Upload
others
View
13
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
OSMANLI'DA iLiMLER DiZiSi 13
Editörler
ERCAN ALKAN OSMAN SACiDARI
i SAR Y A·Y I NLARI
uf
iSAR Yayınları 1 15
Osmanlı'da ilimler Dizisi ı 3
Osmanlı'da ilm-i Tasawuf
Editörler
Ercan Alkan Osman Sacid Arı
1. Baskı, Aralık 2018, istanbul
ISBN 978-605-9276·12-2
Yayına Hazırlı k
M. Fatih Mintas
ömer Said Güler
Kitap Tasarım: Salih Pulcu
Tasarım Uygulama: Recep Önder
Baskı·Cilt
Elma Basım
Halkalı Cad. No: 162/7 SefakOy Kücükcekmece J Istanbul Tel: +90 (212) 697 30 30 Matbaa Sertifıka No: 12058
© ISAR Yayı nları
T.C. KOltür ve Turizm Bakar:ılı~ı Sertlfıka No:·32581
Botan yayın hakları saklıdır. Bilimsel araştırma ve
tanıtım icin yapılacak kısa alıı:ıtılar dışında·; yayıncının
yazılı Izni olmadan hicbir yolla çcıga'ttııamaz:
iSAR Yayınla rı
Selamı Ali Mah. Fıstıka~acı Sok. No: 22 Osküdar 1 istanbul Tel: +90 (216) 310 99 23 ı Belgegecer: +90 (216) 391 26 33
www.isaryaylnlari.com 1 [email protected]
Katalog Bilgileri
Osmanlı 'da ilm-i Tasawuf 1 ed. Ercan Alkan· Osman Sacid Arı ı istanbul
2018 (1.bs.) i iSAR Yayınları- 15/ Osmanlı'da Ilimler Dizisi · 3 I ISBN:
978-605-9276-12·2116.5 x 24 cm. - 863 s. 11. Tasawufve Tarlkatler_ Osmanlı Devleti 2 . Sosyal Yasam ve Gelenekler 3. ilimlerTarıhi
Abdullah Bosnevi'nin Nas Yorumculuğu: Hal'u'n-na'leynfi'l-vüsul ilô. h~zreti'lcem'ayn Örneği -Metin, Tercüme, Değerlendirme-
ErcanAlkan Dr. Öğr. Üyesi, Marmara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi.
Giriş
İslam düşüncesinin genel itibariyle bir yorum (tevil) geleneği olduğu söylene
bilir. Fakihler ve kelamcılar ile birlikte sulller de doktrinlerini büyük oranda
yorum geleneğinin imkanlan çerçevesinde -kimi zaman da bu imkanı zorlaya
rak- Şekillendirmişlerdir. Yöntemin adının işfu:i/işaret olduğu bu literatür türü,
öncelikli olarak Iafzın veya ibarenin ötesindeki manayı bulup çıkarma amacı
m gücler ve delalet bakımından ibare ile işare arasındaki farklılığa odaklanır.
Söze konu çaba tasavvufunı müstakil bir din ilmi olarak kendisini vazetme
sürecinin önemli temalanndan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim
bununla irtibath olarak Ebu Nasr Serrac'ın (ö. 378/988) tasavvufu "işaret ilmi"2
Serrac tasawufu (ilmü'l-fütüh) "Allah'ın velilerinin kalblerini, [ilahi] ketarnını anlamak
ve [ilahi] hitabından hüküm istinbat etmek üzere üzere açtığı bir ilim." şeklinde tanımlar.
Tanımın odağında "kelam" ve "hitap" vurgusunun yer alması konumuz açısından önem ar
zetmektedir. Serrac, Lüma', s. 27. Devamında Serrac, süfi Kur'an yorumuna imkan verdiğini
düşündüğü "De ki: Rabbimin sözlerini yazmak için bütün denizterin suyu mürekkep olsa ve bir o kadar daha yardımcı otarak ilave etse k Rabbimin sözleri tükenmeden o denizler tükenir:·
(Kehf, 18/109) ayetine yer verir. Ayrıca bu işari yorumun şer'i delillerinden biri otarak süfıterin
sıkça referans verdiği ayetterden biridir.
2 Serrac'a göre "işaret ilmi" bildikleriyle amel ettikten sonra kişiye bilmediklerini Allah'ın öğ
rettiği bir bilgi türüdür. Bu bilgi sayesinde kişi Kur'an ve hadisiere dönük bir yorum kabiliyeti
elde eder; Kur'an ve hadislerdeki gizli sır, incelik ve anlamları kavrar ve yorumlar hale gelir. B k.
Serrac, Lüma', s. 149. Kelabazi, konusu ve yöntemini dikkate atarak "hikmet ilmi", "marifet
Osmanlı'da ilm- i Tasavvuf ~ 527
şeklinde nitelemesi, sfıfilerin nas yorumculuğunun ilmi faaliyetlerindeki yeri
ni göstermesi bakmınından önem arzetmektedir.
İşari yorum yönteminin sınırlan ve çerçevesinin -dolayısıyla da içerik bakı
mından zenginliğinin- belirginleştirilmesi nde, literatürde başka pek çok şer'i
dayanak öne sürülmekle beraber,3 "Kur' an' ın zahiri, batını, haddi, matla'1 şek
linde yediye vanncaya kadar-birrivayette yetmişe varıncaya kadar- batnı [yani
aşamalan] vardır" hadisi etrafında yapılan izahlar, işari tefsir metinlerinde
merkezi bir konuma sahip olmuştur. Bu bağlamda Sehl et-Tı.isteri (ö. 283/896)
ve Hak1m et-Tirmizi (ö. 320/932) ile başlayan İbnü'l-Arabi (ö. 638/ı240) ve Sad
reddin Konevi'ye (ö. 673/1274) uzanan tarihsel süreçte sfıfilerin Kur'an ve hadis
metninin çokanlamWığı fikri üzerinde özellikle durduklan görülmektedir. İd
rak araçlanndaki çeşitliliğin metni yorumlamada yol açtığı anlam derecelen
mesi4, seyrüsülfık aşamalannda kazanılan ahlaki yetkinlik ile ilahi hitaba m u
hatapolma düzeyinin değişkenlik arzetmesi ve nihayetinde İbnü'l-Arabi'de
açığa çıktığı şekliyle insan başta olmak üzere varlığın tümünün yorumlanacak
bir kitaba dönüşmesi fikri sfıfilerin işan yorum faaliyeti kapsamında ele aldıklan dikkate değer temel bahislerdir. Sözü edilen bu çerçevede Abdullah
Bosnevi (ö. 1054/1644) XVII. yüzY'J Osmanlısında İbnü'l-Arabi ve Konevi çiz
gisinde benimsenen nas yorumculuğunu sürdüren isimlerden biri olmuştur.
Her ne kadar Bosnevi Kur'an'ın bütününü yorumlayan bir tefsire sahip değil
se de yaptığı ayet yorumlan azunsanmayacak bir yekfıne sahiptir. Bu yazıda
Besnevi'nin "Nalınlanru çıkar, muhakkak sen mukaddes Tuva vadisindesin"
(!aha, ıo/12) ayetini yorumladığı Ha/'u'n-na'leyn ji'l-vüsiil ilq hazreti'l-cem'ayn
adlı nsalesinin muhtevasından bahsedilecek, atvar-ı seb'a anlayışının eşlik
ettiği yorumlama çabası değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Bosnevi ve nas yorumculuğuna geçmezden evvel, işan tefsire dönük Türkçe
güncel akademik çalışmaların üzerinde yürüdüğü ana hattı belirginleştinnek
yazınm içeriğini ve maksadını kavramaya katkı sunacaktır. Şöyle ki işari tefsir
araştırmaları söz konusu olduğunda büyük bir emek mahsülü olan Süleyman
ilmi", "havatır ilimleri", "müşahede ve mükaşefe ilim leri" şeklinde tasavvuf ilmine verilen çeşitli isimleri zikrederken bu muhtevayliı ilişkili olarak "işaret ilmi" ni de anar. Kelabazi, Tcarruf. s. 131. ibare-işare ayrımı için ayrıca bk. Hakim Tirmizi, Kalbin Anlamı, s. 51-52_
3 işari tefsirin bir yorum yöntemi olarak kökeni ve varlığını gerekçelendirmek maksadıyla sOfıler tarafından dile getirilen delillerin ayrıntılı bir şekilde değerlendirmesi için bk. Ateş, işöri Tefsir Okulu, s. 27-38.
4 Hakim et-Tlrmizi'nin Beyônü'l-fark'taki ana temalarından biri, sadr, kalb, fuad, lüb dereceten
mesinin yorumdaki etkisi, yani farklı anlam katmanlarını algılayacak farklı id rak araçlarının varlığı üzerinedir. Bk. Hakim Tirmizi, Kalbin Anlamı.
528 ~ Osmanlı 'da Ilm-i Tasavvuf
Ateş'in İşarf Tefsir Okulu kitabı ilgili literatürdeki belirleyiciliğini halen mu
hafaza etmektedir.5 Bu bağlamda Ateş'in özellikle adı geçen eserinde yaptı
ğı işan tefsirin tanımı, kapsamı, tasnif ve dönemlendinne girişiminin genel
kabul gördüğü, yanı sıra sfıfi yorum yönteminin sorunlarına ilişkin öne sür
düğü genel tezlerin de benimsendiği rahatlıkla söylenebi.J.ir. Tasavvufu arneli
ve nazari olarak kesin çizgiler ile ayıran Ateş, yorumda bu aynının belirleyici
old, uğu kanaatindedir, dolayısıyla sı1fi nas yorumculuğunun "işan sı1fi tefsiri"
ve "nazari sı1fi tefsiri" şeklinde iki ayn başlık-dönem altında değerlendirilmesi
gerektiğini öne sürer. "İşan sfıfi tefsir"de içerik, yorumu yapan kişinin "öncel"
düşüncelerine dayanmaz, yaşadığı manevi halin etkisiyle yarumcu gönlüne
doğan anlamlardan yola çıkarak nassı anlamaya ve yorumlaya özen gösterir.
"Nazari sfıfi tefsir"de ise yorumu yapan kişinin tasavvuf algısında hakim olan
nazariyeler ve felsefi düşünceler ile paralellik arzeden bir yorum faaliyetinin
varlığı söz konusudur. Dolayısıyla ikinci yorum türü ilki ile karşılaştırıldığın
da bünyesinde pek çok sorunu barındırmaktadır:
Tasavvufu nazari incelemelere, felsefi öğretilere dayandıranlar, Allah'ın
kelammı kendi görüşlerine uyacak biçimde te'vil etmişlerdir. ( ... ) Filozof
mutasavvıf, felsefi fikirlerinin revac bulması için bunları Kur'an'la destek
lemek zorunluluğunu duymuş, Allah kelammı kendi hayaline göre çek
miştir. Şöylece bu tefsir genellikle Kur' an' ı asıl amacından çıkarmıştır. Zira
Kur'an'ın amactıyla mutasavvıfın amacı arasında çelişki oldu mu mutasav
vıf, ayetikendi görüşüne göre yorumlar. Bu suretle Kur'an'ı kendi görüşüne
göre yorumlar.6
Erken dönemde "yorumun çerçevesini zühd" kavramının belirlediği "işan sun
tefsir"in yerini "zamanla çok cüretli nazariyeler taşıyan sfıfi [nazari] tefsir"e7
bıraknğı yönünde katı bir yargıya sahip olan Ateş, bu bağlamda İbnü'l-Arabi
ismini tartışmanın bir parçası halirıe getirir. İbnü'l-Arabi'nin ilgili literatüre
katkısını zikretmekle birlikte tartışmanın yönü -tabir caizse- gelişigüzel bir
vahdet-i vücfıd eleştirisine doğru kayar:
S Kısmen yakın tarihli bir çalışmada (2013) yazar, kendi araştırmasını Süleyman Ateş'in çizdiği çerçeve ile uyumlu olduğunu belirtmektedir: "( ... ) Dolayısıyla Ateş'in çalışması, çeşitli eserlerde icmalen bahsedilen işaritefsir meselesini ve iş ari tefsirleri tafsilatıyla vuzuha kavuşturma gayretinin sonucudur. Aynı şekilde bir icmal-tafsil ilişkisi elinizdeki kitapta da söz konusu olmuştur. Bizim bu çalışmayı yapmamızdaki gaye, Süleyman Ate.ş'in ( ... ) icmalen ele almış oduğu ve kanaatimizce meselenin esasın ı oluşturan, işari tefsirin 'mahiyeti', 'meşrOiyyeti', 'tasavvufla ilişkisi' gibi meseleleri tafsilatıyla ortaya koyma isteğidir." Gördük, Tarihsel ve Metodolojik Açıdon işôri Teftir, s. 12.
6 Ateş, işôr7Tefsir0kulu, s.19.
7 Ateş, işôri Teftir Okulu, s. 331.
Osmanlı'da Ilm-i Tasavvuf ~ 529
İşari tefsir en büyük çoşkunluğu İbnü'l-Arabi'de meydana getirdi, çok bü
yük bir fikir ve keşif adamı olan İbnü'l-Arabl, bazı hayall şeyler söylememiş
olsaydı, bu kadar sevenleri yanında bu kadar da muhalifkazanmayacaktı.
Mamafih onun vahdet-i vi.icud fikrinin arneli bakımdan İslam dünyası için
faydalı olduğu ileri süıülemez.8
Vahdet-i vücüd, keşif, rüya vb konulara ilişkin eleştirilerini sürdürdüğü pasa
jın son cümlesiyle de ilgili literatüre yaklaşırnma dair yargısını net bir şekil
de ifadı: eder: "Bizce esas olan kelimenin dış anlarnıdır." Ateş'in genel kabul
gördüğünil söylediğimiz ve kısaca özetlemeye çalıştığımız problematiğinin
dışında, süfilerin nas yorumunun mahiyeti ve yorumda gözlenen dönüşüm
evrelerinin farklı bir perspektifle ele alınması gerekliliği Ekrem Demirli tara
fından dile getirilmiştir. Demirli ilgili makalesinde Ateş'in çizdiği çerçevenin,
özellikle tasavvufun ameü ve nazari şeklindeki aynmının ve bu ayrımın tefsir
faaliyetindeki karşılığının sorunlu olduğunu ve bunun tasavvuf tarihinde bir
dayanağını bulmanın da güç olduğunu öne sürer. İşclıi tefsir geleneğinin bilgi
değeri ve işclıi yorum yönteminin meşruiyeti tartışmalan Demirli'ye göre ta
savvufun dini ilim geleneği içindeki yeri ve buna dönük yaklaşımlardaki ge
nel kabuller ile doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla tasavvufun tümel iddialara
salıip bir disiplin olma sürecinin bir parçası olarak işclıi yorum geleneğinde
görülen dönüşümlerin tahlile konu edilmesi gerekir. Buna göre teşekkül dö
nemi tasavvufunda (sünni tasavvuf evresi) işaret kavramı, bağlayıcılığı olma
yan ikincil yorumlann genel adıdır, yani bu dönemde süfiler sünni fıkıh ve
kelarn geleneğinin yorumlannı asıl kabul ederek ayetlerden çıkarılabilecek
ahlaki vurgular üzerinde yoğunlaşmışlardır. Ancak İbnü'l-Arabi ile birlikte
"işaret" ikincil değil birincil anlam düzeyinde görülmüş, fıkıh ve kelam gele
nekleri nezdinde yorumlan "fer"' olan süfiler yorumlannın "asıl" olduğunu
savunmuşlardır.9 Abdullah Besnevi'nin yaptığı yorum faaliyetini, İbnü'l-Arabi
ve Sadreddin Konevi tarafından benimsenen yorum geleneğine eklemleyerek
anlamlandırrnak, yorumun gayesi, süreçleri ve sonuçlarım çözümlemede mu
hataplar için daha yararlı çıkarırnlara imkan verecektir.
I. Literatür ve İçerik Hakkında
FusCısü'l-hikem üzerinde yazdığı Arapça ve Türkçe şerh dolayısıyla Abdullah
Bosnevi, Davild-i Kayseri ve Molla Fenari gibi Osmanlı dönemi tasavvufunun
8 Ateş, işari Tefsir Okulu, s. 332.
9 Demirli, Ekrem, "Kuşeyri'den ibnü'L-Arabi'ye Işiiri Yarumculuk Hakkında Bir Değerlendirme: işariYorumdan Tahkike Doğru Kur'an-ı Kerim Yorumculuğunun Gelişimi".
530 ~ Osmanl:'da lım-i T;ısavvuf
entelektüel tarihinde önemli figürlerden birisi olarak anılmıştır. Sfıfi yazarla
rın manzum ve mensur metinlerine şerh yazımının dışında Besnevi'nin yo
rumcu kimliğini görebileceğimiz alanların başında yapmış olduğu müstakil
ayet ve kısa sure tefsirleri gelmektedir.ıo Tefsir risalelerinin tamamına yak.ı
nı11, hattı müellife aitı 2 Süleymaniye Kütüphanesi Carullah Efendi bölümü
2129 nolu mecmuada yer almaktadır:ı3 Risiile-i Sırr-ı yal..fıı fi tefslr-i kavlilıi teaiii
va'biid rabbeke hattii ye'tiyeke'l-yakln (2129/2, vr. 29b-353)14, Risiiletü Ref'i'l-lıiciib fi ittisiili'l-besmeleti bi-fal'ihati'l-kitab (2129/5, vr. 47b-483)ı5, Ki tabii Tecelli'n-nüri'l-mii
bln Jf mirati iyyiike ııa'biidü ve iyyake nestain (2129/6, vr. 49b-523)ı6, Kitiibii'l-müs
teve'l-a'la fi'L-meşrebi'l-alılii Jf tefslri ka vii hi teaiii ve kiine arşulw ale'I-ma (vr. 2129/7,
52b-6ıa)1 i, Ris/2/e fi tefsiri kavlihi tea la hatta ize's-teysere'r-rusiil (2129/9, vr. 703)18
,
Kitiibii Meşriki'r-nihiiniyye ve mağribi'l-cismiiııiyye Jf tefslri kavlihi teiilii lıattii izii
belaga mağribe'ş-şemsi vecedelıii tağnıbii fi ayni n hamietin (2129/ıo, vr. 70b·723)ı9,
Risiile fi tefsiri kavlilıi teiilii ve/ev Id en yekuııe'ıı-niis iimmeteıı vii h ideten ~21 29/ır,
10 Eserlerinin genel bir dökümü için bk. Kartal. Abdullah Bosnevi ve Mercitib·i Vüciid ile ilgili Bir Risci/esi, s. 11-28.
11 Carullah Efendi'deki mecmuanın dışında Besnevi'nin hem Türkçe hem de Arapça yazdığı Adiyat süresi tefsiri vardır. Konuya ilişkin bir değerlendirme ve Türkçe neşri için bk. Alpaydın,
"Abdullah Besnevi'nin Tefsir Risaleleri ve Türkçe Ad iyat SOresiTefsiri". Ayrıca Bosnevi, Bakara, 2/21; A'raf, 7/144-147; Yusuf, 12/24; Kalem, 68/1·4 ayetlerine dair de tefsi r metinleri kaleme
almıştır. Detayları için bk. Alpaydın, "Abdullah Besnevi'nin Tefsir Risaleleri ve Türkçe Adiyat Süresi Tefsiri", s. 374-375.
12 Yazmanın ilk sayfasında Carullah Efendi'nin düştüğü kayda göre, mecmuada otuz yedi adet
[aslında mecmuadaki risale sayısı otuz sekizdir, karışıklık eserin girişindeki tablodan kay· naklanmaktadırl risale vardır ve hepsi de "eş-Şeyh ei-Muhakkik ei-Müdakkik ei-Arif-billah
el-müştehir bi-Abdi Efendi Şarihü'l-Fusüs"a aittir. Yine ilk sayfadaki bir başka kayıt ise şöyledir: "Bi·hatti'l-müelllf Şarih-i Fusus fazıl ve kamil, arif ve vas ıl Abdi Efendi."
13 Besnevi'nin tefsir risalelerine ilişkin genel bir değerlendirme için b k. Aydar, "Abdullah Besnevi
ve Tefsir Risaleleri", s. 81-92.
14 1034 (1624) yılı Saferayının sonunda yazılan bu risale "Yakin gelinceye dek rabbine kulluk et."
{Hicr, 15/99) ayetinin tefsiridir. Farsça olarak kaleme alınan bu risalenln tercümesi için bk. Ziyai, "Abdullah Besnevi Efendi ve "Sırr-ı Yakin" Risalesi".
15 Besnevi'nin 1036 (1627) yılı Ramazan ayında iznik'te iken Ömer Ağa isimli bir zatın evinde
yazdığı bu kısa risale Besmetenin Fatiha suresi lle birlikte okunması hakkındadır. Risalenin içeriği hakkında bk. Aydar, "Abdullah Besnevi ve Tefsir Risaleleri", s. 82-83.
16 Fatiha ~Oresinin ilk ayetlerinin tefsiri olan risalenin içeriği hakkında bk. Aydar, "Abdullah Bos
nevi ve Tefsir Risaleleri", s. 83-84.
17 Hüd, 11/7 llyetinin "O'nun arşı su üzerindedir" kısmının tefsirldir.
18 "Nihayet Peygamberler ümitlerini yitirip de" şeklinde başlayan Yüsuf, 12/110 ayetinin ilgili kıs
mının tefsiridir. içerik değerlendirmesi için bk. Aydar, •Abdullah Bosrıevi ve Tefsir Risaleleri", s. 84-87.
19 "Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıktı bir su gözesinde batar {gibi) buldu. Orada bir kavim gördü. Dedik ki: 'Ey Zülkameyn! Ya {onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın."' (Kehf, 18/86) ayetinin tefsiridir.
Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf ~ 531
vr. 72b-76a)2°, Risale jf tefsiri kavlihi tea la ve hüvellezi halaka's-semavati ve' I-ard fi sitteli eyyam (2129/12, vr. 76a·b)ıı, Risiile jf tefslri kavlihi telila velekad erse/na Musa
bi-ayetina (2129/13, vr. 76b-78b)22, Risiile jf tefslri kavlihi teaiii velein ezekna'l-insii
ne minna rahmeten (2129/ı4, vr. 78b-79b)23, Kitabü Lübbi'I-lüb fi beyani'I-eki ve'ş
şürb (2129/ı5, vr. 8ob-83b)24, Kitabü Keşfi's-sırri'l-mübhem fi evveli sureti Meryem
(2129/17, vr. 88b-97b)25, Kitabü Sırri'l-kabz ve'l-asr fi tefslri sureti'l-asr (2129/18,
vr. 98b-1o2b)ı6, Risiiletü Lübbi'n-nüvat jf hakfkati'l-kıyam ile's-saltit (2129/ı9,
vr. I02b~I03a)27, Kitabü'd-dürri'l-manzum jf beyani sırri'l-ma'lum (2129!20, vr.
ıo3b-104bf8, Kitabü Keşfi esrari'l-berere jf tefsiri kavlihi tea la kutile'l-insiin mil el..fe
rah (2129f22, vr. II3b-ıı7b)29, Kitiibü Ziyiii'l-lem' ve'l-berk min hazreti'l-cem' ve'r-retk
(2129!28, vr. 144b-146b)3°, J(itilbü'I-Keşf ani'l-emr jf tefsiri ahiri sureti'l-haşr (2129/30,
vr. 150b-156a).3ı
Daha öncede belirttiğimiz üzere Abdullah Besnevi'nin bu yazıya konu olan
tercümesiyle birlikte eclisyon kritiğini yapnğımız3l, "Nalınlannı çıkar, muhak
kak sen mukaddes Tuva vadisin desin" (Taha, 20/ıı) ayeti üzerine kaleme aldığı
20 1030 (1621) yılı Receb ayını n 13. günü yazılan bu kısa risale "Eğer insanlar küfre sapan bir üm
met haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah' ı inkar eden kimselerin evlerine
gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenleryapardık:' (Zuhruf. 43/33) ayetinin tefsiridir.
21 1030 (1620) yılı Muharrem ayının başlangıcında yazılan risale "Gökleri ve yeri altı günde yara
tan O'dur" (Hud, 11/7) liyetinin tefsiridir.
22 1030 (1621) yılı Saferayının ortalarmda yazılan rislile "Biz Musa'yı ayetlerimiz ile gönderdik"
(Hud, 11/96) ayetinin tefsiridir.
23 "Şayet insana katımızdan bir rahmet tattırır, sonra da onu kendisinden geri alırsak, şüphesiz
o ümitsiz ve nankör bir kimse olur." (Hud, 11/9) ayetinin tefsiridir.
24 1033 (1623) yılı Muharrem ayında yazılan eser "Yiyiniz içiniz fakat israfetmeyiniz" (A'raf,7/31)
ayetinin tefsiridir.
2S 10 Zilhicce 1034 (162S) yılında yazılan risale Meryem süresinin ilk on beş ayetinin tefsiridir.
26 1033 (1623) yılı Rebiülahir ayının başlangıcında yazılan risale Asr süresinin tefsiridir.
27 "Ey iman edenler namaza kalktığınızda yüzünüzü ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın"
(Maide, 5/6) ayetinin tefsiridir.
28 "Zaten onlar iman edecek değillerdi" (Yunus, 10/13) liyetinin tefsiridir. B os nevi, ayeti tefsir et~
mezden evvel Kadi Beyzavi'nin tefsirinden ilgili kısmı iktibas etmiş, peşi sıra kendi yorumunu
yapmıştır. Risalede aslında "ilim ma'lüma tabidir" meselesi tart.ı şılmaktadır.
29 13 Ramazan 1039 (1630) yılında yazılan rislile "O kahrolası insan, ne nankördür:' (Abese,
80/17) ayetinin tefsiridir.
30 7 Şevval1039 (1630) yılında yazılan risale "Ey iman edenler! Sizi, kendinize hayat verecek şeye
çağırdığı zaman Resülü ile Allah'a icabet edin. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer, sonunda siz O'nun katında toplanacaksınız:• (Enfal, 8/24) liyetinin tefsiridir.
31 1040 (1630) yılı muharrem ayında yazılan rislile Haşr süresinin son üç ayetinin tefsiridir.
