32
Ocak / Janvier 2015 No: 99 Herkese eşit mesafede... Tel: +336 81 48 55 39 [email protected] Stralang artık marka! Strasbourg’ta otizm protestosu Avukat Sedef Erken, otizmli oğlunun ayrımcılık yoluyla eğitim hakkının ihlal edildiği iddiasıyla, tüm otizmliler adına feryadını AİHM önünde haykırdı. S.29 Tarihî Odysseée Sineması, 26. Türk Sinema Günleri çerçevesinde, önemli buluşmalara sahne oldu. ‘Türk Sineması ve Türkiye nereye gidiyor?’ konulu yuvarlak masa toplantısı bunlardan sadece biriydi. Türk filmlerinin gösterimi de 13 Ocak 2015’e kadar sürecek. S.19 Odyssée’de önemli etkinlikler 2015 yılının herkese sağlık, mutluluk, barış, huzur ve özgürlük getirmesini dileriz… Unisons Gönüllüleri’nden anlamlı buluşma......S.7 L’Osteria Restaurant sizleri bekliyor .................S.8 Aytekin Mobilya Kehl’de açıldı........................S.12 A Ta Turquie Derneği’nin 25. yılı.....................S.15 Dr. Fevzi Hamurcu DİTİB’i anlatıyor ................S.23 RJ 16’da yılbaşı coşkusu................................S.29 Anıl Eraslan söyleşisi......................................S.31 Strasbourg’ta bulunan dil okulu Stralang, Fransa devletinin kalite ve güvenilirlik nişanı demek olan label’i alarak alanında bir ‘marka’ olduğunu kanıtlamış bulunuyor. S.8 Bu sayımızla birlikte, sizleri iki yeni yazarımızla daha buluştu- ruyoruz: Meltem Budan Nalbant ve Halil Özsoy. Üç aydır bi- zlerle olan Nihal Eminoğlu’yla birlikte, bu iki yazarımızı da zevkle okuyacağınızı umuyoruz. Yeni yazarlarımız

Objektif99

Embed Size (px)

DESCRIPTION

objektif gazetesi 99. sayı

Citation preview

Page 1: Objektif99

Ocak / Janvier 2015 No: 99

Herkese eşit mesafede...

Tel: +336 81 48 55 39 [email protected]

Stralang artık marka! Strasbourg’ta otizm protestosuAvukat Sedef Erken, otizmli oğlunun ayrımcılık yoluyla eğitimhakkının ihlal edildiği iddiasıyla, tüm otizmliler adına feryadınıAİHM önünde haykırdı. S.29

Tarihî Odysseée Sineması, 26. Türk Sinema Günleri çerçevesinde, önemlibuluşmalara sahne oldu. ‘Türk Sineması ve Türkiye nereye gidiyor?’ konuluyuvarlak masa toplantısı bunlardan sadece biriydi.Türk filmlerinin gösterimi de 13 Ocak 2015’e kadar sürecek. S.19

Odyssée’de önemli etkinlikler2015 yılının herkese sağlık, mutluluk, barış, huzur ve özgürlük getirmesini dileriz…

Unisons Gönüllüleri’nden anlamlı buluşma......S.7

L’Osteria Restaurant sizleri bekliyor.................S.8

Aytekin Mobilya Kehl’de açıldı........................S.12

A Ta Turquie Derneği’nin 25. yılı.....................S.15

Dr. Fevzi Hamurcu DİTİB’i anlatıyor................S.23

RJ 16’da yılbaşı coşkusu................................S.29

Anıl Eraslan söyleşisi......................................S.31

Strasbourg’ta bulunan dil okulu Stralang, Fransa devletinin kaliteve güvenilirlik nişanı demek olan label’i alarak alanında bir ‘marka’olduğunu kanıtlamış bulunuyor. S.8

Bu sayımızla birlikte, sizleri iki yeni yazarımızla daha buluştu-ruyoruz: Meltem Budan Nalbant ve Halil Özsoy. Üç aydır bi-zlerle olan Nihal Eminoğlu’yla birlikte, bu iki yazarımızı dazevkle okuyacağınızı umuyoruz.

Yeni yazarlarımız

Page 2: Objektif99
Page 3: Objektif99
Page 4: Objektif99

Ocakjanvier 2015 N° 99

5, Impasse des Prunelles67820 Wittisheim

Tel: 03 88 85 83 66 [email protected]

* Aylık haber, ilan ve reklam gazetesi/Journal mensuel d’infos,

d’annonces et de publicités.

* İmtiyaz sahibi/Edité par: Edition Objectif

* Genel Yayın Yönetmeni/Directeur de la Publication: Fahri [email protected]

* Grafik: Murat Ateş

Dağıtım Sorumlusu / Responsable de distributionTuncer KIR OĞLU

[email protected]

TEMSİLCİLERİMİZ

SAINT-DIE, EPINAL, NANCY ve çevresi Mustafa GÜÇLÜTel : +33 6 07 61 09 24

KARLSRUHE ve çevresi: Hasan BELLİKLİTel : +49 0176 92962065

SAVERNE-SARREGUEMINES-HAGUENAU - BISCHWILLERLUNEVILLE-BOUXWILLER-WISSEMBOURG ve çevresiKemal ERGÜLTel : +33 6 70 47 09 02

MULHOUSE ve çevresiFaruk BEYAZTel: 0619 04 68 93

*Baskı/Imprimé par: Imprimerie des

Sun Print / Offenbach

*Objektif Gazete basın meslek ilkelerine uymayasöz vermiştir.

/Objektif promet à respecter les principes et leslois concernant le métier de presse.

*Objektif Gazete’de yayımlanan yazı, haber vefotoğraflardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

/Toute reproduction de nos articles, textes d’an-nonces ou publicités parues dans notre journal est

libre sous l’obligation de citer le nom du journal. *Dépôt Légal: Janvier 2015

BANKA BİLGİLERİ/Les coordonnés bancaires

IBAN: FR76 1760 7000 0170 2129 1344 932SWIFT ( BIC ): CCBPFRPPSTR

EditionObjectif

ALİ BAŞARAN

YAZIYORUM

Eğitimci - Yazar

[email protected]

İDEAL VE UMUTLARLA 2015Bir seneyi daha geride bıraktık, tak-vimden 365 günü geçmişe kattık vebir yaş daha olgunlaştık. Bundanböyle 2015’li yazacağız tarihleri venice umutlar bağlayacağız sondaki5’e. Geleceğe ilişkin projelerimizi,düşlerimizi ya da geçen yılda yapa-madıklarımızı sığdırmaya çalışacağızbu rakama. Yeni sayfa açacağız,umutlanacağız, ideallerimizin peşin-den koşacağız. İdeal ve umut yaşam kaynağımızdır.İnsanın ideali olur, onu elde etmekiçin çaba gösterir, ideali için yaşarsayaşamın anlamı da olur. Ancak idealuzaktan parlayan bir yıldıza da ben-zer, ona ulaşmak pek kolay olmasada bizi yönlendirir, yolumuzu gösterir.İşte bu ideale ulaşma umududuryaşam uğraşısı.Herbirimizin, irili- ufaklı, yakın-uzunzamanlı idealleri ve onlara ulaşmastratejileri, çabaları vardır. Yaşamı-mıza anlam yükleyen de bunlardır.Nerede yaşam varsa, orada umut davardır.Düşsüz büyük şeyler yapılamaz. Ya-şamda başarı, çoğu zaman daya-nışma ve karşılıklı ilişkilere dayanır.İnsan sosyal bir varlıktır, karşılıklısosyal-kültürel…etkileşimle kişiliğinioluşturur, yetkinleşir ve başarılı olma-nın yollarını açar. Bazen beklenendayanışmayı bulmakta zorlanabilir,bu da toplumcu değil de bireysel ilişkive çıkarcılığın ön plana çıkmasından-dır. Herkes bir başkasına yardım et-seydi, herkesin işi yapılmış olurdu!Kişisel ya da toplumsal başarıyaulaşmak, dünyayı değiştirmek istiyor-sak yüreğimize inanacağız, dostları-mıza güveneceğiz, sevgimizesarılacağız, özellikle de her günü-müzü doyasıya, hakkını vererek ya-şamaya çalışacağız.Büyük şairimiz Can Yücel bir şiirinişöyle bitirir:“Ömür dediğin üç gündür,Dün geldi geçti, yarın meçhuldür.O halde ömür dediğin bir gündür, oda bugündür.”2015’in her ayını, haftasını, gününühatta saatini idealleriniz doğrultu-sunda dolu dolu yaşayabilmeniz dile-ğiyle.

Aralık 2014

4

Comment gérer les caprices desenfantsUn enfant capricieux est un concept

qui induit l’idée qu’il y aurait des en-

fants qui, seraient difficiles à élever.

En réalité, il n’y a pas d’enfants dif-

ficiles, il n’y a que des enfants que

les parents ont des difficultés à éle-

ver. C’est donc la relation parent-en-

fant, et non l’enfant, qui est difficile.

L’enfant capricieux est souvent en-

fant qui ne répond pas à la demande

et qui veut faire passer sa volonté

avant celle de ses parents. Cette si-

tuation est souvent due au fait que

les règles éducatives ne sont pas

connues des parents, ne sont pas

comprises, et donc ne sont pas im-

posées. De nombreuses familles

marchent sur la tête juste parce que

personne n’y est à la bonne place,

parents comme enfants. Si l’enfant

pense qu’il a tous les droits, c’est in-

supportable et destructeur pour lui.

Il est donc nécessaire de poser les

règles et de les expliquer, parce que

sinon, l’enfant risque de penser qu’il

ne s’agit que d’un rapport de force

avec ses parents. Et puis il faut les

imposer. J’entends bien que cela

puisse être dur à faire. À nous, psys,

d’aider les parents qui ne s’en sor-

tent pas. Mais il y a toujours des so-

lutions.

L’enfant qui se forge son propre ca-

ractère, crie, manifeste son mécon-

tentement ou refuse tout

simplement d'obéir. Le fait de mani-

fester sa volonté de cette façon, à

travers ces « crises » de comporte-

ment, est une façon de faire l'expé-

rience de la vie. Il teste ainsi son

pouvoir, les limites que ses parents

imposent ou pas.

Quand la « crise » a lieu, elle corres-

pond souvent à une frustration con-

sécutive à un événement mal vécu

(un interdit, une punition). Ces cri-

ses sont une étape obligatoire de

son développement que vous devez

les accompagner. Evitez de vous

énerver ou pire de le secouer pour

qu'il s'arrête. Laissez-le se calmer

tout seul s'il se roule par terre, puis

reprenez la situation en main. Expli-

quez-lui en le regardant bien droit

dans les yeux qu'il y a des choses

qui se font et d'autres pas: là, on se

relève, on donne la main et on sort

du magasin.

Enchaînez avec des remarques plus

générales: il doit vous tenir la main

dans la rue, mettre son manteau

quand il fait froid... Faites le tri en-

suite entre les demandes nécessai-

res, réalistes, et celles qui le sont

moins. Par exemple, ne faites pas

un drame s'il ne finit pas son assi-

ette de purée, mais réagissez fer-

mement s'il jette des jouets à la tête

de son petit frère.

Fadime DEMIR

Psychologue - Psychothérapeute

[email protected]

Fadime DEMİR

Psychologue à Strasbourg

5, boulevard du PrésidentPoincaré

67000 StrasbourgTél :03.69.73.41.02

AKİS En çok aksimi sevdim ben sende..

En güzel sende göründüm kendime..

Renklerim sende açtı; solmuş, silinmiş

renkler can buldu; yeniden ve yeniden

alaca bulaca oldum şükür, yenilendim bak,

bu üşüme ondan olmalı, alışkanlığın tuza-

ğından, yeniliğin serin iklimine geçtim..

En dokunaklı şiirlerde en vurucu mısra, en

derin ezgilerde tüm insanlığın kalbinin yu-

muşadığı nota oldum ve aktım yeni ezgilere,

herkesi ve her şeyi affetmeye koyuldum..

Bir orkestra oldu içim sonra, kadim zaman-

lardan binlerce kadının ortak sesini buldum

kalbimin ortasında, fısıltıyla kalbime nakşet-

tikleri öykülerini duydum, şaş-

kınlık ve gururla taşıdım göğ-

sümde onca geçmiş zaman

kadının ortak hikayesini, gele-

ceğe aktardım bile isteye, genç

kız kıkırdamalarına, ergen kız is-

yanlarına, küçük kız çocuklarının

okul çantalarına iliştirdim bu gizi,

bu salt kadınların anlayacağı dil-

den ezgiyi..

En çok aksimi sevdim ben

sende..

Sende güzelleştim, kilitlerim kı-

rılmaya gönüllü, tüm kire pasa,

hırsa, rekabete rağmen olanları

affettim, yorgun yüreğimi dinlen-

dirdim, bir koşu sevmeye mey-

lettim yeniden, dünyayı biraz

olsun affettim..

Ben de sende güzelleştim; gü-

zellikten kendime aksettim...

KARŞI KÖŞE

Bahar AKBULUT

bahar- [email protected]

Page 5: Objektif99
Page 6: Objektif99

FatihKARAKAYAKarakaya. @gmail.com

http://twitter.com/fkarakaya

FRANSA GÜNDEMİ

Erdoğan’a çakacağız diye!Değerli dostlar, mümkün olduğu kadar buköşede Fransa gündemini yazmaya çalışı-yorum. Hayatımız artık buralarda ve bizburayla ilgilenmedikçe daha çok acılar çe-keceğe benziyoruz. Gündem o kadaryoğun ki insan hangi birini yazacağını şa-şırıyor.Mesela son aylarda artan İslamofobi yaniMüslüman düşmanlığı öyle bir hal aldı kiartık toplum önderleri bile hiç çekinmedenMüslümanların katledilebileceğini söylü-yor. Türkiye’den çok aşikar olduğumuz şeylerburada da yaşanıyor. Geçen gün tümradyo, tv ve gazeteler bir adamın araba-sıyla Noel pazarına daldığını ve dalarkenda “Allahu Ekber” diye bağırdığını duyurdu(Hadi “Allah Allah Allah” deseler belki ina-nırız). Anında Müslümanlara karşı kin venefret tavan yaptı. Ama sonrada anlaşıldıki adam ne öyle bir şey demiş, ne akli den-gesi yerindeymiş, hem de sarhoşmuş, enönemlisi de Müslüman bile değilmiş. Amaolan oldu ve bir kez daha medya yalan ha-beri ile Müslümanlara karşı halkı kışkırtmışoldu. İşte o aynı medyanın Türkiye ve Müslü-manlar ile ilgili yazdıkları çizdiklerinin ob-jektif olmasını beklemek en hafifiyle saflıkdemektir. Sürekli yalan bilgilerle İslam’ı veMüslümanları kötüleyen medyanın artık

güçlü Türkiye’nin liderini övmesibeklenemez herhalde. Sabah akşam IŞİD ile yatıp kalkanmedya bir kez olsun dünyada ençok zulüm görenlerin başındagelen Arakan’lı Müslümanları gün-deme getiriyor mu? Ya da Çin’inNoel’i yasakladığını duyurduğukadar Uygurlara yapılan vahşetianlatıyor mu? Haliyle bunları konuşmamız gere-kirken mecbur kalıyoruz yine Tür-kiye gündemine dönüyoruz.Erdoğan karşıtlığı yapacağız diyekalemine sarılan bazı arkadaşlar nedediklerinin bile farkında değiller.Neymiş medya Türkiye hakkındaşöyle böyle yazmış da bizimkilerutanmış! O medya dürüst olma-dıkça yazdıkları hiç umurumuzdadeğil. Neymiş Erdoğan erkek ka-dından üstündür demiş. Açıyorumkonuşmayı dinliyorum bir türlü aynımanayı çıkartamıyorum. Kadınların düzenlediği, kadına şid-dete hayır denildiği, kadınlara des-tek verildiği bir toplantıda erkekkadından üstündür mü demiş Erdo-ğan? Gerçi medyanın o konuşma-nın kadınlara destek toplantısıolduğunu da hiç belirtmemesi taraf-sızlıklarının göstergesi olsa gerek!!!İslam inancına sahip olan herkesbilir ki ayette açıkça kadın ve erke-ğin aynı olmadığı ifade ediliyor.Zaten Fransız makamları bileneden anneye 6 hafta doğumdanönce “congé maternité” veriyor?Madem eşitlik var hamile olankadın olsun, izni baba alsın olmazmı? Ya da neden hamile kadınlar

zor işte çalıştırılamıyor? Olayın dinile alakası bile yok. Fıtraten kadınve erkek ayrı ve aynı şeyler ikisin-den istenemez. Kaldı ki Erdoğanorda bu eşitlik bahanesiyle “anne-lik” makamına bile dil uzatanlarıeleştiriyor. Kusura bakmayın da bı-rakın da inancımız gereği aile, an-nelik gibi kavramlar bizim içinkutsal olsun!Diğer taraftan kendini rezil hisse-den arkadaş aklı sıra falan şeyi benicat ettim diye kafa buluyor. Erdo-ğan’ın Amerika’yı Müslümanlarkeşfetti demesine içerlemiş. Kendikültürü, tarihi, mirası ile barışık ol-mayanın böyle demesi normal.Öncelikle şunu bilmek gerekiyor:Erdoğan bu söylemini ilk defa o dilegetirmiyor. Muhafazakar kesimdeAmerika’nın keşfi konusu herzaman dillendirilen bir mesele.Neden böyle oluyor? Çünkü Müs-lümanların birçok şeyi keşfetme-sine rağmen batılıların buna sahipçıkıp kendileri bulmuş gibi yapma-larından kaynaklanıyor. Beyefendide batı medyasının sadece kafakesen Müslümanları gösterdiği içinetkilenmemesi işten bile değil.Beyin yıkaması diye buna diyorlarişte. Şimdi bunun somut örnekleri varmı? Elbette var, hem de yine batımedyasından. Allah’tan arada sı-rada dürüstler ortaya çıkıyor dabazı gerçekler ortaya çıkıyor.Geçen gün Fransız 2. Kanal’da birgezi programı vardı. Endülüs’ü ta-nıtırken İslam medeniyetinden bah-sediyordu (isteyen Internetten le

Grand Tour sur France 2 diye araş-tırabilir). Yerimiz dar olduğu için ko-nuyu uzatmayacağım. Şimdi bubeyefendiye sorsak cerrahlığın ba-bası kimdir diye eminim kafasındabir batılı isim arayacaktır. Araştırsınbakalım Endülüs’ten hangi isim çı-kacak. Programda bir ara Portekiz’in enücra köşesinde bir köye gidiyorlar.Müslümanlar oraya da yerleşmiş-ler. Arkeolog hayranlıkla anlatıyor:o günlerde diyor Paris ve Lon-dra’da insanlar tuvalet pisliklerinicamdan fırlatırken (ki biz hatırlata-lım şemsiye yağmur için değil o pis-likten korunmak için icat edilmiştir)bu köyde evin içinden başlamaküzere köyün her tarafı kanalizas-yon döşenmiştir! Bir başka programda da İslam Me-deniyetini (La civilisation arabo-musulmane sur France 5)anlatırken batılı bilinen birçok ica-dın, ilmi keşiflerin yıllar hatta asırlarönce nasıl Müslümanlar tarafındanbulunduğunu anlatıyor. Belki biri-leri için hayat sıfır ama o sıfır’ı bulanMüslümanlardır ve onsuz bilim birhiçtir.Biz şanlı ve yüce bir tarihe sahipmilletiz. Batılılar gibi her işi parasayıp patentler almadığımız için herşeyimize sahip çıktılar. Şimdi deuyuşuk bir millet haline getirdiler.Ama devir değişiyor. Artık yenidenüreten bir Türkiye var. İçimize sok-tukları fitneler de bertaraf edilecekinşallah. Sizin bundan utanıp yerin dibinegirmeniz bize çok da tınnn.

