[email protected]
http://ismailhakkialtuntas.com
Dizgi : H. smail Hakk Altunta Kapak
: Haluk Karslolu Bask : Cilt
: Gözde Matbaaclk
Ocak 2010
(16181694)
mmet olma
uz, yolumu
z gördü
hak olsakta
k l.
“ lahî seni tantan ve senden haber veren bir dile azab etme!
Senin varl na delâlet eden ilimlere bakan gözlere azab etme!
Senin hizmetinde koan bir aya ,
Rasûlü'nün hadislerini yazan bir eli azabna hedef etme!
Rabbim
zzetin Hakk için beni Cehenneme sokma.
Zira erbab , benim, senin dinini savunduumu bilir.
Allahûmme Âmin,” mam
bn’ul Cevzî 1
ÖNSÖZ Yazanlar yazdklarnda
kendini anlatr. Anlattnda bahsettii eyler
ise
bütünden kendi payna düen ksm
izhar etmektir. Bir konuda birkaç
kii ayn eyi anlatsalar da hepsi ayn
ekilde anlay gösteremez. er ksmdan dahi
olsa, yollar ne kadar çok
olursa olsun sonunda hepsi Allah
Teâlâ’ya varmaktadr. Çünkü errin
er olmas Hakk’n emriyledir. Ancak kendini ka
ytlad
eyler nedeniyle hesap gününü yaratp bizlere ruhsat vererek haya
tmz uzun klan Allah Teâlâ’ya hamd ve
ükürler olsun.
“Allah Teâlâ insanlar
i lediklerine kar l k hemen
yakalay verseydi, yeryüzünde bir
canl brakmamas gerekirdi. Ama
onlar belli bir süreye
kadar erteler. Süreleri gelince gereini yapar. Dorusu Allah Teâlâ kullar
n görmektedir.” 2 Kader gereidir
ki her mahlûk doru bildii yolda
yürüdüünü bilerek
seyr halindedir. Yolumuzun eriliini gidermesi
için Allah Teâlâ’dan yardm
dileyerek söz ba yaptk.
nsan gerçei aramal, hakikate yönelmelidir. Gerçek ve hakikat farkl
mdr? Günlük hayatmzda, konuma ve yazlarmzda, birbirinin yerine
kullanmakla, ayn anlam vermekle beraber, kapsam ve maksat bakmn
dan bu ikisi farkl kavramlardr. Bilim olan tespit eder. Hâlbuki insan dü
üncesi, olmas gerekeni de merak eder. Olan somuttur. Olmas gereken
se soyuttur. Olmas gereken idealdir.
dealler insann yaamasn anlaml
klar.
Be
duyumuzla temasa geçtiimiz, daha üst melekelerimizle alglaya
bildiimiz, deney ve tecrübeyle bilgi haline getirebildiimiz,
aklla kontrol edebildiimiz her
ey gerçektir. Tabiat bir gerçektir. Tabiatta olan
eyler ve olan bitenler, yer ve
gök, insan ve toplumlar
gerçektirler. Gerçein içerisinde hemen
görüp kavrayamadmz birtakm gizli
gerçekler de vardr. Bunlar da
zamanla anlalabilir, örenilebilir ve
aça çkarlm
gerçekler olurlar.
Gerçekleri görmezlikten gelmek veya gerçeklere aykr düünmek akla
aykrdr; insana da topluma da zarar verir.
Bu gerçekleri de içine alarak, fakat bunlar aan gerçei elde etme yol,
metot, organ ve melekelerimizi de aan temel gerçee hakikat diyoruz.
Bizi at halde bunun gerçek olduunu nereden biliyoruz? Bu alana gö
recelik (izafilik) kart dorudur. Fakat bunlarn içinde gerçek olan tek
tir. Bu bize, kendine mahsus yollarla bildirilir; ama sonuçta biz buna ina
nrz. Gerçeklerle uyum halinde olan her hangi bir
ey göreceli olamaz.
Suyun içinde düz bir çubuu dik olarak braktmz zaman, çubuk su yü
zeyine dedii yerden krk görülür. Onun krk görünmesi gerçektir. Oysa
hakikatte o
çubuk krk ve eri deildir. Evet, gerçekte eri görülen çu
buk, hakikatte dümdüz ve dosdorudur. Gerçek, bilimin konusu; hakikat
dinin konusudur. Gerçein dorusu yanl olmaz. Gerçek gerçektir. Haki
kat kelimesini Hakk
ile beraber kullanrz. Hakk ve hakikatin deil, ha
kikate yönelmenin dorusu yanl olur. Yanl
olana batl diyoruz. Ger
çei aramal, hakikate yönelmeliyiz.
nsan sadece maddî arzular olan ve bu yolda yaayan bir varlk ola
maz. Gününü gün etmek
isteyen bir kimse
isek, gerçek ve hakikat bizim
için hiçbir
ey ifade etmez olur. Böyle olmasak bile hakikate ait bir inan
cmz, onu anlamaya dönük bir bilgimiz ve hele azmimiz yoksa hiçbir
eyi yerli yerine koyamayz.
stesek de hakikati göremez, doru karlatrma
lar yapamaz, çelikilerden ve
aknlktan kurtulamayz. “Bu mu doru, o
mu?” diye tedirginlik içinde kalrz.
Bir esasa dayanmadan söyleyen, hiçbir
ey söylememi demektir. Kur’an Kerim,
tekrar tekrar ve
srarla bizden, kâinatn, tarihin, insann
ve toplumlarn aratrlmasn ister ve bizi bunlar anlamaya yönlendirir.3
Neden ve niçin, Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü srrahu’l azîzin Divan?
Dilimizde kullandmz târikat ve tasavvuf herkesin ainâ olduu mevzu
dur. ster batl
ister hakikât ksmnda olsun
sürekli hayatmzn bir yerinde buluruz.
Ancak birçok eserlerde tasavvufun
kelime manas üzerinde çok
durulduu halde
târikat kelimesinin Arapça yollar manasna geldii söyle
nerek basit bir ekilde izahatndan
baka bir eyde yaplmamtr. Târikat
kelimesi
ile kast edilen manann yüceliini gözler önüne sermek gerekmek
tedir.
“Târik kelimesinin bugünkü lehçemizdeki yeri Târik kelimesi bugünkü
Türkçemizdeki Doruk kelimesiyle ayn kymettedir. Doruk dalarn Tepe
3 (Heyet, 2008), s. 14
Divân lahiyyat ve Açklamas | 9
sindeki sivri ve çplak yerlere verilen
isimdir. Ekseriya kayalktr ve sivri
dir.
Târik kelimesini ta ve rik olarak
ikiye ayrabiliriz. Kurala göre tâ keli
mesinin sonunda bir veya o kategoriden bir konson bulunmas
arttr.
Çünkü zaten â harfinin üzerinde bir de uzatma iareti vardr.
u halde ta
kelimesi aslnda: Ta idi.
Ta bütün Türk
lehçelerinde bildiimiz da yani cebel manasndadr
Figüre manada ise büyüklük, yükseklik, üs, kuvvet ve kudret irade eder.
Da
gibi adam gürledi gitti. Arkasnda da
gibi hamisi var. Sözlerinde
geçen da kelimesinin manalar gibi.
Rik ve orijinal ekli ile
irik tamamyla ve kuvvetle takarrür ve temer
küz manas verir.
Türkçe rik kelimesi Arapça ve Farsçaya geçtii gibi, Hint ve Avrupa dil
lerine de geçmitir. rade, kuvvet,
hâkimiyet, kudret, saltanat, nizam ve
türe manalarn o dillerde de muhafaza ettii gibi Tarik kelimesindeki ro
lü gibi sonuna ekletii kelime
anlamnn manasn kuvvetlendirmekte,
arttrmakta ve mükemmelletirmektedir.” 4
Bir yücelik olduunu anladmz Târikat
ve tasavvufu örenmemiz ve
bilmemiz gerektiini hissettik.
