcada ikilemeler arasına ve iki isimden oluşan isimlerin arasına da

kısa çizgi konur. Türkçede ise ikilemeler arasına hiçbir işaret konulmaz. İki isimden

oluşan isimler de ayrı yazılıyorsa arada yine hiçbir işaret olmaz ve ikinci isim de

büyük harfle yazılır: alasa-berese (alacak verecek), balaa-kaza (kaza bela, felaket),

arı-beri (öte beri), azın-köbün (az çok, biraz, bir parça), ata-ene (ana baba), başka-

başka (başka başka, farklı farklı), ança-mınça (biraz, şöyle böyle), Isık-Köl, Ala-Too,

Ala-Köl, Kebez-Too, Ala-Buka, Ak-Talaa, Ulu Dağ.

Noktalı Virgül (;): Kırgızca ve Türkçenin her ikisinde de birleşik

cümlelerde, sıralı cümleler arasında noktalı virgül işareti kullanılır. Ancak Kırgızca

ve Türkçede, edebî metinlerde noktalı virgül neredeyse hiç kullanılmamış; bilimsel

metinlerde ise bol miktarda kullanılmıştır. Mesela:

“Zat atooçtorġo kim? emne? degen suroolor berilet. Kim? degen suroo

adamġa, adam menen baylanıştuu sözdörgö (kesipçilikti körsötüüçü sözdörgö)

berilet; emne degen suroo adamdan başka bardık canduu, cansız zattarġa berilet.”155

(İsimlere kim, ne, soruları sorulur. “Kim” sorusu insana, insanla ilgili sözlere

(meslek gösteren sözlere) sorulur; “ne” sorusu ise insan dışında bütün canlı, cansız

nesnelere sorulur).

“Cazuu reçinde calpı at kiçine tamġa menen cazılat da, ençilüü attar dayıma

baş tamġa menen cazılat: calbırak, butak, sabiz; Bübüsayra, Uçar, Kırġızstan

madaniyatı, Oş institutu.”156 (Yazı dilinde genel adlar küçük harfle yazılır, özel adlar

ise daima büyük harfle yazılır: yaprak, budak, havuç; Bübüsayra, Uçar, Kırgızistan

Medeniyeti, Oş Enstitüsü).

154 İmlâ Kılavuzu, TDK yay., Ank., 2000, s. 62. 155 Kırġız Adabiy Tilinin Ġrammatikası, Kırġız İlimder Akademiyası, Til cana Adabiyat İnstitutu, İlim Basması, Frunze, 1980, s. 146. 156 age., s. 150.

Page 148: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

139

Kırgızcada, Türkçeden farklı olarak, noktalı virgül konuşma sözlerinden önce

de kullanılır ve noktalı virgülden sonraki konuşma cümlesi büyük harfle başlar:

“Töö, ayuu, tülkü, karışkır, colbors, kozu, ulak j baarı çoġulup keŋeşip;

“Birge can baġabız” dep dos bolup caylooġo çıġıştı.”157 (Deve, ayı, tilki, kurt,

kaplan, kuzu, oğlak hepsi toplanıp konuşarak, “birlikte geçinelim” diye dost olup

yaylaya çıktılar).

“Çınarbay köp söz aytpastan; “Men çınar terektin tübündö törölgön

Çınarbaymın” –dedi.”158 (Çınarbay çok konuşmadan, “ben çınar ağacının dibinde

doğan Çınarbay’ım” dedi).

İki Nokta (:): Kullanımı aynı olan bir başka noktalama işareti de iki noktadır.

İki nokta kendisinden sonra örnek verilecek ya da açıklama yapılacak cümlelerin

sonuna konur. Mesela:

“Ata-enesi izdep cürüp bir kişige coluġup, andan kızdı suraşat: “Orto boyluu,

tereŋ oyluu, kara kaştuu, uzun çaçtuu, oozu oymoktoy, betinen kanı tamġan, eki közü

çıraktay canġan kız kördüŋbü, colooçum?”159 (Ana babası arayıp bir kişiye

rastlayarak ona kızı sorarlar: Orta boylu, ince fikirli, kara kaşlı, uzun saçlı, küçücük

ağızlı, elma yanaklı, iki gözü çıra gibi parlayan bir kız gördün mü, yolcum?”

Üç Nokta (…): Bir başka noktalama işareti olan üç noktanın kullanımında da

fark görülmemektedir. Üç nokta her iki lehçede tamamlanmamış cümlelerin sonuna;

alıntılarda, başta, ortada ve sonda alınmayan kelime ve bölümlerin yerine; sözün bir

yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun muhayyilesine bırakıldığı yerlerde

ve kaba sayıldığı için veya başka bir nedenden ötürü açıklanmak istenmeyen kelime

ve bölümlerin yerine konur:160

157 Kırġız El Comoktoru (Kırgız Halk Masalları), Kırġız SSR İlimder akademiyası til cana adabiyat institutu, mektep basması, Frunze, 1975, s. 142. 158 age., s. 59. 159 age., s. 135. 160 İmlâ Kılavuzu, TDK yay., Ank, 2000, s. 58.

Page 149: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

140

“Can düynöŋ da uşintip memirep tursa kana…”161 (Keşke senin iç dünyan da

böyle parıldayıp dursa…).

“Andan kalsa, canaġı caŋı tuuġan Daniyardı koşup bereyin: özüŋüz bilesiz al

degi adamġa zıyanı cok beçara…”162 (Olmazsa yeni akraba Daniyar’ı da yanlarına

katayım. Siz de biliyorsunuz; o hiç kimseye zararı olmayan bir biçare…). Burada

konuşan kahraman, konuşmasının devamını dinleyenin hayal dünyasına

bırakmaktadır.

Soru İşareti (?): Kullanımında fark görülmeyen bir başka noktalama işareti

de soru işaretidir. Soru işareti soru bildiren cümle veya sözlerin sonuna; bilinmeyen

yer, tarih vb. durumlarda ve bir bilginin kesin olmadığı durumlarda kullanılır:

“Tüşünböym, oy-sanaaŋ büt dissertatsiyada bolo turup, kim kimdin tuflisinin

boosun baylap bergenin baykooġo kaydan tabasıŋ ubakıttı?163 (Anlamıyorum, aklın

fikrin tamamen tezde olacağına, kim kimin ayakkabısının bağını bağlayıvermiş

gözetlemeye vakti nereden buluyorsun?).

Burada aslında soru anlamı bulunmamaktadır. Kişi kendi kendisiyle

konuşmaktadır. Sanki kendi düşüncesinin doğruluğunu ispatlamaktadır. Bu tür

durumlarda soru işaretinin kullanımı yazarın keyfiyetine kalmıştır. Ancak soru

işaretinin kullanılması çeviride yanılgılara yol açmaktadır. Soru işaretini gören

çevirmen cümleyi soru cümlesi olarak düşünmekte ve o şekilde aktarmaktadır. Oysa

bu tür cümlelerin “ki” bağlacıyla aktarılmaları daha doğru sonuç verir. Yukarıdaki

cümlede de aslında “sen tezinle uğraş; kim kimin ayakkabı bağını bağlamış, bunlarla

ilgilenme” denilmek istenmektedir. Ancak yukarıdaki aktarımında da bu anlam

hissedilmektedir.

161 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 431. 162 age., 1982, s. 199. 163 age., s. 428.

Page 150: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

141

“Ay, Daniyar, degi sen biröönü süydüŋ bele? – dep özü emne üçündür külüp

ciberdi.”164 (Hey, Daniyar, sen hiç birini sevdin mi?, deyip, kendisi de nedense

gülüverdi).

“Halka söylemekten bile utanacağın bir işi yapmaktan nasıl utanmazsın? Sen

herkesten daha alçak bir kişi misin ki, yaptığın herhangi bir işi başkalarının

bilmesinden utanıyorsun?”165

Ünlem İşareti (!): Ünlem işareti her iki lehçede de sevinç, kıvanç, acı, korku,

şaşma gibi duyguları anlatan cümle ya da sözlerin sonuna konur:

“Narı caktan şapalak kamçını süyröp baskan meni körgöndö brigadir alda

kanday oy tapkansıp, süyünüp ketti. –Anday ele keliniŋizge coldon tentek

arabakeçter tiyet deseŋiz, mına – kaynisi turbaybı! dedi al, meni körsötüp.”166

Parağrafın çevirisi şöyle yapılmış: “Kamçıyı sürüyerek yanlarına vardım.

Onbaşı beni görünce birden sevindi. Aklına iyi bir fikir gelmişti herhalde. –Pekala,

gelininizi vermemek için pençenizi gösteriyorsunuz, ama bak, kaynı var onun, dedi –

sevinçle beni göstererek.”167

Çeviride ünlem işareti hiç kullanılmamıştır. Ayrıca, uzun çizgi işareti,

Kırgızcada olduğu gibi parağraf içinde ve “dedi” sözünden sonra kullanılmıştır. Bu

şekil Türkçenin imlâ kurallarına uymamaktadır. Çeviri anlam bakımından da

hatalıdır. Anlam ve noktalama işaretleri açısından doğru bir çeviri şöyle olmalıdır:

“Benim öbür taraftan şapalak kamçıyı sürükleyip geldiğimi görünce, kahya sanki

aklına parlak bir fikir gelmiş gibi sevindi: “Eğer gelininize yolda serseri arabacılar

takılır diyorsanız, işte, kaynı yok mu!” dedi, beni göstererek.” “şapalak” sözü

dipnotta açıklanmalıdır: şapalak kamçı: örülmemiş, yassı kamçı.

164 age., s. 222. 165 Kemal, Namık, İntibah ve Vatan Yahut Silistre, Mopa Kültür yay., İst., 1992, s. 44. 166 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 198. 167 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s.11

Page 151: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

142

“Çü, attarım, ıldamda! – dep, arabanı tezdettim.”168 (Deh atlarım, çabuk olun!

deyip arabayı kızlandırdım).

“- Çooçun deyt ġo? (Yabancıymış galiba?)

- Çooçun bolso bul ayılġa emnege kelmek ele? (Yabancı olsa bu ayıla niye

gelsin?)

- Basa, oşondoy de!” (Elbette, öyle ya!)169

Tırnak İşareti (“ ”): Tırnak işareti her iki lehçede de başka bir yazıdan veya

kimseden aktarılan sözlerde, özel olarak belirtilmek istenen kısımlarda ve konuşma

söz ve cümlelerinde kullanılır:

“Aradan bir cuma ötüp, cumanın tünündö Ayım suluu tüş körüp, erteŋ menen

tura kalıp: “Tündö tüşümdö Seyit çal balamdı tirgizip, kelinimdi tapkızıp alıp,

Çınıbekti öltüröm dep kele catıptır” dedi.”170 (Aradan bir Cuma geçer. Cumanın

gecesinde güzel Ayım düş görüp sabahleyin kalkarak: “Geceleyin düşümde ihtiyar

Seyit çocuğumu diriltip, gelinimi buldurarak Çınıbek’i öldüreceğim, diye

geliyormuş” dedi.).

“Oysa, yeni arkadaşının gösterdiği konukseverlik karşısında, “meğer ben

neymişim?” gibilerden övünç bile duyuyordu.”171

Kırgızcada tırnak işaretinin kullanıldığı bir yer de gazete ve dergi adlarıdır.

Türkçede ise işaretin böyle bir kullanımı yoktur: “Manas” Eposu, “Caş Leninçi”

Jurnalı vb.

168 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 204. 169 age., 1982, s. 207. 170 Kırġız el comoktoru, Kırġız SSR İlimder akademiyası til cana adabiyat institutu, mektep basması, Frunze, 1975, s. 51. 171 Kemal, Namık, İntibah ve Vatan Yahut Silistre, Mopa Kültür yay., İst., 1992, s. 171.

Page 152: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

143

Tırnak işaretinde görülen bir fark da yazımıyla ilgilidir. Kırgızcada ilk tırnak

tam satır altında, diğer tırnak satır üzerinde iken Türkçede her iki tarafta da büyük

harfin tepe noktası hizasındadır.

Parantez [( )]: Parantez ise cümle içinde yapılan açıklamalarda kullanılır.

Bunun dışında tiyatro eserlerinde konuşanın durumunu, hareketlerini belirtmek için

ve yazının maddelerini gösteren rakam ve harflerden sonra kullanılır. Ayrıca bir de

köşeli ayraç vardır ki, ayraç içinde ayraç kullanılması gereken durumlarda, yay

ayracın dışında kullanılır. Her iki ayraç kullanımında da lehçeler arasında fark

bulunmamaktadır. Lehçelerde parantez, daha çok bilimsel metinlerde, çok az olarak

da edebî metinlerde kullanılmaktadır:

“Calpı attar cekelik türdö da, köptük türdö da aytıla berse (koy-koylor, cılkı-

cılkılar, mektep-mektepter), ençilüü attar cekelik türdö ġana aytılat, köptük türdö

aytılbayt (Narın, Talas, Tokmok, Salıy, Sultan).”172 [Genel adlar hem teklik, hem

çokluk türde söylenirken (koyun-koyunlar, yılkı-yılkılar, okul-okullar), özel adlar

sadece teklik türde söylenir (Narın, Talas, Tokmok, Salıy, Sultan)].

Kesme İşareti ( ’ ): Kesme işareti Türkçede yabancı ve Türkçe özel adlara

getirilen iyelik ve hal eklerini ayırmak için kullanılır: Atatürk’ten, Kırım’a, Fatih

Sultan Mehmet’in vb. Ancak kesme işareti kurum, kuruluş, akım, çağ ve dönem

adlarında, kişi adlarından sonra kullanılan ünvanlarda ve deyimlerde geçen özel

adlarda kullanılmaz: Türk Dil Kurumundan, Milli Edebiyat Akımının, Ayşe Hanıma,

29 Ekimde gibi. Kırgızcada ise bu işaret bulunmamaktadır.

Burada bir noktayı da özellikle belirtmek istiyorum ki, bu da noktalama

terimleri konusudur. Kırgızca ve Türkçede, “tırmakça” (tırnak işareti) ve “tire” (tire,

kısa çizgi) hariç terimlerin çoğunun farklı olduğu görülmüştür:173

172 Kırġız Adabiy Tilinin Ġrammatikası, Kırġız İlimder Akademiyası, Til cana Adabiyat İnstitutu, İlim Basması, Frunze, 1980, s. 150. 173 Tursunov, Askar, Kırġız tilinin tınış belgileri, Kırġız-Türk Manas Universitetinin Çıġarmaları:19, Bişkek, 2002, s. 7.

Page 153: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

144

Kırgızca: Türkçe:

çekit nokta

suroo belgisi soru işareti

ilep belgisi ünlem işareti

köp çekit üç nokta

ütür virgül

ütürlüü çekit noktalı virgül

koş çekit iki nokta

sızıkça tire, kısa çizgi

kaşaa parantez

1. 3. 4. 2. İmlâ Kuralları

Kırgızcayla Türkçe arasında, fazla olmamakla birlikte, yazım kuralları

bakımından da bazı farklar bulunmaktadır. En göze batan fark “millet, dil, kavim”

isimlerinin Kırgızcada küçük harfle başlamasıdır: kırgız, almanca, arapça, bulgar,

rus, alman. Türk imlâsında bu isimler büyük harfle başlamaktadır. Türk, Tatar,

Kırgız, Türkçe, Arapça, İngilizce. “Ülke, şehir, göl, deniz, gazete, kitap, dergi”

isimleri ise her iki lehçede de büyük harfle başlar: Erkin-Too, Bulak, Hürriyet,

Japonya, Kanada, Cezayir, İstanbul, Bişkek, Issık-Köl, Tuz Gölü, Ege Denizi, Türk

Dil Bilgisi.

Bir başka fark özel isimlerin yazılışında görülmektedir. Kırgızcada,

Türkçenin tersine, özel isimlere ek geldiğinde ayırma işareti kullanılmaz:

Ankara’dan, Ayşe’nin… Aydardın, Bişkekke, Kardıġaçtın… Ayrıca Kırgızcada özel

isim iki isimden oluşuyorsa, arasına tire konularak bitişik yazılır ve her iki isim de

büyük harfle başlar: Temir-Kan, Taldı-Suu, Isık-Köl. Türkçede ise iki isim bitişik

yazılıyorsa arada hiçbir işaret olmaz ve ikinci ismin baş harfi küçük yazılır: Uludağ,

Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Bahçelievler vb… Eğer isimler ayrı yazılıyorsa o zaman

araya yine hiçbir işaret konmaz ve iki ismin baş harfleri de büyük yazılır: Reşat Nuri,

Peyami Safa, Ağrı Dağı, Van Gölü vb…

Page 154: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

145

Kırgızcayla Türkçe arasında başlıkların yazımında da fark bulunmaktadır.

Kırgızcada başlık eğer küçük harfle yazılacaksa, kaç kelimeden oluşursa oluşsun

sadece ilk kelimenin ilk harfi büyük, diğerleri ise küçük yazılır: Kırġız adabiy tilinin

ġrammatikası, Kırġız el comoktoru, Kızıl alma gibi. Türkçede ise bütün kelimelerin

baş harfleri büyük ya da başlık tümden büyük yazılır: Eski Anadolu Türkçesi,

Depresif Bozukluklar, ORTA ÇAĞ TARİHİ vb.

Buna benzer bir fark da ad ve soyadı yazımında görülür. Kırgızcada ad ve

soyadının sadece ilk harfleri büyüktür. Türkçede ise kişisel tercihe bağlı olmakla

birlikte soyadı tamamen büyük harfle yazılabilmektedir: Calil Sıdıkov, Çınġıs

Aytmatov, Gülzura Cumakunova, Kemal ATATÜRK veya Kemal Atatürk vb.

Bir diğer önemli farka soru ekinde rastlamaktayız. Kırgızcada soru eki

“mı/mi/mu/mü” mutlaka cümlenin sonuna gelir ve mutlaka bitişik yazılır. Türkçede

ise vurgulanmak istenen konuya göre yeri değişebilir ve ayrı yazılır:

“Danike, saydaġı attar senikibi?”174 (Daniyarcığım, dere yatağındaki atlar

senin mi?).

“Emne söz, Robertinonu aytasıŋbı?” (Ne konuşması! Robertino’yu mu

anlatacaksın?)

I. 3. 5. Semantik Farklılık ve Benzerlikler

1- Kırgızca ile Türkçede ortak sözlerin anlamları büyük oranda aynıdır.

Ancak zaman içinde farklı dillerden farklı kelimeler alınmış, aynı dilden alınan

kelimelerde ise farklı anlamda alınanları olmuştur. Eski Türkçe kelimeler temelde

ortak olmalarına rağmen bazı anlam değişmeleri, yan anlam kazanmalar olmuştur.

Farklı dillerden alınanlar ise zaten iki lehçe arasında en büyük farklılığı

oluşturmaktadır.

174 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 206.

Page 155: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

146

En büyük alınma söz grubunu Arapça ve Farsça kelimeler oluşturmaktadır.

Bu dillere ait sözler her iki lehçeye de çoğunlukla aynı anlamda alınmış ve bir

ortaklık sağlamış olmasına rağmen, bazen farklı anlamda alınanları veya yan anlam

kazananları da olmuştur: namıs 1.namus, şöhret, iyi nam; 2. şeref, künöö 1. günah;

2. suç, adam insan, amal 1. amel, faaliyet, hareket; 2. vaziyetten kurtulma çaresi,

hile, kurnazlık, kolayını bulma; 3. matematikte dört işlem; 4. görev, makam,

barabar eşit, denk, para rüşvet, bark 1. fark, vasıf, hususiyet; 2. kıymet, değer,

liyakat, otorite, cannat 1. cennet; 2. kıymetli bir kumaş adı, daam 1. taam, yiyecek;

2. tat. Görüldüğü gibi sözlerin bazıları anlam değişimine uğramış, bazıları da yan

anlamlar kazanmışlardır.

Bir diğer alınma söz grubunu da Rusça sözler oluşturmaktadır. Kırgız ve

Türkiye Türkçeleri her ne kadar aynı kökten gelen iki lehçe iseler de yüzyıllardır

farklı ve uzak coğrafyalarda yaşama, farklı milletler ve farklı dillerle münasebet

kurma, siyasî, ekonomik, kültürel her tür ilişkinin son zamanlara kadar neredeyse hiç

olmaması gibi nedenlerden dolayı lehçeler arasında bazı farklılıklar oluşmuştur. İşte

bu farklılıkların en önemlilerinden biri de Kırgız Türkçesindeki Rusça sözlerdir. Bu

sözler çoğunlukla bilim, teknik, hukuk ve uluslar arası sözlerden oluşmaktadır.

Türkiye Türkçesi ise bu tür sözleri ya Batı dillerinden almış, ya da kendisi

türetmiştir. O nedenle bu tür sözlerde farklılık bulunmaktadır. Kırgız Türkçesine

giren bazı Rusça sözler şunlardır: abak (hapishane), abet (öğle yemeği), alhimiya

(kimya), aprel (nisan), boçke (fıçı), bötölkö (şişe), davernes (vekaletname), emigrant

(göçmen, mülteci), faktura (fatura), feldşer (sağlık memuru), flot (donanma, filo),

front (cephe), işköl (okul), kerebet (karyola), kvartira (daire, mesken), lager (kamp),

logika (mantık), manevr (manevra), miting (miting), nomur (numara), orden (nişan),

pacalista (lütfen, rica ederim), papiros (sigara), sezon (mevsim), snaryad (gülle,

mermi), valyuta (para, döviz), yurist (hukukçu), zakon (kanun, yasa).

2- Alınma kelimelerin dışında ortak kelimelerde de zamanla anlam

değişmeleri, anlam kaymaları, yeni anlamlar yüklenmesi gibi durumlar ortaya

çıkmıştır. Bu da sözlerin bire bir örtüşmelerine engel olmaktadır. Mesela Kırgız

Türkçesinde “adam” sözü anlam değişikliğine uğramış ve “insan” anlamında

Page 156: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

147

kullanılmıştır. Türkiye Türkçesindeki “kırlık kesimde geniş toprakları olan, sözü

geçen, varlıklı kimse; halk arasında sayılan ve sözü geçen erkek” anlamlarına gelen

“ağa” sözcüğü Kırgız Türkçesinde “ağabey” anlamındadır. Kırgızcada “kün” sözü

“gün” anlamı yanı sıra “güneş; zaman, devir; hava durumu” anlamlarını da

kazanmıştır.

3- Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında bir de şekil olarak aynı,

fakat anlamları farklı sözler bulunmaktadır. Bu tür sözler çeviride de oldukça güçlük

yaratmaktadır. Mesela kol sözü her iki lehçede de aynı şekilde bulunurken

Kırgızcada “el”, Türkçede “kol” anlamındadır. curt sözü bazen “yurt” anlamına

gelse de bazen “çadır, oba” gibi farklı anlamları ifade edebilir. ton sözü “elbise”, it

“köpek, it, tazı”, kök “mavi, boz, gök, gökyüzü” anlamlarına gelmektedir.

Kırgızcada karġı sözü “boyunluk, tasma” anlamındadır; Türkçede ise “kargı”

“gövdesi beş altı metre yüksekliğe erişebilen çok yıllık bitki, kamış, saz”

anlamındadır. katık sözü Kırgızcada “ekşimiş süt, yoğurt” anlamında, Türkçede ise

“ekmekle karın doyurmak gerektiğinde, ekmeğe katılan peynir, zeytin, helva gibi

yiyecek” anlamındadır. soy- fiili “soymak” değil “kesmek”, tünö- fiili “tünemek”

değil “gecelemek”, tüşüü fiili “düşmek” değil, “binmek, inmek, girmek”

anlamındadır. ilgeri sözü şekil olarak Türkçedeki “ileri” ile benzer olmakla birlikte

“geri, eski ve ileri” anlamlarını karşılamaktadır. Kırgızcadaki baca Türkçede

“bacanak”, “bacı” “gümrük”, badana “zırh, cevşen” anlamlarına gelmektedir. degen

sözü bazen “diyen” şeklinde çevrilirken, bazen de bağlam gereği “adlı, diye”

şekillerine uygun gelebilir.

Deyimlerde de bu durumla karşılaşılmaktadır. Mesela Kırgızca “göz kulak

olmak” anlamındaki baş köz bol- deyimi Türkçe “evlenmek” anlamındaki “baş göz

olmak” deyimiyle karışabilir. Kırgızca canı cok deyimi şekil olarak Türkçedeki

“canı yok” deyimine benzese de Kırgızcada “korkak, açık göz”, Türkçede “zayıf,

çelimsiz” anlamına gelir. közmö köz, betme bet, oozmo ooz deyimlerinin hepsi de

“yüz yüze gelmek” anlamındadır. Oysa Türkçede bunlar arasında anlam nüansları

vardır. “Göz göze gelmek” “bakışları karşılaşmak”, “yüz yüze gelmek” “birden

karşılaşmak, bir araya gelmek”, “ağız ağıza vermek” ise “iki kişi birbirine pek yakın

Page 157: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

148

durarak başkaları işitmeyecek biçimde konuşmak” anlamlarına gelir. Yine

Kırgızcada közü açık deyimi “ileri görüşlü, falcı” anlamlarına gelirken, Türkçedeki

“gözü açık” deyimi “uyanık, becerikli” anlamlarına gelmektedir. Kırgızca içi tar

deyimi “kıskanç, hasis” anlamlarını ifade ederken, Türkçe “içi dar” “beklemeye

dayanamayan, tez canlı, sabırsız” anlamına gelir. Kırgızcada köz cumuu deyimi

“vedalaşmak; ölmek” anlamlarına gelirken, Türkçede “göz yummak” “kusurlarını

görmezlikten gelmek, hoş görmek, bağışlamak; umudunu kesmek, umutsuzluğa

düşmek” anlamlarına gelir. Kırgızca közü kızaruu deyimi “kıskanmak, gözü

kalmak” anlamında, Türkçe “gözü kızarmak” deyimi ise “erkekler için, azmak, kadın

arzulamak” anlamındadır. Kırgızca başı açık deyimi “serbest, köle olmayan, özgür”,

Türkçede “başı açık” deyimi “örtü veya şapka ile başı örtülmemiş” anlamını ifade

eder. tobokel kıl- Kırgızcada “riski göze almak, bir şeye cesaret etmek” anlamına

gelirken Türkçede “tevekkül etmek” deyimi “herhangi bir iş konusunda elinden

geleni yaptıktan sonra gerisini Allah’a bırakma”yı anlatır. Kırgızcada tobo kıl-

1.şaşırmak; 2.tövbe etmek, anlamlarına gelir. Türkçede “tövbe etmek” ise bir günah

veya suçu bir daha yapmamaya söz vermek, anlamını ifade eder.

4- Bunun tersi bir durumla da karşılaşılmaktadır. Kırgızca ile Türkçe arasında

farklı sözlerle ifade edilip aynı anlama gelen sözler de bulunmaktadır. Örneğin

armanduu düynö ifadesinin kelime karşılığı “arzulu dünya”dır. Oysa Türkçede aynı

anlamı vermek için “yalan dünya” ifadesi kullanılır. “Arzulu dünya” sözü Türkçede

bir anlam ifade etmez. Bu durum deyim ve atasözlerinde de görülür. Bunlarda da

farklı kelimeler kullanılıyor olabilir ama ifade ettiği anlam aynıdır. Mesela

Kırgızcadaki mışık etke cetpey catıp sasık deyt atasözü kelime kelime çevrilecek

olursa “kedi ete ulaşamayıp sası der” şekli elde edilir. Ancak Türkçede aynı anlam

“kedi ulaşamadığı ciğere mundar dermiş” atasözüyle verilmektedir. Yine Kırgızcada

kulaġı uzun deyimi “her şeyden haberi olan” anlamındadır. Bu anlam Türkçede

“kulağı delik” deyimiyle verilir.

5- Türkçedeki imek fiilinin karşılığı Kırgızcada e- yardımcı fiilidir: bar ele

var idi, vardı; bar eken var imiş, varmış; cok bele (cokpu+ele) yokmu idi,

yokmuydu. Kırgızcadaki bu “ele” sözü Türkçede çok farklı anlamlara

Page 158: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

149

gelebilmektedir. Mesela bazen “sadece, daha, idi” gibi anlamlara gelebilirken, bazen

de hiç çevrilmeyip sadece anlamı kuvvetlendirmek için kullanılır. -a+ele kalıbı işin

henüz yapılmadığını anlatır. Mesela bara elek daha gitmedik, körö elekmin daha

görmedim. “Kattı okuy elekte ele anda emneler cazılġanın men kün murun ele bile

turġanmın, antkeni alardın baarı egiz kozuday birine biri okşoş boluçu.”175 Bu

cümlede geçen birinci ele, “-a+ele” kalıbına uymaktadır. İkincisi ise “daha”

anlamında kullanılmıştır: “Ben mektubu daha okumadan onda nelerin yazıldığını

önceden bilirdim. Çünkü onların hepsi ikiz kuzu gibi birbirine benzerdi.”

I. 4. Kırgız Türkçesinden Türkiye Türkçesine Çeviri Meseleleri

Türk dünyası özellikle 90’lı yıllar öncesindeki iki yüz yıla yakın bir süre

maalesef birbirinden kopuk olarak yaşamıştır. Bunun coğrafik, siyasî türlü nedenleri

vardır. 1980’lerden beri oluşan yeni koşullar neticesinde Türk toplulukları birbirini

tanımış ve yakınlaşmış, ancak bu istenen düzeye ulaşamamıştır. Türk dünyası

arasında kültür bütünlüğünü sağlamanın en önemli yollarından biri de üretilen bilim,

kültür ve sanat ürünlerinin karşılıklı olarak aktarılmasıdır. Aynı kökten gelmiş

olmakla birlikte Türk Lehçeleri arasında yapılacak aktarma sanıldığı kadar kolay

değildir. Özellikle de bu iki lehçe Kırgız Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde olduğu

gibi farklı ve uzak guruplarda yer alıyorsa, güçlük bir kat daha artmaktadır. Ancak

lehçeler arası çeviride karşılaşılacak sorunlar ve uyulması gereken teknikler bilindiği

takdirde bu iş daha doğru ve hızlı bir şekilde yapılabilecektir.

Burada bir hususu daha önemle belirtmek gerekir. Bugüne kadar yapılan

sınırlı sayıdaki çeviriler doğrudan Kırgızcadan Türkçeye ya da Türkçeden Kırgızcaya

değil, ikinci, üçüncü ve hatta dördüncü diller vasıtasıyla yapılmıştır. Mesela Reşat

Nuri, Nazım Hikmet, Aziz Nesin gibi Türk şair ve yazarlarının eserleri Kırgız

Türkçesine Rusçadan çevrilmiş; aynı şekilde Cengiz Aytmatov’un eserleri de

Rusçadan Fransızcaya ya da Almancaya, oradan da Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.

Manas destanı da aynı şekilde Rusçadan Almancaya, Almancadan Türkiye

175 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 204.

Page 159: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

150

Türkçesine çevrilmiştir. Oysa bugün lehçeden lehçeye çeviri imkânlarına sahip

olunmuştur. Bu imkânlar iyi değerlendirilip çeviri çalışmalarına hız verilmelidir.

Kırgız yazarlarından hemen hemen bütün eserleri Türkiye Türkçesine

çevrilmiş olanı Cengiz Aytmatov’dur. Bu durum onun dünya çapında bir Türk yazarı

olmasının yanı sıra, Türk okuyucusunun, onun eserlerinde, kendisinden bir şeyler

bulabilmesinden de kaynaklanmaktadır. Fakat ne yazık ki çevrilen eserlerin hepsi

başka dillerden çevrildiği, başka dillerin etkisinde kaldığı için yapı ve üslûp

farklılıkları ile anlam çatallanmaları meydana gelmiştir. Bu yanlışlıklar ortanca dile

çevrilirken de yapılmış olabilir. Fakat biz sonuç olarak Türkçedeki çevirilerine

bakmak istiyoruz.

I. 4. 1. Kırgız Türkçesinden Türkiye Türkçesine Çeviri Sorunları ve

Uyulması Gereken Prensipler

Türk Lehçeleri arasında yapılan çeviri, diller arasında yapılan çeviriye göre

bazı farlılıklar arz etmektedir. Bunun nedeni Türk Lehçelerinin aynı dilin değişik

kullanım şekilleri olmasından kaynaklanmaktadır. Lehçeler leksik, semantik,

sentaktik, fonetik ve morfolojik açılardan büyük oranda örtüşmektedir. Bununla

birlikte yakınlıktan kaynaklanan yanıltıcı durumlarla da sık olarak karşılaşılmaktadır.

Türk Lehçeleri arasındaki çeviride karşılaşılan sorunlar lehçelerin birbirine olan

yakınlık ve uzaklığına göre de değişmektedir. Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesi

birbirine uzak lehçelerdir. Bu durumda farklılık daha da artmaktadır.

Kırgız Türkçesinden Türkiye Türkçesine çeviri yaparken uyulması gereken

prensipler de aslında genel çeviri prensipleriyle aynıdır. Fakat bu prensiplerin

işleyişinde, iki lehçenin yakınlığından kaynaklanan bazı hususların da dikkate

alınması gerekmektedir. Buna göre izlenimlerimizden yola çıkarak Kırgızcadan

Türkçeye yapılacak çeviride karşılaşılan sorunlar ve bunların çözüm yollarını şu

şekilde şıralayabiliriz:

Page 160: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

151

I. 4. 1. 1. Çeviri Tekniğiyle İlgili Sorunlar ve Çözüm Yolları

1- Çeviride karşımıza çıkan sorunların çoğu kaynak ve hedef lehçenin

yeterince bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. O nedenle öncelikle çevirmen her iki

lehçeyi de çok iyi bilmelidir. Hatta her iki lehçenin ağızları hakkında da bilgi sahibi

olmak çok faydalı olacaktır. Çünkü edebî eserlerde özel amaçla kullanılmış ağız

şekillerine rastlanabilir. Türkiye Türkçesinde karşılığı yok sanılan pek çok söz

aslında ağızlarda kullanılmaktadır. Bunları bilmek ve kullanmakla çevirmen zengin

bir kelime hazinesine sahip olacak, Türkçemiz de zenginleşecektir. Bunun yanı sıra

çevirmen ana dilini kullanma konusunda da edebî kabiliyete sahip olmalıdır.

2- Çevrilecek eser ve yazarı hakkında bilgi sahibi olmamak da çeviride sorun

yaratır. Bu durumda çevrilecek metnin türü, yazarın üslûbu, kim için ve ne amaçla

çevrileceği, nasıl bir dil kullanılacağı bilinemeyeceğinden çeviri de amacına

ulaşamayacaktır. Bu nedenle çevrilecek eser, yazarı, konusu, olayın nerede geçtiği,

çevirinin kim için yapılacağı araştırılmalı, eğer bilimsel bir metin çevrilecekse alanla

ilgili bilgi edinilmelidir. Mümkünse çeviri, o alanla meşgul olanlar tarafından

yapılmalıdır. Terimlerin ve konunun en iyi şekilde algılanması ve yansıtılabilmesi

açısından, metnin konunun uzmanı tarafından çevrilmesi son derece yararlı olacaktır.

Mesela gramerle ilgili bir eseri en iyi dilbilimciler çevirebileceklerdir. Özellikle

edebî bir eser çevrilecekse yazarın dili hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. Her

yazarın kendine has bir dil kullanımı, ifade tarzı vardır. Okuyucuların tercihinde de

yazarın anlatım tarzı, stili son derece önemli rol oynamaktadır. Üslûbun yeterli

derecede yansıtılabilmesi çevirinin başarısı açısından önemlidir. Bunun için de

yazarın dilini, üslûbunu iyi derecede bilmek gerekir. Ayrıca bazı yazarlar eserlerini

belli bir ağız temelinde meydana getirmektedirler. Mesela Cengiz Aytmatov,

eserlerindeki kahramanları genelde Talas ağzında konuşturmuştur. Ağızlar arasında

söz varlığı, şekil ve ses bakımından farklılıklar olabildiği gibi, edebî dilden

ayrıldıkları noktalar da bulunmakta, farklı gramer özellikleri yer almaktadır. Bu

bakımdan çevirmenin ağızlar hakkında da bilgi sahibi olması çevirinin daha doğru ve

daha zengin olmasını sağlayacaktır.

Page 161: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

152

3- Çevrilecek eserin yazım tarihi de oldukça önemlidir. Bu tür eserlerde o

döneme ait tarihî bilgiler olabileceği, o dönemin yaşam tarzını yansıtılabileceği gibi,

kelimeler günümüzdeki anlamlarından çok daha farklı anlamlarda kullanılıyor

olabilirler. Mesela Kırgızcada “moldo” sözü eskiden “yazabilen” anlamına gelirken

(XIX. yüzyılda yaşamış olan şairlerden Moldo Kılıç, Moldo Niyaz, XIX.-XX.

yüzyılda yaşamış olan Toġolok Moldo yazabildikleri için bu adı almışlardır),

günümüzde “imam, din görevlisi” anlamında kullanılmaktadır. Türkçede mesela

“ukalâ” sözcüğü XVII. yüzyıl sonları, XVIII. yüzyıl başlarına kadar “çok bilgili”

anlamına gelirken, bugün “bilgiçlik taslayan” anlamında kullanılmaktadır. Yine

“efendi” sözcüğü önceleri saygın kişilerin sıfatı iken bugün tam tersidir. Yanılgıya

yol açmamak için çevirmen o dönemle ilgili tarihî ve dilsel bilgi edinmelidir.

Kırgızların idarî rütbeleri, makamları iyi bilinmeli, bunlar Türkçedeki unvan ve

rütbelerle verilmeye çalışılmamalıdır. Çünkü her zaman tam karşılığı

bulunamamakta, çok farklı anlamlara gelebilmektedir. Aynı durum Türkçeden

Kırgızcaya yapılan çeviriler için de geçerlidir. Mesela Atatürk’ün Nutku Kırgızcaya

çevrilirken rütbe ve ünvanlar (padişah, sadrazam, paşa, nazır vb.) arasındaki anlam

farkları verilememiş, hepsi için aynı söz (urmattuu) kullanılmıştır. Böyle durumlarda

eğer unvan ya da rütbenin karşılığı yoksa aynen alınıp dipnotta açıklama yapılması,

doğru ve anlaşılır olması açısından daha isabetli olacaktır.

4- Kırgızcadan Türkçeye yapılacak bir çeviride karşımıza çıkan sorunlardan

biri de yöntemle ilgilidir. Yani “kelime çevirisi mi, anlam çevirisi mi” sorusuna

cevap bulmak gerekmektedir. Bu konuda herhangi bir ilkeye ulaşılmış değildir.

Ancak biz bu hususta, edebî metinlerde dahi lehçeler arasındaki yakınlığı da göz

önüne alarak, zorunlu haller dışında kelime çevirisinin daha uygun olduğu

kanaatindeyiz. Bu yöntem lehçelerin ortak yönlerinin vurgulanması, karşılıklı söz

varlığının zenginleştirilmesi ve benzer yönlerimizin artırılması açılarından faydalı

olacaktır. Bazen öyle cümlelerle karşılaşılmaktadır ki, hiçbir sözünün

değiştirilmesine gerek bulunmamaktadır. Fakat bazı ifadelerin, özellikle de konuşma

dili ve argo sözlerde kelime çevirisi mümkün değildir. Bu tür ifadelerin çevirilerinde

Türkçedeki anlamsal eş değerleri kullanılmalıdır. Mesela okşoşkon makoolor,

Page 162: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

153

kudaydın azabına ġana kalġan ekem da siler menen176 cümlesi eğer kelime

kelime çevrilecek olursa “benzeşen aptallar, Allah’ın azabına kalmışım da sizinle!”

şekli elde edilir. Ancak böyle bir çeviri ne anlaşılır, ne de akıcı olacaktır. Cümle

“aptallar sürüsü, siz benim başımın belası mısınız” şeklinde çevrilirse en doğru şekil

ve anlam elde edilmiş olur. Yine saġa emne cok ele177 cümlesinin kelime karşılığı

“sana ne yoktu ki” şeklindedir. Ancak doğru çeviri “senin neyin eksikti” olmalıdır.

Seyit azamat özü, bizdi cansaktatıp catkan mına uşul baldar da azır,

sadaġası keteyinder…178 Cümlenin kelime karşılığı şöyledir: “Seyit yiğit kendisi,

bizi geçindiren işte bu çocuklar ya şimdi, kurban olduklarım…” Cümlenin doğru

çevirisi ise şöyledir: “Seyit yiğittir. Şimdi bizi geçindirecek olan işte bu çocuklar.

Kurban olduklarım…”

Bir de buudaydı alda kaçan ele cüktöp, et bışımdan beri kıykırabız179

cümlesine bakalım. Cümlenin kelime karşılığı “buğdayı ne zamandır yükleyip et

pişimden beri haykırıyoruz” şeklindedir. Türkçede zaman olarak “bir et pişirimlik

süre” kullanılmaz. Onun yerine “iki saattir” ifadesi aynı anlamı verecektir: “Buğdayı

çoktan yükledik, iki saattir bağırıyoruz.”

Türkçe ile Kırgızca arasında benzetmelerde de farklılıklar vardır. Mesela

Kırgızcada bulutlar deve hörgücüne, kayalar eve, iyi insanlar da peygambere

benzetilirken Türkçede bulutlar pamuğa, kayalar dağa, iyi insanlar da meleğe

benzetilir. Bu tür benzetmelerin kullanıldığı yerlerde Türkçede kullanılan şekilleri

alınmalıdır: Oşondoy, payġambarday bolġon kayneneni kaydan tabat eken al180

Cümle şöyle çevrilmiştir: “Ya kaynanası? Allah her kuluna böyle kaynana nasip

etmez! Böyle bir baybiçe bulun da gösterin.”181 Burada belki çeviri ikinci dilden

olduğu için benzetme hiç alınmamıştır. Anlam ve üslûp açısından doğru bir çeviri

şöyle olmalıdır: “Öyle melek gibi kaynanayı bir daha nereden bulacakmış o!” Böyle

176 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 235. 177 age., s. 248. 178 age., s. 198. 179 age., s. 238. 180 age., s. 248. 181 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 66.

Page 163: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

154

durumlarda aslına sadık kalma uğruna Türkçeye uygun olmayan ifadeleri

kullanmakta ısrar edilmemelidir. Mesela apamdın uşintip oturġanın körüp, say-

söögüm sızdap ketti182 cümlesinde “otur” ve “say-söök” sözleri aynen verilirse

Türkçe anlatıma uygun olmayan bir cümle çıkar ortaya: “Anamın böyle oturduğunu

görüp kemiklerim sızladı.” Oysa doğru çeviri şöyle olmalıdır: “Anamın bu halini

görünce yüreğim sızladı.”

Bunun dışında çok zorunlu olmadıkça fazladan kelime veya cümle

eklenmemelidir. Amacımız lehçelerimizi yakınlaştırmak, ortak yönlerimizi

vurgulamak olduğuna göre sadık çeviri metodu en doğru yoldur.

5- Bir diğer sorun çevirinin doğrudan Kırgızcadan değil, ikinci, hatta üçüncü

diller aracılığıyla yapılmasıdır. Bu durum pek çok ortak dilsel ve kültürel ögenin

kaybına neden olmakta, benzer, hatta aynı olan söz, deyim, atasözü, üslûp gibi, bir

eseri o eser yapan çok önemli özelliklerin değişmesine ya da kaybolmasına, verilmek

istenen mesajın tam iletilememesine yol açmaktadır. O nedenle Kırgızca eserlerin

çevirileri doğrudan doğruya Kırgızcadan yapılmalıdır. Bugüne kadar yapılan

çeviriler ne yazık ki Rusça, Almanca veya Fransızca gibi diller vasıtasıyla

gerçekleşmiştir. Günümüzde ise Kırgızcadan doğrudan çeviri mümkün hale

gelmiştir. Çevirinin Kırgızca aslından yapılması anlamın ve verilmek istenen mesajın

daha doğru aktarılmasını, ortak yönlerin ortaya konmasını ve her iki lehçenin kelime

hazinesinin zenginleşmesini sağlayacaktır.

6- Özellikle biçim açısından kaynak lehçenin etkisinde kalmak sık rastlanan

bir sorundur. Bu durum çeviri yapılırken farkedilemez. O nedenle çeviri yapıldıktan

sonra birkaç gün bırakılıp sonra, kaynak lehçeye bakmadan, yeniden gözden

geçirilmesi hedef lehçenin doğru kullanımı açısından son derece önemlidir.

182 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 249.

Page 164: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

155

7- Lehçeler arası en ideal çeviri her iki lehçeyi de ana dili olarak konuşan iki

kişi tarafından yapılan çeviridir. Mümkünse çeviri bu şekilde yapılmalıdır. Günümüz

koşullarında bu olanaklı hale gelmiştir.

8- Lehçeler arası iyi, doğru çeviri için karşılaştırmalı metotlar kullanılarak her

lehçenin benzer ve farklı tarafları ortaya konulmalıdır. Türk dünyasının birliği,

bütünlüğü için bu zarurî bir konudur. Lehçeler arası aktarma faaliyetleri arttıkça yazı

dillerimizin yakınlaşması da artacaktır. O nedenle çeviri meselesi önümüzdeki

yıllarda en önemli çalışma alanlarımızdan biridir.

9- Lehçeler arası çeviride sorun yaratan bir husus da alfabe farklılığıdır.

Çevirmen Kırgızca bir eseri çevirebilmek için öncelikle Kiril alfabesini öğrenmek

zorundadır. Aslında aynı olan pek çok kelime farklı alfabelerde yazıldıkları için

farklıymış gibi algılanmakta ya da Kiril alfabesindeki karmaşa, sözün yanlış

okunmasına ve dolayısıyla yanlış çevrilmesine neden olmaktadır. Mesela Atatürk’ün

nutkunun Kırgızcaya yapılan çevirisinde alfabeden kaynaklanan pek çok hata

bulunmaktadır. “e” kullanılması gereken yerlerde “ye” kullanılmış, “c” harfi kimi

yerde “c” yerine kullanılırken, başka bir yerde de “s”yi karşılamıştır. “menen” (ile)

sözü “myenyen”, “Mustafa Kemal Bey” ise “Mustafa Kyemal Byey” şeklinde

yazılmıştır. Bu durum alfabelerimizin farklı olmasının ve çevirmenin alfabe

özelliklerini bilmemesinin bir sonucudur.

I. 4. 1. 2. Söz Varlığı Farklılıklarından Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm

Yolları

1- Kırgız Türkçesinden Türkiye Türkçesine yapılan çevirilerde en sık

karşılaşılan sorunlardan biri şekil olarak aynı fakat anlamca farklı veya çok az yakın

sözlerin yarattığı yanıltıcı benzerlik sorunudur. Çevirmenler benzer sözü

gördüklerinde sözlüğe bakma ihtiyacı duymayıp Türkçedeki anlamında

kullanabilmekte, bu da çok önemli anlam hatalarına yol açmaktadır. Bu tür sözler

oldukça fazladır ve eğer çevirmen uyanık olmazsa önemli anlam hatalarına neden

Page 165: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

156

olabilir. Bu durumda yapılması gereken öncelikle sözlerin anlamlarını çok iyi

bilmek, eğer emin olunamıyorsa da sözlüğe bakmakta ihmalkârlık yapmamaktır.

Bunun tersi bir durumla da, yani şekilce farklı, ancak anlamları aynı ya da

yakın olan söz ya da deyimlerle de karşılaşıyoruz. Mesela canım töbömö çıktı

deyimi Türkçedeki “yüreğim ağzıma geldi” (çok korktum) deyimiyle aynıdır. Yine

aynı şekilde başka capsa bılk etkis deyimi Türkçedeki “yüzüne tükürsen yağmur

yağıyor sanır” (aldırmaz, utanmaz ve onursuz kimse) deyimiyle aynı anlamı ifade

eder. til alġıç söz dinleyen, can alġıç Azrail ve gaddar anlamlarını ifade eder. Bu

durumda da yine kelime çevirisinden vazgeçilip Türkçede kullanılan şekli, yani

anlamsal eş değeri verilmelidir.

2- Çeviride sorun yaratan bir husus da alınma sözlerdir. Bunlar arasında en

büyük grubu Arapça ve Farsça sözler oluşturur. Bu sözler her iki lehçeye de

çoğunlukla aynı anlamda alınmış, ancak bazen farklı anlamda alınanları veya yan

anlam kazananları da olmuştur. Çevirmen bunları Türkçedeki anlamlarıyla düşünüp

çevirebilir ve bu da önemli anlam hatalarına yol açar. O nedenle emin olunmadığı

takdirde sözlüğe bakma ihmal edilmemeli, doğru anlam bulunmalıdır.

Kırgızcaya geçmiş olan Rusça sözler de çevirmenleri zorlayan önemli bir

sorundur. Çevirmenin bu Rusça sözleri tanıması ve anlamlarını bilmesi, gerektiğinde

bakabilmek için Rusça sözlük edinmesi gerekir. Hatta Rus gelenek ve kültürü ile

ilgili sözleri doğru şekilde aktarabilmek için bu konuda da bilgi edinmelidir.

Alınma kelimelerin dışında ortak kelimelerde de zamanla anlam değişmeleri,

anlam kaymaları, yeni anlamlar kazanma gibi durumlar ortaya çıkmıştır. Bu da

sözlerin bire bir örtüşmelerine engel olmakta ve çeviride önemli sorunlara yol

açmaktadır. Bu durumda, çevirmen hataya yol açmamak için sözlerin ortak ve farklı

anlamlarını çok iyi bilmelidir.

3- Karşılaşılan bir başka sorun Türkiye Türkçesinde karşılığı bulunmayan

sözlerdir. Bu tür sözler Kırgızca ya da başka dillerden alıntı olabilir. Mesela bazen

Page 166: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

157

Kırgız Türkçesine Rusçadan geçmiş olan ve “çiftlik” anlamına gelen “kolhoz”

sözcüğü aynen alınmakta ve bir açıklama da yapılmamaktadır. Bu durumda sözün

anlamını bilmeyen biri için bu sözcük ve buna bağlı anlatılanlar anlaşılmaz

kalacaktır. O nedenle bu tür sözler ya parantez içinde açıklanmalı, ya da dipnotta

açıklaması verilmelidir.

Kırgız Türkçesinde organ adları, hayvanların yaşlarına göre adları, akrabalık

terimleri Türkiye Türkçesinden daha ayrıntılıdır. Çeviride bu ayrıntılara bilhassa

dikkat edilmeli, eğer karşılık olarak bir söz bulunamıyorsa söz aynen alınıp açıklama

yoluna gidilmelidir. Ayrıca bazı benzer terimler farklı anlamları ifade edebilirler.

Mesela “ceen” sözü Kırgızcada hem “yeğen”, hem “torun” anlamına gelmektedir. Bu

durumda da dikkatli olunmalı, kastedilen anlam verilmelidir.

Türkçede karşılığı bulunmayan bir diğer grup söz de mitoloji ve inançla ilgili

olanlardır. Bu sözler daha çok Kırgızların inanışlarıyla ilgilidir. Bunların aynen

verilip dipnotta veya parantez içinde açıklamasının yapılması Kırgız kültürünün

tanıtılması açısından da gereklidir. Yine eski inançlarla ilgili kalıp sözler de çeviride

güçlük yaratır. Bu tür sözleri doğru olarak aktarabilmek için Kırgızların inanış

şekillerini de yeterince bilmek gerekir.

4- Lehçeler arası aktarmada karşılaşılan bir diğer sorun bilhassa kalıp sözlerin

ve deyimsel ifadelerin çevirisinde görülür. Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesi

deyimsel ifadeler bakımından benzerlik arzetmekte, ancak bazen bu benzerlik

yanıltıcı olmaktadır. Çünkü bu sözlerin kelime karşılığı Türkiye Türkçesinde bir

anlam ifade etmeyebilir veya yanlış anlama gelebilir. Mesela Kuday buyursa

ifadesinin kelime karşılığı “Allah emrederse” şeklinde olmakla birlikte, kastettiği

anlam “Allah izin verirse”dir. Kırgızca baş tartuu deyimi “vazgeçmek” anlamında

iken Türkçede “başı çekmek” “önder olmak, ön ayak olmak” anlamındadır. közü

açık Kırgızcada “ileri görüşlü, falcı” anlamında, Türkçede ise “uyanık”

anlamındadır. Çevirmen bu gibi durumlarda yanılgıya düşmemek için dikkatli

olmalıdır. Bu tür deyim ya da deyimsel ifadelerde kelime çevirisi değil, anlam

Page 167: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

158

çevirisi yapılmalıdır. Doğru anlamı verebilmek için de çevirmenlerin deyim ve

deyimsel ifadelerin anlamlarını çok iyi bilmeleri gerekir.

5- Yanlış kelime seçimi de sık rastlanan bir sorundur. Bu durumda kastedilen

anlam tam yansıtılamamakta, hatta yanlış anlama neden olmaktadır. Mesela keçe

sözü “dün, gece” anlamlarına gelmekle birlikte bağlam gereği “önceki, eski vs.”

anlamlarını da ifade edebilir. Yine Türkiye Türkçesindeki “canlı” ve “diri” sözleri

aynı anlama gelmekle birlikte “diri mahluklar” değil, “canlı mahluklar” ifadesi

doğrudur. Aynı şekilde “kez, defa, sefer” sözcükleri aynı anlamı ifade etse de hepsi

her yerde kullanılamaz. Mesela Sadık akemdin bul colku katı da Saratov şaarınan

keliptir183 cümlesi “Sadık’ın bu defaki mektubu Saratov’dan geldi”184 diye

çevrilmiştir. Burada “kez” sözcüğü hiç kullanılamaz. “defa” sözü kullanılabilir

olmakla birlikte kulağa en hoş geleni “sefer” sözüdür. “Sadık amcamın bu seferki

mektubu Saratov şehrinden gelmiş” şekli en doğru şekil olacaktır. Bu durum sözcük

ya da cümlenin yanlış çözümlenmesinden, kastedilen anlamın doğru

anlaşılamamasından kaynaklanabildiği gibi bazen de hedef lehçeyi, sözcükler

arasındaki anlam nüanslarını yeterince bilmemekten kaynaklanır. Aslında kelimenin

karşılığı hedef lehçede olmasına rağmen çevirmenin bundan haberi yoktur.

Çevirmenin kelimenin gerçek anlamını bilmediği halde bildiğini sanıp sözlüğe

bakma gereği duymaması, sözcükler arasındaki anlam nüanslarına dikkat etmemesi

lehçeler arası aktarmada en tehlikeli durumlardan biridir. O nedenle çevirmenler özel

bir dikkat sarfetmelidirler.

Mesela Kırgız Sözlüğünde cış urġanday kalıŋ tokoy185 cümlesi “gayet koyu

orman” olarak çevrilmiştir. “kalıŋ” sözünün “koyu” anlamı da olmakla birlikte

orman için “sık” sözü uygundur. Çeviri “balta girmemiş sık orman” şeklinde

yapılmalıdır.

183 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 206. 184 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 22. 185 Yudahin, K., K., Kırgız Sözlüğü, çev. Abdullah Taymas, Ank., 1994, s. 213.

Page 168: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

159

Başka bir cümle ise şöyle aktarılmıştır: Aŋdan coldoru bolup bir toodak

atıp alıştı. Cümle “avda muvaffak oldular ve bir toy kuşu attılar” şeklinde

çevrilmiştir. Burada at- fiili “vurmak” anlamındadır. Oysa çevirmen kelimeyi aynen

alıp anlam karışıklığına yol açmıştır. Doğru çeviri “Avda talihleri yaver gitti ve bir

toy kuşu vurdular” şeklinde olmalıdır.

6- Taklidî sözler başlı başına bir sorun kaynağıdır. Kırgız Türkçesi taklidî

sözler bakımından oldukça zengindir. Bu sözlerdeki dar ve geniş ünlüler anlam ayırt

edici özelliğe sahiptir. Mesela “şaŋkıldap küldü” “herkesin duyacağı şekilde güldü”,

“şıŋkıldap küldü” “alçak sesle güldü” anlamını ifade eder. Taklidî sözlerdeki -ılda,

-ıŋda ekleri süreklilik anlamı katar; o işin sürekli yapıldığını anlatır. -bo ile başlayan

taklidî sözler şişman kişi, hayvan veya nesnenin hareketini anlatır. Bunlardan az bir

kısmının Türkçede karşılığı bulunurken, çoğunun karşılığı hiç yok veya kısmen

vardır. Bazen de şekil olarak benzer, anlamca farklı ya da anlamı aynı fakat şekilce

benzer olanlara rastlanmaktadır. Bunlardan karşılığı olmayanlarda açıklayıcı sözler

kullanılmalıdır. Mesela alaŋda- bakınmak, korkudan gözlerini geniş açarak

bakınmak; aŋıray- 1. ardına kadar açılmak, açık kalmak; 2. ağzını açarak bakınıp

durmak, aptalca ve şaşkınca bir çehre arzetmek; aŋırayıp taŋ kaldı şaşkınlıktan ağzı

açık kaldı; arbaŋda- kavga sırasında elleriyle saldırmak, anlamlarına gelmektedirler.

Kırgızcada taklidî sözler oldukça fazladır. Bunlardan en büyük grubu Türkçede

karşılığı bulunmayanlar oluşturur ve bunlar çevirmeni oldukça zorlar. Mesela şu

cümleye bakalım: “… dep, zaŋkayta oroġon eleçektin eek alġıçın apam adatınça

kayra-kayra cakasına kıstap, bulkuldap catkan eken.”186

Cümlenin çevirisi şöyle yapılmıştır: “Annem öfkeli konuşuyor, baş örtüsünün

ucunu elbisesinin yukarısına sokuyor ya da sokar gibi yapıyordu. Kızdığı zaman hep

böyle yapardı.”187

Cümlede geçen “bulkulda-” sözü “küskünlüğünü belli eden hareketler

yapmak” anlamında bir taklidî sözdür. Çeviride bu anlamı göremiyoruz. Türkçede bu

186 Aytmatov, Çıŋġız , Üç Tomdon Tuġran Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze-Kırġızistan, 1982, s. 198. 187 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 11.

Page 169: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

160

anlamı verecek bir taklidî söz de bulunmadığına göre açıklayıcı sözler

kullanılmalıdır. Ayrıca “eleçek” evli kadının baş örtüsü için kullanılan bir sözdür.

Bunun da aynen alınıp dipnotta açıklanması Kırgız kültürünün tanıtılması açısından

faydalıdır. Buna göre çeviri şöyle olmalıdır: “… deyip, anam kocaman bağladığı

‘eleçek’inin çene altı kısmını, her zamanki gibi tekrar tekrar yakasına kıstırıp

hareketleriyle küskünlüğünü belli ediyordu.”

7- Ortak sözlerin kullanılmaması da lehçelerimiz arası çeviride bir sorun

teşkil etmektedir. Hedef lehçede tam karşılığı bulunmasına rağmen başka bir sözün

tercih edilmesi lehçeleri farklıymış gibi göstermektedir. Bu nedenle Kırgız

Türkçesinin kelime ve kalıpları Türkiye Türkçesinde varsa zorunlu olmadıkça başka

kelime ve kalıp kullanılmamalı, eğer yazı dilinde karşılık bulunamıyorsa ağızlara

müracat edilmelidir. Söz ya da ibarenin karşılığı edebî dilde varsa ağız şekli

kullanılmamalı, edebî dilde yoksa da ağız şeklini kullanmamazlık edilmemelidir. Bu,

hem lehçeleri birbirine yaklaştıracak, hem de dili zenginleştirecektir. Mesela Kırgız

Sözlüğünde “coor” sözünün karşılığı “yağır” şeklinde bulunmakla birlikte bu söz

kullanılmayıp açıklama yoluna gidilmiş; sözün Türkçede karşılığı olmadığı gibi bir

durum ortaya çıkmıştır: “coor deri tabakasının sıyrılması (başlıca binek atın sırtına

eğer vurulmasından)”188 şeklinde verilmiştir. Yine aynı eserde “cipkir-” fiili “tadı

fena olan bir nesneden bulantı yahut tiksinti hissetmek” şeklinde açıklanmıştır.189

Oysa Türkiye Türkçesinde bu söz “iğrenmek” şeklinde kullanılmaktadır. Ancak

burada bir noktaya dikkat etmek gerekmektedir ki, bu da ağız şekli kullanıldığında

bunu okuyan herkesin anlayamama riskidir. Buna engel olmak için de ağız şeklinin

anlamı ile Türkçe bir söz olduğu dipnotta açıklanabilir.

Cemile hikayesinde geçen şu örneğe bakalım: Berki kiçi üydö bolso bizdin

cakın tuuġandarıbız turat. Cakın degenim, ortobuzdan eki-üç ata ötsö da, alar

menen başınan malıbız, canıbız bir.190 Cümle şu şekilde çevrilmiştir: “Komşu evde

ya da avıl halkının dediği gibi Küçük Ev’de, yakın akrabalarımız oturur. Bu iki

188 Yudahin, K.K., Kırgız Sözlüğü, çev. Abdullah Taymas, cilt 1, s. 223. 189 age., s. 217. 190 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 196.

Page 170: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

161

ailenin dedeleri mi, yoksa dedelerinin babaları mı kardeştiler, bilemeyeceğim ama,

tek aileymiş gibi bir arada yaşadığımızdan, onlara yakın akraba diyorum.”191 Bu

kısım gereksiz açıklamalarla uzatılmış; “malımız canımız bir” ifadesi Türkçede de

kullanılmasına rağmen çeviride yer almamıştır. Oysa çeviri şu şekilde daha güzel ve

aslına uygun olurdu: “Beriki küçük evde ise yakın akrabalarımız oturur. Yakın

demem, aradan iki üç nesil geçmiş olsa da onlarla baştan beri malımız, canımız bir.”

Bu hususlara özellikle şiirde dikkat edilmelidir. Çünkü şiirde kafiye ve ölçü

sorunu vardır. Ortak kelimelerle bu konularda daha başarılı olunabilir. Mesela neçe

yerine “nice”ye, mektep yerine “okul”a gerek yoktur. kılday yerine “azıcık” sözü

gereksizdir. Türkçede “kıl kadar” deyimi kullanılmaktadır. Yine alım oor ifadesi

Türkiye Türkçesinde “halim ağır” şeklinde mevcuttur. Türkiye Türkçesinde

“duymak” ve “işitmek” şeklinde aynı anlamda iki kelime vardır. Kırgız Türkçesinde

ise aynı anlamda “ukmak” ve “işitmek” sözleri kullanılır. O halde, ortak olan

“işitmek” sözü tercih edilmelidir. Bu, aslına daha uygun olacak ve yakınlık

sağlayacaktır.

Mesela aç kişi aş ılğabayt192 atasözü “aç insan yiyecek seçmez” şeklinde

çevrilmiştir. Oysa burada “kişi” yerine “insan”a, “aş” yerine “yiyecek”e gerek

yoktur. Atasözü rahatlıkla “aç kişi aş seçmez” şeklinde çevrilebilir. Akılduu işine,

akmak tüşünö işenet193 atasözünde de “düş” yerine “rüya” sözünü kullanmaya

gerek yoktur: “Akıllı işine, ahmak düşüne güvenir.”

Eğer kelimenin ne edebî dilde, ne de ağızlarda karşılığı yoksa, o zaman anlam

açıklayıcı sözcük birimlerle vermek ya da sözcüğü aynen alıp dipnotta açıklama

yapmak en uygun yoldur. Bu aynı zamanda Kırgız kültürünün tanıtımı için de faydalı

ve gereklidir.