6

Merhaba...Kıymetli Dostlar,Uzun bir aradan sonra yeni bir gaze-tede, yeni konular üzerine, yenidenyazmaya karar verdim.Umarım, insanımızın ilgisini çekecek,onları bilgilendirecek alanlarda gere-ken özeni de göstererek, ne ekersekonu biçeriz atasözüne dikkat edereksiz değerli okuyucularımıza en güzelşekilde konuları aktarmaya, yirmi altısenelik Avrupa deneyimlerimin deyardımıyla, gurbetçi kardeşlerimizinher zaman olduğu gibi yannda ol-

maya, onların dertleriyle dertlen-meye, sevinç ve hüzünlerini paylaş-maya, konuların içeriğini net veanlaşılır kelimeler kullanarak yaz-maya çalışacağım.Bu zaman zarfında olumlu veyaolumsuz [email protected] e-mail adre-sine bildirmenizi rica ederim. Sizlerinduygu ve düşünceleri benim içinönemli ve değerlidir.Saygı ve sevgi çerçevesinde yapaca-ğınız olumlu veya olumsuz her yorumbana kendimi değerlendirme imkanıverecek, sizlere daha verimli olmamasebep olacaktır diye düşünüyorum. İnsanları seviyorum. Onların en iyi,en güzel şeyleri hakettiğini, bunaulaşmanın da konuşarak, anlaşarak,paylaşıp bölüşerek yaşanabileceğini,huzur ortamlarının oluşabileceğini,başarının ve kalitenin artacağını, dü-zenli ve düzeyli bir toplum olacağı-

mızı umut ediyorum. Kurmuş olduğu-muz UNISONS derneğiyle de buduygu ve düşüncelerimi faal bir şe-kilde hayata geçiriyor, toplumun herkesimine ulaşmaya, faydalı olmayaçalışıyorum.Farklı inançlara mensup, ayrı bölge-lerden, değişik etnik kökenlerdengelmiş, farklı siyasi görüşteki insan-ların, aynı vatanda, birlik ve beraber-lik içerisinde yaşamalarının zaruretive faydaları vardır. Her türlü farklılığınhoşgörü ile karşılanmasının insanlararasında barışı getireceği gibi, ta-hammülsüzlük ve ayrımcılığın da tep-kileri beraberinde getireceğiunutulmamalıdır. Bizler birbirimizinküçük kusurlarını görmemeli, iyi yön-lerimizi geliştirerek birbirimizi sevmelive saymalıyız.İşte bu yüzden dernekler, sivil toplumkuruluşları ve medyanın ne kadarönem arzettiğini, hayatımıza yön ver-

mede, kültür ortamlarımızı zenginleş-tirmede olmazsa olmazlarımız oldu-ğunu, onlara sımsıkı sarılarak, değervererek toplumun daima ileriye vegüzele doğru götürülebileceğini sizkıymetli okuyucularımızla duygu vedüşüncelerimizi paylaşarak pekiştire-ceğimizi umuyorum.Tarih; toplumsal meseleleri düşünen,dert edinen insanların, güzel ve an-lamlı sözleriyle doludur.Söylenen her söz hayatımıza anlamkatmış, kötülüğe, yanlışa değil, iyiye,güzele ve doğruya doğru yönlenme-mize sebep olmuştur. Birlik ve beraberlik içerisinde yaşa-manın değerini bilen, toplumsal ko-nularda duyarlı olan, yaradılaniyaradandan ötürü seven bir kardeşi-niz olarak miladi yeni yılın tüm insan-lığa barış ve huzur getirmesini diliyor,hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyo-rum.

Halil ÖZSOY

YaşadığımŞehir

[email protected]

Page 7: Objektif99

7

Bölgenin tanınmış ve sevilen işadamların-

dan Halil ÖZSOY’un öncülüğünde etkinlik-

lerde bulunan UNISONS

GÖNÜLLÜLERİ’nin halkımızla buluşma

toplantıları devam ediyor.

Son olarak geçtiğimiz Aralık ayı içersinde

yapılan iki organizasyonla ilgili olarak, Halil

ÖZSOY’dan sizler için şu bilgileri ve değer-

lendirmeyi aldık…

Varan 1: Çocuk Eğitimi

« Unisons Gönüllüleri olarak, halkın kendi-

sine ulaşıp birinci ağızdan sorunlarını, dert-

lerini dinleme ve aynı zamanda farklı

konuklar ve konularla toplumu bilgilen-

dirme adına düzenlemiş olduğumuz çok

sesliliği amaçlayan, birlik ve beraberlik he-

defi güden "hayatın içinden" toplantılarımız,

beklentilerimizin üzerinde bir ilgiye mazhar

olmuş ve bu bizleri ziyadesiyle memnun et-

miştir. Toplantılarımıza olan ilgi de gösteri-

yor ki; insanımız öğrenmeye, bilgilenmeye,

paylaşmaya hazır ve istekli. Toplumumuz

adına ümit verici, sevindirici bu durum biz-

lerin hevesle yoluna devam etme azmini

artırmakta, yeni atılımlara, toplantılara

zemin hazırlamamıza yön vermektedir.

Romulus Restaurant'ın ev sahipliğini yap-

mış olduğu bu ilk toplantımızda işlemiş ol-

duğumuz konu çocuk eğitimi, annenin,

babanın ve çevrenin buna etkileri üzerine

idi.

Davetimizi kabul etme nezaketini gösteren

Din Hizmetleri Ataşemiz ve Ditib Başkanı

sayın Fevzi Hamurcu Beyefendi’ye, Ticaret

Ataşemiz sayın Fisun Aktuğ Hanımefen-

di’ye ve güzel bir akşam geçirmemizde, bir-

liğin, beraberliğin timsali olan halkımıza

buradan teşekkürlerimizi bildiriyoruz.

Verilen mesajlar tüm aileleri ilgilendirecek

nitelikteydi. Özellikle Fevzi Hamurcu Bey-

efendi’nin vermiş olduğu beyaz kağıt örneği

dinleyen kardeşlerimizin ilgisini

çekmişti. Aile'nin önemi ve

çocuklarımızın geleceği

üzerine yapılan karşı-

lıklı soru-cevaplı mü-

nazaralar ise ayrı bir

paylaşım ortamı

oluşturmamıza ve-

sile oldu.

Toplantının sonunda

herkesin ortak fikri,

böyle birlikteliklerin daha

sık yaşanması ve yapılması,

katılımın daha fazla

olacağı ortamların

oluşturulması üzerine

idi.

Unisons Gönüllüleri

olarak hissiyatımızı;

paylaşarak, konuşa-

rak birbirimizi daha

iyi anlayacağımızı,

dertlerimize, sevinç-

lerimize ortak olabile-

c e ğ i m i z i

düşünüyoruz. İşte bu

yüzden vatandaşları-

mızı hangi dernek ve

hangi sivil toplum ku-

ruluşu olursa olsun

davetlerine katılmala-

rını, bulundukları or-

tamlardan mümkün

olduğunca daha fazla

fayda sağlamalarını

rica ediyoruz.

Unisons Gönüllüleri

olarak hepinizi seviyoruz.

Haberiniz ola. »

Varan 2: Üniversite Gençliği

« Kıymetli dostlar,

UNISONS; insana ait sorun-

lara çözüm arayan, toplu-

mun tamamını

kucaklayan, birlik ve

beraberliği hedefle-

yen, farklı sesleri

bir araya getir-

meyi amaçlayan

bir Gönüllüler top-

luluğudur.

İşte bu heves ve is-

tekle yola çıkan Gönül-

lüler, halkımızın her

kesimine ulaşmayı görev bilmiş, bilgilen-

dirme amaçlı çalışmalara hız vermiş, genç

nesillere nasıl faydalı olabiliriz diye fikir alış

verişine girmiş ve sonunda da gereken

adımları atmaya başlamıştır.

Geleceğimizin garantisi olarak gördüğü-

müz gençlerimizin, alanlarında uzmanlaş-

mış konuklarla, farklı konular işlenerek

ihtiyaçlarına cevap aranmış, fayda sağlan-

maya çalışılmıştır.

Bizlerin davetlerine nezaket göstererek ka-

tılan Avrupa Parlamentosu milletvekilleri-

mizden sayın Afif Demirkıran Beyefendi’ye,

sayın Ozan Ceyhun Beyefendi’ye, sayın

Başkonsolosumuz Serdar Cengiz Beyefen-

di’ye, Ticaret Ataşemiz sayın Fisun Aktuğ

Hanımefendi’ye ve derslerine, imtihan ça-

lışmalarına rağmen büyük özveri göstere-

rek toplantımızı zenginleştiren katılımı

sağlayan tüm öğrenci kardeşlerimize bura-

dan teşekkürlerimizi bildiririz.

İlk toplantılarımız Üniversite Gençliği’ne yö-

nelik, Avrupa Parlamentosu’nu tanıtma ve

Türkiye'nin Avrupa Birliği’ndeki konumu

üzerine olmuştur.

Gençler ve konuklar arasında karşılıklı ya-

pılan soru-cevap şeklindeki münazaralar,

gerek konuklarımızın Avrupa'daki gençleri-

mizi tanımaları, gerekse gençlerimizin de

onların konum ve çalışmaları hakkında bilgi

edinmeleri açısından faydalı olmuştur.

UNISONS Gönüllüleri olarak, bu tarz çalış-

malarımızın hız kesmeden devam edece-

ğini bildirir, genç kardeşlerimizin

davetlerimize azami ilgiyi göstererek en

güzel şekilde kendileri adına fayda sağla-

malarını rica ederiz.

Birlik, beraberlik içerisinde toplum olarak

üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şeyin

olamayacağını biliyoruz.

Ne diyordu büyük insan Hacı Bektaşi Veli

Hazretleri?

"Bir olalım. İri olalım. Diri olalım."

Hepinizi seviyoruz.

Haberiniz ola. »

UNISONS GÖNÜLLÜLERİNİN TOPLANTILARI SÜRÜYOR

Page 8: Objektif99

Strasbourg’un beğenilen Türk restoran-larından olan Volkan Restaurant’ın sa-hibi Bilal KARTAL*, geçtiğimiz aylarda

ikinci yerini de açtı: L’Osteria.1990’dan bu yana gastronomi sektö-ründe olan, önceleri dört yıl boyuncabaşka restoranlarda çalıştıktan sonra,meşhur Grand’rue’deki Le Petit Grill İs-

tanbul’u işleten KARTAL, 2005’te Vol-kan Restaurant’ı açtı. Strasbourg’ta dönercilerin çoğalması

nedeniyle başka bir alana yönelerek buyeni mekânı açmaya karar veren BilalKARTAL, L’Osteria’yı üç ay kadar öncesatın alarak bu amacına ulaştı.L’Osteria’da et ve pizza çeşitleri, ma-

karna ve salata seçeneklerini her daimgünlük ve taze olarak sunan KARTAL veekibi, yemeklerinin ve diğer sunumlarınkendi imalatları olduğunun altını çiziyor.Gastronomideki müşteri memnuniyeti-nin temel şartları olarak temizlik, hijyen,güleryüz, el becerisi ve yemeğin lezze-tini gösteren KARTAL, bu yeteneğin do-ğuştan geldiğini ve sonradankazanmanın zor olduğunu ifade ediyor.Yılların tecrübesi ve yukarıda sözünü et-tiği el marifeti-yemeklerin tadı nedeniyemüşterilerin kendilerini tercih ettiğini be-lirten KARTAL, insanların mekânlarınagelerek buna bizzat kendilerinin şahit ol-malarını istediğini söylüyor.Fiyatlarının da makûl düzeyde bulundu-ğunu ve restoranlarına tüm vatandaşla-rımızı beklediğini, kendileriniağırlamaktan mutluluk duyacağını beyaneden Bilal KARTAL, kendisi ve personeliadına herkesin yeni yılını kutladığını söz-lerine ekliyor.Biz de kendisini kutluyor, iki işyerinde debaşarılar diliyoruz.(Bir KARTAL Sàrl kuruluşu olan L’Oste-

ria, 11 quai des Pêcheurs 67000 Stras-bourg adresinde. Her gün 11.00-15.00ve 18.30-23.00 saatleri arasında açıkolan restoranın telefon numarası 03 8837 31 37)

*1972 Adıyaman / Gölbaşı kütüğüne ka-yıtlı olan Bial KARTAL, Kahramanma-raş’ta doğup büyümüş ve 1989’daFransa’ya gelmiş.

Strasbourg’ta bulunan dil okulu Stra-lang, bir anlamda Fransa devletinin ka-lite ve güvenilirlik nişanı demek olanlabel’i almış bulunuyor.Bu konuda, okulun kurucusu ve MüdürüAyhan TOK’tan sizler için şu bilgilerialdık:“Altı ay önce başvurduğumuz ve Fransızdevletinin (Yüksek Öğretim Bakanlığı,Millî Eğitim Bakanlığı ve Dışişleri Bakan-lığı’nın oluşturduğu bakanlıklar arası birkomisyon) vermiş olduğu resmî bir

“label” var, bu devlet güvencesi altındabir marka demek ve uluslararası geçeri-liği var; işte bu komisyonun iki müfettişi12-13-14 Kasım 2014’te iki buçuk günburayı A’dan Z’ye kadar denetlediler:dersleri dinlediler, öğretmen ve öğrenci-lerle konuştular, tüm belgelerimizi ince-lediler, lokali kontrol ettiler vb...Bu iki müfettişin ayrı ayrı düzenledikleriraporlar komisyona gitti ve komisyon ra-porlara bakarak nihai kararı verdi. Bukarar da bize 12 Aralık günü tebliğ edildi

ve bu label’i ikiyıllığına aldığımızıbize bidirdiler.Bu, şu anlamageliyor: dil okuluihalelerine katıla-bilmek, CampusFrance’ta yeralmak, bize ilişkinbilgilerin dünya-daki tüm Fransızkonsoloslukla-rına, büyükelçilik-lerine, kültürenstitülerine yol-lanan broşürleregirmesi, bu ko-misyonun (FLE,français languesé t r a n g è r e s )resmî sitesindebulunmak... Kısa-cası, dil okulu an-lamında bir

marka olduğumuzun ve Fransa devleti-nin bunu tanıdığının ilanıdır bu...Bir diğer deyişle, bizim kurumumuza dilokumaya gelecek olanlar, artık devletgüvencesine sahip bir okula gelecekler;marka olmak işte budur!... Yani, devletdiyor ki, ben buna teminat veriyorum,gönül rahatlığıyla bu okula gidebilirsi-niz... Bu komisyonun label’inde beş alandayıldız verme sistemi var: eğitim, formas-yon, lokal, idare ve karşılama (accueil).Karşılamada en yüksek puan olan 3 yıl-dızı, diğerlerinde de 2 yıldızı aldık. 2 yıl-dız iyisiniz, 3 yıldız çok iyisiniz demekoluyor. Bu, aynı zamanda, iki sene son-raki başvurumuzda, her alanda 3 yıldızaulaşmak için çabalamak da demektir. Builk başvuruda, açıkça söylersem, umdu-ğumuzdan daha iyi puan aldık.Şunu da belirtmek isterim ki, başarılı

olmak isteyen her ciddî dil okulu bu la-bel’i hedeflemek ve almak zorundadır;aksi takdirde, uluslararası alanda güve-nilir konuma çıkamaz.Campus France’tan da bahsedecekolursak, Fransız konsoloslukları bünye-sinde, öğrencilere yönelik, Fransa’yaeğitim amaçlı gitmek isteyenlerin yolgöstericisi bir kurum ve oraya da ancakbu label’i almış olan kuruluşlar başvura-biliyor. Bizim de Stralang olarak 2015hedefimiz burada yer almak ve bulabel’den sonra artık bunda bir zorluk çı-kacağını sanmıyoruz. Tabii, bir diğer he-defimiz de, her zaman olduğu gibikaliteli eğitimimizi devam ettirmektir...Son olarak, sizin aracılığınızla tüm va-tandaşlarımıza iyi seneler temenni edi-yoruz...”

Biz de kendilerini kutluyor, başarılarınınsürekli olmasını diliyoruz.

(Stralang / 16, rue Jean-Henri Schnitzler67000 Strasbourg /Tel: 03 88 31 48 38 /Fax: 09 59 72 23 06 / Site: www.stralang.com)

Stralang’a Büyük Onur!

L’Osteria Restaurant Açıldı8

Page 9: Objektif99
Page 10: Objektif99
Page 11: Objektif99

Türk partisi mi?Yok yok bir eğlence partisinden bahsetmeyece-

ğim, öyle olsaydı nihayetinde bir eğlence der ge-

çerdik ama durum bir partilik eğlenceden çok

daha öte ve tehlikeli bir mesele. Fransa’da bir

siyasal Türk partisi kurma düşüncesinden bah-

sedeceğim. Daha doğrusu bahsedenler var, bu

yönlü çağrı yapanlar var. Çağrıyı yapanlar konu-

nun önünü arkasını ve olası tehlikeli sonuçlarını

hesaplıyorlar mı bilmiyoruz ama özetle şu man-

tıkla yola çıkıyorlar; sağıyla soluyla Fransa’daki

partilerin biz Türklere hiçbir faydası yok. Hepsi

bizi kandırıyor, dışlıyor ve sömürüyorlar, o halde

biz de bir Türk partisi kuralım kurtulalım. Üstelik

Almanya ve Belçika’da bu işe öncülük yapan ör-

nekleri de var. Kısacası Türk’ün Türk’ten başka

dostu yok düsturunun çıkmaz sokaklarında çıkış

aramaktalar.