32 Risale üzerine yapılmış başka bir çalışma için bk. Dreher, Joseph, "'Abdallah ('Abdi) Effendi
Al-BüsnawT (M. 1644 Konya) et son Kitab Khal' al-na'layn fı'l-wusül ila hadrat al-jam'ayn".
532 ~ Osmanlı'da İlm-i Tasavvuf
tefsiri, Hal'u'n-na'leynfi'l-vüsul ila hazreti'l-cem'ayn33 [İki cem' makamına vuslat
ta iki nalının çıkanlmasıl adlı risiilesidir. Risale yukanda içindeki tefsir me
tinlerinin isimlerini andığunız Carullah Efendi bölümündeki mecmuada vr.
105b-n2b arasında yer alan 21. risaledir.34 Risalenin yazılış tarihine eserin ferağ
kaydında yer verilmemiştir. Bununla beraber mecmuadaki risalelerin tarih
aralığı 1030 (1620) ile 1040 (1630) yılları arasını kapsamaktadır. Dolayısıyla yak
laşık olarak Hal'u'n-na'leyn'in bu tarihlerde yazıldığı tahmin edilebilir. Eserin
telif sebebine ve eserde izlenecek yönteme ilişkin mukaddimede Bosnevi şu
kaydı düşmüştür:
İmdi, ilm-i ilahi ile iştigal eden kardeşlerimizden birisi Hak Teaiii'nın Hz.
Musa hakkında "Nalınlannı çıkar, muhakkaksen mukaddes Tuva vadisin
desin" (Taha, zo/ız) buyurduğu ayet-i kerimeyi Hz. Peygamber'in "Kur' an' ın
zahiri, batıru, haddi, matlaı şeklinde yediye varıncaya kadar -bir rivayette
yetrnişe varıncaya kadar- batnı vardır" hadis-i şerifinde işaret ettiği yedi
batın üzere tefsir etmemizi bizden istemişti, biz de onun bu isteğine cevap
vererekmezkur ayeti Hak Teaiii'nın inayeriyle tefsir ettik, bütün batınların
manalarını tayin ettik ve o batna münasip manayı verdik. Zira Allah Teaia,
bütün batınların [yani yedi batnın] lisanı ile hitap eder. İnsan atvar-ı seb'a
dan (yedi tavırdan) hangi makamcia bulunuyorsa, Hak Teaiii o tavra mah
sus batJim man~sı ile ona hitap eder. [Hal'u'rı-na'leyn, ı. prgrf.]
Devamında Mukaddimede Bosnevi, zahirde-biitında, ezelde-ebedde, dünya
da-ahirette her halükarda insanın yolcu olduğu motifini dairesel bir süreç ile
açıklamaya çalışır. Tasavvuf literatüründe "devir" nazariyesi olarak bilinen bu
süreci yani insanın seferini Bosnevi, "nefes-i rahmani" olan ama'dan başlatır.
Taayyün-i evvel ve taayyün-i sam ile taayyün eden insan isimler, nurlar, te
celliler gibi çeşitli oluş mertebelerinden (hazret) geçerek kalem-i a'lii, levh-i
mahfuz, tabiat, heba, külli cisim ve şekil, arş ve kürsi, yedi sema, felekler, dört
33 Tasawuf literatüründe "Hal'u'n-na'leyn" ifadesi ile başlayan bir başka eserin daha varhğın ·
dan haberdarız. Endülüslü süfı ibn Kasi'ye {ö. 546/1151} ait olan ve ibnü'l·Arabi tarafından
şerh edilen bu eserin tam adı Hol'un-no'Jeyn ve iktibiisü'n·nür min mevzii'l·kodemeyn'dir.
Kitapların ismindeki bu benzerlik çeşitli bilgi yanhşlıklarına da yol açmıştır: Bunlardan ilki
Bosnevi'ye ait metnin ibn Ka.si'nin eserinin şerhi olduğu bilgisidir. Diğeri ise Keşfü'z-zünün
gibi bibliyografik çalışmalarda ve yazma eser kütüphane kayıtlarında yer alan her iki kitap ve
yazara ilişkin nlspet sorunlarıdır. Meseleye ilişkin bir değerlendirme için bk. Alkan, "Giriş", s.
104-105.
34 Bunun dışında te.spit edebildiğimiz kadarıyla risiilenin Süleymaniye Kütüphanesi'nde üç nüs
hası daha vardır: Hacı Mahmud Efendi, nr. 2401/1, 2396; Nafiz Paşa, nr. 503. Son nüshanın ferağ kaydında eserin 17 Rebiülahir 1062'de [28 Mart1652] Perşembe günü öğle vaktinde [yani
Abdullah Bosnevi'nin vefatından sekiz yıl sonra] istinsah edildiği bilgisi vardır.
Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf ~ 533
unsur (toprak, su, hava, ateş), üç mevalid (madenler, bitkiler, hayvanlar) aşa
malanndan geçerek insani bedende kararkılmasıyla dairenin yarısına ulaş
mış olur. Burada insanın marifet seferi devreye girer, insan dairenin diğer
yarısını çeşitli amel, hal ve sıfatiara bürünerek kat etmeye ve kendisinden
aynidığı asla erişmeye çalışır. Besnevi'nin yolculuk motifiyle ilişkilendirdiği
"hal'u'n-na'leyn (iki nalını çıkarma)" kavramını ele alış tarzı burada kendini
gösterir. Bosnevi bu süreçte öncelikli olarak bir çıkanna eyleminden ziyade bir
bürünme eylemine gereksinim duyulduğunu öne sürer. Sonrasında "Ey ade
moğullari, mescide giderken elbiselerinizi (ziynetlerinizi) giyiniz" (~raf, 7/31)
ayetinden hareketle kişilerin bürünmesi gerekli iki ilkeyi açıklar:
Zahir ve batındaki seyrüsülfıkünde kitap ve sünnetten yardım al ve kitap ve
sünnet ile ziynetlen, böylece sülfık sana kolaylaşır ve maksuda erişirsin. Bu
iki nal ın, Hz. Musa'ya çıkarılması emrolunan nalınlar değildir. Salik kitap
ve sünnetten ibaret olan iki nalını giymekle ve çeşitli manalan ve salikin
halleri ve makamlarının göz önünde bulundurularak iki nalını çıkarınakla
emrolunmuştur. [Hal'u'n-na'leyn, 6. prgrf.)35
Hz. Musa'ya "nalınlan çıkar" emrinin verilmesine ilişkin klasik tefsir literatü
ründeki bilgilerden hareketle yapılan kısa bir yorumla risalenin Mukaddime
kısmı son bulur. Ardından -ileride detaylandıracağımız üzere- ayetin varlık
mertebeleri fikrinin eşlik ettiği yedi barın (aşama) üzere yorumuna geniş bir
şekilde yer verilir. Daha sonra "Fasl" başlığı altında Bosnevi ilahi isimlere iliş
kin düşüncelerini açıklığa kavuşturur. Burada İbnü'l-Arabi ile birlikte tasav
vufliteratüründe tanınırlık kazanmış ve bir doktrinin parçası_ haline getirilmiş
olan Endülüslü sufi İbn Kasi'nin ilahi isimler konusundaki "Her bir ilahi isim
diğer bütün ilahi isimler ile isiınlendirilir" cümlesine, Hal'u'n-na'leyn isimli
eserine referansla değinir.36 "Tetmim" (Tamamlama) başlığında ise "nalınlan
çıkar" ayeti Bosnevi tarafından "cem lisam" ile yorumlanmaya çalışılır. "Vasl"
başlığını taşıyan bölümde Bosnevi -biyografisinin yazımına da katkı suna
cak- bir rüyasını aktanr. Rüyasında Bosnevi'ye, taayyün-i evvelin batını ol~
mutlak gayb ve la-taayyün makamından gaybi harflerin zuhur ediş tarzlan
gösterilmiştir. Hadise, Bosnevi Bursa'da bulunduğu ıoıı (1603) senesi ramazan
ayının son on gününde yani henüz on dokuz yaşında iken gerçekleşmiştir; ilgi
li tarih şey hi Hasan Kabaduz'un vefatından bir yll öneeye denk düşmektedir.
Nitekim B os nevi rüyasını şeyhine değil de "ilm-i ilahi ehlinin önde gelenlerin-
35 Besnevi bu yorumu ibnü'l-Arabi'den hareketle yapmıştır. Bk. ibnü'l-Arabi, ei-Fütühôtü'I-Mek
kiyye, ı. s. 582-583 (Fütühöt-t Mekkiyye, ll, s. 100-101]_
36 Konunun etraflıca değerlendirilme.si için bk. Alkan, "Giriş", s . 150-160_
534 r Osman l ı'da ilm-i Tasavvuf
den, muvahhit dostlann üsvesi, kardeşimiz ve dostumuz" gibi sıfatlarla kendi
sini andığı -kimliği hakkında bilgi sahibi almadığımız- Şeyh Bedrü'ş-Şanu'ye
anlattığı bilgisine de yer verir. Risa.Ie "Tekmile" başlığıyla, varlık mertebeleri
konusunda öne çıkan bir takım kavramlann açıklanmasıyla devam eder. Bu
rada mutlak gayb, la-taayyün, taayyün-i evvel, ev-edna, ama', alıadiyer ve kab e
kavseyn kavramlan nüanslar ve birbirleriyle olan ilişkiler bakımından değer
lendirilmeye özen gösterilir. Risa.Ienin son başlığı "nefes-i rahmanf'ye ait beş
mertebenin açıklandığı "Tekmilenirı Tamamlanması"dır. Bosnevi risa.Iesinin
bütününde kaynak olarak üç kitap ismi zikreder: Bunlardan ilki -yukanda da
değindiğimiz üzere- İbn Kasi'ye aitHal'u'n-na'leyn, diğerleri ise İbnü'l-Arabi'ye
ait el-Fütaluztü'l-Mekkiyye ve Mevakiu'n-nücCtm adlı eserlerdir. Ayrıca her ne ka
dar ismen zikretmese de Müeyyidüddin Cendi'nirı (ö. 69ı/1292 [?]) Fususü'l-hi
kem şerhinde geçen bir şiirine de yer vermiştir.
II. Yorumda Çok Katmanlılık:
"Kur'an'ın zahiri, batını, haddi ve matla'ı vardır"
Abdullah Bosnevi, sufilerce benimsenen yorumun aşamalan ve katmanlan
olduğu yönündeki ilkenin temeliendirilmesi bağlamında rivayet edilen hadi
sin gereğine uygun bir şekilde ayeti yorumlayacağını mukaddimede söylemiş
idi. Burada biz öncelikli olarak işan tefsir literatüründe hadisin içeriğinin ele
alınış biçiminden kısaca söz etmek istiyoruz. Böylelikle Bosnevi'nin yorumda
benimsediği ilkenin kapsamı ve tarihsel süreçteki dönüşümü hakkında fikir edinmiş olacağız. Rivayere ilişkin farklı varyantlar37 bulunmakla beraber Bos
nevi Hal'u'n-na'leyn'de "Kur'an'ın zahiri, batını, haddi, matla'ı şeklinde yediye
varıncaya kadar -bir rivayette yetmişe varıncaya kadar- batnı (anlam katmanı)
vardır" versiyonunu kullanmışnr.
Tefsirinin mukaddimesinde Sehl et-Tüsteri (ö. 283/896) Kur'an'ın her bir
ayetinin zahir, batın, had ve matla' olmak üzere dörtlü anlam düzeyine sa
hip olduğunu belirterek -sözü her ne kadar bir hadis şeklinde zikretmez ise
de- kavramlann karşılıklarını vermiştir. Buna göre zalliri Kur'an'ın [ibadet
37 Rivayetin varyantiarı ve hadis ilmi açısından değerlendirilmesi için bk. Yıldırım, Tasawufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanak/arı, s. 321. ilgili tartışmalar çerçevesinde rivayetin
Hz. Peygamber' e mi yoksa sahabeden veya süfiyyeden bir şahsa mı ait olduğu hususu geniş
yer tutmaktadır. Rivayet Hz. Peygamber dışında Hz. Ali, ibn Mes'üd, Abdurrahman b. Avf,
Hasan-ı Basri gibi isimlere de nispet edilmiştir. Rivayet hakkında genel bir değerlendirme için
bk. Ateş, işôr'i Tefsir Okulu, s. 30-31; Öztürk, Tefsirde Bôtmllik, s. 242-243; Gördük, Tarihsel ve Metodalajik Açıdan lşôr/Tefsir, s. 112-116.
Osmanlı'da lim- i Tasavvuf ~ 535
maksadıyla) tilavet edilmesi, batını fehm [yani derinlemesine anlaşılması ve
gereğince davranılması), haddi -fıkıh geleneğiyle uyumlu olarak- Kur'an'daki
helal ve haramın belirtilmesi, matla'ı Allah kula ihsan ettiği bir anlayış (fikıh)
olmak üzere ayetin kast ettiği anlam doğrultusunda kalbin yükselmesi-açıl
ması (işraf) şeklinde yorumlamıştır. Sehl'in hadise getirdiği yorumda "batın"
ve "matla"' anlam düzeyi daha çok tasavvuf geleneğinde öne çıkanlan karşılı
ğa tekabül etmektedir. Nitekim devamında Sehl et-Tüsteri Kur'an'ın zahirine
ilişkinbilginin umuma özgü bir bilgi (ilmün ammün) türü olduğunu, derin
kavrayışm ise batını na dönük bir çalıayı gerektirdiğini ve bu bilginin daha seç
kin (hass) bir zümreye ait olduğunu öne sürmüştür.38
Haris el-Muhasibi (ö. 243/857) ise muhkem-müteşabih ve bunların tevili bağ
lamında ilgili hadise yer verdikten sonra, zahiri tilavet, batını tevil (anlamın
derinleştirilmesi), haddi anlamanın (fehm) ulaştığı son nokta, matla'ı ise an
lamının aşınlık, derinleşme, ahlaksızlık ve günahkarlıkla aşılması şeklinde
yorumlamıştır. Muhasibi'ye göre tüm bu süreçlere ilişkin insaniann düzeyle
rinin kemal yada noksanlık derecesi Ailah'a tazim ve bildikleriyle eyleme kıs
tasına bağlıdır.39 Hadisin İbn Mes'fıd'dan gelen rivayetini nakleden Ebu Talib
el-Mekki (ö. 386/996) ise zahir anlamın Arapça'yı bilen kimselere, batın anla
mın yakin ehline, haddin zahir ehline, matla'ın da seçkin ariflere özgü olduğu
bilgisine yer vermiştir.4° Sülemi de İbn Mes'fıd'dan gelen rivayeti41 nakletmiş
ve Hz. Ali'den42 hareketle zahlr-batın-had-matla' terimlerinin karşılıklarına
38 Tüsteri', Tefslr, s. 16. Serrac'ın, Tüsteri"den nakline göre ayetlerdeki anlamın çokluğuna dair
Kur'an'ın her bir harfi için Allah kuluna bin tane mana/kavrayış ihsan e:tmiş olsa da kulun Al
lah'ın bir ayet için vaz ettiği anlamı tüketmesi mümkün değildir. Çünkü der Serrac "Al~ah için
bir nihayet olmadığı gibi ketarnının anlamı (fehm) için de bir nihayet yoktur. Ancak Allah'ın
evliyasının kalbine açtığı anlamlar mikdannca kullar Allah'ın ketarnını anlayabilirler:· Serrac,
Lüma', s. 107.
39 Muhasibi', Fehmü'I-Kur'cin, s. 328. Bu bağlamda ibn Abbas'tan başka bir rivayet ile konu muh
kem-müteşabih çerçevesinde ayetterin tevilinde otoritenin kini' olduğu sorununa uzanır:
"Kur'an dört vecih üzere nazil olmuştur. ı. Helal ve haram - bu konuda bilgisizlik maze.ret
sayılmaz-, 2. Tefsir -alimler onu bilirler-, 3. Arapça -bunu Arap toplumuna mensup olanlar
bilir-, 4. Tevil -Yalnızca Allah bilir ve ilirnde derinleşmiş olan kimseler "Rabbimiz katından
olana iman ettik derler."
40 Mekki', Kütu'/-ku/üb, 1, 155. Mekki', matta' düzeyinde kavrayışı Allah'ın seçkin kimselere ihsan
ettiğini, ayrıca onlara bir takım özel sırları tevdi ettiğini ve bu sayede de mukarrebler zümre
sine onları dahil ettiğini söyler.
41 Sütemi'de ibn Mes'üd'dan gelen rivayet şöyledir: "Kur' an yedi harf üzerenazil olmuştur, onun
her bir ayetinin zahiri ve batını, her bir harlinin de haddi ve matla'ı vardır:• 5ülemi, Hakciiku't-tefslr, ı, s. 21.
42 Ca biri bu rivayet bağlamında gerek sünni' tasavvuf gerekse şiiler tarafından Hz. Ali'nin bir
tevil otoritesi olarak kabul edildiğini, ayrıca sürecin doğal gidişatının nas seviyesindeki za-
536 ~ Osmanlı'da lım-i Tasavvuf
yer vermiştir. Buna göre -Tüsteri ile benzer bir biçimde- Kur'an'ın zahiri tilave
ti, batını fehmi, haddi ibare, işare ve helal-haram hükümleri, matla'ı Allah'ın
kullanndan muradıdır. Ayrıca Kur'an'ın içeriği ve anlam düzeyindeki farklılı
ğına ve muhatapları n değişkenlik arzedişine ilişkin Sülemi Ca'fer es-Sadık'tan
(ö. 148/765) şöyle bir aktanm yapar: "Allah'ın kitabı dört şey üzeredir: ibare,
işare, letaif ve hakaik. ibare avam, işare havas, letaif evliya, hakaik ise nebiler
içindir."43 Kütu'l-kulüb'daki şekliyle rivayeti aktaran Gazzaü Kur'an lafzının
yalnızca bir anlama delalet ettiğini öne süren kimseleri eleştirerek konuyu
değerlendirmeye çalışmış, Kur'an lafzının çoklu anlam delaletinin derin kav
rayış sahibi kimseler44 için imkanı üzerinde durmuş ve hadisin bu bağlamda
yorumlanması gerektiğini vurgulaınıştır.45
İbnü'l-Arabi'ye gelince, öncelikle o, Tüsteri ve Mu hasibi de verilen karşılık ile
kısmen uyumlu bir şekilde "Zahiri tefsiri, batını tevili, haddi anlaşılmasının
son sının, matla'ı ise ayetten terakki edilen şey" diyerek ilgili kavramlan açık
lamıştır. Ancak asıl itibariyle İbnü'l-Arabi'nin yorum anlayışındaki paradig
matik dönüşüm zahir-batın-had-matla' kavramlarını Kur'an metniyle birlik
te bütün varlıklara ve evrene teşmil etmesinde görülür.46 Buna göre mevcut
her şeyin bir zahiri, bir batını, bir haddi ve bir mat la' ı vardır.47 Bir şeyin zahiri
onun sureti, batını ise onun manasıdır; haddi mahiyeti, hakikati yada ayn-ı
sabitesidir; matla'ı ise Hakk'ın ondaki vechidir.48 Ayrıca söz konusu yakla-
nir-batın karşıtlığını aşarak "zahir ilmi" ve "batın ilmi" şeklinde anılacak epistemolojik bir
ayrıma ya da karşıtlığa evrildiğini iddia etmiştir. Ci biri, Arap-lslam Kültürünün Akıl Yapısı, s.
37-360.
43 Sülemi, Haköiku't-tefsir, ı, s. 21·23.
44 Gazzali bu kimseler arasında Hz. Ali ismini özellikle anar ve ondan rivayet edilen şu söze yer verir: "istesem yalnızca Fatiha süresi üzere yetmiş deve yükü tutacak denli tefsiryaparım." b k.
Gazzali, ihyô, ll, s. 322.
45 Gazzali, ihyô, ll, s. 320-325.
46 Nasr Hamid Ebü Zeyd'e göre bu durum yani N ass ( Kur'an metni), varlık ve insan arasındaki bu
paralellik yorumun otoritesine Kur'an metni ni anlamada dilin imkanlarının ötesine erişimini
sağlar. Nasr Ham id Ebu Zeyd, Süft Hermenötik, s. 297.
47 Konunun vera kavramıyla irtibatlandırılarak ele alındığı pasaj (Veranın terki makamının bilin
mesi, başlıklı 92. bab]: "Bütün işlerin (umür} tamamı dört hüküm üzeredir: Zahir, batın, had
ve matta' hükmü. Vera sahibinin zahirve batınında had ile hükmeder. Böylelikle bu amel kişi
ye her şeyde Ha kk' ın vechini gösterir ki bu da matta'dır:• ibnü'I·Arabi, ei-Fütühôtü'I-Mekkiyye,
V, s. 190 (Fütühôt-ı Mekkiyye, VII, s. 86).
48 Konunun ilahi isimler ile irtibanlandırılarak ele alındığı pasaj: ""Her şeyin bir zahiri, bir batını,
bir haddi ve bir matla'ı vardır. Bir şeyin zahiri onun sOretinin sana verdiği şey iken batını süre
tin üzerinde tutunduğu şey, haddi onu başkasından ayrıştıran, matla'ı ise onu keşfettiğinde
kendisine ulaşmanın sana kazandırdığı bilgidir. Bu itibarta keşfetmediğin bir şeyin matta'ına
ulaşman söz konusu değildir. Şöyle demiştir: Bu dördünün arasında bir fark yoktur ve her
Osmanlı'da Ilm-i Tasavvuf , 537
şımın bir uzantısı olarak Kur'an'ı anlayışları ve algılayışlan çerçevesinde de
Allah erenlerini (ricalullah) dört kısma ayınr: Ricalü'z-zahir, ricalü'l-batın, ri
calü'l-had ve ricalü'l-matla'. Nasr Hamid'in bu aynma ilişkin değerlendirmesi,
İbnü'l-Arabi'nin epistemolojik açıdan insanlan bir yandan varlık mertebele
rinin bir yandan da kutsal metnin anlam düzeyietine koşut giden bir tasnife
tabi tuttuğu şeklindedir.49
Hadisin ana unsuru olan dört kavrama ilişkin en geniş açıklamalardan birine
hazarat-ı.hams5° anlayışıyla uyumlu bir çerçevede Sadreddin Konevi'de rast
lamaktayız:
İlahi kelam -ki izah ve ifade mertebeleıini kapsayan sıfatlann ve nispetle
rin en önemlileıindendir- Hakk'ın hazretinden sadır olmuş, bize zikredi
len beş asıl mertebenin (hazariit-ı hams) ve bu mertebelerin içerdikleri şey
lerin hükümleriyle boyanmış halde ulaşır. Bu kelamın Hz. Peygamber'in
belirttiği gibi bir zahiri vardır. İlahi keliimın "zahir"i hissedilir suretler gibi
beyan ve zuhur mertebelerinin nihayetine ulaşan nassı ve açıklığıdır. İlahi
kelamın bir de gizli "batn"ı vardır. O da pek çok idrakten gizli kalan mu
kaddes ruhlara benzer. İlahi kelamın zahirini ve biitınını ayırt eden "hadd"i
vardır. Bununla zahirden batına terakki edilir. Had, zatıyla ilahi keliimın
zahirini ve batmını birleştiren (cami') bir berzah iken aynı zamanda biitın
ile matla'ı ayırt eden bir ayraçtır (fiisıl~. Bunun bir benzeri mutlak gayb ile
şehiidet mertebelerini birleştiren misal iilemidir. İlahi kelamın "matla'ı"
vardır. Matia', zahirin, batının, onlan birleştiren ve ayırt eden şeyin kendi
sine dayandığı hakikati bildirir. Binaenaleyh matla', bücl.in bunlann ardın
dakini insana gösterir. Matla', Hakk'a ait zati-gayb mertebelerinin (menzil)
ilki olduğu gibi gayba ait mücerret hakikatietin ve isinılerin mertebesinin
birisinin ilahi isimlerden isimleri vardır. Birisi ez-Zahir'dir. ez-Zahir delilin verdiği şeydir. ikin
cisi el-Batın'dır. O da şeri atın Allah'ı bilmek hakkındaki bilgisidir: [Şu halde] el- Evvel varlığa, el-Ahir de bilgiye mahsustur." ibnü'l-Arabi, ei-Fütühôtü'I-Mekkiyye, XII, s. 295-296 [Fütüh_ôt-t
Mekkiyye, XVIII, s. 91]:
49 ibnü'L-Arabi, ei-Fütühôtü'I-Mekkiyye, ı, s. 568-570 [Fütühôt-1 Mekkiyye, ll, s. 86-88]. Nasr
Hamid'e göre "Bu dört seviyedeki arif insanlar ile bilgilerinin konusu arasındaki ilişki ayrıma
değil, iç içelik ve karşılı klı etkileşime dayanır. Arif insanların varlığa dair bilgilerinin kaynağı,
alemterin ruhları, meleklerin ve melekleri şereflendiren peygambelerin bilgileridir. Bu bilgileri
edinme, sufi miraçtaki birleşme (ittisal) yoluyla olur. Arif insanlar bu tür bilgi ile bir yandan
Kur'an metnini anlayabilirken, diğeryandan hi mmetleriyle bu alemiere tesirde buluna bilirler.
ibn Ara bi bu düşüncesini desteklemek için Kur'an metnine başvurur ki, ibn Arabi'deki metin
ile düşünce arasındaki diyalektik ilişkiye dair ileri süreceklerimiz de bunu doğrular." Nasr Ha
m id Ebu Zeyd, Süft Hermenötik, s . 296.
SO Konevi'de varlık mertebelerinin detayı için b k. Demirli, Sadreddin Konevi Bilgi ve Var/tk, s. 241-256.