191 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 8. 192 Güngör, Ahmet; Güngör, Asel Cailova, Türkçe Açıklamalı Kırgız Atasözleri, Ank., Mayıs 1998, Engin Yayınevi, s. 14. 193 age., s. 31.

Page 171: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

162

Yine çok anlaşılmaz olan deyimler dışındaki deyimler olduğu gibi

aktarılmalıdır. Bu da lehçeleri birbirine yaklaştıracak, anlaşmayı kolaylaştıracak bir

husustur. Fakat şekil olarak aynı olup da farklı anlama gelen deyim ve deyimsel

ifadeler de bulunmaktadır. Bunlarda anlam çevirisi yapılmalıdır.

8- Çeviride bağlaçlar da anlamın doğru verilmesi bakımından son derece

önemlidirler. O nedenle bağlaçların anlamlarının iyi bilinmemesi çeviride sorunlara

yol açar. Kırgızca bağlaçlar bakımından zengindir: ansayın (daha da), oşondo dele (o

zaman bile, oysa bile), oşentse dele (öyle olsa da, yine de), oşonu menen katar

(bununla birlikte), dele (bile), kana (keşke, hani, ya) gibi. “baarı bir” sözü ilk bakışta

“hepsi bir, hepsi birlikte” gibi görünse de bir bağlaçtır ve “sonuçta, zaten”

anlamlarına gelir. Bunun anlamını bilmeyen biri önemli hatalara sebep olabilir:

Mesela men aytsam da aytpasam da baarı bir, al meni ukpayt cümlesi ilk

bakışta “ben söylesem de söylemesem de hepsi bir (aynı), o beni duymuyor” şeklinde

görünse de doğrusu “ben söylesem de söylemesem de sonuçta o beni duymayacak”

şeklindedir.

Başka bir cümle baarı bir barabız da, telefondo aytıştın kacatı barbı?

şeklindedir. Cümlenin çevirisi “zaten gideceğiz ya, telefonda söylemenin gereği var

mı? (telefonda söylemeye ne gerek var?)” olarak yapılmalıdır.

Men unçukpadım, al ansayın açuusu keldi cümlesi ise “ben sesimi

çıkarmadım, o daha da sinirlendi” anlamındadır. Sonuç olarak çevirmenler doğru bir

çeviri için bağlaçların anlamlarını iyi bilmelidirler.

9- Akrabalık terimlerindeki farklılıklar çeviride karışıklık yaratır. Kırgızcanın

akrabalık terimleriyle ilgili gelişmiş bir terminolojisi vardır. Akrabalık anne ve baba

tarafından olma, yaşça büyük ya da küçük olma gibi durumlara göre değişmektedir.

Bazı benzer akrabalık terimleri de farklı anlamda kullanılabilmektedir. Türkçede ana

ve baba tarafından olan akrabalar çoğunlukla leksik olarak ayrılmamıştır. Oysa

Kırgızcada bunlar için farklı sözler kullanılır. Bu durumda Türkçeye yapılan

Page 172: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

163

aktarmalarda ya aynen alınıp dipnotta açıklanması, ya da açıklayıcı sözlerin

kullanılması gerekmektedir.

11- Kelimeler bağlam gereği sözlük anlamının dışında tamamen farklı

anlamlar ifade edebilir ya da zamanla yan anlamlar kazanmış olabilirler. Çevirmen

bağlamı göz önüne almadan her kelimeyi sözlük anlamında çevirirse önemli anlam

hatalarına yol açabilir. Buna meydan vermemek için sözlerin sadece sözlük

anlamlarını değil, yan ve mecaz anlamlarını da iyi bilmek ve ileri bir anlayış

kabiliyetine sahip olmak gerekir. Çeviride sözcüklerin anlamlarındaki farklı

kullanımlar yansıtılmalıdır. Mesela apamdın uşintip oturğanın körüp, say-söögüm

sızdap ketti cümlesindeki otur- fiili burada sözlük anlamında (oturmak, yerleşmek,

bir yerde ikamet etmek) değil, “hal, tavır, duruş” anlamında kullanılmıştır: Anamın

bu halini görüp yüreğim sızladı.

1. 4. 1. 3. Gramatikal Farklılıklardan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm

Yolları

1- Kırgız Türkçesinden Türkiye Türkçesine yapılan çeviride sözler arasında

olduğu gibi gramatikal yapılarda da yanıltıcı benzerlik sorunuyla karşılaşılmaktadır.

Bu sorun şekil bakımından benzer fakat görevleri tamamen veya kısmen farklı olan

yapılardan kaynaklanmaktadır. Doğru bir çeviri için bu farklılıklar iyi bilinmelidir.

Bunlardan bazıları -ġan, -dır, -kı,-ki,-ku,-kü / -ġı,-gi,-ġu,-gü, -mak/-mek gibi eklerdir.

Bu ekler Türkiye Türkçesindeki karşılıklarıyla anlam bakımından her durumda

örtüşmezler. Bu durumda yapılması gereken öncelikle eklerin tüm anlamlarını çok

iyi bilmek, sonra bağlama dikkat ederek en uygun karşılığı bulmaktır. Eklerin her

durumda aynı yapı ile karşılanması önemli anlam ve şekil bozukluklarına neden

olabilir.

“-siz” eki dikkat edilmesi gereken yapılardandır. Ek Türkçede hem çoğul,

hem saygı ifade ederken, Kırgızcada saygı ve çoğul şekilleri ayrılmış, “-siz” eki

sadece çoğul kişiye saygılı hitap edilmek istendiğinde kullanılmıştır. Çevirmenlerin

Page 173: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

164

bu anlam nüansını verebilmek için dikkatli olmaları, hangi anlamın kastedildiğini

doğru tespit etmeleri gerekmektedir.

Kırgızca ile Türkçe arasında iyelik eklerinin kullanımı açısından da fark

bulunmaktadır. İyelik ekleri her iki lehçede de farklı sözlere eklenebilmektedir. Bu

durumda kaynak lehçenin etkisinde kalınarak anlatım bozukluğuna yol açılabilir.

Buna meydan vermemek için çevirmenlerin Türkiye Türkçesinin yapısını ve

kullanımını çok iyi bilmeleri gerekir. Mesela sen emne bala …194 sözlerinin çevirisi

“sen ne biçim çocuksun” şeklinde yapılmalıdır. Görüldüğü gibi “bala” sözüne hiçbir

ek gelmezken, “çocuk” sözüne teklik ikinci şahıs eki gelmiştir.

Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında hal eklerinin kullanımında da

fark görülmektedir. Mesela “sormak” fiili Türkçede yönelme hali ekini alırken

(sorusu kime), Kırgızcada ayrılma hal ekini gerektirir (sorusu kimden): Aliden sura-

Ali’ye sormak. Bu hususta çevirmenlerin Kırgızcanın etkisinde kalarak Kırgızca

yapıları kullandıkları görülmektedir. Bunu engellemek için çevirmenler Türkçenin ve

Kırgızcanın yapısını çok iyi derecede bilmelidirler.

2- Kırgızca ile Türkçe arasında alıntı yapılar arasında da anlam ve görev

farkları bulunmaktadır. Mesela Arapça ve Farsçadan geçen “+ker, +man, +keç, +köy,

+kana, +poz, +dar, +kor, +ger, +zar” gibi eklerde anlam ve kullanım farkları

bulunmaktadır. Bu eklerin bulunduğu sözler Türkçeye aktarılırken aynı şekilde

aktarılabilir. Ancak bu yapılar çoğu zaman Türkçede farklı eklerle karşılanmaktadır.

Mesela Kırgızcada “man, ker, keç, köy, kor, dar,ger” ekleriyle kullanılan çoğu söz

Türkçede, birkaç kelimede +man ve +dar ekleri dışında Türkçe ekler olan +cı ve +lı

ile karşılanmıştır: akılman Ar.- F. düşünceli, kavrayışlı, akıllı; antkor Kırg.- F. 1.ant

bozan, yalancı; 2. sahtekar; tamaşaköy Ar.-F. eğlenceleri seven kimse; amalkeç Ar.-

F. hilebaz, kurnaz; ayıptar Ar.-F. suçlu, cani; cazaker Ar.-F. suçlu, cezaya mahkum;

namısköy Ar.-F. alıngan; koşokör F. yaltak, yüze gülen, yaranan. Çevirmen bu tür

sözlerde dikkatli olmamalıdır.

194 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 219

Page 174: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

165

3- Kırgız Türkçesindeki yardımcı fiiller de çeviride önemli sorunlara neden

olmaktadır. Her yardımcı fiil ana fiile bir yan anlam yüklemekte, çeviride bunların da

yansıtılması gerekmektedir. Bu yan anlamların yeterince bilinmemesi anlamda kayba

ve hatalara yol açar. O nedenle çevirmenlerin yardımcı fiillerin cümleye kattığı yan

anlamları çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Türkçede yardımcı fiil Kırgızcadaki kadar

çok kullanılmaz. Bu nedenle yardımcı fiillerin cümleye yükledikleri yan anlamları

verebilmek için açıklayıcı sözler kullanılmalıdır. Aşağıdaki örneklerle konu daha iyi

anlaşılacaktır:

“Askerdegi aġalar kattı atamdın naamına ciberçü, poçtoçu anı apamdın

koluna tapşırat. Kelgen kattardı okup beriş cana coop cazış – menin mildetim.”195

Çeviri şu şekilde yapılmıştır: “Ağabeylerim mektupları babamın adına

yazarlar, postacı bunları getirip anneme verir, okumak ve cevaplarını yazmak görevi

de bana düşerdi.”196

Burada geçen ber- yardımcı fiili işin başkası için yapıldığını anlatır. Türkçede

bu anlamı vermek için yardımcı fiil ya da bir söz kullanmaya gerek yoktur. Anlam

zaten cümleden anlaşılmaktadır: “Askerdeki ağabeylerim mektubu babamın namına

gönderirler, postacı ise onu anamın eline verirdi. Gelen mektupları okumak ve cevap

yazmak da benim görevimdi.”

“… Daniyar özünö coro-coldoş kütö albadı.”197

Çevirisi şöyledir: “Artık Daniyar’ın da köyde arkadaş edinme zamanı geldi,

diye düşünürdük.”198

195 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 204. 196 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 20. 197 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 210. 198 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s.28.

Page 175: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

166

Cümle tamamen farklı anlam ve şekilde çevrilmiştir. Asıl cümlede yer alan

al- yardımcı fiili ana fiile yeterlilik anlamı vermektedir. Cümlenin doğru çevirisi şu

şekildedir: “Daniyar kendine arkadaş edinemedi.”

“Daniyar kelgen alġaçkı kündörü andan soġuşta bolġon okuyalardı uġamınġo

dep kütüp cürdüm.”199

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Köye ot biçme zamanında gelen Daniyar’dan,

cepheden yeni dönmüş bu askerden, bir şeyler öğrenmek için soru soracak fırsat

arıyordum.”200

cür- yardımcı fiili ana fiile süreklilik anlamı katar. Burada da cümleye

“sürekli bekledim, bekleyip durdum” anlamı katmıştır. Çeviri çok farklı sözler

kullanılarak yapıldığı için bu anlam tam olarak hissedilememektedir. Doğru çeviri

şöyle yapılmalıdır: “Daniyar’ın geldiği ilk günler, ondan savaşta olan olayları

duyarım diye bekliyordum.

“Men ökmöttün mildetin atkarıp cüröm”201 cümlesinde cür- yardımcı fiili ana

fiile süreklilik anlamı katmaktadır: “Ben devletin işlerini yürütmekteyim”.

“Tigi anısın baykaġan da cok, bolġondo Daniyar taraza üstünön kaptardın

birin kuçaktap alıp, unçukpay arabasına kötörüp taştaġanda, Camiyla anı cemeley

ketti:”202

Çevirisi “Danyar sessizce bir çuval tahılı baskülden alıp arabaya koyunca

Cemile ona çıkıştı:”203 şeklinde yapılmıştır.

199 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 210. 200 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 29. 201 Kırġız Adabiy Tilinin Ġrammatikası, İlim Basması, Frunze 1980, s. 328. 202 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 212. 203 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 31.

Page 176: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

167

Burada “da” bağlacı “bile”, “bolġondo” sözü ise “sadece” anlamında

kullanılmıştır. “al-” yardımcı fiili işin kendisi için yapıldığını, “ket-” yardımcı fiili de

işin aniden yapılmaya başlandığını anlatır. Buna göre cümlenin çevirisi şu şekilde

olmalıdır: “Öbürü onu farketmedi bile. Sadece Daniyar terazinin üstündeki

çuvallardan birini kucaklayıp sessizce arabasına atarken Cemile onu birden

azarlamaya başladı.”

“Uulum ekööbüz eptep eceŋdi baġıp turabız”204 cümlesindeki tur- yardımcı

fiili ana fiile, cümlenin içinde geçtiği metnin bağlamına göre iki anlam kazandırır.

Yardımcı fiil işin gelecekte yapılacağını veya şu anda yapılmakta olduğunu anlatır:

“Oğlumla ikimiz ne yapıp yapıp ablana bakacağız (veya bakarız)”.

“Bul kırdan aylananın bardıġı daana körünüp turat.”205 Bu cümledeki tur-

yardımcı fiili eylemin çok uzun olmayan bir zaman içinde olduğunu anlatmaktadır.

Herşey şu anda açıkça görünmektedir: “Bu tepeden her yer açıkça görünüyor”.

“Cöö tuman ıldıylap oturup, Erkinge da cetti.”206 Bu cümlede de otur-

yardımcı fiili işin devam ettiğini anlatmaktadır: “Sis aşağıya inerek Erkin’e kadar

ulaştı.”

“Döböt karışkır coġoru bara tüştü da, baştı toġolotup ciberdi” cümlesinde de

tüş- yardımcı fiili işin kısa bir süre devam ettiğini bildirir. ciber- yardımcı fiili de işin

çabuk yapıldığını anlatır: “Erkek kurt bir süre yürümeye devam etti ve (koyun

sürüsünün) başını çabucak toparladı.”

“Üydün içi karaŋġılay tüştü” cümlesinde ise yardımcı fiili çevirmeye gerek

yoktur: “Evin içini karanlık bastı.”

204 Kırġız Adabiy Tilinin Ġrammatikası, İlim Basması, Frunze 1980, s. 329. 205 age., s. 329. 206 age., s. 332.

Page 177: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

168

1. 4. 1. 4. Sentaktik Farklılıklardan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm

Yolları

1- Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesinin cümle yapıları arasında az da olsa

farklar bulunmakta, yapı bakımından yanlış aktarılan cümleler de anlamca bozuk

veya yanlış olabilmektedir. Bu farklılık özellikle alınma bağlaçların yer aldığı

cümlelerde görülür. Mesela “ġana” (sadece, yalnız), “ki”, “sayın” (her, -dıkça)

bağlaçları Türkçede başa geçer. Kırgızcanın “…da, …da” kalıbı Türkçede “hem…,

hem…”e karşılık gelir ve “hem”ler başa geçer. Çevirmenler doğru ve akıcı bir çeviri

için her iki lehçenin de cümle yapılarını, benzerlik ve farklılıklarını çok iyi

bilmelidirler.

2- Kırgızcadan Türkçeye yapılan aktarmalarda bazen cümle içindeki sözlerin

aynı sırada alınması anlatım bozukluğuna ya da anlam hatasına yol açmaktadır. Buna

meydan vermemek için çevirmenin kaynak lehçeyi anlam ve şekil olarak iyi

bilmenin yanı sıra, hedef lehçenin kullanımını da çok iyi bilmesi gerekmektedir.

3- Türkçe cümlelerde önce eylem, sonra sonucu verilir. Yani olaylar oluş

sırasına göre aktarılır. Kırgızcada ise çoğunlukla bunun tersi bir sıra izlenir. Bu

durumda çevirmenler Kırgızcanın etkisinde kalarak cümleyi aynı şekilde çevirme

hatasına düşebilirler. Bu tür cümleler Türkçenin cümle yapısına uygun şekilde

aktarılmalıdır. Mesela deleġattar zaldı düŋgürötüp kol çalışıp, uralap kıykırıştı

cümlesi kelime sırasına göre çevrilecek olursa “delegeler salonu çınlatıp, el çırpıp

(alkışlayıp) ura ura diye bağırdılar” şekli elde edilir. Buna göre önce salon

çınlatılmakta, sonra da el çırpılmaktadır. Bu sıra Türkçenin cümle yapısına uymaz.

Çeviri “delegeler alkışlayıp ura ura diye bağırarak salonu çınlattılar” şekklinde

olmalıdır.

4- Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında bazı cümlelerde öznenin yeri

bakımından da farklılık bulunmakta, Kırgızcada özne cümle ortasında yer

alabilmektedir. Bu tür cümleler çevrilirken özne başa alınmalıdır: Anday

Page 178: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

169

capakeçtengendi bilbeym, S dep İsabekov kors etip koyçu.207 Çevirisi şöyle

yapılmıştır: “O da karısına: - Böyle bir gösterişten hoşlanmam ben, pohpohlamayı da

bilmem, diyor, kestirip atıyordu.”208 Çeviride “o” özne olarak kullanılmıştır. Oysa

cümlenin öznesi İsabekov’dur ve başa alınmalıdır: “İsabekov, böyle gösteriş

yapmayı bilmem ben, deyip bağırıp çıkardı.”

5- Kırgız Türkçesinde zarf fiil eki -p, -ıp ile kurulan uzun cümleler de

çeviride önemli bir sorun kaynağıdır. Bu tür cümleler Türkçeye yine tek bir cümle

olarak aktarılamazlar. Burada çevirmenlerin hedef lehçeyi kullanmadaki yetenekleri

devreye girmektedir. Çünkü bu tür cümleler Türkçeye ancak ikiye, üçe bölünerek

aktarılabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta cümlenin nerelerden

bölüneceğidir. Çevirmen cümleyi anlam hatası ve anlatım bozukluğuna yol

açmayacak şekilde cümlelere ayırmalıdır.

1. 4. 1. 5. Noktalama ve İmlâdaki Farklılıklardan Kaynaklanan Sorunlar

ve Çözüm Yolları

1- Kırgızcadan Türkçeye çeviride noktalama işaretlerinden kaynaklanan

sorunlarla da karşılaşmaktayız. Bu hususta hata daha çok kaynak lehçenin etkisinde

kalarak noktalama işaretlerinin Türkçe açısından doğru olmayan bir şekilde

kullanılması ya da noktalama işaretlerinin yanlış kullanımına bağlı anlam hataları

şeklinde görülmektedir. Kırgızca ile Türkçede kesme işareti hariç aynı noktalama

işaretleri bulunmakla birlikte bunların kullanım şekilleri bazen farklılık

gösterebilmektedir. Noktalama işaretleri anlamın doğru aktarılabilmesi açısından

büyük öneme sahiptirler. O nedenle çevirmenin her iki lehçede de işaretlerin doğru

kullanım şekillerini bilmesi ve kendisinin de doğru kullanabilmesi gerekir. İşaretlerin

kullanımlarıyla ilgili yapılan bazı yanlışlıklar şu şekildedir:

Kırgızcada uzun çizgi Türkçeden farklı olarak yazarın sözüyle kahramanın

konuşmalarını ayırmak için kullanılır. Türkçede ise bu durumda virgül kullanılır.

207 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 428. 208 Aytmatov, Cengiz, Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst. 2000, s. 8.

Page 179: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

170

Çevirmenlerin Kırgızcanın etkisinde kalarak Türkçede de uzun çizgi kullandıkları

görülebilmektedir:

“Atabız bul taptı, ekööŋ tappadıŋ, j dep, j bizdi caman köröt” dep akıldaşıp,

inisin öltürüp, kızın, kuşun cana atın alıp kete berişet.209 (“Babamız bu buluşu ikiniz

bulmadınız, diye bizden nefret ediyor” diye düşünüp kardeşlerini öldürerek kızını,

kuşunu ve atını alıp giderler).

Virgül kullanımıyla ilgili olarak ise hata daha çok Türkçede nokta konulması

gereken yerlerde, Kırgızcanın etkisinde kalarak virgül konulması şeklinde

görülmektedir:

“Bizge tiyiştüü kanday ġana iş bolbosun apamdan çeçilet. Atamdı üy eesi

eken dep eç kimisi kayrılçu da emes. “Oy, ustakeŋe barbay ele koy, – al döŋgölök

asbaptarınan başka eçteke menen işi cok. Alardın eki üyün teŋ bilgen baybiçesi,

oşoġo bar” – deşçü.”210

Türkçenin imlâ kurallarına göre cümle bitimlerinde virgül değil, nokta

konulur. Oysa çeviride nokta kullanılması gereken yerlerde, kaynak metnin etkisinde

kalınarak virgül kullanılmıştır. Parantez içinde gösterdiğimiz yerlerde nokta

olmalıdır: “Evde her şeyi annem idare ederdi. Babama gelince, köy halkı onu

ailemizin gerçek reisi olarak görmezdi. Herhangi bir konuda sık sık şöyle dedikleri

olurdu: ‘Hey hey, onu ustaka (bizde sanat erbabına saygı ifadesi olarak usta denir.

Ustaka, usta akay, usta amca demektir) sormasan daha iyi edersin(,) o baltasını

nereye bıraktığını bile bilmez(,) onların evinde her şeyi bilen, her şeyin başı büyük

anadır(,) soracağını ona sorsan iyi edersin.’ ”211

“Daniyar bul colu da unçukpadı, çoçuġanday kelindi bir karap, arabanı turġan

ele cerinen ala-sala aydadı.”212

209 age., s. 79. 210 age., s. 197. 211 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 10. 212 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 212.

Page 180: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

171

Cümle şöyle çevrilmiştir: “Hep susan Danyar, atları dehleyip arabasını

hareket ettirdi.”213

Eğer tam ve doğru bir şekilde çevrilmiş olsaydı cümlenin ikiye bölünmesi,

“unçukpadı” sözünden sonra Kırgızcada virgül olmasına rağmen, nokta konması

gerekirdi: “Daniyar bu sefer de sesini çıkarmadı. Ürkmüş gibi geline bir kez bakıp

arabayı durduğu yerden birden sürüverdi.”

“Kız kaadasınça kerektüü kitepterin alıp keldi da, orduna oturup, depterine

birdemelerdi cazıp cattı, kaadasınça eç kimge köŋül burbadı.”

Çevirisi şöyledir: “Kız, aradığı kitabı bularak yerine geldi(,) hiç kimseye

bakmadan, çevresine hiç aldırmadan notlar almaya başladı defterine.”

Burada da yine çevirmenin noktalama işaretleri konusunda Kırgızcanın

etkisinde kaldığı görülmektedir. “geldi” yargı bildiren bir fiildir. Bundan sonra ya

nokta konmalı ya da “ve” bağlacıyla cümleler bağlanmalıdır. Kırgızcanın “da”

bağlacı kimi yerlerde “ve” bağlacına karşılık gelmektedir. “cazıp cattı” fiilinden

sonra da nokta konmalıdır. Ayrıca Kırgızcada Türkçenin aksine, -ıp zarf-fiil ekiyle

biten sözlerden sonra virgül gelmekte ve bir cümle içinde pek çok zarf-fiil eki

kullanılabilmektedir. Mesela cümlede “oturup” sözünden sonra virgül gelmiştir.

Buna göre çeviri şu şekilde yapılmalıdır: “Kız her zamanki gibi gerekli kitaplarını

alıp geldi ve yerine oturup defterine bir şeyler yazdı. Yine her zamanki gibi hiç

kimseyle ilgilenmedi.”

“İsabekov bir saamġa karap turdu da, anan sekirip almanı iyip, butunun uçuna

turup catıp araŋ cetip, kızarıp batkan kündöy bolġon toġolok kızıl, salmaktuu almanı

üzüp aldı.”214

213 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 31. 214 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 436.

Page 181: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

172

Cümlenin çevirisi şöyle yapılmıştır: “Birkaç dakika o harika güzelliği seyretti

ve sonra, ayaklarının ucuna basarak uzandı(,) koparıp aldı o ağır, kızıl topu.”

Görüldüğü gibi çeviride nokta konması gerekirken, asıl cümlede olduğu gibi

cümleler virgülle birbirine bağlanmıştır. Anlam ve noktalama işaretleri açısından

doğru bir çeviri şu şekilde olmalıdır: “İsabekov bir süre baktıktan sonra sıçrayarak

ayaklarının ucunda kalktı. Güçlükle ulaşıp dalı eğerek batan güneş gibi yusyuvarlak

olan o kıpkızıl, ağır elmayı kopardı.”

“Al kızdın atı-cönün ali bilbeyt, birok kündür-tündür elesi köz aldınan

ketpeyt, ana kantip anı azır unutup koysun.”215

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Hep onu, adını bile bilmediği o güzel kızı

düşünüyordu zaten.”216

Virgüllerle birbirine bağlanmış olan bu cümleler de Türkçeye iki cümle

şeklinde çevrilmelidir. Ayrıca, “adı sanı, gece gündüz” gibi üslûp açısından önemli

olan bazı kalıp sözler çeviride kullanılmamıştır. Üslûp ve noktalama açısından doğru

bir çeviri şu şekilde yapılmalıdır: “O kızın adını sanını hâlâ bilmiyor, fakat gece

gündüz hayali gözünün önünden gitmiyordu. Şimdi onu nasıl unutsun.”

Kısa çizgi (tire) Kırgızcada ikilemeler arasına ve iki isimden oluşan isimlerin

arasına da konur. Türkçede ise bu durumlarda hiçbir işaret kullanılmaz. Burada da

yine Kırgızcanın etkisinde kalınarak işaret aynı şekilde kullanılabilir. Çevirmenler bu

açıdan dikkatli olmalıdırlar.

Noktalı virgül (;) işareti Kırgızcada, Türkçeden farklı olarak, konuşma

sözlerinden önce de kullanılır ve noktalı virgülden sonraki konuşma cümlesi büyük

harfle başlar. Çevirmenler kaynak lehçenin etkisinde kalmamak için Türkçede

noktama işaretlerinin kullanımını çok iyi bilmelidirler:

215 age., s. 436. 216 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 18.

Page 182: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

173

“Çınarbay köp söz aytpastan; “Men çınar terektin tübündö törölgön

Çınarbaymın” –dedi.”217 (Çınarbay çok konuşmadan, “ben çınar ağacının dibinde

doğan Çınarbay’ım” dedi).

Ünlem işareti (!) her iki lehçede de sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi

duyguları anlatan cümle ya da sözlerin sonuna konur. Ancak çevirmenlerin bu işareti

ihmal ettikleri görülmüştür:

“Narı caktan şapalak kamçını süyröp baskan meni körgöndö briġadir alda

kanday oy tapkansıp, süyünüp ketti. –Anday ele keliniŋizge coldon tentek

arabakeçter tiyet deseŋiz, mına – kaynisi turbaybı! dedi al, meni körsötüp.”218

Paragrafın çevirisi şöyle yapılmış: “Kamçıyı sürüyerek yanlarına vardım.

Onbaşı beni görünce birden sevindi. Aklına iyi bir fikir gelmişti herhalde. –Pekala,

gelininizi vermemek için pençenizi gösteriyorsunuz, ama bak, kaynı var onun, dedi –

sevinçle beni göstererek.”219

Çeviride ünlem işareti hiç kullanılmamıştır. Ayrıca, uzun çizgi işareti,

Kırgızcada olduğu gibi paragraf içinde ve “dedi” sözünden sonra kullanılmıştır. Bu

şekil Türkçenin imlâ kurallarına uymamaktadır. Çeviri anlam bakımından da

hatalıdır. Anlam ve noktalama işaretleri açısından doğru bir çeviri şöyle olmalıdır:

“Benim öbür taraftan şapalak kamçıyı sürükleyip geldiğimi görünce, kahya sanki

aklına parlak bir fikir gelmiş gibi sevindi: “Eğer gelininize yolda serseri arabacılar

takılır diyorsanız, işte, kaynı yok mu!” dedi, beni göstererek.” “şapalak” sözü

dipnotta açıklanmalıdır: şapalak kamçı: örülmemiş, yassı kamçı.

Kırgızcada tırnak işareti Türkçeden farklı olarak gazete ve dergi adlarında da

kullanılır. Türkçede ise işaretin böyle bir kullanımı yoktur: “Manas” Eposu, “Caş

Leninçi” Jurnalı vb.

217 age., s. 59. 218 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 198. 219 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s.11

Page 183: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

174

2- Yazım kurallarındaki farklılıklar da çeviride sorun yaratmaktadır. Bu sorun

da yine Kırgızcanın etkisinde kalma şeklinde görülmektedir. En çok yapılan yanlışlık

soru ekinin yazımında görülür. Kırgızcada soru eki “mı/mi/mu/mü” mutlaka

cümlenin sonuna gelir ve mutlaka bitişik yazılır. Türkçede ise vurgulanmak istenen

konuya göre yeri değişebilir ve ayrı yazılır. Çevirmenler bu hususta dikkatli

olmalıdırlar:

“Danike, saydaġı attar senikibi?”220 (Daniyarcığım, dere yatağındaki atlar

senin mi?).

“Emne söz, Robertinonu aytasıŋbı?” (Ne konuşması! Robertino’yu mu

anlatacaksın?)

Hataya yol açabilecek bir başka fark özel isimlerin yazılışıyla ilgilidir.

Kırgızcada özel isimlere ek geldiğinde kesme işareti kullanılmaz. Kırgızcanın

etkisiyle Türkçede de aynı şekilde yazılabilir. Bu konuda dikkati olunmalıdır. Ayrıca

Kırgızcada özel isim iki isimden oluşuyorsa, arasına tire konularak bitişik yazılır ve

her iki isim de büyük harfle başlar. Bu tür özel isimler çevrilirken yine aynı şekilde

alınmalı, değişiklik yapılmamalıdır. Oysa çeviride özel isimlerin seslerinin ya da

yazılış şekillerinin değiştirildiği görülmektedir. Bu daha çok her iki lehçede de

kullanılan ve Kırgızcada ses değişikliğine uğramış özel isimlerde ve Kırgızcadaki iki

isimden oluşan özel isimlerde görülmektedir: Osmon (Osman), Asel (Asya) vb.

1. 4. 1. 6. Semantik Farklılıklardan Kaynaklanan Sorunlar ve Çözüm

Yolları

1- Kırgızca ile Türkçe arasında ortak sözlerde zamanla anlam değişmeleri ya

da yan anlamlar kazanma gibi farklılıklar oluşmuştur. Bu durum çeviride çok büyük

sorunlara yol açmaktadır. Şekilce aynı ya da benzer olan sözü gördüğünde çevirmen,

eğer anlamlarını doğru ve tam olarak bilmiyorsa, sözlüğe bakmadan Türkçedeki

220 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 206.

Page 184: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

175

anlamında alabilir ve bu da önemli anlam hatalarına yol açar. O nedenle çevirmenler

emin olmadıkları her söz için sözlüğe bakmayı ihmal etmemelidirler.

2- Aynı dillerden alınan sözlerde görülen anlam farklılıkları da çeviride sorun

yaratır. Kırgızca ve Türkçe eski devirlerde az olarak Çince, Moğolca, Soğdca ve

Sanskritçeden, daha sonra ise yoğun şekilde Arapça ve Farsçadan kelime almışlardır.

Bu Arapça ve Farsça sözler bir taraftan ortaklık sağlamakla birlikte, diğer taraftan

farklı anlamlarda alınmaları, yan anlam kazanmaları, daha sonradan anlam

değişikliğine uğramaları gibi nedenlerden dolayı çeviride güçlük yaratmaktadırlar.

Burada çevirmenlere düşen görev her iki lehçedeki bu tür sözlerin anlamlarını çok iyi

bilmek, bilmediği durumlarda da sözlüklerden faydalanmaktır.

3- Kırgızca ile Türkçe arasında şekilce farklı olup aynı anlama gelen söz,

deyim ve atasözleri de bulunmaktadır. Kırgız ve Türk halkları asırlar önce bir arada

yaşamış olmaktan dolayı ortak bir kültüre sahiptirler. Dünyayı algılayışları, hayatı

yorumlayışları, duygu ve düşünceleri aynıdır. Bunun sonucu olarak pek çok deyim

ve atasözü aynı mantığın ürünü olduklarından iki lehçede de ortaktır. Mesela “enesin

körüp kızın al” (anasına bak kızını al), “balık başınan sasıyt” (balık baştan kokar),

“murduŋa çenep bışkır” (burnuna göre aksır - ayağını yorganına göre uzat), “kişi

alası içinde, mal alası tışında” (insan alası içinde, mal alası dışında), konok konoktu

süyböyt, eesi baarın da süyböyt (misafir misafiri istemez, ev sahibi hiçbirini

istemez), it üröt kerben cüröt (it ürür kervan yürür) gibi atasözlerimiz aynıdır. Ancak

yüzyıllarca ayrı yaşamaları, Kırgızların Rus egemenliğinde kalması, Türklerin Batı

toplumlarıyla münasebetleri, coğrafik sebepler iki toplumu bir ölçüde

uzaklaştırmıştır. Yaşam tarzlarındaki değişiklik, tarım, deniz gibi konulardaki

farklılık dile de yansımış, aynı anlamın farklı sözler kullanılarak verildiği olmuştur.

Bunlarda da mantık aynıdır fakat sözler değişmiştir. Mesela “müyüzdüü bolom dep

kulaġınan acıraptır” (boynuzlu olacağım derken kulağından ayrılmış) atasözü

Türkçedeki “Dimyat’a bulgura giderken evdeki pirinçten olmak” deyimiyle aynı

anlamı ifade etmektedir. Kırgızcadaki “suray suray Mekkege barıptır” atasözündeki

“Mekke”nin yerini Türkçede “Bağdat” almıştır: “Sora sora Bağdat bulunur”.

Kırgızların “alma daraġınan alıs tüşpöyt” (elma ağacından uzak düşmez) atasözü

Page 185: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

176

Türkçede “armut dibine düşer” şeklindedir. Türk yazınında bulutlar pamuğa, iyi

insan meleğe benzetilirken, Kırgız yazınında bulutlar “deve hörgücü”ne, iyi insan

peygambere benzetilir. Böyle durumlarda çevirmen kelime çevirisi yapmak yerine

Türkçedeki anlamşal eş değerini kullanmalıdır.

4- Anlamın eksik aktarılması da karşılaşılan en önemli sorunlardan biridir. Bu

durum bazı sözleri dikkate almamaktan, asıl söylenmek isteneni göz ardı etmekten ve

özellikle de yardımcı fiillerin cümleye kattığı yan anlamların yeterince bilinmemesi

gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Yardımcı fiiller Kırgızcadan yapılan çevirilerde

başlı başına bir sorun kaynağıdır. Çünkü her yardımcı fiil ana fiile yan anlamlar

kattığı gibi, birlikte kullanıldığı zarf-fiil ekine göre de bu yan anlam değişmektedir.

Eğer çeviride birkaç fiil bir tek fiille karşılanacaksa, bu durumda anlamı

güçlendirecek ve tam olarak aktarılmasını sağlayacak başka kelime araçları

kullanılmalıdır.

Bazen de bazı kelimelerin çeviride hiç dikkate alınmadığı görülür. Bu da

anlamın eksik aktarılmasına yol açar. Mesela şu cümleye bakalım: “Küngö kaktanar

kumduu ceegi dele cok, birok borçuk booru coġorulap aska-zoo bolup, andan öödö

kar catkan too dal uşerden baştalat.”221 Cümle şu şekilde çevrilmiştir: “Çayın plâjı

yoktu ama yüksek dağların hemen dibindeydi. Issız boğazların ardında, beyaz

tepelerini sipsivri göğe uzatıyordu dağlar.”222 Burada “güneşin kavurduğu kumlu

sahil” gibi uzun bir ifade sadece “plâj” sözüyle karşılanmış, bu da anlam daralmasına

yol açmıştır. Asıl metinde bulunmadığı halde de “ıssız boğazların ardında” sözleri

kullanılmıştır. Anlamın tam olarak verilebilmesi için çeviri şu şekilde olmalıdır:

“Güneşin kavurduğu kumlu bir sahili bile yoktu, fakat yamaçlarından yukarıya doğru

sivri kayaların yükseldiği, daha yukarılarını ise karların kapladığı dağ işte tam

buradan başlıyordu.”

5- Yine az olmakla birlikte görülen bir başka sorun da “kayıp” konusudur. Bu

daha çok yardımcı fiillerin cümleye yüklediği yan anlamların ve diğer bazı sözlerin

221 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 433. 222 Aytmatov, Cengiz, Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 14.

Page 186: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

177

çağrışımsal anlamlarının yeterince iyi bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Bunun

dışında Kırgız kültürü ve eski inancıyla ilgili sözlerin anlamlarının yeterince

bilinmemesi de anlam hatalarına ve kaybına neden olmaktadır:

“İi, cana atardı aydap ciberbegenim cakşı bolġon eken anda. –dep koydum

oyumda.”223

Cümle “iyi ki kovmamışım bu atları”224 şeklinde çevrilmiştir. Burada

yardımcı fiil ciber- işin çabuk yapıldığını bildirmektedir. Oysa çeviride bu anlam

verilmemiştir. Cümle “Ay, demin atları sürmemem iyi olmuş o zaman, dedim

içimden” şeklinde aktarılmalıdır.

Bazen de tersine yardımcı fiilin çevrilmemesi gereken durumlarda çevrilmesi

sık rastlanan bir durumdur. Mesela “boorsok bışırtıp aldı”225 cümlesi “kendisine

boorsok pişirtip aldı” şeklinde çevrilmiştir. Oysa burada “al-” işin kendisi için

yapıldığını anlatan bir yardımcı fiildir. Bu anlam Türkçede “kendisine” sözüyle

verilebilir veya hiçbir söz kullanılmayabilir: “Boorsok pişirtti.” Yine bunun gibi “kün

celdüü bolup turat”226 cümlesi “hava rüzgarlı duruyor” şeklinde çevrilmiştir. Oysa

“tur-” yardımcı fiildir ve burada Türkçeye aktarılması gerekmez. Doğru çeviri “hava

yelli” şeklinde olmalıdır.

223 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 206. 224 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 23. 225 Yudahin, K., K., Kırgız Sözlüğü, çev. Abdullah Taymas, cilt I, s. 118. 226 age., s. 199.

Page 187: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

178

III. BÖLÜM

1. METİN TÜRLERİ AÇISINDAN KIRGIZCADAN TÜRKÇEYE

ÇEVİRİ

1. 1. Metin Türü Açısından Çeviri

Çeviri yaparken bir tek türle değil farklı metin türleriyle karşı karşıya

kalınmaktadır. Her metin türü de kendine has özellikler içermektedir. Sonuç olarak

farklı metin türlerinde farklı çeviri sorunlarıyla karşılaşılmakta, farklı çeviri yöntem

ve teknikleri uygulanmaktadır. O nedenle çevirinin tek tek türler açısından

incelenmesi zorunludur. Bir romanla bir bilimsel metin aynı yapıda olamayacağı gibi

çevirilerinde de aynı prensipler uygulanamaz.

Ayrıca diller arasında olduğu gibi lehçelerimiz arasında da farklı metin türü

gelenekleri bulunabilir. Bu nedenle çeviri yaparken dikkat edilmesi gereken bir konu

da kaynak lehçedeki metin türünün hedef lehçedeki karşılığının bulunması ve

çevirinin bu türe uygun yapılmasıdır. Aksi takdirde ortaya yetersiz bir çeviri

konacaktır.

Metin türleriyle ilgili bir başka husus da bir eser içinde birden çok metin

türünün bulunduğu durumlardır. Mesela bir roman içinde bilimsel metin türü

örnekleri, teknik metin türü örnekleri, bir davetiye, bir tarif, bir şiir bulunabilir. Bu

durumda da çeviri temelde edebî metin türü olarak ele alınmakla birlikte farklı türler

kendi yöntem ve tekniklerine göre aktarılmalıdır. Bir çevirmen bu tür durumlarla sık

olarak karşılaşır. O nedenle farklı metin türlerinde karşılaşabileceği zorluklarla

uygulayacağı yöntem ve teknikleri çok iyi bilmelidir.

Page 188: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

179

1. 1. 1. Edebî Metinlerin Çevirisinde Karşılaşılan Sorunlar ve Uyulması

Gereken Prensipler

1- Edebî metinlerin çevirisinde karşılaşılan en önemli sorun üslûbun

verilememesidir. Edebî metinler özellikle yazar ve yazarın üslûbundan duyulan zevk

için okunurlar. O nedenle edebî bir eserin çevirisinde öncelikli unsur üslûbun

aksettirilmesidir. Bunu yapabilmesi için de çevirmenin öncelikle yazarı ve üslûbunu

iyi bilmesi gerekir. Ancak bu konuda bilgiye sahip olmak da üslûbu verebilmek için

yeterli değildir. Aynı üslûbu kullanarak hedef lehçe okurunda aynı etkiyi

yaratabilmek, hedef lehçeyi çok iyi kullanmakla mümkündür. O nedenle çevirmen

eseri, yazarı ve yazarın dilini yeterince bilmenin yanı sıra kaynak ve hedef lehçeyi de

çok iyi derecede bilmeli ve kullanabilmelidir.

2- Edebî metinlerde ikinci önemli sorun anlamın yanlış aktarılmasıdır. Bunun

sebebi kaynak lehçenin farklı düzeylerinin yeterince iyi bilinmemesinden

kaynaklanmaktadır. Mesela çevirmenler tek tek sözlerin anlamlarını bilseler de daha

çok mecaz ve yan anlamlarda, deyim ve atasözlerinin anlamlarında hataya

düşmektedirler. Anlamın doğru verilmesi doğru ve iyi bir çeviri için ilk şarttır.

Bunun için çevirmenin Kırgızca sözlerin asıl, yan ve mecaz anlamlarını çok iyi

bilmesi gerekir. Yanıltıcı benzerlik tuzağına düşmemek için emin olmadığı

zamanlarda sözlüğe bakmada ihmalkârlık yapmamalıdır. Deyim ve atasözlerinin

aynısı varsa bunları çevirmeye gerek yoktur. Mesela “akılınan şaşuu” (aklını

şaşırmak), “kökkö çıġaruu” (göklere çıkarmak), “cer menen ceksen kıluu” (yer ile

yeksan etmek), “suuġa tüşkön çıçkanday boluu” (ıslak kargaya veya sıçana dönmek),

“kılın kıymıldatpoo” (kılını bile kıpırdatmamak) deyimlerini çevirmeye gerek yoktur.

Fakat bazı deyim ve atasözleri aynı anlamı ifade etmekle birlikte şekil olarak

farklılık göstermektedir. Bu durumda deyim veya atasözünün anlamsal eş değeri

kullanılmalıdır. Mesela “açuusu kel-” deyimi sıklıkla “acısı, derdi olmak” şeklinde

çevrilebilmektedir. Oysa doğru anlamı “hiddetlenmek, sinirlenmek”tir. “Birok men

üçün al kep emes” cümlesindeki “kep” sözü de burada asıl anlamında (laf, söz) değil,

“önem, ehemmiyet” anlamında kullanılmıştır: “Fakat o benim için önemli değil.”

Çevirmen bu hususlarda hassas davranmalıdır.

Page 189: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

180

3- Yakın lehçeler arasında şiiri çevirmeye gerek yoktur. Sadece Kiril

harflerini Latin harflerine aktarmak ve anlaşılmayan kelimeleri dipnot olarak vermek

yeterlidir. Basit bir açıklamayla anlaşılabilecek yakın bir lehçedeki şiirin çevrilmesi

boşu boşuna ahengi bozacaktır. Yakın lehçeler arasında düz yazıda da çeviri

yapılmayıp anlaşılmayan kelimeler sayfa altında verilebilir ya da çeviri yapılabilir.

Ancak bu durum Türkiye Türkçesi ve Kırgız Türkçesi için geçerli değildir. Kırgızca

ve Türkçe uzak lehçelerdir ve Kırgızcada kelimeler büyük ses değişikliklerine

uğramıştır. O nedenle şiiri ya da düz yazıyı Latin alfabesine aktarmak anlaşılması

için yeterli olmayacaktır. Burada dikkat edilecek husus ortak kelimelerin kullanımına

özen göstermek, ölçü ve uyağı vermeye çalışmaktır. Ayrıca destanlarda yer alıp da

Çağdaş Kırgızcada kullanımdan düşmüş olan bazı sözler (mesela Manas destanında

“ormon, azırla-, bolmuş” sözleri yer almaktadır) Türkiye Türkçesi yazı dilinde ya da

ağızlarında yer alabilmektedir. Bu sözler Türkiye Türkçesi yazı dilinde pasif

durumda olsalar bile çeviride kullanılmalıdır. Böylece her iki lehçeye de kelime

kazandırılmış olacaktır.

4- Hikâye, halk edebiyatı, şiir gibi metinlerin çevirisinde hem Kırgız

Türkçesi, hem de Türkiye Türkçesi metni karşılıklı sayfalarda göstermek çok faydalı

bir metottur. Her iki lehçeyi de karşılıklı olarak görmek, farklılık ve yakınlıkları

görmemizi sağlar. Bu tür çalışmalarda mümkün olduğunca kaynak metne sadık

kalmak, fazladan kelime eklememek veya atlamamak gerekir. Ayrıca kaynak

lehçenin fonetik özellikleri de gösterilmelidir. Roman, hikaye gibi eserlerin

çevirisinde karşılıklı metin vermek zordur ama bu durumda da sonda birkaç sayfa

karşılıklı metin vermek çok faydalı olacaktır.

5- İki lehçe arasında çeviri yaparken hemen her çevirmenin düşebileceği bir

sıkıntı da anlamla şekil arasında seçim yapmak zorunda kalmaktır. Bazen biçim

korunsa anlamda sorun çıkmakta, anlam verilmek istense de biçim değişmektedir. Bu

sorunla, daha çok şeklin önemli olduğu şiir çevirisinde karşılaşılmaktadır. Şiirde ölçü

ve kafiye vardır. Burada yapılması gereken, öncelikle anlamın doğru verilmesidir.

Şekil ise doğru anlamdan sonra verilmeye çalışılmalıdır. Düz yazıda da yine anlamın

Page 190: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

181

doğru verilmesi öncelikli amaç olmalıdır. Sözün Türkçede karşılığı olsa bile

anlamsal eş değeri kullanılmalı, üslûp ve geleneksel kullanım dikkate alınmalıdır:

Manas Destanının çevirisinden aldığımız şu bölüme bakalım:

“Eki ınak ceŋesi İki güzel yengesi de İki samimi (yakın) yengesi

Tündö kelgen, dedi deyt, Gece geldi, diyerek Gece gelmiş dediler,

Kanıkeydin koynuna Kanıkey’in koynuna Kanıkey’in koynuna

catkısalık! dedi deyt. Er Manas’ı koyalım, dediler, yatıralım, dediler.

Tün camınıp bardı deyt, gecenin örtüsüne bürünüp gittiler. Geceye gizlenip vardılar,

Kanıkeynin üyünö kelgende, Manas Kanıkey’in evine gelince Kanıkey’in evine gelince,

at baylabas akırġa hiç at bağlanmamış bir ahıra at bağlanmayan ahıra

at-ta baylap koydu deyt, Manas atını bağladı, atı da bağladı, diyor,

kamçı ilbes talġa hiç kamçı takılmamış bir kapıya kamçı asılmayan dala

kamçısın ilip öttü deyt, Manas kamçısını taktı, kamçısını astı, diyor,

kuş kondurbas tuurġa kuş konmamış bir tüneğe kuş konmayan tüneğe

kuş kondurup öttü deyt. kuş oturttu o,”227 kuş kondurup geçti,

diyor.

Görüldüğü gibi çeviride gereksiz sözlerle cümleler uzatılmış, hece sayısının

uygun olmasına dikkat edilmemiştir. Kafiyenin de yeterince önemsenmediğini

görüyoruz. Cümleler bir şiirden çok düz yazı intibaını uyandırmakta, gereksiz

tekrarlar ise eseri basitleştirmekte, boş yere kalabalıklaştırmaktadır. Mesela burada

Manas’tan bahsedildiği belli iken her mısrada tekrar tekrar “Manas” adının geçmesi

hem hece sayısını, hem kafiyeyi bozmuş, hem de eseri basitleştirmiştir. Mısra

sonlarındaki “diyor, dedi”ler Kırgız destanlarının önemli bir özelliğidir. O nedenle

bir destan çevriliyorsa bu sözler, pek hoşumuza gitmese de, mutlaka alınmalıdır.

“Ay, koyçu uşunu! –dep kolun şiltep külçü. Beker cürgöndön körö tamaşa da!

Anı emne kuday almak bele oşondon!..”228

227 Naskali, Emine, G., Manas Destanı, Ankara, 1995, s. 82-83. 228 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 215.

Page 191: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

182

Cümle şu şekilde çevrilmiştir: “Cemile ‘aldırma’ der gibi elini sallayarak: A,

onunla mı? Sadece şaka yapıyorum, korkma, bir şey olmaz o gulyabaniye! derdi.”229

Burada cümle “ay, bırak onu, deyip elini sallayarak gülerdi. Boş durmaktansa

şaka yapalım. Ona ne zararı olacak ki!..” şeklinde de çevrilebilir fakat “aman, boşver

onu, deyip elini sallayıp gülerdi. Boş durmaktansa şaka yapmak daha iyidir. Bundan

ona ne zarar gelecek ki…” şekli daha güzel ve genel üslûba daha uygundur.

“Tur narı! –dep al zaarduu kirkirep, anan kaptı öydö silkip, canın oozuna

tiştegendey, akırkı küç menen andan-mından attap, aldıġa cütkündü.”230

Cümle “çekil başımdan! dedi bana öfkeyle ve yine ilerledi”231 şeklinde

çevrilmiştir.

Burada “geri dur” şekil olarak aslına uygundur ancak “çekil başımdan”

ifadesini kullanmak öfkeli bir insanın ruh halini yansıtması bakımından daha

doğrudur: “O, çekil başımdan, diye öfkeyle bağırdı. Sonra çuvalı yukarı silkip canını

dişine takarak son gücüyle sendeleye sendeleye ilerledi.”

“- Sen emne bala, cindep kettiŋbi, ya? Ce men oşonço it belem: bir ooz

aytsaŋ, aldaġı cerge ele töktürüp salbayt belem? Kim ayttı saġa uşunday kaptardı

kötörsün dep?”232

“- Sen aklını mı oynattın evlat! Ben insan değil miyim? O çuvalı aşağıda

boşaltmana izin vermez miydim? Bu kadar ağır çuvalı ne diye taşıyorsun?”233

Cümlelerin kelime karşılığı şöyledir: “Sen ne çocuksun, cinlendin mi? Ben

köpek miyim: bir ağız söylesen oradaki yere döktürmez miydim? Kim söyledi sana

böyle çuvalları taşısın diye?” Ancak bu şekil Türkçenin kullanımına uymamaktadır.

229 Aytmatov, C., Cemile, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 34. 230 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 219. 231 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 38. 232 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 219-220. 233 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 39.

Page 192: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

183

Güzel ve akıcı bir çeviri şöyle olmalıdır: “Sen ne biçim çocuksun, delirdin mi! (Ben

anlamaz köpek değilim ya) Ben insan değil miyim? Bir kerecik söylesen aşağıda

döktürmez miydim? Kim söyledi sana böyle çuvalları taşı diye?”

“- Öpkün azır, bolboso kettiŋ suuġa! Öpkün! –deşip…”234

Cümle “-ya bir öpücük verirsin, ya da dereyi boylarsın! dediler”235 diye

çevrilmiştir. Kelime çevirisi ise “öp şimdi, yoksa gittin suya, öp, dediler” şeklindedir.

Hem şekil, hem de anlam bakımından eş değer bir çeviri “öp, yoksa dereyi boylarsın,

öp, diye…” şeklinde olmalıdır.

1. 1. 2. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Karşılaşılan Sorunlar ve

Uyulması Gereken Prensipler

1- Bilimsel metinlerde karşılaşılan en önemli sorun anlamın yanlış veya eksik

aktarılmasıdır. Bilimsel metinler bilgi edinmek ya da vermek amacıyla çevrilirler. O

nedenle öncelikle önemli olan üslûp ya da şekil değil, anlamın doğru ve anlaşılır

olmasıdır. O nedenle çevirmenler doğru anlamı vermek için özel bir dikkat sarfetmek

zorundadırlar.

2- Bilimsel metinlerde karşılaşılan bir diğer sorun terimlerdir. Terimler

genelde pek çok dilde ve lehçede ortaktır. Ancak Kırgızca bilimsel konularda

Rusçadan, Türkçe ise Batı dillerinden, özellikle de İngilizceden kelime aldığı için

terimler açısından fark bulunabilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken terimin

anlamını doğru çözümleyip Türkçede kullanılan anlamsal eş değerini vermektir. Eğer

terim aynıysa sorun yoktur; ancak farklıyla dikkatli olunmalıdır.

3- Bilimsel metinler içinde bazen başka metin türlerinden (edebî, teknik)

alıntılar olabilir. Bu durumda çevirmen bu kısımları metin türünü dikkate alarak

çevirmelidir.

234 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 229. 235 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 48.

Page 193: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

184

1. 1. 3. Teknik Metinlerin Çevirisinde Karşılaşılan Sorunlar ve Uyulması

Gereken Prensipler

1- Teknik metinlerde de karşılaşılabilecek en önemli sorun anlamın yanlış ve

eksik aktarılmasıdır. Teknik metinler bilgi vermek amacıyla çevrilirler. O nedenle

öncelikli amaç doğru ve tam anlamda bir çeviri yapmak olmalıdır.

2- Teknik metinlerde karşılaşılan bir başka sorun terimlerdir. Her bilim dalı

kendine has terimler içerir. Ancak çevirmenin her alanda bilgi sahibi olması mümkün

değildir. Ancak terimlerin doğru aktarılması için çevirmen çeviri yapacağı alanla

ilgili ön bilgi ve sözlükler edinmeli, mümkünse bu tür çeviriler o alanda çalışan

kişilerce yapılmalıdır. Kırgızca ile Türkçe arasında bu tür çalışmalar

bulunmamaktadır. Ancak bundan sonra yapılmaması için bir neden de yoktur.

Teknik bir konunun yakın bir lehçeden aktarılması kolaylık ve yakınlık

sağlayacaktır.

1. 2. Kırgızcadan Türkçeye Edebî Metinlerin Çevirisi

1. 2. 1. Kırgızcadan Türkçeye Nesir Çevirisi

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki dilden dile yapılan nesir çevirilerinde

kelime çevirisinden ziyade, anlam çevirisi yeğlenen bir durumdur. Daha çok, içerik

aktarılmaya çalışılır. Ancak bunun Türk Lehçeleri için çok da gerekli olmadığı

kanısındayız. Çünkü lehçeler arasında cümleyi çoğunlukla aynı ya da benzer sözlerle

ifade etmek mümkündür. Hatta bazen hiç çeviri gerekmez. Bu nedenle kanaatimizce

hem anlam, hem biçim, hem üslûp eş değerliği açısından lehçeler arası çeviride

zorunlu kalmadıkça anlam çevirisine gidilmemesi gerekir.

1. 2. 1. 1. Nesir Çevirilerinde Anlama Dayalı Olarak Yapılan Yanlışlıklar

Page 194: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

185

1- Her çeviride olduğu gibi nesir çevirisinde de en önemli husus anlamın

doğru aktarılmasıdır. Bunun için öncelikle Kırgız Türkçesi ile Kırgız kültürünü çok

iyi bilmek gerekir. Bunun kadar önemli bir başka husus da hedef lehçeyi, yani

Türkiye Türkçesini çok iyi bilmektir. Kırgızca metin doğru olarak çözümlense bile

Türkiye Türkçesi yeterince bilinmiyorsa doğru kelime seçimi yapılamayacak,

dolayısıyla doğru anlam verilemeyecektir. Şekil olarak ne kadar süslü olursa olsun,

anlam doğru aktarılmadıkça iyi bir çeviriden söz etmek mümkün değildir. Anlam

alanında karşılaşılan sorunların çoğu kaynak ve hedef lehçelerin iyi bilinmemesine

bağlıdır. Aşağıdaki örnekler konuya açıklık getireceklerdir.

“A bu inim ceŋesine biröönü cakın cuutmak tursun, karatıp da koyboyt.

Andan kam sanabaŋız: Seyit azamat özü, bizdi can saktatıp catkan mına uşul baldar

da azır, sadaġası keteyinder...”236

Çeviri şöyle yapılmış: “O kimseyi sokmaz yanına. Sizin de şüpheniz yok

değil mi. Bizim Seyit pek yiğittir. Bizim besleyicilerimiz bu gençler işte. Ancak

onlar sayesinde işin üstesinden gelebiliriz.”237

Birinci cümle aynı şekilde ve aynı üslûpta çevrilebilecekken kısaltılmıştır.

“kam sanabaŋız” sözü “endişe etmeyin” anlamında iken, yanlış olarak “şüphe” diye

çevrilmiş ve cümle de düz iken soru cümlesi haline getirilmiştir. “bizim

besleyicilerimiz” Türkçede doğru bir ifade değildir. Onun yerine “bizi geçindirecek

olanlar” ifadesi daha uygundur. Ayrıca son cümle asıl metinde olmadığı halde

fazladan eklenmiştir. Sevgi ve hitap sözcükleri Türkçeye göre Batı dillerinde daha

azdır. Eğer çeviri doğrudan Kırgızcadan Türkçeye yapılsaydı bu sözler verilebilirdi.

Oysa burada bu sözlerin (kurbanın olayım, yolunda öleyim vs.) dikkate alınmadığı

görülüyor. Buna göre doğru çeviri şu şekildedir: “Aha bu yeğenim yengesine birini

yaklaştırmak şöyle dursun, baktırmaz bile. Ondan endişeniz olmasın. Seyit yiğit

delikanlıdır. Bizi geçindirecek olan işte bu çocuklar, kurban olduklarım.”

236 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 198. 237 Aytmatov, C., Cemile-Sultan Murat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 12.

Page 195: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

186

“Andan berki körünüştö – bozorġon sarı talaa, keŋ özön.”238

Çeviri “ön planda, koyu kızıl renkte bir pelin bozkırı”239 şeklinde yapılmıştır.

Burada “ön planda” yerine “ondan daha beride” ifadesi aslına daha uygundur.

“bozkır” için “koyu kızıl renkte” sıfatı değil “bozarmış sarı” sıfatı kullanılıyor.

“geniş vadi” sözü ise hiç çevrilmemiş. Doğru çeviri “ondan daha beride bozarmış

sarı bozkır, geniş bir vadi” şeklinde olmalıdır.

“Tün bir ubak bolup kaldı, aġa karabay İsabekov daġı ele çekesin ukalap kat

cazuu menen ubara.”240

Cümlenin çevirisi şöyle yapılmıştır: “İsabekov geç saatlere kadar yatıp

uyuyamamış, hâlâ düşünüyordu.”241

Asıl cümlede yatıp uyuyamamaktan bahsedilmemekte, İsabekov vakit

ilerlediği halde kendisi uyumayıp mektup yazmakla uğraşmaktadır. Ayrıca İsabekov

düşünmüyor, mektup yazmaya çalışıyor. Burada hem biçim, hem anlam doğru

aktarılamamıştır. Doğru çeviri şu şekilde olmalıdır: “Gece bir hayli ilerlemişti. Buna

rağmen İsabekov hâlâ gözünü oğuşturarak mektup yazmakla uğraşıyordu.”

“Kayradan bayaġı caŋı baş koşkondoġusunday kuuluk-şumduġu cok, açık

münöz, ak peyil bolo alar beken?”242

Cümle şöyle çevrilmiştir: “Evliliklerinin ilk yılında olduğu gibi

davranabilecek miydi? Sade, açık yürekli ve iyi niyetle?243”

238 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 196. 239 Aytmatov, C., Cemile-Sultan Murat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 7. 240 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 427. 241 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev, Refik Özdek, İst., 2001, s. 7. 242 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 427. 243 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 7.

Page 196: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

187

Burada İsabekov’un karısının sıfatları yanlış aktarılmıştır. Ayrıca cümlede

herhangi bir davranıştan bahsedilmemektedir. Doğru anlamda bir çeviri “yeniden,

evliliklerinin ilk yıllarındaki gibi kurnazlık bilmeyen, temiz huylu, iyi karakterli

olabilecek miydi?” şeklinde olmalıdır.

“- Emne unçukpaysıŋ Anara?

- Kızı taŋırkay bir karap aldı da, unçukpadı.

- Keçe künü sabaktarıŋdı dayardap koyduŋ bele?

- Kızı baş iykedi.

- Kanday, aylana-tegerek sonun beken?

- Sonun.”244

Çevirisi şöyle yapılmıştır:

“- Niye bir şey söylemiyorsun Anara?

- Küçük kız şaşkın şaşkın babasının yüzüne baktı ve yine bir şey söylemedi.

- Ödevlerini yaptın mı dün?

- Evet, anlamında başını salladı kız.

- Çok güzel bir hava değil mi?

- Evet çok güzel.”245

Burada “unçuk-” fiili “ses çıkarmak” anlamındadır. Türkçede bu söze karşılık

olabilecek “söylemek, konuşmak” sözcükleri de vardır. Ancak unçuk- sözcüğünü en

iyi karşılayan “ses çıkarmak” ifadesidir. “aylana-tegerek” “etraf” anlamında iken

çeviride “hava” olarak aktarılmıştır. Bu paragrafta konuşmaya isteksiz bir kızın

ifadeleri veriliyor. Bunu anlatmak için de Anara’nın cevapları kısa, tek kelimelik,

hatta bazen sadece baş sallamak şeklindedir. Oysa çeviride kızın konuşmaya isteksiz

olduğu anlaşılmamaktadır. Buna göre doğru çeviri şöyle yapılmalıdır:

“- Niye sesin çıkmıyor Anara?

- Kızı şaşkın şaşkın baktı ve yine sesini çıkarmadı.

244 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 432. 245 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 13.

Page 197: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

188

- Dün derslerini yapmış mıydın?

- Kızı başını salladı.

- Nasıl, etraf güzel mi?

- Güzel.”

“Ave Mariyanın obonu İsabekovdu da eelep alġandıktan tegeregi büt caŋırıp

kalġanday körünöt. Mömösü terilip een kalġan alma bak suu ceginen arı düpüyüp,

kişiler tüşüm cıyġanı daġı kelebi dep kütköndöy cımcırt.”246

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Ave Mariya melodileri İsabekov’un kulağından

da çıkmıyor ve çevrede her şey yeni bir görünüm kazanmış gibi geliyordu ona. Çaya

göre yüksekte olan bahçe oldukça seyrelmiş, yıkanıp temizlenmiş gibiydi. Sanki o

da meyve aramak için çıka gelen gezicilere kulak vermişti.”247

İlk cümledeki “eelep alġandıktan” ifadesi “kulağından çıkmıyor” değil,

“etkilediği için” anlamındadır. Elma bahçesi için “yıkanıp temizlenmiş” ifadesi

yanlış bir ifadedir. “Meyve aramak için çıka gelen gezicilere kulak vermişti” cümlesi

ise tamamen yanlış aktarılmıştır. O anda meyve toplamak için gelen kimse yoktur.