Yine ak mektebinin bir snf olan Tasavvuf Yolu hayatmz boyunca
in
san kendine mahkûm kld. Ak hiçbir zamanda bendesini kapsndan azade
klmad. Dinlerin bir ubesi olmakta
srarl da olmad. Ancak bazlar ak ve
tasavvuf ehline o kadar saldrdlar ki hayatn dnda görerek ileri zühd haya
tnn temsilcisi tasavvufu ve ürünlerini inkâr etmeye baladlar.
“Rasül dedi ki: “Ey Rabbim; dorusu kavmim bu Kur’an Kerim’i terk
edilmi olarak brakt .” 5
Bu terk nedir?
Tasavvuf ehli neyi terk etti?
Tasavvuf ehli yeniden bir
ey mi inâ etti? …
nsann mistik aray
ve rûhânî ihtiyaçlar her zaman ve her toplumda
var olduu için slâm
kültür ve medeniyeti dairesinin
“olmazsa olmaz” bölümlerinden bir
tanesi de tasavvuf olmutur.
nsanolunun, deiik corafyalarda ve
farkl asrlarda kurduu medeniyetler
kendi inanç sis temleri
içinde bu dünyaya
imkân hazrlam, yön vermi ve yol
göster
4 (TANKUT, 1936), s. 1923
5 Furkan, 30
10 | Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü
srrahu’l azîz
mitir. Mistik
yorumlarn “ele avuca smaz” oluu
ise her zaman tenkid ve
tartmay gündemde
tutmutur. Bütün bu medeniyetlerde aklî yorum
larla kalbî izahlarn farkl
kulvarlarda yürüdükleri bilinmektedir. Söz ko
nusu durum “sürekli kavga” anlamna gelmedii gibi, daimî “sulh ve sü
kûn” manas da tamaz. “nili ve çkl” demek belki en doru tespittir.
Bu nedenle, tasavvuf kültürü ne bütünüyle makbuldür ne de maktul
dür. Genel çizgi konuya “scak” bakldn gösteriyorsa da zaman zaman
çok zecrî
tedbirlerle yüz yüze gelen
tasavvuf ehlinin says da azmsan
mayacak kadar çoktur. Tasavvufun tekrar canlanmas
için bir atlm yap
mak gerekir. Fakat tasavvuf ehlinin önünde birçok engeller vardr.
1. SEVENLER: Tasavvufî hayat ve düünceye
toz kondurmak isteme
yenlerin bak. Tasavvufî hayat ve düünceyi bütünüyle temize çkarmak.
Adeta tasavvufla slam’ özdeletirmek.
2. SEVMEYENLER: Baz
ilim adam ve aratrclar ise tasavvufla
irki özdeletirdiler. u cümle bir
lahiyat profesörüne aittir: “Tasavvuf irk
tir” böyle düünen birinin bu konuda yapt
incelemeleri ciddiye almak
zordur. Modernizmin beynimizi altüst ettiini, rasyonalizmin sultasn da
unutmamak gerekir. Tasavvufî konulara “neyzen bak”l olanlarn bir ge
rekçesi de XX. yüzyln banda
slam dünyasnda görülen çökme ve da
lmann fatura adresini bulma teladr. Fakat “tela” psikolojisi
ile ger
çei yakalamak mümkün deildir.
3. YÖNETENLER: Tasavvuf tarihini aratranlarn zaman zaman kalem
lerinin ucuna kadar gelip de
yazamadklar meselelerin bir sebebi de
“resmî görü”ün durumudur. Yani
1925’te tekkelerin yasaklanmasyla
beraber makbul halden maktul hale gelen tarikatlarla
ilgili kalem oynat
mak zorlamtr. “Tarikatç” yaftasndan korkmayan var m? On beinci
asrda Bedreddinî, on yedinci
yüzylda Melâmî, on dokuzuncu yüzylda
Bekta î yaftas da böyle
tehlikeliydi. Bu anlamda tarih
tekerrür ediyor denebilir.
4. BLMEYENLER: Tasavvuf ve
tarikatlarla ilgili en olumsuz noktalar
dan biri de bilenbilmeyen herkesin ahkâm kesmesidir. Tarikatlarn yasak
oluu onlara hakaret yadrmay kolaylatrmakta,
“tarikatç” suçlamas
ile insanlar adeta tehdit edilmektedir. Bu konuyu “rant” için kullanan ba
z gazeteciyazarlarn yanl ve yanl
bilgi ve yönlendirmeleri, gerçeklerin
üzerine atlan kaln bir perde hüviyetini kazanmaktadr.
5. BLP SÖYLEYEMEYENLER: Tasavvuf Dal’nda çalan kimselerin bir
bölümü deerli eserler kaleme almlar, almaktadrlar.
Divân lahiyyat ve Açklamas | 11
Hulâsa, Tasavvufu ve tasavvufî konular,
slâm’la ve irkle özdele tirmeden, konjonktürel
artlara alk tutmadan soukkanl bir ekilde in
celeyerek toplumun önüne serenler;
serenleri tevik eden kii ve kuru
lular kültür tarihimizde her zaman sayg ile anlacaklardr. “Dün” ü tabu
haline getirmek ne kadar yanl
ise yok saymak da o kadar zararldr.
6
nsanlar arasnda düünce ve merep
farklarnn bulunmas, yalnzca
insanlarn hayatn rahatlatan, yaadklarn hissedilebilir klan bir
f rsat
tr. Düünce ve merep farklarnn en tabii sonucu da, yakn düüncelere
ve benzer mereplere sahip insanlarn birer öbek oluturmas, deiik in
san gruplarnn ortaya çkmasdr.
nsanlar n davranlar üzerinde düünce yürütmek isteyenler, bu dav
ranlar birbirine uydurmakta, hepsini bir kal ba sokmakta çektikleri zor
luu hiçbir yerde çekmezler.
Çünkü bu davranlar çok
zaman birbirine
öyle ayk r d r ki ayn tezgâhtan bu kadar çeitli kuma
çkmas insana im
kânsz gelir. Acmazl n simgesi olan Neron'a;
saray n gelecei üzerine bir
idam ferman
imzalatmaya getirmi ler; bir
insan ölüme göndermek
Neron'un öyle yüreini yakm ki:
Keke hiç yaz yazmasn bilmeseydim demi ; gelin de bunu açklay n!
Böyle örneklere herkeste, hatta kendi kendimizde o kadar çok rastlar z ki,
akl banda insanlar n bizi
bir kal ba dökmeye
çal malar na aar m;
nasl olur ki insanda en çok ve en açk görülen kusur zaten bir dalda dur
mamakt r.7
Bu bakmdan müslümanlarn birbirinden
farkl mezheplere ayrlm
olmalar, bir yanlln ortaya çkmas ve belirginlemesi olarak anlala
maz. Deiik tutumlar içinde birlik olunabileceinin en güzel örneini de
yüzyllar boyunca yaayan yüzlerce
tarikat vermitir. Her
tarik, yani her
yol, ayn ana yola yani
eriata varr. Tpk her derenin rmaa, rman da
ummana varmas gibi.
Müslümanlar arasnda düünce farkllklar vardr.
htilaflarn rahmet olmasnda dikkat
edeceimiz nokta, biz
bütün müslümanlarn emir ve
nehiylerin tannp uygulanabilmesine bizzat hizmet edip etmediimizdir.
Geçmite gerek
fukaha gerekse meâyih, bu konuda örnek alnabilecek
tutumlar göstermilerdir. Eer bir insann karlat meseleler, bavuru
lan kimsenin
içtihatlarna veya merebine uyarak çözüme kavuamaya
cak gibiyse, o zat, mesele
sahibini, bir dier bilgine
gönderebilmitir.