O halde şöyle bir soruyla konuya giriş yapalım.

Fransa’daki iktidarı, ana muhalefeti ve ırkçısı ile

bu partilerin hepsi Türklere karşı ikiyüzlü davra-

nıyor da fransız halkına ve işçisine karşı çok mu

dürüst davranıyorlar? Hepimiz şunu çok iyi bili-

yoruz ki mal, mülk, para, makam ve mevki gibi

çıkar ilişkileri üzerine kurulu bu partilerden dün-

yanın her yerinde bolca bulunur. Dolayısıyla

zaten bu ikiyüzlü, kirli çıkar ilişkileri üzerine ku-

rulu kapitalist dünyayı da böylesi partiler yönet-

mektedir. Her türlü ahlaksızlık, ikiyüzlülük,

hırsızlık, rüşvet, halkları birbirine düşürme ve sö-

mürme, karşı koyanı baskı ve şiddetle geri püs-

kürtme gibi kirli ilişkiler üzerine kurulu böyle bir

dünya düzenini yönetenlerin temiz ve dürüst ka-

labileceğini kim idda edebilir ki? Yine hepimiz de

biliyoruz ki bu tür partiler en süslü yalan vaadle-

rini seçim dönemlerine saklayarak ikiyüzlülüğün

doruklarında dolaşırlar. Pekiyi bu belkemiksiz tu-

tumlarını sadece Türkiye kökenlilere ya da sa-

dece göçmenlere mi uygularlar? Son

cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Hollande ile

Sarkozy’nin girdiği yalan yarışında kazanan Hol-

lande oldu. Hollande sadece göçmenlere değil

her kökenden işçi ve emekçiye ve fransız hal-

kına bir yığın pembe vaadlerde bulundu. Hatta

daha da ileri giderek büyük patronlara karşı hafif

tavır alır gibi oldu. Pekiyi bu vaadlerinin hangisini

gerçekleştirdi? Çünkü Hollande ne emekçilere

verdiği vaadlerinde ne de patronlara karşı aldığı

tavırlarında samimi ve dürüsttü, onun tek derdi

mevki ve makamdı, partisinin diğer yöneticileri-

nin derdi de iktidar olmanın nimetlerinden yarar-

lanmaktı.

Sonuçta sınıflara bölünmüş bu kapitalist toplum-

sal düzende eğer işçi ve emekçiler yeterince

mücadeleci ve örgütlü bir güce sahip değilse

güç ve sermaye kimin elinde ise kazanan o olur.

Hollande ve benzerleri de iktidarlarını sürdüre-

bilmek için emekçi halkın değil sermayenin ya-

nında yer alır. O halde böyle bir iktidar TOTAL,

GDF, ALSTOM, PEUGEOT işçisinin mi yoksa

patronunun çıkarlarını mı gözetir? Daha bir yıl

önce Peugeot’nun patronları onbinlerce işçiyi

işten atmış ve Hollande gıkını bile çıkarmamıştı.

Yetmezmiş gibi patronlara on milyonlarca euro-

luk teşvikler sundu. Üstelik bu durum sadece

Fransa’da değil, sermaye egemenliğinin hüküm

sürdüğü dünyanın her yerinde böyledir, hatta

Türkiye ve benzeri ülkelerde daha fazla böyledir.

Türkiye’de patronların aşırı kàr ve para hırsı so-

nucu bırakın işçilerin işlerinden olmasını, bin-

lerce işçi iş kazaları (iş cinayetleri) sonucu

hayatlarından oluyor. Erdoğan iktidarı ne yapı-

yor? Protesto edenlere saldırıyor. Üstelik orada

patron da hükümet de işçi de Türk ya da Türki-

yeli. Oysa hayat bütün çıplak gerçekliğiyle bize

gösteriyor ki ezen ve ezilen sınıfların olduğu

maddi çıkar ilişkileri üzerine kurulu bu kirli dün-

yada Türk ya da Fransız olmanın çok fazla bir

ayrıcalığı ve avantajı yok. Bu ayrıcalık ve avan-

tajlar ancak gücün ve sermayen kadar vardır.

Göçmen olmak hiç kolay değil

Fransa’da ya da dünyanın herhangi bir ülke-

sinde göçmen bir topluluk olmanın elbette bazı

zorlukları ve sıkıntıları var. Irkçılığa ve dışlan-

maya, siyasal istismarlara maruz kalıyoruz. Kül-

türel uyumsuzluk ve zorluklar yaşıyoruz. Ama bu

zorlukları Türk olduğumuz için değil göçmen ol-

mamızdan dolayı yaşıyoruz. Bu durum dünyanın

her yerinde böyledir. ABD’de Meksikalı göçmen,

İngiltere’de Hindistanlı ya da Pakistanlı göçmen,

İsviçre’de Yugoslav göçmen, Fransa’da Arap

göçmen, Almanya’da ve Alsace’da Türkiye kö-

kenli göçmen bu zorlukları hep yaşadı ve yaşı-

yor.

Sermaye düzenine dayalı bu ahlaksız ve kirli

dünyanın kirli iktidarları ise göçmenlerin ve

genel olarak emekçilerin sorunlarını adım adım

çözmek yerine bu durumu kendi günübirlik siya-

sal çıkarlarına alet edip istismar etmekteler.

Fakat bunun çaresi göçmenlerin ya da göçmen

topluluklardan biri olan Türkiye kökenlilerin

kendi partisini kurması değil. Bu fikir, kılıç kuşa-

nıp yel değirmenlerine saldırmak kadar masum

da değil. Çünkü sürekli yakınıp durduğumuz

kendi içimize kapanmaya yeni halkalar ekleye-

cek ve daha tehlikelisi de karşılıklı önyargıları kö-

rükleyip karşılıklı ırkçılığın gelişip güçlenmesine

yeni alanlar açacaktır. Hele bir de ırkçı çevrelerin

bu durumu islamofobi politikalarıyla birleştirip

yeni bir ırkçı kampanyaya dönüştürme ihtimali

de cabası.

Belki bütün bunlar bir Türk partisi kurmaya he-

vesli olanların umurunda olmayabilir ama ken-

disini ve çocuklarımızın geleceğini düşünen aklı

başında herkesin umurunda olmalı. Eşit haklara

dayalı güvenli bir gelecek istiyorsak eğer, çareyi

karşılıklı ırkçı kutuplaşmalarda değil, yaşadığımız

ülkeye daha fazla uyum sağlamakta arayalım.

İnsan hak ve özgürlüklerini ve gerçek adaleti sa-

vunmada samimi olan ve sermaye düzenine

karşı ayrımsız tüm emekçilerin hak ve özgürlük-

lerini savunan ve bunun mücadelesini yürüten

güçlerle birleşelim.

İBRAHİM [email protected]

11

Noel’i mi kutlasak, Yeni Yıl’ı mı kutlasak?Geçen gün, kızımın çalıştığıokulda, Noel kutlamalarını izle-meye gitmiştim. Avrupa’nın her ye-rinde olduğu gibi, Fransa’dakiokullarda da her millletten çocukvar. Orada, bazı Türk aileleri, ço-cuklarını izlemeye gelmişlerdi. As-lında birçoğu gelmemişti veçocuklarını da göndermemişlerdi. Bu Noel kutlamaları, yerli yerineoturamamış bir sosyal yaşamındişlilerinde savrulan göçmen ço-cuklarını daha iyi görmemi sağ-ladğ. Etine dolgun gürbüz vemahmur gözlü bu çocukların, Tür-kiye’deki yoksul çocukları gibi ka-rınları aç sırtları açıkta değil. Zira,ekonomik açıdan gelecek kaygılarıda yok. Fakat yaşadıkları sosyalortam, aileleri için o kadar sıradan-laşarak normalleşmiş ki! İnsan ko-nuşmadan edemiyor. En önemlisorun, eğitim konusunda talihinyüzlerine gülmediği bu çocuklarınanne ve babaları, dil bilmediklerin-den dolayı kaldıkları ülkelerin eği-tim sistemini kavrayamıyorlar.Dolayısıyla çocuklarının eğitimiyleilgilenemiyorlar. Bir yandan evde aile içi değer yar-gıları, diğer yandan okulda dili,dini, kültürü ve sosyal yaşamınfarklı olduğu bir ortam… Bundan ençok anne ve babaları eğitimsizolan çocuklar etkileniyorlar. Ailele-rin çoğu donanımsız. Bir de şöylebir çelişki var: Çocuklarının başarı-sında her şeyi okuldan beklemele-rine karşın; okuldaki eğitim farkı daonlara ters düşüyor. Bu ne yamançelişki! Örneğin, kimi aileler, ço-cuklarının Noel kutlamalarına katıl-masına rıza göstermiyorlar.Bazıları karşı değil buna. Bu okul-larda, birçok ulusun çocuklarıvar. Aynı toprağın üzerinde doğupbüyümüşler. Yılda bir defaya mah-sus kutlanan Noel’de, hepbirlikte şarkılar söyleyip, birazcıkgülüp eğlenmelerinde ne sakıncaolabilir ki? Daha çocuk bunlar ya!Bizde olduğu gibi, okulda onlaradin eğitimi vermiyorlar ki. Bu değeryargılarını bir kenara bırakıp birazda onların eğitimi ile ilgilenilse vedoğru yönlendirilebilse. Bu çocuk-

lardan esirgenen eğitimleriyle ilgi-lenmek, para biriktirip ev almanınötesinde bir anlam taşımaz mı? Ne yazık ki, olan her zaman ikiarada bir derede kalan çocuklaraoluyor. Yıllardır Avrupa’da yaşa-yan biri olarak, dünün bugününkarşılaştırmasını yaptığımda, şunugördüm. Devletten para yardımıalmak için birkaç çocuk yapmak.Bu paraları biriktirip Türkiye’de evalmak. Yarınları için bu çocuklarınakıbeti düşündürücü gelmiştir hepbana... Yaşam dolu bir hayat sür-dürebilmeleri ne kadar mümkün?Sosyal anlamda, bu çocukların ge-leceğine umutla bakabilir miyiz?Buna cevap olarak, zaten birço-ğunda davranış bozukluklarınınkendini göstermesi yetiyor. Okulu,bir süre sonra bırakıyorlar. Çok azıüniversiteye devam edebiliyor.Dünyanın öbür ucundan gelen ço-cuklar, ne zorluklarla okuyalımdiye yığınla para harcarken; bura-daki çocuklar, bedava olan bu im-kanlardan pek az yararlanabiliyor.Bir atasözümüz vardır: Kimine atverir meydan vermez; kimine mey-dan verir at vermez. Yanlış hatırla-mıyorsam böyleydi.Öte yandan, bütün anne ve baba-lara haksızlık etmemek adına, sözkonusu olan bu durum, dili, dini,sosyal değerleri farklı olan bir ül-kede, hem kendi değerleriyleayakta kalabilenler, hem de evdefarklı, okulda farklı bir sistemlekarşı karşıya kalan çocuklarıyla ile-tişim kurabilenler de var. Bu ço-cukları, yetiştirmek kolay değil birbakıma. Lakin söz konusu çocuk-larımızın geleceğinin doğal uzan-tısı olan, yaşadıkları yere ayakuydurma probleminin ciddi bir şe-kilde görülmesi lazım, ancak ozaman taşlar yerli yerine otururdiye düşünüyorum. Yaşanılan yereentegre olmak, kültürlerini ve din-lerini bir kenara atıp unutacaklarıanlamına gelmez ki! İstediktensonra olmayacak bir şey değil! Bu-rada, amacım akıl vermek asladeğil. Ama o kadar çok örnek varki, söylemeden edemiyorum işte!Ne var ki, “Yeni bir yıla girerken”Müslüman veya Hristiyan olup yada olmama kaygısı bizi şekillendir-mesin. Önemli olan, çocuklarımızayakışır bir biçimde onların haket-tiği bir yaşamları olsun. Noel’i kut-lasak mı, kutlamasak mı diyedüşüneceğimize; Noel’i kutlamakisteyenlere, Noel kutlu olsun; yeniyıl’ı kutlamak isteyenlere yeni yılkutlu olsun ne çıkar! Hepimizinyeni yılı kutlu olsun diyorum!!!

AsiyeDEMİRELDRACH

[email protected]

Page 12: Objektif99

12

Murat Vasfi ERPUYANNancy Belediye Başkanı Laurent Hénart,A TA TURQUIE derneğinin önerisi üze-rine, Türkiye Cumhuriyeti Paris Büyükel-çisi Hakkı Akil’i, özellikle Saint-Nicolasşenliklerini izlemek üzere Nancy’ye davetetti.Davete olumlu yanıt veren Büyükelçi veeşi, Meurthe-et-Moselle valisi RaphaëlBartolt tarafından konuk edildi ve önce, 5Aralık akşamı A TA TURQUIE’nin 25. se-nesini kutladığı Nancy Belediyesi salon-larındaki geceye, StrasbourgBaşkonsolosu Serdar Cengiz ile birliktekatıldı.Ertesi günü, yani 6 Aralık cumartesi, Bü-yükelçiyi yoğun bir program bekliyordu.Sabah, Nancy’nin çeşitli kardeş sehir de-legasyonları ile birlikte şehir gezisine ka-tıldıktan sonra, Murat Vasıf Erpuyan’ınTürkçe dersinde bulunmak için Henri Po-incaré Lisesi’ne geldi. Lise Müdürü Pat-rick Fournié, Büyükelçiyi veBaşkonsolosu A TA TURQUIE derneğiyöneticisi Yasemin Öztürk’le karşılayıp,

200 senelik liseyi gezdirdi. Daha sonra bir süre dersi izleyen Büyük-elçi, Türkçe öğretmeni Murat Erpu-yan’dan Nancy’nin bu ünlü Lisesinde, ATA TURQUIE’nin girişimi ile 1996 sene-sinde beri Türkçenin yabancı dil olaraköğretildiğini, Poincaré Lisesi’nin iki sene-dir Galatasaray Lisesi ile bir haftalık öğ-renci değiş tokuşu gerçekleştirdiğini,Galatasaray Lisesi öğrencilerinin gelecekyıllarda Poincaré’nin « prépa » sınıflarına

katılmasının söz konusu olduğunu öğ-rendi. Hakkı Akil bir süre öğrencilerle soh-bet ettikten sonra hatıra fotoğrafı daçektirdi.Nancy Belediye Başkan yardımcıları Lu-cienne Redercher ve Frank Pilcer, Bü-yükelçi ve Başkonsolusu, A TATURQUIE’den Murat V. Erpuyan ve Ya-semin Öztürk’le birlikte öğle yemeğindeağırladılar. Yemeği takiben 50. senesiniidrak eden, Art Nouveau sanatının en iyi

örneklerinin sunulduğu « Ecole deNancy » Müzesi gezildi.Daha sonra, Büyükelçi ve eşi, Başkonso-losla birlikte, Belediye’ye dönerek, Saint-Nicolas şenlikleri kapsamında ünlü PlaceStanislas’daki havai fişek ve laser göste-risini binlerce Nancy’li ile birlikte izlediler.Yabancı delegasyonlarla birlikte yenilenakşam yemeğinden sonra günün prog-ramı sona ermiş oldu.Ertesi sabah, pazar günü, Nancy Bele-diye Başkanı Laurent Hénart, bürosundadış ilişkilerden sorumlu Belediye BaşkanYardımcısı Jean-Michel Berlemont’la bir-likte Büyükelçi ve Başkonsolusu ve A TATURQUIE dernek başkanını kabul etti. Bugörüşmede derneğin önerisi olan Nancyve Eskişehir belediyeleri arasında ilişkilerkurulması da 2015 senesinde olduğu gibikonuşuldu.Daha sonra Büyükelçi Paris’e döndü.Böylece, Hakkı Akil, İlter Türkmen, TansuBleda ve Uluç Özülker’den sonraNancy’yi ziyaret eden 4. Türkiye Cumhu-riyeti Büyükelçisi oldu.

Büyükelçi Hakkı Akil Nancy’deydi

Yıllardır Strasbourg’ta müşterilerine hiz-met vermekte olan AYTEKİN MOBİLYAve sahibi Ali AYTEKİN, Kehl / Sund-heim’daki yeni yerinde 20 Aralık 2014 ta-rihinde yaptığı açılışla iş dünyasına tekrarmerhaba dedi. Yine senelerin tecrübesi Feridun Akeryönetimindeki Best Möbel (eski AkerKüchen) mağazasıyla aynı adresteki yeniişyerinin açılışı muhteşem oldu.Aralarında T. C. Strasbourg Başkonsolo-luğu’ndan Muavin Konsoloslar Can Mut-luer, Mustafa Dolay ile Ticaret AtaşesiFisun Aktuğ, Din Hizmetleri Ataşesi veDitib Başkanı Dr. Fevzi Hamurcu, Bas-Rhin Meclis Başkan Yardımcısı Jean-Phi-lippe Maurer, Psikolog Erdinç Üstündağ,

Fransa ve Almanya’dan çok sayıda işa-damı ve dernek temsilcisi ile vatandaşında bulunduğu sekiz yüz kişilik davetli top-luluğu, açılışın görkemli geçmesine katkısağladı.