Bahçe ürün toplamak için gelen olur mu diye sepsessiz beklemektedir. Buna göre

doğru anlamda bir çeviri şöyle yapılmalıdır: “Ave Mariya’nın nağmeleri İsabekov’u

da etkilediği için etraf tamamen yeni bir görünüm kazanmış gibi geliyordu ona.

Meyveleri toplanıp boş kalan elma bahçesi nehir sahilinden ötede heybetli görünüyor

ve insanlar ürün toplamak için gelir mi diye sepsessiz bekliyordu.”

“Al kaçan kitepterin kuçaktap canınan ötöt dep eşikten köz ayrıbay otura

beret. Kız ötöt, ötköndö da boyuna teŋegis, canına cuutkus basık menen ötöt.

Kaçan bolsun taza, tıkan kiyingen suluu kızdın uşul elesi İsabekovdun cürögünö

tamġa bolup basılıp kalġan.”248

246 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 433. 247 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 15. 248 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 437.

Page 198: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

189

Paragraf şöyle çevrilmiştir: “İsabekov tekrar yanından geçmesini beklerdi o

gururlu, serbest ve her zaman zarif olan kıyafetiyle.”249

Burada iki cümle birleştirilerek tek cümle olarak çevrilmiş, bu da anlam

karmaşasına ve kaybına neden olmuştur. İlk bakışta “gururlu, serbest, zarif kıyafetli”

olan İsabekov’muş gibi algılanmaktadır. Oysa bu sıfatlar (bunlar da yanlış

aktarılmıştır) kıza aittir. Kızın karakteriyle ilgili önemli bilgiler atlanmıştır. Halbuki

kızın yürüyüşünün tasviriyle bile karakteri verilmeye çalışılmaktadır. Çeviride

bunların hiç birini göremiyoruz. Ayrıca ber- yardımcı fiilinin ana fiile kattığı

süreklilik anlamı da çeviride verilmemiştir. Bütün bunlar dikkate alınarak yapılacak

çeviri şöyle olmalıdır: “O ne zaman kitaplarını kucaklayıp yanından geçecek, diye,

kapıdan gözünü ayırmadan hep oturup beklerdi. Kız geçer, geçerken de kimseyi

yanına yaklaştırmayacak bir edayla yürürdü. Her zaman temiz, derli toplu

giyinen güzel kızın bu görüntüsü, İsabekov’un yüreğine damga gibi basılıp

kalmıştı.”

2- Çeviride anlam hatasına yol açan nedenlerden biri de bağlaç ve edatların

anlamlarının yeterince bilinmemesidir. Kırgız Türkçesi bağlaçlar bakımından

oldukça zengindir ve bağlaçların doğru anlamda kullanılması doğru çeviri açısından

çok önemlidir:

“İsabekov birok baarın ele bilet: Ayalı emne degisi bar ekenin oşondo dele

tüşünçü, atügül, moyununa albasa da, kee birde ayalınıkı tuura ekenin sezip

turçu.”250

Çevirisi şöyledir: “Ama işte şimdi anlıyordu: Onun ne demek istediğini

anlıyor, bunu itiraf etmek istemese de, içinden ona biraz hak veriyordu.”251

Anlamın doğru verilebilmesi için çok önemli olan “oşondo dele” bağlacı

çevrilmeyerek mühim bir anlam hatası yapılmıştır. Cümlede İsabekov’un şu anda

249 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 19. 250 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 428. 251 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 8.

Page 199: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

190

değil, eskiden yani, birlikte yaşadıkları zamanlarda da karısının ne demek istediğini

anladığı belirtiliyor. Oysa çeviride şu anda anlamış gibi aktarılmıştır. “kabul etmek

istemese de” anlamındaki “moyununa albasa da” ifadesi “itiraf etmek istemese de”

şeklinde yanlış olarak çevrilmiştir. “hissetmek” anlamındaki “sezip turçu” sözü de

“hak veriyordu” şeklinde aktarılmıştır. Ayrıca “anlıyor” sözü tekrar tekrar

kullanılarak anlatım bozukluğuna sebebiyet verilmiştir. Böyle tekrarlarla yapılan bir

anlatım bozukluğu, Aytmatov gibi dünya çapında bir yazara mal edilemeyecek bir

durumdur. Asıl metinde, ilk cümlede “bilmek” sözü kullanılmıştır. Aynen alınması

daha doğrudur ve daha güzel bir anlatım sağlayacaktır. Buna göre çeviri şöyle

yapılmalıdır: “İsabekov bunların hepsini biliyordu. Karısının ne demek istediğini o

zaman da anlıyor, hatta kabul etmek istemese de, bazen karısının sözlerinin doğru

olduğunu hissediyordu.”

“Biylegeniçi, kooz kıymılı körgöndü suktantıp, ansayın ergip-cırġap, közü

oynoktop keter ele. Mınday uçurlarda ayalına cürögü elcirep turçu.”252

Cümle şöyle aktarılmıştır: “İnsanların kendisine hayranlık duyarak

baktıklarını hissedince ne kadar güzel oynar, gözlerinin içi mutluluktan nasıl güler,

nasıl gençleşiverirdi. İşte o anlarda karısını sever, ona bayılırdı.”253

Çeviride “ansayın” (daha da) bağlacı hiç dikkate alınmamıştır. “nasıl

gençleşiverirdi” ve “karısını sever” kısımları kaynak metinde yer almamaktadır.

Doğru anlamda bir çeviri şu şekilde olmalıdır: “Oynayışı, güzel hareketleri görenleri

imrendirdikçe daha da kendinden geçer, gözleri parlardı. Böyle zamanlarda hanımına

bayılırdı.”

“Oyloso caza turġanı degele köp, içke tolup bütüptür. Birok anın sırların

ayalı tüşünör beken?”254

252 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 428. 253 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 8. 254 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 427.

Page 200: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

191

Cümleler şöyle aktarılmıştır: “Söylenecek birikmiş o kadar şey vardı ki! Hem

sonra onun gecikmiş itiraflarını anlayacak mıydı?”255

Burada cümlenin anlamını büyük ölçüde değiştiren “fakat” bağlacı yanlış

olarak “hem” diye çevrilmiştir. Ayrıca gecikmiş itiraflardan değil, sırlardan

bahsediliyor. İkinci cümlede “ayalı” (karısı) sözüyle ilk kez mektubun kime yazıldığı

belirtilmektedir. Fakat çeviride bu önemli ayrıntıdan hiç bahsedilmemiş. Hâlâ

mektubun kime yazılacağı belli değildir. Doğru çeviri “düşününce yazacak şey çok,

içi dolu. Fakat onun sırlarını hanımı anlar mı acaba?” şeklinde olmalıdır.

3- Çevirinin eksik yapılması, bazı söz ya da cümlelerin ihmal edilmesi de

anlamın eksik aktarılmasına yol açarak anlam hatalarına neden olmaktadır.

“Ar dayım bir cakka col cürördö, men uşul alkaġı cönököy cıġaçtan

casalġan süröttün aldına kelip turam.”256

Cümlenin çevirisi şu şekilde yapılmıştır: “İşte yine o mütevazi çerçeveli

tablonun karşısındayım.”257

Cemile hikayesinin kısaltılmış bir özü niteliğinde olan bu cümle çok şey ifade

eder; o nedenle çok değerlidir. Neden daima bu tablonun önünde durmaktadır? Bu

cümle bütün hikayenin bir özeti niteliğindedir. O nedenle cümlenin tam ve doğru

çevirisi çok önemlidir. Fakat çevirmen cümleyi çok kısaltmış, anlamı eksik ve yanlış

aktarmıştır. Burada konuşan kişi her zaman yaptığı bir şeyden bahsediyor. Bunun

için de cümlede geniş zaman kullanılmış. Oysa çevirmen tablonun karşısına geçme

işini şu anda ve bir kez yapılan bir işmiş gibi aktarmış. Bu anlam “yine” sözüyle

verilmeye çalışılsa da yeterli olmamıştır. “bir cakka col cürördö” kısmı ise hiç

alınmamıştır. Cümle “ben her zaman bir tarafa giderken şu basit tahta çerçeveli

tablonun karşısına geçerim” şeklinde çevrilmelidir.

255 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 7. 256 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 195. 257 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 7.

Page 201: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

192

“Uluusu – Sadık caŋı ele kelinçek alġanda ketti. Fronttobuz dep anda-sanda

alardan kat kelip turat. Kiçi üydö kiçi apam menen anın kelini ele kalıştı. Al eköö da

erteden kara keçke kolhozdun cumuşunda.”258

Çeviri şöyle yapılmıştır: “Bunlardan büyüğü olan Sadık askere gitmeden az

önce evlenmişti. Onlardan çok seyrek mektup alıyorduk. Küçük evde benim kiçi apa

(küçük anne) dediğim ana ile onun gelini sabahtan akşama kadar kolhozda

çalışırdı.”259

Çevirmen son iki cümleyi birleştirmekle anlamda kayba sebep olmuş, evde

sadece küçük anneyle gelininin kaldığından bahsetmemiştir. Bunun dışında anlatım

hatası yapılmış ve düşük bir cümle kurulmuştur. Ayrıca burada “ele” (sadece) edatı

dikkate alınmayarak anlamda kayba sebep olunmuştur. “Kolhoz” sözünün de

dipnotta açıklanması gerekir. Şu şekilde bir çeviri daha doğru ve daha akıcı olacaktır:

“Büyüğü olan Sadık evlendikten hemen sonra gitti askere. Onlardan ara sıra

cephedeyiz, diye mektup geliyor. Küçük evde sadece küçük annemle onun gelini

kaldı. İkisi de sabahtan akşama kadar kolhozda çalışıyorlar.”

4- Anlam alanında karşılaşılan bir diğer sorun gramatikal kurallardır.

Kırgızcanın gramer kurallarının yeterince bilinmemesi ya da doğru

çözümlenememesi anlamda hatalara yol açmaktadır.

“Mına erteŋ da ayılġa cönöymün.”260

Cümlenin çevirisi “yarın sabah erkenden avıla gitmem gerek”261 şeklinde

yapılmıştır. Bir önceki cümle doğru çevrilmediği için bu cümle de değiştirilmek

zorunda kalınmıştır. Oysa bu cümle anlam bakımından ilk cümleyle bağlantılıdır.

Ayrıca cümlede öznenin işi “yarın” yapacağı belirtilmekle birlikte “sabah erkenden”

258 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 197. 259 Aytmatov, C., Cemile-Sultan Murat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 9. 260 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 195. 261 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 7.

Page 202: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

193

yapacağı konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Gelecek zaman bildiren fiil ise

gereklilik kipinde çevrilmiştir. Eğer dipnot verilecekse sözün orijinali alınmalıdır.

Oysa burada orijinali “ayıl” olan söz “avıl” şeklinde kullanılmış ve dipnotta

açıklanmıştır. Bu yanlış bir metottur. Ya söz “ayıl” şeklinde alınıp dipnotta

açıklanmalı, ya da “köy” olarak çevirisi verilmelidir. Buna göre doğru çeviri “işte

yarın da ayıla gideceğim” şeklinde olmalıdır.

“Tigi tal-terekten tögülüp turġan calbıraktar balanın köŋülün elebey

koymokpu... Birok anday bolġondo dele akırı aytpasa bolboyt... Anan kalsa bügün

kündün memirep sonun bolup turġanın kara. Can düynöŋ da uşintip memirep tursa

kana...”262

Çevirisi şu şekildedir: “Anara camdan düşen yaprakları seyre dalmış olamaz

mıydı? Böyle de olsa ne değişirdi ki. Herhalde en iyisi ona gerçeği anlatmaktı... Ah!

Hava da ne kadar güzel bugün! İnsanın kalbi ve kafası da böyle huzurlu

olabilse...”263

İlk cümlenin sonunda soru eki -pu olmakla birlikte anlam bakımından cümle

bir soru cümlesi değildir. “çocuğun dikkatini çekmez mi” sözleriyle “elbette

dikkatini çeker” denmek istenmektedir. Oysa çeviride hem soru sorulmuş, hem de

söz “seyre dalmak” olarak yanlış çevrilmiştir. Metinde son cümle genel olarak insan

için değil, çocuk için söylenmiştir. Cümle “keşke senin iç dünyan da böyle sürekli

parıldasa...” şeklindedir. Ancak çeviri “insanın kalbi ve kafası da böyle huzurlu

olabilse...” şeklinde yanlış yapılmıştır. Burada belirtmemiz gereken bir diğer husus

da “memirep tursa” fiilinin anlamıdır. tur- yardımcı fiili ana fiile “süreklilik” anlamı

katmaktadır. Bu anlamı Türkçede de “durmak” yardımcı fiiliyle vermek mümkündür.

Çeviride bunun da dikkate alınmadığı görülmektedir. Doğru anlamda bir çeviri şu

şekilde yapılmalıdır: “Kavak dallarından dökülüp duran yapraklar çocuğun dikkatini

çekmez olur mu... Fakat öyle olsa da sonuçta söylememek olmaz... Sonra, bugün

262 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 431. 263 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 12.

Page 203: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

194

güneşin sakin sakin parıldamasına da bak. Keşke senin iç dünyan da böyle parıldayıp

dursa...”

5- Kaynak metinde bulunmadığı ve çeviride gerekmediği halde fazladan söz

ya da cümlelerin kullanılması da anlam hatalarına yol açmaktadır. Ayrıca bu tür bir

davranış çevirmenin esere müdahalesi anlamına gelmektedir.

“Kiçi apam – anı ayıldaġılar İşterman dep koyuşat, ee bir düynödö

tabılbaġan karapayım, sonun kişi da. Tük bir briġattar menen caaktaşpay, cür degen

cayına cürüp, berki caş kelinder menen teŋ katarı ele arık da çaap, suu da suġarıp

ketmen kolunan tüşpöyt.”264

Cümlelerin çevirisi şöyle yapılmıştır: “Küçük anne mert, hatır sayan,

kimseye kötülük düşünmeyen bir kadındı. Ark kazarken olsun, küçük su yolu

açarken olsun, hiçbir işte gençlerden aşağı kalmazdı. Sözün kısası ketmene sıkıca

yapışır ve onu çok iyi kullanırdı.”265

Birinci cümlede küçük anne için sıralanan sıfatlar (mert, hatır sayan, kimseye

kötülük düşünmeyen) asıl metinde yoktur. “anı ayıldaġılar İşterman dep koyuşat”

kısmı hiç ise çevrilmemiştir. Buradaki “İşterman” sözü köy halkının küçük anneye

verdikleri bir lakaptır ki, “çok çalışkan” anlamındadır. O nedenle isim yerine

kullanılmakta ve büyük harfle başlamaktadır. İkinci cümle gereksiz yere ikiye

bölünmüş ve “ketmen elinden düşmezdi” yerine “sözün kısası ketmene sıkıca yapışır

ve onu çok iyi kullanırdı” şeklinde yanlış olarak çevrilmiştir. Ayrıca üslûba da dikkat

edilmemiş, “caaktaş-” (çeneleşmek, çeneye dalmak) deyiminin Türkçede karşılığı

bulunmasına rağmen hiç dikkate alınmamıştır. Bu hususlar dikkate alınarak

yapılacak bir çeviri şöyle olmalıdır: “Küçük annem dünyada eşi olmayan, kendi

halinde, mükemmel bir kişiydi, ki ayıldakiler de onu İşterman (işçimen) diye

adlandırırlardı. Asla hiç kimseyle çeneye dalmaz, git denilen yere gider, genç

264 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 197. 265 Aytmatov, C., Cemile-Sultan Murat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 9.

Page 204: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

195

gelinlerden aşağı kalmaz, onlar gibi hem ark açar, hem su taşır, çapası da elinden

düşmezdi.”

“Ayalı bezildey berse İsabekov anı urġaaçının kuru namısı dep koyçu,

oşonusu azır esine tüştü.”266

Cümle şu şekilde çevrilmiştir: “İsabekov onun sızlanmalarını, yakınmalarını,

bir kadınlık gururundan, kadının öz saygısından ileri geldiğini anlıyor ve bunu

kendi kendine söylüyordu.267”

Çeviride asıl cümlede olmayan gereksiz açıklamalar yapılmıştır. İsabekov şu

anda anladığı bir şeyden değil, geçmişte yaptığı, geçmişte düşündüğü şeylerden

bahsetmektedir. Oysa çevirmen sanki şu anda bunu anlamış gibi aktarmıştır. “Bunu

kendine söylüyordu” ifadesi de asıl cümlede bulunmamaktadır. Doğru anlamda bir

çeviri şöyle olmalıdır: “İsabekov hanımının dırdırlarına boş kadınlık gururu der

geçerdi. Şimdi bu aklına geldi.”

6- Çevirinin doğrudan Kırgızcadan değil, başka diller aracılığıyla yapılması

da anlam hatalarına yol açmaktadır. Bu durumda Türk Diline ve Türk kültürüne has

özellikler kaybolmakta, ortaklık ve yakınlıklarımız gösterilememektedir.

7- Daha önce de belirttiğimiz gibi Kırgız Türkçesi taklidî sözler bakımından

son derece zengindir. Bu sözler Kırgızcadan Türkçeye çeviri yapacak kişiyi oldukça

zorlar. Anlam hatalarının çoğu da taklidî sözlerin anlamlarının doğru

verilememesinden kaynaklanmaktadır. O nedenle çevirmen taklidî sözlerin anlam ve

kullanımlarını çok iyi derecede bilmelidirler.

“Anı emne karışkır ceyt bele! –dep, tigi çoŋ arabakeçterdi tuurap, çırt

tükürüp, kamçını süyröp, caybarakat teŋselip bastım.”268

266 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 428. 267 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 7. 268 Aytmatov-Çıŋġız , Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze-Kırġızistan, 1982, s. 199.

Page 205: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

196

Cümle şu şekilde çevrilmiştir: “Başına bir şey mi gelir sanıyorsun? Kurtlar

kapacak değil ya! dedim. Tecrübeli bir arabacı gibi dişlerimin arasından bir tükrük

savurarak ve acele işi olan bir insanmışım gibi, kamçımı arkamdan sürüdüm.

Böbürlenerek omuzlarımı da dikleştirdim.”269

Cümlede “çırt” ve “teŋsel-” taklidî sözleri yer almaktadır. Çeviride “çırt”

sözünün anlamı verilmeye çalışılmış ancak “teŋsel-” sözü yanlış aktarılmıştır.

“teŋsel-” ağır ve sallanarak yürümek, anlamındadır. Çeviride ise bu yürüyüş

“böbürlenerek ve omuzlarını dikleştirerek” şeklinde aktarılmış. Bu durumda doğru

çeviri şu şekildedir: “Onu kurt mu kapacak, deyip büyük arabacıları taklit ederek bir

tükrük savurdum ve kamçıyı sürükleyerek, acele etmeden, sallana sallana yürüdüm.”

“Aytor, kapalanıp boşoy tüşkön apam, Camiylanın araba aydaşına köndü

okşoyt. Bir azdan kiyin briġadir ıraazı bolġondoy corġo baytalın şart kamçılanıp,

çoytoŋdoto bastırıp ketti.”270

Çeviri “kaygı kaynağı düşüncelerine dalmış olan annem onbaşının tekliflerini

kabul etmiş olacaktı ki, Orozmat, amacına ulaşmış olmanın sevinciyle atını

kırbaçladı, hızlandırdı ve avludan çıktı”271 şeklinde yapılmıştır.

Burada geçen “şart” taklidî sözü keskin hareketi ifade eder. “çoytoŋdot-”

sözü ise “hareketlerinde kısa bacaklıya benzemek” anlamındadır. Çeviride bunlar

tam olarak verilememiştir. Ayrıca “briġadir” sözü de yanlış olarak “onbaşı” şeklinde

çevrilmiştir. Çeviri “sonunda, ilk başta üzülen anam Cemile’nin araba sürmesine

ikna olmuş olmalı ki, biraz sonra kahya memnun bir şekilde genç kısrağını şap diye

kamçılayıp yerden yerden koşturdu” şeklinde olursa anlam daha iyi aktarılmış

olacaktır.

269 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 12-13. 270 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 199-200. 271 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 13-14.

Page 206: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

197

1. 2. 1. 2. Nesir Çevirilerinde Üslûba Dayalı Olarak Yapılan Yanlışlıklar

Nesir çevirilerinde doğru anlamdan sonra dikkat edilmesi gereken en önemli

husus üslûbun verilmesi, hedef okuyucuda aynı etkinin yaratılabilmesidir. Bu

nedenle öncelikle eserin dili nasıl, konuşma dilinde mi, yoksa yazı dilinde mi

yazılmış; atasözleri, deyim ve deyimsel ifadeler ne kadar kullanılmış; yazar olayların

neresinde, içinde mi, dışında mı; okuyucuya anlatır gibi mi yazmış, bütün bunlar

tespit edilmeli ve çeviri eser de aynı üslûpla verilmeye çalışılmalıdır.

1- Üslûbun yansıtılmasında dikkat edilmesi gereken en önemli husus deyim

ve atasözleridir. Kırgızca ile Türkçe atasözü, deyim ve deyimsel ifadeler bakımından

genelde bir birlik göstermektedir. O nedenle kaynak metinde atasözü ya da deyim

geçiyorsa çeviride de varsa aynısı, yoksa anlamsal eş değeri kullanılmalı; bu da

yoksa deyim ve atasözü kullanmaktan vazgeçip anlam çevirisi yapılmalıdır. Ancak

çeviri farklı diller aracılığıyla yapıldığı için bu tür özellikler büyük ölçüde tahribata

uğramıştır.

“Özgöçö egin-cıyın kelgende aptası menen üy betin körböy, kün-tün

kırmanda, ce bolboso egin tögün stantsiyada, coldo bozup cürçübüz.”272

Cümle şöyle aktarılmıştıri: “İş, özellikle hasat mevsiminde çok zor olurdu.

Haftalarca eve uğramaz, gecemiz gündüzümüz tarlada, harmanda veya istasyona

tahıl taşıdığımız yollarda geçerdi.”273

Cümlede geçen “üy betin körböy” deyimi aynı şekilde Türkiye Türkçesinde

de kullanılmaktadır. Oysa çeviride deyim hiç alınmamıştır. Oysa üslûbun

aktarılabilmesi için kalıp sözler mümkün olduğunca verilmeye çalışılmalıdır. Çeviri

şu şekilde yapılırsa üslûp açısından eş değer bir çeviri yapılmış olacaktır: “Özellikle

hasat zamanı geldiğinde haftalarca ev yüzü görmeden gecemiz gündüzümüz tarlada,

harmanda veya istasyona tahıl taşıdığımız yollarda geçerdi.”

272 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 196. 273 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 8.

Page 207: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

198

“Kiyinçereek berki üydün eesi düynödön kaytıp, artında ayalı menen

testiyer eki uulu kalat. İlgerten kalġan adat boyunça aġayın-tuuġandar cesirdin

başın baylap koyolu dep, arbak, kudayġa tuuralap menin atama nikeleştirip

koyuşat.”274

Cümleler şöyle aktarılmıştır: “Kollektifleştirmeden az sonra küçük evin aile

reisi ölmüş ve karısı iki küçük çocuğuyla kalmış. Kabilede hâlâ yaşatılan eski

geleneğe göre, dul bir kadının çocuklarını alıp başka yere gitmesine izin verilmez.

Onun için bizimkiler bu kadını babamla evlendirmişler.”275

Burada da yine “düynödön kayt-“ deyiminin Türkiye Türkçesinde tam

karşılığı bulunmasına rağmen, aynı anlama gelen fakat üslûp bakımından uygun

olmayan “ölmek” fiili kullanılmıştır. Oysa “dünyadan göçmek” deyimi kullanılmış

olsaydı hem anlam, hem biçim, hem de üslûp eş değerliği sağlanmış olacaktı. Bunun

dışında “kabilede hâlâ yaşatılan” ifadesi asıl metinde bulunmamaktadır. Asıl metinde

böyle bir ifade yer almış olsaydı bile, Kırgız halk bölümlerinin adlandırılışı için

“kabile” değil, “oba” sözü daha uygun olacaktır. Aytmatov ayrıca cümleler arasında

halkın geleneklerini, örf âdetlerini vermesiyle değer kazanmış bir yazardır. Burada

da Kırgızlarda eskiden kocası vefat eden bir kadının kocasının kardeşlerinden biriyle

evlendirildiği bilgisi yer almaktadır. Fakat “dul bir kadının çocuklarını alıp başka bir

yere gitmesine izin verilmez” cümlesi asıl metinde yer almamaktadır. Yani çevirmen

gereksiz eklemeler yapmıştır. Kırgızca metinde geçen “başın bayla-” ve “nikele-”

deyimleri de Türkçede kulllanılmaktadır. Bunun yerine çevirmen “başını bağlamak”

deyimini hiç almamış, “nikahlamak” yerine de “evlendirmek” fiilini kullanmıştır.

Lehçeler arası çeviride amacımız öncelikle ortak yönleri vurgulamaktır. Buna göre

çeviri şöyle yapılmalıdır: “Daha sonra beriki evin reisi dünyadan göçüp ardında

karısıyla ergenlik çağındaki iki oğlunu bırakır. Eskilerden kalan bir âdete göre

akrabalar dul kadının başını bağlayalım diye Allah’ın emriyle babama

nikahlamışlar.”

274 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s.197. 275 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 9.

Page 208: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

199

“ ‘Tulpar aylanıp üyrün tabat. Tuuġan cer, el-curt oŋoybu. Kelgeniŋ

arbakka caġar iş: mına germandı ceŋip, tınçtıkka cetsek sen daġı el katarı tütün

bulatıp balaluu-çakaluu bolorsuŋ’ deşken çaldar…”276

Çevirisi şöyledir: “ ‘Tulpar yüz fersah uzaktan koşup kendi sürüsüne

kavuşurmuş. Öz vatanını, öz milletini kim sevmez! Dönüp gelen insan, yiğit, mert

bir insandır. Senin dönmüş olmandan memnunuz, atalarının ruhu da memnundur.

Allah vere de şu Cermen’i bir yensek, o zaman rahata kavuşuruz. Sen de ötekiler gibi

bir yuva kurarsın, senin aile ocağının bacası da tüter…’ diyordu aksakallar.”277

Burada atasözünün kelime kelime çevrilmesi Türk okuyucu için çok da

anlaşılır olmamıştır. Onun yerine anlamsal eş değeri olan “tilkinin dönüp dolanıp

geleceği yer kürkçü dükkanıymış” atasözü konuyu çok daha iyi anlatacaktır. Bunun

dışında “balaluu-çakaluu” sözünün tam karşılığı (çoluk çocuk) Türkçede

kullanılmaktadır ve konuşma dilinin verilmesi bakımından önemlidir. Oysa bu sözün

çeviride hiç kullanılmadığı görülmektedir. Ayrıca çeviri gereksiz açıklamalarla

uzatılmıştır (dönüp gelen insan yiğit, mert bir insandır. Senin dönmüş olmandan

memnunuz). Özel adlar aslında çevrilmezler. Ancak ülke ve millet adlarının söyleniş

şekilleri bazı dillerde farklı olabilmektedir. O nedenle, anlaşılır olması bakımından, o

ülke ya da millet adının hedef lehçedeki kullanım şekli tercih edilmelidir. Çeviride

bu hususa da dikkat edilmemiştir. Üslûp açısından eş değer bir çeviri şöyle olmalıdır:

“‘Tilkinin dönüp dolanıp geleceği yer kürkçü dükkanıymış. Vatanını, milletini

kim sevmez! Gelişin atalarının ruhlarını memnun etmiştir. Almanı yenip rahata

kavuşursak o zaman sen de herkes gibi ocağını tütütür, çoluk çocuk sahibi olursun’

diyordu yaşlılar.”

“Baykadıŋbı, balança ayalın uşunçalık süyöt eken, köp konoktun közünçö

üstünö köpölöktöy üyrülüp, atügül, el aldında tizeley kalıp tuflisinin boosun

baylap bergenden uyalġan cok.”278

276 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 207. 277 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 24. 278 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 428.

Page 209: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

200

Cümle şu şekilde aktarılmıştır: “Gördün mü, diyordu, adam gözünü karısından

ayırmıyor, herkesin içinde eğilip karısının ayakkabı bağlarını bağlamaktan

çekinmiyor. Böyle bir davranıştan korkmuyor.”279

Asıl cümlede “köpölöktöy üyrül-” deyimi, “filanca” gibi konuşma dilinde

kullanılan sözler ve anlamı etkileyen “hatta” bağlacı kullanılmışken, çeviride

bunların hiçbirini göremiyoruz. Bu da üslûbun verilememesine yol açmıştır. Ayrıca

son cümle de kaynak metinde yer almamaktadır. Cümle şöyle çevrilmelidir: “Gördün

mü, falanca karısını ne kadar seviyor. Bir sürü konuğun gözünün önünde etrafında

pervane oluyor. Hatta herkesin önünde diz çöküp ayakkabısının bağını

bağlamaktan bile çekinmiyor.”

“Çildey tarap, ar kimisi öz aldınça izdep, bak aralap ketişti. Birok carıtıluu

eçteme tabılbay şılkıyıp colġo bet alıştı.”280

Çevirisi şu şekilde yapılmıştır: “Bunun üzerine bahçeye yayılıp meyve

aramaya koyuldular ama hiçbir şey bulamadan yine dönüş yolunu tuttular.”281

Burada üslûp açısından önemli olan “çildey tara-“ deyimi çeviride yer

almamıştır. Şu şekilde bir çeviri üslûbun daha iyi yansıtılmasını sağlayacaktır: “Çil

yavrusu gibi dağılıp her biri ağaçların arasında meyve aramaya başladılar. Fakat işe

yarar hiçbir şey bulamayıp ümitlerini keserek yola yöneldiler.”

2- Yazarın anlatım biçiminin, dil kullanımının dikkate alınmaması da üslûbun

verilememesine neden olmaktadır. Bu duruma engel olmak için çevirmenlerin yazarı

ve onun dil kullanımını çok iyi bilmemeleri gerekmektedir. Fakat aşağıdaki

örneklerde görüldüğü gibi bu husus bazen ihmal edilmektedir.

279 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst. 2000, s. 8. 280 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 435. 281 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 17.

Page 210: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

201

“Aŋġıça apam solġun üşkürüp koydu: - A-a, kuday, uşu tırmaktay nemebizge

ömür beregör... Bel baylar soyulday cigitteribiz alda kayda: curtta kalġanday ele

aŋkıldap kalbadıkpı...”282

Cümleler şöyle çevrilmiştir: “Annem Orozmat’a çıkışmadı. Yalnız başını

biraz öne eğdi ve derin bir iç çekerek şöyle dedi: Daha bu yaşta gece gündüz

çalışmaktan canı çıkan bu çocuğu yiğit diyorsunuz ha! Bizim yiğitlerin, o sevgili

evlatlarımızın nerede olduğunu Allah bilir. Şimdi evlerimiz terkedilmiş bir oba gibi

ıssız kaldı.”283

Burada öncelikle asıl metinde yer almayan pek çok ekleme yapılarak hem

biçim eş değerliğine önem verilmemiş, hem de anlam hataları yapılmıştır. İlk cümle

ile “daha bu yaşta gece gündüz çalışmaktan canı çıkan bu çocuğu yiğit diyorsunuz

ha!” cümlesi asıl metinde yoktur. Onun yerine küçük çocuk için dua vardır.

Aytmatov’un özelliklerinden biri de eserlerinde söylemek istediğini ima etmesi,

buradan çıkacak anlamı ise okuyucuya bırakmasıdır. Burada ise çevirmen kendi

düşünce ve hislerini de esere katmıştır. Böyle bir yaklaşım ise hikayeyi basitleştiren

bir durumdur. En önemli eksikliklerden biri de üslûbun aktarılmasında çok önemli

olan deyim ve deyimsel ifadelerin verilmeyişidir. “solġun üşkür-” deyimi dışında

“tırmaktay”, “bel bayla-” deyimleri, Türkiye Türkçesinde de aynı şekilde yer

almalarına rağmen kullanılmamıştır. Çeviri şu şekilde yapılmalıdır: “O esnada anam

derin bir iç çekti: Ah, Allah’ım, bu tırnak kadar yavrumuza ömür ver... Bel

bağlanacak direk gibi yiğitlerimiz kim bilir nerede. Terkedilmiş gibi yapayalnız

kaldık” şeklinde bir çeviri üslûp ve şekilce orijinal metni daha çok yansıtmaktadır.

“Ança ele caşırġanday emnesi bar, uyattuubu dep, kokus oyuŋarġa ketip

cürbösün, -cok bul süröttün eç kanday ıksız cayı dele cok, ce bolboso, aġa “köz

tiyip” ketet degendey al bir aşkan ukmuş da emes.”284

282 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 199. 283 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 13. 284 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 195.

Page 211: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

202

Çevirisi şöyledir: “Tabloda utanılacak bir şey olduğu için değil, bir sanat

eseri olmaktan uzak olduğu için.”285

Burada yazar hikâyenin baş kahramanı olan Seyit’i sanki okuyucuyla konuşur

gibi canlandırmış, çeviride ise buna dikkat edilmeyip sıradan bir düz yazı, bilimsel

bir eser gibi aktarılmıştır. Çeviri cümlesi bu cümleyi bir önceki cümleye bağlamıyor.

Oysa asıl metinde bu cümle bir önceki cümle ile bağlantılıdır. “köz tiy-” deyimi de

kullanılmamıştır. Ayrıca cümle çok kısaltılmış ve anlam da yanlış aktarılmıştır.

Doğru çeviri şu şekilde olmalıdır: “O kadar gizleyecek ne var, yoksa utanç verici bir

tarafı mı var, diye sakın aklınıza gelmesin. Yok, bu tablonun hiçbir uygunsuz yeri

yok veya ona göz değecek kadar mükemmel de değil.”

“Balanın cürögü birdemeni sezip cüröbü? Bala sezimtal kelerin biz köp

uçurda eske albayt emespizbi? Anday bolso emne üçün eç kaçan surap

koyboyt?”286

Çeviri şu şekilde yapılmıştır: “Pek düşünceli görünüyordu kızı. Yoksa,

olacakları, babasının söyleyeceklerini tahmin mi etmişti. Büyükler çok defa

çocukların her şeyi sezdiklerini, hissettiklerini unuturlar.”287

Burada babanın kendi kendisiyle konuşması verilmektedir. Aytmatov’un en

önemli özelliklerinden biri de her zaman olayları kendisinin değil, bir kahramanın

ağzından anlatmasıdır. Ancak çevirmen sanki yazar konuşuyor gibi aktarmış ve

dolayısıyla Aytmatov’un üslûbu verilememiştir. Ayrıca son cümle de hiç

aktarılmamıştır. Üslûp açısından eşdeğer bir çeviri şöyle olmalıdır: “Çocuk bir şeyler

mi hissediyor yoksa? Bizler çocukların hassas olduklarını çoğu zaman dikkate

almıyoruz ya! Öyleyse neden hiç sormuyor?”

285 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 7. 286 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 431. 287 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst. 2000, s. 11.

Page 212: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

203

“Alda, Anar ay! Atası bügün tünü emne üçün uktay albay een üydö arkı-terki

basıp cürgönün kaydan bilsin.”288

Cümlenin çevirisi şöyledir: “Ah Anara, Anara! Ne bilsindi babasının

yüreğini parçaladığını. Ne bilsindi bu saatlere kadar onun niçin uyuyamadığını.”289

Burada da paragraf pembe dizi üslûbunda çevrilmiş, gereksiz yere asıl metnin

tersine devrik cümle kullanılmıştır. Yine kendi kendine konuşan İsabekov olmasına

rağmen, çeviride yazar konuşturulmuştur. Ünlemlerin anlamları da önemli bir

konudur. “Alda” sözü “Allah” ile karışabilir ama burada “ah” ünlemine karşılık

gelmektedir. Aytmatov eserlerinde genelde Kırgızcanın Talas ağzını, o bölgeye ait

ifade tarzlarını ve konuşma dilini kullanmıştır. O nedenle Aytmatov’un eserleri

Türkçeye çevrilirken üslûbun verilebilmesi için mümkün olduğunca konuşma dilinin

kullanılması icap eder. Ne yazık ki üçüncü dil vasıtasıyla yapılan çeviride bu

özellikler kaybolmaktadır. Üslûp açısından eş değer bir çeviri şöyle olmalıdır: “Ah,

Anara! Babasının bu gece niçin uyuyamadığını, bu ıssız evde durmadan ileri geri

gezinip durduğunu nereden bilsin.”

3- Üslûbun yansıtılabilmesi için dikkat edilmesi gereken bir nokta da yazarın

kullandığı dildir. Her yazarın kendine has dili vardır ve bu da onun üslûbunu

oluşturur. Aytmatov eserlerinde genelde Talas bölgesi konuşma dilini kullanmıştır. O

nedenle Aytmatov’un eserlerinin çevirisinde de konuşma dili kullanılmalıdır.

Aşağıdaki örnekler konuyu daha anlaşılır kılacaktır.

“Östürüp çoŋoytkon tört uuldu askerge cönötüp ciberip, eki üydün

ortosunda kolġo karmap kalġan calġız kelindin közün karaşabı, birok men apama

taŋ kalġan cerim bar. Başkanı mınday koyoyun, apam biröönün közün karay turġan

kişi emes.”290

288 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 430. 289 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 10. 290 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 200.

Page 213: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

204

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Ben onları çok iyi anlıyordum: Dört çocukları

askerdeydi. İki evin biricik gelini olan Cemile ile avunuyor ve onu bu yüzden çok

seviyorlardı. Ama kendi annemi anlamıyordum: O, hiç kimseyi laf olsun diye

sevecek bir kadın değildi. Annem sert tabiatlı, hükmeden, hükmetmesini bilen bir

kadındı. O kendi kurallarına göre yaşardı ve bundan hiç şaşmazdı, hiç taviz

vermezdi.”291

Burada geçen deyimsel ifadelerle (gözüne bakmak, ele gelmek) konuşma

diline ait ifadeler çeviride yer almadığı gibi anlamları da yanlış aktarılmıştır. Ayrıca

gereksiz yere çok fazla kaynak metnin dışına çıkılmış, kaynak metinde yer almayan

cümleler kullanılmıştır. Paragrafın doğru çevirisi şöyle olmalıdır: “Bakıp

büyüttükleri dört oğlunu askere göndermişler, iki evin içinde tek dayanakları olan

gelinin gözüne bakıyorlardı. Fakat ben anama şaşıyordum. Başkalarını bir tarafa

bırakın, anam hiç kimsenin gözüne bakıp duracak kişi değildi.”

“Saġa korotkon kayran söz, baarı bir eçteke tüşünböysüŋ”292

Cümle “seninle tartışmanın yararı yok, hiçbir şey anlamıyorsun” şeklinde

çevrilmiştir. Türkçede cümlenin ilk bölümünü tam olarak karşılayan bir ifade

bulunmasına rağmen hedef lehçenin konuşma dilinin iyi bilinmemesinden dolayı

verilememiştir. Oysa bu tür ifadeler üslûbun verilebilmesi açısından çok önemlidir.

“baarı bir” (zaten) bağlacı ise hiç dikkate alınmamıştır. Çeviri şöyle yapılmalıdır:

“Sana sarfedilen söze yazık, zaten hiçbir şey anlamıyorsun.”

4- Bazı gramer hatalarının da üslûp açısından etkili olduğu, üslûbun

yansıtılamamasına yol açtığı görülmüştür.

“Emi aytsa tüşünör beken? – Ker-mur aytışıp, birin biri neçen colu kapa

kılıştı, dayınsız, keede adiletsiz ceme uġuştu birinen biri, neçen colu arazdaşıp, kayra

291 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 15. 292 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 428.

Page 214: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

205

caraştı, akırı acıraşıp tınıştı –, mına uşulardın baarına ayalı salkın karap, cok, tak

aytkanda adamça ele karap akıl cügürtüp tüşünör beken da, keçirer beken?”293

Çevirisi şu şekilde yapılmıştır: “Birbirlerine karşı bunca haksız

davranışlardan, sonu gelmeyen suçlamalardan, kavgalardan, barışmalardan ve

ayrılıkla sonuçlanan bu durumdan sonra, onu makul (hayır, bu makul sözü yerine

oturmadı) onu sadece insanca anlayabilecek, bağışlayabilecek miydi?”294

Metinde eşlerin yaşadıkları ayrıntılı olarak ve bazen devrik cümleler

kullanılarak anlatılmışken çeviride bunlar kısaca ve düz bir cümleyle aktarılmış.

Metinde büyük bir pişmanlık, üzüntü hissediliyor ama çeviride bu çok da

anlaşılmıyor. Üslûbun yansıtıldığı bir çeviri şu şekilde olmalıdır: “Şimdi anlatsa

anlar mıydı? Ağız kavgası ederek birbirlerini kaç kere üzdüler. Nedensiz, bazen de

haksız yere küfür duydular birbirlerinden. Kaç kez kavga edip yeniden barıştılar ve

ahiri ayrılıp rahatladılar. İşte karısı bunların hiç birine aldırmayıp, hayır, tam olarak

söylersek insanca bakıp anlar mıydı, affeder miydi acaba?”

“Oşonun capakeçtigi bar beken? Sen bar emespi, toŋsuŋ, booruŋ taş, öz

süyüüŋön özüŋ kısınasıŋbı? Men mintip caşay albaym, özüm süygön kişim meni da

süygönün kaalaym. Bolboso saġa caġınġansıp, asılġansıp... Degi uşunu bir oylop

koysoŋ bolo.”295

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Gösterişle ne ilgisi var bunun? Bir nezaket

kuralı, bir duyarlılıktır bu, nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Yoksa sen, aşkından,

beni sevmekten mi utanıyorsun? Yoo, ben böyle yaşayamam. Ben, sevdiğim erkeğin

beni sevdiğini açıkça göstermesinden korkmamasını isterim. Başka türlü davranışı

aşağılayıcı buluyorum. Sen bunu hiç düşünmüyorsun.”296

293 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 427. 294 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 7. 295 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 428. 296 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 8.

Page 215: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

206

Çeviride asıl metinde bulunmayan “bir nezaket kuralı, bir duyarlıktır bu, nasıl

anlatacağımı bilemiyorum” cümlesi yer almıştır. “Ben, sevdiğim erkeğin beni

sevdiğini açıkça göstermesinden korkmamasını isterim” cümlesinde hem anlatım

bozukluğu, hem de anlam hatası bulunmaktadır. “göstermesinden korkmamasını”

değil, “göstermekten korkmamasını” şeklinde olması gerekir. Ayrıca metinde zaten

korkmaktan bahsedilmiyor. Son cümle de yanlış aktarılmıştır. “Sen bunu hiç

düşünmüyorsun” değil, “sen bunu bir düşün” şeklinde çevrilmelidir. Çeviride

üslûbun yansıtılmasında büyük öneme sahip olan, karısının İsabekov için sıraladığı

sıfatlardan hiç bahsedilmemiştir. “booruŋ taş” ifadesi kelime kelime çevrilecek olsa

“taş bağırlısın” şeklinde çevrilmesi gerekirdi. Ancak bu durumda kastedilen anlam,

yani “duygusuz” anlamı verilemezdi. O nedenle anlamsal eş değeri olan “taş

kalplisin” ifadesi kullanılmalıdır. Buna göre doğru çeviri şöyle olmalıdır: “Bunun

fedakarlığı mı olurmuş? Sen var ya, sen, soğuksun, taş kalplisin. Sevgini

göstermekten mi sıkılıyorsun? Ben böyle yaşayamam. Benim sevdiğim kişinin de

beni sevmesini isterim. Sanki ben sana yaranmaya çalışıyor, asılıyormuyum yoksa...

Bunu bir düşün.”

5- Çeviride kullanılan benzetmeler de üslûp açısından önem arzetmektedir.

Eğer Kırgızca metinde benzetme geçiyorsa çeviride de varsa aynısı, yoksa anlamsal

eş değeri kullanılmalıdır.

“Mobu ceekte catkan üydöy korumdar da oşo toodon kulap tüşköndür. Anara

uşu korumdarġa çıġıp alıp, küngö kaktanġandı abdan cakşı köröt. Bügün İsabekov

oşol üçün uşul cerge kızın apkelgen çıġar.”297

Çevirisi şu şekilde yapılmış: “Tepelerden koca koca kayalar koparak

aşağılara inmişti. Anara onlara tırmanmayı, üzerlerinde atlaya atlaya, seke seke

yürümeyi pek severdi. İsabekov’u buraya getiren asıl sebep de belki bu idi.”298

297 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 433. 298 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 14.

Page 216: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

207

Burada kaynak metinde kayalar “üydöy” (ev gibi) sözüyle eve benzetilmiştir.

Türkçede “ev gibi” sözünden şekil olarak mı, yoksa büyüklük olarak mı eve

benzetildiği tam anlaşılamayabilir. Bu nedenle yine büyüklük ifade eden “dağ gibi”

ifadesi uygun olacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus da ilk cümledeki

-dır ekidir. Bu ek Türkçede kesinlik ve ihtimal bildirirken, Kırgızcada sadece ihtimal

anlatır. Çeviride, kayaların dağlardan indiği kesinmiş gibi anlatılmıştır. Oysa bu bir

tahmindir. Doğru çeviri şöyle olmalıdır: “Kumsaldaki dağ gibi kayalar da bu dağdan

kopup düşmüş herhalde. Anara bu kayalara çıkarak güneşlenmeyi çok sever.

İsabekov bugün buraya kızını bunun için getirmişti belki de.”

6- Çeviride yöntemden kaynaklanan üslûp hatalarına da rastlanabilmektedir.

Hep vurguladığımız gibi lehçelerimiz arasında mümkün olduğunca kelime çevirisi

yapılmalıdır. Bu yöntem anlam, biçim ve üslûp eş değerliği sağlama açısından çok

daha uygundur. Oysa gerekmediği halde anlam çevirisi yapılması bu hususlarda

kayba yol açmaktadır.

“Eköö köçödö canaşa basıp baratkanda ötkön-ketkender ayalına köz kırın

salıp ötüşsö, İsabekov dele içinen korston bolup kalar ele.”299

Yukarıdaki cümle şu şekilde çevrilmiştir: “Karısı yolda yürürken, gelip

geçenlerin dikkati onun üzerine çevrilince, İsabekov bundan memnun

oluyordu.”300

Burada görüldüğü gibi gereksiz yere farklı sözler kullanılmış ve anlamda da

yanlışlıklar yapılmıştır. Karısı yolda (aslında sokakta olmalıydı) tek başına değil,

ikisi yan yana yürümektedirler. Ayrıca yine deyimsel ifadeler aktarılmamıştır. Oysa

“köz kırın sal-” deyimi “göz ucuyla bakmak” olarak aynen Türkçede de

kullanılmaktadır. Bu durumda çeviri şöyle olmalıdır: “İkisi sokakta yan yana

yürürlerken gelip geçenler karısına göz ucuyla baksalar, İsabekov içinden

gururlanırdı.”

299 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Elma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 428. 300 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 8.

Page 217: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

208

1. 2. 1. 3. Nesir Çevirilerinde Ortak Sözlerin Kullanılmamasından

Kaynaklanan Yanlışlıklar

Türkiye Türkçesinde karşılığı bulunmasına rağmen Kırgızca kelime ve

kalıplara karşılık olarak başka sözlerin kullanılması da lehçeler arası çeviride doğru

değildir. Kırgızca ve Türkçede büyük bir oranda ortak kelime mevcuttur. Bunlar öz

Türkçe kelimelerin yanı sıra Arapça, Farsça ve batı dillerinden geçen kelimelerden

oluşmaktadır. Fakat bu yabancı kelimeler Kırgızcada çok büyük ses değişikliğine

uğradığı için tamamen tanınmaz hale gelebilmişlerdir. Çevirmenin Kırgızcanın ses

sistemini bilmemesi farklı bir kelime arayışına yönelmesine neden olabilir. Uluslar

arası kelimeler Türkçeye önce Fransızca, sonra İngilizce aracılığıyla girerken,

Kırgızcaya Rusça vasıtasıyla girmiş ve bu dillerin ses sistemlerine uygun şekilleriyle

alınmıştır. Rusça ile Fransızca ve İngilizce şekil arasında da büyük farklar vardır.

Bunlar farklı sözlermiş gibi algılanabilir. Çevirmen bu hususta dikkatli olmalıdır.

Türkçe sözler için eğer yazı dilinde karşılık bulunamıyorsa ağızlar araştırılmalı ve

varsa ağız şekli kullanılmalıdır. Böylece hem her iki lehçe de yeni sözler kazanmış,

hem de ortak yönler vurgulanmış olacaktır.

1- Ortak sözlerin kullanımı açısından yapılan yanlışlık daha çok sözün aynı

şeklinin değil, şekilce farklı olan eş anlamlısının kullanılması ya da bir grup söze

karşı tek bir sözün kullanılması şeklinde görülmektedir. Bu hususta bilinçli ve

dikkatli olmak yeterli olacaktır.

“Uşul küngö çeyin bul süröttü eç bir körgözmölörgö da bergen cokmun, al

turġay ayıldan tuuġandarım kelgende, közdön daldalap bekitip koyom.”301

Cümlenin aktarımı şöyledir: “Ben bu tabloyu daha hiçbir sergiye

yollamadım. Üstelik onu, avıldan gelen akrabalarıma da göstermiyor, onlardan

saklamaya çalışıyorum.”302

301 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 195. 302 Aytmatov, C., Camiyla, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 7.

Page 218: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

209

Burada “uşul küngö çeyin” iberesi aynı sözler kullanılarak çevrilebilecekken

çevirmen “daha” sözünü tercih etmiştir. Anlamda bir hata olmamakla birlikte, bu

tercih, lehçelerin ortak yönlerinin vurgulanması açısından olumsuz olmuştur. Yine

“bergen cokmun” fiili “vermedim” anlamında iken gereksiz yere “yollamadım”

şeklinde çevrilmiştir. “al turġay” ise “hatta” anlamındadır. “hatta” ile “üstelik”

sözleri ise anlamca farklıdır. Doğru bir çeviri şu şekilde olmalıdır: “Bu tabloyu bu

güne kadar hiçbir sergiye vermedim. Hatta ayıldan akrabalarım geldiğinde gözden

uzak bir yere kaldırıp saklıyorum.”

“Süröttü karap, men andan columa ak tilek bata alıp catkan öŋdüü, anı köpkö

köz ayrıbay tikteym.”303

Cümle şöyle çevrilmiş: “Tabloya, sanki bana iyi yolculuklar dileyecekmiş

gibi, dikkatle ve uzun uzun bakıyorum.”304

Burada “köz ayrıbay” ifadesi aynen Türkiye Türkçesinde de kullanılmasına

rağmen çevirmen “dikkatle” sözünü kullanmıştır. Doğru çeviri “tabloya, ondan sanki

yol duası alacakmışım gibi uzun süre, gözümü ayırmadan bakıyorum” şeklinde

olmalıdır.

“... taŋdan namazın okup ustakanasına ketet da, kün bata kelet.”305

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Her sabah tan ağarırken kalkar, kıbleye dönüp

namazını kılar, dülger atölyesinin bulunduğu ortak avluya çıkar ve ancak akşam

geç vakit eve dönerdi.”306

Burada da çevirmen asıl metinde bulunmadığı halde eklemeler yapmıştır.

Ayrıca “kün bata” ifadesi “gün batarken” şeklinde çevrilebilecekken, “akşam geç

303 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 195. 304 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 7. 305 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 196. 306 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 8.

Page 219: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

210

vakit” olarak aktarılmıştır. Buna göre doğru çeviri şu şekildedir: “(babam) …tan

vakti namazını kılıp atölyesine gider, gün batarken de gelirdi.”

“Uşunça cıl sırtta cürüp öz tilibizdi unutpaptır, azdap ele kazakça çalışı

bar…”307

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Hem ana dilini de unutmamış, ara sıra kazakça

kelimeler söylüyor ama yine de çok düzgün konuşuyor…”308

Bu cümlede geçen “çalışı” sözü Türkiye Türkçesi ağızlarında da aynı şekilde

ve aynı anlamda kullanılmaktadır. Burada ise kelime yanlış çevrilmiştir. “Kazakçaya

çalmak” “ara sıra Kazakça kelimeler söylemek” değil, “konuşma şeklinin biraz

Kazakçayı andırması” anlamındadır. “ana” yerine “öz” kelimesi de aynen alınabilir.

Ayrıca kaynak metinde Daniyar’ın düzgün ya da kötü konuştuğu hakkında bilgi

yoktur. Cümlede yazım yanlışı da yapılmıştır. Türkçede dil ve lehçe isimleri büyük

harfle başladığı halde, “Kazakça” sözü Kırgızcanın etkisinde kalınarak küçük harfle

yazılmıştır. Ortak kelimeler dikkate alınarak yapılacak doğru anlamda bir çeviri

şöyle olmalıdır: “Bunca yıl dışarıda yaşamasına rağmen öz dilimizi unutmamış,

sadece azıcık Kazakçaya çalıyor…”

“Ortodon köp ötpöy, bir künü şinelin iynine arta salıp, sol butunan sıltıy

baskan uzun boyluu, moynu kurkuyġan biröönü briġadir Orozmat eerçitip

keldi.”309

Cümle şöyle aktarılmıştır: “Onbaşı Orozmat ot biçtiğimiz yere, uzun boylu,

biraz kambur, sol bacağı aksayan bir asker getirmişti. Kaputunu omuzuna atmış,

Orozmat’ın rahvan giden bodur kısrağından fazla geri kalmamak için hızlı hızlı

yürüyordu.”310

307 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 207. 308 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 24. 309 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 208. 310 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 25.

Page 220: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

211

Cümlede geçen “iyin” sözü “çiyin” şeklinde Türkiye Türkçesi ağızlarında da

kullanılmaktadır. O nedenle çeviride “çiyin” sözü tercih edilmelidir. Burada bir

hususu daha belirtmek gerekir ki, bu da şekil olarak aynı olupta anlamı tam

karşılamayan sözler konusudur. Mesela burada “orto” sözü Türkçedeki “orta” sözüne

şekilce denktir ama cümledeki anlamı bakımından denk değildir. Yine “baskan” sözü

de aynı şekilde “basan” diye değil, “yürüyen” şeklinde çevrilmelidir. O nedenle bu

tür durumlarda sırf ortak kelime oldukları için aynısı değil, anlamca eş değeri olan

sözler kullanılmalıdır. “kahya” anlamındaki “briġadir” sözü yanlış olarak “onbaşı”

diye çevrilmiştir. Ayrıca bu cümle yine tek bir cümle şeklinde çevrilebilecekken

ikiye bölünüp ikinci kısmı diğer cümlelerle birleştirilmiştir. “rahvan giden bodur

kısrağından fazla geri kalmamak için hızlı hızlı yürüyordu” kısmı ise asıl metinde

bulunmamaktadır. Doğru çeviri şöyle yapılmalıdır: “ Aradan çok geçmeden bir gün

kahya Orozmat, kaputunu çiynine atmış, sol bacağı aksayarak yürüyen, uzun boylu,

ince, uzun boyunlu birini peşine takıp geldi.”

“Taştan-taşka kübülüp, kum oynotup, sarı köbük tartkan suu keçten koşula

baştap, tünküsün anın cer düŋgürötüp şarkıraġanınan alaçıkta catıp oyġonup

ketem.”311

Cümle şöyle çevrilmiş: “Gündüz karlar erimiş, akşam olunca sular

çoğalmış, bulanmış, köpürmüş olurdu. Geceyarısı, salaşta, çayın büyük uğultusuyla

uyanırdım.”312

Cümlede geçen “alaçık” sözü ile çeviride kullanılan “salaş” aynı anlamda

olmakla birlikte ortak sözlerin vurgulanması açısından Türkçede de kullanılan

“alaçık” sözünün tercih edilmesi gerekir. “tünküsün” sözü de “gece yarısı” değil,

“geceleri” şeklinde çevrilmelidir. Ortak sözlerin kullanıldığı doğru bir çeviri

şöyledir: “Taştan taşa vurarak köpükler saçan su akşamdan itibaren çoğalmaya

başlıyordu. Geceleri alaçıkta yatarken onun yeri göğü inleten şakırtısıyla

uyanıyordum.”

311 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 209. 312 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 27.

Page 221: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

212

“Oşolordun ele canında buluŋdaġı bütkön boyu suu, solkuldap badal

çırpıktı ırġay capırıp, taştardı ala-sala aġızġan Kürküröö,…”313

Cümlenin çevirisi şöyledir: “Yan tarafta, Kurkurcu, küçük bir söğüdü

dövüp bükerek taşıyor, kıyıdaki taşları uğul uğul sürüklüyordu.”314

Burada da yine “onların”, “yanında”, “çırpı” gibi ortak sözlerin hiç biri

alınmamıştır. Bunun dışında “oşolordun ele canında” ibaresindeki “ele” edatı

“hemen” anlamını vermektedir. Oysa çeviride bu anlamı göremiyoruz. Ayrıca

“Kürküröö” özel isimdir ve çevrilmemesi gerekir. Buna göre doğru çeviri şöyle

olmalıdır: “Onların hemen yanındaki koyda, bütün suyu kıvrılıp çalı çırpıyı yıkıp

sürükleyerek taşları evire çevire götüren Kürküröö,…”

“Munu kanday kılsam? –degendey canaġı çoŋ kaptı tıyak-bıyaġınan karap,

Camiylanın külkügö kakala tüşkönün baykay koyġondo, zamatta kumsarıp tünördü,

– sınap catkanıbızdı tüşündü okşoyt.”315

Çevirisi şu şekilde yapılmıştır: “Danyar, arabasında ayakta duruyor, canı

sıkılarak o çuvala bakıyor ve besbelli bu işin üstesinden nasıl geleceğini

düşünüyordu. Sonra etrafa bir göz attı. Cemile’nin katıla katıla güldüğünü görünce

kopkoyu kızardı. Oynanan oyunu anlamıştı.”316

Bu cümlede “sınamak” aynı anlam ve şekilde Türkçede de bulunmasına

rağmen çeviride kullanılmamıştır. Ayrıca çeviride asıl metinde yer almayan cümleler

bulunmaktadır. “külkügö kakala tüşkönün”, “kumsarıp tünördü” sözleri ise yanlış

aktarılmıştır. Ortak sözlerin kullanıldığı, doğru anlamda bir çeviri şöyle olmalıdır:

“Bunu ne yapsam, diye o koca çuvalın ötesine berisine baktı. Sonra Cemile’nin de

313 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 209. 314 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 27. 315 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 217. 316 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s.35.

Page 222: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

213

gülmesini zorla bastırdığı yüz ifadesini görünce, o anda, onu sınayacağımızı

anlamış gibi benzi atıp somurttu.”

“Adam dal uşunday caralġan tura: Adam canın muzdatıp, toŋdurup aluu

oŋoy, anı kayra eritüü kıyın, kıyın tügül, mümkün emes. Oşondon ulam carım can

baldar ösüp çıġat. Cok, Anara kadirese ele baldardan.”317

Paragrafın çevirisi şöyle yapılmıştır: “İsabekov da her zaman bundan

korkmuştu. İnsan kalbi böyledir: Onu kolayca dondurabilirsiniz ama çok zor

eritir, çok zor ısıtırsınız. Bazen hiç çözemeyiz o buzu. Bunun da sonucu bir sinir

zayıflığı, bir sinir hastalığı olur. Yoo, Anara küçük ve sağlıklı bir kızdı.”318

Burada “carım can” deyimsel ifadesinin Türkçede karşılığı bulunmasına

rağmen çevirmen yanlış olarak “sinir zayıflığı, sinir hastalığı” şeklinde aktarmıştır.

Bu ifade hem anlam olarak yanlıştır, hem de biçimsel eş değerlik sağlamaz. Oysaki

“yarım canlı, yarı canlı yarı ölü, canlı cenaze” şekilleri karşılık olabilir. Bunun

dışında ilk cümle asıl metinde yoktur. Bu gereksiz ve paragrafla ilgisi olmayan, konu

bütünlüğünü bozan bir cümledir. Yanıltıcı benzerlikten kaynaklanan önemli bir hata

da kalp için “dondurmak, eritmek” fiillerinin kullanılmasıdır. Asıl metinde

“dondurmak, eritmek” fiilleri kullanılmış olmasına rağmen Türkiye Türkçesinde kalp

için “soğutmak ve ısıtmak” fiilleri kullanılır. Buna göre doğru çeviri şu şekilde

olmalıdır: “İnsanoğlu da tam böyle yaratılmış ya! İnsanın kalbini soğutmak kolay,

yeniden ısıtmak ise çok zor, hatta imkânsızdır. Bundan dolayı yarım canlı, ruhsuz

çocuklar çıkar ortaya. Yok, Anara normal bir çocuk.”

“Bir tanapisten kiyinki leksiyada İsabekov baykasa, baldardın arasınan Şer

körünbödü. Aza boyu dür etti.”319

317 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 431. 318 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 12. 319 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 440.

Page 223: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

214

Cümle “öğretmen derse kısa bir süre ara verdiği zaman İsabekov birden

Aziz’in salonda olmadığını fark etti ve kanı beynine sıçradı”320 şeklinde

aktarılmıştır.

Burada “teneffüs” sözü ortak olmasına rağmen çeviride kullanılmamıştır.

“dür et-” fiili de yanlış anlamda aktarılmıştır. “Şer” ise özel isim olmasına rağmen

“Aziz” olarak değiştirilmiştir. Doğru çeviri şu şekilde yapılmalıdır: “İlk teneffüsten

sonraki derste İsabekov birden çocukların arasında Şer’in olmadığını fark etti. Bütün

bedeni ürperdi.”

“Süröttün tee içki tereŋinde – küzgü asmandın ala bürkök çet cakası.”321

Cümlenin çevirisi şöyle yapılmıştır: “Tablonun derinliğinde sonbaharın

solgun görüntüsü var.”322

Cümlede geçen “güz” sözü her iki lehçede de ortak olmasına rağmen çeviride

“sonbahar” sözü tercih edilmiştir. “Tablonun taa derinlerinde güz göğünün parçalı

bulutlu görüntüsü” şeklinde bir çeviri ortak ögelerin vurgulanması açısından daha

uygundur.

2- Bu konuda gördüğümüz yanlışlıklardan biri de cümlenin tamamen farklı

sözlerle aktarılması, yani anlam çevirisi yapılmasıdır. Bu yöntem dilden dile yapılan

çevirilerde elbette edebî metinlerde uygulanması gereken bir yöntemdir. Türk

lehçeleri arasında da uygulanması gereken durumlar mevcuttur. Fakat çoğu zaman da

anlam çevirisi gerekmez. Bu durumlarda mümkün olduğunca kelime çevirisi

yapılmalı, sözler aynı düzen ve aynı şekilde aktarılmaya çalışılmalıdır.

“Alardın da eki uulu askerde.”323

320 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 23. 321 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 196. 322 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 7. 323 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 197.

Page 224: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

215

Cümle şöyle çevrilmiştir: “Küçük ev de iki evladını verdi orduya.”324

Bu cümleler anlam bakımından eş değer olmakla birlikte savunduğumuz

“mümkün olduğunca ortak kelimelerin kullanılması” tezine uymamaktadır. Cümle

Türkçeye aynı sözlerle aktarılabilir. Ayrıca cümleleri bu şekilde değiştirmek

Aytmatov’un dil kullanımına ve tarzına uymaz. Cümle rahatlıkla “onların da iki oğlu

askerde” şeklinde çevrilebilir.