Müslümanlarn kuvveti, ana yola ulaan herhangi bir yolu bulma olgun
luu sayesinde artmtr.
6 (KARA, 2002) 7 (MONTAIGNE),
nsann Kararszl
Bir müslümann ilk düünecei de, içinde bulunduu davran
tarznn batln tutumuyla benzerlik tayp
tamad olmaldr. Batl kovulmu eytann
iidir. Bu yüzden batl bütün kuvvetini kovulma, ayrlma, kop
ma, ayrma ve koparma istikametinde
gösterebilir. Batl, birlie çar
maz. Müslümanlarn açk seçik bildikleri
gibi, insanlarn Allah Teâlâ'ya
olan teslimiyetlerine giden yol üzerine çkan
eytandr. Yoldan çkma fikri ilk
eytandan gelir. Onun yapaca, kullar yollarndan azdrmaktan
iba rettir. Bu anlay içinde
toplum hayatnda gözlediimiz birçok olaya ay
dnlk getirebiliriz. Hangi güçlerin
eytana mahsus tutumu taklid ederek
toplum hayatnda varlk kazanmaya
çabaladklarn anlayabilirsek, isti
kametimizin dorultulmas için
kesin bilgilere sahip olmasa bile, neler
den saknmakla kendimizi yanl
istikametlerden koruyabileceimizi
farkedebiliriz.
Öyleyse deiik oluta, farkl oluta yanl
bir özellik aramak uygun
olmaz. Buna karlk ayrlan ve ayran, kopan ve kopartan, azan ve azd
ran özellikleri batln vasflarna yakn saymamz gerekir.8
Allah Teâlâ’y sevemeyen, anlayamayan,
bilemeyen ve tanmayan vb.
hayatn hangi noktasnda zevk ve nee içinde olabilir?
Tasavvufu, bir
iç genileme olarak görmek mümkündür. Harici geni
lemeler de vardr. Hangi kurum yoktur ki d
etkiler, onun üzerinde harici
gelimelere yol açmam
olsun. Ama yine de tasavvufî bir anlay
ile me
sela felsefeyi mukayese edersek veya
tasavvufi bir tevil ile
ilmi bir tevil
arasnda mukayese yapacak olursak, tasavvufî anlay
veya te'vilde iç ge
nilemenin hâkim olduunu görürüz.
ç genileme ile mana udur:
Ortada eyin açk bir manas var; ama
yine de onun ötesine gitme,
mecaz yakalama ve derinine
inerek özüne yaklama, asl yakalama ça
bas söz konusu. Sufiler, genellikle örnek olunarak cevizi verirler. Bilirsiniz
onun yeil kabuu, altnda sert ksm sonra bir zan, onun
içinde yenilen
ceviz
içi. Öze ulama, ayn zamanda dini
tecrübe ile gelien bir anlama,
bir vukuftur. Zaten mutasavvflar önemli ölçüde bunun üzerinde durmu
tur. Acaba öze ulamak için ne
yapmak lazm? Bunun maddî,
objektif
artlarnn yerine getirilmesi
gerekir. Ama ayn zamanda bunun
ruhanî
artlar var. Maddi
artlar olmazsa anlamann önü kendiliinden tkanr.
Ama öze ancak ruhanî artlar götürür. Ruhanî artlar yoluyla biz anlama
y kefederiz. Mesela, “manay kefetmek” Yani manay kefetme, deru
nu kefetme. Bu ise, terminoloji deise bile, bir bakma beeri tecrübe
den, derin bir kaynaktan gelen
eylerin ne kadar evrensel olduunu gös
8 (ÖZEL, 2008), s.17 (Alnt konuya göre uyarland.)
Divân lahiyyat ve Açklamas | 13
termesi bakmndan önemlidir.9
Yaamn amac da “Tüm insanlar
sevmek, tüm insanl karde bil
mek” deil midir? 10
Günümüzde ise insanlar öyle karmak iletiim sürecinde öldürüyoruz
ve zulmümüzün sonuçlar bizden öylesine titizlikle saklanyor ki bu eyle
min vahiliine hiçbir snrlama
gelmiyor. Bazlarnn dierlerine zulmü,
eine rastlanmadk boyutlara ulancaya dek devam edecek, olduu gö
rülmektedir.
Zalim Neron'un bile giriemeyecei bir
ie girien sradan bir müte ebbis,
çokbilmi doktorlarnn tavsiyesine kanan
hastalkl zenginlerin
banyo yapmas için insan kanyla dolu bir havuz yapmak isteseydi, kabul
gördüü ve uygun usullere
riayet gösterdii
takdirde hiçbir engele kar
lamadan bunu yapabilirdi. Ama bunu,
insanlar dorudan kanlarndan vazgeçmeye
zorlayarak deil, istenileni yapmadklar
takdirde hayatlar
nn tehlikeye girdii ihsas ederek yapard.
Bugünün dünyasnn insanlar, on dokuzuncu yüzyl teknolojisinin göz
alc, eine rastlanmadk ve muazzam baarlarna ramen hayatlarndan
lezzet alamyor.
üphesiz ki tarihin hiçbir döneminde on dokuzuncu yüz
yldaki kadar maddi baarya (mesela, insan tabiatnn kuvvetlerinin fethi
gibi) ulalamad. Fakat yine
üphesiz ki, tarihin hiçbir öneminde, giderek
canavarlaan imdiki dünyamzdaki kadar ahlaksz,
insann hayvani ihti
raslarna hiçbir kstlamann getirilmedii bir hayat yaanmad. On doku
zuncu yüzylda ulalan maddi ilerleme
gerçekten muazzam; fakat bu
ilerleme, Atilla, Cengiz Han veya Neron'un zamannda bile
ahit olunma yan ekilde ahlakn en temel
artlarn
ihmal etme pahasna satn alnd
ve halen de satn alnyor.11
“Hasta düen zihne ifa bulamam.”
12 diyen maddî yolun doktorlarnn
aciz kaldklar yerde kimler bu insanlara yardm edebilecek.
Bir yandan da fikir kirlilii art o kadar fazlalat ki, herkes her konu hak
knda yorum yapyor, fikir beyan ediyor. Haberleme ve anlk bilgiye ulama
snr çok hzlanmtr. (Küresellementernet)
Merhameti elden kaçrm XXI. yüzyl
insan korkutucu
ekilde geçmiinden koparlarak yenidünya dü
zenine doru bilim kurgu elemanlar bireylerinden olmas
için gizli bir fikir karmaas
içinemi itiliyor. Hayal dünyas snrlar
yaratcy kabullenmekte
artk zorlanmaktadr.
Geçmii olmayan bir nesil ve insanlk. Geçmii kötüleyen, gelecei de s
nrl, duygusuz, sevgisiz, birbirine yaklamakta korkan bir nesil.
Bu nereye kadar?
13 Bizim dünyaya gelmemizde
ki maksat birbirlerimizi tanmamak m,
an
lamamak m?
Dünyaya ne halimiz varsa görelim diye gelmedik: dünyaya geli imiz
halimizin ne olduunu örenelim diyedir.14
Aadaki makale ile insann tarih seyrini biraz irdeleyelim.
[TARH VE “TARHDII” ARASINDA GELENEK 15
Gelenek, bir toplumun (millet) veya topluluun (ehir, kasaba, köy) tarih
ten devrald, getirdii düünce (dünya görüü, doktrin,16 ideoloji 17 ), dav
ran
kalplar ve kurumlarn toplamn ifade eden bir cins isim (kavram) dr.
Tarihte ve günümüzde birden çok
gelenek vardr. Gelenei mümkün klan
unsurlar rk, dil, corafya,
iklim, yerleim birimleri ve yaam tecrübeleridir.