538 r Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf
(hazret) kapısıdır. Keşif sahibi bu kapıdan birlik özelliğindeki gayb mer
tebesindeki kelamın sırnna muttali olur. Böylece keşif sahibi zuhurun,
batınlığın, haddin ve matla'ın, kela.ma ve başka şeylere ait bu tecellinin
m enzilieri ve isimlendirileninden farklı oluşu cihetinden el-Mütekellim is
minin hükümlerinin taayyün ettiği menebeler olduklannı öğrenir. Kelam,
konuşan üzerinde zait bir şey olmayışı yönünden beşinci menebedir. Bu
menebe Nefes-i Rah.mani sırrından öğrenilir.5'
Kısacası İbnü'l-Arabi ve beraberinde Sadreddin Konevi'de gördüğümüz ha
disi anlamadaki bu paradigmatik dönüşüm, yani kademeli varlık anlayışırun
eşlik ettiği yo"rum tarzı, lafzın delalet ettiği anlamdaki katmanlılığa doğrudan
etki etmiş gibi gözükmektedir. Nitekim Bosnevi de yorumda ilke olarak be
nimsediği hadisi doğrudan naklederek, vücfıd mertebeleri dolayısıyla yorum
mertebeleri (kademeli ve katılımcı tevil) fikri çerçevesinde "nalınlan çıkarma"
ayetirıi yorumlamıştır. Nitekim anlamdaki çok katmaniılığın kavraruşı/açılışı
k.işirıin ahlaki bakımdan yetkinleşmesiyle irtibatlandırılan bir tema olarak de
ğerlendirilmiş, böylece anlamdaki çok katmanlılıkla birlikte kat edilen süreç
kişiye Kur'an ve hatta varlığın bütününe dair geniş bir anlam haritasını oku
maya imkan vermiş olacaktır.
III. Hitapta ve AnlamCia Çok Katmanlılık:
"Nalınlan çıkar!" Ayetinin İşan Yorumu
"Nalınlarını çıkar, muhakkak sen mukaddes Tuva vadisindesin" (T'aha, zo/12)
ayetinin Abdullah Bosnevi tarafindan yapılan yedi aşamalı yorumuna geç
mezden evvel işari tefsir geleneğinde ayete getirilen yorumlara genel tutumla
n yansıtacak bir şekilde özetle yer verebiliriz.
III. ı.
Sülemi, ayeti erken dönem işan tefsir otoritelerinden biri olarak bilinen
İbn Ara'dan (ö. 309/922) yaptığı rivayetler ile yorumlamaya çalışmıştır: "Na-
51 Konevi, Fôtiha SOresi Tefsiri, s. 320. Ayrıca Konevi, ayetin anlamının sadece nüzul sebebi bağ
lamında yorumlanması fikrine katılmaz. Örnek olarak Maide suresindeki 93. ayetin nüzul
sebebini zikrederek ayetln "şarap haram olmadan önce şarap içen kimselerin durumu" hak
kında soran sahabeye cevap olarak nazil olduğunu belirtir. Ancakayetin anlamını yalnızca bu
durum ile sınırlamamak gerektiği ve başka anlamlara da delalet ettiği hususunun altını çizen Konevi, bu noktada söze konu edilen hadisi aktarmıştır. Konevi, Fususü'l-hikem'in Sırları, s.
136-137.
Osmanlı'da Ilm-i Tasavvuf ~ 539
lınlannı çıkar!" kalbin ile oluş aleminden (kevn) yüz çevirve bu ilalll hitabı
işittikten sonra artık oluş alemine nazar etme anlammdadır. İbn Ata "na'l''
(ayakkabı) kelimesinin nefis, "mukaddes vadi" kelimesinin ise kişinin dini
anlamında kullanıldığını söyler. Buna göre ayetin anlamı "nefsin ile bütün
bağlannı kopanp (huluvv) dinini bizimle beraber ikame etmenin vakti geldi"
demektir. Bir başka yorumunda ise İbn Ata emri, "kendinden fasıl ve vasıl
malıallini kal dır! Çünkü sen mukaddes bir vadiye eriştin, bu vadi seni bütün
hallerden temizleyecek, varlığını yok edecek, sende bir şey bırakmayacaktır"
şeklinde ·anlar. Fasıl (aynşma) ve vasıl (birleşme) kavramlanndan hareketle
İbn Ata ayete başka bir vecih daha verir: "Kendinden ittisal ve infisal güçleri
ni çekip çıkar! Çünkü sen mukaddes bir vadidesin yani infirad (yalnız olma)
vadisindesin yanımda seninle birlikte benden başka kimse yok!"52 Kuşeyri
ise ayeti ilk başta, nalıniarın çıkanlmasının yüce bir kimsenin huzuruna va
nlınca yapılması gerekli bir eylem tarzı olarak yorumlar, yani "meliklerin hu
zuruna varınca yaygıya nalınla basılmaz." Daha sonra Sülem.l'deki yorum
la benzerlikler taşıyanişan anlam (el-işare fi'l-emr) ise "kalbi iki dünyadan
(dareyn) anndırmak ve infirad vasfı ile Hak için tecerrüd etmek (yani Hak
ile başbaşa kalmak)" tır. Mutlak fena hali ile irtibatlı bir yaklaşım ile Kuşeyri,
nalıniarın çıkanlması emrine farklı bir anlam daha yükl'er: "Sahip olduğun
[ya da yerine getirmekte olduğun] iki tür -emir-nehiy cinsinden- fiilinden
uzaklaş! Kurb-bu'd, vasl-fasl, fena-beka türünden iki hali [yani kendine özgü
ikili nitelikleri] görmeyi silip yok et. Bizim sıfatianınızla ol! Çünkü sen bizim
hakikatimiz ile birliktesin!"53 Sülem1 ve Kuşeyri'de ayetin klasik tefsir lite
ratüründe yoruınlanış tarzına ilişkin -mesela giyilen ayakkabının yapıldığı
derinin cinsi dolayısıyla çıkarılması gerektiği gibi- herhangi bir görüşe yer
verilmez.
Adı geçen iki işari tefsirci Sülem1 ve Kuşeyri'nin ayet yorumuna yakın bir
tarzı benimseyen isimlerden birisi de Gazzali'dir. Anc!ik onun Mişkatii'l-en
var'da ayetin yorumuna yer verişinin bağlaını -kısmen daha önceki bölümde
detaylannı aktardığımız- zmir-hatın hadisinin yol açacağı muhtemel sorun
lar dolayısıyladır. Gazzali'nin burada öncelikli olarak okuyucuyu uyardığım
görmekteyiz. Şöyle ki Gazzali zahiri dışında bir takım sembolik anlamlar ile
ayetin yorumlanmasının zahiri iptal etme gibi bir düşüneeye kapı aralamaclı
ğını özellikle vurgulamak istemiştir. Çünkü zahiri geçersiz saymak Batınller
ile benzer Kur'an yorumunu benimsernek anlamına gelmektedir. Dolayısıyla
52 5ülemi, Haköiku't-tefslr, 1, 436-437.
53 Kuşeyri, Letöifü'l-işöröt, ll, s. 448.
540 ~ Osmanlı 'da Ilm- i Tasavvuf
Gazzali ayetin salt zahir anlama sahip olduğunu öne süren Haşviyye ile ayetin
zahir anlamının olmadığım savunan Batmiyye zümrelerinin anlayışlanndan
farklı olarak bir yorum yöntemini kabul ettiğini öne sürmüştür. Buna göre
Gazzali'nin ayete verdiği anlam şudur:
Hz. Musa "nalınlannı çıkar" emrinden her iki dünyayı aa bir kenara at an
lamını anlam ış, nalınlannı çlkannak suretiyle emrin zahirine, iki dünyayı
bir kenara atarak da emrin batınma uymuştur. İşte i'tibar böyle olur, yani
bir şeyden başka bir şeye geçmek [kı yas yapmak] ve zahirden sırra geçmek budur.54
İbnü'l-Arabi Hz. Musa'ya verilen emrin, "artık menzile ulaştın, dolayısıyla na
lınlannı çıkar" şeklinde anlaşılması gerektiği husus u üzerinde durmuştur. Hz.
Musa'nın menzile ulaştığının belirtisi ise herhangi bir vasıta ve tercüman ol
maksızın Allah'ın doğrudan onunla kelarn sıfatı ile konuşmasıdır.55 İbnü'l-A
rabi klasik tefsir literatüründeki verilen bir bilgi yani Hz. Musa'nın ayakkabısı
nın ölü eşek derisinden yapılmış olması sebebiyle ayetten anlaşılması gerekli
üç hususu zikreder: Bunlardan ilki ayakkabının derisidir, bu zahir ile irtibatlı
bir konudur. Adeta burada denibnek istenmektedir ki herhangi bir işte asla
zahirle kendini sınırlama! İkincisi eşeğe nispetle ahmaklıktır [yani bu nitelik
ten uzak d~]- Üçüncüsü ise eşeğin murdar (ölü) olmasıdır ki ölüm cehalettir.
Çünkü ölü kirrise ne ~endisine söyleneni ne de sana söyleneni anlayabilir.56
Bosnevi İbnü'l-Arabi'nin verdiği bu bilgileri tefsirinde zikrettikten sonra "bir
kimsenin zikri geçen bu üç şey ile nitelenmiş olan bir eşya ile kutsal bir vadiye
ayak basmaması" gerektiğini söyler.
İsmail Hakkı Bursevi Ruhu'I-Beyan'ında literatürde yer bulan yorumlan kısaca
özetleyerek ayeti tefsir eoneye çalışmıştır: a) Çıplak ayakla dolaşmak tevazu
işaretidir. Tevazu ve edebe uygunluğu dolayısıyla Allah Teala Hz. Musa'dan
54 Gazzali, Mişkôtü'l-envôr, s. 59. Bu bağlamda ibn KasiGazzali'ci yorumu devam ettirerekşun
ları söylemiştir: "iki gözü olan kimse nalıniarı çıkarmakla muradın ne olduğunu anlar. Ondan
murat, dünya nalanlarını çıkarmak ve şehvet ve heva elbiselerinden tecerrüt etmek ve hakiki
fakiri n kendisini M eviasının nethalarına arzetmesidir." Alkan, "Giriş", s. 182.
55 Burada ibnü'l-Arabi Ey ademoğulları, mescide giderken elbiseterinizi (ziynetlerinizi) giyiniz"
(A'raf. 7/31) ayeti ile birlikte "nalınları çıkarma" ayetini yorumlar, dolayısıyla giyilmesi ve çıka
rılması gereken ayakkabılardan bahseder. Sk. ibnü'l-Arabi, ei-Fütiihôtü'I-Mekkiyye, 1, s. 582-
583 (Fütiihôt-ı Mekkiyye, ll, s. 100-1011.
56 ibnü'l-Arabl, e/-Fütiihôtü'I-Mekkiyye, ı, s. 584 (Fütiihôt-ı Mekkiyye, ll, s. 1021. ibnü'l-Arabi'nin
buradaki yorumu Hol'u'n-no'leyn şerhindeki yorumuyla uyumludur. Burada ibnü'l-Arabi ilave olarak, Bayezld-i Bistiimi'nin "Sizler ilminizi ölülerden alıyorsunuz, biz ise hiç ölmeyendiriden
alıyoruz" sözüyle birlikte "emrin zahiriyle yetinme, ilmini de ölülerden alma" şeklinde bir uya
rıda bulunur.
Osmanlı'da lım-i Tasavvuf , 541
nalınlannı çıkarmasını emretmiştir. Nitekim Bişr-i Hafi gibi bazı sunler teva
zuları gereği çıplak ayakla dolaş~ışlar ve Kabe'yi de çıplak ayakla tavaf et
mişlerdir. b) Hz. Musa'nın ayaklarının vadiyi şereflendirmesi ve yerin bere
ketinin kendisine ulaşması için bu emir verilmiştir. c) Meliklerin huzurunda
ayakkabıyla bulunmanın yakışık almaması dolayısıyla nalıniann çıkanlması
istenmiştir. d) Hz. Musa'nın nalının tabaklanmamış eşek derisinden yapılmış
olması (Tefsir literatüründe genel kabul gören yorumlardan birisi budur). e)
Hanımını ve çocuklarını aklına getirmemesi için nalınlannı çıkar emri veril
miştir. Çü'nkü rüyada "nalın" görmek zevceye yorulur. f) Tabiat ve nefsi çıkar
anianundadır (Bu görüş Üftade'ye aittir). Bu bağlamda Bursevi kendi yorumu
nu da yapar: "Nefsini ve ona tabi olan şeyleri gönlünden çıkar ve öylece gel!" g)
Ayakkabılar ile dünya ve ahiret kast edilmektedir.57
III. 2.
Hal'ıı'n-na'leyn fi'l-viisıll ila hazreti'l-cem'ayn adlı nsalesinde Abdullah Bos
nevi'ye, yorumda atvar-ı seb'a anlayışı eşlik etmektedir. Mukaddimede Bos
nevi Hakk'ın hitabındaki çeşitliliğin yorumda belirleyici bir unsur olduğunu
vurgulayarak insan atvar-ı seb'adan hangi makamcia bulunuyor ise, Hakk'ın
o tavra/makama özgü batnın (anlam aşamasının) dili ile kendisine hitap ede
ceğinin altını çizmiştir. Tıpla varlık mertebelerinde olduğu gibi asıl itibariyle
batınlar yani anlam ve hitap aşamalan yedi ise de fer'leri itibariyle namü
tenahldir. Dolayısıyla Bosnevi'ye göre nassın anlam aşamalan için herhangi
bir sınırland~aya gitmek pek mümkün değil ise de atvar-ı seb'a ile nas yedi
katmanlı bir anlam aşaması ön görülerek yorumlanabilir. Nitekim BQsnevi
aşağıda özet bir şekilde verileceği üzere, sırasıyla yedi aşamada bitabm kime
dönük ve anlamın neye ilişkin olduğunu belirtmek suretiyle bir yorum dene
mesinde bulunmuştur:
Birinci batında "nalınlarını çıkar" hitabı, hayvan! niteliklere sahip insan nef
sinedir. İnsanın bu aşamada konuşması, işitmesi, bakması gibi bütün fiilieri
ahiret değil dünyevi işler ile ilişkilidir. Dolayısıyla "nalınlannı çıkar", duyular
la sınırlannuş akıldan ayrılmak suretiyle gazap ve şehvet gibi negatif nitelikle
ri kendinden çıkar, anlamına gelmektedir. Bosnevi burada yukarıda da geçtiği
üzere ibnü'l-Arabi'den hareketle ayetteki emrin mubataba telkin ettiği uyan
malıiyerindeki üç hususu dile getirmiştir: İlki "zahirde kalma!" Aksi takdirde
kalp temizliği ve batının saflığı sebebiyle kişiye lutfedilecek olan rabhani varid
57 Bursevi, RDhu'/-Beyôn, V, s. 370.
542 ~ Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf
ve İhsanlardan mahrum olursun. İkincisi "ahmak olma!" Çünkü ahmaklık ne
casettir. Sonuncusu "murdar (ölü) olma!" Çünkü ölüm cehalettir.
İkinci batında muhatap şeriat ve iman nuru ile aydınlanmış insan aklıdır. Bu
rada nalıniarı çıkarmak ile his ve hayal bulanıklarından kurtulmak kast edil
mektedir. Çünkü his ve hayal ile sınırlanmış bir akıl, Hak'tan perdelidir. Do
layısıyla insan his ve hayal bulanıklanndan arınmalı kalbine yönelerek iman,
hasiret ve tecelli n uru ile nurlanmalıdır. Bu sayede insan Rabbi ile münacata
hazır hale gelecek ve kalbine düşen ilaru varidieri muhafaza edecektir. Nite
kim kalp zan ve vehmin barınamadığı mukaddes bir vadi dir.
Üçüncü batında muhatap diğer ruhlardan ayrışması itibariyle ruhlar alemin
de58 bulunan insan ruhudur. İ zzet otağından (süradikat) ve vahdet sübuhatın
dan yapti an "nalınlannı çıkar" hitabının anlamı, ruhlar alemine dönüşte şeha
det ve misal aleminde edinilen niteliklerin terk edilmesidir. Bosnevi üçüncü
batında, bunun dışında iki farklı anlamın daha mümkün olabileceğini belirtir.
Bunlardan ilki, ruhu cisim ve nefsin ve her ikisinin birden sıfatlarından arın
dırmak, diğeri ise ruhtan ilmi ve arneli gücün çıkarumasıdır.
Dördüncü batında muhatap kurb-i nevafil ile tahakkuk etmiş insan vücudu
dur. Kurb-i nevafil mertebesine erişen kimse, kendine ait bütün niteliklerden
faru olarak Hakk'ın sıfatlanyla sıfatlanmıştır. "Nalınlan çıkar" ile burada kast
olunan insanın zahir-batın bütün ilişkilerini terk etmesidir. Çünkü bu saye
de vücudda tevhid açığa çıkar. Ayrıca nalıniarın çıkanlmasıyla cismaniyet ve
riıhaniyetin vücuddan çıkanlması da kastedilmiş olabilir.
Beşinci batında muhatap "Yerim ve göğüm beni kuşatamaz, ancak mürnin
kulumun kalbi beni kuşaor" hadisindeki varlık tecellisini kabul eden insan
kalbidir. Kalp Allah'ın evi, tecellisinin mahalli, ilahi ilimierin madeni ve sır
lannın hazinesidir. Kalp rabbine yöneldiğinde "Hazret-i kuds" vadisinden ve
vahdet-üns mahallinden ona hitap olunur "akıl ve nefs nalıniarını çıkar!" Ay
nca "Müminin kalbi, Ralıman'ın iki parmağı arasındadır" hadisinde bildirilen
kalpten iki pannağın hükümlerinin yani celal ve cemal tecellilerinin hüküm
lerinin çıkanlması da kast edilmiş olabilir.
Altıncı batında muhatap taayyün-i sani59 mertebesinde zuhur eden mutlak
vücuddur -ki sureti insan-ı kamildir-. Burada nalıniarı çıkarmanın anlamı
iki ayndan iki kevni atmak, kabe kavseyn makamından geçmek ve vücub ve
58 Bosnevi, burada ruhlar alemi ile misal ve şehadet alemi arasındaki ilişki üzerinde de durur.
59 Bosnevi burada ilk taayyün ile ikinci taayyün arasındaki ilişkiyi kısaca değerlendirmeye çalışır.
Osmanlı'da Ilm-i Tasavvuf , 543
imkan hükmünden münezzeh ev-edna makamına yönelmek suretiyle soyut
lanmaktır (tecerrüd). Ayrıca siiri ve manevi kesretin yok edilmesi anlamı da
verilebilir.
Yedinci batında ise muhatap "ev-edna" makamı olan taayyün-i evvel merte
besinde taayyün eden zattır. Burada zat için iki hüküm vardır: İlki bizatihi
vahid olıl'\aSı, diğeri de vahidde nisbi taayyünün düşünülmesidir. Dolayısıyla
bu mertebede nalıniarı çıkarmaktan murat, iki hükmün zattan çıkarılmasıdır.
Bununla beraber, isimler ve sıfatiann zattan çıkarılması da kast edilmiş olabi
lir. Çünkü mutlak zat, isim ve sıfatıardan müstağnidir.
Abdullah Bosnevi, tüm bu hitap-anlam aşamalan kendisinde açığa çıkacak
olan kimsenin, insan-ı kamilin yani tevil otoritesinin veya nassı yorumlamaya
yetkin kişinin kısaca niteliklerine değinerek risalesini sonlandırmıştır:
Zik.ri geçen yedi batnın kapıları ve sırların duvağı kimde açılırsa, manala
no el değmemişliği kimde tecelli ederse ve bütün batınlar ve hakikatleri
nin manalan kimde karşılık bulursa, o vücudun sırrı ve vacid-mevcfıdun
kıblesidir. O kişi meselelere mertebelerinde marifet kespeder, makamla
rında manalan müşahede eder. [Hal'u'n-na'leyn, 44· prgrf.)
Kaynakça
Alkan, Ercan, "Giriş", Şer/w Ha/'i'n-na'leyn [İbnü'l-Arabi], İstan~ul, 2017, s. 17-22ı.
Al pa ydın, Mehmet Akif, "Abd u U ah Bosnevi'nin Tefsir Risaleleri ve Türkçe Ad iyat Suresi Tefsiri",Anıasya Üniversitesi llalıiyııt Fakiilte~i Dergisi, (20ı7), sayı: 9, s. 367-385.
Ateş, Süleyman, Işiiri Tefsir Okulu, İstanbul, 1998.
Aydar, H id ayet, "Abdullah Bosnevi ve Tefsir Risaleleri", Tefsir Araşhmıala: ı Dergisi; (2018),
cilt: Il, sayı: ı, s. 74-99.
Demirli, Ekrem, Sadreddin Konevi'de Bilgi ve Varlık, İstanbul, 20u.
__ , "Kuşeyri'den İbnü'l-Arabi'ye İşari Yorumeuluk Hakkında Bir Değerlendirme: İşari Yorumdan Tahkike Doğru Kur'an-ı Kerim Yorumeuluğunun Gelişimi", Atatürk Üniversitesi llalıiyat Fakültesi Dergisi, 2013, sayı: 40, s. 121-142.
Dreher, Joseph, "1\.bdallah (1\.bdi) Effendi Al-Büsnawi (M. 1644 Konya) et son Kitab Khal' al-na'layn fi'l-wusül ilii hadrat al-jam'ayn", MIDEO, sayı: 25-26, yıl: 2004, s. ı-63.
Ebu Nasr Serrae, el-Lüma', thk. Muhammed Edi b el-Cad ir, Amman, 2016.
Ebu Talib el-Mekki, Kıitii'l-kıılub, thk. Mahmud İbrahim Muhammed Rıdvlıni, Kahire, 2001.
Ebu Zeyd, Nasr Ham id, SCıfi Henııenötik -İbn Arabi'nin Yorum Felsefesi-, tre. Semih Ceyhan, İstanbul, 2018.
el-Cabiri, Muhammed Abid,Arap·islam Kiiltiirılııiin Akıl Yapısı, tre. Burhan Köroğlu vdğr., İstanbul, 2000.
Gazzali, İhyiiu ulCımi'd-din, thk. Heyet, Cidde, 2011.
544 ~ Osmanlı'da Ilm- i Tasavvuf
___, Mişkiitii'l-enviir, tre. Mahmut Kaya, İstanbul, 2016.
Gördük, Yunus Emre, Tarilısel ve Metodolojik Açıdan lşiiı1 Tefsir -Miiltiyeti, Meşruiyeti, Bii tm i Yorumdan Farkı-, İstanbul, 2013.
Hakim Tirmizi, Kalbin Anlamı -Beyiinü'l-fark-, tre. Ekrem Demirli, İstanbul2013.
H aris ei-Muhasibi, el-Akl ve Fe/ımii'l-Kuriin, thk. Hüseyin Kuvvetli, Beyrut, 1971.
İbnü'I-Arabi, el-Fürnlıiitü'l-Mekkiyye, thk Abdülaziz Sultan el-~ansub, Kahire, 2017 (Fıitıilıiit-ı Mekkiyye, tre. Ekrem Demirli, İstanbul, 2007-2012.].
İsmail Hakkı Bursevi, Rulıu'l-Beyiin, Beyrut, t.y.
Karta!, Abdullah, Abdulla/ı Bosnevi ve Meriitib-i Vücıid İle ligili Bir Risiilesi (yüksek lisans tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1996.
KeHibaz"i, Taarruf -Doğuş Devrinde Tasavvuf-, tre. Süleyman Uludağ, İstanbul, 1992.
Kuşeyri, Letiiifii'l-işdrdt, thk. İbrahim Besyıl ni, Kahire, 2000.
Öztürk, Mustafa, Tefsirde Batml/ik ve Bdtıııi Te'vil Geleneği, İstanbul, 2011.
Sadreddin Konevi, Fiitilıa S tiresi Tefsiri, tre. Ekrem Demirli, !stanbul, 2002.
Sadreddin Konevi, Fust'isii'l-lıikem'iıı Sır/an, tte. Ekrem DemirH, İstanbul, 2002.
Sehl b. Abdullah et-Tüsteri, Tefsini't-Tüsteri, thk. Muhammed Basil Uyıln es-Sud, 8eyrut 2002.
Sülemi, Hakiiiku't-tefsir, thk. Seyyid Umran, Beyriıt, 2001.
Yıldınm, Ahmet, Tasavvııfwı Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanak/an, Ankara, 2013.
Ziyai, Ali Ekber, "Abdullah Bosnevi Efendi ve "Sırr-ı Yakin" Risalesi", Misbalı: İslami Vii-şiince ve Araştımıa Dergisi, (2014), cilt: III, sayı: 9, s. 81-96.
Osmanlı"da ilm-i Tasavvuf , 545
Ekı
Hal'u'n-na'leyn'in Metni
_,... ~ <J .... , .,. , ~'
~ (.S"' _,1 JW .J _,.i .J ~ .)1 ~ 'jl .)1_,_-:. 'jl if ..b-IJ \..;._. Y.:. ...1..4.! ..t.., C.l [2] ,} ~ .,» • , $ ... , ""' , • ,
~1 .J_,i:YI Js- [12/20 ,.J,j ,~\JI <~ı.S~ V'..illl .)\~J4 .!.1;1 ~ 2>-ı.;~~ :()l:JI
~ J'ı ı:U:.:-. I~J- u:;-. ı·:!:. .:.ıı·~iı 51); :.J~ .. )l.:Jı 'ili.~·'! ·,.,, .Jbi - ,, . ~ J •J ..,;-~~, __,_..., .. J " • \ - t_S;:" '-O':".. ~
~ .:.ıuı ~~ ~~ ~\rı G.:,.:i~ j,_,;... ~t 1«~ ~ Jı;> ~~J.J 0) «~r JW ~ı 0~ ~~ ~ ~ ~ 0 G;~j~~ 9--~' cr. ~Lv ıt.; ,~, 0~1 ~ ~ J- , J tl • ... .. ... ' J .,. J ,;J
~ij t~l )_,b'jl if .Jl..;)'l ..b.-) .J_,.b <,ŞI ~ı) J..h.:JI ~ •..:.....JI ı.? o.)\_,.ç- ~\..=s; .; , , - , -.; , ...