“İsabekov uyku-soonun ortosunda Şerge barsa, al düynökapar uktap

catat.”325

Cümle şöyle çevrilmiş: “Yarı uykulu bir halde ona doğru fırladı. Aziz horul

horul uyuyordu.”326

Bu cümle de yine aynı şekilde ve tek bir cümle olarak aktarılabilecekken

ikiye bölünmüş ve farklı sözler kullanılmıştır. Cümlede geçen “düynökapar” sözü

aynı şekilde Türkiye Türkçesinde de kullanılmaktadır. Her iki lehçede de ortak olan

bu söz çeviride kullanılmamıştır. Burada da yine özel isim çevrilmiş, “Şer” “Aziz”e

dönüşmüştür. Özel isimler hiçbir zaman çevrilmemeli, olduğu gibi alınmalıdır. Bu

hususlar göz önüne alınarak yapılacak doğru bir çeviri şöyle olmalıdır: “İsabekov

yarı uykulu bir halde gittiğinde, Şer, dünyadan bihaber uyumaktaydı.”

1. 2. 1. 4. Nesir Çevirilerinde Gramer Kuralları Açısından Yapılan

Yanlışlıklar

1- Kırgız Türkçesinin ve Türkiye Türkçesinin kendilerine has bazı gramer

kuralları vardır. Bu kurallar çeviride de bazı sorunlara neden olabilmektedir. Eğer iki

lehçe arasında birbirine uymayan bir kural varsa, çeviride bu, Türkçenin kuralına

uydurulmalıdır. Bunlar arasında en sık rastlananı Kırgız Türkçesinde yan cümlelerin,

324 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 9. 325 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 440. 326 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 23.

Page 225: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

216

-p, -ıp zarf-fiil ekiyle birbirine bağlanmasıyla çok uzun cümlelerin yapılabilmesidir.

Türkçede bu tür cümlelerin ikiye, üçe bölünmeleri gerekir. Ancak bazen kaynak

metnin etkisinde kalınarak yine uzun cümleler kurulduğu veya nokta yerine virgül

kullanılarak cümlelerin birbirine bağlandığı görülür. Bu durum Türkçenin yazım

kurallarına aykırıdır.

“Tamdın burçun kamçı menen bir tartıp, saamayları serbeŋdep, kiçinekey

koldoru menen epildete tezek cayıp, maġa kubanıçtuu cılmayġan karındaşıma ança

dele nazar salbay, daliste turġan çoyun kumġandı eŋkeyte şaşpay kolumdu cuup,

koltuġuma aarçıdım da, daroo üygö kireerim menen adegende çoŋ kese ayrandı

cutup ciberip, ekinçisin terezenin tübünö alıp barıp, nan tuurap cedim.”327

Cümlenin çevirisi şöyle yapılmıştır: “Avluda, minik elleriyle pat pat tezek

yapan küçük kız kardeşimin gülümsemesine karşılık vermeden, çalımlı çalımlı

sundurmanın yanına gittim. Orada çömelip testiden su dökerek yavaş yavaş ellerimi

yıkadım. Sonra odaya girdim, bir tas ayran içtim. Tasa yine ayran doldurarak pencere

kenarına koydum ve içine ekmek doğramaya başladım.”328

Görüldüğü gibi çevirmen tek bir cümleyi dört cümleye bölmüştür. Çeviride

“tamdın burçun kamçı menen bir tartıp” kısmı hiç alınmamış, “çalımlı çalımlı” kısmı

ise fazladan eklenmiştir. Ayrıca “tam” sözü Türkçede “dam” anlamında olmasına

rağmen Kırgızcada “ev”, “ayran” sözü de “yoğurt” anlamındadır. Burada yanıltıcı

benzerlikten kaynaklanan hatalar yapılmıştır. Doğru anlamda ve şekilde bir çeviri

şöyle yapılmalıdır: “Evin köşesine kamçı ile bir kez vurdum. Perçemleri uçuşan,

küçücük elleriyle güçlükle tezek yayıp bana kıvançla gülümseyen kız kardeşime pek

aldırmadan girişte duran demir ibriği eğerek yavaş yavaş ellerimi yıkadım. Sonra

koltuk altıma sildim ve eve girer girmez birden koca bir kase yoğurdu yedim.

İkincisini de pencerenin yanına götürüp ekmek doğrayarak yedim.”

327 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 199. 328 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 13.

Page 226: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

217

“Eski salttı koyo berbey, atam özü çapkan altı kanat boz üydü ar cılı caz

çıġarı menen korooġo tigip, arça tütötüp kut saktap, bizdi baarıbızdı tektüü, katuu

tarbiyada östürüp, başınan eki üydü biylep köngön apama üy-bülö anın aytkan

degeni menen boluşu kerek.”329

Çevirisi şöyledir: “Annem sert tabiatlı, hükmeden, hükmetmesini bilen

bir kadındı. O kendi kurallarına göre yaşardı ve bundan hiç şaşmazdı, hiç taviz

vermezdi. Her yıl, ilkbahar gelir gelmez, babamın ta gençliğinde yaptığı göçebe

çadırını kurup, ardıç yakarak tütsüler ve buraya göçerdik. Bizi, aşırılıktan kaçan,

çalışmayı seven ve büyükleri sayan evlatlar olarak yetiştirmişti. Aileden herkesin

hiç homurdanmadan kendisine tabi olmasını isterdi.”330

Burada da yine bir cümle beş ayrı cümle şeklinde çevrilmiştir. Fakat burada

fazladan bazı cümleler, sözler de kullanılmış; asıl metindeki bazı kısımlar ise

çevrilmemiştir. Doğru ve tam bir çeviri şu şekilde yapılmalıdır: “Eski geleneğe sadık

kalarak babamın yaptığı altı kanatlı boz evi her yıl bahar gelir gelmez avluya kurup

ardıçla tütsüleyerek kutsayan, hepimizi asil ve katı bir terbiyeden geçiren, başından

beri iki evi birden idare eden anama göre aile dediğin onun istediği gibi olmalıydı..”

“Andaġı Talastın atır cıttuu, salkın abasında caşaġan, candan artık körüüçü

atam Colçubay, - dep, atamdan baştap, anan apamdı, anan İşterman enemdi aytıp,

uşintip baarıbızdı bir-birden öz kezegi menen atap, cakın tuuġandarıbızdın

amançılıġın suraşıp, eŋ akırında: Cana da ayalım Camiyla aman esen turabı –dep,

Camiylanı bir ooz surap ötöt.”331

Cümlenin çevirisi şöyle yapılmıştır: “Sonra yine her zamanki gibi “bu

mektubu posta ile güzel kokulu yeşillikler içindeki Talas’ta oturan aziz ve pek

sevgili babam Colçubay (Yolcubay)’a gönderiyorum… derdi. Bundan sonra benim

annem, sonra kendi annesi, sonra hiç şaşmayan bir sıra ile bizler gelirdik. Bu

329 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 200-201. 330 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 15. 331 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 205.

Page 227: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

218

sıralama bittikten sonra kabilemiz aksakallarının, yakın akrabaların sağlık

durumları, hatırları sorulur, en sonunda da, Sadık, alelacele ilave edilmiş küçücük

bir cümle ile “Ve karım Cemile’ye de selam ederim” der, mektubunu bitirirdi.”332

Burada da bir tek cümlenin üçe bölünmesi gerekmiştir. Çeviride fazladan

eklemeler ve anlam hataları da bulunmaktadır: “Oradaki Talas’ın hoş kokulu, temiz

havasında yaşayan, canımdan çok sevdiğim babam Colçubay, diye babamdan

başlayıp sonra anamı, daha sonra da İşterman anamı sayardı. Böylece hepimizi

sırasıyla bir bir sayıp yakın akrabalarımızın da sağlıklarını sorduktan sonra, ‘ve

hanımım Cemile sağ salim mi’ diye Cemile’yi bir kez sorar geçerdi.”

2- Nesir çevirilerinde dikkat edilmesi gereken gramatikal yapılardan biri de

Kırgız Türkçesiyle Türkiye Türkçesi arasında şekil olarak aynı ancak görevleri

tamamen farklı yapılardır. Bunların hatalı olarak Türkçedeki görevlerinde çevrildiği

görülür. Mesela -dır eki bunlardan biridir:

“Cayında bu cerdin körkü da başkaraak bolġondur, özünün caykı bolboġon

canday negedir esinde cok. Tigine örköçtöngön çuudaluu buluttar da too artınan

kaalġıp kelatat.”333

Cümleler şöyle çevrilmiştir: “Kuşkusuz yazın burada herşey çok daha

farklıydı, sanki hiç yaz görmemiş gibi küçük, beyaz bulutlar da görünmeye

başlamıştı.”334

Çeviride Kırgız Türkçesinde ihtimal bildiren -dır eki Türkçedeki kesinlik

anlamında kullanılmıştır. “bolgondur” sözü “herhalde öyledir” anlamında olmasına

rağmen çeviride yazın oranın daha güzel olduğu kesinmiş gibi aktarılmıştır. Bir diğer

sözcük “negedir”, “nedense” anlamındadır. Çeviride yapılan bir başka hata da birinci

cümlenin virgülden sonraki kısmıyla ikinci cümlenin birleştirilerek yanlış anlamda

332 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 21. 333 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 433. 334 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 15.

Page 228: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

219

çevrilmesidir. Burada bir başka husus da Kırgızların yaşantılarıyla ilgilidir.

Kırgızlarda eskiden pamuk olmadığı (şimdi de azdır) için bulutlar deve tüyüne

benzetilmiştir. Türkçeye bunun aynı şekilde aktarılması anlam karmaşasına yol açar.

O nedenle burada kelime çevirisinden vazgeçilip anlamsal eş değeri olan “pamuk

gibi” ifadesi kullanılmalıdır. Çeviride ise aslında olduğu gibi benzetme değil, hatalı

olarak sadece “beyaz” sözü kullanılmıştır. Doğru çeviri şu şekilde yapılmalıdır:

“Yazın buranın güzelliği de bir başkadır herhalde. Sanki hiç yazın burada

bulunmamış gibi aklında hiçbir şey yok. İşte pamuk gibi bulutlar da dağ ardından

süzülerek geliyorlar.”

“Mobu ceekte catkan üydöy korumdar da oşo toodon kulap tüşköndür.”335

Çeviri şöyle yapılmıştır: “Tepelerden koca koca kayalar koparak aşağılara

inmişti.”336

Çeviride, kayaların tepelerden koparak aşağılara indiği kesin olarak bilinen

bir durum gibi anlatılmaktadır. Oysa burada, bu, bir ihtimal olarak belirtilmektedir.

Doğru çeviri “kumsaldaki dağ gibi kayalar da bu dağdan kopup düşmüştür

herhalde” şeklinde olmalıdır.

1. 2. 1. 5. Nesir Çevirilerinde Sentaktik Farklılıklardan Kaynaklanan

Yanlışlıklar

1- Kırgız Türkçesi ile Türkiye Türkçesi arasında az olmakla birlikte cümle

yapısı farklılıkları da görülmektedir. Bu farklar genelde temel cümle yapısında

olmayıp daha çok bazı söz, ek, edat ve bağlaçlarda söz konusudur.

“Mümkün, cetimdiktin zapkısın köp tartıp, turmuş anı tez iştöögö, birok köp

süylöşpöy sırın içke tüyüp, saktaġanġa üyröttübü?”337

335 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 433. 336 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 14. 337 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 208.

Page 229: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

220

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Ona, duygu ve düşüncelerini gizlemesini öğreten,

pek zahmetli geçmiş öksüzlük yılları mıydı? Ona ihtiyatlı, temkinli bir karakter veren

öksüz büyümüş olması mıydı? Belki öyledir.”338

Görüldüğü gibi burada “mümkün” sözü Kırgız Türkçesinde başta iken,

Türkiye Türkçesinde sona geçmektedir: “Yetimlik acısını çok çektiği hayat ona hızlı

çalışmayı, az konuşup sırrını içinde saklamayı mı öğretti acaba? Mümkündür.”

Türkçedeki “biri... biri....” kalıbı Kırgızcada farklıdır. Kırgız Türkçesinde iki

basit cümle birbirine “biri... ekinçisi...” şeklinde bağlanır. Mesela “biri munu aytat,

ekinçisi munu aytat” cümlesi Türkçeye “biri bunu söylüyor, biri şunu söylüyor” veya

“biri bunu söylüyor, diğeri şunu söylüyor” şeklinde aktarılır.

Kırgız Türkçesinin “…da, …da” kalıbı Türkiye Türkçesinde “hem... hem...”e

karşılık gelir. Ayrıca “…da, …da”lar sonda gelirken, “hem”ler öne alınır:

“Cür kettik kaynim! –dep, tigilerdi oġo beter kızıktırıp, buraŋ etip, başın öydö

çulġup, meni menen koşo basıp bara catıp, özünçö ıraazı bolġondoy da,

ızalanġanday da, unçukpay külümsüröyt.”339

Çevirisi şöyledir: “Haydi kaynım biz gidelim, size elveda! Cemile benimle

birlikte onların önünden geçip giderken başını gururla kaldırır, kışkırtıcı bir eda ile

omuzlarını oynatır, sessizce gülümserdi. Onun bu gülümseyişinde ben hem bir

sevinç, hem de meydan okuma bulurdum.”340

Burada “da” bağlacı doğru aktarılmakla birlikte çeviri genel olarak hatalı

olmuştur. Doğru çeviri şöyle olmalıdır: “Haydi, gidelim kaynım, deyip ötekileri iyice

meraklandırmıştı. Kalçasını cezbedici şekilde sallayıp başını yukarı kaldırarak

338 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 25. 339 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 202. 340 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 17.

Page 230: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

221

benimle birlikte gelirken, kendince hem memnunluk duymuş, hem de incinmiş

gibiydi.”

“Bizdin canıbızġa kampaçı da, başkalar da cügürüşüp kelişken eken.”341

Cümle şöyle çevrilmiştir: “O zaman yalnız biz değil, hemen herkes

merdivenin ayağına koşmuştu. Alım memuru da koşup gelmişti.”342

Çeviri ikinci dilden yapıldığı için cümleler büyük oranda değişikliğe

uğramıştır. Eğer doğrudan Kırgızcadan çeviri yapılsaydı cümle şu şekilde

çevrilecekti: “Yanımıza hem ambarcı, hem de başkaları koşup gelmişti.”

“Saydaġı tün körktüü da, korkunuçtuu da.”343

Cümle “Kurkurcu çayının bastığı topraklarda gece hem güzel, hem

korkunçtur”344 şeklinde aktarılmıştır.

Burada “say” sözü “vadi” anlamındadır. Doğru çeviri “vadide gece hem

güzel, hem korkunçtu” şeklinde yapılmalıdır.

Kırgızcadaki “ġana” (sadece) bağlacı Türkçede başa geçer:

“Al ġana emes, eki sunun ortosundaġı Aral köçö ılġıy ele bir atanın

baldarı.”345

341 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 218. 342 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 37. 343 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 209. 344 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 27. 345 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 196.

Page 231: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

222

Çevirisi şöyledir: “Yalnız biz değil, avılın iki dere arasında uzanan Arlaskaya

sokağında oturanların hepsi böyle yapmış. Hepimiz aynı soydan, aynı kabileden

imişiz.”346

Bu cümledeki “ġana” bağlacının anlamı bağlam gereği farklıdır. Normalde

“sadece, yalnız” anlamında iken, burada “hatta” anlamında kullanılmıştır. Burada “al

ġana emes” sözü, cümleyi bir önceki cümleye bağlamaktadır. Cümlede başka anlam

hataları da yapılmıştır. Ayrıca “Aral” özel isim olmasına rağmen “Arlaskaya”

şeklinde çevrilmiştir. Buna göre doğru çeviri şöyledir: “Hatta, iki dere arasındaki

Aral sokağı baştan başa aynı atadan gelme.”

“Süylöşsö da oşol ubakıtta başka bir, özünö ġana belgilüü oylordu

oyloġonsup, kişini tike karap tursa da, köŋülü başka cakta ekeni sezilip turçu.”347

Cümle şöyle çevrilmiş: “Konuştuğu zamanlarda da aynı anda başka şeyler

düşündüğünü anlıyordunuz.”348

Burada çeviri eksik yapıldığı için “sadece” sözü hiç kullanılmamıştır.

Cümlenin doğru ve tam bir çevirisi şöyledir: “Konuşsa da o anda başka şeyleri,

sadece kendisinin bildiği bir şeyleri düşünüyor gibi olur, insana dik dik baksa da

aklının başka yerlerde olduğu hissedilirdi.”

“Kızdın üyü ançalık alıs emes bolçu, kitepkanadan eki kvartal ġana cer.”349

Çevirisi: “Kızın evi kütüphaneye yakındı. Hemen iki blok ötede, kara

cepheli bir binada oturuyordu.”350

346 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 9. 347 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 208. 348 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 25. 349 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 438. 350 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 21.

Page 232: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

223

Çeviride anlam hatalarının yanı sıra asıl cümlede yer almayan sözler de yer

almaktadır. “ġana” sözü “hemen” şeklinde yanlış çevrilmiştir. Doğru çeviri şu

şekilde olmalıdır: “Kızın evi o kadar uzak değildi. Kütüphaneden sadece iki blok

ötedeydi.”

Kırgız Türkçesinde “ki” bağlacı yoktur. O nedenle Türkçedeki “ki”li

cümlelerin yapısı Kırgızcada değişmektedir. Türkçede ki’li cümle başta yer alırken,

Kırgızcada sona geçmektedir:

“Ceŋem ekööbüz bul oyloboy kılġan kılmışıbızġa uşunçalık uyalıp esim

çıkkanınan denem ölüp, kalçıldap kettim. Daniyar emes kap kötörgön men, oşol

sızdap ooruġan ok tiygen but meniki sıyaktuu, al teŋselgende koşo teŋselgensip,

közüm karaŋġılap cattı.”351

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Yaptığımız şeylerden öyle utanmış, öyle

korkmuştum ki boğazım tamtakır kurudu. Utanç ve korkudan donakalmıştım, ama

taşıdığı yükün ağırlığını ve sakat bacağının acısını bütün benliğimle

hissediyordum.”352

Çevirinin doğru şekli şu şekildedir: “Yengemle ikimizin düşünmeden

yaptığımız bu işten öylesine utanmıştım ki, korkudan canım çıktı. Tir tir titredim.

Çuvalı taşıyan Daniyar değil, sanki ben; o sızlayan kurşun yemiş yaralı bacak da

benim gibiydi. O yalpaladığında ben de yalpalıyor, gözlerim kararıyordu.”

Aşağıdaki Türkçe cümlelerin Kırgızcaya nasıl aktarıldıklarına bakalım:

“Buğu Han kardeşlerine demişti ki: İnsanlar ve güzel hayvanlar ve bitkiler

gördükçe, daima ileri gidiniz.”353

351 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 218. 352 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 36. 353 Gökalp, Ziya, Eserlerinden Seçmeler, Mopa Kültür yay., İst., 1992, s. 210.

Page 233: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

224

“Buġu Kan birtuuġandarına, adamdar, cakşınakay aybandar cana

ösümdüktördü körgönüŋördö dayıma ilgeri karay cürgülö, deçü.”

“Gerçek şudur ki, ulusların gelişmiş ya da geri kalmış oluşları buna

bağlanamaz.”354

Cümlenin Kırgızcası şöyledir: “Uluttardın önükkön ce artta kalġan boluşu

buġa baylanıştuu bolboy turġanı bir çındık.”

“Ulus sevgisi ki, geleneklerden doğar, ulusal kin ki, zulme ve baskıya karşı

düşmanlık uyanması ile doğar.”355

Cümle Kırgızcada şu şekli alır: “Uluttuk süyüü salttardan caralat, uluttuk

kıcırdanuu zulumdukka cana baskınçılıkka karşı duşmandıktın payda boluşunan

tuulat.”

“Ayşe gülerek dedi ki” cümlesi Kırgızcada “Ayşe külümsüröp mınday dedi”

şeklini alır.

“Yalnız İlhan’ın Kıyan isminde bir oğlu vardı ki, o sene evlenmiş idi.”356

Cümle Kırgızcaya şöyle aktarılır: “Birok İlhandın Kıyan attuu bir uulu bar

ele, al da oşol cılı üylöngön bolçu.”

“Düğün adetleri evlenmekle o kadar sıkı bir bağa sahiptir ki, evlenmenin

çeşitli şekillerini, bağlı bulunduğu düğün adetleriyle ayırt edebiliriz.”357

354 age., s. 61. 355 age., s. 67. 356 age., s. 222. 357 age., s. 230.

Page 234: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

225

Kırgızcası şöyledir: “Toydun adattarı üylönüü menen oşonçoluk tıġız

baylanıştuu bolġonduktan üylönüünün türlörün, aġa tiyeşelüü bolġon toy adattarı

menen ayırmalay alabız.”

Kırgızcanın sonda bulunan “sayın” (her, -dıkça) edatı Türkçede başa geçer:

“Birok, ulam kattın ayaġına cakındaġan sayın öŋündögü otu solup, iyilgen

kaşı sustaya cıynalat.”358

Cümle şöyle aktarılmıştır: “Ama sonuna yaklaştıkça omuzları iyice çöker,

yanaklarının ateşi yavaş yavaş sönerdi.”359

Cümlede “sayın” sözü doğru çevrilmekle birlikte genel olarak anlam hatalı

olmuştur. Doğru çeviri şöyledir: “Fakat mektubun sonuna yaklaştıkça yüzünün

kızıllığı sönüp kaşları çatılıyordu.”

“Kün öydölöp, talaa ısıġan sayın, attardın soorularınan cılġa cılğa ter ketip,

üyür alıp, koşo erçişken çımındar çaŋ aralaş uçup konot.”360

Bu cümle çeviride hiç yer almamıştır. Çeviri şöyle yapılmalıdır: “Güneş

yükselip bozkır ısındıkça atların sağrılarından yol yol ter akıyor, çevreye alışıp

üşüşen sinekler tozla karışık uçup uçup konuyorlardı.”

“Çınında şaar çetindegi institutunan borbordoġu kitepkanaġa al kün sayın

oşol kız dep barıp cüröt.”361

Çevirisi şöyledir: “Sırf onu görmek için şehrin kenarında bulunan Tarım

Enstitüsü’nden merkeze kadar yürüyordu.”362

358 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 205. 359 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 22. 360 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 213. 361 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 436.

Page 235: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

226

Çeviride “sayın” sözü hiç dikkate alınmamıştır. Cümlenin doğru ve tam

çevirisi şöyledir: “Aslında o, her gün şehir dışındaki enstitüsünden merkezdeki

kütüphaneye o kız için gidiyordu.”

2- Kırgız Türkçesinde eylemin sonucu önce belirtilip eylem daha sonra

verilebilmekte, Türkiye Türkçesinde ise bu sıralama kullanılmamaktadır. Bu tür

cümleler Türkçe cümle yapısına uygunlaştırılarak aktarılmalıdır.

“Şamal birin serin buluttardı bir cakka bet aldırıp, alısta kıltıyġan çokularġa

candatıp, kıyalata aydap bara catat.”363

Çeviri “rüzgar uzaktaki sıra dağların üzerinden hızlı hızlı kayan küçük ala

bulutları kovuyor”364 şeklinde yapılmıştır.

Yukarıdaki cümle aynı kelime sırasıyla çevrilecek olursa “rüzgar bir iki

bulutu bir yöne yöneltip uzakta sivrilen tepelere yakınlaştırarak yamaç boyunca

sürüklüyor” şekli elde edilir. Buna göre rüzgar bulutları önce tepelere

yakınlaştırmakta, sonra da yamaç boyunca sürüklemektedir. Oysa bulutların tepelere

yakınlaşabilmesi için önce sürüklenmeleri gerekir. Buna göre cümle şöyle

çevrilmelidir: “Rüzgar bir iki bulutu önüne katıp yamaç boyunca sürükleyerek uzakta

sivrilen tepelere yakınlaştırıyor.”

1. 2. 1. 6. Nesir Çevirilerinde Bağlamın Dikkate Alınmamasından

Kaynaklanan Yanlışlıklar

Çevirideki anlam hatalarının çoğu, sözün her zaman aynı anlamda

alınmasından kaynaklanmaktadır. Oysa cümle içindeki sözcükler, bağlam gereği

sözlük anlamlarının dışında farklı anlamlara gelebilirler. Çevirmenlerin bu hususta

dikkatli olmaları gerekmektedir.

362 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 19. 363 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 196. 364 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 7.

Page 236: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

227

“Şaardın cıltıldaġan ottorunan öödö too taraptı karasa, kaysı bir boordon

canduu cıldız bolup calġız ot körünöt.”365

Cümle şöyle aktarılmıştır: “Dağların tepesine doğru, herhalde elektrik

santralinin gerisinde, küçük bir ateş yanıyor, kımıldayan bir yıldız gibi

ışıldıyordu.”366

Burada bol- fiili sözlük anlamının dışında “gibi” anlamında kullanılmıştır.

Cümlenin çevirisinde bol- fiili doğru olarak çevrilmiş ancak eksik ve fazla sözler

kullanılarak anlam hatalı aktarılmıştır. “Şehrin yaldırayan ışıklarının ötesindeki”

kısmı hiç alınmamış; “herhalde elektrik santralinin gerisinde” kısmı da asıl metinde

olmadığı halde çeviride kullanılmıştır. Doğru çeviri şöyle olmalıdır: “Şehrin

yaldırayan ışıklarının ötesindeki dağ tarafına baktığında, bir yamaçta, parlayan yıldız

gibi tek bir ateş gördü.”

“… atamdan baştap, anan apamdı, anan İşterman enemdi aytıp, uşintip

baarıbızdı bir-birden öz kezegi menen atap, …”367

Çevirisi şu şekildedir: “… babam Colçubay’a gönderiyorum, derdi. Bundan

sonra benim annem, sonra kendi annesi, sonra hiç şaşmayan bir sıra ile bizler

gelirdik.”368

Bu bölümde de “aytıp” ve “atap” sözleri sözlük anlamlarının (söylemek,

adlandırmak) dışında, “saymak” anlamında kullanılmıştır. Ancak çeviri farklı sözler

kullanılarak yapılmıştır. Doğru çeviri şu şekilde olmalıdır: “… babamdan başlayıp

sonra anamı, daha sonra İşterman anamı sayarak böylece hepimizi bir bir sırasıyla

sayıp…”

365 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 429. 366 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 10. 367 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 205. 368 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 21.

Page 237: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

228

“Oşentsem da, öz el-curtun, tuuġan cerin mınday süygöndük, mınday

ölçömü cok saġınuu, köp cıldar boyu alısta, çette cürüp, körüügö zar bolup, eŋsegen

adamdın cürögündö ġana caralıp, payda bolorun öz akılımda tüşünüp da cürdüm.”369

Çevirisi şöyle yapılmıştır: “Ancak vatanını çok seven ve uzun yıllar onun

hasretini çeken bir insan söyleyebilirdi bu vatan türkülerini. Hasret çektiği için

öğrenip söylediğini çok iyi anlıyordum şimdi.”370

Yukarıdaki cümlede geçen “oşentsem da” sözünün sözlük anlamı “öyle

yapsam da” olmasına rağmen burada bağlam gereği “yine de” anlamına gelmektedir.

Aynı şekilde “cürüp” (yürüyüp) sözü de burada bağlam gereği “yaşamak” anlamında

kullanılmıştır. Ayrıca “ġana” sözünün cümledeki yeri de değişmiş, Türkçede başa

geçmiştir. Çevirinin doğru şekli şöyledir: “Yine de, vatanını, milletini böyle

sevmenin, böyle ölçüsüz özlemenin, ancak yıllar boyu uzaklarda, dışarılarda

yaşayıp görme hasretiyle yanan bir insanın yüreğinde oluşabileceğini anladım.”

“Çınında şaar çetindegi institutunan borbordoġu kitepkanaġa al kün sayın

oşol kız dep barıp cüröt.”371

Cümle şöyle aktarılmıştır: “Sırf onu görmek için şehrin kenarında bulunan

Tarım Enstitüsü’nden merkeze kadar yürüyordu.”372

Cümlede geçen “dep” sözünün sözlük anlamı “deyip, diye” iken burada

“için” anlamında kullanılmıştır. Aynı şekilde “çet” sözü sözlükte “sınır, kenar, sınır

ötesi” anlamlarında iken burada “dış, dışı” anlamında kullanılmıştır. Fakat çeviride

sözlük anlamında kullanılarak yanlışlık yapılmıştır. Doğru çeviri: “Aslında o, şehir

dışındaki enstitüsünden merkezdeki kütüphaneye her gün o kız için gidiyordu.”

369 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 227. 370 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 46. 371 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s.436. 372 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 19.

Page 238: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

229

1. 2. 1. 7. Nesir Çevirilerinde Yabancı Kelimelerle İlgili Olarak Yapılan

Yanlışlıklar

Çevirmenlerin yaptığı bir hata da Türkçede karşılığı olmamasına rağmen

sözün aynen alınması, ancak dipnot verilmemesi ya da herhangi bir açıklama

yapılmamasıdır. Bu da o sözün ve ona bağlı anlatılanların anlaşılamamasına neden

olmaktadır. O nedenle bu tür sözler ya dipnotta, ya da parantez içinde açıklanmalıdır.

“Anda biz, bir kur öspürüm baldar, kolhozdo araba aydap, suu suġarıp, çöp

çaap, aytor, - soġuşta salġılaşıp catkan er bülölördün oor tüyşügü bizdin moynubuzda

kalġan.”373

Çeviri şöyle yapılmıştır: “Daha on beşine basmamış olan bizler ise kolhozda

çalışıyorduk. Büyük erkeklerin harcı olan günlük ağır işler bizim zayıf omuzlarımıza

yüklenmişti.”374

Cümlede geçen “kolhoz” sözü Türkiye Türkçesinde yer almadığı ve anlamı

da herkes tarafından anlaşılmadığı halde aynen alınmış ve dipnot da verilmemiştir.

Dolayısıyla bu konuda bilgisi olmayan bir okuyucu neden bahsedildiğini

anlayamayacaktır. Bunun dışında anlam eksik aktarılmıştır. Burada çevirmenleri

hataya düşürebilecek olan bir konu da yanıltıcı benzerlik sorunudur. “araba” sözü her

iki lehçede de bulunmasına rağmen Kırgızcada bu söz sadece at arabası için

kullanılır. “otomobil” için “maşina” sözü kullanılmaktadır. Türkçede ise motorlu

veya motorsuz her tür kara taşıtı için “araba” sözü kullanılır. Çeviride diğer bazı

sözlerle birlikte bu söz de aktarılmamıştır. Burada yapılan bir hata da mecaz anlamla

ilgilidir. “omzuna yüklenmek” deyiminde kişinin omzuna gerçek anlamda bir şey

yüklenmemekte, “bir görevin o kişi ya da kişilere kalması, bırakılması” anlamı

kastedilmektedir. Çeviride, ortak olan bu deyim “zayıf omuzlarımıza yüklenmişti”

şeklinde aktarılmıştır. Burada “zayıf” sözünün kullanılması ile “gerçekten

373 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 196. 374 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 8.

Page 239: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

230

omuzlarına bir şey yüklendiği” anlamı ortaya çıkmıştır. Doğru çeviri şöyle olmalıdır:

“O zaman biz, ergenlik çağına gelmiş çocuklar, kolhozda at arabası sürer, tarla

sulayıp ot biçerdik. Kısacası savaşmakta olan erkeklerin ağır yükü bizim

omuzlarımıza yüklenmişti.”

“Bu bizdin eki üydün ıntımaġın, ırıs-berekesin saktaġan apam, bilermanı da

apam, al kişilerdin arbaġın sıylap seniki meniki debey eki üydü teŋ adilettüü

başkarıp, ayıldaġı eki nuskaluu, kadırman baybiçelerdin biri”375

Cümlenin çevirisi şöyle yapılmıştır: “Büyük ailemiz huzur içinde, uyum

içinde yaşamasını benim anneme borçluydu. Her iki evi o tam yetkiyle ve kusursuz

yönetirdi. Aile ocağının bekçisiydi o. Dedelerim, ninelerim henüz göçebe hayatı

yaşarlarken, çok genç yaşta onlara gelin gelmiş. Sonra ailelerimizi liyakatle,

dürüstlükle yönetmiş ve atalarımızın anısına tam saygı göstermiş. Köyde onu en

akıllı, en tecrübeli, en üstün nitelikli ev kadını olarak görür, saygı gösterirlerdi…”376

Burada çevirmen gereksiz yere pek çok ekleme yapmıştır. Ayrıca “baybiçe”

sözü Türkçeye “baş hatun” olarak aktarılabir, ancak yine de tam olarak anlaşılması

için dipnotta veya parantez içinde “kocanın ilk karısı” şeklinde açıklama yapılması

daha uygundur. “baybiçe” sözünün karşılığı “ev kadını” değildir. Ayrıca “baybiçe”

sözünün aynen alınıp dipnotta açıklama verilmesi Kırgızların eski aile yapısının

tanıtılmasını da sağlayacaktır. Çeviri şu şekilde yapılırsa daha doğru olacaktır: “İki

evimizin de birliğini, rızkını temin eden, evin işbiliri olan, ölen dedelerimizin

ruhlarına hürmet edip sen ben demeden iki evi de adaletli bir şekilde yöneten anam,

ayıldaki (köydeki) örnek, saygıdeğer baybiçelerden (kocanın ilk karısı) biriydi.”

1. 2. 1. 8. Nesir Çevirilerinde Kelime Seçimiyle İlgili Yapılan Yanlışlıklar

375 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 197. 376 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 10.

Page 240: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

231

Çeviride yanlış söz seçiminden kaynaklanan hatalarla da karşılaşılmaktadır.

Bir sözcüğün birden çok karşılığı olabilir. Ancak bağlam gereği sözlerden biri

diğerlerinden daha uygundur. Bunu anlayabilmek için çevirmenlerin Türkiye

Türkçesini çok iyi bilmeleri ve dili iyi kullanmaları gerekir. Sözcüklerin doğru

seçilmesi, daha güzel ve daha akıcı bir eser ortaya çıkaracaktır. Aşağıda yanlış

seçilmiş sözlere bazı örnekler yer almaktadır:

“Sadık akemdin bul colku katı da Saratov şaarınan keliptir”377 cümlesinin

çevirisi “Sadık’ın bu defaki mektubu Saratov’dan geldi”378 şeklinde yapılmıştır.

Türkçede “kez, defa, sefer” sözcükleri aynı anlamı ifade etmekle birlikte her

zaman her yerde birbirlerini karşılamazlar. Mesela burada “bu kezki mektubu da…”

şeklinde kullanılamaz. Bu cümleye en uygun sözcük “sefer” sözcüğüdür: “Sadık

ağabeyimin bu seferki mektubu da Saratov şehrinden geliyordu.”

“Muştumdarın tüyüp alıp, İsabekov okuu korpusunan catakanaġa cetkençe

toktoboston çurkap bardı”379 cümlesi de “sınıftan fırlayarak çıkan İsabekov, dersane

ile yatakhane arasındaki mesafeyi yumruklarını sıkarak ve koşarak geçti”380

şeklinde aktarılmıştır.

Türkçede öğrencilerin barındıkları yerlere “yurt” adı verilir. “yatakhane” sözü

daha da özelleşmiş ve “yatakların konulduğu yer, yatılan oda” için kullanılmıştır. O

nedenle burada “yatakhane” yerine “yurt” sözünün kullanılması gerekir. Çevirmenin

kaynak metnin etkisinde kaldığı görülmektedir: “İsabekov yumruklarını sıkıp

okuldan yurda varıncaya kadar durmadan koştu.”

377 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Camiyla, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 206. 378 Aytmatov, C., Cemile-Sultanmurat, çev. Refik Özdek, İst., 2001, s. 22. 379 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 441. 380 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 24.

Page 241: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

232

“Oşondoy bolso da andan kızıl alma kaalap, kütüp cürgönüŋ menen koşo

tartuula dep talap kılıp kelgen bir ayal bar tura”381 cümlesi ise “bununla beraber,

hayatı boyunca, bir kadın ondan ısrarla, inatla ve içinden gelerek bir kızıl elma

istemiş durmuştu”382 şeklinde çevrilmiştir.

Cümle başındaki “oşondoy bolso da” sözü “öyle olsa da” anlamındadır. Fakat

burada “yine de, bununla birlikte” kullanımları daha uygundur: “Yine de ondan kızıl

elma isteyip, beklemenin yanı sıra hediye ver, diye talepte bulunan bir kadın varmış,

demekki.”

1. 2. 2. Kırgızcadan Türkçeye Şiir Çevirisi

Edebî metinler arasında yer alan şiirde, yakın lehçeler arasında çeviriye gerek

olmamasına rağmen Kırgızcadan Türkçeye çeviri gerekmektedir. Şiirde öncelikle

sorulması gereken soru “kafiye korunmalı mı, korunmamalı mı” sorusudur. Bu

soruya verilecek cevap önemlidir. Çünkü kafiyeye uyayım derken anlam bozulmakta,

anlam doğru verilmeye çalışıldığında kafiye yok olup şiirsellik kaybolmaktadır.

Ancak, doğru aktarılmayan bir şiir ne kadar süslenirse süslensin bir anlam ifade

etmeyecek; çeviri, o şiir değil, başka bir şiir olacaktır. O halde şiir çevirisinde

öncelikle anlama dikkat edilmelidir. Doğru anlam verildikten sonra şiirde dikkat

edilecek husus şekildir. Şiirin ölçüsü, uyağı, ritmi verilmeye çalışılmalıdır. Bazen

bunları sağlama uğruna anlamdan vazgeçildiği görülür ki bu yanlış bir tutumdur.

İstenen, elbette hepsinin birarada olmasıdır. Çevirmen başta anlam olmak üzere bu

hususlarda dikkatli olmalıdır.

Kırgızcadan Türkçeye yapılan şiir çevirilerinde kafiyenin verilmesi oldukça

zordur. Çünkü Kırgızcada singarmonizm (yuvarlaklaşma) kuralı bulunmaktadır.

Bütün Türk lehçelerinde olduğu gibi Kırgızcada da ilk hecedeki ünlünün karakteri

(kalın, ince, düz, yuvarlak) neyse, sonraki hecelerde de aynı ya da benzer karakterde

ünlüler gelir. Böylece söz içindeki ünlülerin hepsi aynı karakterde olur. Bu ses olayı

381 Aytmatov, Çıŋġız, Üç Tomdon Turġan Çıġarmalar, I. Tom, Kızıl Alma, Frunze, Kırġızistan, 1982, s. 443. 382 Aytmatov, C., Kızıl Elma, çev. Refik Özdek, İst., 2000, s. 27.

Page 242: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

233

bütün Türk lehçelerinin ortak özelliğidir ve Kırgızcadaki singarmonizmin de temelini

oluşturur. Fakat Kırgızcada ünlü uyumu, Türkçenin aksine yuvarlak ünlüleri de

kapsamaktadır. Singarmonizmde söz içindeki ünlü sesler baştan sona ya düz, ya da

yuvarlak olur. Sözün ilk hecesinde yuvarlak ünlü varsa son heceye kadar, ekler de

dahil olmak üzere yuvarlak ünlü gelir. Mesela borbor (merkez), kötörgöndör

(kaldıranlar), süyüngöndüktön (sevinmekten), köldörübüzdün (göllerimizin),

koldonmo (kullanma) gibi. Görüldüğü gibi Kırgızcada singarmonizm çok ileri bir

düzeye ulaşmış, ekleri de kapsamıştır. Bu kural sadece ilk hecesinde /u/ ve bazen de

/o/ bulunan sözlerde bozulur: tuzak (tuzak), ulak (oğlak), kulak (kulak), kunan (üç

yaşındaki tay), kuyka (kafa derisi), kurman (kurban), boola- (demet bağlamak),

toodak (toy kuşu), komitet (komite) vb. Bu sözlerin çoğu başka dillerden alınmadır.

Türkçede ise ünlü uyumu kuralı bulunmakla birlikte, yuvarlaklaşma ikinci heceden

itibaren kaybolur. O nedenle Kırgızcadan Türkçeye yapılan şiir çevirilerinde, benzer

söz ve eklerde bile kafiyeyi tutturmak oldukça zordur.

Bunların dışında şiirin Kırgızca ve Türkçesinin karşılıklı sayfalarda verilmesi

faydalı olacak, okuyucu aradaki benzerlik ve farklılıkları karşılaştırma imkânı

bulacaktır.

1. 2. 2. 1. Şiir Çevirilerinde Anlamla İlgili Yapılan Yanlışlıklar

Yukarıda da belirttiğimiz gibi şiirde öncelikle anlamın doğru verilmesi

gerekmektedir. Doğru aktarılmayan bir şiir ne kadar süslenirse süslensin iyi bir

çeviriden bahsedilemez. Özellikle destanlarda pek çok tarihî olaydan, çeşitli inanç ve

geleneklerden bahsedilmektedir. Bu konuların anlaşılması, akıcılığın sağlanması

tamamen anlamın doğruluğuna bağlıdır. Ancak bu hususları en iyi bu konularla ilgili

bir Kırgız bilebilir. O nedenle özellikle destan çevirilerinin bir Kırgız ve bir Türk

tarafından birlikte yapılmasının hem anlam, hem de biçim açısından son derece

faydalı olacağını düşünüyoruz.

1- Şiir çevirilerinde de anlam alanında yapılan yanlışlıkların çoğunun,

kelimenin ya da cümlenin anlamının yanlış çözümlenmesine bağlı olduğu

Page 243: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

234

görülmüştür. O nedenle çevirmenin öncelikle kaynak lehçe ve kaynak kültürü çok iyi

bilmesi gerekmektedir.

“Ceti-tördün başında Yedi-tör’ün başında Yedi-Tör’ün başında

cetkilen tuuġan Böyön-kan, doğmuş idi Böyön Han, kusursuz doğmuştu Böyön Han

Böyön-kandın balası Böyön Han’ın oğlu Böyön Han’ın oğlu

kayrattuu tuuġan Kara-kan, gayretli doğan Kara Han,”383 cesur doğan Kara Han,

Yukarıdaki mısraların bazılarında anlam yanlış aktarılmıştır. “cetkilen

tuuġan” “kusursuz doğmuştu” anlamındadır. Bunun dışında “kayrattuu” sözünün

sözlük anlamı “gayretli” olmakla birlikte Türkçe çevirisinde bu söz uygun değildir.

Onun yerine “cesur” sözü kullanılmalıdır. Ayrıca burada hem orijinalinde, hem de

çevirisinde, özel ismin yazılışının Kırgızcanın yazım kurallarına uymadığı

görülmektedir. Kırgızcada iki isimden oluşan özel adların arasına tire konur ve her

iki isim de büyük harfle başlar. Burada ise ismin “Tör” kısmı küçük harfle

başlamaktadır.

“Bu Çıyrıçını alġanı, Çıyrıçı’yı alalı Bu Çıyırdı’yı alalı,

cayı-kışı on tört cıl yazı kışı oldu tam on dört yıl, yaz kış oldu on dört yıl

bu mazarluu cerge sıdırbayt, evliya mezarına gitmedi, bu kutsal yere tapınmaz,

bu almaluu cerge oonabayt, elmalıkta yuvarlanmadı, bu elmalı yerde yuvarlanmaz,

bu araşanduu cerge tünöböyt! kaplıcalarda gece yatmadı! bu kaplıcalı yerde gecelemez!

E Kuda Taala car bolso! Ey Hüda Taala bana yar olsun! Allahu Teala yar olsa!

Çıyrıçının kursaġına Çıyrıçı’nın karnında Çıyırdı’nın karnında

erkek bala bar bolso bir oğlan vücut bulsun! erkek çocuk vücut bulsa

Bu belin bekem buudursam! Bir belini sıkabilsem! Belini sıkı bağlatsam!

Bu Çıyrıçıdan erkek Çıyrıçı’ya bir erkek Bu Çıyırdı’dan erkek

bala tuudursam! çocuk doğurtabilsem! ”384 çocuk doğurtsam!

Burada da çeşitli anlam hataları görülmektedir. “mazarluu cer”den kasıt

“kutsal yer”dir. “sıdır-” fiili de “gitmek” değil “saygı göstermek, tapınmak”

anlamındadır. Buradaki “bolso, buudursam, tuudursam” sözlerindeki -sa ekleri şart

ekidir ve “keşke olsa” anlamındadır. Kırgızların eski inancına göre “elma” kutsaldır.

383 Naskali, Emine, G., Manas Destanı, Ankara, 1995, sat. 1-4, s. 17. 384age., s. 17.

Page 244: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

235

Çocuğu olmayan bir kadın elmalı bir yerde yuvarlanır, oynarsa çocuğu olur. “Elmalı

yerde yuvarlanmadı” mısrasında bu mitolojiden bahsedilmektedir. Ayrıca burada

“Çıyrıçı” ismi hatalı derlenmiş ve çeviride de aynı hata devam etmiştir. İsmin doğru

şekli “Çıyırdı”dır.

“Tört payġambar kınadı, Dört Peygamber onu kucakladı, Dört hoca kutsadı,

payġambar balanı sınadı. peygamberler çocuğu sınadı. hocalar çocuğu sınadı.

Cerkenden kelgen ceti elçi Yarkent’ten gelen yedi elçi Yarkent’ten gelen yedi elçi

centegin mıktap cep ketti, yemeği övüp yiyip gitti, centeğini iyice yiyip gitti,

Manas celmoġus çığat!’ dep ketti; Manas obur çıkacak! deyip gitti. ”385

Manas felaket olacak, deyip gitti.

Kırgızcada “hoca, peygamber” ayrımı net değildir. Bunun bilinmemesi

burada çok önemli bir hataya yol açmış ve “hoca” anlamındaki “peygamber” sözü

Türkçedeki anlamında kullanılmıştır. “kına-” fiili de “kucaklamak” değil “kutsamak”

anlamındadır. Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir hususu da belirtmek

gerekir ki, Türkçede hiç karşılığı olmayan Kırgızca kavramlar olduğu gibi alınıp

açıklama verilirse aynı zamanda Kırgız kültürü hakkında bilgi verilmiş olacaktır. O

nedenle burada da “çocuğun doğması nedeniyle verilen yemek” anlamındaki

“centek” sözü aynen alınıp dipnotta açıklanmalıdır. Son mısradaki Manas’ın sıfatı

olan “celmoġus” sözü de yanlış aktarılmıştır. Söz “felaket, korkunç” anlamındadır.

“Menin Manas kulunum Benim er Manas oğlum Benim Manas aslanım

“Attanamın, cortom!”deyt, “Ata bineceğim!” dedi, Atla yeldireceğim, diyor,

“Alıska sapar baram!” deyt. “Uzak sefere gideceğim!” dedi, Uzak sefere çıkacağım, diyor.

“Medineni sıdırıp, “Medine’den sıyırıp, Medine’yi dolaşıp,

çoŋ Bukardı kıdırıp” ulu Buhara’dan dolanıp”386 koca Buhara’yı gezip

İlk mısradaki “kulunum” (tayım) sözü Kırgızcada çocuklara hitaben söylenen

sevgi sözüdür. Türkçede de buna benzer sevgi sözleri mevcuttur ve çeviride bu

sözlerden uygun olanı kullanılmalıdır. Oysa burada “oğlum” sözü kullanılmıştır.

İkinci mısradaki “cortom” sözü ise dikkate alınmamıştır. “sıdır-” fiili “sıyırmak”

olarak yanlış çevrilmiştir. Fiilin anlamı “dolaşmak”tır. Çevirmen benzerlikten dolayı

385 age., sat. 49-53, s. 18. 386 age., sat. 85-89, s. 18.

Page 245: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

236

yanılgıya düşmüştür. Buhara şehri için de daha çok insanlar için kullanılan “ulu”

sıfatı kullanılmış. Oysa “koca” hem anlam hem de şekil bakımından daha uygundur.

Çevirmen yanlış kelime seçmiştir.

“Almambet tuudu! degende, Almambet dünyaya geldiğinde, Almambet doğdu, denince,

ala too korkkondon bas boldu, Ala-dağ korkudan eğildi, Aladağ korkudan alçaldı,

aġın-suu korkkondon say boldu, akan su korkudan kurudu. akar su korkudan kurudu,

üç atanın uulu Busurman Üç babanın müslüman oğulları üç ata oğlu müslüman

sunun başın köstöy kaştı, suyun başından göçüp kaçtı,”387 suyun başına doğru kaçtı,

Burada ilk mısra gereksiz yere değiştirilmiş, bu da hece sayısının artmasına

sebep olmuştur. İkinci mısradaki “eğildi” sözü de yanlış bir seçim olmuştur. Son

mısrada asıl anlamın tam tersi verilmiştir. “köstöy” sözü yanlış olarak “göçmek”

şeklinde anlaşılmıştır. Oysa bu söz Çağdaş Kırgız yazı dilindeki “közdöy” sözünün

ağız şeklidir ve “doğru” anlamında edattır. Ayrıca suyun başına doğru olan kaçma işi

“suyun başından kaçma” şeklinde yanlış aktarılmıştır.

“Cakıptın uulu caş Manas, Cakıp’ın oğlu genç Manas, Cakıp’ın oğlu genç Manas,

örköçü biyk ör kula, hörgücü büyük, yüksek at, ön tarafı yüksek kula at,

öktöm tuuġan Ak-kula, üstün doğan Ak-kula ile üstün doğan Ak-Kula ile,

tayki calduu tap ettüü Ak-kula, yatık yeleli, tam etli Ak-kula ile kısa yeleli, tavlı Ak-Kula ile,

suu ayaġın köstöp köştü! su ayağından geçti geliyor. suyun sonuna doğru göçtü!

Kökçö turup ayttı: Kökçö kalkarak dedi ki: Kökçö kalkıp şöyle dedi:

Oŋ tuurduġum Manas-kan, Sağında durduğum Manas Han, Sağ tuurduğum Manas Han,

sol tuurduġum Camġırçı: solunda durduğum Camğırçı,”388 sol tuurduğum Camğırçı:

İkinci mısrada “hörgüç” sözü geçmekle birlikte atların hörgücü olmayacağı

için bu söz kullanılmamalıdır. “örköçü biyk ör kula” “ön tarafı yüksek olan kula at”

demektir. “kısa” anlamındaki “tayki” sözü de yanlış çevrilmiştir. “tap ettüü” ise “ne

zayıf ne şişman, normal etli, yani hayvanlar için tavlı” anlamındadır. “tam etli”

ifadesinden ise bir şey anlaşılmamaktadır. Beşinci mısradaki “ayak” sözü benzerlik

sonucu Türkçedeki anlamında çevrilmiştir. Oysa burada “son, uç” anlamındadır.

Ayrıca bu mısrada “Manas’ın suyun sonuna doğru gittiği, göçtüğü” anlatılırken, tam

387 age., sat. 16-20, s. 21. 388 age., sat. 34-41, ss. 21-22.

Page 246: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

237

tersine “suyun sonundan bu tarafa doğru geliyor” anlamında çevrilmiştir. Son iki

mısrada geçen “tuurduk” sözü “boz evin üstündeki örtü” anlamındadır. Ancak burada

mecaz anlamda “koruyucu, örtü, kanat” anlamında kullanılmıştır. Çeviride söz yanlış

aktarılmıştır. Bu kelimenin aynen alınıp dipnotta açıklanması Kırgız kültürü ve

dilinin tanıtılması açısından daha uygun olacaktır.

“Kızıl çoktuu Oyrottun Kor gibi yanan Oyrot’un Kızıl püsküllü Oyrat’ın

el çetine baralı! hududuna varalım! sınırına varalım

Tildi karmap alalı, dilden bir laf kapalım, bir esir yakalayalım,

tilden tilin suraylı! sözden söz çıkaralım!”389 esirden durum soralım!

Bu kısımda da “kızıl çoktu” sözü yanlış çevrilmiştir. Ayrıca millet isimleri

Kırgızca söylenişiyle değil, Türkçe söylenişine göre çevrilmelidir. Türkçe şekli

“Oyrat”tır. Bir başka önemli anlam hatası da “til” sözünün anlamıyla ilgilidir.

Kırgızcada “til” sözünün anlamlarından biri de “savaşta bilgi almak için yakalanan

esir”dir. Çevirmen en çok düşülen hataya düşüp sözlüğe bakma gereği duymadan

sözü Türkçedeki anlamında çevirmiştir. Bu da son derece önemli bir anlam hatasına

yol açmıştır.

“Kökçö bu sös aytkanda, Kökçö bunları deyip Kökçö bunu deyince,

kara-töböl Bulandı mindi, kara yağız atı Bulan’a bindi, kara akıtmalı Bulan’a bindi,

köl aylana kuş saldı, gölde kuş kovaladı, gölün etrafına kuş saldı,

carġak taman kas aldı, yüzgeç ayaklı kaz kovaladı, yüzgeç ayaklı kaz aldı,

kök ala moyn son aldı. mavi alaca boyunlu ördek kovaladı. gök alaca boyunlu suna aldı.

Kızıkkanınan kızıktı, Kızgın kan ile nihayet Eğlendikçe eğlendi

Isık-köldün cegine kirip bardı. Isık-köl’ün kenarına vardı.”390 Isık-Köl’ün sahiline vardı.

Burada da yine pek çok anlam hatası yapılmıştır. İkinci mısradaki “töböl”

sözü akıtma anlamındadır. Asıl metinde geçen “kuş saldı” sözü “kuş kovaladı”

olarak yanlış çevrilmiştir. Söz aynı şekilde “kuş saldı” olarak aktarılabilir. “kas aldı”

sözü de yanlış çevrilmiştir. Altıncı mısrada ise anlamdan çok uzaklaşılmıştır. “kızgın

kan ile nihayet” sözlerinin hiç biri mısrada yer almamaktadır.

389 age., sat. 51-54, s. 22. 390 age., sat. 55-61, s. 22.

Page 247: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

238

“Ar caġında adırda, Arkadaki dağlardan, Ötedeki tepede,

kabılan tuuġan Almambet, kaplan doğan Almambet, kaplan doğan Almambet,

kaldayġan kara börük başında, başında kara kalpakla koca kara kalpak başında,

çıġıp keldi aldınan, çıkıp geldi atı ile.”391 çıkıp geldi önüne,

Bu kısmın ilk mısrasındaki “ar cak” ve “adır” sözleri yanlış anlamda

aktarılmış, üçüncü mısradaki “kaldayġan” sözü ise hiç dikkate alınmamıştır. Son

mısradaki “aldınan” sözü ise “atı ile ” olarak yanlış çevrilmiştir. “ald” sözü “ön”

anlamındadır.

“Alda Taala azret Allahu Taala Hazretleri Allahu Teala Hazretleri

ayd’ asmannan cıldırġan, gökyüzünde ayı parlatır, ayı gökte yürüten,

künd’ asmannan cıldırġan, gökyüzü de güneşi parlatır, güneşi gökte yürüten,

ızıġın cerge tiygisken! ışıkla yeri ısıtır.”392 ısısını yere değdiren!

Burada “cıldır-” fiili “parlatmak” olarak yanlış aktarılmıştır. Sözün anlamı

“yürütmek”tir. Ayrıca üçüncü mısranın tamamı yanlış çevrilmiştir. “ızık” Çağdaş

Kırgız Türkçesindeki “ısı” anlamındaki “ısık” sözünün ağız şeklidir. Bu söz de yanlış

anlamda “ışık” olarak aktarılmıştır.

“Almambet çaydı albadı: Almambet çayı yine almadı. Almambet çayı almadı:

kökürökkö can koşom, göğsüme ben can koyayım, canıma can katacağım,

kömököygö til koşom, ağzıma ben dil koyayım, sesime ses katacağım,

ay carıġı bos bolom, ay ışığı gibi solayım, ay ışığında boz olacağım,

özüŋ-minen dos bolom, senin ile dost olayım seninle dost olacağım,

anan kiyn içemin! ondan sonra çaydan içerim!”393 ondan keri içeceğim!

İlk mısrada “yine” sözü gereksiz yere eklenmiş, bu da hece sayısını

uzatmıştır. İkinci ve üçüncü mısralar mecaz anlamdadır. Çeviri ise kelime kelime

yapılmış, o nedenle de Türkçe açısından güzel ve anlaşılır olmamıştır. “göğüse can

koymak”, “ağza dil koymak” ifadelerinden bir şey anlaşılmamaktadır. Dördüncü

mısra da yanlış aktarılmıştır. Son mısrada “çay” sözünün yeniden kullanılması

gereksizdir. Zaten çaydan bahsedildiği ilk mısradan anlaşılmaktadır. Bu tür tekrarlar

391 age., sat. 62-65, s. 22. 392 age., sat. 111-114, s. 23. 393 age., sat. 166-171, s. 24.

Page 248: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

239

eseri basitleştirmektedir. Ayrıca son mısradaki “kiyin” sözü Türkiye Türkçesi

ağızlarında “keri” şeklinde kullanılmaktadır. Aslına daha uygun olduğu için tercih

edilmiştir. Ancak “sonra” sözü de kullanılabilir.

“Almambet çaydı içken soŋ, Çayı içip bitirince, Almambet çayı içtikten sonra,

turup Kökçö ayttı deyt: Er Kökçö’ye dedi ki: kalkıp Kökçö konuştu:

Köküröktö canım bir, dedi Göğsümde canım var şimdi, Canım seninle bir, dedi

kömököygö tilim bir! dedi ağzımda dilim var şimdi, sözüm de seninle bir, dedi

endi men elime barayn, artık kavmime döneyim, ”394 artık halkıma varayım,

Burada önemli bir anlam hatası yapılarak konuşan kişi tamamen yanlış

aktarılmış, ikinci mısrada konuşan Kökçö iken, Kökçö’ye hitaben Almambet’in

konuştuğu belirtilmiştir. Üçüncü ve dördüncü mısralardaki “bir” sözü de “var”

şeklinde yanlış çevrilmiştir. Oysa söz “seninle bir, senin yanında” anlamında

kullanılmıştır. “el” sözüne karşılık olarak da “kavim” sözü kullanılmış, ancak anlam

doğru gibi görünmekle birlikte kelime seçimi hatalı olmuştur. “halk” sözü daha

doğru ve daha uygundur.

“Elim tilim alsa, dedi Kavmim sözümü dinlerse, Halkım sözümü dinlerse, dedi

altı uulu Oyrotu altı Oyrot oğlunu altı soy Oyrat’ı

suu ayakka korkup kirip ketken korkudan su boyunca kaçan korkup nehir sonuna kaçıp giden

üç ata uulu Busurman üç ata oğlu müslüman üç ata oğlu müslüman

içine kirip baralı! içine girip kalayım! arasına gidelim!

Maldı katka saldırıp, Malı yazarak sayayım, Malı kayıta aldırıp,

maldı alaldap alalı! malı helal yapayım! malı helalleyelim!

Buldu katka saldırıp, Mülkü de yazarak sayayım, Parayı kayıta aldırıp,

buldu alaldap alalı! mülkü helal yapayım!”395 parayı helalleyelim!

Burada da yine “el” için “kavim” sözü kullanılmıştır. Oysa “halk” sözü daha

uygundur. İkinci mısradaki “uul” sözü “soy” anlamında kullanılmış olmasına rağmen

sözlük anlamında alınmış, bu da anlam hatasına yol açmıştır. Sekizinci mısrada “bul”

sözü “para” anlamında iken yanlış olarak “mülk” şeklinde çevrilmiştir.

“Arkar cürbös kıyadan, Dağ koyunu ayrılmaz kayasından Dağ koyunu geçmez yoldan,

394 age., sat. 179-182, s. 24. 395 age., sat. 191-199, s. 24.

Page 249: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

240

atadan calġıs uyadan, ne de babasından, yuvasından, yalnız, babadan anadan,

eçkiler cürbös kıyadan, geyik ayrılmaz kayasından keçiler gezmez yoldan,

eneden calġıs uyadan, ne de anasından, yuvasından, anadan yalnız doğan,

cumurtkadan ak edi, yumurtadan ak idi o, yumurtadan ak idi,

bir catından tak edi! ana karnında tek idi o! bir anadan tek idi!

Kan Almambet calġısım Almambet, biricik oğlum benim Han Almambet biriciğim

kantıp mınday kep ayttı? sen bana böyle nasıl dedin? nasıl böyle konuştu?

Kalıŋ ormon köp curtum, Ey yurdumun sık ormanı orman gibi kalabalık halkım,

bu Almambet uulumdu bu Almambet oğlumu bu Almambet oğlumu

bir kösümö körsötpöy, bir daha gözüme gösterme gözüme göstermeden,

erten karmap öltür- erkenden öldür beni. yarın tutup öldürün,

atıp salġan oumdu, o fırlamış okum idi, attığım okumu,

katuu çıçkan boġumdu! katı sıçılmış bokum idi. katı sıçtığım bokumu!

Curtu Kanġa ayttı deyt: Yurt halkı Han’a dedi ki: Halkı Han’a şöyle dedi:

Çaldıratpay uuk çeçebis, Sessiz çekeriz okumuzu biz, Sessizce uuk çözeriz,

şaŋşıtpay bürküt alabıs, bağırtmadan bürkütünü alıveririz, öttürmeden kartal alırız,

suunun başın köstöybüs! suyun da başına götürüveririz!”396 suyun başına doğru yürürüz!

Bu kısımda da pek çok anlam hatası görmekteyiz. İlk mısrada cür- fiili

“ayrılmak”, “kıya” sözü de yanıltıcı benzerlik sonucu “kaya” anlamında yanlış olarak

aktarılmıştır. Üçüncü mısrada “keçi” anlamındaki “eçki” sözü “geyik” olarak

verilmiştir. Altıncı mısrada “catın” sözü “ana rahmi” anlamında olmasına rağmen

burada mecaz olarak “ana” anlamındadır. Sözün hal eki de (-den, ayrılma hal eki)

burada anlam belirleyici durumdadır. Mısranın kelime çevirisi “bir karından tek idi”

şeklindedir. “karın” sözüyle kastedilen “ana”dır. Mısranın anlaşılır olması

bakımından “bir anadan tek idi” şeklinde çevrilmelidir. Yedinci ve sekizinci

mısralarda gereksiz sözler kullanılarak şiir için çok önemli olan hece sayısı ihmal

edilmiştir. Dokuzuncu mısrada mühim bir çeviri ve mantık hatası yapılarak, halka

hitap edilecekken ormana hitap edilmiştir. Sonraki kısımda belirtilen fiilleri bir

ormanın yapması mümkün değildir. On birinci mısrada da yine önemli bir anlam

hatası yapılmıştır. Bu kısımda on dördüncü mısraya kadar konuşan Almambet’in

babası Kara Han’dır. “Yarın tutup öldürün” dediği de kendisi değil, oğlu

Almambet’tir. Oysa çeviride hem “yarın” anlamındaki “erten” sözü “erkenden”

şeklinde verilmiş, hem de “öldür beni” denilerek Kara Han’ın kendisinin

396 age., sat. 235-252, s. 25.