Kabaca endüstri devrimi öncesi –ortaça
toplumlar “Geleneksel toplum lar” dr.
Yani geleneklerin egemen olduu,
deimenin yava olduu top
lumlardr. Bunun çeitli nedenleri vardr.
Birincisi, o dönemde çounlukla birey
toplumun veya dinî cemaatin
(mezhebin) bir uzvu idi. Belirleyici olan toplum, din, dinî kurum idi.
kincisi, orta çada hareket yavat. Çünkü
enerji kaynaklar, kas gücü ve
hayvanlard. Bundan dolay da hem
üretim (emtia) azd hem de ulam
dolam ve iletiim yavat. Kta Avrupasnda ‘Aydnlanma’ ile birlikte bireyin
önemi, özgürlüü, akl ön plana
çkarken; endüstri devrimi ile yeni
enerji
kaynaklar (buhar gücü, elektrik vs.)nn kefedilmesiyle (sanayileme) nesne,
olay says artarken her türlü
hareketlilik de hzland. Dinî
domalarn ve
kurumlarn tasallutundan özgürleen
insan akl doayla giritii etkileimde
yeni ilikiler kefetti (bilim); yeni eyalar icat etti (teknik). Toplumsal hayatta
yeni kurumlar ina etti, insan için yeni davran
kalplar gelitirdi.
16. yüzyldan sonra kta Avrupasnda meydana gelen deimedönüme
bütün dünyay etkiledi ve Avrupa d toplumlarda moderniteden etkilenme
orannda bir gelenekmodernlik ayrmas, sorunu ortaya çkt.
unu öncelik le belirtelim ki,
fizikteknik olarak gezegenimizin çehresi
son dört yüzylda
oldukça deimitir. Ne
insanlar, ne de nesneler
ve olaylar ortaçalardaki
gibi olmayacak. Bu anlamda ‘modernite’18 Habermas’n dedii gibi, srtmz
daki deri gibidir. Kurumsal ve davransal olarak da modernite dünya
top
lumlarn hayli etkilemitir. Modernite bir yönüyle gelenee dönüerek, bir
yönüyle de kendini yenileyerek devam
ediyor. Modernitenin bir yönüyle
metafizik (imanayb) ve moral (ahlâk)
anlamda bir haddi ama (istina,
tuyan) ve yoldan çkma (dalalet) olduu ayr bir tartma konusudur.
Geleneksel bir toplum olan Osmanl
toplumu 1800’lerden itibaren mo dernlemi
Avrupa toplumlarnn saldrsna maruz kalm, 150 yllk bir bo
uma ve bocalamadan sonra çökmü
ve ondan arta kalan parça ise (Türki
ye Cumhuriyeti) yönetici elit 19
itibariyle moderniteye teslim olmu;
halk
itibariyle de ona nisbî olarak direnmitir. 2000’ler
itibariyle modernlik ku rumsal, düünsel
ve davransal düzeyde oldukça
içselletirilmitir. Arlk
krsal kesim olmak kaydyla baz toplumsal kesimler ise hâlâ gelenee bal
ln sürdürmekte ve direnmektedir.
Düünce, kurum ve davran
kalplar halinde Gelenek ve Yenilik hakkn
da önce u tespitleri yapalm.
Gelenek, eer yanl
veya miadn doldurmu, eskimi,
ilevselliini yitir mi, hakîki
istinatgâhlarn kaybetmi ise
terk edilmelidir. Yok eer, doru,
metanetini, dayanklln,
ilevselliini yitirmemise, miadn doldurmam ise
sürdürülmelidir. Yeni olan da eskiye
(gelenee) oranla doru, deerli,
fonksiyonel veya faydal olmak
kaydyla orijinal (yepyeni)
ise onu olumlu
karlamal. Tersine, yozlatrc, yanl, zararl ise iltifat edilmemeli.
Nietzsche konu hakknda
unu söylemektedir.
“ster bir insanda ya da toplumda,
isterse bir kültürde olsun uykusuzlu
un, gevi
getirmenin, tarih duygusunun [Gelenekçiliin] bir snr vardr, bu
snra gelip dayand m, yaayan bundan
zarar görür ve sonunda yok olup
gider. Eer geçmiin (gelenein) bir
snr (ölçü) ile bugünün mezar kazcs
olmas istenmiyorsa, onun (gelenein)
unutulmas gereken snrn belirle
16 | Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü
srrahu’l azîz
mek için bir insann, bir ulusun, bir kültürün “plastik gücünün” (vicdan, akl,
irade) ne denli büyük olduunun
iyice bilinmesi gerekirdi. “Plastik
güç”le
demek istediim, kendi içinden kendine özgü bir biçimde geli en güç, geçmi
ve yabanc olann biçimini deitiren, ona yeniden biçim veren, yaralar
iyi
letiren, yitirileni yerine koyan, krlan biçimlere kendi içinden yeni bir biçim
veren güç.”20
Kimlik ve kiilik sahibi her bir birey ve
toplum bir gelenek içinde olmak
zorunda olduundan,
“Her canl ancak belli bir çeviren
(ufuk) içinde salkl, güçlü ve
verimli
olabilir, bu canl kendi etraf na bir çeviren
(ufuk) çekmesini bilemiyorsa ve
kendi görü
açsn yine bencilcesine bir bakasnnkinin (yabancnn)
içinde
yerletirmesini, onun çerçevesinin içine kaymasn bilemiyorsa bitkin düer,
ya da büyük bir hzla göçüp gitmeye sürüklenir.” 21
Birey ve toplum kimliinin, kiiliinin bu zorunlu kurucu unsurlarna sahip
olmakla birlikte tarih içinde yürürken çok dikkatli olmak zorundadr.
“Esenlik,
insann tam zamannda unutmay bilmesine [terk etmesi gere
ken geleneksel unsur] oluu gibi, tam zamannda anmsamay
bilmesine de baldr; tarihsel bir
duyuun her zaman, tarihsel olmayan
bir duymann [alglama, yenilik] da
ne zaman zorunlu olduu insann
güçlü içgüdülerle sezmesine baldr.
te okuyucunun üzerinde düünmeye çarld önerme
udur:
“Tarihsel olmayanla (yenilik) tarihsel olan (gelenek) bir kiinin, bir top
lumun, bir kültürün sal için ayn ölçüde zorunludur, gereklidir.”22
Bir kabiliyetler toplam olarak insan
tarihte bütünüyle gerçeklemi, açlm,
çiçeklenmi, olmubitmi bir varlk olarak
görmeyen Nietzsche, insan
için potansiyellerin ‘ebedî dönü’
içinde gelecekte aktüelleecei ka naatindedir.
Bu nedenle bugünkü ‘insan’ ara
bir aama olarak görür ve
“üstinsan – übermen”
in yolunu hazrlamaya çalr. Bu balamda, her za
man tarihte gerçeklemi ve tekrar
edenin dnda ‘yeniyi’ ifade eden
bir “tarihd” vardr. Bu konuda
öyle diyor:
“... öyleyse belli bir ölçüde tarihd olan duyabilme, sezebilme yetisini
daha önemli ve daha öncelikli bir meleke olarak göz önüne almamz gerekir,
çünkü bu melekede, doru, salam ve büyük olan bir
eyin gerçekten insan ca olan bir
eyin ancak kendisinde geliebilecei bir
temel bulunur. Tarih
d çepeçevre kuatan bir sfere23 benzer, bu sfer
içinde yalnzca, bu sferin
Divân lahiyyat ve Açklamas | 17
ortadan kalkmasyla yeniden yok olmak üzere yaam doar.
uras bir ger çektir ki,
insann düünerek, düünüp tanarak,
kararlatrarak, ayrp bir
letirerek o tarih d öeyi snrlandrmasyla, o ortal kuatan sis bulutla
rnn içinde aydnlk, parlak bir n domasyla,
imdi, ancak geçmii yaam
için kullanmak ve olup bitenlerden yeniden tarih yapmak, yaratmak gücüy
le, insan insan olabilir; ama
tarihi ar olarak kullannca da
insan yeniden
tükenir; tarihd olann o örtüsü olmadan da insan hiçbir zaman hiçbir
eye
balayamayacakt ve balamaya da cesaret edemeyecekti.” 24
“O (Allah) her an
(yeni) bir i tedir” 25
ayeti, Allah Teâlâ’nn hep ayn
olan tekrar yaratmad, O’nun da
tarihdna imkân tandn gösterir.
nsanlk tarihi, bazen yava
bazen de hzl (özellikle 16. yüzyldan sonra) Ni
etzsche’nin dedii bu tarihdna doru bir yürüyütür. Kyamete kadar da
sürecektir.