Açılışa gelenlerle tek tek ilgilenen ma-ğaza sahipleri Ali Aytekin ile FeridunAker, her şeyin düzenli geçmesi ve tıkırtıkır işlemesi için ellerinden geleni yapa-rak büyük takdir topladılar.Açılış, mağazanın hmen önüne serien kır-mızı halı üstünde yapılan konuşmalar vedualardan sonra, toplu kurdela kesme tö-reni ile başladı.Konuşmacılar şunları söylediler:Psikolog Erdinç Üstündağ: Öncelikle tümmisafirlerimizi saygıyla selamlıyoruz. Açı-lışa hepiniz hoşgeldiniz, şeref verdiniz.Bu güzel mağazamızın tüm Fransa veçevresine, Almanya’ya hayırlı – uğurlu ol-masını temenni eder, sahiplerine de ha-yırlı, bol bereketli kazançlar dileriz.Muavin Konsolos Can Mutluer: Çok uzunkonuşup sizi sıkmak istemiyorum. Davet-lilere baktığımda görüyorum ki çoğuStrasbourg’tan gelme gibi; esasen Stras-bourg’tan Kehl’i, Kehl’den de Strasbo-

urg’u ayırmak olmaz. Artık Kehl’i dahafazla ziyaret etmek için çok daha güze birsebebimiz var. Ali Aytekin Bey’in çokgüzel bir sözü vardır, bir insana söylene-bilecek en güzel lâflardan biridir; işingücün rastgelsin der. Umarım sizin de işi-niz gücünüz rastgelir, hayırlı – uğurluolur...Bas-Rhin Meclis Başkan YardımcısıJean-Philippe Maurer: İlk başta Ali Beyve ortaklarına başarı yolunda en iyi dilek-lerimi iletmek isterim. Ekonomik hayather zaman kolay değildir ama güzel birgelecek de girişimcilere aittir. Alzaslı.Fransız, Avrupalı ve büyük Fransız-Türktopluluğunun bir arkadaşı olarak da çokmutluyum. Ali Bey nihayetinde Strasbo-urg’taki bir işyerini kapattı ama bir diğeriniSundheim-Kehl’de açmış oldu; bu bir Av-rupa projesidir de bu anlamda. Kendisineüstün başarılar diliyorum. Bu konuşmalar, dua ve kurdela kesimisonrası içeriye alınan davetililer hemgeniş ve zengin büfeyi tadıp sohbet etti-ler, hem de mağazadaki göz alıcı mobil-yaları inceleme imkânı buldular. Açılışmerasimi, uzun süren bu muhabbetler-den sonra, ilerleyen saatlerde sona erdi.Biz de kendilerini kutluyor, işlerinde ba-şarılar diliyoruz.(Adres: Siemens Str. 6-877694 Kehl – Sundheim / Tel: 0049 151 66 59 28 25 0033 650 83 73 82)

Aytekin Mobilya Kehl’de Açıldı

Page 13: Objektif99

13

HASAN KARAKAYA

BİR SÖZDENBİR ÖZDEN

EVLİLİKLER’DE MEHİRSevgili okurlarım, bu ayki yazımı yaz-

maya başlarken çok düşündüm bu konu

üzerinde acaba iki bölüm halinde mi yaz-

sam diye gönlümden içimden gelen bir

ses evet bu konunun derinlemesine iş-

lenmesi gerektiğini çünkü son yıllarda

aile bölünmeleri evli genç yaşlı ihtiyarla-

rın boşanmaları bir mümin olarak beni

derinden üzmeye üzülmeye sevk ediyor.

Bir ailenin gelecegi bir toplumun bir ce-

miyetin bir ülkenin geleceği ailelerin ne

kadar sağlam ve dinamik, yetişecek fert-

lerin ne kadar sağlıklı olmasına bağlı ol-

duğunu hem dini yönden hem ilmi

yönden hem itikadi hem de islami yön-

den böyle olmasının gerektiğini ortaya

koyuyor. Şimdi meselenin başından baş-

larsak, evlenecek çiftlerin hangi şartlarda

olması gerektiğini nelere dikkat etmesi

gerektiğini tek tek ortaya koymaya çalış-

mamız gerekiyor.

Mesela bir yetişkin erkek bir yetişkin

hanım kızla evlenmek istediği zaman ne-

reden başlamalı nerede durmalı nerede

yürümeli, biz bunları kendi bilgilerimiz

dahilinde değil, Kuran ve Sünnet ışığı al-

tında bakacağız, işte o zaman ne benim

dediğim ne de senin dediğin değil ancak

ALLAH ve RESULÜNÜN dediği olduğu

zaman, hakem işte o kurulacak yuvada

islamın nuru geleceğinin temelleri neslin

çoğalması sağlam temeller üzerine ku-

rulmuş olacak.

Bir erkek bir kadına talip olduğu zaman

o kadının kendisine helal olması bakı-

mından aralarındaki antlaşma hem sözlü

hem yazılı olmalı. İslamda Mehir denilen

bir müessese var, bu kadına verilen bir

haktır ancak kadın ve erkek kendi arala-

rında anlaşarak helalleşme yoluna da gi-

debilirler. Biz şimdi bu konuya ayet ve

hadisler ışığında bakalım.

AYETLERDE MEHİR

Ahzap suresi 50. Ayet: Ey Peygamber!

Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah'ın

sana ganimet olarak verdiği ve elinin al-

tında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın,

dayının ve teyzenin seninle beraber göç

eden kızlarını sana helâl kıldık. Bir de Pey-

gamber kendisiyle evlenmek istediği tak-

dirde, kendisini peygambere hibe eden

mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf

sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık).

Kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin al-

tında bulunan cariyeleri hakkında mümin-

lere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta

ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açık-

ladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah ba-

ğışlayandır, merhamet edendir.

Nisa suresi 4. Ayet: Kadınlara mehirlerini

gönül rızası ile (cömertçe) verin; eğer

gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size

bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin.

2. Sure (Bakara Suresi), 229. Ayet:

(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır.

Sonrası, ya iyilikle geçinmek, ya da güzel-

likle bırakmaktır. (Evlilikte) tarafların Al-

lah'ın belirlediği ölçüleri koruyamama

endişeleri dışında kadınlara verdikleriniz-

den (boşanma esnasında) bir şeyi geri al-

manız sizin için helal olmaz. Eğer onlar

Allah'ın belirlediği ölçüleri gözetmeyecek-

ler diye endişe ederseniz, o zaman kadı-

nın (boşanmak için) bedel vermesinde

ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah'ın

koyduğu sınırlardır. Sakın bunları aşma-

yın. Allah'ın koyduğu sınırları kim aşarsa

onlar zalimlerin ta kendileridir.

Buradaki ayetin sizin için iki defadır bo-

şama demesi, boşanmak üç talak üzere

olduğu için iki de dönüşün var ama üçün-

cüsünde artık o kadın sana haram olmuş-

tur. Burada ayrıca evlenecğiniz hanımla

anlaşarak mehir konusunu kesinleştirdiniz

ancak hiç bir araya gelmeden zifafa gir-

meden ayrıldınız, bakın bu konudada

Yüce Rabbimiz 2. Sure (Bakara Suresi),

237. Ayette ne buyuruyor: Eğer onlara

mehir tespit eder de kendilerine el sürme-

den boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin ya-

rısı onlarındır. Ancak kadının, ya da nikah

bağı elinde bulunanın (kocanın, payların-

dan) vazgeçmesi başka. Bununla birlikte

(ey erkekler), sizin vazgeçmeniz takvaya

(Allah'a karşı gelmekten sakınmaya) daha

yakındır. Aranızda iyilik yapmayı da unut-

mayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı hak-

kıyla görendir.

Bunlar bize Kuranın Peygamber sav yo-

luyla göndermiş olduğu hükümler, bir de

Peygamber sav hadislerine bakalım.

MEHİR İLE İLGİLİ HADİSLER / MEHRİN

MİKTARI

3426 - Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh an-

latıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesse-

lâm'a bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın

Resülü, dedi. Sana nefsimi bağışlamaya

geldim.'' Aleyhissalâtu vesselâm kadına

şöyle bir nazar edip sonra tepeden tırnağa

gözden geçirdi, bir de sâbit baktı ve so-

nunda (hiçbir şey söylemeden) başını yere

eğdi. Kadın, Resülullah aleyhissalâtu ves-

selâm'ın, hakkında hiçbir hükme varmadı-

ğını görünce oturdu. Derken bir adam

doğrulup:

"Ey Allah'ın Resülü! Sizin ona ihtiyacınız

yoksa onu bana nikahlayın!'' dedi. Resû-

lullah aleyhissalâtu vesselâm: "Yanında

(buna mehir olarak verecek) bir şeyler var

mı?'' diye sordu. Adam: "Vallahi yok. Ey

Allah'ın Resülü!'' deyince: "Ailene git, bir

şeyler bulabilecek misin bir bak!'' dedi.

Adam gitti ve az sonra geri geldi: "Hayır,

vallahi ey Allah'ın Resulü hiçbir şey bula-

madım!'' dedi. Resûlullah tekrar: "İyi bak,

demirden bir yüzük de mi yok!'' buyurdu.

Adam tekrar gidip yine geri geldi ve:

"Hayır! Vallahi ya Resülullah, demirden bir

yüzük bile yok! Ancak işte şu izârım var,

yarısı onun olsun'' dedi. Sehl der ki: "Ada-

mın ridası yoktu''. Aleyhissalâtu vesselâm:

"İzarın ne işe yarar? Onu sen giyecek

olsan onun üzerinde bir şey olmayacak,

şayet o giyecek olsa senin üzerinde bir

şey kalmayacak!'' buyurdular. Bunun üze-

rine adam oturdu. Epey bir müddet otur-

duktan sonra, kalktı. Resulullah

aleyhissalâtu vesselâm onun döndüğünü

görünce, geri çağırılmasını söyledi. Adamı

çağırdılar.

"Kur'ân'dan ne biliyorsun (hangi süreler

ezberinde?)" diye sordu. Adam: "Şu şu

süreleri biliyorum!'' diye bildiklerini saydı.

"Yani sen bunları ezbere okuyor musun?"

diye tekrar sordu. Adam: "Evet! '' deyince,

Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:

"Haydi git, ben kadını sana temlik ettim''

buyurdu.''

Bir rivâyette: "Kur'an'dan bildiklerin(i öğ-

retmen) mukabilinde onu sana nikâhla-

dım" buyurdu."

Oysa günümüzde bir hiç uğruna yıkılan

yuvalar, heba edilen canlar var. Allah’ın

nuruyla bakmayı nasip etsin bizlere..

Buhari, Nikâh 6, 32, 35, 37, 40, 44, 50, 51,

Vekâle 9, Fedâilu'l-Kur 'ân 21, 22, Libas

49; Müslim, Nikâh 76, (1425); Muvatta,

Nikâh 8, (2, 526); Ebu Dâvud, Nikâh 31,

(2111); Tirmizi, Nikâh 22, (1114); Nesâi,

Nikâh 62, (6, 113).

Fİ EMANİLLAH ...

MesutAYDOĞDU

CESUR YÜREK ÖLÜMSÜZ TUĞÇEAlmanya 'nın Offenbach kentinde, 15 Kasım 2014 Cu-

martesi günü bir restoranda taciz edilen

iki genç kızı korumak isterken uğradığı saldırıda ağır ya-

ralanan ve 28 Kasım Cuma günü

yaşamını yitiren 22 yaşındaki Tuğçe Albayrak son yol-

culuğuna uğurlandı.

Tuğçe için Wächtersbach kentindeki Türk İslam Kültür

Derneği Camii'nde kılınan cenaze namazına babası Ali

Albayrak, annesi Sultan Albayrak ve iki erkek kardeşi,

akrabaları, Tuğçe'nin arkadaşları, Berlin Büyükelçisi

Avni Karslıoğlu, Hessen Milletvekili İsmail Tipi, Bavyera

milletvekili Arif Taşdelen, Din Hizmetleri Müşaviri Prof.

Dr. Nevzat Aşıkoğlu, Hessen Başbakanı Volker Bouffier

ve çok sayıda vatandaş katıldı.

ALMANCI

[email protected]

Mezarlıkta yapılan duaların ardından

Tuğçe'nin cenazesi toprağa verildi.

Cenaze törenine yaklaşık 2 bin kişi

katıldı. Törene katılanların, ellerinde

"Sen bizim meleğimizsin.“ „ Her

zaman kalbimizde kalacaksın", "Bu

olay, herhangi birimizin kızının başına

da gelebilirdi" „Kahraman“ „Cesur

yürek“ yazılı pankartları vardı.

Saldırı sonrası komaya giren ve nişan

yüzüğü takılmasının planlandığı gün

fişi çekilen Tuğçe'nin tabutunun üze-

rine duvak koyuldu. Cenaze töre-

ninde yan yana yer alan Türk ve

Alman bayrakları dikkat çekti. Cenaze

törenini N24 ve bazı Alman TV kanal-

ları canlı yayınladı. Namazın ardın-

dan Tuğçe'nin naaşı, binlerce kişi

tarafından Bad Soden Salmünster

mevkisindeki mezarlıkta yapılan dua-

ların ardından toprağa verildi.

Cenaze törenine yaklaşık 2 bin kişi

katıldı

"Bosna asıIlı Frankfutlu Futbolcu Se-

feroviç ,Dortmund ekibine attığı gol-

den sonra formasının altındaki Tuğçe

= Zivilcourage - Engel – Mut - Respekt

Cesur yürek- Melek - Cesaret- Saygı

Yazan yazıyı seyircilere ve kameraya

göstererek o gölü Tuğçe’ye hediye

etti.

Alman medyası da Tuğçe'nin cenaze

törenine yoğun ilgi gösterdi.

BILD, "Almanya bir kahramana veda

ediyor" "Bugün hepimiz Tuğçe için

ağlıyoruz. “Cenaze töreninde herkes

sessizce ağlıyor“ „ Her yerde çiçek-

lerle süslendi"

SPIEGEL: "Yüzlerce kişi Tuğçe için

son görevini yerine getiriyor" dedi.

Almanya Cumhurbaşkanı Joachim

GAUCK: Siz her şeyi doğru yaptınız.

Yüksek kaliteli bir kız çocuğu yetiştir-

diniz. Onunla gurur duyabilirsiniz dedi

veTuğçe Albayrak'a Federal Liyakat

Nişanı verilmesi konusuna olumlu

baktığını söyledi.

Gerçekten yüksek kaliteli ve melek

kalpli Tuğçe, iki yıl önce Organ Bağışı

kimliği çıkardı. Onun kalbi ve organ-

ları başka insanlara yaşam bağışlaya-

cak ve ebevevnlerini birazcık teselli

edecek.

Tuğçe’nin Anne ve Babası, Yozgat-

Sorgun’a bağlı Bahadın köyünden.

Orada Tuğçe’yi herkes tanır, sever,

onunla gurur duyarken, bugün herkes

onun için yas tutup ağlıyor. Bahadın

Belediye başkanı Dilaver Özcan acı-

larının büyük olduğunu ve Tuğçe için

tören hazırladıklarını belirtti ve şöyle

devam etti: “Kömür gözlü kızım, ışıklar

içinde yat. Sen insan olmanın, kadın

olmanın anlamını tüm dünyaya hay-

kırdın. İnsanlığa ders vermek her yiği-

din harcı değildir. Yiğit kızım nur

içinde yat.“

Mekanın cennet olsun, Bahadın'lı

CESUR YÜREK Tuğçe..

Page 14: Objektif99
Page 15: Objektif99

Murat Vasfi ERPUYANGeçtiğimiz 5 Aralık gecesi A TA TUR-QUIE derneği 25. senesini Nancy Bele-diyesi’nin salonlarında kutladı.Gece, Salon Carré’de, Türkiye Cumhuri-yeti Paris Büyükelçisi Hakkı Akil ve eşi,Strasbourg Başkonsolosu Serdar Cen-giz, Nancy (Meurthe-et-Moselle) ValisiRaphaël Bartol ve eşi, Conseil GénéralBaşkan Yardımcısı Nicole Creusot’nunkatılımıyla gerçekleşen kokteyl ile baş-ladı. Nancy Belediye Başkanı Laurent Hénart,yıllardır etkin bir işbirliği ve eşgüdümle

çalışmaktan duyduğu memnuniyeti belir-tip A TA TURQUIE’ye uzun seneler di-ledi ve Büyükelçiye evsahiliği yapmaktanduyduğu mutluluğu dile getiren konuş-masından sonra dernek başkanı MuratVasıf Erpuyan söz aldı. Katılanlara hoş-geldiniz dileğinden sonra derneğinamaçlarından ve gerçekleştiklerinden kı-saca söz eden başkan, Büyükelçi HakkıAkil’i mikrofona davet etti. Büyükelçi

Nancy’de bulunmaktan duyduğu mutlu-luğu dile getirip, derneğin kurulduğu se-nelerde Paris’te görevli olduğunuanımsattı ve geçen süre içinde A TATURQUIE’nin gerçekleştirdiklerindengurur duyduğunu dile getirdi. Daha sonraFransa ile Türkiye ilişkilerini anlatan Bü-yükelçi, Nancy ile Eskişehir arasında ku-rulmaya başlayan ilişkilerin ileride çokyararlı olacağından emin olduğunu be-lirtti. Daha sonra söz alan Vali de Büyükelçiyikonuk etmekten duyduğu memnuniyetiifade edip Türkiye ile Fransa arasındaki

olumlu ve de ya-rarlı ilişkileri dilegetirip A TATURQUIE’ye te-şekkür edip ba-şarılar diledi.Paris’ten kalkıpgelen CentreCulturel AnatolieBaşkanı DoktorDemir FıtratÖnger ve Başkanyardımcısı LütfiBILGEN, FUAFeski Başkanı

Durak Aslan, Vandoeuvre Belediye Baş-kan Yardımcısı ve kültürden sorumlu eskidost Jean-Pierre Becker’in de hazır bu-lunduğu kokteylden sonra Grand Salon’a“diner-concert” e geçildi. Dernek başkanıErpuyan diaporama eşliğinde A TA TUR-QUIE 25 senesinin bir özeti yapmaya ça-lıştı, Nancy’de 20 sene kadar önce ilk kezKonya Mevlevilerinin sema gösterisi için

geldiklerinde ilk bölüme uçaktan indiklerikıyafetleriyle çıktıklarını, bavullarınınneyse ki ikinci bölüme yetiştiği örneğin-deki unutulmaz anılara değindi; EsinAfşar, Timur Selçuk, Genco Erkal gibisanatçıların sevenceliğinin, hoşgörü vetevazularının unutulamadığını anımsattı…Aramızdan ayrılan, Derneğin onur üyesiLouis Bazin, Derneğin verdiği “Prix desturcophiles” sahibi Gilles Veinstein, yakındost Gökşin Sipahioğlu… da anıldı.Daha sonra A TA TURQUIE’nin seneler-dir ortak çalışmalar yaptığı Transculturederneğinin Faouzi Bentara yönetimin-deki Atelier d’Erlanger grubu sahne ala-rak içinde Türk müziğinin ağırlıkta olduğusefarat müzikten, Magreb’e, Mısır’akadar uzanan çok zengin bir repertuarınoluşturduğu konser izlendi. Nihayet 25. yıl pastası sahneye geldi…Gecenin ilerleyen saatlerinde Grand Sa-lon’dan Kurukahveci Mehmet Efendi’ninTürk kahvesi ve semaver çayı eşliğinde