. .ı#' .!.ll~ ır _,~ı ~~ 0w. ~ı..:s; JW -
,~ı Y,'jl ..;.,1~1 ~ l}, ~y.; )Ü ~)) ı.;iJ '~ı) _All Jyi 0i ~ij [3)
-8ı/84 ,Jli.;.;'jl] ~0;. ~ ~ r1 ı_;j ~:; ~t ,._; _,_<Jı ..,_;I}IJ ,Çi:J-1 )}:>~IJ - , - , J:i 'j)i r-lAi 0i ur) J?ı J! ~ J <..?..üı ;L..JJ k.~ ı:,;klı &- ıJIS" 11 J ,rı9 ~ı..t:ı 'jl ı:; ıv ~ L. J J:ıP' 0 ;u. ı J y-.) y._s-J _;..::Jı tPI.:-- J )i r )\SJı 0 J> yı. ı
·C..:~ ;ıı ~4J ,~, ~if
.282/8 ıpll ~ .:./'1 ~ı 1
546 ~ Osmanlı 'da lım-i Tasavvuf
J)l; ~_r=-T_, (.;.:ı 8.~_, [)6oı]/ I~U:. l~i_, ~) ı:,;L... J.r. ( 0L-i)'l .)j ~~ [4]
d~~ f tt)G~J J)\ft ~~ ~ f ~Ls--]'~~ r <,?lll ~kJI if o).A.J
~ / L) { ,Js:-\11 ~1 dj? L) <.Ş.:> y:-}1 ~~ ~ { ,._:.ıÇk..:JI_, _;1 _ _,/~ı_, ç.l.c-'\11
Jo rl' ~ _r ıJ t ,J-Gı-' j_<Jı ~~-' Ç-~ı_, ~~ ~ _r L! 1 ,.1ı ~~ c )ı' .:> .-<>--J .y ~")\.:ll .,YI_,l.IJ ~J \ft _r>I..:.JIJ !\)~\ıl_, c-JI ...:.ıl.-~1 Jjl.: .. L) f 'LS""' _r<JIJ
ı$ _,.a.:.Jı ~_/ll ~1 1~ L) J j 0i J! ;J? J! ..ı? if J ;_;k J! Jj. if J ; _;>:-) Jl ~-' ·r y.. Js' ol.! ;L.J 'J:!>ıı if ;; ;ı.uı ._ö..,a.j ty r-' Jjl.:.lı e::r. JA--i "'J> <.?llı tJpll Jjl.;,. ~ ı:,;L... Jl_r. ';}~i {,._:.ı_,!.~ ,f-; d.J? Jl o~ if Jji.J.I ~J
~ "". $ J o 6-
ı:,;L.... .:>.) .?- ~ Jl.r. )Ü ..;,:,ı.,._. ).:ı J? Jl { '~~ ~ ;J? Jl ~ 01 Jl -d'~':} L. J!~~I.!.Lil ~ ~J~
u-l..ıi.i\IIJ ,~_yı J~\1~ I~L... jl_r. ';} .J~ ,~.iS" JWI_, J ;Wl t) o~ ı.;tJ [5]
.:/' ~ a_w, Jl Ü-p if) ,J6- Jl J6- if) ,~-Jl ~if ,._~ı.ıı ...:.ı~_.,diJ .,. c ..,. (( )) - a ~ · .,. '
,J_,';Jı ıJ~'-' , l.i::-' _; yü r~..ü ~-' ,;;;1.ıJı if ~';lı J..a.i ~ 01 Jl c..-~ u.. JLü ~ (::' '~ j\.:..1 <,?lll ~)lı J! J; JJ ~.J ~i <.Ş lll :; )'1 Jk.<l~ ~ı_,
. (4/57 ,~..t:ı-ıı ~~ ~i ;-<.;.;. ;..:;r ;lL... )lı .!.lt e::r. L) ' J
L)J ,~._wı J~\1~ _rl,\2.)1 L) !1 _,ı..:JIJ ,<l)l..;_ )ı) .11 Jl _;..:J~ 0L-i)'l _/i UJ [6]
<,?lll j.JliJ !1 pl d.l _r. !1 _,LJI L) ~ LJI ~IJ !I_,..<..:Jı_, t( ~~~~ jt...Y~~ J:>l:JI
~ 4}._ :.U.-J J -~1 if.~ JLü ~~ o~U ~<.:JI J,ıj> t...;... ';}) ,JjJ~ 0.-~ - Y' .. ~J J J
Js' ~j ~ J ,UıJ yt:..<Jı ~ J [3ıt7 "·A~\ıı] ~~ jS' .J.:.ç. (.-~j '-'.ı;_ (;T ... -, , ,
l} ~~ <.Şi ,...J:,~J o_rU:. ı:/' 0l;}~~ V>~\ y..lA.ll>.l\11 if 4. ~ ..b:..-.o
J! J..a.i J !1 _,ı..:JI ~ ~ c.S>- 4. .j :J J , L::.ll J yl:S:J~ J:>l:JI J _rtWI L) !1 ft-'
~Uü ,~LS""' y _ri uJıı r)UI ~LS""' y ~W 0)\.ı..:.!l 01-4-! '.).-...a..ill
y J.? ,)>- ~1 &-J ,~,_, yl;._<ll ı/ 0l; J~ ~ uJıı ~1 U"~ JY't..
,..;L.Lü J ..!..Ut..::JI Jt.-..... i J)b:-1_, L.+.il.....
} .S~ ~u,ı_, ..;~ ~~ <l)! ~ J ';JJ [.bıo6]/ <~.! ~! ~~ Jl.h-i y~ L. .Si ~ı_, [7]
<.ŞJJI J,!jJI J _r:, 0i U ı:.r~- L. ~~ .b:.iJ ~~IJ U.,.. _,ll ı.-~)> U ~J <l)!GU,.:ı L.
1~ ~J ,~1 JJI ~\.ı~~ o.-.j ';}) Jy- ';} <~.! ~~ o).i UL. oG_,ç. }J .o.;.,. Yfo .ki~ Jı ~~ :; <$~ Jıı.:;r ,~, ö ~ Jı J~ )' ~ ~~ &-: J--.k...J.' • , , , -[46124 'J.-dl] ~~·-~:· ~
J ;J-', • , - .. , , , " ... ' ""
,~\ll ~LS ;ı.. u-..till .:>I)J\.ı .!.li! ~ 2>-~r :r)I..:JI ~ LS""' _,1 JLü .;lı\ Jü (8)
Js:- ı,?lil jW .Y', Jı ~\ ~ .)j LJ>.h-i :~} ~~ &- o_rli [12/20 t~] ~ c!->-1 :r )UI ~ LS""' _,l j:.ü ,~ı u"l:J Jl C. b; ';} J _rll Jl ~ J if J J,ı)JI if t:; ts' LS""' Y' ~ 0 i : j:i <) t:ıı_, '.y.,u &- J _;.1.1 Jl j.P J if J J ;J.ı Jl ..;:...Lp J ..w
Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf ~ 547
cJWIJ ,_,..~ı _rll;. rJ ..ı..LJ,..ı ..b-l..~Jı s:~l ,s:Wi ..:-)\7 y ~...; 4 J\.r ..lk. .. .., - 1- -
)~ 'v-..w t?~'J t?~ı_,ıı ıh J ,~.ı. ~ ~ 4ı .~s ..:JwıJ , )~...:Lı J! ~--.....dı ö~)~ı
~ t)\.SJl t) t.r-JJ 'f>l1Jl L>L.JJI y> lhJ ,s:W~I oh j;.c...b-i .ı.#~ '1 ı:ıi .lı 'va,! .~.:ll JJ .11) c~l ı) _,.!:YI
J ./'11 J:ı.:Jı
if o~ y>:-) (,Si L>l-i)'l ~ .y- ~LS' (rJ J)~l ~1 ~ J.s:- ~Wı.; (9]
..t;itı ji.Jı :r~ ~~ 4--~ ı::>- J~ (-' ..:.ı~ı.r.Lı j~ ..:.ı-Li..o .y-~ ( ..Si ..!..::>
'1 tŞ >'~~ _,..4 V~ Lo ı}>- I~.,...W ~) o )2.;) "-S'l.C") ..Ak; ı).;-~ ~ .;..,~~~ .)_,...4 ö?~l J ~J Q~l ö~l er l~ub 0_;:1:;,, :JW .11 Jı.; 't?J.r:.i) Jlt.S~ J) L>r~ c..:.ı\;l.r-l-1 JL. J ?ı jiJ~ o;J )~\.ı J. (7/30 'iJ)I] <~0_,~ı; ~ ~ ı.SJ.. '1 tŞiJI ..t;itl ~~ ui..WI.y- a··-·11 ..:.ıli..a.ll ~~~i_, Lp ~J~
.~1 ..:.ır· 41 JY ~1 e::r. t) _rl1JI
~~ J.Wı .y- .!.k J./-: ~ ö_, 5 • ıı_, ~~~cl>-'~~ &-ı :J_,~ [ıo]
44) u~\ıiJ ,~1 ı.:.J\.:ı ))1 ,y- t.: J/- 0 y(;j f'lhJI ..L:s- WIJ l.r<.; '1 J _çQ.\.1
,~\>.-..:.ll tf' ô~)~l 0~ ı4. '1) ,J<>L:Jl s:Li..oj yı (j,~J ,~ı ö).~.1 d' ~ı ~ - ,;ı , ..O o , , , 1 ~ .A3 N ,
~ ~ 'lJ (28/9 ,~_pı] ~rı:J-ı ~ıı;fi ')\.! ~ L>_,S_,..:llli!t :JW .:iıl Jı.; ,. "" -,., J, J .;
)~ 'LS"'"L:,.. ..;...;ı) .!.D J~ \... 'lj J..~.A; \... Jkü '1 ~ .:....s- ~~~ j+J:-1 ..:.ı .... .ıı_, J .ı.
r)\.SJı c!'r· ~ ~~ (,F ı:ı __ ~ ,..ı J~ ~_..) J~ Lo Jb.:,;. ~ L>.r<:v ı:ıi .lı . ..:.ı) t~' Jı.; l.lS"' ,~ ~~ if ~~ ı:sJı [JI07]/ ~Wl JJ~ ~ ı_:,,~
ı_..:.ıt;.. _;:All t) .ı.;..:. ..1ı ~) (t0124/~638
. ~ \:.11 .J:ı.:l'
,ıJL()'IJ t_.r-JI J.i-1 J:,J.ı ,ıJl-i)'l jiç- _,..;. ..,_kWü ~\!ll ~1 ~ ~ ı_;j_, [n]
~4 ı-4 ib L. j.WI 0~ ,Jt;ı-IJ ~1 ..:.ıiJJ~ ~ J _;ll ~ .:.ı;k]l ~ ~ J.s:- ~~ t) ~ ~~ ..t;itl .ı..W. ~ L>l-i)'l ı)~ v.J-1 ıY:_ ~ ~ ,Jl)-1_,
~~_, 4-:ll 4:>. _,:.J ,~~ v J s:l.r=-iJ ~ ..:.ılS"J..ı.... .y- 4.$' _,... ~~ öJ.r"' ~ j ~ '1 rj ~~) ~~ ..;. ~) vo.l.kll ~1 ~ ..;i~) ,;; _;.;.11) ö~~ı Lp ~J öbl:,.. t) L>lS" l~j .J .lı )\.! ..:..JWI t) ..SiJ j...<>l:L-1 t) ..Si ~ .... ~ ~~ t) ~..b-i L. ~~ ı_;;-lıJ (o-ll .y-~J Jt).ı_, ~~ ..:.ııJ_,.lS' .y- ı}?- L>i o~..ı")L:. t) k. ..~.....a>- ~J c~~ ,~, Ji J ;;~ı J..~.:, j L>~)'ı h~ ).PJ ~~ J! ..;. ..~~J ,t.....;...~4 .J ;_,~ 'l..S~ \~1 Y,)'l ..:.ıb)}l if .ı.#~;. L. ~J .J J~ \... Jb.:J ~) öL>.-U.
t?~'~ ~ı 0~ ,v-.:i..aı t?~ı_,ı~ ..!..C~~ &-ı :..ı J:i .!.D..ili ~~if~~ ~ı
548 r Osmanlı'da lim-i Tasan·uf
;if'Jl ~~ ::>.;y .j~ '~~~ a:? }1 ...:.ıi.S'I.;::>'JIJ ,ç_J..\ 4A.J1 ..:ı\..; _,$ll d' V"~ ..1ı), ,obi..; J 4-:.. .u ~~ ..,_bl>- ı:sJl ıs-' Y" ö ~ ~ r· .Sı J. 'ı) "ı) J:.-..::!ı y J
. [46/24 '.;_,JIJ ~r / · ~ .kı~ Jı ~li.; :.; ı$~ ; ~ ; , ,
•
cJ \;,!ı J:ı.:l ı
~ if 0W'JI (.J.J .J~ Li1 ~~ ~ ..,_bWli ...:.J\!11 ~~ ~ ,)>- L:i_, [12]
'Y C-'.11J '\$P 01.;"'.; ft>- C1J.;~ 1 ft>- 0~ 'C1J.;~ 1 ft>-l) t. 1J.;~ 1 JL. d' o):i 1 ,~t.:... ö .J.Jw? l) ..H J Jl:l.l ( 1.$. Jl 'Y )i .u_?. ~! G. ~ 'Y J '_rl&J.l l) ~~ ~L!.;
.~ . .b ~~4-!- ~..L..>.- ~.JY t) o0._, o~~~ ( ~ J! a.l?,
,~\] ~0;lit.: j.i.:.f ~G";;J f {-_,i; ~f l) 0G~I ~ ~~ :JW .&ı Jü [13] .. ,. ? ; ; , ,
,~()1 J~l>-~1 ~ J ,y_ 'JI ...:.ı'Yl-<Jı ~<.:ı ( Wll.i;; Jl t.J:Jl Jj ~ ,[5-4/95
'~) öb.-W.l_, '.Jt..ö'YI_, J..ill.ı '~Y.)I YW ~ j~Uı_, ~::> ~~ JL.....~ ~~ .:r<s- "} \.i;;) . - -J~\.;.:.~\J ,Y,'JI ...:.ı'YL.....<JI if ~IJ (88/18 ,4] ~l:lko ~J di~_; ,~ıı ~0.JJ J! ~~~ a~:=6iı ~~ tfZr 4~ ~.) "'.J.j ·e ';.u .J~ t.. ,;.L.LAJı ~~) 'ltı ft ı:sJI ...:.ı\.A..,aJı_, J)\.;.:.~1 V"~ ~.J öl..-W. J.t>. J! e::-} 4[28-27/89
/ 4 .;~ _nJ; J ,ö::>Lt-=JI tl>- 0 .;..~~\ 0 ~J ,Jl:l.l t 1.$. J' .JJ·:-ıJI ~ ~ ,.ı.bJ ,~iJ:I:i ~~~ ,;;~)ı ..:ı~_, ,;;_rJı ...:.ıli::>l_,_. if($::> _p t.....pL<.:..i_, [_1;,1o7]
J)l>-~1_, ...:.ı\.A..,aJI ı:.r l-r-ı)\...J Jl:l.ı (t>- ö.J..~...PJ ö::>l-t-~11 (t>- ö.;J-" ~ [12/ıo
.;~1 oh j:.. J' ::> _r-..::!1 ö_,.,a>-J 'V"..lill_, .;_,Jl ö_,.,a>- ö~l oh 0~ \...:.ı'Yl-<JI_,
~ 0i .!.ll~ )Ü '~.) ./~ y 0 l)~ y\.ı ..w:. l)kl.;... () ..:-;i_, ,~, ._r.)\... J
,.!J.;kl>-~ J ,.;.tl.,.\.:.. ~ c?-~ J ,Jiy d' ,; ./: 0 .r<:, J ,a.J..<Jı.ı ~ .~kJI ($::>l.,ç- if ..:-;i 0 7<:, J
JW 1iıı 0~ \c_J]I J' 4Li..o J ~ı_, ~~ cl>- ,~1 ~ ~i \..:;, ::>l.r-J [14]
t.J:Jl ı$~1 (.J].l 0W'JI 0 J.lAlli ,~ .r<JI f ..} rJI f , 'Y )i ı$~1 c_..ı:Jl c..-~ Ö.;-'...P ~ 0i ~;t ,~ .r<JI d..4LQ.. () u-Dı f 'd rJI d..4LQ.. 0 ~\ f ,~..ı..i!l )j\11 Ö _rP>- Ö ..,..a.J-1 oh 0~ \V"..lill_, .;.,JI Ö ~ () ,~\ ..:ıLi..:> J' C~J ~~ ._r.)t.. Y-'i' ...:.ıı~ı if ;;_,.,:=- j_<J 01-! 'C~~~_, rL>..~ı ö ... ~ -y 'C'-'.J~,_, ö ~1 V"t:J ~ 0i .J ~ )ü ,ö ~ J! ö ~ if J .?- 0i 0W)'1 ::>1) '* , _rlk.. J
3.~ı 0_,..~ -y ı.i;, ~ t.W! c.;t>- rJ' ö~ı V"~)>.:.:_, ,4-:--- J? r Jı
.~~~ ~ tj..r. .:; 0.r~ li! Lr.ll c}~ .:..•l...j'i' .ş!' ;J.....::.;.., ._,..~.,.~; J:t-:i' :._r....u.ı .:.?; 3
((.<.:.o)) .~1.!
Osmanlı 'da Ilm-i Tasavvuf ~ 549 1
Jt..ü .Jıı 0'1 'C.J.JI ı:/ ~1 o:~IJ , a:;.._wı ö_)AJI & 0;L.JI ~ ~i ~ .:ıi.I-J [ı5J "-!..> ; ~>.-Ll .J.LY Jl C-'~.h cr! ,a,;L.s- ö.)i-' ~ öj.i ~.)! .J J=i C-'.}1 J.b:. ll
~ ; .. 4 ~ "'• ,....., ~
01 ~1 .:ıl}~ ,.J 0t:;il.) ~:~ı Ll-~ 0l.ı lil1 ~IJ Ç..WI ...:.ı~L •. S-..ıl ....r.)l.f.. ı.:::;ı:,..
~ ~-' ~ Jl E" .1-J , ~i Jl V; .1- 0i ~ ,~:~ı .!..ili eY CJ:J.I ~ ~ ~ Jl E" JJ ,~f Jl ;;~ı c-'.Jı; ..> 1.)~, ~~i 0 .rC-' 45' .r Jl ö.)i 4-:1 ~
... ... ......... ~ ~ ~
~~ ~) ~\ J! ~~ ...:.ı~L.S-..ıl .!..ili ~ ~ v.JJ:. o.:ı .f"'') c..>\..> J l.!;:o o.:ı .7"' J l} j.
.j.)) ,~\ Jl .:ı .7"' _,ll l) o ) .. öl c.S Y' :~ı J! "-! E'" .1- ~ oi...-A.i l) c.S .1- ~ J .Y! ~~ · .~ _,:ıı J_, iiıı-' '"-! ~~ J.>-i J..,ı-ı Jl ~ ~ .Si ~ c-'.J' .....; ~
tı')' ~' o..l:Z J ~ 0':?- if 0L.J~I .:ı y.-J ~~ JW .S~ ~1.}1 ~1 ~ Js- C:iJ [16]
~ ~ esJI ~L.....<ıl 4 .. :-.. •11 ~L.J~I ~ J! JL,a.ll ~1 o.:ı -'..:>.-) ~ if o.:ı y.-y.
G_, ~G~ ı;._,..> 0_,s:Jı ~~/' l) 4--~'1 ~~J ~ ~'-' ~ J>WI JJI.A.:ll
)L.) ~ J) O..l.!J O ~f, ~~ (::::. 4:! ~~ 0 _r~ J! J!l_,jl y _} ~ ~· ,wi ıJ:?- J! ~d J!I:J4 ~ J! .:.,~ 1~1» :l.S""..WI ~..l:l-1 l) JW Jt,; L.5' [JI08]/ ol_,!
~ 0~:..__ :lı ı~~ ... ıı iJUtdJUü 4,...::.......lJ...ı ,.:.\ ıı «4:.,..>_,- ~~-'- ~-_:.::_,-J - . r . .J L>, "- . ~ J u# ... ..r r-,
.J .:ı-'..:>.-J y ~ if .:ı y.-}ü Jl.ı o.:ı y. J <.Şi ~ .:.,r<ı) 5-til.4> ı:/ ~l; ~1 ...:.ılA..,a.ı . ~
U:.WıJ ö_.rl1.11 o4~ J~lı 0L.J~I .:ı-'.:>.--'~~ ~ı.; 'ubW4 ~-' ..rtkl4 ~
~~Ls>" ~J ~ ,;fi ;.?_, ~ U:.WI ~ıy1ı_, ö..rtk.ll c,;J)WI &' :t$":!
. .:ı ../~4 ~ ...;,..;...(;;-' .:ı y. _,ll l) ~_,:ll
4. ı_a·! ~ Ls>' .:ı~ _,ll .y- ~!.> J)IJ ~~~ & 0;L.JI ~ 4f ~ .:ı\.1-J [17]
0y~J .:ıy.JJJ ~ r-<J..\0../~ J ~c..>_r=-'11 ~~i Js- 4.J.>-i ~ı.s::::.-i ..y ~ ~) 0 -'~-' "-! 0l:...lü ~b-J}J ~L.....J..ı 0 r<.; J ~ ~~ ~~4 Wü .k.-. }1 Jb- l) y
'0...> [ıo/17 '~'-'r"~IJ ~ı:.t.b;. :.,_. ı:.{G) ı:.~~ .ti )\$-~ .:ıy."'Jı if w. .:ı~..ı.,.~l ... , , ,. , , , J - ... o J J '
.[4/33 ,yl_r-'11) ·~J:?I <$~ -~J J.:l.-1 J-'~ ..:lılj~
~~~ J:.:ll ı.p y. }1 J>.dl JWI ~ 0L.J~I if ~Wü ı.r'IJ-1 ~~ ~ Js- L.iJ [ı8]
0i t$":! 6<;w-:jlı <$~ ~ ~) G-~1) ~~ ~) ~~f ~)C» :.J~ ~~ , , ,
.38 Jl.i)l < ı$J~..,.l1 ~ 4 ,,,,,~, •J, ..
" • .ı.:.." .[93/3 ,.:ıı~ Ji] ~.:ı li 11 l_,.ü:;.:;.; flJ11}l:i J~ :JW .J .-.;~\h J :_;....V.ı ıJJ s , , 1' ,
ı?~~ aJL..ı J ıJ rJ .ı~~~~ •.? i" :Jw.iJ (204/2) ı:.l.Qj..ı ~ ıJ t?.-..k..Jı ·~ .)); 6
<J "<.-"""1.J ~h ,A.J;~ ıJ <$..i,. _;ll •1J.J l,. .ı.:.. y ftJ .. ..,~.) ~ yı:..~ 'J ..:...! ) J" :..li.Al.ı
550 ~ Osmanlı'da Ilm-i Tasavvuf
öl>.-lf ..;. .J.; ı.)ı o )., .... i a.;ı_r=-J v ~ .:ı..u...,.) ~) o J2.i ~ J ..:U ı ~ r <.,Ş ll ı ~~ :~\11) Ö.k>-_,ll ~J d..I.AJI ö ~ <.,Ş->IJ .y <.,Ş-> j ~\.) ..:...~) ~~....W:> )yi ~tk .:;.J
,) ~ ,..:,..\ll\J ç.I.J:."\11 J.j ~) ..:...\.A..,a.JI )yi <.,Ş->IJ ~ ..!.1;\1 ~~~J j.WI ~ &ü ç.I..Lp ,f) ~ ~.J~ .!.l;i_,.,. 4.:>:-J ~~J ,l_p~iJ j.WI->~J ~1 ::_,ı....w:, .y-
1)1.)1$. rlA.. J 1)\5'1.5!. ~.,. ~ ..;...;i ~) 1)'.) ;ı.J..;i ~ ~ ~.S>- .:ı~..ı.J-ı ıJ...J) .:ıı_,.s-\lı ~ J 4-WI ..:...~_,:ll .y- ~L,:. 4L..iJ1 ..:...lA..all .y- 1; fi 0 ~ .:ıiJ ~ ~ if _;il ~
,J ca, ' •
Y!» :ı-L) ~ ..311 J...:ı ~~ Jü ~\.) )j\) ~\ 4.:>:-) <..>;: ç.~ ö.J.r<" .y ~ t)WIJ 0-'Jll 4~ ~ .k>-1}1 ~'jü 7,«;-:~ı (:!k.i d ~1:;;. ifjıl ... ... , ... , , .,.,
, .4\.:.-)J'.