Peki, bu tarihdna yürümede
brahimî monoteistik evrensel ‘edDîn’
açsndan sabitdeimez olanlar nelerdir?
Bizim geleneimizin merkezinde uzun tarihler boyunca din (slâm) oldu
u için, gelenekdinyenilenme sorunu
önemli bir sorundur. brahimî
monoteist dinin vahiy geleneinin son ürünü (Kur'an Kerim) salam vesika
olarak elimizde olduu için ona
bavurarak sabitdeiken, asâlet ve ayn
asr ve zamanda yaama, gelenek ve tecdid konusunda bir kriter oluturabi
liriz.26
unu hemen söyleyebiliriz: Hz. Nuh aleyhisselâm (yaklak M.Ö. 3500’ler)
tan beri bütün vahiylerde tekerrür
eden ana unsurlar ‘edDîn’dir. Bu
da genel olarak üç unsurdur.
Tevhid, Mead (ahiret) ve Adalet (ahlâk, salih amel). Bunlarn deimeme
gerekçesi de
makûl ve mantkîdir. Allah Teâlâ bir’dir, Ahiret gerçekleecektir
ve temel ahlâkî sorumluluklar
insan tabiat deimedii için deimez.
Kur'an Kerim öyle der:
“Hakka yönelerek kendini Allah' n insanlara yarat l ta verdi i dine ver.
Zira Allah' n
yarat nda dei me yoktur;
i te dosdoru din budur, fakat
24 Nietzsche, a.g.e., 67.
25 Rahman, 29
26 Oluturulacak kriterin snrlarn belirlemek nasl olacak, bu sorundur.
18 | Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü
srrahu’l azîz
insanlar n çou bilmezler.” 27
Bütün nebilere iletilen evrensel espriöz ayndr:
“Allah Nuh'a buyurduu eyleri
size de din olarak buyurmutur. Sana
vahyettik; brahim'e, Mûsa'ya ve
sâ'ya da buyurduk ki: “Dine bal kal n,
onda ayr l a dümeyin.” Ortak koanlar çard n
ey onlar n gözünde
büyümektedir. Allah diledi ini kendine seçer, kendisine yöneleni de doru
yola eri tirir.” 28
Bu din, insanl nihilizmden
(hiççilik) kurtararak güven ve huzur
içinde
Akn’a, Allah Teâlâ’ya balayan yoldur (sebil, srat):
man ve slâm (Bu kav
ramlarn etimolojik köklerine dikkat!) Bu sabit, deimez ve evrensel (bütün
insan ve toplumlar için geçerli) öz tarihsel bir form içinde bu rasüllere veril
mitir (eriat):
“Kuran' , önce gelen Kitap' tasdik ederek ve ona
ahid olarak gerçekle sana
indirdik. Allah' n indirdi i
ile aralar nda hükmet; gerçek
olan sana gelmi
bulunduuna göre, onlar n heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol
ve bir yöntem k ld k; eer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapard , fakat
bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere kouun, hepinizin
dönüü Allah'ad r. O, ayr l a dütüünüz
eyleri size bildirir.” 29
“Sonra seni de din konusunda bir eriat sahibi k ld k, ona uy; bilmeyen
lerin heveslerine uyma.” 30
“And olsun ki, senden önce nice rasüller gönderdik; onlara eler ve ço
cuklar verdik. Allah' n
izni olmadan hiçbir rasül
bir ayet getiremez. Her
eyin vakti ve süresi yazl d r. Allah diledi ini siler, diledi ini brak r; Ana
Kitap O'nun kat ndad r.” 31
Tarihî süreç içinde eriatlar
(formlar) tarznda tezahür eden
ilâhî dinin
formunun deimesini zorunlu klan husus, Nietzsche’nin
‘tarihd’ dedii deien
eydir. Son vahiy (Kur'an Kerim) deki ‘imdi’ veya o tarihin gerek
sinmesi olarak ortaya çkan formu (eriat) tarihin ilerlemesiyle (geçmesiyle)
reforma tâbi tutmak (içtihadtecdid)
müslümanlarn vicdanî entelektüel
sorumluluunda olan bir husustur.
slâmî evrensel öznelliin tarihî ortamlar
la ilikisi ne ilk formu donduran ‘özcü’ bir ilikidir; ne de opurtunis32 bir ili
kidir. Bu ikisinin ötesinde
‘yenidenkurucu’ bir ilikidir
(tecdid). Bunu saha beden Hz. Ömer
radiyallâhü anh ciddiyetle kavramt ve gereken admlar
da kendi tarihsellii içinde atmtr. Ondan sonra bu yenilikçi damar (Ehlu’r
Rey) clz da olsa bir müddet devam etti. Fakat gelenekçi damar (Ehlu’lEser,
Ehlu’lHadîs, Ehlu’sSunne) veya logosa33
kar mitos34 slâm toplumlarna egemen olmutur.
slâm toplumlarnn çöküünün ana nedeni
gelenein
mutlak egemenlii ve deiimin alglanamamas ve yönetilememesidir. Yok
sa
slâm’dan uzaklama falan deildir. Geçmite vuku bulan
‘antsallatr
ma’ ve ‘koruma’ anlamndaki bir tarih duygusu olarak gelenekçilik muhafa
zakârlk, milliyetçilik, statükoculuk,35 saclk ve istikrar savunma ile akraba
dr. Bu anlamda gelenekçilik ölülerin yaayan imandr. 36
Bu gelenekçilik,
insann el becerilerini gelitirir, ancak,
insann düün
me ve aklî kabiliyetini dumura uratr. Bu balamda gelenein aslî nitelikle
ri olarak ileri
sürülen baz hususlar gözden geçirmemiz gerekir.
1. “Süreklilik” gelenein ‘sebebi vücudu’ olarak ileri sürülür. 37 Dorulu
unu, metanetini vicdanmz ve yaam tecrübelerimizde ortaya koymu
olan
hususlar elbette ki sürekli olmaldr. Onlarn deitirilmesi bizim de yok ol
mamz ve ‘kendi’mizi inkâr etmemiz,
yabanclamamz, yozlamamz, soy
suzlamamz anlamna gelir. Ancak bu, tarihte ürettiimiz veya devraldmz
her eyin sürekli olaca anlamna
gelemez. Hakiki istinatgâhlarn
38 veya deerini yitirmi
olan sürekli olaca anlamna gelemez. Hakiki
istinatgâhla rn veya deerini yitirmi
olan sürekli olmamaldr. Bunlarn neler olduunu
tespit etmek de Nietzsche’nin
‘plastik güç’ dedii koruyucu ve
ayklayc kabiliyetin gücüne baldr.
Süreklilik, sürekli ‘Ben’ diyebilmedir.
Ancak, insan tekinde olduu gibi
büyüme, deime içinde olmak kaydyla.