Place Stanislas manzarası izlenirkenfondaki müzikten halay duyulunca bir kı-pırdanma oldu. Gençlerden kurulu birgrup halay çekerken, aralarına Büyükelçive Vali’yi de almaları bir anda yoğun birfotoğraf çekimine yol açtı…Fransız kurumlarından derneklere deste-ğin (sübvansiyonların) yok olduğu, dinive etnik bağlılıklar dışında Türkiye köken-lilerin sivil toplum kuruluşlarını destekle-mede yetersiz kaldığı günümüzde, 25senenin çalışmasının getirisi olarakFransa dışında da tanınan bir kuruluşolan A TA TURQUIE umalım ki önümüz-deki senelerde de Türk kültürünü tümzenginliği, çağdaşlığı ve evrenselliği iletanıtmaya devam edebilsin, Fransa’dakiTürkiye kökenlilerin içinde yaşadıklarıtoplumda etkin bir biçimde yer almaları,kederde ve sevinçte birliktelik içinde ol-maları amacı için çalışmalarını sürdüre-bilsin.( İletişim için : www.ataturquie.fr )

15

A TA TURQUIE’nin 25. senesi

Selestat Association Franco-Türk KültürDerneği başkanlığına İsmail Coşkun se-çildi.40. yilini dolduran Selestat AssociationFranco-Türk Kültür Derneği başkanlığı

icin yapılan secimlerde İsmail Coşkun ileRemzi Murat baskanlık icin yarıstılar. Ya-pılan secimler sonunda İsmail Coşkunbaşkanlığa seçilirken Derneğin yeni yö-

netimi de belli oldu.Selestat Association Franco-Türk KültürDerneğine 3. kez başkan seçilen İsmailCoşkun tarafından yeni yönetim listesi suisimlerden olustu; Ünal Sayman, Ali

Ateşli, Hakan Mengi, OğuzÇalık,Mikail Konan, Mu-hammed Kiraz, HaydarTez, Atalay Çalık, BilalAktaş, İsmet Değirmenci,Mustafa Koca,MevlütKoçak Yapılan seçimler sonra-sında başkanlığa seçilen İs-mail Coşkun, secimde oykullanan tüm delegelere te-sekkür ederek, derdininbaşkan seçilerek bir ünvan

kazanmak olmadığını hizmet yapmakamacıyla göreve talip talip olduklarınısoyledi.Yapılan seçimlerde kaybedenin olmadı-

ğının altınıçizen İsmailC o ş k u n ,"Bugun 40 yı-lını dolduranCemiyetimiz.Türk halkınayakışır bir kon-gre yapmıştır.Oy kullanantum kardeşleri-mize tesekkürediyorum. Ya-pılan seçimlers o n u c u n d akaybeden olmamıştır, derneğimiz kazan-mıştır. Hizmet etmeye talip oldugumuzbu kutsal göreve layık olmak için sadeceyönetime seçilen arkdaşlarımız değil,derneğimiz üyelerinin tamamıyla birlikteçalışacağız ve halkımızın haklarını so-nuna kadar korumak için mucadele ve-

receğiz" dediHoşgörü uyrısında bulunan İsmail Coş-kun, , "Türk halkı olarak hoşgörü içeri-sinde tüm sorunlarımızın üstesindengeleceğiz. Türk halkı birlik olduğu süreceönümüzde hiç bir engel duramaz. " diyekonuştu.

Sélestat Fransız-Türk Kültür Derneği’nde İsmail Coşkun Donemi

Page 16: Objektif99

İLANLARLahmacun – içli köfte – mantı ustasıHer türlü organizasyon ve özel günleriniz için lahma-

cun, içli köfte ve mantı hazırlanır.Tel: 06 69 43 01 44

Devren satılık Türk kuyumcusuParis’te, 15 senelik tecrübesi bulunan, çok işlek caddeüzerindeki, müşterisi hazır kuyumcu mağazası, içindekitüm çeşitlerle birlikte, emeklilik dolayısıyla devren satılıktır.Lütfen meslekten olanlar arasınlar.

Tel: 0033 153 190 386 / 0033 625 151 637

Vend immeuble

Vend immeuble Restaurant licence IV, 55 couverts, sans contrat, grande ter-rasse 100 couverts. Appartement en duplex 180m² refait, bien isolé, chaudièrerécente. Dépendances, garage. Terrain 1300m², zone UX1, constructible (ac-tivité hôtelière, restauration, bureaux commerces, recherches et services).

Prix: 640 000 €

Tél: 06 25 15 31 94 / 06 75 50 37 86

Satılık fond de commerce

Neudorf’ta, işlek yerde, müşterisi hazır, 50 m²’lik dönerci satılıktır.

Kirası: 820 € (TTC). Fiyatı: 25 000 €.Tel: 07 87 70 68 87Satılık fond de commerce

Strasbourg’ta, merkez tren istas-yonu yakınındaki, yılların tanınmışderi mağazası, içindeki tüm mal-larıyla ve müşterisi hazır şekilde

devren satılıktır.Lütfen ciddi olanlar arasınlar.

Tel: 06 34 72 02 55

GÖZAYDINLIĞI

Mulhouse’un tanınmış firmalarından Meub-Vet’in sahibi

Cemalettin Gündoğdu’nun oğluHadi ile Yeliz

20 Aralık 2014 tarihinde dünya evine girdiler.Gündoğdu ve Sarı ailelerini kutlar, genç çifte ömür

boyu mutluuklar dileriz.

Objektif Gazete

Page 17: Objektif99
Page 18: Objektif99
Page 19: Objektif99

19

Bu yıl 26.’sı düzenlenen Türk Sinema Gün-

leri, her zaman olduğu gibi yine tarihî Odys-

sée Sineması’nda sürüyor. 10 Aralık 2014

tarihinde başlayan etkinlik, 13 Ocak

2015’te sona erecek; bir başka deyişle, bu

güzel filmleri görebilmek için son sanşları-

nız…

Bu vesileyle, biz de sizlere, bu etkinlik çer-

çevesinde yer alan bazı özel olaylardan sö-

zedelim istedik…

Yönetmenlerle buluşma

Bunlardan birincisi, 11 Aralık’ta, Balık filmi-

nin gösterimi sonrasında filmin yönetmeni

Derviş Zaim’le izleyicilerin yaptığı soru-ce-

vaplı sohbet ile, yine aynı gösterim öncesi,

« Türk sinematografi endüstrisi » isimli ça-

lışmalarını tanıtan Martin Kanzler ve André

Lange’nin bu eserlerini anlatan konuşma-

larıydı.

‘2004’ten 2013’e önemli gelişmeler’ altbaş-

lığını taşıyan bu el kitabını seans öncesi iz-

leyicilere dağıtan yazarlar, konuşmalarında

da kısa bilgiler eşliğinde Türk sinemasının

durumu hakkında özellikle sayısal veriler

sundular.

Sinema seyircisiyle bir diğer yönetmenin

buluşması ise, 19 Aralık’ta, Umut üzümleri

filminin gösterimi sonrasında Bay Okan ile

oldu.

13 Aralık’ta gerçekleşmesi tasarlanan yö-

netmen Onur Ünlü, oyuncular Hazal Kaya

ve Serkan Keskin ile izleyici buluşması ise,

Fransız makamlarının yönetmene vize ver-

memesi ve oyuncuların da bunu protesto

etmesi nedeniyle gelmediklerinden yapıla-

madı.

« Türk sineması ve Türkiye nereye gidi-

yor? »

İkinci büyük etkinlik ise, yine 19 Aralık’ta

gerçekleşen bir yuvarlak masa toplantı-

sıydı.

« Türk sineması ve Türkiye nereye gidi-

yor? » ismiyle düzenlenen buluşmada,

önce sinemanın Müdürü ve Türk Sinema

Günleri’nin örgütleyicisi Faruk Günaltay

100. yılında Türk sineması nereye gidiyor

konusunda görüşlerini kısaca anlattı ve

sözü Türkiye nereye gidiyor’a getirerek,

topu konuk üç katılımcıya attı.

Katılımcılar, sırasıyla Paul Dumont, Stép-

hane de Tapia ve Prof. Ragıp Ege, önce

görüşlerini anlattılar, sonra da izleyicilerin

sorularını yanıtladılar.

Konuşmacıların söylediklerini satırbaşla-

rıyla sizlere de aktaralım…

Faruk Günaltay: Türkiye’de seyirci sayısı

artıyor. 2013’te 54 miyon sinema izleyici-

sine ulaşılmış. Bu, 10 yılda iki kat artış

demek. Avrupa Konseyi’ne üye ükeler ara-

sında en süyük artış Türkiye’de. Seyircinin

% 58’i Türk fimlerini tercih ediyor. Televiz-

yon dizilerindeki patlamaya karşın büyüyen

bir endüstri Türk sineması ve ihraç da edi-

liyor. Ama, sinema için karşı eğilimler de

var; sansür ve baskı gibi…

Paul Dumont: Türkiye’ye iişkin 70 yıllık tec-

rübem var, daha 2-3 yaşımdan anılarım

mevcut, Savaş sonrası yediğimiz ekmek

gibi.. 50’lerde politik ikim zordu, sonraları

da gazeteeri saklayarak taşıma, kitap ya-

saklama fian hep oldu. Türk usulü laiklik iç-

seeştirildi sanılıyordu ama 20-30’lardaki

sisteme itirazlar da vardı. Dönemeç Ata-

türk’ün ölümüydü; İsmet İnönü ile bu mira-

sın çözülme süreci, karşı-devrim başladı

(sürgün edilenler döndüler vb). Soru şu:

Kemalist laikliği her ne pahasına olursa

olsun korumalı mıydı? Dinin ulusal kimliğin

bir parçası olduğunu unutmamalıyız. Me-

sela Komünistlere Mücadele dernekleri

vardı; bunlar da dinin yaygınlaştırılmasında

rol oynadılar.

Ragıp Ege: Karanlık bir tablo çizsem de,

kam karamsar değilim. Gerçekçi iyimserim

diyelim; kendikiz ve tarihimiz için özeleştiri

yapmalıyız. Türkiye nereye gidiyor’u anla-

mak için nereden geliyor diye sorarsak, iki

önemli, mihenk taşı olayı anmak gerekir. 1/

30’lar, 31-32 yılları. Bu dönemdeki inkılap-

lar, Türk dili çalışmaları vs. Örneğin 32’deki

1. Türk Dili Kurultayı’nda den di ki, ilk me-

deniyetleri Türkler kurdu. Yine bunun gibi.

Güneş Dil teorisi, Türkçe tüm dillerin ana-

sıdır iddiası. 31’de Türk Tarih Tetkik Cemi-

yeti var, deniyor ki ekonomik nedenler ve

kuraklık sebebiyle büyük göçler oldu eski

çağlarda ve bu göçlerle Türkler her tarafa

medeniyeti getirdi. Bunun aksini söyeyen-

ler hemen ihanetle suçlandılar.

Bunun şimdiki Cumhurbaşkanı RTE’nin

Amerikayı müslümanlar budu söylemiyle

paralelliğini görüyor musunuz? Tarih teker-

rür ediyor, bazı tutmlar devam ediyor. Akıl

yürütme şöyleydi eskiden: Türkler’in mede-

niyet götürmesi tezini kabul etmiyorsan ibe-

ralsin, hainsin! Şimdi de aynı suçlama;

müslüman değisin, Türk değisin, hainsin!

Bunun gibi, Türk’ün Türk’ten başka dostur

lafı van, konkunç bir öteki olandan korkudur

bu da. Aynen komplo teorisi paranoyala-

rında, dış mihrak suçlamlarında olduğu

gibi…

2/ Şimdilerdeki faşizme doludizgin gidiş.

Baskı var, ötekine tahammül edememe

var, ezme var… Gerçek bir muhalefet yapıl-

dığı an, baskı kapıda…

Stéphane de Tapia: Türkiye’nin şu an ne-

rede olduğunu kimse bilmiyor; Kürtler de

bilmiyor, Avrupalılar hiç bilemedi… Bunun

gibi, Türkiye’nin nereye gittiğini de kimse

bimiyor! Yazar Marcel Basin’in de belirttiği

gibi, Humeyni İranı’na benzemeye başladı

Türkiye: gençler gösteri yapıyor, karşılığı

dayak, baskı, işkence.

Türkiye’de 30’lar tipik olarak faşist bir yö-

netimdir. 38 sonrası ve Evren döneminde

Türkiye’de islam yükselişe geçti.

Şu anda ekonomik veriler kırmızıda. Eğiti-

min kalitesi çok düştü (örneğin rektör aday-

larının seçimine bir bakın). Seçimlerde

hileler ouyor. Açılımlar kapanış anlamına

gelmeye başladı. Gezi’den bu yana yüz ki-

şiden fazla ölü var toplumsal olaylarda.

Türkiye her alanda zor durumda; adalet,

polis, millî eğitim, diplomasi... Bence temel

sorunlar şunlar: Kürtler’le ilişkiler, iç savaş

sinyali, alevi-sunni ilişkileri, dinselleşme,

İranlaşma, demokrasiden sapma, açıımla-

rın sonuç vermemesi...

Odyssée’deki Türk Sinema Günleri etkinlikleri

4 Ekim Cumartesi kimliği belirsiz kişilertarafından kundaklama girişimine maruzkalan Berlin’in kıpti-ortadoks kilisesineİslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) BerlinBaşkanı İrfan Taşkıran ile Berlin Kreuz-berg‘de bulunan ve 11 Ağustos tarihindeAlmanya tarihinin en büyük cami yangın-ları arasında yerini alan Mevlana Camiiİmamı Orhan Sarı ve Cemiyet BaşkanıHasan Aydın taziye ziyaretinde bulundu-lar. Kurban Bayramının ilk günü Berlin’inLichtenberg semtinde bulunan ve Ber-lin’in tek kıpti kilisesi olan ibadethanekundaklama girişimine maruz kalmıştır.Heyeti karşılayan piskopos Anba Da-mian, ‘’Kimliği belirsiz kişiler kilisesninavlusunda bulunan çöp konteynerini kili-

senin giriş kapısına götürerek ateşe ver-mişler. Yoldan geçen bir vatandaş yan-gını fark edip polis ve itfaiye habervermiş. Yangın esnasında kilisenin içeri-sinde Mısır’dan gelen bir mülteci kalı-yordu. Şans eseri kimseye bir şeyolmadan yangın södürülebildi.’’ dedi. Son aylarda hızla artan ibadethanelereyönelik artan saldırılara, özellikle de ca-milere dikkat çeken IGMG Berlin BölgeBaşkanı İrfan Taşkıran, „Bugün burayakıptı kilisesi cemaatinin acısını paylaş-mak, kendileriyle dayanışma içerisindeolduğumuzu göstermek ve bu menfursaldırıyı kınamak için geldik. İbadethane-lere yapılan saldırılar toplumun merke-zine yapılan saldırılardır ve asla kabuledilemez. Biz Almanyalı Müslümanlar

olarak yıllardır bukonuda mağduruz.Her zaman söylü-yoruz, güvenlik bi-rimlerinin vesiyasilerin bu ko-nuda ciddi girişim-lerde bulunmavakti çoktan geldi.Berlin Eyalet Baş-bakanı Klaus Wo-wereit ve İçişleriSenatörü FrankHenkel kiliseye yö-nelik kundaklama girişiminden sonraaynı gün içerisinde açıklama yaparak ki-liseye yapılan saldırıyı kınamışlardır. Aynıhızlılığı ve kararlılığı 11 Ağustos tarihinde

gerçekleşen ve Almanya’nın en büyükcami yangınları arasında ilk sıralarda ye-rini alan Berlin Mevlana Camii için maa-lesef göremedik.” dedi.

Müslümanlardan Berlin Kıpti Kilisesi’ne Taziye Ziyareti

Page 20: Objektif99

20

TÜMSİAD Fransa’nın organize ettiği,Paris, Lyon, Strasbourg, Metz ve Mul-house şubelerinin desteklediği eğitimkampı başarıyla sona erdi. 13 Aralık2014 tarihinde baslayan ve üç günsüren eğitim kampı program zenginli-ğiyle dikkat çekti. Fransa şubelerinin yö-netim kurulu üyelerinden oluşanyaklaşık 40 kişilik grup hem eğitim gördü

hem de sosyal aktivitelerle stres attı.

Programın başlangıcında konuşmayapan TÜMSİAD Fransa Başkan Mah-mut Demirel kamp programının üçüncü-sünü yaptıklarını ve çok verim aldıklarınıifade etti. Eğitimli olmanın ehemmiyetinevurgu yapan Demirel, TÜMSİAD olarakbu ve benzeri programları 2015 yılında

daha sık bir şekilde organize edecekle-rini ifade etti. Mevcut konjontürde ilerle-menin tek çaresinin eğitimli olmaktangeçtiğini söyleyen Mahmut Demirel, ko-nuşmalarına son verirken başta katılım-cılara ve tüm üyelere teşekkür etti.

«Karşımızdaki kim» konulu eğitim semi-nerini sunmak üzere gelen eğitimci

yazar Mustafa Göğüş, birişadamının karşısında bu-lunan bir müşteriye nasıldavranması gerektiğini ki-şinin yapısal karakteristi-ğine göre açıklık getirdi.NPL (Neuro LingusticProgramming) bilgileridoğrultusunda karşımız-daki kişiye yaklaşımımızınasıl adapte etmemiz ge-rektiği hususuna değine-rek güncel hayatta birişadamının karşılaştığıdurumları ve çözümlerini

katılımcılarla paylaştı. Göğüş son olarakiş hayatında ilerlemenin yolunun TÜM-SİAD gibi STK’lara üye olarak hem sos-yal hem profesyonel ağımızıbüyütmeden geçtiğine vurgu yaparakseminerine son verdi.

Eğitim programı akabinde tüm şube yet-kilileri ve genel merkez yönetimi ara-

sında istişaretoplantısı dü-zenlendi; 2015yılında izlene-cek yol haritasıkat ı l ımcı lar lapaylaşılarak is-tişareler ger-çekleşti.

Toplantılardansonra sosyal aktivitelerle TÜMSİAD üye-leri stres attılar; masa tenisi ve bowlingturnuvaları ile program son buldu.