Page 250: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

241

öldürülmesini istediği anlatılmıştır. On üç ve on dördüncü mısralardaki “oġumdu”,

“boġumdu” sözlerindeki belirtme hal eki olan “du”lar, benzerlikten dolayı bilinen

geçmiş zaman eki “dı” ile karıştırılmıştır. On altıncı mısrada yine benzerlikten

kaynaklanan bir hatayla karşılaşmaktayız. “uuk” sözü “ok” olarak aktarılmıştır. Oysa

sözün anlamı “ok” değil, “keçe evin tahta kafesi”dir. Türkçede bu sözü karşılayacak

bir söz bulunmadığı için aynen alınıp dipnotta verilmelidir. On yedinci mısrada da

Türkçede kullanılmadığı halde “kartal” anlamındaki “bürküt” sözü aynen alınmıştır.

Bu kısımda dikkati çeken bir nokta da Çağdaş Kırgız Edebî Dilinde kullanılmayan,

ancak Türkiye Türkçesi ile ortak olan bazı sözlerin yer almasıdır. Bunlardan biri

“ormon” sözüdür. Bugün Kırgız Edebî Dilinde “orman” anlamında “tokoy” sözü

kullanılmaktadır. Manas destanında ise bugün farklı olan pek çok söz Türkçe ile

ortaktır.

“Koldun köbün ötüp kelgende Halkın yarısını geçince Ordunun çoğunu geçince

Bir san turġan Kalmakka Kabzasına el atıp On bin tane kalan Kalmuk’a

Karmap alıp sabınan Kılıcını kınından çıkardı Yakalayıp sapından

Suurup alıp kabınan Bir Kalmuk kümesine Sıyırarak kınından

Şiltep kılıç ciberdi. Bir yaman darbe indirdi.”397 kılıç sallayıverdi.

Şiirde bazen iki mısra bir cümle oluşturur. Bu durumda anlaşılır olması için

mısraların yerleri değiştirilebilir. Bu kısımda da böyle bir durumla karşılaşmaktayız.

İkinci mısranın çevirisi dördüncü, üçüncü mısranın çevirisi ikinci, dördüncü mısranın

çevirisi de üçüncü mısrada yer almıştır. Ancak bu yöntem zorunlu olmadıkça tercih

edilmemeli, her mısranın karşısında kendi anlamı olmalıdır. Bu, özellikle Türk

lehçeleri arasında yapılan çeviriler açısından son derece önemlidir. Bunun dışında

anlam hataları da yapılmıştır. “koldun köbün” sözleri “halkın yarısını” değil,

“ordunun çoğunu” anlamındadır. “sap” ve “sıyırmak” sözleri her iki lehçede de

ortaktır. Bu nedenle tercih edilmelidir. Çeviride aynı zamanda kafiye de yeterince

verilememiştir.

“Kızıl çoktuu köp Oyrot Kor gibi yanan kalabalık Oyrot Kızıl püsküllü çok Oyrat

dürkün-dürkün boldu deyt, korkudan birbirine girdi. türlü türlü oldu, diyor,

arışıŋ uzun Almambet Arştan uzun Almambet uzun bacaklı Almambet

397 age., sat. 357-361, s. 27.

Page 251: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

242

celegin cerden türdü deyt, bayrağını yerden kaptı, bayrağını yerden dürdü, diyor

kötünön kuup keldi deyt, arkalarından gitti.”398 ardından kovup geldi, diyor.

Bu kısımda da anlam hataları görmekteyiz. İlk mısrada “kızıl çoktuu” sözleri

“kor gibi yanan” değil, “kızıl püsküllü” anlamındadır. Ayrıca hece sayısının eşit

olması açısından “köp” sözünün “kalabalık” değil “çok” şeklinde çevrilmesi daha

uygundur. İkinci mısra tamamen yanlış aktarılmıştır. “dürkün dürkün” ikilemesi

“türlü türlü” anlamındadır. Üçüncü mısradaki “arış” “arş” değil “adım”

anlamındadır. “adımı uzun Almambet” mısrasında anlatılmak istenen “Almambet’in

bacağının uzun olduğudur. “adımı uzun” dendiğinde bu anlam anlaşılamayabileceği

için direk anlamı vermeyi uygun görüyoruz. Son mısrada da yine “kovmak” fiili

dikkate alınmamış, dolayısıyla hece sayısı da azalmıştır. Halbuki aynı ya da yakın

hece sayısında çevirmek mümkündür. Buradaki bir yanılgı da ortak sözlerin

kullanımına dikkat edilmemesidir. “tür-” fiili Türkçede “dürmek” şeklinde aynen

bulunmaktadır. “türlü türlü” sözü de ortaktır.

“Aa Manas ayttı deyt: Manas ona dedi ki: Manas ona dedi ki:

Tipti seni korukpaymın Senden artık korkum yoktur, Senden hiç korkmam

sayışkanın sayışkan vuruşalım, vuruşalım, dövüşülecekse dövüşelim

atışkanın atışkan, tüfek atışalım, atışalım, atışılacaksa atışalım,

uruşkanın uruşkan, güreşelim, güreşelim,”399 vuruşulacaksa vuruşalım,

Yukarıdaki bölümde sözlerin anlamı doğru gibi görülmekle birlikte ifade

bakımından hatalı ve anlamsız olmuştur. “vuruşalım vuruşalım, atışalım atışalım,

güreşelim güreşelim” sözleri verilmek istenen anlamı ifade etmemektedirler. İkinci

mısrada “tipti” sözü ise “hiç” anlamındadır.

“Tars dedire bir koydu Pat, diye tüfeği boşalttı Pat diye bir attı

Kökçönün atı Küröŋçü Kökçönün atı Körönçü Kökçö’nün atı Küröŋçü

Bu Kökçönü kötörüp Kökçö’yü havaya kaldırdı. Bu Kökçö’yü kaldırıp

kök tütün bolup kubuldu Kökçö mavi duman oldu mavi dumana döndü.

Mınday Kökçö cürgön cok Kökçö gözlerden gaip oldu.”400 Kökçö yavaş yürümedi.

398 age., sat. 387-391, s. 28. 399 age., sat. 182-186, s. 62. 400 age., sat. 236-240, s. 63.

Page 252: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

243

Burada son mısra tamamen hatalı çevrilmiştir. Onun dışında mavi dumana

dönen Kökçö değil, onun atıdır. Oysa çeviride Kökçö’nün mavi duman olduğu

belirtiliyor.

“Kügüm kire, kün bata, Akşam olup gün batınca Akşam olup gün batınca,

Kaş kararıp, el cata, sular kararıp herkes yatınca karanlık çöküp halk yatınca,

kızıl çoktuu Oyrottun kor gibi yanan Oyrot’un cesetlerinin kızıl püsküllü Oyrat’ın

ölüktön at çurkatıp çıktı. atı ile üstlerinden geçti.”401 ölüleri arasından at koşturup çıktı.

Lehçelerde zaman belirteçleri her zaman aynı olmayabilir. O nedenle dili çok

iyi bilmek gerekir. Burada da bu konunun yeterince bilinmediğini görüyoruz.

Kırgızcada önce gün batar, sonra küügüm girer yani karanlık çöker (alaca karanlık),

sonra kaş kararır, yani kimse görünmez olur, sonra da halk yatar. Sırası bu şekildedir.

İkinci mısrada “sular kararıp” ifadesi hatalı olmuştur. Üçüncü mısrada “kızıl çoktuu”

sözleri yanlış aktarılmıştır. Ayrıca son mısraya ait olan “ölüler” sözü buraya

eklenerek mısranın çok uzamasına yol açılmıştır.

“Ayġır caak, kara til, Aygır yanaklı kara dilli, Aygır yanaklı, kara dilli,

aykırġanı colborstoy kaplan gibi böğüren, haykırışı kaplan gibi,

Acıbay de, kanteyn? Acıbay, söyle ne yapayım?”402 Acıbay söyle, ne yapayım?

Bu kısımda ikinci mısrada hem ortak olan “haykırmak” sözü kullanılmamış,

hem de kaplan için “böğürmek” sözü kullanılarak anlam ve mantık hatası yapılmıştır.

“Botodoy közün caynatkan, Deve yavrusu gibi gözleri çakarak, Potuk gibi gözünü parıldatan,

şakarday için kaynatkan, içerisi cayır cayır yanarak, öfkeden içi kuduran,

Cakıp uulu caş Manas, Cakıp’ın oğlu genç Manas, Cakıp’ın oğlu genç Manas,

caŋġıs oŋğon er Manas genç kahraman er Manas”403 yalnız doğan er Manas

Bu bölümde çevirmen deve yavrusunun Türkçedeki adını bilmediği için sözü

“deve yavrusu” diye aktarmış ve hem hece sayısından çok uzaklaşmış, hem de mısra

şiirselliğini kaybetmiştir. İkinci mısradaki “şakarday kayna-” bir deyimdir ve

401 age., sat. 441-444, s. 29. 402 age., sat. 294-296, s.64. 403 age., sat. 150-153, s. 20.

Page 253: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

244

“sinirlenmek” anlamındadır. Çeviride ise “cayır cayır yanmak” anlamında

verilmiştir. Son mısradaki “yalnız, tek doğan, kardeşi olmayan” anlamındaki “caŋğıs

oŋğon” sözleri de “genç kahraman” şeklinde yanlış aktarılmıştır.

2- Şiir çevirisinde anlam alanında yapılan yanlışlıkların büyük bir kısmı da

gramer kuralları ile ilgilidir. Kırgız Türkçesinin gramer kurallarının yeterince

bilinmemesi anlam ve dolayısıyla da şekil hatalarına yol açmaktadır.

“Suġalaġın koyboġon, hep aç gözlü, oburluğu bırakmayan

surap-içip toyboġon yiyecek isteyip doymayan yiyip içip doymayan

Kırgıstı buzup cegendey! Kırgız’ı yercesine yok etse! Kırgızı talan edip yiyecek gibi,

Emi belge sadak buudurdu. Beline bir okluk bağlattı, şimdi beline sadak bağlattı.

Cakıp-kan Çıyrıçıday katından Cakıp Han, karısı Çıyrıçı’dan Cakıp Han Çıyırdı gibi kadına

em erkek bala tuudurdu. şimdi bir oğlan doğurttu.” 404 şimdi bir oğlan doğurttu.

Burada ilk mısra tamamen yanlış aktarılmıştır. İkinci mısrada “surap içip”

sözünün anlamı “yiyip içip” olması gerekirken, “yiyecek isteyip” şeklinde yanlış

çevrilmiştir. Üçüncü mısrada hem anlam, hem de gramer hatası yapılmıştır. “Kırgıstı

buzup” sözleri “Kırgızı talan edip” anlamındadır. Fiilin kipi de yanlış verilerek diğer

kısımlardan kopuk bir mısra ortaya çıkmasına sebep olunmuştur. “yok etse” dilek-

şart kipinde bir fiildir. Oysa asıl mısrada fiil dilek-şart kipinde değildir. “Çıyrıçıday”

sözündeki +day eki dikkate alınmamış; ilk mısra da gereksiz yere çok kısaltılmıştır.

Burada bir başka gramer hatası da beşinci mısrada görülmektedir. “doğurtmak” fiili

Türkçe çevirisinde yönelme hal eki alması gerekirken, Kırgızcanın etkisinde

kalınarak ayrılma hal eki kullanılmıştır. “kadından” değil, “kadına” olmalıdır.

Ayrıca bu kısımda anlam hatasına yol açmadan kafiye de korunabileceği halde, bu

hususa yeterinde özen gösterilmemiştir.

“Adam ata, Oobo ene, Adem atanın, Havva ananın Adem baba, Havva ana,

tuuġan cerin bilçi edeŋ. doğduğu yeri bildir ona. doğduğu yeri bilirdin.

Oŋ caġına Oysul-ata Sağ yanına Oysul-ata’yı Sağ yanında Oysul-Ata

buka etken! Bakay! boğa et, Bakay, boğa eden, Bakay!

Sol caġına Koco Kıdır sol başını Hızır Sol yanında Peygamber Hızır

404 age., sat. 36-41, s. 17.

Page 254: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

245

duka etken! Bakay! kollasın, Bakay, dua eden, Bakay!

Baabedin başında, Bakay! Bahaeddin başında olsun, Bakay, Bahaeddin başında, Bakay!

Koco Kıdır kaşında, Bakay! Hızır yanında olsun, Bakay, Peygamber Hızır yanında, Bakay

Oşu Manas balamdın, Bakay! Şu Manas oğlum, Bakay, Şu Manas oğlum, Bakay!

Arbayıp adam bolġondo, Bakay! sivrilip adam olunca, Bakay,”405 Büyüyüp adam olunca, Bakay!

Bu kısımda da gramer hatası yapılarak ikinci mısradaki “bilçi edeŋ” fiili

yanlış aktarılmış, dolayısıyla anlamı büyük oranda değiştirmiştir. Dördüncü mısrada

Hızır’ın sıfatı kullanılmayarak hece sayısının azalmasına yol açılmıştır. Burada

“peygamber” sözü Türkçedeki anlamındadır. Ancak söz çeviriye hiç alınmamıştır.

“Bahaeddin” Buhara şehrinin koruyucusudur. Okuyucunun anlayabilmesi için bu da

dipnotta açıklanmalıdır. Son mısradaki “sivrilmek” sözü de doğru bir seçim olmamış;

verilmek istenen anlam tam olarak yansıtılamamıştır. “arbay-” fiili burada

“büyümek” anlamındadır.

“altı atanın uulu Kapır bar eken, altı babanın oğulları kafir imiş, altı ata oğlu kafir varmış,

üç atanın uulu Busurman bar eken. üç babanın oğulları müslüman imiş üç ata oğlu müslüman varmış.

Tört arıştuu Oytottun- Dört taraftan Oyrot’un, Dört devletli Oyrat’ın,

kıl cakaluu Oyrotton- ince yakalı Oyrot’un,”406 kıl yakalı Oyrat’tan,

Burada “ata” sözü “göbek, soy” anlamında kullanılmıştır. Bu anlamda sözü

aynen almak daha uygundur. “bar eken” sözleri de yanlış olarak “imiş” şeklinde

aktarılmıştır. “tört arıştuu, kıl cakaluu” sözleri de çeşitli Oyrat soylarının adlarıdır ve

burada sıfat görevindedir. “dört taraftan” ifadesi hem sıfat değildir, hem de yanlış

anlamdır.

“Kabılan tuuġan Alambet Kaplan doğan Almambet Kaplan doğan Almambet

Isık-köldün başınan Isık-köl’ün başında Isık-Köl’ün başından

aylanıp salıp baradı. atı ile koşmağa başladı.”407 dolanıp gidiyordu.

Bu kısmın ikinci mısrasında ayrılma hali eki (çığış cöndömö müçösü)

kullanılmış olmasına rağmen çeviride bulunma hali eki (catış cöndömö müçösü)

405 age., sat. 126-133, s. 19. 406 age., sat. 3-6, s. 21. 407 age., sat. 77-79, s. 22.

Page 255: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

246

kullanılmış, dolayısıyla buna bağlı olan üçüncü mısranın anlamı da tamamen hatalı

olmuştur. Mısrada “at”, “koşmak” gibi sözler yer almamaktadır.

“Çılbırınan karmaġan, yuları sımsıkı tutan Yularından tutan,

Kökçö kalkıp tura kaldı deyt- Kökçö atı durdurmuştu: Kökçö çekip kalktı, diyor,

Ak-kulanın oosı Ak-kula’nın Ak-Kula’nın ağzı

carılıp ketti deyt, ağzı yarıldı, yarılıp gitti, diyor,

eŋkeyip Manas kördü deyt- Manas eğilip gördü, Manas eğilip gördü, diyor,

kınındaġı kılıçın kınından kılıcını kınındaki kılıcını

suurup aldı deyt, çekip, çekip çıkardı, diyor,

çılbır karmap turġan Kökçönü yuları tutan Kökçö’yü yuları tutan Kökçö’ye

kılıç-minen çaptı deyt- kılıcı ile çarptı. kılıç ile vurdu, diyor,

Kökçö attan tüşö kaştı deyt! Kökçö attan inip kaçtı, Kökçö attan inip kaçtı, diyor!

Kökçö mingen Küröŋçü Fakat Kökçö’nün bindiği Kürönçü Kökçö’nün bindiği Kürönçü’nün

belinen üze çaap saldı deyt! belinin ortasından yarıldı:”408 beline bir vurdu, diyor!

Burada ikinci mısra yanlış aktarılmıştır. Üçüncü mısrada “gitti” ve “diyor”

sözleri alınmayarak eksik çeviri yapılmış, dolayısıyla hece sayısı kısalmıştır.

Kırgızcanın yardımcı fiilleri Türkçeye genelde aktarılmazlar. Ancak bazıları tam

olarak yardımcı fiil görevinde değildir veya Türkçede de aynı şekilde

kullanılmaktadır. O nedenle bu ayrımın iyi yapılması, yani yardımcı fiilin ne zaman

çevrilip ne zaman çevrilmeyeceğinin iyi bilinmesi gerekir. Burada “yarılıp gitti,

çekip çıkardı” gibi ifadelerde yardımcı fiil alınırken, “çaap saldı” sözündeki sal-

yardımcı fiili çevrilmemelidir. Dokuzuncu mısradaki “fakat” sözü gereksiz yere

eklenerek mısra uzatılmıştır. Son mısra ise yanlış aktarılmıştır. Yedinci mısrada

“çaptı” sözü benzerlik sonucu yanlış olarak “çarptı” şeklinde aktarılmıştır. Burada

ayrıca hal eklerinin kullanımı bakımından da kaynak lehçenin etkisinde kalındığını

görüyoruz. Sekizinci mısrada “Kökçönü” sözü belirtme hal eki almıştır. Ancak

sekizinci mısraya anlamca bağlı olan dokuzuncu mısranın anlamına bakıldığında,

sözün Türkçede alacağı ek yönelme hal eki olur. Çeviride ise Kırgızcada olduğu gibi

belirtme hal eki kullanılmıştır.

3- Şiir çevirilerinde Kırgızca ile Türkçe arasındaki bazı sözlerde karşılaşılan

yanıltıcı benzerlik sonucu da anlam hataları yapıldığı görülmüştür.

408 age., sat. 334-343, s. 65.

Page 256: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

247

“endi ottun başında, ocağın başına indi, şimdi ateşin başında,

bul oçoktun kaşında saç ayağın yanına geldi, bu ocağın karşısında

Cakıp-bay oltra kalġan eken. Cakıp-bay oraya oturdu.”409 Cakıp-Bay oturup kalmıştı.

Burada yanıltıcı benzerlik sonucu anlam hatası yapılmıştır. “endi” sözü “indi”

değil, “şimdi” anlamındadır. “oçok” sözü de yanlış olarak “sacayağı” diye

çevrilmiştir. Türkçede köy evlerinde bulunan, genelde mutfağın duvarına yapılan ve

yemek pişirme vs. işlerde kullanılan kısımlara da “ocak” denilmektedir. Dolayısıyla

ortak bir kelimedir.

“Töröm Manas bu tündö Efendim Manas bu gece Efendim Manas bu gece

ot cakalay çiş körüp, ateşde şişler görmüş, ateş yanında şiş görüp,

oġo’lo cakşı tüş körüp, oğluna layık rüyalar görmüş, bayağı güzel düş görüp,

Etin tarta tursun! deyt. et hazırlatsınlar dedi, eti hazırlayadursun, dedi,

Kımısın bere tursun! deyt. kımız da bol olsun dedi,”410 kımızını veredursun, dedi.

Burada da yine anlam hataları görüyoruz. Üçüncü mısrada yanıltıcı benzerlik

sonucu “oġo’lo” sözü “oğluna” şeklinde anlaşılmıştır. Oysa söz “bayağı, epey”

anlamındadır. Son iki mısrada -e dur- kalıbı Türkçeyle aynı anlamdadır. “dur-”

yardımcı fiili “sen bunu yapmaya devam et, bu arada bunu yap” anlamını

vermektedir. O nedenle çeviride aynı şekilde kullanılabilir. Son mısrada “bere

tursun” sözleri yanlış aktarılmıştır.

4- Burada orijinal metindeki yanlışlıkların da anlam hatalarına yol açtığını

gördük. Bu durum özellikle Manas Destanında olduğu gibi Kırgızcanın Kırgız

olmayan biri tarafından yazıldığı durumlarda görülmektedir. Ayrıca baskı hataları da

bu tür durumlara neden olabilmektedir. Bu konuda da yine çevirmenin Kırgızcayı

şekil ve anlam olarak iyi derecede bilmesi önem kazanmaktadır.

“Aŋdaġanım arkal, kulca, kiyk tir, Avladığım argal, dağ koçu, geyiktir,

Ak-padişa Ala-toodan biyk tir. Ak-padışa Ala-dağ’dan büyüktür.”411

409 age., sat. 1192-1194, s. 43. 410 age., sat. 1200-1204, s. 44. 411 age., sat. 113-114, s. 61.

Page 257: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

248

Avladığım dağ koyunu, dağ koçudur,

Ak Padişah Aladağ’dan büyüktür.

Buradaki -tir ekleri Türkçedeki -dır eki ile aynıdır. Ek bugün Kırgız

Türkçesinde kullanılmamaktadır. “biyik” sözü Kırgızcada “yüksek” anlamında iken

Türkçe çevirisinde “büyük” sözü daha uygundur. O nedenle tercih edilmiştir. Ayrıca

Radloff Manas destanı’nı derlerken bazı sözleri farklı anlamıştır. Burada da “arkal”

sözünün aslı “arkar” olmalıdır. Orijinal hataları çeviri hatalarına da yol

açabildiğinden çeviride bu hususta da dikkatli olmak gerekir.

“ataŋnın körü, it Kökö! Uğursuz, it Kökçö! Allah’ın belası, it Kökö!

Sakalıŋ tolġan bit, Kökçö! Sakalı bitle dolu Kökçö! Sakalın dolu bit, Kökçö!

Kabırġa caap bit uksun! Arkandaki bitler duysun! Sırtındaki bit duysun!

Kaŋkıldap bir ürgöp it uksun! Havlayan köpekler duysun!”412 Çemkirip üren it duysun!

Burada da konuşma diline ait bazı ifadeler kullanılmıştır. Ancak çeviriye

bunların aksetmediğini görüyoruz. Mesela “ataŋnın körü” bir küfür sözü olmasına

rağmen “uğursuz” şeklinde çevrilmiştir. Çeviri yine bir küfür olmalıdır. Son

mısradaki “kaŋkılda-” fiili de “çemkirmek” sözüne karşılık gelmektedir. “ürmek”

fiili ise her iki lehçede de ortaktır ve kullanılması gerekir. Sözün oijinali “ürgöp”

değil, “ürgön” olmalıdır.

“Kökçö kötünön çakırat: Kökçö ardından bağırdı:

Eri caŋġıs sen edeŋ, Manas Sen tek er idin Manas,

atamnın caŋġıs men edem, Manas ben de babamın tek oğlu idim, Manas!

sen caŋġıs-ta men caŋġıs-ta Manas Ben tekim, sen teksin, Manas,

ököbüsten caŋġıs, Manas ikimizden biri ölür, Manas,

karool körgön bu kösüm, Manas iyi nişan alır gözüm, Manas,

kaçıp kesseŋ ne boldu, Manas? kaçıp gitsen olmaz mıydı, Manas?

Maşa tartkan bul kolum Tetiği elimle çektim, Manas,

baylanıp kalsaŋ ne boldu, Manas. niçin bağlanıp kaldın sanki, Manas?”413

412 age., sat. 958-961, s. 39. 413 age., sat. 261-269, s. 64.

Page 258: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

249

Kökçö ardından çağırır:

Tek eri sen idin, Manas

babamın yalnız ben idim, Manas

hem ben yalnız, hem sen, Manas

ikimiz de yalnızız Manas

bekçilik yapan bu gözüm, Manas

kaçıp gitsen ne olur, Manas

Tetik çeken bu elim

tutulup kalsa ne olur, Manas.

Burada da örijinal metinde hatalar vardır. Bu hatalar da çeviri hatalarına yol

açmıştır. Mesela beşinci mısrada “ököbüsten” sözündeki “ten” eki ayrılma hali eki

gibi görülmektedir. Nitekim çeviride de söz “ikimizden” şeklinde hatalı olarak

aktarılmıştır. Oysa ek aslında “teŋ” şeklindedir ve “de” bağlacı görevindedir. Yedinci

mısradaki “kesseŋ” sözü de aslında “ketseŋ” şeklindedir. Üçüncü mısrada hece sayısı

fazladan sözlerle çok uzatılmıştır. Mısranın anlamı doğrudur ancak bu bir düz yazı

değil, şiirdir. Şiirde ise söylenmek istenen uzun uzun açıklanmayıp, az ve öz söz

kullanılmaya çalışılmalıdır. Beşinci mısrada mühim bir anlam hatası yapılmıştır.

Mısrada ölmekten bahsedilmemektedir. Altıncı ve son mısra da hatalı çevrilmiştir.

Son mısrada tutulup kalan Manas değil, Kökçö’nün elleridir.

5- Çevirinin eksik yapılması, bazı söz ya da cümlelerin ihmal edilmesi de

anlam hatasına ya da anlamın eksik aktarılmasına yol açmaktadır.

“Kökçö cakındaşıp kelgende, Kökçö bunlara yaklaşınca Kökçö gelip yaklaşınca,

arkı-terki turuşup, karşılıklı durdular, karşı karşıya durup,

karsıldaşıp-tebişip, karşılıklı tepiştiler, patır patır tepinip,

bürönün tars-kardı ayrılıp kett’ile, birbirinden ayrılınca birinin cart diye karnı ayrılıp gitti,

Kan Kökçö bir uşunu soyd’ele. Han Kökçö bunları kestirdi.”414 Han Kökçö bunu kesti.

Bu kısımda hem anlam hataları yapılmış, hem de taklidî sözlerin hiç biri

alınmayarak önemli bir çeviri hatası yapılmıştır. Oysa Kırgızca ile Türkçe arasında

pek çok ortak taklidî söz vardır. Bu sözlerin kullanılması, anlam dışında üslûp ve

biçim eş değerliği de sağlayacaktır. O nedenle taklidî sözlerin kullanıldığı yerlerde

414 age., sat. 691-695, s. 34.

Page 259: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

250

varsa karşılığı, yoksa da açıklayıcı sözler kullanılmalıdır. Yukarıda üçüncü ve

dördüncü mısralardaki taklidî sözlerin hiç biri alınmamıştır. Dördüncü mısra ise

tamamen hatalı aktarılmıştır.

6- Çeviride yöntemden kaynaklanan anlam hataları da yapılabilmektedir.

Bazen sözler sözlük anlamlarında olmayıp mecaz anlamda kullanılmış olabilir. Ya da

tersine konuşma dili, argo sözler ve geleneklerle ilgili sözlerde olduğu gibi kelime

çevirisinin yapılmaması gereken durumlar bulunabilir. Çevirmen hangi durumda

hangi çeviri yöntemini kullanacağını iyi bilmelidir. Aksi taktirde önemli anlam

hatalarına yol açabilir.

“A düünö-minen bu düünö, o dünya için burada Öbür dünya ile bu dünyada,

cakşılık cayın bilelik! iyiyi öğrenelim. iyilik yolunu bilelim!

Kurkuldabat kualdat Kul hüvallahu Ehad Kulhuvellahu Ehad

Kuran tilin bilelik! Kur’an dilini bilelim. Kuran dilini bilelim!

Meke minen beyiştin Mekke ile behiştin Mekke ile cennetin

ortosunan tileylik! ortasını alalım!”415 içinden yer almayı dileyelim!

Çevirilerde genelde mecaz ya da üstü kapalı olarak anlatılan hususlar doğru

aktarılamamakta, mısralar kelime kelime çevrilmektedir. Burada da son mısrada

kelime çevirisi yapılmış, söylenmek istenen anlaşılamamıştır. İlk mısra da “o dünya

ile bu dünyada” anlamında iken, “o dünya için burada” şeklinde tamamen farklı bir

anlamda çevrilmiştir.

1. 2. 2. 2. Şiir Çevirilerinde Kafiyeyle İlgili Yapılan Yanlışlıklar

1- Şiir çevirisinde anlamdan sonra en önemli husus şekildir. Bunun için de

kafiye ve hece sayısı mümkün olduğunca tutturulmaya çalışılmalıdır. Ancak bunun

Kırgızcadan Türkçeye yapılan çevirilerde çok da kolay olmadığından daha önce

bahsetmiştik. Yine de bütün zorluklarına rağmen çevirmen bu konuda azamî gayret

sarf etmelidir. Bu konuda yapılan yanlışlıkların genelde yanlış çeviri ve kafiyeye

gereken önemin verilmemesinden kaynaklandığı görülmüştür.

415 age., sat. 215-220, s. 25.

Page 260: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

251

“Taŋ aġarıp atkanda, Tan yeri ağarıp, Tan yeri ağarırken

kün kögörüp çıkkanda, gün görünüp doğarken, gün görünüp çıkarken

kabılan tuuġan Almambet kaplan doğan Almambet, kaplan doğan Almambet

Kıl-cirendi mindi deyt, atı Kıl-ciren’e binerek Kıl-Ciren’e bindi, diyor,

kıl kübösün kiydi deyt, kıl zırhını giyerek, kıl zırhını giydi, diyor,

üydü köstöp cürdü deyt. baba evine doğruldu. eve doğru yürüdü, diyor,

Kıtaydın kolu, kırk san kol, Çinlinin kırk kol ordusu Çin ordusu kırk tümen,

Orustun kolu on san kol Rusların on kol ordusu Rus ordusu on tümen

ötüp ketti Almambet, arasından geçip gitti Almambet,”416 geçip gitti Almambet.

Görüldüğü gibi “tan yeri ağarıp” yerine “tan yeri ağarırken” şeklinde

kafiyeye uyulabilmektedir. Destanlara has olan “diyor” sözleri de kafiyeyi

sağlamaktadır. O nedenle de kullanılmaları gerekir.

“Kır caġında Kıtay kolu Bir tepede Çinlinin Dağlık yerde Çin ordusu

kırk san kol bolup catır, kırk kol ordusu durmuştu, kırk tümen olup duruyormuş

oy caġında orus kolu aşağısına yayılmıştı düzlük yerde Rus ordusu

on san kol bolup catır. Rus’un on kol ordusu.”417 on tümen olup duruyormuş.

Burada da yine kafiyeyi sağlamak mümkünken çeviride bu hususa gereken

önem verilmemiştir.

“salamdı siske buyurġan, selam size buyrulmuş, selam size nasip olmuş,

tataydı biske buyurġan! çekinmek bize buyrulmuş. tatay bize nasip olmuş!

Atıŋdın başın buratır, atının başını çevir, Atının başını buradur,

kak aldıma turatır! dur artık benim önümde!”418 tam önümde duradur!

Bu kısımda da kafiye verilebilecekken dikkate alınmadığı görülmektedir.

İkinci mısradaki “tatay” Moğolca bir söz olup “aman” gibi bir ürkme sözüdür. Aynen

alınıp dipnotta açıklanması daha uygundur. Son iki mısradaki -tır ekleri de

Türkçedeki dur- yardımcı fiili ile aynıdır.

“Atınnın başın burdu deyt, Atının başını çevirdi, Atının başını burdu, diyor,

Almambet oşu cerde turdu deyt. durdu orada Almambet. Almambet o yerde durdu, diyor,

416 age., sat. 266-274, s. 26. 417 age., sat. 346-349, s. 27. 418 age., sat. 581-584, s. 32.

Page 261: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

252

Ak-erkeç üydö kirip keldi Ak-erkeç eve girdi: Ak-Erkeç eve girip geldi

Er Kökçö, töröm, ay! Ey Er Kökçöm, ey efendim, Ey Er Kökçö, efendim!

Erdigiŋ bardır, esiŋ cok, erkekliğin var ama aklın yok erliğin var, aklın yok,

eşteŋke-minen işiŋ cok! bir hiç ile uğraşıyorsun.”419 hiçbir şeyle ilgin yok!

Bu kısımda da yine kafiye konusuna özen gösterilmediği görülmektedir.

“diyor” sözleri kullanılmamış, son mısra ise tamamen yanlış aktarılmıştır.

“Ak asaba kızıl tuu, Ak direkli kızıl tuğun Ak sancak, kızıl tuğ,

ak celegin aştaġan, üzerinden ak bayrak yükseldi, ucuna ak bayrak takılmış,

kırk çoronu baştaġan, kırk yiğidi götürüp kırk yiğidi yöneten,

Acıbay çoronu aykırġan, Acıbay yiğide emrettin, Acıbay yiğide haykıran,

Almambetin şakırġan- Almambet’e seslendin, Almambet’i çağıran,

kılıçı bar bilekte kılıcı var elinde, kılıcı var elinde

Manastıŋ batırlıġı cüröktö Manas, erliği var yüreğinde. Manas’ın bahadırlığı yürekte

cütküngöndö cürögü yürekleri kuvvetlendi, çarptığında yüreği

kırk çoro şımanġanda bilegi! kırk yiğit kolları sıvadı,”420 kırk yiğit sıvadığında bileği!

Burada da yine yapılan anlam hataları kafiyenin de bozulmasına yol açmıştır.

“Bu düünödön ötköndö, Bu dünyadan göçüp de Bu dünyadan gidince,

A düünögö cetkende, Öbür dünyaya gitmek için.”421 Öbür dünyaya göçünce,

Burada anlam hatasına yol açmadan kafiye korunabilecekken, hem çeviri

hatalı olmuş, hem de kafiye bozulmuştur. İlk mısradaki “ötköndö” sözü “gidince”,

ikinci mısradaki “cetkende” sözü ise “göçünce” şeklinde çevrilmelidir.

“Taŋ aġarıp atkanda, Tan yeri ağarıp, Tan yeri ağarırken

kün kögörüp çıkkanda, gün görünüp doğarken, gün görünüp çıkarken

kabılan tuuġan Almambet kaplan doğan Almambet, kaplan doğan Almambet

Kıl-cirendi mindi deyt, atı Kıl-ciren’e binerek Kıl-Ciren’e bindi, diyor,

kıl kübösün kiydi deyt, kıl zırhını giyerek, kıl zırhını giydi, diyor,

üydü köstöp cürdü deyt. baba evine doğruldu. eve doğru yürüdü, diyor,

Kıtaydın kolu, kırk san kol, Çinlinin kırk kol ordusu Çin ordusu kırk tümen,

Orustun kolu on san kol Rusların on kol ordusu Rus ordusu on tümen

419 age., sat. 1057-1062, s. 41. 420 age., sat. 59-67, s. 60. 421 age., sat. 99-100, s. 23.

Page 262: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

253

ötüp ketti Almambet, arasından geçip gitti Almambet,”422 geçip gitti Almambet.

Bu kısımda da kafiye aslına daha uygun verilebilecekken, çeviride buna

dikkat edilmediği görülmektedir.

2- Kafiyenin verilememesinin sebeplerinden biri de sözlerin aynısı ya da

benzerinin değil, eş anlamlısının tercih edilmesi, ortak sözlerin kullanımına özen

gösterilmemesidir.

“Kır caġında Kıtay kolu Bir tepede Çinlinin Dağlık yerde Çin ordusu

kırk san kol bolup catır, kırk kol ordusu durmuştu, kırk tümen olup duruyormuş

oy caġında orus kolu aşağısına yayılmıştı düzlük yerde Rus ordusu

on san kol bolup catır. Rus’un on kol ordusu.”423 on tümen olup duruyormuş.

Yukarıdaki kısımda aslına sadık kalınarak rahatlıkla kafiye sağlanabileceği

halde gereksiz yere, mısralar farklı sözlerle çevrilerek kafiyenin de bozulmasına

sebep olunmuştur.

“salamdı siske buyurġan, selam size buyrulmuş, selam size nasip olmuş,

tataydı biske buyurġan! çekinmek bize buyrulmuş. tatay bize nasip olmuş!

Atıŋdın başın buratır, atının başını çevir, Atının başını buradur,

kak aldıma turatır! dur artık benim önümde!”424 tam önümde duradur!

Burada geçen “tatay” Moğolca bir söz olup “aman” gibi bir ürkme sözüdür.

Sözün aynen alınıp dipnotta açıklanması dil ve kültür tanıtımı açısından daha uygun

olacaktır. Son iki mısradaki -tır ekleri Türkçedeki “dur-” yardımcı fiili ile aynıdır. O

nedenle aynı şekilde çevrilebilir ve böylece kafiyeye de uyulmuş olur.

“Ak asaba kızıl tuu, Ak direkli kızıl tuğun Ak sancak, kızıl tuğ,

ak celegin aştaġan, üzerinden ak bayrak yükseldi, ucuna ak bayrak takılmış,

kırk çoronu baştaġan, kırk yiğidi götürüp kırk yiğidi yöneten,

Acıbay çoronu aykırġan, Acıbay yiğide emrettin, Acıbay yiğide haykıran,

Almambetin şakırġan- Almambet’e seslendin, Almambet’i çağıran,

422 age., sat. 266-274, s. 26. 423 age., sat. 346-349, s. 27. 424 age., sat. 581-584, s. 32.

Page 263: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

254

kılıçı bar bilekte kılıcı var elinde, kılıcı var elinde

Manastıŋ batırlıġı cüröktö Manas, erliği var yüreğinde. Manas’ın bahadırlığı yürekte

cütküngöndö cürögü yürekleri kuvvetlendi, çarptığında yüreği

kırk çoro şımanġanda bilegi! kırk yiğit kolları sıvadı,”425 kırk yiğit sıvadığında bileği!

Burada da başta kafiye olmak üzere çeviri ile ilgili pek çok kuralın ihmal

edildiğini görüyoruz. Üçüncü mısrada “yönetmek” anlamındaki “başta-” fiili

“götürmek” olarak hatalı çevrilmiştir. İkinci mısrada “uç” yerine “üzeri” sözü tercih

edilerek yanlış söz seçimi sonucu hece sayısı uzatılmıştır. Dördüncü mısrada

“haykırmak” sözü her iki lehçede de ortak olmasına rağmen hatalı olarak

“emretmek” sözü kullanılmıştır. Yine bunun gibi “bahadır” sözü de ortak olmasına

rağmen çeviride kullanılmamıştır. Sekizinci mısra ise yanlış aktarılmıştır. Bu tür

çeviri hataları dolayısıyla da kafiye verilememiştir.

“Eköö keldi canaşa İkisi karşılaşmıştı İkisi yan yana geldi

Almalı-too alaşa Almalı-dağ’ın yanında Elmalı Dağ güzeldi

cakasına karmaştı. yakalarından tutarak yakasına yapıştı.

Ördö süröp ketti, deydi, yukarı doğru çekiştiler, Yukarı sürüyüp gitti, dedi,

ıldıy süröp ketti, deydi, aşağı doğru çekiştiler.”426 Aşağı sürüyüp gitti, dedi.

Bu kısımda da yine kafiye verilememiştir. İlk mısra aynı sözlerle

çevrilebilecekken değiştirilmiştir. İkinci mısrada “güzel” anlamındaki “alaşa” sözü

yanlış aktarılmıştır. Son iki mısradaki Kırgız destanlarının önemli bir özelliği olan

“dedi” sözleri ise çeviride kullanılmamıştır.

“Tüşümdü buzuk corusaŋ, Rüyamı yanlış yorarsan Düşümü yanlış yorarsan,

uuluŋ ketet Urumġa, oğlunu Rum’a kovarım, oğlun gider Rum’a,

kısıŋ ketet Kırımġa, kızını Kırım’a yollarım, kızın gider Kırım’a

başıŋdı koydoy kesemin, koyun gibi başını keserim, başını koyun gibi keserim,

kanıŋdı suuday tögömün! kanını akıtırım su gibi! kanını su gibi dökerim!

İçken eti-minen cegen eti, yediği etle içtiği Yediği eti,

içken kımısın kuzup ciberdi, kımızı tükürüp çıkardı, içtiği kımızı kusuverdi,

korkup kaldi bu curtu. halk korkudan dondu kaldı.”427 bundan korktu halkı.

425 age., sat. 59-67, s. 60. 426 age., sat. 205-209, s. 63. 427 age., sat. 1283-1290, s. 45.

Page 264: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

255

Bu kısımda kafiyenin verilememesinin yanı sıra pek çok çeviri hatası da

yapılmıştır. İlk mısrada ortak olan “düş” yerine “rüya” sözünü kullanmaya gerek

yoktur. Yine aynı şekilde “gider” yerine “yollarım, kovarım”, “dökerim” yerine

“akıtırım” ve “kusmak” yerine “tükürmek” sözlerini kullanmaya gerek yoktur. Bu

sözlerin hepsi her iki lehçede de ortaktır. Mısrada gerekli olmadığı halde sözlerin

yerlerini değiştirmek hem şiirselliğin, hem de kafiyenin bozulmasına yol açmıştır.

3- Kafiyeyi bozan bir diğer neden de sözlerin mısradaki yerlerinin

değiştirilmesidir. Eğer mısra aynı söz dizimi ile aktarılabiliyorsa söz sırası

değiştirilmemelidir.

“Atınnın başın burdu deyt, Atının başını çevirdi, Atının başını burdu, diyor,

Almambet oşu cerde turdu deyt. durdu orada Almambet. Almambet o yerde durdu, diyor,

Ak-erkeç üydö kirip keldi Ak-erkeç eve girdi: Ak-Erkeç eve girip geldi

Er Kökçö, töröm, ay! Ey Er Kökçöm, ey efendim, Ey Er Kökçö, efendim!

Erdigiŋ bardır, esiŋ cok, erkekliğin var ama aklın yok erliğin var, aklın yok,

eşteŋke-minen işiŋ cok! bir hiç ile uğraşıyorsun.”428 hiçbir şeyle ilgin yok!

Burada mısralarda gereksiz yere sözlerin sırası değiştirilerek kafiyenin de

bozulmasına neden olunmuştur. Oysa aslına sadık kalınarak kolaylıkla kafiye

verilebilir. Bunun dışında son mısra, anlam hatası yapılarak “hiç birşeyle ilgin yok”

yerine “bir hiç ile uğraşıyorsun” şeklinde çevrilmiştir. Ayrıca iki isimden oluşan özel

isimlerin burada da yanlış yazıldığını görüyoruz.

1. 2. 2. 3. Şiir Çevirilerinde Hece Sayısıyla İlgili Yapılan Yanlışlıklar

Şiir çevirisinde hece sayısının büyük önemi vardır. Çünkü şiirde ölçü vardır.

Kırgızcayla Türkçe arasında hece sayısının uygunlaştırılması çok da zor değildir.

Sadece kelime seçimlerinde biraz daha özenli davranmak büyük oranda istenen

sonucu verecektir. Hece sayısındaki sorun mısranın çok kısalması ya da çok uzaması

şeklinde görülmektedir. Kısalmasında genelde bazı sözlerin anlamlarının ve yardımcı

428 age., sat. 1057-1062, s. 41.

Page 265: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

256

fiillerin cümleye kattıkları yan anlamların ihmal edilmesi ya da bilinmemesi;

uzamasında ise gereksiz sözlerin kullanılması etkili olmaktadır. Hece sayısının

bozulmasında en büyük nedenin yanlış söz seçimi ve hatalı çeviri olduğu

görülmüştür.

“Kan Kökçönün üyünö Kökçö Han’ın evine varıp Han Kökçö’nün evinde

attan tüşö kaldı deyt, attan inip attan iniverdi, diyor,

şiptep kirip kaldı deyt. acele içeri girdi. şıp diye içeri girdi, diyor,

Murunġu coruġunda Bundan önceleri ata binip önceki gelişlerinde

Almambet üstünö kelgende Almambet her gelişinde Almambet eve girince

çorolor duu dep tura kalıçı, yiğitler haykırışarak ayakta dururdu yiğitler birden kalkardı,

törösü bu Kökçö efendileri Kökçö ise efendileri bu Kökçö

oŋdolup oltura beriçi. onu yanına alırdı.”429 toplanıp otururdu.

Yukarıdaki bölümün çevirisinde ilk bakışta anlaşılacağı gibi bazı mısralar çok

kısaltılmış, bazıları ise çok uzatılmıştır. Mesela ikinci mısrada “diyor” sözü

alınmayıp fiil çevirisinde de yardımcı fiilin anlamı dikkate alınmadığı için hece

sayısı çok kısalmıştır. Dördüncü mısrada gerek olmadığı halde “bundan” sözü

eklenerek hece sayısı uzatılmıştır. Altıncı mısrada da yine hece sayısının çok ihmal

edildiğini, yanlış söz seçimleri sonucu mısranın uzatıldığını görüyoruz. Burada hece

sayısı dışında bazı hususların da ihmal edildiği görülmektedir. Mesela üçüncü

mısradaki “şiptep” taklidî sözünün Türkçede karşılığı bulunmasına rağmen

kullanılmamıştır. Altıncı mısrada “duu dep” sözü yanlış aktarılmış, dolayısıyla hece

sayısı da çok uzamıştır. Son mısra ise tamamen yanlış aktarılmıştır.

“eşiginin eŋsesin kapının üst tarafını kapısının arkasını

kılış-minen bulġamın, kılıcımla keserim ben, kılıç ile kesmiştim,

taştan sokkon korġonun kumdan yapılmış burcu ben taştan örülmüş duvarını

takır kılıp alġamın, topraklara sererim ben, tamamıyla yıkmıştım,

kumdan kılġan korġonun kumdan yapılmış burcu ben, kumdan yapılmış duvarını

çup-çuŋkurçak kılġamın! uçuruma çeviririm!”430 dümdüz yapmıştım!

429 age., sat. 803-810, s. 36. 430 age., sat. 23-28, s. 59.

Page 266: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

257

Burada da gerek fazla sözler kullanılarak, gerek yanlış çeviri yapılarak,

gerekse ortak sözler kullanılmayarak hece sayısı bozulmuştur. Çevirideki “ben”

sözlerinin kullanılmasına hiç gerek yoktur. Bugün Kırgızcada kullanımdan düşmüş

olan “eŋse” sözü Türkçedeki “ense” sözü ile ortaktır. Kapı için “arkası” şeklinde

çevrilebilir. Oysa çeviride anlam çevirisi yapılarak “üst tarafını” sözleri kullanılmış,

dolayısıyla hece sayısı uzamıştır. Üçüncü mısradaki “taş” için hatalı olarak “kum”

sözü kullanılmıştır. Son mısra ise tamamen yanlış anlamda çevrilmiştir.

“Çüldüregen Şürşüttü Şu dili anlaşılmaz Şürşüt’ü Patırdayan Şürşüt’ü

batır Manas ürküttü! bahadır Manas Han ürküttü! bahadır Manas ürküttü!

Buluttun cayday buradı, Bulutlar gibi boşandı, bulutu cay gibi sürdürdü,

aptap oroy barısın güneşin aydınlattığı güneşin sardığı her şeyi

atır Manas suradı. herşeye Manas hükmetti.”431 hoş kokulu Manas yönetti.

Burada da yine hece sayısının uzatıldığını görüyoruz. “çüldüregen” taklidî bir

sözdür ve Türkçeye “patırdayan” şeklinde aktarılabilir. Çeviride ise “dili anlaşılmaz”

sözleri kullanılarak hece sayısının artmasına neden olunmuştur. İkinci mısrada “han”

sözüne gerek yoktur. Üçüncü ve dördüncü mısralar hece sayısı bakımından uygun

olmakla birlikte yanlış aktarılmıştır. Üçüncü mısradaki “kendisiyle yağmur

yağdırılan, havada bir takım değişiklikler yapılan taş” anlamındaki “cay” sözünün de

aynen alınıp dipnotta açıklanması daha uygundur.

“Kar castanıp mal taptım, karlı dağlarda yatıp mal buldum, Karda yatıp mal buldum,

Kanıkey cırġaldı körsün! dep, Kanıkey mesut yaşasın diye, Kanıkey mesut olsun diye,

Mus castanıp mal taptım, buzlu yamaçlara yatıp mal buldum, Buzda yatıp mal buldum,

bukaram cırġap cürsün! dep, fukaram mesut yaşasın diye, fukaram mesut yaşasın diye,

kıyaluu cerden cılkı aldım, kayalardan at sürüsü aldım, dereden tepeden yılkı aldım,

kırk çorom cırġap cürsün! dep- kırk yiğidim de mesut olsun diye. kırk yiğidim mesut yaşasın diye,

Alıp ciylıp kelgende, Alpler toplanıp gelince”432 düşman toplanıp gelince,

Burada “karda yatıp” yerine “karlı dağlarda yatıp”, “buzda yatıp” yerine

“buzlu yamaçlara yatıp” sözlerinin kullanılması gereksiz yere hece sayısını

uzatmıştır. Beşinci mısrada “yılkı” sözü aynen alınabilecekken “at sürüsü”

431 age., sat. 33-37, s. 59. 432 age., sat. 121-127, s. 61.

Page 267: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

258

kullanılmıştır. Son mısrada da benzerlik sonucu önemli bir anlam hatası yapılarak

“almak” fiili “alp” anlamında aktarılmıştır.

“At başınday Atlarının sayısınca Atlarının sayısınca

kurandı Bakay Kur’anın var, Bakay, Kuran’dan, Bakay

koy başınday koyunlarının sayısınca koyunlarının sayısınca

kitepti-Bakay! kitapların var, Bakay, kitaptan, Bakay

Kıyamat colun kıyamet yolunu Kıyamet yolunu

turuşup, Bakay! öğret ona, Bakay, öğret, Bakay!

cılkı içinde sürünün içinde yılkı içinde

bos bolçu, Bakay! ona kır-at ol, Bakay, kır at ol, Bakay!

Manas-minen kıyamattık kıyamete dek Manas’a Manas ile ahretlik

dos bolçu! Bakay! dost ol, Bakay!”433 dost ol, Bakay!

Burada da mısralardaki hece sayısı “var, ona” gibi gereksiz sözler

kullanılarak uzatılmıştır.

“Azınaġan ayġırın Azılı aygır kişnetmesinden, Azgın aygırını

aŋġa salıp alamın! canavar izleri bulayım! çukura salarım!

Şıŋkılaġan beeni Ağlayan kısrak kişnemesinden Kişneyen kısrağı

orusak saap kelemin! tay yokken süt sağayım,”434 taysız sağıp gelirim!

Bu kısımda, görüldüğü gibi hem hece sayısı çok artırılmış, hem de pek çok

anlam hatası yapılmıştır. İlk mısrada “kişnemek” sözü geçmemektedir. İkinci mısra

tamamen hatalı aktarılmıştır. İlk iki mısrada olduğu gibi üçüncü ve dördüncü

mısralar da birbirine bağlıdır. “sağıp geldiği” “kişneyen kısrak” iken “ağlayan kısrak

kişnemesinden süt sağıldığı” gibi ortaya mantıksız bir anlam çıkmaktadır. Ayrıca

kısrak için “ağlamak” sözü uygun değildir.

“Şemey-minen Kızıl-car ‘Şemey ile Kızıl-car’ın Şemey ile Kızıl-Car’ın

ortosunda Kır-keçüü ortasındaki Kır-keçüü geçidini ortasında Kır-Keçüü

oşondon keçip ağam!’ deyt. yüzerek geçeceğim’ dedi.”435 oradan geçip çıkacağım, diyor.

433 age., sat. 139-143, s. 20. 434 age., sat. 97-100, s. 61. 435 age., sat. 98-100, s. 19.

Page 268: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

259

Yukarıdaki mısralarda fazladan sözler kullanılarak hece sayısı ihmal

edilmiştir. İkinci mısrada “geçidini” sözüne gerek yoktur. Ayrıca özel adların yazımı

da Kırgız imlâsına uymamaktadır. Tire ile birleşen isimlerin her ikisi de büyük harfle

başlamalıdır.

“Soŋdo Kökçö calınat: Sonunda yalvararak Kökçö dediki: O zaman Kökçö yalvardı:

Koyo bergin cakamdı Koyuver artık yakamı Koyuver artık yakamı

ördö süröp bardıŋ sen yukarı doğru ezdin beni yukarı sürüyüp gittin, sen

ıldıy süröp bardıŋ sen aşağı doğru sürükledin aşağı sürüyüp gittin sen

cılkımdı tiyip aldıŋ sen sürülerimi aldın sen sürülerimi aldın sen

kırk çoronu kırdıŋ sen kırk yiğidimi aldın sen kırk yiğidi kırdın sen

kaynı minen kaştaşıp kaynım ile savaşıp kaynım ile savaşıp

katın minen uruşup karım ile vuruştun kadınım ile vuruşup

Kanıkkanıŋ cassın, dep hiddetini yatıştır dedim kinin yatışsın diye

bir açuuŋdu bassın, dep nefretini bastır, dedim öfken basılsın diye

saa kayra kamçı çaptımbı? sana kamçım mı dokundu sana kamçı mı vurdum?

katuu kepti ayttımbı? katı bir söz mü söyledim.”436 sert bir söz mü söyledim?

Burada da hece sayısının ihmal edilmesinin yanı sıra pek çok çeviri hatasıyla

karşılaşıyoruz. İlk mısrada hece sayısı gereksiz sözlerle çok uzatılmıştır. “Soŋdo”

sözü de yanlış aktarılmıştır. Üçüncü mısrada “sürüklemek” fiili yanlış çevrilmiştir.

Altıncı mısrada “kırdın” sözü Türkçede de kullanılmakta olup aynen alınabilir.

Türkçede söz için “katı” sıfatı kullanılmaz. Burada kaynak metnin etkisinde

kalınmıştır. Ayrıca kafiye tam olarak korunabilecekken gereksiz değişikliklerle

bozulmuştur.

1. 2. 2. 4. Şiir Çevirilerinde Üslûba Dayalı Olarak Yapılan Yanlışlıklar

Anlamdan sonra en önemli hususların başında üslûp gelmektedir. Şiirde üslûp

denince akla mısraların şiirselliğini koruması, deyim, atasözü ve deyimsel ifadelerin

geçtiği yerlerde mümkün olduğunca yine aynı tür sözlerin kullanılması, eğer şiir,

örneğimizde olduğu gibi bir destansa çeviride destanlara has (dedi, diyor vb. gibi)

436 age., sat. 210-221, s. 63.

Page 269: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

260

söylemlerin kullanılması gelir. Üslûpla ilgili yanlışlıklar da genelde bu hususlarda

yapılan hatalardan kaynaklanmaktadır.

“Astıŋnan adam buubasın! Sana kimse karışmasın! Önünden kimse yolunu kesmesin!

Artıŋnan adam kuubasın! Kimsecik arkandan gelmesin! Ardından kimse kovmasın!

Menen burun sen barsaŋ, Benden evvel sen gidersen, Benden evvel sen varırsan,

kösüŋnün kırın sala cür! bizi unutma sakın sen!”437 ona köz kulak ola dur!

Şiir çevirilerinde üslûbun verilebilmesi açısından deyim ve deyimsel

ifadelerin varsa aynısı veya eş anlamlısı kullanılmalıdır demiştik. Bu kısımda da son

mısrada “köz kırın sal-” “göz kulak olmak” anlamında bir deyimdir. Ancak çeviride

bu mısra “bizi unutma sakın” şeklinde hem yanlış anlamda, hem de düz bir cümle

olarak verilmiştir. Oysa Türkçede aynı anlamda “göz kulak olmak” deyimi

kullanılmaktadır.

“Almambet kaçan kelet? dep Almambet ne zaman geliyor diye Almambet ne zaman gelir, diye

eki közi tört kılıp, iki gözünü dört etmiş, dört gözle bekleyip,

oşontup karap turdu deyt. hepsi bekliyor, şimdi.”438 böylece bakıp durdu, diyor.

Burada ikinci mısra “dört gözle beklemek” anlamında bir deyimdir.

Deyimlerin varsa aynısı, yoksa da anlamsal eş değerleri kullanılmalıdır. Oysa burada

kelime çevirisi yapılarak hem anlam, hem de üslûp hatasına yol açılmıştır.

“Beyliŋ neden tar bold’ay töröm!- Merhametin neden daraldı, efendim,

berekeŋ neden cok boldu, töröm? görüşün neden azaldı, efendim?

Alıstan kelgen beymandin, töröm, uzaktan gelen mihmanın, efendim,

atın bir turup men alsam, töröm, atını şimdi tutuyorsam, efendim,

içiŋde bir tar ele, töröm! neden için sıkıldı, efendim?”439

Merhametin neden azaldı, efendim!

bereketin neden yok oldu, efendim?

Uzaktan gelen misafirin, efendim,

atını kalkıp almamı, efendim,

437 age., sat. 332-335, s. 27. 438 age., sat. 545-547, s. 31. 439 age., sat. 610-614, s. 32.

Page 270: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

261

neden kıskandın, efendim!

Burada son mısrada geçen “peyli tar” deyimi “cimri, hasis, iyilik yapmak

istemeyen” anlamındadır. “merhamet” sözü burada uygun olmuştur. Son mısradaki

“içi tar” deyimi de “kıskanç” anlamındadır. Deyim yanlış aktarılmıştır.

1. 2. 2. 5. Şiir Çevirilerinde Ortak sözlerin Kullanılmamasıyla İlgili

Yapılan Yanlışlıklar

Lehçeler arasında yapılan şiir çevirilerinde ortak sözlerin kullanılması pek

çok açıdan faydalı ve gereklidir. Özellikle Manas destanında Çağdaş Kırgız

Türkçesinde kullanılmayan fakat Türkiye Türkçesinde kullanılmakta olan sözler yer

almaktadır. Bunların yansıtılması ortak yönlerin vurgulanması açısından son derece

önemlidir. Ayrıca ortak sözler kafiye ve hece sayısının verilmesinde de oldukça

yardımcıdır. Dolayısıyla ortak sözlerin kullanılmaması biçimsel eş değerliğin

sağlanamamasına yol açacaktır.

“Er öltürsöm, kun berbeym, Adam öldürürsem diyet vermeyeyim,

nar öltürsöm, bul berbeym, deve öldürürsem para vermeyeyim,

kılġanım mildet kılbasmın, dosum! yaptıklarım için ceza vermeyeyim, dostum!

Cakşı aġırlap kütüp al, dosum! Beni şerefimle al karşıla, dostum!”440

Adam öldürsem diyet vermem,

deve öldürsem para vermem,

yaptığıma minnet etmem, dostum!

İyice ağırla, dostum!

Burada “ağırlamak” ve “mildet” sözleri her iki lehçede de ortaktır. Bu

sözlerin kullanılmaması hem anlamda hataya, hem de hece sayısında bozulmaya

neden olmuştur.

“Atekem Aydar-kanġa aytıŋar, Bunu babam Aydar Han’a da söyle. Babacığım Aydar Han’a söyleyin,

uşu bir cerdan köşsün, de, kalkıp buraya gelsin, de! buradan göçsün, deyin,

ilgerilep konsun, de! Civarda bir yere konsun, de!”441 ilerleyip konsun, deyin!

440 age., sat. 475-478, s. 30.

Page 271: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

262

Burada “göçmek” ve “ilerlemek” sözleri her iki lehçede de ortaktır. Fakat

çeviride kullanılmamışlardır. İlk mısradaki “bunu” sözü de gereksizdir.

“uluu aġası Ak-kıyaz ağabeyi Ak-kıyaz büyük abisi Ak-Kıyaz

kiçi inisi Kök-kıyaz küçük kardeşi Kök-kıyaz erkek kardeşi Kök-Kıyaz

çorolordun cakşıları yiğitlerin en iyisi, yiğitlerin iyileri

ak üygö kirip keldi deyt, gelip beyaz eve girdiler, ak eve gelip girdi diyor,

astına olturup kaldı deyt. önlerine dikildiler.”442 önünde oturup kaldı diyor.

Bu kısımda da bazı sözlerin (ak, oltur) aynısı Türkçede bulunmasına rağmen

çeviride kullanılmamıştır. Oysa “ak” yerine “beyaz”, “oturmak” yerine “dikilmek”

demeye hiç gerek yoktur. Ayrıca akrabalık terimlerinin çevirisi de eksik yapılmış,

küçük kardeşin erkek mi, kız mı olduğu anlaşılamamıştır. Kırgızcada akrabalık

terimleri daha ayrıntılı olduğu için bu anlam “ini” sözünün içinde bulunmaktadır.

Ancak Türkiye Türkçesi erkek kardeş, kız kardeş ayrımı yapmadığı için, çeviride

bunun açıklayıcı sözlerle belirtilmesi gerekir. Bu kısımda dikkatimizi çeken bir

yanlışlık da özel adların yazımıyla ilgilidir. Kırgız imlâsında iki isimden oluşan ve

tireyle birbirine bağlanan özel adların her ikiside büyük harfle yazılır. Oysa çeviride

orijinal metinde yapılan hata aynen tekrarlanmıştır.

“At kerek bolso, at surasın! deyt! dedi At lazımsa, gelsin at istesin, dedi,

Ton kerek bolso, ton surasın! deyt! dedi Giyim lazımsa, gelsin giyim istesin, dedi,

Kaalaġanın alsın! deyt! dedi başka ne alırsa alsın, dedi,

Tilegenin alsın! deyt! dedi. istediği şeyi alsın, dedi.”443

At gerekse at istesin, dedi

Don gerekse don istesin, dedi

İstediğini alsın, dedi

Dilediğini alsın, dedi.

Burada da pek çok ortak sözün kullanılmadığını görüyoruz. Mesela “gerek”

sözü her iki lehçede de aynı şekilde kullanılmasına rağmen çeviride “lazım” sözü

tercih edilmiştir. Yine “don” sözünün Türkçede “giysi” anlamı da vardır. O nedenle

441 age., sat. 507-509, s. 30. 442 age., sat. 735-739, s. 35. 443 age., sat. 831-834, s. 37.

Page 272: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

263

aynı şekilde kullanılabilir. Bir başka ortak söz de “dilemek” fiilidir. Bu da yine

çeviride yer almamıştır.

“Erinen kalġan Kara-çaç Kocasından dul kalan Kara-çaç’ın Erinden kalan Kara-Çaç

tişi ketik eken, dişleri hep çürük idi, dişleri gedikmiş,

köönü cetik eken, fakat aklı uyanık idi. aklı yerinde imiş,

üyündö çaçın ciyp alġan, Evde saçlarını ören evinde saçlarını toplayan,

Ak-erkeçke ol aytkan: Ak-erkeç’e şöyle dedi: Ak-Erkeç’e o söylemişti:

At ayar ayaş bolsoçu? İleriyi gören dost için bir at nedir ki? At esirgenecek dost muydu?

Ton ayar ayaş bolsoçu?- İleriyi gören dost için elbise nedir ki? Don esirgenecek dost muydu?

Kara-kandın balası Kara Han’ın oğlu Kara Han’ın oğlu

kabılan tuuġan Almambet kaplan doğan Almambet kaplan doğan Almambet

ketip bara catırı. kalkmış gidiyor. kalkmış gidiyor.

Buruksuġan Ak-erkeç Gayet güzel Ak-erkeç Güzel kokulu Ak-Erkeç

başındaġı mandile baş örtüsünü başındaki mandile’yi

başınan alıp kiydi deyt, aldı başına örttü.”444 başından alıp giydi, diyor.

Burada ikinci mısrada geçen “ketik” sözü ortaktır. Çeviride “çürük” sözü

kullanılarak hem anlam hatası yapılmış, hem de ortak sözler kullanılmamıştır. “aklı

uyanık” yerine “aklı yerinde idi” ifadesi Türkçeye daha uygundur. “mandile” sözü

bir tür kadın başlığıdır. Aynen alınıp dipnotta açıklanması daha doğru olacaktır.