Ge len(e)in imdi (hayat) içinde
sürekli olarak uurlu ve kasdî bir
ekilde tu
tulmas gerekir. Yenilik, eskinin, kadîm olann yeninin aynasnda; asalet
ise,
yeni olann eskinin, kadîmin, öncekinin aynasnda görülmesidir.
deerli olamaz.
Ancak Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Ümmetim, mübarek bir ümmettir. Bann m , sonunun mu hay rl ol
duu bilinmez.” 41
Tarih, erdemlerimiz
ile birlikte kusurlarmz da kurduumuz yerdir. Ta
rihte önce gelenin sonra gelenden
zorunlu olarak bir üstünlüü olmad
gibi; sonra gelenin önce gelene de zorunlu bir üstünlüü yoktur. Geçmiten
imdiye tanabilecek, imdiyi kurmamza yardm
edecek unsurlar bulma
imkânmz ve hakkmz vardr. Ancak bu, geçmiin müzahrefatn
42 korumay veya ona sayg duymay
gerektirmez. Kategorik olarak insann
‘imdi’de ürettii her
ey –Macntyre’n dedii gibi
gelecekte almaya mahkûm de
ildir 43.
Bizim geleneimiz, selefin otoritesi üzerine kurulmutur.
“ elttiba‘ hayrun mine’libtida‘ = öncekilere uymak, itaat etmek, yeni
lik ç karmaktan hay rl d r.”
“ Küllü hayrin fî
itba‘i men selef; ve küllü errîn
fî
ibtida‘i men halef =
Her türlü hay r öncekilere uymakta; her türlü
er de sonrakilerin ç kard k
lar ndad r.” Çinenmi, gidilen yol anlamnda ‘sünnet’ kavramnn sünnî dinî
düüncedeki otoritesi ve yeri ‘Ehli Sünnet’in gelenekçiliini ve geçmie ba
lln gösterir. 44
3. Gelenein üçüncü nitelii, kâmil ve eksiksiz olduu inancdr 45. Bir kül
türü, bir toplumu çürüten ve çökerten
ey ite bu inançtr. Bu
inanca sahip olanlar, olu halinde olan
için sezici bir içgüdüsü yoktur. Olu
halinde olan
alglama kapasitesi yoktur. Yeni olan her
eyi ‘türedi’ olarak görür. cat çka
ranlar ho
karlanmaz. Eski köye yeni âdet getirenler lanetlenir. “Her yeni
lik (bid’at) dalalettir ve bunu
çkaran da cehennemliktir.” Bilge,
adil ve hakka niyetli olabilirsiniz;
ancak, yeterlilik duygusuna kaplmsanz çökü
kaçnlmazdr. Osmanl toplumu bunun iyi bir örneidir.
4. Gelenein kurucuaslna veya asrna yaknlk, otantiklik46, sahihlik hissi
(ortodoksi47)48 gelenein aslî
bir niteliidir. Burada da kurucu
asllarn de
imez dorularn nasl teoriletirilecei önemli bir sorundur. Kurucu asllar
tarihsel olaylar ve onlarn dogmalatrlm
ekilleri midir (Hristiyanlk); akla,
ahlâka ters olan asllar mdr (Seçilmilik, özel ahid, vaadlerYahudilik); Yoksa
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin (610
632) evrensel ilkelerini deil de
formunu da (eriat) asllatrmak mdr
(Ehli Sünnet). Bunlarn iyice tartl
mas gerekir. Ortodoksi her zaman bütün gerçeklii tüketmez. Bu bir yanl
gdr.49
5. Kaytszartsz itaat istei gelenein
bir dier hususiyetidir.50 taat,
otorite çeidine göre meruiyet kazanr veya kazanmaz. Gelenek eer, aklî
ve ahlâkî bir otoriteye
itaate çaryorsa merudur. Çünkü makes51 yeri vic
danmzdr ve ma’naya her zaman açktr.
liki ahlâk, hukuk, rza, özgürlük,
maslahat zeminine dayanyordur. Ancak,
otorite akl d ve güç temeline
dayanyorsa gayri merudur.
slâm’n otoriteleri Allah
(Kur’an), Peygamber
(Hadîs) ve AklVicdandr. Akl d otoriteler
ise kategorik olarak tarih, top
lum (rk), devlet, para, içgüdüler, lider, parti, snf vs. olabilir.
6. Gelenein aslî bir nitelii de toplumsal hayatta ‘hiyerarik52’ olarak te
46 Authenticity: gerçek olma özellii, orijinallik, doruluk; içten samimi
47 Orthodox: (s.) doktrini salam; . Dinsel inançlarna sadk; doru, tam, uygun; (b.
h.) Ortodoks kilisesine mensup;
yürürlükteki usule uygun. orthodoxly
(z.) kabul edilmi
bir fikre uygun olarak. orthodoxy (i.) Ortodoksluk; akidenin doruluu.
48 Armaan, a.g.e., 20. 49
Mezheblere balanmak mecburiyeti
yetersizlikten domutur. Bu nedenlede
ksmî bilgi sahibininde uygulama alan
eriatn temelini oluturan Kur'an Kerim ve
Hadisi
eriflerin belirleyiciliinde ki seçicilik geliigüzelde olunca doacak tehlike ile
taklid çerçevesindeki ittiba farkn
gözetmek gerekir. Bu nedenledir ki
senelerin taklîdî planda geçmesi
bunu göstermektedir. Çünkü Kur'an
Kerim ve Rasûlüllah sallallâhü
aleyhi ve sellemin gösterdii yolda
fazla tartmalarn douraca ve ha dislerin
yok pahasna irdelenerek hükümsüzlük
içerisinde eritilmesinin de iyi bir
netice dourmayaca
ve dourmad görülmektedir. Çünkü Rasûlüllah
sallallâhü
aleyhi ve sellemin dinî hayat sürekli olarak kitabî olarak deil sosyal hayatn
içeri sinde
“görmealglamauygulama) olarak belirttiini unutmamak gerekir.
(Bilhassa
en önemli bir ibadet olan namaz
için:
“Beni nasl
namaz
cessüm etmesidir. 53 Hiyerari’nin
tek meruiyet kayna ahlâk (takva)
ve ehliyettir. Estetik olarak da
beeni duygusunun gelimiliidir. Kurumlar,
maslahat ilkesi ile birlikte bu
ilkelere göre hiyerarize edilmelidir. Bunlarn
dnda (para, güç, rk vs.) hiçbir hiyerari meruiyeti yoktur. Bunlarn dn
daki hiyerariler (monari, aristokrasi,
din adamlarteokrasi) toplumu ve
kültürü çürütücüdür. Uzakdounun ve Yeni Eflâtunculuun mistik karakterli
hiyerari anlaylar ontik ve piramidal54 olarak yukardan aa (düü) dikey
iken; brahimî monoteist evrensel
slâm’n hiyerari anlay etik balamda,
yatay düzlemde önileri (Tevbe, 61; Vaka, 10) ve arkageri (Tevbe, 81; Fetih,
11) eklindedir.
7.
stikrar, gelenein bir dier niteliidir. 55 stikrar,
insanolunun güven, huzur ve
tembellik duygularnn bir
tezahürüdür. Hayatn sürekli hareket
halinde oluu, ontolojik56 olarak istikrar imkânsz klar. Doru olan haf za ve
alg gücünü birletirerek geçici
istikrarlar kurmaktr. Haf za sabit olan, alg
ise geçici olan ve olu
halinde olan alglar. Çounlukla istikrar olarak algla
nan ‘rutin’
uurun kaybolmasdr. Uyuma ve gevi
getirme bütünlüü çürü tür.
stikrar genellikle egemen snflar savunur. Oysa toplum snflara ayrl
msa kavramlar ayn
anlama gelmemeye balar. stikrar savunanlar
çou
zaman snfsal, zümresel çkarlarn savunuyorlardr.