MUSTAFA GÖĞÜŞ’ün kaleminden„Başarılı olmanın sınırı yoktur. Herkesinbaşarı derecesi ve başarıya bakış açısıfarklıdır. Önemli olan sınırın altında kal-

mamaktır. Başarı sınırının üstünde yeralabilmek, kendiliğinden oluşan birdurum değildir. Hakikat olan, her insa-nın başarılı olabilme imkanının var olma-sıdır. Yaşam içerisinde her bir bireykendi kitabını yazmaktadır. Her yazdığı-nız sayfanın, ne kadar macera dolu,korkak, cesaretli, olumlu veya olumsuzolmasına siz karar verirsiniz. NETİCEDEKALEM SİZİN ELİNİZDE!Biz seminerlerimizde, size sadece kale-min olumlu hikayeler yazmasını sağlıyo-ruz. Şimdi karar vermeniz gerekiyor! Kararvermekte zorlanıyorsanız, karar vermeözgürlüğünüzü gözden geçirmenizi tav-siye ediyorum.Bazen % 100 doğru olmayan kararlarıvermek, % 100 doğru olan kararları ara-maktan daha faydalıdır, çünkü % 100doğru olan bir karar yoktur!Saygılarımla.”

TÜMSİAD ROCHESSON TATİL KAMPI

Nancy – Mustafa GüçlüPont sans Frontiere dernek üyeleri İs-tanbul Avrasya Maratonuna katıldılar veLösemili çoçuklara 10 000 bin Eurobağış yaptılar. Fransan’ın Nancy şeh-rinde kurulu olan Pont sans Frontieres,dernek Fransada yaşayan vatandaşları-mıza saglık konularında bilgilendirmekve yardımcı olmak, konferans düzenle-mek, eğitim faaliyetleri sunmak ve mes-lektaş aralarında diyalog sağlamak,

dünyada ihtiyacı olan insan-lara yardım faaliyetleri yap-maktır. Türkiyede LÖDER veFransada AREMİG vakıflarabeşerbin Euro toplam 10 000Euro bağışta bulundular, va-kıflar lösemili ve kanser ço-çuklara yardım etmektedir.Geçtiğimiz günlerde 36 ıncı İs-tanbul Avrasya Maratonunakatıldılar ve ayrıca Bursa da

bulunan LÖDER vakfına bağışta bulun-dular. Pont sans Frontiere dernek üye-leri sağlık hekimlerden oluşuyor ve bubağışı yaptıkları için çok mutlular. Baş-kan Mahmut Gündeşli bu bağışı hemTürkiyedeki hem Fransadaki lösemi vekanser .olan hastalara yöneliktir, bubağış beni çok mutluluk verdive duygu-

landırdı. Hem Türkiye hem fransaya bubağışı yapmak iki ülkeyi daha yakınlaş-tırmaktır ve biz türkler her alanda neleryapabileceğimizi göstermektir dedi. Bubağışlan dernek büyük bir millet oldu-ğunu göstermek ve her zaman yardımamuhtaç olanın yanında olmduğunu gös-terdi.

Lösemili çoçuklara büyük jest

Page 21: Objektif99
Page 22: Objektif99

22

Nasıl başarılı olunur ?2014 yılına baktığımızda Türk sporuolarak büyük başarı elde edemedik,hazır organizasyonlardan bile ma-dalya kopartamadan kapı dışına ko-yulduk.

Halbuki ülke olarak çok bildikleri oy-narız, ama hiçbir bilgimiz yoktur; nesportif anlamda başarı elde ettik nede organizasyonlarda ön safta ola-bildik, ne sporu yönetenler başarılıoldular ne kurumlar ne dernekler,hepsi fos fiyaskoo çekti benim gö-zümde...

Sporu sporculuktan çıkarttık, artıkrant elde etmeye başladık, günü

kurtarma hesaplarıyla birileri cebini iyidolduruyor.

Ne yazık ki benim güzelim ülkemde,son 15 yıl önce iyi bir konumdaydık ,hep hazırlarla övündük, üstüne birşeyler katamadık. Kattırmadık, kendi-mizi dev aynasında gördük ..

Örnek veriyorum..Euro 2000’de çeyrek finale kadar çıkı-yoruz, 2002 Dünya Kupası’nda 3. olu-yoruz ve 6 yıl sonra tekrar kendimizidünyaya duyuruyoruz. Peki ne oldu da 6 yıl bekledikkk?O zamanlar kendimizi dev aynasındagörüp, Euro 2004’te fos çektik; halböyleyken düşmeyiver, düşenin dostuolmaz misali, 2006 Dünya Kupası’ndaelemelerde kendi evimizde nüfus ba-kımından başkentimizin yani Anka-ra’nın yarısı kadar olan İsviçre’yeyenildik...Adamlara sopa attık, UEFA’dan cezaaldık ve tekrar Euro 2008’de kendimiziAvrupa’ya duyurduk,

Daha sonra Türk futboluna bir halleroldu; gelen yöneticiler spora hizmetibırakın kenara, neden spor dünya-sında olduklarını bile bilmiyorlardı, şu-urları kapalıydı sanki. 2002 sonrasısendromunu atamazken, 2008’densonra futbolumuza virüs bulaşmıştır. Kimileri banker imamlarla ülkeyi elle-rine geçirmeye çalıştı; ben bunlarısöylerken eski yazılarda, herkes« Hadi canım ordan, öyle bir şey yok »diyordu benim yazılarıma.

Soruyorum: Haluk Ulusoy’u kim gö-revden aldırdı ve neden, ne için?Eski yazılarımda söylemiştim neden-lerini. Ben kendi bildiklerimi yazdım veyazacağım da, kimse bana alınganlıkgöstermesin...

Başarı nedir?Başarı, sahip olmayı istediğin her şeyielde etmektir. Planlarınızı elde ederekuyandığınızda hissettiklerinizdir.Başarı duygusu size sokakta gururlu,başı dik ve mutlu olarak yürüme im-

kânı sağlar.Nasıl başarılı olunur?Ortak inançların aksine, başarılı ya dabaşarısız insan yoktur. Bunun yerinebaşarılı olma potansiyelini gerçekleş-tirmemiş insan vardır. Oysa ki herinsan aynı potansiyele sahiptir.

Eğer gerçekten başarılı olmak istiyor-sanız, potansiyelinizi sınırlandıraraksizi başarısız kılan kavramları iyi bil-melisiniz.

Özgüven eksikliği: yüksek bir özgüve-niniz yoksa fikirlerinizi sunmada utan-gaç olursunuz ve birileri bununmümkün olmadığını söylediğinde ça-bucak vazgeçersiniz. Risk almaktankorkabilirsiniz ancak korkunuz sizinbaşarılı olmanız için karşılaştığınız fır-satları tepmenize neden olur.

Bunları uygularsak başarıya varırız.2015 yılının hepimize mutluluk, sağlıkve huzur getirmesi dileğiyle, saygıla-rımla…

FARUK BEYAZ

[email protected]

SPORTİF BAKIŞ

YENİ YIL VE YENİLENMEK

Merhaba,Yeni bir yılın bu ilk günlerinde, banayeni ayrılmış olan bu köşeden, sizlereilk yazımı yazıyorum. Günlük hayatımızda yeni sözcüğününe çok kullanırız değil mi?

Peki nedir yeni?Yeni, yazılmamış, söylenmemiş olanmıdır? Yoksa, kirletilmemiş, eskitilme-miş olan mı?Elbette değil!Çünkü her zaman yeni olan, kendiiçinde, az da olsa, kirlenmiş, yıpran-mıştır. Her eski olanda ise, gizlenmiş,

keşfedilmeyi bekleyen bir yeni vardır. Bu tıpkı, insanın zıtlıklarını; iyiyi, kö-tüyü; doğruyu, yanlışı kendi içinde ba-rındırması gibidir. Ya da tıpkı, güneşinçoktan doğmuş olmasına rağmen,ayın siluetinin hala yerinde durmasınabenzer.

Peki nedir yeni?Yeni; başucuna koyduğu bir çift bay-ramlık ayakkabının heyecanıyla, sa-baha kadar uyuyamayan çocuktur.Yağan ilk karın kokusunu duymaktırkimi kez de, ilk kardelenle baharı se-lamlamaktır. Yeni ilk kalp çarpıntısı, ilkaşktır…

Yani yeni; umuttur. Coşkuda ve sev-gide aranmalıdır. Yenilenmek ise sancılı bir süreçtir.Tıpkı doğum yapmaya benzer, doğumyapanı gençleştirir.

Yenilenmek için bazen radikal karar-lar gerekse de, çoğu kez, var olanın

içinde dönüşüm mümkündür. Yenilenmek hayattır,dönüşümdür! Böylece ‘akıp giden’ za-manın, ‘katıp giden’ zamana dönüş-mesidir. Bu şekilde yepyenibaşlangıçlar sunar insana. ‘Eski hepdaha iyiydi’ yanılgısından kurtarır.

Çünkü insan beyni doğası gereği, ya-şadığı iyi anları, kötü olanların içindençekip ayırır. Tüm bu iyi anlarını da yü-reğinin en yüksek köşesinde saklar.Sonra da geçmişte aslında her şeyinçok daha iyi olduğunu düşünüp durur.Tüm bunların sonucunda ise, an’ı ya-şamak ya güçleşir ya da olanaksızla-şır…

Sonrasında ne mi olur? Devinim ha-linde özlenecek zamanlar biriktirilipdurulur. Öyle ki bugün birbirine ben-zediğini düşünüp şikayet ettiğimizgünleri, aslında üç- beş yıl sonra öz-leyeceğimizi biliriz. Yeni yıl yeni umutları gerçekleştirmek

ve yenilenmek için fırsat, ideal bir baş-langıçtır. Belki şu andan itibaren yapmamız ge-reken, tıpkı insanlar gibi günlerin debirbirinin aynısı olmadığını fark edip veözleyeceğimiz günler biriktirmek ye-rine yaşadığımız anın keyfini çıkartıp,değerini bilmektir. Tıpkı Mevlana’nınşiirinde olduğu gibi:

“Her gün bir yerden göçmekne iyi.Her gün bir yere konmak,ne güzel.Bulanmadan, donmadanakmak ne hoş.Dünle berabergitti cancağızımNe kadar söz varsa Düne ait.Şimdi yeni şeylersöylemek lazım.”

Herkesin 2015 yılı umutlarını gerçek-leştirme yılı olması dileğimle...

MeltemBUDANNALBANT

TOLGA TURAN

Empati

GEÇEN YIL BU ZAMANLAR

Öyle bir efkâr bulutu var ki dumanlı dağ-larımın zirvelerinde. Biliyorum tekrarıgelmeyecek bir yılı geride bıraktık. Bili-yorum sen de diyeceksin biz geçen yılbu zamanlar bir yaş daha gençtikBelki daha sağlam basıyorduk, bastonu-muz yoktu elimizde. Daha sağlam tutu-yorduk bir başka ele ihtiyaç olmadan.

Uzakları daha iyi görüyorduk; derken biruzak gözlüğü, yanında da bir arkadaşyakın gözlüğü olmadan. Çok net duyu-yorduk çevremizde olan biteni ah şu ci-hazlar olmadan.Yemeklerin lezzetinidaha net alabiliyorduk. Saçlarımızın be-yazı daha azdı. Titremeyen ellerimi artıksaymıyorum bile.Yani senin anlayacağın geçen yıllarçabuk gitse de bize verdiği tahribatlar

gitmek bilmiyor. Belki de o sebeptentüm insanoğlu her yeni yılda yeni yılınumut getirmesini, sağlık mutluluk getir-mesini söyleyip durur. Eski yıllar bir şeyleri götürdüğü için yeniyıllar bari gidenleri geri getirsin beklen-tileri içindeyiz.Blog sayfa linki: http://http://tolga-turan.webnode.com.tr/ Mail adresi: [email protected]

[email protected]

Her şeyinköşesi

Page 23: Objektif99

Çocuklarımızın başarıları için…

Günümüzde, toplum her zaman her şeyi

daha hızlı elde etmek istemektedir. Bu

istek çocuklarımız ve öğrencilerimiz üze-

rinde de geçerlidir.

Bu olgu, çocuklarımız üzerinde büyük bir

yük ve sorumluluk hissettirmektedir. Okul,

öğrenciyi mutlak başarı için formatlamak-

tadır. Ebeveynler de, okulların başarı oran-

larına ve sıralamarına bakarak bu

sorumluluğu taşımıyor mu? Çocuklarını ek

derslere yönlendirerek, imkanı olanlar da

özel öğretmen tutarak?

Çocuklar arasında rekabet anaokulundan

başlayarak, orta okulda daha da artmakta-

dır.

Hem, başarı kavramı herkes için aynı de-

ğildir. Bu, grubun sosyo-

kültürel durumuna, kendi

eğitim seviyesine, işine,

çevresindeki arkadaşlarına

göre değişmektedir.

Toplum ve Sistem, çocuk-

lar üzerinde sürekli bir

baskı uygular:

- Puanlama sistemi ile eği-

tim kurumu tarafından,

- Sosyal başarıyı arayan ebeveynler tara-

fından,

- İşsizlik korkusu ile toplum tarafından.

Okul başarısı, sosyal başarı ile eşanlamlı

mıdır?

İdeal şu olmalıdır: Çocuklarımıza ve öğren-

cilerimize sadece okul programındaki bilgi

aktarımı değil de, hünerleri ve becerileriyle

de değerlendirilecek bir eğitim sistemi kur-

mak lazım. Böylelikle öğrencinin kendine

güvencini artırabiliriz. Birbirleriyle sürekli

rekabet ve yarışma halinde olan çocuklar

tam tersine özgüvenini yitirebilir. Ve bu

sonuç bazı çocuklarımızı yol kenarında bı-

rakıp, eğitim sisteminin dışına sürükleyebi-

lir. Çocuklarımızın, çalışmalarında daha

başarılı ve verimli olabilmesi

için, onun öğrenme kapasitesini

ve ritmini göz önüne alarak bir

çalışma sistemi hazırlamak

lazım.

Okul aile birliklerinin, velilerin ve

öğrencilerin de fikirlerine başvu-

rarak, ortak bir çalışma hazırla-

mak lazım. Bu eminim ki yararlı

ve birleştirici olur. Hem çocukların motivas-

yonunu artırır, hem velilerin okullardan

uzak durmasını engeller. Kendilerini siste-

min içinde hissetmelerini sağlar.

Anne ve babaların çocuklarını sürekli din-

lemeleri gerekmektedir, onların kariyer se-

çimlerinde eşlik etmeleri, onları

yönlendirmeleri gerekmektedir. Çocukları-

nın kapasiteleri ve istekleri doğrultusunda

hareket etmeleri gerekmektedir. Kendile-

rini çocuklarının yerine koyup, kendi yapa-

madıkları, istedikleri ve hayalleri doğrultu-

sunda onları yönlendirmemelidirler.

Falancının oğlu, filancının kızı şunu yapmış

diye hareket etmek ne kadar doğrudur?

Okul aile birliklerinde, okullarda velileri bu

konuda eğitmek, bilgilendirmek gerekmek-

tedir. Bu konuyla ilgili konferans ve semi-

nerler düzenlemek gerekmektedir.

Milli eğitimin çalışma sistemi çok com-

plekstir, farklı kurumları, karar organları ve

okulları vardır. Okul aile birlikleri federas-

yonlarına üye olmak ve bu komisyonlarda,

karar organlarında yer almak gerekmekte-

dir. Bu kurumlarda, demografik ve sosyo-

ekonomik değerler doğrultusunda

kararların alınmasını biraz da olsa önlemek

gerekmektedir. Çocuklarımızı sistemin

merkezine yeniden taşımak lazım. Devamlı

performans yarışında değil de, öğrencilerin

eş hak ve değerlere sahip olabilmesi, ba-

şarılı olabilmesi için çalışmak lazım.

Mustafa Kemal ÖZÇELİK

( FCPE des Vosges Başkanı /

Tel: 06 16 07 15 66 )

Ditib Strasbourg Başkanı ve Din Hizmetleri

Ataşesi Dr. Fevzi Hamurcu ile yaptığımız

güzel sohbetin ikinci bölümünü yayımlıyo-

ruz...

Strasbourg Ditib’in kuruluşu

“Zaman tünelinde biraz daha geriye gide-

rek, Strasbourg Ditib’in kuruluşundaki kat-

kımı anlatayım size. Bunun çalışmalarına

ben Bischwiller’de din görevlisi iken

1996’da başladık, resmî kuruluş belgesini

1997’de aldık. Kuruluş yerimiz ve kurumun

merkezi Haguenau Camisi’ydi ama Baş-

konsolosluk bölgemizin (Alsace, Lorraine

ve Franche-Comté) tümünü kapsıyorduk.

Ditib, Haguenau’da kuruldu çünkü o cami-

nin mülkiyeti Ditib’e aitti (örneğin Bischwil-

ler’inki Belediye’ye aitti).

Teşkilatlanma şemamız kısaca

şöyle: Her Ataşelik bölgesinde bir

Ditib kuruluyor ve işin sivil ayağını

yürütüyor, din hizmetleri ataşeleri

de bunların idarî ve resmî işlerini

yürütüyor.

Evet, 1997’de, o zamanlarda

Strasbourg'da Din Hizmetleri Ata-

şemiz olan Mehmet Yücel’le

Strasbourg Ditib’i Haguenau’da

faaliyete geçirdik. Sonra, 2004-

2005’te, Strasbourg Schiltig-

hem’da bir bina satın alındı.

Orada birkaç sene devam edildi.

Aslında geçici bir binaydı, kü-

çüktü, mesela camisi yoktu; Ce-

naze Fonu aktifti, üyelere hizmet

veriliyordu ama sosyal ve kültürel

aktiviteler yapacak imkanlar yoktu

neredeyse denilebilir...”

Cenaze Fonu

“Bu arada, Cenaze Fonu için de şunları

söyleyelim: Strasbourg’ta Ditib yokken,

pek çok vatandaşımız Paris’teki Ditib’e üye

olmuşlardı. Burada Ditib açıldıktan sonra,

tabii ki, bu bölgede oturanların dosyalarını

oradan buraya taşıdık ve kendilerine yeni

üye kartları verdik. Dosyaları Paris’ten biz-

zat ben teslim almıştım. O zamanki sayı

1400 aile kadardı -4500 kişi üyeydi - şu

anda ise 10.000’e yakın aile ve 39.000’e

yakın üye var. Uzaktaki bir büroyla işi çöz-

menin zorluğundan sonra burada yüz yüze

görüşerek işlemleri halletmenin ve yakın

bir yerden hizmet almanın kolaylığı ile alı-

nan kaliteli hizmetler üye sayısının bu

kadar hızlı artmasında önemli bir rol oynadı

elbette.