“kiy” sözü de ortak olmasına rağmen “örttü” sözü kullanılmıştır. Ayrıca “Kara-Çaç”,

“Ak-Erkeç” gibi özel adların yazılışı da hem orijinalinde, hem de çevirisinde hatalı

olmuştur.

“Alıŋ kelse, alıp kan! Kuvvetliysen hepsini al!

Alıŋ cetpese, koŋşuy ittey kaŋşılay turup kal! Alamazsan köpek gibi geber kal!

Mal üçün ölgön it, Manas, Mal için ölen köpek Manas,

mal üçün ökö ölgölü! mal için ikimiz de geberelim!”445

Gücün yeterse, al

Gücün yetmezse komşu iti gibi uluyup kal!

Mal için ölen it Manas,

mal için ikisi ölecektir.

444 age., sat. 1013-1025, s. 40. 445 age., sat. 166-169, s. 62.

Page 273: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

264

Türkçede küfür olarak kullanıldığında “köpek” değil “it” sözü kullanılır.

Zaten asıl metinde de “it” sözü geçmektedir. Çeviride ise “köpek” sözü

kullanılmıştır. Hatalı derlenen orijinal metin, çevirinin de hatalı olmasına yol

açmıştır. Mesela burada orijinal metinde “alıp kan” değil, “alıp kal”; “ölgölü” değil,

ölgönü” olmalıdır.

“Kökçö koldu çıkırdi, Kökçö ordusunu topladı, Kökçö orduyu çağırdı,

Kökçö ak çatır tikti deyt, ak çadırını kurdurdu, Kökçö ak çadır diktirdi,

barça-minen makmaldı ipekten, kadifeden ipekle kadifeden

astına kalıŋ tüşürdü, kalın yaygılar yaptırdı,”446 altına kalın döşetti,

Burada ilk mısradaki “çıkır-” sözü ortak olmasına rağmen çeviride

kullanılmamıştır.

“İttey bolup uruşup köpek gibi boğuşursak İtler gibi boğuşup,

kulday bolup culuşup köle gibi döğüşürsek köle gibi yoluşup

caman attuu bolboylu adımız fenaya çıkmaz mı? adımız kötüye çıkmasın

ökümüstüŋ bürömüs ikimizden biri mutlak ikimizden birimiz

mal üçün ölmök bolduk! bir mal için ölmeli mi?447 mal için ölecek olduk!

Yukarıdaki bölümde ilk mısrada “it” yerine “köpek” demeye gerek yoktur.

Hatta kötü anlam için “köpek” değil, “it” sözü kullanılmalıdır. Üçüncü mısrada

yanlış sözcük seçilmiştir. Türkçede “ad” “fenaya” değil, “kötüye” çıkar. Bu,

Türkçede kalıplaşmış bir sözdür. Dördüncü mısrada ise “mutlak” sözünün

kullanılmasına gerek yoktur.

1. 2. 2. 6. Şiir Çevirilerinde Yanlış Söz Seçiminden Kaynaklanan

Yanlışlıklar

Her çeviride olduğu gibi şiir çevirisinde de doğru sözlerin seçilmesi anlamın

daha doğru verilebilmesi kadar, şiirde çok daha önemli olan biçim açısından da

gerekli bir durumdur. Bu nedenle şiir çevirisi alelâcele yapılacak bir iş değildir. Her

sözü üzerinde dikkatle düşünmeyi gerektirir.

446 age., sat. 126-129, s. 23. 447 age., sat. 224-228, s. 63.

Page 274: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

265

“Bu caktan çıktı Er Kökçö, Kökçö ortaya fırladı, Bir yandan çıktı Er Kökçö,

bu caktan çıktı Er Manas, Manas ok gibi saldırdı, bir yandan çıktı Er Manas,

ököö keldi maŋdaylaşıp, birbirine geçtiler. ikisi alın alına gelip,

süülöspöy sözün taŋdaylaşıp. bir tek söz söyleşmediler.”448 konuşup anlaşmadan.

Çeviride üçüncü mısra tamamen hatalıdır. Ancak doğru olduğunu kabul etsek

bile “geçtiler” sözü değil, “girdiler” sözü kullanılmalıdır.

1. 2. 3. Kırgızcadan Türkçeye Bilimsel Metinlerin Çevirisi

Bilimsel metinlerde amaç bilgi vermektir. Dolayısıyla çevirisinde de önemli

olan anlamın doğru aktarılmasıdır. O nedenle edebî metinlerdeki gibi üslûp, ölçü,

kafiye vb. hususlar sorun olmaktan çıkmaktadır. Fakat anlaşılır olması bakımından

çevirinin doğru, akıcı ve rahat okunabilmesi gerekmektedir. Ancak bilimsel

metinlerin içinde de bazen edebî metinlerden alıntılar yer alabilmekte; bu durumda

edebî metinlerin çevirisinde geçerli olan ölçütler burada da geçerli olmaktadır.

Ayrıca bilimsel metinler, yazıldıkları bilim dalına has terimler de içerebilirler.

Terimlerin doğru çevirisi, konunun anlaşılır olması bakımından son derece

önemlidir. O nedenle çevirmen bu konuda hassas davranmalı, terimlerin varsa

aynısını, yoksa Türkçede kullanılan şeklini kullanmalıdır. Eğer terim hiç yoksa

aynısı alınıp dipnotta açıklanabilir veya yeni bir terim üretilebilir.

1. 2. 3. 1. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Anlama Dayalı Olarak Yapılan

Yanlışlıklar

Yukarıda da belirttiğimiz gibi bilimsel metinlerin çevirisinde en önemli husus

anlamın doğru aktarılmasıdır. Doğru aktarılmayan bir metin ne kadar süslenirse

süslensin istenen neticeyi vermeyecektir. Ancak hedef ve kaynak lehçenin, çevrilen

eserin konusunun yeterince iyi bilinmemesi, bazı ayrıntıların gözden kaçması gibi

448 age., sat. 200-203, s. 62.

Page 275: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

266

nedenlerden dolayı bu konuda hatalara rastlanmaktadır. Bilimsel metinlerin

çevirisinde anlam alanında görülen yanlışlıklar eserin niteliğine göre değişmektedir.

Eğer metin düz yazı şeklindeyse hata daha çok sözlerin ve terimlerin yanlış

aktarılmasına bağlı oluşmakta; metin örneğimizde olduğu gibi bir sözlükse de hata

hem sözcüklerin yanlış aktarımı, hem sözlük çevirisine has prensiplerin doğru

uygulanmaması, hem de bir sözlükte yer alması muhtemel edebî metin parçalarının

yanlış yöntemle ve yanlış anlamda aktarılması neticesinde görülmektedir.

1- Anlam açısından yapılan hataların büyük çoğunluğu sözcüklerin

anlamlarının yanlış çözümlenmesi ve dolayısıyla yanlış aktarılması nedeniyle

oluşmaktadır. Bu da bizi kaynak ve hedef lehçenin yeterince iyi bilinmesi gerektiği

ilkesine götürür. Bu tür hatalara yol vermemek için çevirmenlerin öncelikle kaynak

ve hedef lehçeyi çok iyi bilmeleri gerekir.

atalap ıyla-449 ifadesi “babasına başvurarak ağlamak” şeklinde çevrilmiştir.

Doğru anlam “babasına başvurarak” değil, “baba baba diye ağlamak” şeklindedir.

Hatalı çevrilen bir başka söz olan aġayınçıl450 “hısım ve akrabalarına hürmet

eden” olarak aktarılmıştır. Fakat Türkçede “hürmet etmekle” “düşkünlük” arasında

anlam nüansı vardır. Doğru çeviri “akrabalarına düşkün” şeklinde olmalıdır.

Yine emine üçün maa mınçalık calpalaktap kaldıŋ?451 cümlesi hatalı

olarak “neden bana bu kadar koltuk veriyorsun?” şeklinde çevrilmiştir. Türkçede

“koltuk vermek” değil “koltuk çıkmak” deyimi bulunmaktadır. Ama zaten burada bu

anlam kastedilmemektedir. Çeviri “neden bana bu kadar yalakalık yapıyorsun?”

şeklinde olmalıdır.

ketiriptir batıŋdı ifadesi “itibarını gidermiş, seni rezil etmiş” olarak

aktarılmıştır. Doğru anlamı ise “cesaretini gidermek” şeklindedir.

449 Yudahin, K., K., Kırgız Sözlüğü, çev. Abdullah Taymas, Ank., 1994, cilt I, s. 58. 450 age., s. 10. 451 age., s. 170.

Page 276: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

267

caka karma452 ifadesi de sözlükte “1. yaka silkmek; 2. mec. hayret etmek”

şeklinde yanlış olarak çevrilmiştir. Doğrusu “1. yakasını tutmak; 2. tövbe ederken

yapılan hareket” olmalıdır. eki kolu cakasında: Allah’a her zaman tapan, ibadet

eden, imanlı (kişi).

Yanlış aktarılan cümlelerden biri de ataġanat dep barmaġın tiştedi453

cümlesidir. Cümle “çok pişman oldu, tesadüf etti” diye çevrilmiştir. Cümlenin doğru

anlamı “eyvah, deyip parmağını ısırdı” şeklinde olmalıdır.

bek cerge kat-454 cümlesi “uzakça bir yere saklamak, gizlemek” şeklinde

açıklanmıştır. Cümlenin doğru anlamı “uzak bir yere” değil “güvenli bir yere

saklamak” şeklindedir.

kız boozup enesin korkutat455 atasözü de “kendi suçunu başkasına isnat

ediyor (harf. kız gebe kalarak anasını korkutuyor)” şeklinde yanlış olarak

açıklanmıştır. Burada anlamın yanlış verilmesinin yanı sıra, ifade tarzı da

atasözünden uzaktır. Anlam ve şekil bakımından doğru bir çeviri “kız gebe kalır,

anasını suçlar” şeklinde olmalıdır.

Bazı örneklerde eksik çeviri yapılarak hataya yol açılmıştır. Mesela böcükkön

bödönödöy456 cümlesi “saklanmış bıldırcın” olarak çevrilmiştir. Burada “gibi”

anlamındaki +day eki ihmal dilmiş, dolayısıyla anlam eksik aktarılmıştır. Doğru ve

tam bir çeviri “büzülmüş bıldırcın gibi” olmalıdır.

2- Bazı cümlelerin tamamı olmasa da bazı sözleri yanlış aktarılarak anlam

hatasına yol açılmıştır. Bunlardan biri olan uuru baskan adam ayıl ayaġındaġı

üygö cetti457 cümlesi “oğrun yürüyen adam avlunun kenarında bulunan eve yaklaştı”

şeklinde çevrilmiştir. “uuru baskan” tabiri “hırsız gibi gizlenerek, sinsi sinsi, gizlice

452 age., s. 163. 453 age., s. 57. 454 age., s. 104. 455 age., s. 130. 456 age., s. 136. 457 age., s. 91.

Page 277: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

268

yürüyen” anlamındadır. Çevirideki “oğrun” sözü ise “yavaş” anlamındadır.

Dolayısıyla “uuru” ile “oğrun” sözleri birbirlerinin karşılığı değillerdir. Ayrıca “ayıl

(köy)” sözüne karşılık olarak da “avlu” sözü kullanılmıştır. Cümlenin doğru çevirisi

şöyledir: “Gizlice yürüyen adam köyün (veya ayılın) sonundaki eve ulaştı.”

menden caa boyu kaçat458 cümlesinde doğru bir metot kullanılarak, yine

benzetme yoluna gidilmiştir. Ancak benzetme “o, benden günlükten kaçan şeytan

gibi kaçıyor” şeklinde Türkçede kullanılmayan bir tarzda yapılmıştır. Harfiyen de

“ok atımı mesafede..” şeklinde çevrilmiştir. Cümlenin anlamını en iyi şekilde

verecek ve Türkçeye en uygun çeviri “benden öcü görmüş gibi kaçıyor” olmalıdır.

3- Çeviride yanlış yöntemin kullanılması da anlam hatalarına yol açmaktadır.

Bazen bir metin içinde birkaç farklı yöntemin uygulanması gerekebilir. Çevirmen

nerede hangi yöntemi kullanması gerektiğini iyi bilmelidir.

can baġuunun ayınan459 cümlesi “gıdalanma için” şeklinde verilmiştir.

Ancak böyle bir çeviri anlamca eksik ve şekilce de eş değer değildir. “can bağuu”

sadece “gıda alma” değil, genel olarak “geçim” anlamındadır. Dolayısıyla anlam

çevirisi yapılarak cümle “geçim derdinden” şeklinde çevrilmelidir.

baş ayaġı cok aŋgeme460 cümlesinde yapılan hata da yine yöntemle ilgilidir.

Oysa burada kelime çevirisi değil, anlam çevirisi yapılmalıdır. Cümle “başsız ve

sonsuz hikaye” olarak çevrilmiştir. Ancak “başı sonu yok” sözleriyle kastedilen

anlam başkadır. Cümle “başı sonu belirsiz, karmakarışık hikaye” şeklinde

çevrilmelidir.

4- Anlam hatasına yol açan nedenlerden biri de Türkiye Türkçesinin iyi

bilinmemesidir. Bu durumda kaynak metin doğru çözümlense bile yanlış kelime

seçimi, Türkçenin iyi kullanılamaması gibi nedenlerle çeviri hatalı olmakta,

458 age., s. 158. 459 age., s. 61. 460 age., s. 95.

Page 278: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

269

anlaşılmaz, karmaşık cümleler ortaya çıkmaktadır. O nedenle çevirmen sürekli

vurguladığımız gibi, hedef lehçeyi çok iyi bilmelidir.

berenci kiygen etime beş tırmak taġın saldırba461 cümlesi “berenci giyimi

tenimde beş tırnağının izlerini bırakma” şeklinde çevrilmiştir. Burada kiy- sözü bir

fiil iken “giyim” şeklinde isim olarak verilmiş; yönelme hal eki almış olan “etime”

sözü de bulunma halinde çevrilmiştir. “Berenci” sözü “peçe” anlamındadır. Oysa

çeviride ne olduğu anlaşılmamaktadır. Cümlenin doğru çevirisi “peçe takmış yüzüme

beş tırnak izi bırakma” şeklindedir.

Yine anlaşılmaz bir şekilde aktarılan cümlelerden biri de akçılanıp kün

murun keliptir462 cümlesidir. Cümle “vakti zamanında geldi ve kendisinin haklı

olduğunu temin etmeye başladı” şeklinde çevrilmiştir. Burada “bir gün önce”

anlamındaki “kün murun” ifadesi “vakti zamanında” şeklinde yanlış olarak

aktarılmış, belirsiz geçmiş zamandaki fiil de belirli geçmiş zamanda çevrilmiştir.

Cümlenin doğru çevirisi “kendini haklı çıkarmak (aklamak) için bir gün önce

gelmiş” şeklindedir.

Bir başka cümle, murdaaġı kündün arkı künü463 cümlesi “dördüncü gün

geride, üç gün önce” olarak anlaşılmaz bir şekilde çevrilmiştir. Cümlenin doğru

anlamı “evvelki günün bir gün öncesi” olmalıdır.

Bazı sözlerde, anlama yaklaşılmakla birlikte Türkçenin iyi bilinmemesinden

kaynaklanan hatalar yapılmıştır. “fayda peşinde koşan, rüşvetçi” anlamındaki aldım-

cuttum464 sözü “dolandırıcı, kalleş” şekklinde verilmiştir. “hiç olmazsa”

anlamındaki beri bolġondo465 ifadesi “en azı” şeklinde; “koyuvermek” anlamındaki

461 age., s. 108. 462 age., s. 12. 463 age., s. 47. 464 age., s. 17. 465 age., s. 109.

Page 279: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

270

koyo berdir466 sözü “koyuverdirmek, salıverdirmek” şeklinde; “ağır başlı”

anlamındaki oor basırık467 sözü de “soğuk kanlı, müsbet, ciddi” olarak aktarılmıştır.

5- Sözlük çevirisinin tekniğiyle ilgili sorunlar da anlam hatalarına yol

açmaktadır. Sözlük çevirilerinde, özellikle de lehçeler arası sözlük çevirilerinde

karşılığı bulunan söz ya da cümlenin öncelikle karşılığı verilmeli, gerekli görülürse

de açıklama yapılmalıdır. Bazen söz ya da cümlenin aynısı veya benzeri Türkçede

bulunmasına rağmen kullanılmamış, açıklama yoluna gidilmiştir. Bu açıklama da

çoğunlukla yanlış olmuştur. Bazı sözlerde sözün anlamı doğru açıklanmakla birlikte

Türkçedeki aynı ya da benzer olan karşılığı kullanılmamıştır. Oysa lehçeler arası

çeviri sözlüklerinde en kısa yol kullanılmalı, öncelikle sözün karşılığı verilmelidir.

munun emine keregi bar?468 cümlesi “bu, neme lazım” diye çevirilmiştir.

Bu cümle asıl cümlenin hem anlamsal, hem de biçimsel eş değeri değildir. Cümle

aynı şekilde Türkçede de kullanılmaktadır: “Bunun ne gereği var?”

göz akım bar469 cümlesi “görüş hakkım var” şeklinde yanlış anlamda

aktarılmıştır. Oysa cümle aynı şekilde Türkçede de kullanılmaktadır. Doğru çeviri

“göz hakkım var” şeklindedir.

atalaştan oltoo bolġonço, eneleşten eköö bol470 atasözü “altı soydaş

olmaktan iki karındaş (ana bir) olmak yeğdir” diye aktarılmıştır. Türkçede “soydaş”

sözü “babaları bir” anlamına gelmez. Buna göre doğru çeviri “baba bir altı kardeş

olacağına, ana bir iki kardeş olmak yeğdir” şeklindedir.

ooy, deseŋçi, al kündör esten çıkpayt471 cümlesi “ah, efendime söyleyeyim,

o günler unutulmaz” şeklinde yanlış aktarılmıştır. Cümle “desene o günler akıldan

çıkmaz” şeklinde aynı sözlerle aktarılabilir:

466 age., s. 108. 467 age., s. 92. 468 age., s. 142. 469 age., s. 12. 470 age., s. 58. 471 age., s. 301.

Page 280: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

271

üydö baatır coodo cok472 cümlesi “koyunlar karşısında yiğit, yiğit karşısında

ise kendisi koyun” olarak verilmiş; kelime çevirisi de “evde cesur, harpte yok” olarak

yapılmıştır. Anlam ve şekilce eş değer bir çeviri “evde bahadır savaşta korkak”

şeklinde olmalıdır.

kuş asmanġa atıp çıktı473 cümlesi “kuş havalandı (dikine)” şeklinde

çevrilmiştir. “atıp çıktı” ifadesi dikine ve hızlı bir şekilde havalanmayı anlatır.

Burada bu anlamı göremiyoruz. Doğru çeviri “kuş göğe atıldı” şeklinde olmalıdır.

balanın emgegi bülküldöyt474 cümlesi “çocuğun baştepeciği soluyor”

şeklinde hatalı ve anlaşılmaz bir şekilde çevrilmiştir. Doğrusu “çocuğun imiği

bıngıldıyor” olmalıdır. “imik” sözü Türkçenin ağızlarında kullanılmaktadır. Çeviride

sözün ağız şekli olduğu da belirtilmelidir.

birge taanış bolġonço, miŋge biliş bol475 atasözü “bir tek kişiyle

tanışmaktansa, bin kişi tarafından tanınmış ol” diye açıklanmıştır. Doğrusu “bir

kişiyle tanıdık olacağına bin kişiyle samimi (yakın) ol” şeklinde olmalıdır.

attay arka, toodoy meder kıldım476 cümlesi “seni zahirim sayıyorum, taştan

dağa güvenir gibi sana güveniyorum” olarak açıklanmıştır. Oysa cümle aynı sözlerle

aktarılabilir: “(seni) at gibi arka, dağ gibi dayanak yaptım”.

bölö-477 fiili “çocuğu kundaklamak, sarmak, kundaklanmış çocuğu beşiğe

yatırmak” şeklinde açıklanmıştır. Bu açıklama doğrudur ancak Türkçedeki

“belemek” sözü de verilerek aradaki anlam farkı açıklanmalıdır. Kırgızcada

“belenmiş” olmak için çocuk mutlaka beşiğe yatırılmalıdır. Türkçede ise sadece

çocuğun battaniyesine sarılması yeterlidir. Burada anlam yeterince açık değildir.

472 age., s. 76. 473 age., s. 57. 474 age., s. 154. 475 age., s. 121. 476 age., s. 46. 477 age., s. 138.

Page 281: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

272

bölüş-478 fiili de “aralarında paylaşmak, hep beraber bölmek” diye verilmiştir.

Oysa “bölüşmek” sözü Türkçede de aynı şekilde ve anlamda kullanılmaktadır.

Burada öncelikle “bölüşmek” sözü verilmelidir.

azın-köbün479 ifadesi “bir parça istihkakı kadar” şeklinde çevrilmiştir. Ancak

söz aynı şekilde Türkçede mevcuttur: “az çok”.

Aynı şekilde dalda480 sözü “örtü, perde, siper, sığınak” olarak açıklanmıştır.

Türkçenin ağızlarında söz “dulda” şeklinde kullanılmaktadır. Bu anlam da ağız şekli

olduğu belirtilerek en başta verilmelidir.

meni ak cerden öltürsöŋ öltür481 cümlesi “beni öldürmek istersen öldür,

ancak ben haklıyım” olarak çevrilmiştir. Türkçedeki “haksız yere” sözü “ak cerden”

sözünü tam olarak karşılamaktadır. Ayrıca cümle bu şekilde doğru olarak

çevrildiğinde “ancak ben haklıyım” şeklinde bir açıklama yapmaya da gerek

kalmamaktadır. Dolayısıyla hem anlam, hem de şekil eş değerliği sağlanmış

olmaktadır. Buna göre doğru çeviri şöyledir: “Beni suçsuz yere öldüreceksen öldür”.

acalsız bende cok482 deyimi “ölmeyen kimse yoktur” diye çevrilmiştir. Oysa

deyim Türkçede aynı şekilde kullanılmaktadır: “ecelsiz kul olmaz”.

1. 2. 3. 2. Bilimsel Metinlerin Çevirilerinde Terimlerle İlgili Yapılan

Yanlışlıklar

Bilimsel metinlerin çoğunda terimler yer almaktadır. Terimler konusu

çeviride büyük sorun yaratmakta, çevirmenin çeviri yaptığı konuyla ilgili bilgi sahibi

478 age., s. 139. 479 age., s. 72. 480 age., s. 294. 481 age., s. 11. 482 age., s. 3.

Page 282: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

273

olmasını gerektirmektedir. Ancak bu, pratikte mümkün değildir. Bir çevirmenin her

bilim dalı hakkında bilgi sahibi olması beklenemez. Fakat doğru bir çeviri için

çevirmen bilgi edinmeye çalışmalı, gerektiğinde sözlük ve konunun uzmanlarından

faydalanmalıdır. Çeviride eğer terimin aynısı varsa bu, yoksa Türkçede kullanılan

şekli alınmalıdır.

1- Kırgız Sözlüğünde terimlerin çevirisi konusunda rastlanan yanlışlıkların

çoğu günümüz Türkçesinde kullanılan şeklin değil, Osmanlıca sözlerin

kullanılmasından kaynaklanmıştır.

Metematik terimlerinden kalındıluu bölüü483 terimi “bakiyeli taksim” diye

aktarılmıştır. Burada terim Arapça sözlerle açıklanmış, dolayısıyla günümüz

Türkçesi bakımından anlaşılmaz olmuştur. Terim “kalanlı bölme” olarak

aktarılmalıdır. Yine esep amalı484 sözleri “amelî hesap” olarak aktarılmıştır. Terim

Türkçede “dört işlem” şeklinde kullanılmaktadır. nukura çoŋduk485 terimi de yine

Arapça sözlerle “mutlak kemiyet” şeklinde açıklanmıştır. Terim Türkçeye “esas

büyüklük”olarak aktarılmalıdır. Yine sayı isimleriyle ilgili terimlerin çevirisinde de

Osmanlıca sözler kullanılmıştır. “doğal sayılar” anlamındaki cay attuu san ifadesi

“basit mütecanis sayı”, “tahmini sayı” (2, 3; 20 kadar gibi) anlamındaki çamaa san

ifadesi “takribi sayı”, Türkçede “tek basamaklı sayı” olarak kullanılan bir tamġaluu

san “tek haneli sayı”, “çok basamaklı sayı” anlamındaki köp tamġaluu san ifadesi

“çok haneli sayı”, “sıra sayısı” anlamındaki iret san ise “rütbi adet ismi” olarak

çevrilmiştir.486 tört amal487 terimi de kelime çevirisi yapılarak “dört amel” şeklinde

açıklanmıştır. “iş” anlamındaki “amel” Arapça bir sözdür. Türkçede bu anlamda

“dört işlem” terimi kullanılmaktadır.

Gramer terimlerinden “yuvarlak ünlü” anlamındaki erin ündüü488 terimi

“dudak saiti” olarak verilmiş; “eş anlamlı” anlamındaki maanalaş söz terimi için

483 age., s. 139. 484 age., s. 30. 485 Yudahin, K., K., Kırgız Sözlüğü, çev. Abdullah Taymas, Ankara, 1994, cilt II, s. 585. 486 age., s. 636. 487 age., s. 30. 488 age., s. 337.

Page 283: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

274

yine Arapça bir söz olan “müradif” kullanılmıştır. söz müçösü terimi yine Arapça

sözler kullanılarak “aksamı kelam” şeklinde aktarılmıştır. Ancak Türkçede terim

“yapım eki” olarak kullanılmaktadır. baġınıŋkı süylöm terimi de Arapça bir söz

kullanılarak “mütemmim cümle” şeklinde çevrilmiştir. Oysa “asıl cümleye bağlı olan

yan cümle” anlamında “yan cümle” terimi kullanılmalıdır. uŋku tilder terimi yine

“köke ait, kökle ilgili” anlamında Arapça bir söz kullanılarak “cezrî diller” şeklinde

çevrilmiştir. Türkçede bu terimin karşılığı “tek heceli diller” şeklindedir. calġanma

tilder terimi de “iltisakî diller” olarak aktarılmıştır. Ancak terim Türkçede “eklemeli

diller” olarak kullanılmaktadır.489

Hukuk terimi olarak karız kaġaz490 “istikraz tahvilleri” şeklinde aktarılmıştır.

Günümüz Türkçesinde terim “borç senedi” şeklinde kullanılmaktadır. Yine

“toplumsal kurumlar, kamu kurumları veya kuruluşları” şeklinde açıklanması

gereken koomçuluk uyuktarı veya koomçuluk kamsızdıġı491 terimi “içtimai

teşkilatlar” olarak aktarılmıştır.

Yine “kamu üretimi” olarak çevrilmesi gereken koomduk öndürüş492 terimi

“cemiyete ait üretim” şeklinde çevrilmiştir. “ortaokul” anlamındaki orto mektep493

“orta tedrisat mektebi”; “yüksek teknik okulu” şeklinde kullanılan coġorku tehnika

mektebi494 “ileri teknoloji mektebi”; “kamu malı” anlamındaki koom mülkü495

“cemiyet malı” şekillerinde aktarılmıştır.

2- Terimlerin kendine has şekilleri vardır. Ancak bazı terimlerin çevirisinde

terim şeklinden uzaklaşıldığı, düz bir cümle şeklinde aktarıldığı görülmektedir. Oysa

terimler yine terim şekline uygun olarak aktarılmalıdır. Mesela atooç süylöm

“isimleri içine alan cümle” şeklinde terim ifadesinden uzak bir şekilde çevrilmiştir.

Türkçede bu anlam için “isim cümlesi” terimi kullanılmaktadır. Aynı şekilde “fiil

cümlesi” anlamındaki etiş süylöm terimi “fiiliye cümle” şeklinde Türkçedeki

489 age., s. 737. 490 age., s. 383. 491 age., s. 485. 492 age., s. 485. 493 age., s. 561. 494 age., s. 561. 495 age., s. 579.

Page 284: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

275

kullanımına uygun olmayan bir şekilde açıklanmıştır. süylömdün müçölörü terimi

için “cümlenin aynı cinsten üyeleri” açıklaması yapılmıştır. Türkçede buna karşılık

olarak “cümlenin ögeleri” terimi kullanılmaktadır.496 söz özgörtküç calgoo terimi

“kelimeyi değiştiren ek” olarak açıklanmıştır. Türkçede bunun için “çekim eki”

terimi kullanılır. müçölömö söz terimi “değişebilen söz” olarak açıklanmıştır.

Doğrusu “ögelere ayrılabilen, ekli söz” olmalıdır. başkaruuçu söz terimi yanlış

olarak “başarıcı kelime” şeklinde çevrilmiştir. Oysa terim “bileşik kelimenin temel

kelimesi, temel söz” anlamındadır.497

“endüstri bitkileri” anlamındaki tehnika ösümdüktörü veya tehnikalık

ösümdüktör498 terimi de “teknikte, endüstride kullanılan bitkiler” olarak

çevrilmişlerdir.

Türkçede “efemine” şeklinde kullanılan katın baakı499 terimi “kadına

benzeyen erkek, kadınımsı” şeklinde açıklanmıştır.

3- Bazı terimlerde ise anlam doğru verilmekle birlikte Türkçedeki

kullanımından farklı aktarıldığı görülmüştür. Oysa terimler ve terimsel ifadeler hedef

lehçedeki kullanım şekilleriyle çevrilmelidirler.

eŋ çoŋ ortok bölüüçü500 terimi “en büyük müşterek bölücü” diye Türkçedeki

kullanımından farklı şekilde çevrilmiştir. Terimsel ifadeler hedef lehçedeki kullanım

şekilleriyle çevrilmelidirler. Terim Çağdaş Türkçede “ortak bölenlerin en büyüğü”

şeklinde kullanılmaktadır. tak san “tek adet, sayı” olarak verilmiştir. Ancak doğrusu

“tek sayılar” olmalıdır.

Gramer terimlerinden “yuvarlaklaşma” anlamındaki erindeş-501 terimi

“dudaklılaşmak” şeklinde çevrilmiştir. “ek” anlamındaki “müçö” sözü ile ilgili

496 age., s. 674. 497 age., s. 666. 498 age., s. 616. 499 age., s. 417. 500 age., s. 139. 501 age., s. 337.

Page 285: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

276

terimlerde de Türkçede kullanılan şekli dikkate alınmayıp terimin anlamı

açıklanmıştır: çetki müçö terimi “kenardaki hat” şeklinde açıklanmıştır. Oysa

Türkçedeki karşılığı “sonek” terimidir. “orta ek” anlamındaki ortoŋku müçö

“ortadaki hat” olarak çevrilmiştir. “birleşik cümle” anlamındaki birikme süylöm

terimi “katışık cümle” şeklinde verilmiş; yine aynı anlamdaki koşmo süylöm terimi

için de “katmerli cümle” sözleri kullanılmıştır. baş süylöm terimi kelime çevirisi

yapılarak “baş cümle” şeklinde aktarılmıştır. Ancak terimlerin çevirilerinde hedef

lehçedeki kullanımları esas alınmalıdır. Bu durumda terimin karşılığı “temel cümle”

olarak verilmelidir.

Bunların dışında çeşitli toplum alanlarındaki terimlerde de günümüz Türkiye

Türkçesinde kullanılmayan şekillerle karşılaşılmıştır. Mesela ayıl çarbası502 terimi

“köy iktisadiyatı” şeklinde çevrilmiştir. Türkçede bu anlamda “ziraat” terimi

kullanılmaktadır. “ziraat uzmanı, ziraat mühendisi” anlamındaki ayıl çarba adisi503

de “köy iktisadiyatı uzmanı” şeklinde çevrilmiştir. Bir spor terimi olan fizkultura504

“beden terbiyesi” olarak çevrilmiştir. Ancak Türkçede kalıplaşmış olarak “beden

eğitimi” şekli kullanılmaktadır. Ekonomi ile ilgili olarak ünöm kaatçılığı505 terimi

“iktisadi buhran” olarak aktarılmıştır. Çağdaş Türkçede ise “ekonomik kriz” tabiri

kullanılmaktadır. Yine aynı alanla ilgili olarak kamooġo al-506 terimi “tevkif etmek,

muhafaza altına almak” şeklinde açıklanmıştır. Terimin doğru çevirisi “göz altına

almak” şeklinde olmalıdır. Türkçede “trajedi” anlamındaki kayġıluu pyesa507 terimi

“dram” şeklinde; “göçmen kuşlar” şeklinde kullanılan kelgin kuştar508 terimi de

“göçücü kuşlar” şeklinde açıklanmıştır. Türkçede “maşa” olarak kullanılan ataş

kürök509 ifadesi “kömür küreği”; “maddi kültür” anlamındaki materyal

madaniyat510 ise “maddi medeniyet” olarak açıklanmıştır. Kalıplaşmış ifadeleri de

bu kısımda ele alabiliriz. Mesela çeksiz akıykat511 ifadesi “hakikatı mutlaka”

502 Yudahin, K., K., Kırgız Sözlüğü, çev. Abdullah Taymas, Ankara, 1994, cilt I, s. 253. 503 age., s. 9. 504 age., s. 345. 505 Yudahin, K., K., Kırgız Sözlüğü, çev. Abdullah Taymas, Ankara, 1994, cilt II, s. 377. 506 age., s. 395. 507 age., s. 420. 508 age., s. 434. 509 age., s. 541. 510 age., s. 549. 511 Yudahin, K., K., Kırgız Sözlüğü, çev. Abdullah Taymas, Ankara, 1994, cilt I, s. 14.

Page 286: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

277

şeklinde çevrilmiştir. Söz Türkçede kalıp olarak “mutlak hakikat” şeklinde

kullanılmaktadır.

1. 2. 3. 3. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Üslûba Dayalı Olarak Yapılan

Yanlışlıklar

Daha önce de belirttiğimiz gibi bilimsel metinlerin çevirilerinde aranan en

önemli özellik anlaşılır olmasıdır; üslûp edebî metinlerde olduğu gibi önemli

değildir. Ancak bir sözlük çevirisinde bazen edebî metinlerden bilmece, atasözü,

özdeyiş vb. alıntılar olabilir. Bu durumda üslûba dikkat etmek, sözlerin anlamsal ve

biçimsel eş değerlerini vermeye çalışmak gerekir. Üslûbun verilebilmesi için atasözü,

deyim ve deyimsel ifadelerin varsa aynısı, yoksa anlamsal eş değeri, o da yoksa

açıklayıcı sözler kullanılmalıdır.

1- Kalıp sözlerde üslûp açısından yapılan yanlışlıkların çoğu Türkçede

karşılığı ya da anlamsal eş değeri bulunmasına rağmen, bunun değil, farklı açıklayıcı

ve kalıp söz karakterinden uzak sözlerin kullanılmasından kaynaklanmaktadır.

Mesela şu örnekte atasözü aynı şekilde aktarılabilecekken gereksiz yere açıklama

yoluna gidilmiştir: erge kılġan cakşılık cerde kalbayt512 atasözü “mert kişiye

yapılan iyilik boşuna gitmez” diye aktarılmıştır. Oysa rahatlıkla “ere yapılan iyilik

yerde kalmaz” şeklinde çevrilebilir.

toonu taştı suu buzat, adamzattı söz buzat513 atasözü “dağları, taşları su

tahrip ediyor, insanları ise söz (yalan, bühtan) bozuyor” şeklinde çevrilmiş. Bu

şekilde bir çeviri atasözü görüntüsünden uzaktır. Oysa bir atasözü yine atasözü

karakterinde çevrilmelidir. Sözlerin bazıları da Türkçede aynı şekilde bulunmasına

rağmen gereksiz yere değiştirilmiştir. Buna göre atasözü “dağı, taşı su bozar,

insanları söz bozar” şeklinde çevrilmelidir.

512 age., s. 202. 513 age. s. 8.

Page 287: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

278

araket kılsaŋ bereket514 atasözü de “çalışırsan bereket bulursun” diye

açıklanmıştır. Oysa Türkçede atasözünün hem anlamsal, hem de biçimsel eş değeri

bulunmaktadır: “Harekette bereket vardır.”

Yine baş ayrışsak börk içine, kol sındırsak ceŋ içine515 atasözü “evdeki

çörçöpü dışarı çıkarma, (harf. baştan ayrılırsak kalpak içine, kolumuz kırılırsa yen

içine)” şeklinde hem üslûba aykırı, hem de yanlış anlamda çevrilmiştir. Oysa

Türkçede de aynı atasözü bulunmaktadır: “Baş yarılsa börk içinde, kol kırılsa yen

içinde.”

araketi köp, berekesi cok516 atasözü “bu koyun derisi sepilemeye değmez”

şeklinde açıklanmış, kelime çevririsi de “çabalaması çok, hayrı yok” olarak

yapılmıştır. Bu çevirilerin her ikisi de hatalı olmuştur. Atasözünün Türkçede

anlamsal eş değeri olan bir atasözü mevcuttur. Ayrıca atasözünün kelime çevirisi

doğru olarak yapılsa bu da yeterli olabilecekken, burada gereksiz yere sözler

değiştirilmiştir. Atasözünün anlamsal eş değeri “hakı bokunu ödemez”; kelime

çevirisi ise “hareketi çok, bereketi yok” şeklindedir.

Yine başka kelgendi köz körör517 atasözü “yaşarsak görürüz” şeklinde

yanlış olarak açıklanmıştır. Oysa atasözünün anlam ve şekil bakımından aynısı

Türkçede bulunmaktadır: “Başa gelen çekilir.”

adam kursaġınan arıktabayt, kulaġınan arıktayt518 atasözü de “insanı iş

kurutmuyor (harf. insan mideden zayıflamıyor, kulaktan zayıflıyor)” şeklinde

açıklanmıştır. Burada çeviri eksik ve hatalı yapılmıştır. Atasözünün Türkçedeki

anlamsal eş değeri “duvarı nem, insanı gam öldürür” şeklindedir. Kelime çevirisi de

“insanı açlık değil, söz kurutur” şeklinde yapılabilir.

514 age., s. 39. 515 age., s. 71. 516 age., s. 108. 517 age., s. 94. 518 age., s. 44.

Page 288: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

279

çıraydı çılap içpeyt519 atasözü “surattan su içilmez” olarak çevrilmiştir.

Atasözü “güzel olmuşsa ne olmuş, güzelliği işe yaramıyor” anlamındadır. Türkçede

bu anlamda “güzellik karın doyurmaz” atasözü kullanılmaktadır.

özüŋö bıçak ur, oorubasa kişige ur520 atasözü “bıçağı kendine sapla da,

acımazsa başkasına sapla” şeklinde açıklanmıştır. Türkçede “iğneyi kendine,

çuvaldızı başkasına batır” atasözü yukarıdaki atasözünü tam olarak karşılamaktadır.

2- Bazı atasözlerinin Türkçede anlamsal ya da biçimsel eş değeri

bulunmamasına rağmen, üslûbun verilebilmesi açısından, atasözü karakterinde

kelime çevirisi yapılarak, iletilmek istenen fikir iletilebilir. Aşağıdaki atasözlerinde

bu durumu açıklayan örnekler görülmektedir:

asılsaŋ asıl cıġaçka asıl521 atasözü “ölsen de çalgı ile öl” şeklinde anlamsız

ve Türkçede bulunmayan bir atasözüyle açıklanmıştır. Cümlenin harfiyen çevirisi de

“asılırken bile soylu ağaca asılmak hoştur” olarak verilmiştir. Bu çevirilerin her ikisi

de hatalı olmuştur. Doğru çeviriri “asılsan da soylu ağaca asıl” şeklinde yapılmalıdır.

kuru ayakka bata cürböyt522 atasözü ise “kuru kaşık ağız yırtar” şeklinde

açıklanmış, harfiyen de “kuru çanağa dua edilmez” olarak verilmiştir. Atasözü

“karşılıksız bir şey yapılmaz” anlamındadır. Türkçede bu anlamda bir atasözü

mevcut değildir. O nedenle “karşılıksız bir şey yapılmaz” şeklinde anlam çevirisi

yapılabilir.

biyik toonu körömün deseŋ başına çıkpa523 atasözü kelime çevirisi

yapılarak “yüksek dağı görmek istersen onun tepesine çıkma” olarak verilmiştir.

Ancak bazı atasözlerinde kelime çevirisi ile verilmek istenen fikir iletilemez.

Atasözü “bir mevkiye gelmek istiyorsan onun başındakine karşı çıkma”

anlamındadır. Türkçede bu anlamda bir atasözü bulunmamaktadır. O nedenle “bir

519 age., s. 271. 520 age., s. 115. 521 age., s. 51. 522 age., s. 198. 523 age., s. 95.

Page 289: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

280

mevkiye gelmek istiyorsan onun başındakine karşı çıkma” şeklinde anlam çevirisi

yapılabilir.

camanġa çoŋ ayaġıŋdı körsötpö524 atasözü “kötü adama büyük çanağını

gösterme” olarak aktarılmıştır. Atasözü “bir kimseye güzel bir yemek verirsen her

gün gelmeye başlar” anlamındadır. Kelime çevirisinden de bir şey anlaşılmayacağı

için burada anlam çevirisi uygundur: “Kötüye güzel yemek yedirirsen her gün

gelmeye başlar.”

irigen oozdon irigen söz çıġat525 atasözü “bozuk ağızdan çürük söz çıkar”

şeklinde çevrilmiştir. “söz” için “çürük” sıfatı uygun değildir. Burada da yine

“bozuk” sözü kullanılmalıdır: “bozuk ağızdan bozuk söz çıkar.”

iygiliktin erte-keçi cok526 atasözü de “iyilik yapmak için erken veya geç

denmez; iyilik her zaman yapılabilir” şeklinde aktarılmıştır. Üslûp uygunluğu

açısından bir atasözü yine bir atasözü karakterinde çevrilmelidir. Ayrıca, atasözü

aynı sözler kullanılarak kısa ve özlü bir şekilde çevrilebilecekken gereksiz sözlerle

uzatılmıştır. Buna göre atasözü “iyiliğin erkeni geci olmaz” şeklinde çevrilmelidir.

3- Deyim ve deyimsel ifadelerin çevirilerinde de atasözlerindeki durum

geçerlidir. Deyimin ya da kalıp sözün aynısı ya da benzeri Türkçede bulunuyorsa bu,

yoksa anlamsal eş değeri kullanılmalı, bu da yoksa açıklama yoluna gidilmelidir. Bu

konudaki hatalar da yine Türkçede biçimsel ya da anlamsal eş değeri bulunmasına

rağmen farklı sözlerle açıklanmasından kaynaklanmıştır.

barmak basım cer527 deyimi “parmak ucu genişliğindeki toprak sahası”

şeklinde kelime anlamında aktarılmıştır. Burada kastedilen anlam sahanın küçük

olduğudur; gerçekten parmak ucu genişliğindeki bir yerden bahsedilmemektedir.

Türkçede bu anlamda “bir karış yer” deyimsel ifadesi kullanılmaktadır.

524 age., s. 62. 525 age., s. 371. 526 age., s. 374. 527 age., s. 92.

Page 290: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

281

tamırına balta çabıldı528 deyimi “kökünden yok edildi” şeklinde

çevrilmiştir. Oysa bu deyim Türkçede aynı anlamda başka bir deyimle ifade

edilmektedir: “köküne kibrit suyu döktün.”

astın üstünö keltir529 deyimi “altüst etmek, karma karışık etmek” şeklinde

açıklanmıştır. Oysa deyim aynı şekilde Türkçede de kullanılmaktadır: “altını üstüne

getirmek.”

beti kalın530 deyimi “vurdumduymaz, inatçı” şeklinde çevrilmiştir. Fakat

Türkçede aynı anlam ve şekilde “kabuğu kalın” deyimi bulunmaktadır. Deyimlerin

yine deyim veya deyimsel ifadelerle aktarılmaları gerekir.

Bir başka deyim, bokko carabayt531 “hiçbir işe yaramıyor” diye

aktarılmıştır. Bu çeviri cümlesi, deyim ya da deyimsel bir ifade değildir. Oysa

Türkçede aynı anlam ve şekilde “bir boka yaramaz” kalıp sözü bulunmaktadır.

caaktaş-532 deyimi de “birbirine sövmek, münakaşa etmek” diye çevrilmiştir.

Türkçede aynı anlam ve şekilde “çeneleşmek” deyimi kullanılmaktadır.

canım töbömö çıktı533 deyimi “canım tepeme fırladı, gayet korktum”; canım

kulaġımın uçuna çıktı534 deyimi de “pek korktum (canım kulaklarımın ucuna

fırladı)” şeklinde çevrilmişlerdir. Burada deyimlerin anlamları açıklanmıştır. Ancak

bu deyimlerin Türkçede karşılığı, “çok korkmak” anlamında, yine bir deyim olarak

bulunmaktadır: “canım ağzıma geldi”.

528 age., s. 241. 529 age., s. 50. 530 age., s. 110. 531 age., s. 125. 532 age., s. 159. 533 age., s. 173. 534 age., s. 173.

Page 291: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

282

bilbegeni bit535 deyiminin de “bilmediği yok” şeklinde anlamı açıklanmıştır.

Ancak üslûbun verilebilmesi için deyimlerin anlamının açıklanmasının yanı sıra

anlamsal eş değeri olan ya da varsa aynısı olan deyim de verilmelidir. Burada

Türkçede aynı anlamı veren “bilmediği beş vakit namaz” deyimi mevcuttur.

Aynı şekilde bitin sıġıp, kanın calaġan536 deyimi de “cimri, aşırı hasis”

olarak açıklanmış fakat anlamsal eş değeri olan deyim verilmemiştir. Deyim

Türkçede “yumruğunu sıkıp yalıyor” şeklinde mevcuttur.

içkenim aş bolboy oturat537 deyimi “yediğim içtiğim aş olmuyor” şeklinde

kelime kelime çevrilmiştir. Bazı deyimler kelime karşılığı Türkçede bulunmasına

rağmen ya anlamı tam olarak karşılamamaktadır, ya da kastedilen anlam farklıdır.

Burada da deyimin kelime karşılığı “yediğim aş olmuyor” şeklinde olmakla birlikte,

anlamsal eşdeğeri “yediğim yaramıyor” ifadesidir.

cürögüm cibidi538 deyimi “beğendim, bana hoş geldi” şeklinde aktarılmıştır.

Üslûp eş değerliği açısından yine bir deyim olan “kanım ısındı” şeklinde

çevrilmelidir.

kün batuuġa arkan boyu kaldı539 cümlesi “güneş şimdi batmak üzeredir”

şeklinde çevrilmiştir. Bu şekilde “arkan boyu kal-” deyimsel ifadesi atlandığı gibi,

ifade tarzı da değiştirilmiştir. Eğer cümle “güneşin batmasına bir adam boyu kaldı”

şeklinde çevrilseydi üslûp ve biçim verilmiş olurdu.

közü akırayıp, oozu çormoyo tüştü540 cümlesi “gözleri bebeğinden fırladı,

dudakları sarktı” şeklinde aktarılmıştır. Bu, kalıp söz niteliğinde bir cümledir.

Türkçede cümlenin karşılığı “gözleri fal taşı gibi açılıp ağzı açık kaldı” şeklindedir.

535 age., s. 123. 536 age., s. 123. 537 age., s. 53. 538 age., s. 216. 539 age., s. 46. 540 age., s. 13.

Page 292: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

283

közü çanaġınan çıġıp ketti541 cümlesi de “gözleri çukurundan alnına fırladı”

diye çevrilmiştir. Burada “alın” sözü gereksiz ve yanlıştır. Türkçede aynı anlamda

“gözleri yuvalarından fırladı” deyimi kullanılmaktadır.

can coldoş542 sözü “can ciğer dost” olarak çevrilmiştir. Türkçede aynı

anlamda “can yoldaşı” deyimi kullanılmaktadır.

bereke tap543 sözü de “Allah razı olsun; eve yarasın (alım satım esnasında

muameleyi kapatan sözdür)” şeklinde açıklanmıştır. Oysa sözün hem anlam, hem de

biçimsel eş değeri Türkçede kullanılmaktadır: “bereketini gör”.

aş-suudan kaldı544 cümlesi “iştahı kesildi” olarak çevrilmiştir. Sözün

anlamsal ve biçimsel eş değeri “yemeden içmeden kesildi” şeklinde Türkçede

mevcuttur.

közü korkkon töödöy alaydı545 cümlesi “gözleri korkmuş deve gözü gibi

yerinde duramıyordu” şeklinde çevrilmiştir. Ancak burada “yerinde duramayan”

“gözleri mi” yoksa “kendisi mi” belli değildir. Asıl cümlede ise gözlerin

durumundan bahsedilmektedir. Türkçede bunun anlamsal eş değeri “gözleri fal taşı

gibi açıldı” cümlesidir.

kalbır öpkö, cez bilek546 cümlesi Manas destanından alınan bir mısradır.

Bahadırın atının sıfatı olarak söylenmekte, yorulmazlığı ve hafifliği anlatmaktadır.

Mısra sözlükte “ciğer elek gibidir, bacaklar bakırdandır” şeklinde çevrilmiştir. Bir

şiir mısrası mümkün olduğunca yine bir şiir gibi aktarılmalıdır: kalbur ciğer, bakır

bilek.

541 age., s. 250. 542 age., s. 173. 543 age., s. 108. 544 age., s. 53. 545 age., s. 21. 546 age., s. 120.

Page 293: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

284

başka capsa bılk etkis547 cümlesi “aldırmayan (adam)” olarak çevrilmiştir.

Oysa cümle aynı ifade tarzında çevrilebilir: “başına vursan tınlamaz” (herşeyi kabul

eden, pısırık, sessiz, yavaş kimse hakk.).

mına bul töröçülükkö catabı?548 cümlesi “buna kibarlık, zadelik (bürokrasi)

denilebilir mi” şeklinde aktarılmıştır. “töre” sözü her iki lehçede de ortak olmasına

rağmen Kırgızcada söz “efendilik” anlamındadır. O nedenle cümle Türkçe’ye “bu

töreye sığar mı” değil, “bu efendiliğe sığar mı” şeklinde aktarılmalıdır.

iyri oturup tüz keŋeşeli549 kalıp sözü “eğri oturup doğru müşavere edelim”

şeklinde farklı sözler kullanılarak açıklanmıştır. Ancak ifade aynı şekilde Türkçede

de kullanılmaktadır: “eğri oturup doğru konuşalım.”

4- Bazen benzetmelerde kullanılan söz aynen çevrilirse üslûp verilemeyebilir

ve Türkçenin kullanımına uygun düşmeyebilir. O nedenle ifade yine benzetme

yoluyla verilmeli ama hedef dile uygun sözler kullanılmalıdır. Mesela kumurska

bel550 ibaresi “ince belli, endamlı (kadın)” olarak açıklanmıştır. “karınca bel” olarak

çevrilseydi çok da anlaşılır olmazdı.

1. 2. 3. 4. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Ortak sözlerin

Kullanılmamasından Kaynaklanan Yanlışlıklar

Lehçeler arası çeviride diğer metin türlerinde olduğu gibi bilimsel metinlerde

de ortak sözlerin kullanılmasına dikkat edilmelidir. Böylece zaten aynı kökten gelen

lehçelerimizin ortak yönleri vurgulanmış olacaktır. Bu konuda yapılan hatalar

genelde ortak sözleri kullanmada ihmalkârlık göstermekten ve hedef lehçeyi

yeterince iyi bilmemekten kaynaklanmaktadır. Sözlükte farklı söz kullanımının

bazen tamamen, bazen de kısmen olduğu görülmüştür.

547 age., s. 116. 548 age., s. 187. 549 age., s. 375. 550 age., s. 105.

Page 294: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

285

Tamamen değiştirilenlerden bazıları şöyledir: artına tüş-551 deyimi aynı

şekilde (ardına düşmek) Türkçede de kullanılmaktadır. Oysa eserde “takip etmek”

olarak aktarılmıştır. kim bilsin552 sözü “bilinmez ki” diye çevrilmiştir. Oysa “kim

bilir” şeklinde aynı sözlerle aktarılabilir. “bir gün” şeklinde aynı sözlerle

aktarılabilecek olan bir künü553 ifadesi de “bir kere, bir zaman” şeklinde

çevrilmiştir. Yine ortak kullanımlardan biri olan cap-caş554 sözü “çok genç, taze”

olarak aktarılmıştır. Oysa tam karşılığı “gepgenç” şeklinde Türkçede mevcuttur.

emnege (yahut nege) deseŋ555 ifadesi “bu, ondan dolayıdır ki” şeklinde farklı

sözlerle açıklanmıştır. Halbuki aynı sözlerle ve daha anlaşılır bir şekilde aktarılabilir:

“niye dersen.” emne dep keldiŋ556 sözü de “ne maksatla geldin” şeklinde

aktarılmıştır. Bu da ortak sözler kullanılarak “ne diye geldin” şeklinde çevrilebilir.

Bir başka örnek kursaġım açka557 “ben açım” şeklinde aktarılmıştır. Oysa “karnım

aç” şeklinde aynı sözlerle aktarılabilir.

Sözlükte, sadece bazı sözlerinin farklı çevrildiği durumla daha çok

karşılaşılmıştır. Mesela aytoru bilgeniŋdi kıla ber558 cümlesi “hulasa, ne istersen

yap” diye çevrilmiştir. Burada “hulasa” sözü anlamca doğru olmakla birlikte

Osmanlıca bir söz olduğu için günümüzde pek çok kişi bunu anlayamayacaktır.

Onun yerine “sonuç olarak” ifadesi kullanılmalıdır. Bunun dışında diğer sözleri de

değiştirmeye gerek yoktur. Cümle “sonuç olarak bildiğini yap” şeklinde

aktarılmalıdır.

alda kanday belgisizdikke köŋülüm tolkundanat559 cümlesi de “bir

müphemlik kalbimi dalgalandırıyor” şeklinde çevrilmiştir. Burada “belirsizlik”

yerine “müphemlik” sözüne, “gönül” yerine “kalp” sözüne gerek yoktur. Buna göre

çeviri “bir belirsizlik gönlümü dalgalandırıyor” şeklinde yapılmalıdır.

551 age., s. 48. 552 age., s. 120. 553 age., s. 121. 554 age., s. 177. 555 age., s. 301. 556 age., s. 301. 557 age., s. 6. 558 age., s. 72. 559 age., s. 106.

Page 295: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

286

Bazı cümlelerde ise farklı sözler kullanmanın yanı sıra kullanılan kalıp da

değiştirilmiştir. Mesela birde kelse, birde kelbeyt560 cümlesi “kah geliyor kah

gelmiyor” diye aktarılmıştır. Oysa aynı şekilde çevirmek mümkündür: “birinde gelse

birinde gelmiyor”. Aynı şekilde közdörü birde cumulup birde açılar ele561 cümlesi

de gözleri kah açılıyor, kah kapanıyordu” şeklinde çevrilmiştir. Oysa “bir… bir…”

yerine “kah… kah…” kalıbını kullanmaya, “yumulmak” yerine “kapanmak” sözüne

gerek yoktur. Çeviri aynı sözler kullanılarak yapılabilir: “gözleri bir yumulup bir

açılıyordu”.

Bazı sözlerinin değiştirildiği bir başka cümle de bolor bolbos işke

taarınat562 cümlesidir. Cümle “olur olmaz şeylerden güceniyor” diye çevrilmiştir.

“darılmak” sözü yerine “gücenmek” sözünü kullanmaya gerek yoktur. “Olur olmaz

şeye darılıyor” şeklinde bir çeviri biçimsel eş değerlik açısından daha doğrudur.

canımda cok563 sözleri “üzerimde yoktur” şeklinde çevrilmiştir. Oysa aynı

sözlerle “yanımda yok” şeklinde aktarılabilir.

börügö koy terisin camıntpa”564 cümlesi “kurda koyun kürkü giymeye

müsaade etme” şeklinde aktarılmıştır. Burada “deri” yerine “kürk” sözüne,

“giydirme” yerine de “giymeye müsaade etme” demeye gerek yoktur. “camınt-” fiili

“örtmek” anlamındadır. Ancak Türkçe kullanımı açısından “giydirmek” fiili daha

uygundur. O nedenle çeviri “kurda koyun derisi giydirme” (birini süsleyerek iyi

göstermeye çalışma) şeklinde yapılmalıdır.

oozuŋa kelgendi süylöy beret ekensiŋ565 cümlesi “aklına ne gelirse onu

söylüyormuşsun” şeklinde çevrilmiştir. Burada “ağız” sözü yerine “akıl” sözünün

kullanılması gereksizdir. “onu” sözünün kullanılmasına da gerek yoktur. Cümle

Türkçeye aynı sözlerle aktarılabilir: “ağzına geleni söylüyormuşsun.”

560 age., s. 121. 561 age., s. 121. 562 age., s. 126. 563 age., s. 173. 564 age., s. 172. 565 age., s. 324.

Page 296: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

287

tolkundar carġa kaġılıp, kayta eŋşerildi566 cümlesi “dalgalar dik kıyıya

çarparak geri çekildi” olarak çevrilmiş. Burada “yar” yerine “dik kıyı” sözünü

kullanmaya gerek yoktur: “Dalgalar yara çarpıp tekrar geri çekildi.”

iyri oturup tüz keŋeşeli567 kalıp sözü “eğri oturup doğru müşavere edelim”

şeklinde farklı sözler kullanılarak açıklanmıştır. Ancak ifade aynı şekilde Türkçede

de kullanılmaktadır: “eğri oturup doğru konuşalım.”

1. 2. 3. 5. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Fazla Söz Kullanımından

Kaynaklanan Yanlışlıklar

Edebî metinlerde bazen açıklama amacıyla kaynak metne eklemeler

yapılabilirken bilimsel metinlerde böyle bir şeye hiç gerek yoktur. Bilimsel

metinlerde çevirinin doğru ve anlaşılır olması yeterlidir. Ancak bu bilimsel metin

bizim sözlüğümüzde olduğu gibi edebî metinlerden de parçalar içeriyorsa o zaman

durum farklıdır. Lehçeler arasında genellikle edebî metinlerin çevirisinde bile ekleme

yapmaya gerek bulunmamakla birlikte, mitoloji, inanç ve bazı kültürel durumların

çevirisinde açıklama gerekebilir. Bunların dışında cümleyi fazladan sözler ve

açıklamalarla gereksiz yere uzatmak şekil ve üslûp açısından olumsuz etki yapar.

koyġo tiyçü börüdöy erdi murdu calaktayt”568 cümlesi sözlükte “koyun

üzerine atlamaya hazır bulunan kurt gibi dudakları ve burnu oynuyor” şeklinde

çevrilmiştir. Oysa bu cümle “koyuna saldıracak kurt gibi ağzı burnu oynuyor”

şeklinde daha aslına uygun ve daha düzgün şekilde çevrilebilir.

çırpık özün tal oyloyt”569 atasözü “kurumuş dal kendini söğüt zanneder”

diye çevrilmiştir. Çeviride hem gereksiz sözler kullanılmış, hem bazı sözler yanlış

aktarılmış, hem de ortak kelimelerin kullanımına dikkat edilmemiştir. “çırpı” sözü

Türkiye Türkçesi ağızlarında da kullanılmaktadır. Buna göre çeviri “çırpı kendini

dal sanırmış” şeklinde yapılmalıdır.

566 age., s. 334. 567 age., s. 375. 568 age., s. 165. 569 age., s. 272.

Page 297: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

288

uşu kitepti Taşkentten aldırdım570 cümlesi “bu kitabı (ısmarlamam üzerine)

bana Taşkent’ten tedarik ettiler” diye gereksiz sözler kullanılarak, uzun bir şekilde

aktarılmıştır. “aldırmak” sözünün anlamı içinde zaten “ısmarlamak” anlamı da

vardır. O nedenle ayrıca belirtmeye gerek yoktur. Cümle “bu kitabı Taşkent’ten

aldırdım” şeklinde çevrilmelidir.

özüŋ kayda turġan eleŋ571 cümlesi “(o zaman) sen kendin nerede

yaşıyordun?” şeklinde açıklanmıştır. Burada hem parantez içindeki “o zaman”

açıklamasına, hem de “kendin” sözüne gerek yoktur. Geçmiş bir zamandan

bahsedildiği zaten fiilin zamanından anlaşılmaktadır. “kendin” sözü de asıl cümlede

geçmekle birlikte Türkçe açısından burada uygun değildir. Sadece “sen” sözü

yeterlidir. Hatta “sen” de kullanılmayabilir. Buna göre cümle “(sen) nerede

oturuyordun” şeklinde çevrilmelidir.

akçılanıp ıylap iydi572 cümlesi “kendisinin haklı olduğunu isbat etmek için

ağladı bile” şeklinde aktarılmıştır. Cümle gereksiz sözlerle uzatılmıştır. Oysa

Türkçede bu anlam çok daha kısa ve öz biçimde verilebilir: “kendini haklı çıkarmak

için ağlayıverdi.”

1. 2. 3. 6. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Yönteme Dayalı Olarak

Yapılan Yanlışlıklar

Bilimsel metinlerde kelimeler sözlük anlamlarında kullanıldıkları için kelime

çevirisi yapılmalıdır. Ancak bilimsel metinlerin içlerinde geçen edebî metin

alıntılarında kelime çevirisi her zaman uygun olmamaktadır. Özellikle deyim,

570 age., s. 24. 571 age., s. 326. 572 age., s. 12.

Page 298: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

289

atasözü ve kalıp sözlerde daha çok anlam çevirisi gerekebilir. Ancak kalıp sözün

farklı sözlerle olsa bile, eğer Türkçede anlamsal eş değeri bulunuyorsa bunu vermek

ve parantez içinde de kelime çevirisini vermek uygun olur.

ayran içken kutuluptur, çelek calaġan tutuluptur573 atasözü aynı sözlerle

“ayran içen kurtulmuş, kova yalayan yakayı ele vermiş” şeklinde çevrilmiştir.

Atasözlerinin çevirisinde kelime anlamının verilmesi de gerekir ama öncelikle asıl

kasdedilen anlam verilmelidir. Atasözünün Türkçede karşılığı bulunmadığı için

anlamı açıklanmalıdır: “Bir suç işlendiğinde asıl suçlu kurtulabilir ama küçük bir suç

işleyen tutuklanır”.

sözün eki kılbayt574 deyimi “iki türlü söz söylemez, sözünün eridir” şeklinde

yanlış aktarılmıştır. Deyimin Türkçedeki anlamsal eş değeri “bir dediğini iki etmez”

şeklindedir.

cel tiygizbey maktayt575 cümlesi “yel dokundurmadan övüyor” şeklinde

kelime kelime çevrilmiştir. Ancak böyle bir çeviri Türkçede bir anlam ifade etmez.

Cümlenin anlamsal eş değeri “toz kondurmuyor” şeklindedir.

anı boktuu tayak menen kuup çıktı576 cümlesi “onu gürültü ile, terzil

ederek kovdu” şeklinde aktarılmıştır. “boktuu tayak” mecaz anlamda kullanılmıştır

ve “kötüleyerek” anlamındadır. O nedenle cümle “onu kötüleyerek kovdu” şeklinde

çevrilmelidir.

sakalduu başıŋ menen uşundayda iş kılasıŋbı?577 cümlesi “senin gibi

sakallı bir adama böyle hareket etmek ayıp değil midir?” şeklinde aktarılmıştır.