~')\hı ..:;..l,k--=lı & ~i ,~, .:r ~'i' r~l & ~ ~~ &= .)'~ [ı9J ~ }JI 0;! e::J.-1 ~..~.;>-~ JA.>~ ~ 4\.J.J..:.ll 4\.:.-))\ ~l.J:.\ ..:...l:b.:JIJ 4L...1J::J1
~ ~.k>- i J-f" ı}>- ~_,:-lı if 'i' <$.k>-\lı ~~ Jt-<Jı ı)>-dJ Ct; ı~ .:ı .J .... ~J ~~ rJ yw.ı o> ..3ı J ,._,o .J )ııJ [J;,ıo8]/ ..:...1-'.........Jı ...,.__; ( 0?- ~) <.,Ş.ilı ~~
:c_,...;.) rP' t:!'Y' ~ Jts ~ ..:Uı ~.) .;$~'
U"'.)L..JI ~~
~~ t)lr )1 ı...~\ .>_,c>:-}1 ._,...kt;s: JW ~ü d.>LJI J41 ~ ı}>- t...iJ [ıo]
t)lr )1 J>-dl ~ ~ ~1 ö _,..a;ll if J t)\!Jl ~4 ~ pll 4WI ~)ı ~ rlkJl
~ J5') ı)~ )lı o..i..:ı .y .:#- J.-~ .:.r.AJ ._... )..ı...J.\ ..:...L:...<...J.I .:ı~i ı}>- (Wl <.,Ş.> .Jc>:-.JJ\
.J.J..o ~),'+.-->-ı}>- 0~\11 ~ j,.=ıı ö.J.J...., ~),~Illi ~'jl ~~~~if
Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf , 551
~ ~.lı;j) '._,.<u.ı ,f ~ ~t_,.;.\11 ~J 9,~ ~)=:lı li.A 0 ~i ıJY:.\11 ıJtS:li Ö~l o.L:. 0 ~ ,..G:._,.:JIJ c_L...li)l\0 J)\Jı ~~...,_li J='~ 0 ..:..i\S" Lo
ıJıs:..,.'f' r~i ..!.ili J , ~ _rılliu. '-:i~)ı ~lklıJ y, 'i' ~ır \lı ~ yY"" _,Jı r~f ..!.ili .ı_;-=; )1 ~~.;>-'i' .:.r LJ>..L>-i .!l~ı.:r<s.. )IJ ~ ~ır\lı ~ '-:iıs:..,.'i' r~\lı ~ r<.:... .:r ..ı.; )ü ..!.ll..iS' u-<....ı'J ıJ p )~ 4,Al~ıJ Y Y..r )~ ~y.)IJ o _,ıl. ~ ~}\lı )') t.r..L>-\1 ~ )IJ i.,i .;>-'YI 0J-'-! \.J'..L>-i ~ ':/ ı)~L.a:\.1 ~~~~~Wl ı) ıs:_,. 'i'J. yy>.-}' r~i ~ t.:...L>. t.-: j; ö ~~ oh ..:..i~ \~.lıi) ,; y.-J ? 'Jı t: '-:i y-<ll ..:..ı~\) y.J-1 ~y- .-JI Y, 'fl ..:..ı~l cr. ~ ~~ ~\ oh Ô )jP)
ıJ\.....j)'l ~ f J y }\ll ~ /-~ }1 o.L:. ~ J-LS::.ll ı)\.....j'jl ~ J' d' ~1 '-:il5::.. 'fl ~; yl! ru...J .E~' ;T.rJ J-~' ~J ~~~ ~- ~~ ~J J-LS::.ıı
·J-~1 ~ j..oUJI .l.:LIJ
c> tV .ı.-"""' J-tS::.ıı ıJ\.....j'f' ..JI.S' t,> .ı.ıı L....ı.w.ı ~ y-}' ~ J' 0 ~~ &- .:r ~ı)ü [2ı] ~0-ı J-h .:.r ~ .r=JıJ t )\.....j)lı_, "~.; yl.i" rw .:.r .ı~'J ~ı.y tP.:i _,..<lı ~'J ö _;..<lı .:.r o? r t,>..Uı ı.:pl } rw J! ...,. _,:ı~ ..JlS:..')'IJ Y r-)ı r<.:... ı.Yi ı;~~:; ıJ(o~i! J~ı;. :,;4p :.Jj c.) JW ~~ ) . .=.iJ ,~)IIJ ..L>-1)~ ~.u::ıı ,y ~ ./:J
, , , \.:..... J " "' ...
~ .:.r c.~· J J.~' c.r '.?..uı J-tS::.ıı Jl [ıo-ı9l55 '.:?" )'J ,~~~ )1 t.ı:; J _,.::.i .y ..~..., t,>..UI ~\11 rü.... .y LP J ~ j yl.i rw ,f [Jıo9]1 jJ\i.J ~ }JI
" i"'· . .1. , ., . ı.:P )\ o~ __ ...,) '4...ı....>'\ ..:..ıLouul
..:..ıi..UI J! 4J4:il .J.:s. ~--..:.ıv ô _? J ~.J:"""' ô )S' j:li ~1 ~ ~~ ~ ~If-) [22)
~L4'J ~.ıWI ..:..ıli..2JIJ '-:i_,.s:Jı ..,...._JI ,y t)\.....j)'\ ~i ~l.r-J J)\11 ~~ ~\ .rJ ,~y.)J ..ı..tS::Jı ~~ ~~ "-4\.i.. .ı.PJ J.Lilı <)ıs:..,. 'i' ..:..ı~~ .r · t,>..Uı j..:=>\ıı ~
·L.~ _,::jl JJ ...1ııJ ,~, 0 -)t=ll .!l')4:--)ll.'"\.4..
tıWI~I
J)\11 ~1 ~ J' 0 ~~ ~Vb ~LS; JW ~ü c:ıUI ~1 ~ ~ LoiJ [23]
:.:.r:-o-<.:... JJ\Iı ~~ ~~ ..L>-1}1 L.<>.ll 0\1 0~i Ji ru.... r <-::>..uı
r<.:... Ji ~ Ji ~~ Ji ..ı ...w, ö..L>-_,Jı 01 j..; J.J. .:r ~ ı~ıJ <li __ .s- LJ>..L>-i [24]
J)\lı ~~ ~ u-:1 """"}''~ ........ ~ ..~ .... ..;_ç ~-J ~rj)' )i d' .ı~} ..ı -=-:ı;
.)s- y ..~.>-1_, js' ~-' <_r)U ;i/ 0~\Jı_, j,ı.ı j;: .;r ..~.>-1_, J5' 0.-~ :.;..-ı..ı.ı ıJ.ı 9
ıj 1 _..J:.; 0~)U ;;i_,.. .j-,..:11 .;IS'~~~ ,yı~ 0_,..~ li! ,~ı.? js' o:,_f$" yı~ ~~~;;i/ .:ı~ \ıl ..:..;IS''~!; ,:;).ı..::...~ ~ J .j..:ıı ~ .)~~\ • ._,;.
(( ·~·.'' :..l:l-1 ..:..tL...... ·;;~..., .1.:. • .:.ı~~\ • •t,; · U~ ..
552 ~ Osmanlı'da lım -i Tasavvuf
ıo .~1 ~ pi:- J) ~')UI_, l.-ölkll ~~ U:!J (.$J.>-\rı ls-' \rı
.......Ai ~ ~ ç r _, .y ~~ .)..Lt:Jı J.W r J.>-I_,Jı Jl Ju.tı ? \lı r<.:L1_, [25]
t..:._<>.) .J ~~ ~ llo.J.>-_,ll 0 Ç) ~ ..J"") -.j.J.>-) ~) .:J.I~ ~ d ~J ~ if .J.>-I_,ll r<>- if> Wl oh J oi_,...J C~ '1 J ~ !l J~ '1 ~ _,i .J ı.; j'1 } ~~ o ;-<.!4 .)..Lt:Jı_, ~~ .)..Lt:Jı .._,.....,. _r. J.>-I_,Jı ..:..r• o ;-<.ıı ...:..l.:.:;ı w ı o..i.:. ~ "-:--i ~
-~' .).Lt:!\ #i ~1
( 0lJ Jj\rı ~4 ~1 ...:..I.UI rf 0:---<.:ll Lr-h &'- l:.A ~~c!>: .)l)ü [26]
c.;..üı 4J.Pi Jl ~ ~~ tY JJ ~~ J~4 '11 ...:..ı..w l.flw 0:---<.:Lı J.>-i .:..r~ ~-' ,.__ö...p y. ._i...,.:ı _,; '1 ~~ ö.J.>-)1_, c; ;-<Jı ü.,... rf ~ _rlı ~~ ~~ i..A.lh.l.ı ..:..ıı...uı _,..;.
·~ırı ~ .:s-~ '1) ,;; JL.;.~ 4:11 J~ '1) 'r-"4 ~
~ ül,bl\ ...:..ı:Uı 0\r ~u~:Uı rf ç.l.c-'\11_, ...:..l.ıi...dl &- ~i l:.A ~\ c!>: .)\_r-) [27] ' 0\J J~4 ...:..I..ÜI rf J-J§' .lll 0:---<.:ll &'- t) j>-b .....,. _,lll..i.:. J ,..;...~\) ~u;..\fı rf
.Jj\rl ~4 '11 ~ '1l).JI ...:..l4..,a.IIJ ~~ ç.lc-'\JI
J.>-1_, J5') ~, d~ .:.r? ~, ..;...\~ t) 4-)':>~1 J~4 ~"i' ç.l.c-'\11 e::r. 0i ~~ [28) , . .
u. .:r-i J~4J by.) '1) ~ ~ jl.::--1 '1) J} '1 4.:..- J.>-1_, J5' .:.r? ~l.c-''11 if
~ı:Uı ~.Hz.lı if .;;,.i. 4~ [J;ıo9]1 ~ lp .J.>-1-' J-<.ü ~ı..üı ~~ o~l t)
~ 0\r ~Lc--\rı ;u J_,.....;Jı_, ~'-' ~t:.. "i' tJ ~ if c:" _,i_, y-i ~ ...:..\...ô..,a.ll ~le-'i ~J d..ÜI ~le-'i~ .J ıji;J ~c:!\; ~J ~ J_,~\JlS"'
J-<.ı J ~.,p:-i rf 4-ı .) .};3 ~le-'i a..'")\!11 ...,_;1)1 oh if ~ / J-<.ü Jw\11 ı:. le-'i ~)
~ ..,~ ~Y.JJ o pi:- rf 4-ı ~ i._. .... -' ~ Jl.S" a..'")\!11 ...,_;ıJı ~~le-'i if r-"' - # ' #
~ pi1 ı.r-l Lo ç.l.c-'\11 ~ ~_,? J ~l>-l .:/"" )1 r-",'1 J .:iıl r-" ~ 0i )~ o pi:- 0 J.) .J
.(IIO/ı7 ,~l.r"fl] <~~~ ~ı;\JI j; i;x ı_; 4i ~'\ i;;ı _,i .11 i;;ı j~ - ,
~'1.) r-"1 J-<.l 0\r or.-:11 ~ _, ~~ ~ ~l...:..I..ÜI tP- j~ '1 r-"1 J-~ [29]
0 _,.~ '1• J~'1ll-4-:-! .yb._, .J ı>:-- c.;...UI ~~tP- 41'1.) J 4.4> J~4 ...:..I..ÜI tP- 41'1.)
•r-J'J ~~J ~tJ\5" ._; J)-10" ~.;,.., t.. ~ı;_ j.r. ö _;..A~ ~..,-dt .:ı _,.(5" :._;....UI lJJ 10
ı..~ O.r. ö_;..AıJ ~jıJIJ .;.._:ı,~ ~\:1:.! * .~ r.J.S.J ..;~ı..:......>- 0" ........o; ~J ". ~, . .U~lJ y. ..:......>- 0" ..,-cı ı ~J ._; ))-1 0" .o.J .;,..,
0" -.# p "'· ..ır. js- JA.ci ,..ır. ..LA.ı ..ır. Ö..b-}' r~i ~ L:.A J :._;....uı ıJ J ıı ö..b-}' !lJ4=...-ı r ıh J '.b-'}' .) y.-_,.u ;;.).!..dı ;; _r..<:ı.ı ...:.ı')\.ü:lı .!.ll.J ;; Jr" ıJ .:sl' ...:.ı~Uı
(( .~" .• _;S:Jı cj
Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf ~ 553
J.>- d~.> ..ı~\.ı ı...iJ ,d..iJI 0:>- ~J ~10:>- r-"~10./~ ~J _r'-':.110:>- {""""'\ j5"" J~~ll.i~J ~\ıl r-"~10y~J ~ -:..4 ~1 ~J.:>..\1 s:.Lc--\11 if .J.; ui..ÜI
rY y>) liii51/~546 .u) ~ .:.r. {""""'\,; ıJi ~.i. JOJ!> W' ~1 0:>- {""""' ~1 ı) J~ s:.Lc--\11 ~ ~ J>l r-"' y 0i ~1 ~ ~1 d.ı\5 J ~:, y _;11 t./~ _;.lS'i
- .f J
~\ı ~oy>. }1 if .y y> \.... J~\J .ı.;.;. y IlA J ui..ÜI J.>- J-4 6..i~ ~ ~) ~'il J~ ~ ~ J~\.ı ul..iJI J.>- J~ {""""'\ j5"" J .y.s:. 4;:!~-> J~lı 1iıı s:. le--i s:.~ \ıl if 0[) s:.l.c--~1 ~~ 6..iı,.; r-L) .y;:. 1iıı ~ .LoS- (~_~<- J-l5:.!1 0L...i'il JJI.S: i.o.ıUu il~.) ~fo l? ~ y<J s:.l.c--~1 if ~ ;J~.) ~1 ~d~.> 0\ı ~tb ;J~.) ~1 J.>- .d~.) cı; ı~ 6..i7<ı .ı.....ij J.>- Jb" ~~ ;J~.) ~ı:. ;J~.) ~~ J.>- d~.> J s:.~.c--\ıı ~ .y.s:. 0~~ V"JlS' J .y.s:. j.ol5:.!1 ;J~.> ub <.:.-.-,) ~1 J.>- ~UI ;J~_ıj ,y }~1 ul..iJ
J ,~)b~ J s:.l.c--~1 ~~~..iS' ul..iJI J.>- d). 'il s:.Lc--\11 ;J~.> rJ u JU::lü
~ LA J# J ul..iJI )i. J~\.ı :;)._\ d":. 0:>-J ~1 0:>- d). 'il s:.l.c--~1 if 0} : J ~ ul..iJI ~ _p? .> J.:>:-; IJ, ~ ~b ~ J d).!0 JY s:.l.c--~1 0'J uUJJ ~ f-~ i...~>-J
~~ J.>- {""""' ~1 ;J~ .> J ~ {""""'\ J-.~ d..iJI ~ Jl?lı LA p? J ~ ~ 4-:! LA J-*" J
. [46/ı4 , JJ.Jıı ~r / · ~ .ı. ı~ Jl ;~ :; ~~ ~~J~' ,~ü o pi- .y- d.ı .) _,Ail ~..uı ,; 1$ , , ,; .
r-d' cJ=-10W [12/ıo ,..k]<~~ &li~ :Jb" .J_,; ıS-"~ t) d.ı J_,;i ~..iJIJ [3o]
J ~.> y>. JJI J j-IJ ~~ 0 _}-1 ~~ ı.:r.j _}-1 cl> ~ LJ;kll (JIIO)/ ~ .>1)1 0i
V"IJ.:>-1 ~ı.:r.j fi )110 .r~ ~ LA.> J.:>:-JJ s:.~ \11 .JJ~ 0i ~:, J ui..Ü\.ı ~1 4..4.lk11 ul..iJI
-~Js &.).f>.J J .r t.+t;_, ~if! 0 .r
J~~ öi_,Jit) ö ~lS' y J~l ~ t) .yl5:.!1 <)I..ÜI0Ul r ~~ if 'ii J .}-Iy [3 ı]
~~ tW <)I..ÜI ~ t) s:.~)U 6..iJ~ ~~J ~1 •. :A.;~ ...,_.;IJ"' J.>-1 120J_r:JI 0§'
;; J..ts .u ı ~~ ~ ....,. ji_,J c: .u.w J~lıJ ~ ü .r 4.;... 0G y ~ ~.) y. _,.ıı ~ ...... jl} 0 ).) .y;:. ~ r-<>- yl>.......iıJ d.ı J.,Lı J# )~lı) y ~ ~ .~.) .f>.) ~ ~ ...... jl} Js-) .y;:. ~ı ~:, r-<>- yl>-........iı J~lı) ç.) .f>.) ü .r
13öi_,..Jit) ;; _r-...:JI 0 .r« L..;;Lı d":. 0:>- ı./' ~ı:, G Jt.:;. 4i ç ..ı~lı • ___ ;.11 J J.J-ü [32]
s:.~~ı ~Li>- 4-i_,S) ~ı .>M\.ı LA.>..WJ ~ı ~lı ~ J~lıJ öı_,Jı ıJ:?
<JÇ ;~lı_, .:;A~I ~L.<.:l-1.: ;;_, __ L:JI ~;;_,_;..:.ll~ ı) ...:..>l..iJI ;_nJ;. ;~Y :J---U.I ıj) 12
".•..:,." -~J.s:ıı ._..:L<.:l-1; ~ 4<.)~ J_,i_, ,~t,..;.~l J_, .... ; 0JJ-:..ll
.>} JS' ı) <$i ~...:.>lr=JIJ dl;_,\!ı_, 0~\!\.ı ö.J.>-1-'.JI öl-'..:.ll ı) ö.r-,..!..llo...u.L:...._, :._r....U.I lJJ 13
ıj ~1 o...u>L:.... .J J~ ~4JI ~ J! Li..~ ,J_,~I öl_,..:.ll ıj L. j!.o ...:.ılr=JI ~ .>l)i .y
« . """"'» . ÖJ.>-JJı <J ö _r..<.il .!1)1_;.;....\.: J...o:.ll
554 ~ Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf
~~~_;..::ll ..:..ıliJI .y- j:.-• j_J-1 ..:..ıl~~~,/" -.:..ilS' ~ J 4J~ J}J U. __,o.4>iJ
4i. \'-'(.,. ~IJ 4-! j_J-1 ~ b~"~ ~1 ..:.ı~ ts.)y J J_}-1 ~c)./~ p-1
"~ J-<:3 .) y>:-}lı ~ "~ ~1 ..:....A.....::IJ ~.) y>:-J J Jfi ~ 4-o jly c) y 0:-; J ~ J )-IJ ~1 J )-1 ~~ ~ )-1 0!~ -jı j,.:.-1:! t ~ ._A..,aj\J .) y.-_,ll ö )b tj j,.:..)
~J .) ~J ~ ~ .:ıiJ ~ ~ ~ )-1 v.ıh ~ if ~1 .) y.-_,lU ı.p .:>'"_,ll
-l:AJı .y- Wk... J ı;.~ J.ü:liJ '4~1 ~ Jj~l ~ tj .:ılS' w-- .:ı _,~J v..y .y-
15.cJI_?~IJ t ~ ~IJ ö..L:>-}IJ ö_;..<:J\; J~~~ .y- ~.? J cJ)\.b)'IJ
~ c.liü .,;b ..:...Alk;l J. ~ı ~?) .J..,..i Jl ~ ~J _;.....11 lh dJ~ ~J l33] t J cıb~)'IJ Jw~IJ cıWIJ cıi.,.Li\.IJ cıL4zJIJ JI~\JIJ a,;tS:..)'I rt5:.:..~1 .)__,~
ı5' esi' "~ ~~ ~~ tj .) .:>'" }1 04_,.... '-if' § t) ...;1.,4 ı.S ~ 4.:-- "~ ıj ~~ ~W c) .r~ ')ü "-:)) rt5:.:...~ ~..lıf ~~~~Ir' ..:..ıL<.JI ~W:, öı.:...JI ~I..UI c) JJ..:JI
~lkll JJ-1 .:ıl!. J JJ-1 ö;_,..., Js- r,;. 0G ı.L~ ,~ ~J ~~tP- ~ııh )~1) ~\.::ll c)~~\.ı ~IJ ;__,~l.y- ..:..ıi..U\; ~ _r\.1 ülkil ~_,..;. J ~ o~ Js-
; ~ ,a,; _,..<JI J-'..,al\; ~IJ ,} ...... ,, ))
~Li! .:ı j.l "Ll. ı .:ı j.l .:ı __,J ft [J;,rıo]/ ,, , ,
~j
~')\JIJ Jlkil ~\ r ı.Ş..UI J)~l ~~ ~lı ıY ~1 J J)-1 J~ .. : ... JJJ [34]
? ı.Ş.)ll\ 4..:.... .:ıt...,a...) if ..f?'-~\ ~1 t) ~ JJ. ~ J_,.,....s. ~ ~ tj ı!JJ~ J
. ._i!iJ
J J)-1 )__,~ a4 ö~L.::.... ~ :;;. ;~:~ ~.M lo-~)> tj Ç;.ı... J ~ts" ~ı) l35l .) . . 1\ .·~ l...!.~ .._jı..S" · -- .ıkil ........-JI . L..JI J )-1 .ı.:.~ ..j..S' ·,J".i L..J\ y.-.Y '-:? ı..r- - J ~ J t..:: • - if -·- J fi""" - 1.>~ -·-
it ~ ) ,. ..
\h ıj li\ ı.;:..b:...lı Jı;LI tj f ~1 c! J 1.15' .:.r<.ı J ~~~ ıY t$.) ~ [eY] .:ı lS' La lh
"~ ö"lj ıj cl,:..) J ı..Ş-1:! ıj ~ )_:;...<.; ı.S _r-::-11 ı..Ş-1:! tj "L:y i; JJ ~i; ~..l:>- tj .) }JJ\
ö.)\s. Y' LS' ı.>_r-::-11 Js- ~1 ı..Ş-1:! ~Lp~ 4). .. ,0 ..:..5 J ~IJ ç.l:A.I\; y _,..ll~ ıf ........... .
~;.i; G) ~; .:r (J.Z ı.:;~~ iıJ A, :JLü ..ı_,;~~~ r ıh J :._;...u.ı ı:;J 14 'r:>LJI ~ ~ J} y ı_S.ill ~1 J )-1 (J..A; tŞ.ill ..,_.;.ili ıJ' .)\)ü '[2/48 'C....:.ill]
J>-.)) ~~' .) J-}lı ~ı "ı ı_S.ill ~.) ~ }1 ....; )-1 .r=-li ı_S.ill ..,_.;.ili .:.rJ , • .) ~ J ~iJ " .• .: . ..'' .~)b .:;
J! Wlı Wb... J _rl.klı Jl ~lı lı:.lıJ •.)4--!-Jı J! ~lı Y. .:. __ s rJ :._;...u.ı tJJ 15
".~" .~1 J! ~lı~ 'YJ ~ı
.375 ı./' ,tŞ..ı.:...ll ~~ı d'~ c..r- 16
Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf ~ 555
J _;}1 olA J .J..,.,_ ıJ ü ~ ~..Lll ~\...p~ y ~J ~\.ı _r-:jl if ~ J _,A! JIJAJI
4-p.-) ı)>- Ö .J }1 olA if ...:.ı~ Jj .k.i:JI if ~ ~t5:..!. i 4-:i ~i j <.Ş~ ıJ Ö .J _p:iı ~ ıı...- -~-~- - d..AU-ı. ·ı·.~-~- - -no;;ı...ı.:...,."ıcJ·d..ALlıı·.~-~- ~ Cr J ı..r--- ~J ~ ı...J" ~J .J J - ı...J" ~
. .J J·tliıll ıJ J _rJI j.:.. J t5:..!. ~1 ch ıJ .>_,_ll .k.A.JI
0 J.f-1 .J~ Jl!.o r li! Jt5:..!. 'Jı oh ıJ .k.i:JI o..lıı .J-*" 0~ ~ ı)>- ..:..S J (36]
.J.-<·t12lı ~ :~ J ı:p-~ :~ Ls>- ~~ )2.:Jı ,y-~ ~./'u ~ .r J d.). 'i' ., __ ;ıı Lo) ıS _r-:11 J>- ~ı <.?~ c:ıL>~ ~.Jlp ..:J j Lo) 4S~\) f 'Jı lh ili! ıJ 4 _) ~ts'
;""'. - , - lı ...,... _rdt.ı .:..o.>.> jl L..L~ ')\...pl ıJ.J...P F' ı...) ...:.ıl.UJt.ı .... .....!Jı ıh ös:.ı; ,y- ~~ ..:J j
--:' .,.,ajl ıJ ._»_,:;ll c} J _,ü .hAJI oh .J~ .>ljJ ~ _f-1 ıJ ö _;}1 c.;~ ~\.ı J_,AJIJ ~j .hAJI cJ. .ı~ıl 0~ ·i -1 • \.;~ J ~11 ..._, ·-11 . s:J .hAJI .. ı:.. . t...;;::J J ~11 - • .J .... ~ ~.r" rJ . .r- ı...r J J~c- rJ
di _;)1 oh J .J..:>:- ıJ ~i ..; ~) J .J~I) y .,.,ajl .y 0~ .hAJI oh J.J~ 0{5::; .!JJ..lS'
~~ J! s:.ı? Lp J_r. .:.ı .,.s' WS"" d.i_;}l ıJ Jl5:..!.'Jı olA ıJ c.J. ~1 .k.i:JI ~~) ')~.J.b ~\.... j f 'J1 ..l:.oii.L~ _;~1 j.:.. }>JI Jl s:.~ lp ~J ~J .f .J ~1 J>-~J J.,~~ J~ 1..:.1.! LS ~ J ö ~ Js- -=...:5" J ~jJI if J'~l ~?.- Jl .!JJ.iS"" Jlj Lo)
4.:.. ~ c.ŞjjiJ ~ 'Jı ~1 J J)-1 J.J~ ~ y li[ ö J_,) .lll ~1 ı)>- .k.i:JI o..lıı .) 7"" _,.ıı ıJ J>-~J ~~ -..;-~J ~~~ ~~ r<>- J J>-~ <$jjı r ; •··1J J' _) ~~ Jı:-
. J>-~ı ~~ r<-- ,y- 4.:>.-.Jt;ı.ı ..,ıwı )j'ıl r _,wı Jl 4.:.--~ t?jj'J ~~ [Jml/
ıJ J~ J _r-:jl lh U Jti ..:..S J ı) U ıJ J _,~1 lh 0~ 4j)l if , · \:. •-- .. ı l~l! !37]
,j:::), 'il 0\y-'JI Ö J..W ~j)l oh '· a a ii; <.Ş }ol>- ,Y Jlj { tJ-_,k 0\... j Jl <.Ş _):.1.>
c.Şjjl t.; _?~ LS ~~ y. Jw ifl!JI J..ı.Jı t~l 1.:.:>-L> J 1.:.;>-i ..:r-~ }1 0')~1 ö _,_.i .r _,.wı J! 4.:.a ~ t?jj'J.) 7"" _,ıı 0 J>-~J ~~ ~ t?jj' r JU' Jl 4.:.-- J.r. oh J 'i ')Lll ~i.> i .> ~ f _,~ t ~\ j-<ll j.WI r<>- ,f 4.:>.-Jl;L\ ~1 C.IJ~ 'Jı IJ.L>. Ir. ~l.:....iıU 1 • ~ •<' :/ '-~l..a.ıl · 50; :/o •<"' 1 i ~ ö L:.:... •• • • V)\ ~ - . '+"'-' J 'T'" .• c.r • .fr"' J .r' J - _) . ~ -J
. 4-:i \Al; .U,\..:. ~~ Ö _,.aj-1 oh 0
~ .J" J 13,; _,i ~ .)"') J/~1 ~~ ~ .J") ~~ı_, Jlkll ~' 0~ ~ ~~ .~j yi!~/')~~~' Ö~J s.~\
..?" 'Jı ö f yl>...>- 0 J11... ..1.>-1}1 ):ı..:..ll =..:r-_,h..;. Jı:-~ ı} 'i' ~\ 0i ~' [38]
~J J~'il Jklll...ı;:. Lo !lJ . .UI .:..ıl.A.l..üJ i~~IJ .>r-AJIJ .:.ı _,....:ll ,y- o.).I...!I..S_, - . . ,. "' <~;.,o L;:dü j...:>:/1 -.j:J .ı.#- ')~.:).> r J\...p _,k.;. <~;.,o ~ ll J o~ J ~ c.r-1 17\)z.!.