Paris’teki Ditib o zamanlar bu hizmeti bir

Fransız cenaze firması aracılığıyla veri-

yordu. Bu firma iyi ve büyüktü ama ne de

olsa Fransız mantığıyla hareket ediyordu.

Bizim geleneğimizde, cenaze olunca bir

an önce toprağa vermek lâzım; onlarsa hiç

acele etmiyordu ve ‘Zaten ölmüş, ne ace-

lesi var, siz niye acele ediyorsunuz?’ diyor-

lardı.

Üyelerimizin dosyalarını bu bölgeye geti-

rince, biz, Stuttgart’taki Almanya Ditib’in

cenaze şirketi ile anlaştık, 1998-99 gibi on-

larla mukavele yaptık ve buraya da Türkçe

konuşan, hassasiyetlerimizi bilen eleman-

lar gelmeye başladı. Fransa makamları ce-

nazelerin Almanya’ya gitmesine hep

zorluk çıkardı ama bu sorunları da aştık ve

cenazelerin gitmesi de artık hızlandı;

bugün alınan bir cenaze ertesi akşam

memleketinde defnedilmiş oluyordu.

Bu çok olumlu geri dönüşler alınınca da,

üyelerin sayısı hızla artmaya başladı...”

Strasbourg Ditib gelişiyor

“Tekrar Ditib’in kuruluş öyküsüne döner-

sek..

Schiltigheim’daki yer alındı, büro gibi kul-

lanılmaya başlandı, arkada cami yapılabi-

lecek yer de var, ama Schiltigheim

Belediyesi camiye izin vermiyor, sadece

bazı sosyal aktivitelere müsaade ediyor.

Tabii, cami olmayınca, yeni yerler aran-

maya başlandı doğal olarak...

Çok yerlere bakıldı ve sonunda, 2011’lere

gelindiğinde, şu an içinde bulunduğuimuz

bu mekânlar Ditib’in önüne bir şans olarak

çıktı. O günün konjonktüründe ve imkânla-

rında, Din Hizmetleri Ataşemiz Prof. Fazlı

Arabacı ve o zamanki görevli arkadaşları-

mız, bu yerleri aldılar. 2010’da başlayan

çalışmalar sonucunda, ilk binaların mülki-

yeti 2011’de Ditib’e geçmiş oldu.

Şu an itibariyle, en son teslim alınan bina

ile birlikte, tam beş adet büyük binamız

oldu. 22.000 metrekare bir arazi üzerinde,

12.000 metrekare kapalı alanı olan bir

mülke sahip vaziyetteyiz...”

Strasbourg Ditib’in faaliyetleri

“Bizim zamanımıza gelene kadar, binaların

alınması dışında, vatandaşlarımızı en çok

heyecanlandıran hadise, İlahiyat Fakül-

tesi’nin açılmasıydı. 2011 Eylül’ünde, Ha-

zırlık sınıfına 30 kadar öğrencinin

alınmasıyla başlayan bu olay vatandaşla-

rımızın çok olumlu teveccühünü kazandı.

Bunun yanında, yine İlahiyat’la bağlantılı

olarak, bir de özel lise vardı ama bu proje

biraz Fakülte projesinin gölgesinde kaldı

ve açılamadı. İnşallah 2015 Eylül’ünde

oraya ilk öğrencileri alacağız, niyetimiz bu,

tabii ki bilinmedik engeller çıkmazsa.

Özetlersek, bizden önceki dönemde, bina-

ların alınması (beşinci ve son bina benim

dönemde gerçekleşti), İlahiyat Faküte-

si’nin açılışı, lise projesi ve diğer rutin et-

kinlikler vardı yapılmış olan.

Sonra, 15 Eylül 2014 tarihinde Din Hizmet-

leri Ataşesi olarak göreve başladım...”

(Gelecek sayıda: Strasbourg Ditib’te Dr.

Fevzi Hamurcu’nun Başkanlığı dönemi...)

Fevzi Hamurcu ile DİTİB’i konuştuk.. (2)

Mustafa Kemal ÖZÇELİK ile Okul aile birliklerinin önemi üzerine...

Page 24: Objektif99

Promosyonlarımız 14 Ocak 2015 tarihine kadar geçerlidir.

Page 25: Objektif99
Page 26: Objektif99
Page 27: Objektif99

27

Oy hakkı konusuTürkiye’de sıkça dile getirildiği gibi, oy kul-lanma yani sandık, bir demokrasi için vazge-çilmezdir. Bunu kimse yadsıyamaz ama,yine de bilinmelidir ki, oy sadece gerekli şart-tır, yeterli şart değildir.Bir sisteme ya da rejime tam anlamıyla de-mokratik diyebilmek için, orada ayrıca güçlerayrılığı, bağımsız ve tarafsız yargı, hukukunüstünlüğü, yürütmeyi denetleyici kurumlar(muhalefet ve anayasa mahkemesi gibi),temel hak ve özgürlüklerin güvencede ol-ması, basın özgürlüğü türü gerçek bir hukukdevletinde olmazsa olmaz kurumlar da varolmalıdır.Yoksa, her oy kullanılan sisteme demokrasidemek, çok aldatıcıdır; tarihte ve günümüzde

Fahri EKMEKCİ

[email protected]

AZICIKne ülkeler vardır ki, oy mekanizmasıvardır ama demokrasi yoktur. Bu hu-susta çok bizden bir örnek, 12 Eylüldarbesi sonrasında yapılan Anayasaoylamasıdır ve, yüksek oy oranınarağmen, kimse ona demokratik diye-memektedir.Buradaki bir diğer tartışma konusu daeşit oy hakkıdır.Eski(l) demokrasilerin tersine, artıkkimse herkesin bir oy hakkına sahipolduğunu, bir diğer deyişle eşit oyutartışmamaktadır bile.O çok bilinen ‘profesörle çobanın oyhakkı eşit mi olurmuş’ klişesi geçerli-liğini yitireli çok olmuştur. Bunu, aklınıpeynir ekmekle yememiş hiç kimse,savunamaz bile...Ancak, günümüzde öyle örnekler or-taya çıkmaktadır ki, nitelikli oy konusuyine de düşünce platformlarındaneksik olmamaktadır.Biz de bu yazıda şeytanın avukatlı-ğına soyunup, bu konuyu irdeleyelimistedik...Burada öne sürülen tez, en kısa anla-

tımıyla, bireylerin bilinçli oy kullanmaolanağı ve fırsatı olup olmamasıdır. Bu, çok da boş ve kaybedenlerin zü-ğürt tesellisi kabilinden savurduğu birargüman değildir.Çünkü, diğer tüm davranışlarımız gibi,ülkenin yönetiminde belirleyici olanoy kullanımında da bilinç düzeyi çokönemlidir; kişinin olgunluğunu, bilgi-sini, konuya ilgisini, gerçeklerle ilinti-sini ortaya koyan bir durumdur.Yoksa, tamamen hayvanlara özgü iç-güdüsel bir tutum söz konusu olur ki,bu da istenilen bir şey olmasa gerek-tir. Başka bir deyişle, bir üst konum-daki birimin (bu aşiret olabilir, ailereisi-komutan-parti lideri-amir vb ola-bilir) etkisiyle oy kullanan insanlarınyaptığı seçmelere ne kadar güvenile-bilir? Bu kişiler vatandaş pâyesindemidirler yoksa köle-emir eri-kul statü-sünde mi?Yine çok bilinen bir örneği yineleye-rek, merâmımızı daha derinden anlat-mayı deneyelim..Bir ülkede bir lider veya parti çıksa da

dese ki, şu ya da bu nedenle idam ce-zasını geri getireceğiz (bunu daha dakarikatürleştirip, adam öldürmeyi ser-best bırakacağız diyelim) ve bunu re-feranduma sunsa, halk da onayverse, demokratik bir eylem mi ger-çekleştirilmiş olur?Şeklen, evet! Çünkü tüm halkın ser-best katılımıyla ve oy kullanmasıylabir karar verilmiştir, demokrasi varsabuna uyulmak lâzım gelmektedir.Ya ruhen?...Yanıtını sizlere bırakalım...Yanlış anlaşılmasın, eşit oy hakkı ol-masın demek gibi bir niyetimiz yok.Yalnızca ve yalnızca, eşit oy’un tekbaşına hiçbir anlam ifade etmediğini,bunun diğer önlemlerle takviye edil-mesi gerektiğini ve halkın çağdaş an-lamda eğitilerek bilinçli bir yurttaşdurumuna sokulmasının yaşamsal ol-duğunu vurgulamak istedik.Aksi takdirde, örneğin Türkiye’de,seçim sonralarında bir tek sahillerinkırmızıya boyanmasına şaşmayadevam edeceğiz demektir...

ÇITAniye varsa, annemin evinde eski püskübi baskül var.. duruyo banyoda, kendihaalinde.. arada bi tartılıyom üstünebasıp.. hatırı kalmasın, bi işe yaradığınıhissetsin garibim..geçende tartıldım ve ‘’sıfır’’ kilo çıktım..çok üzüldüm tabi haliyle;-‘’vay be, ne kadar da kilo vermişim’’..en son dün uğradığımda da baskülü zi-yaret ettim.. 100 kiloydum bu kez.. üzül-düm yine;-‘’vay be, ne kadar da kilo almışım’’..**** ****işin gerçeği, baskül bozuk.. yıllarınemektarı yorulmuş artık..açık konuşacam şimdi, evdeki eşyalarınruhuna çok önem veren bi herifimdirben ezelden.. onları anlamaya çalışırımfalan, gelip geçerken dostça dokunu-rum.. yoldan gelmişsem sarılırım..isim de takardım çocukken bunlara..misal, tanıştıriyim hemen; sobamız se-bahattin, buzdolabımız mahmut.. çama-şır makinemiz fatma abla..ortaokulda giyindiğim mavi montumunadı tacettin idi.. bu bişi diğil, sivrisinek-lere bile hep adlarıyla hitap ederdim;-‘’naber la memet’’-‘’ooo, ismayil abi hoş geldin’’..**** ****bu baskülün de bi ruhu olmalı.. banabişey demek istiyo herhal ..mesela şu mudur;-‘’bak gürselciğim, hayatı çift tarafıylayaşamalısın.. sıfır da var, 100 de var budünyada kardeşim’’..**** ****

kuşaktan kuşağa aktarılan ‘’kavuğumu-zun’’ son sahibi , büyük ustamız ferhanşensoy’un iki güzel düşü vardı.. gemidetiyatro ve çift taraflı sahne..gemide tiyatroyu yaptı ve aslanlar gibiizledik gençliğimizde, sağolsun varol-sun.. halaa büyüsü beynimde durur..ama, çift taraflı sahne gerçek olamadı bitürlü.. ne muhteşem bi düştü oysa;aynı anda iki oyun.. sahne dönüyo de-vamlı.. bi ordasın bi burda.. nasıl ayar-layacan zamanlamayı, replikleri nasılşaşırmayacan?? bi tarafta bi lafı bitirip,öteki tarafta başka bi lafa nasıl gire-cen?? manyakça bişi olurdu di mi??ve dünyada bitek ferhan şensoy bece-rebilirdi bu işi..**** ****sözgelimi ben asla beceremezdim..şu yaşa geldim, daha istanbul şehir hat-ları vapur kalkış tarifesinin nasıl düzen-lenebildiğini bile çözemedim..

yaani, 15 tane iskele var?? gemilerinsaat kaçta, hangisinde olmasılazım?? yol kaç dakka?? kim nereyegidecek?? nasıl bi devridaimdir buAllahım?? bilmiyom valla, Tanrı baba istanbul’ukorumuş, iyi ki zamanında ben diğildimo işin yetkilisi..aynı anda kadıköy iskelesinde 5 vapurvar?? bebek iskelesinde millet izdihamolmuş, vapur yok?? yanlış rota vermi-şim, harem açıklarında hergün kazaoluyo??ne bilim ben la??**** ****canım kardeşim organik ömer’in baba-sının dünkü cenazesinde hep bunları

düşündüm..yaşam harbiden çift taraflı..kardeşim evinde ağlarken, bense der-neğimizin bi etkinliği için sahnelerde fa-landım..kuliste, gece bitimi, gençlerimizin ‘’gür-sel başkan oleeeey’’ tezahüratı eşli-ğinde, onlarla omuz omuza zıp zıpzıplıyodum, neyleyim?oysa, babasızlığın ne olduğunu en iyi bi-lenlerden diğil miyim?ben bu kadar rakıyı kimin ''şerefine'' içi-yom sanıyonuz??**** ****geçen sene de bi cenazeye katıldımdı..geç kalmışım, son anda mezarlıktakidefin bölümüne yetişip, yandaki başkabi mezarın mermerine öylesine iliş-timdi..nerden bilecem, meğer, otura otura dingörevlilerinin yanına oturmuşum..

4 tane imam, sıra sıra dualar okuyolar..biri bitirip öbürü başlıyo falan.. ezgili-mezgili, ilahi gibi şeyler ..ulann???dördüncü bitirdi?? yanında ben varım??sıra bana geldi resmen?? napacam??panik oldum bi an??içimden;-‘’dur bi, yavri yavri huma guşu yüksek-lerden seslenir / yar goynunda bi çiftsuna beslenir patlatiyim’’ dedimse de ol-madı öyle..tekrar başa döndü imamlar.. adam ye-rine komadılar beni..**** ****suna da önemli bişi tabi, yeri gelmiş-ken..lisedeki sevgilimin suna'ları çınlasın, on-lara da isim takmış idim vaktiyle.. biri''danıştay'', öteki ''yargıtay''..yaşasın adalet!!!**** ****arkadaş, yazıyı da bağlayamadım bitürlü..eeee, şimdi şöyle bişi.. bağlıyom aha..selçuk alagöz'ün malabadi köprüsü adlıparçasını epeydir dinlemedimdi.. düngece bizim masal'daki ''eski plaklar ge-cemizde'' bu şarkıyı da dinledik..yok la, hiç ilgisi olmadı yazıyla..bi de yazı başlığı olarak ''çıta'' yazmışım,hiç hatırlamıyom ne çıtasıydı??

Haut du formulaire

Gürsel EKMEKCİ

MİZAH YAZISI

Page 28: Objektif99
Page 29: Objektif99

29

Yıllardır Diva Organizasyon ismiyle düğünlerde hizmet

veren Hakan ve Mehtap Gencer çiftinin hizmete soktukları

RJ 16 isimli bölgenin ilk Türk düğün salonu, bilindiğigibi,

27 Kasım 2014 tarihinde resmen açılmış ve bu açılışta

Gencerler ve çalışma arkadaşları daha ziyade Fransız ko-

nukları ie Başkonsolosumuz Serdar Cengiz’i ağırlamışlardı.

Daha sonra, Mert Doğu, İlyas Özüpek ve Türkiye’den

gelen sanatçı Poyraz’ın müzikleri eşliğinde, 13 Aralık 2014

tarihinde Türk misafirlerine ev sahipliği yapan ve büyük be-

ğeni toplayan RJ 16, nihayetinde yılbaşı akşamı düzenle-

diği eğlenceyle davetlilerinden tam not aldı.

Mert Doğu, İlyas Özüpek, Murat Kuşçu, Ayhan Parlakkılıç

ve Poyraz’dan oluşan müzikal ekibin keyifli, kıvrak şarkıları

eşliğinde coşan üç yüze yakın kişi, 2014’ü 2015’e bağlayan

bu anlamlı saatlerde RJ 16’yı seçmekle doğru karar vermiş

olmanın mutluluğunu, yeni bir yıla girme-

nin sevincine ortak ettiler. RJ 16’da sa-

dece düğün ve benzeri eğlenceler değil,

hafta sonları özel müzikli, aile ortamında

geceler düzenleniyor; konser, parti türü

eğlenceler organize ediliyor; firmaların

tanıtım toplantıları, yemekleri ve çeşitli

sergiler de gerçekleştiriliyor.Biz de kali-

teli ve düzeyli eğlencenin ve düğünlerin

adresi olan RJ 16’yı sizlere tavsiye edi-

yor, Gencerler’i kutluyoruz.

( RJ 16 - DİVA ORGANİZASYON - 16,

rue Joseph Marie Jacquard 67400 Ill-

kirch-Graffenstaden /

Tel: 06 81 31 67 39 / 03 88 40 18 47 )

RJ 16’da Müthiş Yılbaşı

Avukat Sedef Erken, ayrımcılık yoluyla eği-

tim hakkının ihlal edildiği iddiasıyla, otizmli

oğlu Ozan için, 3 Aralık 2014 tarihinde,

Dünya Engelliler Günü’nden de istifade

ederek (ki kendisi bunu Dünya Engelli Hak-

ları Günü diye ifade ediyor), AİHM önünde

bir basın açıklaması yaptı.

Bir grup Strasbourg’lu üniversite öğrencisi

gencin de izlediği konuşmasında Sedef

Erken şunları söyledi :

« Buraya gelen herkese çok teşekkür ede-

rim, çok duygulanmış vaziyetteyim çünkü

bu konuda en ihtiyacımız olan şey manevî

destek ve çocuklarımıza eğitim desteğidir.

Bir aile otizmle karşı karşıya geldiğinde çok

ciddî bir şok yaşanıyor ve bu şok hayatınızı

tamamen değiştiren bir sürecin başlangı-

cında yaşanıyor, o sürece sizin hazırlığınız

olmuyor; dolayısıyla, o anlarda birilerinin

sizi kucaklaması gerekiyor. Biz aileler ola-

rak bunun farkındayız çünkü hepimiz bu sü-

reçlerden geçtik ve bizi kucaklayan yapılar,

insanlar her zaman olamadı. Hele bizden

daha eskiler var, çocukları 45 yaşında olan

aileler var, Türkiye’nin 45 sene önceki im-

kânlarını düşünün...