“sakallı baş” ile burada kastedilen “yaşının ilerlemiş” olduğudur. Oysa kelime

çevirisinden tam olarak bu anlam anlaşılmamaktadır. Doğru çeviri “bu yaşında böyle

mi yapıyorsun?” şeklinde olmalıdır.

573 age., s. 70. 574 age., s. 324. 575 age., s. 198. 576 age., s. 126. 577 age., s. 94.

Page 299: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

290

emes bolso kerek578 cümlesi “öyle değil olsa gerektir” şeklinde kelime

kelime çevrilmiş ancak Türkçe gramer kurallarına uymayan bir cümle ortaya

çıkmıştır. Cümle “öyle olmasa gerek” şeklinde aktarılmalıdır.

men özüm menen birge eç nerse albaġan ekenmin579 cümlesi “kendimle

hiç bir şey almamış imişim” şeklinde Türkçenin kullanımına uymayan ve ne dendiği

anlaşılmayan bir şekilde aktarılmıştır. Bu cümlede kelime çevirisi yapılmamalı,

anlam aktarılmalıdır: “Ben yanıma hiçbir şey almamışım.”

egerim kelbey kalbasın580 cümlesi “katiyen gelmeden kalmasın” olarak

Türkçenin kullanımına uygun olmayan bir şekilde aktarılmıştır. Burada da yine

kelime çevirisi yapılmamalı, anlam aktarılmalıdır. Doğru çeviri “katiyen

gelmemezlik etmesin” veya “mutlaka gelsin” şeklinde olmalıdır.

can-tili menen581 ifadesi “canu dilden, büyük memnuniyetle” şeklinde

aktarılmıştır. Ancak Türkçede “canu dilden” değil, “canı gönülden” şekli

kullanılmaktadır. Çevirmen sözü hatalı olarak, kelime kelime çevirmiştir.

enemdi alayın582 ifadesi “(bir yemin etme tabiridir) annemle evleneyim,

lanet olayım” olarak açıklanmıştır. Burada da kelime çevirisi uygun değildir.

Türkçede aynı anlamda “anam avradım olsun” şeklinde bir yemin sözü

bulunmaktadır.

1. 2. 3. 7. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Taklidî Sözlerle İlgili Yapılan

Yanlışlıklar

Taklidî sözler, daha önce de belirttiğimiz gibi, Kırgızcadan Türkçeye çevirisi

en çok güçlük yaratan gruplardan biridir. Bu konu daha önce geniş bir şekilde

incelenmiştir. Taklidî sözlerin öncelikle varsa karşılığı, yoksa anlamsal eş değeri, o

da yoksa açıklaması verilmelidir. Taklidî sözlerin çevirisinde karşılaşılan yanlışlıklar

578 age., s. 329. 579 age., s. 324. 580 age., s. 323. 581 age., s. 309. 582 age., s. 332.

Page 300: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

291

öncelikle, Türkçede karşılığı bulunmasına rağmen bu kullanılmayıp açıklama yoluna

gidilmesine bağlıdır. Bunun dışında yanlış taklidî söz kullanımına bağlı hatalar da

yapılmaktadır. Bu tür yanlışlıklara meydan vermemek için çevirmenler öncelikle

Kırgızcanın taklidî sözlerinin anlamlarını çok iyi bilmeli, sonra da Türkçedeki

karşılıklarından haberdar olmalıdırlar.

baldır-buldur süylöyt583 cümlesi sözlükte “bir şeyler mırıldanıyor” diye

açıklanmıştır. Oysa bu taklidî sözün karşılığı “paldır küldür” şeklinde Türkçede

bulunmaktadır: “paldır küldür konuşuyor” (ne dediğini bilmiyor, ne dediği

anlaşılmıyor).

kuştar bıcı-bıcı sayraşat584 cümlesi “kuşlar şen ötüşüyorlar” diye

çevrilmiştir. Kuşların ötüşü için Türkçede “cıvıl cıvıl” sözü kullanılmaktadır. Burada

“cıvıl cıvıl” sözü hem anlamsal, hem de biçimsel eş değerlik sağlamaktadır: “Kuşlar

cıvıl cıvıl ötüşüyorlar.”

cürögü düp-düp etti585 cümlesi “kalbi gayet şiddetli çarptı” olarak

aktarılmıştır. Burada taklidî sözün karşılığı kullanılmayıp onun yerine açıklama

yoluna gidilmiştir. Türkçede “yürek” yerine daha çok “kalp” sözü kullanıldığı için,

çeviride bu da kullanılabilir veya “yürek” sözü aynen alınabilir. Çeviri “kalbi küt küt

attı” şeklinde olmalıdır.

Bir başka taklidî söz ot duuldap küydü586 cümlesinde görülmektedir. Cümle

“ateş büyük alevle yandı” şeklinde taklidî söz kullanılmadan çevrilmiştir. Oysa

“duulda-” taklidî sözünün karşılığı Türkçede bulunmaktadır: “ateş çatırdayarak (çatır

çatır) yandı.”

çın sözdü badıraytıp betine aytuu kerek587 cümlesi “bütün hakikati

sıkılmadan, çekinmeden yüzüne vurmalı” olarak çevrilmiştir. “badırayt-” taklidî

583 age., s. 83. 584 age., s. 115. 585 age., s. 317. 586 age., s. 315. 587 age., s. 77.

Page 301: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

292

sözünün Türkçedeki karşılığı “çatır çatır, çatırdamak” taklidî sözüdür. “Bütün

gerçeği çatır çatır (açıkça, çekinmeden) yüzüne söylemek gerek.”

bırk-bırk etip kaynayt588 cümlesinin çevirisinde yanlış taklidî söz

kullanılarak “şakır şakır kaynıyor” diye aktarılmıştır. Türkçede kaynamak için “şakır

şakır” değil “fokur fokur” kullanılır: “fokur fokur kaynıyor”.

1. 2. 3. 8. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Yardımcı Fiillerle İlgili Yapılan

Yanlışlıklar

Bilimsel metinlerde yardımcı fiillerin çevirisi diğer metin türlerinden farklı

değildir. Kırgızca yardımcı fiiller bakımından oldukça zengindir. Bu da çeviride

sorun yaratan hususlardan biridir. Çeviride yardımcı fiilin ana fiile kattığı yan anlam,

Türkçede varsa yine bir yardımcı fiille, yoksa da başka söz araçlarıyla verilmelidir.

Yardımcı fiiller konusunda yapılan en büyük yanlışlık yardımcı fiilin ana fiile kattığı

yan anlamın gözden kaçmasıdır. Bu da anlamda yanlışlığa ya da kayba neden

olmaktadır. Bu nedenle çevirmen Kırgızcada kullanılan yardımcı fiillerin anlamlarını

iyi derecede bilmelidir.

1- Kırgızcadan Türkçeye yardımcı fiillerin çevirisi konusunda en çok

rastladığımız yanılgı, yardımcı fiilin çevrilmesine gerek olmadığı halde

çevrilmesidir. Mesela anı men külüp turġan cerinen çakırdım589 bunlardan biridir.

Cümle “ben onu tam gülüp durduğu zaman çağırdım” şeklinde çevrilmiştir. Burada

“tur-” yardımcı fiildir ve “o sırada” anlamındadır. Oysa çeviride “gülüp durduğu”

sözünden “sürekli güldüğü sırada” gibi bir anlam çıkmaktadır. Doğru şekilde bir

çeviri “ben onu gülerken çağırdım” şeklinde olmalıdır.

Aynı şekilde itti urup calkıtıp koy, üygö kirbesin590 cümlesi de “köpeği

korkutup koy ki eve girmesin” şeklinde aktarılmıştır. Burada öncelikle “it” yerine

“köpek” sözünü kullanmaya gerek yoktur. “koy-” sözü işin çabuk ve tamamen

588 age., s. 117. 589 age., s. 202. 590 age., s. 169.

Page 302: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

293

yapıldığını bildiren bir yardımcı fiildir. Türkçede bu anlam yardımcı fiille verilemez.

Ancak açıklayısı olarak “hemen” sözü kullanılabilir. Buna göre çeviri “(hemen) ite

vurup korkut ki (da) eve girmesin” şeklinde yapılmalıdır.

Aynı hatanın yapıldığı bir başka cümle cazımış bolup oturat591 cümlesidir.

Cümle “yazar gibi gözükerek oturuyor” şeklinde aktarılmıştır. “otur-” burada

“oturmak” anlamında değil, şimdiki zamanı kuran bir yardımcı fiildir. Dolayısıyla

çevrilmesi gerekmez. Buna göre çeviri şöyle olmalıdır: “yazar gibi yapıyor.”

çak etkizip terezeni caap koydu592 cümlesi “tak ederek pencereyi kapatıp

koydu” diye çevrilmiştir. “koy-” burada yardımcı fiil olduğu için çevrilmesi

gerekmez. “ederek” kelimesi ise, sözün kelime karşılığı olmakla birlikte, Türkçenin

kullanımına uygun değildir. Doğru çeviri şu şekilde olmalıdır. “tak diye pencereyi

kapattı.”

“eti parça parça ederek koy” şeklinde çevrilen etti borço-borço kılıp sal593

cümlesinde “sal-” yardımcı fiildir ve çevrilmesi gerekli değildir. Doğru çeviri “eti

parçala” (yani kuşbaşı doğra) şeklinde olmalıdır.

Genelde yanlış aktarılan yardımcı fiillerden biri de “ber-” yardımcı fiilidir.

“ber-” yardımcı fiili işin başkası için yapıldığını anlatır. Türkçede bu anlam için

yardımcı fiil veya başka bir söz kullanmaya gerek yoktur. Anlam cümlenin

bağlamından anlaşılmaktadır. Ancak yardımcı fiil çoğunlukla Türkçeye “vermek”

anlamında aktarılmaktadır. Mesela tigi kitepti maa alıp ber594 cümlesi “öteki kitabı

bana al da ver” şeklinde çevrilmiş. Oysa “ber-” burada yardımcı fiildir ve işin

başkası için yapıldığını anlatır. Türkçede bu anlam cümleden anlaşıldığından ayrıca

belirtilmesi gerekmez: “şu kitabı benim için al”. Yardımcı fiilin “alıver” anlamı da

vardır. Yine ala ber595 sözü “hiçbirşeye dikkat etmeden alıver” şeklinde

aktarılmıştır. “alıver” sözü hem çabukluk, hem de hareketin kendisi için yapıldığını

591 age., s. 195. 592 age., s. 245. 593 age., s. 131. 594 age., s. 107. 595 age., s. 107.

Page 303: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

294

bildirir. Oysa burada bu anlam kasdedilmemektedir. “ber-” yardımcı fiili burada

hareketin devamlı yapıldığını anlatmaktadır. Buna göre çeviri “durmadan al, almaya

devam et” şeklinde olmalıdır.

baykap cür-596 sözü “ihtiyatlıca yürümek” şeklinde çevrilmiştir. Oysa burada

“cür-” ana fiile devamlılık anlamı katan bir yardımcı fiildir ve çevrilmesi gerekmez.

Sözün yürümekle bir ilgisi yoktur. baykap cür- sözünün “göz kulak ol, dikkat et” gibi

birkaç anlamı vardır.

begireek bastırıp koy597 cümlesi “fazlaca sıkıştırıp koy” olarak aktarılmıştır.

Fakat burada “koy” yardımcı fiildir ve “ağır bir şeyle bastır” anlamını vermektedir.

çevirinin doğrusu “daha çok bastır” şeklindedir.

anı een çakırıp çıġıp ifadesi “yalnız kendisini çağırıp çıkarak” şeklinde

aktarılmıştır. “çık-” burada yardımcı fiildir ve çevrilmesi gerekmez. Doğru çeviri

“(bir tarafa) yalnız kendisini çağırarak” şeklindedir.

“kal-” yardımcı fiilinin anlamı da genelde verilememektedir. Mesela dubası

konboy kaldı598 cümlesi “duası kabul edilmeden kaldı” olarak çevrilmiş. “kaldı-”

burada yardımcı fiildir ve cümleye “maalesef, ne yazık ki” anlamı katmaktadır. Bu

anlam Türkçede yardımcı fiille verilemeyeceğinden başka söz araçları

kullanılmalıdır. Buna göre çeviri “maalesef duası kabul edilmedi” şeklinde

yapılmalıdır. Aynı şekilde aytayın degenderimdi ayta albay kaldım599 cümlesi

“söylemek istediklerimi söyleyemeden kaldım” şeklinde yanlış aktarılmıştır. kal-

burada da “maalesef” anlamında yardımcı fiildir. Bu anlam Türkçede yine bir fiille

verilemeyeceğinden “maalesef ya da ne yazık ki” sözü kullanılmalıdır. Oysa çeviri

cümlesinden bu anlam anlaşılamamaktadır: “maalesef söylemek istediklerimi

söyleyemedim.”

596 age., s. 102. 597 age., s. 93. 598 age., s. 313. 599 age., s. 301.

Page 304: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

295

ar bir adım attaġan sayın uşul körünüş elestedi da turdu600 cümlesi “her

adımda şu levha göz önüne geldi de durdu” olarak çevrilmiştir. Burada da “turdu”

yardımcı fiildir ve ana fiile süreklilik anlamı katmaktadır. Türkçede aynı anlam -ıp

dur- şekliyle de verilebilir. Ancak bu cümle şöyle çevrilmelidir: “Her adım attıkça şu

manzara hiç gözümün önünden gitmiyordu.”

2- Bu hususta yapılan diğer bir hata da yardımcı fiilin anlamının

verilememesi ya da yanlış aktarılmasıdır. Mesela akçamdı cep kete berebi?601

cümlesi “demek benim paramı benimseyecek, varsın benimsesin” şeklinde

çevrilmiştir. “ber-” yardımcı fiili burada hareketin devamlılığını anlatmaktadır.

Kastedilen anlam “paramı yiyip gidecek mi, yemeye devam mı edecek, cezasız mı

kalacak”tır. Buna göre çeviri “paramı yiyip gidecek mi, cezasız mı kalacak” şeklinde

yapılabilir.

ayal kılbay cürö kör602 cümlesi “gecikmeden hareket et” diye aktarılmıştır.

“kör-” yardımcı fiili ana fiile “devamlılık” anlamı vermektedir. Doğru çeviri “ara

vermeden, aralıksız yürü” olmalıdır.

1. 2. 3. 9. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Yanlış Söz Seçiminden

Kaynaklanan Yanlışlıklar

Bilimsel metinlerde en önemli husus anlamın doğru aktarılmasıdır. Bu

nedenle de doğru sözcüklerin doğru yerlerde bulunmaları gerekir. Bazen aynı gibi

görünen sözler arasında bile küçük de olsa anlam nüansları bulunabilmekte, bu da

anlam karışıklıklarına yol açmaktadır. O nedenle çevirmenler sözcük seçiminde çok

hassas davranmalıdırlar. Eğer söz ya da cümlenin hedef lehçede aynı anlam ve

şekilde karşılığı varsa anlam çevirisi yapılmamalı, karşılığı kullanılmalıdır. Mesela

600 age., s. 290. 601 age., s. 107. 602 age., s. 63.

Page 305: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

296

kolumdan kelgen cardamımdı ayanbaymın603 cümlesinin “elimden gelen her şeyi

yaparım” şeklinde anlamı verilmiştir. Halbuki bu cümle “elimden gelen yardımı

esirgemem” şeklinde çevrilerek biçim, anlam ve üslûp eş değerliği sağlanabilir.

basmırduu sayasat604 ifadesinin çevirisi “tecavüz politikası” olarak

yapılmıştır. Türkçede “tecavüz” sözü ile “baskıcı” sözünün anlamı çok farklıdır. O

nedenle burada “baskıcı” sözü kullanılmalıdır. Çeviri “baskıcı siyaset” şeklinde

yapılırsa hem anlam doğru aktarılmış, hem de biçimsel eş değerlik sağlanmış

olacaktır.

bep-belekey boyu bar, ceti kabat tonu bar605 cümlesi bir bilmecedir.

Cümle “boyu kısadır, yedi tane kürkü vardır” şeklinde çevrilmiştir. Fakat bu şekilde

bir çeviri bilmece karakterine uygun olmadığı gibi, Türkçede aynı anlam ve aynı

şekilde “kat” sözü varken “kabat” sözü için “tane” kullanılmıştır. “kat” la “tane”

sözünün anlamları ise aynı değildir. Oysa kelimeler Türkçeye aynı sırada ve çoğu

aynı şekilde çevrilebilir: “Kısacık boyu var, yedi kat kürkü var.”

akırekte koş kaltek606 cümlesi “göğsünde iki tane cebi var” diye çevrilmiştir.

Oysa “koş” sözünün karşılığı “iki tane” değil “çift” sözüdür. “iki tane” ile “çift”

sözleri aynı anlamda olmakla birlikte burada “çift” sözü uygundur: “göğsünde çift

cebi var.”

aybandar düynösü607 ifadesi “hayvanat dünyası” şeklinde aktarılmıştır.

Böyle bir çeviri, ifadenin Türkçedeki kullanımına uygun değildir. Arapça +at çoğul

eki getirilerek “hayvanlar” anlamındaki “hayvanat” şekli ve “düynö” sözünün de

şekilce karşılığı kullanılmıştır. Ancak anlamca doğru olmakla birlikte, ifade

Türkçede kalıplaşmış şekilde “hayvanlar alemi” şeklinde kullanılmaktadır.

603 age., s. 63. 604 age., s. 93. 605 age., s. 106. 606 age., s. 14. 607 age., s. 64.

Page 306: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

297

süt azıktarı608 sözü de aynı şekilde kelime çevirisi yapılarak “süt mahsulleri”

şeklinde çevrilmiştir. “mahsul” ve “ürün” aynı anlamda olmakla birlikte burada

“ürün” sözü uygundur. Türkçede kalıplaşmış olarak “süt ürünleri” ifadesi

kullanılmaktadır.

birinçi attanıp, aldıġa bastırdı609 cümlesi “birinci olarak ata bindi ve

başkalarından önde yürüdü” şeklinde çevrilmiştir. Türkçede bu durumda “birinci”

değil, “ilk” sözü kullanılır. “aldıġa” sözünün de karşılığı bulunmasına rağmen

açıklama yoluna gidilerek gereksiz yere cümlenin uzamasına yol açılmıştır. Buna

göre çeviri şöyle olmalıdır: “ata ilk olarak binip ileriye bastırdı (bastırıp gitti).”

senin kiyimiŋ maa çak kelet610 cümlesi “senin giyimin bana tam geliyor”

diye çevrilmiştir. İlk bakışta çeviri doğru ve güzel gibi görünse de giyimle elbise

arasındaki anlam nüansı dikkate alınırsa daha güzel ve daha doğru bir çeviri elde

edilebilir. “giyim” sözü daha çok “giyiniş tarzı” anlamında kullanılır ve geneldir.

“elbise” ise daha özeldir ve o andaki elbise için kullanılır. O nedenle burada kelime

anlamı olmakla birlikte “giyim” yerine “elbise” sözü tercih edilmelidir: “Senin

elbisen bana tam geliyor.”

bilimi toluk miŋdi cıġat, bilegi coon birdi cıġat611 atasözü “bilgisi kamil

olan bini yıkar, kolu kalın olan tek bir taneyi yıkar” şeklinde aktarılmıştır. Burada

sözün kelime karşılığı “yıkmak” olmakla birlikte, “yenmek” sözü daha uygundur.

Her iki söz de kullanılabilir ama en iyiyi seçmek önemlidir. İşte burada “şekil mi,

anlam mı” sorusu önem kazanmakta ve bu soru çevirmeni hayli zorlamaktadır.

Ayrıca “bilek” sözünü “kol” olarak çevirmenin hiç gereği yoktur. “bileği kalın”

deyimi aynı şekilde Türkçede de vardır ve “güçlü” anlamındadır. Buna göre doğru

çeviri şu şekildedir: “Bilgisi derin bini yener, bileği kalın biri yener.”

608 age., s. 263. 609 age., s. 23. 610 age., s. 244. 611 age., s. 120.

Page 307: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

298

anık bulaktardan alınġan maalımattarġa karaġanda612 cümlesi “mevsuk

membalardan alınan malûmatlara göre” diye aktarılmıştır. Burada “mevsuk” (doğru,

sağlam) sözü günümüz Türkçesinde kullanılmayan Arapça bir sözdür. Çeviride

Türkçe sözler tercih edilmelidir. “memba” ise su için kullanılan bir sözdür. Burada

bilginin, haberin alındığı yerden, yani “kaynaktan” bahsedilmektedir. O nedenle

“bulak” sözünün anlamı olan “kaynak, pınar, memba” sözlerinden en uygun olanı

seçilmelidir. Bu durumda çeviri “sağlam kaynaklardan alınan malûmatlara göre”

şeklinde yapılmalıdır.

cörgömüş cele tartıptır613 cümlesi “örümcek ağını kurmuştur” şeklinde

çevrilmiştir. Örümcek ağı için “kurmak” değil, “örmek” sözü kullanılmalıdır. Bunun

dışında “-ıptır” eki belirsiz geçmiş zaman ekidir (mış). Oysa çeviride, yanıltıcı

benzerlik sonucu Türkçede kesinlik bildiren -dır eki kullanılmıştır. Doğru çeviri

“örümcek ağını örmüş” şeklindedir.

adamzat caralġandan berki armanıŋarġa cetkirebiz614 cümlesi

“beşeriyetin öteden beri arzuladığı kutsal gayelere erdireceğiz” şeklinde aktarılmıştır.

“adamzat” sözü için “beşeriyet” sözü de uygun olmakla birlikte “insanoğlu” sözü

daha doğru ve çok daha aslına uygundur. “yaratıldığından beri” yerine de “öteden

beri” sözüne gerek yoktur. Ayrıca “erdirmek” fiili Türkçede kullanılmakla birlikte

burada çok da uygun değildir. Doğru sözlerin seçildiği bir çeviri “insanoğlu

yaratıldığından beri var olan emellerinize ulaştıracağız” şeklinde olmalıdır.

caaġıŋ bas615 deyimi “çeneni kes, sus” olarak aktarılmıştır. Ancak Türkçede

kalıplaşmış olarak “kapa çeneni” veya “çeneni kapa” ifadesi kullanılmaktadır.

baruuġa cürögü daabayt616 cümlesi “varmaya cesareti yetmiyor” şeklinde

çevrilmiştir. “cesaret” için “yetmek” sözü uygun değildir. “varmaya cesareti yok”

şeklinde bir çeviri daha doğru ve daha güzel olacaktır.

612 age., s. 143. 613 age., s. 199. 614 age., s. 47. 615 age., s. 158. 616 age., s. 290.

Page 308: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

299

çoŋduk kılba617 ifadesi “çalım satma!” şeklinde aktarılmıştır. Doğru sözlerle

ve doğru anlamda bir çeviri “büyüklük taslama” şeklindedir.

I. 2. 3. 10. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Hedef Lehçenin Yeterince

Bilinmemesinden Kaynaklanan Yanlışlıklar

Bir çevirinin doğru ve güzel olması için gerekli olan ilk şey kaynak lehçenin

iyi bir şekilde bilinmesidir. Ancak kaynak lehçe iyi bilinse bile hedef lehçe yeterince

bilinmiyorsa iyi bir çeviri elde edilemeyecektir. Bu hususta yapılan yanlışlıklar üç

şekilde görülmektedir. Bazen sözün anlamı verilmekle birlikte Türkçedeki şekil

kullanılmamakta, bazen cümle aynı şekilde ifade edilebilecekken açıklama yoluna

gidilmekte, bazen de sözün ağızlarda karşılığı bulunmasına rağmen bilinmediği için

verilememektedir.

1- En çok karşılaşılan yanlışlık söz ya da ibarenin Türkçede karşılığının aynı

şekilde bulunmasına rağmen kullanılmayıp sadece açıklama yoluna gidilmesidir.

Açıklama yapılmalıdır, ancak lehçeler arası bir çeviri sözlüğünde öncelikle sözün

Türkçedeki karşılığı verilmelidir. Mesela arduu618 sözü “vicdanlı, mahçup,

vesveseli, kuruntulu” olarak çevrilmiş, ancak tam karşılığı olan “arlı” sözü

kullanılmamıştır. Yine bez-619 fiili “inkâr etmek, tanımamak, bir âdeti terkeylemek,

bizar olmak, bıkmak, usanmak” diye açıklanmıştır. Türkçede aynı fiil “bezmek”

şeklinde kullanılmaktadır. Aynı şekilde candan bezdi deyimi de “hayattan bıktı,

bizar oldu” diye çevrilmiştir. Bunun da aynısı, “canından bezdi” şeklinde

kullanılmaktadır. çebiç620 sözü “ikinci yaşına basan keçi” şeklinde çevrilmiştir. Oysa

aynı anlamda “çebiç” sözü Türkçede bulunmaktadır. “çiğnem” (bir çiğnem et)

şeklinde Türkçede karşılığı bulunan çaynam621 sözü de “gereği gibi çiğnemeye kafi

gelecek (yiyecek) miktarı” olarak açıklanmıştır. Bir başka söz olan alġır kuş622 “iyi

617 age., s. 279. 618 age., s. 43. 619 age., s. 114. 620 age., s. 257. 621 age., s. 257. 622 age., s. 26.

Page 309: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

300

yakalayan (avlayan) kuş” şeklinde açıklanmıştır. Türkçede aynı şekilde “alıcı kuş”

sözü kullanılmaktadır.

Kırgızca ile Türkçe arasında zamirlerin çoğu aynı ya da benzer şekilde

kullanılır. Bir belgisiz zamir olan berkinisi623 sözü de bunlardan biridir. Söz “onların

içinden bu yanda bulunanı, işte şu” şeklinde uzun uzun açıklanmış. Oysa Türkçede

sözün aynısı “berikisi” şeklinde mevcuttur. bozor-624 sözü “yüzün rengi solmak, kül

rengine girmek” şeklinde çevrilmiştir. Sözün aynısı “bozarmak” olarak Türkçede

kullanılmaktadır. cardamdaş-625 fiili “karşılıklıca yardım etmek” şeklinde

açıklanmıştır. Açıklama doğru olmakla birlikte kelimenin tam karşılığı olan

“yardımlaşmak” sözü verilmemiştir. Aynı şekilde carlık626 sözü “ferman, emir,

buyrultu” olarak açıklanmış ancak “yarlık” sözü kullanılmamıştır.

2- Bazı sözlerin karşılıkları yazı dilinde bulunmamakla birlikte ağızlarda

kullanılmaktadır. Eğer sözün karşılığı ağızlarda mevcutsa önce ağız şekli olduğu

belirtilerek bu söz kullanılmalı, daha sonra açıklama yapılmalıdır. O nedenle

çevirmenler hedef lehçenin ağızlarını da iyi bilmelidirler. Mesela çat627 sözü “(iç

taraftan) bacakların birleştiği yer” şeklinde açıklanmıştır. Açıklama doğrudur ancak

Türkçenin ağızlarında aynı anlamda “çat” sözü kullanılmaktadır. Öncelikle bu

belirtilmelidir. balkı-628 fiili de karşılığı verilemeyen sözlerden biridir. Fiil “erimek,

yumuşamak; donakalmak” anlamlarında çevrilmiştir. Ancak Türkiye Türkçesi

ağızlarında aynı anlamda “bılkımak” fiili kullanılmaktadır. bertin-, mertin-629 fiili

“incinmek, yerinden oynamak” anlamında alınmıştır. Türkçenin ağızlarında aynı

anlamda “bertmek” fiili kullanılmaktadır. Aynı şekilde buyuk-630 fiili de “donmak,

tamamıyla soğumak, soğuktan, kar tipisinden helâk olmak” şeklinde açıklanmıştır.

Türkçenin ağızlarında kullanılan “buymak” sözü ise anlamlar arasında yer

623 age., s. 109. 624 age., s. 136. 625 age., s. 180. 626 age., s. 182. 627 age., s. 255. 628 age., s. 84. 629 age., s. 109. 630 age., s. 152.

Page 310: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

301

almamıştır. “tamamıyla soğumak” ise yanlış bir açıklamadır. Doğrusu “çok üşümek”

olmalıdır.

3- Kırgızcayla Türkçe arasında bazı kalıplaşmış cümle şekilleri de ortaktır.

Bunların da öncelikle Türkçedeki karşılıkları, sonra gerekliyse açıklaması

verilmelidir. Mesela arı oyloduk, beri oyloduk631 ifadesi “öyle de düşündük, böyle

de düşündük” şeklinde Türkçe kullanıma uygun olmayan ve kastedilen anlamın tam

olarak verilemediği bir şekilde aktarılmıştır. Oysa Türkçede “öte düşündük, beri

düşündük…” şeklinde aynısı mevcuttur. attuu-baştuu kişiler632 cümlesi ise

“mümtaz adamlar” şeklinde çevrilmiştir. Cümle Türkçede aynı şekilde “adlı sanlı

kişiler” olarak ifade edilebilir. kürüç dem cedi633 cümlesi “pirinç (pilav) yumuşayıp

kabardı” şeklinde çevrilmiştir. Oysa “demlenmek” sözü aynı şekil ve anlamda

Türkçede de kullanılmaktadır. Çeviri “pilav demlendi” şeklinde yapılabilir. aldı-

artın karabastan634 ifadesi “etraflıca düşünmeden, ihtiyatsızca” şeklinde

aktarılmıştır. Oysa bu ifadenin de tam karşılığı “önüne ardına bakmadan veya önünü

ardını düşünmeden” şeklinde Türkçede mevcuttur. Aynı şekilde Türkçeye “elim boş”

olarak aktarılabilecek olan kolum boş635 ifadesi sözlükte “serbestim, meşgul

değilim” diye aktarılmıştır. alım ketip turat636 cümlesi de bunlardan biridir. Cümle

“gevşeklik hissediyorum” şeklinde çevrilmiştir. Oysa Türkçedeki “halim kalmadı”

şekli cümleyi tam olarak karşılamaktadır. söz tuudurġuç calġoo637 sözü “söz

türetme eki” şeklinde anlam çevirisi yapılarak aktarılmıştır. Türkçede bu anlamda

“yapım eki” sözü kullanılmaktadır. baldar bakçası638 sözü “çocuklar bahçesi, ana

mektebi” şeklinde çevrilmiştir. Türkçede söz bu şekillerde değil, “kreş, ya da ana

okulu” olarak kullanılmaktadır. cuġumtal dart, cuġumtal ooru639 sözleri “sari

hastalık” şeklinde Arapça “sari (bulaşan, bulaşıcı)” sözü kullanılarak aktarılmıştır.

Anlam doğru olmakla birlikte, Türkçede kullanılan şekli olan “bulaşıcı hastalık”

631 age., s. 43. 632 age., s. 61. 632 age., s. 84. 633 age., s. 304. 634 age., s. 23. 635 age., s. 133. 636 age., s. 16. 637 age., s. 168. 638 age., s. 80. 639 age., s. 230.

Page 311: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

302

ifadesi verilmelidir. enesinin sütün aktadı640 cümlesi “annesiyle alâkadar oldu,

anasına terbiyesi için şükranda kusur etmedi” diye uzun uzun açıklanmıştır. Ancak

Türkçede bu anlamda kullanılan “emdiği sütün hakkını verdi” ifadesi durumu daha

doğru ve daha özlü bir biçimde açıklamaktadır. ısıġı aşındı641 sözü “şiddetli ateşi

var, hararet derecesi yükseldi” diye çevrilmiştir. Türkçede bu durumda “ateşi

yükseldi” sözü kullanılmaktadır. cılaŋbaş642 sözü “açık baş” olarak aktarılmıştır,

ancak Türkçede bunun için “başı kabak” ya da “kabak baş” ifadeleri kullanılır.

Anlam doğru verilse de, öncelikle Türkçede kullanıldığı şekil verilmelidir.

4- Çoğu kalıplaşmış ifadelerin çevirisi de aynı şekilde Türkçenin kullanımına

uygun olmayan şekillerde yapılmıştır. Mesela közdörü çakçaŋdayt643 ifadesi

“gözleri fana halde göz evinden fırladı” şeklinde çevrilmiştir. Burada “fena halde”

sözleri gereksizdir. Ayrıca Türkçede gözlerin bulunduğu yere “ev” değil “yuva”

denir. Çeviri “gözleri yuvalarından fırladı” “gözlerini fal taşı gibi açıp durdu”

şeklinde olmalıdır. borġo bayla-644 deyimi “besiye komak” olarak çevrilmiştir.

Deyim Türkçede “besiye çekmek” şeklinde kullanılmaktadır. buuday cüzdüü veya

buuday öŋdüü645 sözleri de “buğday yüzlü” olarak çevrilmiştir. Türkçede bu söz

kalıplaşmış olarak “buğday benizli” veya “buğday tenli” şeklinde kullanılır.

mıltıktın dürmötü bar cümlesi “tüfeğin yemi var (doludur)” şeklinde aktarılmıştır.

Ancak Türkçede “mermi”, “barut” ya da “saçma” için “yem” sözü kullanılmaz.

Çeviri “tüfeğin barutu (mermisi ya da saçması) var” veya “tüfek dolu” şekillerinde

yapılmalıdır. artıkça senin özüŋ bolġonuŋ cakşı ele646 cümlesi “kendinin

bulunduğun çok iyidir” şeklinde açıklanmıştır. “kendinin bulunduğun” ifadesi hem

gramer, hem de dil kullanımı açısından doğru değildir. Cümle “ayrıca senin

bulunman iyi olurdu” şeklinde çevrilmelidir.

640 age., s. 15. 641 age., s. 55. 642 age., s. 208. 643 age., s. 245. 644 age., s. 130. 645 age., s. 149. 646 age., s. 49.

Page 312: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

303

Bazen de sözün Türkçede aynısı ya da benzeri bulunmasına rağmen hem bu

söz kullanılmamış, hem de anlam yanlış aktarılmıştır. Mesela cılaŋayak, cıŋaylak647

sözü “ayakkabıyı çıkartma” şeklinde yanlış çevrilmiştir. Söz Türkçede “yalın ayak”

olarak aynı şekilde kullanılmaktadır. Sözün anlamı “ayakkabıyı çıkartma” değil,

“ayağın ayakkabısız olması”dır.

1. 2. 3. 11. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Sentaktik Farklılıklardan

Kaynaklanan Yanlışlıklar

Kırgızca ile Türkçe arasında az da olsa cümle yapısı farklılıkları

görülmektedir. Eğer çevirmen dikkatli olmazsa kolaylıkla Kırgızcanın etkisinde

kalabilir. Mesela soru eki bu farklılıklardan biridir. Kırgızcada soru eki mutlaka

cümlenin sonuna gelir. Oysa Türkçede vurgulanmak istenen hususa göre soru ekinin

cümledeki yeri değişebilir. Mesela karılıkka baş koyduŋuzbu?648 cümlesi

“kocamaya başladınız mı?” şeklinde çevrilmiştir. Bu şekilde, vurgu “başlamak”

sözüne aittir. Oysa asıl vurgulanmak istenen “kocamak, yaşlanmak” konusudur. O

nedenle burada soru eki ilk kelimeye gelmelidir: “kocamaya mı başladınız?”

Kırgızca ile Türkçe arasında işin oluşu ve sonucunun anlatım sırası

bakımından da farklılık bulunmaktadır. Kırgızcada önce olayın sonucu

verilebilmekte, Türkçede ise olaylar oluş sırasına göre sıralanmaktadır. Mesela

“Manastın başın cölöp, bir suluu kız olturat”649 cümlesi “Manastan başını dilber

tutup oturuyor” şeklinde aktarılmıştır. Cümle kelime sırasına göre aktarılacak olursa

“Manas’ın başını destekleyip, bir güzel kız oturuyor” şekli elde edilir. Bu yapı

Türkçeye uymaz. O nedenle çeviri “güzel bir kız Manas’ın başını tutarak oturuyor”

şeklinde yapılmalıdır.

Kırgızcadaki bazı alınma bağlaç ve edatlar (ġana, sayın) ile bazı kalıpların

(da… da…, ne… ne…) yerleri de Türkçe cümlelerde değişmektedir. Çevirmen bu

hususlarda dikkatli olmazsa önemli anlam ve biçim hatalarına yol açabilir.

647 age., s. 208. 648 age., s. 94. 649 age., s. 226.

Page 313: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

304

Kırgızca ile Türkçe cümleler arasında öznenin yeri arasında da fark

görülebilmektedir. Kırgızcada Özne cümle ortasında gelebilirken Türkçede

çoğunlukla başa gelir.

-ıp zarf-fiil ekiyle kurulmuş uzun Kırgızca cümleler de farklılık yaratan bir

diğer husustur. Türkçede bu cümlelerin en az iki ve daha çok cümleye bölünmeleri

gerekir.

1. 2. 3. 12. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Çevirinin Eksik

Yapılmasından Kaynaklanan Yanlışlıklar

Sürekli vurguladığımız gibi bilimsel metinlerde en önemli husus anlamın

doğru aktarılmasıdır. O nedenle eksik çeviri konusu burada daha büyük bir önem

kazanmaktadır. Bilimsel metinlerde konunun tam ve eksiksiz bir biçimde anlaşılması

için çevirinin tam yapılmasına çok büyük özen gösterilmelidir. Bu nedenle de

yardımcı fiillerin, terimlerin ve diğer tüm sözlüksel ögelerin anlamlarının çok iyi

bilinmesi gerekir. Bu hususta yapılan yanlışların çoğu bazı sözlerin ihmal

edilmesinden kaynaklanmıştır. Mesela beti aloolonup kızarıp çıktı650 cümlesi,

kısaca “yüzü yandı” şeklinde çevrilmiştir. Tam bir çeviri “yüzünü ateş basıp kızardı”

şeklinde yapılmalıdır. böcükkön bödönödöy651 cümlesi “saklanmış bıldırcın” olarak

çevrilmiştir. Burada +day (gibi) ekinin anlamı gözden kaçmış, dolayısıyla çeviri

eksik olmuştur. Tam bir çeviri “büzülmüş bıldırcın gibi” şeklinde yapılmalıdır.

Türkçedeki karşılığının verilmediği durumları da eksik çeviri kapsamında

değerlendirebiliriz. Mesela cetin-652 fiili “tatmin edilmek, iktifa etmek” şeklinde

açıklanmış, Türkçe karşılığı olan “yetinmek” sözü ise kullanılmamıştır. Yine murdu

baskak653 sözü “burnu hafifçe eziktir” şeklinde aktarılmıştır. Türkçede bu anlamda

“basık” sözü kullanılır: “burnu basık; basık burunlu”. Aynı şekilde kara başıŋa654

650 age., s. 30. 651 age., s. 136. 652 age., s. 205. 653 age., s. 92. 654 age., s. 94.

Page 314: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

305

sözü de “yalnız şahıs” olarak aktarılmıştır. Halbuki Türkçenin ağızlarında söz aynı

anlamda ve şekilde kullanılmaktadır: “kara başına” (yalnız başına, yalnız olarak).

beçaara, beçara655 sözü de “züğürt, miskin, fıkara” olarak açıklanmış, fakat

Türkçedeki karşılığı olan “biçare” sözü verilmemiştir.

1. 2. 3. 13. Bilimsel Metinlerin Çevirisinde Kaynak Lehçenin Etkisinde

Kalmaktan Kaynaklanan Yanlışlıklar

Kaynak metnin etkisi özellikle lehçeler arası çeviride büyük sorun yaratan bir

konudur. Lehçeler çok yakın oldukları için sürekli Kırgızcayla meşgul olan bir

çevirmen, çoğu şekli Türkçe ile aynı gibi algılayabilmektedir. Dolayısıyla sözlüğe

bakma veya başka bir yola başvurma gereği duymamakta, bu da hataya yol

açmaktadır.

Bu konudaki hataların çoğu yanıltıcı benzerlik tuzağına düşme ve Türkçenin

yeterince iyi bilinmemesi sonucu sözlerin aynı şekilde alınmasından kaynaklanmıştır.

Mesela kolubu?656 sözü Kırgızcanın etkisinde kalınarak aynı şekilde “kolu mu?”

diye çevrilmiştir. Oysa Kırgızca “kol” Türkçede “el” anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla çeviri “eli mi?” şeklinde yapılmalıdır. körgön cokmun657 sözü kelime

çevirisi yapılarak “gördüğüm yoktur” şeklinde aktarılmıştır. “cok” burada yardımcı

fiildir ve ana fiile olumsuzluk anlamı vermektedir. Doğrusu “görmedim” olmalıdır.

aa çaġılġan tiydi658 cümlesi ise “ona yıldırım değdi” diye çevrilmiştir. Burada hem

asıl metnin etkisinde kalındığını, hem de Türkçenin kullanımının iyi bilinmediğini

görüyoruz. Türkçede “yıldırım” için “değmek” değil, “çarpmak” fiili kullanılır. “aa”

sözünün de geçtiği yere göre anlamı değişmektedir. Şaşkınlık bildiren bir ünlem veya

eski metinlerde geçiyorsa “ona” anlamında olabilir. Burada “ona” anlamında

kullanılmıştır. Buna göre doğru çeviri “ona yıldırım çarptı” şeklindedir. cer menen

cer kılıp koy-659 deyiminde de aynı hatayı görmekteyiz. Deyim “yerle bir kılmak”

şeklinde çevrilmiştir. Kaynak cümlenin etkisinde kalınarak uygun olmadığı halde

655 age., s. 103. 656 age., s. 114. 657 age., s. 219. 658 age., s. 244. 659 age., s. 202.

Page 315: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

306

“kılmak” fiili kullanılmıştır. Çeviri “yerle bir etmek” veya “yer ile yeksan etmek”

şekillerinde yapılmalıdır. Yine suukka ceŋdirdi660 sözü “kendini soğuğa yendirdi”

diye çevrilmiştir. “soğuğa yendirdi” ifadesi Türkçeye uygun değildir ve bir şey

anlaşılmamaktadır. Doğru çeviri “soğuk aldı” şeklinde olmalıdır. balaaġa kal-661

sözü Kırgızcanın etkisinde kalınarak “belaya kalmak” şeklinde çevrilmiştir. Oysa

Türkçede “belaya uğramak” şeklinde kullanılmaktadır. may karmaġan barmağın

calayt662 atasözü “yağ tutan parmağını yalar” şeklinde çevrilmiştir. Fakat atasözü

Türkçede “yağ tutan” değil “bal tutan” şeklindedir. Çevirmen kaynak metnin

etkisinde kalarak “bal” yerine “yağ” sözünü kullanmıştır. Doğru çeviri “bal tutan

parmağını yalar” şeklindedir. açuusun itten aldı663 cümlesi “hıncını köpekten aldı”

olarak aktarılmıştır. Oysa Türkçede deyim “hıncını almak” değil, “hıncını çıkarmak”

şeklindedir. Doğru çeviri “hıncını köpekten çıkardı” şeklinde yapılmalıdır. üygö

cakın kaldı664 cümlesi “eve artık yakın kaldı” olarak çevrilmiştir. Burada da iki

lehçe arasındaki yakınlıktan kaynaklanan bir hata yapılmıştır. “yakın kaldı” kelime

karşılığı olmakla birlikte Türkçenin kullanımı açısından doğru değildir. Çeviri “eve

yaklaştık” veya “eve az kaldı” şeklinde yapılmalıdır.

660 age., s. 201. 661 age., s. 82. 662 age., s. 165. 663 age., s. 6. 664 age., s. 163.

Page 316: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

307

EKLER

Camiyla

Ben her zaman bir yere giderken şu basit ağaç çerçeveli tablonun karşısına

geçerim. Sabah da köye gideceğim. Sanki ondan yol duası alacakmışım gibi uzun

uzun bakıyorum. Onu bu güne kadar hiç kimseye göstermedim. Çok kötü ya da çok

mükemmel olduğundan değil. Bu normal bir manzara resmi. Resimde gökyüzü,

sararmış tarlalar ve iki de yolcu var. Yolculardan biri... Yok, acele etmeyip başından

anlatayım.

Bu, çocukluk çağımda geçen bir olay. İkinci Dünya Savaşının üçüncü yılı. O

zamanlar yetişkin erkeklerin hepsi askere alındığı için biz ergenlik çağındaki

çocuklar sürekli tarlalarda çalışıyorduk. Bazen haftalarca ev yüzü görmediğimiz

olurdu. İşte böyle günlerin birinde evdekileri görmeye gittim. Biz eskiden beri iki ev

yan yana oturuyoruz. Ben büyük evin çocuğuyum. Abilerim askere gittiklerinde daha

yeni evliydiler. Babam marangoz. Çiftliğin arabaları hep onun elinden çıkıyor.

Küçük evde ise yakın akrabalarımız oturuyorlar. Onlarla malımız, canımız, her

şeyimiz bir. Küçük evin erkeği vefat edip geride karısı ile iki oğlu kalmış. “Dul

kadının başını bağlayalım” diye babama nikahlamışlar. Aslında iki ev, bir ev

gibiydik. Onların da iki oğlu askerde. Küçük evde sadece küçük annemle gelini

kaldı. Onlar da sabahtan akşama kadar çiftlikte çalışıyorlar. Küçük annem köyde

“çalışkan” diye anılır, herkes tarafından sevilirdi. Onun gelini Camiyla’yı Allah

bilipde mi vermiş bilmiyorum, o da çalışkan, eli çabuktu, fakat huyu farklıydı.

Cemile yengemi ben gerçekten çok seviyordum. Bir taraftan yangem, bir taraftan da

yaşıtım gibiydi. O da beni erkek kardeşi gibi şımartırdı.

İki evin de geçimi babamla kız kardeşimin üzerindeydi. Kız kardeşim canlı,

neşeli bir kızdı. Onun anama yardım edişini, neşeli halini ömür boyu

unutmayacağım. İki evin de kuzusunu, oğlağını güden, tezek, odun toplayan,

oğullarından haber alamayan anamın kaygılarını gideren hep oydu. İki evin de iş

biliri olan anam köyde saygı duyulan baybiçelerden (erkeğin ilk karısı) biriydi. Her iş

Page 317: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

308

anamdan sorulur, kimse babamı evin reisi olarak bilmezdi. Abilerim askere

gittiğinden beri ben de kendimi iki evin de bel bağladığı bir delikanlı gibi

hissediyordum. Bu durum anamın hoşuna gidiyordu.

Eve geldiğimde anamla kahya Orozmat bir şeyler konuşuyorlardı. Yaklaşınca

Orozmat’ın Camiyla’nın at arabası kullanmasını istediğini, anamın ise evde iş

yapacak kimse olmadığını, kadının araba kullanamayacağını söyleyerek itiraz ettiğini

işittim. Orozmat tam çaresiz kalmışken beni görüp “eğer Camiyla’ya başka

arabacılar takılır diye korkuyorsan işte Seyit ona kimseyi yaklaştırmaz” diyerek ısrar

etti. “Olmazsa yanlarına Daniyar’ı da vereyim. Bilirsin kimseye zararı yok

biçarenin” diyerek bana da fikrimi sordu. Hem fikrimin sorulması, hem de yengemle

araba kullanma fikri çok hoşuma gittiğinden “onu kurt kapacak değil ya” deyip

yürüdüm. Anam “sen ne bilirsin” diye arkamdan kızdı. Onlar hâlâ konuşuyorlardı.

Anam ikna olmuş gibi görünüyordu. O zaman bu işin nasıl sonuçlanacağını anam da,

ben de bilmiyorduk.

Benim Camiyla’nın araba kullanabileceğinden hiç şüphem yoktu. O,

küçüklüğünden beri atların içindeydi. Bir yılkıcının kızıydı. Bizim Sadık da

yılkıcıydı. Yayladaki malcıların düğünündeki kız kovalama oyununda Camiyla’ya

yetişememiş, sonra da bunu ar meselesi yapıp Camiyal’yı kaçırmış diye duydum.

Fakat ikisinin isteyerek evlendiklerini söyleyenler de vardı. Üç dört ay evli kaldıktan

sonra Sadık abim askere alındı. Camiyla’nın hareketleri at peşinde koştuğundan mı,

nedense erkek gibiydi. Her işe atılır, başkaları gibi başım, belim demez, herkesle

konuşur, şakalaşırdı. Anam onu severdi. Babamla öbür anam da Camiyla’ya

kaynana, kaynata gibi bakmaz, “o doğru olsun yeter” derlerdi. Dört oğlunu askere

gönderen iki ev de Camiyla’nın gözüne bakıyordu. Fakat beni şaşırtan anamdı. O

kimsenin gözüne bakacak biri değildi. Anama göre iki evde de herşey onun dediği

gibi olmalıydı. Fakat Camiyla farklıydı. Doğrusu o iki anama da hürmet eder, başka

gelinler gibi başını öne eğmeyip konuşur, açıkça fikrini söylerdi. Bence anam onu

sağlam huyu, adaletliliğiyle kendine yakın görüp iki evi de yönetecek bir vekil olarak

bırakma düşüncesindeydi. Camiyla çok neşeli, çocuk ruhluydu. Bazen analarına şaka

yapar, bazen kahkahayla güler, bazen de küçük kızlar gibi seke seke yürürdü.

Page 318: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

309

Analarım Camiyla’nın bu durumuna “çocuk da gide gide büyür” diyerek anlayış

gösterirlerdi. Yengemin bu halini ben çok severdim. İkimiz itişip kakışıp dururduk.

Camiyla fidan boylu, kuvvetli bir gelindi. İki örüğe sığmayan saçlarını

bağlayıp ak yağlığı alnına düşürdüğünde kırmızı, yuvarlak yüzüne çok yakışırdı.

Güldüğünde kara gözlerinde sağlığın, gençliğin gücü görünürdü. Köydeki gençlerin

bazen Camiyla’ya iliştiklerini görürdüm. Eğlenceyi seven yengem onlarla

şakalaşırdı, ama niyeti bozuk olanları yanına yaklaştırmazdı. Fakat ben yine de

kıskanır “bakın ben kayınıyım, kimsesi yok sanmayın” deyip süsecek teke gibi kaş

altından bakardım. “Ay, bunun yengesi miymiş” deyip güldüklerinde, Allah biliyor

kızarıp gözümden yaş gelecek gibi olurdu. Beni düşünen yengem onları sustururdu.

Sonra “küçük çocuk, çok tatlısın da ondan koruyorum” deyip alnımdan öperdi. Evet,

ben yengemi çok kıskanırdım. Nedenini bilmiyorum ama biz çok yakındık.

Birbirinden hiçbirşeyini gizlemeyen sırdaşlar gibiydik.

O sıralar köyde erkek az olduğundan bazı kibirli delikanlılar sadece

kendilerinin olduğunu düşünüp kadınlara saygısızca davranıyorlardı. Bir gün

onlardan biri olan Osmon Camiyla’ya iliştiğinde o, elini sallayarak “git başımdan,

havlamaktan başka elinizden ne gelir” diye bağırdı. Osmon da “kedi ulaşamadığı

ciğere mundar dermiş, aslında ağzının suyu akıyor ya...” dedi. Camiyla “Allah’ın

belası, ahmak, niye gülüyorsun; ağzımın suyunun akmasını bırak bin yıl yalnız

kalsam yine de senin gibi birine bakmam; eskiden olsa görürdüm ben senin böyle

konuşmanı,” dedi. Osmon yine “savaş belasından kudurmuyor musun, sadece benim

kadınım olsan ya...” dedi. Dudakları titreyen Camiyla Osmon’a nefretle bakıp bir şey

söyleyecek gibi oldu, ama sonra “buna sarfedilen söze yazık” deyip tükürdü ve

ananatı çiynine alıp yürüdü. Ben beri tarafta arabanın üstünden ot indiriyordum.

Camiyla beni görünce aniden döndü. Yengem benim ne durumda olduğumu anladı.

Laf ona değil bana edilmiş gibi gücenip utanarak “onlarla niye konuşuyorsun”

dedim.

O gün akşama kadar Camiyla’nın kaşı kalkmadı; kesilen gülüşleri geri

gelmedi. Arabayı ekinlerin yanına getirdiğimde beni konuşturmamak için işe

Page 319: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

310

yöneltip içini yakan düşüncelerini göstermeden, durmadan çalıştı. Akşam geç vakit

Camiyla’nın batmakta olan güneşe baktığını farkettim. Sonra soruma cevap verip

“sen deminkini düşünme küçük çocuk” deyiverdi. “Şu Osmon gibiler de insan mı? O

köpeklerle bir.” Ben arabayı çevirmeye çalışırken Camiyla öbür tarafta çalışmakta

olan gelinlerin yanına gidip onlarla birşeyler konuşup şakalaştı. Güneşin batışını

görünce mi gönlü açıldı, yoksa işi istediği gibi bitirmekten mi mutlu oldu,

bilemiyorum. Camiyla’yı böyle görünce ben de neşelendim. “Doğru, Osmon’un lafı

da laf mı, deh atlarım” deyip arabayı sürdüm.

O gün Sadık amcamın mektubuna cevap yazdım. Mektup yazmanın bizde

özel bir kuralı vardı. Askerdeki abilerim mektubu babamın namına gönderirler,

postacılar ise anamın eline verirlerdi. Gelen mektupları okumak ve cevap yazmak

benim görevimdi. Ben mektubu daha okumadan neler yazdığını bilirdim. Çünkü

onların hepsi ikiz kuzu gibi birbirine benzerdi. Sadık amcam mektubuna selamla

başlardı. Sonra “Talas’ın güzel kokulu, serin havasında yaşayan, canımdan çok

sevdiğim babam Colçubay” diye babamı, sonra anamı, daha sonra İşterman anamı,

sonunda da hepimizi sırayla sayıp yakın akrabalarımızın sağlığını diler, en sonunda

da “ve kadınım Camiyla selamette mi” diye Camiyla’yı bir kez sorar geçerdi. Ana

baba, akrabalar dururken karısını ilk sırada anmak ve mektubu onun adına yazmak

sadece Sadık abim için değil, erkeğim diyen herkes için yakışık almazdı. Fakat biz

böyle mektuba da razıydık. Anam birkaç kez okuttuktan sonra mektubu alır ve

dikkatle katlardı. “Mektubunuza kurban olayım, ana baba diyor, bizi bırak, sizi

korusun Allah, biz evde değil miyiz? Biz iyiyiz, diye iki satır karalasanız bize büyük

ganimet,” derdi gözünden yaş gelerek. Sonra mektubu sandıktaki yerine koyardı.

Gelininin sarardığını farkeden anam “Haber geldiğine sevinmeyip üzülüyorsun

kızım. Askere giden sadece senin kocan mı? Elin çektiği azabı elle birlikte çek.

Yarini kim özlemez. Özlesen de içinde sakla,” derdi. Camiyla sessizce üzülmeye

devam eder, “anlamadan konuşuyorsunuz” der gibi bakardı. Sadık abimin bu seferki

mektubu da Saratov’dan gelmiş. Hastanede yatıyormuş. “Allah izin verirse güz

ortasına doğru geleceğim” diyor.

Page 320: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

311

Babam işten gelince hemen atları çayıra çıkardım. Evde yatmayıp her günkü

gibi harmanda geceledim. Yöneticiler malları çayıra bıraktırmıyorlardı. Fakat ben

atlarım güçlü olsun diye gözden uzak bir yere geceleri duşayıp bırakıyorum. Bu sefer

gittiğimde orada dört at daha vardı. Sinirlenip atları uzağa süreyim dedim, fakat bu

atların kahyanın sözünü ettiği Daniyar’ın atları olduğunu anlayıp yarından itibaren

birlikte istasyona gideceğimizi de düşününce rahat bıraktım. Harman yerine

geldiğimde Daniyar da oradaydı. “Daniyar, oradaki atlar senin mi” dedim. “İkisi

benim, diğerleri Camiyla var ya, işte o gelinin” dedi. “O senin yengen mi?” diye

sordu. “Yengem” dedim. “Bu gece sen bak, diye kahya kendisi bıraktı.” Benim

yattığım samana Daniyar da gelip yattı. Fakat az sonra kalkıp dere kenarındaki yarın

kıyısına gitti. Sanki gecenin sessizliğini bölen, başkalarının duymadığı sesleri dinler

gibiydi.

Daniyar bizim köye yeni geldi. “Cepheden yaralı bir asker geldi” diye bir

çocuk koşarak haber vermişti. Fakat askerin kim olduğunu çocuk kendisi de

bilmiyordu. “Bizim falanca olmasın, feşmanca olmasın” diye orakçıların bir kısmı

koşarak köye geldiler. Gelen Daniyar’dı. Daniyar aslında bizim köydenmiş.

Söylenenlere göre o küçükken yetim kalıp Çakmak’taki Kazak dayılarının yanına

gitmiş. Ardından arayıp soracak akrabası da olmadığından unutulup gitmiş. Daniyar

köyden gittikten sonraki hayatı hakkında pek konuşmazdı. Fakat şimdi düşünüyorum

da onun çekmediği çile kalmamış olsa gerek. Daniyar bir süre Çakmak kırlarında

koyun gütmüş. Sonra büyüyünce sıcağın altında ark açıp tarlalarda pamuk ekmiş,

tarla sulamış ve sonunda askere gitmiş.

Halk “biçare, daha nasibi varmış, nasıl da kendi halkını arayıp geldi, bunca

yıl dışarıda durdu, kendi dilini unutmamış” diyerek onun yeniden köye dönmesinden

duydukları memnuniyeti dile getirirdi. “Tilkinin dönüp dolanıp geleceği yer kürkçü

dükkanıymış. Vatan, millet gibisi var mı? Alman’ı yenip rahata kavuşursak sen de

başkaları gibi ocağını tütütür, çoluk çocuğa karışırsın,” diyen yaşlılar, Daniyar’ın

yedi atasına kadar bilir, onun hangi soydan geldiğini, köydeki akrabalarının kimler

olduğunu da söylerlerdi.

Page 321: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

312

Aradan çok zaman geçmedi, bir gün Orozmat (asker) kaputunu çiynine atmış,

sol ayağı aksayan, uzun boylu, ince uzun boyunlu birini peşine takıp getirdi. Biz ot

biçen çocuklar Daniyar’ı ilk kez o zaman gördük. O zaman bacağının yarası henüz

tam iyileşmemişti. Ot biçemediğinden o da at arabası kullanıyordu. Doğrusunu

söylemek gerekirse, biz onu pek sevmemiştik. Çünkü Daniyar insanlarla pek

konuşmaz, konuşsa da o sırada başka bir şeyi düşünüyor gibi insana dik dik bakar,

aklının başka taraflarda olduğu hissedilirdi. Onu görenler “zavallı, savaşta aklını

kaçırmış olsa gerek” derlerdi. Fakat Daniyar’ın bu huyu işi çabuk işlemesiyle, hızlı

yürüyüşüyle hiç uyuşmuyordu. Hayat ona hızlı çalışmayı, çok konuşmayıp sırrını

içinde saklamayı öğretmiş olmalıydı.

İnce, uzun, sağlam yapılı vücuduna göre Daniyar’ın düz bir yüz şekli, çıkık

olmayan elmacık kemikleri, daima yorgunluktan kırışık bir alnı vardı. Gözleri hep

ciddi bakardı. Onun yüz şeklini değiştiren sadece kaşlarıydı. Bazen bir ses duyup

korktuğunda kaşları kanat çırpar gibi yukarı kalkardı. Onun başka ilginç yönleri de

vardı. Akşama doğru tencerede kaynayan yemek ne zaman pişecek diye ateşin

etrafına dizilip dinlenirdik. Daniyar ise yakındaki Karool tepesine çıkıp karanlık

basıncaya kadar orada otururdu. Biz de ona gülerdik. Bir gün heveslenip ben de

Daniyar’ın yanına, tepeye gittim. Öyle mükemmel hiç bir şey yoktu bu tepede.

Daniyar benim gelişimle ilgilenmedi. Bir dizini kucaklayıp kendi kendine hayallere

dalmış oturuyordu. O anda o, benim duymadığım kerametli bir şeyi dinleyip kendini

tamamen ona vermiş gibiydi.

Bizim çiftliğin biçilecek çayırları Kürküröö çayının suladığı arazideydi. Ot

biçme zamanı, dağ sularının geldiği zamandı. Taştan taşa vurup gürleyerek, köpükler

saçarak akan suyun şakırtısından uyuyamıyordum. Dışardan buz gibi hava esiyordu.

Sahilden uzak olsak da sanki alayçığı alıp götürecekmiş gibi bir tehlike

hissediliyordu. Arkadaşlarım uyurken ben dışarı çıktım. Gece hem muhteşem, hem

korkunçtu. Sahilde duşalı atlar sakindi. Yanlarında akan Kürküröö yerin altından

çıkıyor gibi gürleyip canı, dili olan bir varlık gibi muhteşem, heybetli nağme

söylüyordu. Daniyar’ı o zaman hatırladım. O daima dere kenarındaki otlara yatardı.

“O, geceleri korkmuyor mu, gürültüden kulakları sağır olmuyor mu?” diye

Page 322: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

313

düşündüm. Nerede diye baktım, kimseyi göremedim. Köye döneli epey olsa da

kimseye katılmaz, hep yalnız kalırdı. Daniyar kendine arkadaş bulamadı. Kimseyle

konuşmazdı. Köyde, toplum içinde konuşan, düğünde bayramda yaşlılar arasına

karışıp halkı idare eden delikanlılar değerliydi. Kızların, gelinlerin gözüne de onlar

girerdi.

Biz, farkettirmesek de Daniyar’ın huyuna gülerdik. Sadece buna değil,

elbisesini derede kendisinin yıkamasına da gülerdik. Askerden getirdiği elbise onun

tek elbisesi olduğu için, onu yarı kuru yarı yaş giyerdi. Fakat işin ilginç tarafı,

Daniyar ne kadar mütevazi olsa da biz onunla senli benli olmaya cesaret edemezdik.

Bunun sebebi yaşça bizden büyük olması değildi. Danyar abilerimle yaşıttı.

Abilerime “sen” diye hitap ediyordum. Onun içine kapanık, sessiz halinde derin bir

mana varmış gibi, normalde muzip, alaycı olan bizler ona fazla sokulamıyorduk.

Bunun sebebi şu da olabilir mi acaba diyorum: Ben olanı biteni, özellikle de cephede

olanları sorup öğrenmeye çalışırdım. Daniyar’ın geldiği ilk günlerde ondan savaşta

olanları öğrenirim, diye bekledim. Bir gün işten sonra dinlenirken Daniyar’a sordum:

“Daniyarcığım savaştan bahsedip beni biraz eğlendirsene?” Daniyar nefretle baktı.

“Savaş mı dedin?” dedi alçak bir sesle. “Savaşı batsın. Sizler onu hiç bilmeyin.”

Sonra gözü daldı, sustu. Onun neden böyle yaptığını kim bilir. Fakat onun bu

sözünden savaşın masal gibi eğlenmek için konuşulacak bir şey olmadığı, insanın

yüreğini acıtan, söylenmesi çok zor, ağır bir şey olduğu anlaşılıyordu. Utancımdan

yere baka kaldım. Daniyar’a bir daha savaş hakkında soru sormadım. Çocuklar bile

ona ilişmeyi bıraktılar. Fakat Daniyar yine eskisi gibi tek başına, konuşmadan

dolaştı. Ona olan ilgi hemencecik dağıldı. Bazıları ona açıkça güldü, çoğu da üzülüp

“evi yurdu yok biçarenin, çiftliğin verdiği sıcak yemek de olmasa tamamen

halkından kopup gidecek” dedi. Giderek insanlar Daniyar’ın huyuna alıştığından mı

nedense onu konuşmayı bıraktılar. Gerçekten de insanın kimseyle ilişkisi olmayınca

o unutulmaz mı?