~ jlJI <,?.iJI ~1 r .;...,)U4 .:s. ~t.:...<JI ~ } \~ .;~...,...,..... ~ :._;....U.I cJJ 17
". ·•.:..'' . .;..., )UI J _}..!J4 .;- <..!ll .lı .;...; J
556 ~ Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf
Jj~ı ~~ .r /\'ı~,_, J}.ı.lı_, j)..Uı .r .:>l5:3 ~~..;i~ ,y .s.# J=l.) .o..:.bt; .:>:.Y ~'Lc:--~ı o.,.a>- ct:A.. rJ Jlklı c.} 'i'~~ .:.r jL:ı J_,i rJ <.?..1.>-:.Yı ~ll' 4J.5' ..;..ıl...i..a.ll_, ~'l.c:-"~1 ö ~ .J~ J ~..1.>-~1 ...1..:..:-j .Y! <.Ş .lll Jli--)' ~~ y <.Ş.l.JI~'\..o.JI
• c. - F c
~~~ wı .r _, ~~ ıJ)tk'i' J! <.?..u' ..,..__yı ~.;..1.>-ı ~Lr-)z..;. Js-~ ~-a.:ı .r _, <.Ş.l.Jl ~~ Js- <~:N.)) oj~~"-! <.Ş.l.Jl _rlkll r-')11 ub~ ~if~~ L)..:..
elhı _,.~ı ,y o_,~.:>- 4I~ ~~ı 0" JL..a.ii)ll ~ ll 8:.~1 wı o~ J ub~ı r .:.r ıs J-a.dı _pı ~- Lr-~ı ~ J..ol..ilı .:i.J-ı ı./'_, L.-41klı ubWı_, ~~ _rlklı ~ _,~ .:i.J-1 .!Jj.) ...:...A.i ~..1.>-~l ..:...;ts'_, jl::-ol!l_, ~ı~ 4,;..Ço ~~ lr . .)l.i)JIJ c_I_?)Jl
ll~<>--~ li! Lf.f~ı ~rJ: J..ot.! J5' ı.L~_, ,)~...<>i 0":!- .J J~ ll~ J_,.w " 1 c ..
ıJ)tk'il rJ ub~' ı}! ..,.._ JJ .)..u::ıı_, ..y;ll rJ _rlkll ı}! ..,.._ J 1-a.:l wı .!.Ll:!)~
J..o~' rJ Lr-~' .)l.iı ~ ,y _,_,s .uı ~~ 4,;..Ço ~~ esJı ~yı.ı ~t ,~,_,
-.b ll-ı ~ı ~ <.?.) ~ _, ~i ll ~..\>. ~ .r _, jl::-o ll~ ~! .:.r~ 1 .;.~.Adı 0 _ç _, ülklı ..:.;l.l.JI ~~ ~ elhl j.S~ı j.-I.5:Jı 0Li'il ~ .1" ı./' [Ji,m]/ Lr-P' ~
........ c c c #-
~~if '-:1-<vı ..;-L:..; L) ts.Jw)lı_, ..;..ı~ı_, ~'Lc:--l!ı --=~ ~-' j_,l!ı sıı~ ıJ)tk\ı
~ 4:,! ~ oi_,. ~~ if> J Jı_<Jı_, ~IJ ~1 .y ~~ rJ \s:} JI~)JIJ if> ~ ~- 4:,! ~1 ..;..ıLi..a.lı_, ~..1.>-~1 Lp; J ~'l.o.JI ~ )1 r-'IJ o.)l:-JIJ o.) -'~1
..;..ı~IJ 4-o~iJ ~LA:il ~lt-"~\ .!1.li t_,~ if a.:.ll-1 ~-'..Wl o _,_ra.JIJ ~\.lll ~l.c:-"~1
.y_,l~l o.J.r-<' ı./' 4-i_,~ ~if U. ~j)\.ll ._ri.J.::I-1_,
ub~ if J.ü:!' L) ~~ .)..u::ıı .)~' .r _, _rll:Jı ~ t?..uı ..,..__yı Jl.:lı ~ı_, l39ı
-;,_;; / L) _rll:JI r-' ':ll jbl U .!ll.> J ~1 .)..u::l\ ~ -'~ ~1 ö _;S:J~ .)~\ J J J ~1 ~~ oy ~.~.A....ll ~ı ;;;..<Jı o_,-'...P )L.b_ v~ı ~1 y tS.l.JI Jj~l ~1 J>~ ,y ~l.o.JI
• J
~ ~ ?1 ~ .Y! öjWI vji.JJJ ~lj )L. ~~ı_, .J\S:.,.'i~ ~ ;...tı
r-~ ~ _rll:JI ~~~ ~) ~l.l.JI .uLc:--4 .J ..;\.) ..;..ıR J j_,~ı ~.r\.1; -;,_;; / L)
o.r-<Jı ...!.ll; L) .)..u::ıı ~_,i J_,~ı ~~ .r t?..uı ~~~ı_, c)ı..Uı <.?..1.>-~ı ri.A.lı
-;,.;;_,.if .rlklı r--~ \)wı ~' ~ij ~~ .).ı.::.ı, ~~~~ı_, ~.~..w.ı wı .• .Ul.c:-"~1 ~..Wl .....Jı u...:.~ı ----Jı ..;..ı .L:.. ,,u ~..Wl ----Jı 1.-. J'~ı . -·1\ ~ - J ->.~ J . . ~ . J • ~ J ıJ'::"-' . .
Osmanlı'da lim-i Tasavvuf ~ 557
• • .~ı cf} ~_,i Jl ~~ ~~ ~)Wl ~~ L) .y -..1 _,.w. ı ö ~~ ö .JY JJ~ .J~4 19 }z..:JI
~i ~ rJ 0~ ~' cf _,i J ~4)1 ~'J 4!. ~~ ç.l..c"\ıı ı? ~ rJ ..,., y.-_,ıı 0 J.A; I..J'>..t.>-i .J~ 'Y 0L. j:>b J 0\.A.ll...,a:.. \..J'> J ~ı.s::_..~ı .J_,..,.JIJ ~ _,.s:JI JSI..i:LI ı}Y . . -
.l.r-...l.Qj J by.-J ? 'YI
• • /ı ~.,;>.-_,ll ~l..i:LI J.!l..i:LI ~~ı ~6:- ı.:,~ .... ~1 ..:r.h ~ ıo~1 j.-\Svl 0U~IJ [40]
~ .... ~ ~1.::--<.11 0~\fiJ ~~~~ v.;l..i:LI ~J ~_y.)IJ ~~~ ç.l..c"\fiJ Jw\fl ..,._.;J
wiJ:.I ~_,All ..:r.h ~ ~1 ~ )1 oh ~ J ~Wl L) L. cJ.- j.-L;. J ~4
~ ~ 0ı4j:>\.:.:J.l ~ ~ ~1 ~)lj "~.;yü"~~- 4~\1 .kı~ J1 ;li; :; <$~ .!ı ı)~ ,~ _, ~Jj lj)Ull ı.>;~ [Jnı]/ 4-i Y' J 4J ~ J • , , , . (46/24 '.J~I] ~l' -~~ • ~
• :u-<:.u ~1
~~ ~ ~ L) ~L...lilj .JLr.-1 ~ /' ~..l>-i ~....,._;1/' l)lr )1 ~ 0i ~~ [41]
Jj~l ~~ ~4 if ~~~ ~ /' ~Wl) ,.q..t.>-iJ .ü:>l.b!J ~ 'Y ~ /' _r) 2IJ_j\fl
,J_,\11 ~~ ~ -...;;/' ~\!llj ,a;,~l 4 ___ ~ 11 ..,_;1)1 if ~.r- ~ l.ı_,.) 4;... o.>l.x:..l_,
~ ....; §"if ~:>U ı_, ~1 ~ .qJ~ ~ J JJ \lı ~ı L) ~ j.r. .J~ı ~I)IJ ,örJ.ıJ ._pj\fl5"" _r\.1 ~,_, "-:..b4 J_,\11 ~~~ı ~ı 0'1 ~~wıj .rl1JılP,?J
-~'~)-ı ..,_;1)1 ;~ ~J J}~l ~1 if d..t:..l 4-;i/' a.........t:liJ
JJ'Jı ~ı~~ ıf j~4 l)lr )1 ~ı u~ .:.r ~ J}J JJ'Jı ~~ ~ [42]
..:..~4 ~~ ~4 ıf jl::.l J? JJi ~ örJ.ı I)U~ı ~~ L) JJ)-1 ~~if ç.\.-ll ö J-'O.Ô _n.k.. Y' ._pj'JıJ .:..ıL..L~IJ J J)-1 J~ .Y ~1 <,?~1 I)U~I ~1 d.> .... ~ _,J.I JL. J_,t..ô ~ J u.l.ı oy J 41.! <,?JJI ~1 1)1-l>-_,ll l)lr )1 ~1 r '?jjl
_rlhll Y,...\11 ~~J .;;ı..iJı ~lr'\14 _rlhll j_,)ıı ~~ _r\.1; yo _,k.!JI lh J :._;....U.I oj) 19
~~ J! <..,-:l4 J~ı ._,..;ı_,.. J_,l ~.;J ,J_,'Jı ~ı_, ~l..iJI ı$..~:>-\11 (Wl r-V: t.o-·:.; ".t.J" . .;;_,..<Jı_, ~)'1 .._,...;1)1 Lr' o~ L. J! <..,-:l4 ~ .,~ lllJ ''-'ill..ll ~l..iJI
j.-ıs::JI.JL..i)'l ~J _,b.!.lllh oj ~_,..<ll~~\ j.-ıs::JI 0L..i)'l ~ l3_)ll_, :._;....ıJ.l oj_, 20
• ).,........ıı .rU:. ~ ... ...ilı ~ .:.~ı j.-ıs:Jı <.ıL..i)'ı r _, J _,\lı _,k.!Jı .; <$i _,k.!Jı ~ .;.~ı Lr'.J ,~ 0_,...~ ~)1..!)..1; tJJ ,)\..15' 0L..i)'l .:ı_,..~ "ı tŞ..iJI Jı......<ıı ~/ J! t:_l4 ~)'1 .Jıı ~ ~ ı.:;,; 0t.. J J! r.)i 0.;J .:r ı~ .:r...uı J--)!., ~t,;\115' '"'..u..ı Jı t ~ 0 ...... ~ .:.r~ r ~)ı oh Jl J-aı t ~ ,~L,l.J \ll .; J) r .:r...iJl ~w.:ı.ı_, ~v }J\5' J ~) ~ JJ\11 )z..!Jl oj .:_,u_..s'.lll .:r._,k.!.ll ~ ~~ j.-ıs::JI ıJL..i)'I.J lj)I.,;J.I :~ t J ,)\..\5'
J! 0L..i'f1 Jı......<ıı ~ _,.. .J ~.;._:._;i yıj~ ~ _,.. y- H0 ı;..uı J.-5'\ıı j.-ıs::Jı .:ıL..i)'l ... ~ ,:ı_,.<.;~~~~~ JSlA.:LI .:r'ı.r_, <[?/53 <r--JIJ ~;);i ji~; ~.r'~ ~~~ ?--S\11 <.,;)1
".-.;.." -~')) J L.\3..1 ~)}) ..ıw.i ı--L .J ~ .Jıl ~ ~
".-.;..." .~)'- )1! .U fi )1 ~}:- ıJLJ lh ,..,1}..:;,.; J,j y J.J\Iı.;..:ıı c_L...li\5' :._;....U.Ioj.J 21
558 ~ Osmanlı"da ilm- i Tasavvuf
... :: . .ıt. .. .L<.JIJ ..._; J_,:ll ~ W" ı:. le"'~\ ı:.lc"'iJ ı:.lc"'~IJ '-). 'jl .:...ıL...L<.JIJ ..._; J_,:ll if' ~~
..J.>-I_,lı ~ .r <:>.il' JJ~4 ~! l.#- .....; J.rl' if ı:.~ ~ Jü 0L..;'jı ~ ~L..;'i'
..J.>-I_,liJ ö..J.>-_,ll .v\.A.. 0~ ~{>~1 i..;/ ı.) l.#- tl:ll j)\i:..... ~~ ~ Js- JJ)U ~ ~ J
..1:2.Alll rj r ~ ~) oly -.).)~ ~ l.#- o pAl'+-!~~~~ ~lj) ~..l.>-) i..; f ı.)
~ 0 J~ ~1 ub4 if ~~') ~' ~ı...ı.:..ı .:/' ö .)~ -.j~ ~~ )1 ı.) ~ J. ~1 ~) ~ J.rl' (..J~ ı.) (:. -. -.j ç ı..S Y' .uw .....; )_,:lı (..J~ if ~? ı.) u"'\.>. ~· ~~ 6~4 4>--? l) ö _;iı .;.ı~ L......<(; "-! ~! ~ ~ J 4>--.)~ l) .....; J.rl' # .:...ıl..ilı.J~ ~li! JJ~ı ~~~~ ,.!.I.LiS'-.;.;. oj~IJ ~IJ:>4 if~~~ ~L..;'jl
~ ü~,~.;·)UI Y'J JJ~I ~~ ~ J:>4 if ~1 <,?lr)l ~4 ~.J JJi ı.) l) ~f ~1 <)l.l.>-_,ll <)lr )ı~~ Lf.:.'ÜJ ~lr )1 ~~ JJ~I ~1 i..;/ l) d..ill
.)_;:14 <)LA>-)1 ~1 ~1 l~p 22~J) ~ı ~~ ~ ub4 if ...;~4 J) ~ı ~1 ~ f
~~ .ys. <$ .... ~ \.,.cr. t;JL>.. JJ~I ~1 ~ J:>4 if<$~ _,hi ....,a.:AJIJ <$~ y-__.JI
~...w-.) .J...y; 0l5:..'jl ö.r<=- Y.,.l) JLU;~\J j.UJI [-li>m]/ ~\»- cJ.- ~l>...J JJ~I ~t....,JI .J_,.all .:...ı.U.Uü J.I.A.lıJ ~I.A.ll ~ Z,p ~~ll# ı.) es-JI ~~~ J.I_,J.ll ö~ Jf.
ı:.lii Js-~1 ı:._,....:.JI ..l.:...ı { _pS"~I ~t....,J\ ı:...~....:.JI # <$.J~.JI <,?yrll .J~I 1..~ l)
~1 JSI.i:LI e;:r. ~~ l.#- ı.) ~ J ~ jJ. <,?.l.>-i ~ ~ JJ ı)-L J <$ )>' ._;)~ cr. J h:l.l ~1 .:) 0::ci y y.)l ı:. W. .J y )1 ı:. W. ~t....,J\ ö ;_,.....::> .:..ı~ 4\....ii~IJ
ı:.l.J. * ~lA>: ~-~~) u~) ~4.J Y.! 1~.)...> ~.J_,..JI -..1~1 Ö J jll '-). 'jl v~ti:LI ~ti:LI cr. 4LU;~I ~_iihll ~ti:LI Js- ı.$ _,k.:il j.LJI J! ~1 ~1 l) Lf.:.'Ü J y )1
.y y.}l ı:.l.J. ..~..:> _, ~ıs::_.! ~~ y-J u~ J ~t$' ı~_,..., 4LU;~\ ö ;liı ~1
Js-~1 ~~ ~ .... .s:Jı ı:.J-JI \~ JJiJ ~1 t WIJ <)y<.ıı ı:. _,.;.jl ~~ WU [43]
~ti:LI.J y~l ö) _;ll '-). 'jl ~I.A:...U ~l>... ~ jpll t..$..l.>-~\ ~~ uk--!' ı:. __....:.JIJ
y r-}IJ J:>L:JıJ _rll:JıJ ~ ~~J Js-~~ ~ e:--lhıJ ~ı )ı __...,_! yLU;~ı ö )8.1 ~1 0L..;'jl y. ~ LP.,ıdıJ ~ ~ J ~ ~.l.>-i rJ. ~~)dı ,y- jl=l y;. 0tS:..'jıJ
.j.PI.A.ll e:--lhl Jol(Jı
.)~;) L:. ).ri v-S'f" ~ -=.ii.) ö ;_,S' .ll ı ~ı 0 .... ..b.:Jı yıy.i .u ~ ~ [44]
~ ... ~.J.liJ ..ı....,.ı_,ll a_yJ ~y- .... ~1 .r ~ ~1»-J 0_,4:)1 e;:r. <,?lıv ,Y ~IJ ~lA..
.11~ J! ~~ :_; <$~ .Jııjt ,~Iy ı.) uWI ~~J ~1_,... l) .J.Y~I ..._; fi
js-.. -.. : .. J~ ,J:>l:JIJ .rlWIJ .;>" )IIJ JJ~I ..;..;i ~ı ..!.1;'--:-- '(46/24 ';_,JI] ~~· f •: ...l....:lıJ ,~ı~~ .ilı4 ~1 öi ~J Jy~· ~J ,~ı:.~ J-~ ..;...;iJ '.1-...u ı:.~-Jr
.. .. ) ,~w,·..,..) .iıı
ı,>llı -.,...L<Jı Jl W4 e:l'Lilı y ;i .,#~ı ; ;..Alı .jj~ı -.,; / ..;_; ._,...wı .;.p- :,_;....ı..ı.ı ..;_; _, 22 «.""-'» .<ti~ J)IJ ._,...wı t_ .... ~ r
Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf ~ 559
~ı ~ı.r J )~L..a.o
~J.:il..ı'ııj 1:?\.ıtlı tY tJ:, j.ı ~ Ll. ~ı
·(il07I/~463 .ü) (,S_r-Jı _r.JI ..Y:. J. ~ J. Jıı ..Y:. J. ._A...... J~ c.J-..Uı J~ _r>- y.i
0 J_;.:JıJ J\.i J :Yı i J~ o )jJ 'ı$ .r<-:Jı ;::-<JI ..y:. ~ - ı,? J.WI ...LG-i J. ~ :c.-~ .~1387 y fll ,y')L..~ı
~~ı d' _r:ıj c.fı
(i1292/-t>691 . ü) ı,?..ı.J:.ı ~ J. :> J....S. J. c.J-..UI ..~:__;... Jı1 _y:. _,'!i
-~1423 ~ ,..,...tS 01.;..... y. '<)1.._;:..;. ':,lı c.J-..UI j')\.:.,. :c.-~
J..r--ıJ JYi 4.J.4 ~ı c_~l J.:....J.ı ~Y:-ı ~1) ':?Jt;;yı ~ ~(<1.4~ij .ı.:.:....ı J ~ J ~ .&ı ~ .&ı
·(i870/-t>256 .ü) ı$J'->-~ı j:,Yl..c-'! J. ~ .11 ..y:. _,-ıi
·i200I/---OI422 ol>.-.JI J_,k ):> '.r"'IJI .r"'Li J. p j ~ :<--~
Jl J..Wı ,f J..Wı J~ ~ı ~....a.lı J.:....J.I ~ı ~ ~ ~ı-LJ ~.&ı~ .&ı J..r--ıJ
·(i874/~ı6ı . ...:.ı) ı$Jy.W1 ı,?~l cl>.-J-1 J. ~~ı y.i
·il955/-t>I374 ,...:.ı J..f:'. 'ıJ_r}l ...::...I_,:JI ç.~j ):> 'JWı ..Y:. :>1_;.9 ~ :c.-~
~~ı ~1>-_r4jl
.(i1240/~638 . ...:.ı) ~...l..i:YI Jl.kJI <JI..:ll ı,>._rll J. ~ J. t)s- J. U c.J-..UI ~
·i20l7 o .rlAll ,~\..W Js':YI u-kJ-1 ''-:-' J...,a.J.\ 0LkL .;._rJI ..y:. :<--~
~~~ı ı..A.::5
·(ii749/~II62 .ü) ~..lll <)J.k...JI if"l_f.-1 (,S:>t..!.l ..Y:. J. ~ J. j:,Y~j
·i2000/-t>f420 ö_r-lAJI ,~~~~<ll 'ı.?JI...~..;.t> J. ._A...... y. J. ...LG-i J. ~l..y:. :c.-~
560 ~ Osmanlı"da ilm-i Tasavvuf
Ekı
Hal'u'n-na'leyn'in Tercümesi
[ı] Hamd Allah'adır; o Allah iki veche sahip, iki kavsi müştemil, iki kısma tak
sim edilmiş, iki ayn parçaya aynlmış vücfıd dairesini iki harf ile icat etti (ya
rattı) ve insanı iki nüshayı şamil şekilde iki sCıret olarak halk etti. İnsanı iki
kemal ile zahir, iki vasıf ile muttasıf, iki zıd arasını cemetmek ile men'ut (va
sıflanmış) olarak iki deniz için cami bir berzah yap n. insanın kalbinin yüzünü
(vech) pas ve şüpheden arındırdı. İnsandaki kesret, bu'd ve gayn izlerini yok
etti. İnsanı iki hazreti mukabil, iki hükmü ızhar edici ve iki parmak arasında
döndürülen olarak var etti. Muhammed1 kemal ise bu iki emrin ötesindedir.
İki denizin birleştiği ve iki tarafın birleştiği yere doğru seyrüsefer eden ariflere
"kabe kavseyn" hazretine vardıklarında, Allah'tan başka iki ilah edinmesin
ler diye ayaklarından nalıniarını çıkarmalarını ve gözlerinden iki ke~i [yani
dünya ve ahireti] fırlanp atmalarını emretti. Ariller "ev-edna" hazretine yani
cem' ve ayn hazretine adım adım ilerlediler. Nitekim orası mukaddes vadidir,
bu vadi kesretten ve noksanlıktan mukaddes ve ikilik ve kusıır noksanlığından
münezzehtir. Allah'ın salan ise iki hazretin kı b lesi, iki Iablenin imamı, iki cem'
hazretinin vasılı Hz. Muhammed'in ve iki nalını giyrnek ve iki hilade süslen
mek ile emrolunan al ve ashabının üzerine olsun.
[2] imdi, ilm-i ilahi ile iştigal eden kardeşlerimizden birisi Hak Teala'nın Hz.
Musa hakkında "N alınlarını çıkar, muhakkak sen mukaddes Tuva vadisinde
sin n (!aha, ıo/ıı) buyurduğu ayet-i kerimeyi Hz. Peygamber'in "Kur' an' ın zahi
ri, bannı, haddi, madaı şeklinde yediye varıncaya kadar -bir rivayette yetmişe
varıncaya kadar- batnı vardır" hadis-i şerifinde işaret ettiği yedi batın üzere
te fs ir etmemizi bizden istemişti, biz de onun bu isteğine cevap vererekmezkur
ayeti Hak Teala'nın inayetiyle tefsir ettik, bütün batınların manalarını tayin et
tik ve o batna münasip manayı verdik. Zira Allah Tea.Ia, bütün batınların [yani
yedi batnın] llsanı ile hitap eder. İnsan atvar-ı seb'adan (yedi tavırdan) hangi
makamda bulunuyorsa, Hak Tea.Ia o tavra mahsus batnın manası ile ona hitap
eder.
[3] Bilesin ki, hannların asıllan yedidir; fer'leri ise ilahi-gaybi hazretler, ah
Iili (huluki) tavırlar ve kevni mertebeler -"tabaka tabaka [yani biri diğeri ile
irtibadı] olan bu mertebelere onlara ne oluyor da iman etmiyorlar"- (İnşikak,
84/19-20) hasebince namütenahidir. Nalınlan çıkarmak menziline eren yol
cuya mahsus olduğu için, meseleye dalmazdan evvel seferin ilk prensibini ve
yolarevan olmanın keyfıyetini ve yolculuğun başlangıçında yapılması gerekli
Osmanlı·da Ilm-i Tasavvuf , 561
olan nalın giyme halini mukaddime kabilinden belirtmemiz gerekir. Tevfik
Allah'tandır.
[4) Bilesin ki, insan, ezelen ve ebeden, zahiren ve batınen, dünya ve ahiret
te daima yolcudur. Onun ilk seferi, nefes-iralımani olan ama'dandır; sonra
taayyün-i evvel ve taayyün-i sani ile taayyün etmesi; sonra isimler, nurlar ve
tecelliler hazreti ile taayyün etmesi; sonra kalem-i a'la menzilesinde vücfıdi
taayyün ile taayyün etmesi; sonra levh-i mahfCız mertebesinde, sonra tabiiat,
heba, cism-iküll ve şekil m ertebesinde, sonra arş ve kürsi mertebesinde, sonra
yedi sema, felekler, dört unsur [toprak, su, hava, ateş) ve üç mevalid [ madenLer,
bitkiler, hayvanlar] menzilesinde, vücı1ddan vücuda, tavırdan tavra, menzil
den menzile bu garip-unsun cisimde karar kılıncı ya kadar taayyün etmesidir.
Garip-unsun cisim bütün menzillerin esfelidir. Bu ise yol dairesinin yansına
ulaşmaktır. Gece-gündüz bu yolda sefer eder, menziller kat ederek ölüm ola
rak isimlendirilen menzile varır; yolculuğuna devam ederek berzah menzille
rini kat eder, nihayetinde ba's olarak isimlendirilen menzile varır. Sonra son
suza kadar saadet yurdu ile "misk-i ebyaz kesibi" [kes!b Adn cennetinde bir
mekanın ismidir, misk-i ebyaz denilmesinin nedeni beyaz miskten yaratıld1ğı
içindir] arasmda seferini s ürdünneye devam eder.
[5) İnsanın marifet ve manalardaki seferide benzer şekilde bedeni arneller ve
kalbi teveccühler ile arnelden am ele, halden hale, sıfattan sıfata aşama aşama
dairenin diğer yansını kat edinceye kadar devam eder. Ve "kabe kavseyn" ve
taayyün-i evvel makanuna erişir ve ehil kılındığı ilahi kemaller ile muttasıf
olur, kendisindı;:n ayrıldığı -her ne kadar ayrılmış olsa da "Nerede bulunursa
nız bulunun O daima sizinle beraberdir" (Hadid, 57/4) ayeti gereğince büı:ün
bu seferlerde hakikatte Allah onunla beraberdir- asla vasıl olur.