Eğitim, bütün bu evrelerin aşılmasında en

temel, önemli unsurdur. Biz maalesef üke-

mizde bu eğitim konusunda büyük sorunlar

yaşıyoruz. Bir kere, bu alandaki eğitimci sa-

yımız çok yetersiz; Bakanlık normal sınıf öğ-

retmenlerine belirli bir kurs vererek özel

eğitim öğretmeni yapmaya çalışıyor ama

bundan sonuç alınamıyor, bu geçici bir çö-

zümün adımı olabilir ama kesin çözüm ola-

maz. Bunun bu şekilde

geçiştirilmemesi, bu

alanın ne kadar önemli

ve özel olduğunun an-

laşılması gerekiyor...

Son istatistikler, her 48

erkek çocuktan 1’inin

otizmli olduğuna dair

bilgileri gösteriyor ve

bizim diğer 47 çocuğun

tüm sorunlarının çözül-

mesini beklemeye vak-

timiz yok çünkü bizim çocuklarımız büyüyor

ve büyüdükçe sorunları artıyor, arttıkça da

bizim aile olarak zaten başlarda çözmeye

uğraştığımız sorunlar da o kadar büyüyor ki,

altından kalkılamaz hale geliyor: çocuklar

evlerde hapis oluyor, bambaşka sorunlar

yaşıyor, apartmanlardan atılan-darp edilen-

ler oluyor...

Dolayısıyla otizm konusunda eğitim hakla-

rımıza bu kadar emek vermemizin nedeni

bu; sadece kendi oğlumuz Ozan’ın davası

değil. Ozan’ın okula alınmaması, benim bu

konuda artık bir şeyler yapmam lâzım dedi-

ğim an’dı. Zaten sorunları görüyordum, bil-

gim vardı; o dönemde artık ısrarcı olmak

durumunda kaldık çünkü, oğlumuz eğitim

dahi alamıyorsa, ya ülkeyi terkedip o eğitimi

başka yerde aramak gerekirdi ya da üke-

mizde bu yönde emek harcamak. Biz kendi

ülkemizi çok seviyoruz, o nedenle Türki-

ye’de de medenî şekilde eğitim alınabilmesi

yolunda çaba göstermek için bu mücade-

leye giriştik. Yani, bu son derece amatörce

ve çocukça tavrım, protestonun ötesi bir

durum; adını ne koyarsanız koyun... Önemli

olan, ne demek istediğimizin anlaşılmasıdır:

Türkiye güzel bir ülke, çok güzel çocukları-

mız var; pırıl pırıl gençlerimiz var, işte karşı-

mızdalar, beni veya Ozan’ı tanımazlar, bu

soğuk havada kalkıp gelmişler. Bizim insa-

nımızda müthiş bir gönül var; biz ilgiyi ve

dikkati bu konuya çekebilirsek çözüm bul-

mamamız mümkün değil; bunu neden yap-

mayalım?

Biz sadece sorunun varlığını açıkça söyle-

mek zorundayız çünkü bir sorunun varlığını

kabul etmeden onu çözme şansınız yok!

Burada basına da çok önemli görevler dü-

şüyor. Yıllarca basın engelliler konusuna

yanlış, kötü göstereci şekilde yaklaştığın-

dan, toplum da engellilere yaklaşmakta

ciddî bir korkuya sürüklemişti; bu artık de-

ğişti Türkiye’de, son yıllardaki çalışmalarım

sırasında basının bir seviye atladığını görü-

yorum bu konuda: engelliler üzerinden bir

acındırma kampanyası yerine, haklar ba-

zında yayınlar yapıyorlar, bu çok olumlu bir

değişim. Artık bakanlıklarda bile bir sorun

yaşandığında, bize diyorlar ki gidin sesinizi

basın yoluyla duyurun...

Biz, bir işbirliği peşindeyiz: devlet, toplum

ve aile’nin işbirliği yaptığı noktada otizmli bir

çocuğun hayatı fonksiyonel ve ümitli olabilir.

Otizmli insanların da topluma vereceği şey-

ler var; sadece onları koruyup kollamalı,

eğitmeli, güvenli bir yerde tutmalıyız demek

yanlış, ben son beş yıldır oğlumdan öğren-

diklerimi tüm hayatım boyunca öğrenme-

miştim diyebilirim. Örneğin, en başta

insanların özüne bakmayı öğrendim; kıya-

fetine, saçına-başına, nasıl göründüğüne,

ne söylediğine değil, kalbine doğru bakmayı

öğretti ki bu çok önemli bir aşamaydı çünkü

sizi egonuzdan yavaş yavaş sıyırtan insan-

lar otizmliler, bu anlamda sizi tedavi ediyor-

lar. Ben çok değiştim ‘oğlumun annesi

olduktan’ sonra, daha fazla ‘sen’ diye bak-

mayı öğrendim...

Farkındalık kelimesi tek başına, soyut ola-

rak fazla bir şey ifade etmiyor; mesele bir

takım kampanyalar düzenlemek, oraya-bu-

raya afişler, posterler asmak değil, ben her-

kesi öncelikle otizmli bir çocukla tanışmaya

davet ediyorum; lütfen tanışın ve neler his-

settiğinizi görün, size sevgi’yi öğrettiklerini

göreceksiniz...

Sorunun çözümsüzlüğünde en büyük etken

toplumun duyarsızlığı bence; her şeyi dev-

letten, hükümetlerden beklememek lâzım.

Her alanda böyle bu; başkasından bekle-

mek, mucize ummak yerine toplum faal ol-

malı.

Bizim bu konudaki hukuk mücadelemiz üç

yıldır sürüyor. Bunun iki yılı da AİHM’nde

geçti. Bu da garip, bir çocuğun eğitimle ilgili

davasının öncelikli olması lâzımken,

AİHM’nde bile bu kadar sürmesi doğal

değil. Bu nedenle AİHM’ne de bir çağrı yap-

mak istiyorum: lütfen eğitimle iligil davaları

öncelikli ve acil olarak ele alın, yoksa bu-

rada da bürokrasiyle debeleneceksek, hiç

anlamı yok buralara gelmemizin... Bir avu-

kat olarak da bakış açım şu: hukuk, bürok-

rasinin elinde gerçek işlevinin hiçbir zaman

yerine getiremiyor. Hukukta bürokrasiyi hız-

landırıcı yöntemlerin üretilmesi ve adapte

edilmesi lâzım. Günümüzde Avrupa’da uy-

gulananlar, artık eskimiş sistemler... İyi-

leşme için, bürokrasiyi değil, insanı ve

insana faydayı öne çıkaran bir sistem getir-

melidir; gecikmiş adalet, adalet değildir!

Hukuk bürokrasi değil, insanın hayatına

adaletle dokunmaktır...

Ben bundan sonra da çocuklarımızın hakları

ve yaşam stardartları için çaba göstermeye

gönüllüyüm çünkü bir kez gönüllü olununca

bu ömür boyu sürmelidir. Ozan’ın annesi ol-

mamın yanı sıra, ben bir otizm gönüllüsü-

yüm. Otizmli çocuk kendini savunamaz,

onu toplumun savunması gerekir, bunun

için de o toplumda insan hakları bilincinin

oturması lâzım; bu da eğitimden geçer...

Mahkeme’den lehimize karar çıkarsa, bu

olumlu yansıyacaktır tabii ki; her şeyden

önce, özel eğitimici yetiştirilmesinin gerek-

lililiği kabul edilecek. Belki akademisyen ve

yurt dışı desteği gerekecek vb..

Son sözüm: sorun bir an öne çözülsün ki,

bizim çocuklarımız da doğru yaşta bu eği-

timleri alabilsinler ve bizler hayata veda et-

tikten sonra da yaşama tutunsunlar. Bu,

çocukların sonra ne olacağı konusu çok

önemlidir, en büyük endişe kaynağıdır ve ai-

lelerin de bu alanda psikolojik destek alma-

ları şarttır. »

Otizm için bir çığlık: Sedef Erken

Page 30: Objektif99
Page 31: Objektif99

Anıl Eraslan, özgürlüğü, yaptığı müzikte ya-

kalamaya çalışanlardan. Bunun için de no-

taların hiyerarşisini bozmaktan çekinmeyip,

hep farklı olanın peşinden koşanlardan.

Ağır metalciyken, viyolonsele gönlünü kap-

tıran, o kadar ki “çalmazsam okulu bırakı-

rım” diyebilen bu “isyankar” müzik adamıyla

Fransa’daki müzik hayatını konuştuk ve

“müziğin derdi nedir” diye sorduk.

Müzikle tanışman ne zamana dayanıyor?

7-8 yaşlarında dedemin hediye ettiği bir

orgla tanıştım müzikle. Dedem de müzik

öğretmeniydi. Ortaokul yıllarında metal ve

rock müzikle ilgilendim. Kendi kendime

gitar çalmayı öğrendim. Sonrasında müzik

yapma isteğim çok arttı ve biraz da evden

ayrılmak ortam değiştirmek istiyordum.

Güzel Sanatlar Lisesi’ne gitmeye karar ver-

dim, sınavlarını kazandım ve Ankara’da

okumaya başladım.

Peki viyolonselle tanışman nasıl oldu?

TRT3’te pazar günleri yayınlanan konser-

lerde görüyordum viyolonseli sadece.

Sonra Güzel Sanatlar Lisesi’nde gördüm

ve çok hoşuma gitti; ama ilk başta bana

viyolonsel vermediler, kontrbas verdiler.

Kontrbas viyolonselden daha büyük bir

enstrüman. Benim de boyum uzun olduğu

için kontrbas çalmaya uygundu ve

bana da kontrbas vermezlerse o sınıfı

açılmayacaktı. O nedenle hocalarım beni

ikna etmeye çalıştılar. “Kontrbas çalan

çok müzisyen yok, iyi para kazanırsın” de-

diler; ama benim para kazanma odaklı bir

düşüncem yoktu. Sevdiğim şeyi yapmak is-

tiyordum. Çok ısrar edince hocalar, okul

müdürünün yanına çıkıp “ben okulu bırakı-

yorum” diye tehdit ettim. Sonra bu işe ya-

radı ve beni viyolonsel sınıfına aldılar.

Fransa’ya gelme fikri nasıl ortaya çıktı?

Bizim Güzel Sanatlar Lisesi en köklü okul-

lardan biriydi. Her sene yurt dışına geziler

düzenlenirdi. Bir çok ülkede konserlere,

festivallere giderdik. Okul müdürümüz,

bağlantılarını kullanarak bizi yurt dışındaki

büyük festivallere göndermeye başladı. Biz

o büyük orkestralarda yarım yamalak çal-

maya çalışırdık; ama bu şekilde çok şey öğ-

rendik. Fransa’ya da ilk o vesileyle

gelmiştim ve Fransa heyecanım da öyle

başladı. Fransızcayı, ortamı, müziği çok

sevdim ve o zamanlardan başladım “ben

burada yaşayacağım” demeye. Güzel Sa-

natlar Lisesi’nden sonra Bilkent’te okurken,

tesadüfen, hocalarımdan birisinin kızı

Strazburg’da konservatuarda okuyordu. O

vesileyle Bilkent’i bırakıp buraya geldim.

Bir kaç müzik grubunuz da var..

5-6 senedir bir çok farklı proje üzerine çalı-

şıyorum. Bunlardan biri, ki benim de asıl

grubum diyebileceğim, “Auditive Connec-

tion” grubu. Dört kişilik bir grup. Bu grubun

içinde vokal

viyolonsel, davul ve elektrik gitar var. As-

lında bu grup 2009’dan beri var, ama geçen

sene yenilendi grubumuz ve bu sene

Fransa çapında bir yarışma kazandık. Bu

yarışma sayesinde festivallere katılma ve

konserlerimizin düzenlenmesi konusunda

bize yardımcı oluyorlar. Adeta bir turne pro-

jesi yani. Bu bizim için çok iyi oldu tabii. Bu

grubun dışında “Balboura” diye de bir gru-

bumuz var. Burdur ve Teke yöresi müzik-

lerini çalıyoruz. Ben Burdurlu olduğum için

o yöreyi iyi biliyorum. Hatta bu yörenin mü-

ziklerinden oluşan bir albüm projemiz var.

İçinde zeybeklerin ve teke zortlatmalarının

olduğu güzel bir çalışma olacak. Ayrıca,

Türkiye’deki birçok değerli arkadaşımla da

müzik yapıyorum. ‘Sert Sessizler’ adli albü-

mümüzdeki yol arkadaşım Sumru Ağıryü-

rüyen’le çok çalışıyoruz mesela. Şevket

Akıncı, Ayşenur Koli ar, Ayşe Tütüncü,

Meriç Demirkol gibi arkadaşlarımla da çok

çalışmalar yaptık. Bunların dışında da sık

sık çeşitli konserlere ve etkinliklere katılı-

yorum.

Doğaçlama müzik yapıyorsun. Nedir tam

olarak bu?

Doğaçlama müzik “istediğin gibi çal”

demek değil; çünkü onu da şekillendiren bir

takım unsurlar var. Alt yapısı olan bir şey ve

ön çalışması da olan bir şey. Bunun yanı

sıra kendini de çok katabildiğin bir müzik

olmuş oluyor. Sana ait ve senin bile o sı-

rada kendini keşfetmene yardımcı olan bir

müzik olmuş oluyor. O an ortaya çıktığı ve

bir daha aynısının tekrarlanmasının müm-

kün olmaması da doğaçlama müziği ilginç

kılan bir unsur. Çok hayata dair bir şey.

Planlanan değil, anında gelişen ve sürpriz-

leri de olan bir müzik. İnsan bunu çalıştıkça

geliştiriyor ve kendisini ifade edebilme gü-

cünü aslında geliştirmiş oluyor. Kendine

yeni bir dağarcık açmış oluyor.

Önceleri ağır metalciyken şimdi klasik mü-

zikle daha iç içesin. Nasıl anlatırsın bu ge-

çişi?

Ben bütün müzik tarzlarına ilgi

duyuyorum ve hepsini dinle-

meye ve bunları bir araya getir-

meye meraklıyım. Örneğin

“Kemik” diye bir üçlümüz var -

kontrbas, keman ve viyolonsel-

den oluşan – bu grupta, bestele-

diğimiz müziği çalıyoruz; ama

arada doğaçlamalar da var.

Orada mesela bir an metal

tarzda çalıp, daha sonra daha

romantik bir havaya da bürüne-

biliyoruz. Veya çok gürültü ko-

partan ve rahatsız edici sesler

de çıkararak müziği kurabiliyoruz. Doğa-

nın hem dengesini hem de kaosunu mü-

ziğe yansıtmak gibi. Yeniye, bilinmeyene

ve daha önce denenmemiş olana doğru

gitme yönünde bir müzik anlayışımız var.

Bazen müzikle hayatı birbirinden ayrı şey-

lermiş gibi görüyoruz. Müzik dinlemeyi

başka bir zaman aralığına alıyoruz. Aksine,

müzik hayatın çok içinde bir şey.

Yaptığın müzik toplumda nasıl karşılık bu-

luyor sence?

Maalesef profesyonel anlamda müzik ya-

parken ulaştığınız insan sayısı sizin müzi-

ğinizin kalitesini ortaya koyar gibi bir algı

var. Sizi ne kadar insanın dinlediği önemli

tabii ki de; ama marifet sadece statları dol-

durmak olmamalı. Düzenin içinde - ki biz

de o düzenin bir parçasıyız aslında- büyük

güçler var ve ekonomik kaygılar var. So-

nuçta bu sebeplerle insanlara sürekli tek

tip şeyler pompalanıyor. Siyasetten sanatın

bütün dallarına kadar bu böyle. İnsanların

estetik yargıları değiştiriliyor, bazı kalıplar

empoze ediliyor. İnsanlar yeniliklere kapa-

tılıyor. Bir de bu durumdan insanları suç-

luyoruz. Onlar bunu istiyor veya istemez

diyerek. Aslında tam tersi. İnsanlar yeni

ve farklı şeylere de ilgi duyarlar. Bu ko-

nularda hem kendi algımızı değiştirmek

hem de insanlarla bunu yapmak, yapabil-

mek adına bu tarz işlerin içindeyiz böyle bir

müziğin derdindeyiz. Şair dostum Sezai

Sarıoğlu’nun çok güzel bir sözü var. “Yeni-

den tanışmak” diye. Her şeyle yeniden ta-

nışmak. Müzikle de.

Peki müziğin altın çağı sana göre hangi

dönemler diye sorsam?

Benim özendiğim 60’lı 70’li yıllar. Her ko-

nuda daha çok isyan olan yıllardı o yıllar.

Savaş sonrası gelişen o dönemde, artık in-

sanların kendi gücünü gösterebilmesi, hal-

kın kendi haykırışını sonuna kadar ortaya

koyduğu yıllar. Sanattaki her şeyin de ters

düz edilmesi, toparlanması, yeniden yara-

tılması açısından önemli yıllardı. Bütün bu

alternatif ve “avant- garde” denilen kavram-

lar o yıllarda oluştu. Şimdi onları yaşamak

mümkün değil, çünkü o zamanki hayatın

koşulları öyleydi. Ve o dönemde müzik an-

lamında özellikle yapılan bu farklı, aykırı ça-

lışmalar çok da değer buluyordu. Şimdi o

yok mesela, biz bunu kaçırdık.

Peki şimdilerde, Müzisyenlerin isyanı, Mü-

ziğin derdi nedir diye sorsam?

İnsanlar sürekli müziği tanımlamak istiyor

ve aslında müziğin derdi tam da orada baş-

lıyor. Sürekli bir etiketlendirme çabası var,

“iyi müzik” veya “kötü müzik” diye. Kavram-

lar ve kalıplar müziğin derdi. Örneğin Mo-

zart’ın müziğini dinleyince buna somut bir

müzik deniyor; farklı sesler duyunca, buna

karmaşık müzik yani soyut deniyor. Mo-

zart’ın müziğinde mükemmel bir düzen ya-

ratılmıştır doğru; ama aslında soyuttur,

çünkü mükemmellik yaşamda yoktur.

Aslında, müziğin derdi “müzik şudur” den-

mesi oldu. Müzik şu an restoranda konu-

şan bir kadının ağzından çıkan seslerdir

aynı zamanda. Biz onu müzik olarak dinle-

yebiliyorsak gözlerimizi kapatıp, bunu biz

müzik olarak da tanımlayabiliriz. Yani, mü-

ziğin umurunda değil müziğin tanımlan-

ması veya “o” veya “bu” olması.

Anıl Eraslan’ın resmi internet sitesi :www.anileraslan.com

Viyolonseli Konuşturan bir Müzisyen: ANIL ERASLAN

[email protected] EMİNOĞLU

Bilinmeyen Yüzler

Page 32: Objektif99