Ertesi gün güneş doğmadan Daniyar’la atları harmana alıp geldik. O sırada

Camiyla yengem de oraktan gelmişti. Bizi görünce bağırdı: “Hey, küçük oğlan,

benim atlarım hangisi, beri getir.” Biz atları sürüp geldik. O andan başlayarak o

Page 323: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

314

bizim yöneticimiz gibi: “Haydi, savaşta durmak olmaz. Çabucak serinlikte gidelim”

deyip atları arabaya koşmaya başladı. Daniyar yanımızda giderken Camiyla, o var mı

yok mu aldırmadan, konuşursa benimle konuşup atları çekti. Camiyla’nın böyle

davranmasına Daniyar şaşırdı ve hem hoşlanmamış, hem de şaşırmış gibi kinle bakıp

ona sırtını döndü. Öbürü bunu da görmedi. Daniyar çuvalların birini kucaklayıp

arabasına atınca Camiyla onu azarladı. “O da nesi? Herkes kendi başına mı çalışacak.

Ver elini, yardımlaşanı Allah korur. Hey küçük oğlan, çık arabaya, çuvalları

yerleştir.” Camiyla Daniyar’ın elini tutup çuvalları kaldırdığında Daniyar utançtan

kıpkırmızı oldu. Daha sonra çuvalları elleşerek kaldırırlarken Daniyar ona

bakmamaya çalıştı. Camiyla o sırada da onunla bununla şakalaşıp durdu. O ancak

arabalar yüklenip yürüyünce beri tarafa bakıp Daniyar’a seslendi: “Hey, kim,

Daniyar mıydın? Ne de olsa görüntün erkek, yola başla” dedi. Daniyar bu sefer de

sesini çıkarmadı. Geline korkmuş gibi bakıp arabayı sürdü.

Yol uzaktı. Her gün gidip gelip tahıl taşıdık. Köyden sabahleyin çıkıp

istasyona hava kararırken varıyorduk. Güneş yükselip hava ısındıkça atların

sağrılarından terler akıyor, gelen sinekler tozların arasında uçuşuyorlardı. Havanın

iyice ısındığı, yerin kuruduğu günlerdi. İstasyonda arabayı çekecek yer yoktu. Dağın

eteklerindeki çiftliklerden ekinlerini öküze, eşeğe yükleyip gelen çocuklarla

kadınların toz kaplamış yüzleri yanıp kapkara olmuştu. Kuruyan dudakları çatlamış,

yalın ayak, başı kabak, yorgun geliyorlardı. Avlunun kapısına “bütün ekin cephe

için” yazılmıştı. Avlunun dışında vagonlar ileri geri gidip karınca gibi çalışıyorlar,

tam ambarın ağzına çöktürülen develer kalkmak istemiyorlardı. Koca ambarın içi dağ

gibi ekin yığılmıştı. Çuvalları, tahtadan yapılmış olan merdivenle ambarın taa

tepesine götürüp dökmek gerekiyordu. Ambarın sıcak vuran üstünde buğdayın tozu

uçuşuyor. “Hey çocuk, önüne bak, üstüne ulaştır” deyip uykusuz gözleri kanlanan

ambarcı aşağıda sövüp sayıyor. “O niye sövüyor? Sövmese ya! Onsuz da kaldırıp

götürürüz.” Biz bu ekinin yükünü sadece burada değil, tarladan başlayarak

çekiyoruz. Onu kadınlar, çocuklar yaz, güz durmadan tırnaklarıyla büyütüp şimdi de

sıcağın kavurduğu tarlada birlikte çalıştılar. Orakçılar sabahın köründen hava

kararana dek sızlayan bellerini doğrultmadan orak sallıyorlar. Yere düşen her bir

başağı ufacık çocukların elleri topluyor. O günlerde bizim bütün topladıklarımız

Page 324: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

315

cepheye gidiyordu. O bizim zafer için döktüğümüz ter ve kanımızdı. Hâlâ aklımda.

Genç bir ergen olan ben, o zaman yetişkinlerin kaldırabildiği çuvalları çiynime

koyup yukarı çıkarken kaburgam bükülüp gözüm kararırdı. Kaç kere merdivenden

aşağıya düşeceğim geldi aklıma. Fakat ardımda çuval taşıyanlar var. O da benim gibi

genç bir çocuk ya da kadın galiba. Eğer savaş olmasaydı böyle yükleri bunlara kim

yüklerdi? Kadınlar böyle çalışırken benim güçsüzlük göstermeye hakkım var mıydı?

İşte önümde Camiyla yengem gidiyor. Camiyla’nın toplanmış eteklerinin altından

görünen dolgun bacaklarının kasları kopacak sanki.

Çuvalları boşaltıp geri dönerken Daniyar’la karşılaştık. Her zamanki gibi hiç

kimseyle konuşmadan, yavaş ve aksayarak yürüyordu. Daniyar, elbisesinin

kırışıklarını düzelterek gelmekte olan Camiyla’ya kaş altından, sanki ilk kez görmüş

gibi bakıyor. Fakat Camiyla bunu fark etmiyor bile. Birlikte çalışmaya

başladığımızdan beri ikisinin arasındaki ilişki şöyleydi: Camiyla bazen şaka için

üstünlük taslayarak konuşur, bazen de onun varlığını bile unutmuş gibi hiçbir şey

demez, bakmazdı. Bu Camiyla’nın bileceği bir şeydi.

Göz açıp kapayıncaya kadar yola başlayan Daniyar’ı biz kovalıyorduk. Biraz

sonra Daniyar arkada kalıp toza bulandı. Bu eğlenceli olsa da insanın içini

acıtıyordu. Yine de Daniyar darılmaz, biz toz kaldırarak yanından geçerken bir suçlu

gibi atları yana kamçılayıp Camiyla’ya ses çıkarmadan şaşkın şaşkın bakardı. Ne

oldu diye ardıma baktım. Daniyar gözünü Camiyla’dan ayırmıyordu. Camiyla’nın bu

hareketlerine, gülüşlerine, onu kendine denk görmeyip konuşmamasına dayanıyor,

bir şey söylemiyordu. O zaman Daniyar’a acıyıp “zavallıya böyle davranman doğru

mu, yenge” dediğimde Camiyla “ay, bırak onu” deyip elini sallayıp gülerdi.

Giderek yengemin bu eğlencesine ben de katıldım. Çünkü Daniyar

Camiyla’ya çok bakmaya başlamıştı. Herkes işle meşgul diye bunu kimsenin

görmediğini mi düşünüyordu acaba? Kısacası Camiyla istasyonun pazar yerine

dönen avlusunda ne kadar sıkıntı çekse de sanki rahat içinde yaşıyormuş gibi gülüp,

eğlenip göze batıyordu. Camiyla çuvalları taşırken Daniyar farkettirmeden ona

bakmaya devam ediyordu. Başta önemsemesem de Daniyar’ın yengeme böyle ilgiyle

Page 325: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

316

bakması, bırakın hoşuma gitmesini, namusuma dokunmaya başladı. Kimselere denk

görmeyip kıskandığım yengemi Daniyar’a nasıl denk görürdüm. Daniyar’a acımayı

bırakın, nefret etmeye başladım. Bundan dolayı ben de yengemle birlikte onu alaya

alır oldum. Fakat bizim bu yaptıklarımızın sonucu utanç oldu.

Taşıdığımız çuvalların arasında koca bir çuval vardı. Onu her zaman

yengemle birlikte taşırdık. Bir gün o çuvalı Daniyar’ın arabasına koyup üstünü başka

çuvallarla kapattık. “Ne yapacak acaba” diye gülüştük. İstasyona geldiğimizde o

koca çuval tamamen aklımızdan çıkmıştı. Bir ara Camiyla beni dürtüp Daniyar’ı

göstererek güldü. Daniyar arabanın üstünde “bunu ne yapsam acaba” diye çuvala

bakarken Camiyla’nın gülüşünü görünce kızarıp bozarıp onu sınayacağımızı düşündü

sanki. “Hey, şey, eteğini kaldır, yerleri süpürmesin” dedi alayla Camiyla. Daniyar

ona öfkeyle baktı ve göz açıp kapayıncaya kadar çuvalı sırtlayıp ambara yöneldi.

Daniyar merdivene yaklaşınca Camiyla ardından ulaştı: “Nereye götürüyorsun onu?

Sağlam mısın sen? Bırak, şakadan anlamıyor musun?” dedi. “Git başımdan” diye

Daniyar onu itti. Camiyla ardından bakıp suçlu gibi güldü. Daniyar aksayarak,

güçlükle ilerlemeye başlayınca onu nasıl bir işkenceye soktuğumuzu o zaman

anladık. Daniyar’ın bacağının yaralı olduğunu neden önceden düşünmedik acaba?

Ah benim çocukluğum, ah! Bunu düşünen ben değil miyim! Camiyla “dön geri” diye

bağırdı ama artık çok geçti. Daniyar’ın arkasına başkaları dizilmişti. Ondan sonra ne

olduğunu ben de bilmiyorum. Tek bildiğim Daniyar’ın o koca çuvalın altında büküle

büküle gittiği. Gittikçe gücü tükenip ağrıdan dişlerini ısırıyordu. Düşünmeden

yaptığımız bu işten o kadar utandım ki, bütün bedenim titredi. Çuvalı taşıyan

Daniyar değil ben, o ağrıyan yaralı bacak da benim bacağım gibiydi. Daniyar durup

dudağını ısırarak gözünü yumdu. Ben de aklımı kaçırmış gibi oldum; başım döndü.

O sırada birisi bileğimden kıracakmış gibi tuttu. Bu Camiyla idi. O gözünü

Daniyar’dan ayırmadan kala kaldı. Yanımıza hem ambarcı, hem de başkaları koşup

geldiler. Onlar da ne olduğunu anlayamadan Daniyar’a bakıyorlardı. Danyar çuvalı

düzelteyim derken diz üstü yıkıldı. “At, at çuvalı!” diye bağırdı Camiyla. Daniyar

söz dinlemedi. Camiyla’nın sesini duyunca yeniden gayretini toplayıp ileri yeltendi.

Biraz gidip yine sendeleyince bu sefer ambarcı bağırdı: “At, at diyorum, it oğlu it.”

Başkaları da bağırdı. Daniyar yine dinlemeyip sağa sola çarpa çarpa yürüdü. Herkes

Page 326: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

317

bu işin boşuna olmadığını, bunda bir sır olduğunu düşündü galiba. “Düşmese bari”

diye söylendiler.

Bir süre hiç kimse konuşamadı. Daniyar merdivenin tepesinde yokuş yukarı

yük taşıyan at gibi yata kaldı. Onun ardından gelenler o gittikçe gidiyor, o durdukça

duruyorlardı. Onlar da iyice yorulmuş, ter içinde kalmışlardı. Fakat kimse ses

çıkarmıyordu. Eğer biri bir yanlışlık yapıp düşse diğerleri de uçuverecekmiş gibiydi.

Daniyar biraz daha gayret etse merdivenin düz kısmına ulaşacaktı. O anda hali

kalmayan Daniyar yaralı bacağını ileri atmak istedi ama gücü yetmedi. Üstündeki

çuvalı atmazsa yıkılacaktı. “Koş, ardından dayan” dedi Camiyla bana. Ben çuval

taşıyanların arasından koşarak geçip Daniyar’a yetiştim. Daniyar koltuk altından

bana baktı. Yüzünden ter boşanmış, alnındaki damarlar patlayacak gibi kabarmıştı.

Gözüne yaş dolmuştu. Yardım etmek için ileri atıldım. “Defol git!” diye bağırıp son

gücüyle ileri atıldı.

Daniyar merdivenden bacaklarını sürüyerek indiğinde aşağıda bekleyen halk

ses çıkarmadan iki yana çekildi. Sadece ambarcı sinirli bir şekilde Daniyar’a: “Sen

ne biçim çocuksun! Aklını mı kaçırdın! Ben insan değil miyim? Söylesen aşağıda

boşalttırmaz mıydım? Kim söyledi sana böyle çuvalları taşı diye?” “Benim bileceğim

iş” dedi Daniyar sessizce. Sonra arabasına doğru yürüdü. Camiyla ardından fısıldadı:

“Şakadan da anlamıyor, ahmak.” Daniyar onu duydu mu, duymadı mı bilmem. Fakat

Daniyar dönüp bize ağzına geleni söylese de yengemle benim onun yüzüne bakacak

halimiz kalmamıştı.

Köye dönerken hiç birimiz de tek kelime etmedik. Bugün olanlar bizi çok

üzdü. Daniyar bize dargın mı, yoksa olanları unutup bizi affedecek mi, kim bilir?

Sabahleyin ekin yüklerken Camiyla o kara, koca çuvalı alıp ayağıyla çiğnedi.

Dikişlerini ayırıp parçaladı ve ekin tartan kadına doğru fırlattı: “Al çuvalını, kahyana

da söyle, bir daha böyle çuval vermesin.” Kadın: “Hey, aklın başında mı senin? Bu

ne?” “Hiç bir şey değil.”

Page 327: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

318

Ertesi gün her günkü gibi istasyona gelip hava kararırken köye döndük.

Daniyar önümüzde gidiyordu. Aramızda hiçbir şey olmamış gibi yine sessizdi. Fakat

onun yarası daha da kötüleşmiş olmalı ki daha çok aksıyordu. O hiçbirşey söylemese

de biz suçlu olduğumuzu biliyorduk. Daniyar bir kez konuşup, bir kez gülseydi o

zaman her şey düzelip unutulacaktı. Camiyla da dışından neşeli görünmeye

çalışıyordu ama içinden çok üzüldüğü hissediliyordu.

Kim bilmez ağustos gecelerini. Gökte yıldızlar nur saçıyorlar. Atlar serinleyip

eve doğru istekli koşuyorlar. Yol kenarlarındaki kayalar eğri büğrü gölgeler

bırakıyor, ileride Kürküröö gürlüyor. Böyle bir gecede yol yürümek ne kadar güzel.

Camiyla o sırada benim önümde gidiyordu. Dizginleri bırakmış, iki tarafa bakınarak

yavaşça şarkı mırıldanıyordu. Camiyla dayanamayıp sonunda yüksek sesle şarkı

söylemeye başladı. Bence böyle yaparak Daniyar’ın dargınlığını, üzüntüsünü

gidermek istiyordu. Bazen insanlar birbirlerini affetmek isterler ama bir başlangıç

gerekir. Onu dinlemek çok güzeldi. Camiyla bir ara önde gitmekte olan Daniyar’a

bağırdı: “Hey, somurtkan şey, sen de şarkı söylesen olmaz mı? Sen delikanlı değil

misin?” Daniyar utangaç bir sesle: “Söylemeye devam et Camiyla, kulağım sende”

deyiverdi. “Bizim kulağımız yok mu?” dedi Camiyla ve sonra yeniden şarkı

söylemeye başladı. Onun neden Daniyar’a şarkı söyle dediğini kim bilir. Onu

konuşturmak istemiş olmalı. Az sonra Camiyla: “Hey, Daniyar sen hiç birini sevdin

mi?” deyip nedense gülüverdi. Daniyar cevap vermedi. Bir süre sonra Daniyar da

türkü söylemeye başladı. Fakat o anda utanmış olmalı ki kekeleyip sesi kısıldı. Yine

de Daniyar’ın türkü söyleyişinde bir güzellik vardı. Şaşırtıcı bir beste olduğu hemen

hissediliyordu. Sesi de güçlüydü. Camiyla bağırdı: “Ooo, başta neredeydin? Söyle

hadi, hepsini söyle!” Daniyar sesini çıkarmadan gitmeye devam etti. “Şarkı

söylemeye devam etse” diye sabırsızlıkla bekledim. Bir süre sonra yeniden şarkı

söylemeye başlayınca ben gerçekten sevindim. Onun türküsünün sözü yoktu, sesle

bestelenmişti. Sadece arada sırada bir kelime söylüyor, sonra uzun süre sadece ses

çıkarıyordu. Ben hiç böyle bir türkü duymamıştım. Bu, yüreği büyük insanların

düşüncelerini, sevincini, dileklerini anlatan büyük bir besteydi. O ne Kırgızcaya, ne

de Kazakçaya benziyordu, fakat dikkatli dinlenince bu türküde eskiden akraba olan

Page 328: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

319

Kırgızla Kazağın seçilmiş has nağmeleri birleştirilmiş gibiydi. “Meğer bu Daniyar

neymiş? Onun böyle olduğunu kim bilirdi!” dedim.

Daniyar ömrümde duymadığım türküleri ardı ardına sıraladı. Daniyar’a

bugün ne oldu anlayamadım. Tam bugün, şu saatte Daniyar bütün sırlarını,

zenginliklerini altın saçar gibi döktü. Ben Daniyar’ın davranışlarını ancak şimdi anlar

gibi oldum. Bu adam yüreğinde büyük sevgi taşıyan bir adam. Onun sevgisi, bence

sadece birine adanmış bir sevgi değil. Ondan daha büyük, daha yüce, yaşamın

kendisine, dünyaya karşı ölçüsüz, büyük bir sevgi. Daniyar uzun bir süre daha türkü

söyledi. Bir süre sonra türküsüne birden son verip atları kamçıladı. Daha sonra da

gözden kayboldu. Biz ise köye varana dek tek kelime konuşmadık. Çünkü, insanın

içindekini sözle anlatması bazen elden gelmiyor galiba. O günden itibaren

hayatımıza yeni bir şey eklenmiş gibi oldu. Yüreğime güzel hisler doldu. Sabahleyin

Daniyar’ın türkülerini yeniden duymak için sabırsızlandım. Daniyar’ın nağmelerine

kulak verip heyecanlanıyordum.

Hey kurban olduğum toprağım. Kazak kardeşlerimin yerleştiği yiğit vatanım.

Kim bilir sendeki gücü. Dışarıdan bakınca bir Allah’ın kulu yokmuş gibi bozarıp

duruyorsun. Fakat savaş başlayıp düşmanlar ülkemize el uzattıklarında her taraftan

ateşler yanıp, her tarafta atlılar at koşturup seslerinden gök yarıldı. O zaman geniş

toprağım, vadim, dağlarım silkinip halkını atlandırdı. Binlerce üzengi birbirine

çarpıp binlerce asker gözlerinden ışıklar saçarak halkla, yurtla vedalaştı. Artlarında

analar, nişanlılar ağlaşıyorlardı.

İşte bunların hepsini Daniyar türküye koyup resim gibi gözümün önüne

getirdi. “Bunların hepsini o nereden öğrendi, nereden duydu acaba?” diye

meraklandım. Böyle düşünsem de halka, yurda karşı bunca sevginin, yıllarca uzakta

yaşayıp şiddetle arzulayan birinin yüreğinde oluşacağını aklımla anladım. Benim için

Daniyar’ın bu türkülerinde onun hem oradan oraya dolaşıp yetim yaşaması, hem de

Rusya’nın çok zorlu yerlerinde savaşması vardı. Vatanla ilgili türküler de o zaman

meydana gelmiş olmalı. Böyle zamanlarda insanoğlunun boz toprağı anası gibi

kucaklayıp öpesi geliyor. İşte o zaman ben de ilk kez yeni bir duyguyu, vatan

Page 329: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

320

sevgisini Daniyar gibi hissedip, öyle türkü söyleyebilmeyi istedim. Gelecekte hayatı

boyalar, resimler vasıtasıyla göstermeye çalışacağımı o zaman bilmiyordum.

Küçüklüğümden beri resim çizmeye elim yatkındı. Okul kitaplarındaki

resimlere bakarak benzerlerini çizdiğimde çocuklar “ay, aynısı olmuş” diye beni

överlerdi. Öğretmenler de okuldaki duvar gazetesini bana süslettirirlerdi. Fakat sonra

resim yapmayı unutmam gerekti. Savaş başlayıp ağabeylerim askere gidince ben

okulu bırakıp yaşıtlarımla birlikte çiftlikte çalışmaya başladım. Resim yapmak kimin

aklına gelir o sırada. O zaman ressam olmak da aklımda yok. Fakat Daniyar’ın

nağmeleri bana hayatın güzelliklerini hissettirdi. Sanki uykudan uyanıp ilk defa

görüyormuşum gibi etrafa şaşırarak baktım. Bu olay benim için hayatımdaki en

büyük olaylardan biriydi.

Camiyla neden değişti? O neşeli, şakacı gelin neden sakinleşip, önceden fıldır

fıldır oynayan gözleri şimdi neden buğulu, üzgün bakıyor? Yolda yürürken Camiyla

daima düşünceli. Dudağında gülüşün gölgesi kalmış. Bazen de aklını kaybetmiş gibi

çuvalı omzuna alıp o şekilde yerinde kımıldamadan kalıyor. O, nedense Daniyar’a

yaklaşmıyor, göz göze gelmekten kaçıyordu. Camiyla onu ne kadar adam yerine

koymamaya çalışsa da, sonunda bir keresinde harman yerinde Daniyar’a sert

konuştu: “Üstündeki elbiseni çıkarsana! Ver de yıkayayım.” Elbiseyi derede yıkayıp

astı ve onu uzun süre kırışıklarını açar gibi sıvazladı.

Sonraki günlerde Camiyla yine bir ara eskiden olduğu gibi neşelendi. O gün

işten dönen orakçılar harman yerine geldiler. Aralarındaki askerden dönen

delikanlılar: “Hey, buğday ekmeğini sadece kendiniz mi yiyorsunuz! Bize yok mu!

Yoksa suya atarız” diye şakalaştılar. Onlar: “Biz kızları, gelinleri ağırlarız, siz kendi

ekmeğinizi kendiniz bulun.” Delikanlılar: “Öyle mi! O zaman biz de kızlarla

gelinlerle birlikte hepinizi suya atarız.” O anda tutuşan gençler birbirlerini suya

doğru sürüklemeye başladılar. Bu oyunlar sırasında Camiyla hepsinden fazla

bağırıyor, gülüyordu. Hepsi onu suya atmaya, kucaklamaya çalışıyor, o da

direniyordu. Bir ara üç delikanlı onu tutup suya yöneldiler. “Ya öpersin, ya da suya

atarız” diyerek gülüştüler. Delikanlılar Camiyla’yı suya attılar. Hâlâ gülmekte olan

Page 330: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

321

Camiyla sudan da gülerek çıktı. O, saçları dağılmış, ıslanmış haliyle eskisinden de

güzel görünüyordu. Onlar Camiyla’yı yine “öp” diye suya atıyorlar, onunsa

gülmekten boğazı yırtılıyordu. Bu oyunlara harmanda genci, yaşlısı gülmeyen yoktu.

Ben de çok güldüm. Bu sefer yengemi kıskanıp korumayı da unutmuşum. Bunca

insanın içinde hiç gülmeyen, sesini çıkarmayan tek kişi Daniyar’dı. Onu görünce

benim de gülmem kesildi. Daniyar kenarda yalnız duruyordu. Kendisi elini

değdirmekten çekinirken diğerlerinin Camiyla’yı böyle kucaklayıp oynamaları

Daniyar’ın canını acıtmış gibiydi. Onun kaderi de, mutluluğu da Camiyla’nın

güzelliğindeydi. Delikanlılar Camiyla’ya yüzlerini öptürdüklerinde Daniyar’ın rengi

sarardı. Gitmeye çalıştı, fakat gidemeyip yerinde dona kaldı. Bir ara Camiyla da

onun bakmakta olduğunu fark etti ve asılan gençleri itti. Daniyar’la Camiyla’nın bu

gizli ilişkilerinin nasıl sonuçlanacağı benim için o zaman belirsizdi. Camiyla’nın

Daniyar’a yaklaşmaması nedense kalbimi acıtıp beni üzüyordu. Yine de akşamleyin

köye dönerken Daniyar’ın türkülerini duyunca her şeyi unutuyor, içim sevinçle

doluyordu.

Geçidi geçince Camiyla arabadan inip yayan yürümeye başladı. Ben de

arabadan indim. Giderek Daniyar’ın yanına ulaştığımızı ikimiz de fark etmedik.

Camiyla farkında olmadan yavaşça Daniyar’a elini uzattı. Fakat şarkı söylemekte

olan Daniyar onu görmedi. Camiyla hazin bir bakışla bir süre Daniyar’a bakıp sonra

yeniden ardından gitti.

İşte bunlardan sonra, yengemle benim rahatımızı kaçıran hissin aynı

olduğunu düşündüm. Camiyla iş zamanı işle meşgul olup sırrını belli etmiyordu ama

birazcık eli boşaldığında sıkıntı duyuyordu. Ne yapacağını bilemeyip bir o yana bir

bu yana gidip geliyordu. Sonra da saman yığınının gölgesine oturup “beri gel, kiçine

bala” diye hep beni yanına çağırırdı. Böyle yaptığı zamanlarda yengem bana sırrını

açıp üzüntüsünü söyleyecek diye beklerdim ama o hiç bir şey söylemez, sadece

uzaklara bakar, başımı dizine dayayıp saçlarımı sıvazlar, beni şımartırdı. O zamanlar

yengemin kaygılı yüzüne bakıp nedense kendimi ona benzetirdim. Çünkü onun da

içini özlem kapladığını, yüreğinde yeni arzuların uyandığını hissediyordum. Bence

Camiyla, onu günden güne kendine bağlayan sevgiden vazgeçmek istiyor, fakat bu

Page 331: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

322

sevgiyi inkâr edemiyordu. Ben de onun Daniyar’ı sevmesini hem istiyor, hem

istemiyordum. Çünkü Camiyla bizim evin gelini, ağabeyimin de karısı. Onu nasıl

başkasına veririm. Fakat nedense ben bu tür düşünceleri kafamdan

uzaklaştırıyordum. Benim için o zaman başımı onun dizine dayayıp, onun güneşin

okşadığı bedeninin sıcaklığına teslim olarak gözlerindeki yaşa bakmak dünyanın en

büyük mutluluğuydu. Camiyla o zaman ay gibi güzeldi. O zamanlar ben yalnız

bunları görüyor, her şeyi anlayamıyordum. Şimdi nice günler geçtikten sonra

kendime soruyorum: “Sevgi denen şey, insanın bütün sıfatlarının olgunlaşıp

hislerinin en üst düzeyde olduğu dönemi mi?” Bunun cevabını ben birinden bekler

gibi yaşadım, fakat bir gün o kendisi bulundu.

O gün biz her zamanki gibi istasyondan köye dönüyorduk. Karanlık çökmüş,

gökte yıldızlar belirmişti. Etraf sessizdi. Vadide sadece Daniyar’ın türküsü

yankılanıyordu. Bu sefer nedense Daniyar’ın türküsü başka türlüydü. Nazik bir

kederle yalnızlığı anlatıp insanın yüreğini sızlatıyordu. Gözlerimden ılık yaşlar aktı.

Biz yengemle Daniyar’ın ardından gidiyorduk. Camiyla bir süre sonra onun

arabasına binip yanına oturdu. “Şimdi ne olacak” diye onlardan gözümü

ayırmıyordum. Daniyar Camiyla’nın yanına oturduğunu fark etmemiş gibi

görünüyor, ona bakmıyor, şarkı söylemeye devam ediyordu. Biraz sonra Camiyla

başını Daniyar’ın çiynine dayadı. O anda Daniyar’ın önce sesi kısıldı, sonra daha

güçlü çıktı. Bu türkü diğerlerinden farklıydı. Bu, aşkın, muhabbetin türküsüydü. Şu

geniş bozkırın ortasında ben sevişen iki genci gördüm. Onlar bana bakmasa da ben

onlardan gözümü ayırmıyordum. Sevişenlerin benimle ne işi olacak! Onlar sadece

beni değil, bütün dünyayı unutmuş gibiydiler. Ben Camiyla’yla Daniyar’ı

tanıyamadım. Bunlar benim önceden görmediğim yeni, mutlu insanlardı. Evet,

onlardan biri gözü karanlıkta ateş gibi parlayıp vadiyi çınlatan türküler söyleyen

Daniyar, diğeri de Danyar’a nazlanıp ses çıkarmadan oturan yengem Camiyla idi.

Gerçekten de mutluluk bu değil miydi? Daniyar bu büyük sevgisini

Camiyla’ya verip ona adadı. Bu mutluluk değil de, ne? O zaman onlara bakarken hiç

beklemediğim bir düşünce geldi aklıma. “Ben bunların resmini çizeyim” dedim ve

bir şey bulmuş gibi sevindim. Fakat o anda kendi fikrimden kendim korktum.

Page 332: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

323

“Benim elimden bu iş gelir mi?” İçimden böyle düşünsem de deminki harika fikre

aldanıp hayal kurmayı önleyemedim. “Evet, ben bunların resmini çizeceğim. Tam şu

andakine benzeteceğim. Onlar benim resmimde de tam böyle mutlu olacaklar” diye

diye geldim.

Bu hayaller içinde ağustos gecesi, kır gözüme çok güzel göründü. Ben de

kendimi mutlu hissettim. Dileğime ulaşmış gibiydim. O zaman çocuktum. Gelecekte

bu amacımı gerçekleştirmek için ne kadar zorluk çekip ne kadar çalışacağımı

bilmiyordum. Benim o zamanki gayem Daniyar’ın türkü söyleyerek anlattıklarını

boyalar vasıtasıyla resmetmek, dağ, gök, yer, bulut, su, taş, toprağı Daniyar gibi

mükemmel vermekti. Ben o zaman bu iş için büyük bir hüner gerektiğini

düşünmeden “boyaları nereden bulacağım” diye kaygılanıyordum.

Ben böyle gelirken Daniyar’ın türküsü birden kesildi. Baktığımda Camiyla

Daniyar’ı sıkıca kucaklayıp yüreğine bastırmıştı. Fakat sonra korkmuş gibi arabadan

sıçrayıp indi. Daniyar şaşkınlıktan atları durdurdu. Camiyla yolun ortasında öfkeli

konuştu: “Ne bakıyorsun? Ne var bende? Bakma bana öyle, sür arabanı git!” dedi ve

arkada kalan arabasına doğru yürüdü. Yengem beni de azarladı: “Sana ne oluyor! Bin

arabana! Ahmaklar, sizler benim başımın belası mısınız?” “Tövbe, bu da nesi, cin mi

çarptı buna?”diye geldim ben yol boyunca. Oysa daha derin düşünen insan

Camiyla’nın gerçekten azap çektiğini hemen anlayabilirdi. Nikâhlı kocası

Saratov’daki hastanelerin birinde yatarken kolay mı?

Fakat ben, bırakın bunları düşünmeyi, Daniyar’ın tekrar türkü

söylemeyeceğini, onun nağmelerini bundan sonra asla duyamayacağımı anladığımda,

Allah biliyor Camiyla’dan nefret ettim. Kalbim kırılmıştı. Erkenden harman yerine

varıp samana yatsam diye düşündüm. Harmana varınca atları çözüp sürdüm. Ertesi

gün uyandığımda tan atmıştı. Şu tan vakti ne kadar temiz, ne kadar güzelse benim

gönlüm de öyle açılıp içim sevinçle doldu. Sanki bir şeyler bekler gibiydim. Neye

sevindiğimi anlamadan o anda geçen günkü olanları hatırlayıp iyice sevindim.

“Benzetebilir miyim” düşüncesi buzdan bir heykel gibi her şeyi dondurdu. Gözümü

yumup hayal ettim. Geçen günkü şekil hâlâ apaçık, daha yeni resmedilmiş gibi

Page 333: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

324

gözümün önüne geldi. Koşarak derede elimi yüzümü yudum ve atlara doğru koştum.

Yeni doğan günü karşılar gibi sevinçle gülerek, etrafıma bakıp koşarak gittim. Arkın

kenarında çıkan yabani otlar güneşe doğru yönelmiş boylarını uzatmaktalar. Onların

etrafını meyan kökleri kaplamış, fakat yabani otlar onlara boyun eğmiyor.

Ah ressam olsam, şu sabah güneşini, yeşil dağları, sabahki çiğli yeşil

yoncaları, ark kenarlarındaki yabani otları resmetsem ne kadar mükemmel olurdu.

Fakat harman yerine geri geldiğimde benim bu güzel hayallerim kül gibi savrulup

yok oldu. Çünkü Camiyla geçen gece uyumamış olsa gerek, gözleri şişip yanakları

çökmüş, göz kapakları açılmıyordu. Bana ne bir şey söyledi, ne de baktı. Bir süre

sonra kahya Orozmat harman yerine gelmişti. Atından iner inmez Camiyla onun

yanına gidip selam bile vermeden konuştu: “Arabanızı alın. Nereye gönderirseniz

gönderin, ama istasyona ekin taşımayacağım.” “Aaa, sana ne oldu Camiyla hanım,

başına taş mı düştü!” dedi Orozmat gülümseyerek. “Gitmeyeceğim dedim, o kadar,

sözüm söz!” Orozmat’ın yüzü asıldı: “Ne söylersen söyle, istasyona araba

süreceksin! Başka konuşma!” dedi sopasını yere vurarak. “Eğer biri ilişecek olursa

hemen söyle, sopayı başında kırayım. Yok öyle değilse, doğru işine! Ekin benim

değil askerin, senin kocan da orada.” Kahya birden dönüp gitti.

Camiyla cevap veremeyip kızardı. Daniyar atlarını arabaya koşuyordu.

Camiyla da “ne olacaksa olsun” der gibi elini sallayıp arabasına doğru gitti. O gün

biz köye her günkünden daha erken döndük. Çünkü hem giderken, hem gelirken

Daniyar atları hiç dinlendirmedi. Camiyla’nın de yüzü gülmedi. Bense kupkuru

bozkırı görünce gözlerime inanamadım. Geçen gün gördüğüm çiçeklerle bezenmiş

kırı sanki masalda dinlemiş gibi oldum. Camiyla ile Daniyar’ın arabada yan yana

oturmaları gözümün önüne geldi. Bu görüntü aklımdan çıkmayıp rahatımı kaçırdı.

Sonunda düşündüğüm şeyi gerçekleştirmedikçe rahata eremedim. Harman yerindeki

tartıcı kadından bir yaprak kağıt alıp samanın ardına gizlenerek kağıdı ekin savrulan

küreğin üstüne koyduğumda kalbim çıkacakmış gibi atıyordu. “Bismillah” dedim ve

kalemi kağıda değdirdim. Hemen Daniyar’ı çizmeye başladım. Resim Daniyar’a

benzemeye başlayınca ne yaptığımı, nerede olduğumu unuttum. Gece, bozkır, gök

sanki kağıda göçüp gelmiş gibiydi. Daniyar’ın türküsünü duyar gibiydim. Gözümün

Page 334: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

325

önünde asker elbisesi içindeki Daniyar’la ona yaslanıp oturan Camiyla. Bu benim

kendi kendime çizdiğim ilk resimdi. Bir ara tam tepemde birinin öfkeli sesiyle

kendime geldim. Baktım, Camiyla idi: “Senin dilin tat, kulağın sağır mı oldu!” O

beni izlemiş. Şaşkınlıktan resmimi saklayamadım. “Buğdayı yükledik, bir saattir

bağırıyoruz! Bir ses çıkarsana! O elindeki ne?” deyip Camiyla resmi çekip aldı. “Aa,

bak sen!” deyip rengi attı. Kağıda dik dik baktı. O anda o kadar utandım ki…

Camiyla resme bakmaya devam etti ve yaşlanan gözlerini yukarı kaldırdı. “Bunu

bana ver kiçine bala” dedi yavaşça. “Ben hatıra olarak saklayayım.” Camiyla kağıdı

ikiye katlayıp koynuna soktu. Yola çıkıp köyden epey uzaklaşıncaya kadar kendime

gelemedim. Yine de çizdiğim resimden dolayı içim övünçle doluydu. “Boya bulup

resimler yapsam, okula assam” diye hayallere daldım.

Camiyla Daniyar’ın ardı sıra gitti. Yol boyunca iki tarafa bakınıp suçlu gibi

gülümsedi. Onu görünce ben de gülümsedim. Ben “resim çizerek yengemi

neşelendirmişim” diye düşündüm. Şimdi yengem Daniyar’a türkü söyle dese, o

mutlaka söyler. Demekki bugün Daniyar’ın türküsünü dinleyip haz duyacağım.

Keşke söylese.

Bu sefer istasyona çok çabuk geldik. Daniyar arabadan iner inmez çuvalları

taşımaya başladı. Onun neden acele ettiğini, neden bu kadar üzgün olduğunu kim

bilir. Bir süre sonra Camiyla Daniyar’ı yanına çağırdı: “Beri gel Daniyar! Atın nalı

gevşemiş, ben tutayım sen de çıkarıver.” Daniyar nalı çıkarıp yukarı doğrulduğunda

Camiyla ona bakıp yavaşça konuştu: “Neden anlamıyorsun? Benden başka kadın mı

yok!” Daniyar sesini çıkarmadı. “Benim için kolay mı sanıyorsun” deyip içini çekti

Camiyla. Daniyar ise bir şeye sevinmiş gibi öte tarafa yürüyüp gitti. Benim

şaşırdığım Camiyla’nın söylediği sözlerin nesini beğendiğiydi.

Biz tam geri dönerken zayıf, yaralı bir asker avluya girdi. İki tarafına bakınıp

sevinçle güldü ve “Kürküröö köyünden kimse var mı?” diye bağırdı. Askeri

tanımaya çalışarak “Kürküröö’den ben varım” dedim. Asker sesindi: “Sen kimin

oğlusun, kardeşim?” O esnada Camiyla’yı görünce sevinçle: “Oy Camiyla,

kardeşim!” Asker Camiyla’ya yöneldi. O, Camiyla’nın köylüsüymüş. “Desene

Page 335: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

326

boşuna gelmemişim” deyip “Sadık’ın yanından çıkalı beş gün oldu. Hastanede

birlikte yattık. Allah izin verirse o da bir iki ay içinde evine döner. Yola çıkarken

“hanımına mektup yaz, kendi elimle götüreyim” deyip mektup yazdırdım. İyi

olmamış mı, işte emanetin” diyerek mektubu çıkardı. Camiyla mektubu yolar gibi

aldı elinden. Sevindi mi, utandı mı, nedense o anda kıpkırmızı oldu. Camiyla bu

arada göz ucuyla Daniyar’a baktı. Daniyar da ona arzuyla bakıyordu. O sırada pek

çok kişi de askerin çevresinde toplanıp hal hatır sordular. Daniyar’ın arabası birden

atılırcasına avludan çıktı. “Deli mi ne” diye bağrıştılar ardından. Akrabaları askeri bir

kıyıya çekip götürdüler. Avlunun ortasında sadece yengemle ikimiz kalmıştık. “Yürü

yenge, eve gidelim” dedim. “Git sen, beni ne yapacaksın” dedi Camiyla. İşte böylece

biz ilk kez birbirimizden ayrılıp her birimiz kendi başımıza yola çıktık. Gökte kara

bulutlar toplanmıştı. “Bu da nesi, yağmur mu yağacak” dedim. O anda yürek sızlatan

bir yalnızlık duydum. Bir şeyden korkmuş gibi atları dinlendirmeden sürdüm.

Daniyar görünmüyor, artta kalan Camiyla da yoktu.

Harman yerine ulaştığımda karanlık çökmüştü. Daniyar’a seslendiğimde

korucu amca cevap verdi: “O dereye gitti, ne yapacaksın onu?” Atları duşayıp dereye

yöneldim. Daniyar her zaman olduğu gibi yarın başında oturuyordu. Onun bu acıklı

oturuşu yüreğimi parçaladı. Yanına gidip ona güzel sözler söylemek, onu bağrıma

basmak, üzüntüsünü paylaşmak istedim. Fakat ona ne diyecektim? Bir süre sonra

tekrar harmana döndüm.

Bir süre uyuyamadım. Yıldızlara bakıp “insan hayatı neden bu kadar

karmaşık, neden bu kadar anlamsız?” diye düşündüm. Camiyla hâlâ yoktu. Araba

sesi duyar mıyım” diye kulak kabarttım. Daniyar dereden geldiğinde ben hâlâ

uyumamıştım. O ileri geri dolandı ve sonra gelip samana yattı. Biraz sonra araba

tıkırtısı duydum. “Camiyla geldi galiba” diye düşündüm uykulu halde. Ne kadar

uyuduğumu bilmiyorum, bir ara tam kulağımın dibinde biri yürür gibi oldu. Baktım,

Camiyla’ydı. O iki tarafına bakındı ve Daniyar’ın baş ucuna oturdu. “Daniyar, işte

ben kendim geldim” dedi yavaşça. “Sen darıldın mı? Çok mu darıldın? Fakat, tek

suçlu ben miyim, sende de suç yok mu?” Hava gürledi. Ortalık apaydınlık oldu. O

Page 336: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

327

anda Camiyla Daniyar’ı kucakladı ve yanına yattı. Rüzgar esti, gök gürledi, yağmur

düşmeye başladı.

“Gerçekten de şüphe mi duydun? Seni nasıl başkasına değişirim? Vaktinde

verilmeyen sevgiyi ben ne yapayım? Kim ne derse desin, ben seninim. Sevgilim

benim. Ben seni bugün değil, dün değil, küçüklüğünden beri seviyorum. Ve işte sen

de bana geldin” dedi Camiyla. “Camiylam, canım, biricik sevgilim” deyip Daniyar

en güzel sözleri sıraladı. “Ben de seni hep sevdim. Görmesem de siperlerde hep seni

düşündüm. Camiylam, kırmızı gülüm.”

Yağmur hızlandı, gök gürledi, şimşekler çaktı. Bense kalbimin atışlarını

duyarak yattım. O anda benden mutlu, benden mesut hiç kimse yoktu. Çoktan beri

hasta yatıp da yeni iyileşmiş, yaşamın ne kadar güzel olduğunu anlamış gibi oldum.

Yağmur yattığım samanın altına kadar ulaştı. “Güz geliyor” dedim kendi kendime.

Bu güz iki yıl aradan sonra ben yeniden mektebe gitmeye başladım. Ders

dışındaki boş vakitlerimde dere kenarındaki yarın başına gidiyordum. Burada

okuldan aldığım boyalarla ilk resimlerimi yaptım. O resimler pek hoşuma

gitmemişti. “Gerçek boyalar bulabilsem ne kadar güzel olacak” diyordum.

Öğretmenler “ressam olmak için ressamlık sanatını öğrenmek, okulunu okumak

gerek” diyorlardı. Okumak nerede! ağabeylerimden haber yokken, iki evin de bel

bağladığı erkeğini anası okula gönderir mi!

Güzle birlikte yılkılar etrafa yayıldı. Dağılan sürülerini toplamaya çalışan

aygırlar azgınlık yapıyorlar, kısraklar kolayla sürüde durmuyordu. Dağdan inen mal

anızda dolaşıyordu. Çok geçmeden rüzgar esmeye, yağmur, kar yağmaya başladı. Bir

hafta aralıksız yağan yağmur dinince ben Kürküröö’nün kıyısına gittim. Kıyıda resim

çiziyordum. Akşam olmak üzereydi. Bir ara başımı kaldırdığımda derenin öte yüzüne

geçmekte olan iki kişi gördüm. Onların Daniyar’la Camiyla olduğunu hemen

anladım. Nedense endişeliydiler. Camiyla pazara giderken giydiği elbisesini giymişti.

İkisi ara ara bir şeyler konuşuyorlardı.

Page 337: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

328

Onların köyümüzü bırakıp başka bir yere gittiklerini anladığımda yüreğim cız

etti. Ne yapacağımı bilemeden artlarından bakakaldım. Ünneyeyim dedim, dilim

damağıma yapıştı. Güneş batıp etraf hızla karardı. Bir süre sonra Camiyla’yla

Daniyar sazların arasından görünmez oldular. Ben, işte o zaman kendime geldim.

“Camiylaaa!” diye bütün gücümle bağırdım. Sonra kalkıp artlarından koştum.

Üstümdekilerle suya dalıp karşıya geçtim. Bir ara ayağım bir şeye çarptı. Yüz üstü

yere yığıldım. O şekilde, başımı yukarı kaldırmadan yüzümü kapayıp hıçkıra hıçkıra

ağladım. Altımdaki nemli toprak elimi yüzümü buz gibi yaptı. “Camiyla, Camiyla!”

diyerek ben en yakın gördüğüm, en çok kıymet verdiğim kişilerle vedalaştım. İşte o

anda, yerde ağlarken, ben kendim de Camiyla’yı sevdiğimi anladım. Evet, bu benim

çocukluk çağımdaki en temiz, en masum sevgimdi. Uzun süre daha ağladım. Ben o

anda sadece Camiylalarla vedalaşmıyor, kendi çocukluk çağımla da vedalaşıyordum.

Eve vardığımda avluda kargaşa vardı. Birileri atları eğerliyor ve acele

ediyorlardı. Osmon her zaman olduğu gibi bağırdı: “Ben dememiş miydim! Şimdi

bütün Olcobay sülalesi kepaze olmadı mı? Haydi atlanın, yetiştiğim yerde it oğlu iti

gebertmezsem! Bana ne olursa olsun. Önümüze gelene Olcobay’ın kadınlarını

kaçıtmayacağız. Atlanın gençler, gidiyoruz. Bir yere kaçamazlar!” Ne tarafa doğru

gidecekler acaba, diye, yüreğim ağzıma geldi. Ne yapacağımı bilemedim. Köyün

dışına kadar atlıların ardından koştum. Ancak onların tren yoluna değil de istasyona

giden ana yola saptıklarını görünce rahatladım. Sonra köye geldim ve ağladığımı hiç

kimseye göstermeden babamın paltosuna sarılıp yattım.

Bundan sonra köyde çok laf, söz oldu. Kadınların hepsi Camiyla’yı kötü

gördüler. “Ahmak, kim kendi kısmetini tepip ne idiği belirsiz birinin peşine takılıp

gider.” “Söyle yenge, neyine yandı! Eski bir kaputuyla pörsümüş çizmesinden başka

neyi var.” “Ağıl dolusu malı mı var. Evi damı yok, obalı boynuna, o da pişman olur

ama iş işten geçer!” deyip biri daha destek oluyordu. “Tövbe, Sadık’tan iyi kocayı

nereden bulacak?” “Ya kaynanası? Öyle melek gibi kaynanayı nereden bulacak o!

Kendi kendini mahfetti yosma.”

Page 338: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

329

Galiba yalnız ben, eski yengemi kötülemeyip yaptıklarını doğru buluyordum.

Daniyar’ın eski kaputuyla pörsümüş çizmesini bir yana bırakırsak, onun asıl

kendisinin nasıl biri olduğunu ben bilmeyeceğim de kim bilecek. Camiyla’nın

mutsuz olacağını söyleyenlere inanmak şöyle dursun, tersine o gerçek mutluluğu

buldu diye düşünüyordum. Fakat anam için çok üzüldüm. Camiyla’yla birlikte onun

da gücü, kuvveti, bilgisi gitmiş gibi oldu. Gözümün nuru, hayatın bazen böyle farklı

bir yöne yöneldiğini anlayamıyor. Anamın eski gücünün kalmadığı her halinden

belliydi. Eskiden o hiç kimseye iğneye iplik taktırmaz, bundan utanırdı. Bir gün eve

geldiğimde bana “al, ipi geçiriver” dedi. Sonra derin bir of çekip söylendi: “Aah

talihsiz gelinim ah, şimdi olaydı ne iyi kadın olacaktı! Zavallı Camiyla. Kendi

kendini öldürdün. Bizi beğenmeyip gittin. Neden gittin? Bizim evde neyin eksikti?

Bahtsız Camiyla!”

Anamı bu halde görünce yüreğim sızladı. “Yok ana, o bahtsız değil” diye

bağırayazdım. Fakat bu sözleri ben hangi yüzle söyleyecektim. Yine de benim

“masum” suçum gizli kalmadı. Aradan çok geçmeden Sadık eve döndü. Gerçeği

söylemek gerekirse o dıştan belli etmese de çok utanıp üzüldü. Bir gün Osmon’la

içki içerken şöyle dedi: “Allah’ın belası, giderse gitsin! Yolda giderken açlıktan

ölürler. Her yer kadın dolu. Altın saçlı kadından, kurbağa başlı erkek iyidir.” “İşte bu

doğru” dedi Osmon. “Fakat o zaman bir elime geçiremedim ya! Birini gebertecek,

ötekini saçından atın kuyruğuna bağlayıp sürükleyecektim. Şimdi Kazakların

arasında boş boş dolaşıyorlardır. Benim şaştığım bu işi hiç kimsenin bilmemesi,

görmemesi. Herhalde kancığın işidir.” Bu tür sözleri duyunca kan beynime sıçradı,

yumruğumu sıktım. Gücüm yetseydi Osmon’a “o ot toplarken olanlar aklından

çıkmamış galiba! Asıl namussuz, asıl şerefsiz sensiz” demek isterdim.

Bir gün evde okulun duvar gazetesi için resim çiziyordum. Anam da sobanın

başındaydı. Sadık abim benzi atmış bir şekilde içeri girdi. Bana “bunu kim çizdi”

diyerek bir kağıt uzattı. Resmi görünce ödüm koptu. Bu benim harman yerinde

yaptığım Daniyar’la Camiyla’nın resmiydi. Bana dik dik baktılar. Ah Camiyla, bunu

nasıl bırakıp gitti? Evin bir köşesine saklayıp sonra da unuttu galiba. “Ben

çizmiştim” dedim. “Bu kim?” “Daniyar.” “Demek elçi sensin, hainsin sen!” Sadık

Page 339: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

330

abim resmi parça parça edip kapıyı çarparak gitti. Evi korkunç bir sessizlik kapladı.

“Sen biliyor muydun” diye sordu bir süre sonra anam. “Evet, biliyordum.” Bana

suçlayıcı bir şekilde baktı. “Onların resimlerini yine yapacağım” deyince anam

kaygıyla başını salladı.

Tamam, ben ailemiz, soyumuz için hain olayım. Fakat ben insanın büyük

gerçeğine ihanet etmedim. Hayatın büyük gerçeğine karşı ben sonuna kadar adil

olacağım. Benim bu temiz düşüncemi kimse bilmiyor. Kimseye de söylemeyeceğim.

Çünkü başkaları değil, canım gibi gördüğüm anam bile bunun anlamını anlayamaz.

“Ben okula gideceğim” dedim anama. “Ressam olmak istiyorum. Bunu

babama da söyle.” Anam savaşta ölen ağabeylerimi hatırlayıp ağlayacak sanarak

kendimi buna hazırlamıştım. Fakat o bu kez gözünden bir damla yaş akıtmadı, fakat

acı konuştu: “Gidersen sen bilirsin. Her biriniz kendi bildiğinizi yapmadınız mı? Biz

nereden bilelim, belki sizinki doğrudur. Şimdiki zaman böyle. Okumaya gidersen

kendin bilirsin. Belki oraya gidince resim çiziktirmenin karın doyurmayacağını

anlarsın. Evini, ananı, babanı unutma bana yeter.”

O günden itibaren küçük ev ayrıldı. Bense çok geçmeden okula gittim.

Ressamlık okulunu bitirip Leningrad’daki akademiye devam etmek için gittim. Sınav

için ödevimi teslim ettim. Bu ödev çoktan beri yüreğimde sakladığım resim idi.

Elbette siz bu resimde Daniyar’la Camiyla’nın çizildiğini hemen anladınız. Evet,

benim resmimde yan yana yürüyen Daniyar’la Camiyla vardı. Doğru, resmimin tüm

yönleriyle tam olduğunu söyleyemem. Ama bu resim benim için dünyada en kıymetli

şey. Çünkü yüreğimin ilk ateşini ben bu resme verdim.

“Şimdi neredesiniz, ne yapıyorsunuz? Bizim memlekette böyle geniş

bozkırlar, yollar çoktur. Kazakistan’dan başlayarak Altay’a, Sibirya’ya kadar düz

ova. Belki sizler de o taraflara gitmişsinizdir. O zaman yolunuz açık olsun. Camiyla,

benim altın Camiylam. Sen giderken başını dik tutup ardına bir kere bile bakmadan,

korkmadan gittin. Şimdi de öyle misin? Şimdi de yürümekten yorulmuyor musun?

Ya da yorulduğun oluyor mu? Eğer öyle olursa yılma, Daniyar’dan yardım alıp

Page 340: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

331

dayan. O zaman Daniyar eskiden olduğu gibi sevgi, toprak, dünya, hayat üstüne

türküler söylesin. Korkma Camiyla, senin yolun mutluluk yolu, ondan şüphelenme!”

Yolda gidenlere bakıp, onlarla sırdaş oluyorum. İşte, Daniyar türkü söylüyor.

Demekki onlar beni yola çağırıyorlar. Evet, benim yola çıkmam gerek. Evet, yola

düşüp ben kendi köyüme gideceğim. Ben orada yeni boyalar bulacağım. Resim çizen

boyanın her bir çizgisinde Daniyar’ın nağmeleri duyulsun. Resim çizen boyanın her

bir çizgisinde Camiyla’nın yüreğinin ateşi yansın.

Page 341: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

332

Kızıl Elma

İsabekov gece yarısı olmasına rağmen karısına mektup yazmaya çalışmakta

fakat ne yazacağını bilememektedir. Karısıyla çok kavgaları olmuş ve sonunda

ayrılmışlardır. İsabekov karısının bunları unutarak kendisini affedip affetmeyeceğini

merak etmekte, affetmemesinden endişe etmektedir. Eskiden aralarında geçen

tartışmaları hatırlar. İsabekov’un karısı çok güzeldir. İsabekov da bundan gurur

duyar. Karısını çok sevmektedir fakat bir türlü sevgisini açıkça gösteremez.

Çekingen bir yapısı vardır. Karısı ise sevgisini açıkça göstermesini istemektedir.

Bunun gibi anlaşmazlıkların sonucunda karısıyla ayrı yaşamaya başlarlar. Karısı hem

tez çalışması, hem de ayrı yaşamak için Moskova’ya gider. İsabokov şu anda

karısına hak vermekten başka çare göremez. Karısının ne tepki vereceğini bilemeyip

endişe etmesine rağmen her şeyin bitmesine izin vermemeye kararlıdır. Bu nedenle

de mektup yazmaya çalışır fakat bir türlü ne yazacağını bilemez. Pencereden dışarıyı

seyrederken el ele tutuşanları görünce eski günlerini hatırlayarak içi sızlar. Bir süre

daha dışarıyı seyrettikten sonra kızı Anara’nın yatmakta olduğu odaya gider.

“Açılmıştır, üzerini örteyim” diye düşünür fakat kızı rahat uyumaktadır. İsabekov

kızına bakarak “uyu kızım, uyu, uykusuz günlerin de olacak, bu herkesin başına

gelen bir şey galiba” diye içinden geçirir.

Karısı mektuplarında Anara’nın kiminle yaşamak istediğine karar vermesini

istemektedir. İsabekov bu acı haberi kızına evde söyleyemez. Açık havada, dağın

eteklerinde söylerse daha kolay olacağını düşünerek sabah olunca kızını kıra

götürmeye karar verir. İsabekov şehir dışına çıkacaklarını söyleyince kızı sevinerek

nedenini sorar. Babası “hava alıp geleceğiz” diye yanıtlar. Arabalarına binip yola

çıkarlar. İsabekov bir taraftan etrafı seyrederken, bir taraftan da kızına sorular sorar,

fakat kızı fazla konuşmaz. İsabekov önce kızının durumu bilmesinden endişe eder.

Sonra bu düşüncesinden vazgeçer. Çünkü kızlarına hiçbir şey hissettirmemişlerdir.

Kızını incitmeden durumu nasıl açıklayacağını düşünür. Karısı daha acımasız olduğu

için kendisinin söylemesinin daha uygun olacağına karar verir. Hava ve etraf çok

güzeldir. Kızıyla konuşmaya çalışır fakat Anara konuşmaya istekli değildir. Bunun

üzerine İsabekov radyoyu açar. Bir çocuk şarkı söylemektedir. Anara bağırarak onu

Page 342: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

333

bütün arkadaşlarının ve annesinin çok sevdiğini söyler ve şarkılara eşlik etmeye

başlar. Böylece gidecekleri yere varırlar. İsabekov ailesini alıp eskiden de buraya çok

getirmiştir. Burası fazla kimsenin uğramadığı, dağın eteğinde kayalık bir yerdir.

Anara bu kayalara çıkmayı çok sevmektedir. Anara koşarak elma bahçesine doğru

giderken İsabekov buraya neden geldiğini hatırlayıp kızını çağırır. İsabekov bu zor

meseleyi kızına nasıl söyleyeceğini düşünürken kızı “baba bak ne buldum” diyerek

sevinçle bulduğu elmayı gösterir. Kızı yeniden oynamaya giderken “baba sen hiç

böyle elma buldun mu” diye sorunca İsabekov şaşırarak başka bir kızıl elma

hikayesini hatırlar.

İsabekov’un çocukluk yıllarıdır. Okula gitmektedir. Çocuklar geç vakitlere

kadar bağda bahçede çalışıp aç, yorgun şehre dönmektedirler. Yolda hep birlikte

çiftlikten elma toplayıp yiyerek açlıklarını bastırmaktadırlar. İşte böyle günlerin

birinde çocuklar elma bulamayıp yola devam ederlerken İsabekov arkada kalıp

aramaya devam eder. Genç bir fidanın sarı yaprakları arasında kocaman, çok güzel

kokulu bir kızıl elma bulur. Hemen yemek ister fakat henüz adını bile bilmediği o kız

aklına gelir ve elmayı ona vermek için saklar. İsabekov sürekli o kızı düşünmektedir.

Elmayı gocuğunun cebine koyar ve koşarak diğer çocuklara yetişir. İsabekov bir

elma bulduğunu, fakat kimseye vermeyeceğini, vereceği biri olduğunu söyler. Şer

adlı bir çocuk ona takılır, alay eder. Çocuklar da gülüşürler.

İsabekov o kıza her zaman kütüphanede rastlamaktadır. Aslında şehir

dışındaki okulundan şehir merkezindeki kütüphaneye her gün o kız için gider.

Okuma salonuna oturur, sabırsızlıkla kızın gelmesini bekler, okuduğu hiçbir şey de

aklına girmez. Sürekli kapıyı gözetler. Kız girerken gözleri kısa bir süre karşılaşır.

Kız ne zaman toparlanıp yanından geçecek diye de kapıdan gözünü ayırmaz. Kız çok

akıllı, bilgili birine benzemektedir. Temiz, güzel giyimli ve çok güzeldir. İsabekov

orada otururken hem çok mutlu olmakta, hem de çok azap çekmektedir. Bir oğlan

kızın yanına yaklaşsa öfkeden yumruklarını sıkar fakat kızın onlarla ilgilenmediğini

görünce rahatlar, kıza minnet duyar. Bu salonda o kızı tek beğenenin kendisi

olmasını istemekte, fakat kızla açıkça tanışamamaktadır. Kendisinin, abisinin

Page 343: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

334

kıyafetlerini giyen, köyden gelmiş biri, kızınsa şehirde büyümüş, akıllı, medenî biri

olduğunu düşündükçe cesareti kırılmaktadır.

İsabekov her gün kız kalkana kadar kütüphanede oturmakta, o çıkmaya

hazırlanınca kendisi de hemen çıkıp yolun karşı tarafına geçmekte ve kızı evine

kadar takip etmektedir. Sonra da parka gidip o sırada dans etmekte olan gençleri

izler. İzlerken de bir çiftin yerine kendisiyle sevdiği kızı koyar. Onunla konuştuğunu,

onu çok sevdiğini söylediğini, kızın da kendisini sevdiğini söylediğini hayal eder.

İsabekov elmayı çekmecesine koyar. Odadaki çocukların hepsi uyumuştur. O

ise yarın kızla nasıl karşılaşacağını, elmayı nasıl vereceğini ve daha pek çok şey

konuştuklarını hayal ederek uzun süre uyuyamaz. Fakat kıyafetlerinden çok rahatsız

olmaktadır. Sonra “eğer kız gerçekten akıllıysa böyle küçük şeylere önem vermez”

diye düşünür. İsabekov bu düşüncelerle uykuya dalar. Bir süre sonra birden uyanır.

Düşünde Şer’in elmasını yediğini görmüştür. Hemen Şer’in yanına gider. Şer

uyumaktadır. Elmasını kontrol eder. Elması da yerindedir. Tekrar uyur. Ertesi gün

çocuklar, “elmanı kime vereceksen ver, yoksa Şer yiyecek” diye dalga geçerler. Şer

de “gece yiyecektim, bırakmadınız” diye onu kızdırır. Sonra hepsi derse giderler.

İsabekov bir ders sonra Şer’i göremeyince hocasından izin alıp koşarak yurda gelir.

Çekmecesine bakar, elması durmaktadır. Hem sevinir, hem de Şer hakkında kötü

düşündüğü için utanır.

Akşama doğru elmasını alarak kütüphaneye yönelir. Kapıya karşı oturup

beklemeye başlar. Bir saat, iki saat, üç saat geçer, karanlık basar ama kız gelmez.

Ertesi gün İsabekov derslerinin hiç birini anlamadan akşamı eder. Elmasını alıp şehre

yönelir. Bu sefer daha bir özlemle kızı beklemeye başlar. Kız kapıda görününce

İsabekov’un heyecandan kalbi çarpar, gözleri kararır. Kız her zamanki gibi

İsabekov’a belli belirsiz başıyla selam verip masaya oturur. Dışarıda sokak lambaları

yanmıştır. Kızın hazırlandığını gören İsabekov hemen toparlanıp dışarı çıkar. Bu

sefer yolun karşısına geçmez. Heyecandan boğazı kurumuş olan İsabekov güçlükle

konuşur. Kız ne istediğini sorunca “size elma getirdim” diyerek elmayı uzatır. Kız

sinirlenerek “benim hiç elme görmediğimi mi sanıyorsunuz, ne demek istiyorsunuz”

Page 344: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

335

diyerek hızla yürüyüp gider. İsabekov bir şey söyleyemeden ardından baka kalır.

Dünyası başına yıkılır. Elmayı karanlığa doğru fırlatır. İsabekov yolun tam

ortasından sarhoş gibi yürür. Arabalar ona çarpmamak için yana çekilirler.

İsabekov daha sonra pek çok kızla tanışır fakat hiç birine de kızıl elma

vermek istemez. Yine de ondan kızıl elme isteyen bir kadın olmuştur. O da karısı

Sabira’dır. Elma bahçesinin kıyısında otururken İsabekov bunları düşünür.

Akşama doğru İsabekov’la Anara eve dönerler. Kızına “elmanı yemeyecek

misin” diye sorar. Kızı “hayır, anneme saklayacağım” diye cevap verir. Babası “iyi

yapıyorsun, elmayı annene götürelim” der ve başka konuşmazlar. İsabekov böylece

mektubu yazmaz. Sabahleyin Anara babasından önce uyanıp Moskova’ya

gönderilecek olan telgrafı okur: “Sabira biz sana geliyoruz.” Anara kalemi alıp

devam eder: “Karşıla anne. Biz sana kızıl elma getiriyoruz.”

Page 345: İÇİNDEKİLERacikarsiv.ankara.edu.tr/browse/3292/4146.pdf · olduğu, çeviri kuramları, çevirinin dünyada ve Türk dünyasında tarihsel gelişimi, çeviri türleri ile çevirinin

336