[ 6] İnsan zahirde bedeni am eller, batında ise nefs i arneller ile Allah' a sefer, O'na
teveccüh ve seyrüsülfrk -seyrüsüluk esnasında ortaya çıkan ş_ek ve şüpheler yol
da karşılaşılan diken ve engebeler gibidir- ile emrolunduğu için Hak Tea.Ia "Ey
ademoğullan, mescide giderken elbiselerinizi (ziynetlerinizi) giyiniz" (~raf,
7/31) ayeti gereğince insana iki nalını giymeyi emretmiş tir. Bu iki ziynet kitap ve
sünnettir. Bu ikisi her ınescidin ziynetidir. İnsan zahir ve beltın olan ayaklannı
eziyetlerden bu iki ziynet sayesinde korur. Adeta ayetin anlamı şudur: Zahir ve
batındaki seyrüsülı1künde kitap ve sünnetten yardım al ve kitap ve sünne.tle
ziynetlen, böylece sülfrk sana kolaylaşır ve maksuda erişirsin. Bu iki nalm, Hz.
Musa'ya çıkanlması emrolunan nalınlar değildir. Sa.Iik kitap ve sünnetten iba
ret olan iki nalını giymekle ve çeşitli manalan ve salikin halleri ve makamlan
nın göz önünde bulundurularak iki nalını çıkarınakla emrolunmuştur.
562 ~ Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf
[7] Bilesin ki, bir kimsenin Halclc'a kurbiyeti ancak Hak iledir; Hakk'a vuslatı
ise ancak Hakk'ın kuvveti ve yardımı iledir. Zira Hak Tea.Ia bizi kendisine da
vet etmeseydi ve vuslat ve kurbet tarikini bize açıklamasaydı ve nasiyemizden
kavramasaydı, Hakk'a yaklaşacağımız yolu bilemezdik Bilseydik bile, ancak
Hakk'ın sayesinde bilmeye güç yetirirdik. Güç ve kuvvet-ancak aliy ve azim
Allah'ın yardımı il edir. Bu satırlan Hal'u'n-na'Ieyn fi'l-vusı11 ile'l-hazreti'l-cem'ayn
diye isimlendirdim. Allah dilediği kimseyi sırat-ı müstakime eriştirir.
(8) Allah Teala Hz. Musa'ya -aleyhi's-selam- "Nalınlarını çıkar, muhakkak sen
mukaddes Tuva vadisindesin" (T'aha, 20/12) buyurdu. Hakk'ın ona iki nalını çıkarmasını emri iki vecihten ötürüdür: ilki, nahnları giyrnek yolda yaya yü
rüyen kimse içindir, menzile erişen kimsenin nalın giymeye ihtiyacı yoktur.
Nitekim Hz. Musa'ya "nalınlannı çıkar, menzile eriştin, menzile erişen kimse
nalınlanru çıkarır" denildi. O da nalınlarını çıkardı. Rivayere göre ikinci veeili
ise şudur: Hz. Musa'nın nalıniarını çıkannalcia emrolunmasırun nedeni, bu
nalında şu üç şeyin bir arada bulunması dolayısıyladır: Birincisi emrin zahiri
olan deri, ikincisi eşeğe nispet edilen ahmaklık, üçüncüsü ise eşeğin murdar
olması. Vadi ise mukaddes bir vadidir, bir kimsenin bu üç şey ile nitelenmiş
olan bir eşya ile böyle bir vadi ye ayak basmaması gerekir. İşte bu zahir lisandır.
Şimdi yedi batın üzere söze başlayalım. Muvaffakiyet Allah'tandır.
Birinci Batın
(9) Birinci batnın müktezasınca muhatap, insan nefsidir. Yani diğer hayvan
ların sıfatlarından kurtulamamış ve hayvanların nefislerinden terneyyüz
edememiş olması itibariyle insan vücududur ve insan ancak dünyevi işler ile
mukayyet aklın zahiriyle onlardan terneyyüz edebilir. Şöyle ki insanın konuş
ması, işi tmesi, bakması ve eylemesi, dünyevi işlere taalluk etmekle sınırlı kalıp
uhrevi işlere geçmemiş tir. Allah Teala "Onlar dünya hayatının zahirini bilirler,
ancak ahiret konusunda büsbütün gafildirler" (Rum, 30/7) buyurmuştur. Üs
tüne üstlük insan, diğer hayvanlardan hissi akıl ile terneyyüz etmesi itibariyle
hayvandan daha alt bir derecede olur; her meselede sadece zahiri görmekle
mukayyet hissi akıldan neşet eden bazısıfatlar sebebiyle daha da aşağıda olur.
Bu akıl, cehaletin ölümü ile ölecek olan bir akıldır.
[ıo] Allah Tea.Ia "Nalınlarını çıkar" buyuruyor. Yani mukayyet hissi akıldan ay
rılmak suretiyle gazap ve şehvet sıfatlarıru, kendinden çıkar. Zahirde kalma!
Şayet zahirde durursan, kalp temizliği, mahallin boşaltılması ve batının safa
sından neşet eden gaybi variderden ve rabbani ilisanlardan mahrum olursun.
Ahmak olma! Zira ahmalclık, necasettir. Allah Teala "Müşrikler necistir. Bu
Osmanlı"da lım-i Tasavvuf , 563
yüzden Mescid-i Haraın'a yaklaşmasınlar." (Tevbe, 9/28) buyurmuştur. Mur
dar da olma! Zira ölüm cehalettir. Rabbin le münacat halinde iken ölü olursan
söylediğini ve sana söylenileni akledemezsin, şu halde söylediğini ve kendi
sine söylenileni akleden kimsenin vasfında olmalısın. Böylece de kalbin diri
olur, kelamm mevkini idrak eder ve münacatta olduğun zatın kast ettiği mana
incilerine dalıp ulaşırsın. Şeyh'in Fütiihat'ta söylediği gibi durum budur.
İkinciBann
[n] İkinci batnın müktezasınca muhatap, şeriat ve iman nuru ile münevver
insan aklıdır. Buna göre burada nalınlan çıkarmak ile kastedilen şey, his ve
hayal bulanıklıklanndan terakki etmektir. Zira akıl his ve hayal ile mukayyet
olduğu sürece Hak'tan perdelidir. Çünkü insan, his ile mukayyet aklı gereğin
ce zihninde zannınca hissi olarak id rak edilen ve vehmi-hayaü cüzlerden mü
rekkep olan bir sılret inşa eder ve o surete teveccüh edip ona ibadet eder. Şu
halde insan aslında zihninde kendi ihdas ettiği şeye ibadet etmektedir. Onun
var olduğunu zannetse de o aslında yok hükmündedir [(veya) O dış dünyada
var olduğunu ve maksadına erdiğini zarıneder (?)]. Rabbine münacatı esnasın
da özellikle de namazda insan. kesinlikle his ve hayal bulanıklıkların dan ann
malı; his ve hayalin hükümlerinin tekayyüd ve takyidinden sıynlmalı; kalbe
teveccüh e tm eli; iman, hasiret ve tecelli n uru ile nurlanmalıdır. Ancak böylece
rabbine münacatı için hazır hale gelir; kendisine söylenileni akleder ve kal
bine gelen ilahi varideri muhafaza eder. Zira, feyz kalpten varit olur. İşte bu
yüzden ona "Nahnlarım çıkar, sen mukaddes bir vadidesin" denildi. Nitekim
kalp, akli-hissi ~anlardan ve vehmi-hayali idraklerden mukaddes bir vadidir.
Çünkü kalp, ilahi feyzin varit olduğu yer ve rabbam tecelli mahalli dir. Dahası
o, Musa'nın ağacına benzer, Hak o ağaçtan Musa'ya hitap etti ve onu çağırdı.
Allah dilediğini sırat-ı müstakime hidayet eder.
Üçüncü Batın
[12] Üçüncü batnın müktezasınca nalınlan çıkarmanın muhatabı ise, ruhlar
aleminde diğer ruhlardan terneyyüz etmesi itibariyle insan ruhudur. Zira ruh
lar alemi, nuraru-ulvi bir alemdir. Ruh ancak mazharlarda müşahede olunur
ve ruhun his olarak zuhuru evvela misal alemirıe tenezzülü ve misali surette
temessülü, sonra şehadet alemine ve cesedi-şehadi-tabii surette tecessüdü ile gerçekleşir.
[13) Allah Teala "Biz insanı alısen-i takvim üzere yarattık, sonrasında onu
esfel-i safiline dönderdik" (Tın, 95/3-4) buyurmuştur. Ruh, ilahi kemaller He
kemal bulmak ve rabhani ahlaki tahsil etmek üzere -ilahi kemaller ile kemal
564 ~ Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf
bulmak ve rabhani ahlakı tahsil etmek ancak ubudiyetin kemali, zillet ve if
tikar içerisinde rububiyet kapısında durmak ve rabbine münacat etmekle
mümkün olur- bu a.Ieme nüzul ettiğinde iman eder, salih amel işler ve kendisi
ne takdir edilmiş olan ilahi kemaller ve fazıl ahlakı kesp eder. Daha sonra rab
binin nidasını işitir: "Ey mutmain nefs, rabbine dön!" (Fecr, 89/ı7-28) Bu nida
üzerine ruh, rabbine münacatta bulunmak için, tahalluk ettiği ahlak libası
ve bir kısmına misal a.Ieminden geçtiği (ubur) esnada bir kısmına da şehadet
a.Iemindeki zuhuru esnasında boyandığı sıfatlar libası ile a.Iernine döner. İki
alemin suret ve ahkamı ile zuhur eder; izzet süradıkatından ve vahdet sübu
hatından nida olunur: "N alınlarını çıkar!" Yani şehadet ve misa.I a.Iemi suretle
rini ve sıfatlar, ahlak ve kema.Iler şeklindeki elbiseleri çıkar. Çünkü bu hazret,
nur ve ku ds hazretidir ve bu suretierin mislinden ve his li haslanndan tecerrüt
hazretidir. Sen, benim münacanmda ve hazretirnin kapısında, ubudiyetimin
mahallinde iken sen, her şeyden sıynlmalısın! Benden gayrı her şeyden hatta
kendinden bile tecerrüt etmelisin! Böylece münacatın kabul görür, hacetin gi
derilir ve salih kullar zümresine ilhak olursun.
[14] N alınlan çıkarmak ile burada cisim ve nefsi ve sıfatiarını ruhtan hal' etmek
anlamı da kast edilmiş olabilir. Zira Allah Tea.Ia, evvela Muhammed! ruhu,
sonra arşı, sonrasında ise kürsiyi yarattı. insanda Muhammed! ruha mukabil
olan şey kudsi ruhtur; insandaki cisim arşın mukabili, nefs ise kürsinin muka
bilidir. Allah insana nur ve kuds hazretinde cismin suretini çıkarmayı, nefsin
sıfatianndan sıynlmayı emretti. Çünkü bu hazret, cisimler ve eşbah hazreti
değil, nurlar ve ruhlar hazretidir. Zira ilahi hazretlerden her biri için melabis
ve mazharlar vardır. İnsan bir hazretten diğerine terakki etmek istiyorsa geri
de bıraktığı hazretin libasıru çıkarmalı, uruç ettiği hazretin li basım bezenme
lidir. Bu [ikisi bir arada] asla olmaz. [Yani insanın uruc ettiği hazretin libasını
bezenınesi ancak iki hazret arasındaki berzahta olur. Fefheml]
[15] N alınlan çıkarınakla burada, ruhtan ilmi ve arneli kuvvetin çıkanlması da
kast edilmiş olabilir. Zira Allah Tea.Ia, ruhu yarattığı z~an. ona ilmi kuvvet ve
arneli kuvvet olmak üzere iki kuvvet ihsan etti, böylece ruh, rabbine münacat
etmek için, ilmi ve amell kema.I elbiseleri ile bürünerek ve ruh iki kuvvetin zati
olduğunuzannederek kendi a.Iemine uru c etti. Hak Tea.Ia ruhun bu iki kuvvet
ten sıyrılmasını murat etti. Yani ruhun bu iki kuvveti aslına vermesini, ruhun
kendisine dönmesini ve ruhun kendisinde hareket ve sükCına dair bir kuvvetin
kalıp kalmarlığına atf-ı nazar eylemesini murat etti. Ruh, kuvveti kendi aslı
na geri gönderdiği zaman ve ruh kendi nefsine rücu ettiği zaman vücudunda
hiçbir şey görmez hatta vücudunu adem olarak görür. Böyle olduğu zaman,
Osmanlı'da Ilm-i Tasavvuf ~ 565
bu kemalleri yalnızca Hakk'a izafe eder ve yalnızca ona isnad eder, vücudda
Hakk'a olan iftikar ve zilleti dışında kendisi ile Hakk'a rücu edeceği hiçbir şey
görmez. İşte o zaman ruh anlar ki, bir kimse Hakk'a ancak Hak ile vasıl olur.
Muvaffakiyet Allah' tand ır.
Dördüncü Batın
[16] Dördüncü batnın müktezasınca Hak Teala., hakikatierin hakikati olan
insaru-gaybi-kemali hakikatına izafe ve ifaza olan ve bu hakikatle mukayyet
olan ve rfıhen, misalen ve hissen kevn mertebelerinde ahkamını ızhar eden
ayni vücudu itibariyle vücudu ile taayyün ve takayyüd vaktinden, Allah'ın
Teala'nın hadis-i kudside "Kulum bana nafile ibadetler ile yaklaştığı zaman
ben onun kulağı, gözü, eli ve ayağı olurum" buyurduğu üzere Hakk'ın kulun
kulağı, gözü, eli, ayağı ve diğer kuvveleri olduğu kurb-i nevafil menebesi ile
tahakkukuna kadar insanın vücudunalıitap etmektedir. Kurb-ı nevalil merte
besine erişen salik, kendi sıfatlarından fani olarak Ha kk' ın sıfatları ile muttasıf
olur. Ancak onun aynı yani vücudu balôdir. Varlık olmak bakımından varlığın
hem zahir hem de batına taalluku vardır. Hak zahir ve batı n bakiyyeleri itiba
riyle insanın varlığına hitap etınektedir. Yani zahir alaik ve batın avaik.leri ken
dinden çıkar! Kendinden ve onlardan mücerret ol! Böylece vücı1dda tevhid
senin için h asıl olsun ve şühud ile gözün keşf olunsun.
[17] Nalıniarın çıkarılması ile cismaniyet ve ruhaniyetİn vücı1ddan çıkarılması
da kast edilmiş olabilir. Ta ki varlık onlarla mukayyet olmasın ve birinin hük
mü diğerine galip olmasın. Bilakis hüküm her ikisinde de varlığa ait olsun.
Vücı1d ilahi mazhar ile kaim olarak vasatın ortasında olsun ve cismaniyet ve
ruhaniyet vücı1d ile kaim olsun, meded ü inayet her ikisine vücuddan olsun.
"Herkese senin rabbinin ihsan ü inayerinden veririz." (İsra, 17/ıo) Allah hakkı
söyler ve doğru yola eriştirir.
Beşinci Batın
[ı8] Beşinci batın müktezasınca, vücCidi tecelliyi kabul eden insanın kalbi mu
hataptır. "Yerim ve göğü m beni kuşatam az, ancak mürnin kulum un kalbi beni
kuşatır" hadisinde kast edilen bu kalptir. Yani Allah'ın evi ve onun nazarının
ve tecellisinin mahalli ve ilahi ilimierin madeni ve onun sırlarının hizanesi
olan kalptir. Kalp rabbine, onun sıfatlarının nurlarıru ve zatının tecellilerini
talep ederek münacaat için yöneldiğinde kuds hazreti vadisinden ve vahdet
ve üns mahallinden kalbe nida olunur: Akıl ve nefs nalırılanru çıkar! Çünkü
sen sıfatıarın nurlan vadisinde ve isimlerin tecelli mahallindesin. Nefsin sı
fatlarından, aklın kayıtlarından ve nefis ve aklın hükümlerinden tecerrüt et
566 ~ Osmanlı'da Ilm- i Tasavvuf
Nefis ve alaldan, ekvanın pasından, muhdesarın kirinden, mir'atının yüzünü
temizle ki zanmın nurlan sende tezahür etsin ve mühakat (benzerlik/uyum)
mertebesinde ve mühazat (paralellik) makamında sen baki kalasın. Mürnin
kalbi nefsani sıfatiardan mücerret ve akli ve himlerden hali olmalıdır. Hakk'ın
vechi ve zannın nurları dışında kalpte hiçbir şeyin sureti zuhur etmemelidir.
Hz. Peygamber "Müminin kalbi, Ralıman'ın iki parmağı arasındadır." Parmak
lardan birincisi, müminin cismliniyetine, ikincisi ise ruhaniyetine mahsustur.
[19] Nalıniarı çıkarmakla, kalpten iki parmağın (cismaniyet ve ruhaniyet) hü
kümlerini çıkarmak kast edilmektedir. Yani iki tarafın arasını cem etmenin,
alıadiyetinin tahakkuku için celali-cismani-zülmani tecellileri ve cemill
ruhani-nuraru tecellileri kalpten çıkarmak kast edilmektedir. Böylece kalp,
ahadi-kemill-cem'i-ilahi tecelli için tam bir mazhar olur. Bu kalbi cem'in aha
diyer arşı üzerine istiva eden tecellidir ki, bu tecelli gökler ve yer kuşatamaz
iken Hakk'ı kuşatan kalbi tecellidir. Söyleyen ne de güzel söylemiş! eŞ-Şey
hü'l-Ekber Mevakiu'n-Nücum'da şöyle buyurmuştur (Şiir):
Muhakkikin kalbi, ruhlan ve suretleri var edenin zanna nazar eden
kimseye aynadır
Zira ekvlinın pası onun kalbinden zail olmuştur ve onun sıfatları Hakk'ın sı
fatları ile bir olmuştur; işte buna nazar eden ibret alır. İzzet kendisi ve resulü
için olan Allah Teala da şöyle buyurmuştur: "O günde ne mal-mülk ne de ço
luk-çocuk fayda verir insana, ancak Allah'a kalb-i selim ile gelen müstesna."
(Şuara, 26/88-89) "Şüphesiz bunda kalb-i selim sahibi olan ve şühlıd halinde
Hakk'a kulak veren kimse için öğüt vardır." (Kaf, 50/37)
Altıncı Batın
[20] Alıtıncı bann müktezasınca, Hak Teala taayyün-i sani diye tabir olunan
ikinci mertebede zuhıir eden cem'i-ruhani vücud-ı mutlaka hitap etmektedir.
Bu, umumi rahrnaru-vücudi tecellinin ma'dum mümkinatın a'yanı üzerine
inbisat ettiği hazrettir. Bu a'yandan her bir ayn ile ve zati-ilmi-ilahi nispetler
den her bir nispet ile umumi ruharu-vücudi tecelli taayyün eder. ~yana göre
a'yanda tecelli sfueti zuhura gelir; a'yanın suretleri de bu tecellide tecelliye
göre zuhlır eder; eşya biri diğerinden terneyyüz eder. Taayyün-i evvelin kalbi
nin batınında, eşya iç içe girmiş ve bir olmuş bir halde iken çağalır ve iki felek
hazretinde taayyün eder. Bu iki felek ise ilahi isimlerio ve rabhani hakikatierin
mazharlanyla taayyünü sayesinde olan vücup hükümleri feleği ve kendisinde
isiınierin tecellisi ile imkan hükümlerinin taayyünü sayesinde olan imkan hü
kümleri feleğidir. Bu iki feleğin birinin diğerinden ayrılması mümkün değil-
Osmanlı'da lım-i Tasavvuf , 567
dir. Çünkü uluhiyet, me'lı1hsuz; rububiyet merbubsuz; ha.Iık:iyet de mahluk
suz tasavvur olunamaz. Aksi de böyledir. İkisi arasındili tezayüfhükmünden
dolayı böyle olmak zorundadır. Çünkü mütezayif, biri olmadan diğeri asla
düşünülemeyen ve ancak biri diğeri ile olursa [yani baba-oğul arasındaki iliş
ki gibi] vücuden ve takdiren tahakkuk edendir. Dolayısıyla bu hazret, vücup
ve imkan hükümlerini canıi' bir berzahtır; hak.ki-vücubi-ilahi cemiyederin
ve halki-irnkani-kevni cem'iyetlerin tamamını cem' eden bu cem'iyetin sureti
insan-ı karnil mertebesidir. Nitekim bu mertebe, u!Cıhiyet mertebesi ve insan-ı
karnil m ertebesi yani haklkat-i muhammediye mertebesi olarak isimlendirilir.
Ve iki tarafın ve iki denizin birleştiği yer, iki hazretin mir'an, .kabe kavseyı1 ma
kamı, iki parça arasını ayıran had olarak isimlendirilir.
[21] Sureti insan-ı kamil olan mutlak vücCıd mertebesinde, nalmlan çıkarmak
tan murat, iki ayndan iki kevni atmak, kabe kavseyn makamından geçmek ve bu
iki hükümden - yani vücup ve imkanhükmünden- aralık (mesafe) ve kesretten
münezzeh olan "ev edna" makamma teveccüh (yönelmek) suretiyle sıynlrnak
ve tecerrüt etmek, bir ve iki gibi taaddüdden (çoğalmaktan) mücerret olmaknr.
Hak Teala "O iki denizi birbirleri ile kavuşmalan için salıverdi, fakat aralannda
bir berzah vardır birbirlerine kanşmazlar" (Rahman, 55/ı9-20) ayeti ile insan-ı
kclırıile işaret etti. İnsan-ı kamil ise iki denizi salı veren, iki tarafın birleştiği yer
den uru c eden, kab e kavseyn makamını aşan, muhammed! makamların en şe
reflisi olan -bu ise ev-ed na hazretidir- ekmeliyyet makamına yaklaşandır.
[22] Burada nalınlan çıkarmakla, nihai olarak taayyün-i evvel ile mütaayyin
zata varması ile sCıri ve manevi kesretin tahlili (yok edilmesi} murat edilmiş
olabilir. Kevni nispetler ve anı! sıfatiardan sıynlıp asıl üzere baki kalmak
murat edilmiş olabilir. Asıl ise, nura mukabil imkani sübuttur ki, rubCıbiyete
mahsus karnil ubCıdiyece mukabildir. Bu ise Hak'ta ikinci istihlak makamıdır.
Muvaffakiyet Allah'tandır.
Yedinci Batın
[23] Yedinci batnın müktezasınca, Hak Teala ev-edna makamı olan taayyün-i
evvel m ertebesinde taayyün eden zatma hitap etmektedir. Zira taayyün-i evvel
ile taayyün eden vahid Hak için iki hüküm vardır:
[24] İlk hüküm, O'nun bizatihi vahid olmasıdır -vahdetin Hakk'n sıfatı, ismi,
na'tı ya da Hak için sabit, anı, lazım bir hüküm olduğu düşünülmeksizin-;
bilakis, kendi zan için ne ise O'dur manasında Hak vahiddir. Bu veeili itiba
riyle, taayyün-i evvel, esna ve alıadi ile gayb- ı mutlak ve la-taayyün arasında
taayyün dışında bir fark yoktur.
568 ~ Osmanlı 'da Ilm-i Tasavvuf
[25] Vahid'e izafe olunan diğer hüküm ise, vahidde nisbi taayyünün taakkülü
dür (düşünülmesidir). Bu ise Hakk'ın zatını zatı ile bilmesi, bunu böyle bildi
ğini bilmesi, Hakk'ın vahdetini, kesretini, mertebesini, vahdetin kendisine ait
sabit bir nispet ve lazım yada sabit bir hüküm olduğunu bilmesi, ya da müş
tereğinin olmadığı ve başkası için sahih olmayan sıfatı bilinesidir. Bu nispet,
nispeti itibariyle vahidin hükmüdür, kesretin vahidden neş'eti nisbi taaddüt
mucibince bu nispet dolayısıyladır. Nisbi kesret ile taaddüt ayni taaddüdün
en açık (zahir) halidir.
[26] Burada nalıniarı çıkarmaktan murat, iki hükmü n taayyün-i evvel ile taay
yün eden zattan çıkarılmasıdır. Gerçi her ne kadar bu iki hükümden herhan
gi biri zata mugayir değilse de, mugayeret ancak taayyün itibariyledir. Zattan
tecelli yine zatın aslına rücu etmek suretiyle olur. Zatın aslı ise, mutlak-gay
bi-müstağni ve kesret ve val1detten münezzehtir ki, herhangi bir vasıfla va
sıflanmaz, herhangi bir isimle isimlenmez, herhangi bir şey ile de kendisine
işaret olunmaz, herhangi bir şey ile ondan kinaye olunmaz.
[27] Burada nalıniarı çıkarmaktan murat, zattan sıfat ve esmanın çıkarılması
da olabilir. Çünkü mutlak zat, isimlerden ve sıfatiardan müstağnidir. Bu vecih,
zattan mezkur iki hük..mün çıkarılmasına dal1ildir, şöyle ki esrna-i hüsna ve
sıfat-ı ulya sad~ce taayyün-i evvel ile taayyün eder.
Fas I
[28] Bilesin ki, Hakk'ın zatında yok olmalan itibariyle ilahi isimlerin tamamı
Hakk'ın zatının aynıdır ve isimlerden her biri birbirinin aynıdır. Nispet ve vü
cud olarak aralarında bir fark ve imtiyaz yoktur. Zati-ilmi hazrette esmanın
terneyyüzü itibariyle, her bir ismin zat! mazhariyyetten kendisine has belirli
bir payı vardır. Esmanın bir kısmı, ihata, genişlik ve şumül bakımından bir kıs
mından daha geniş ve daha şümullüdür. Çünkü esmanın bir kısmı diğer bir
kısmırun aslı gibidir, bir kısmı ise diğer bir kısmının tabii gibidir, bir kısmı da
diğer bir kısmının talisidir. Esrnan ın bir kısmı zat, sı fat ve ef'al isimleridir. Bu üç
mertebeden her bir mertebe için diğer cinsinden aynidığı isimler vardır. Bu üç
mertebeden her bir ismin kendine has bir kema.Ii ve diğerinden terneyyüz ettiği
hakikati ve diğerlerinde olmayan kendine mahsus bir rububiyeti vardır. Mesela,
Allah ve rallman isminin, diğer es maya yönelik bir şümul ve ihatası vardır ki bu
ikisi dışındaki diğer isimlerde yoktur: "İster Allah isterse Ralıman diyerek dua
edin, hangisini derseniz deyin en güzel isimler O'nundur." (İsra, I?IIIo)
[29] Her bir isim kendine ait muayyen bir sıfat ve mütemeyyiz bir hakikat ile
zata delalet eder. Çünkü her bir ismin sıfat itibariyle zata delaleti ve ismi ön-
Osmantı•da ilm-i Tasavvuf , 569
celeyen manaya delaleti olmak üzere iki tür delaleti vardır ve onu talep eder.