Sonuç olarak,
insan özgür ve potansiyelleri de henüz
tükenmemi, açl mam olduu
için yanl, eksik ve snrl
eyler üretebildii gibi; doru, da
yankl ve yararl
eyler de üretebilmektedir. Her geçmiin bir deer olduu
düüncesi yanl olduu gibi; her
yeninin de deer olduu düüncesi ayn
oranda doru ve yanltr. Önemli olan Allah
Teâlâ’nn bize vermi olduu plastik gücü
(vicdan, akl, irade) güçlendirerek geçmiten
seçimler yapabil mek ve gelecei
yaratmaktr. Tarihin salt tekerrür
olduuna inananlar ise
tarihi yapanlarn nesnesi olmulardr.]57
53 Armaan, a.g.e., 20.
54 Piramidal:piramit eklinde, piramit gibi,
55 Armaan, a.g.e., 20. 56 Ontology:
(i.) yaratklar bilgisi, yaratl
ilmi, ontoloji; gerçein asl kendisini
ve niteliini inceleyen konu.
ontologic(al) (s.) yaratklar bilgisine
ait, ontolojik.
ontologist (i.) yaratklar bilgisi âlimi, ontolojist.
57 (GÜLER, 3:2 2005)
Osmanl ilim geleneinin
son halkalarndan biri olan M. Hamdi Yazr'n,
yenilenmenin (tecdid) zarûrîlii ve usûlü hakknda yazm
olduu bir maka
lesinde “Bir asl n geli me seyrini takip etmeyen ve ilk vukua gelenin etra
f nda bir tekâmül silsilesi olmayan yenilikler tam bir ölümdür” diyen Yazr,
deien artlara göre
lüzumlu gördüü deime ve yenilenmenin
artlarn
u veciz ifâdelerle ortaya koymaktadr:
“Her asrda dinimizin yenilenmesini58 beklemek hakkmz ve bu yenili
i yapacak olana nail olabilmek için çalmak vazifemizdir (...)
unu iyi ha trlamak gerekir ki, her
zaman söylediim
gibi, yenilik deimek ve bo zulmak deildir.
slam'da en büyük düstur Allah'n birlii olduu için, bü
tün dier esaslar bu Birlik düsturunun gelimesi bakmndan tesirli olacak
ve bütün yeniliklerde bu görü
mahfuz tutularak (Ümmetin Hüviyeti) gö
zetilecektir. Bu suretle her asrda
vukua gelen fikrî
ve maddî hadiseler
tecrübe ile tetkik edilip esaslarn tatbik
ekillerine baklacak ve bu suret
le, bir taraftan, tecrübî ve
istikraî, dier taraftan, amelî ve
istintacî 59 iki
yönlü bir seyir ile buluma
ekline varlacak ve neticede, ümmetin haya
tna uurlu veya
uursuz olarak giren yeni hadiselerin dini ve
er'i sahih nesebi belirtilip
tespit olunacak,
tehlikeli araz olan bid'atlerle hayat se
beplerinden ileri gelen yeni gelimeler birbirinden ayrlp, bir ksm siline
cek, bir ksmnda karar klnacak ve nihayet, akllar ile hisler birletirilecek
vicdanlara, yeni ihtiyaçlar tatmin
eden yeni bir etaret ve emniyet
nevesi verilmesine itina edilecektir.
Nass halindeki esaslar muhafaza
edilecek ve fakat teferruat ve tatbikat bakmndan yenilikler usûle gele
cek, daha dorusu, benimseyeceimiz yeniliklerle benimsemeyeceimiz
yeniliklerin hududu ayrlmak gibi vicdani bir gelime elde edilecek ve bu
yoldan içtimai nefis fetret ve nifaktan kurtulacaktr. Yenilik yapacak olan,
birlii krmayacak, ikak artrmayacak,
iin esasn inkâr etmeyecek, te
ferruat asldan ayrmayacak, istikametten sapmayacak, mücerret heves
lere kaplarak ümmetin vicdann yabanc
vicdanlar gibi yapmaya çal
mayacak ve ümmetin
ahsiyetini ortadan kaldracak bid'atlere yol açma
yacaktr. Yenilik bize nefret deil sevgi alayacak, korku ve endie deil
güvenlik getirecektir”60.
Yazr'n bu düüncelerini, “deiim içinde
devamllk” ve “deierek kendisi kalmak”
eklinde özetlemek mümkündür 61. Tarihte
slam Medeni
yetini kuran müslüman milletlerin kendi varlklarn sürdürmeleri,
insanla
marufta62 öncülük etmeleri de ancak bu sayede mümkün olabilir.63
Konumuza dönecek olursak tasavvuf bize neyi kazandrmak istiyor. Belki
çok noksan taraf da olabilir. Ancak keskinlii giderilmemi
fikir ve sistemler her zaman
kymetli evlatlarn yok ederken doruluk
ve dürüstlük adna
yapmlar ve bundan rahatszda olmamlardr. 64 Bu türlü gidiatlar devlet
lerin yklmasna sebep olduu gibi gerilemenin temellerini atmtr. Meselâ;
Osmanlnn ilimde gerilemesi Molla Lûtfi
(hyt. 1494)’nin idamyla balam ve devam
etmitir. Çünkü tenkit edilmeyi
hazmedemeyen bir ilim ehlinin yanl
daha sonra kalplanca kaldrlmas mümkün
olmayan talar gibi olmu akan
nehirleri duraanlatrp kokmu sular haline
getirmitir. Kii,
kitaplardan örendiklerini, Molla Lûtfi'nin kiiliinden ve hayatndan ören
dikleriyle tamamlamadkça bir yan eksik kalacaktr. Kiinin yaadkça, kendi
nefsiyle mücadele
içinde olmas gerektiini örenmesidir; kör nefsin kendi
sini dürtüp durduu temelsiz
ihtiras, kskançl, garaz, kendi yararna ba
kalarnn zararna göz yummay, bunlar
günahsz insanlarn ölümüne yol açacak
kerteye gidecek olan bir kin
derecesine vardrmay bütün bunlar
kendisine öütleyip duran Nefsi Emmâreyi yenmesi gerekmektedir.
Molla Lûtfî kaddese’llâhü srrahu’laziz (hyt. 1494) Sahn müderrisli
inden idam sehpasna giden
yolda bir “kskançlk kurban”65 olurken
onun yardmna yetimeyen kiilerdeki noksanln ne olduunu çok iyi
düünmek gerekir.
Eer resmen zndk ve mülhid
ilan edilmedii ve bu sebeple hüküm
giymedii için eyh Bedreddîn'i saymazsak,
Osmanl ilmiye gelenei
içinde 15. yüzylda resmen zndklk ve mülhidlik ile
suçlanarak idam edi len ilk
ahsiyet, Molla Lûtfî'dir. Ama o
eyh Bedreddîn'den farkl olarak,
sûfi çevrelerle ilikisi ve yaknl olmasna ramen onlardan herhangi bi
rine mensup deildi.