Bu itibar ile, her bir isim diğerinin aynı olmaz ve isim müsemmanın ve zatın
aynı olmaz. Zata delaleti itibariyle bütün isimler müsemmanın alladiyetin
den dolayı onundur. Hak bütün isimler ile vasfedilir ve bütün isimler ism-i
a'zam olur. Bu itibarla da isim müsemmanın aynı olur. Nitekim Mağrib şeyh
lerinin büyüklerinden olan Ebu Kasım b. Kasi'nirı görüşü budur. Bu hususta
Hal'u'n-na'leyn isimli eserinde şunu söyler: "Her bir ilahi isim diğer bütün ilahi
isimler iJe isimlendirilir ve vasıflandınlır." Çünkü isim zata delalet eder. Bu
bir vecih itlbariyledir, bütün vecihler itibariyle durum böyle değildir. Çün
kü eşyanın tamamı ismin Allah'a delaleti itibariyle Allah'ın isimleridir. Her
bir isim sıfat itibariyle zata delalet eder, mutabakat delaleti [yani bir nesneyi
nitelernek üzere kullanılan lafzın o nesnenin bütün varlığına ve unsurlanna
delalet etme biçimi] ile delalet etmez. İnsan-ı kamil bunun hilafınadır. Mesela
Peygamberimiz Muhammed'de olduğu gibi. Hz. Muhammed ism-i a'zamdır.
Onun Hakk'a delaleti mutabakat delaletidir. Çünkü mazhariyeti itibariyle bü
tün isimler o olduğu için onun Hakk'a delaleti bütün isimleri kuşatan cami bir
delalettir. Hatta Hz. Muhammed'in Hakk'a delaleti, Hz. Muhammed'in uluhi
yerin zatına tam bir mazhar OL"'llası açısından Hakk'ın zatına delaleti gibi zati
bir delalettir. Nakısın Hakk'a delaleti, karilin Hakk'a delaleti gibi değildir.
Nakıs da kamil de Hakk'a delalet eder, ilahi isirolerin zata delaleti ise esmarun
kuşatıcılığı ve isimler dairesinin genişliğine göre farklıdır. Hatta deriz ki, ilahi
isimlerin tamamı müsemmanm aynıdır ve zatm tecelli ve zuhuru itibariyle ve
esmanm zattan mugayir olmarnası itibariyle zatın aynıdır. Çünkü isimler ilahi
şe'nler ve zati nispetlerdir. Kendilerinde Hakk'm zuhur ve tecellisi dışında
isimlerin vücudu yoktur. Bu sebeple de isimler zatın hem aynıdır hem de gay
ndır; zatın bütün isimlerle ile mukayyet olması itibariyle isimler zatm aynıdır;
fakat her bir ismin kendisine has bir manaya delalet etmesi açısından ise isim
ler zatın gayndır. Bunu böylece anlayasın. Allah dilediğini sırat-ı müstakime
hidayet eder.
Tetmim
[3o] Cem' lisanı ile Hak Teala'nın "nalınlarmı çıkar" ayetinirı manasının haki
katine dair görüşüm şudur: Burada nalmlan çıkarmaktan murat, iki harfi yani
gaybi harf ve vücudi harfi kendi zatı ile müstağni mutlak zattan çıkarmaktır.
Şöyle ki eşyanın zuhCıru ve vücudu ancak iki harf iledir. Birincisi, ilahl-gaybi
harf, ikincisi ise vücCıdi kevni harftir.
[31] İlahi-gaybi harf, tohumda ağacın gizlenmesi gibi gaybü'l-guyfıb da giz
lenmiş zat! şe'ndir. Hakk'ın taayyün mertebelerinirı en yücesi olması ve zati
570 ~ Osmanlı'da lım- i Tasavvur
ilminde eşyaya Hakk'ın taakkülatının en yücesi olması itibariyle şuuna vücı1-
di boya/sıbga denilmiştir ve şuundan her biri gaybi harf olarak isimlendiril
miştir. Levazımı [yani zatın/hakkın zorunlu olarak gerektirdiği zat dışındaki
şeyler] ile birlikte Hakk'ın taakkulü itibariyle, vücı1di sıbğa gaybi kelime ola
rak isimlendirilir. Hakk'ın zuhuru itibariyle ve levazımına-değil de yalnızca
Hakk'ın kendisi üzerine olan tecellinin hükmünün yayılması itibariyle vücı1di
harf olarak isimlendirilir. Hak ve levazımı üzerine olan tecellinin hükmünün
yayılması itibariyle vücı1di kelime olarak isirnlendirilir.
[32] Gaybi harflar ise zati şe'nler olması itibariyle ağacın tohumda tohumun
aynı olması gibi Hakk'ın zatının aynıdır. ilmi taayyün ile taayyünü ve nisbi
taaddüt ile taaddüdü itibariyle ve eşyanın hakikatleri, asıllan ve mebdeinin
evveli olması açısından ise gaybi harfler Hakk'ın zatının gayrı olur. Gaybi
harfler, zattan hakiki değil nisbi bir terneyyüz ile ayrılırlar. Böylece bu harfler
eşyanın taayyünü için mebdeler olurlar. Hak onlar ile zuhur ettiğinde ve zati
şu un üzerindeki tecellisi yayıldığında ve levazırnlan dışında taayyün ettiğinde
vücı1di harfler olarak isimlendirilir. Burada eşya vücı1d ile muttasıf olur. Vt.i
cı1d dairesine dahil olan ve vücı1d ile vasıflanan her bir şey ancak iki harf ile
yani gaybi harf ve vücı1di harfile [vücı1d dairesine] dahil olur. İki harf arasında
taayyün etmiş vücı1d ise bu iki harften sıyrılmalı ve bu ikisinin kaydından te
cerrüt edip ayrılmalıdır. Taayyünden ve taakkulden önce ezel gaybında nasıl
kayıt ve ıtlaktan uzak ve mutlak ise ve kesret ve vahdet, cem' ve fark vasıfların
dan münezzeh ise öyle olmalıdır.
[33] Zatı ayrılan ve imkarn hükümlerin, hallerin, sıfatlann, makamlann,
neş'etlerin, fiilierin ve irikadiann kayıtlanndan kurtulan ve bunların hiç biri
si ile münhasır olmayan kimse müstesna bu seferi hiç kimse zevk edemez ve
aslına ve birliğine eremez. O kimse, eşyanın hakikatlerinde -eşyanın hakikat
leri zati şuunlardır ki mümkinatın hakikatleri olarak isirnlendirilir- varlığın
sereyanı gibi zatıyla, sari, zati ve ebedi bir şekilde ezeli hükümler ile her şey
de sereyan eder. Bu meşhedin sahibinin ayn-ı sabitesi ve hakikati yoktur. Hak
sı1reti üzerinde olanın şe'rıi budur; hatta Hakk'ın şe'ni de budur ki Hak kendi
mazharında aynı ve mutlak hüviyeti ile zahirdir. Hakk'ın mutlak hüviyeti ise
zuhurdan, a'yan-ı sabite ile taayyünden ve kevni suretler ile zuhur ve takay
yüdden münezzeh zattır. Şiir:
Diyorlar ki suyun rengi kabının rengidir
Ben şimdi renksiz bir kabın suyundanun
Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf ~ 571
V asi
[34] Mutlak gayb ve la-taayyün olan taayyün-i ewelin batınından gaybi harf
lerin zuhCırunu gördüm. Bu, büyük bir meşhedde Bursa şehrinde ıoıı (1603)
senesi ramazan ayının son onunda vaki buldu.
[35] Şehrin yollannda kendimi yürüyor olarak gördüm; kalbime gaybi harf
lerin zuhurunuri keyfiyetinin müşahedesi -yani gayb-ı mutlaktan gaybi harf
lerin nasıl zuhur ve taayyün etmekte olduklan keyfiyeti ve vücuda nasıl da
hil olduklan keyfiyeti- varit oldu. Bu durumun histe gerçekleşmiş olduğunu
söylemiyorum, fakat bu durum hayal mertebesinde vaki olmuştur. Varit es
nasında bir bahçeye girdim. Sol elimde beyaz bir varaka gördüm, o varakayı
elimde dürüverdiın ve Arap şiirinden terennüm ve nağmeli bir şekilde bazı
şeyler okumaya başladım, tıpkı nağme ile şiir söyleyip ellerini d efe vuran kav
vallerin adeti gibi sağ elimin parmaklanru sol elime vuruyor bir halde idim.
Elimde dürülmüş olan varakanın içine baktım. Orada bu varakanın üzerinde
zuhur etmiş noktadan çeşitli şekiller gördüm. O şekillerden bazılan daire gibi
yuvarlak, bazılan yanın daire şeklinde bazıları da düz çizgi şeklinde idi. Bu
şekillerde ter gibi kağıttan kara noktalar çıkıyordu.
[36] Arıladım ki bu şekilde noktalann zuhCır etmesi gaybi-ilahi harflerin zuhı1-
runun misalidir. Hatta tam da aynıdır. Nazanm değip de zuhur kesilmesin
diye gözlerimi o varakaya bakmaktan alıkoydum. Bu durumun tamamlanma
sını ve son bulmasını istiyor gibiydim. Arıcak bununla beraber, sağ elimin par
maklannı sol elim e vurmaya ve nağme ile şiir okumaya da devam ediyordum.
Sesimi asla kesmed im. Vurmayı ve nağme ile şiiri söylemeyi aitırdıkça varaka
da hareket oluyor ve bu noktalann zuhuru artıyordu. Vurma ve nağme ile-şiiri
söyleme d ursa bu noktalann zuhuru da dururdu. Arıcak vurma ve nağme ile
şiir söyleme devam ettiği için noktalardaki zuhur da devam ediyordu. Adeta
bu noktalann zuhuru vurma ve nağme ile şür söyleme~en kaynaklanıyor
du. Bu varakanın içine tekrar baktım, varakadaki bu şekillerden noktalann
çıkoğını gördüm. Büyüdükçe bunlardan bazı parçalar aşağıya iniyar ve yere
düşüyor ve orada toplanıyor. Bir kısmı da toz gibi yükseklere çıkıyor. Bu du
rum uzun bir müddet devam etti. Ben rüyadan uyanıncaya kadar aynı şekilde
sürdü. Bu noktalann anlatılagelen sıfatlar üzere zuhuru, asli-gaybi harflerin
zuhurunun aynı olduğu konusunda söylediğimiz gibi hasiret ve ilim sahibi
idim. Onlardan bir kısmı yere düşüyor ve orada toplanıyor, işte onlar kalem-i
a'lanın hükmü altına dahil olanlar ve kalemin yazdıklan ve vücı1di ayniye gi
renlerdir. Onlardan yükselenler ise kalem-i a'lanın hükmünün dışında kalan
yüce nurlardır.
572 ~ Osmanlı'da Ilm-i Tasavvuf
[37] Rüyadan uyandığımda bu söz dilimde idi ve hala bu şüri okumakta idim.
Bu şiir uzun süre aklımda kaldı, daha sonra aklımdan çıkn. Bu rüyayı, ilm-i
ilahi ehlinin önde gelenlerinden, muvahhit dostlann üsvesi olan, kardeşimiz
ve dostumuz Şeyh Bedrü'ş-Şami'ye anlattım. Bizim zikrettiğimiz gibi şeyler
söyledi: Aşağıya inenler kalemin yazdıklandır ve vücuda dahil olanlardır.
Yükseğe çıkarılar ise akl-ı küllün hükmünün dışındaki müheyyem ruhlardır
ki bq ruhlar Adem' e s ecd e etmekle emrolunmamışlardır. Bu rüya, büyük müj
deleri ve pek çok sırrı içermektedir. izahı ve keşfi mümkün değildir. Müşahede
ettiğimiz hazretteki o hal üzere bu sırları bıraktık.
Gayb-ı mutlak, la-taayyün, taayyün-i evvel mertebesi, ev-edna mertebe
si, ama' m ertebesi, ahadiyet hazreti ve kiibe kavseyn mertebe.sinin beya
nı hakkında bir tekmile
[38) Bilesin ki ilahi gayb iki şatra (parça) aynlır: Birinci şatr (parça), izzetin en
koruyucu perdesinde mutlaktır ve icmali taallukun dışında kalan idraklerin
taalluklarından, hükümlerden, kayıtlardan ve sıfatiardan münezzeh ilahi gay
bın kemiilinde mutlaktır. Şatr olarak isimlendirilmesi, taayyünü ve takayyüdü
açısından olmayıp şu itibarladır: Şatr ilahi gaybdan taayyün ettiği zaman ilahi
gayba delil olur. Çünkü ilahi gayb asıldır. Ordarı taayyün eden bu şatrda mü
teayyin olmadığı için ona delil olur. Böylece hem delil hem de medlül olmuş
olur. Diğer şatr ·ise ismi-ahadi taayyün-i evveldir. Bu ise mutlak ilahi gaybdan
ayrılan ilk şeydir ve o esma hazretinin miftahıdır. Çünkü taayyün-i evvelin
batını ama'dır, o ise ahadiyetin kendisine istinat ettiği nefes-i rahmanidir. O
bütün isim ve sıfatiarın hazretidir. O da iki parçaya (şatr) ayrılır. Onlardan
ilki mutlak gaybı takip eden vecihtir. Bu vecih, zahir isminin batını itibariyle
ondan baki kalan gaybtaki nispettir. Zahir ismin batınıyla, onun batın olan
müseınmaya delaleti ve bekası mümkün olur. Bu bann nispet gaybdan ayrıl
mayı kabul etmez. Çünkü bann nispet, zahir mukayyet ile ha tın mutlak arasını
cami' bir emirden ibarettir. Batın nispet iki şatr arasını ayıncı çizgidir ve taay
yün ve imtiyazdan sonra ayrılmış olan şatnn ayrılmış olduğu bölümle imtizac
ve ittihaclma mani olur. Ahadiyet bu çizginin sıfatıdır. O gaybi bir makuldür,
onun için bir ayn asla zuhura gel~ez. Aynı şekilde, her bir fasıl iki emir ara
sına mani olur. Böyle fasıliann hükmü değil aynı zuhur eder. Bu nispetin za
hiri takip eden bir vechi daha vardır ki o takayyüd ve taaddüddür ve batını
takip eden bir vechi vardır ki o ıtlak ve gaybdır. Asılda iki şatrın bir olması
itibariyle ve tegayürün sadece imtiyaz suretiyle gerçekleşmiş olması itibariy
le hüviyyet kendisinden ayrılan mezkur şatra benzer. Bu ademi bir nispettir,
vücCıdi bir emir değildir. İki şatr arasını muhafaza eden bu hakikat, "insan-ı
Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf , 573
ka.mil-i ekmel"in mertebesidir. İlk kabiliyetinin ıtlak olması yönüyle mutlak
zatın mazhariyeti ile esma, sıfat ve ef'al mazhariyeti arasını insan-ı kii.milin
külll neşetİndeki cem'iyyet ve i'tidal vasıflan olması ve insan-ıkiimilin mazha
riyerindeki kapsamlılık, genişlik ve kemal olması nedeniyle insan-ı kii.mil cem'
eder. İnsan-ı kamil mertebesi bir mirattır, orada ubudiyet (kulluk) ve siyadet
(efen d ilik) hakikati ortaya çıkar. Bu mertebenin ismi ama', na'tı ise ahadiyettir.
Burada mecmuu itibariyle taayyün eden sıfatlar, esrna-i zatidir ve bu müteka
bil isirolerin mecmuundan, ahkii.mından, sıfatlarından ve biitınları itibariyle
esmiinın ayrilmaz (levazım) hususiyederinden hasıl olan makul suretlerdir.
İnsan-ı kamil mertebesi, uluhiyet suretidir.
[39] İkinci şaur ise, zahiri takip eden vecihtir ve o, taayyün-i evvelin batının
da taakkülde nisbi taaddüd itibarıdır. Nisbi kesret ile taaddüd, ayni taaddüdü
gerektirir. Şöyle ki zahir ismi, ama' mertebesinde mutlak gayb olan taayyün-i
evvelin batınından imkan olarak ifade edilen makul nisbi kesretin suretini ta
şıyarak aynldığında; kendisine izafe edilen diğer tevabi' ve levazımı da infisal
ettiğinde; sonra da Hak, zahiriyetinin ilk mertebesinde zatını zatı ile müşahede ettiğinde, zati isimleri ve zaô alıadi makamın ve taayyün-i evvel olan cem'i
taayyün hükmüyle taayyünü zahir olan asli ruspetler ile zatı kendisine zuhur
ettiğinde, taaddüd bu nisbi makul kesrette ve asli nispetlerde ayni taaddüdü
icap ettirdi. Böylece, taayyün-i evveldeki makul nispetler üzerine taayyün-i
evvel mertebesinden ziihir ismi ile ikinci tecelli vuku buldu. Bu tecellide asli
nispetler ve makul esmiii suretler zuhura geldi. Nispetlerin bazısı bazısından
temayüz etti. Zat ikinci mertebesinde zuhura geldi. Bu ise taa~n-i siinidir.
Makul kesret suretinin zuhuru itibariyle taayyün-i sanlde bu şatr vü_cup kavsi
ve imkan kavsi olmak üzere iki kavse aynlır. Vücup kavsi, ilahi isimleri ve rab
hani nispetleri şarnildir. imkan kavsi ise kevni hakikatleri ve imkarn suretleri
müştemildir. Her iki kavs bir birinin mütezayıfı ve mütelazımıdırlar. Vücud ve
takdir itibariyle biri olmadan diğeri tasavvur olunamaz.
(40] Bu iki kavs arasında taayyün etmiş olan insan-ı ka.mil de vücubi hakkani
hakikatler, ef'al nispetleri, ilahi ve rabbiini isimler ile imkani hakikatler ve
kiyiini aynlar arasını cii.mi'dir. İnsan- ı kii.mil iki hakikat ile muhittir ve iki alem
de olan bütün şeyleri şiimildir. Bu iki kavs arasında taayyün eden ve ikisinin
hükümlerini cem' eden bu mertebe "kab e kavseyn" mertebesi olarak isimlen
dirilir. Bu mertebede taayyün eden insan ise hilafete müstehakur. Kendisin
den daha alt mertebede olan biri halife olarak nasp edilirse (tayin olursa), o
kimsenin hilafet iddiası batıldır ve telbistir. Allah dilediği kimseyi sırat-ı müs
taklme hidayet eder.
574 ~ Osmanlı'da ilm-i Tasavvuf
Telanilenin Tamamlanması
[41] Bilesin ki, nefes-i rabmaninin mertebeleri vardır. Birincisi, taayyün-i ev
velin kalbinin gaybında nefes-i ralımaninin icmali ve kapsamı mertebesidir.
Bu nefes-i ralımaninin la-taayyünü, ıtlakı ve alıadiyeri mertebesidir. İkincisi,
gaybi-ilahl mertebelerden taayyün etmeksizin nefes-i rahıriamnin taayyün-i
evvelin batınından yayılması (inbias) ve uzaması (imtidad) mertebesidir.
Üçüncüsü, nefes-i ralımamnin taayyün-i evvel ile taayyün etmesi mertebesi
dir. Dördüncüsü, nefes-i ralımamnin taayyün-i evvelde berzahiyetinin itibarı
ve taayyün ve la-taayyününün, zahirve hannın aynı olmasından dolayı nefes-i
rabmaninin taayyün ve la-taayyünü hüviyyeti ile cem' etmesinin itibarıdır.
Zira taayyün-i evvel ile taayyün etmiş ayn batındır, taayyün ise zahirdir. Bu
nun misali elifve hemzedir. Beşincisi, nefes-i ralımamnin taayyün-i evvelden
uzaması-yayılması (imtidad) ve diğer harfi ayn1 mertebeler ile taayyün etmesi
mertebesidir.
(42] Taayyün-i evvelin ve nefes-i ralımamnin taayyünlerinden ilk taayyünün
benzeri, insaru nefesteki harfler aleminden taayyün-i evvelin batınından ay
nlması itibariyle hemzedir. Şöyle ki, suretler, harfler ve kelimelerin kendisi ile
meydana geldiği insaninefesin yayılması ile kalbin batınından aynlan ilk harf
hemzedir. Elif ise nefes-i rahmani ve vahdani olan ama'nın suretinin mazha
ndır. Elif öyle bir vasıftır (na't) ki, harfler ve insani kelimelerin insanın nefesi
ile taayyün etmesi gibi harfler ve ilahi kelimeler, isimler ve isimlerin isimleri
olan diğer mevcudatın suretleri onun vasıtasıyla onda açığa çıkmış ve taay
yün etmiştir. Zira harflerin hiçbirinden, hiçbir ayn e lif olmaksızın zuhfıra gel
mezdi. Elif vahidin mazharıdır ve tam bağımsız bir halde kelam m ertebesinde
elif için bir ayn zuhura gelmezdi. Çünkü elifin makamı vahdettir. Vahid (bir)
başkasına zuhur etmediği nezahet ve vahdet mertebesinde ondan başkasının
idrak ederneyeceği bir ayndır. Kendisinden başkası elifi idrak edemez ve elif,
nefese ait lafiz da taayyün etmez bilakis elif rakamda (yazı) zuhur eder. Çünkü
elif, kendisine has bir mahreç mahalli olmaksızın n efesin uzaması-yayılmasın
dan ve kalbin batınından yayılmasından ibarettir. Elifin tek sahip olduğu şey
meharic-i hurfıfta taayyün ed işidir. Kendi mahreçlerinde harfler ancak elif ile
zuhura gelir ve taayyün eder. Kalbin batınından insani-elifi n efesin yayılması
ve insaru nefesten ayrılması ile kendi mahrecinde hemzenin açığa çıkması da
benzer şekildedir. Taayyün-i evvel de böyledir. Yani taayyün-i evvelin kalbinin
batınından yayılan nefes-iralımani ile kendi ilk mertebesinde zatın zuhuruy
la tayyün eder. Bu la-taayyündür. Zat, taayyün-i evvel mertebesinde nefes-i
rahmani ile taayyün eder. Vahdaniyet nitelikli nefes-i ralımamnin taayyünü
Osmanlı'da Ilm-i Tasavvuf ~ 575
de taayyün-i evvel mertebesindedir, taayyün-i evvelin kalbinin batınından
yayılmak suretiyle gerçekleşir. Taayyün-i evvelin kalbinin batınından vücfıdi
nur ve cudi feyz ile, taayyün-i evvelin içerdiği her şeyi ihtiva ederek ve imkan
hazreti havasında fiil ve infial hakikatlerininin tamamını cem' ederek nefes-i
rahmani ya}'lldığı zaman nefesin aynında bulunan mazhariyet kabiliyederi
nin bürudeti (soğukluk) nefesi kayıtlar ve bağlar. Çünkü bu mazhariyetlerde
failiyet ve kabiliyer vardır. Bu manevi ve nuri buharda ama'ya ait suretler bir
araya gelir. Böylece ama'ya ait en büyük neşet zuhura gelir. Daha sonra nefese
ait neş'et ulvi-süDl-vasati ve cem'i-ahadi-berzahi olan üç yönden ortaya çıkar. N efesin aynında fi'll ve infiali hakikatler taayyün eder ve iki suretin ama'sı or
taya çıkar: Rabbin ama'sı ve merbubun ama'sı. Mütea.J.i nefeste, ilahi, mües
ser, fa'a.J. ve nuri hakikatierin tamarnı ilahi-rabbant suretler ve vücubi hakkani
taayyünler olarak ortaya çLkar. İşte bu rabbin ama'sıdır. Aşağı doğru uzanan,
infıa.J.i-mazhari hakikaderi ihtiva eden bu nefeste, halkl, müteessir, infiili ha
kikatleri n tamamı kiyani silretler imkani-vücudi taayyünler olarak ortaya çı
kar. İşte bu da merbubun ama'sıdır.
(43] Kevni n eş' et ve halkl alem de neş'et etti. Kevni neş'etin ilki kalem-i a'ladır.
Vasati, cem'i, ahadi, berzahi neşet, ilahi-müessir-fa'a.J. hakikatler ile halkl-mü
teessir-infiali hakikatler arasını cem' eder. Bu, a'la-esfel, zahir-batın, vücup-im
kan arasını cem' eden ve bağlayan şeydir. Bu bağlayan şey (rabıta) iki taraftan
da ayrı değildir. Bilakis o bu ikisinin cem'inin alıadiyeri ve bu ikisinin aynın
cern'iyyetidir. Orada taayyün eden ise cami' ve fasıl olan insan-ı kamildir.
(44] Zikri geçen yedi batnın kapılan ve sırların duvağı kimde açılırsa, mana
lann el değmemişliği kimde tecelli ederse ve bütün batınlar ve hakikatlerinin
manalan kimde karşılık bulursa, o vücudun sım ve vacid-mevcudun lable
sidir. O kişi meselelere mertebelerinde marifet kespeder, rnaka..niıarında ınanalan ınüşahede eder. Allah dilediği kimseyi sırat-ı müstaklme hidayet eder.
Ey Allah'ıın seni tesbih ederim. Sen evvel ve ahirsin, za~ir ve batınsın. Sen
herşeye kadirsin. Sen her şeyi muhltsin. Güç ve kuvvet yalnızca yüce ve azim
Allah ile elde edilir. Hamd a.J.emlerin rabbi içindir.
ı 576 ~ Osmanlı'da Ilm-i Tasavvuf