Yaad dönemde meslektalar arasnda “Deli Lûtfî” diye mehur ol
duuna baklrsa, kalplam Osmanl ulema
tipinin oldukça dnda bir karakter
çizen Molla Lûtfi önce Medresei
Sâbi'de, sonra Medresei
Sâmin'de müderrislik yapt
anlalyor. Ancak onun bilgisini datmak
için kendisini aramakta ve beklemekte olan örencilerine ve örenmek
isteyenlere her gittiinde, bindii
hayvann kapnn halkasna kendisi
balayacak ve önüne yemini kendisi
koyacak kadar tabii; klk
kyafetinden bir ayrcalk beklemeyecek kadar gösteriten uzak zavâhire
kar umursuz olmas arkadalarn çileden çkaryordu. Sahn müderrisli
inin, Osmanl yüksek ilmiyesinin hiyerarik sisteminde, önemli bürokra
tik mevkilere geçi
makam ve bu makamn o devirde sekiz kiilik dar bir
kontenjan olduunu bilmek, Molla Lûtfî'nin rakiplerine kar hareket ve
davranlarn, rakiplerinin kendisine kar
tutumlarn ve nihayet bana
gelenleri anlamak bakmndan çok önemlidir. Molla Lûtfî, Sahn'daki mes
lektalarn küçümsemektedir. Üstelik bu konudaki hissiyatn onlarn g
yabna veya yüzlerine kar söylemekten de geri durmamaktadr. Bu mi
zac sebebiyle kaynaklarn “Lâübâlî ve
ve meczûbnak ve melâmî
üslûb tekellüf meslûb”, “Lâübâlî ve
ûrîdereng” diye niteledikleri, biraz
klk kyafetine olan ilgisizlii ve pejmürdelii, fakat daha çok ineleyici di
li, herkesin içinde yapt kaba
akalar yüzünden, “beyne'lmevâlî Deli
Lûtfî dimekle ma'rûf' Molla
Lûtfî, hiç üphesiz ki bu tavrlarn
yalnz
meslektalarna deil, baz devlet adamlarna kar da sergiliyor ve onlar
da yldryordu. Özellikle Sahn'daki meslektalar
ve tabii ayn zamanda rakipleri
Molla Arap, Molla
zârî diye mehur Kâsm Germiyânî, Molla
Ahaveyn lakabyla tannan Molla Muhyiddîn b. Mehmed, Hatipzâde Mol
la Muhyiddîn Mehmed ve ksaca
Efdalzâde olarak bilinen Molla
Hamîdeddîn gibi ulemann yazd eserler hakknda aalayc ve küçüm
seyici
ifadeleri, onlar çileden çkaryor ve Molla Lûtfî'ye di
biletiyordu.
Çünkü O, Fatih Sultan Mehmet ve II. Sultan Bayezit'in, meclislerinde, sa
rayn bir gelenei olarak toplanan ve seçtikleri konular üzerinde, huzurla
rnda kendilerine tartmalar yaptrdklar bilginler arasndayd. Kütüpha
nesinin banda bulunduu
zamanlarda olsun, daha sonralar olsun, Fa
tih'le iki arkada gibi akalamalar, zekâsnn
nasl kvlcmlar saçtn
göstermektedir. O, kiiliini daha önceki bilginlerin, sonradan gelenlerce
tek elkitab bilinen, dokunulmaz saylan
eserlerinde yanllar bulacak
kadar derin bilgisinde ye bunlar ortaya koyacak kadar cesaretinde gös
teriyor deildir. O, bu yanllar doru saymay, görmezden gelmeyi nef
sine yediremedii
için, açklamadan edememitir.
26 | Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü
srrahu’l azîz
kldktan sonra orada akam namazna kadar Sahihi Buhari'den hadisler
okur ve onlar açklard. Sahihi Buhari'yi açt zaman gözyalarn tuta
maz, bunlar kitabn üzerine iner ve kitap bitinceye kadar alard. Yine bir
gün, her gün
ikindi namazndan sonra yapt gibi,
eyh Vefa tekkesinde
Buharî naklederken Hazreti Ali kerreme’llâhü vecheye ait bir hikâye çk
t.
Hz. Ali kerreme’llâhü veche, gazvelerinden birinde vücuduna ok sap
lanm, sava bitmeden ok krlm ve
temren66 vücudunda kalmtr;
temrenin ztrab cierine ilemitir. Açlan yara bana iler açmtr. Haz
reti Ali kerreme’llâhü veche canndan usanp bu tür bir bitmez, onulmaz
derde uradndan
iyice dertlenmitir. O kanl hrsz
gizlendii yerden
cerrahlar çkarp ele geçirmek
istedikçe Hazret dayanamayp inlemekte dir.
Cerrahi müdahalenin acsna dayanamayacan
anlayan Hz. Ali
kerreme’llâhü veche, cerraha namaza durmak istediini bildirmi
ve böy lece ok ancak o namazda
iken çkarlabilmitir. Bunun sebebi,
Hz. Ali
kerreme’llâhü vechenin namazda kendini tamamyla Allah Teâlâ'ya ver
mesi, huu içinde
ibadet etmesi dolaysyla cerrahi müdahalenin acsn
duymamasdr. Mevlânâ Lûtfi bu kssay anlattktan sonra alaya alaya
“Hakikat i hal salât budur. Yoksa bizim k ldum z amel kuru k yam
ve
inhinad r.67 Anda fâyide yoktur”
(ite asl namaz budur; yoksa bizim
kldmz kuru kalkp eilmedir, onda faide
yoktur), buyurmutur. 68
Ancak bu derste hazr olan ve hocalarna kin besleyen bir ksm tale
be, bu
sözünü “vâk' hâle muhalif nakl” deyip bu
sözü f rsat bildiler.
Arap Molla, Hatipzade,
zâri 69 bunu bir iftira
ekline soktular. Zamann vezirlerinden
skender Paa'nn70 gönlü de Molla
Lûtfi'ye krk olmasn dan dolay, “Molla
Lûtfi dâll ve mudilidir, vücudu
dini mübini muhilldir” diye padiaha
tefti olunmasn arz eder. Padiah
kendisine
bu uydurma iftira anlatlnca bozulup 'bu, uydurulmu
bir iftiradan baka
bir ey deildir deyip 'hay r, bu haber doru deildir; bu sözün ve bu ko
nunun doru olmas ihtimalden uzakt r. Bu husus görülsün' deye ferman
etmitir.
Neticede âlimlerin en bilginlerinden Hatipzade, Efdalüddin, Mevlâna
Ahaveyn ve baka
ileri gelenlerden meclis kurdular. Molla Lûtfi'nin der
sinde hazr bulunan ders arkadalar, Molla Lûtfi'yi
teftie geldiklerinde
ve o mahut mecliste
'namaz dedikleri kuru kalk p eilmedir, ona itibar
yoktur' dedi diye, Molla Lûtfi'nin sözünü gerçee aykr olarak anlattlar.
Meclis kurulup da Molla Lûtfi'yi getirdiklerinde kendisine dediler ki:
“Sen Allah' n bu kadar lutfuna mazhar olmu
bir ki isin. çin faziletler
le dopdolu bir bilgi hazinesi olduu halde, hidayet yolundan çk p dalalet
yoluna yönelmi sin.”
Molla Lûtfi, “hâzihi firyei bilâ mirye”71 deyip
öyle dedi: “Benim Allah Teâlâ
taraf ndan gelen
imanm ve doruluum, Allah
Teâlâ'nn
bunda yazl olan emirler ve nehiyler hakknda
imanm mu hakkaktr. Ben esasta
slam dinindenim, yedi kat gökler gibi hiçbir bo
zuk yanm yoktur ve benim güzel
itikadmn günei, zeval bulmaktan
yücedir. Benim dindarlmn tad
ilhad zehriyle aclanmamtr; benim itikadmn
ükrü zeval bulmaktan uzaktr. Benim için bu hususta söyle
nenler yalan ve bo
laftr. Hââ bende küfür ve ilhad olsun, bu küfrü kâ
firlerden baka ileyenler yoktur” diye sözünü bitirdi.
Bu mecliste
iki yüz kadar kimse vard. Her biri bir madde nakl edüp
“hakikaten o Hak ile bat l ay rt eden kâfi bir sözdür; o, bir aka deildir”,
diye gerçekmi gibi Molla'nn ilhadna
ehadet eylediler. Molla Lûtfi,